m-kÜltÜr ve edeb yat derg s ustos 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ filedergisi hediyesi... osmanlı...

90
Dergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik A USTOS 2009 Fiyatı: 7 TL AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S AYLIK L M - KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S A USTOS 2009 106

Upload: others

Post on 25-Oct-2019

7 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

Dergisi Hediyesi...

Osmanlı SarayındaRamazan

Kur’ân’daCömertlik

A U S TO S 2 0 0 9Fiyatı: 7 TLAYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S

AY

LIK

L

M - K

ÜLT

ÜR

VE

ED

EB

YA

T D

ER

GS

AU

STOS 2009

106

Page 2: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG
Page 3: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

1

Başyazı Sebahaddin ATE

KUR’AN AYI RAMAZAN

Ramadan the Month of Holy Quran

Fazilet ve bereketi bol olan ve slâm âleminde “Üç Aylar” diye öhret bulan aylar; Receb, aban ve Rama-zan aylarıdır. Receb ve aban aynı zamanda mübarek Ramazan ayının habercisi ve müjdeleyicisidir. çin-de bulundu umuz bu Üç Aylara “ badet Mevsimi” de denir. Buna sebep de, bu aylarda fazla oruç tutulması,Yüce Peygamberimiz (s.a.v)’in bu ayların fazilet ve bereketinden sık sık bahsetmesi ve nihayet dört tane mü-barek kandil gecesinin bu aylar içerisinde bulunmu olmasındandır.

Bu aylar, bu günler ve bu geceler, her zamankinden daha feyizli, daha bereketli, tevbelerin daha çok ka-bule ayan oldu u vakitlerdir. Bu mübarek mevsimde ahlâkımızı Kur’an ile süslemeli, hayırda yarı malı-yız…

Kısa fasılalarla birbirini takip eden mübarek kandil gecelerimizde pırıl pırıl yanan o kandiller, ı ıklarıy-la karanlık gecelerimizi, nurlarıyla kararan kalplerimizi aydınlatır. Bu kıymetli geceleri sıcak aile yuvasındaveya Allahu Teâlâ Hazretlerinin rahmet ve bereketinin yöneldi i cami ve mescitlerde geçirenlerin duymuoldukları manevî haz sonsuzdur. Onların duymu oldukları bu manevî duyguyu, tatmı oldukları manevî hazzı, yükselmi oldukları mânâ âlemini anlatmak imkânsızdır. Bu mukaddes kandil gecelerinin mânâ ve önemini anlamak için o gecelerdeki manevî hayatı Müslümanca ya amak, o gecelerin mânâ âlemlerinde eri-mek lâzımdır.

Yüce dinimiz slâm; karde lik ve sevgiyi, kar ılıklı güveni, birlik ve beraberli i emreder; tembelli i, ceha-leti, ataleti ve insanı küçük dü ürücü davranı ları iddetle yasaklar. Ramazan-ı erif ayında nazil olan kita-bımız, evlât sevgisi ve terbiyesi, ana-babaya saygı, kom uluk haklarına riayet, çalı ma, bilgi elde etme, helâl kazanç temini, ahlâkî faziletlere sahip olma, büyüklere saygı, küçüklere sevgi gösterme, iffetli ve kanaatkâr olma, hakka rıza ve do ruluktan ayrılmama, hayırda yarı gibi en güzel esasları bizlere ö retir.

nsanları sapıklıktan hidayete, karanlıktan aydınlı a yükselten, hurafeden hakikate, esaretten hürriyete, vah etten medeniyete, cehaletten ilme kavu turan ve kıyamete kadar Allahu Teâlâ’nın himayesinde olacak olan Kur’an-ı Kerim’in, Ramazan-ı erif ayında inme e ba laması, bu ay için ba lı ba ına bir eref kayna ıolmu tur. Bunun içindir ki rahmet ve ma firet ayı olan Ramazan-ı erif’e “Kur’an Ayı” da denmi tir.

Ramazan-ı erif ayı gelince Cebrail (a.s) her gece Peygamberimiz Efendimize gelerek Kur’an-ı Kerim’i okur, Resûl-i Ekrem Efendimiz dinler, sonra kendisi okur Cebrail (a.s) dinlerdi. Böylece Peygamberimiz Efendimiz Ramazan-ı erif’de Kur’an-ı Kerim ile me gul olurdu.

Ramazan ayı, aynı zamanda cömertlik ve hayırda yarı ayıdır. Yüce Allah, yapılan bütün hayırları, iyilik ve takva hususundaki güzel niyetleri ve adakları bilir. Mübarek Ramazan ayında ihtiyaç sahiplerine yardım-cı olmak büyük fazilettir. Allah herkesin yaptı ını bilir ve herkese niyetine göre ecir verir.

Gönülleriniz, kandil nurlarıyla dolsun… Ramazan-ı erif’iniz mübarek olsun…

In Islamic world the months Rajab, Shaban and Ramadan are the holy months when the abundance and the blessings spread over the Muslims and all the creatures. These 3 holy months are also known as “the season of worship” since, in his speeches, Muhammad the Prophet (pbuh) often talked about the im-portance, abundance and blessings of these months, also when the Muslims generally fast and the four holy nights are in these holy months.

The Holy Quran, which has liberated the mankind from enslavement, brought to the enlightenment from ignorance and which will be protected by Allah until the day judgment, was revealed to Muhammad (pbuh) in Ramadan. That’s why Ramadan is also known as “the Month of Holy Quran”. It’s also a time of generosity and benevolence for Muslims. Helping the needers during this month is an excellent moral me-rit. Wish you a blessed Ramadan…

Page 4: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 20092

SOMUNCU BABA / AYLIK L M - KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı’nın YayınOrganıdır

KurucusuA. emsettin ATE

Yaygın Süreli - ISSN: 1302-0803

YIL: 16 SAYI: 106 A ustos 2009 Basım Tarihi: 01 A ustos 2009

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Vakfı Adına

mtiyaz Sahibi ve Genel Yayın YönetmeniSebahaddin ATE

Yazı leri MüdürüHulûsi YAYLA

Yayın Editörü Musa TEKTA

KapakJama Camii - Champaner / Gujarat / Hindistan

YapımARTWORKS

Genel Sanat Yönetmenilhan SOYLU

Sanat Yönetmenienol GÜRSOY

TashihAli YILMAZ - Vedat Ali TOK - Yusuf HALICI

Ar ivMuharrem AKIN

AboneBekir Sıtkı CANPOLAT

ReklamYusuf YILMAZ

Basım-Yayım-Da ıtım-PazarlamaV SAN ktisadi letmesi

Zaviye Mah. Hacı Hulûsi Efendi Cad. No:71 44700 Darende / MALATYA

Tel: (422) 615 15 00 Fax: (422) 615 28 79www.somuncubaba.net - [email protected]

Da ıtımKültür Dergi Da ıtım

CTP - Kalıp ÇıkıBizim Repro: (312) 341 10 20

Baskı & ÜretimKozan Ofset

Büyük Sanayi 1. Cadde Arpacıo lu 2 hanı 95/11 skitler / ANKARA Tel: (312) 384 20 03

Tek Sayı : 7 YTL - Kurum Abone : 120 YTL1 Yıllık (12 Sayı) Abone : 70 YTLAvrupa 1 Yıllık Abone : 72 EUROAvrupa Tek Sayı Fiyat : 6 EURO

Avrupa Harici Yurtdı ı Abone : 102 USDPosta Çeki (Darende Postanesi) : 1361068

Ziraat Bankası (Darende ubesi): 26798480-5001Yurtdı ı Aboneleri çin Hesap No:

IBAN – TR56-0001-0003-2026-7984-8050- 01

KUR’ÂN’DA CÖMERTL K

Ali AKPINAR

Kur’ân bizlere kar ılıksız, severek isteyerek ve sevdi i eylerden vermeyi emreder. Yine o, infakta devamlılı ı ister ve verdiklerimizi sevmemizi emreder.

OSMANLISARAYINDA RAMAZAN

Resul KESENCEL

Altıyüz yıl hüküm süren Osmanlı Devleti döneminde Ramazan ayı ayrı bir hassasi-yetle idrak edilir, ayrı bir ne e ve mutluluk ya anır, maneviyat en üst noktaya eri irdi.

106

Dergisi Hediyesi...06 Osmanl Saray nda

Ramazan48Kur’ân’daCömertlik

A U S TO S 2 0 0 9Fiyat : 7 TLAYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S

EL- ANÎ - Ramazan ALTINTA (10)

ANADOLU’DA KONUKSEVERL K- Kadir ÖZKÖSE (14)

RAMAZAN FIKHI - Abdullah KAHRAMAN (18)

HÜSN Ü A K’TA POET KA VE R ELE T R S - Vedat Ali TOK (26)

CÖMERTL KTE YARI - Musa TEKTA (30)

D NDAR MI D N( ) DAR MI? - Hüseyin ÇALDAK (34)

DO U TÜRK STAN’A - Fazıl Ahmet BAHADIR (37)

HATIRALARLA HULÛS EFEND (k.s.) - Musa TAKÇI (42)

AD Y B. HÂT M - Bünyamin ERUL (46)

KIRK HAD S (47)

ABAN-I VELÎ -Yusuf HALICI (58)

KAYSERi (542) 411 02 53

KONYA (506) 474 51 71 AMASYA (533) 681 33 82

Page 5: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

ANNE VE EOLARAKKADIN

MANIN TALEBEYLEM

ehri KARACO KUN

Annelik kadını ikincil bir varlıkde il, tam aksine yüklendi imanevî i lev nedeniyle daha saygıde er ve de erli kılar. An-cak ailede kadının anne olmasıyanında, erkek de...

BATI’NIN TÜRKLEREHAYRANLI I

MANGALDA BALIK

Muhsin lyas SUBA I

Batı ile aramızdaki mesafenin açılma dönemi bitti. imdi ka-panma evresindeyiz. Bu, kaç yıldatamamlanır kestirmek zor.

Raziye SA LAM

Mangalda pi en alabalık ile ilepalamudunun kokusunu duy-dukça, Zeliha’nın i tahı daha çok kabarıyordu. Ka arpeynirli alabalı ı ve palamudu yanındaalgam suyu...

MERHAMET - Aydın TALAY (60)

HRAMCIZÂDE SMA L HAKKI TOPRAK (k.s.) - Fatih ÇINAR (64)

DEPRESYON NASIL TANINIR? - Sefa SAYGILI (68)

BAYRAMLARLA GEL - Bestami YAZGAN (71)

TAR HLE BARI MAK- smail ÇOLAK (72)

K TAPLIK (79)

M SAF R A IRLAMA - Kevser BAK (80)

TE GELD K G D YORUZ - Bekir O UZBA ARAN (83)

M KROPLARIN BA DÜ MANI YO URT - Akın D NDAR (84)

SEM ZOTU - ifalı Bitkiler (86)

HALUJ - Mesude SARI (87)

Enbiya YILDIRIM

Gerçek anlamda dindar, ahlâk ve inanç boyutlarını ya amınahâkim kılmı ve bunlarıprati e geçirmi olandır. nsanancak inanç, ibadet ve ahlâkıya amına hâkim...

Page 6: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 20094

Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi (k.s)

Otuzsekizinci Mektup

Mektûbât-ıHulûsî-i Dârendevî

Page 7: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

55

Ey Gözümün Nuru!

Ayrılık gününün sabahında sizi görüp yolcu

etmek niyetiyle varmı tım. On ya da on be da-

kika önce hareket etti inizin haberini ilkönce Sa-

lih Efendi’den daha sonra henüz gözlerinde dost-

lardan ayrılma gözya ının izlerini gözlemledi im,

kız karde im Fatıma’dan almı tım. Artık dostlar-

dan ayrılmanın getirdi i kaderi tekrar etmeye ge-

rek görmeyerek pek muhterem babamın yanına

u ramadan eve dönmü tüm. Gönül ki, sevmedi-

i yârdan ayrıdır, severse o zaman kalpleri birdir,

(Yâr sevilince yardır. Ancak o zaman gönül bir-

dir.) Do an ve batan güne onlar için birdir, do u

ve batı bir yerde olmasa da.

Nasılsın ey gözüm cânım vefâ-dârım nasılsın

Nasılsın ey garîb-i cân-ı bîmârım nasılsın

Hudâ bilür ki hem-derdim seninle zâra âvâzım

Nasılsın gonca-leb ey gonca-ruhsârım nasılsın

Belâlı ba ına tâc üzre tâc urur Hudâ dertten

Nasılsın derdi ho dermânı hûb yârim nasılsın

Nasîbin rûz-ı evvelde belâ balıyla yo rulmu

Nasîbin ey ezel derde giriftârım nasılsın

Nasılsın ey gözüm nûru sürûr-ı sîne-i cânım

Vücûdun âfiyet kesbetdi mi ey derde

dermânım nasılsın

Hulûsî tek gedânın bu duâsıdır ki Mevlâ’dan

Nasılsın ey vefâlı yâr-ı gamhârım nasılsın

“Kim Allah’a güvenirse O, ona yeter” (65/

Talak,3) bu duayı dinleyen bir ki i için olan her

eyi yapıp, neticeyi Allah’a bırakan herkesi duyar

ve i itir, ona cevap verir. O’na kul köle olan tevek-

kül eden herkesin i lerine e lik eder, ilgisini kes-

mez. O kullarına yeter. Fakat bir artla! Her iste-

in ve huzurun, her eyi gören, her eyi isteyen ve

istetenin ve gözetenin Allah oldu unu bilirse. Her

türlü i in iplerini elinde iyi tut, sıkıca ba la sa -

lama al ve gerisini Allah’a bırak. üphesiz ki pey-

gamberlerin emirlerine uymakta Allah’a ba lan-

manın bir i aretidir.

Mekke ve Medine’ye denk bir, “Ravzatun min

riyazı’l-cennet” (Cennet bahçelerinden bir bah-

çe) olan mukaddes makamın, bereket ve rahmet

çadırının altında Allah katında makbul namaz-

lardan olan namazlarınızı kılmak erefinden bil-

mem ki sizleri hangi i leriniz uzak tutmakta ve

men etmektedir. O vefa ve kerem sahibi, inciler

ya dıran konu masıyla sohbet ve muhabbetiyle

tekrar ve tekrar yüce anlarını izah edip dünya-

da dördüncü derecede bereket ve rahmet kayna ı

donanmı ve bezenmi tir diye buyurduklarını he-

piniz duydunuz ve ahid oldu unuz di er günler

de il, Cuma günleri Cuma namazı eyh Hamid-i

Veli Hazretleri Camisinde eda edilecek Cuma na-

mazından daha mukaddes bir amel hangi ameli-

mizdir ki, onu tercih ederken o çalı ma ve çabayı

Cuma namazından daha üstün tutarak günah i li-

yorsunuz (Cuma namazını kılma hususunda) ku-

sur ediyorsunuz...

Güncel Çeviri:

Yrd. Doç. Dr. Cemil GÜLSEREN

Page 8: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

lim ve HayatAli AKPINAR*

A ustos 20096

CÖMERTLİKKUR’ÂN’DA

Page 9: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

7

Tüm VersiyonlarıylaVerme

Kur’ân, yardım etme, ikram

etme ve verme ile ilgili olarak

pek çok kavrama yer verir. En

güzel ekilde verme, iyilikte bu-

lunma demek olan ihsan, sahip

olunanları hayır yolunda har-

camak anlamına infak, kulluk-

ta sadakat vergisi demek olan

tasadduk, arınma ve malı arın-

dırma anlamına zekât, ba kası-

nı kendine tercih etme demek

olan îsâr, gönülden ve gönül-

lü olarak verme anlamına nıh-

le, hediye, Yüce Allah’a borç/

ödünç verircesine en güzel bir

ekilde ödünç verme anlamına

karz-ı hasen gibi pek çok kav-

ram Ku’ân’da yer alır.

Bu kadar çok kavram, ver-

menin farklı versiyonlarına,

tüm zamanları ve herkesi kap-

sadı ına i aret eder. Mümin,

herkese infak eder, her zaman

ve her yerde infak eder, zengin-

se de infak eder fakirse de, er-

kekse de kadınsa da infak eder,

zengine de infak eder fakire de.

Kendisi ihtiyaç hâlinde olsa bile

infak eder. Sahip oldu u eyler-

den infak eder. Neye gücü ye-

tiyorsa onu infak eder. Malını,

makamını, enerjisini ve benze-

ri me rû olan her eyini O’nun

u runa feda eder. nfak, bir tut-

kudur, erdemdir, ba ka eyler-

de tadı bulunmayan bir de er-

dir. Her türlü infakın ayrı bir

tadı, ayrı bir lezzeti vardır.

Çünkü vermek, kullarına

kar ılıksız veren, fazlından bol

bol veren, sürekli veren, her-

kese veren Yüce Yaratıcı’nın

ahlâkıyla ahlâklanmaktır. Çün-

kü vermek, insanlık sevdalı-

sı peygamberlerin ve seçkin-

lerin âdetidir. Çünkü veren el,

alan elden üstündür. Çünkü

Peygamberimiz (s.a.v), “Yarın

kıyamet gününde, Rabbimiz

bunlar haklarımızı vermeye-

rek bizlere zulmettiler, dedikle-

rinde vay zenginlerin fakirler-

den çekece ine! Onlara o gün,

Yüce Allah öyle cevap verecek-

tir: Celâlim hakkı için söylerim

ki! Ben, siz fakirleri kendime

yakın edece im, size haklarını-

zı vermeyen zenginleri de rah-

metimden uzak edece im!”1 bu-

yurmu tur.

Kur’ân bizlere kar ılıksız, se-

verek isteyerek ve sevdi i ey-

lerden vermeyi emreder. Yine

o, infakta devamlılı ı ister ve

verdiklerimizi sevmemizi em-

reder.

nfakta ölçülü olmak da

Kur’ân’ın bizden istedi i-

dir. Deniz yahut akarsu ke-

narında bile abdest alırken,

suyu ölçülü kullanma prensibi

ile ölçülü olmayı bizden ister.

mam Gazzâlî, bir eserine el-

ktisâd fi’l ’tikad adını vererek

Müslüman’ın inançta, amelde

ölçülü olmasına vurgu yapar.

Nitekim Kur’ân’da israf gibi,

Page 10: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

savurganlık da yasaklanmı tır:

“Eli sıkı olup cimrilik yapma;

büsbütün elini açıp savurgan

da olma. Sonra kınanır, (kay-

bettiklerinin) hasretini çeker

durursun.”2

Kur’ân yönlendirici ayetle-

riyle infaka, cömertli e te vik

ve tahrik eder: “Mallarını Al-

lah yolunda harcayanların du-

rumu, her ba a ında yüz dâne

olmak üzere yedi ba ak ve-

ren bir dânenin durumu gibi-

dir. Allah diledi ine kat kat ve-

rir. Allah’ın lütfu geni tir, O

bilendir.”3

Kur’ân’da, ruhlarındaki cö-

mertli i kuvvetlendirmek için

mallarını hayra sarfedenler4

ifadesi ile cömertli in insanın

özüne yerle tirmesi gere ine

vurgu yapılır. “O takvâ sahip-

leri ki, bollukta da darlıkta da

Allah için harcarlar,”5 “Kendi-

lerine verdi imiz rızıklardan

gizli ve açık olarak (Allah yo-

lunda) harcayan”6 ayetleriy-

le de her hâlükarda vermenin

önemine dikkat çekilir.

Verme edebini de u ekil-

de belirler Kur’ân: “Malları-

nı Allah yolunda verip de son-

ra verdiklerinin ardından ba a

kakmayan ve eziyet etmeyen-

lerin, Rableri katında ödülleri

vardır. Onlara korku yoktur ve

onlar üzülmeyeceklerdir.”7

Kur’ân’da cömertli in zıd-

dı olan cimrilik de buhl ve uhh

kavramlarıyla a ır bir ekilde

yerilir. Bunlardan buhl, ken-

di elindekini ba kasından kıs-

kanmak, uhh ise ba kasının

elindekine göz dikmek olarak

tanımlanmı tır ki her ikisi de

zemmedilmi tir.

“Allah’ın, kereminden ken-

dilerine verdiklerini (infakta)

cimrilik gösterenler, sanma-

sınlar ki o, kendileri için ha-

yırlıdır; tersine bu onlar için

pek fenadır. Cimrilik ettikle-

ri ey de kıyamet gününde bo-

yunlarına dolanacaktır. Gökle-

rin ve yerin mirası Allah’ındır.

Allah bütün yaptıklarınızdan

haberdardır.”8

“ te sizler, Allah yolunda

harcamaya ça ırılıyorsunuz.

çinizden kiminiz (buhl) cim-

rilik ediyor. Ama kim cimrilik

ederse, ancak kendisine cimri-

lik etmi olur.”9

“Kim nefsinin cimrili inden

( uhh) korunursa, i te onlar

kurtulu a erenlerdir.”10

Veren El Ruhu

slâm insanının temel ve ay-

rılmaz özelli idir infak. Allah’ın

A ustos 20098

Page 11: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

9

verdi ini, Allah’ın ver dedi i

yerlere, Allah için vermektir.

Bizim kültürümüz, vermeyi ön-

celeyen bir kültürdür.

Veren el ruhu, Yüce Allah’ı

hesaba katarak ya ama bilin-

ci demek olan muttakî olma-

nın temel artıdır. Çünkü Yüce

Mevlâ’mız, muttakîleri tanı-

tırken “Onlar kendilerine rı-

zık olarak verdiklerimizden

verirler.”11 buyuruyor.

Veren el ruhu, sevdi ini, Al-

lah sevgisi ile sevdi ine, seve-

rek isteyerek vermenin adıdır.

Zira Kur’ân’ımız, takvalı kimse-

leri tanımlarken “O, malı, sevgi

ile verir.”12 buyuruyor.

Veren el ruhu, sahip oldu-

unun en iyisini, Allah, ancak

muttakîlerden kabul eder13 di-

yerek Allah’a adayan Âdemo lu

Habil’in ruhudur.

Veren el ruhu, gönlünü

Rahman’a, ruhunu irfana, dili-

ni burhana, malını ihvana, o -

lunu kurbana, canını nirana

veren, misafirsiz sofraya otur-

mayan Halîlullah’ın ruhudur.

Veren el ruhu, airin “Ya

Resulallah, senin cömertli-

ini bulutlara benzeten hata

eder. Çünkü bulutlar, verir-

ken gözya ı dökerler. Sense,

severek, isteyerek ve gülerek

verirsin.” diye övdü ü ve Tev-

hid cümlesinin lâ’sından ba ka

lâ/hayır-yok demedi i bilinen

Habibullah’ın ruhudur.

Veren el ruhu, çoluk çocu-

uma Allah ve Resulünü bırak-

tım, yetmez mi diyerek bütün

varlı ını Allah yoluna koyan

Sıddîk’ın ruhudur.

Veren el ruhu, bu sefer

Ebubekir’i geçmeliyim, dü ün-

cesi ile çoluk çocu una malının

yarısını bırakıp malının di er

yarısını Allah yoluna koyarak

hayırda yarı an Faruk’un ruhu-

dur.

Veren el ruhu, “Biz size sırf

Allah rızâsı için yediriyoruz,

sizden bir kar ılık ve te ekkür

beklemiyoruz.”14 ayetini düstur

edinerek kendi malıyla ordula-

rı donatan, kuyuları vakfeden

Zinnureyn ruhudur.

Veren el ruhu, aç acına oru-

ca niyet edip iftarlıklarını ka-

pıya gelen yoksula, yetime ve

esire veren ve “Onlar, yoksu-

la, yetime ve esire sevdikleri

yeme i yedirirler…”15ayeti ile

müjdelenen Murtaza ile Ehl-i

Beytinin ruhudur.

Veren el ruhu, “Mallarını

gece gündüz, gizli ve açık Al-

lah yolunda verenlerin ödü-

lü Rableri yanındadır. On-

lara korku yoktur ve onlar

üzülmeyeceklerdir.”16 aye-

ti inince dört dirhemi olan ve

Rabbim hiç olmazsa birini ka-

bul eder dü üncesiyle, bunlar-

dan birini gece, birini gündüz,

birini gizlice, birini de açıkça

infak eden Peygamber dama-

dı Allah’ın Aslanı Hz. Ali’nin

ruhudur.17

Veren el ruhu, Allah için

yurtlarından, variyetlerinden

geçen ve varlıklarını Allah’a

adayan Muhâcirlerin ruhudur.

Veren el ruhu, kendileri ihti-

yaç içerisinde iken muhtaç du-

rumda olan karde lerini kendi

nefislerine tercih eden, payla -

manın en güzel örneklerini su-

narak Allah’ın kitabına isimle-

rini yazdıran Ensârın ruhudur.

O halde Kur’ân’ın bu yön-

lendirmeleri ı ı ında özümü-

ze infâk ruhunu, verme a kı-

nı yerle tirerek veren el olmaya

gayret edelim. Unutmayalım

ki Allah’ın bize emanet olarak

verdiklerinden, Allah’ın kulla-

rına vermi olaca ız. Allah’a ait

olanı, Allah’ın kullarından esir-

geme yetkimizin olmadı ını bi-

lelim. Az iken veremeyen, ço a

erince vermekte zorlanaca ı-

nı unutmayalım. Çocuklarımızı

küçük ya ta cimrili e de il, cö-

mertli e alı tıralım. Cömertli i,

savurganlıkla karı tırmayalım.

Ve bilelim ki verene Yüce Allah,

dünya ve ahirette kat be kat faz-

lasıyla verecektir. “Siz hayra ne

harcarsanız, Allah onun yerine

ba kasını verir. O, rızık veren-

lerin en hayırlısıdır.”18

1 Kurtubî, el-Câmi’, XVII, 39.2 17/ sra, 29.3 2/Bakara, 261.4 2/Bakara, 265.5 3/Alu Imran, 134.6 13/Ra’d, 22.7 2/Bakara, 2628 3/Alu Imran, 180.9 47/Muhammed, 38.10 59/Ha r, 9, 64 Te âbün, 16.11 2/Bakara, 4; 8/Enfâl, 3; 22/Hac, 35; 31/Lokman, 4.12 2/Bakara, 177.13 5/Maide, 27.14 76 / nsan, 9.15 76 / nsan, 8.16 2/Bakara, 274, Ayrıca bkz. 13/Ra’d, 22, 14/ brahim,

31, 35/Fâtır, 29.17 bnü’l-Cevzî, Zâdü’l-Mesîr, I, 330.18 34/Sebe’, 39.

Dipnot* Prof. Dr.

Page 12: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

HİÇBİR KİMSEYE, HİÇBİR ŞEYE MUHTAÇ OLMAYAN:

Güzel simlerRamazan ALTINTA *

EL-ĞANΓAllah’ın ilim ve malla zengin kıldı ı kimsenin mutlak anlamda yaratanına ihtiyaç

duymaması mümkün de ildir. te ne zaman ki insan, Allah’tan ba kasına muhtaç

olmadı ını kavrarsa, gerçek anlamda “ anî” ismini alır ve

bu ahlakla ahlâklanır.”

A ustos 200910

Page 13: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

11

Arapça’da “ anî”, hiçbir eye

ihtiyacı olmamak demektir.

Allah’ın en güzel isimleri ara-

sında yer alan el- anî, hiçbir eye muhtaç olma-

yan kendi dı ındaki her ey O’na muhtaç olan

anlamına gelir.1 Çünkü her eyin sahibi O’dur:

“Göklerde ve yerde ne varsa hep O’nundur. Do -

rusu Allah müsta nîdir, övülme e layıktır.”2 Bu

âyette “ anî, hamîd” terkibinin birlikte kulla-

nılması anlamlıdır. Allah’ın anîli inin dı ın-

da bütün anî olu lar izafile ir. Yerde ve gök-

te olan her ey O’na aittir. nsanların varlıklı

olu u, O’nun varlık denizinin yanında bir dam-

la bile de ildir. Nitekim u âyette bu husus çok

açık bir ekilde dile getirilir: “Ey insanlar! Siz

Allah’a muhtaçsınız, Allah ise müsta nîdir, övül-

me e layık olandır.”3 Bu âyette geçen ve “sizsiniz

Allah’a muhtaç fakirler”, cümlesinde öznenin (el-

fukarâ), marife (elif lamlı) olarak gelmesi oldukça

önemlidir. Bu sebeple insanın mükellef kılındı ı

dinin temel kurallarını hayata geçirme ve ibadet

yapma vazifesine Allah’ın ihtiyacı de il, bizim ih-

tiyacımız vardır. slâm’da emir ve yasakların sa-

yısız hikmetleri olup, her birisi birey ve toplumun

yararınadır. Varlıklar içinde, insan, “zayıf” olarak

yaratılmı tır.4 Hangi konum ve derecede olursa

olsun, her zaman Allah’a muhtaçtır. Dolayısıyla

insan, zayıflı ını bilmeli ve her an Allah’a ihtiyacı

oldu unu kavramalı, O’na olan kullu unda azami

gayret göstermelidir. Hiçbir eye muhtaç olma-

yan ve her eyin kendisine muhtaç oldu u Allah’a

verdi i sayısız nimetlerden dolayı hamd edilme-

li ve ükredilmelidir. Hamd, iste e ba lı yapılan

bir iyili e kar ı gönül açıklı ı ile o iyili in sahi-

bine saygı ifade eden bir övgü sözüdür. Gerçek-

te O’ndan ba ka nimet veren, O’ndan ba ka övül-

me e ve yüceltilmeye layık olan yoktur. Onun için

dilek ve istekleri verirse, ancak O verir.

Gerçek Anlamda Zühd, Mülkiyeti Gerektirir

Tasavvuf ıstılahında kullanılan “fakr” söz-

cü ü, ferdin mal bakımından yoksul olması de-

il, her hususta ki inin kendisini Allah’a muh-

taç hissetmesi5 anlamındadır. Yoksa slâm hiçbir

zaman yoksullu u tebcil etmemi tir. Maddî ve

manevî yoksulluk her türlü kötülü ün ye erme-

sine mümbit bir ortam hazırlar. Dünyada zühdü

övme konusunda vârid olan hadislerden, hiçbir

zaman maddî anlamdaki fakirli i övme kastedil-

mez. Çünkü züht anlam bakımından mülkiyeti

gerektirir. Gerçek zâhid, dünyalı ı elinde bulun-

durmasına ra men onu kalbine sokmayandır.6

te gerçek “fakr”lık hâli de budur. nsan ben-

cilli i bırakmalı, Allah’a ra menli i besleyebi-

lecek her türlü enâniyet duygusundan gönlünü

arındırmalıdır. Nitekim Hz. Mevlâna, Mesnevî

adlı muhalled eserinde “deniz-gemi” metaforuy-

la “ anî-fakr” arasındaki ili ki biçimini çok güzel

yorumlar. Onun büyük anlatısında deniz varlı ı,

gemi ise, benli i ifade eder. E er gemi su alırsa,

helak sebebidir. Geminin altındaki su ise, gemi-

nin yürüme sebebidir. Dolayısıyla mal-mülk gibi

eylerle gönül gemisi doldurulursa, ki i Allah’tan

müsta ni olma gibi bir duruma dü ebilir. te

mal, mülk, saltanat, ilim, servet vb. gibi hususlar

insanı Allah’ı hatırlatmak yerine ondan uzakla tı-

“Yüce Allah hem anî ve hem de mu nîdir. Allah’ın ilim ve malla zengin kıldı ı kimsenin

mutlak anlamda yaratanına ihtiyaç duymaması mümkün de ildir. “

Page 14: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

rıyorsa, Mevlâna böyle kimselere mahv ve fakr’lık

bilgisinin gerekli oldu unu söyler. Bu manada in-

san, yoksullu u bir zihniyet hâline getirirse, dün-

ya denizine batmaz, o denizin üstünde durur. Bü-

tün bir dünya onun mülkü olsa bu mülk, gözünde

hiçbir ey de ildir.7 Bundan dolayı gerçek kul-

lu a ula mada Mevlâna’nın en büyük iste i; öz-

gürle mek ve özgürle tirmektir. Onun:“O ul; ba-

ını kopar ve kurtul. Ne zamana kadar altın ve

gümü esiri olacaksın?”8 sözünden bunu anlıyo-

ruz. Bunun için bütün gönül insanları, “insanın

madde ile olan ili kisini dengelemek için; para-

nın avuçta ve cepte ta ınması câizdir, ama kalb-

de lâ yecûz/caiz de ildir.” bakı açısına sahip ol-

mu lardır. Çünkü kalbe servet egemen oldu u

zaman, insan onun emrine girer ve hevâsının yö-

netim ve denetimi altında yürür, e yanın tutsa ı

hâline gelir. Bunun aksine, e yaya egemen olan

kimse ise, manevî özgürlü ünü elde eder ve e -

yaya hükmeder. Böylece Allah’ın el- anî olu-

u kar ısında “hiç”li ini kavrar ve asla tu yanla-

rı oynamaz. Çünkü e yanın kulu-kölesi olmu bir

cimrinin Allah yolunda ihtiyaç sahiplerini görüp-

gözetmesi zordur. Kalpleri katıla mı bu tür in-

sanlar aynı zamanda müstekbir ruhlu hasta in-

sanlardır. Onlar, psikolojik açıdan kendilerini

asla rahat hissetmezler. Gönüllerine Allah hâkim

olmadı ı için, açtırlar. Bu sebeple, nefsanî hazla-

rın pe inden umutsuzca ko tukça ko arlar. Gön-

lü Allah’tan kopuk insanlar ne kadar varlık içeri-

sinde yüzerlerse yüzsünler, doymazlar. Gönüller

ancak her an Allah’a kar ı sorumluluklarının far-

kında olan insanların fazilet mücadelesi yolunda-

ki eylemleriyle huzur bulur.

