kisaltmalarcankattaskin.av.tr/wp-content/uploads/2011/03/anayasa-makale-pdf.… · kisaltmalar...
TRANSCRIPT
KISALTMALAR
a.g.e : adı geçen eser
a.g.m : adı geçen makale
a.g.t : adı geçen tez
AÜHFD : Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
AÜSBE : Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
AY : Anayasa
bkz : bakınız
EÜHFD : Erciyes Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi
KOUSBE : Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
md : madde
s. : sayfa
TBBD : Türkiye Barolar Birliği Dergisi
TBMM : Türkiye Büyük Millet Meclisi
vd : ve devamı
YBS : Yarı Başkanlık Sistemi
1
Ş.Cankat TAŞKIN*
2007 ANAYASA DEĞİŞİKLİKLERİNDEN SONRA TÜRKİYE'NİN HÜKÜMET SİSTEMİ
ve CUMHURBAŞKANININ KONUMU
Giriş Bu çalışmanın konusu cumhurbaşkanının parlamenter sistemdeki konumu üzerinde durmak
ve 1982 Anayasası'nın (AY) 101 ve 102. maddelerinde 31.5.2007 tarih ve 5678 Sayılı Kanun'un 4.
maddesi ile yapılan 2007 değişiklikleri karşısında rejimin başkanlık mı yarı başkanlık mı yoksa
özgün bir parlamenter rejim mi olduğuna ilişkin değerlendirmeleri karşılaştırmalı hukuk ışığında
vermek ve 2007 değişikliklerinden sonraki ilk cumhurbaşkanı seçiminde ortaya çıkabilecek
cumhurbaşkanının görev süresi, seçim süreci ile ilgili olası tartışmalara değinmektir.
Çalışma iki bölümden oluşmaktadır. I. Bölümde Türk Anayasa Tarihinde devlet başkanının
konumu ele alınmış ve 1878 tarihli Kanuni Esasi'den (KE) 1982'ye kadarki devlet başkanlarının
devlet içindeki konumuna, seçiliş tarzlarına, kısaca yetkilerine ve hükümet sisteminin özelliklerine
değinilmiştir.
Çalışmanın amacında, parlamenter hükümet sisteminin tarihi gelişimi ışığında ve
karşılaştırmalı hukuktaki parlamenter sistemlerin de temel özellikleri irdelenerek 2007 AY
değişikliklerininin Türk Anayasal sistemi üzerindeki etkilerini vurgulamak yatmaktadır. Bu
bağlamda çalışmanın II. Bölümünde Türkiye'deki hükümet sistemi tartışmalarına değinilmiş ve
2007 AY değişikliklerinin parlamneter hükümet sisteminden sapma olup olmadığı, çıkabilecek olası
sorunlar, cumhurbaşkanının parlamenter sistemdeki yetkileri ve konumu da da değerlendirilerek
irdelenmiştir.
II. Bölümde ayrıca 12. Cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde Türkiye'yi bekleyen olası
sorunlar ve 11.Cumhurbaşkanı'nın görev süresi üzerinde yorumlara gidilmiştir.
Çalışmanın konusunu fazla genişletmemek adına hükümet sistemlerinin özellikleri üzerinde
derinlemesine durulmamış; meclis hükümeti, yarı başkanlı ve başkanlık hükümeti sistemlerinin
temel özellikleri, parlamenter hükümet sistemiyle karşılaştımalı olarak verilmiştir.
* Kocaeli Üniversitesi Kamu Hukuku Doktora Öğrencisi, Bursa Barosu Üyesi
2
Çalışmanın her bölümünde, uygun görüldükçe karşılaştırmalı anayasa hukukundaki
düzenlemelerden ve örneklerden bahsedilmiştir.
Sonuç ve değerlendirme bölümünde ise, 2007 AY değişikliklerinden sonra parlamenter sistemin aksayan yönlerinin nasıl giderileceğine dair çözüm önerileri sunularak çalışma bitirilmiştir.
