lugat-i nÂcÎ’dekİ arap dİlİ ve edebİyati unsurlarinin …isamveri.org › pdfdrg › d02237...

26
bilimname, XXII, 2012/1, 87-112 LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ İNCELENMESİ (I) Abdulkadir BAYAM Yrd. Doç. Dr., Erciyes Ü. İlâhiyat F. abayam@erciyes.edu.tr Özet Muallim Nâci (1849-1893), kaleme aldığı birçok eserle XIX. yüzyılın son çeyreğinde dikkatleri üzerine çeken meşhur bir Osmanlı müellifidir. Onun özellikle Türkçe’ye ilişkin çalışmaları, hem Osmanlı Devleti edebiyatçılarını hem de müsteşrikleri etkilemiştir. Bu makâle, müellifin güzîde sözlüğü Lugat-ı Nâcî’nin Arap dili ve edebiyatı açısından taşıdığı önemi ortaya koymayı amaçlamaktadır. O nedenle sözlükte kelimelerin anlamlarıyla ilgili şâhit getirilen âyetleri, hadisleri, şiirleri, meselleri, kelâm-ı kibârı ve hikmetli sözleri tahlil etmekte, ayrıca sözlüğün Arapça açısından bazı özelliklerini ele almaktadır. Anahtar kelimeler: Muallim Nâci, Lugat-ı Nâcî, Arap Dili ve Edebiyatı. STUDYING OF THE ARABIC LANGUAGE AND LITERATURE ELEMENTS IN LUGAT-I NÂCÎ Abstract: Muallim Nâci (1849-1893) was a famous Ottoman author calling attention to himself with his many works in the last quarter of the 19th century. His works,

Upload: others

Post on 07-Jun-2020

16 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

bilimname, XXII, 2012/1, 87-112

LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI

UNSURLARININ İNCELENMESİ (I)

Abdulkadir BAYAM

Yrd. Doç. Dr., Erciyes Ü. İlâhiyat F. [email protected]

Özet

Muallim Nâci (1849-1893), kaleme aldığı birçok eserle XIX. yüzyılın son çeyreğinde dikkatleri üzerine çeken meşhur bir Osmanlı müellifidir. Onun özellikle Türkçe’ye ilişkin çalışmaları, hem Osmanlı Devleti edebiyatçılarını hem de müsteşrikleri etkilemiştir.

Bu makâle, müellifin güzîde sözlüğü Lugat-ı Nâcî’nin Arap dili ve edebiyatı açısından taşıdığı önemi ortaya koymayı amaçlamaktadır. O nedenle sözlükte kelimelerin anlamlarıyla ilgili şâhit getirilen âyetleri, hadisleri, şiirleri, meselleri, kelâm-ı kibârı ve hikmetli sözleri tahlil etmekte, ayrıca sözlüğün Arapça açısından bazı özelliklerini ele almaktadır.

Anahtar kelimeler: Muallim Nâci, Lugat-ı Nâcî, Arap Dili ve Edebiyatı.

STUDYING OF THE ARABIC LANGUAGE AND LITERATURE ELEMENTS IN LUGAT-I NÂCÎ

Abstract:

Muallim Nâci (1849-1893) was a famous Ottoman author calling attention to himself with his many works in the last quarter of the 19th century. His works,

Page 2: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Abdulkadir BAYAM

Sayfa | 88

specially about Turkish language, influenced both the men of letters in the Ottoman Empire and the orientalists.

This article aims at pointing out the importance of Lugat-ı Nâcî, his distinguished dictionary in terms of the Arabic language and literature. Therefore it analyses the verses of the Koran, the hadiths, the poems, the proverbs, the sayings of the sages and the wise sayings given evidence to the meanings of the words in the dictionary. In addition it deals with some features of the dictionary with respect to Arabic language.

Keywords: Muallim Nâci, Lugat-ı Nâcî, Arabic Language and Literature.

Giriş

Şiirleri, manzum hikâyeleri, edebî tenkitleri, sözlük çalışmaları, biyografileri, tercümeleri, mektupları, anıları ve diğer çalışmalarıyla Osmanlı Devleti’nin son dönemine damgasını vuran isimlerden biri de, hiç şüphesiz Muallim Nâci (ö. 1310/1893)’dir. Onun hayatı ve birçok eseri,1 muhtelif çalışmalarda ele alındığı hâlde görülebildiği kadarıyla bir eseri, şimdiye kadar kapsamlı bir inceleme konusu yapılmamıştır. O, “fetvâ” kelimesine kadarki kısmı kendisi tarafından hazırlanan ve vefâtı nedeniyle geri kalan kısmı da yine onun müsveddelerine dayanılarak Müstecâbîzâde İsmet Bey (ö. 1335/1917) tarafından2 tamamlanan Lugat-ı Nâcî’dir. Söz konusu eser, kalem erbâbı arasında kullanılan veya kullanılmaya değer özellikle Arapça ve Farsça kelimeler ile batı dillerinden geçen kelimelerden en çok kullanılanları bir başka deyişle Türkçeleşmiş sözcükleri ele alır. Bu eşsiz eserde pek çok maddede Arapça adına önem taşıyan âyetlere, hadislere, nazım ve nesir tarzı cümlelere sık sık yer verilmektedir. Amaç kelimelerin muhtelif anlamlarını o tür örneklerle, şâhitlerle desteklemek ve kanıtlamaktır. Bununla birlikte genelde onların mahiyetine dâir bir açıklama yapılmadığı gibi tercümeler de az görülür. Ayrıca şâhit getirilen sözlerin kime ait olduğuna da genelde az değinilir. İşte bu çalışmanın gayesi, eseri Arapça malzeme yönünden gün yüzüne çıkarmak, yararlanılan eserleri bir başka deyişle kaynakları tespit etmek, ondaki kapalılığı gidermek ve onun öne çıkan birtakım özellikleri hakkında bilgi vermektir. Böylece bir nebze de olsa hem eserin Arapça’yla ilgili yönü aydınlığa kavuşturulacak hem de okuyucunun sözlüğü takılmadan daha rahat bir şekilde okumasına katkıda bulunulacaktır. Amaçlardan bir diğeri de, mevcut bilgileri sahih bilgiye ulaşabilmek için mümkün mertebe eleştiri süzgecinden geçirmektir. Ayrıca sözlükte tercümesi verilmiş

1 Muallim Nâci’nin hayatı ve eserleriyle ilgili geniş bilgi için bkz. Muallim Nâci, Lugat-ı Nâcî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1995, (Faruk K. Timurtaş’ın kaleme aldığı “Muallim Nâci ve Lugatı” başlıklı yazı), s. 5-16, 878-880. Bursalı Mehmed Tahir, Osmanlı Müellifleri, haz. A. Fikri Yavuz-İsmail Özen, Meral Yayınevi, İstanbul 1972-1975, II, 234-238; Abdullah Uçman, “Muallim Nâci”, DİA, İstanbul 2005, XXX, 315-317. 2 M. Fatih Andı, “Müstecâbîzâde İsmet Bey”, DİA, İstanbul 2006, XXXII, 131-132.

Page 3: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (I)

Sayfa | 89

cümleler elden geldiğince daha sade bir Türkçe’yle aktarılmaya çalışılacak, tercümesi verilmemiş Arapça cümleler Türkçe’ye çevrilecektir.

Âyetlere Yer Verilmesi

Lugat-ı Nâcî’de birçok maddede âyetlere yer verilir. Buna mukâbil genelde âyetlerin meâli verilmez,3 sûre ve âyetler belirtilmez. Öncelikle kelimelerin belli anlamlarını4 vuzûha kavuşturmak üzere şâhit getirilen âyetleri5 sunalım. Âsâl ﴿بالغدو واآلصال﴾ ”in çoğulu(اصيل) ikindi ile akşam arası anlamındaki asîl“ 6(آصال)

“akşam sabah/sabah akşam,7 her zaman”, âyetü’l-kürsî (آية الكرسي) وسع كرسيه﴿ ,O’nun Kürsüsü, gökleri ve yeri kaplamıştır (O yüce padişah“ السماوات واألرض﴾

göklere, yere, bütün kâinata hükmetmektedir).”, âyetü’n-nûr (آية النور) هللا نور﴿اذ) Allah, göklerin ve yerin nûrudur.”, ittihâz“ السماوات واألرض﴾ ,edinmek“ (اخت

edinilmek” ﴾ذ فالنا خليال Vah bana keşke falanı dost edinmemiş“ ﴿يا ويـلىت ليتين مل أخت

olaydım.”,8 ihsân (احسان) “isâet (اساءة/اسائت)in9 zıddı iyilik, güzel amel” إن أحسنتم﴿ İyilik ederseniz de kötülük ederseniz de nefislerinize“ أحسنتم ألنـفسكم وإن أسأمت فـلها﴾

etmiş olursunuz.”, ihsâ (احصاء) “saymak, sayılmak” ﴿وإن تـعدوا نعمة هللا ال حتصوها﴾ “Allah’ın nimetlerini sayacak olsanız sayamazsınız.”, izhâb (اذهاب) “gidermek,

giderilmek, izâle”﴾إن احلسنات يذهنب السيئات﴿ “İyilikler, kötülükleri giderir.”, irâe (ارائه) “göstermek” ﴾أرين﴿ “Bana zâtını göster.” ve ﴾لن تـراين﴿ “Beni sen dünyada

göremezsin.”, arz (أرض) “yer” ﴾أرض هللا واسعة﴿ “Allah’ın yeri geniş.”, isti‘âne (استعانه) “yardım istemek” ﴾إياك نستعني﴿ “Ancak senden yardım isteriz.”, isti‘lâ (استعالء) “üstün, gâlip gelmek” ﴾وقد أفـلح اليـوم من استـعلى﴿ “Bugün üstün gelen başarmıştır.”,

a‘lem (أعلم) “daha, en, pek âlim” ﴾هللا أعلم﴿ “Allah, daha iyi bilir.”, ekrem (اكرم) “daha,

en, pek kerîm” ﴾إن أكرمكم عند هللا أتـقاكم﴿ “Allah katında en kerîminiz, en

3 Lugat-ı Nâcî’de meâli verilmeyen âyetlerin sunumunda S. Ateş’in meâlinden yararlanılmıştır. Bkz. Süleyman Ateş, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, Yeni Ufuklar Neşriyat, İstanbul tsz. 4 Örneğin eserde isti‘lâ (استعالء), 1- Yükselmek, 2- Üstün ve gâlip gelmek anlamlarıyla ele alınır ve onun “üstün ve gâlip gelmek” anlamına dâir ilgili âyet şâhit getirilir. 5 Âyetler ve hadislerle istişhâd konusunda ayrıntılı bilgi için bkz. Mehmet Reşit Özbalıkçı, Kur’ân ve Hadîs’in Arap Gramerindeki Rolü, Yeni Akademi Yayınları, İzmir 2006. 6 Madde başlıkları, sözlükte nasıl yazılmışsa aynen aktarılmıştır. Meselâ îsâr, râvî ve tâ‘at kelimeleri, aslında Arapça’da "الراوي" ,"إيثار" ve "طاعة" şeklinde yazılırken Osmanlıca’da "ايثار" ve "راوى" ve "طاعت" biçiminde yazılmaktadır. 7 “Sabah akşam” ilâvesinde bulunmak zorunda kaldık, zira günümüz Türkçe’sinde daha ziyâde böyle ifâde edilmektedir. 8 Sözlükte "ويـلىت" yazılı değildir. 9 Bu kelimenin hem Arapça’daki hem de Lugat-ı Nâcî’deki yazılış şeklini verdik. Çünkü adı geçen eserde bazı kelimeler, Arapça’daki yazılışına göre biraz farklılık arz edebilmektedir.

Page 4: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Abdulkadir BAYAM

Sayfa | 90

muttakînizdir.”,10 emmâre (اماره) “kötü ameller icrâ etmeyi emredici, emreden”11

öç“(انتقام) Nefis, dâima kötülüğü emredicidir.”, intikâm“ ﴿إن النـفس ألمارة بالسوء﴾

almak” ﴾عزيز ذو انتقام﴿ “dâima üstündür, gâliptir ve öç alandır.”, enker (انكر) “daha,

en, pek vahşi, kötü, çirkin” ﴾إن أنكر األصوات لصوت احلمري﴿ “Seslerin en çirkini, eşek

sesidir.”, ülû/ülî يل)(اولو/او “sâhip anlamındaki zû (ذو)nün çoğulu” فاعتربوا يا أويل﴿ ,daha, en, pek zayıf“ (اوهن) Ey akıl sahipleri ibret alın.”, evhen“ األ◌بصار﴾

dayanıksız”﴾إن أوهن البـيوت لبـيت العنكبوت﴿ “Evlerin en dayanıksızı, örümcek evidir.”,

îsâr (ايثار) “seçme, tercih etme” ﴾نا Cenâb-ı Hak, seni –hüsn-i sûret“ ﴿تاهلل لقد آثـرك هللا عليـ

ve kemâl-i sîret cihetiyle- bize tercih eyledi.”, basar (بصر) “gözdeki görme duyusu,

göz” ﴾كلمح بالبصر﴿ “göz açıp yumma gibidir.”, belâ (بـلى) (“evet” anlamına geldiğine

ve Arapça’da olumsuz şekildeki istifhâma cevaben kullanıldığına dâir) ألست﴿ (بيعت) Rabbiniz değil miyim? Evet, Rabbimizsin, dediler.”, bî‘at“ بربكم قالوا بـلى﴾(“kabul ve tasdik muâmelesi” anlamı verildikten sonra bî‘atü’r-rıdvân (بيعة الرضوان) ile ilgili) ﴾لقد رضي هللا عن المؤمنني إذ يـبايعونك حتت الشجرة﴿ “Allah, şu müminlerden razı

olmuştur ki onlar, ağacın altında sana biat ediyorlardı.”, te (ت) (kasem edatı

olduğu belirtildikten sonra tellâhi (تاهلل) “Allah hakkı için” ile ilgili Ziya Paşa (ö.

1297/1880)’nın meşhur beytinin ikinci mısrâında geçen âyet) تاهلل لقد آثـرك هللا﴿نا﴾ ,dikkatle araştırmak“ (جتسس) Cenâb-ı Hak, seni bize tercih eyledi.”, tecessüs“ عليـ

araştırılmak” ﴾وال جتسسوا﴿ “Birbirinizin gizli şeylerini araştırmayın.”, cezâ (جزاء) (Arapça’da “mükâfat” anlamında da kullanıldığına dâir) ﴾ال نريد منكم جزاء وال شكورا﴿

“Sizden bir karşılık/mükâfat ve teşekkür beklemiyoruz.”, hizb (حزب) “tâife” كل﴿ Her tâife, kendi mesleğiyle sevinir ve iftihâr eder.”, hasene“ حزب مبا لديهم فرحون﴾

İyilikler, kötülükleri“ ﴿إن احلسنات يذهنب السيئات﴾ ”iyilik, iyi hâl, iyi amel“ (حسنه)

giderir.”, hashasa (حصحصه) “ayân olmak” ﴾اآلن حصحص احلق﴿ “Şimdi hak meydana

çıktı.”, hayy (حي) “diri” ﴾خيرج احلي من الميت وخيرج الميت من احلي﴿ “Cenâb-ı Hak, ölüden

diri, diriden ölü çıkarır.”, habîs (خبيث) “insâniyetsiz, soysuz, fürûmâye” اخلبيثات﴿ Kötü kadınlar, kötü erkeklere, kötü erkekler, kötü kadınlara“ للخبيثني واخلبيثون للخبيثات﴾

mahsustur.”, hatve/hutve (خطوه/خطوه) “adım” ﴾وال تـتبعوا خطوات الشيطان﴿ “Şeytanın

10 Süleyman Ateş, bu âyeti “Allah yanında en üstün olanınız, (günahlardan) en çok korunanınızdır.” şeklinde meâllendirmiştir. 11 Eserde emmâre (اماره)nin aslında semâ‘î müennes olan nefs (نـفس)in sıfatı şeklinde kullanıldığına ve nefs-i emmâre tabirinin ilgili âyetten iktibâs edildiğine işâret edilir.