Mutlulu un Yolu, Gönül Zenginli inden Geçer

Öte yandan slâm, Müslümanın zihninde “sa-

daka” algısını da de i tirmi tir. Sadaka sade-

ce, maddî anlamdaki varlı ımızı ihtiyaç sahip-

leriyle payla mak de il, aynı zamanda güzel bir

söz söylemek ve ba kalarını yaptıkları hatalar-

dan dolayı ba ı lamak gibi ahlakî de erlerle de

anlam bütünlü üne kavu turulmu tur. Dolayı-

sıyla, maddî anlamda payla ma imkânına sahip

olmayan insanlar, güzel söz söylemek ve ba kala-

rını hatalarından dolayı ba ı lamak suretiyle de

“sadaka verme” iyili ine ula mı olurlar. Bura-

da, maddî varlı ımızı me ru bir çerçevede ihti-

yaç sahipleriyle payla mada insan onurunu ren-

cide etmemek gibi bir ahlakili e sahip olmamız

gerekti i de unutulmamalıdır. Yaptı ımız i in ha-

yır olabilmesi için güzel yapılması da gerekmek-

tedir. u âyette bu hususun altı çizilir: “Bir tatlı

dil ve kusurları ba ı lamak, arkasından eza ve gö-

nül bulantısı gelecek bir sadakadan daha hayırlı-

dır. Allah, hiçbir eye muhtaç de ildir, halîmdir,

A ustos 200912

Page 15: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

13

1 Isfehânî, Râgıb, el-Müfredât, stanbul, 1986, s. 549.2 22/Hac, 64.3 35/Fâtır, 15.4 4/Nisa, 28.5 Bkz. Ku eyrî, Risâle, (haz. S. Uluda ), stanbul, 1978, s. 381-391.6 Kardâvî, Yusuf, Mü kiletü’l-Fakr ve Keyfe ‘Âlecehâ el- slâm, Beyrut, 1987, s. 13.7 Mevlânâ, Mesnevî, (çev. V. zbudak), stanbul, I, 111. 8 Mevlânâ, a.g.e., I, 42.9 2/Bakara, 263.10 35/Fâtır, 45.11 27/Neml, 40.

Dipnot* Prof. Dr.

yumu ak davranır.”9 Müslüman zengin, ihtiyaç

sahiplerine yaptı ı iyili i bir vazife olarak yapma-

lı ve hemen unutmalıdır. Bununla birlikte, gönül

alan ho bir söz, ba kalarının ayıplarını örtmek,

saygısızlı a kar ı ba ı ve iyilikle muamele etmek

arkasından her zaman eza verme riskine açık du-

ran sadakadan daha iyidir. Çünkü Allah, hiçbir

eye muhtaç de ildir. O’na, içine gösteri gibi kir-

li eyler sunmak, insanın ahireti açısından felaket

sebebidir. Bundan dolayı insan, asla aklından u

hususu çıkarmamalıdır: Zengin olan ve hiç kim-

seye muhtaç olmayan Allah, bir gün gelir, fakir

kullarını bol nimetlere bo abilir. Onları da sada-

ka verebilecek derecede zengin kılabilir. nsan,

sahip oldu u nimetin de erini bilmeli ve gerek-

li olan ükür vazifesini yerine getirmelidir. Zira

davranı larda riyakârlık, ahiret ameliyle dünya

menfaati gözetmek demektir. Bunun idrakinde

olan her Müslüman, yaptı ı iyilikleri silecek “gös-

teri ” gibi gizli irk unsurlarından iddetle kaçın-

malıdır. Bilindi i gibi irk, Allah’ın affetmedi i

günahlardandır. E er “ irk” içinde insanlar yü-

züyor da hâlâ kendilerini güvende hissediyorlar-

sa bu durum onlar için “hatalarından dönme” ko-

nusunda bir fırsat olarak görülmelidir. Allah’ın

en güzel isimlerinden birisi de “el-Halîm”dir. Bi-

raz önceki âyette “ anî-halîm” isimleri birlikte

geçmi tir. Halîm olan Allah, her günahkârı der-

hal paylamaz. Yaptıkları yardımlarda dünyevî çı-

kar gözeterek gösteri yapan, yoksulların onur ve

haysiyetleriyle oynayan ve gizli irk içinde bulu-

nan kimselere e er cezayı hemen vermiyorsa,

hak etmediklerinden dolayı de il, fakat tevbekâr

olsunlar diye hilminden dolayı vermiyor. Bu bir

mühlettir, asla Allah ihmal etmez. u âyette Yüce

Allah’ın bu konuda izledi i yasa çok açıktır: “Al-

lah insanları i lediklerine kar ılık hemen yakala-

yıverseydi, yeryüzünde bir canlı bırakmaması ge-

rekirdi. Ama onları belli bir süreye kadar erteler.

Süreleri gelince gere ini yapar. Do rusu Allah

kullarını görmektedir.”10 E er Allah günahların-

dan dolayı hemen kullarını yakalayıverseydi yer-

yüzünde insan da dâhil hiçbir canlı nesli kalmaz-

dı. lahi rahmeti ve lütfü ba lamında el-Halîm

isminin bir tecellisi olarak günahkârlara belki dö-

nerler diye süre tanımakta, azap verme konusun-

da acele etmemektedir. O’nun yasasının gere i,

süre geldi i zaman herkesin iyi ya da kötü davra-

nı larına kar ılı ı eksiksiz olarak verilir.

Allah hiçbir eye muhtaç de ildir. Bütün bir

varlık O’na aittir. Bu sebeple O, sınırsız hazinesin-

den beklenti ve kar ılık olmaksızın kullarına ik-

ramda bulunur. Kur’an’da Allah’ın “ anî-kerîm”

vasfının birlikte kullanılmı olması da gerçekten

anlamlıdır: “ ükreden ancak kendisi için ük-

retmi olur; nankörlük edene gelince, o bilsin ki

Rabbim müsta nidir, çok kerem sahibidir.”11 Bu

sebeple insan, sahip oldu u nimetleri kendi gele-

ce ini hazırlamak için ihtiyaç sahipleriyle me rû

bir çerçevede payla malıdır. Nasıl ki Allah kulla-

rına sayısız ihsanlarda bulunuyorsa, insanlar da

ihtiyaç sahiplerine imkânları ölçüsünde keremle-

rinin bir gere i olarak iyilik ve ba ı ta bulunma-

lıdırlar.

Sonuç olarak, Yüce Allah hem anî ve hem

de mu nîdir. Allah’ın ilim ve malla zengin kıl-

dı ı kimsenin mutlak anlamda yaratanına ihti-

yaç duymaması mümkün de ildir. te ne zaman

ki insan, Allah’tan ba kasına muhtaç olmadı ı-

nı kavrarsa, gerçek anlamda “ anî” ismini alır ve

bu ahlakla ahlâklanır. Onun için insan, ilminde

ve varlık sahibi oldu u bütün alanlarda cimrilik

yapmamalıdır. “Varlık”lı olmanın gere ini yeri-

ne getiren kimseler kendinde bir varlık görmeyen

kimselerdir. Böylesi kimselerin hâkim oldu u

toplum yapılarında adâlet, payla ma, merhamet,

efkat dili geçerlidir. Bu de erlerin içselle tirildi-

i bir toplumda ise, huzur vardır, sükûn vardır,

asayi vardır. O halde gelin el- anî olan Allah’ın

yanında “hiçli imizi” ve âcizli imizi idrak edelim

ve O’ndan ba ka her eyden müsta ni olalım. te

o zaman gerçek anlamda slâm’ın onur ve erefini

temsil etmi oluruz.

Page 16: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

Sûfî PerspektifKadir ÖZKÖSE*

ANADOLU’DA

KONUKSEVERLİK

A ustos 200914

Page 17: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

15

Cömertli i, misafirperverli i ve hayır-

hahlı ı ile tanınan ecdadımızın öncü-

lük etti i medeniyete “Vakıf Medeni-

yeti” adı verilmi tir. Ölümlerinden sonra geriye

kö k, saray ve servet bırakmaktan çok han, ha-

mam, cami, çe me, medrese ve tekke gibi içtimaî

müesseseler bırakmı lar, Anadolu topraklarına

slâm’ın mührünü vurmu lardır. Varlıklarını in-

sanlı ın saadeti için cömertçe harcamı lar, halka

hizmeti Hakk’a kulluk telâkki etmi lerdir.1

Osmanlı toplumunda zengin olsun, fakir ol-

sun herkesin evinin dı ında bir de misafir evi bu-

lunurdu. Misafirler, o evler kendilerine aitmi çe-

sine gönüllerince kalırlardı. Karınları doyurulur,

çok güzel bakılırlardı. Son olarak da giderken

yolda harcamaları için ev sahibi tarafından para

bile verilirdi. Misafir evlerindeymi gibi o evler-

de diledikleri gibi kalırlardı. Ev sahibinin kaldı ı

evde kendilerini o evin kurallarına uymak zorun-

da hissedebilirler ve bu yüzden sıkılabilirler diye

bahçeye konuk evi yaptırmak gibi bir incelik var-

dı. Yemek ve di er lazım olan her ey esas evden

gönderilirdi.2

Müslüman ecdadımızın cömertlik duygula-

rı o kadar geli mi tir ki gelen misafirleri a ırla-

mak için birbirleri ile yarı mı lardır. 14. yüzyıl-

da slâm dünyasını ba tan a a ı gezen me hur

Tunuslu Seyyah bn Batûta (ö. 770/1369)’nın ya-

adı ı dikkat çekici bir olay bunun çok güzel bir

örne idir. bn-i Batûta Anadolu’yu gezerken o

dönemde Lâdik ismiyle anılan Denizli’ye u rar.

Denizli’de ba ından geçen ve kendisini hayretler

içerisinde bırakan bir olaydan eserinde u ekil-

de bahseder:

“Beldeye girdi imiz saatlerde, biz

çar ıdan geçerken bazı kimseler

dükkânlarından çıkıp hayvanlarımı-

zın dizginlerine yapı tılar. Bir ba -

ka grup ise bunlara engel olmaya kalkı tı ve bu

yüzden de aralarında kavga çıktı. Hatta bazı-

ları birbirlerine bıçak çekmeye bile kalkı tı. Ne

söylediklerini anlayamadı ımız için müthi bir

korkuya kapılarak, bölgede yol kesicilik yapan

Germiyanlılarla kar ıla tı ımızı, bu ehrin on-

lara ait oldu unu ve mallarımızı elimizden al-

maya çalı tıklarını sandık. Ortalıkta tam bir

karga a ya anıyordu. Bu sırada Cenab-ı Hak

bizi Arapça bilen bir hacıya rast getirdi. Ondan,

bu ki ilerin bizden ne istediklerini sordum.

‘Korkmayın, bunlar ahîlerdir. Sizi ilk

kar ılayanlar Ahî Sinan’ın, di erle-

ri ise Ahî Duman’ın yolda larıdır.

Her iki grup da kendi zaviyele-

rine inmenizi istiyorlar!’ dedi.

Olacak i de ildi. E kıya ol-

masından korktu umuz bu

adamların yegâne kavga

nedeni, bizim hangi zaviye-

de a ırlanaca ımızdı. On-

ların bu yüksek misafirper-

verli i kar ısında gerçekten

hayretler içerisinde kaldım.

Nihayet, aralarında kur’a çe-

kilmesi ve kur’a hangi tarafa

isabet ederse o tarafın zaviye-

sine misafir olmamız kar ıla -

tırıldı. Böylece araların-

da sulh yapılmı

oldu.

Page 18: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200916

Kur’a Ahî Sinan’a dü tü. Bu zat kur’anın ken-

dilerine çıktı ını haber alınca arkada larından

bir grupla gelip bizi kar ıladı. Hep birlikte onun

zaviyesine gittik. Bize çe it çe it yemekler getir-

diler. Sonra Ahî Sinan bizi hamama götürdü.

Bizzat kendisi hamama girerek benim için ko -

turdu u gibi, arkada larından üçü dördü de bir

arkada ımın hizmetinde bulundu. Hamamdan

çıktıktan sonra mükellef bir sofra hazırlandı.

Sofra türlü türlü yemekler, çe it çe it tatlılar ve

bol bol meyvelerle donatılmı tı. Yeme i yedikten

sonra hafızlar Kur’an-ı Kerim okudular. Ondan

sonra hepsi sema ve raksa ba ladılar. Geli imiz

Sultan’a haber verilmi oldu undan, ertesi ak-

am da o bizi davet ediyordu. Davet, Sultan’ın

yanımıza elçi olarak gönderdi i Kadı Alaaddin-i

Kastamonî tarafından iletildi.

Zaviyeye döndü ümüz zaman, bu kez de dün-

kü kur’ayı kaybeden Ahî Duman ile arkada ları-

nı bizleri bekler bulduk. Ekibimizi dostça buyur

edip zaviyelerine götürdüler. Bunlar da aynen

Ahî Sinan grubu gibi yemek ve hamam ziyafetin-

de bulundular. Hatta fazladan bir jest yaparak

hamamdan çıktıktan sonra bize gülsuyu döktü-

ler. Sonra hep birlikte zaviyeye geldik; yine di-

erleri gibi yemekler, tatlılar ve meyvelerle ilti-

fat gösterdiler. Yemekten sonra Kur’an-ı Kerim

okundu. Arkasından da sema ve raksa kalktı-

lar. Bunların zaviyesinde de birkaç gün kalmı

olduk”3

Anadolu halkının konukseverlik gelene ini

yansıtan bir ba ka öykü ise u ekildedir: Eski za-

manlarda seyyahın biri küçük bir Anadolu kasa-

basına gelir. Seyyah ahaliden bir grupla kar ıla ır.

“Bana bu gecelik kalacak yer verecek bir cömert

var mı aranızda? Sabah yolculu uma devam

edece im” der. Ahali, “Evet, misafirleri yediren

içiren biri var. Orada kalırsanız, karnınızı doyu-

rur, yatacak yer verir ve size çok nazik davranır,

fakat sizi uyarmamız lazım, bu adamın çok ga-

rip bir huyu vardır. Sabah olunca oradan ayrıl-

madan önce misafirleri çok kötü pataklar.” der.

Mevsim kı tır ve hava da çok so uktur. Seyyah,

“Vallahi geceyi bu so ukta aç karnına sokakta

geçiremem. Gidip o adamın evinde kalaca ım,

karnımı doyurup sıcak bir odada uyuyaca ım,

sabah ister döver, ister söver umurumda de il.”

der. Seyyah, bahsi geçen cömert adamın evine gi-

dip kapıyı çalar, son derece nazik bir adam kapı-

yı açar. Seyyah, “Tanrı misafiri” oldu unu söyle-

yince, adam kendisini hemen içeri davet eder ve

seyyaha evindeki en güzel yeri ve en iyi yastıkları

verir. Seyyah, “Eyvallah” der. Aralarında öyle bir

konu ma geçer:

- Daha rahat etmenizi temin etmek maksa-

dıyla sırtınıza bir yastık daha koyabilir miyim?

- Eyvallah.

- Aç mısınız?

- Eyvallah.

Ev sahibi mükellef bir sofra donatır ve seyyahı

bir güzel doyurur, daha sonra da biraz daha iste-

yip istemedi ini sorar.

- Eyvallah

- Kahve alır mısınız?

- Eyvallah.

- Yata ınızı yapayım mı?

- Eyvallah.

Ev sahibi son derece rahat bir yatak hazırlar ve

içine ku tüyü yastıklar koyar.

- Uyumadan önce biraz su ister misiniz?

- Eyvallah.

Ev sahibi sabah seyyahtan önce uyanır ve kah-

valtı ister mi diye sorar.

- Eyvallah

Adam yine mükellef bir sofra donatır.

Kahvaltı bittikten sonra seyyah gitme vaktinin

geldi ini fark eder. Duydu u hikâyelerden son-

ra ba ına gelmesi muhtemel akıbetten tedirgin

olur. Hem de ev sahibi, seyyah için neredeyse bir

gün hizmet etmi tir. Korka korka, “Müsaadenizle

imdi ayrılmak istiyorum” der.

Ev sahibi yine son derece nazik bir ekilde,

“Eyvallah” der ve “Paranızın olmadı ını tahmin

Page 19: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

ediyorum, size biraz para vermeme müsaade

eder misiniz?” diye sorar.

- Eyvallah

Ev sahibi, seyyaha on altın verir. Bunun üzeri-

ne seyyah, “ imdi yiyece im daya ın, haddi he-

sabı olmasa gerek!” diye dü ünür kendi kendine.

Ev sahibi kendisini kapıya kadar geçirir ve

“Allah’a emanet olunuz. Allah’a ısmarladık” der.

a ıran seyyah, “Ba ı layın, anlayamadım? Or-

talıkta dönen çok yersiz bir dedikodu var. Siz,

imdiye kadar tanıdı ım en cömert insansınız.

Ahali sizin misafirlere çok cömert davrandı ını-

zı fakat sabah giderlerken onları çok kötü döv-

dü ünüzü söylüyorlar. Sizin böyle bir ey yap-

madı ınızı, bunun bir kuru iftira oldu unu ve

harika bir ev sahibi oldu unuzu gidip herkese

yayayım mı?” der. Ev sahibi, “Hayır, hayır... An-

lattıkları tamamen do rudur.” cevabını verir.

a ıran seyyah, “Fakat beni dövmediniz” der.

Ev sahibi de, “Ama siz çok farklıydınız. Di er mi-

safirlerimin hepsi de bana sıkıntı oldular. On-

lara evdeki en güzel yerimi tahsis edince, ‘Yok,

yok siz orada oturun, ben böyle rahatım’ der-

ler. Kahve teklif edince, ‘Bilemiyorum, size sıkın-

tı vermek istemiyorum’ derler. Yemek vermeye

kalkı tı ımda ise, ‘Yok canım, size zahmet olma-

sın!’ derler. Böyle nimet bilmezleri tabii ki döve-

rim!” cevabını verir.4

Bu öyküden de anla ılaca ı üzere, Anadolu

topraklarında ya ayan bazı varlıklı aileler u akla-

rını kapıda beklettirir ve dı arıdan geçen insanla-

rı yeme e davet ederdi. Bu, her Pazartesi ve Cuma

gecesi olurdu. Ramazan’da ise her gece olurdu.

U aklar yeme e davet etmek için o kadar çok ıs-

rar ederlerdi ki, insanları neredeyse zorlarlardı.

Bu günlerde, ekonomik artlar yüzünden her ey

de i ti. Fakat dinimiz ne olursa olsun, bir misa-

fire yapılan hizmeti Allah’a yapılanla denk tutar.

Bu slâm’daki misafirperverlik ilkesidir.5

Özetle, son zamanlara dek hemen hemen is-

tisnasız her Anadolu köyünde mali gücüne göre

5-10 ki iye yetecek yatak, yorgan, yastık, kilerin-

de odun, su testisi, barda ı, oturulan yerin oyma-

larında kahve kavurma, so utma, çekme, pi irme

araçları ve fincanlar bulunurdu. Böylesine yaygın

bir sosyal örgüt ve bunun devam ettirilmesi için

gerekli ahlakî duygunun, hizmet e itim ve alı -

kanlı ının yerle tirilmi olması dünyanın ba ka

hiçbir ülkesinde yoktur. Türkçeye çevrilmi bu-

lunan “Türkler” adlı kitabında ngiliz gazeteci-

si David Hotham, Türklerin bu konukseverlik ve

yabancıya saygı ve yardım hislerini, bir tür a a ı-

lık duygusuna ba laması, onun 7-8 yıl Türkiye’de

kalmı birçok yerini gezmi olmasına ra men,

Türklerin karakterlerini, tarihî gerçeklerini iyi

bilmedi ini, anlayamadı ını gösterir. 6

17

1 Ömer Çelik-Mustafa Öztürk-Murat Kaya, Üsve-i Hasene (Kullukta-Ahlâkta-Adâb-da) En Güzel nsan –sallallahu aleyhi ve sellem-, Erkam Yayınları, stanbul 2003, s. 325.

2 Robert Frager, A ktır Asıl arap, çev. Ömer Çolako lu, Gelenek Yayıncılık, II. Baskı,stanbul 2004, s. 109.

3 bn-i Battuta, Büyük Dünya Seyahatnamesi Tuhfetü’n-Nüzzar fî Garâibi’l-Emsal ve’l-Acâibi’l-Estar, çev. Muhammed erif Pa a, sad. Mümin Çevik, ikinci gözden geçirme ve sadele tirme: Ali Murat Güven, Yeni afak Kültür Arma anı, stanbul 2005, s. 208-209.

4 Frager, A ktır Asıl arap, s. 99-101.5 Frager, A ktır Asıl arap, s. 111.6 Ne et Ça atay, Bir Türk Kurumu Olarak Ahilik, Türk Tarih Kurumu Basımevi, An-

kara 1989, s. 92.

Dipnot* Doç. Dr.

Page 20: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

FıkıhAbdullah KAHRAMAN*

RAMAZAN

FIKHI

A ustos 200918

Page 21: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

19

Ramazan nedir?

Ramazan, Müslümanların

farklı bir ibadet iklimine girdi-

i, nefis e itimlerine daha çok

özen gösterdikleri, iyi ve güzel

duygularla her hallerini ibadete

çevirme noktasında meleklerle

yarı tıkları bir aydır. Ay olarak

Ramazan’ın on bir ayın sulta-

nı oldu unda üphe yok. Çün-

kü bu payeyi ona veren Yüce

Allah’tır. Fakat esas önem-

li olan bizim ya adı ımız aylar

içerisinde Ramazan ayımızın

elde etti i niteliktir. Bazı insan-

ların Ramazan ayı di er ayları-

na ciddi anlamda fark atar; bu

ayda özellikle manevî olarak

çok kazançlı çıkarlar. Bazı in-

sanlar da aksine bu ayda kâra

geçmek yerine zarar ederler.

Bu en basit ifadesiyle nasipsiz-

liktir. Ramazanımızı di er ay-

lardan farklı ve daha kazançlı

ve bereketli kılmak için elbet-

te dikkat etmemiz gereken bazı

prensipler vardır. Bu yazımızda

kısaca onlar üzerinde duralım.

Ramazan’ın bereketi kaliteli oruçla ba lar

Ramazan ayının bereke-

ti artlarına uygun olarak tutu-

lan oruçla elde edilir. artlarına

uygun oruç ise, tamamen Allah

rızası hedeflenerek, ruhen haz

alarak, hazırlanarak, bütün aza-

larımıza oruç tutturarak, nâfile

ibadetlerle, özellikle teravih-

le, bol bol Kur’an okuyarak, sa-

daka vererek desteklenmi bir

oruçtur. Müslümanın oruçlu

hâli, olumlu anlamda, oruçsuz

hâlinden mutlaka farklı olma-

sı gerekir. Ramazan’dan önceki

kötü alı kanlıklar Ramazan’da

da devam ediyorsa orucumu-

zu gözden geçirmemiz gerekir.

Hatta bu senenin orucu geç-

mi yıla göre bizi ahlâkî yönden

daha ileri götürmelidir. Aksi

halde yerimizde sayıyoruz veya

geri gidiyoruz demektir ki bu da

ciddi bir ziyandır. Çünkü ilgili

âyette (2/Bakara, 183.) de ifa-

de edildi i üzere, orucun hede-

fi takvadır. Takva, bir müminin

Allah’a kar ı sorumlulu unun

bilincini hatırlaması ve gere i-

ni yerine getirmesidir. Bu so-

rumluluk içerisinde, hakkıyla

oruç tutmak kadar, muhtaçlara

yardım, daha çok oruçluya iftar

Page 22: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200920

verme, yoksulları görüp gözet-

me, insanların arasını düzelt-

me, küskünleri barı tırma ve

kalbi bütün kötülüklerden arın-

dırma da vardır.

Orucu ehil olanlar tutar

Oruç tutmak öncelikle

âkil-bâli , sa lıklı ve yolculuk

hâlinde olmayan Müslümanla-

ra farzdır. Çocuklar, oruçla yü-

kümlü olmamakla birlikte, alı -

tırma amacıyla beden yapılarına

ve geli imlerine göre birkaç gün

veya günün belli bir kısmına ka-

dar oruç tutabilirler. Hastalar,

doktor raporuyla tespit edilmek

artıyla, ya devamlı veya geçici

hasta durumundadırlar. Geçici

bir hastalı a yakalanmı bulu-

nanlar, oruç tutmaları hâlinde

hastalıkları artacak, güçten dü-

ecek olurlarsa oruçlarını iyile-

ecekleri zamana erteleyip ka-

zaya bırakabilirler. Devamlı bir

hastalı a yakalanmı olanlar ile

a ırı ya lılar ise, her günün oru-

cu yerine bir fidye yani bir fit-

re vererek hem oruç sevabı alır

hem de yükümlülüklerini yeri-

ne getirmi olurlar. çinde bu-

lundukları artlar oruç tutmaya

elveri li olmayanlar da oruçla-

rını daha müsait oldukları za-

manda kaza edebilirler. Fakat

bu konularda mükellefin kendi

ba ına keyfi karar vermesi uy-

gun olmayaca ı için mutlaka

içinde bulundu u durumu dinî

konularda karar verme yetkisi

bulunan kurum veya ahıslara

sorması gerekir.

Ramazan’da bir özür sebe-

biyle orucunu bozan kimsenin

bu özrü iftar vaktinden önce

ortadan kalkarsa bu süre için-

de, dinî terbiye gere i, oruca ve

oruçluya saygı anlayı ı ile oruç-

lu gibi davranması gerekir. Me-

sela, günün belli bir vaktinde

hayız ve nifastan temizlenen

kadın, yolculuktan gelen kimse,

iyile en hasta böyle davranma-

sı gerekenlerdendir.

Oruç sa lam niyetle ba lar

Bütün ameller niyetle ya-

pılır. Niyet insanı tereddütten

kurtaraca ı için kesin olması

gerekir. Tereddütlü bir duruma

niyet denilemez. Mesela: “Ya-

rın davete ça rılırsam oruç tut-

mamaya, ça rılmazsam tutma-

ya niyet ettim.” diyen kimsenin

niyeti geçerli olmadı ı için oru-

cu da geçersiz olur. Oruç için de

niyet arttır. Niyetin dille yapıl-

ması mendup yani te vik edil-

mi ve daha sevap bulunmu -

tur. Ancak dil ile yapılması art

olmayıp kalp ile yapılması da

yeterlidir. Ramazan orucunda

niyetin geceden yapılması art

de ildir. Bu süre içinde oru-

ca aykırı bir davranı yapılma-

mı sa, ertesi günün ö len vak-

ti girmeden önceye kadar niyet

edilebilir. Sahura kalkmak fiilî

niyet sayılabilir. Hatta Malikî

mezhebine göre Ramazan’ın

ba ında yapılan tek bir niyetle

tutulan oruç da geçerli olur. Ra-

mazan orucu için yapılacak ni-

yette: “Niyet ettim Allah rızası

için yarınki Ramazan orucunu

tutmaya.” demek yeterlidir.

Orucun olumlu yan etkileri ve orucu

olumsuz etkileyen eyler

artlarına uygun olarak tu-

tulan bir orucun insanda mey-

dana getirdi i birtakım olum-

lu yan etkiler vardır. Orucun en

temel yan etkisi takva uuruna

erebilmek ve bunu davranı la-

ra yansıtmaktır. Orucu olumsuz

yönde etkileyen davranı lar ise,

orucun maksat ve hedefine uy-

mayan her türlü söz, dü ünce ve

davranı tır. Cinsel duygular ve

çirkin söz ve hareketler bunların

ba ında gelir. Fıkıh kitapların-

da oruçluya mekruh olan davra-

Page 23: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

21

nı lar olarak sayılan bu husus-

lardan her biri orucun sevabını

azaltır ve bereketini kaçırır.

Orucun hürmetine dokunan cezasını

çeker

Ramazan ayı kadar tutulan

orucun da dokunulmazlı ı, say-

gınlı ı ve hürmeti vardır. Bu

dokunulmazlı ı ihlal eden ya

misliyle veya daha fazlasıyla ce-

zaya çarptırılır. Beslenme veya

tedavi olma amacı ta ımadan

vücuda giren eyler veya gıda

ve ilacı er’an mazeret sayılan

durumlarda almak orucu bo-

zar ve kazayı gerektirir. Fakat

gıda maddesini ve ilacı er’i bir

özür olmadan, oruçlu oldu unu

bilerek ve kasten almak orucu

bozar. Böyle bir davranı için-

de olmak Ramazan’ın dokunul-

mazlı ını ihlal anlamına geldi i

için Hz. Peygamber (s.a.v) bun-

ların keffâret ödemelerine hük-

metmi tir.

Oruç tutmak veya tutmamak ki ilerin keyfinebırakılmamı tır

Ramazan orucunu tutmak

veya tutmamak için ki ilerin

tercihine de il dinin bu konu-

daki emir ve prensiplerine ba-

kılır. Dinen de kabul edilen bel-

li mazeretleri olanlar oruçlarını

ya erteler veya onu telafi etmek

için fidye verirler. Fakat dinen

ve tıbben geçerli bir mazereti

olmayan müminin canı isteme-

di i için veya sıradan bahane-

lerle orucunu yemesi asla caiz

olmadı ı gibi, müminlik özelli-

ine aykırı bir davranı tır. Bu

duruma dü enler Allah’a ver-

dikleri söze aykırı davrandık-

ları için büyük günah i lemi

olurlar.

Ramazan’ın bereketi, Kur’an tilaveti,

teravih namazlarıve fıtır sadakasıyla

tamamlanır

Ramazan ayında mümin me-

leklerin derecesini bile geçecek

bir ibadet iklimine girer. Çün-

kü mümin gündüz sâim gece

kâim (gündüz oruçlu gece na-

mazda) olma özelli ini yakala-

mı olur. Gündüz tutulan oruç,

okunan hatim ve mukabeleler-

le bereketlenirken, gece kılınan

teravih namazıyla bir kat daha

bereketlenmi olur. Dini ken-

disinden ö rendi imiz sevgi-

li Peygamberimiz Ramazan’ını

bu yollarla bereketlendirmi ve

bu yönüyle de ümmetine en gü-

zel örnek olmu tur. Bu ibadet

iklimiyle yo rulan mümin bay-

rama günahlarından arınmı ,

yeniden nefis e itimi almı ve

kalbinin pasını silmi olarak çı-

kar. Ramazan ayının sonuna bu

ekilde yeti en mümin orucu-

nun kabulüne yardımcı olması

için fakirlere fıtır sadakası yani

fitre verir. Onların da bayrama

sevinçli olarak girmesine vesile

oldu u için ayrıca sevap kaza-

nır. Nitekim bn Abbas’ın nak-

letti ine göre: “Hz. Peygamber

(s.a.v), oruçluları (sarf ettikle-

ri) gereksiz ve çirkin sözlerden

arındırmak ve yoksullara yiye-

cek sa lamak için fitreyi farz

kılmı tır. Fitreyi kim namaz-

dan önce öderse, bu makbul bir

zekât, kim de namazdan son-

ra öderse, herhangi bir sadaka

olur”(Buharî, “Zekât”, 70, 71,

77; Müslim, “Zekât”, 12, 13, 16

* Prof. Dr.

