lij İhsan - cdn.islamansiklopedisi.org.trosmani, hatib osman'ın soyundan gelmesiyle ilişkilidir....

3
OSMANI, Hatib soyundan gelmesiyle kaynaklardaki nisbesi de bu- nu teyit etmektedir. Hatib ei -Osm.3ni 729'- da ( 1329) giderek gör- dü, daha sonra Aclun ve Kudüs'te tahsi- lini sürdürdü. 749'da (1348-49) Alru ile birlikte hacca gitti. Osmani, Tabal):a- Princeton Garrett Callee- tion'da (nr. 692) müellif nüs- isimlerini ve fii'ye silsilesini olup (Sublet, XI/211964], s. 188) bunlar es-Sübk1, Alaeddin Ali b. Eyyüb ei-Makdisi, Halil b. Keykeldi ei-Aiai, Ali b. Muhammed b. Salih es-Safedi, Mu- hammed b. Kamil et -Tedmüri, Ali b. Mu- hammed er-Ressam ve Muhammed b. Abdülhak b. ei-Husri'nin geç- mektedir. Husri'den ve en diye söz eden Osmani Kadi fi'iyye, lll, 59; et-Tarfl]., ll, 499) Safed'de hatiplik ve görevlerinde bulundu. Bu sebeple Kadi Safed diye de Özel- likle plan biyografi eserlerinde ona yer vermedikleri görül- mektedir. ve Taceddin es-Sübki'nin eserlerinde onu kendisinden önce vefat lirse de Kadi Osmani'nin Tabal):iitü'1-fukahd' ve Tdril]u den nakilde ve ondan daha az Safed naibi Alaeddin Ali'nin ( ö. 759/13 58) yer ver- mesine kendisinden söz etmeme- si dikkat çekicidir Sublet, XI/2 11964), s. 190). Osmani'ye müelliflerden (ö. 804/1401) tabaka- tma dair eserinde biyografisine yer halde bu konuda eser yazan Taceddin es-Sübki'yi ve Osmani'yi anma- Hatib el-Osmani'nin ölüm tarihi ke- sin olarak bilinmemekle beraber Ra}Jme- tü'1-ümme eserini 780'de ( 1378) yaz- göre bu tarihten sonra vefat Eserleri. 1. Ra]Jmetü'1-ümme fi'l]tild- fi'1-e'imme. Mezhep icma ve ihtilaf ettikleri ele mukayeseli bir Müellif her meseleyle ilgili olarak önce ittifak edilen zikreder. tilaf sebepleri ve delilleri üze- rinde durmaz. Kendisi herhangi bir tercih- te bulunmazken mezhep içindeki ter - cihe vurgu yapar. Eserde dört mezhep esas birlikte zaman zaman mezhep ve de yer 478 verilir. Birçok Ra]Jmetü '1- ümme el-Mfzanü'l- eseri olarak, Bulak 1300; ke- el-Mfzanü'l-kübra ad- eseri olarak, Kahire 1304; el-Mfzanü 'l-kübra eserinin da, Kahire 1302, 1306, 1311, 1317, 1318, 1321, 1359) daha sonra Abdullah b. himei-Ensari (Katar 1401/1981). Ali ve en-Nuri (Beyrut 1994), Muhammed Abdülhalik ez-Zenati (Bey- rut 2003) Bunla- içinde en iyisi Ali ve en-Nuri Eseri Muhammed Mah- fuz Aksu adla Türkçe'ye 1975). Z. Tabal):iitü'1-ful):ahd'i'1- kiibrd. Ashaptan kendi kadar gelen fakihlerin biyografisine dair olup lll. (IX.) sonra daha çok fakih- lerine yer (a.g.e., XI/2 11964], s. 190) . 776 (1375) tamamlanan mü- ellif Princeton Garrett Col - lection'da (m. 692; nüs- için bk. leymaniye Ktp , Hal et Efendi, nr. 159; Paris Bibliotheque Nati- onale, fonds arabe, nr. 2093; Berlin Sta- atsbibliothek, nr. 4864; bk. Broc- kelmann, ll, 108). Bu konuda ya- pan pek çok alimin esere en çok bulunanlardan biri de Ha- cer ei-Askalani'dir. Ancak Kadi bu eseri çok güvenli ve "vehim- lerle dolu bir kitap" diye (Ta- III, 37). 3. Tdrfl]u fed . Hicci bu eserdeki nakiller hak- dikkatli ima I, 297). ve Kadi gibi tarihçiler eserden Bernard Lewis, Üniversitesi Kütüphanesi'nde (AY, nr. 4 52 5) 1 O va eksik bir yazmaya da- yanarak eserin bir bölü- münü ("An Arabic Account of the Province of Safed, I.", BSOAS, XV/3 11953], s. 477-488). 4. Kifdyetü'1-müftfn ve'1-}Jükkdm fi '1-fetdvd ve'1-a]Jkdm. Dublin Chester Beatty Library'de bir (nr. 4666) bilinen eser (Arberry, VI, 51 ) kaynaklarda zikredilmemektedir. : Hatlb el-Osman!, fi'btilafi'l - e'imme Ali - en-Nuri), Beyrut 1994, s. 20-24; Ka- d! Tabal):atü lll, 37, 59; a.mlf .. et-Tarib Adnan 1994, ll, 165, 196, 499, 608; I, 297, 836; ll, 1099; lll, 187; Serk1s, Mu'cem, I, 881 -882, 1133; Brockelmann. GAL Suppl., ll, 107-108; Hediyyetü'l-'ari{in, ll, 36; A. J. Arberry, The Chester Beatty Library, A Hand- list of the Arabic Manuscripts, Dublin 1963, VI, 51; Hayreddin ez-Zirikll. el-A'lam, Beyrut 1990, VI, 193; Ömer Kehhale, Mu'cemü'l-mü'el- lifin, Beyrut 1993, X, 138; Ayide Nusayr, el-Kütübü'l-'Arabiyyetü'lleti fi fi' l- l!:arni't-tasi' Kahire 1990, s. 59, 69; J. Sub- let, "U ne itineraire du d'apres a!-Ha- tib al-Usmani", Arabica, Xl/2, Leiden 1964, s. 188-195. liJ ALi PALA r L Akdeniz bölgesinde ve bu merkez il. _j Akdeniz bölgesinin kesiminde, Amanos (Nur) eteklerinde düzlük alanda yer ova Ceyhan nehri, Hamis, Karaçay Kesik suyu ve Sabun sebebiyle sulak ve verimli olup Osmaniye çevresinin tarihi Kalkolitik ve ilk Tunç kadar iner. Bölge, mi- lattan önce 612 kadar süren Asur sonra Klikya elinde Milartan önce 522-486 Persler, 333-312 Büyük kender, daha sonra Selevkiler ve milartan önce 12'de burada hakimiyet kurdu. Milartan sonra 260-271 ve 613-622 Sasaniler'in hakimiyetinde 634'te Arap 642'- de Muaviye'nin bölgeyi ele geçirmesiyle so- Devleti'nin idare- sinin 965 bütün Çukuro- va eline geçti. 475'te ( 1082- 83) yönetimi giren bölge daha sonra seferlerinden ya- rarlanan Ermeniler'ce zaptedildi. Bu sü- reçte bölgeye Türkmen si oldu. 7S4'te 353) Adana çevresinde Üçoklu Türkmenleri'nin olan Ramazan Bey, Memlük Devleti'ne tabi burada kurdu; 761 (1360) Adana ve Tarsus 922'de (I 516) Yavuz Sul- tan Selim'in seferi bölge ülkesine fethinin ilk buradaki cemaatterin boy be- yi (mlr-i Göçeri Hamza Bey'di. Bu dönemde günümüzde Osmaniye'nin yerde herhangi bir var- kesin bilgi yoktur. Ancak geçen Osmaniye'nin ilk yak- 905-906 (1 S00-150 1 ) ortaya 92T de ( 5 21 ) Yunus Dede ve Selman