Page 5: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (I)

Sayfa | 91

adımlarını izlemeyin.”, zâik (ذائق) “tadıcı, tadan” ﴾كل نـفس ذائقة الموت﴿ “Her

nefis/can, ölümü tadacaktır.”, ravh (روح) (ravhullâh (روح هللا) “Allah’ın rahmeti” ile

ilgili) ﴾ال تـيأسوا من روح هللا﴿ “İlâhi rahmetten/Allah’ın rahmetinden ümidinizi

kesmeyiniz.”, zehra (زهره) (zehratü’d-dünyâ (نـيا dünyanın parlaklık ve“ (زهرة الد

letâfeti” ile ilgili) ﴾نـيا (زهوق) dünya hayatının süsüne”, zehûk“ ﴿زهرة احلياة الد“mahvolucu/yok olucu” زهوقا﴾﴿إن الباطل كان “Zaten bâtıl, yok olmaya mahkûmdur.”,

şehâdet (شهادت) “göze görünen eşya, cihan” ﴾عامل الغيب والشهادة﴿ “Görülmeyeni ve

görüleni bilendir.”, sıbğa (غه غة﴾ ”boya“ (صبـ غة هللا ومن أحسن من هللا صبـ Allah’ın“ ﴿صبـ

boyası (ile boyan). Allah’ın boyasından daha güzel boyası olan kimdir?”, sulh (صلح) “barışma, barışıklık” "ر son derecede“ (صمد) samed ,(.Barış, dâima iyidir) "الصلح خيـ

yüce olmakla beraber dâim olan” ﴾هللا الصمد﴿ “Allah Samed’dir.12”, ‘alîm (عليم) “çok

bilen, ilmi çok” ﴾وفـوق كل ذي علم عليم﴿ “Her bilgi sahibinin üstünde daha bir bilen

vardır.”, ğudüvv (غدو) “sabah vakti” ﴾بالغدو واآلصال﴿ “akşam sabah/sabah akşam,

her zaman”, ferih/ferhân (فرح/فـرحان) “şâd, mesrûr/sevinçli” كل حزب مبا لديهم﴿ ”işleyen“ (فـعال) Her tâife, kendi mesleğiyle sevinir ve iftihâr eder.”, fa‘âl“ فرحون﴾

De“ ﴿قل أعوذ برب الفلق﴾”sabah, fecr“ (فـلق) Her istediğini işleyen”, felak“ ﴿فـعال لما يريد﴾

ki: Sığınırım ben, karanlığı yarıp sabahı ortaya çıkaran Rabbe.”, küll (كل) “her”

nin(كلمه) kelime“ (كلم) Her nefis/can, ölümü tadıcıdır.”, kelim“ ﴿كل نـفس ذائقة الموت﴾

çoğulu” ﴾إليه يصعد الكلم الطيب﴿ “Güzel söz, O’na çıkar.”, lağv (لغو) “konuşma sırasında

düşünmeden dilde ortaya çıkan yemin” ﴾ال يـؤاخذكم هللا باللغو يف أميانكم﴿ “Allah, sizi

yaptığınız kasıtsız yeminlerinizden sorumlu tutmaz.”, maraz (مرض) (“vücudun doğal fiiller dışında ârızî değişikliklere uğraması, hastalık” anlamının yanı sıra maraz-ı nefsânî (şek, nifâk, karanlık, kin ve haset, günah ve isyanlara meyletmek gibi şeyler)ye dâir) ﴾يف قـلوهبم مرض فـزادهم هللا مرضا﴿ “Onların kalplerinde hastalık

vardır. Allah da, hastalıklarını artırmıştır.”, müsvedde (مسوده) “siyahlanmış” وإذا﴿ر أحدهم باألنـثى ظل وجهه مسودا وهو كظيم﴾ Onlardan birine dişi (çocuğu olduğu)“ بش

müjdelendiği zaman içi öfkeyle dolarak yüzü kapkara kesilir.”, mesâbîh (مصابيح) (misbâh (مصباح)ın çoğulu olduğuna ve “çırağlar, siraçlar, aydınlatma aletleri”

anlamına geldiğine dâir) ﴾نـيا مبصابيح Biz, en yakın göğü lambalarla“ ﴿وزيـنا السماء الد

12 Her şey, varlığını ve bekâsını O’na borçludur. Her şey, O’na muhtaçtır. O, hiçbir şeye muhtaç değildir. Her şeyin başvuracağı, yardım dileyeceği tek varlık O’dur. O, tamdır, eksiği yoktur. Bkz. Ateş, Kur’ân-ı Kerîm ve Yüce Meâli, s. 604 (dipnot 1).

Page 6: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Abdulkadir BAYAM

Sayfa | 92

donattık.”, memnûn (ممنون) “hesaplı, kesintili”﴾ر ممنون Onlar için“ ﴿فـلهم أجر غيـ

kesintisiz bir mükâfat vardır.” ve vekîl (وكيل) “hâfız/koruyucu” ﴾حسبـنا هللا ونعم الوكيل﴿ “Allah, bize yeter, O, ne güzel vekîldir.” âyetleri.12F

13

Şimdi de maddelerde değişik vesilelerle ele alınan âyetleri aktaralım: Âsaf maddesinde ünlü vezîrin nitelendirildiği (آصف) ﴿الذي عنده علم من الكتاب﴾ “Yanında

Kitaptan bir bilim bulunan kimse”, ihlâs (اخالص) maddesinde İhlâs sûresinin

karşılığında ﴿قل هو هللا أحد﴾ “De ki: O Allah birdir.”, irtihâl (ارحتال)in “dünyadan ahirete göçmek, vefât” anlamına dâir Mevlânâ Câmî’nin şerefli harfleriyle irtihâl tarihi olan h. 898’i gösteren ﴾ومن دخله كان آمنا﴿ “Ona giren, güvene erer.”, istircâ‘

”ın “bir musîbet başa geldiğinde “innâ lillâhi ve innâ ileyhi râci‘ûn(اسرتجاع)

demektir” şeklindeki tanımında ﴾إنا هلل وإنا إليه راجعون﴿ “Biz, Allah içiniz ve biz O’na

döneceğiz.”, iktibâs (اقتباس)ın “söz arasında Kur’ân-ı Kerîm’den yahut hadislerden veya büyüklerin eserlerinden bir cümlenin tam olarak yahut kısmen îrâdı”

13 Lugat-ı Nâcî, âsâl (آصال), A‘râf, 7/205, Ra‘d, 13/15, Nûr, 24/36, s. 9; âyetü’l-kürsî (آية الكرسي), Bakara, 2/255, s. 15; âyetü’n-nûr (آية النور), Nûr, 24/35, s. 15; ittihâz (اذ Furkân, 25/28, s. 22; ihsân ,(اخت

Hûd, 11/114, s. 43; irâe ,(اذهاب) İbrâhîm, 14/34, s. 31; izhâb ,(احصاء) İsrâ, 17/7, s. 31; ihsâ ,(احسان)

Fâtiha, 1/5, s. 61; isti‘lâ ,(استعانه) Zümer, 39/10, s. 48; isti‘âne ,(ارض) A‘râf, 7/143, s. 43; arz ,(ارائه)

;Hucurât, 49/13, s. 104-105 ,(اكرم) Hûd, 11/31…, s. 89; ekrem ,(أعلم) Tâhâ, 20/64, s. 62; a‘lem ,(استعالء)

emmâre (اماره), Yûsuf, 12/53, s. 114; intikâm (انتقام), Âl-i ‘İmrân, 3/4, Mâide, 5/95, İbrâhîm, 14/47, s.

123; enker (انكر), Lokmân, 31/19, s. 131; ülû/ülî (اولو/اويل), Haşr, 59/2, s. 135-136; evhen (اوهن), ‘Ankebût, 29/41, s. 136; îsâr (ايثار), Yûsuf, 12/91, s. 139; basar (بصر), Kamer, 54/50, s. 166; belâ (بـلى), A‘râf, 7/172, s. 171; bî‘at (بيعت), Fetih, 48/18, s. 181; te (ت), Yûsuf, 12/91, s. 201; tecessüs (جتسس), Hucurât, 49/12, s. 213; cezâ (جزاء), İnsân, 76/9, s. 318; hizb (حزب), Mü’minûn, 23/53, Rûm, 30/32, s.

350; hasene (حسنه), Hûd, 11/114, s. 352; hashasa (حصحصه), Yûsuf, 12/51, s. 354; hayy (حي), Yûnus,

10/31, Rûm, 30/19, s. 364; habîs (خبيث), Nûr, 24/26, s. 373; hatve/hutve (خطوه/خطوه), Bakara, 2/168,

208, En‘âm, 6/142, s. 387; zâik (ذائق), Âl-i ‘İmrân, 3/185, Enbiyâ, 21/35, ‘Ankebût, 29/57, s. 419; ravh

İsrâ, 17/81, s. 459; şehâdet ,(زهوق) Tâhâ, 20/131, s. 458; zehûk ,(زهره) Yûsuf, 12/87, s. 446; zehra ,(روح)

غه) En‘âm, 6/73, Tevbe, 9/94…, s. 504; sıbğa ,(شهادت) ,Nisâ ,(صلح) Bakara, 2/138, s. 508; sulh ,(صبـ

4/128, s. 513; samed (صمد), İhlâs, 112/2, s. 513; ‘alîm (عليم), Yûsuf, 12/76, s. 542; ğudüvv (غدو), A‘râf,

7/205, Ra‘d, 13/15, Nûr, 24/36, s. 548; ferih/ferhân (فرح/فـرحان), Mü’minûn, 23/53, Rûm, 30/32, s.

562; fa‘âl (فـعال), Hûd, 11/107, Burûc, 85/16, s. 572; felak (فـلق), Felak, 113/1, s. 574; küll (كل), Âl-i

‘İmrân, 3/185, Enbiyâ, 21/35, ‘Ankebût, 29/57, s. 632; kelim (كلم), Fâtır, 35/10, s. 635; lağv (لغو), Bakara, 2/225, Mâide, 5/89, s. 658; maraz (مرض), Bakara, 2/10, s. 751; müsvedde (مسوده), Nahl,

16/58, s. 776; mesâbîh (مصابيح), Fussilet, 41/12, s. 785; memnûn (ممنون), Tîn, 95/6, s. 837; vekîl (وكيل), Âl-i ‘İmrân, 3/173, s. 932.

Page 7: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (I)

Sayfa | 93

şeklinde tanımı verildikten sonra örnekte geçen ﴾قل هو الرمحن آمنا به﴿ “De ki: O, çok

merhametlidir. O’na inanmışızdır.”, besmele (بسمله) maddesinde onun “bismillâh”

veya “bismillâhirrahmânirrahîm” kelâm-ı şerîfi olduğu belirtilirken ﴾بسم هللا﴿

“Allah’ın adıyla” ve ﴾بسم هللا الرمحن الرحيم﴿ “Rahmân ve Rahîm Allah’ın adıyla”, tahmîd

﴾ in “hamdetmek, elhamdülillâh demek” olduğu belirtilirken(حتميد) ﴿احلمد هلل

“Allah’a hamdolsun.”, tehlîl (تـهليل)in “Lâ ilâhe illallâh demek” olduğuyla ilgli ال﴿ nin “elhamdülillâh(محدله) Allah’tan başka tanrı yoktur!”, hamdele“ إله إال هللا﴾

demek” olduğuna değinilirken ﴾ ın(خطاب) Allah’a hamdolsun.”, hitâb“ ﴿احلمد هلل

“hitâp suretinde söylenilen söz” anlamına dâir hitâb-ı “len terânî” derken لن﴿ Beni sen dünyada göremezsin.” ve “elestü birabbiküm” hitâbı derken de“ تـراين﴾

بربكم ﴾﴿ألست “Rabbiniz değil miyim?”, sekt (سكت)in “sesi soluk almaksızın

fasletme” anlamı verildikten sonra uygulamada ﴾من مرقدنا هذا﴿ “yattığımız yerden.

İşte bu…” ve mühellil (مهلل)in “lâ ilâhe illallâh diyen” anlamına geldiği

belirtilirken de ﴾ال إله إال هللا﴿ “Allah’tan başka tanrı yoktur!” âyetleri. 13F

14

Öte yandan elhamdülillâh (احلمد هلل), inşâallâh (ان شاء هللا), bâkiyât-ı sâlihât

) ve hâşe lillâh (تـبارك هللا) tebârekellâh ,(باقيات صاحلات) Kur’ân’dan alınan ,(حاش هلل

müstakil madde başlıklarıdır. Ayrıca ânâ (آناء), ibn (ابن), ihdâ(احدى), ahkem

,(اسرع) ‘esra ,(اساطري) esâtîr ,(ارذل) erzel ,(ارحم) erham ,(اذن) izn ,(اخضر) ahdar ,(احكم)esfel (اسفل), üsve (اسوه), edğâs (اضغاث), a‘lâ (اعلى), eledd (الد), ümm (ام), ülû/ülî

ba‘s ,(بريه) beriyye ,(بـروج) burûc ,(بديع) ‘bedî ,(امين) eymen ,(ايام) eyyâm ,(اولو/اويل)

hisâb ,(حدود) hudûd ,(حبل) habl ,(جب) cübb ,(تسميه) tesmiye ,(بـوار) bevâr ,(بـعث)

,(روح) rûh ,(راحم) râhim ,(ذات) zât ,(خيط) hayt ,(خياط) hiyât ,(خامت) hâtem ,(حساب)zelzele (زلزله), sübhân (سبحان), sebhale (سبحله), sebîl (سبيل), serrâ (سراء), sekre

غه) sıbğa ,(سكره) allâm‘ ,(عامل) âlim‘ ,(عامل) âlem‘ ,(ضالل/ضاللت) dalâl/dalâlet ,(صبـ

,(فاطر) fâtır ,(غيوب) ğuyûb ,(غيظ) ğayz ,(غيب) ğayb ,(غيابه) ğayâbe ,(غافر) ğâfir ,(عالم)

14 Lugat-ı Nâcî, Âsaf (آصف), Neml, 27/40, s. 9; ihlâs (اخالص), İhlâs, 112/1, s. 37; irtihâl (ارحتال), Âl-i

‘İmrân, 3/97, s. 45; istircâ‘ (اسرتجاع), Bakara, 2/156, s. 58; iktibâs (اقتباس), Mülk, 67/29, s. 99; besmele

,Sâffât, 37/35 ,(تـهليل) Fâtiha, 1/2, En‘âm, 6/1…, s. 218; tehlîl ,(حتميد) Fâtiha, 1/1, s. 165; tahmîd ,(بسمله)

Muhammed, 47/19, s. 301; hamdele (محدله), Fâtiha, 1/2, En‘âm, 6/1…, s. 361; hitâb (خطاب), A‘râf,

7/143, s. 386; sekt (سكت), Yâsîn, 36/52, s. 478; mühellil (مهلل), Sâffât, 37/35, Muhammed, 47/19, s. 875.

Page 8: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Abdulkadir BAYAM

Sayfa | 94

furkân (فـرقان), fî (يف), kuds (قدس), kitâb (كتاب), kelâm (كالم), likâ (لقاء), levh (لوح), leyle (لة nebe ,(منون) menûn ,(مقنطر) mukantar ,(مفاتيح) mefâtîh ,(جممع) ‘mecma ,(ليـ

gibi (يـوم) ve yevm (يقني) yakîn ,(وسطى) vüstâ ,(وريد) verîd ,(وثـقى) vüskâ ,(نـبأ)maddeler, ele alınırken onlarla ilgili bizzat Kurân’da geçen çok büyük bir kısmı izâfet terkîbi şeklindeki tabirlerin de izah edildiği göze çarpar.14F

15

15 Bu paragrafta ilk konuyla ilgili maddeler: Elhamdülillâh (احلم د هلل), Fâtiha, 1/2, En‘âm, 6/1…, s. 109;

inşâallâh (ان شاء هللا), Bakara, 2/70, Yûsuf, 12/99…, s. 127; bâkiyât-ı sâlihât (باقيات صاحلات), Kehf,

18/46, Meryem, 19/76, s. 149; tebârekellâh (تـبارك هللا), A‘râf, 7/54, s. 207; hâşe lillâh ح)( اش هلل , Yûsuf,

12/31, 51, s. 341. İkinci konuyla ilgili maddeler: Ânâ (آناء), Âl-i ‘İmrân, 3/113, Tâhâ, 20/130, Zümer,

39/9, s. 13; ibn (ابن), Bakara, 2/177, 215, Nisâ, 4/36…, s. 20-21; ihdâ(احدى), Tevbe, 9/52, s. 30; ahkem

,Bakara, 2/97, 102 ,(اذن) Yâsîn, 36/80, s. 37; izn ,(اخضر) Hûd, 11/45, Tîn, 95/8, s. 32; ahdar ,(احكم)

249, 251, Âl-i ‘İmrân, 3/49…, s. 42; erham (ارحم), A‘râf, 7/151, Yûsuf, 12/64, 92, Enbiyâ, 21/83, s. 47;

erzel (ارذل), Nahl, 16/70, Hac, 22/5, s. 47; esâtîr (اساطري), En‘âm, 6/25…, s. 52; esra‘ (اسرع), En‘âm, 6/62,

s. 70; esfel (اسفل), Tîn, 95/5, s. 71; üsve (اسوه), Ahzâb, 33/21, Mümtehine, 60/4, 6, s. 74; edğâs (اضغاث), Yûsuf, 12/44, Enbiyâ, 21/5, s. 82; a‘lâ (اعلى), Sâffât, 37/8, Sâd, 38/69, s. 89; eledd (الد), Bakara, 2/204,

s. 109; ümm (ام), En‘âm, 6/92, Ra‘d, 13/39, Şûrâ, 42/7, Zuhruf, 43/4, s. 113-114; ülû/ülî (اولو/اويل), Bakara, 2/269…, Nisâ, 4/59, 83, Tâhâ, 20/54, 128, Ahkâf, 46/35, s. 135-136; eyyâm (ايام), Bakara,

2/184, 203, Âl-i ‘İmrân, 3/24, Hac, 22/28, s. 139; eymen (امين), Tâhâ, 20/12, Kasas, 28/30, Nâzi‘ât,

79/16, s. 142; bedî‘ (بديع), Bakara, 2/117, En‘âm, 6/101, s. 157; burûc (بـروج), Burûc, 85/1, s. 162;

beriyye (بريه), Beyyine, 98/7, s. 163; ba‘s (بـعث), Rûm, 30/56, s. 167; bevâr (بـوار), İbrâhim, 14/28, s.