Page 24: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

Dü ünceehri KARACO KUN

ANNE VE EŞ OLARAK

KadıNA ustos 200922

Page 25: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

23

Hiç üphesiz kadının kendi birey-

selli i, yaratılı ı ve misyonu iti-

bariyle, en ayırt edici vasfı an-

neliktir. Kadının birey olarak, e olarak ve sosyal

hayatın farklı alanlarında etkinlik göstererek ye-

rine getirdi i sorumluluk ve görevleri ne kadar

güzel, ne kadar önemli ve de erli olursa olsun, hiç

biri bir kadını bir insana anne olmak kadar saygın

ve de erli kılamaz. Annelik kadını ikincil bir var-

lık de il, tam aksine yüklendi i bu manevî i lev

nedeniyle daha saygıde er ve de erli kılar. An-

cak ailede kadının anne olması yanında, erkek de

baba rolünü üstlenir. Yani birinin di eri üzerinde

egemenlik kurması ve onu baskılaması için hiçbir

dinî dayanak olamaz. Nitekim her erke in de say-

gı duydu u ve kıymet verdi i bir annesi vardır.

Hatta anneli in saygın ve kutsal

kabul edilmesi, en ilkel toplum-

lardan en geli mi ine kadar her

toplum için geçerlidir. Ama hiç-

bir inanç sistemi, kültür yahut

medeniyet, kadını annelik göre-

vi nedeniyle, cenneti ayaklarının

altında ta ıyan bir varlık olarak

tanımlayacak kadar ona de er ve

saygınlık verememi tir. Dü üne-

biliyor musunuz, bir Müslüman

için dünyada en önemli amaç olan Allah’ın rıza-

sını kazanarak cennete gidebilmenin yolu, an-

nelere de er vererek onların sevgisini ve rızasını

kazanmadan geçmektedir. Nitekim slâm inan-

cında, Allah’ın rızası için anne-babanın rızası art

ko ulacak kadar anne olarak kadına ve sonra da

baba olarak erke e de er verilmi tir. Yani anne-

sinin gönlünü kazanıp, duasını almayan ki i cen-

nete gidemez. Böyle iken, annelik gibi bir gücün,

yani cennete gitmenin yolunun annelerin elinde

oldu unu ifade eden bir peygamberi olan slâm

dininin, kadına verdi i de eri tartı mak ne kadar

abes gözükmektedir. Ama kimi art niyetli ve pe-

in hükümlü yakla ımlar, slâm’da kadına de er

verilmedi i gibi temelsiz görü lerle yüce dinimize

kar ı bir ele tiri yaparak, güya inancımıza zarar

verme giri imlerini tarih boyunca hep devam et-

tirdikleri için, biz de dinimizin gerçeklerini ve ka-

dına verdi i de eri anlatmaya devam edece iz.

Bu konuda oldu u gibi, her konuda bu den-

geyi korumayı ilke edinen yüce dinimiz, ne ca-

hiliye toplumlarında ve maalesef günümüze ka-

dar devam eden kimi geleneksel anlayı lardaki

gibi, kadını ikinci sınıf varlık, ne de kadını yücel-

tip de erli kılarken, erke i de ersiz ve geri plan-

da tutar. Kur’an-ı Kerim’de geçen, konuyla ilgili

ayetlerde bir anne olarak kadının de eri vurgu-

lanırken, erkeklerin de bir baba olarak de erli ve

önemli oldukları üzerinde de durulur. Örne in,

“Anne-babanıza, onlardan birisi yahut her ikisi

ya landı ında “öf” bile demeyin…”1 ayetinde ay-

rım yapılmaksızın çocukların her ikisini de sevip

saymaları gerekti i belirtilir. Bu konuda hadisler

de mevcuttur. Ancak konumuz açısından kadının

anne rolü üzerinde daha fazla durmaktayız.

“Annelik kadını ikincil bir varlık de il, tam aksine yüklendi imanevî i lev nedeniyle daha saygıde er ve de erli kılar. Ancak

ailede kadının anne olması yanında, erkek de baba rolünü üstlenir. Yani birinin di eri üzerinde egemenlik kurması ve onu

baskılaması için hiçbir dinî dayanak olamaz.”

Page 26: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200924

Hiç üphesiz anneli in bu derece önemli ol-

ması, sadece annenin çocu u dokuz ay karnın-

da ta ıyıp, me akkatlerle do urması, özellikle be-

beklik döneminde neredeyse zamanının ço unu

ona ayırarak uykusuz geceler geçirmesi vb. nede-

niyle de ildir. Bunlar ve benzerleri elbette bir ka-

dını, bir anneyi son derece saygın ve de erli kıl-

maya yeter. Ama annelik misyonu, çocuk e itim

ça ına geldi i dönemlerde de devam eder. Anne

olmak, çocukları fizikî bakımdan hayat görevini

yerine getirebilecek ekilde yeti tirmenin yanın-

da, onlara Yüce Yaratıcı’nın sevgi ve merhameti-

ni, do ru ve sa duyulu davranı ları ö retebilmek

ve erdemli, ahlâklı, iyi ile kötüyü, do ru ile yanlı ı

ayırt edebilecek bir karaktere sahip kılabilmektir.2

Dolayısıyla çocuklar, ilk ve temel e itimlerini ai-

lede ve özellikle anneden alır-

lar. Anneler çocuklarını bir

yandan besleyip büyütmeye,

ihtiyaçlarını gidermeye u -

ra ırken, di er yandan onla-

ra hayatı ö retirler. Yani an-

nelik, kendi içinde, di er bir

kutsal görev kabul edilen ö -

retmenlik anlamını da ku a-

tır. Okul öncesi dönemde, ço-

cu un ö reticisi anne olup,

okul döneminde de, çocu un

yine destekçisi olur. Çocu u-

na aileyi kutsal bir çatı olarak

algılatıp, ailesine, okul ve ö -

retmenlerine, içinde ya adı ı

topluma kar ı sorumlulukla-

rını ö reten temelde anne ve

bu konularda annenin yardımcısı olan, olması ge-

reken babalardır.

O halde kadınlar, slâm inancına göre, cenneti

ayaklarının altında ta ıyan ve çocuklarına, dinini

ve ahlâkını ö reterek cehennemden koruyan an-

neler olarak, toplumların saygın, de erli ve vaz-

geçilmez temel unsurlarıdır.

E Olarak Kadın

Aile, temelde e ler ve çocuklardan olu ur.

Özellikle e ler arasındaki sevgi ve saygıya daya-

lı i bölümü ve yardımla ma, aileyi sa lıklı ve sü-

rekli kılar. Bu çerçevede slâm’a göre ailenin reis-

li i ve yönetimi babaya verilmi ken, e inden ise,

bu i inde e ine yardımcı ve anlayı lı olması is-

tenmi tir. Yani kadın bir e olarak e ine, özellik-

le aileyle ilgili konu ve kararlarda bir yardımcı ve

destektir. Buradan anla ılaca ı üzere erke in aile

reisi olması, ona aileyle ilgili sınırsız ve sorumsuz

tasarrufta bulunma yetkisi vermeyip, e inin de

dü üncelerini önemseyip dikkate alarak kararlar

geli tirmesini gerekli kılmaktadır. Kadın bir e

olarak ailenin temelini olu turan önemli bir da-

yanak, önemli bir güç kayna ıdır. Hatta ataları-

mızın söyledi i gibi “Yuvayı yapan di i ku tur.”

Yani aile denilince akla, erkekten önce kadın ge-

lir.

Kadının aile için, dola-

yısıyla ailelerden olu an

toplum yapısı için bunca

önemli olması, bir e olarak

ona önemli sorumluluklar

da yükler. Özellikle çocuk-

ların yeti mesi konusunda,

ailesinin iffetini koruma ve

kocasına sevgi ve saygı gös-

termesi hususlarında dik-

katli olmalıdır. Özellikle e i

görevlerini yapmaya gayret

ederek ailesine helâl rızık

temin etmek için u ra ıyor,

çalı ma saatleri elverdi in-

ce e i ve çocuklarıyla ilgile-

nip yardımcı oluyor ve on-

lardan sevgi ve saygısını eksik etmiyorsa, kadına

dü en de onun yardımcı ve destekçisi olmak, olur

olmaz konularda e ini üzmemektir. Tabi bu ekil-

de davranan bir hanıma kar ı, e i de onun yar-

dımcısı ve destekçisi olmalıdır. Özellikle slâm’ın

gereklerini ya ama ve çocuklara kazandırma nok-

tasında her iki e de sorumlu olup, birbirlerine

destek olmak zorundadır. Kur’an-ı Kerim’de bu

konuda öyle buyrulur: “Mümin erkekler ve mü-

min kadınlar birbirlerinin velileridir; iyiyi em-

reder kötülükten alıkoyarlar; namaz kılarlar,

zekât verirler, Allah’a ve Resulü’ne itaat ederler.

te onlara Allah rahmet edecektir.”3

Page 27: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

1 17/ sra Suresi, 23.2 Paul Conloer, Annelik Sanatı, Denge Yayınları, Basım yeri yok, 1995, s. 11.3 9/Tevbe Suresi, 71.4 Tarhan, a.g.e., s. 210.

Dipnot

25

Yine Kur’an-ı Kerim, e lerin birbirleri hak-

kında sevgi ve efkat beslemelerine vesile olması

için, Allah’ın iki cinsi yarattı ını belirtmektedir.

te, iki cinsin evlenerek me ru sınırlar içerisin-

de bir araya gelmesi, sadece sevgi ve efkatle olur.

Bu ba lamda, belki de en çok kadın bu sevgiyi ya-

atacak bir e olarak kocasını mutlu edecek ve ço-

cuklarının sa lıklı, imanlı ve huzurlu olmalarına

temel kaynaklık olu turacaktır. Ancak sorum-

luluk duygusuna dayalı ve “ben” de il “biz” an-

layı ını esas alan bu do rultudaki bir birliktelik,

sa lıklı bir evlili i do urur. Öyle ki kadın, e ine

ve çocuklarına yani ailesine sevgisini ve eme ini

tüm cömertlik ve fedakârlı ı ile verirken, kendisi-

ne de er verilerek takdir edilmeyi bekler. Elbet-

te erkekler de aynı ihtiyacı duyarlar; ama bel-

ki kadınlar daha duygusal olmaları nedeniyle,

bu konularda daha hassastırlar. En güzeli, e le-

rin birbirine destek olarak birbirlerinin ihtiyaç ve

duygularını anlamaya çalı malarıdır. Çünkü evli-

lik, sadece aynı ortamı payla mak de il, aynı duy-

guları da payla maktır.4

Di er bir konu da kadının erkekler için cazi-

be kayna ı olmasıdır. Yüce dinimiz bu açıdan ka-

dınların, dünyanın çekici kılınan alımlı varlıkları

olduklarını belirtir. Mümin erke e dü en, Allah’a

kulluk ekseninde, esas olanın Allah’ı sevmek ve

O’na daha güzel kulluk için kadınların da sevile-

rek birlikte Allah’ın sevgisine ula mak oldu u-

nu unutmamaktır. Yani kadınlarla me ru sınırlar

içinde sevgi ve saygıyla birliktelik demek olan ev-

lilik yapılmaktan özellikle kaçınılmaz ve e er den-

ge gözetilip kadın iki kutuptan birinde görülmez,

yani ne a a ılanır ne de yüceltilirse bu do ru ve

slâmî bir davranı olur. Bunun ötesinde kadını

e olarak kabul edip ona de er vermemek, üze-

rinde baskı kurmak, kendi a ırı kıskançlı ını din

öyle istiyormu gibi göstererek kadın üzerinde

baskıya dönü türmek, hatta daha ileriye giderek

kadına iddet uygulamak asla dinimizin onayla-

yaca ı davranı lar olamaz.

Sonuç olarak kadın bir e olarak, en az koca-

sı kadar zorluk ve me akkatler gö üsleyen ailenin

temelidir. Sevgiyi en çok veren ve en çok sevilme-

yi hak edendir. Kendisine iddet uygulanmasını

dinin ve insanlı ın onaylamadı ı sırf Allah’ın ya-

rattı ı ve de erli kıldı ı bir insan olarak en az er-

kek kadar saygın bir varlık ve ailenin hak ve so-

rumluluklarda e it, sevgide ise daha cömert olan

kadın, erkekler için hayatı kolayla tıran ve hakla-

rı gözetilirse Allah’a yakla tıran e lerdir.

“Hiç üphesiz anneli in

bu derece önemli olması,

sadece annenin çocu u

dokuz ay karnında

ta ıyıp, me akkatlerle

do urması, özellikle

bebeklik döneminde

neredeyse zamanının

ço unu ona ayırarak

uykusuz geceler

geçirmesi vb. nedeniyle

de ildir.”

Page 28: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

HÜSN Ü AŞK’TAPOETİKA VE ŞİİR ELEŞTİRİSİ

EdebiyatVedat Ali TOK

A ustos 200926

Page 29: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

27

XVIII. asırda Klâsik Türk

Edebiyatı’nın son büyük tem-

silcisi sayılan eyh Gâlip’in

Hüsn ü A k’ı yalnız Türk Edebiyatı’nın de il, iir

vâdisinde dünya edebiyatının da numune-i imti-

sallarından sayılmaktadır. Çünkü bu eser klâsik

bir a k mesnevisinden öte de erler ta ımakta-

dır. Hüsn ü A k; edebî, tasavvufî, sosyal, hatta

siyasal hususlara getirdi i tenkidlerle de dikkat

çekmektedir.1

Hüsn ü A k, eski iirde tenkid yoktur, hükmü-

nü verenlerin, aslında konunun ne kadar câhili

oldu una mü ahhas bir cevaptır. unu ba tan be-

lirtelim ki sadece eyh Gâlip de il, onun gibi ii-

rin zirvelerine tırmanmı büyük airlerin birço u,

iirle ilgili poetik görü lerini hiç olmazsa eserleri-

nin satır aralarına serpi tirmi ve do rusu kendi

zamanlarını da a an tespitleriyle airlik mesle i-

ne ve iire geni açılımlar getirmi lerdir.

eyh Gâlip, Hüsn ü A k’ında zaman zaman sö-

zün güzelli i, ifadenin etkileyicili i ve iirin kud-

reti ile airlerin durumları hakkında ele tirel yak-

la ımlarda bulunur. Zaten ara tırıcılar, onun

eseri için tasavvufa farklı bir boyut getirmedi ini,

bunu kendisinin de ifade etti ini söylerler. Çal-

dımsa da mîri malı çaldım, diyerek Mevlâna’dan

ve onun Mesnevi’sinden açıkça etkilendi ini, hat-

ta Mevlâna’nın görü lerini iktibas etti ini ve ese-

rinin esrarını da ondan aldı ını itiraf eden eyh

Gâlip’in eserini, canlı hayat tasvirleri, airlik ve

iir incisini bulma iddiası orijinal kılıyor.

iir incisini bulabilmek için engin deryalara

dalınması gerekti ini ve bunu kendisinin yaptı ı-

nı söyleyecek kadar kendine güvenen, iddialı bir

air eyh Galip. Kendinden önce gelen airleri ra-

hatça ve nesnel diyebilece imiz ölçülerde tenkid

edebiliyor; zamanın iirleri ve airleri hakkında

çekinmeden rahat hükümler verebiliyor. Kendi

iiri ile ilgili olarak Hüsn ü A k’ta:

Tarz-ı selefe tekaddüm etdim

Bir ba ka lûgat tekellüm etdim

Yahut:

Zannetme ki öyle böyle bir söz

Gel sen dahi söyle böyle bir söz

gibi, Dîvan iirinin gelene inde olan fahriyele-

re çokça rastlanır. Fakat bu fahriyelerde bile sa-

nat ve estetik miyarını ön plânda tutar: “Adam

( air) ona denir ki, sanat ve edebiyattan anlayan-

lara yepyeni ufuklar açsın; sözü aklına geldi i gibi

de il de onu nice tecrübelerle olgunla tırdıktan

sonra söylesin. Ama ben bunu kime anlatayım?

Ke ke ben de o kadar basit söylemeyi becerebil-

seydim (!)” sözleri onun basitlikten uzak oldu u-

nun göstergesidir.

iirden anlayan gerçek münekkidlerin aire

yeni ufuklar açaca ının uurundadır eyh Gâlip:

Bir ehl-i sühân ki ede tahsîn

Bin çarh de er o beyt-i rengîn

( iirden anlayan birinin takdir etti i güzel ve

renkli bir beyit, bin dünyaya bedeldir.) Tabi ki

burada iirden anlayanların takdirinden bahse-

diliyor; yoksa sıradan insanların âferinleri an-

cak aptalları, ahmakları memnun eder. Nitekim

air bir sonraki beytinde “Elimdeki kalem her za-

man bana öyle der: Halkın be enisi benim için

bir felâkettir.” Burada halk sözünden maksat iir-

den anlamayanlardır.

Gûyâ ki o âir-i yegâneGelmi bu kitâb için cihâne

Ziyâ Pa a

Page 30: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200928

Günümüzde halkın seviyesine inmek, gibi

anlamsız bir sloganla hâlâ kar ıla ılırken eyh

Gâlip, halkın seviyesinin yükseltilmesinde air-

lerin, âlimlerin rollerine dikkat çeker. Halkın se-

viyesine inece im, kaygısını güden sanatkâr aynı

zamanda kendini de köreltir… öyle diyor Gâlip:

“ airin, i i gücü insanların zihinlerini yormama-

ya çalı mak ve herkesin anlayabilece i sözler söy-

lemek olunca, elbette hayali kısırla ır ve dili de

mânâca fakirle ir. Ama her hâlükârda airlik ka-

biliyeti bellidir ve Allah’ın sana ba ı ladı ı eyler

meydandadır. airlikte üstün kabiliyeti olan ve

mânâdan anlayan biri, hırsızı padi aha hiç e tu-

tabilir mi…”

eyh Gâlip’in airler ve iir hakkındaki görü -

leri günümüzdeki edebî tenkid anlayı ı açısından

da önemlidir. Bakınız onun poetik anlayı ında

nasıl bir air ve iir var:

Gâlip’e göre air, gönül ehli olmalı. air, iyi

huylu ve yumu ak tabiat sahibi olmak demektir:

âir deme ehl-i dil demektir

Ho me reb ü mu’tedil demektir

Yoksa bir alay rezil, vesveseci eytanın artı ı

ile geçinen a a ılık insan güzel iir kadehini içe-

bilir ve gönül vahyine â ina olabilir mi?:

Yoksa bir alay erâzil-i nâs

Pes mânde hor-ı nevâl-i vesvâs

Peymâne-ke -i edâ olur mu

Vahy-i dile â nâ olur mu

eyh Gâlip, tıpkı Fuzûlî gibi dü ünerek dert

çekmeyenin air olamayaca ını söyler. Yani çile

çekmeden air olunamaz. airlik için yanıp yakıl-

mak ve dert gerekir; dert ve belâ onun ayrılmaz

parçasıdır:

âirli e sûz u derd lâzım

Endûh u belâ olur mülâzım

eyh Gâlip, sevgilide fizikî güzelli in ötelerin-

de güzellikler arayan bir airdir. Bu yüzden gerçek

airi, yüz güzelli ine ve duda a tenezzül etmeyen

yüce bir varlık olarak görür ve böyle airlerin de

iir vâdisinde nadîde gülleri derebilece i-

ne i aret eder:

Rûy u lebe etmeyip tenezzül

Açsın çemeni görülmedik gül

Gerçek air, boyutlarla sınırlı de ildir.

Onun hayal ahini her yolda ve yoku ta

uçar durur ve iir ceylanını böylece yaka-

lar; air hayâlin uçurumlarla dolu geçidine

girdi inde, dedikodu devine çarpılmaz:

Her râhda eyleyip tekâpû

âhin-i hayâli ala âhû

Girdikde girîve-i hayâle

Çarpılmaya dîv-i kîl ü kâle

eyh Gâlip, Hüsn ü A k isimli mesnevisinin

“Der Beyân-ı Mâhiyet-i âirî” bölümünde air

ve iir hakkındaki görü lerini uzun uzun anlatır.

Bundan sonraki görü lerini de sadece nesir diliy-

le aktaralım:

“ airin kalemi, bilgi ve marifet bahisleri açıldı-

ı zaman da yazacak kabiliyete sahip olabilmeli-

dir. Gerçek air, dü ünce arabının denizine dal-

dı ı zaman eli bo çıkmayan, incilerle dolandır.

nci dedi imiz ka ve göz kelimelerinin (basit bir

ekilde) bir araya getirilmesinden hâsıl olan söz

de ildir. Süslü, fakat içi bo kelimeleri bir ara-

ya getirerek iir yazdı ını sananlar, bir yumurta

yumurtlamak için kıyametler koparan amatacı

tavuklar gibidir. Böyle airlerin iirlerinde kul-

landıkları ço u Arapça ve anlamı bilinmeyen ke-

limeler de ba tanba a kaba ve a ır sözlerdir.”

“Günümüzde halkın seviyesine inmek, gibi

anlamsız bir sloganla hâlâ kar ıla ılırken eyh

Gâlip, halkın seviyesinin yükseltilmesinde airlerin,

âlimlerin rollerine dikkat çeker.”

Page 31: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

29

eyh Gâlip, iirde kelimelerin rast gele sırala-

nı ını da tenkid eder, onların mutlaka estetik bir

sanatla bir araya getirilmesi gerekti ini söyler.

Kelimeleri rastgele sıralayan airleri alaylı bir e-

kilde tasvir eder:

Bak bak ne güzel edâ-yı îrîn

Gül-bûse yanında lâ’l-i nû în

Cem’iyyete kıl u sözde dikkat

Gîsû-yı siyâh âm-ı gurbet

Hançer burada zihî nezâket

Ebrûsuna eylemi i âret

(Bak bak ne güzel, ne tatlı edalı (!) bir söyle-

yi . Gül-öpücük yanında lâl renkli tatlı dudak…

u sözdeki mânâ çe itlili ine (!) dikkat et. Omuza

dü en siyah saçlar, gurbet ak amına benzer. Bu-

radaki hançer sözü ne de ince bir ekilde (!) ka ı-

na i âret ediyor.)

eyh Gâlip, Klâsik Edebiyat’taki mazmunla-

rın herkes tarafından sık sık kullanılmasının i-

ire yeni bir boyut ve güzellik getirmedi ini ifade

ederken, gerçek airden beklentilerin farklı oldu-

unu u sözlerle ifade eder: “Gerçi bu da epeyce

bir hünerdir, ama söz yine ba ka eydir. Temiz

me repli, rint bir air bu duruma uygun olarak

u sözü söylemi tir: “A ızlarda çokça çi nenmi

edaya ve önceden defalarca söylenmi söze tenez-

zül etme!(Biz) nazlı, ince bir üslûba dü kün ol-

du umuz için, ancak taze eda ile söylenmi söze

razı oluruz. Yoksa ne nazikli i ve ne de mazmunu

üstünlük davası ile doldurmak iire güzellik sa -

lar.”

Bütün bu tenkidlerden sonra eyh Gâlip, oku-

yucuya der ki:

Nazm içre olur mu ilm ile lâf

Ya söylemeyim mi eyle insâf

( imdi diyeceksiniz ki, iirin içinde ilim ile il-

gili sözler mi söylenir; peki, insaf eyle, hiç konu -

mayayım mı yani?)

eyh Gâlip’in bu söyleyi i Fuzûlî’nin de iirin

ilimden hâlî olamayaca ı beyanındaki sözlerini

destekler niteliktedir. Ne diyordu Fuzûlî: “ limsiz

iir temelsiz duvara benzer, temeli olmayan bina-

nın da yıkılması gâyet kolaydır.”

eyh Gâlip, sanatta güzelli in her millete göre

de i ti ini söyler. Yani ba ka milletlere göre gü-

zel olan, bize göre çirkin gelebilir. Bu bakımdan

sanat millî özellikler arz eder. Sanatta millîli i sa-

vunan Gâlip, kendinden önceki asırda ya ayan

Urfalı Nâbî’yi tenkid etti i beyitlerinde –ki bilin-

di i gibi Hüsn ü A k, Nâbî’nin Hayrâbâd isim-

li mesnevisinin revaçta tutulmasına tepki olarak,

ondan üstün eserler çıkabilece ini göstermek için

yazılmı tır- Türk iirinde müstehcen ifadelere yer

verilmesinin, bu milletin örf ve ahlâkıyla ba da -

mayaca ını söylerken; açık saçık tasvirlerle dolu

iirlerin Acem iirinde normal kar ılanabildi i-

ni çünkü onların ahlâkî kaygılarının olmadı ını

söyler. Hayrâbâd’ı tenkid ederken öyle der eyh

Gâlip:

“Bir iki ho ça tabir buldum diye cinsî müna-

sebeti tarif etmeye kalkı mak erlik midir? E er

denilirse ki büyük air Nizâmî de bu yola gitmi .

(Ben de derim ki) Onunki Acem tarzıdır, ona a-

ılmaz. Çünkü Acem rintleri pek fazla edep erkân

gözetmezler. Onların her davranı ına uymanın ne

anlamı var? Caiz olsa bile, bu kadar a ırıya gitme-

nin gere i ne? Ayrıca unu da söylemeliyim ki; o

söz sanatkârı (!) kalemini bo u bo una sıkıntılara

sokmu , baldırı çıplak bir hırsızı âdeta Mansur’la

bir tutmak istiyor...”

Hüsn ü A k airi eyh Gâlip, mesnevisinin çe-

itli bölümlerinde fırsat dü tükçe air ve iir hak-

kındaki dü üncelerini sıralar. Hüsn ü A k’taki iir

görü leri ba lı ba ına bir kitap olabilecek kıymet

ve kesafette olup, biz bu muhtasar yazıyla konuya

ilgi duyanlara sadece küçük bir ı ık tutmak iste-

dik. n allah yapılacak ayrıntılı ve bereketli ara -

tırmalarla, dünya çapındaki bu airimizin hakîkî

kıymeti daha da belirginle ecektir.

1 Eserin muhtevası için, Prof. Dr. Muhammet Nur Do an’ın nesre çevirerek notlar ve açıklamalarla destekledi i Hüsn ü A k adlı incelemesine bakılmalıdır: eyh Galib Hüsn ü A k (Nesre Çeviri Notlar ve Açıklamalar), Hazırlayan: Prof. Dr. Muhammet Nur Do an, Yelkenli Yayınları, stanbul 2006.

Dipnot

Page 32: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200930

CÖMERTLİKTE

YARIŞCenab-ı Hakk’ın kerem ve ihsanının

sonsuz oldu u Ramazan ayı, Pey-

gamberimiz (s.a.v.)’in efaatini uman

Müslümanlar için cömertlikte yarı ayıdır. Onlar

için Ramazan-ı erif; Allah’ın kendilerine ema-

net olarak verdi i maldan fakir ve muhtaç durum-

da olanlara infak mevsimidir. Bu konuda Cenab-ı

Hakk bir ayet-i celîlede öyle buyurmaktadır:

“Onların mallarında (ihtiyacından dolayı) is-

teyen ve (iffeti istemesine engel olan) yoksulun

hakkı vardır. “1 Bu ayet-i kerimede belirtildi i

üzere slâm, ihtiyaç sahibi ve güçsüzlere yardım

elini uzatmayı malî durumu iyi olan Müslüman-

lara bir görev olarak vermi tir.

Her zaman yapmamız gereken Allah yolun-

Edebiyat Musa TEKTA

Page 33: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

31

da yapılan harcama i ine Ramazan ayında se-

vab kat kat verilir. Ayrıca fakir, yoksul ki ilere bu

ayda yardım etmekle onların da Ramazan’ın be-

reket ve feyzinden daha çok istifade etmesi-

ni temin etmi oluruz. bni Abbas (r.a.) öyle

der: “Resûlullah (s.a.v.) halkın en cömerdi idi.

En cömert oldu u zaman da Ramazan ayıydı

ki bu ay Cibril (a.s) kendisine çok gelirdi. Cib-

ril Ramazan’ın her gecesinde Resûlullah’a ge-

lir kendisi ile Kur’an-ı Kerim’i mukabele ederdi.

Bundan dolayı Resûlullah (s.a.v) bu ayda çok-

ça hayır yapmakta hiçbir engele u ramayan

rüzgârdan daha cömertti.”2 Di er bir hadis-i e-

rifte Cabir (r.a): “Resûlullah (s.a.v.) kendisinden

bir ey istendi inde yok dedi i olmamı tır.”3 der.

Böyle cömert ve kerem sahibi olan bir peygambe-

re ümmet olan Müslümanlara da cömert olmak

yakı ır. Es-Seyyid Osman Hulûsi Efendi Hazret-

leri bir hutbelerinde öyle buyurur:

“Aziz cemaat! Hazret-i Peygamber sallal-

lahu aleyhi vessellem Efendi-

miz, muhtaç, zayıf ve fukaraya

yardımı sever, nerede yardıma

muhtaç kimse olursa onun yar-

dımına ko ar, ashabına bu hu-

susta emirler verirdi. yilikse-

ver sehî ve cömert idi. Her türlü

tehlike kar ısında; fevkalâde ce-

sarete sahip, do ru sözlü, ashap

ve ehl-i beyti arasında adaletle

muamele etmeyi sever, hiç kim-

seyi incitmezdi. Kimse hakkında kötü söylemez

ve kötü zanda bulunmazdı. Hasbe’l-be er sadır

olan kusurlardan dolayı kimsenin yüz karasını

yüzüne vurmaz, ancak bir daha böyle kötü i ler

yapılmamasını isim zikretmeksizin emir buyu-

rurdu.” 4

Yüce dinimiz, yardımla maya büyük önem

verir Müslümanların birbirleriyle ilgilenmeleri-

ni sevinç ve kederlerini payla malarını emreder.

Bir hadis-i erifte Peygamberimiz (s.a.v.) “Müslü-

manları önemsemeyen ve onlarla ilgilenmeyen

mü’minlerden de ildir.”5 buyurur. Bu hadis-i e-

rifte belirtildi i üzere gerçek Müslüman muhtaç-

lara yardım eden, keder ve ıstıraplarını dindirme-

ye çalı an ki idir. Fertleri birbirinden kopmu ,

bencil duyguların hâkim oldu u, kar ılıklı sev-

gi ve saygının olmadı ı bir toplum, Müslümanlar

için örnek bir toplum de ildir.

nsanın bir anı di erine benzemez. Bu gün

zengin olan yarın fakir olabilir. Bu gün güçlü olan

yarın güçsüz duruma dü ebilir. Ayrıca insan-

lar akıl, zekâ, maddî güç ve yetenek bakımından

farklı olarak yaratılmı lardır. slâm, insanın bu

farklı durumlarını göz önünde bulundurarak on-

ları kayna tırıcı birle tirici prensipler getirmi tir.

slâm’ın dünya ve ahirette mutlu bir toplum mey-

dana getirmek için ortaya koydu u önemli faktör-

lerden biri de maddî durumu iyi olanların fakir

olanlara yardımcı olmalarıdır. Buna i aret eden

bir ayet-i kerime de mealen öyle buyrulmakta-

dır: “Her hangi birinize ölüm gelip de (Rabbim

beni yakın bir süreye kadar geciktirsen de sada-

ka verip iyilerden olsam) demesinden önce size

verdi imiz rızıktan harcayın.”6

Her varlıklı ki i ileriye dönük yatırımlar yap-

mak ister, bu normal bir eydir. Ancak yatırım-

ların en güzeli Allah yolunda yapılan yatırım-

dır. Çünkü bu tür bir yatırımın çalınma, deprem,

yangın gibi felaketlerle yok olması söz konusu de-

ildir. Cenab-ı Hak tarafından kar ılı ı kat kat

verilecektir. Bu konuda Yüce Rabbimiz öyle bu-

yurur: “Allah yolunda ne harcarsanız Allah onun

yerine (daha iyisini) verir. O, rızık verenlerin en

hayırlısıdır.”7

Hulûsi Efendi Hazretleri bir hutbelerinde, Hz.

