kÜltÜr cografyamizda. hz. muhammedisamveri.org/pdfdrg/d230265/2011/2011_karas.pdfali sevim,...

13
KÜLTÜR COGRAFYAMIZDA . HZ. MUHAMMED ULUSLARARASI SEMPOZYUM (ORTA ASYA, KAFKASYA VE BALKAN L AR) -1- (7-8 Mart 2009) ADAPAZARI-SAKARYA DÜZENLEYEN Di'(ANET & SAKARYA ÜNiVERSiTESi iLAHiYAT FAKÜLTESi DiYANET YAYlNLARI

Upload: others

Post on 21-Jan-2020

17 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

KÜLTÜR COGRAFYAMIZDA .

HZ. MUHAMMED ULUSLARARASI SEMPOZYUM

(ORTA ASYA, KAFKASYA VE BALKANLAR)

-1-

(7-8 Mart 2009) ADAPAZARI-SAKARYA

DÜZENLEYEN

Di'(ANET iŞLERi BAŞKANLIGI &

SAKARYA ÜNiVERSiTESi iLAHiYAT FAKÜLTESi

DiYANET iŞLERI BAŞKANLIGI YAYlNLARI

26 1 KÜLTÜR COGRAFYAMIZDA HZ. MUHAMMED- 1

SELÇUKLU SULTANLARlNDA HZ. MUHAMMED SEVGiSi VE BU SEVGiNiN TEZAHÜRLERi

Doç. Dr. Seyfullah KARA"

Türklerin Müslüman olmaları, sadece Türk ve islam tarihi açısından değil, ayn ı zamanda dünya tarihi bakımından da bir dönüm noktası olmuştur. Türk­ler· Müslüman olmakla islam dünyasının bir peyki durumunda kalmayacağı­nın işaretini vermişler ve söz konusu dünyanın liderliğine giden kapıyı sonu­na kadar aralamışlardır. Nitekim Türklerin, daha Abbasilerin ilk dönemlerinde başlayan islam devleti hizmetine giriş süreçleri, çok geçmeden yarı bağımlı devletler kurmalarıyla devam etmiş ve nihayet Selçuklu Türklerinin Müslüman olmasından sonra islam dünyasının liderliğini ellerine geçirmeleriyle netice­lenmiştir. Bu nedenle, bilhassa Oğuz Türklerinin islam dinine girişleri, dünya tarihinin akışını değiştirecek ölçüde büyük bir olay olmuş ve dünya tarihi için son derece önemli neticeler doğurmuştur.

Belki de bu önemin etkisiyle sonraki yıllarda, Oğuzların atası Oğuz Han'ın Müslüman olduğu ve islam dinine hizmetlerde bulunduğu, efsanevi bir şekle büründürülerek anlatılmıştır. Reşidüddin Fazi u IIah'ın "Oğuzname"de yer verdi- · ği efsaneye göre Oğuz Han, üç gün, üç gece annesinden süt emmemiş ve an­nesine, Allah'a iman etmesini, ancak bu şartla sütünü içebileceğini söylemiştir. Böylece daha süt çağında annesinin Allah'a inanmasına vesi le olmuş, ancak onun Allah'a iman etmesinden sorira sütünden içmiştir. Oğuz Han, bu efsane­ye göre, çocukluğundan itibaren büyüyünceye kadar daima Allah'ı anmış ve böylece ondan gelen bir feyze ulaşmıştı r. Hatta o, iman uğrunda kendi baba, amca ve akrabalarına karşı savaşmıştır1 •

Oğuzların dini inanışiara karşı yabancılıkları olmadığını ibnu Fadlan'ın ifadelerinden anlamaktayız. ibnu Fadlan, her ne kadar Oğuzların herhangi bir

" Atatürk Üniversitesi Ilahiyat Fakültesi Islam Tarihi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi.

1 Reşldüddin, Fazlullah, Oğuz Destanı, çev. ve nşr. A. Zeki Velidi Togan, Istanbul, 1982, s. ı 7-20; Ebü'I­Gazi. Sahadır Han, Usul-ü Şecer-i Ttirki, Istanbul, ts., s.26.

BiRiNCi OTURUM 127

dine inanmadıklarını söylese de, az sonra bu sözüyle çelişecek ve onların zu­lüm karşısında "Bir Tanrı" diyerek başlarını semaya kaldırmak suretiyle Allah'a sığındıklarını söyleyecektir2•

Oğuzların çoğu göçebe ve yarı göçebe idi. Daha ziyade halk kültürü almış olan kitleye hitap eden Baba lakaplı şeyhler, şehirlerden ziyade bu göçebeler arasında barınıyorlar, bu şeyh ve dervişler, bedevi ruhunun hoşlandığı koşma­lar, rubailer ve destanlarla Oğuz boylarının aniayacakları bir dil ile islam dinini bunlar arasında tebliğ ediyorlardı. işte bu babaların ve şeyhleri n irşatları Allah inancına zaten yabancı olmayan Oğuzlara tesir ediyor ve Müslümanlıklarıria zemin hazırlıyordu.