Upload: others

Post on 27-Jan-2021

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • OSMANI, Hatib

    Osman'ın soyundan gelmesiyle ilişkilidir. Bazı kaynaklardaki Kureşi nisbesi de bu-nu teyit etmektedir. Hatib ei-Osm.3ni 729'-da ( 1329) Dımaşk'a giderek öğrenim gör-dü, daha sonra Aclun ve Kudüs'te tahsi-lini sürdürdü. 749'da (1348-49) hacası Alru ile birlikte hacca gitti. Osmani, Tabal):a-tü '1-ful):ahd'nın Princeton Garrett Callee-tion'da kayıtlı (nr. 692) müellif hattı nüs-hasında hocalarının isimlerini ve İmam Şafii'ye ulaşan öğrenim silsilesini zikretmiş olup (Sublet, XI/211964], s. 188) bunlar arasında babası, Takıyyüddin es-Sübk1, Şemseddin İbnü'n-Nakib, Alaeddin Ali b. Eyyüb ei-Makdisi, Halil b. Keykeldi ei-Aiai, Ali b. Muhammed b. Salih es-Safedi, Mu-hammed b. Kamil et-Tedmüri, Ali b. Mu-hammed er-Ressam ve Muhammed b. Abdülhak b. İsa ei-Husri'nin adları geç-mektedir. Husri'den "şeyhim ve üstadım, karşılaştıklarımın en büyüğü" diye söz eden Osmani (İbn Kadi Şühbe, Tabakatü'ş-Şafi'iyye, lll, 59; et-Tarfl]., ll, 499) Safed'de hatiplik ve kadılık görevlerinde bulundu. Bu sebeple Kadi Safed diye de anılır. Özel-likle çağdaşı plan biyografi yazarlarının eserlerinde ona yer vermedikleri görül-mektedir. İsoevi ve Taceddin es-Sübki'nin eserlerinde onu anmamaları kendisinden önce vefat etmiş olmalarıyla açıklanabilirse de İbn Kadi Şühbe'nin Osmani'nin Tabal):iitü'1-fukahd' ve Tdril]u Şafed'inden nakilde bulunmasına ve ondan daha az tanınan Safed naibi kardeşi Alaeddin Ali'nin ( ö. 759/13 58) biyografısine yer ver-mesine rağmen kendisinden söz etmeme-si dikkat çekicidir (krş Sublet, XI/2 11964), s. 190). Osmani'ye yakın müelliflerden İbnü'I-Mülakkın (ö. 804/1401) Şafii tabaka-tma dair eserinde İsoevi'nin biyografisine yer verdiği halde bu konuda eser yazan Taceddin es-Sübki'yi ve Osmani'yi anma-mıştır. Hatib el-Osmani'nin ölüm tarihi ke-sin olarak bilinmemekle beraber Ra}Jme-tü'1-ümme adlı eserini 780'de ( 1378) yaz-dığına göre bu tarihten sonra vefat ettiği anlaşılmaktadır.