Ali (r.a)’nin mahdûmu mükerremleri Hz. Hasan

(r.a)’a nasihatlerinden bize misaller verir, ö üt-

lerini aktarır:

“ nsanın bir anı di erine benzemez. Bu gün zengin olan yarın fakir olabilir. Bu gün güçlü olan yarın güçsüz duruma

dü ebilir. Ayrıca insanlar akıl, zekâ, maddî güç ve yetenek bakımından farklı olarak yaratılmı lardır. slâm, insanın bu

farklı durumlarını göz önünde bulundurarak onları kayna tırıcıbirle tirici prensipler getirmi tir.”

Page 34: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200932

“Nefsini karde li e kat’i rahm etti inde sıla-i

rahme, yüz çevirdi inde lutfa, pintili inden cö-

mertli e, uzakla tı ında yakınlı a, iddetlendi-

inde yumu ama a, suç i ledi inde itidala sevk

et.

Öyle ki; sanki sen onun kölesi o senin veli-

nîmetin imi (gibi davran). Sakın bir hareketi

yersiz olarak yapma. Dostunun dü manını dost

edinme ki, dostuna dü manlık etmi olursun.

Kin ve kızgınlı ı hazmet çünkü ben, sonu bundan

daha tatlı, daha leziz bir lokma görmedim.”8

Allah yolunda yaptı ımız harcamaların seva-

bını kazanmamızın artı, ise gösteri karı tırma-

mak iyilik yaptı ımız kimseyi küçümsememek ve

ba a kakmamaktır. yilikte bulundu umuz kim-

seyi hor görmek ahsiyetini rencide edici davra-

nı larda bulunmak ve riya karı tırmak sevap ye-

rine günah getirir. Yüce Kitabımız Kur’an-ı Kerim

bu hususu öyle açıklar:

“Ey iman edenler malını gösteri için hayra

veren gerçekte Allah’a ve ahiret gününe inanma-

yan kimseler gibi ba a kakmak ve eziyet etmek

suretiyle yaptı ınız hayırlarınızı iptal etmeyin

böylesinin durumu üzerinde biraz toprak bu-

lunan kayaya benzer. Sa anak ya an bir ya -

mur isabet eder de onu sert kaya haline getiri-

verir (topra ı gider kaya kalır). Yaptıklarını bu

ekilde Allah için yapmayanlar kazandıkların-

dan hiç bir eyi tutma a muktedir olamazlar.

Allah nankör kimselere do ru yolu göstermez.”9

Bu ilahi emirleri yerine getirerek rahmet ve ma -

firet sofrası olan Ramazan ayını gere i gibi de er-

lendirelim. Allah ve Resûlünün verdikleri müjde-

lere nail olalım.

Allah yolunda yaptı ımız harcamalarla malı-

mız noksanla maz. Aksine artar ve bereketlenir.

Bu konuda Resûlullah (s.a.v.) öyle buyurur: “Sa-

daka malı noksanla tırmaz. Allah bir kulun af-

fetme (huyunu) artırırsa mutlaka onun izzet ve

erefîni de artırır. Allah kendisi için tevâzu gös-

teren bir ki iyi de mutlaka yüceltir.” 10 Etrafın-

daki fakir ve güçsüzleri görüp gözeten varlıklı bir

Müslüman mesut ve huzurludur. Cimri, pinti olan

ki i de bedbahttır. Resûlullah öyle buyuruyor:

“Zulümden sakınınız zira zulüm kıyamet günü

(sahibini saran) karanlıklar olacaktır. Cimrilik-

ten de sakınınız. Çünkü cimrilik sizden öncekile-

ri, haramı helal saymak ve birbirlerinin kanını

akıtmak suretiyle helâk etti.” 11

Bir ba ka hadisi erifte ise Resûlullah (s.a.v.):

“Kulların sabahladı ı hiçbir gün yoktur ki, iki

melek inip de biri, Allah’ım! Hayır yolunda har-

cayana bedelini ver, di eri de Allah’ım malını

hayra sarfetmeyip tutana telef ver, demesin.”12

buyuruyor.

Ramazan Dostlukları Ö retir

Sevgilerin, dostlukların üphe ile kar ılandı-

ı, insanın sahip oldu u de er hükümleriyle de il

de onun elbisesi mesabesinde olan ârızî kıymet-

lerle ölçüldü ü günümüzde, dinî ho görüyle yar-

dımla maya ne kadar çok ihtiyaç vardır. Cemiyet

hesabına fedakârlık ve feragat günleri sayılan Ra-

mazan, bizlere sevgilerin, dostlukların dünyalık

de erlere de il, dinî temellere dayanmasını ö -

reten bir aydır. Çünkü cihan ümul rahmetin mü-

messili olan Peygamberimiz bu ayda pek cömert

davranırdı. O, hayırhahlıkta, herhangi bir engele

çarpmayan ve her eye faydalı olan bâd-ı sabadan

da cömertti ve bu sahavet ve cömertli in sebebi

de Ramazan gecelerinde Hz. Cibril’in kendisine

çokça gelip gitmesi ve Kur’an-ı Kerim’in kar ılıklı

müzakeresi idi. te bu sebeple o ho görüde ve af-

fedicilikte de bu derece ihsan sahibiydi. Peygam-

ber Efendimiz (s.a.v)’in yolundan gidenler, onun

sünnetini devam ettirenler elbette, insana hiz-

meti en büyük gaye kabul ederler. Hulûsi Efendi

Hazretleri bu hakikate öyle i aret buyurur:

Peygamberimiz bir hadisi eriflerinde, “Bir

karde inin, bir insanın i ini görmek için gece ve-

yahut gündüz bir saat yürümek, o i i, ister gör-

sün isterse görmesin, iki ay itikâftan hayırlıdır.”

buyuruyor. Burada beyan buyrulan itikâfın ma-

nası udur. tikâf; bir mescide girip orada kim-

se ile görü meyerek gece gündüz ibadet etmektir.

Peygamber Efendimiz bir insanın i ini görmek

Page 35: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

33

için bir saat yürümenin, bir kö eye çekilip ibadet

etmekten daha hayırlı oldu unu söylüyor. Bun-

dan da anla ılıyor ki, iyilik yapmak çok hayırlı bir

i tir. Elden geldi ince her vakit iyilik yapmalı ve

cemiyete faydalı bir insan olmaya çalı malıdır.”13

Bir Cömertlik Tablosu

Sevgili Peygamberimizin hayatında insanı

candan etkileyici tablolar çoktur. Çünkü o bütün

tebli ini sevginin ve müsamahanın sıcaklı ıyla

hemcinslerine arzediyor, imanla küfür arasında-

ki mesafeyi merhale mer-

hale katediyor gönüllere

a ırlık veren küfrün zul-

metini perde perde yırtı-

yordu.

Ayrıca Peygamberi-

miz çok kadirbilirdi, iyi-

li i unutmazdı. Buna bir

örnek olması bakımından

Es-Seyyid Osman Hulûsi

Efendi Hazretlerinin bir

sohbetlerinde nakleti i

u güzel örnekle yazımızı

ba layalım:

“Bir sava ta alınan

esirler arasında sütkar-

de i eyma da bulunu-

yordu. Beraber oynadı ı

çocukluk arkada ını görünce onu yanına ça ırdı,

iltifat etti. Derhal serbest bırakılmasını emretti,

onu memnun etti, ihsanda bulundu.

Araplar arasında cömertli i ila tanınmı

Hatem’in kabilesi sava ta esir dü tü. Esirler ara-

sında Hâtem’in kızı da vardı. Hz. Peygamberin

yanına gelerek dert yandı ve öyle dedi:

‘Yâ Resûlallah, cömertli i ile ün salmı ba-

bam Hâtem öldü, karde im kaçtı, ben pek çare-

siz kaldım. Hürriyetim için sana sı ınıyorum.’

Bostan ve Gülistan eserlerin sahibi Sa’di bunu

pek canlı anlatarak der ki:

Hâtem’in kızıyım, dedi bir kadın

Duydun elbette Hâtem’in adın

O nama hürmetten ey âlicenâb

Beni affeylemek etmez mi icab

Peygamberimiz onun dile ini kabul etti ve onu

serbest bıraktı. Fakat o bununla yetinmedi, yal-

varmasına devam etti, bütün kabilenin affını is-

tedi.

‘Yalnız beni kayırma, arkada ları benden

ayırma’ dedi.

Hz. Peygamber (s.a.v) onu kırmadı, bütün ka-

bileyi serbest bıraktı. Her eyde en güzel örnek

oldu u gibi bu hususta da örnek oldu. Salât ona,

selâm ona ve bütün âli ashabına...”

1 51/Zariyat, 19.2 Tecrid-i Sarih, C. 1, s. 16, Hadis No: 63 Sahih-i Buhari C. 7, Bab/39 s. 824 Ate , Es-Seyyid Osman Hulûsi, eyh Hamid-i Veli Minberinden Hutbeler,

(Haz.:Prof. Dr. Mehmet Akku -Prof. Dr. Ali Yılmaz) s. 172, Nasihat Yay., stanbul, 2006.

5 Ke f’ul-Hafa, Hadis no: 23796 63/Münafikun, 10.7 34/Sebe, 36. 8 Ate , Hutbeler, s. 453. 9 2/Bakara, 26410 Riyazüssalihin, s. 223,11 Riyazüssalihin, s. 226,12 et-Tac, C:5 Hadis No: 71113 Ate , Hutbeler, s.218-219.

Dipnot

Page 36: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

GüncelHüseyin ÇALDAK*

DİN(İ) DAR MI?DİNDAR MI

A ustos 200934

Page 37: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

35

Dindarlık, genel olarak dinini

hakkıyla ya amaya çalı an in-

sanlar için kullanılan bir terim-

dir. Literatürde ise, insanın iman-amel temelinde

ortaya koydu u dinî tutum, deneyim ve davranı

biçimini; inanılan dinin emir ve nehiyleri do rul-

tusunda ya amayı ifade eden ve inanç, tecrübe,

ibadet, gibi boyutları olan bir olgu olarak anla ı-

labilir. Ülkemizde dindarlık kavramı da maalesef

birçok kavram gibi gerçek anlamı dı ına çıkmı ,

geli igüzel kullanılır olmu tur. Herkesin kendi

dü üncesine göre demokrasi, laiklik, kamu ala-

nı vb. konularındaki tanımları gibi dindarlık ke-

limesi de rastgele kullanılmaktadır. Bu anlamda

dinini ya ayan ile uzaktan ilgisi olanın, hatta dini

su-i istimal eden için aynı kavram kullanılmakta-

dır. Bu da gerçekten dindar olan insanları renci-

de etmektedir.

Nedir dindarlı ın ölçüsü? Dindarlı ın tanı-

mında verdi imiz gibi, esas olan iman-amel ili -

kisidir. Dolayısıyla dindarlı ın iki boyutu vardır.

nsanın iç dünyası ve davranı larına yansıyan yö-

nüdür. nsanın birinci yönünü yani iç âlemine

yönelik davranı larını tespit etme imkânı yoktur.

Bunda gösteri de olmaz. Ancak ikinci yönü olan

davranı larında, samimiyet olaca ı gibi, göste-

ri de olabilir. te dindarlık denen olgu insanın

iç âlemindeki dü üncelerin oldu u gibi davranı -

lara yansımasıdır. Ancak iç âlemde olanın farklı

ekilde yansıması riyakârlık, gösteri , desinler ve

yapmacık davranı lar eklinde tezahür eder. te

din(i) darlık dedi imiz olgu insanın bu ikinci du-

rumundan kaynaklanmaktadır.

Bizim üzerinde duraca ımız konu ise daha çok

slâm Dinini ya ayan ya da “ya ıyorum” diyen in-

sanlarla ilgilidir. Ancak dini ya arken, farklı yo-

rumlarla, sadece kendi dü üncesine göre, belli

kalıplar içerisinde ya ayan ve dini, ya adı ından

ibaret sanan insanların sayısı azımsanmayacak

kadar çoktur. Yani dine dar bir kalıp ile dar bir

çerçeveden bakıp ya amaya çalı an, inanç esas-

larına göre ya amak de il, ya adı ı gibi inanç

esaslarına inanan insanlardır asıl konumuz. te

bunlar için “din(i) dar” kavramını kullanmak is-

tiyorum. Yanlı anla ılmalara sebep olmaması

açısından, bu kavramı küçümseme ve alaya alma

maksadıyla kullanmadı ımı da özellikle belirt-

mek istiyorum. Çünkü ülkemizde belki dünyada

bu anlamda slâm Dinine, bundan dolayı birçok

ele tiri yapılmaktadır.

nsanların, slâm Dinini tam anlamıyla bilme-

mesi, belki ö renmemesi, bunun sonucu da yanlı

ya aması ahıstan ziyade tüm Müslümanları ilgi-

lendiren bir meseledir. Dünyadaki Müslümanlar-

la ilgili imajın olu masında, adı geçen insanların

payı büyüktür. Çünkü ki inin yaptı ı yanlı lık, pe-

in hükümlülerce ve art niyetlilerce hemen dine

yüklenmektedir. Onun için dindarlık adına ya a-

nanların, dinimize ne kadar uydu unu bilmek zo-

runlulu u bütün Müslümanlara gereklidir. Zira

“biz Müslümanlar, slâmiyet’i hakkıyla ya ayabil-

Page 38: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200936

sek, sair dindeki insanlar bile, bu mukaddes dine

girerler.” Bu meyanda ba ta Peygamber Efendi-

mizin (s.a.v) sünnet-i seniyyesini çok iyi bilmek

durumundayız. Ondan sonra slâmiyet’i hakkıy-

la ya ayan slâm büyüklerinin hayatlarını bilmek

ve onlar gibi ya amaya çalı mak gayretini sarf et-

meliyiz. Hal-i hazırda hayatta olan birçok Müslü-

man âlimin hayat tarzlarını model kabul etmek,

onlara göre hareket etmek bizim için birer pusu-

la görevi görür. Bu ise yanlı yapma ihtimalini o

derece azaltır.

Günümüzde özellikle medya aracılı ıyla, din

adına her zaman her konuda hiç susmadan ko-

nu mayı vazife addeden sözde din âlimleri(!)

maalesef bu dinin asıl kendilerinden korunma-

sı gereken insanlardır. Çünkü bu tür insanların

ya antılarına! (hayatlarına de il) baktı ımızda,

din adına yerine getirdikleri hiçbir dinî vecibe-

leri olmadı ını üzüntüyle görmekteyiz. Ama din

adına ahkâm kesmekte kimseye söz vermemek-

te ve kimseyi kabul etmemektedirler; kendilerini

de din konusunda otoriter olarak lanse etmekte-

dirler. te “din(i) dar” dedi imiz insanların ba-

ında bunlar gelmektedir. Bir de slâmiyet’i harfi-

yen hayatlarına rehber edinen, hakkıyla ya ayan

ve tebli görevini her daim yapan dindar insanla-

rımız vardır çok ükür. Ancak bunları kimse bil-

mez, çünkü medyatik de ildirler, zaten kesinlikle

istemezler. Maatteessüf, dindarların din konu-

sunda itibar görmedi i, din(i) darların a alı bir

ekilde kabul gördü ü ve referans olarak alındı ı

bir zamanda ya ıyoruz.

O halde birer Müslüman fert olarak, yapma-

mız gereken slâmiyet’i görüntü ve desinler diye

de il, ata dini olarak de il, hakkıyla ya manın

yolunu bulmak zorundayız. Çünkü slâmiyet gö-

rünmek de il, olmaktır. Kim ne için, ne kadar

bulandırırsa bulandırsın, dinimizin, tüm atılan

iftiralardan beri oldu una ve bütün güzelliklerin

dinimizde var oldu una kanaatimiz tamdır. Zira

“ slâmiyet güne gibidir, üflemekle sönmez, gün-

düz gibidir, göz kapamakla gece olmaz. Gözünü

kapayan yalnız kendine gece yapar.”

Dindarlık kavramının su-i istimali sadece sa-

mimiyetsizlikten dolayı de il, yukarıda da belirt-

ti imiz gibi, cehaletten, samimi ama yanlı bil-

mekten de kaynaklanabilir. Çünkü eksik ve yanlı

bilgiler üzerine sa lıklı bir dindarlık bina edile-

mez. Zira bidat ve hurafelerin ço u samimî, fa-

kat bilgisizce ortaya konan inanç ve davranı lar-

dan meydana gelmektedir. Bütün Müslümanlar,

neye niçin inandı ını bilmeli ve bu bilgisini gö-

nülden teslimiyetle tasdik edip ameline yansıt-

malıdır. Müslümanın yanlı bilgilenmesi, bilgi-

sizlere tabi olması, kendisini dinsizli in kuca ına

dü ürebilir. Din duygusu ve dine olan ihtiyaç fıtri

oldu undan, mutlaka inanılması gereken bir yol

bulunaca ı için, slâmiyet’i hakkıyla ö renmek,

ö retmek ve ya amakla mükellefiz.

* Yrd. Doç. Dr.

Page 39: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

37

DO U TÜRK STAN’Aki damla gözya ı Taklamakan Çölü’ndeVahalar ye ertecek elbet günün birinde.

Tanrı Da ı’ndan esen rüzgâr körükleyecekHürriyet ate imiz hiç mi hiç sönmeyecek.

Gökyüzü kadar mavi Ay Yıldızlı Bayra ın,Dü medikçe gölgesi yüzü gülmez topra ın.

Biz ki o topraklarda tarihten evvel vardık.Efsanelerle do ar, destanlarla ya ardık.

lk orada yazıldı, tarihe an yapraklar,Hunlar’ın, Göktürkler’in ya adı ı topraklar.

Mazisi Türk, hâli Türk, âtisi Türk gülistanKutlu ülke,anayurt,candan aziz Türkistan.

Çin topra ı dese de kapanası a ızlar.U runda ölmek için hazır o ullar, kızlar.

Bu sözler dökülseydi, bir yabancı a ızdan,“Tarihe sor da ö ren.” denirdi en azından.

Biz derdinle yanarken, bizden de ildir mesutBahtsız Do u Türkistan, Aziz Vatan, Anayurt.

Fazıl Ahmet BAHADIR

Page 40: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

KültürEnbiya YILDIRIM*

İMANIN TALEBİ

EYLEM

A ustos 200938

Page 41: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

39

Kur’an’ın ta-

nımlamasına

göre, Allah in-

sanı kabiliyetleri ve özellikle-

ri açısından de erler skalasının

en üstünde yaratmı tır. Görüp

i itebilmesi, konu abilmesi ve

hepsinden de önemlisi aklede-

bilmesi sayesinde dünyayı dö-

nü türebilecek güçtedir. Zira

Allah, yeryüzündeki her eyi di-

er varlıklara göre çok üstün

meziyetleri olan insanın hizme-

tine sunmu tur. Ancak unut-

mamak gerekir ki, Yüce Yara-

tıcı onu yeryüzündeki halifesi/

vekîli yaptı ından insanın yer-

yüzündeki varlı ı Allah adı-

nadır ve O’nun adıyla görev

yapmaktadır. Dolayısıyla dün-

yaya Allah’ın görevlendirme-

siyle gelmi tir.1 Bu nedenle

Allah insana, ne için yaratıldı-

ını, üzerine yüklenen sorum-

lulu un gere ini yerine getir-

mesi gerekti ini ve ya amının

bir sınanmadan ibaret oldu u-

nu hatırlatır: “Cinleri ve insan-

ları ancak bana kulluk etmeleri

için yaratmı ımdır.”2 “Verdik-

leriyle denemek için sizi yeryü-

zünün halifesi yapan ve kimi-

nizi kiminize derecelerle üstün

yapan O’dur.”3 “Sonra onların

ardından nasıl i yapaca ını-

za bakmak için sizi yeryüzün-

de halifeler yaptım.”4

Kur’an’dan anla ıldı ı üze-

re, hayatın anlam kazandı ı

tek gerçeklik, kulun yaratılma

nedeninin zirvesinde Allah’a

kulluk etmenin yer aldı ıdır.

Kur’an insanın neden yaratıl-

dı ını bu ekilde gerekçelendir-

dikten sonra sorumluluk yükler

ve artık gere ini bekler. Dola-

yısıyla insandan beklenilen ön-

celikle iman etmesi, bunun ar-

dından da söylemi peki tiren

ibadet ve ahlâkî görevlerin ye-

rine getirilmesidir. Zira inanma

salt tasdikten ibaret olmayıp,

inanılan ey do rultusunda ha-

reket etmeyi, inancın isteklerini

yerine getirmeyi gerekli kılar.

Kur’an’a ve hadislere baktı-

ımızda, slâm’ı din olarak ka-

bul edenlerin yerine getirmeleri

istenilen görevlerin çe itli ba -

lıklar altında kategorize edilme-

di ini görürüz. Örne in ahlâkla

ilgili olanlar ve olmayanlar ek-

linde bir tasnif söz konusu ol-

maz. nsanın tüm hayatını belli

bir disiplin altına almayı amaç-

layan buyruklar yerine göre

ahlâkla, yerine göre ibadetle,

yerine göre de bir ba ka eyle

ilgili olabilmektedir. slâm in-

san ya amında bo luk bırak-

mayan yapısıyla her alanla ilgili

genel kurallar koyar. Dinin top-

lumu ekillendirmesi bu çerçe-

vede gerçekle ince, Allah’ın ve

elçisinin yaptı ı Müslümanla-

ra emretmek, müminlere dü en

de bu buyrukları yerine getir-

mek olmaktadır.

Sorumluluk emrin yerine ge-

tirilmesi olunca, her görev Al-

lah veya Resûl buyru u olarak

dinî vechede olmaktadır. Bu

nedenle de kesinlik arz etmek-

te ve itaat edilmesi icap etmek-

tedir. Zira kurallar, uygulanma

gerekçelerini dinden, bir ba ka

ifadeyle Allah’ın kitabı ve pey-

gamberden almaktadırlar. Ni-

tekim emirlerini herhangi bir

sınıflandırmaya tabi tutmayan

Allah’ın “Sana ölüm gelip ça-

tıncaya kadar Rabb’ine kulluk

et.”5 buyurması, insan sorum-

“Gerçek anlamda dindar, ahlâk ve inanç boyutlarınıya amına hâkim kılmı ve bunları prati e geçirmi olandır.

nsan ancak inanç, ibadet ve ahlâkı ya amına hâkim kıldı ında dindar olarak tanımlanmayı hak eder.”

Page 42: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

lulu unun hem mecburili i-

ni hem de süreklili ini göster-

mektedir.

Kur’an’a imanın eylem talep

etmesi boyutundan baktı ımız-

da, imanın kesinlikle amelden

ayrı tutulmadı ını ve amelsiz

imanın imkâniyetinin sözünün

dahi edilmedi ini görmekteyiz.

Nitekim Kur’an, imandan ya

da müminlerden bahsederken

imanla ameli sürekli bir arada

anar. yi amellerden söz etmek-

sizin imandan bahsetmesi ise

yalnızca, “inananları” “inanma-

yanlar” ile mukayese etmesinde

söz konusu olur.

Buradan hareketle, gerek

Kur’an’ın ve gerekse Hz. Mu-

hammed (s.a.v)’in inanç ve ey-

lem adına ortaya koydu u her

eyin, sosyal ya amda yeri olma-

yan esâtîr olmadı ı açıktır. Pek

çok ayette amelin ve amel sa-

hiplerinin övülmesi bu gerçek-

li in dile getirilmesidir. Önce

Allah’a ibadet edilmesini, irk-

ten uzak durulmasını, ardından

da ahlâkî hususlara uyulmasını

emreden ayet bu durumu yan-

sıtmaktadır: “Allah’a kulluk

edin, O’na bir eyi ortak ko -

mayın. Ana babaya, yakınla-

ra, yetimlere, dü künlere, ya-

kın kom uya, uzak kom uya,

yanınızdaki arkada a, yolcu-

ya ve elinizin altında bulunan

kimselere iyilik edin. Allah,

kendini be enip ö ünenleri el-

bette sevmez.”6 Dolayısıyla ge-

rek Kur’anî ve gerekse nebevî

tüm buyruklar eyleme geç-

mek içindir. Nitekim Kur’an,

bilmeyi ö ütlemi 7, bildikleri-

ni ya amayanları da kitap ta ı-

yan merkeplere benzetmi tir.8

Aynı ekilde Hz. Peygamber

(s.a.v) de faydası olmayan bil-

giden Allah’a sı ınmı 9, sahip

oldu u ilmi nerede kullandı-

ı sorulmadan insanın Rabb’in

huzurundan ayrılmayaca ını

belirtmi tir.10 Özetle, ibadetler

ve ahlâka yönelik nasslar, in-

san zihninde prati i olmayan

bir tasavvur olarak kalması için

sunulmamı tır. Nihaî hedef, in-

sanın kemâle erdirilmesidir.

Bu da eylemle gerçekle ecektir.

Dolayısıyla insana dü en so-

rumluluk, tatbik etmektir.

nanç Eylem Çeli kisi

nsanlar ahlâkla dini bir ara-

da dü ünürler ve ikisi arasında

kopmaz bir ba lantı varsayar-

lar. Bu nedenle gündelik ya-

amda dinin emirlerini yerine

getirmekte titiz davrandıkları-

nı dü ündükleri ki ilerin, keza

dindar olarak tanımladıkları-

nın davranı larında herkesten

fazla ahlâkî olmalarını bekler-

ler. Bu yüzden, dindar olarak

de erlendirdikleri ki ilerin

ahlâkî de erlere uymada zaaf

içinde olduklarını gördüklerin-

de, olumsuz durum dikkatlerini

fazlasıyla çeker, tepkilerine ne-

den olur. Böylesi durumlar din-

darların kendilerinin, bazen da

–yanlı olmakla birlikte- din-

lerinin ele tirilmesine sebebi-

yet verir. Kendileri ikiyüzlülük,

riyakârlık ve sahtekârlık gibi

suçlamalara maruz kalır. Bu

nedenle, teist olanların en çok

ele tiri aldıkları hususlardan

birinin, ya amlarıyla inançla-

rı arasındaki uyumsuzlu un ol-

du unu söylemek mümkündür.

Sosyal bir gerçeklik olarak, aynı

zafiyetler dindar olmadı ı dü-

ünülen kimselerde ortaya çık-

tı ında fazla yadırganmaz.

Nitekim günlük ya amında,

dinî sembol kabul edilen husus-

lara önem veren bir insanın ti-

carette ahlâken do ru olmayan

davranı lar içine girmesi veya

kar ısındaki insana haksızlık

etmesi, dindarlı ının sorgulan-

masına ve dini bütün bir insan

olmadı ının dile getirilmesi-

ne neden olabilmektedir. Kar-

ısındaki insan onun kıyafetleri

ile dini arasında paralellik kur-

makta ve dine uygun bir davra-

nı tarzı beklemektedir. Benzer

durum, ibadetleri yerine getir-

mede hassas olan bir kimsenin

toplumu rahatsız edecek davra-

nı lar sergilemesinde söz konu-

su olur. Ahlâkî de erleri içsel-

le tirememi olması nedeniyle

ele tiriye maruz kalır. Dolayı-

sıyla görünür dindarlık, insan

davranı larının de erlendiril-

mesinde bir unsur olmaktadır.

Büyük bir çeli kiyi ve ikile-

mi barındıran böylesi bir ya-

am tarzının dinin istedi i veya

dindarlık olarak adlandırılma-

yı hak eden bir ya am olmadı ı

a ikârdır. Zira “dindarlık” ifa-

desi yapısı itibarıyla ahlâklılı ı

da ihtiva eden bir kavramdır.

Ahlâklılı ın dindarlıktan ayrı

dü ünülmesi söz konusu ola-

maz. Bu nedenle bir insanın

dindar olmakla birlikte ahlâkî

olmayabilece i tasavvur edile-

mez. Gerçek anlamda dindar,

ahlâk ve inanç boyutlarını ya-

amına hâkim kılmı ve bunla-

rı prati e geçirmi insandır. Ta-

A ustos 200940

Page 43: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

mamen dinin emsiyesi altında

ekillenen ibadetler ve ahlâkî

ya antı hayatının temel dina-

mikleri olmu tur. Buradan ha-

reketle insan; inanç, ibadet ve

ahlâkı ya amına hâkim kıldı-

ında dindar olarak tanımlan-

mayı hak etmektedir, denebilir.

Ahlâkî kuralları ya ama hâkim

kılmadan bir dindarlıktan bah-

setmek söz konusu olamaz.

Dolayısıyla, çeli kili ve ikir-

cikli bir ya am süren insa-

nın dindarlı ı sadece ekilsel

ve sözde kalan bir dindarlıktır.

Gerçek anlamda dindarlık ola-

rak adlandırılmayı hak etme-

mektedir. Zira dindarlık, ha-

yatın bütün alanlarını, Kur’an

yanında Resûlullah’ın ya amıy-

la sundu u örnekli e göre dü-

zenleme çabasıdır. Dolayısıy-

la bu özellikleri yansıtmayan

bir ya antının, ibadet hayatı ne

kadar yo un olursa olsun, din-

darlık olarak adlandırılmayı

hak etmedi i söylenebilir. Hat-

ta Allah sevgisi ve O’nun kul-

lardan ne bekledi i uuru in-

san bilincinde gerçek anlamda

yerini alamadı ı için, icra edi-

len ibadetlerin bile ekilsel ol-

du undan söz etmek mümkün-

dür. Bunun tersi bir durum söz

konusu olmu olsaydı, nama-

za önem veren bir insanın, na-

mazı bırakmama emri ile yalan

söylememe emri arasında ittiba

açısından bir fark olmadı ının

bilincinde olması gerekirdi.

Çeli ik ya am sergileyen ki-

ilerdeki ikilem kar ısında; di-

nin inanç, ibadet ve ahlâk bo-

yutlarıyla içselle tirilmemi

olmasından, bilinç düzeyinin

zayıflı ından, hatta ifa edilen

ibadetlerin temel sâikinin taklit

oldu undan söz edilebilir. Oysa

Hz. Muhammed (s.a.v)’in kıya-

met gününde sevapların tartı-

laca ı teraziye güzel ahlâktan

daha a ır bir ey konmayaca ını

söylemesi11, mümine en yarar-

lı hasletin takva oldu unu dile

getirmesi12 , Allah’tan korkma-

nın ve güzel ahlâk sahibi olma-

nın insanı cennete sokan temel

de erler oldu unu dile getir-

mesi13 sözü edilen kimselerin

yaratıcılarına kar ı olan iman-

larında, sevgilerinde, yakla ım-

larında ve onunla aralarındaki

ba da sorun oldu unu göster-

mektedir.

Dile getirdi imiz bu gerçek-

li e ra men, ahlâk noktasında

zaafları olmakla birlikte ibadet-

lere titizlik gösteren insanların

bu dü künlüklerinin davranı -

larını müspet yönde düzeltme-

de katkı sa layaca ını söylemek

mümkündür. Zira insan titiz-

lik gösterdi i ibadetleri zaman-

la eklî boyuttan derûnî boyuta

ta ıyarak ibadetleri yerine ge-

tirme ile ahlâkî buyruklara uy-

mak arasında fark olmadı ı-

nı anlayabilir. Bu da belli bir

süreç sonunda ki inin olumlu

yönde de i mesiyle sonuçlana-

bilir. Nitekim hac, umre ve Ra-

mazan orucunun pek çok in-

san üzerindeki olumlu etkileri

bu ba lamda zikredilebilecek

örneklerdir.14

41

1 4/Nisâ, 36.2 5/Zâriyât, 56.3 6/En’âm, 165.4 10/Yûnus, 14.5 15/Hicr, 99.6 4/Nisâ, 36.7 21/Enbiyâ, 7.8 62/Cum’a, 5.9 Muslim, Zikr, 19.10 Tirmizî, Sıfatu’l-kıyâme, 1.11 Tirmizî, Birr, 62.12 bn Mâce, Nikâh, 5.13 Tirmizî, Birr, 62.14 Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyu-

mu, Çorum-2007, s. 93-104

Dipnot* Prof. Dr.

Page 44: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

HatıraMusa TAKÇI

A ustos 200942

HATIRALARLAHATIRALARLA

HULÛSİHULÛSİEFENDİEFENDİ

(k.s.)(k.s.)