I.BÖLÜM
Türk Anayasalarında Devlet Başkanının Konumu
Genel Olarak
Çalışmamızın bu kısmında Türk Anayasa tarihinde devlet başkanının ve cumhurbaşkanının
konumuna değinilecektir. Bu bağlamda, öncelikle Kanun-i Esasi'deki (KE) devlet başkanının
(padişah) konumu hakkında, ardından 1921, 1924, 1961 ve 1982 Anayasalarında (AY)
cumhurbaşkanının devlet sistemi içerisindeki konumuna hükümet sisteminin özellikleri
doğrultusunda kısaca değinilecektir.
Cumhurbaşkanının idari, yargısal ve siyasi görevleri bulunmaktadır. Ancak, çalışmamızın
kapsamını genişletmemek adına cumhurbaşkanının görevlerine ayrıntılı olarak girilmeyecek,
parlamenter sistem içerisindeki konumu ve özellikle de devlet organları arasındaki uyumu sağlama
görevi (siyasi görevi) ağırlıklı olarak incelenecektir.
Türk Anayasaları, 1921 Anayasası hariç, genel olarak parlamenter sistemi benimsemiştir. Bu
bağlamda, öncelikle parlamenter hükümet sisteminin belli başlı özelliklerine değinmek
gerekecektir.
Cumhurbaşkanının parlamenter sistemindeki konumuna değinmeden önce, parlamenter
sistemin temel özelliklerini kısaca vurgulamakta yarar vardır1. Parlamenter sistemde yürütme iki
başlıdır. Bunun bir kanadını siyasi açıdan sorumsuz olan devlet başkanı; diğer kanadını bireysel ve
1 Ayrıntılı açıklama çalışmamızın ikinci bölümünde geniş şekilde verilecektir.
3
toplu olarak parlamentoya karşı sorumlu olan Bakanlar Kurulu oluşturur2 . Bakanlar Kurulu, kendi
içinden bir lideri Başbakan olarak seçer.
Parlamenter sistemde yürütmenin ilk kanadını oluşturan devlet başkanı monarşilerde
veraset; cumhuriyetlerde ise parlamento yoluyla belirlenir. Bakanlar kurulunu (hükümeti) ise halkın
doğrudan etkisi olmaksızın meclis belirler. Parlamentoyu ise halk seçer.
Parlamenter sistemin en temel özelliklerinden bir diğeri ise yürütmenin yasamayı fesih
yetkisidir3 4. Bu yetki, yürütmenin sorumsuz kanadı olan devlet başkanına verilmiştir ve çok istisnai
durumlarda uygulanabilir. Hükümetin üzerindeki denetim ise gensoru ve güvenoyu ile
belirmektedir. Parlamento, hükümeti bu şekilde denetlemektedir. Böylece, parlamenter sistemde
denge ve fren sistemi kurulmuş olur.
1.) Kanun-i Esasi'de Devlet Başkanı 1876 ve 1909 tarihli KE'de devlet başkanının göreve geliş, şekli, nitelikleri ve görev süresi
incelendiğinde, dönemin siyasi sistemi gereği monarşinin özelliklerinin ön planda olduğu
görülmektedir.
İlk yazılı Türk Anayasası olarak adlandırılabilecek olan KE, devletteki tüm güçleri padişahın
etrafında toplamıştır5. KE'nin 4.maddesine göre devleti en üst derecede temsil ve yürütme yetkisi
padişaha aittir. Bunun bir sonucu olarak da 1876 KE'de 5. madde ile “Zatı hazreti padişahının nefsi
hümayunu mukaddes ve gayri mesuldür” denerek padişahın dokunulmazlığı ve sorumsuzluğu
güçlendirilmektedir6. Ancak bu madde ile klasik parlamenter sistemin temel unsurlarından olan
“devlet başkanının sorumsuzluğu” KE'de yer almıştır7. Hatta, bu öyle bir sorumsuzluktur ki padişah
anayasaya bağlılık yemini dahi etmemektedir. KE'deki sorumsuzluk, klasik parlamenter sistemdeki
sorumsuzluktan farklıdır. Çünkü, klasik parlamenter sistemde, devlet başkanının yetkileri
sembolikken, KE'de bu yetkiler sınırsızdır ve padişah bütün yetkilerle kuvvetlerin sahibidir.