    Eserleri. 1. Ra]Jmetü'1-ümme fi'l]tild-fi'1-e'imme. Mezhep imamlarının icma ve ihtilaf ettikleri hususların ele alındığı mukayeseli bir fıkıh kitabıdır. Müellif her meseleyle ilgili olarak önce ittifak edilen noktaları, ardından ihtilafları zikreder. İhtilaf sebepleri ve görüşlerin delilleri üze-rinde durmaz. Kendisi herhangi bir tercih-te bulunmazken aynı mezhep içindeki ter-cihe şayan görüşlere vurgu yapar. Eserde dört mezhep esas alınmakla birlikte zaman zaman diğer mezhep ve görüşlere de yer

    478

    verilir. Birçok baskısı yapılan Ra]Jmetü '1-ümme (kenarında Şa'rani'nin el-Mfzanü'l-

    JjıZriyye adlı eseri olarak, Bulak 1300; ke-narında Şa'ranl'nin el-Mfzanü'l-kübra ad-lı eseri olarak, Kahire 1304; Şa'ranl'nin el-Mfzanü 'l-kübra adlı eserinin kenarında, Kahire 1302, 1306, 1311, 1317, 1318, 1321, 1359) daha sonra Abdullah b. İbrahimei-Ensari (Katar 1401/1981). Ali eşŞurbaci ve Kasım en-Nuri (Beyrut 1994), Muhammed Abdülhalik ez-Zenati (Bey-rut 2003) tarafından neşredilmiştir. Bunla-rın içinde en iyisi Ali eş-Şurbaci ve Kasım en-Nuri neşridir. Eseri Muhammed Mah-fuz Aksu aynı adla Türkçe'ye çevirmiştir (İstanbul 1975). Z. Tabal):iitü'1-ful):ahd'i'1-kiibrd. Ashaptan kendi zamanına kadar gelen fakihlerin biyografisine dair olup lll. (IX.) yüzyıldan sonra daha çok Şafii fakih-lerine yer verilmiştir (a.g.e., XI/2 11964], s. 190) . 776 (1375) yılında tamamlanan mü-ellif hattı nüshası Princeton Garrett Col-lection'da kayıtlıdır (m. 692; diğer bazı nüs-haları için bk. Süleymaniye Ktp , Hal et Efendi, nr. 159; Paris Bibliotheque Nati-onale, fonds arabe, nr. 2093; Berlin Sta-atsbibliothek, nr. 4864; ayrıca bk. Broc-kelmann, ll, 108). Bu konuda çalışma ya-pan pek çok alimin faydalandığı esere en çok atıfta bulunanlardan biri de İbn Ha-cer ei-Askalani'dir. Ancak İbn Kadi Şühbe bu eseri çok güvenli bulmamış ve "vehim-lerle dolu bir kitap" diye nitelemiştir (Ta-bakatü'ş-Şafi.'iyye, III, 37). 3. Tdrfl]u Şafed. İbn Hicci bu eserdeki nakiller hak-kında dikkatli olunması gerektiğini ima etmiş (Keşfü'?-?Unün, I, 297). Kalkaşendi

    ve İbn Kadi Şühbe gibi tarihçiler eserden faydalanmıştır. Bernard Lewis, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde kayıtlı (AY, nr. 4 5 2 5) 1 O va raklık eksik bir yazmaya da-yanarak eserin baş tarafından bir bölü-münü neşretmiştir ("An Arabic Account of the Province of Safed, I.", BSOAS, XV/3 11953], s. 477-488). 4. Kifdyetü'1-müftfn ve'1-}Jükkdm fi '1-fetdvd ve'1-a]Jkdm. Dublin Chester Beatty Library'de kayıtlı bir nüshası (nr. 4666) bilinen eser (Arberry, VI, 51 ) kaynaklarda zikredilmemektedir.