Page 45: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

43

Dört arkada -

tık: Özcan,

enol, Le-

vent ve ben. Lise son sınıf ö -

rencisi olmanın kendi çapımız-

da keyfini çıkarıyor, açıkçası

biraz da sıra dı ı olmaya çalı ı-

yorduk. Okudu umuz kitaplar,

okul dı ı faaliyetlerimiz ve bazı

hocalarımızla kurdu umuz ili -

kilerle farklı bir yol tutturmu -

tuk. Dört lise ö rencisinin bu

denli frekanslarının uyu ması

da ilginçti do rusu. Âdeta fark-

lı yönlerimizle birbirimizi ta-

mamlıyorduk. Aramızda güçlü

bir ba vardı. En büyük ortak

yönümüz muhafazakâr doku-

muzdu. Okudu umuz kitaplar

da bu dokuya hitap eden tür-

dendi. Do al olarak bu kitap-

ların etkisi altında kalıyor ve

kendi anlayı ımız, algımız çer-

çevesinde konu uyor, tartı ı-

yor, kısacası okuduklarımızı

sindirmeye çalı ıyorduk. O za-

manki Gürün Müftüsü Meh-

met Bey ile en az haftada bir

görü üyor ve kafamıza takılan

meselelerle ilgili fikir teatisin-

de bulunuyorduk. Aynı zaman-

da bir yazar olan müftünün ho

bir konu ma tarzı vardı. Olay-

ları anlatırken kullandı ı etki-

li dil, verdi i çarpıcı misaller

bizi âdeta can evimizden vuru-

yordu. O kadar yo unlu una

ra men bize zaman ayırır, bizi

dinler, dü üncelerimize saygı

duyar ve meselelere farklı açı-

lardan bakmamız yönünde bize

telkinlerde bulunurdu. Gerçek-

ten de onunla konu tuktan son-

ra kendimizi daha rahat, daha

mutlu ve daha umutlu hisse-

derdik. En önemlisi ise bir ara-

yı içine girerdik…

Yine bir gün arkada larla

okul çıkı ı bir çay bahçesinde

muhabbet ederken, konu tari-

katlardan, evliyalardan ve evli-

yaların gösterdi i kerametler-

den açılmı tı. Bu konularda her

birimizin söyleyece i bir eyler

vardı. Kitaplardan ö rendikle-

rimize bir de kulaktan dolma

bilgilerimiz eklenince konu -

malarımız dallanıp budakla-

nıyordu. Keramet konusun-

da ayrıldı ımı6z noktalar daha

fazlaydı. Arkada ın biri hemen

yanı ba ımızda Darende’de ya-

ayan Hulûsi Efendi’den bahse-

diyor ve kerametlerini sıralıyor-

du. Bir di er arkada , keramet

olayına kar ı çıkıyor, böyle ey-

lerin slâm’da olmadı ını ileri

sürüyordu. Uzun süren tartı -

malarımız sonunda bir kara-

ra varmı tık: En kısa zamanda

Hulûsi Efendi’yi ziyaret ede-

cektik. Açıkçası kendi gözleri-

mizle ‘bir keramet’ görmek isti-

yorduk. Daha sonraki günlerde

ziyaretin günü de belli olmu tu:

Yarıyıl tatilinin ilk cuma günü.

O gün gelip çatmı tı. Plana

göre Adana’ya giden Zengibar

otobüsüyle gidecektik. Arkada -

lar Gürün’den binecek, ben de

Suçatı’dan katılacaktım araları-

na. Cuma günü sabah, sözle ti-

imiz gibi Suçatı Belediyesinin

önünde beklemeye ba lamı -

tım. Biraz geç kalmı olmalıyım

ki bir türlü, önünde “Zengibar”

yazan otobüs gelmiyordu. So-

nunda otobüsü kaçırdı ımı dü-

ünerek Do u’ya giden bir ba -

ka otobüsle Darende’ye gittim.

Hulûsi Efendi’nin ikamet etti-

i yeri bilmedi im için sokakta

rastladı ım bir amcaya sordum.

Tarif üzere “Zaviye” denilen yeri

buldum. Daha önce babamlar-

dan duydu um, ‘Balıklı Havuz’u

büyük bir ilgiyle izlemeye ba -

ladım. Ortam çok güzeldi. Bir

an önce Hulûsi Efendi’nin ika-

met etti i dergâhı bulmalıydım.

Ama görünürde dergâhı andı-

racak yapı falan yoktu. Bir za-

man ortamın manevî havasını

teneffüs ederek gezindim.

Vakit ilerliyor ben ise çe it-

li alternatifler üzerine kafa yo-

ruyordum. in ilginç tarafı do-

la tı ım yerlerde kimsecikler

yoktu. Bir müddet sonra otuz

be -kırk ya larında bir adam

adırvana abdest almaya geldi.

Adamı gözüme kestirdim. “Bü-

yük ihtimal bu adam da Hulûsi

Efendi’yi ziyarete gelmi tir, en

iyisi bu adamı takip edeyim.”

diye geçirdim içimden. Adam,

abdestini aldıktan sonra bir

yöne do ru yürümeye ba ladı.

Ben de adamı biraz geriden ta-

kip etmeye ba ladım. Adam bi-

raz sonra güzel bir apartmanın

kapısına dayandı. Evin önün-

de park halinde bir sürü araba

vardı. Kuvvetle ihtimal Hulûsi

Efendi’nin dergâhı burasıydı.

Adamın pe inden ben de dal-

dım içeriye. Adam önde ben ar-

kada, çıktık merdivenleri. Oda

kapısından içeri girdi imizde

ilk dikkatimi çeken ey, içeride-

ki kalabalık olmu tu. Neredey-

se oturacak yer yoktu. Adam

sol kö ede oturan beyaz sakal-

lı ihtiyara do ru yöneldi. Evet,

Hulûsi Efendi o ki i olmalıydı.

Adam büyük bir saygıyla e i-

lerek Hulûsi Efendi’nin elini

öptü. Aynı eyleri ben de yap-

tım. Hulûsi Efendi’nin elini öp-

Page 46: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200944

tükten sonra oturaca ım yer ko-

nusunda kısa süreli de olsa bir

tereddüt ya adım. Hulûsi Efen-

di bu tereddüdü anlamı olacak

ki eliyle hemen yanındaki yeri

i aret ederek, oturmamı istedi.

Ben de oraya oturdum. Odada-

ki insanları öyle bir göz ucuy-

la süzerken kapının hemen ya-

nında bana bakan arkada ları

fark ettim. Dikkat çekmeyecek

bir ekilde arkada larla uzak-

tan uza a beden diliyle selam-

la tık.

Odada derin bir sessizlik var-

dı. Herkes görülmemi bir saygı

ve sükûnetle Hulûsi Efendi’nin

a zından çıkacak sözlere odak-

lanmı tı. Hulûsi Efendi pek ko-

nu muyordu. Ara ara odada bu-

lunanlara bakıyor ve yanındaki

ihtiyarların konu malarına e -

lik ediyordu. Yalnız bir ara, u

an hatırlamadı ım bir hadisten

bahsetmi ve kısaca bu hadisi

açıklamı tı. Etkileyici bir bakı-

ı, güven veren bir siması var-

dı. Bakı larındaki derinlik ve

kararlılık do rusu çok etkileyi-

ciydi. Ben de di er arkada lar

gibi dikkatli bir ekilde Hulûsi

Efendi’yi izliyor, âdeta fark-

lı bir eyler yakalamaya çalı ı-

yordum. Bu arada, hakkında

duydu umuz kerametler aklı-

ma geliyor, sanki her an bir ke-

rametine ahit olacakmı ız gibi

tetikte bekliyordum. Ama ola-

an dı ı bir olay cereyan etmi-

yordu. Her ey normaldi… Bi-

raz sonra çay servisi ba lamı tı.

çti im o çayın kokusunu ve lez-

zetini hâlâ unutamıyorum. San-

ki bir farklılık vardı o çayda.

Çaydan sonra hep beraber

Cuma namazını kılmak için

balıklı havuzun yanındaki ca-

miye gitmi tik. Bu arada arka-

da lardan, Zengibar otobüsü-

nün Suçatı’dan kaçta geçti ini

ö renmi tim. Velhasıl otobüsü

on-on be dakika ile kaçırdı-

ım ortaya çıkmı tı. Caminin

içine girdi imizde üzerimdeki

manevî havaya yeni boyutlar

eklenmi ti. Tüm kötülükler-

den uzakta ve en temiz duygu-

larla gökyüzüne do ru yüksel-

di imi hissediyordum. Berrak

bir duyguydu hissettiklerim. O

an için dünyevî zevkler silin-

mi ti sanki hafızamdan. Na-

mazı Hulûsi Efendi kıldırmı -

tı. Sesindeki samimiyet, içimi

saran huzurun sınırlarını daha

da geni letmi ti.

Namazdan sonra eve geri

dönmü tük. Sırada yemek var-

dı. Oturdu umuz büyük oda

dâhil, birkaç küçük odaya sof-

ra kurulmu tu. Sanki yemek-

lerde de ayrı bir tat ve ayrı bir

çekicilik vardı. Galiba biraz da

acıkmı olaca ız ki sofradan

en son kalkanlar arasınday-

dık. Yeme in ardından ziya-

retçiler teker teker ayrılmaya

ba lamı tı. Biz biraz daha kal-

dıktan sonra ayrılmı tık.

Dönü yolunda arkada lar-

la günün kriti ini yapmı tık.

Ya adı ımız günle ilgili de-

erlendirmelerimiz a a ı yu-

karı aynıydı. Mekânın manevî

havasından hepimizin etki-

lendi i bir gerçekti. Evet, o

gün, belki Hulûsi Efendi’nin

bir kerametini görememi -

tik. Ama o kadar insanın böy-

lesine huzur dolu bir ortam-

da bulu ması, ibadet etmesi,

manevî havayı teneffüs etmesi

de bir keramet sayılmaz mıy-

dı? Sonuçta bir âlim ve onu

ziyarete gelen Müslümanlar

söz konusuydu. Elbette ki ni-

yetleri gerçek anlamda oku-

yan Allah’tı. Kimse hakkında

pe in hükümle karar vermek

do ru de ildi…

Page 47: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

45

Page 48: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

Adı : Adiy

Do um yılı : M. 568.

Do um yeri : Tebük’ün do u tarafları.

Baba adı : Hâtim b. Abdullah et-Tâî

Anne adı : Nevvâr bint Remle / Sermele.

E (ler)i : Tespit edilemedi.

Akrabaları : Seffâne kızkarde idir.

O ulları : Adiy, Muhammed, Yezid, Abdul-

lah, Vatî’

Kızları : Bir kızı vardı, Amr b. Hureys ile

evliydi.

Kabilesi : Tayy

slam’a giri i : H. 7. veya 9. yılı.

Sohbet süresi: 2-3 yıl.

Rivayeti : 66

Ya adı ı yer : Medine, Kufe.

Mesle i : Tay kabilesinin reisiydi. Avcılık

yapmaktaydı ve Hz. Peygamber (s.a.v)’e av ile il-

gili çe itli sorular sormu tu.

Hicreti : Medine.

Sava ları : Hz. Ebu Bekir devrinde Suriye,

Hz. Ömer devrinde ise Halid b. Velid ile birlikte

Irak taraflarında birçok sava lara katıldı. Sıffîn

Sava ı’nda Hz. Ali’nin sancaktarlı ını yaptı.

Görevleri : Tayy ve Esed O ulları’ndan zekât

tahsil görevi. Sava larda Halid b. Velid’in yardım-

cılı ını yaptı.

Fiziki yapı : Cemel Sava ında bir gözünü kay-

betti.

Mizacı : Cömert, cesur, soylu, hitap ve yö-

netim bakımından güçlü,

Ayrıcalı ı : Uzun ya ayan sahabilerdendir.

Ömrü : 120

Ölüm yılı : H. 67.

Ölüm yeri : Kufe.

Ölüm sebebi : Ya lılık.

Hakkında : Hz. Ömer’in halifeli i sırasında

yanına gelip: “Sanırım beni tanıyamadın?” deyin-

ce Hz. Ömer: “Seni nasıl tanımam? Resulullah’ın

(s.a.v) yüzünü ilk a artan, aydınlatan zekât Tay

Kabilesinin zekâtı idi. Ben seni tanırım. Ba kala-

rı inkâr ederken sen iman etmi tin. Ba kaları ar-

kalarını dönüp giderken sen gelmi tin. Ba kaları

ahde vefasızlık ve hıyanet ederken, sen vefakârlık

etmi tin” dedi. Adiy: “Bana bu iltifatın yeter ey

müminlerin emiri!” dedi.

Hadisleri : “Yarım hurma vererek de olsa,

cehennemden sakının! Onu da bulamazsanız, bari

güzel söyleyerek sakının!” “Kim yemin eder de ye-

mini bozmayı daha hayırlı görürse, o hayrı yapsın,

yeminine de kefaret versin.”

Sahabe AlbümüBünyamin ERUL*

* Prof. Dr.

Kaynaklar: Tabakat, IV. 57-59; sâbe, II, 468-9; Üsd, IV. 8-10; Nubela, III. 162-5; D A, I. 380; Sahabiler Ansiklopedisi, s. 68-70; Müsned, IV. 257, 378)

ADİY B. HÂTİM

A ustos 200946

Page 49: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

“Hiçbiriniz, Allah’tan lütuf beklentisi içinde olmaksızın ölmesin.”

(Muslim, Cenne, 19)

KırkHadis

YirminciHadis

Yorum

Türkçe Açıklaması

Tezhib: �ehnaz Özcan

( eyh Hamid-i Veli, Kırk Hadis, (Haz: Prof. Dr. Enbiya Yıldırım), Nasihat Yayınları, 2007.)

eyh Hamid-i Veli Hz. (Somuncu Baba)

“Hadiste, Allah Teâlâ’nın ‘Allah sana nasıl ihsan ettiyse, sen de öyle

iyilik et’(28/Kasas, 77) kavlinde i aret edilen ihsana i aret vardır.

Allah Teâlâ’nın kula ihsanı, kulun ibadetleriyle O’na olan ihsanından

öncedir. Allah’ın kendisine tevfik etmesi suretiyle ihsanda bulundu u

kimse Allah’a itaat etmek için çabalar. Bu nedenle talibin, iman

makamında ihsan makamını elde etmek için çalı ması gerekir.

Çünkü ameli iyi olanın zannı da güzel olur.

yi amel ise güzel tevfikle gerçekle ir.”

Page 50: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

KültürResul KESENCEL

OSMANLI SARAYINDA

RAMAZAN

A ustos 200948

Page 51: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

49

Altıyüz yıl

hüküm sü-

ren Os-

manlı Devleti döneminde

Ramazan ayı ayrı bir hassasi-

yetle idrak edilir, ayrı bir ne e

ve mutluluk ya anır, mane-

viyat en üst noktaya eri irdi.

Ramazan ayı ba lamadan bir-

kaç gün önce insanların bu ayı

daha rahat ve huzurlu bir e-

kilde geçirebilmeleri için dev-

rin yöneticileri tarafından bazı

kurallar halka duyurulurdu.

Tembihnâme adıyla duyurulan

bu yönetmeliklerde halka du-

yurular yapılırdı. Ak am ezanı-

na yakın bekçiler: “Tembih var

ak am camiye buyurun” diye

sopalarını kaldırımlara vurup

yüksek sesle ba ırarak mahal-

leyi dola ır, herkese haber ve-

rirlerdi. Ak am namazından

sonra da imam efendi tembihi

halka bildirirdi.

Tanzimat’ın ilanından son-

ra yayınlanan bir ilanda unla-

ra yer verilmi ti: “Padi ahımı-

zın camilere te rif buyuraca ı

umuldu undan, herkesin edep

dâhilinde hareket edece inden

üphe etmiyoruz. Herkesin in-

tizamla camiler ve di er yerler-

de vakit geçirmelerine diyecek

yoktur. Ancak çar ı içinde, Be-

yazıt ve ehzadeba ı’nda, Do -

ruyol üzerindeki dükkânlarda

halkın birikmesi yasaktır. Ge-

celeri büyük caddelerde iskem-

le ile sokak ortalarında, halkın

gidip gelmelerine mani ola-

Page 52: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200950

cak ekilde oturmak yasaktır.

Kurallara uyula!... Araba-

lar arasında dola ıp arabalı ve

arabasız gelen geçen kadınla-

ra insanlık terbiyesine aykı-

rı hareket edenler olursa ceza-

landırılacaklardır. Arabalar da

Beyazıt ve ehzadeba ı’nda so-

kak ortalarında durmayıp geze-

ceklerdir. Halkın, hele kadınla-

rın elbiselerine dair evvelce ilân

edilen kararlar bilindi inden

herkesin bu tembihlere uyması

ve hilafına hareket etmemeleri

icap etmektedir.”

Osmanlı Sarayında Matbah-ı

Amire, Ramazan ayı gelme-

den tatlı bir tela içine girer-

di. Kilerdeki uçsuz bucaksız

ta odaların, özenle seçilen yi-

yeceklerle doldurulması saray-

da Ramazan’ın en önemli ha-

bercisiydi. Taptaze yiyeceklerin

renkleri, ta odaların so uklu-

unu hissettirmezdi. Ramazan

ayında, Osmanlı Sarayı’nda ki-

lerlerin özenle seçilen malze-

melerle doldurulmasından,

hazırlanacak iftar ve sahur sof-

ralarının zenginlik ve bereket

içinde geçece i belli olurdu. Bu

bereket tüm topraklarda tesiri-

ni gösterir ve Müslüman, Hıris-

tiyan, Musevî demeden herkes

tarafından payla ılırdı.

Ramazan sofralarının ilki

olan iftar sofrası iki a amalıdır.

Birinci a ama “ ftâriye” deni-

len ilk fasıl, ikincisi de yemek-

lerin yendi ikinci fasıl. Sofra-

nın muazzam görüntüsü nefis

yemek kokularıyla birle ince,

insanda bir imrenme duygusu

yaratırdı. Top atılır atılmaz da

yemekler yenmeye ba lanırdı.

Eskiden sofralar alçak iskemle-

ler üzerine bakır siniler konul-

mak suretiyle hazırlanırdı. Et-

rafına minderler dizilir, sininin

çevresine bir halka olu turula-

rak oturulurdu. Hizmetçilerin

ayakta pe kirleri herkesin dizi-

ne rast gelecek ekilde atmaları

ise birer hüner sayılırdı. Ezana

birkaç dakika kala sofraya otur-

mak, iftarın artlarından idi.

Osmanlı’da oruç açmak bü-

yük törendi. Ne yemek yapı-

laca ı, neyin ne zaman sofra-

ya gelece i ve hangi yiyece in

ne zaman sofrada yenece i bel-

liydi. ftar sofrasında oruç, if-

tariyeliklerle açılırdı. Damak

lezzetine hitap edecek tüm ifta-

riyelikler ayrı ayrı yerlerden alı-

nırdı. Çe it çe it peynirler, siyah

ve ye il zeytinler, farklı kaplar-

da gelen rengârenk mis koku-

lu reçeller, pastırma, hurma ve

ekmek yerine bir Ramazan kla-

si i olan pide, iftariyeliklerin

olmazsa olmazlarındandı. fta-

riyeliklerin ardından çorba ser-

vise sunulur ve çorbalar bitiril-

dikten sonra et, sebze ve balık

yeme i çe itleri Padi ahın sof-

rasını donatırdı. Ramazan’ın

ba tatlısı olan güllaç ve bunun

gibi pek çok tatlı ana yemekler-

den sonra yenirdi. Tüm bu yiye-

ceklerin pi irilmesi, sofraya ge-

“Osmanlı SarayındaMatbah-ı Amire,

Ramazan ayıgelmeden tatlı bir tela

içine girerdi. Kilerdeki uçsuz bucaksız ta

odaların, özenle seçilen yiyeceklerle

doldurulması sarayda Ramazan’ın en önemli

habercisiydi.”

Page 53: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

51

tirilmesi, sofradan kaldırılması

adabına göre gerçekle tirilir,

sofraya hizmet eden de sofra-

dan yemek yiyen de iftara hür-

met gösterirdi.

Osmanlı sultanlarının iftar

sofraları gerçekten e i benzeri

bulunmaz bir nefaset ve çe ide

sahiptir. Sarayda her kesim, if-

tarı kendi arasında açardı. Bü-

yük siniler salonlara dizilir, sa-

raylılar öbek öbek sofranın

çevresine sıralanıp iftar açar-

lardı. Eski Kadın Efendi’lerin

yalılarına iftara gelenlerin iti-

barlı olanlarını Ba A a’nın

odasına, daha küçük rüt-

bede bulunanları, di er

Harema aları ve Baltacı-

lar odalarına alınırlardı.

Osmanlı toprakları üzerin-

de yer alan yörelerin ken-

dine has tazelikleri ve be-

reketi günler öncesinden

toplanmaya ba lanırdı.

Bu yörelerin özel lezzetle-

ri özenle saraya ta ınırdı.

Malatya Darende ‘nin ka-

yısıları, Ankara’nın balları,

Antep’in kuru baklavaları, fıs-

tıklı, bademli, cevizli sucukları,

zmir’in kuru incirleri, vi nele-

ri, üzümleri ve bunun gibi daha

pek çokları ramazan sofraların-

da damaklara layık olacak bi-

çimde toplanır, özenle saklanır

ve on bir ayın sultanı ramazan

için hazır bekletilirdi.

ftardan sonra harema ala-

rı vasıtasıyla Sultan ve Kadın

Efendilere saygılar iletilir, kar-

ılı ında iltifatla beraber, de-

recelere göre hediye ve para

alınırdı. Getiren Harema ası,

hediye veya parayı teslim et-

meden önce öpüp ba ına koyar

sonra sahibine verirdi. Alan da

aldı ı hediyeyi öpüp ba ına koy-

maya mecburdu. Ancak padi a-

hın iftar sofrasındaki ihti am

hiçbirine benzemezdi, Osman-

lı hükümdarları Ramazan’a çok

önem verir, her gün iftar sofra-

ları kurulurdu.

Teravih namazı ve sahurlar

ise insana ayrı bir keyif verir-

di. Sahur yeme i, sabaha kar-

ı yenir, bu yeme in misafiri ol-

mazdı. Ev halkı arasında yenir.

Gündüz, insanı susatmayacak,

ama tok tutacak yemekler yapı-

lırdı. Mideyi yoracak et yemek-

lerinden ziyade, karnı bütün

gün tok tutacak hamur i leri,

pilav ve vücudun eker ihtiya-

cını kar ılayacak kurutulmu

meyvelerden yapılan ho aflar

yenirdi.

Ramazan’ın en önemli özel-

liklerinden biri de iftar sofrala-

rına davetsiz gidilebilmesiydi.

Osmanlı Sarayı’na Ramazan ayı

boyunca iftara davetsiz olarak

gelinebilirdi. Bunun haricin-

de Osmanlı Sarayı’nın özel da-

vetleri de olurdu. Ramazan’ın

ilk on gününde Padi ah, ayan

ve mebusan reisleriyle birlikte

vükelayı saraya iftar için davet

ederdi. Sadrazamın ba kö e-

de oturdu u bu sofra di er iftar

sofralarına göre çok daha mü-

kellef olur ve hep birlikte daha

çok vakit geçirilirdi. Bu sofra-

larda zengin ve leziz yemek-

lerden ziyade ‘Di Kirası’ asıl

büyük hediyeydi. Kahve ve er-

betler içilirken Mabeyn Müdü-

rü, Enderun Efendisi ile salona

girerdi. Enderun Efendi’sinin

elinde büyükçe bir gümü tep-

si yer alırdı. Tepsinin üzerinde

davetlilerin isimlerinin yazıl-

dı ı hediyeler olurdu. Bu hedi-

yeler para, kıymetli e ya

ve saatlerden olu urdu.

Böylece iftara katılan her-

kese ikramlardan sonra

‘Di Kirası’ olarak hediye-

ler verilir, muhabbet tesis

edilmi olurdu. Sarayla

da halk arasında ileti im

sa lanmı olur, kayna -

ma meydana gelir, güven

duyguları perçinle irdi.

Toplumun yüksek kül-

türünü olu turan en önemli Ra-

mazan geleneklerinden biri de

arife gününde Osmanlı sultan-

larının kutsal emanetleri ziyaret

etmesiydi. Hazreti Muhammed

(s.a.v)’in vasiyet ederek Veysel

Karani’ye hediye etti i hırkanın

bulundu u Hırka-i erif’e ari-

fe günü gitmek Osmanlı Sarayı

için en önemli geleneklerden bi-

riydi. Böylece manevî bir atmos-

fer olu ur, Hazreti Peygamber’e

duyulan saygı ve sevgi en üst

noktada hatırlanırken O’nun

ümmeti olmanın uuruna varı-

lıp, manen olu an sevgi seli tüm

gönülleri kaplardı.

Page 54: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

KültürMuhsin lyas SUBA I

A ustos 200952

Batı ile aramız-

daki mesa-

fenin açılma

dönemi bitti. imdi kapanma

evresindeyiz. Bu, kaç

yılda tamamlanır kes-

tirmek zor. Açılmaya

ba ladı ı tarihi dikka-

te alırsak, kapanma için

o kadar zamana taham-

mülümüzün oldu u-

nu dü ünemiyorum. 18.

asırdan itibaren açılma-

dan söz edilir; Batı’da

Rönesans hareketiyle

birlikte reformların ba -

laması, sanayi devrimi-

nin buna ba lı olarak geli me-

si aramızdaki mesafeyi açmaya

ba ladı ve bu neredeyse üç asır-

lık bir zamanı aleyhimize kul-

landı.

A a ıdaki ifadelerden de an-

layaca ımız gibi, biz aslında çok

çabuk intibak edebilen, kolek-

tif dü ünceyle hamle stratejisi-

ni çok iyi uygulayan bir milletiz.

Tarih boyunca bunun sayısız

örnekleri vardır. Ba arımız ve

gücümüz de buradan kaynak-

lanmaktadır. Ne var ki, basiretli

yöneticiler bunu de erlendire-

bilirse sonuç verir, hesaba kat-

maz, toplumun önünü tıkarsa-

nız geli me ansınız yoktur.

Bizim aydınımızın kaybetti-

i “özgüven” duygusunu yeni-

den sosyal karakterimize otur-

tabilmek için, neler yapmamız

gerekti i konusunda tarihin

derinliklerine do ru bir yolcu-

luk yaptım. Bu çalı ma, “Batı

Türk’ü Tanıdıkça” adıyla ya-

yımlanan bir kitap olu turdu.

Orada, batılı aydınlar bize na-

sıl bakıyor? Onu irdeledim. Sa-

dece Osmanlı akınlarıyla de il,

Osmanlılardan çok önceleri,

Hunlar, Peçenekler, Bulgarlar

gibi Türk boyları Avrupa top-

raklarına yerle tikleri ve Sel-

çuklular da Balkanlara geçtikle-

ri için, 10 asra yakın bir zaman

Demokles’in Kılıcı gibi tepele-

rinde durulmu . Bu da do al

olarak Avrupalıda bir korku psi-

kolojisi olu turmu ve politika-

cılar kendi ülkelerinde hep bu

korkuyu ciddi bir paranoyaya

dönü türerek kullanıp iktidar

olmu lar. Ama Batılı aydınlar

onlar gibi bakmıyor meseleye.

Bugün bizim kendimiz için

söyleyemedi imiz birçok olum-

lu dü ünce ve tavrı Batılılar bi-

zim için söyleyebilmi lerdir.

Hatta hatır için övmek yerine

daha ileri giderek bir hayran-

lık duygusuyla diyebil-

mi lerdir: Bakın mesela,

siyasî arenada Batılılar

bizi i galci bir millet ola-

rak gösterirler. Michel

Balıvet: “Avrupa’nın

Türk’e dü manlı ı, dün

oldu u gibi bugün de

sabit kalmı bir söylem-

dir!” diyerek bu yanlı a

i aret ederken Franz Ba-

binger i in gerçek cep-

hesine parmak basıyor:

“Eski kavimlerin yerle emedik-

leri Anadolu’yu Türkler yurt

hâline getirdi!” diyerek i in

do rusunu tarihin malzeme-

si olarak sunuyor bize. Tabii bu

görü te Babinger yalnız de il-

dir: Aynı görü ü bir ba ka Ba-

tılı yazar Herbert Adams Gıb-

bons da payla ır ve öyle der:

“Anadolu, XIII. asırda Bizans

tarafından tamamen Selçuklu-

lara terk edilmi tir!” Bir ba ka

ara tırmacı, Vasilij Viladimiro-

viç Barthold ise “Hıristiyanlar,

Selçuk Türklerini ‘kurtarıcı’ sı-

fatıyla kar ıladılar!” demek

suretiyle yukarıdaki görü leri

kuvvetlendiriyor. Bundan yakı-

nan bir ba ka Batılı bilim adamı

olan Claude Cahen, bu mesele-

yi bir düzeltme anlayı ıyla öy-

le ele alıyor ve “Batı’da her ey

birbirine karı tırılmı ve Türk-

Page 55: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

53

BATI’NIN TÜRKLERE

HAYRANLIĞI

Page 56: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

ler yanlı yorumlanmı tır. Bu

yanlı lı ı düzeltmek gerekir!”

diyor. Bugün bizim aydınımız

bizi do ru yorumlayamamak-

tadır. Bunun temel sebebini ise

bir ba ka Batılı aydın Poul Du-

mont, çok acı bir tespit yapa-

rak öyle açıklar: “Reform sü-

reci (Tanzimat), hiç ku kusuz

bir kültürel sömürgele meyi

de beraberinde getirdi!” Bugün

temel problem budur i te, bu

kültürel sömürgele medir ki,

biz meselemizi çözecek aydın-

ları yeti tiremedik. in acı ta-

rafı, Helmut Vodn Moltke’nin

söyledi i gibi “Avrupa, Türki-

ye ile Türkiye’nin kendi ken-

disiyle oldu undan daha faz-

la ilgilidir!” Onlar Türkiye’nin

ve Türklerin Batı tarihinin üze-

rinde oynadı ı rolü çok iyi bil-

dikleri için öneminin farkında-

dır ve bunu kendi hesaplarına

nasıl kullanacaklarının da ça-

lı masından geri durmamakta-

dırlar. Çünkü onların hesabını

Lui Ramber, çok iyi bir yakla-

ımla de ifre eder: “Batılılar,

Türkiye’ye söz dinletecek du-

rumda bulundukça haksız im-

tiyazlarını koruyacaklardır!”

Ancak Georgina Max Muller,

bir gerçe in farkındadır: “Tür-

kiye, onu yutmak isteyenin bo-

azından geçmeyecek kadar

büyük ve sert bir lokmadır!”

diyerek do ruya i aret eder. Bu

do runun en sa lıklı yorumu-

nu ise, Jean Poul Roux yapar

ve “ ki bin yıl boyunca Türkle-

rin dehalarına pek çok kez ta-

nık olduk; geçmi gelece in

garantisiyse Türklerden çok

ey beklenebilir!” der. Çünkü

Türkler, Paul Coles’in ifadesiy-

le “Türkler, Avrupa’da son de-

rece yüksek dinî müsamahayı

temsil ederler!”

imdi biz dı arıdan böy-

le gözüken bir millet olarak bu

alanda kendimizi yeniden ke -

fetme durumundayız.

Bizim bugün kendimize ba-

kı ımızda bir yenilenme sa la-

yacaksak, dı ımızdakilerin söy-

lediklerinin de önemi oldu unu

dü ünüyorum. Onun için bu ki-

tabımda kendilerine yer verdi-

im Batılı aydınların, görü le-

rini konu ba lıkları olarak arz

edeyim istedim. Bunların de-

taylarını merak edenler, “Batıslam’ı Tanıdıkça” ve “Batı

Türk’ü Tanıdıkça” isimli ki-

taplarıma bakabilirler…

“Batı’nın ya da Batılının

söyledi i o kadar da önem-

li mi?” diyenlerimiz olacaktır.