173; cübb (جب), Yûsuf, 12/10, 15, s. 312; habl (حبل), Âl-i ‘İmrân, 3/103, Kâf, 50/16, s. 344-345;

hudûd (حدود), Bakara, 2/187…, s. 347; hisâb (حساب), Sâd, 38/16, s. 351; hâtem (خامت), Ahzâb, 33/40,

s. 366; hiyât (خياط), A‘râf, 7/40, s. 399; hayt (خيط), Bakara, 2/187, s. 401; zât (ذات), s. Âl-i ‘İmrân,

3/119…, 420; râhim (راحم), A‘râf, 7/151…, s. 426; rûh (روح), Bakara, 2/87…, s. 446; zelzele (زلزله), Hac,

22/1, s. 455; sebîl يل)(سب , Bakara, 2/154…, s. 467; sirâc (سراج), Nebe, 78/13, s. 471; serrâ (سراء), Âl-i

‘İmrân, 3/134, s. 471; sekre (سكره), Kâf, 50/19, s. 478-479; sıbğa (غه ;Bakara, 2/138, s. 508 ,(صبـ

dalâl/dalâlet (ضالل/ضاللت), İbrâhim, 14/3, s. 518; ‘âlem (عامل), Fâtiha, 1/2…, s. 531; ‘âlim (عامل), En‘âm,

6/73…, s. 531; ‘allâm (عالم), Mâide, 5/109…, s. 541; ğâfir (غافر), Mü’min/Gâfir, 40/3, s. 547; ğayâbe

.Âl-i ‘İmrân, 3/134, s ,(غيظ) En‘âm, 6/73…, s. 553; ğayz ,(غيب) Yûsuf, 12/10, 15, s. 553; ğayb ,(غيابه)

554; ğuyûb (غيوب), Mâide, 5/109…, s. 554; fâtır (فاطر), En‘âm, 6/14…, s. 558; furkân (فـرقان), Enfâl,

8/41, s. 565; fî (يف), Bakara, 2/154…, s. 577; kuds (قدس), Bakara, 2/87…, s. 587; kitâb (كتاب), Bakara,

2/101…, s. 615; kelâm (كالم), Bakara, 2/75, Tevbe, 9/6, Fetih, 48/15, s. 633; likâ (لقاء), En‘âm, 6/31,

s. 658-659; levh (لوح), Burûc, 85/22, s. 661; leyle (لة ,Kehf ,(جممع) ‘Kadir, 97/1-3, s. 665; mecma ,(ليـ

18/60, s. 719; mefâtîh (مفاتيح), En‘âm, 6/59, s. 812; mukantar (مقنطر), Âl-i ‘İmrân, 3/14, s. 823;

menûn (منون), Tûr, 52/30, s. 854; nebe (نـبأ), Sâd, 38/67, Nebe, 78/2, s. 889; vüskâ (وثـقى), Bakara,

2/256, Lokmân, 31/22, s. 922; verîd (وريد), Kâf, 50/16, s. 926; vüstâ (وسطى), Bakara, 2/238, s. 927;

Page 9: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (I)

Sayfa | 95

Lugat-ı Nâcî’de ibtiğâ (ابتغاء)nın “talep” anlamıyla ilgili هللا ابتغاء لمرضاة (Allah’ın

rızâsını talep maksadıyla) ifâdesine yer verilir. Aslında bu ibâre, ومن الناس من يشري﴿ İnsanlardan öylesi var ki kendisini Allah’ın“ نـفسه ابتغاء مرضات اهلل واهلل رءوف بالعباد﴾rızâsın(ı kazanmay)a satar. Allah da, kullar(ın)a çok şefkatlidir.” âyetindeki ilgili kısmı hatıra getirmektedir. Câ‘il (جاعل)in “kılıcı, yapıcı, yaratıcı” anlamına ilişkin

tabirine yer (Karanlıkları ve aydınlığı yaratan/Cenâb-ı Hak) "جاعل الظلمات والنور"

verilmektedir ki o da, ﴾وجعل الظلمات والنور﴿ “Karanlıkları ve aydınlığı var etti.”

âyetine işârettir. Hâlis (خالص)in “sâfi, karışık değill” anlamı verildikten sonra

ا نطعمكم ibâresine yer verilir. O, gerçekte (sadece Allah rızâsı için) "خالصا لوجه هللا" ﴿إمن Biz, size sırf Allah rızâsı için yediriyoruz.” âyetiyle irtibatlıdır. Hitâm“ لوجه هللا...﴾

terkibinin hüsn-i hitâm (güzel "ختامه المسك" ın “son” anlamı verildikten sonra(ختام)

tamamlama/bitirme) konumunda söylendiği ifâde edilir. O söz, gerçekte ختامه﴿ .Sonu misktir (içildikten sonra misk gibi kokar).” âyetiyle alâkalıdır“ مسك﴾

Sübhân (سبحان) ve sebhale (سبحله) maddelerinde garipseme ve isti‘zâm

konumunda "سبحان هللا" (Cenâb-ı Hakk’a tesbih ederim.) cümlesinin kullanıldığı

belirtilir. O da, aslında ﴾فسبحان هللا﴿ “Tesbih Allah’ındır (O’nun şanının yüceliği

anılır). Allah, yüce (münezzeh)dir.” âyetiyle ilintilidir. Mülteff (ملتف)in “birbirine

sarılmış, karışmış” anlamı verildikten sonra "ملتف الساق بالساق" (bacak bacağa

dolaşmış) ibâresine yer verilir. O, aslında ﴾والتـفت الساق بالساق﴿ “Ve bacak bacağa

dolaşır.” âyetinden esinlenilerek kaydedilmiştir. Yine nâsır (ناصر)ın “nusret eden,

yardım eden” anlamına geldiğine ve çoğulunun nâsırîn (ناصرين) olduğuna dâir

misâl getirilen "ر الناصرين ”.Allah, yardım edenlerin en hayırlısıdır“ "وهللا خيـcümlesinin Yunan muhârebesindeki Osmanlı zaferine tarih düştüğü belirtilir. İlgili söz, aslında ﴾وهو خري الناصرين﴿ “Yardımcıların en iyisi, O’dur.” âyetiyle alâkalıdır.15F

16

yakîn (يقني), Vâkı‘a, 56/95, Hâkka, 69/51, Tekâsür, 102/5, 7, s. 956; yevm (يـوم), Fâtiha, 1/4…, Bakara, 2/85…, Enbiyâ, 21/103, Rûm, 30/56, Sâd, 38/16, Burûc, 85/2, s. 960. 16 Bkz. Lugat-ı Nâcî, ibtiğâ (ابتغاء), Bakara, 2/207, s. 17; câ‘il (جاعل), En‘âm, 6/1, s. 310; hâlis (خالص), İnsân, 76/9, s. 370; hitâm (ختام), Mutaffifîn, 83/26, s. 374; sübhân (سبحان) ve sebhale (سبحله), Enbiyâ,

21/22, Rûm, 30/17, s. 466; mülteff (ملتف), Kıyâmet, 75/29, s. 831; nâsır (ناصر), Âl-i ‘İmrân, 3/150, s. 883.

Page 10: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Abdulkadir BAYAM

Sayfa | 96

Hadislere Yer Verilmesi

Lugat-ı Nâcî’de bazı maddelerde hadislere hadis olduğu belirtilerek yer verilmektedir. Onları şu şekilde sunabiliriz: İktisâd (اقتصاد)ın “itidâl üzere

hareket, idâre, tasarruf, ekonomi” anlamıyla ilgili "ما عال من اقـتصد" (İtidâl üzere

hareket eden ve tasarruf eden, fakir olmaz.),17 hamele (محلة)nin “taşıyan”

anlamındaki hâmil (حامل)in çoğulu olduğu belirtildikten sonra hamele-i Kur’ân

القرآن)(محلة ’ın Kur’ân-ı Kerîm’i meâlini bilerek hıfz ile gereğince amel etmeye

çalışanlar olduğu da ifâde edilerek "أشراف أميت محلة القرآن" (Ümmetimin şereflileri,

Kur’ân’ın taşıyıcılarıdır.),18 ra‘iyye (رعيه)nin “bir hükûmetin eli altında olan bütün

insanlar” anlamı verildikten sonra "كلكم راع وكلكم مسؤول عن رعيته" (Hepiniz

çobansınız ve herbiriniz sürüsünden sorumludur.),19 sûr (سور) Farsça

kelimesinin “ziyâfet” anlamıyla ilgili "قوموا فـقد صنع جابر سو را" (Kalkın. Câbir, ziyâfet

hazırlamıştır.)20 ve karr (قـر)ın “karar” anlamının ardından yevmü’l-karr (Kurban

Bayramının hacıların Minâ’da dinlendiği ikinci günü) ile ilgili olarak da أفضل األيام" (.Günlerin en faziletlisi, yevm-i nahrdan sonra yevm-i karrdır) يـوم النحر مث يـوم القر"hadisleri. 20F

21

Eserde bazı maddelerde ele alınan sözlerin hadis olduğuna değinilmese de onlar da, kaynaklardan tespit edilmiştir. İdâm (ادام) “ekmek katığı” "نعم اإلدام اخلل"

17 Ebû Abdillah Ahmed b. Muhammed b. Hanbel, el-Müsned, Çağrı Yayınları, İstanbul 1402/1982, I, 447. 18 Ebü’l-Kâsım Süleyman b. Ahmed et-Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, thk. Hamdi Abdülmecîd es-Selefî, II. Baskı, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî-Mektebetü İbn Teymiyye, Kâhire 1405/1984, XII, 97. 19 Mesela bkz. Ebû Abdirrahmân Ahmed b. Şu‘ayb en-Nesâî, es-Sünenü’l-kübrâ, thk. Abdülğaffâr Süleyman el-Bündârî-Seyyid Hasan, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1411/1991, (kitâbü ‘işreti’n-nisâ, bâb 78), V, 374. 20 Ebû Bekir Ahmed b. el-Hüseyin el-Beyhakî, es-Sünenü’l-kübrâ, thk. Muhammed Abdülkâdir ‘Atâ, III. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2003, VII, 447. el-Buhârî ise, hadisi إن جابرا "يا أهل اخلندق-şeklinde aktarır. Bkz. Ebû Abdillah Muhammed b. İsmâil el سؤرا rivâyetiyle hemzeyle قد صنع سؤرا"Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981, (kitâbü’l-meğâzî, bâb 29), V, 46. 21 Hadis, İbn Ebî ‘Âsım’ın el-Âhâd ve’l-mesânî’sinde "إ ن من أفضل األي ام يـوم النحر مث يـوم الق ر" rivâyetiyle yer

alırken İbn Hibbân’ın Sahîh’inde " أفضل األيام عند اهلل يـوم النحر ويـوم القر" rivâyetiyle geçmektedir. Bkz. Ebû Bekir İbn Ebî ‘Âsım, el-Âhâd ve’l-mesânî, thk. Bâsim Faysal Ahmed el-Cevâbire, Dâru’r-râye, Riyad 1411/1991, IV, 367; Ebû Hâtim Muhammed İbn Hibbân, el-İhsân fî takrîbi Sahîhi İbn Hibbân, tertip: ‘Alâüddîn Ali el-Fârisî, thk. Şu‘ayb el-Arnaût, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1414/1993, VII, 51. Bu paragrafta geçen maddeler için bkz. Lugat-ı Nâcî, iktisâd (اقتصاد), s. 100; hamele (محلة), s. 362; ra‘iyye

.s. 588 ,(قـر) s. 486; karr ,(سور) s. 440; sûr ,(رعيه)

Page 11: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (I)

Sayfa | 97

(Sirke, ne güzel katıktır.),22 isti‘âze (استعاذه) “sığınmak” ve müte‘avviz (متـعوذ) “isti‘âze eden, sığınan, “e‘ûzü billâhi mineşşeytânirracîm” diyen” أعوذ باهلل من" 23,(.Taşlanmış/lanetli/kovulmuş şeytandan Allah’a sığınırım) الشيطان الرجيم"

istiğfâr (استغفار) “Allah’tan mağfiret dilemek, estağfirullâh demek” "أستـغفر هللا" (Allah’tan mağfiret dilerim.),24 tesmît (تسميت)25 “aksıran adama yerhamükellâh

diye dua etmek” "يـرمحك هللا" (Allah sana merhamet etsin.),26 teşrîk (تشريق) (“ziyalandırıp parlatmak, ziyalandırılıp parlatılmak” anlamı verildikten sonra teşrîk tekbirine yer verilir) "هللا أكبـر هللا أكبـر ال إله إال هللا وهللا أكبـر هللا أكبـر وهلل احلمد" (Allah en büyüktür/uludur, Allah en büyüktür, Allah’tan başka tanrı yoktur. Allah en büyüktür, Allah en büyüktür, hamd ancak Allah’adır.),27 cemâl (مجال) “dış ve iç

güzelliği” "يل حيب اجلمال (محيه) 28 himye,(.Cenâb-ı Hak, güzeldir, cemâli sever) "إن هللا مج“yiyip içmekte ihtiyat, perhiz” "احلمية رأس كل دواء" (Perhiz, devaların başıdır.),29

havleka (حولقه) ““lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” demek” "ال حول وال قـوة إال باهلل" (Allah’tan başka hiçbir güç ve kuvvet yoktur./Her güç ve kuvvet, ancak Allah’ladır.),30 müdârâ/müdârât (مدارا/مدارات) “halka güzel davranmak, sulh

üzere bulunmak, riâyet etmek”"مداراة الناس صدقة" (İnsanlara güzel davranmak

sadakadır.),31 müskir (مسكر) “sarhoş eden, mest eden” "كل مسكر حرام" (Her sarhoş

eden haramdır.)32 ve niyyet (نيت) “bir şeye kastetmek ve azmetmek” ا األعمال "إمنhadisleri.32F (.Ameller, niyetlere göredir) بالنيات"