Oğuzlardan ilk Müslüman olanlar, Selçuk Bey idaresinde Oğuz diyarından islam dünyasına göç etmiş olan kitlelerdir. Selçuklulardan islamiyeti ilk kabul eden kişinin, Selçuk'un babası Dukak olduğu söylenmiştir3• Ancak IX. yüzyıl ile X. yüzyıl başlarında yaşadığı anlaşılan Dukak'ın islamiyeti kabul ettiği hu­susu, mevcut ilgili kaynaklara göre doğru değildir. Selçuklu ailesinden islam dinini ilk kabul eden kişi Selçuk (ö.1 007) olmuştur". Selçukluların atası olarak Dukak'ın, islamiyeti ilk kabul eden kişi olduğu söylentisi, herhalde Selçuklu hanedanını kutsileştirme arzusuyla ortaya atılmış olmalıdır5• Bu kutsileştirme temayülü o kadar açık bir biçimde sezilmektedir ki, anonim bir Selçukname'de şöyle bir olay anlatılmaktadır: "Selçukluların ve Anadolu'da gelmiş geçmiş Sel­çuklu padişahlarının büyük babası Lokman6 adında bir kimseydi. O, ağır başlı, dinini seven, misafirleri ağırlayan, alimiere saygı besleyen, fenailkiardan kaçı­nan, Allah'ın yasakladıklarından çekinen, hayırhah bir kimseydi. O, her zaman din büyükleriyle görüşürdü. Lokman, müslümanlardan iyi ahlaklı bir kız aldı. Lokman, nikahlısı olan bu kadınla birleşrnek istediği nde, rahlenin üzerinde bir mushaf gördü. Karısına, başka odaya gitmeleri gerektiğini söyledi. Ancak baş­ka kişiler odadan mushafı almayı teklif ettilerse de o, mushafın götürülmesine izin vermedi. Allah kelamına çok saygı gösterdi. Başka bir odada zifafa girdi. O gece Lokman rüyada Hz. Peygamberi gördü. Ona şöyle dedi: "Sen ki mushafı aziz tuttun. Bu yüzden dünyada ve ahirette sen ve senin çocuklarm aziz olsun­lar'~ Peygamberin etrafında bulunanlar da bu duaya amin dediler"7•

2 ibnu Fadıan, ibn Fadlan Seyahatnamesi, çev. ve nşr. Ramazan Şeşen, istanbul, 1975, s.30-31.

3 lbnu'I-Adim, Kemalüddin Ebü'I-Kasım 'Umer ibnu'I-Adim, Buğyetu't-ialeb fi Tarihi Ha/eb, nşr. Ali Se­vim, Ankara, 1976, s.16; Togan, Z~ki Velid i, Umumi Türk Tarihine Giriş, istanbul, 1981, ı, 183.

4 lbnu'I-Adim, Kemalüddin Ebü'I-Kasım 'Umer, Biyografilerle Selçuklular Tarihi, notla rla çev. Ali Sevim, Ankara, 1989, s.20S (Ali Sevim'in notu).

S Turan, Osman, Selçuklular Tarihi ve Türk-islam Medeniyeti, istanbul, 1996, s.65.

6 Anonim'in Lokman olarak verdiği bu ad doğru değildir; çünkü, Selçukluların atasının Dukak oldu­ğunu bilmekteyiz.

7 Anonim, Tarih-i Ali Selçuk, çev. Feridun Nafız Uzluk, Ankara, 19S2, s.2. Osmanlı kroniklerinde bu

28 1 KÜLTÜR COGRAFYAMIZDA HZ. MUHAMMED - 1

Selçuk'un islamiyet'i kabul etmesi için başından bazı olayların geçmesi gerekmiştir. Oğuz hükümdan ile arası açılan ve bazı kışkırtmalar sonucunda öldürüleceğini anlayan Selçuk, kendisine bağlı olanlarla birlikte Oğuz ülkesi­ni terk etmeye karar vermiştir. Artık Oğuz ülkesinde duramayacağını anlayan Selçuk'un önünde, gidebileceği iki istikamet vardı. Bunlardan biri güney yönü, diğeri ise batı yönü idi. Tarih boyunca şu veya bu sebeplerle anayurtların ı terk eden Türkler için her iki yön de meçhul sayılmazdı. Ancak Selçuk, bunlardan güney yönünü tercih etmiştir ki8, bu, Selçuk'un islam dünyasına girmeyi dü­şündüğünü göstermektedir.

Gerçekten o, kendine bağlı olanlarla birlikte Oğuz diyarından islam ülke­sine geçmiştir. Çünkü Selçuk Bey, o dönemde en medeni ülkelerin islam dün­yasında olduklarını biliyor ve bu bilgi de ona islam dünyasına giden yolu daha cazip gösteriyordu9• Dolayısıyla, Selçuk'un islam dünyasına yönelişi ve o coğ­rafyada kendisine yer arayışı tesadüf değildir. Nitekim onlar, islam toprakları­na girdiklerinde ne yapacaklarına dair istişarede bulunmuşlar ve bu istişareler sonucu şu görüşü ortaya koyarak kabul etmişlerdir:"Biz içinde yaşadığımız bu memleket halkının dinini kabul etmez ve onların törelerine uymazsak, bura­larda hiç kimse bize iltifat etmez ve biz yalnız başımıza yaşamaya mahkum bir azınlık halinde kalırız" 10•

Onların bu istişareler sırasında her şeyi düşündükleri, islam'a girmelerinin kendilerine getireceği artı ve eksileri detaylarıyla tartıştıkları, istişare sonu­cunda ortaya konan görüşlerden anlaşılmaktadır. Onlar, kimsenin kend ilerine değer vermediği, bölgede hiçbir etkilerinin olmadığı, yöredeki toplumdan ta­mamen tecrit edilmiş bir kitle pozisyonuna düşmek istemiyorlard ı . Bu yüzden de bölgedeki_temayüle uyarak müslüman olmaya karar verdiler. Selçukluların Müslüman olurken ileri sürdükleri argümanlar her ne kadar siyasi nitelikli olsa da, onlar, islamiyet'e girdikten sonra çok samimi Müslüman olmuşlar ve böl­gedeki Müslüman halk nezdinde dindarlıklarıyla daima takdir toplam ışlardır.

Nitekim ibnu'I-Esir, Selçuk'un, müslüman-olduktan sonra mevkii ve itibarının arttığını, büyük bir emir olduğunu ve halkın ona daha çok itaat ettiğini söyle­yerek11, bu noktaya vurgu yapmıştır. ·

hadisenin Ertuğrul Gazi ile ilgili olduğundan bahsedilmektedir. Örnek olarak bkz. Ali, Gelibolulu Mustafa, Kunhu'I-Ahbcir, istanbul, 1277, V, 23-24.