    BİBLİYOGRAFYA :

    Hatlb el-Osman!, Raf:ımetü'l-ümme fi'btilafi'l-e'imme (nşr. Ali eş-Şurbad - Kasım en-Nuri), Beyrut 1994, neşredenlerin girişi, s. 20-24; İbn Ka-d! Şühbe, Tabal):atü 'ş-Şafi'iyye, lll, 37, 59; a.mlf .. et-Tarib (nşr. Adnan Derviş), Dımaşk 1994, ll, 165, 196, 499, 608; Keşfü'?-?Unün, I, 297, 836; ll, 1099; İbnü'l-İmad, Şe?erat, lll, 187; Serk1s, Mu'cem, I, 881 -882, 1133; Brockelmann. GAL Suppl., ll, 107-108; Hediyyetü'l-'ari{in, ll, 36; A. J. Arberry, The Chester Beatty Library, A Hand-list of the Arabic Manuscripts, Dublin 1963, VI,

    51; Hayreddin ez-Zirikll. el-A'lam, Beyrut 1990, VI, 193; Ömer Rıza Kehhale, Mu'cemü'l-mü'el-lifin, Beyrut 1993, X, 138; Ayide İbrahim Nusayr, el-Kütübü'l-'Arabiyyetü'lleti nüşiret fi M1şr fi 'l-l!:arni't-tasi' 'aşer, Kahire 1990, s. 59, 69; J. Sub-let, "U ne itineraire du fıqh Safı'ite d'apres a!-Ha-tib al-Usmani", Arabica, Xl/2, Leiden 1964, s. 188-195. liJ ALi İHsAN PALA

    r

    L

    OSMANİYE

    Akdeniz bölgesinde şehir ve bu şehrin merkez olduğu il.

    _j

    Akdeniz bölgesinin doğu kesiminde, Amanos (Nur) dağlarının batı eteklerinde şehirle aynı adı taşıyan ovanın başladığı

    düzlük alanda yer alır. Bulunduğu geniş ova Ceyhan nehri, Hamis, Karaçay Kesik suyu ve Sabun çayları sebebiyle sulak ve verimli olup Çukurova'yı doğuya bağlayan yolların kavşağını oluşturur.

    Osmaniye çevresinin tarihi Kalkolitik çağ ve ilk Tunç çağına kadar iner. Bölge, mi-lattan önce 612 yılına kadar süren Asur egemenliğinden sonra Klikya Krallığı'nın elinde kaldı . Milartan önce 522-486 yıllarında Persler, 333-312 yıllarında Büyük İskender, daha sonra Selevkiler ve milartan önce 12' de Romalılar burada hakimiyet kurdu. Milartan sonra 260-271 ve 613-622 yılları arasında Sasaniler'in hakimiyetinde kaldı. 634'te başlayan Arap akınları 642'-de Muaviye'nin bölgeyi ele geçirmesiyle so-nuçlandı. Tolunoğulları Devleti'nin idare-sinin ardından 965 yılında bütün Çukuro-va Bizanslılar'ın eline geçti. 475'te ( 1082-83) Selçuklular'ın yönetimi altına giren bölge daha sonra Haçlı seferlerinden ya-rarlanan Ermeniler'ce zaptedildi. Bu sü-reçte bölgeye yoğun Türkmen yerleşmesi oldu. 7S4'te (ı 353) Adana çevresinde yaşayan Üçoklu Türkmenleri'nin başı olan Yüreğir oğlu Ramazan Bey, Mısır Memlük Devleti'ne tabi Ramazanoğulları Beyliği'ni burada kurdu; 761 (1360) yılında Adana ve Tarsus alındı. 922'de (I 516) Yavuz Sul-tan Selim'in Mısır seferi sırasında bölge Osmanlı ülkesine katıldı . Osmanlı fethinin ilk yıllarında buradaki cemaatterin boy be-yi (mlr-i K.ınık) Göçeri oğlu Hamza Bey'di.