33

22 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, III, 304; Ebü’l-Hüseyin Müslim b. el-Haccâc, Sahîhu Müslim, thk. Muhammed Fuâd Abdülbâkî, Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981, (kitâbü’l-eşribe, bâb 30), II, 1621. 23 Örneğin bkz. el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, (kitâbü’l-edeb, bâb 76), VII, 99. 24 Müslim, Sahîhu Müslim, (kitâbü’s-salât, bâb 42), I, 351. 25 Buna teşmît (تشميت) de denir. 26 el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, (kitâbü’l-edeb, bâb 127-128), VII, 125. 27 Ebü’l-Hasen Ali b. Ömer ed-Dârekutnî, es-Sünen, thk. Şu‘ayb el-Aranaût, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1424/2004, II, 390-391. 28 Müslim, Sahîhu Müslim, (kitâbü’l-îmân, bâb 39), I, 93. 29 Bkz. Ebü’l-Fidâ İsmâil b. Muhammed el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ ve müzîlü’l-ilbâs, II. Baskı, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî, Beyrut 1352 h., II, 214. 30 Bkz. el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, (kitâbü’t-teheccüd, bâb 21), II, 49; Müslim, Sahîhu Müslim, (kitâbü’s-salât, bâb 7), I, 289. 31 et-Taberânî, el-Mu‘cemü’l-evsat, thk. Mahmûd et-Tahhân, Mektebetü’l-me‘ârif, Riyâd 1405-1415/1985-1995, I, 286; Ebû Abdillâh Muhammed b. Selâme el-Kudâ‘î, Müsnedü’ş-Şihâb, thk. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1405/1985, I, 88; İbn Hibbân, Sahîhu İbn Hibbân, II, 216; Bkz. Ebû Bekir Ahmed b. el-Hüseyin el-Beyhakî, el-Câmi‘ li-şu‘abi’l-îmân, thk. ‘Abdül‘alî Abdülhamîd Hâmid, Mektebetü’r-rüşd, Riyad 1423/2003, XI, 22-23. 32 el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, (kitâbü’l-edeb, bâb 80), VII, 101; Müslim, Sahîhu Müslim, (kitâbü’l-eşribe, bâb 6), II, 1585. 33 Bu hadis için bkz. el-Buhârî, Sahîhu’l-Buhârî, (kitâbü bed’i’l-vahy, bâb 1), I, 2. Ayrıca söz konusu paragrafta geçen maddeler için bkz. Lugat-ı Nâcî, idâm (ادام), s. 39; isti‘âze (استعاذه), s. 61; istiğfâr

Page 12: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Abdulkadir BAYAM

Sayfa | 98

Sözlükte bazı maddelerde misâl getirilen hadislerin (hadis olduğu açıkça belirtilir) yapılan araştırmalar sonunda tartışmalı olduğu görülmüştür. Onlardan birincisi, zebîh (ذبيح)in “boğazlanmış hayvan, Allah yolunda kurban edilmeye uygun hayvan” anlamından sonra Hz. İsmâil’in ve Hz. Peygamber’in babası Hz. Abdullah’ın “zebîh” diye lakaplandırıldıklarını bildirmek üzere yer verilen أنا ابن"" بيحني hadisidir.34 İkincisi, rehbâniyyet (.Ben, iki kurbanlığın oğluyum) الذ

İslâm’da) "ال رهبانية يف اإلسالم" in “râhiplik” anlamından sonra örnek verilen(رهبانيت)ruhbanlık yoktur.) hadisidir35 ve İbn Hacer (ö. 852/1449), onu bu lafızla görmediğini ifâde etmiştir.36 Ayrıca şunları da ifâde etmekte yarar vardır. Hadrâ ın müennesi olduğu ve “hadrâ-i(اخضر) nın “yeşil” anlamındaki ahdar(خضراء)dimen”in “süprüntülükte biten filiz, süprüntülük filizi” anlamına geldiği belirtildikten sonra onun soysuz olan güzel kız ve kadından kinâye olduğunu ortaya koymak üzere إياكم وخضراء الدمن"" (Süprüntülükte biten filizden sakınınız.) hadisi ele alınır, ama araştırmalarımıza göre sıhhatiyle ilgili tartışmalar bulunmaktadır.37 Yine lahd (حلد)in “çukur, mezar” anlamıyla ilgili اطلبوا العلم من"hadisine37F (.İlmi beşikten mezara kadar talep ediniz) المهد إىل اللحد"

38 yer verilse de

;s. 362 ,(محيه) s. 323; himye ,(مجال) s. 243; cemâl ,(تشريق) s. 240; teşrîk ,(تسميت) s. 63; tesmît ,(استغفار)

havleka (حولقه), s. 364; müte‘avviz (متـعوذ), s. 698; müdârâ/müdârât (مدارا/مدارات), s. 737; müskir

.s. 917 ,(نيت) s. 773; niyyet ,(مسكر)بيحني" 34 "أن أعرابيا قال للنيب صلى el-Keşşâf’ta hadis şeklinde aktarılırken bazı kaynaklarda onun ,"أنا ابن الذبيحني، فـتبسم ومل ينكره عليه" hadisinden kaynaklanan bir cümle olduğu ve o şekilde bir هللا عليه وسلم: يابن الذhadise rastlanmadığı ifâde edilir. Bkz. Ebü’l-Kâsım Mahmûd b. Ömer ez-Zemahşerî, el-Keşşâf ‘an hakâikı ğavâmizı’t-tenzîl ve ‘uyûni’l-ekâvîl fî vücûhi’t-te’vîl, thk. Âdil Ahmed Abdülmevcûd-Ali Muhammed Mu‘avviz, Mektebetü’l-‘ubeykân, Riyâd 1418/1998, V, 224; el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 199. 35 Sözlükte hadîsteki “rehbâniyyet”le kastedilenin şu olduğu açıklanır: Erkekliğini ortadan kaldırmak, boynuna zincir geçirmek, asla et yememek gibi akıl dışı vasıflarla nitelenmektir. O da, yasaklanmıştır. 36 O, et-Taberânî’deki Sa‘d b. Ebî Vakkâs hadisinde "إن هللا أبدلنا بالرهبانية احل ن يفية السمحة" ifâdesinin görüldüğünü belirtir. Bkz. Ahmed b. Ali İbn Hacer el-‘Askalânî, Fethu’l-Bârî bi-şerhi Sahîhi’l-Buhârî, thk. ‘Abdül‘azîz b. Abdillah b. Bâz, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut 1379 h., IX, 111. et-Taberânî’de rivâyet, يا"

هللا قد أبدلنا بالرهبانية احلنفية السمحة..."عثمان إن şeklindedir. et-Taberânî, el-Mu‘cemü’l-kebîr, VI, 62; el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, II, 377. 37 Ebü’l-Hayr Muhammed b. Abdirrahmân es-Sehâvî, el-Makâsıdü’l-hasene fî beyâni kesîrin mine’l-ehâdîsi’l-müştehire ‘ale’l-elsine, tashîh ve ta‘lîk: Abdullah Muhammed es-Sıddîk, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1399/1979, s. 135; Muhammed Tâhir b. Ali el-Hindî el-Fettenî, Tezkiretü’l-mevzû‘ât, II. Baskı, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî, Beyrut 1399 h., s. 127; el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 272; Muhammed b. Ali eş-Şevkânî, el-Fevâidü’l-mecmû‘a, thk. Abdurrahmân el-Mu‘allimî, III. Baskı, el-Mektebü’l-İslâmî, Beyrut 1407/1987, s. 127. 38 Kaynaklardan birinde hadis şeklinde sunulur. Bkz. Mustafa b. Abdillah Kâtib Çelebi, Keşfü’z-zunûn ‘an esâmi’l-kütüb ve’l-fünûn, Matba‘atü’l-‘âlem, Derse‘âdet 1310 h., (el-Mukaddime fî ahvâli’l-‘ulûm), I, 39. Bir diğerinde de aynı cümle, ورد (vârid oldu) fiiliyle nakledilir. Bkz. İsmâil Hakkı Bursevî/el-Burûsevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, el-Matba‘atü’l-Osmâniyye, Derse‘âdet 1330 h., V, 274.

Page 13: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (I)

Sayfa | 99

onun hadis olduğuna ilişkin net bir bilgiye ulaşılamamıştır.39

Lugat-ı Nâcî’de bazı maddelerde ele alınan sözlerin türüne dâir herhangi bir açıklamada bulunulmaz. İşte onlardan a‘mâ مى)(اع nın “kör” anlamıyla ilgili ele

alınan "الغريب كاألعمى ولو كان بصريا" (Garip, görüyor olsa da kör gibidir.),40 hubb

,Vatan sevgisi) "حب الوطن من اإلميان" un “sevgi” anlamıyla ilgili ele alınan(حب)

imandan gelir.)41 ve sulh (ص لح)ün “barışma, barışıklık” anlamıyla ilgili الصلح سيد" sözleri,42 asıl hadis kaynaklarında (.Barış, hükümlerin efendisidir) األحكام"

geçmez ve onların hadis olmadığı eğilimi hâkimdir. Ayrıca tehalluk (ختلق)un

“ahlâklanmak” anlamına ilişkin "ختلقوا بأخالق هللا" (Allah’ın ahlâkıyla ahlâklanınız.) sözü, yine asıl hadis kaynaklarında yer almazken bazı tefsir kaynaklarında43 ve pek çok kaynakta hadis şeklinde aktarılır. Cibâl (جبال)in “dağ” anlamındaki cebel

”in “gayret ve sebât ile çalışma(مهت) in çoğulu olduğuyla ve himmet(جبل)

anlamıyla ilgili "مهة الرجال تـقلع اجلبال" (Er kişilerin himmeti, dağları yerinden koparır/oynatır.) sözüne44 gelince bir eserde onun hadis olduğuna vâkıf olunmadığı, ama bazılarının Ahmed el-Ğazzâlî (ö. 520/1126)’den onu hadis şeklinde naklettikleri belirtilir. Yine nâs (ناس)ın “insanlar, adamlar” anlamıyla

ilgili yer verilen "فع الناس ر الناس من يـنـ İnsanların (en) hayırlısı, insanlara faydası) "خيـolandır.) sözünün de45 hadis olup olmadığını zikredenin görülmediği, ama anlamın doğru olduğu ifâde edilir. Nezâfet (نظافت)in “temizlik, paklık” anlamıyla

39 Bu paragrafta geçen maddeler, alfabetik olarak şöyledir: Lugat-ı Nâcî, hadrâ (خضراء), s. 385; zebîh

..s. 654 ,(حلد) s. 448; lahd ,(رهبانيت) s. 421; rehbâniyyet ,(ذبيح)40 el-‘Aclûnî, a.g.e., II, 18. 41 es-Sehâvî, el-Makâsıdü’l-hasene, s. 183; el-Fettenî, Tezkiretü’l-mevzû‘ât, s. 11; el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 345-346. 42 Bir eserde " فإن الصلح كما يـقال سيد األحكام" şeklinde yer alan bu söze hiçbir hadis kaynağında rastlanmamıştır. Bkz. Ebü’l-‘Abbâs Ahmed el-Kalkaşendî, Subhu’l-a‘şâ, Matba‘atü Dâri’l-kütübi’l-Mısriyye, Kâhire 1340/1922, XI, 394. 43 Örneğin bkz. Nizâmüddîn el-Hasen b. Muhammed en-Nîsâbûrî, Tefsîru Ğarâibi’l-Kur’ân ve reğâibi’l-Furkân, tahrîç: Zekeriyyâ ‘Umeyrât, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1416/1996, I, 404. 44 el-‘Aclûnî, a.g.e., II, 333-334. 45 Asıl hadis kaynaklarında rastlanamayan bu söz, bazı kaynaklarda hadis şeklinde aktarılır. Örneğin bkz. Muhammed b. el-Hasen eş-Şeybânî, Kitâbü’l-Kesb, haz. Abdülfettâh Ebû Ğudde, Mektebetü’l-matbû‘âti’l-İslâmiyye (Haleb)-Dâru’l-beşâiri’l-İslâmiyye, Beyrut 1417/1997, s.102; Ebû Bekir Muhammed b. Ebî Sehl es-Serahsî, el-Mebsût, thk. Halîl Muhyiddîn el-Meys, Dâru’l-fikr li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr ve’t-tevzî‘, Beyrut 1421/2000, IV, 354, X, 129, XXX, 449. Bir eserde onun hadis olup olmadığını zikredenin görülmediği, fakat anlamın doğru olduğu belirtilmektedir. Bkz. el-‘Aclûnî, Keşfü’l-hafâ, I, 393. Öte yandan el-Kudâ‘î’de buna benzer "ر الناس أنـفعهم للناس İnsanların en hayırlısı, insanlara en) "خيـçok faydası dokunandır.) hadisi göze çarpar. Bkz. el-Kudâ‘î, Müsnedü’ş-Şihâb, I, 108, II, 223.

Page 14: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Abdulkadir BAYAM

Sayfa | 100

ilgili ele alınan meşhur "النظافة من اإلميان" (Temizlik, imandandır.) sözüne de45F

46 kaynaklarda bu lafızlardan ibâret bir hadis olarak rastlanmamıştır.46F

47

Tâ‘at (طاعت)in “Cenâb-ı Hakk’ın emir ve nehyini yerine getirme, O’nun

rızâsını talepte bulunma” anlamıyla ilgili "ال طاعة للمخلوق عند معصية اخلالق" (Yaratıcıya

isyan edildiğinde yaratılana itâat yoktur.) sözü örnek verilir. Bu söz, aslında ال" in “sivrisinek(مهج) hadisini48 çağrıştırmaktadır. Hemec طاعة لمخلوق يف معصية اخلالق"

gibi ufak bir tür sinek” anlamıyla ilgili lâ (ال) kaydıyla الناس إما عامل أو متـعلم وما سوامها" İnsanlar, ya âlimdir ya öğrenci. O ikisinden başkası sivrisinek benzeri bir) مهج"

sinektir.) sözüne yer verilir. O da, bazı kaynaklarda49 "الناس عامل ومتـعلم وسائرهم مهج" (İnsanlar, âlim ve öğrencidir. Diğerleri ise sivrisinek benzeri bir sinektir.) rivâyetiyle hadis şeklinde aktarılan, bazılarında da Hz. Ali (ö. 40/661)’ye nispet edilen "الناس رجالن: عامل ومتـعلم، وسائر الناس مهج رعاع" (İnsanlar, iki kişidir: Âlim ve öğrenci. Diğer insanlar ise, bir yığın sivrisinek benzeri sinektir.) sözünü49F

50 akla getirmektedir.50F

51

Ayrıca burada tesmît (تسميت), tasliye (تصليه), tekbîr (تكبري), cevâmi‘ (جوامع) gibi maddelerde de hadislerde geçen ve artık teknik bir terim hâline gelen cümleciklere yer verildiğini hatırlatmakta fayda vardır.51F

52

46 Hadis kaynaklarında "الطهور ش طر اإلميان" vb. rivâyetlerle “Temizlik, imanın yarısıdır.” meâlinde hadislere rastlansa da sözlükte geçen cümleyle hadis olarak karşılaşılamamıştır. Zaten sözlükte de sadece cümle ve anlamı verilmiş, herhangi bir açıklama yapılmamıştır. 47 Bu paragrafta geçen maddeler, alfabetik olarak şöyledir: Lugat-ı Nâcî, a‘mâ (اعمى), s. 90; tehalluk

s. 882; nezâfet ,(ناس) s. 513; nâs ,(صلح) s. 344; sulh ,(حب) s. 312; hubb ,(جبال) s. 221; cibâl ,(ختلق)

.s. 943 ,(مهت) s. 902; himmet ,(نظافت)48 Ebû Bekir Abdullah b. Muhammed İbn Ebî Şeybe, el-Musannef, thk. Muhammed ‘Avvâme, Dâru Kurtuba, Beyrut 1427/2006, (kitâbü’s-siyer, bâb 193), XVIII, 247. Yine ال طاعة لمخلوق يف معصية هللا عز" .rivâyeti için de bkz. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, I, 131 وجل"49 Mesela bkz. Ebû Ömer Şihâbüddîn Ahmed b. Muhammed İbn ‘Abdirabbih, el-‘İkdü’l-ferîd, thk. Müfîd Muhammed Kumeyha-Abdülmecîd et-Terhînî, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1404/1983, II, 79. ed-Dârimî’de ise Hâlid b. Ma‘dân’dan naklen şu haber aktarılır: "ر فيه "الناس عامل ومتـعلم، وما بـني ذلك مهج ال خيـ(İnsanlar, âlim ve öğrencidir. Onun arasındakiler, hiçbir hayır bulunmayan sinektir.). Bkz. Ebû Muhammed Abdullah b. Abdirrahmân ed-Dârimî, es-Sünen, Çağrı Yayınları, İstanbul 1401/1981, (mukaddime), s. 94. 50 Ebû Mansûr Muhammed b. Ahmed el-Ezherî, Tehzîbü’l-luğa, thk. Abdüsselâm Hârûn, ed-Dâru’l-Mısriyye li’t-te’lîf ve’t-terceme, Kâhire 1384/1964, (مهج), VI, 71. 51 Lugat-ı Nâcî, tâ‘at (طاعت), s. 520; hemec (مهج), s. 943. 52 Lugat-ı Nâcî, tesmît (تسميت), s. 240; tasliye (تصليه), s. ; tekbîr (تكبري), s. 271; cevâmi‘ (جوامع), s. 328.