8 Köymen, Mehmet Altay, BüyükSelçuklu Imparatorluğu Tarihi, Ankara, 1991-1993, 1, 14.

9 Selçuklulann Güneyyönünü tercih etmelerinin diğersebepleri için bkz.a.k., 1,14-16.

10 Ebü'I-Ferec, Gregory Bar Hebraeus, EbO'/-Ferec Tarihi, çev. Ömer Rıza Doğru!, Ankara, 1945, 1, 293.

11 ibnu'I-Esir, lzzuddin Ebu'I-Hasen Ali b. Ebi'I-Kerem Muhammed b. Muhammed b. Abdilkerim b. Abdilvahid eş-Şeybani, el-Kamil fi't-Tcirih, Beyrut, 1965-1966, IX, 474.

BiRINCi OTURUM 129

Barthold, ilk Selçuklu sultan larının son derece dindar insanlar oldukların ı söyleyerek bu gerçeğe işaret etmektedir12• ibnu Kesir de, Selçuk ve oğulları müslüman olunca, iman etmiş olçn Türklerin bunların etrafında toplandığ ını . ve söz·konusu insanlara imanlarından dolayı Türkü'l-iman anlamında Türkmen denildiğini söylerken13, şüphesiz oların dini gayretlerine vurgu yapmaktadır.

SELÇUKLULARDA HZ. PEYGAMBER SEVGiSi

Selçukluların sahip olduğu yoğun dini duyguların bir görüntüsü, onlar da var olan Hz.Peygamber sevgisidir. Selçukluların ilk hükümdarrı olan Tuğrul Bey, daha saltanat tahtına oturur oturmaz.ilk iş olarak Ha lifeye mektup yazmış ve bu mektupta Hz. Muhammed'in ümmetine hizmet için yola koyuldukları­nı belirtmiştir. Mektupta yer alan ifadeler, özetle şu şekildedir: "Biz Selçuklular öyle bir m illetiz ki, kutsal peygamberlik makamının halifelerinin taraftarıyız ve onlara itaat ederiz; her zaman gaza ve cihadla meşgul oluruz; Kabe'yi ziyaret eder ve diğer Islam emirlerini yerine getiririz. Fakat Sultan Mesud ile aramızda ihtilaf çıktı ve o, ordularıyla üzerimize geldi. Allah'ın yardımı ve peygamberinin inayeti ile biz galip geldik. Allah'ın bu yardımına karşılık şükür ve ha md etmek üzere adalet ve insafla hareket ettik, Muhammed ümmetine hizmete koyul­duk. Artık bundan sonra yapacağımız şeylerin islamiyetin gaye ve hedeflerine uygun olması için Mü'minleri'in Emiri'nden ferman istiyoruz. Böylece biz de onun onayı ile ci had ve gaza işierimize devam edelim"14•

Mektuptaki ifadelere göre Selçuklular, hilafet makamına her şeyden önce peygamberlik makamının bir temsilcisi gözüyle bakmakta ve hilafet kurumu­na ve ha lifeye bu temsilinden ötürü değer vermektedirler. Tuğrul Bey'in 1 055 yılında Bağdat'a ulaştığında hilafet makamının bulunduğu yere gelince tüm tazim ve hizmet kaidelerini yerine getirerek olağanüstü bir saygıda bulunma­sı, şüphesiz bu bölgenin peygamberliğin haremi olarak tavsif edilmesinin bir sonucudur15

• Ayrıca Selçuklular, kendilerine haksızlık yapıldığını düşündükleri için saldırgan taraf olduğuna inandıkları Sultan Mesud'a karşı galip gelmeleri-.

12 Barthold, V.V., Moğo/ Istilasına Kadar Türkistan, hazırlayan: Hakkı Dursun Yıldız, Ankara, 1990, s.326. Kaynaklarım ız, Selçukluların dindarlıklarıyla ilgili önemli bilgiler verirler ki, biz, bu bilgileri yeri gel­dikçe nakledeceğiz.

13 lbnu Kesir,lmaduddin Ebü'I-Fida lsmail, el-8/daye ve'n-Nihôye, Beyrut, 1977, Xl, 48. Kaşgarlı Mah­mud 'Türkmen" kelimesinin anlamı hakkında değişik bir bilgi vermektedir. Bkz. Kaşgarlı, Mahmud, Divan-ı LOgatiHürk Tercümesi, çev. Besim Atalay, Ankara, ts., lll, 412-415. Ancak lbnu Kesir'in verdiği bilgi, sahih olmasa bile, daha sonra gelen tarihçiler nezdinde Selçukluların sahip olduğu imajı orta­ya koyması bakımından önemlidir.

14 Er-Ravendi, Muhammed b. Ali b. Süleyman, Rdhatu's-Sudiır ve Ayetu's-Surıir, çev. Ahmet Ateş, nı< Yayınları, Ankara, 1957, ı, 1 OH 02; Kitapç.ı, Zekeriyya, Moğol/ar Arasında lslamiyet, Konya, 2000, 1, 344-345.

15 Bkz. er-Ravendi, a.g.e., ı, 1 04.

30 1 KÜLTÜR COGRAFYAMIZDA HZ. MUHAMMED - 1

ni Allah'ın bir yardımı ve Hz. Peygamber'in himmeti olarak görmüşlerdir. Buna mukabil onlar tek düşüncelerinin islamiyetin emir ve yasaklarına uymak, ada­leti tesis etmek ve Hz. Muhammed'in ümmetine hizmette bulunmak olduğu­nu belirtmişlerdir.

Nitekim Tuğrul Bey, .aynı duyguları yıllar sonra 1 OSS'te Bağdat'a giriş için halifeden izin isternek üzere gönderdiği mektupta da dile getirmiştir. Buna göre o, Bağdat'a geleceğini bildiriyor ve Hz. Muhammed'e hizmet ederek şe­ref kazanmak, bizzat hacca giderek hac yollarını emniyet altına almak, asileri cezalandırmak, M ısır ve Suriye şaşkınları ile, yani Şii Fatımiler'le savaşmak ve onların fitnelerinin kökünü kazımak arzusunda olduğunu belirtiyordu16

• Gö­rüldüğü gibi, ilk Selçuklu Sultanı Tuğrul Bey Hz. Muhammed'e hizmet etme olgusunu, kendisine şeref kazandıracak manevi bir paye olarak kabul etmek­tedir.