1909 Kanuni Esasisi'nde ise 1876'ya göre padişahın sorumsuzluğu ise günümüz parlamenter
rejimlerine benzer şekilde düzenlenmiştir. Ancak yine de padişahın devletin en yetkili organı olarak
sorumsuzluğu ilkesi korunmuştur8. (1909 KE-md 5)
2 ÖZBUDUN, Egun; Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 5. Baskı, Ankara 1998, s. 3013 ÖZBUDUN, a.g.e, s. 307 4 Kaboğlu ise fesih yetkisinin parlamenter sistemin temel özellikleri arasında yer almadığı görüşündedir.
(KABOĞLU, İbrahim Ö.; Anayasa Hukuku Dersleri, Legal Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 2005, s. 128 ) 5 ÖNDER, Salih; Türk Parlamenter Sisteminde Cumhurbaşkanının Rolü, Turhan Kitabevi, Ankara 2007, s. 226 PARLA, Taha; Cumhurbaşkanı ve Parlamenter Sistem, Atila Kitabevi, Ankara 1999, s.387 TANÖR, Bülent; Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, YKY, 2. Baskı, İstanbul, Ekim 1998, s. 1438 KOÇAK, Mustafa; Batı'da ve Türkiye'de Egemenlik Anlayışının Değişimi, Devlet ve Egemenlik, Seçkin Yayınları,
Ankara 2006, s. 180
4
Bakanlar kurulunun (Heyet-i Vükelâ) ve sadrazamın atanması ve azledilmesi de KE md 7
ile padişaha verilmiştir9. Böylece, bakanlar kurulu tamamen padişaha tabi kılınmış ve bağımsız
çalışması engellenmiştir10. Ancak, parlamenter sistemin temel özelliklerinden olan bakanlar
kurulunun meclise karşı sorumluluğu KE'de düzenlenmemiştir11. Ayrıca, meclise de bakanlar
kurulunu gensoru ile düşürme veya güvenoyu yetkisi KE ile tanınmamıştır.
KE sisteminde çift meclis vardır. İlki Heyet-i Ayan; ikincisi ise Heyet-i Mebusan olarak
adlandırılır. Heyet-i Ayan'ı padişah, Heyet-i Mebusan'ın içerisinden ve bu meclisin üye tamsayısının
1/3'ünü geçmemek üzere kendisi atar. Heyet-i Mebusan'ın oluşumu ise padişahın istencine bağlı
değildir. Meclis, çift dereceli seçimle oluşur12. Bu anlamda, Heyet-i Mebusan'ı seçimle göreve
gelmiş ve oluşumunu padişahın iradesine borçlu olmayan ilk Osmanlı Meclisi olarak nitelemek
mümkündür13.
Yine KE md 7 ile padişahın meclisleri gerektiğinde toplantıya çağırması ve yeniden seçim
yapılmak üzere meclisi feshetme yetkisi düzenlenmiştir14. Padişahın kullanabildiği diğer yetki ise
kanunların mutlak vetosudur15. Buna göre, kanun yapmak için padişahın izni şarttır ve meclislerde
görüşülen kanunlar padişahın onayı olmadıkça yürürlüğe girmez16. Meclislerde kabul edilen kanun
tasarısı padişahın onayına sunulurdu. Padişah onaylamadığı takdirde bu tasarı kanunlaşmazdı. Bu
nedenle, I. Meşrutiyet Dönemi'nde padişahın mutlak veto yetkisi olduğunu söylemek mümkündür17.