Page 15: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (I)

Sayfa | 101

Arap Şiirlerine Yer Verilmesi

Lugat-ı Nâcî’de birçok maddede beyit ya da mısrâ şeklinde Arap şiirlerine yer verilmektedir ve bunlardan belli bir kısmı, şâir adı anılarak aktarılmaktadır. Önce sözlükte kâili belirtilen beyitleri içeren maddeleri ele alalım. Onlar, şöyledir: İrhâsât (ارهاصات) “bir peygamberin bi‘setinden önce gönderileceğine işâret olmak üzere beliren hârikulâde durumlar” - İmam el-Bûsîrî (ö. 695/1296),53 tecâhül (جتاهل) “câhil gibi görünmek, bilmezlenmek” - Ebü’l-‘Alâ el-

Me‘arrî (ö. 449/1057),54 türbe55 (تـربه) - Hz. Fâtıma (ö. 11/632),56 Râgıb (راغب) -

Koca Râgıb Paşa (ö. 1176/1763),57 Şâfi‘î (شافعى) - İmâm eş-Şâfi‘î (ö. 204/820), 57F

58

53 Basît bahrindeki beyit, Lugat-ı Nâcî’de ve el-Bürde’de وبات إيوان كسرى وهو منصدع - كشمل أصحاب كسرى"ر ملتئم" Kisrânın eyvanı (yüksek ve son derece sağlam binası), kisrânın yardımcıları ve orduları gibi) غيـparça parça olarak, dağılarak, yarılarak birleşmez, onarılmaz hâle geldi.) şeklindedir: Bkz. Muhammed b. Sa‘îd el-Bûsîrî, el-Bürde, şerh: İbrahim el-Bâcûrî, II. Baskı, Mektebetü’l-âdâb, Kâhire 1413/1993, s. 63. Îvân (إيوان), uzunlamasına yapılmış bir binanın divanı gibidir ve “büyük sofa” anlamına da gelir. 54 Tavîl bahrindeki beyit, sözlükte ve şâirin eserinde "جاهل "ولما رأي ت اجلهل يف الناس فاشيا - جتاهلت حىت ظن أين(Halk içinde cehâletin yaygın olduğunu görünce câhil gibi göründüm. Hatta beni de câhil sandılar.) şeklindedir. Bkz. Ebü’l-‘Alâ Ahmed b. Abdillah el-Me‘arrî, Saktu’z-zend, Dâru Sâdır-Dâru Beyrut, Beyrut 1376/1957, s. 194. 55 “Bir zatın medfun olduğu toprak, kabir” anlamı verildikten sonra “medfun üzerine yapılan bina” manasında kullanımının yaygın olduğu belirtildikten sonra Hz. Fâtıma’nın söz konusu mersiyesinde türbe-i Ahmed ( امحد تربهء ) tabîri görülüyorsa da hücre-i saâdeti tazim için türbe denmediğine dikkat çekilir. Bkz. Lugat-ı Nâcî, s. 227. 56 Kâmil bahrindeki beyitler, sözlükte 1- ماذا على من شم تـربة أمحد - أن ال يشم مدى الزمان غواليا 2- صبت علي"

صبت على األيام صرن لياليا" -مصائب لو أنـها (1- Artık hiçbir zaman misk ü anber kokuları koklanmayacak diye Ahmed’in toprağını koklayana ne? 2- Benim üzerime musibetler döküldü. Onlar günlerin üzerine dökülseydi geceye dönerlerdi.) şeklinde Hz. Fâtıma’ya nispet edilir. Beyitler, yer aldığı erken dönem kaynaklarından birinde "...عدن لياليا..." rivâyetiyle Hz. Ali’ye ve Hz. Fâtıma’ya nispet edilir. Bkz. İbn Seyyidinnâs, ‘Uyûnü’l-eser fî fünûni’l-meğâzî ve’ş-şemâil ve’s-siyer, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut tsz., II, 340. Ayrıca sadece ikinci beyit ise, Lugat-ı Nâcî’de geçtiği şekliyle Ebû Mansûr Muhammed b. İbrâhim el-Bâharzî’ye nispet edilir. Bkz. Ebû ‘Ubeydillâh Muhammed b. ‘İmrân el-Merzübânî, Mu‘cemü’ş-şu‘arâ, tashîh ve ta‘lîk: F. Krenkow, Dâru’l-cîl, Beyrut 1411/1991, s. 359. 57 Kâmil bahrindeki beyit, sözlükte ve Dîvân’da "مبحمد يـرجو األمان حممد - مما خياف ويف نوالك راغب" (Muhammed, korktuğundan Muhammed’le aman umar. O, ancak senin hediyeni arzular.) şeklindedir. Bkz. Râgıb Paşa/Koca Râgıb Paşa, Dîvân-ı Râgıb, ysz. 1253 h., s. 4. 58 Vâfir bahrindeki beyitler, sözlükte عر بالعلماء يزري - لكنت اليـوم أشعر من لبيد 2- ولوال خشية الرمحن "1- ولوال الش

ت الناس كلهم عبيدي"جعل -عندي (Şiir, âlimlerin itibarını düşürmeseydi bugün Lebîd’den daha (iyi) şâir olurdum. Rahmân’dan korkum olmasaydı bütün insanları kulum kölem yapardım.) şeklindeyken Dîvân’da "1- ◌عر حشرت الناس كلهم عبيدي" - ... الرمحن ريب -2... -… فـلوال الش rivâyetiyle geçmektedir. Bkz. Muhammed b. İdris eş-Şâfi‘î, Dîvân, haz. Abdurrahmân el-Mustâvî, III. Baskı, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut 1426/2005, s. 49-50.

Page 16: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Abdulkadir BAYAM

Sayfa | 102

tahn (طحن) “öğütmek, öğütülmek” - Ebü’l-‘Atâhiye (ö. 210/825 veya 211/826),59

Fahruddîn Râzî (فخر الدين رازى) - Fahruddîn er-Râzî (ö. 606/1210),60 karanfül

(قـلق) meşhur çiçek karanfil” - İmruülkays b. Hucr (ö. m. 540-545),61 kalak“ (قـرنـفل)“gönül darlığı, kalp ıstırâbı” - İmam Zeynül‘âbidîn Ali b. el-Hüseyin (ö. 94/713),62 leyâl (ليال) ve leyâlî (لياىل) “geceler” - Hz. Fâtıma,63 leyl (ليل) “gece” - İmruülkays,64

Mânî (ماىن) - el-Mütenebbî (ö. 354/965),65 medâfi‘ (مدافع) “toplar” - Cemîl Sıdkî ez-

Zehâvî (ö. 1354/1936),66 medrese (مدرسه) “bilinen anlamıyla” - Bahâüddîn el

59 Meczû’ü’l-kâmil bahrindeki beyit, sözlükte "الناس يف غف الهتم - ورحى المنية تطحن" (Ecel değirmeni

öğütürken insanlar gafletlerindedir.) şeklindeyken Dîvân’da "...والناس" rivâyetiyledir. Bkz. Ebü’l-‘Atâhiye, Dîvân, Dâru Beyrut li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr, Beyrut 1406/1986, s. 429. 60 Tavîl bahrindeki beyit, sözlükte "نـهاية إ قدام العقول عقال - وأكثـر سعي العالمني ضالل" (Akılların cesâretinin sonu, ayak bağıdır. Âlimlerin çalışmasının çoğu dalâldir.) şeklindeyken Vefeyâtü’l-a‘yân’da da Fahruddîn er-Râzî’ye nispet edilerek ve aynı rivâyetle geçer. Bkz. Ebü’l-‘Abbâs Ahmed b. Muhammed İbn Hallikân, Vefeyâtü’l-a‘yân ve enbâü ebnâi’z-zemân, thk. İhsân ‘Abbâs, Dâru Sâdır, Beyrut 1968-1972 (1994), IV, 250. Şiirde geçen ilgili kelime, دامأق şeklinde okunduğu takdirde mısrâ, “Akılların ayaklarının sonu, ayak bağıdır.” diye tercüme edilebilir. 61 Tavîl bahrindeki beyit, sözlükte ve Dîvân’da "هما - نسيم الصبا جاءت بريا القرنفل O) "إذا قامتا تضوع المسك منـiki dilber kalktıkları zaman sabâ esintisi karanfil râyihası getirdiği gibi kendilerinden misk kokusu yayılır.) şeklindedir. Bkz. İmruülkays b. Hucr, Dîvân, thk. Mustafa ‘Abdüşşâfî, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, V. Baskı, Beyrut 1425/2004, s. 111. 62 Basît bahrindeki beyit, sözlükte "أدعوك ريب حزينا هائما قلقا - فارحم بكائي حبق البـيت واحلرم" (Yâ Rabbi hüzünlü, şaşırmış, mustarip olarak sana yalvarıyorum. Beyt-i Mükerrem ve Harem-i Muhterem hakkı için göz yaşlarıma merhamet et.) şeklindeyken şu eserde de aynı rivâyetledir ve aynı şahsa nispet edilmiştir. Bkz. Muhammed b. Ahmed el-İbşîhî, el-Müstatraf fî külli fennin müstazraf, Mısır 1302 h., I, 144. 63 Kâmil bahrindeki beyit, sözlükte "صبت علي مصائب لو أنـها - صبت على األيام صرن لياليا" (Benim üzerime dökülen musîbetler, eğer gündüzlerin üzerine dökülseydi gecelere dönüşürdü.) şeklindedir ve türbe .maddesinde açıklaması geçmiştir (تـربه)64 Tavîl bahrindeki beyit, sözlükte ve Dîvân’da "وليل كموج البحر أرخى سدوله - علي بأنـواع اهلموم ليبتلي" (Nice gece, çeşitli gamlar ve hüzünler ile beni imtihan için deniz dalgası gibi perdelerini üzerime salıverdi.) şeklindedir. Bkz. İmruülkays, Dîvân, s. 117. 65 Tavîl bahrindeki beyit, sözlükte "أن المانوية تكذب Ne kadar gece karanlığı) "وكم لظالم الليل عندي من يد - ختربvardır ki bence bir nimettir. Karanlıkları kötülüğün fâili olmak üzere gösteren Mâneviyyet mezhebinin yalan olduğunu o nimet bana haber verir.) şeklindeyken Dîvân’da "...عندك من يد..." rivâyetiyledir. Bkz. Ebü’t-Tayyib el-Mütenebbî, Dîvân, Dâru Beyrut li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr, Beyrut 1403/1983, s. 466. 66 Tavîl bahrindeki beyit, sözlükte "إذا رعدت فيها مدافع بأسنا - مسعت هزميا ميأل الصعب والسهال" (Orada cesâret toplarımız gürleyince zoru ve kolayı dolduran bir gümbürtü duydum.) şeklindeyken şâirin Dîvân’ında bulunamamıştır, fakat ulaşılamayan diğer manzum eserlerinden birinde bulunma ihtimali vardır. Cemîl Sıdkî ez-Zehâvî, Dîvân, el-Matba‘atü’l-‘Arabiyye, Mısır 1343/1924.

Page 17: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (I)

Sayfa | 103 ‘Âmilî (ö. 1031/1622),67 Me‘arrî (معرى) - Ebü’l-‘Alâ el-Me‘arrî,68 ma‘îşet (معيشة) “darlık, geçinmek” - Cemîl Sıdkî ez-Zehâvî,69 min (من) (“-den” anlamındadır, ama Türkçe’de her yerde “-den” edatıyla tercüme edilemez) - Hasan el-Bezzâz (ö. 1305/1887),70 mevt (موت) “ölüm” - İbn Nübâte es-Sa‘dî (ö. 405/1014),71 nibâl

nimet” - el-Mütenebbî.73F“ (يد) oklar” - el-Mütenebbî,72 yed73“ (نبال)

74

67 Sözlükte "أ يـها القوم الذي يف المدرسة - كلما حصلتموه وسوسة" (Ey medresedeki insanlar. Siz onu tahsil ettikçe

o, bir vesvesedir.) şeklinde geçen remel bahrindeki beyit, âlimin meşhur eserinde أيـها القوم الذي يف"كل ما حصلتموه وسوسه" –المدرسه (Ey medresedeki insanlar. Tahsil ettiğinizin hepsi vesvesedir.) şeklinde

yazılıdır. Bkz. Bahâüddîn Muhammed b. Hüseyin el-‘Âmilî, el-Keşkûl, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1418/1998, I, 127. 68 Sözlükte "هذا ما جناه أيب علي - وما جنـيت على أحد" (Bu, benim babamın suçudur. Ben, bu suçu kimse hakkında işlemedim.) şeklinde geçen meczûü’l-kâmil bahrindeki beyit, Mefâtîhu’l-ğayb’da ve Ğarâibü’l-Kur’ân’da da aynı rivâyetle ve aynı şâire nispet edilmiş olarak karşımıza çıkar. Bkz. Ebû Abdillah Muhammed b. Ömer Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-ğayb, Dâru’l-fikr li’t-tıbâ‘a ve’n-neşr ve’t-tevzî‘, Beyrut 1401/1981, XX, 187; Nizâmüddîn en-Nîsâbûrî, Ğarâibü’l-Kur’ân ve reğâibü’l-furkân, IV, 339. Bununla birlikte şâirin şiirlerini içeren iki mühim eser Saktu’z-zend ve Şerhu’l-Lüzûmiyyât’ta ise bu beyte rastlanmamıştır. Ayrıca beytin ilk mısrâında yer alan mâ (ما), bahir dikkate alındığında zâit görünmektedir. 69 Tavîl bahrindeki beyit, sözlükte "أيف كل يـوم رحلة وتـغرب - وسعي إلدراك المعيشة متعب" (Her gün böyle bir sefer, bir gurbet ve geçimlik sebeplerine ulaşmak için yorucu sa‘y ü gayret mi tercih edilecektir?) şeklindedir. Şâirin Dîvân’ında rastlanmayan beyit, el-Mevsû‘atü’l-‘Arabiyyetü’l-‘âlemiyye’de ez-Zehâvî maddesinde aynı rivâyetle yer alır. 70 Tavîl bahrindeki beyit, sözlükte "ألفت اهلوى طفال فشابت عوارضي - لعشرين من ع مري فأين شبابيا" (Tıfıl iken sevdâ ile ülfet ettim, yirminci yaşımda yanaklarımdaki tüyler ağardı. Benim gençliğim nerededir?) şeklindeyken kaynaklardan birinde de aynı rivâyetle aynı şâire nispet edilir. Bkz. Abdürrezzâk el-Baytâr, Hilyetü’l-beşer fî târîhi’l-karni’s-sâlise ‘aşer, thk. Muhammed Behcet el-Baytâr, II. Baskı, Dâru Sâdır, Beyrut 1413/1993, I, 477. 71 Tavîl bahrindeki beyit, sözlükte "و من مل ميت بالسيف مات بغريه - تـنـوعت األسباب والموت واحد " (Kılıç ile ölmeyen, başka şeyle ölür. Sebepler çeşit çeşit olsa da ölüm birdir.) şeklindeyken şâirden 16 yıl sonra vefat eden İbn Miskeveyh’in eserinde nispetsiz şekilde ve onun hayatını ele alan bir eserde de ona nispetle ..."والداء واحد" rivâyetiyle geçer. Bkz. Ebû Ali Ahmed b. Muhammed İbn Miskeveyh, Tecâribü’l-ümem ve te‘âkubü’l-himem, thk. Seyyid Kisrevî Hasan, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2003, VI, 139; İbn Hallikân, Vefeyâtü’l-a‘yân, III, 193. 72 Vâfir bahrindeki beyit, sözlükte ve Dîvân’da "رماين الدهر باألرزاء حىت - فـؤادي يف غشاء من نبال" (Felek, bana öyle musibet okları attı ki kalbim oklardan kılıf içinde kaldı.) şeklindedir. Bkz. el-Mütenebbî, Dîvân, s. 265. 73 Lugat-ı Nâcî, irhâsât ( ارهاصات), s. 49; tecâhül (جتاهل), s. 212; türbe (تـربه), s. 227; Râgıb (راغب), s. 427;

Şâfi‘î (شافعى), s. 491-492; tahn (طحن), s. 521; Fahruddîn Râzî (فخر الدين رازى), s. 559; Kadîr (قدير), s.