Bu noktada, Sultan Alparslan'ın Malazgirt savaşında çizdiği tipiernenin özellikle incelenmesi gerekmektedir. Alparslan'ın Malazgirt savaşı sırasın­

da ve sonrasında yaşadığı duygulara ve yaptığı uygulamalara bakarak Hz. Muhammed'i kendisine model aldığını anlamak zor deği ldir.

Sultan Alparslan Malazgirt savaşını, yanından ayırmadığı alim, Fakih Ebu Nasr Muhammed b. Abdilmelik ei-Buhari ei-Hanefı'nin tavsiyesine uyarak cuma namazı vaktine tesadüf ettirmiş, böylece tüm islam dünyasında hutbe­lerde zafer dua larının yapıldığı manevi bir coşku ikliminde savaşılmıştır. Böyle bir iklimde Alparslan, savaş henüz daha başlamadan ordusuna şunları söyle­miştir:"Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olurlarsa olsunlar, bü­tün müslümanların minberierde bizim için dualar ettikleri şu saatte, kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya onlara karşı zafere ulaşırız, yahut da şehit olur, cennete gideriz. Sizden her kim geri dönmek istiyorsa dönsün. Bugün artık burada sultan yoktur. Ben de sizlerden herhangi biriyim"17

• Daha sonra da beyaz bir elbise giyerek, "Öiürsem kefenim bu olsun"18 dedi. Bu d uygulandırıcı ve aynı zamanda dini unsurlarla yüklü konuşma karşısında askerler de şu kar­şılığı vermiştir: "Ey sultan! Biz senin askerlerin iz. Sen her ne yaparsan biz ona uyacağız"19•

Bu ifadeler, Hz. Muhammed'in Bedir savaşında saha be ile yaşadığı diyalog­ları hatırlatmaktadır. Sultan Alparslan'ın "Biz ne kadar az olursak olalım, onlar

16 Turan, a.g.e., 5.132; Kitapçı, a.g.e., ı, 346.

17 lbnu'ı-Kaıani5i, Ebu Ya'ıa Hamza b. eı-Kaıani5i, Zeylu Tarihi Dtmaşk, nşr. H. F. Amedroz, Beyrut, 1908, 5.102.

18 lbnu'ı-Esir, a.g.e., X, 66.

19 lbnu!I-Kaıani5i, a.g.e., 5.1 02.

BiRiNCi OTURUM 1 31

ne kadar çok olurlarsa olsunlar ... " ifadesiyle, Hz. Muhammed'in Bedir savaşının iyice kızıştığı sırada yaptığı duada yer alan "Ey Allah'ım, eğer bu küçücük Müs­lüman topluluk hel ak olacak olursa ... "20 ifadesi birbiriyle örtüşmektedir. Vakıa da zaten budur. Düşman ordusu karşısındaki konumları itibarıyla Alparslan'ın ordusuyla Hz. Muhammed'in ordusunun arasında hem sayısal bakımdan, hem de ruh ve mana birliği bakımından büyük benzerlik vardı . Hz. Muhammed'in ordusu, tarihi kayıtlara göre üç yüz civarında iken, düşman ordusu bin civarın­da, yani bunun yaklaşık üç katından daha fazla idF1

• Sultan Alparslan'ın ordusu da düşman karşısındaki orantısı dikkate alındığında bundan farklı değildi. Yak­laşık rakamlarla Sultan Alparslan'ın ordusu elli bin, Bizans ordusu ise iki yüz bin civarında bulunuyordu22•

Alparslan'ın "Ya onlara karşı zafere ulaşırız, yahut da şehit oluruz Sizden her kim geri dönmek istiyorsa dönsün. Bugün artık burada sultan yoktur. Ben de sizlerden herhangi biriyi m" sözü de, bize, Hz. Peygamber'in Bedir Savaşı için kararı sahabeye bırakmasını ve onların görüşlerini almasını hatırlatmaktadır.

Nitekim Hz. Muhammed de hem Muhacirlerin hem de Ensar'ın fikirlerini onlar adına konuşan temsilcilerden almıştır. Muhacirler adına Ebu Bekir, Ömer ve Mikdad konuşmuşlar ortak kanaat olarak "Ey Allah'ın Elçisi! Allah'ın gösterdiği

yolda yürü, biz seninle beraberiz. Beni İsrail'in, Hz. Musa'ya "Sen ve Rabbin gi­din savaşın, biz burada oturacağız" dediği gibi, böyle bir şey demeyeceğiz. Biz

de seninle beraber savaşacağız" demişlerdir23•

Ensar'ın kanaatini almak isteyen Hz. Peygamber'e Ensar adına Sa'd b. Muaz özet olarak şöyle demişti:"Biz sana iman ettik; seni tasdik ettik; getirdiği n din in

hak olduğuna inandık. O halde, ey Allah'ın Resulü, istediğin şeye devam et. Seni hak olarak gönderen Allah'a yemin ederiz ki, sen bize şu denizi göstersen

hiç tereddüt etmez biz ona dalarız"24

Görüldüğü gibi, Sultan Alparslan kendisini Hz. Peygamberle adeta özdeş­leştirirken, onun askerleri de Bedir savaşındaki sahabenin tavrını 9östermiştir.

Malazgirt savaşının bütün şiddetiyle devam ettiği bir anda, mücadelenin

çok zorlu geçtiğini gören sultan Alparslan'ın, atından inip, secdeye kapanarak gözyaşları içinde etmiş olduğu dua25, onun Hz. Peygamber'e uymadaki titiz-

20 ibnu'I-Esir, a.g.e.,ıı, 107 (çev.Komisyon).

21 Örnek olarak bkz. ibnu'I-Esir, a.g.e., ll, 102 (çev.Komisyon).