    Bu dönemde günümüzde Osmaniye'nin bulunduğu yerde herhangi bir iskanın var-lığı hakkında kesin bilgi yoktur. Ancak adı geçen Kınık kasabasının Osmaniye'nin ilk çekirdiğini teşkil ettiği anlaşılır. Burası yak-laşık 905-906 ( 1 S00-150 1 ) yıllarında ortaya çıkmıştı. K.ınık kasabasında 92T de ( ı 5 21 ) Yunus Dede ve Hamaceoğlu Selman adını

  • taşıyan iki mahallede 144 nefer vergi mü-kellefi yaşamaktaydı (yaklaşık 700 ki ş i) . 931'de ( 1525) kasabada Cami isimli yeni bir mahalle teşekkül etti, nüfus da 425 vergi mükellefine ulaştı (yaklaş ı k 2000 ki-ş i) . 936 (1530) yılında Kınık'ta Dursunlu ve Bayram Halife adıyla iki mahalle daha kuruldu. Bu durum, kasabanın bölgedeki konar göçer gruplarca iskanının XVI. yüz-yılın ilk çeyreği boyunca sürdüğüne işaret eder. On yıllık bir sürede hem yeni ma-hallelerin kuruluşu hem de nüfusun iki kattan fazla artışı bunun açık bir göster-gesidir. 1 547'de nüfusu önemli bir düşüş göstererek 284 haneye (yaklaşık 1500 ki-ş i) ve 980'de ( 1572) 182 haneye ( yakl aş ık 900 ki ş i) indi. Bu durum göçebe aşiret yerleşmesinin kararsızlığıyla ilgili olması yanında bölgeyi sarsan asayişsizlikle de alakah olabilir. 980'de ( 1572) burada yıllık geliri 7000 akçe olan bir boyahane ve 2700 akçe olan bir tabakhane vardı; ayrıca Hacı Mustafa ve Cihangir adlı mescidlerin is-mine de rastlanır.

    1082 (1672) yılında Mekke'ye giderken buradan geçen Evliya Çelebi, Kınıklı kaza-sının merkez kasabasının adını İsneyn ola-rak kaydeder ve ovanın ortasında civar-daki 20-30.000 Türkmen'in haftada bir gelip alışveriş yaptıkları önemli bir pazar yeri olduğunu yazar. Kasabada birçok dük-kan ve çeşitli hanların mevcudiyetinden söz eder. 200 kagir dükkan, beş kilgir han ve iki cami bulunduğunu, ayrıca ticari ba-kımdan gelişmişliğinin bir ölçüsü olarak iki hanın daha inşa halinde olduğunu be-lirtir (Seyahatname, IX, 342). Buradaki İsneyn adı kasabadaki pazarın pazartesi gü-nü kurulmasıyla ilgili olmalıdır. Bu pazar yerinin daha sonraki durumu hakkında bil-gi yoktur. Muhtemelen burası XVIII. yüz-

    yılda dağılmış ve tamamen terkedilmiştir. 1102 (1691) tarihli bir belgede bu kısımdaki İsneyn pazarından söz edilir. Osma-niye adıyla yeni bir yerleşim yerinin orta-ya çıkışı , XIX. yüzyılın ikinci yarısında yö-redeki aşiretlerin iskanı için yapılan çalışmaların bir sonucudur. Nitekim 1865'te aşiretlerin yerleştirilmesi için Hassa, lsla-hiye, izziye ve Osmaniye kasabaları kurul-du. Osmaniye çevresinde yaşamakta olan Alibekiroğulları, Çenedoğulları, Karayiği

    toğulları ve Kaypakoğulları adlı Türkmen aşiretlerinden üçü devletin kontrolüne gir-diği halde Yarpuz'da oturan Alibekiroğlu Ali Ağa dağlara çekildi. Aşiretlerin iskamy-la görevli Fırka-i lslahiyye buradaki Hacı Osmanlı köyünün güneybatısında konak-ladı ve bir süre sonra Hacı Osmanlı köyü merkez olmak üzere Kıyı nahiyesi köyleri bir kaza kabul edilerek adına Osmaniye denildi. Çukurova'dan Tecirli ve Cerid aşiretlerinin kıştak yerleri ve Ulaşlı 'dan Çene-ctoğlu nahiyesi de bu kazaya bağlandı. Bu husus, 1865'te Fırka-i ıslahiyye ile birlik-te bölgeye gelen Ahmed Cevdet Paşa ta-rafından ifade edilir. Cevdet Paşa, Çene-ctoğlu nahiyesinin alt tarafında bulunan köylere kıyı köyleri dendiğini, merkezinin Hacı Osmanlı köyü olduğunu, bunun önün-de eski yıkıntıların bulunduğunu, dolayısıyla buranın vaktiyle büyük bir kasaba iken ahalisinin zamanla dağılıp dağlara çekildiğini belirterek Kınık-İsneyn pazarı ve Osmaniye arasındaki bağiantıyı ortaya koyar. Hacı Osmanlı köyünde hükümet ko-nağı yapmak amacıyla 2500 kuruşa bir ko-nak satın alındı. Yarpuz'da 400 askerlik bir kışla inşa edildi. Bir süre sonra Osma-niye ileri gelenlerinin isteğiyle kasaba yol üzerinde bulunan pazar yerine taşındı, fa-kat adı Osmaniye olarak kaldı. 1865'te ka-