588; karanfül (قـرنـفل), s. 590; kalak (قـلق), s. 599; leyâl ( ليال) ve leyâlî ( لياىل), s. 663; leyl (ليل), s. 664;

Mânî ( ماىن), s. 672; medâfi‘ (مدافع), s. 738; medrese (مدرسه), s. 740; Me‘arrî (معرى), s. 803; ma‘îşet

.s. 953-954 ,(يد ) s. 889; yed ,(نبال) s. 857; nibâl ,(موت) s. 838; mevt ,(من ) s. 808; min ,(معيشة)74 Tavîl bahrindeki beyit, sözlükte "أن المانوية تكذب Ne kadar gece karanlığı) "وكم لظالم الليل عندي من يد - ختربvardır ki bence bir nimettir. Karanlıkları kötülüğün fâili olmak üzere gösteren Mâneviyyet

Page 18: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Abdulkadir BAYAM

Sayfa | 104

Bunun yanı sıra cerâhat (جراحت)ın “yara, yarada ortaya çıkan, yaradan akan sıvı‘” anlamı75 münâsebetiyle Hz. Ali’ye nispet edilen bir beyte onun Dîvân’ında rastlanmamıştır. Yine haşr (حشر)ın “bir ölüyü veya bilcümle ölüleri diriltip mahşere çıkarmak, bir ölü veya bütün ölüler diriltilip mahşere çıkarılmak” anlamı76 çerçevesinde Hz. Ali’ye nispet edilen iki beytin ona değil de, Ebü’l-‘Alâ el-Me‘arrî’ye ait olduğu kesinlik kazanmıştır. Cerv (جرو)in “hayvan yavrusu, enik” anlamına ilişkin İmam Ebû Hanîfe (ö. 150/767)’ye nispet edilen bir beyte yer verilmesine rağmen söz konusu beyte nispetsiz şekilde ve biraz da farklı bir rivâyetle ulaşılabilmiştir.77 Cür‘a (جرعه)nın “yudum, içim, ekseriya içildikten sonra kabın dibinde kalan az sıvı‘” anlamına dâir Bedî‘uzzamân el-Hemedânî (ö. 398/1008)’ye atfen bir beyit misâl getirilse de şâirin Dîvân’ında görülememiştir, çünkü o, Abdülğanî en-Nâblusî (ö. 1143/1731)’ye ait bir beyittir.78 Kedd ( كد)in “bir şeyin meydana gelmesi için meşakkat, mihnet, emek çekmek” anlamıyla ilgili

mezhebinin yalan olduğunu o nimet bana haber verir.) şeklindedir. Dîvân’da geçtiği şekle daha önce değinilmişti. 75 Sözlükte vâfir bahrindeki beyit, "نان هلا التيام - وال يـلتام ما جرح اللسان .Mızrak yaraları onulur) "جراحات السDil yarası onulmaz.) şeklindedir. Ne var ki Hz. Ali’nin Dîvân’ında ilgili beyte rastlanmamıştır. Bkz. Ali b. Ebî Tâlib, Dîvân, derleme: ‘Abdül‘azîz el-Kerem, Matba‘atü’l-Kerem, ysz. 1382/1963. Öte yandan genelde nispetsiz olarak ve aynı ya da benzer rivâyetlerle aktarılan beyit, bir eserde "...التئام ..." rivâyetiyle Hz. Ali’ye nispet edilirken en eski kaynaklardan birinde nispetsizdir ve جراحات الطعان هلا"

"...التئام şeklindedir. Bkz. İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, IX, 506; İbrahim b. Muhammed el-Beyhakî, el-Mehâsin ve’l-mesâvi, Dâru Sâdır, Beyrut 1390/1970, s. 381. 76 Kâmil bahrindeki beyitler, sözlükte م والطبيب كالمها - لن حتشر األجساد قـلت إليكما 2- إن صح "1- زعم المنج

إن صح قـويل فاخلسار عليكما" -قـولكما فـلست خباسر (1- Müneccim ile tabip “Bedenler haşrolunmaz.” iddiasında bulundular. Dedim ki: Benden ırak olun! 2- Sizin sözünüz doğru çıkarsa ben zararlı çıkmam. Benim sözüm doğru çıkarsa siz zararlı çıkarsınız.) şeklindeyken Hz. Ali’nin Dîvân’ında rastlanmamıştır. Buna mukabil el-Me‘arrî’nin eserinde aynı beyitler, ..م األجساد...أو صح قـويل..." حتشر .ال "قال المنج rivâyetiyle yer bulur. Bkz. Ebü’l-‘Alâ el-Me‘arrî, Şerhu’l-Lüzûmiyyât, thk. Seyyide Hâmid vdğr., el-Hey’etü’l-Mısriyyetü’l-‘âmme, ysz. 1994, III, 133. Diğer yandan bazı kaynaklarda Hz. Ali’nin kendisiyle âhiret konusunda tartışan birine şöyle dediği rivâyet edilir: " ن كان األمر على ما زعمت ختلصنا إيعا. وإن كان األمر كما قـلت، فـقد هلكت وجنوت "مج (Durum, senin iddia ettiğin şekildeyse hepimiz kurtulduk,

ama durum benim söylediğim gibiyse sen helâk oldun, ben ise kurtuldum.). Meselâ bkz. Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed el-Ğazzâlî, Mîzânü’l-‘amel, thk. Süleyman Dünyâ, Dâru’l-me‘ârif, Mısır 1964, s. 189. 77 Vâfir bahrindeki beyit, sözlükte "ل قد ربـيت جروا طول عمر - فـلما صار ذئـبا عض رجلي" (Uzun süre/bir ömür boyu bir kurt yavrusu besledim. Büyüyüp kurt olunca ayağımı ısırdı.) şeklindeyken bir eserde nispetsizdir ve فـلما صار كلبا..." -"...طول عمري rivâyetiyle geçer. İsmâil Hakkı Bursevî, a.g.e., VII, 436. 78 Sözlükte tavîl bahrindeki beyit, "شربـنا وأهرقـنا على األرض جرعة - ولألرض من كأس الكرام نصيب" (İçtikten sonra zemîne kabın dibinde kalan bir miktar sıvıyı serptik. Kerem sahiplerinin kadehinden yer de nasiplenir.) şeklindeyken söz konusu şâirin Dîvân’ında yoktur. Bkz. Bedî‘uzzamân el-Hemedânî, Dîvân, thk. Yüsrî Abdülğanî Abdullah, III. Baskı, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1424/2003. Buna mukâbil beyit, aynı rivâyetle Abdülğanî en-Nâblusî’ye aittir. Bkz. Abdülğanî b. İsmâil en-Nâblüsî, Dîvân, Mısır 1306 h., s. 31.

Page 19: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (I)

Sayfa | 105

Ebü’l-Feth el-Büstî (ö. 400/1010)’ye nispet edilen beytin ona değil,79 aslında İmâm eş-Şâfi‘î’ye ait olduğu bilgisine ulaşılmıştır. Mu‘îr )معري( in “ödünç olarak veren” anlamına ilişkin Mecnûn/Kays b. el-Mülevvah (ö. 70/690)’a nispet edilen beytin ona değil de İbnü’l-Ahnef (ö. 192/808)’e ait olduğu ortaya çıkmıştır.80 Şâfi‘î (شافعى) maddesinde İmâm eş-Şâfi‘î’ye nispet edilerek bazı beyiler, aktarılsa

da Dîvân’ında81 onlar bulunmamaktadır. Leylâ el-‘Âmiriyye (ليلى العامريه) maddesinde onun meşhur Mecnûn el-‘Âmirî’nin âşık olduğu bayan olduğu belirtildikten sonra Mecnûn’a nispet edilen bir beyit 81F

82 örneklendirilse de şâirin Dîvân’ında onunla karşılaşılamamıştır. 82F

83

Herhangi bir şâire nispet edilmediği hâlde tarafımızdan kâili bulunan beyitlerin yer aldığı maddeler, şöyledir: Ke’s (كأس) “içi dolu kap, kâse” - Ali b. Abdirrahîm (ö. ?), Ebû Yezîd el-Bistâmî (ö. 234/848 veya 261/875) ve eş-Şiblî (ö. 334/946) (üç kişiye nispet edilir),84 kelîl (كليل) “kesmez kılıç, bıçak; yorulmuş”

79 Vâfir bahrindeki beyit, sözlükte "ومن طلب العلى من غري كد - أضاع العمر يف طلب المحال" (Meşakkatsiz kemâl merdivenlerine yükselmek isteyen, imkânsızı taleb ile ömrünü zâyi eder.) şeklindeyken söz konusu şâirin Dîvân’ında yoktur. Ebü’l-Feth el-Büstî, Dîvân, thk. Düriyye el-Hatîb-Lütfî es-Sakkâl, Matbû‘âtü Mecma‘i’l-luğati’l-‘Arabiyye, Dımaşk 1410/1989. Bu beyit, İmâm eş-Şâfi‘î’nin Dîvân’ında ومن رام" .rivâyetiyle yer alır. Bkz. İmam eş-Şâfi‘î, Dîvân, s. 100 العال..."80 Tavîl bahrindeki beyit, sözlükte "فجاوبين من فـوق غصن أراكة - أال كلنا يا مستعري معري" (Erâke ağacının dalının üzerinden bana cevap verdi. Ey ödünç alan hepimiz ödünç vereniz.) şeklindedir. Buna karşılık asıl kaynakta "...فجاوبـنين من فوق" rivâyetiyle geçer. Bkz. el-‘Abbâs İbnü’l-Ahnef, Dîvân, thk. ‘Âtike el-Hazrecî, Matba‘atü Dâri’l-kütübi’l-Mısriyye, Kâhire 1373/1954, s. 143. 81 Tavîl bahrindeki beyitler, sözlükte 1- لئن ك ان ثـويب فـوق قيمته الفلس - فلي فيه نـفس دون قيمتها اإلنس 2- وثـوبك"

وثويب ليل حتت ظلمته الشمس" -مشس حتت أنـواره الدجى (Kuşkusuz giysimin değerinin üzerinde akçe var ise (de) benim o giyside değerinin altında insanın bulunduğu nefsim vardır. Senin giysin, ışıkları altında karanlığın bulunduğu güneş iken benim giysim karanlığı altında güneşin bulunduğu gecedir.) şeklindeyken İmam eş-Şâfi‘î’nin Dîvân’ında bulunamamıştır. Söz konusu beyitler, el-Âdâbü’ş-şer‘iyye’de وثـويب ليل حتت أطماره مشس" -"... فـثوبك بدر حتت أنـواره دجى rivâyetiyle el-Mütenebbî’ye nispet edilir, fakat Dîvân’da yoktur. Şemsüddîn Muhammed İbn Müflih el-Makdisî, el-Âdâbü’ş-şer‘iyye, thk. Şu‘ayb el-Arnaût-Ömer el-Kayyâm, Müessesetü’r-risâle, Beyrut 1419/1999, III, 499. 82 Basit bahrindeki beyit, sözlükte "لى من البشر Ey çöldeki dişi) "تاهلل يا ظبـيات القاع قـلن لنا - ليالي منكن أم ليـceylanlar! Allah için bana söyleyin. Leylâm sizden midir yoksa Leylâ beşerden midir?) şeklindedir, ama asıl kaynakta rastlanmamıştır. Bkz. Mecnûnu Leylâ, Dîvân, ta‘lîk: Yüsrî Abdülğanî, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1420/1999. Buna karşılık görülebildiği kadarıyla çoğu kaynakta "...باهلل يا" rivâyetiyle aktarılmakta, Mecnûn, el-‘Arcî (ö. 120/738’e doğru) ve Zürrumme (ö. 117/735)’ye nispetler görülmektedir. Öte yandan söz konusu beyit, Zürrumme’nin Dîvân’ında yer almaz. Zürrumme, Dîvân, şerh: Abdurrahman el-Mustâvî, Dâru’l-ma‘rife, Beyrut 1427/2006. 83 Lugat-ı Nâcî, cerâhat (جراحت), s. 316; haşr (حشر), s. 352-353; cerv (جرو), s. 317; cür‘a (جرعه), s. 317; kedd ) كد( , s. 617; mu‘îr )معري( , s. 808. Ayrıca bkz. Leylâ el-‘Âmiriyye )العامريه ليلى( , s. 665; Şâfi‘î (شافعى), s. 491-492. 84 Sözlükte "شربت احلب كأسا بـعد كأس - فما نفد الشراب وال رويت" (Muhabbet şarabını kâseler dolusu içtiğim hâlde ne şarap yetti ne de ben doydum.) şeklinde geçen vâfir bahrindeki beyit, Hakâiku’t-tefsîr’de

Page 20: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Abdulkadir BAYAM

Sayfa | 106

ve mesâvî (مساوى) “kötülükler, fenalıklar” - Abdullah b. Muâviye b. Abdillâh b.

Ca‘fer (ö. 129/746),85 me‘âlim (معامل) “kendisiyle bir şey delil getirilen eserler,

nişâneler” - İbn Sînâ (ö. 428/1037).86 Ayrıca semî (ي ”nin “adaş, hemnâm(مسanlamıyla ilgili babasına mersiye nazmeden adı belirtilmeyen bir kadının beyti,87 dikkat çeker.88 Bu arada münâ (مىن)nın “emeller, arzular” anlamına dâir lâ (ال) kaydıyla misâl getirilen beytin 88F

89 kaynaklarda adı belirtilmeyen bir bedevîye, el-Hâris oğullarına mensup birine ve İbn Meyyâde (ö. 149/766)’ye nispet edildiği görülmektedir. Bununla birlikte İbn Meyyâde’nin Dîvân’ında söz konusu beyit bulunamamıştır.

aynı rivâyetle Ali b. Abdirrahîm’e, İhyâü ‘ulûmi’d-dîn’de ..."وما رويت " rivâyetiyle eş-Şiblî’ye ve Tefsîru Rûhi’l-beyân’da aynı rivâyetle Ebû Yezîd el-Bistâmî’ye nispet edilir. Bkz. Ebû Abdirrahmân Muhammed b. el-Hüseyin es-Sülemî, Hakâiku’t-tefsîr, thk. Seyyid ‘İmrân, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1421/2001, II, 149; Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed el-Ğazzâlî, İhyâü ‘ulûmi’d-dîn, el-Matba‘atü’l-meymeniyye, Mısır 1306 h., IV, 281; İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, VIII, 257. 85 Sözlükte "و عني الرضا عن كل عيب كليلة - كما أن عني السخط تـبدي المساويا" (Hoşnutluk ile bakan göz, hiçbir aybı görmez. Hoşnutsuzluk ile bakan göz ise, her aybı görür.) şeklinde geçen tavîl bahrindeki beyit, en eski eserlerden birinde Abdullah b. Muâviye b. Abdillah b. Ca‘fer’e "...ولكن عني ..." ve ...فعني الرضا"-rivâyetleriyle nispet edilir. Bkz. Ebû Muhammed Abdullah b. Müslim İbn Kuteybe ed ولكن عني..."Dîneverî, ‘Uyûnü’l-ahbâr, şerh ve ta‘lîk: Yûsuf Ali Tavîl-Müfîd Muhammed Kumeyha, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut tsz., III, 16, 87. 86 Sözlükte 1- لقد طفت يف تلك المعاهد ك لها - وسرحت طريف بـني تلك المعامل 2- فـلم أر إال واضعا كف حائر - على ذ قن" .O bilinen yerlerin tamamında dolaştım ve o eserler, nişâneler arasında göz gezdirdim) أو قارعا سن نادم"Ne var ki ancak şaşırıp kalmış kimse gibi avcunu çenesine koymuşu veya pişmalık duyanı gördüm.) şeklinde geçen tavîl bahrindeki beyitler, aynı rivâyetle İbn Sînâ’ya nispet edilir. Bkz. Ebü’l-Bekâ Kemâlüddîn Muhammed b. Musa ed-Demîrî, Hayâtü’l-hayevâni’l-kübrâ, II. Baskı, Dâru’t-tıbâ‘ati’l-‘âmire, Bulak 1284 h., II, 465. 87 Sözlükte "ه فـيجيب يه – وإن كان يدعى بامس .Nice adaş vardır ki hiç onun gibi değildir) "وكم من مسي ليس مثل مسAdıyla çağrılsa ve cevap verse de.) şeklinde geçen tavîl bahrindeki beyit, şu eserde de aynı rivâyetle nakledilir. Bkz. Ebû Temmâm, Dîvânü’l-Hamâse, şerh: Ahmed Hasan Besec, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1418/1998, s. 194. Aslında bu beyit, öncesindeki beyit de dikkate alındığında şu anlamı taşımaktadır: “Ali adında nice şahıs vardır, fakat benim babam onlardan ayrıdır. Çünkü onunla kimse kıyaslanamaz.”. 88 Lugat-ı Nâcî, ke’s (كأس), s. 609; kelîl (كليل), s. 636; mesâvî (مساوى), s. 760-761; me‘âlim (معامل), s.