22 Turan, a.g.e., s.179.

23 ibnu Hişam, a.g.e.,ll, 348-349 (çev.); lbnu Sa'd, Tabakatu'I-Kübra,ıı, 14.

24 lbnu Hişam, a.g.e.,ll, 349 (çev.); ibnu Sa'd, Tabakatu'I-Kübra,ıı, 14

25 bnu'I-Esir, a.g.e., X, 66.

32/ KÜLTÜR COGRAFYAMIZDA HZ. MUHAMMED -1

liğini belki her şeyden daha güzel anl~tmaktadır. O, samimiyeti her halinden

belli olan bu duasında, bütün inanç ve duygu dünyasını ortaya koyarak Allah'a şöyle yalvarıyordu: "Ya Rabbi! Sana tevekkül ettim ve bu cihat sebebiyle sana yaklaştım. Senin azametin önünde yüzümü topraklara sürdüm. Ciğerimin kanıyla boyandım. Gözlerimden kan boşanıyor. Eğer bu dilimle söylediğim sözlerim kalbirndeki düşüncelerime uygun değilse, beni ve benim yanımdaki yardımcılarımı helak et! Eğer kalbirndeki düşüncelerimi sözlerime uygun bu­lursan, düşmana karşı yaptığım cihatta benden yardımını esirgeme! Her zor durumu bana kolaylaştır!"26•

Malazgirt fatihinin yaptığı bu samimi dua, Hz. Peygamber'in Bedir sa­vaşı başladığı sırada yaptığı dua ve yakarışa benzemektedir. Bedir'de, tıpkı Alparslan'ın ordusunun Bizans ordusu karşısındaki azlığı gibi, sayıca müşrik­lerin ancak üçte birine ulaşabilen ve teçhizat bakımından onlarla kıyaslana­mayacak durumda olan islam ordusunun başında bulunan Allah'ın Resulü, iki ordu savaş için karşı karşıya geldiğinde büyük bir teslimiyet duygusu ile Allah'a dua etmiş ve içten gelen duygularla yakarmıştı. O, büyük bir huşu için­desecdeye kapanmış "Ey Allah'ım, eğer bu küçücük Müslüman topluluk mağ­lup olacak olursa yeryüzünde bir daha sana ibadet edecek kimse kalmayacak. Allah'ım! Bana vaat ettiğin zaferi ver, yardımını benden esirgeme!" diye duada bulunmuştur. O, bu yakarış sırasında kendisini Allah'a öyle teslim etmiştir ki,

adeta dünya ile irtibatı kesilmiştir. Hz. Ebu Bekir bu manzara karşısında ona acımış, yakarış sırasında farkında olmadan üzerinden düşen hırkasını omuz­larına koyarken, "Ey Allah'ın Elçisi! Bu kadar dua ettiğin yeter. Şüphen olmasın ki Allah sana vaat ettiği yardım sözünü yerine getirecektir" diyerek onu teselli etmiştir27•

iki farklı insanın iki farklı savaşta ettiği dualar ve bu dualar sırasında yaşa­dıkları ruh halleri gerçekten birbirine çok yakındır. Aslında savaşlarfarklı olsa da, her iki şahsiyet savaşın sonuçlarının islamiyet'e ne büyük zararlar getireceğinin farkındadırlar. Gerçekten Bedir savaşının kaybedilmesiyle, henüz hayat bulma­ya başlayan islamiyet orada .boğulacak ve tarih sahnesinden silinip gidecektir. Malazgirt savaşının kaybedilmesi halinde de islam dünyasının Bizans karşısın­da tutunması belki bir daha mümkün olmayacak, böylece bir di nin, bir milletin ve bir ümmetin üzerinde yaşadığı islam coğrafyası Hıristiyan dünya tarafından baştan sona istila edilme tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Bu nedenle, Bedir savaşı sırasında Hz. Peygamber'in ruh hali nasıl idiyse, Malazgirt savaşında Sul-

26 Eı-Hüseyni, Sadruddin Ebü'I-Hasen Ali b. Nasır b. Ali, Ahbdru'd-Devleti's-SelçOkiyye, çev. Necati Lügal, Ankara, 1943, s.3S.

27 lbnu'I-Esir, a.g.e., ll, 107 (çev.).

BiRiNCi OTURUM 1 33

tan Alparslan'ın ruh hali aynı olmuş ve aynı içtenlikle dua ve yakarış larda bulu­nulmuştur. ibnu'I-Kalanisl'nin deyimiyle, Bağdat'ın, Bağdat ola lı daha önce hiç böyle bir süslenmeye ve sevince şahit olmaması, boşuna değildir28•

Sultan Alparslan, Malazgirt savaşından sonra da galip gelmiş bir ordu ko­mutanı ve fatih bir hükümdar olarak Hz. Peygamber'i örnek almıştır. Hicretin sekizinci yılında Fatih olarak Mekke'ye giren Hz. Peygamber, Mekke döne­minde kendisine ve. Müslümanlara her türlü işkenceyi yapmış olan ve hicret sonrasında da sürekli Medine'ye sald ı rılar düzenleyerek savaşlara sebep olan Mekkelilere hitaben "Ey Kureyş topluluğu! Şu anda size ne yapacağımı sanıyor­sunuz" dedi. Onlar da "Bu gün senden hay~r umuyoruz, sen kerim bir kardeşsin, kerim bir kardeşin oğlusun" dediler. Allah'ın Elçisi de onlara "Gidin iz! Serbestsi­niz" diye karşılık verdF9