    Osmaniye'den bir görünüş

    OSMANiYE

    za ve merkezi Payas sancağına bağlandı. Kaza, üç nahiyesiyle birlikte bu tarihte ta-mamı müslümanlardan oluşan 1388 kişilik erkek nüfusa sahipti. 1891-1892'de Ce-belibozkurt sancağı içinde yer alan Osma-niye kazasında 1 OO'ü hıristiyan 7864 kişi yaşıyordu. Bunun merkezi Osmaniye ka-sabası ise önemli bir pazar yeri olarak ge-lişmesini sürdürdü. Ticaret dolayısıyla ba-zı gayri müslim tebaa da kasabada yer-leşmişti. Osmaniye 1908 yılında Cebelibe-reket sancağının merkezi oldu (daha ön-ce bu sancağın merkezi Yarpuz idi ).

    Osmaniye 23 Aralık 1918'de Fransızlar tarafından işgal edildi ve Fransız yüzbaşı Andre kaymakam olarak tayin edildi. Fran-sız-Ermeni zulmünü kınamak için Osma-niye Büyük Camii (Enverü'l-Hamld Camii, !902) önünde toplanan halka ateş açıldı . Şehirde işgal güçlerine karşı direniş başladı. Mayıs 1920'den itibaren Toprakkale demiryolu hattına kadar sokulan milli güç-ler, 29 Mayıs'ta Osmaniye'ye giderek si-perlere girdiler. Fransızlar takviye alıp bir tümene çıkardıkları kuwetlerini Toprak-kale'nin kuzeyindeki Karabahadır (Kara-bağdır) tepelerine yerleştirdiler. 1 Kasım 1920'de Antep kuşatmasındaki biriikiere ulaşmak isteyen Fransız tümenine milli kuwetler Kanlıgeçit'te ciddi kayıplar verdir-di. 17 Kasım 1920'de Ma'müre'deki (Der-vi ş iye) çatışmadamilis kuwetlerinin ba-şındaki Saim Bey şehid oldu. Fransızlar 20 Ekim 1921 Ankara Antiaşması'nın ardından 29 Aralık 1921 'de Osmaniye'yi ter-kettiler. Osmaniye'nin resmi kurtuluş ta-rihi 7 Ocak olarak belirlendi.

    Cumhuriyet'in başlarında sancaklar vila-yet haline dönüştürülürken Cebelibereket sancağı da vilayet oldu. Bu dönemde kü-çük bir kasaba durumunda bulunan Os-maniye ( 1927 sayımında 4968 nüfus) bu ilin merkeziydi. İ l merkezliği on yıl devam ettikten sonra Cebelibereket ili 1933'te lağvedilince Osmaniye de bir kaza merke-zi olarak Adana iline (o zaman ki adıyla Sey-han vilayeti ) bağlandı . İlk defa 1945 sayımında nüfusu 10.000'i aşabildi (10498}; 197S'te 50.000'i (61.581), 1990'da 100.000'i (ı 22.307) geçen nüfusuyla gelişmesini sür-dürdü. Çevresinin önemli tarımsal zen-ginliği olan yer fıstığı ve pamuk üretimi sayesinde önemli bir tarım ürünleri sa-nayii merkezi haline geldi (ilk çırçır fabri-kasının açılı ş ı 1940) . 24 Ekim 1996 tarih ve 4200 sayılı yasa ile Osmaniye ili kuru-lunca Osmaniye şehri de ikinci defa (63 yıl aradan sonra) il merkezi durumuna geldi. 2000 yılında yapılan nüfus sayımında şeh-

    479

  • OSMANiYE

    rin nüfusunun 200.000'e yaklaştığı ( 173.977 nüfus) görüldü.

    XIX. yüzyılın ikinci yarısında ortaya çıkan bir kasaba olarak Osmaniye'de bugü-ne ulaşan tarihi eser azdır. Ali Beyli (Da-ğıstanlı) Camii ( 1885) ve Büyük Cami ( 1902) başlıca eserlerdir. Hieropolis-Kastabala ören yeri Osmaniye-Kadirli yolunun 1 S. ki-lometresinde bulunan, milattan önce 39 yılında kurulmuş bir Roma yerleşimidir. Toprakkale, Osmaniye'nin 1 O km. batısında bir Ortaçağ kalesidir. Çardak Kalesi, Os-maniye'nin 12 km. güneydoğusunda Nur-dağları'nın Osmaniye'ye bakan tepesi üze-rinde Ortaçağ'da inşa edilmiş olup halk arasında Gavur Kalesi diye bilinir.