798; münâ (مىن), s. 854-855. Ayrıca bkz. semî (مسي), s. 482. 89 Sözlükte "مىن إن تكن حقا تكن أحسن المىن - وإال فـقد عشنا هبا زمنا رغدا" (Eğer bu arzular, gerçek duruma muvâfık ise emellerin en güzelidir. Değilse onlarla bir müddet mutluca yaşadık â, o da kâfidir.) şeklinde geçen tavîl bahrindeki beyit, ‘Uyûnü’l-ahbâr’da ismi belirtilmeyen bir bedeviye, Muhâdarâtü’l-üdebâ’da el-Hâris oğullarından birine ve el-Keşkûl’de İbn Meyyâde’ye aynı rivâyetle nispet edilir. Bkz. İbn Kuteybe, ‘Uyûnü’l-ahbâr, I, 371; Ebü’l-Kâsım Hüseyin b. Muhammed er-Râğıb el-İsfahânî, Muhâdarâtü’l-üdebâ ve muhâverâtü’ş-şu‘arâ ve’l-büleğâ, nşr. İbrâhîm Zeydân, Matba‘atü’l-hilâl, Mısır 1902, s. 174; el-‘Âmilî, el-Keşkûl, I, 332. Buna mukabil, İbn Meyyâde’nin Dîvân’ında ise ilgili beyit görülememiştir. Bkz. İbn Meyyâde, Dîvân, thk. Hannâ Cemîl Haddâd, Mecma‘u’l-luğati’l-‘Arabiyye, Dımaşk 1402/1982.

Page 21: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (I)

Sayfa | 107

Şâir ismi belirtilmeyen ve kaynaklarda da nispetsiz sunulan beyitlerin yer aldığı maddeler şöyledir: Ülû/ülî (اولو/اويل) “sahipleri”,90 bârî (بارى) “ağaç yonucu,

yonan”,91 tecârib (جتارب),92 teşeyyuh (تشيخ) “ihtiyar gibi görünmek ve ihtiyar tavrı

takınmak”,93 hamâkat (محاقت) “ahmaklık”94 ve havâcib (حواجب) “kaşlar”.94F

95

Herhangi bir şâire nispet edilmeyen ve hiçbir şekilde ulaşılamayan beyitlerin yer aldığı maddeler ise, münâdim (منادم) “nedimlik eden”95F

96 ve

90 Sözlükte "أ ولو العزم نوح واخلليل المودد - وموسى وعيسى واحلبيب حممد " (Ülü’l-‘azm Nûh, Halîl (İbrâhîm), Mûsâ,

İsa ve Sevgili Muhammed’dir.) şeklinde geçen tavîl bahrindeki beyit, Nazmü’d-dürer’de واخلليل بن..." rivâyetiyle nispetsiz geçer. Bkz. Ebü’l-Hasen "...واخلليل الممجد..." ve Rûhu’l-me‘ânî’de آزر..."Burhânüddîn İbrâhîm b. Ömer el-Bikâ‘î, Nazmü’d-dürer fî tenâsübi’l-âyât ve’s-süver, thk. Abdürrezzâk Gâlib el-Mehdî, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1415/1995, VII, 146; Ebü’l-Fazl Şihâbüddîn es-Seyyid Mahmûd el-Âlûsî, Rûhu’l-me‘ânî fî tefsîri’l-Kur’âni’l-‘Azîm ve’s-seb‘i’l-mesânî, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî, Beyrut tsz., XXVI, 35. Ülü’l-‘azm, ilâhî emirlerin ve irâdenin yerine getirilmesine en çok ihtimam gösteren şanlı peygamberlerdir. 91 Sözlükte "يا باري القوس بريا لست حتسنـها – ال تـفسدنـها وأعط القوس باريها" (Ey yayı yontan onu güzel yapamıyorsun. Kati surette bozma ve yayı yontucusuna ver.) şeklinde geçen basît bahrindeki beyit, onun bulunabildiği eski kaynaklardan birinde أعط..."ال تـفسد القوس –"...ليس حيكمه rivâyetiyle yer alır. Bkz. Ebü’l-Ferec el-Mu‘âfâ b. Zekeriyyâ en-Nehrevânî, el-Celîsü’s-sâlihu’l-kâfî ve’l-enîsü’n-nâsıhu’ş-şâfî, thk. İhsân ‘Abbâs, ‘Âlemü’l-kütüb, Beyrut 1407/1987, III, 218. 92 Tecârib (جتارب)in tecribe (جتربه)nin çoğulu olduğu ve râ (ر)nın zammıyla yazılmaması gerektiği

belirtildikten sonra tecârîb (جتاريب) şeklinde de kullanılabileceğine nispet verilmeden ilgili beyit şâhit

getirilir. Sözlükte اريب"وما مفاتيحها إال التج –"إن الرجال صناديق مقفلة (İnsanlar kilitli sandıklardır. Bunların anahtarları, tecrübelerdir.) şeklinde geçen basît bahrindeki beyit, eserlerden birinde nispetsiz şekilde ve aynı rivâyetle geçer. Bkz. İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, II, 86. 93 Sözlükte "شيئان عجيبان مها أبـرد من يخ – شيخ يـتصىب وصيب يـتشيخ" (İki şey vardır ki buzdan daha soğuktur. Biri ihtiyar bir adamın çocuk tavrı takınması, diğeri bir çocuğun ihtiyar tavrı takınmasıdır.) şeklinde geçen kâmil bahrindeki beyit, bir eserde " شيخ يـتصاىب وصيب يـتمشيخ ..." rivâyetiyle yer alır. Bkz. Muhammed Emîn b. Fazlillâh el-Muhibbî, Hulâsatü’l-eser fî a‘yâni’l-karni’l-hâdiye ‘aşer, Dâru Sâdır, Beyrut 1284 h., II, 435. Ayrıca beyitte yer alan يخ, “buz” anlamına gelen Farsça kökenli bir sözcüktür. 94 Bkz. Lugat-ı Nâcî, ülû/ülî (اولو/اويل), s. 135; bârî (بارى), s. 146; tecârib (جتارب), s. 211; hamâkat (محاقت), s. 361. 95 Sözlükte "نـنا - و حنن سكوت واهلوى يـتك لم .Kaşlarımız, aramızda maksatları anlatıyor) "حواجبـنا تـقضي احلوائج بـيـ

Biz suskun duruyoruz, aşk söylüyor.) şeklinde geçen tavîl bahrindeki beyit, bir eserde "...حوائجنا تـقضي" rivâyetiyle ve nispetsiz geçer. Bkz. Halîl b. Şâhîn ez-Zâhirî, el-İşârât fî ‘ilmi’l-‘ibârât, thk. Seyyid Kisrevî Hasan, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1413/1993, s. 185. Aslında ikinci mısrâ, İbnü’l-Ahnef’e aittir. Bkz. el-‘Abbâs İbnü’l-Ahnef, Dîvân, s. 243. 96 Mütekârib bahrindeki beyit, sözlükte şöyledir: "لساين يـغين وفكري مناد م – وكفي يسقيين ومسعي يطرب" (Dilim şarkı söyler, fikrim nedimlik eder. Avcum sâkilik eder, kulağım okşanır/terennüm eder.). Bkz. Lugat-ı Nâcî, münâdim (منادم), s. 838. Bize göre beyitte geçen يسقيين’nin يسقي şeklinde okunması, aslında bahre daha uygun düşmektedir.

Page 22: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Abdulkadir BAYAM

Sayfa | 108

mütesavvit (متصوت) “ses çıkaran, ses veren, seslenen”tir.96F

97

Mısrâlar da, eserde önemli bir yer tutmaktadır ve belli bir şâire nispet edilenler şöyle gösterilebilir: Bedâvet (بداوت) “bedevilik, bâdiyede oturma” - el-

Mütenebbî "ر جملوب 98 bezr,(.Bedevîlikte doğal bir güzellik vardır) "ويف البداو ة حسن غيـ

"وحسن نـبات األرض من كرم البذر"tohum, habbe” - Sa‘dî-i Şîrâzî (ö. 691/1292)“ (بذر)(Yeryüzünün bitkisinin güzelliği, tohumun iyiliğindendir.),99 tasdîr (تصدير) “dîbâcelemek, dîbâcelenmek” (terimin daha somut kavranması için Ka‘b b. Züheyr (ö. 24/645 veya 26/647)’in meşhur kasidesini tasdîr ettiği beyit örnek verilir) "بانت سعاد فـقليب اليـوم متبول" (Su‘âd ayrılıp gitti, o yüzden kalbim bugün

mahvolmuş durumda.),100 tekehhul (تكحل) “sürme çekinmek, gözüne sürme

97 Bu şiir, sözlükte şu şekilde kayıtlıdır: ما يف الدي◌ار جماوب إال صدى المتصوت – ناديت أين أحبيت فأجاب أين" Evlerde ses verenin yankısı dışında cevap veren yok. Dostlarım nerede diye seslendim de) أحبيت"dostlarım nerede diye cevap verdi.). Bize göre bu, meczûü’l-kâmil bahrinde iki beyitten müteşekkil bir şiirdir ve şöyle yazılabilir: "1- أجاب أين ف - ناديت أين أحبيت -2 إال صدى المتصوت - ما يف الدي◌ار جماوب"أحبيت Sözlükteki yazımda ise şatrlardaki tef‘ile sayısı fazla gelmektedir. Paragrafta geçen maddeler

için bkz. Ülû/ülî (اولو/اويل), s. 135; bârî (بارى), s. 146; tecârib (جتارب), s. 211; teşeyyuh (تشيخ), s. 246;

hamâkat (محاقت), s. 361; havâcib (حواجب), s. 363; mütesavvit (متصوت), s. 694. 98 el-Mütenebbî’nin basît bahrindeki beytinin tamamı şöyledir: حسن احلضارة جملوب بتطرية - ويف البداوة حس ن"ر جملوب" Bedevilikte (bedevilerde) doğal bir güzellik vardır. Şehirlilikte (şehirlilerde) ise) غيـtazelenerek doğal olmayan bir güzellik vardır.). Bkz. el-Mütenebbî, Dîvân, s. 449. 99 Sa‘dî’nin tavîl bahrindeki beytinin tamamı, şöyledir: كذلك تـنشا لينة هو عرقها - وحسن نـبات األرض م ن كرم""البذر (Onun kökü olduğu bir ağaç, ancak böyle yetişir. Yeryüzünün bitkisinin güzelliği, tohumun

iyiliğindendir.). Bkz. Sa‘dî-i Şîrâzî, Gülistân, Matba‘atü Mısır, ysz. 1261 h., s. 5. Öte yandan Hâfız-ı Şîrâzî’nin secâyâ (سجايا) maddesindeki "مرضية السجايا حممودة اخلصائل" (Huyları beğenilen, hasletleri

övülen) mısrâı, diğer mısrâ Farsça olduğundan burada ele alınamamıştır. Minhâc (هاج ın “açık, geniş(منـ

yol, işlek, büyük yol, cadde” anlamıyla ilgili Fuzûlî (ö. 963/1556)’ye ait "هاج اهلدى "قد أنار العشق للعشاق منـ(Aşk, âşıklara hidâyet yolunu aydınlatmıştır.) mısrâına yer verilse de ikinci mısrâ, Türkçe olduğundan bu çalışmanın kapsamına dâhil edilmemiştir. Bkz. Muhammed b. Süleymân Fuzûlî, Fuzûlî Divanı, haz. Kenan Akyüz vdğr., Akçağ Yayınları, Ankara 1990, s. 131. Yine Kureşî (قـرشى)nin “Kureyş

kabilesine mensup” anlamına geldiği ve Kureyşî (قـريشى) de dendiği belirtilerek Mevlânâ Câmî (ö.

898/1492)’nin ي""يل حبيب عريب مدين قـرش (Benim Medîneli ve Kureyşli Arap bir Habîb’im var.) mısrâına yer verilir, fakat ilgili beytin ikinci mısrâı, Farsça olduğundan değerlendirmeye alınmamıştır. Bkz. İsmâil Hakkı Bursevî, Tefsîru Rûhi’l-beyân, VII, 166. Yine Maddeler için bkz. Lugat-ı Nâcî, secâyâ هاج) s. 590; minhâc ,(قـرشى) s. 469; Kureşî ,(سجايا) .s. 854 ,(منـ100 Ka‘b b. Züheyr’in basît bahrindeki beytinin tamamı, şöyledir: ،بانت سعاد ، فـقليب اليـوم متبول – متـيم إ ثـرها" ,Su‘âd ayrılıp gitti, o yüzden kalbim bugün mahvolmuş durumda. Onun ardından dîvâne) مل جيز مكبول"karşılık verilmemiş, zincirlenmiş durumda.) Bkz. Ka‘b b. Züheyr, Dîvân, thk. Ali Fâ‘ûr, Dâru’l-kütübi’l-‘ilmiyye, Beyrut 1417/1997, s. 60. Bazı kitaplarda "مل يـفد" (fidyesi ödenmemiş) rivâyetiyle de aktarılır.

Page 23: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (I)

Sayfa | 109

çekmek” - el-Mütenebbî"نـني كالكحل ,Gözlere sürme çekmek) "ليس التكحل يف العيـ

kudretten sürmeli olmak gibi değildir.),101 hatal (خطل) “çok ve fâsit söz” - et-

Tuğrâî (ö. 515/1121) "أصالة الرأي صانـتين عن اخلطل" (Düşüncenin sağlamlığı, beni çok

ve fâsit sözden korur.),102 selsâl (سلسال) “tatlı, güzel su” - Sa‘dî-i Şîrâzî روضة ماء" ,cesur“) (شجعان) 103 şüc‘ân,(.Nehir suyu tatlı, güzel su olan bir bahçe) نـهرها سلسال"

yiğit” anlamındaki şecî‘ (شجيع) in çoğulu olduğuna ilişkin) - el-Mütenebbî الرأي قـبل" ,bağ, bent“ (عقال) 104 ‘ikâl,(Görüş, cesurların cesâretinden öncedir) شجاعة الشجعان"

ayak bağı” - Fahruddîn er-Râzî (ö. 606/1210) "نـهاية إقدام العقول عقال" (Akılların

cesâretinin sonu, ayak bağıdır.),105 fedâ (فداء) “bir şeye karşılık olarak değerli bir

şeyden vazgeçmek; kurban”106 - İbnü’l-Fârız (ö. 632/1235) روح ي فداك عرفت أم مل" (لبيد بن ربيعة) 107 Lebîd b. Rebî‘a,(.Canım sana fedâdır bilsen de bilmesen de) تـعرف"(Hz. Peygamber’in beğenisine mazhar olan beyti) "أال كل شيء ما خال هللا باطل" (Dikkat

101 el-Mütenebbî’nin basît bahrindeki beytinin tamamı, şöyledir: ألن حلمك حلم ال تكلفه - ليس التكحل يف"نـني كالكحل" Çünkü senin hilmin yapmacık olmayan bir hilimdir. Gözlere sürme çekmek, kudretten) العيـsürmeli olmak gibi değildir.). Bkz. el-Mütenebbî, Dîvân, s. 340. 102 et-Tuğrâî’nin basît bahrindeki beytinin tamamı, şöyledir: " أصالة الرأي صانـتين عن اخلطل – و حلية الفضل Düşüncenin sağlamlığı, beni hatadan korudu Faziletin süsü de, süs olmadığında beni) "زانـتين لدى العطلbezedi.). Bkz. Ebû İsmâil et-Tuğrâî, Dîvân, Matba‘atü’l-cevâib, Kostantîniyye 1300 h., s. 54. M. Sadi Çögenli-Nurettin Ceviz, Lâmiyyetu’l-Arab Unvânu’l-hikem Lâmiyyetu’l-Acem ve Tercümeleri, Bakanlar Media, Erzurum 2000, s. 63, 79. 103 Sa‘dî’nin hafîf bahrindeki beytinin tamamı, şöyledir: "روضة ماء نـهرها سلسال – دوحة سجع طريها موزون" (Nehrinin suyu tatlı, güzel su olan bir bahçe. Kuşlarının ötüşü vezinli/insicamlı olan bir ağaç.). Bkz. Sa‘dî-i Şîrâzî, Gülistân, s. 9. 104 el-Mütenebbî’nin kâmil bahrindeki beytinin tamamı, şöyledir: الرأي قـبل شجاعة الشجعان – هو أول وهي"حل الثاين"

Görüş, cesurların cesâretinden öncedir. Görüş birinci konumda, cesâret ise ikinci) امل

konumdadır.). Bkz. el-Mütenebbî, Dîvân, s. 414. 105 Fahruddîn er-Râzî’nin tavîl bahrindeki beytinin tamamı, şöyledir: اية إقدام العقول عقال - وأكثـر سعي�"(فخر الدين Bkz. Vefeyâtü’l-a‘yân, IV, 250. Söz konusu beyitle ilgili açıklama, Fahruddîn Râzî العالمني ضالل" ,şeklinde okunduğu takdirde mısrâ أقدام ,maddesinde geçmiştir. Şiirde geçen ilgili kelime رازى)“Akılların ayaklarının sonu, ayak bağıdır.” diye tercüme edilebilir. 106 Fedâ (فداء)nın “bir şeye karşılık olarak değerli bir şeyden vazgeçmek; kurban” anlamına geldiği ve

aslında fâ (ف)nın kesriyle olduğu, ama Türkçe’de fethayla kullanıldığı ifâde edilir. Bkz. Lugat-ı Nâcî, s. 559-560. 107 İbnü’l-Fârız’ın kâmil bahrindeki beytinin tamamı, şöyledir: " قـليب حيدثين بأنك متلفي - روحي فداك عرف ت أم .Bkz .(.Kalbim senin beni helâk edeceğini söylüyor. Canım sana fedâdır bilsen de bilmesen de) "مل تـعرفİbnü’l-Fârız, Dîvân, el-Matba‘atü’l-meymeniyye, Mısır 1322 h., s. 105.