Malazgirt savaşında Sultan Alparslan esir aldığı Bizans hükümdan Roma­nos Diogenes'e "imparator! Müteessir almayınız; insanların maceraları böyle­dir. Size esir değil, büyük bir hükümdar muamelesi yapacağım" diyerek onu teselli etmiştir. Sultan Alparslan, Bizans imparatoruna, "Ben senin eline esir düşmüş olsaydım bana ne yapardın" diye sormuş, imparator da "Düşmana yapılması gerekeni yapardı m" şeklinde cevap vermiştir. Alparslan, "Şimdi sana ne yapacağımı umuyorsun" diye sorduğunda, üç ihtimal gördüğünü söyleyen imparator, bunları şu şekilde sıraladı:"Beni öldürebilirsin; bu kasap iş i dir. Zafe­rini göstermek üzere beni şehirlerinde dolaştım ve satarsın; bu da sarraf işidir. Üçüncü ihtimali söylemek ise bir hayal veya delilik olur; o da, beni tahtıma iade edersin. Bu durumda sana dost kalır, yıllık vergi öder ve senin naibin olu­rum. Çağırdığın zaman askerlerimle gelir, hizmet ederim. Beni öldürmekten sana bir fayda yoktur. Aksine, yerim e başkasını im parater yaparlar ve o da sana düşman olur': Bunun üzerine Sultan Alparslan,"Ben muzaffer olursam sana iyi muamelede bulunacağıma dair Allah'a ahdetmiştim. Allah iyilik düşünenie­rin arzusunu yapar. Bu sebeple benden göreceğiniz muamele üçüncü şıktan başkası olmayacaktır" diyerek30, Hz. Peygamber'in Mekke fethinde Mekkelilere yaptığını Bizans imparatoruna yapmıştır.

Süleyman Şah ile başlayan Anadolu Selçuklu sultanlarının, bu bölgeler­de islam dini n yayılması için büyük mücadeleler verdiğini biliyoruz. Süleyman Şah'ın, "istanbul elbette fethedilecektir. Onu fetheden kumandan ne güzel kumandan, fetheden asker ne güzel askerdir"31 hadisinden ötürü, istanbul'u

28 lbnu'I-Kalanisi, a.g.e., s.1 04.lbnu'I-Kalanisi Malazgirt savaşı hakkında oldukça ge·niş bilgi vermekte-dir. Bkz. a.k., s.99-1 OS.

29 ibnu Hişam, a.g.e., IV, 73 (çev.); lbnu'I-Esir, a.g.e., ll, 214 (çev.).

30 Konuyla ilgili bilgi ve kaynakları için bkz. Turan, a.g.e., s.184-185.

31 EI-Münav7, Muhammed Abdurrauf, Feyzu'/-Kadir Şerhu'I-Ciimii's-Sağir min Ehôdisi'I-Beşiri'n-Nezir,

341 KÜLTÜR COGRAFYAMIZDA HZ. MUHAMMED- 1

fethetine planının olabileceği söylenmiştir kP2 aslında böyle bir niyet yad ır­

gatıcı da değildir. Çünkü ilgili hadis, tarih boyunca birçok islam hükümdarının gözünün istanbul'a çevrilmesinde muharrik unsur olmuştur. Süleyman Şah'ın böyle bir niyet taşıması, onun Hz. Muhammed'e olan sevgisini ve onun gözün­de itibarlı bir noktaya gelme arzusunu göstermesi bakımından önemlidir.

ll. Kılıçarslan'ın oğullarından Koyulhisar ve Niksar meliki Nasıruddin Berkyarukşah eski i ran efsanelerinden "HCır-zad ile Pir-zad" kıssasını nazım ha­linde kaleme aldığı eserinde Hz. Muhammed'le ilgili şu ifadeleri kullanmakta­dır:"Bizden en kıymetli cana selam olsun. Yaratılanların içinde en seçkini odur. O, levlake (Eğer sen olmasaydın alemleri yaratmazdım) ülkesinin başkentinin padişahı olup, zatı, göklerin yaratılmasına sebep olmuştur. Henüz Adem ça­murda ve suda debelenip dururken, o peygamber din yolunun rehberi idi. O, her iki alemin de gözü ve lambası oldu. Bu dergahta Adem onun küçüğüdür. Onun kutsal zatı her iki dünyanın da maksadıdır. O, arşı, atının iki nalının altı­na aldı. Yoksul bir yetimdi; fakat dünyayı bağışlardı . Ayağının altında gökyüzu parçalara ayrılırdı"33•

Anadolu Selçuklu meliklerinden Nasıruddin Berkyarukşah'ın Hz. Muham­med için kullandığı bu ifadeler, Selçuklu meliklerinin çok saygın bir Peygam­ber sevgisiyle yetiştirildik lerini göstermektedir. Nitekim, ll. Kılıçarslan, Gıya­seddin Keyhüsrev'i veliaht tayin ederken, onun, kendisini farzların yanı sıra Hz. Peygamber'in sünnetleriyle ve nafilelerle de donattığını söylemiş34, böylece oğlunun peygambere olan sevgisine vurgu yapmıştır. Bu durum, ayn ı zaman­da Anadolu Selçuklularında veliaht olacak kişinin halk ve devlet erkanı nazarın­da kabul görmesi için dini hayata dikkat etmesi gerektiğini de göstermektedir.

Nitekim dönemin Selçuklu Tarihçisi ibnu Bibi, 1. Gıyaseddin Keyhüsrev'in Antalya fethini anlatırken, onu, "Sultan, kutlu bir talih ve üstün bir başarıyla Muhammed'in dinini yüceltmiştir"35 sözleriyle değerlendirmiştir.

Selçuklu kaynaklarında 1. izzeddin Keykavüs de benzer değerlendirmeler­le anılmış, onun da Hz. Muhammed'in emirlerini uygulayan, bütün işlerinde, hal ve hareketlerinde onun dinine bağlanmak için çaba harcayan bir sultan olarak zikredilmiştir36•

Beyrut, ts., V, 262, Hn.7227.

32 Sevim, Ali, Anadolu Fatihi Süleymanşah, Ankara, 1990, s.26.

33 ibnu Bibi, el-Hüseyin b. Muhammed b. Ali ei-Ca'feri er-Rugadi, ei-Evamiru'I-Aia'iye fi'I-Umüri'/-Aia'iye, çev. Mürsel Öztürk, Ankara, 1996, ı, 42-43.

34 A.g.e., ı, 36.

3S A.g.e., ı, 36.