Aslında öyle de il, bugün Avru-

pa Birli i’ne gireceksek bunlar

önem ta ıyacaktır. Giremesek

de önemi vardır. Çünkü a i-

ret de il, devletseniz ve dün-

ya siyasî ortamında yerinizi bil-

meye ihtiyaç vardır. Kınross’un

dedi i gibi: “Türkiye, geçmi -

te Do u’nun Batı Gücüydü,

bugün ise Batı’nın Do u gü-

cüdür!” Bunun farkındaysak,

üstelik bu ilgiye zaruret de var-

dır. Aydın olmak, sadece ken-

dimizle yetinmek de ildir! Bu-

rada kendilerinden nakiller

yaptı ımız insanları okursanız

bunun ne kadar gerekli oldu-

u daha iyi anla ılacaktır sanı-

rım. Sözü bu insanlara bırakı-

yorum:

GUMILEV: “Türklerin ulus

sistemi, ordu disiplini, diplo-

A ustos 200954

BAB NGER:

“Eski kavimlerin

yerle emedikleri

Anadolu’yu Türkler yurt

hâline getirdi!”

JEAN POUL ROUX:

“ ki bin yıl boyunca

Türklerin dehalarına

pek çok kez tanık

olduk; geçmi gelece in

garantisiyse Türklerden

çok ey beklenebilir!”

Page 57: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

masi ve mükemmel bir dünya

görü üne sahip olmaları hayre-

te ayandır!”

KOMMENA: “Yi itli iyle

ünlü O uzlar, deriden yapılmı

kalkanı maharetle kullanmada

usta bir sava çı idi!”

BATRHOLD: “Hıristiyanlar,

Selçuk Türklerini ‘kurtarıcı’ sı-

fatıyla kar ıladılar!”

RASONY : “Batılı milletler-

den daha önce Türklük, dünya-

mızın her ça ında büyük rol oy-

namı tır!”

KIENITZ: “Hun, Avar, Bul-

gar, Macar ve Peçenek gibi Türk

boyları, manevî temeli kaybe-

dince eridiler.”

CAHEN: “Batı’da her ey

birbirine karı tırılmı ve Türk-

ler yanlı yorumlanmı tır. Bu

yanlı lı ı düzeltmek gerekir!”

DURANT: “Yaptıkları abide-

ler, Türklerin ’barbar’ oldu unu

iddia edenleri hayal kırıklı ına

u ratmaya yeter!”

BUSBECG: “Türkleri ‘Üstün

Irk’ hâline getiren, liyakat ve

mükâfata verdikleri önemdir!”

VOLTAIRE: “Bütün ta-

rihçilerimiz, Osmanlı

imparatorlu u’nu istibdada da-

yanan bir devlet olarak göster-

mekle bizi çok aldatmı lardır!”

PEDRO: “Türkiye’ye gidip

i lerini yoluna koyamadan dö-

nenler, Türklere iftira etmekten

geri duramazlar!”

THEVENOT: “Türkler,

Müslüman, Hıristiyan yahut

Musevî herkes için iyi eyler is-

terler!”

RICAUT: “Tanrı, Türkleri,

Hıristiyanların kusurlarını ce-

zalandırmak için yüceltip des-

teklemi gibidir!”

MONTAGU: “Türk kadınla-

rının fikir sahibi, nazik ve biz-

ler kadar hür olduklarını gör-

düm!”

CHISHULL: “Vitray, Hıristi-

yanlı ın bir kaybı olarak Türk-

lerde kaldı!”

TOTT: “Sancak-ı erif, Türk-

lerin güvenlerinin tek kayna ı

ve birle melerinin kutsal nok-

tasıdır!”

HAMMER: “Kolları Avrupa

ve Asya’yı ku atan Osmanlı yı-

kıldı ı zaman, enkazı dünyanın

üç kıtasını örtecektir!”

RACZYNSK : “Osmanlıla-

rı barbarlıkla ya da bilgisizlikle

suçlamak, onlara kar ı yaptı ı-

mız haksızlı ın en büyü üdür!”

UBICINI: “Türkiye’de hiç-

bir zaman ne asilzadeler sınıfı

mevcut olmu tur ne de imtiyaz-

lı tabakalar.”

MOLTKE: “Avrupa, Türki-

ye ile Türkiye’nin kendi kendi-

siyle oldu undan daha fazla il-

gilidir!”

HOWARD: “Türkler çok ter-

biyeli ve mümtaz insanlar, bu

özellikleri hangi mevkide olur-

sa olsun de i miyor!”

FONTMAGNE: “Türklerde

eski ça ların irfanı hissedilir,

alınlarında ise kökten gelen bir

aydınlı ın asaleti parlar!”

MULLER: “Türkiye, onu

yutmak isteyenin bo azından

geçmeyecek kadar büyük ve

sert bir lokmadır!”

RAMBER: “Batılılar,

Türkiye’ye söz dinletecek du-

rumda bulundukça haksız imti-

yazlarını koruyacaklardır!”

ELIOT: “ slâm’ın disipline

soktu u Türkler, tarihte yine

önemli roller oynayacaktır!”

LECOMTE: “Avrupa, Do u

mimarisinden müspet bir ekil-

de faydalanmı tır!”

55

LAMARTINE:

“Anadolu’ya yerle en

Türkler, slâmiyet’in

a ılmaz kalesi

olmu lardır!”

Page 58: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

FARRARE: “Türkler, Hıris-

tiyanlardan daha uurlu ve vic-

danlı bir millettir!”

COLES: “Türkler, Avrupa’da

son derece yüksek dinî müsa-

mahayı temsil ederler!”

DAVISON: “Osmanlı, inan-

cın, kutsal kentlerin ve özellikle

de Sünnili in koruyucusuydu.”

BALIVET: “Avrupa’nın

Türk’e dü manlı ı, dün oldu u

gibi bugün de sabit kalmı bir

söylemdir!”

ALDERSON: “Batı,

Osmanlı’da devletin devamlılı-

ı için gerekli olan evlat katlini

sürekli istismar etti!”

D’OHSSON: “Be eriyeti le-

keleyen, mahkemeleri deh ete

dü üren kötülükleri Türkiye’de

göremezsiniz!”

IMBER: “Çökü dönemin-

de bile Osmanlıların ordularını

ikmal ve arazide tutabilme ka-

biliyeti hayranlık uyandırmı -

tır!”

DABA YAN: “Dönemin Ba-

tılı devletleri Osmanlı’yı yıka-

bilmek için Ermenileri kullan-

mı lardır!”

NEAVE: “ slamiyet’in ve

Türklerin korudukları de erler,

modern medeniyet adına mer-

hametsizce kenara itildi!”

GIBB: “Osmanlı airinin ba-

arısı, birçok barda ın arasında

onları devirmeden dans etmede

gösterdi i kabiliyete benzer!”

LOTI: “Türkler, Yakın

Do u’nun en temiz, en kuvvet-

li medeniyet unsurudur!”

CARDINI: “Avrupa ile slâm

arasındaki ili ki, Hıristiyanlık

ile slâm arasındaki çatı manın

yeni bir biçimidir!”

SHAW: “Rusya ve Avustur-

ya ba kenti stanbul olan yeni

bir Ortodoks devleti kurma ha-

yalindeydi!”

FINKEL: “ sli camdan ba-

kan Batılılar, Osmanlı’yı dinle-

meden onun niteli i hakkında

varsayımlarda bulunmu lar-

dır!”

FINDLEY: “Türklerin uygar-

lık e iklerini geçerken kimli ini

koruyup kendine nasıl dönü -

türdü ünde ö renecek önemli

dersler vardır!”

OLIVIER, “Hıristiyan aile-

ler çocuklarını para u runa acı-

madan satarken Türkler onlara

esir de il, evlat muamelesinde

bulunurdu!”

W H E A T C R O F T :

”Osmanlı’nın erdemleri yüzyıl-

lar boyu de i meden kalmı -

tır!”

ROUX: “ ki bin yıl boyunca

Türklerin dehalarına pek çok

tanık olduk; geçmi gelece in

garantisiyse Türklerden çok ey

beklenebilir!”

MANTRAN: “Batı,

Osmanlı’nın geli mesini önle-

mek için reform giri imlerini

sürekli engelledi!”

GRAMMONT: “Selim dö-

neminde, 40.000 Alevî’nin kı-

rılması efsanesini destekleyen

hiçbir kanıt yok elimizde!”

VATIN: ”Osmanlı

mparatorlu u’nda çepeçevre

ku atılmı küçük bir Rum ta-

cir devletin varlı ı tarihe aykı-

rılıktı!”

. BELD CEANU: “Osman’la

Orhan, tarih sahnesine çıkmak

için, talihi, zekâyı ve askeri ye-

tenekleri birle tirmeyi bildi-

ler!”

A ustos 200956

GIBBONS: “Anadolu,

XIII. asırda Bizans

tarafından tamamen

Selçuklulara terk

edilmi tir!”

Page 59: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

57

N.BELD CEANU: ”Osman-

lı Sultanı’nın iktidarı keyfî ol-

maktan uzaktı!”

BAZIN: “Osmanlı mpara-

torlu u dilleri, dinleri ve kül-

türleri farklı yı ınla halkı Türk

yönetiminde bir araya getirmi -

tir!”

VE NSTE N: “Osmanlılar,

Balkanlarda gerçek bir etnik ve

siyasal mozai i tek bir egemen-

lik altına yerle tirmi oldular!”

DUMONT: “Reform süre-

ci (Tanzimat), hiç ku kusuz bir

kültürel sömürgele meyi de be-

raberinde getirdi!”

RAYMOND: “Osmanlıların,

gerçek bir tutarlılık ta ıdı ının

ve belli bir sa lamlık kazandı-

ının tartı ılmaz kanıtını Ma -

rip verir!”

MANSFIELD: “Büyük dev-

letler mparatorlu u ya atmaya

kararlı gözükseler de, toprakla-

rını ele geçirmekte asla durak-

samamaktaydılar.”

McCARTHY: “Osmanlı’yı

yıkmanın sorumlulu u, bunun

neye mal olaca ını hesaplaya-

mayan emperyalistlere yüklen-

melidir!”

STRZYGOWSK : “Türk Sa-

natı Asya’yı, Avrupa’yı, hatta

Çin’i bile etkisi altına almı tır!”

GLÜCK: “Türklerin yarat-

tıkları sanatlar, sabit milli top-

raklardan gıdalanmı olup asla

yabancı kültürlerin do urdu u

bir mahsul de ildir!”

AMICIS: “Hiçbir ehir, için-

de ya ayan halkın tabiatını ve

felsefesini stanbul kadar tem-

sil edemez!”

PALMER: “Sovyetlerin

hızlı çökmesiyle, Rusya’nın

Karadeniz’deki rakibi Osmanlı-

lar tekrar güncellik kazanmak-

tadır.”

LEWIS: “Türk varlı ının

devamını slâm dini ile dilleri

Türkçe sa lamı tır!”

ANNA MASALA: “Mevlâna,

Yunus ve Hacı Bekta , manevî

hocalarımdır!”

KINROSS: “Türkiye, geç-

mi te Do u’nun Batı gücüydü,

bugün ise Batı’nın Do u gücü-

dür!”

POPE: “Batı’nın Türkiye’yi

anlayamaması, onu sömürge-

le tirememesinden kaynakla-

nıyor!”

GEORGEON: “Hıristiyan-

Müslüman zıtlı ı, Türk kimli i-

nin temel unsurudur!”

GREGOIRE: “Türklerin sa-

hip oldu u zenginlikleri ele ge-

çirme arzusu, antla maların üs-

tüne çıkmı tı!”

NAKRACAS: “Arapların

Anadolu’da üç yüz yılda ya-

pamadıklarını Türkler on yıl-

da ba ardılar!”

HOTHAM: “Türkler her

zaman yöneten, ama hiçbir

zaman yönetilmeyen soylulu-

a sahiptir!”

LLOYD: “Türkiye’de kal-

mı bir yabancı, bu ülkede

gerçekle tirilen de i imin ne

denli a ırtıcı oldu unu kabul

etmek zorundadır!”

MANDEL: “Geçmi yüz-

yılda seyyahlardaki hayran-

lık, Türkiye’deki hayatın in-

sani kalitesine olmu tur!”

FULLER: “Demokratik

karakteri ve me ru hüküme-

ti Türkiye’ye muazzam bir

güç ve devamlılık sa lamak-

tadır.”

Page 60: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

Kastamonu de-

yince hatıra he-

men aban-ı

Velî hazretleri gelir. Güzel

Anadolu’muzun on altıncı yüzyıl-

da yeti tirmi oldu u büyük âlim

ve velîlerinden olan aban-ı Velî,

bu ilimizin Ta köprü ilçesi Çakır-

çayı köyünde do ar. Do um tarihi

konusunda kesin bir bilgi yoktur. Küçük ya larda

anne ve babasını kaybetmesiyle yalnız ve kimsesiz

kalır, sonrasında ise kimli i ve ya amı hakkında

fazla bilgi bulunmayan bir kadın tarafından evlat

edinilir. Kendisini öz evladı gibi seven bu kadın

Hazretin tahsilini yapmasında maddî ve manevî

yardımlarını esirgemez. Hatta tahsilini tamamla-

ması için stanbul’a gönderir.

Do du u köyün mektebinde Kur’an e itimi ile

ba layan e itim hayatını, aklî ve naklî bilimlere

sahip olabilmek için daha sonra Kastamonu’da

devam ettirir. Burada Osmano lu Hoca Velî’den

tefsir ve hadis dersleri okudu u hatta tahsili sıra-

sında kendisinden icazet aldı ı bilinir.

Ancak memleketindeki tahsille yetinmeyerek

ilim ve fazilet diyarı olan stanbul’a gider ve tah-

siline stanbul Fatih Medreseleri’nde devam eder.

Kur’an-ı Kerim ilmini önceden tahsil etmi olma-

sı ona özellikle tefsir ve hadis ilimlerinin kapıları-

nın rahatlıkla açılmasını sa lar.

Ö renim yıllarında güzel

ahlâkı, a ırba lılı ı ve çalı kanlı ı

ile hocalarının teveccühüne maz-

har olur.

stanbul medreselerinde uzun

zaman e itim gören aban-ı Velî,

zamanla içinde bir bo luk hissetmi , aldı ı dinî

e itimin kendisini tatmin etmedi ini görmü -

tür. Sonunda ilahî sırlara da vasıl olmayı arzu-

layan ve Bâtınî ilmi tahsil etmeye kararlı olan

Hz. Pir, kendisini irfan yolunda ir at edecek bir

mür id-i kâmil aramaya ba lar ve bu kapsam-

da stanbul’daki bazı din büyüklerine hâlini arz

eder. Bu arada Fatih Medreseleri’nden icazetna-

mesini de alır. Hocalarının medresede müderris

olarak kalma teklifine kar ılık, kararını vermek

için kendilerinden zaman ister.

Bu sırada gece rüyasında memleketine, sıla-

ya gitmesi gerekti i söylenir. Kastamonu’ya dön-

mek için manen i aret alan aban-ı Velî, sılasına

giderken Bolu’da bulunan, adını ve methini duy-

du u Hayreddin Tokadî hazretlerine u rayıp zi-

yaret etmek ister.

Bolu’ya geldi i ilk ak am Tokadî hazretleri-

nin zikir halkasına katılır. Bu halkada, kalbin-

Örnek HayatYusuf HALICI

ŞABAN-I VELÎ

A ustos 200958

Page 61: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

59

deki parlak

ilahi ı ıkla o

hale gelir ki ora-

dan ayrılmak için

kendinde derman bu-

lamaz. Bu hâl birkaç gün

böyle devam eder ve bu süre

zarfında dergâhta misafir kalır.

O, gönül sıkıntılarını Hayreddin

Tokadî’ye anlatıp bütün varlı ı ile ona ba -

lanır. Biat ederek maddî manevî her eyini

Tokadî’ye teslim eder ve dünya halini tamamen

terk eder. Bu ba lanma ile aban-ı Velî’nin için-

deki sıkıntılar ber-taraf olmaya, ruh dünyasını

huzur ve sükûn kaplamaya ba lar. Yakla ık on iki

yıl Hayrettin Tokâdî hazretlerinin yanında kala-

rak onun rahle-i tedrisinden geçer ve ona hizmet

eder. Bu süre içinde seyr ü sülûkunu tamamla-

yarak tasavvufta kemale erer ve sonunda mür i-

dinin hilafetine mazhar olur. Hayreddin Tokadî

hazretleri kendisine icazet vererek “Sana hilafet

verildi, memleketine dön! r at soframızı orada

kurarak â ık ve sâdıkları ir at et.” buyurur.

aban-ı Velî hazretleri, Kastamonu’ya geli i-

nin ilk zamanları, Seyyid Sünnetî Mescidi yakın-

larındaki Cemaleddin Camii avlusunda kalır. Bir

süre burada münzevî bir hayat geçirir. Bu sıralar-

da onu görenler, haline acıyarak yardım etmek is-

terlerse de o bunu kabul etmez. Hazretin, Seyyid

Sünnetî mescidindeki erbainini tamamlaması ile

hâli, halk nazarında açı a çıkmaya ba lar. Onun

yüce ki ili ini görenler ve onu anlamaya ba la-

yanlar, yava yava onun sohbet halkasına katı-

lırlar.

Bir süre Honsalar Camii’nde vaaz ve ir adda

bulunan aban-ı Velî, bu caminin yanması üze-

rine kendisi Hisarardı Seyyid Sünnetî Mescidi’ne

yakın bir eve ta ınır ve ir at görevini de Seyyid

Sünnetî hazretlerinin yaptırdı ı dergâhta devam

eder.

Rivayete göre, Seyyid Sünnetî zaman zaman

Hızır (a.s.) ile görü üp mütalaada bulunurmu .

Hayatının sonlarına do ru kendisinden sonra ye-

rinin bo kalaca-

ını dü ünüp hü-

zünlendi i bir gün,

Hızır (a.s.) yanına ge-

lir ve yerinin bir süre bo

kalaca ını, ama ondan son-

ra büyük bir eyh tarafından

doldurulaca ını müjdelemi tir.

Gerçekten de Seyyid Sünnetî’nin

vefatından sonra, onun bo lu u eyh

aban-ı Velî’ye kadar doldurulamamı ve

Hızır (a.s.)’ın müjdesi de böylece gerçekle -

mi tir.

aban-ı Velî hazretleri, Seyyid Sünnetî mesci-

dinde ba ladı ı ir at hizmetini sonradan Honsa-

lar Camiinde sürdürmü ve halkasına katılanlar

günden güne artmı tır. Hz. Pir, zahirî ilimler-

le ba layarak bir süre devam ettirdi i camii soh-

betleri, zamanla yerini batınî ilimlere bırakarak

tasavvufî ir ada yönelmi tir.

Ya amı boyunca pek çok ki inin yardımına

ko an aban-ı Velî, namazlarını zaman zaman

Kâbe’de kıldı ı gibi çe itli kerametler göstermi se

de bunların anlatılmasını, konu ulmasını ve bi-

linmesini hiç istememi tir. Bu konuda anlatanla-

rı azarladı ı ve hatta inkâr etti i görülmü tür.

Hayatının son dönemlerini halvete çekilerek

geçiren Hazretin, bazı rivayetlere göre yedi yıl in-

zivada, uzlette kaldı ı ifade edilmektedir. Vefat

edece ini hissetti inde talebelerini yanına topla-

yarak onlara ayrı ayrı dua ve tavsiyelerde bulu-

nan eyh aban-ı Velî 4 Mayıs 1569’da Rahmet-i

Rahman’a kavu mu tur.

Page 62: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

KültürAydın TALAY

A ustos 200960

Page 63: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

61

Bir zamanların huzur ve sükûn

diyarı diye oryantalist eserle-

rinde uzun uzun konu edinilen

ülkemiz imdilerde ne yazık ki güvensiz yerlerden

biri haline mi geldi? Ba ta hırsızlık olmak üze-

re çe itli utanç verici vakalar rekor seviyede ya-

anıyor. Niyetimiz kara bir tablo ile evkinizi kır-

mak de il ama yarım asır öncesine kıyasla maddî

yönden bir elimiz ya da bir elimiz balda olması-

na ra men iddet, kabalık ve cinayetler had saf-

hada. Hangi sokak ba ında ne tür bir vakıa ile

kar ıla aca ımızı kestiremez hale geldik. Daha

üç asır evvel stanbul’un som altınla bile tartıl-

masının az olaca ını ve cennet-i âlânın bu eh-

rin altında mı yoksa üstünde mi oldu unu iirin-

de hayranlıkla dile getiren Divan airimiz Nedim

bir de imdi sa olsa ne derdi acaba? Bize ne olu-

yor dostlar. Gülmeyen yüzler, selâmsız sokaklar,

u ranmayan kom ular, en küçük bir yanlı kar ı-

sında gayz küpü haline gelmeler… Kafamıza koy-

du umuzu yapıyor anlık maddî hazlar için etrafı

ate e salabiliyoruz. Sorgulayanlar kar ısında öz-

gürlük nutukları atıyoruz.

Bunların sebepleri nelerdir, halledilmesinde

her birimize dü en sorumluluk ve görevler neler-

dir diye ço u zaman dü ünmüyoruz bile. Bu yara-

mıza yıllar önce parmak basan merhum Mehmet

Âkif öyle diyordu:

Ne irfandır veren ahlâka yükseklik ne vicdandır

Fazilet duygusu insanlarda Allah korkusundandır

Çekilmi yüreklerden farzedilsin

havf-i yezdan’ın

Ne irfanın kalır tesiri katiyyen ne vicdanın.

Hayat artık behîmidir. . .

Hayır ondan da alçaktır;

Oyuncak sanmayın! Ahlâk-ı millî, ruh-i millidir

Onun iflası en korkunç ölümdür:

Mevt-i küllîdir.

Evet dostlar, efkat ve merhamet duyguları-

mız özellikle son yıllarda büyük çapta erozyona

u radı. Sadece akıl ve nefsî isteklerinin emrine

uyan insanın gittikçe canavardan beter olaca-

ı kaçınılmazdır. Bu bakımdan özellikle genç ku-

akların elimizden kayıp gitmemesi için fert ve

toplum olarak onların kalp ve gönüllerine silin-

mez gönül harfleriyle sevgi ve muhabbet halesi-

ni i lemekten geri kalmamalıyız. Ho görü, saygı

ve insan haklarının kâ ıt üzerinde ve konu ma-

larda yer alması yetmiyor. Ya amada, icraatta ve

MERHAMET “Ba ta ulema olmak üzere bütün Müslümanlar sadece kendi çocukları için de il;

akrabaları, çevreleri, millileti ve tüm insanlık için bıkmak bilmeyen merhamet

fedaileri olabilirlerse ça ın ve insanlı ın kurtulu u için bir ı ık yakabilir.”

Page 64: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200962

müfredatta nerede oldu umuzun vakit geçirme-

den sorgulanmasına geçmeliyiz artık.

slâm’ın esas aldı ı efkat ve merhamet ör-

ne ini ba ka yerlerde aramak akıl kârı de ildir.

“Oku” emri ile Kur’an-ı ba latan Rabbimiz haya-

tın her safhasında karde olmamızı emretti i gibi

ömrü boyunca tek bir ferdin dahi kaybedilmesi-

ne gönlü razı olmayan engin efkat timsali Efen-

dimiz (s.a.v.)’in hayatı gözlerimizin önündedir.

Mekke’nin fethinden sonra Mekke’ye devesi üze-

rinde ba ı e ik ve tevazu içinde giren Peygamberi-

miz, Yusuf (a.s)’ın kendisine büyük zulüm yapan

fakat kapısına gelen mahcup karde lerine dedi-

i gibi demi ti: “Bugün size ayıplama yok. Allah

sizi ba ı lasın. O merhamet edenlerin en merha-

metlisidir.” (12/Yusuf, 4) Müslümanlara en fazla sı-

kıntıyı veren Ebu Süfyan’ın evine girenler kurtul-

mu tur emrini vermi ti.

Günümüzde kötülü ün kar ısında aile ve mü-

esseseler olarak yavrularımıza yeterince sa lıklı

e itim veremedi imizin altını çizmek istiyorum.

Güzel örnekleri, sadece nasihatle yetinmeyip

ya ayarak aile, çevre ve okulda ço altmaz isek

merhamet hissimiz Allah korusun dumura u -

rayabilir. Çocu umuzun arkada çevresi ve ilgi-

lendi i alanlarda yardımcısı olup merhametten

uzak alanlara bırakırsak sonradan dizi dövmenin

bir anlamı kalmaz. Sorumlu makamlar, terbiyeci-

ler ve anne babalar bekleneni verece ine ço u kez

anlık tedbirlerle i i geçi tiriyorlar. Hâlâ daha dini

öcü gibi görüp gösteren hastalıklı ve kiralık ka-

falara rastlıyoruz. Hâlbuki Allah’ın yüce Resulü

(s.a.v. ): “Merhamet edenlere Allah da merhamet

eder. Yeryüzündekilere merhamet edin ki gökte-

kiler de size merhamet etsin.” buyurarak insanlı-

ın efkatten ibaret oldu unu tebarüz ettirmi tir.

Dernek, cemiyet, vakıf ve benzeri sosyal ku-

rulu lar nesillerin ahlâken en güzel biçimde yo -

rulmasında sorumluluk ve gayret ta ımıyor. Yı-

ınlarca hem ehri dernekleri dert ve sıkıntılara

tercüman olarak birer terbiye yuvası halinde

hizmet verece ine vakitleri oyunla geçirmekte-

dir. Hâlbuki huzur ve saadetten ekonomik istik-

rara kadar her eyin yolu karde olmaktan geçi-

yor. Karde lik, efkat ve merhametin kayna ı ise

Allah korkusu ile onun emirlerine inkıyattır. Suç

i leyenlere bakarsanız ço unlukla alın teri dök-

mekten ve Allah korkusundan bîhaber, bedava

kazanca can atan ve er güçlerin oyunlarına ça-

bucak kanan cahil tipler oldu unu görürsünüz.

Okullarda müfredat programları hayatla ve terbi-

ye ile iç içe olmadı ı gibi bilgi hamalı olarak ye-

ti en gençlerin mezuniyetten sonraki intibakını

güçle tiriyor.

Yunus Emre merhum yedi asırdır insanımızı

ne güzel sıygadan geçirir:

lim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir

Sen kendini bilmezsen bu nice okumaktır

Okumaktan ma’nî ne ki i hakkı bilmektir

Çün okudun bilmezsin ha bir kuru emektir

Çevrelerine ı ık saçan, de i ik meslek ve fay-

dalı hizmetlerde bulunan ve unutulmayan in-

sanları birer birer inceleyiniz. Bunların öncelikle

sa lam bir edeb ve terbiye almı , ciddi bir mânevî

e itimden geçmi insanlar olduklarını hayranlık-

la göreceksiniz. Sorumluluk bilincine sahip anne

babalar, “Bırak çocu un üzerine fazla dü me za-

manla her eyi kazanır” dememi mum gibi tü-

kenme pahasına kaliteli insan ortaya çıkarmı lar-

dır. Devrin kıt imkânlarına ra men yaya, at veya

deve ile ülkeleri bir ba tan bir ba a katederek fa-

zilet ve ahlakla bezenmi ilim yolunda a ırtıcı

mesafe almı lardır. stanbul’umuzun medar-ı if-

tiharı Eba Eyyüb’el Ensarî, tek bir hadis dinlemek

için Medine’den Mısır’a kadar olan yolu vasıtanın

bulunmadı ı o dönemde me akkatle katetti ini

anlatır. Bu güzide insanlar ö rendiklerini adım

adım ya amasalardı bugün bizler nasıl aydınla-

nacaktık.

Ba ta ulema olmak üzere bütün Müslüman-

ların sadece kendi çocukları için de il akraba ve

çevresi için de bıkmak bilmeyen bir fedai olması

elzemdir. efkat ve merhamet fedaileri olmadık-

ça ba ka türlü cinayet, soygun ve gaspçıların sonu

gelmeyecektir

Allah’ın Habibi Efendimiz (s.a.v.); ”Müminler

Page 65: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

63

birbirini sevip merhamet etmede tek vücut gibi-

dirler. O vücudun bir organı rahatsız olsa di er

organlar da acı çeker.” Bugün çevremize, arka-

da ve akrabamıza kar ı ilgisiz hale gelmekle ne

kendimize yar ne dı dünyaya kar ı onurlu ola-

biliyoruz. im yok ki niye arayayım i in ucunda

ne menfaat ver mantı ı ve aklı ile bir yerlere va-

ramayız. Çocu a güzel davranı lar kazandırma-

nın çok faziletleri vardır. Çünkü Allah korkusu,

ibadet lezzeti, sevgi ve muhabbet, itaat güzelli i

hep ilim ve hikmet pe inde ko makla ve genç ya -

ta elde edilebilir. Böylece her an sadaka vermi

gibi sevap ve hayır kazanılmı olur. Atalarımız er

güçlerin gençlerin arasına çe itli oyunlarla girip

onları bozmalarına asla müsaade etmez, ciddi di-

siplinle kültür de erleri olan din, dil, co rafya ve

ahlaklarına sahip çıkarlardı. Sadece fert olarak

kötülü ü terk etmekle i imiz bitmiyor. Rahata,

rehavete, sefahat, gaflet ve tembelli e dü meden

iyiyi do ruyu ve güzeli yaymayı prensip edinme-

liyiz. Gençlerin iman ve ahlâkını kurtaracak zat

ve kurulu lara her türlü yardım ve deste i ihmal

etmemeliyiz. Yumu aklı ın her eyi süsledi i-

ni fakat sertli in çirkinle tirdi ini unutmayaca-

ız. Her türlü er odakları ve cazgır din dü man-

larının sinsi çalı malarını bo a çıkaraca ız. Aksi

halde Cenab-ı Hak geçmi kavimlerde görüldü ü

gibi helâk etmeye her an kadirdir. Nitekim sra

Suresinin 8. âyetinde öyle buyrulur: “Siz boz-

gunculu a dönerseniz biz de sizi a a ılık kılma-

ya ve cezalandırmaya döneriz.” Me hur Fransız

matematikçisi Blase Pascal ‘Dü ünceler’ adlı ese-

rinde öyle der: “Ey zavallı akıl ve ey zalim nefis

âcizli inizi anlayınız ve Rabbin yoluna dönünüz.

”. Ba kalarına hayrı, güzel ahlâk yollarını tavsiye

edip de kendisi yapmayan ki ilere itibar etmeme-

liyiz. Böylelerinin yüzünden gençler ve çocuklar

sıkıntı, bunalım ve yalnızlı a itilmektedir. Dünya

menfaatini ahirete tercih edenleri Kur’an-ı Kerim

Bakara Suresinin 44. âyetinde iddetle uyarmak-

tadır. “(Ey alimler) insanlara iyili i emreder de

kendinizi unutur musunuz?” Ba kalarının hata-

larını tashih ederken incitmeden ve en uygun bi-

çimde davranaca ız. Hazreti Ali (r. a.)’in sevgi-

li kuzuları Hasan ve Hüseyin daha çocuk ya ta

iken bir ihtiyarın yanlı abdest aldı ını görmü -

lerdi. Bir müddet dü ünüp dedeye biz iki karde-

iz. Abdestte hangimiz do rudur diye iddiala ıyo-

ruz. Acaba do ru abdest hususunda bize hakem

olur musun diyerek Eûzu-besmele çekip dikkatli

bir ekilde abdest alırlar. htiyar çok dikkat etti-

i halde onlarda bir hata bulamayıp kendi yanlı ı-

nı anlar ve boyunlarına sarılıp onları sever. Do -

ruyu bildirdikleri için de ükranlarını bildirir. Saf

Suresinin 3. âyetinde kendimiz i lemeden ba ka-

larına nasihat etmeye bir hakkımız olmadı ı öy-

le vurgulanır: “Yapmayaca ınız eyi söylemeniz,

Allah katında en sevilmeyen bir eydir.” Dünya-

da halka iyilik ve do rulu u emredip de kendileri

yapmayan zevatın ahirette dudaklarının ate ten

makaslarla kesilece i bildirilmektedir. erlilerin

en korkuncu da ulema-i sû diye tabir edilen kötü

bilginlerdir. Hele idarecilerle hakkı tebli için de-

il de sırf, menfaat ve yakınlık için temas kuran-

lar iyi te his edilmelidir.