1876 KE'si II. Abdülhamit tarafından 13 Şubat 1878'de her iki meclisin de süresiz olarak
feshine kadar sürmüş ve bu tarihte askıya alınmıştır. Buna koşut olarak da son derece zayıf
yetkilerle kurulmasına izin verilen ilk Osmanlı Meclisi olan Meclis-i Mebusan da 19 Mart 1877'de
toplanmış ve sadece elli birleşim açmış olmasına rağmen, 28 Haziran 1877'de padişahın emriyle
dağıtılmıştır18.
Bundan sonra, 2. Meşrutiyet'le birlikte KE'de 1909 değişiklikleri yapılmış ve sistem
parlamenter sisteme oldukça yaklaştırılmıştır. 1878 KE'nin 7. maddesinde önemli bir değişiklik
yapılmış ve padişahın bakanlar kurulunu atama yetkisi, sadrazam tarafından kurulan bakanlar
kurulunun padişah tarafından onaylanması şekline dönüştürülmüştür19. 9 TANÖR, a.g.e, s. 14210 ATAR, Yavuz; Türk Anayasa Hukuku, Mimoza Yayınları, Konya 2000, s. 19 11 ÖNDER, a.g.e, s. 24 12 GÖZLER, Kemal; Türk Anayasa Hukuku Dersleri, 7.Baskı, Ekin Kitabevi, Bursa, Eylül 2009, s. 1913 TANÖR, a.g.e, s. 137 14 SOYSAL, Mümtaz; 100 Soruda Anayasanın Anlamı, Gerçek Kitabevi, 11. Baskı, İstanbul 1997, s. 2415 TANÖR, a.g.e, s. 14016 MEMİŞ, Emin; Türkiye'de Anayasa Gelişimleri Eğrisi (1808-2005), Anayasa Hukuku Notları, Filiz Kitabevi, 4.
Baskı, İstanbul 2005, s.47 17 TEZİÇ, Erdoğan; Anayasa Hukuku, Beta Yayıncılık, İstanbul 1998, s. 45 18 SOYSAL, a.g.e, s. 2419 ÖNDER, a.g.e, s. 27
5
Yine 1909 KE ile, 30. maddede değişikliğe gidilmiş ve parlamenter sistemin ruhuna uygun
olarak bakanlar kurulunun hükümetin genel siyasetinden ötürü kurul olarak, bakanlıkları ile ilgili
işlemlerinden ötürü ise bireysel olarak sorumlu oldukları hükme bağlanmıştır20. Bu değişiklikle,
bakanlar kurulunun padişaha karşı sorumluluğu kaldırılmıştır. Bununla bağlantılı olarak da bakanlar
kurulu kararlarının geçerli olması için padişahın onaylaması şartı değiştirilmiş, kararların geçerliliği
ilgili bakanın, sadrazamın ve padişahın imzası şartına bağlanmıştır.
KE'de 54. maddede yapılan değişiklikle padişahın kanunları mutlak veto yetkisi geciktirici
vetoya dönüştürülmüştür. Bu değişiklik gereğince, padişah tarafından veto edilen kanunlar her iki
meclis tarafından 2/3 çoğunlukla aynen kabul edilirse kanun yürürlüğe girebilecektir21. Ayrıca
belirtilmelidir ki 1909 değişiklikleri ile çok geniş olan parlamentoyu fesih yetkisi de
sınırlandırılmış; hatta neredeyse kullanılamaz hale getirilmiştir22.
1909 KE değişiklikleri ile “biçimsel anlamda da olsa” parlamenter sistemin temelleri
atılmıştır23. Bu durum, padişahın yetkilerini genişletmiş olmasına rağmen padişahı daha güçlü hale
getirmemiştir. Çünkü, yapılan değişikliklere göre, parlamenter sistemin ruhuna uygun olarak
padişahın sorumluluğu olmayacak; padişahın yetkilerinden doğan sorumluluğa bakanlar kurulu
katlanacaktır.