    Osmaniye şehrinin merkez olduğu Os-maniye ili Adana, Kahramanmaraş, Gazi-antep ve Hatay illeriyle kuşatılmıştır. Mer-kez ilçeden başka Bahçe, Düziçi, Hasan-beyli, Kadirli, Sumbas ve Toprakkale isimli altı ilçesi vardır. 3124 km2 genişliğindeki Osmaniye ilinin sınırları içinde 2000 yılı sa-yımının sonuçlarına göre 4S8. 782 kişi ya-şıyor ve km2 başına 147 kişi düşüyordu. Diyanet İşleri Başkanlığı'na ait 200S yılı istatistiklerine göre Osmaniye'de il ve ilçe merkezlerinde 11 S, kasabalarda yirmi dört, köylerde 232 olmak üzere toplam 371 ca-mi bulunmaktadır. İl merkezindeki cami sayısı kırk dokuzdur.

    BİBLİYOGRAFYA :

    BA, TD, nr. 110, s. 53; TK, TD, nr. 114, vr. 171 b; nr. 538, vr. 4b; Evliya Çelebi, Seyahatname, IX, 342; Cevdet, Tezakir, lll, 129, 159, 161, 240; a.mlf., Ma'ruzat, s. 147; Adana Vilayeti Salna-mesi (1309), s. 167-168; Süha Göney, Adana Ovaları I, İstanbul 1976, tür.yer.; Ahmet Kılıç. Osmaniye Tarihi, Osmaniye 1976; Metin 1i.ıncel, "Tarih Boyunca Türkiye'de Kent Kuruluşlan", Doğumunun 100. Yılında Atatark'e Arma-ğan, İstanbul 1981, s. 342, 346; a.mlf., "Türki-ye'de Kent Yerleşmelerinin Tatilıçesine Toplu Bir Bakış", İÜ Coğrafya EnstitCısü Dergisi, sy. 23, İstanbul1980, s . 151, 154; Nihat Akıcı. Bütan Yön-leriyle Osmaniye, Osmaniye 1983; Yılmaz Kurt, XVI. Yüzyıl Adana Tarihi (doktora tezi, 1992). Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, tür. yer.; Tarih İçinde Bütün Yönleriyle Osmani· ye, 1. Sempozyum 15-18 Kasım 1993 (ed. Ka-zım Tülücü). Osmaniye 1995; Hakkı Can. Osma-niye İli 20. Yüzyıl İnanç Coğrafyası (yüksek li-sans tezi, 1998). Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Kemal Çelik. Milli Mücadele'de Adana ue Havalisi (1918-1922), Ankara 1999, tür.yer.; Yusuf Halaçoğlu, "Fırka-i islahiye ve Yapmış Ol-duğu İskan", TD, sy. 27 (1973). s. 6, 11, 12.

    L

    480

    Iii YILMAZ KURT

    OSMANİYE ÜNiVERSiTESi

    (bk. ei-CAMiATÜ'I-OSMANiYYE).

    ı

    _j

    OSMANİYYE ( a:;ıı..ı.wı )

    Başlangıçta Hz. Osman taraftarlarını, daha sonra ilk üç halifeyi meşru görüp

    Havaric ile Şia dışında kalan müslüman çoğuuluğunu

    L ifade eden terim. _j

    Osmaniyye (OsmaniyyGn) . başlangıçta Hz. Osman'ın haksız yere öldürüldüğü kana-atine varıp isyancıların cezalandırılmasını isteyen, daha sonra ilk üç halifenin hila-fetini meşru görerek Havaric ve ŞYa'nın karşısında yer alan genel müslüman ço-ğunluğunu ifade eder. Kelime ilkin Hz. Osman'ın şehid edilmesinin (36/656) ar-dından "şlatü Osman" ile (Osman taraf-tarları) eş anlamlı olarak kullanılmış. bu grupta yer alan kimseler "Osman!" diye anılmıştır. İslam tarihi kaynaklarında, Hz. Osman'ın asiler tarafından muhasara edi-lip öldürülmesinden sonra müslümanla-rın halifenin mazlOm olarak şehid edildi-ğini ifade edip suçluların derhal cezalan-dırılmasını isteyenler, Hz. Ali'nin hilafeti-ni kabul edip onun itidal çağrısına uyan-lar ve her çeşit ihtilafın dışında kalanlar olmak üzere üç gruba ayrıldığı belirtil-miş, bunların ilk grubu Osmaniyye diye anılmıştır. Kelime bu ilk dönemde kuv-vetli Osman taraftarlığını ifade ettiği gibi Hz. Osman'ın da mensup bulunduğu Beni Ümeyye ile halifenin ateşli taraftarları ma-nasını da içeriyordu. Nitekim Beni örney-ye'den olan Muaviye b. Ebu Süfyan, hali-fenin katillerine kısas uygulanmadıkça Hz. Ali'ye biat etmeyeceğini bildirmiş, vaktiy-le halifenin ateşli taraftarları arasında yer alan, mesela, Büsr b. Ebu Ertat kaynak-larda "Osman!" diye anılmıştır (İbn Sa'd, VII. 409) . Bu dönemde Osmaniyye Şam'dan başka Medine, Mekke, Basra, Küfe ve Mısır gibi hemen hemen bütün bölge-lerde bulunmuştur. Nitekim Taberi'nin bir kaydında Osmanller'in Mısır'da Amr b. As'ın etrafında toplanıp ona sahip çıktıkIarına dikkat çekilmiştir ( Tfirfl), V. ı O ı ) . Cemel Vak'ası ve Sıffin Savaşı'nda müslü-manların iki defa iç savaş hali yaşaması ve Hz. Ali ile Muaviye arasındaki çekişmelerin dramatik boyutlara ulaşmasından sonra Muaviye'nin yanında yer alanlar Os-man! diye anılmış, ancak bu kullanım "şlatü Beni ümeyye" ve "ehl-i Şam" gibi ter-kipiere göre fazla yaygınlık kazanmamıştır. Diğer taraftan Hz. Osman'ın haksız ye-re öldürüldüğünü kabul ederek Osman! diye anılanlardan Hz. Ali'nin yanında bu-lananlar yahut bir süre sonra ondan ayrılanlar da olmuştur. Nitekim Mes'Odl, Ha-