Ders ve ibret almayıp Hakk’a isyan ve ahlak-

sızlı a devam eden kavimlerin sonlarına dair

acıklı tespitler Kur’an-ı Mübin’de uzun uzun yer

alır. lâhî emirleri küçümseyenlerin zaman za-

man huylarının domuz ve maymuna çevrildi-

i muhtelif ayetlerde beyan edilmektedir. Hulûsi

Darendevî Hazretlerinin divanındaki Nasihat ii-

rinden bir dörtlük ile sözlerimizi noktalıyoruz:

Âlemi sen kendinin kölesi kulu sanma

Sen Hakk için âlemin kölesi ol kulu ol

Nefsin hevası ile ma rur olup aldanma

Yüzüne bassın kadem; her aya ın yolu ol

Page 66: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

GüncelFatih ÇINAR

A ustos 200964

PEYGAMBER SEVGİSİVE SÜNNET ANLAYIŞI

İHRAMCIZÂDE İSMAİL HAKKI TOPRAK (K.S.)’ın

Page 67: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

hramcızâde, ola-

rak tanınan smail

Hakkı Toprak Efen-

di (k.s), memleketimizin son dö-

nemine damgasını vuran mane-

viyat erlerinden birisidir. Onun

özellikle Sivas ve çevresine yap-

tı ı hizmetler hâlâ devam et-

mekte ve yeni yeti en nesillerce

hayranlıkla tema a edilmekte-

dir. Tabii, Efendi Hazretlerinin

maddî ve manevî anlamdaki bu

büyük hizmetlerinin temelinde,

Kur’ân ahlâkı ile bezenmi bir

insan olması, çok önemli bir et-

kendir. Onun Kur’ân’a bakı ını ise Hz. Peygam-

ber (s.a.v)’in sünneti ekillendirmektedir. sma-

il Efendi, “Ya ayan Kur’ân” olarak nitelendirilen

Hz. Peygamber’in çok sıkı bir takipçisi olmayı he-

deflemi tir.

Efendi Hazretleri, her halinde Hz. Peygam-

ber (s.a.v)’i örnek alırdı. Öyle ki, oturup kalkma-

sından, yemesinden içmesinden ibadet hayatı-

na varıncaya kadar Hz. Peygamber’in içerisinde

oldu u bir hayat ya amaya gayret ederdi. Mu-

habbet ve hürmetinden dolayı onun ismini ab-

destsiz a zına almazdı. Hatta bir defasında bir

ihvanına “ sminiz nedir?” diye sormu , o da;

“ smim Muhammed’dir, Efendim” deyince,

“Allah’ını seversen sus, abdestimizi tazeleye-

lim de ondan sonra adınızı söylersiniz” buyur-

mu lardır.

hramcızade, Hz. Peygamber

(s.a.v)’i sevmenin sadece kuru

bir iddia olmaması gerekti i an-

layı ını savunan; sünnetin, ha-

yatın akı ı içerisinde faal/aktif

bir rol oynaması gerekti ini dü-

ünen bir anlayı a sahipti. Onun

sünnet anlayı ı/peygamber sev-

gisi, hiçbir zaman teoride kalma-

mı , günlük hayatta mutlaka kar-

ılık bulmu tur.

Efendi Hazretleri’nin Hz. Pey-

gamber (s.a.v) sevgisini somut-

la tırdı ı sünnetleri, öyle sırala-

yabiliriz:

hramcızâde smâil Hakkı Toprak ve Sünnete Bakı ı:

Hz. Peygamber (s.a.v)’i yürüyen bir Kur’ân

olarak dü ünürsek, onun Kur’ân’a verdi i önem

hemen zihnimizde canlanacaktır. Hz. Peygam-

ber (s.a.v), attı ı her adımı Kur’ân’a göre atan,

Kur’ân-ı Kerim’de bizlere uyulması gereken bir

rehber olarak sunulmu tur. Efendimizin bu

Kur’ân sevgisi smail Efendi’de ne et bulmu tur.

O, Kur’ân-ı Kerim’i o kadar çok severdi ki, Kur’ân’ı

kalplerinde barındıran hafızlara ayrı bir önem ve-

rirdi. Bir hafız meclise geldi inde aya a kalkarak

onu kar ılar, onu ba kö eye oturturdu. Kur’ân’a

hizmet etmeyi gaye edinen Efendi Hazretleri, Ulu

Cami dernek ba kanlı ı döneminde birçok ha-

65

“Efendi Hazretleri, her halinde Hz. Peygamber (s.a.v)’i

örnek alırdı. Öyle ki, oturup kalkmasından, yemesinden

içmesinden ibadet hayatına varıncaya kadar Hz.

Peygamber’in içerisinde oldu u bir hayat ya amaya

gayret ederdi. Muhabbet ve hürmetinden dolayı onun

ismini abdestsiz a zına almazdı.”

Page 68: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200966

fızın yeti mesine vesile olmu , böylece Kur’ân-ı

Kerim’in nesilden nesile sa lam bir ekilde akta-

rılmasına katkıda bulunmu tur. Kur’ân-ı Kerim’e

son derece â inâ olan Efendi Hazretleri’nin haya-

tına Kur’ân-ı Kerim ile anlam katması, dikkat çe-

kilmesi gereken en önemli konulardan bir tanesi-

dir. O, Allah’ın kelâmının, hiçbir zaman raflarda

bırakıp tozlanmasına rıza göstermemi , tam aksi-

ne, Kur’ân-ı Kerim’i, aksiyon adamı olması gerek-

ti ine inandı ı Müslümanın hareket noktasının

ba langıcı olarak görmü tür.

Hz. Peygamber (s.a.v)’in en büyük özelliklerin-

den birisi olan, namaz ibadetine çok önem verme-

si de Efendi Hazretleri’nin hayatında yansımasını

bulmu tur. Efendi Hazretleri, gece namazlarına/

teheccüt namazına çok önem verir, kendisi sabah

namazlarını daima cemaatle edâ ederlerdi. “Kar-

de lerim! Ömrümüz memuriyet ile geçti ama na-

filelerimizi bile terk etmedik” diyerek bu konu-

daki hassasiyetlerini göstermektedirler. Ayrıca

sürekli abdestli bulunma sünnetini kendisi ko-

rumaya azami derecede önem verir, ihvanları-

na da bu önemli sünneti ihya etmeleri konusun-

da uyarılarda bulunurdu. Hz. Peygamber (s.a.v)

bu dünyadan ayrılırken son söz olarak: “Namaz

vakti geçti mi?” diye sormu lardır. Efendi Haz-

retlerinin de bu dünyaya ait son sözleri: “Nama-

zınızı kılın!”olmu tur. Ölüm anında dahi sünnet-i

seniyyeden ayrılmayan kâmil bir mümin, Allah-ü

Teâlâ efaatlerine nâil eylesin.

Peygamber Efendimiz (s.a.v) sohbete çok önem

verirlerdi. Etrafındaki insanları sohbetleri ile ir at

ederler, onların do ru yola girmesine vesile olur-

lardı. Efendi Hazretleri de: “Bizim yolumuz soh-

bet üzere kurulmu tur!” diyerek sohbete verdik-

leri önemi dile getirmi lerdir. “Garda larım! Her

sohbette vuslat vardır, vuslatsız sohbet olmaz.

Sohbetlerde edep ve muhabbetinize sahip olun”

diyerek sohbet adabının önemini belirtirlerdi.

Resulullah (s.a.v) engin bir ho görüye sahipti.

Mescidin bir kö esine küçük abdestini yapan bir

bedeviyi dahi ho görecek bir karaktere/yapıya sa-

hipti. Onun bu engin ho görüsü Efendi Hazretle-

rinde de kendini göstermi tir. Bir gün Ulu Camiye

giderken bir meczup kar ısına çıkar ve: “Bu ka-

dar milleti topladın, nereye götürüyorsun?”der.

Efendi Hazretleri tebessüm eder ve etrafındaki-

lere: “Böyle bir durumla kar ıla sanız, i ini mi

görürsünüz yoksa tersler misiniz?” diyerek dai-

ma ho görülü olmak gerekti ini ifade etmi lerdir.

Resulullah Efendimiz (s.a.v) hakka ve hukuka ay-

kırı olan hiçbir eyde müsamaha göstermezdi. Ha-

tırlanaca ı üzere hırsızlık yapan bir bayanın elinin

kesilmemesi için kendisine ricaya gelenlere: “Val-

lahi, kızım Fâtıma bu fiili i lemi olsaydı, ona da

bu cezayı uygulamaktan geri durmazdım”, diye-

rek cevap vermi tir. Efendi Hazretleri de, sigara

konusunda aynı hassasiyeti göstermi , sigaranın

maddî ve manevî zararları ve israf olması nede-

niyle, “Sigara içen ya bizi terk eder ya da sigara-

yı terk eder” demi lerdir.

Sevgili Peygamberimiz (s.a.v) misafire ikram

konusuna da ayrı önem verirlerdi. Bizzat misa-

firine hizmet eder, “Misafir on rızkıyla gelir, bi-

rini yer dokuzunu ev sahibine bırakarak gider”

buyururlardı. Bu meselenin uurunda olan Efen-

di Hazretleri, evinde misafirin eksik olmamasını

isterdi. Zaten her gün birçok ziyaretçisi onu yal-

nız bırakmazdı. Kendisi misafirleri ile birebir ilgi-

lenir, onları sevgi ve muhabbet ile kar ılar, “Gelen

gelsin saadetle, giden gitsin selâmetle” derler-

di. “Misafirin üç hakkı vardır: stirahat ettiriniz,

karnını doyurunuz ve hamama gönderiniz” bu-

yururlardı.

Peygamber (s.a.v): “Müminin i i gerçekten a-

ılacak bir i tir. Zira i inin hepsi onun için hayır-

lıdır. Bu meziyet yalnız mümine mahsustur. Zira

o sevinince ükreder. Bu ise onun için hayırdır.

Ba ına bela gelirse sabreder bu da onun için ha-

yırdır” buyurmaktadırlar. Onun hayatı incelendi-

inde sabrın zirvesinde bir insan oldu u rahatlık-

la anla ılacaktır. Efendi Hazretleri de çok sabırlı

idi. u olay onun sabrını göstermesi açısından son

derece önemlidir: O lu Kemal Toprak’ı tren kes-

mi , paramparça olan vücudu bir torbaya konula-

rak defnedilmi ti. smail Efendi, o lunun vefatını

büyük bir sabır ve teslimiyet ile kar ılamı : “Rab-

bime, o lumun vefatında bana sabır verdi i için

ükrediyorum” buyurmu lardı.

Page 69: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

67

Hz. Peygamber (s.a.v) Medine’ye hicretten

sonra yapılan mescide biti ik olarak faaliyete

ba layan ve “Ashab-ı Suffe” olarak isimlendiri-

len, i leri Kur’ân-ı Kerim ve hadis-i erif oku-

mak, ezberlemek ve halka anlatmak olan ö -

renciler yerle tirmi ti. Hz. Peygamber (s.a.v)

burada e itim-ö retim hayatı devam eden ö ren-

cilere çok büyük de er vermi , onların maddî ve

manevî tüm dertleri ile ilgilenmi ti. Efendi Haz-

retleri de Kur’ân ve Sünnet’in anlatıldı ı, vatan ve

ilim a kıyla dolu insanlar yeti tirece ine inandı ı

mam Hatip Lisesi’nin açılması için elinden gelen

her eyi yapmı tır. mam Hatip Lisesi’nin dernek

ba kanlı ını üstlenerek bu okulun açılmasını sa -

lamı ve ö rencilerinin dertleri ile tek tek ilgilen-

mi lerdir.

Mustafa Takî Efendi tarafından nesir ola-

rak yazılan mevlîd-i erîfi 175 beyitten olu an bir

manzumeye çevirmesi de smail Hakkı Toprak

Hazretleri’nin Peygamber (s.a.v) sevgisini göste-

ren en önemli i aretlerden birisidir.

Tabii ki smail Efendi’nin Hz. Peygamber

(s.a.v) sevgisini ve sünnet anlayı ını bu zikredi-

len örneklerle sınırlamamız mümkün de ildir.

Hayatın her alanında onun tek hedefi âlemlere

rahmet olarak gönderilen Hz. Muhammed Mus-

tafa (s.a.v)’yı örnek almak ve O’nun ya adı ı gibi

madden ve mânen temiz bir hayata ula maktı.

Efendi Hazretleri o yüzden: “Garda larım! Adam

olamadık, adam olmak me er ne zormu ” buyu-

rurlardı.

Sonuç

Efendi Hazretleri’nin bu anlayı ı günümüz

Müslümanları olarak hepimize örnek olmalı-

dır. Hayatın dı ında, ula ılamayan, uzaklarda bir

peygamber anlayı ını tamamen reddeden, Hz.

Peygamber (s.a.v)’i hayatın merkezine koyarak

hareket eden bir anlayı ı benimsemeye her za-

mankinden daha fazla ihtiyacımız var. Hz. Pey-

gamber (s.a.v)’in sabrını, ho görüsünü, hiz-

metini, Kur’ân anlayı ını, ibadet hayatını, aile

reisli ini, komutanlı ını, devlet ba kanlı ını, ö -

retmenli ini, babalı ını, kom ulu unu vs. kısaca

her yönünü çok iyi anlayıp hayatımıza yansıtma-

mız en büyük kazancımız olacaktır. Büyük ah-

siyetlere dikkat etti imizde görmekteyiz ki, onla-

rın en büyük özelli i “Ey Habibim! Muhakkak ki

sen yüce bir ahlâk üzeresin” övgüsüne mazhar

olan Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v)’nın yoluna

sıkı sıkıya ba lı olmalarıdır.

Zamanımıza çok yakın bir dönemde ya aya-

rak, Hz. Peygamber (s.a.v)’in hayat ölçülerinin

nasıl ya anaca ını gözlerimizin önüne seren s-

mail Hakkı Toprak (k.s)’ı rahmetle anıyor, yüce

Mevla’dan Kur’ân ve Resulullah (s.a.v)’ın ahlâkını

bizlere de nasip etmesini niyaz ve temenni ediyo-

ruz.

Yazımızı Efendi Hazretlerinin çok sevdi i bir

ilâhî ile noktalayalım:

Canım kurban olsun senin yoluna

Adı güzel kendi güzel Muhammed

Gel efaat eyle kemter kuluna

Adı güzel kendi güzel Muhammed

Mümin olanların çoktur cefâsı

Ahirette olur zevk u sefâsı

On sekiz bin âlemin Mustafası

Adı güzel kendi güzel Muhammed

Page 70: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

Psikoloji Sefa SAYGILI *

A ustos 200968

DEPRESYONNASIL TANINIR?

Page 71: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

69

Depresyon ço u zaman farke-

dilmez veya tedavi edilmez.

Hâlbuki yorgunluk, ba a rısı

veya uykusuzluk gibi ikâyetler depresyondan ile-

ri gelebilir. Depresyondaki bireyler ço u defa bul-

gularını inkâr ederler, önemsiz gösterirler veya

stres deyip geçerler. Birçok hasta da doktora git-

mekten kaçınır. Çünkü depresyon te hisini hatalı

bir ekilde irade zayıflı ı veya karakter güçsüz-

lü ü ile ili kilendirirler.

Depresyon stresli, acılı bir olay ile tetik-

lenebildi i gibi belirgin bir sebep olmak-

sızın da geli ebilir. Bulgular ani bir e-

kilde ortaya çıkabilir veya yava yava

belirebilir.

u belirtiler aklımıza depresyo-

nu getirmelidir:

Devamlı hüzünlü olma: Sü-

rekli a lıyor veya kendimizi

duygusuz hissediyorsak.

Alınganlık: Kolayca

alınabiliyorsak.

Endi e duyguları:

Alı ılmadık bir e-

kilde gergin, endi-

eli veya küçük

sorunlarla zihnimiz me gulse.

Hayattaki ilgi ve zevklerin kaybı söz konusuysa.

Kendimize bakmıyor, temizlik ve giyime dik-

kat etmiyorsak.

tah: tahsızlık veya a ırı yiyerek kilo alıyor-

sak.

Uyku düzeninde bozulma: Gece uykuya dal-

mada zorluk olabilir, sık sık uyanabilir veya sa-

bah erken kalkıp tekrar uyuyamayabilir. Bazen de

çok fazla uyuyabilir, günün büyük kısmını yatak-

ta geçirebiliriz.

Yorgunluk ve enerji kaybı: Enerji seviyesi dü-

ük olabilir veya kendimizi her zaman yorgun his-

sedebiliriz. Hareketlerimiz yava layabilir ve daha

yava bir ekilde konu abiliriz.

Konsantrasyonda, dikkat ve hafızada azalma

oluyorsa.

Haleti ruhiyede a ırı de i meler: Kısa süre içe-

risinde a ırı ne e halinden ümitsizli e kadar de-

i ebilen gel gitler ya ıyorsak.

Çaresizlik duyguları varsa.

Karamsarlık ve ümitsizlik: Gelece e ait endi-

“Depresyon stresli, acılı bir olay

ile tetiklenebildi i gibi belirgin bir

sebep olmaksızın da geli ebilir.

Bulgular ani bir ekilde ortaya

çıkabilir veya yava yava

belirebilir.”

Page 72: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200970

eler, her eyin kötüye gidece i hissi mevcutsa.

De ersizlik veya suçluluk duyguları: Çevre-

mizdeki insanlar kadar iyi olmadı ımızı hisse-

derek di er insanlardan uzakla ıyorsak, gereksiz

yere kendimizi suçlu görüyorsak ve bunlarla zih-

nimiz fazlasıyla me gulse.

Sürekli olumsuz dü ünce söz konusuysa.

Ba a rıları, sindirim bozuklukları veya müz-

min a rılar çekiyorsak.

Ölüm ve intihar dü ünceleri varsa.

Saydı ımız belirtilerin bir kısmını tanıyorsak

depresyonda olabiliriz. Bu durumda uzmandan

yardım istemeli, tedavi olma yoluna gitmeliyiz.

Depresyon Oranları

Depresyon kadınlarda erkeklerde görüldü ün-

den iki kat daha yaygındır. Hayat boyunca erkek-

lerde yüzde 10 oranında rastlanırken kadınların

yakla ık yüzde 20’sinde görülmektedir.

Depresyon kadınlarla ereklerden daha erken

ya larda, sıklıkla 25-44 ya ları arasında görülür.

Kadınların erkeklere göre daha fazla depres-

yona girmesinde kadın hayatına özel bazı tıbbi,

psikolojik ve sosyal faktörlerin etkili oldu u dü-

ünülmektedir. Bunlar:

• Kadın cinsiyet hormonları zaten mizaç de i-

iklikleri ya ar. Yani genç kızlıkta, menitruasyon

sırasında, annelikte, menapozda kadın ayrı hale-

ti ruhiyeye sahiptir.

• Kadınlar hem i hem de aile hayatına ait so-

rumlulukları daha fazla omuzlamak durumunda

kalmaktadır. Ayrıca erkeklere oranla daha faz-

la cinsel veya fiziksel travmaya maruz kalma ihti-

malleri mevcuttur.

• Sosyal ve kültürel farklılıklar sebebiy-

le kadınların erkeklere göre problemleri-

ni çözmeye çalı ma e ilimleri daha azdır. Bir

hastam bunu öyle ifade etmi ti: “Erkek sı-

kılınca, üzülünce gece de olsa çıkar, dola ır.

Veya kahveye, arkada larıyla balı a, ava gi-

der. Ama ben kadınım, evde kalıp devam-

lı problemimi dü ünmek zorunda kalırım.

Doç. Dr.

Page 73: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

BAYRAMLARLA GEL

-Do u Türkistan’dan esenrüzgârın ça rısıdır bu-

Al ile ye ili dü te görürüm,Sorarım hilâli her gün afaktan.Can vergisi benli imi veririm,Bayramı, dü ünü unuttum çoktan.

Ey zincirler bâri sizler a layın,A layan yok, gülenim çok arkamdaZindancılar daha sıkı ba layın,Nasıl olsa bugün dostlar bayramda.

Her sabah kapımı çalma durmadan,Benimle e lenme deli rüzgâr git!Vefâya sormadan, öze sormadanÇorak topra a mı ekmi im ümit?

Zafer türküsüyle yası sil artık,Mendilim yok, diye bahane etme.Bu kaçıncı bayram, haydi gel artık,Daha fazla yollarını gözletme.

Her en nöbettedir ümit ku larım,O kutlu haberi özlemekteyim.Gerçek bayramların mu tusu için,Her gece hilâli gözlemekteyim...

Bestami YAZGAN

71

Page 74: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200972

nsan, Toplum, Devlet Hayatı ve

Tarih

Tarih, insano lunun yara-

tılmasıyla ba layan ve sade-

ce onun varlı ıyla anlam kaza-

nan bir ilimdir. nsanı, üstün

ve mesul kılan vasıflardan biri

de bir tarihinin olmasıdır. Ta-

rihe, yaratılı tan kıyamete ka-

dar, insanın kendini arayı ının

seyir defteri veya serüven dolu

hayat akı ının grafi i de deni-

lebilir. Aynı zamanda tarihi, in-

san ile hayat arasındaki, çok bi-

linmeyenli karma ık denklemi

çözmeye muktedir, en tılsım-

lı anahtarlardan biri olarak da

kabul edebiliriz.

Maalesef, tarihi okuma, in-

celeme, tefekkür ve muhake-

me etmede gerekli uura eri e-

medi imiz; mâlumatfuru luk

olarak gören ezberci anlayı tan

kurtulamadı ımız; tarih bilin-

ci ve sevgisini a ılayıcı e itim-

den hâlâ uzak oldu umuz ve ni-

hayet bugünü anlamlandırma,

yarını belirleme misyonundan

onu soyutlayıp, düne hapsetme

hastalı ından kendimizi kurta-

ramadı ımızı inkâr edemeyiz.

Ciddi sıkıntılarımızdan biri

de; tarihi, analizci/sentezci bir

metotla ele alıp, çetrefilli mese-

leleri çözmede anahtar olarak

kullanamamaktır. Hâsılı, haya-

tımızın hakiki rotasını bulma-

sı ve kültür ve medeniyetimi-

BARIŞMAKTARİHLE

Tarihsmail ÇOLAK

Page 75: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

73

zin in asında, kö e ta larından

olma rolünü tarihe verdi imi-

zi söylemeyiz. Zikrini etti i-

miz bahisler hakkında Samiha

Ayverdinin görü leri öyledir:

una inanmak yerinde olur ki,

ilmin hafızasına devrolmu ta-

rih realiteleri; vakti geçmi , va-

zifesi tamamlanmı keyfiyet-

ler de ildir. Gelece in temelini

te kil etti i için cemiyet ola-

rak, uurlu bir tecessüsle (ara -

tırma merakı) üstünde durma-

mız gereken gerçeklerdir. Zirâ

istikbalin kula ına söylenecek

söz, gözüne gösterilecek istika-

met; vâdesini tamamlamı bu

tarih hazinesinin derinliklerin-

de saklıdır.

Di er taraftan, tarihin, mil-

letlerin uur altını ve hafıza-

sını olu turdu u, herkesin

tasdik etti i bir hakikattir. Mil-

leti millet yapıp, benli ini/ta-

biatını dokuyan unsurların ba-

ında tarih gelir. Hafızasını ve

kimli ini kaybeden milletle-

rin varlı ını devam ettirmesiy-

se imkânsızdır. Mehmet Kapla-

nın tahlili, buna u ekilde ı ık

tutmaktadır: Tarih milletlerin

uur altını te kil eder. Binlerce

yıllık tecrübenin mahsulüdür.

Tarihî kültürün terbiyesini al-

mayan yeninin vücuda getirdi i

eserler ham ve çirkin olur.

Bu çerçevede, ABD’li me-

deniyet tarihçisi Will Durantın

yakla ımı da anlam yüklüdür:

Ya anmı cehennem olmak-

tan çıkan tarih neticede, binler-

ce evliyanın, devlet adamının,

âlimin, sanatkârın ve filozo-

fun ya adı ı, ö retti i ve sana-

tını icra etti i bir cennet kö e-

sine döner. Bu üstün insan, Hz.

Muhammed gibi insan ruhunu

fetheden bir peygamberse her

sözü, gayet basit ve geri bir mil-

lete dâhi muazzam güç kazan-

dırıp, insanı hayrete dü üren

akıl almaz hâdiseler meydana

getirebilir.

Fransız dü ünür Montesgu-

ieu, tarihin; zamanın ı ı ı, ha-

kikatin sâdık âhidi, iyi nasihat

ve tedbirin kayna ı, davranı

ve âdetlerin kaidesi oldu una

i aret etmektedir. Bundan ötü-

rü bir devlet adamımız; Tarih,

en büyük muâllim-i siyâsettir

(siyaset hocasıdır); hiçbir fert

onun rahle-i tedrisinden (der-

sine) müsta nî (ihtiyaç duyma-

dan) kalamaz te hisini koymu -

tur. nsan aklının özü, geçmi

ku akların tecrübelerini birikti-

rip gizli kâbiliyet ve hasletlerini

geli tirmesinden müte ekkildir.

Leon-E. Halkın, insan ve ha-

yat arasındaki karma ık denk-

lemi çözmede, tarihin katkısına

u analizle dikkat çekmekte-

dir: Tarih olmadan, ya adı ı-

mız asrın ve ülkenin sınırlarına

hapsedilmi , kendi bilgileri-

mizin ve dü üncelerimizin dar

çemberine sıkı tırılmı bir e-

kilde, dünyanın geri kalan kıs-

mına yabancıla an bir tür ço-

cukluk ça ında; bizi çevreleyen

ve önce gelen her eye kar ı de-

rin bir cehâlet içinde kalırız.

Hayatın Muallimi ve bret Sandalı

Bilindi i gibi, insanın maya-

sında hata yapma e ilimi var-

dır ve do ru yolu bulabilmesi

için her daim hayatının muha-

sebesini yapması gerekir. nsa-

nı hesaba çekecek ve hayatının

dengesini kuracak en hassas te-

razilerden biri de tarihtir.

Esas olan da, mâziden ebe-

de do ru akıp giden zaman

nehrindeki hâdiseler selinde

bo ulmamak için tarihin ib-

ret sandalına binmektir. Ha-

yat gemisini rotasından sap-

madan, sâlimen menziline

ula tırmak için tarihin aktar-

dı ı koordinatlardan istifade

etmek çok hayatidir. Frekan-

sımızı tarihe ayarlı kıldı ımız

takdirde, gelece i in a etme

ve selâmete eri me adına yo-

lumuzu a ırmak söz konu-

su bile olmayacaktır. Yeter ki,

onun bize bah etti i tecrübe-

ler definesine ilgi gösterelim;

ibretler sarayına dikkat kesile-

lim ve istikbâlimize yön veren

trafik levhalarına itibar ede-

lim.

Zamanın acımasız di lile-

ri arasında ö ütülmek istemi-

yorsak; tarih belle imizden

süzülüp gelen bilgi ve tecrübe-

lerden uygun formüller dev ir-

mek ve benzer vakaların çözü-

mü için kullanı lı anahtarlar

geli tirmek mecburiyetinde-

yiz. Bugünkü her pi manlı ın,

dünkü ihmâl ve gafletin acı

bir meyvesi oldu u hakikatini

hakkıyla bilip, hayattan akset-

mi ibret levhalarıyla dolu mâzi

medresesinin kazanımlarını

kâr hanesine maksimum sevi-

yede kaydedenler, hiç üphesiz

gelece e ba arıyla hükmeden

ve istikamet verenler olacaktır.

Page 76: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200974

HikâyeRaziye SA LAM

Page 77: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

75

MANGALDA

BALIK

Mangalda pi en alabalık ile ile

palamudunun kokusunu duy-

dukça, Zeliha’nın i tahı daha

çok kabarıyordu. Ka arpeynirli alabalı ı ve pala-

mudu yanında algam suyu, ezilmi kırmızıbiberli

so an ve Antep ezmesiyle ne güzel yiyece inin ha-

yalini kurarken, kocası Safi, (Aslında ismi dedesi-

nin adı olan Safiyüddin’di. Ama çok uzun oldu u

için babası Nadir Bey dı ında herkes kısaca“Safi”

diyordu.) pi en balıkları tam da Zeliha’nın önüne

koydu. Zeliha balıklara bakarken a zının sulandı-

ını hissetti. Çatalı uzatırken, içinden bu anın hiç

bitmemesi için dua ediyordu. Önce alabalıktan bir

parça kopardı. Ka arpeyniri üzerinde ne güzel eri-

mi ti. Kopardı ı lokmayı a zına do ru götürürken

ka arpeyniri uzadı uzadı ve Zeliha a zını açtı. Tam

balı ı yiyecekken,

“Anneeee! Tuvaletim geldi!”

Seslenen yeni tuvalete alı an iki buçuk ya ında-

ki o lu Nadir’di. Zeliha birden gözlerini açtı. Par-

makları hâlâ çatal tutar ekildeydi ve burnunda

mangalda pi en balıkların kokusu vardı. Rüyaya

kaldı ı yerden devam edebilmek için hemen tek-

rar gözlerini kapattı, ama Nadir’in susmaya niye-

ti yoktu. Tekrar ve bu defa daha yüksek bir sesle

ba ırdı. Safi’nin uykusu çok a ır oldu undan o la-

Page 78: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200976

nı duymuyordu. Çaresiz Zeliha kalktı. Nadir’i tu-

valete götürdü, bir bardak da süt içirdikten sonra

yata ına yatırdı. Kendi de gidip yattı, ama gözü-

nün önüne hep mangaldaki balıklar geldi i için

bir türlü uyuyamıyordu. Üç aylık hamileydi ve ilk

defa canı bir eyi bu kadar çok istiyordu.

Kahvaltıda Safi’ye rüyasını anlattı. Safi “Ye-

mekten hemen sonra a a ı çar ıya iner alırım.

Mangal da yakarım bir güzel pi iririz.”

“Acaba gidip bir yerde mi yesek. imdi git al

temizle pi ir. Bir sürü i . Ne dersin?”

“Bu mevsimde lokantalarda taze balık zor bu-

lunur. Ço u ithal palamut onların. Ben bir ko u

gider alırım, sen merak etme.”

“Baba ben de geliyim. N’olur?”

“O lum bu sıcakta senin ne i in var.”

Nadir’in vazgeçmeye niyeti yoktu. Safi çaresiz

onu da yanına aldı. Evde kalan Zeliha da hemen

bula ıkları yıkamaya koyuldu. Balı ın yanında yi-

yecekleri, ezmeyi, salatayı hazırlamak istiyordu ki

balık pi ti i anda hemen yemeye ba layabilsin.

Safi ile o lu sokakta bir süre yürüdükten son-

ra, çar ıya giden yola dönmek için hamle yapa-

cakken kar ıdan hızla gelen arabayı fark edip

kenarda beklediler. Araba tam yanlarından ge-

çerken acı bir fren sesiyle durdu. Yanlarında-

ki bahçe duvarının üzerinden Habibe Hanım’ın

simsiyah kedisi arabanın önüne dü mü tü. Ara-

ba son anda durdu u halde yine de kediye çarp-

tı. Fren sesini duyan Habibe Hanım a layıp ba-

ırarak soka a fırladı. Kedisinin yerde hareketsiz

öylece yattı ını görünce, var gücüyle dizlerini dö-

vüp “Ah yavrum! Seni ne hallere getirdiler!” di-

yerek a layıp ba ırmaya ba ladı. Ortalık bir anda

ana baba gününe dönmü tü. Her kafadan bir ses

çıkıyor kazayı gören görmeyen kendince bir fikir

beyan ediyordu.

“Araba da ne kadar eski. oför garanti acemi-

dir.”

“Eee! N’olacak, önüne gelene ehliyet verirler-

se olaca ı budur.”

“Aslında suç Habibe’nin. Yedirdi, yedirdi, hay-

vanca ız sonunda kendini ta ıyamayıp duvardan

lap diye dü tü.”

“Ben de gördüm, kedi kendi dü tü, arabanın

önüne.”

“ yi de hırsızın hiç mi suçu yok. Sokak arasın-

da bu kadar hızlı gidilir mi?”

“Do ru diyon, ya önüne çıkan ço-

cuk olaydı…”

oför bir anda toplanan bu gürül-

tücü kalabalıktan korkarak bir süre

arabasından inmedi. Sonra üzerine

dikilen bakı lardan rahatsız olup bir

an önce orada uzakla mak için Ha-

bibe Hanım’a “Kediniz kımıldanıyor, hem görü-

nü te bir yara bere de yok. Ama yine de isterseniz

hemen bir veterinere götürelim.” dedi. Safi ise ka-

labalık toplanmaya ba ladı ı andan itibaren ora-

dan uzakla mak için fırsat kolluyordu. “En iyisi

geri dönüp arka yoldan çar ıya gitmek” diye dü-

ünüp o lu ile oradan savu maya çalı ırken Ha-

bibe Hanım’ın tiz sesiyle irkildi. “Safi Bey o lum

Safirimle beni yalnız bırakma, n’olur sen de has-

taneye gel bizimle.” Safi “Yanımda çocuk var abla,

hem evden de beklerler.” derken onca kalabalı ın

“Bu anda zavallı kadını yalnız mı bırakacaksın?”

der gibi yüzüne baktıklarını görünce çaresiz “Ta-

mam haydi gidelim bari.” dedi.