Bu özellikleriyle KE, kuvvetler ayrılığı ilkesini benimsemiş olan 1831 tarihli Belçika
Anayasası'nı değil, monark eksenli kuvvetler birliğine yatkın 1814 Fransız Anayasal Beratını ya da
1850 Prusya Anayasası'nı andırmaktadır24. Anayasalı ve temsili meclisli 1876 KE'si her ne kadar
mutlak monarşinin sonu da olsa padişahın üstün iktidarının sürüyor oluşu, sorumsuz ve kutsal oluşu
da gözetildiğinde, padişahın gücünün anayasa ile pekiştirildiğini söylemek mümkün olabilir25. 1909
değişiklikleri ile padişahın gerek yasama gerekse yürütme alanındaki yetkileri sembolik hale
getirilmiş ve bu bağlamda Osmanlı Devleti, mutlak monarşiden kesin olarak çıkarak “sınırlı
monarşi” dönemine girmiştir26.
2.) 1921 Anayasasında Cumhurbaşkanı 23 Nisan 1920'de toplanan TBMM ilk iş olarak bir anaysa yapma çalışmalarına başlamıştır.
TBMM tarafından kabul edilen “Teşkilat-ı Esasiye Kanunu” bu dönemin anayasal temelini
oluşturmuştur.
20 MEMİŞ, a.g.e, s. 56 21 TEZİÇ, a.g.e, s.46 22 GÖZLER, Anayasa Hukuku, s. 2323 SOYSAL, a.g.e, s. 2524 MEMİŞ, a.g.e, s. 51 25 TANÖR, a.g.e, s. 144 26 GÖZLER, Anayasa Hukuku, s. 23
6
Bu dönemin en önemli özelliklerinden biri Türk Anayasa tarihinde ilk kez aynı anda iki
anayasanın birden yürürlükte olmasıdır. Buna göre, KE'nin 1921 Anayasası'na aykırı olmayan
hükümleri de yürürlükte sayılacaktır27.
1921 Anayasası'nın çalışma konumuzla bağlantılı olan en önemli özelliği anayasa ile meclis
hükümeti sisteminin benimsenmiş olmasıdır28.
Anayasa'nın 3. maddesinde “Türkiye Devleti Büyük Millet Meclisi tarafından idare olunur
ve hükümeti “Büyük Millet Meclisi Hükümeti” adını taşır.” ifadesiyle, dönemin hükümet sisteminin
meclis hükümeti sistemi olduğu belirtilmiştir29.
Anayasa'nın 9. maddesinde TBMM Genel Kurulu tarafından seçilen başkanın hükümetin de
başkanı olacağı (ve hükümet şeklinin meclis hükümeti olduğu30) şu ifadelerle belirtilmiştir31:
“Büyük Millet Meclisi heyeti umumiyesi tarafından intihap olunan reis bir intihap devresi zarfında
Büyük Millet Meclisi Residir. Bu sıfatla Meclis namına imza vaz'ına ve Heyeti Vekile mukadderatını
tasdike selahiyettardır. İcra Vekilleri heyeti içlerinden birini kendilerine reis intihap ederler. Ancak
Büyük Millet Meclisi Reisi vekiller heyetinin de reisi tabiisidir.”
Meclis Hükümeti sisteminin temel özellikleri olarak TBMM'nün üstünde hiçbir güç kabul
etmemesi; yasama ve yürütme yetkilerinin TBMM tarafından kullanılması; bakanlar kurulunun
TBMM'nin içinden seçilmesi ve TBMM tarafından alınan kararları uygulamakla görevli olması;
bakanlar kurulunun meclise karşı kullanabileceği (fesih gibi) bir yetkiye sahip olmaması, yasama ve
yürütme yetkisinin mecliste birleşmesi32; TBMM başkanının aynı zamanda bakanlar kuruluna da
başkanlık etmesidir33. Belirtilmelidir ki 1921 Anayasası'nda devlet başkanlığı makamı düzenlenmiş
değildir34. Zaten meclis hükümeti sisteminin mantığında devlet başkanlığı makamına yer yoktur.