    life Ali'nin Nehrevan'da Hariciler'le savaştığı sırada onunla ilişkisini kesen Osmanıler arasında Sa'd b. Ebu Vakkas, Abdul-lah b. ömer, Kudame b. Maz'On, Abdul-lah b. Selam, Muglre b. Şu'be, Ka'b. b. Malik, Hassan b. Sabit, Ebu Said el-Hud-rı. Muhammed b. Mesleme gibi çok sayıda sahfıbeyi zikreder (Mürücü'?·?eheb, II. 361-362)

    Hakem Vak'ası'ndan sonra meydana ge-len gelişmeler çerçevesinde Hariciler'in müstakil bir fırka olarak ortaya çıkması, Hz. Ali'nin şehfıdeti ve Hz. Hasan'ın Mua-viye lehine hilafetten çekilmesiyle Emevl Devleti'nin kurulmasının ardından Osma-niyye, Harici ve Şii eğilimiere karşı olanları temsil eden ve en geniş anlamıyla Emevl taraftarlığını ifade eden bir içeriğe sahip olmuştur. Özellikle Şla bu dönemde Hz. Ali'nin ashabın en faziletiisi niteliğini taşıdığı, dolayısıyla ResOiullah'tan sonra ilk halifenin Ali olması gerektiği, bu konuda nas bulunduğu, ilk üç halifenin hilafetinin meşru sayılmayacağı gibi iddialar etrafında düşünceler üretmiştir. Buna karşılık müslüman çoğunluğu söz konusu görüşlere karşı çıkmış, esasen Hz. Ali'nin dör-düncü sırada hilafet makamına geçtiğini ifade etmiştir. Her ne kadar Makdisl, Hz. Osman'ı Hz. Ebu Bekir'den daha üstün gören Osmanller bulunduğunu ifade et-mişse de (el-Bed' ve't-tarfl), V. ı 23) yaygın görüş olarak hilafetteki sıralamanın fazi-letteki sıralama olduğu belirtilmiştir. Bu devirde Osmaniyye çok yaygın bir kullanılışa sahip olmamakla birlikte müslüman çoğunluğu ifade eden bir terim olmuştur. Bu kullanılış lll. (IX.) yüzyılın ortalarına doğru Cahiz tarafından öne çıkarılmış ve onun el-'O§maniyye adlı eserinde Hz. Ebu Bekir'in Hz. Ali'ye karşı birçok nokta-da daha üstün olduğu belirtilerek Şii dü-şünceler eleştirilmiştir. Cahiz bu eserinde Osmaniyye'nin ümmetin en üstünü ola-rak Ebu Bekir'i gördüğünü, bu kanaatte-ki fakih ve muhaddislerin Şla ile kıyaslanamayacak kadar çok olduğunu, anlayışlarının dini ve akfı temellere dayandığını söy-leyerek (el-'Oşmaniyye, s. 3 vd., 186 vd .. 206) bu terimle bir bakıma Ehl-i sün-net'i kastetmiştir.

    Osmaniyye kelimesinin bu kullanımı, Ca-hiz'den hareketle hem ona reddiye yazan alimler hem de onu takip eden müellifler tarafından bir süre devam ettirilmiştir. Ni-tekim Ebü'l-Hüseyin ei-Hayyat yeterince açık olmamakla birlikte Emevlliği ve Os-manlliği birbirine yakın anlamlı kavramlar olarak nakletmiştir ( el-İntişar, s. ı 12). İbn Kuteybe de Cahiz'i tasvir ederken onun kul-