Veteriner 15 dakikalık bir yoldaydı, ama ma-

alesef yerinde yoktu. Kapıda “Bir hafta sonra dö-

“Trafikte iyice ısınan arabada, bunalarak yol almaya

çalı ırken Nadir babasını “Baba inelim, tuvaletim geldi”

diye dürtmeye ba ladı. Safi “O lum imdi sırası mı

biraz sonra hastaneye varırız orada girersin.” dedi”

Page 79: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

77

nece im.” yazıyordu. Kâ ıtta tarih yoktu, ama on-

lar için u anda önemli de de ildi zaten. Arabada

yaralı kediyle bekleyen Habibe Hanım veterine-

rin olmadı ını duyunca tekrar a layıp sızlanma-

ya ba ladı. Bir yandan da a ıt yakar gibi kedinin

ne kadar akıllı oldu undan ne kadar söz dinledi-

inden bahsediyordu. Safi içinden kadına söyle-

nerek “Zeliha’nın rüyası benim kâbusum oldu.”

diye dü ünüyordu.

Bir yandan da oför devamlı söyleniyordu.

“Pazar günü ba ıma bela oldunuz. Hayvan has-

tanesine de götürürüm, sonrasına karı mam ha

teyze.”

“ una bak hem suçlu hem güçlü. Az daha Safi-

rimi öldürüyordun. Konu aca ına sür u külüstü-

rü de bir ey olmadan yeti tirelim yavruca ı.”

Trafikte iyice ısınan arabada, bunalarak yol al-

maya çalı ırken Nadir babasını “Baba inelim, tu-

valetim geldi” diye dürtmeye ba ladı. Safi “O -

lum imdi sırası mı biraz sonra hastaneye varırız

orada girersin.” dedi, ama çocu un dinleyecek

hâli yoktu. Bir yanda oturdu u yerde kıpır kıpır

hiç durmuyor, bir yandan a layarak “Baba ya!

Çabuk!” diye ba ırıyordu. oför “Sizi bana sayıy-

la mı verdiler?” diye söylenerek arabayı yol kena-

rına çekti. Safi çocu u kuca ına alıp, etrafta tu-

valet ararken ileride bir cami gördü. Oraya do ru

tam gaz ko arken, aya ı ta a takıldı. Çocukla bir-

likte dü memek için yalpalarken, yanında bulu-

nan simit tezgâhına çarptı. Simitler yere saçılır-

ken Safi dü memeyi ba armanın sevinciyle tekrar

camiye do ru yöneldi. Simitçi “Heeey! Hem e-

rim. Tezgâhı devirdin nereye kaçıyorsun?” diye

ba ırarak pe lerine dü tü. Onlar ba larına ba ka

bir kaza gelmeden i lerini bitirip çıktıklarında, si-

mitçiyi kızgın bakı larla kapıda bekler buldular.

Simitçi hırsla Safi’nin yakasına yapı acakken Safi

“Dursana hem erim. Zararın ne ise öderiz.” di-

yerek adamın elini yakasından çekti ve tezgâhta

bulunan simitler için en az iki kat para ödeyerek

adamın elinden kurtuldular. Safi “Ke ke bir balık

lokantasına gitseydik. Daha az ödeyip, hiç yorul-

madan balı ımızı yerdik” diye söylenirken aklına

Zeliha geldi. “ imdi bizi ne kadar merak etmi -

tir. Bir arayım da merak etmesin” diye elini ce-

bine attı; ama telefonu evde kalmı tı. Hastaneye

varınca etraftaki bir kontörlüden aramaya karar

Page 80: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

verdi. Bu sırada Nadir ilerideki bir parkı i aret

ederek

“Baba n’olur parka gidelim!” diye yalvarmaya

ba ladı. Safi hiç âdeti olmadı ı halde iyi bir küfür

savuracakken son anda kendini tuttu ve çocu un

dikkatini ba ka yöne çekmek için oradan geçen

pamuk helvacıdan büyük pembe bir pamuk hel-

va aldı. Nadir pamuk helvadan bütün yüzüne bu-

la tırarak kocaman bir parça kopardı ve a zı dolu

gülümseyerek “Baba ne güzel geziyoruz di mi? “

Bütün sinirleri gerilmi olan Safi birden bo-

alarak katıla katıla gülmeye ba ladı ve “Evet o -

lum. Bugün Pazar ya, konu kom u hep beraber

gezmeye çıktık.”

“Ak ama kadar böyle gezecez mi? Hani balık

alacaktık?”

“Alaca ız almasına da önce u Safirle Habibe

Hanım’dan kurtulmamız lazım. Sonra do ru ba-

lık pazarına.”

Dur-kalklarla on dakikalık yolu kırk be daki-

kada alarak hastaneye vardılar. Kedi bu arada kı-

mıldanmaya ba ladı. Hastanede kiminin yanında

köpe i, kimi kafesiyle ku u, en çok da kucakla-

rında kedileriyle insanlar bekliyordu. oför “ n-

sanlara bu kadar bakmazlar. Hastalar hastane

kapılarında ölür kimsenin kılı kıpırdamaz, tövbe

tövbe.”

Bekleyenlerden biri alınarak ters ters “Bize mi

diyorsun, hayvan dü manı!” diye diklendi. oför

altta kalır mı “Hee sana diyorum, yalan mı? So-

kaklarda hasta muhtaç birini görseniz…”

Bekleyen hastanın sırası gelmeseydi müna-

ka a daha çok uzayacaktı, ama Allah’tan ça ırdı-

lar da içeri girdi. Safir ise di er hayvanları görün-

ce gözlerini açtı ve mırıldanarak etrafa bakmaya

ba ladı. Görünü te bir eyi yoktu. Nitekim mua-

yene eden doktor da bir ey olmadı ını çarpma-

nın etkisiyle kısa süreli bir ok geçirdi ini söyledi

de ba ta Safi olmak üzere hepsi ayrı sebepten de-

rin bir nefes aldı. Hastaneden çıkarken Safi “ n-

allah u oförün ho gönlüne gelir de bizi tekrar

götürür. yice geç kaldık diye söylenirken, o ana

kadar didi en Habibe Hanım’la oförün birbirle-

rine “o lum”, “anne” diyerek, gayet samimi ko-

nu tuklarını gördü. Safirin iyile mesi ikisinin de

sinirlerini düzeltmi ti anla ılan. Hep birlikte ara-

baya bindiler. Habibe Hanım yemek için ısrarla

oförü eve davet etti. Safi “Habibe Abla çok güzel

yemek yapar, bence bu daveti atlama.”

Böylece geldikleri gibi semtlerine aynı araba

ile döndüler. Tabi yolda Nadir için bir mola daha

vererek.

Balık pazarına girdiklerinde vakit iyice ak a-

ma yakla mı tı. Bütün tezgâhlara baktılar maa-

lesef balık yoktu. Bütün balıkçılar a ız birli i et-

mi gibi “Abi az bir balık geldi onu da mangalcılar

aldı.”

Safi “Biz de mangalcı olacaktık ya neyse…”

diye söylenip eli bo eve dönecekken mangalda

balık kokusu duydu. Kokuyu takip etti. leride bir

balıkçının bir kaç tane çingene palamudu pi irdi-

A ustos 200978

Page 81: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

7979

ini gördü. Hemen yanına yakla ıp fiyatını

sordu ve onu yıkan cevapla kar ıla tı. “Ba-

lık yok abi, son kalanları da kendimiz için

pi iriyoruz.”

Safi yalvardı, adam “Yok” dedi. Safi de-

erinin çok üstünde fiyat teklif etti. Adam

yine “Yok.” dedi. Ne dese ikna olmuyor-

du. Sonunda karısının hamile oldu unu ve

bunu almadan eve giderse çok üzülece i-

ni söyleyince adam ikna oldu ancak sadece

Zeliha’ya yetecek kadar balı ı ekmek arası-

na koydu verdi. Safi ona da ükrederek aldı

fakat ne kadar ısrar ettiyse adam para al-

madı.

Safi “Hiç de ilse elimiz bo dönmedik

diye sevinerek zile bastı. Otomatik açılıp da

apartmana girince keskin bir balık kokusu

kar ıladı onları. Evden de çok ses geliyor-

du.

“Misafir mi geldi acaba?” diye dü üne-

rek merdivenleri çıktılar. Koku kendi ev-

lerinden geliyordu. Zeliha gülerek kapıda

kar ıladı onları. “Ho geldiniz. Safir nasıl?”

Safi “Olanları duydun mu?”

“Evet ya kom unun kızı görmü sizi ara-

baya binerken. Cepten arayacaktım yanına

almamı sın.”

Safi gururla balık ekmek paketini uzatır-

ken “Senin için aldım. Annemler mi geldi?”

“Evet. Sizden biraz sonra, annenler abin-

ler hepsi birlikte geldiler. Gelirken abin ba-

lık da almı . Geç gelece inizi dü ünüp sizi

beklemedik. Ama hakkınızı ayırdık.”

Safi kâbus gibi geçen o günü dü ünür-

ken birden çok acıktı ını hissetti ve on-

ların ayırdı ını de il de büyük emeklerle

aldı ı çingene palamudunu yemeye ba -

ladı. Nadir ise o sırada dilinin döndü ün-

ce nasıl gezdiklerini anlatıyordu.

797979

Kitaplık

kence Ko u larından

Siyaset Meydanına

ALPEREN

A. Kadir SELV - Erhan SEVEN

Nesil Yayınları

Tel: 0 212 551 32 25

Sufi’nin Dünyası

Metin KARABA O LU

Sufi Yayınları

Tel: 0 212 513 8415

Avrupa’nın

50 Büyük Yalanı

Mustafa Arma an

Tima Yayınları

Tel: 0212 511 24 24

Babam Abdulhamid

adiye OSMANO LU

L&M Yayınları

Tel: 0 212 511 24 24

Türk Edebiyatında

Mara lılar

Ya ar ALPARSLAN- Lütfi ALICI

Serdar YAKAR

Ukde Yayınları

Tel: 0 344 225 13 00

79

Page 82: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200980

AileKevser BAK

AĞIRLAMAMİSAFİR

“Misafir olarak gidilen evdeki kurallara uyulması gerekir. Ev sahibine kar ı saygılıdavranılmalı, be enilmeyen eyler fazla belli edilmemelidir. Ev sahibinin i ine fazla karı ılmamalı, fikir sorulursa onları incitmeyecek ekilde dü ünceler açıklanmalı.

Misafirlikte yemek seçmek, ikramı be enmemek, çok fazla yiyip-içmek ho bir davranı de ildir. “

Page 83: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

81

Bizi biz yapan

birçok özelli-

imiz vardır.

Bizi di er toplumlardan ayıran

bu özelliklerimizden birisi de

misafirperverli imizdir. Misafir

bizim için çok önemlidir. Çün-

kü misafir a ırlamak bize göre

bir ereftir, bir onurdur. Türk

Milleti her zaman misafirini en

iyi ekilde a ırlamaya çalı ır.

Ona evinin en güzel odasını ayı-

rır. En güzel yemekleri yapar.

htiyaçlarını gidermeye çalı ır.

Misafiri el üstünde tutar.

Misafirlerimize cân-ı gönül-

den ilgi göstermek ve gerekli ik-

ramı yapmak, dinimizin ve kül-

türümüzün bizlere bıraktı ı en

güzel miraslardan birisidir. Mi-

safire ilgi göstererek bizlerden

ho nut olarak ayrılmalarını sa -

lamak, Yüce Rabbimizin razı ol-

du u bir davranı olacaktır.

Peygamber Efendimiz

(s.a.v.) bir hadisi eriflerinde:

“ u üç ki inin duası kesinlik-

le geri çevrilmez: Mazlumun

duası, misafirin duası ve ana-

babanın evladına duası.” bu-

yurmaktadır. Peygamber Efen-

dimiz (s.a.v.)’in sofrasından

hiçbir zaman misafir ya da ih-

tiyaç sahibi kimse eksik olmaz-

dı. Misafiri çok sever, onlar-

la yakından ilgilenir, ikramda

bulunurdu. Misafirin çe itli sı-

kıntılarına katlanır, nezaketi el-

den bırakmazdı. Misafiri külfet

de il nimet gibi görürdü. Pey-

gamberimiz misafir a ırlanan

bir eve mutlaka hayır ve bere-

ketin ula aca ını bildirmi tir.

mkânı oldu u halde evine mi-

safir kabul etmeyen, evinde mi-

safir a ırlamayanları için ise;

“Misafir a ırlamak istemeyen

kimsede hayır yoktur.” buyu-

rarak uyarmı tır.

Evimize gelen misafir ba ı-

mızın tacıdır. Misafirin üzülece-

i ve kendisini yük hissedece i

tavır ve sözlerden özenle kaçın-

malıyız. Misafire daima güler

yüz ve tatlı dilli olmaya, yanla-

rında ev halkı veya ba kalarıy-

la fısılda mamaya, ev halkı ara-

sında herhangi bir tartı manın

olmamasına, birbirimize kızıp,

ba ırıp ça ırmamaya özen gös-

Page 84: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200982

termeliyiz. Herhangi bir ekilde

misafir ile nizahla arak, onunla

tartı ma derecesinde iddiala -

mamalıyız. Onu rahat ettirecek

bütün imkânları kullanmalıyız.

Aksi takdirde misafir, kendisi-

nin yük oldu u ve istenmedi-

i kanaatine varabilir. Misafirin

geli inden mutlu oldu umuzu,

giderken selametle gitmesini,

bundan sonra yine gel-

mesinin bizi sevindirece-

ini belirtmeliyiz. Hedi-

yele mek aradaki sevgiyi

artırdı ından ve âdet ol-

du undan, küçük de olsa

bir hediye vermeliyiz. Gi-

yinirken giysilerini tutup,

ayakkabılarını düzeltme-

liyiz.

Evimize gelen misa-

fire zengin-fakir, köylü-

ehirli, yerli-yabancı ayı-

rımı yapmadan aynı

ikramı yapıp, aynı saygı-

yı göstermeliyiz. Misafi-

rimizi her geldi inde ilk

defa geliyormu gibi kar-

ılamalı, ho sohbetler-

de bulunmalıyız. Çocuk-

larımız misafire ikramı,

hürmeti, saygıyı ve neza-

keti bizden ö renecekler.

Evimize gelecek misafiri i imi-

zin yo unlu unu bahane ede-

rek kabul etmezsek, yolda tanı-

dık bir kimseye rastladı ımızda

yönümüzü dönerek yolumuzu

de i tirirsek; zamanla çocukla-

rımız misafire bir “ho geldin”i

esirger, misafirin kendi rahatını

ve huzurunu kaçırdı ını dü ü-

nür. Misafirden önce bereketi-

nin geldi ine önce biz inanmalı,

sonra çocuklarımızı inandırma-

lıyız.

slâm’da misafirli in müd-

deti ve hukuku vardır. Ev sahi-

bi kendisine misafir olarak ge-

len kimseyi üç gün a ırlamakla

yükümlüdür. Misafirlik üç günü

geçerse ev sahibinin misafiri

a ırlaması sadaka niteli inde-

dir. Misafirin zorunlu olmadı-

ı müddetçe uzun süre kalması

ve ev sahibini zor durumda bı-

rakması helâl de ildir. Peygam-

ber Efendimiz (s.a.v.) bir hadis-i

eriflerinde öyle buyurmak-

tadır: “Allah’a ve ahiret günü-

ne inanan kimse misafirine ik-

ram etsin. Misafirine bir gün

bir gece ikram eder. Misafirlik

ise üç gündür. Sonrası sadaka-

dır. Ev sahibi sıkılıp kapı dı a-

rı edinceye kadar kalmak helâl

de ildir.”

Misafirin de dikkat etme-

si gereken önemli noktalar var-

dır. Misafir olarak gidilen evde-

ki kurallara uyulması gerekir.

Ev sahibine kar ı saygılı dav-

ranılmalı, be enilmeyen ey-

ler fazla belli edilmemelidir. Ev

sahibinin i ine fazla karı ılma-

malı, fikir sorulursa onları in-

citmeyecek ekilde dü ünceler

açıklanmalı. Misafirlikte yemek

seçmek, ikramı be en-

memek, çok fazla yiyip-

içmek ho bir davranı

de ildir. Sofraya konu-

lan yeme i be endi ini

söylemek bir nezaket-

tir. Misafirli e gidilen

yerde çok sık dı arı çı-

kıp, içeri girmek, odala-

rı, e yaları iyice incele-

mek uygun de ildir. Ev

sahibi gezdirip, göste-

rirse de “hayırlı olsun,

iyi günlerde kullanın,

Allah daha iyilerini na-

sip etsin” gibi dilek ve

temennilerde bulunul-

malı. Yeme in hemen

arkasından ya da çayın

hemen arkasından ka-

çarcasına gitmek yakı-

ık almaz. Misafirli e

gidilen evde ho lanıl-

mayan birileriyle kar ı-

la ılsa bile ev sahibinin hatırına

katlanmak gerekir. Misafir ne

zaman kalkması ve gitmesi ge-

rekti ini kendisi kavrayabilme-

lidir. Gitmeyi bilmeyen misafir

de makbul sayılmaz.

Ev sahibinin görevi misafiri

a ırlamak oldu u gibi, misafirin

görevi de kendisine ikram edi-

len eyleri memnuniyetle kabul

etmek ve bu ikramları asla kü-

çümsememektir.

Page 85: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

TE GELD KG D YORUZ

Rüzgârdaki yaprak gibiSürüklenip gidiyoruzHeyelanda toprak gibiSürüklenip gidiyoruz

Mesafeler a a a aKona göçe da a ta aSelâm verip kurda ku aSürüklenip gidiyoruz

Yollar gibi tozlanarakGözya ıyla tuzlanarakAte lerde közlenerekSürüklenip gidiyoruz

Ne hikmettir olan biten Sarma dola gülle dikenUykuda ve uyanıkken Sürüklenip gidiyoruz

Dilde zikir, duâ ileSabır, ükür, senâ ile Gönülde mâverâ ileSürüklenip gidiyoruz

O uz, hayırdır in allahman bir tılsımlı silahYardımcımız olsun Allah...Sürüklenip gidiyoruz

Bekir O UZBA ARAN

83

Page 86: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200984

YOĞURTMİKROPLARIN BAŞ DÜŞMANI

Sa lıkAkın D NDAR

Do umdan itibaren, hayatın her

döneminde iyi bir ekilde ya a-

mak ve sa lıklı kalmak isteyen-

ler sütü ve süt ürünlerini ihmal etmemelidirler.

Sütten imal edilen bütün gıdalar her ya ta tüke-

tilmesi gereken besinlerin ba ında gelir. Çünkü

besleyicilik açısından, vücudun ihtiyacı olan ele-

manların hemen hepsini ihtiva ederler.

Yo urt; serinletici, lezzetli, sa lıklı bir besin

maddesidir. Sindirimi süte göre daha kolaydır ve

sütün yerini tutabilir.

Kalsiyum kayna ı

Yo urt, süt ekerinin maya dedi imiz süt asi-

ti bakterileriyle reaksiyonu sonucunda ortaya çı-

kan süt ürünüdür. Bu ekliyle ya ayan canlı bir

yiyecektir. htiva etti i bakteriler sütte birtakım

de i ikliklere yol açtı ından yo urt, daha koyu ve

kıvamlıdır. Ancak sütün bütün besleyici özellik-

leri korunur. Dolayısıyla proteinler, ya ve eker-

ler, A, B ve D vitaminleri, özellikle de kalsiyum

gibi mineraller yo urdun içinde de mevcut olma-

ya devam eder. Ayrıca yo urt, sütü sindirme ko-

nusunda problemleri bulunan insanların, süt ye-

rine tercih edebilecekleri besin türüdür. Bunların

yanı sıra yo urt ihtiva etti i laktik asit sayesinde

kalsiyum emilimini artırır. Günde bir kâse tüke-

tildi i takdirde yeti kin bir insanın günlük kalsi-

yum ihtiyacının dörtte birini almasını sa lar. Bu

hâliyle yo urt, tabii bir kalsiyum kayna ıdır.

Bir bardak az ya lı veya ya sız yo urt yeter-

li miktar kalsiyum ihtiva eder. Özellikle kadınlar-

da osteoporoz geli mesinin önlenmesi için 1000

mg kalsiyum almaları gerekti i dü ünülürse, yo-

urdun hayatî önemi ortaya çıkar. Kalsiyum süt-

te, dolayısıyla da yo urtta bulunan laktoz saye-

sinde kolayca emilir.

Sindirim sistemini korur

Yo urdun içinde bulunan bakteriler, nor-

malde ba ırsa ın tabii ortamında ya amadık-

ları için, inanılmaz bir hızla ço alırlar ve bü-

Page 87: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

85

tün sindirim sistemini dezenfekte ederler. Yani

temizlerler. Yo urt, ba ırsakların görevini tam

olarak yerine getirebilmesi için ba ırsak duvar-

larını kaplayan bakteri tabakasını güçlendirerek

etki gösterir. Bu tabakanın güçlendirilmesi, or-

ganizma tarafından gerçekle en vitamin ve mi-

neral emilimini artırır. Kısacası yo urt, sindirim

sisteminin bütün hastalıklarıyla mücadele eder.

Düzenli olarak yenildi inde kabızlı ı, mide ülse-

rini önler, mideyle ba ırsakları zinde tutar. Da-

hası metabolizmayı düzeltir. Düzenli olarak ilaç

alması gereken ya lılar yo urtla ba ırsaklarını

güçlendirebilirler.

Hazmı kolaydır

Yo urdun sindirimi kolaydır, hatta ileri ya -

larda süt içmeyen ki iler bile yo urdu korkmadan

yiyebilirler. Yo urt gerçek bir protein kayna ıdır.

Ayrıca ya sızı ba ka imkânlar sa lar. Yo urt, tıp-

kı süt gibi bol protein ihtiva eder.

Yo urt hem serinleme hem de doygunluk his-

si verir. Kullanım sahası çok geni tir. Sa lıklı ya-

amak, diyet yapmak ve kilo vermek bunlardan

birkaç tanesidir. Fransız bakteriyolog Prof. Mets-

chinikow yo urt için “Gençlik kayna ı bir besin,

bir hayat iksiri” demekte ve unları vurgulamak-

tadır:

“Kendini sa lıklı bir hayat ritmi içinde bulan

insanları uzun süre genç ve dinç tutar.”

Do al antibiyotiktir

Yapılan birçok ara tırma, yo urdun ihtiva et-

ti i yararlı bakteriler ve di er maddeler sayesin-

de, adeta tabii bir antibiyotik oldu unu göster-

mi tir. Yo urtta bulunan 7 çe it madde bakteriler

üzerinde güçlü antibiyotik tesiri yapmaktadır.

Antibiyotik alındı ında bol miktarda yo urt

yemekte fayda vardır. Çünkü antibiyotikler ba-

ırsak florasını, yani ba ırsaktaki yararlı bakteri-

leri yok ederek sindirim zorlu una veya kabızlı a

yol açarlar. Antibiyotikle birlikte yo urt yenirse

bu mahzur önlenmi olur.

Yo urtta kanseri önleyici maddeler oldu u bi-

linmektedir. Bol yo urt tüketenlerin kansere ya-

kalanma riskleri dü mektedir.

Yo urt doktorların ve beslenme uzmanlarının

uzun yıllardan beri ilgisini çekmi tir. Ara tırma-

cılar, Balkanlarda düzenli olarak yo urt yiyen çok

ya lı insanlar üzerinde inceleme yaptıkları zaman

yo urt mucizesine ahit olmu lardır.

Bu ya lı insanlardan adeta sa lık fı kırmak-

taydı. Fransızların yaptı ı incelemeler de bu göz-

lemleri do rular mahiyettedir.

Yo urt, bakır zehirlenmesine, ba a rısına,

dermansızlı a, adale a rılarına, atalete, sıkıntı ve

endi eye iyi gelir. Parlak bir cilt sahibi olmak iste-

yenler vücudun toksinleri atmasını sa lamak için

tüketebilirler. Yo urttan elde edilen tuzlu ayran,

güne çarpmalarına kar ı ba arıyla kullanılır.

Ya sız yo urt, yüksek kolesterolden ikâyetçi

olan ki ilerin kolesterolünü dü ürür. Beyindeki

birtakım maddeleri harekete geçirerek konsant-

rasyonu ve dikkati artırır.

Yo urt taze, canlı ve tabii bir gıdadır. Atı tır-

mak için ideal bir besindir. Yıllardır, sahip oldu-

u özellikleri öve öve bitirilemeyen yo urt, gerçek

bir sa lık kayna ıdır.

Organizmanın savunma sistemini güçlendi-

rir, vücuda faydalı mikroplarla zararlı bakterile-

ri yener ve sindirim sisteminin düzgün çalı ma-

sını sa lar.

Faydaları

Bakterileri öldürür.

Ba ırsak enfeksiyonlarını önler ve tedavi eder.

Ba ırsakları çalı tırır.

shale kar ı etkilidir.

Kandaki kolesterol oranını azaltır.

Kalbe yararlı olan HDL kolesterolünü yükseltir.

Ba ı ıklık sistemini güçlendirir.

Ülser önleyici maddeler ihtiva eder.

Kanseri önler.

Page 88: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200986 A ustos 200986

ifalı Bitkiler

SemizotuSemizotu (semizebe) : Semizotugiller famil-

yasından; bir yıllık otsu bir bitkidir. Gövdesi top-

rak üzerine yatık, yaprakları sapsız ve etlidir. Ye-

nilen kısmı, küçük, yuvarlak ye il yaprakları ve

körpe saplarıdır. C vitamini ve Demir bakımında

zengindir. çeri inde kuzukula ı asidi bulundu-

undan tadı biraz mayho tur.

Faydası: Mide ve ba ırsak kanamalarında ve

kanlı idrarda faydalıdır. Kanı temizler. Vücuda se-

rinlik verir. eker hastalarının susuzlu unu gide-

rir. drar söktürür. Kabızlı ı giderir. Zayıflamaya

faydalıdır. Dalak hastalıklarında ikâyetleri geçi-

rir. Uykusuzluk, sinirlilik ve zihin yorgunlu unda

faydalıdır. Lapası, yanık ve apsede rahatlık verir.

Semizotu, içerdi i yüksek oranlı lifiyle peklik

(kabızlık) çekenlere iyi gelir.

Ya lı, hasta ve diyet yapan ki iler için çok uy-

gun bir sebzedir.

Semizotunun içerdi i omega 3 doymamı ya -

lar, balıklarınkiyle kıyaslanabilecek düzeydedir:

Geleneksel olarak gut hastalı ına, ba a rısı ve

bedendeki di er a rılara iyi geldi ine inanılmak-

tadır. Günümüzde yapılan bilimsel ara tırmalar,

semizotunun sa lı a yararlı bu etkisinin varlı ını

do rulamaktadır.

Semizotunun, kanama hastalıklarında ve

peklikte çok faydalı oldu unu kaydeden uzman-

lar, kanı temizledi ini, bol idrar söktürdü ünü,

kanı, üre ve benzeri pisliklerinden temizledi i-

ni, sinir krizleri ve beyin yorgunlu unu geçirdi-

ini, böbrekteki kum ve ta ı döktü ünü bildiri-

yor.

Page 89: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

8787

Gönülden kramlar Mesude SARI

HalujMalzemeler:

1 kg un

1 yemek ka ı ı tuz

Su

çinin Malzemeleri:

2,5 kg patates

2 ba kuru so an

1 çay barda ı zeytinya ı

1 yemek ka ı ı pul biber

1 yemek ka ı ı salça

1 çay ka ı ı karabiber

Sosunun Malzemeleri:

3 yemek ka ı ı tereya ı

3 tatlı ka ı ı pul biber

Yo urt

4-5 di sarımsak

1 çay ka ı ı kuru nane

Hazırlanı ı:Haluj hamuru için; un, su ve tuzdan ku-lak memesi yumu aklı ında hamur yo u-ruyoruz. Hamuru kolay kullanım için kü-çük parçalara ayırıyoruz. Üzerine nemli bez örterek bir kenarda dinlenmeye bı-rakıyoruz. 2 ba kuru so anı ufak ufak do rayıp, orta boy tavada 1 çay barda-ı zeytinya ı ile öldürüyoruz. Üzerine pul

biber, salça ve karabiber ekleyip karı tırı-yoruz. Daha sonra bu karı ımın içerisine ha lanmı ve püre haline getirilmi pata-tesleri de ekliyoruz. Dinlenen hamurdan küçük bezeler alıyoruz. Un serpip açıyo-ruz. Büyükçe bir bardak a zıyla yuvar-lak bir ekilde kesti imiz hamurun içine karı ımdan bolca koyuyoruz. ki ucunu birle tirip yarım ay ekline getirdi imizhamuru kapatıyoruz. (Parmaklarınızla ha-

murun kapandı ı yerlere sıkı sıkı bastı-rın. Arzu ederseniz kapanma yerlerini bir makas-bıçak yardımı ile örgü haline geti-rilebilirsiniz. Hamurları tam yapı tıramaz-sanız pi erken da ılabilir.) Hazırladı ımızhalujları birbirlerine de meyecek ekildebir tepsiye diziyoruz.Orta büyüklükte bir tencerenin yarısınakadar su koyup kaynatıyoruz. Su kayna-yınca bir tatlı ka ı ı tuz atıyoruz. Halujlarıbu suyun içinde hafifçe karı tırarak ha -ladıktan sonra alıyoruz.

Tereya ını eritip pul biber ve sarımsak-la harmanlıyoruz. Servis taba ındaki ha-lujları da bu sosla karı tırıyoruz. Yo urt ve üzerine serpti imiz nane ile servis ya-pıyoruz. AF YET OLSUN…

Bekir SARI

Page 90: M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S USTOS 2009somuncubaba.net/pdf/0106/ fileDergisi Hediyesi... Osmanlı Sarayında Ramazan Kur’ân’da Cömertlik AYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG

A ustos 200988

Adı / Soyadı:

Kurum Adı:

Ünvan:

Dergi Teslim Adresi:

Posta Kodu: ehir:

Telefon: ( )

Faks: ( )

E-posta: @

Türkiye : 70 TL Avrupa : 72 Euro ABD: 102 USD

Banka / Posta çeki hesabınıza yatırdım. Dekont li iktedir.

Posta Çeki Hesap No: 1361068Ziraat Bankası Darende ubesi : 26798480-5001

Faturayı adıma kesiniz

Faturayı irket adına kesiniz

Vergi Dairesi:

Vergi No:

Abone Ba langıç Tarihi:

mza

Derginizin elinize sa lıklı bir ekilde ula abilmesi için yukarıdaki alanları eksiksiz bir ekilde doldurunuz.

Her satırını okurken farklı boyutlarıylafarklı manevi iklimlerde gezece iniz bu dergiyi elinizden bırakamayacaksınız.

Visan ktisadi letmesiZaviye Mah. Hacı Hulûsi Efendi Cad. No:71 44700 Darende MalatyaTel: (422) 615 15 00 Faks: (422) 615 28 79 [email protected]

Çocuk ekiyle birlikte yıllık abone bedeli 70 TL

106

Dergisi Hediyesi...06 Osmanl Saray nda

Ramazan48Kur’ân’daCömertlik

A U S TO S 2 0 0 9Fiyat : 7 TLAYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S

105

Dergisi Hediyesi...14 Amel-i Sâlih ve

Helal G da54KültürEtkinlikleri

T E M M U Z 2 0 0 9Fiyat : 7 TLAYLIK L M-KÜLTÜR VE EDEB YAT DERG S

Ayl k Somuncu Baba Çocuk Dergisi - A ustos 2009

Y l: 3 Say : 32

Ayl k Somuncu Baba Çocuk Dergisi - Temmuz 2009

Y l: 3 Say : 31