Olsa da bu makam, günümüzde İsviçre örneğinde olduğu gibi yalnızca dekoratif bir makam olup
devleti temsil etmekten ibaret bir rol oynar35.
27 TANÖR, a.g.e, s. 25328 Meclis hükümeti sisteminin tarihi gelişimi ve başlıca özellikleri için bkz SOYSAL, a.g.e, s. 29 vd; ONAR, Erdal;
“Türkiye'nin Başkanlık veya Yarı-Başkanlık Sistemine Geçmesi Düşünülmeli Midir?”; Başkanlık Sistemi, Yayına Hazırlayan: Av. Teoman Ergül, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara 2005, s. 72; ayrıca bkz KUBALI, Hüseyin Nail; Esas Teşkilat Hukuku Dersleri, Ankara 1964, s. 241-242
29 BATUM, Süheyl/ YÜZBAŞIOĞLU, Necmi; Anayasa Hukukunun Temel Metinleri, Beta Basım Yayım, İstanbul 1997, s.1
30 24 Nisan 1923'te TBMM Başkanlığı'na sunulan ve burada onaylanan Mustafa Kemal Paşa'nın önergesi ile kuvvetler birliği ilkesine dayanan meclis hükümeti sistemi kurulmuştur. (MEMİŞ,a.g.e, s. 70)
31BATUM/YÜZBAŞIOĞLU, a.g.e, s. 2 32 Yasama ve yürütme gücü yürütmede birleşirse bu hükümet şekli diktatörlüğe veya mutlak monarşiye işaret eder.
(MEMİŞ, a.g.e, s. 73), 33 GÖZLER, Anayasa Hukuku,s. 3034 OKANDAN, Recai Galip; Umumi Amme Hukuku, Fakülteler Matbaası, İstanbul 1968, s. 346; ATAR, a.g.e, s. 20 35 TANÖR, a.g.e, s. 260; TEZİÇ, a.g.e, s. 397
7
1921 Anayasası'nda 1923 yılında değişikliklere gidilmiş ve “Teşkilatı Esasiye Kanunuun
Bazı Mevaddının Tavzihan Tadiline Dair Kanun”la36 Cumhuriyet resmen ilan edilmiştir. Aynı
Kanunla 1921 Anayasası'nın 11. maddesinde de değişiklik yapılmış37 ve “Türkiye Reisicumhuru,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Heyeti Umumiyesi tarafından ve kendi âzası meyanından bir intihap
devresi için intihap olunur38. Vazifeyi Riyaset yeni cumhurun intihabına kadar devam eder. Tekrar
intihap olunmak caizdir.” hükmü eklenerek ilk kez Türk Anayasa tarihinde cumhurbaşkanına yer
verilmiştir39. Ayrıca, cumhurbaşkanı gerektiği zaman bakanlar kuruluna da başkanlık edebilecektir40.
Anayasa'da yapılan 12. madde değişikliği ile41 de icra vekilleri heyetinin kurulması yetkisi
cumhurbaşkanına verilmiştir. Cumhurbaşkanı başbakanı TBMM üyeleri arasından seçer. Bakanlar
kurulunu başbakan seçer ama bakanlar kurulunu cumhurbaşkanı meclisin onayına sunar. TBMM
tarafından onaylanmayan bakanlar kurulu düşer. Bakanlar kurulunun meclisin onayına sunulması ve
güvenoyu aranması 1923 değişiklikleri ile, meclis hükümeti sistemi ile parlamenter hükümet
sistemi arasında, parlamenter sistemin özelliklerini de taşıyan melez bir sisteme geçildiğini
göstermektedir42.