36 A.g.e., ı, 192.

BiRiNCi OTURUM 1 35

Anadolu Selçuklu sultanlarından ll. Rükneddin Süleyman Şah'da mevcut olan Hz. Muhammed sevgisini, daha onun şehzadeliği sırasında babasıyla ara­sında geçen bir konuşmadan anlamaktayız. ibnu Bibi'nin naklettiği bu konuş­ma, Aı:ıadolu Selçuklu Devletine hükümdar olacak şehzadelerin hangi duygu · ve inançtarla yetiştirildiğini göstermesi bakımından da önemli bir vesika ni­teliğin i taşımaktadır. Gürcü Kraliçesi Tamara, Tokat emiri olarak görev yapan Süleyman Şah'ı ressamların çizdiği resimlerden görmüş ve ona aşık olmuştu. Ta mara, ll. Kılıçarslan'a oğlu Süleyman Şah'la evlenmek istediğini, bunun kabul edilmesi halinde Gürcü ülkesinin hakiminin Selçuklular olacağını söylemişti. Bu teklife sıcak bakan ll. Kılıçarslan'a, oğlu ll. Süleyman Şah şu sözlerle itiraz etmişti: "Benim küfür diyarına gitmeme nasıl göz yu marsını Bana izin ver, o sa­pıkların ordu larının tamamını saltanat sarayının hizmetine göndereyim. Kilise ve manastırların yerine mescit ve medreseler yaptırayım. Org sesinin yerine Kur'an ayetlerinin sesini o ülkede oturanların kulağına ulaştırayım. Zil ve çan sesinin yerine, Allah'ın birliğini ve Hz. Muhammed Mustafa'nın Peygamberliği­ni bildiren ezan sesini duyurayım"37•

Bu duygular içinde bulunan ve islamiyet uğruna Gürcü ülkesine sultan olmayı tereddütsüz reddeden şehzadenin, yoğun bir peygamber sevgisine sahip olduğunu anlamak güç değildir. Nitekim cihat yoluyla Gürcü ülkesine gidip oralara islamiyet'in diğer unsurlarıyla birlikte Allah'ın birliğini ve Hz. Mu­hammed Mustafa'nın peygamberliğini bildiren ezan sesini duyurmak isteme­si, onun hem sarsılmaz bir imana, hem de büyük bir peygamber sevgisine sa­hip olduğunu göstermesi bakımından önemlidir.

1. Alaadd in Keykubat, KıpÇak bölgesine ticaret maksadıyla giden tüccar- · ların bu bölgede soyulduğunu öğrenince "Yiğitlerimizi ve seçkin süvarilerimi­zi bu soygunları yapanların üzerine gönderirsek, [Bir anlık adalet, altmış yıllık ibadetten daha hayırlıdır]38 sünnetine uymuş oluruz"39 demek suretiyle, Hz. Peygamber'in hadisine atıfta bulunmuş ve Kıpçak ülkesini fetih konusunda hareket noktasın ı, onun hadisi oluşturmuştur. Aynı Alaaddin Keykubat, Konya ve Sivas kalelerini inşa ettirip kale duvarlarına çeşitli kabartma resim ve hey­keller yaptırmış, bunların yanında yumuşak taşiara ve mermerler uzerine altın yaldızla Kur'an ayetlerinden ve Hz. Peygamber'in hadislerinden bazı parçalar da yazdırmıştır"0•

Bütün bunlardan başka, Selçukluların hakim oldukları bölgelerde kurduk­ları "Nikabet teşkilatı"nın da burada zikredilmesi gerekir. Hiç şüphe yok ki, söz

37 A.g.e., ı, 90.

38 EI-Achini, ismiiii b. Muhammed, Keşfu'/-Hafa ve Müzilü'l-1/bds, Beyrut, 1988, ll, 58.

39 ibnu Bibi, a.g.e., ı, 318.

40 A.g.e., ı, 273.

361 KÜLTÜR COGRAFYAMIZDA HZ. MUHAMMED- 1

konusu teşkilat, Selçukluların Hz. Muhammed'e olan sevgi ve saygılarının bir sonucudur. Aslında bütün islam devletlerinde Hz. Peygamber soyuna mensup olanların, yani seyyidlerin sevilip sayıldıklarını ve korunmaları için tedbirler alındığını kaynaklardan öğrenmekteyiz41 • Bu devletlerden biri de Anadolu Sel­çuklu Devleti'dir. Örneğin, Hamdullah Kazvini, Kayseri'de Hz. Ali'nin oğlu Mu­hammed b. Hanefiyye (ö.701 )'nin mekanı olarak bilinen bir türbenin olduğunu ve buraya son derece saygı gösterildfğini söylemektedir"2

Anadolu Selçuklu sultanları da bu konuda halktan geri kalmamış ve sey­yidlere karşı gösterilmesi gereken saygı ve sevgiyi en üst düzeyde göstermiş­ler, bunun da gereğini en ileri derecede yapmışlardır. Bir defa onlar, seyyidlere saygı göstermenin, ayet13 ve hadislerin44 gereği olduğuna inanmaktaydılar. Nitekim nikabet teşkilatına tayin sebebiyle çıkarttıkları menşurlarda ve sey­yidlere verdikleri fermanlada müsellimlik beratlarında, bu inançlarını yansıtan ayet ve hadisleri zikretmişlerdir"5•

Hatta Anadolu sultan ları, seyyidlere sevgi ve hürmet göstermenin, onların ihtiyaçlarını karşılamanın, ahiret hayatında şefaat vesilesi olacağına inanmış­lardı. Bu inanç, lll. Alaaddin Keykubat tarafından Osman Gazi'ye Söğüt taraf­larının temliki maksadıyla gönderilen bir fermanda yankısını bulmuştur. Bu fermanın orta taraflarında Osman Gazi'nin sadata, yani seyyidlere nasıl dav­ranması gerektiği öğretilm iş, seyyidler,"Kökü sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaca"46 benzetilmiş, daha sonra onların aziz tutulması, şereflendirilmesi ve ikramlarda bulunulması gereğinden bahsedilerek, bunun bir ahiret azığı ola­cağı bildirilmiştir"7• Aynı menşurun bir başka yerinde şefaat olgusu daha bariz göze çarpmakta, onların maslahatların ı düşünmenin şefaatleri ne sebep olaca­ğı belirtilmektedir. Menşura göre onların, kendilerine iyi davrananlara şefaat

41 Bu konuda bazı örnekler ve kaynakları için bkz. Sarıcık, Murat, Osmanli imparatorluğunda Nakibu'I­Eşrafltk Müessesesi, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Erzurum, 1989, s.41-49; a.mlf., Kavram ve Misyon Olarak Ehl-iBeyt, istanbul, 1997, 203-218.