Page 24: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Abdulkadir BAYAM

Sayfa | 110

edin Allah’tan başka her şey kaybolup gider.)108 ve mesâib (مصائب) “musibetler”

- el-Mütenebbî’"مصائب قـوم عند قـوم فـوائد" (Bir kavmin başına gelen musibetler, diğer bir kavmin menfaatlerini gerektirici olur.) mısrâları.108F

109

Sözlükte lisân (لسان)ın “dil, zebân” anlamıyla ilgili Hz. Ali’ye nispet

edilerek"وال يلتام ما جرح اللسان" (Dil yarası onulmaz.) mısrâı,109F

110 misâl getirilse de onun Dîvân’ında rastlanmamıştır.

Herhangi bir şâire nispet edilmediği hâlde tarafımızdan kâili bulunan mısrâları içeren maddeler de, şöyle sıralanabilir: Ehyânen (احيانا) “vakit vakit,

bazen” - Beşşâr b. Bürd (ö. 167/783-84)"واألذن تـعشق قـبل العني أحيانا" (Bazen kulak,

gözden evvel âşık olur.),111 bakar, bakara (بـقر، بـقره) “sığır” - el-Buhtürî (ö.

(تكليف) 112 teklîf,(!Sığır anlamazsa bana ne) "فما ع لي إذا مل تـفهم البـقر" (284/897“birisinin bir işi işlemesini istemek, bir işi işlemesi istenilmek” - el-Fukaymî (ö. Cenâb-ı Hak, hiçbir nefse tâkatinin üstünde) "ما كلف هللا نـفسا فـوق طاقتها" (105/723

108 Lebîd b. Rebî‘a’nın tavîl bahrindeki beytinin tamamı, şöyledir: أال كل شيء ما خال هللا باطل – وكل نعيم ال" Bkz. Lebîd .(.Dikkat edin Allah’tan başka her şey kaybolup gider. Muhakkak her nimet biter) حمالة زائل"b. Rebî‘a el-‘Âmirî, Dîvân, Dâru Sâdır, Beyrut 1386/1966, 132. 109 el-Mütenebbî’nin tavîl bahrindeki beytinin tamamı, şöyledir: ب ذا قضت األيام ما بـني أهلها - مصائب قـوم" Günler, insanlar arasında böyle hükmetti. Bir kavmin başına gelen musibetler, diğer bir) عند قـوم فـوائد"kavmin menfaatlerini gerektirici olur.). Bkz. el-Mütenebbî, Dîvân, s. 320. Ayrıca bu paragrafta yer alan maddeler için bkz. Lugat-ı Nâcî, bedâvet (بداوت), s. 156; bezr (بذر), s. 157; tasdîr (تصدير), s. 247;

tekehhul (تكحل), s. 271; hatal (خطل), s. 387; selsâl (سلسال), s. 480; şüc‘ân (شجعان), s. 496; ‘ikâl (عقال), s. 540; fedâ (فداء), s. 559-560; Lebîd b. Rebî‘a (لبيد بن ربيعة), s. 653; merhabâ (مرحبا), s. 748; mesâib

ب)(مصائ , s. 784. 110 Lugat-ı Nâcî, lisân (لسان), s. 655. 111 Lugat-ı Nâcî’de mısrâın başında bulunması gereken vâv (و), düşmüş görünmektedir. Beşşâr b.

Bürd’e ait basît bahrindeki beytin tamamı şöyledir: " األذن تـعشق قـبل العني و -يا قـوم أذين لبـعض احلي عاشقة Bkz. Beşşâr .(.Ey kavmim kulağım, kabileden birine âşıktır. Bazen kulak, gözden evvel âşık olur) "أحياناb. Bürd, Dîvân, thk. Muhammed et-Tâhir b. ‘Âşûr, Vizâretü’s-sekâfe, el-Cezâir 2007, IV, 194. 112 Lugat-ı Nâcî’de mısrâdaki son kelime, البقرة şeklinde yazılı ise de bu, doğru değildir. el-Buhtürî’nin

basît bahrindeki beytinin tamamı, şöyledir: وما علي هلم أن تـفهم البـقر" –"علي حنت القوايف من مقاطعها (Bana düşen, kâfiyeleri makta‘larından yontmaktır. İnekler anlamıyorsa bana ne!). Bkz. el-Buhtürî, Dîvân, thk. Hasan Kâmil es-Sîrafî, III. Baskı, Dârul-me‘ârif, Kâhire 1963, II, 955. Diğer yandan sözlükteki rivâyetin büyük oranda benzeri ve şâirin Dîvân’ındaki geçen şekil, bazı kaynaklarda geçer. Mesela bkz. Ebü’l-Kâsım el-Hasen b. Bişr el-Âmidî, el-Müvâzene beyne Ebî Temmâm ve’l-Buhtürî, Matba‘atü’l-cevâib, Âsitâne 1287 h., s. 129, 148.

Page 25: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Lugat-I Nâcî’deki Arap Dili ve Edebiyatı Unsurlarının İncelenmesi (I)

Sayfa | 111

hizmet yüklememiştir.),113 hark (خرق) “yarık, yırtık” – Süleym oğullarından Enes

b. el-‘Abbâs (ö. ?) "اتسع اخلرق على الراقع" (Delik büyük, yama küçük.),114 fahşâ (فحشاء) “tab‘-ı selîmin ve dosdoğru aklın nefret ettiği şey; fuhuş, şer‘î ruhsat dışında olan şehvâni lezzetler” - Bahâüddîn Züheyr/el-Bahâ Züheyr (ö. 656/1258) ويل أذن عن" ”üst“ (فـوق) 115 fevka,(.Bende bir kulak vardır ki fahşâya karşı sağırdır) الفحشاء صما"

- el-Fukaymî "ما كلف هللا نـفسا فـوق طاقتها" (Cenâb-ı Hak, kimseye iktidârının

üstünde/üzerinde bir şey yüklememiştir.) ve meşârib )مشارب( “meşreb )مشرب(

(tabiat)ın çoğulu” - el-Hâdî el-Yemenî (ö. 932/1525) " شىت القوم مشارب" (Kavmin tabiatları muhteliftir.) mısrâları.115F

116

Öte yandan eserde surre )صره( nin “akçe kesesi, para çıkını” anlamıyla ilgili

Cüeyye b. en-Nadr (ö. ?)’ın gerçekte "صرتـنا الصياح الدرهم يألف ما" şeklinde olan, fakat

biraz farklı bir rivâyetle aktarılan " صرتـنا المضروب الدرهم يألف ال" (Basılan dirhem,

bizim kesemize ülfet etmez.) mısrâına117 ve hâim (هائم)in “mütehayyir/hayrete

düşen” anlamıyla ilgili Bahâüddîn el-‘Âmilî’nin " ي"واد كل يف هائم وقـلبك şeklinde olan,

fakat biraz değişik bir versiyonda sunulan "وادي كل يف هائم فـؤادي" (Gönlüm her vâdide gezinir, hayrete düşer/coşar.) mısrâına117F

118 yer verilir. Ayrıca râha

113 el-Fukaymî’ye ait basît bahrindeki beytin tamamı, şöyledir: ما كلف هللا نـفسا فـوق طاق تها - وال جتود يد إال" .Bkz .(.Allah, hiç kimseye tâkatinin üstünde yük yüklemez. El, ancak bulduğunu bol bol verir) مبا جتد"Ebü’t-Tayyib el-Veşşâ, el-Müveşşâ, thk. Kemâl Mustafa, II. Baskı, Mektebetü’l-Hâncî, Mısır 1953, s. 45. 114 Enes b. el-‘Abbâs’a ait serî‘ bahrindeki beytin tamamı, şöyledir: ال نسب اليـوم وال خلة – اتسع اخلرق على" .Bkz. Ebû Bişr ‘Amr b. Osman b .(.Bugün ne soy var ne de dostluk. Delik büyük, yama küçük) الراقع"Kanber Sîbeveyhi, el-Kitâb, thk. Abdüsselâm Muhammed Hârun, III. Baskı, Mektebetü’l-Hâncî, Kâhire 1408/1988, II, 285. 115 Bahâüddîn Züheyr’e ait vâfir bahrindeki beytin tamamı, şöyledir: بعيد منكم ما قيل عنه - ويل أذن عن" .(.Onun hakkında söylenen, size uzaktır. Bende bir kulak vardır ki fahşâya karşı sağırdır) الفحشاء صما"Bahâüddîn Züheyr, Dîvân, Dâru Sâdır-Dâru Beyrut, Beyrut 1964, s. 326. 116 Müctes bahrindeki beyit, el-Hâdî el-Yemenî’ye aittir ve onun tamamı, şöyledir: – مشارب القوم شىت"

"كلها صار يشرب من (Kavmin pınarları/ekolleri çeşit çeşittir. O, hepsinden içer oldu.). Bkz. Abdülkâdir b. Şeyh el-‘Ayderûs, en-Nûru’s-sâfir ‘an ahbâri’l-karni’l-‘âşir, thk. Ahmed Hâlû vdğr., Dâru Sâdır, Beyrut 2001, s. 246. 117 Basît bahrindeki beyit, Cüeyye b. en-Nadr (en-Nadr b. Cüeyye diye de geçer)’a âittir ve aslında onun tamamı şöyledir: " ها وهو منطلق -ما يألف الدرهم الصياح صرتـنا "لكن مير عليـ (Tıngırdayıp duran dirhem, bizim kesemize ülfet etmez. Daima harcanarak çıkar gider.). Bkz. Ebü’l-Hasen Sadruddîn el-Basrî, el-Hamâsetü’l-Basriyye, tashîh: Muhtâruddîn Ahmed, Dâiretü’l-me‘ârifi’l-Osmâniyye, Haydarâbâd 1383/1964, II, 13. Diğer yandan Lugat-ı Nâcî’deki rivâyetin aynısı, et-Telhîs’te geçer. Bkz. Celâlüddîn el-Hatîb Muhammed b. Abdirrahmân el-Kazvînî, et-Telhîs fî ‘ulûmi’l-belâğa, şerh: Abdurrahmân el-Berkûkî, Dâru’l-fikri’l-‘Arabî, ysz. 1350/1932, s. 108. 118 Vâfir bahrindeki beytin tamamı, şöyledir: "وقـلبك هائم يف كل وادي - وجهلك كل يـوم يف ازدياد" (Gönlün her vâdide gezinmektedir. Cehâletin her gün ziyâdeleşmektedir.). Bkz. el-‘Âmilî, el-Keşkûl, I, 135.

Page 26: LUGAT-I NÂCÎ’DEKİ ARAP DİLİ VE EDEBİYATI UNSURLARININ …isamveri.org › pdfdrg › D02237 › 2012_1 › 2012_1_BAYAMA.pdf · 2015-09-08 · “Seslerin en çirkini, eşek

Abdulkadir BAYAM

Sayfa | 112

)راحه( nın “avuç içi, el ayası” anlamıyla ilgili " تـعب يف والقلب راحة يف الكأس" (Kadeh elde ama gönül elemde.) mısrâı, misâl getirilir. O, bazı kaynaklarda İbn Nübâte el-Mısrî (ö. 768/1366)’ye nispet edilse de şâirin Dîvân’ında119 rastlanmamıştır.120

Herhangi bir şâire nispet edilmeyen ve kaynaklarda da nispetsiz sunulan mısrâın yer aldığı madde, şöyledir: Zebîb (زبيب)in “kuru üzüm; kuru incir”

anlamıyla ilgili "ضرب احلبيب زبيب" (Dostun/sevgilinin vurması, kuru üzüm yemek gibidir/acı vermez.) mısrâı.120F

121

Diğer yandan mücerreb (جمرب)in “tecrübe olunmuş, denenmiş” anlamıyla

ilgili Hâfız (ö. 792/1390)’a nispet edilerek "من جرب المجرب حلت به الندامة" (Denenmişi

deneyen pişman olur.) ve Mantıkî (منطقي) maddesinde şâirin hayatından

bahsedilirken موكل بالمنطق""إن البالء (Belâ, dile müvekkeldir.) cümlelerine mısrâ olarak yer verilse de onlar, gerçekte meseldir.121F

122

119 Örneğin şu eserde İbn Nübâte el-Mısrî’ye ait gösterilen basît bahrindeki beytin tamamı, şöyledir: "فالكأس يف راحة والقلب يف تـعب -لياليكم كرت والكأس يف كفيذ " (Kadeh avcumda gecelerinizi andım. Kadeh

rahat/avuç içinde, kalp ise yorgunluk içinde.). Bkz. Salâhuddîn Halîl b. Aybek es-Safedî, el-Vâfî bi’l-vefeyât, thk. Ahmed el-Arnaût-Türkî Mustafa, Dâru ihyâi’t-türâsi’l-‘Arabî, Beyrut 1420/2000, I, 238. Dîvân’da ise yoktur. Bkz. İbn Nübâte el-Mısrî, Dîvân, el-Matba‘atü’l-Lübnâniyye, Beyrut 1304 h.. 120 Lugat-ı Nâcî, ehyânen (احيانا), s. 33; bakar, bakara (بـقر، بـقره), s. 169; teklîf (تكليف), s. 273; hark

)مشارب( s. 576; meşârib ,(فـوق) s. 557; fevka ,(فحشاء) s. 379; fahşâ ,(خرق) , s. 777. Surre )صره( , s. 511;

hâim )هائم( , s. 936. Ayrıca bkz. râha )راحه( , s. 426. 121 Kâmil bahrindeki beytin tamamı, şöyledir: "ضرب احلبيب ز بيب – شرط المحبة عند أرباب اهلوى" (“Dostun/sevgilinin vurması, kuru üzüm yemek gibidir/acı vermez”, aşk erbâbında sevginin şartıdır.). Bkz. Ebü’l-‘Abbâs İbn Ebî Hacele, Dîvânü’s-sabâbe, el-Matba‘atü’l-behiyyetü’l-Mısriyye, Mısır 1302 h., s. 184. Diğer yandan bu söz, bir eserde de "ضرب احلبيب كأكل الزبيب" rivâyetiyle mesel-i

sâir olarak geçer. el-İbşîhî, el-Müstatraf, I, 42. Ayrıca bkz. Lugat-ı Nâcî, zebîb (زبيب), s. 452. 122 Lugat-ı Nâcî, mücerreb (جمرب), s. 718; Mantıkî (منطقي), s. 848-849.