3.) 1924 Anayasasında Cumhurbaşkanı 1924 Anayasası 5. maddesinde yasama yetkisi ile yürütme gücünün TBMM'de toplanacağını
belirtmiş; 6. maddesinde ise yasama yetkisinin TBMM tarafından kullanılacağını, yürütme
yetkisinin ise TBMM'nin seçtiği cumhurbaşkanı ve onun atayacağı bakanlar kurulu tarafından
kullanılacağını hükme bağlamıştır43. Ayrıca 6. maddede, meclisin hükümeti her zaman
denetleyebileceği ve düşürebileceği belirtilmiştir. Ancak buna karşın yürütmenin meclisi feshetme
yetkisi 1924 anayasası ile tanınmamıştır44.
36 Kanun metin için bkz BATUM/YÜZBAŞIOĞLU, a.g.e, s. 4 37 BATUM/YÜZBAŞIOĞLU, a.g.e, s. 4 38 1921 Anayasası'nın 5. maddesine göre cumhurbaşkanının görev süresi de meclisin görev süresi olan 2 yıldır.
39 ÖNDER, a.g.e, s.3240 GÖZLER, Anayasa Hukuku, s. 32 41 “Başvekil, Reisicumhur tarafından ve Meclis âzası meyanından intihap olunur. Diğer vekiller başvekil tarafından
gene Meclis âzası arasından intihap olunduktan sonra heyeti umumiyesi Reisicumhur tarafından Meclisin tasvibine arzoulunur. Meclis hali içtimada değil ise keyfiyeti tasvip Meclisin içtimaına talik olunur.” (BATUM/YÜZBAŞIOĞLU, a.g.e, s. 4)
42 OKANDAN, a.g.e, s.3243 BATUM/YÜZBAŞIOĞLU, a.g.e, s. 644 “Cumhurbaşkanına tanınmak istenen yetkilerin büyük bir tepkiyle karşılandığı görülmektedir. Özellikle fesih ve
geciktirici veto konusunda üyelerin karşı çıkışları pek şiddetli olmuştur. Bunlar, itirazlarını milli egemenlik ve meclisin üstünlüğü ilkelerine dayamışlardır. Yine bu üyeler, Mustafa Kemal'in kişiliğine büyük saygı duyduklarını ama ortada bir ilke sorunu bulunduğunu belirtmeyi ihmal etmemişlerdir. İkinci TBMM üyelerinin hemen hepsinin adaylıklarını Mustafa Kemal'e borçlu olmalarına karşın, bir “diyet borcu” altında ezilmemeleri dikkat çekicidir. Bu da Kurtuluş Savaşı'nda meclisin nasıl sahici ve kurumsal bir değer taşıdığını bir kez daha gösterir.” (TANÖR,
8
Bu düzenlemelerle parlamenter sistemin ruhuna uygun olarak bakanlar kurulunun TBMM'ye
karşı sorumlu olduğu ve TBMM'nin güvenini kazanamayan bakanlar kurulunun her zaman
düşürülebileceği ifade edilmiştir45. 1924 Anayasası'nda hem meclis hükümeti hemde parlamenter
hükümet sistemlerine ait özellikler yer aldığı için46 sistemin parlamenter sisteme yakın47 karma bir
sistem olduğu söylenebilir48.
1924 Anayasası'nın meclis hükümeti sistemine benzeyen yönleri49 4.maddesinde
düzenlenmiş olan Türk Milletini ancak TBMM temsil edeceği ve millet adına egemenlik hakkını
yalnız meclisin kullanacağı; 5. maddesinde düzenlenmiş olan yasama ve yürütme erklerinin
TBMM'de toplandığı; 7. maddede düzenlenmiş olan meclisin hükümeti her zaman düşürebileceği
yönündeki düzenlemelerdir.