42 Hamdullah Müstevfı-i KazvTni Nuzhat-a/-Qulub, Translated by G. Le S tran ge, London, 1919, s.98.

43 ·sen buna karştltk sizden akraba/tk sevgisinden başka bir ücret istemiyorum': Kur'an, Şura, 23; •Eğer siz Allah'! seviyorsantz, bana uyun ki, Allah da sizi sevsin~ Kur'an, Ali im ran, 31; "Siz insanlar için çtkartlmtş en haytrlt ümmetsiniz': Kur'an; Ali lmran, 110. Mesela bu son ayet Selçuklular tarafından seyyidler için kullanılmış ve nikabet menşurlarına da yansıtılmıştır. Bkz. Takariru'I-Manastb, nşr. Osman Turan, (Türkiye Selçukluları Hakkı nda Resmi Vesikalar içinde), Ankara, 1988, s.? O. ·

44 "Benden sonra size iki şey btrakttm. Onlara uyduğunuz sürece sapttmazsmtz. Bunlardan biri, Allah'tn kitabt, diğeri ise, benim neslim olan ehli beytimdir': Et-Tirmizi, Ebu isa Muhammed b. lsa, Sunenu't­Tirmiz~ Mısır, 1962, V, 662-663; •Eh/i beytim Nuh'un gemisi gibidir. Kim o gemiye binerse kurtulur. Kim de ondan geri kaltrsa he/ak olur~ EI-Munavi, a.g.e., ll, 519, hn.2442.

45 Mesela bkz. Takariru'I-Manastb, s.70, 72, 74; Feridun Ahmed Beğ, Mecmuatu Münşeati's-Selatin, Is­tanbul, 1264, ı, 58.

46 Kur'an, ibrahim, 24.

47 Feridun Beğ, a.g.e., ı, 58.

BiRiNCi OTURUM 1 37

edecekleri kesindir. Çünkü bu kişiler, Hz. Peygamber'in emanetidirler"8• Kuş­

kusuz onları bu inanca sevk eden en mühim sebep, Hz. Peygamber'in manevi konumu ve konuyla ilgili hadisleri olmuştur"9•

Selçuklu sultan ları, seyidleri 11Risalet ağacının meyveleri, nübüvvet derya­sının incileri"50 olarak görmüşler ve bu duyguları da menşurlara açık ifadeler­le yansıtmışlardır. Selçuklu sultanları, onlara devlet hazinesinden ödenekler tahsis etmiş, bu vesileyle çıkardıkları fermanlarda bütün devlet adamla rının

seyyidlere gereken tüm kolaylığı göstermelerini emretmişlerdir. Bunun için, devlet adamlarına hitaben "Saltanat ve milletin emir ve naipleri, bu hususları bizim buyruğumuz bilmeleri ve onlara öylece uymaları gerekir" ihtarında bu-lunmuşlardır51. ·

Selçuklu ların seyyidlere karşı bu olağan üstü sevgi ve saygısı, hiç kuşku­suz, onların dipdedesi olan Hz. Muhammed'e gösterdikleri engin sevginin ve büyük saygının bir sonucudur.

SONUÇ

Buraya kadar naklettiklerimiz bize göstermektedir ki, buhran döneminde islam dünyasının kurtarıcısı haline gelen ve uzun yıllar bu dünyanın liderliğini yapmış olan Selçuklular, islamiyet'e büyük hizmetlerde bulunan bir millet ola­rak Hz. Muhammed,e karşı derin bir sevgi beslemişler, ona en ulvi duygularla bağlan mışlardır. Selçuklu Türklerinin Hz. Muhammed'e olan bu büyük sevgisi, daha sonraki süreçte Osmanlılara miras olarak kalmış ve bu derin sevgi onlar tarafından da devam ettirilmiştir. Nitekim Osmanlıların, mevlid vakıfları kur­maları52, Osmanlı saraylarında mevlid merasimleri tertip edilmesi, devletlerine "Devlet-i Aliyye-i Muhammediyye'; cihat duygusuyla oluşturdukları orduya da "Asakir-i MansOre-i Muhammediyye" adını vermeleri, Muhammed adıyla teberrük etmek istemelerinin yanında, bu sevginin bir sonucu o larak görül­melidir.

48 A.k., I,S1.

49 Örnek olarak bkz. "Beş şey şefaat edecektir: Kur'an, sıla-i rahim, emanet, peygamberiniz veeh/i bey!': EI-Munavi, a.g.e., IV, 176, hn.4942. EI-Munavi, ehli beytten maksad ın, Hz. Fatıma, Hz. Ali ve bunların adalet ve diyanet sahibi olan çocukları olduğunu söylemektedir. Bkz. a.k., ll, S19, 2442 no' lu hadisin şerhinde. Diğer hadisler için bkz. Sarıcık, Kavram ve Misyon Olarak Ehli Beyt, s.45-132.

SO Feridun Beğ, a.g.e., 1, 51, 58 ..

51 Takôriru'/-Mandsıb, s.73-74.

52 Söz konusu vakıflar hakkında geniş bilgi için bkz. Karataş, Ali lhsan, ·osmanlı Toplumunda Hz. Pey­gamber Sevgisinin Tezahürü Olarak Kurulan Mevlid Vakıf/art~ ISTEM, 6/11, (2008), s.47-77.