Buna karşın Anayasa'nın parlamenter sisteme benzeyen yönleri ise50 6. ve 7. maddelerindeki
meclisin yasama yetkisini kendisinin kullanacağı, buna karşın yürütme yetkisinin ise
cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu eliyle kullanılacağı; 44. maddesindeki hükümetin kurulmasında
cumhurbaşkanının başbakanı meclis üyeleri içerisinden atayacağı ve bakanları başbakanın
belirleyerek cumhurbaşkanının onayına sunacağı; cumhurbaşkanının da hükümeti meclisin onayına
sunacağı; 46. maddesindeki bakanlar kurulunun hükümetin genel politikasından birlikte sorumlu
olduğu şeklindeki düzenlemelerdir.
1924 Anayasası'nda 31. madde ile cumhurbaşkanının göreve geliş şekli ve görev süresi
düzenlenmiştir. Buna göre cumhurbaşkanı TBMM üyeleri içinden ve TBMM tarafından bir seçim
dönemi için seçilir. Anayasa'nın 13. maddesinde bir seçim dönemi 4 yıl olarak düzenlendiği için
cumhurbaşkanı da 4 yıllık süre için görev yapacak ancak yeniden seçilebilmesi mümkün olacaktır.
Cumhurbaşkanının yetkileri semboliktir51.
Cumhurbaşkanı Anayasa'nın 19. maddesine göre TBMM çalışmasına ara verdiği sırada
gerekli görürse meclisi toplantıya çağırabilecektir.
a.g.e, s. 293 ve s. 300); aynı yönde bkz Ahmet Mumcu'nun tebliği, Cumhurbaşkanı Seçimi Öncesi Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, 12-13 Ocak 2007, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, Şubat 2007, s. 189
45 ÖNDER, a.g.e, s.3546 “Genellikle 1924 sisteminin “güçler birliği”ne dayandığı, 1961 ve 1982 Anayasalarının da “güçler ayrılığı”nı
getirerek “güçler birliği” ilkesini tam anlamıyla bıraktığı söylenir. Bu yargıların ikisi de yanlış.” (SOYSAL, a.g.e, s. 33)
47 Kerse ise 1924 AY sisteminin meclis hükümetine daha yakın olan karma bir sistem getirdiği görüşündedir. (KERSE, Ahmet; Türkiye'de 1961 Anayasası'na Göre Cumhurbaşkanı, Doktora Tezi, İstanbul 1973, s. 9)
48 ÖZBUDUN, a.g.e, s. 9, TANÖR, s. 305 49 ATAR, a.g.e, s. 22, TANÖR, s. 305 50 MEMİŞ, a.g.e, s.93 51 GÖZLER, Anayasa Hukuku, s. 35
9
Anayasa'nın 32. maddesine göre cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatıyla törenli (özel)
oturumlarda meclise, gerekli gördüğü durumda ise bakanlar kuruluna başkanlık eder. Törenli (özel)
oturumdan kasıt yasama dönemi başındaki ya da olağanüstü nitelikteki toplantılardır52.
Cumhurbaşkanının bu sıfatı sürdükçe meclis oturumlarına katılması ve tartışmalarda yer alması
mümkün değildir. Bu düzenlemeyle cumhurbaşkanının bağımsızlığı sağlanmak istenmiştir.
Anayasa'nın 35. maddesinde parlamenter sistemin bir diğer önemli özellliği olan
cumhurbaşkanının kanunları geri gönderme yetkisi düzenlenmiştir. Bu yetkiyi cumhurbaşkanı
“geciktirici veto” şeklinde kullanabilecektir53. Buna göre, cumhurbaşkanı meclisin kabul ettiği
kanunları 10 gün içinde ilan eder. Eğer kanunları uygun bulmazsa, bir daha görüşülmek üzere,
gerekçesiyle birlikte, meclise iade eder.
1924 Anayasası'nda cumhurbaşkanının vatana ihanet dışında siyasi sorumluluğu olmadığı
esası kabul edilmiştir. Anayasa'nın 39. maddesi gereğince cumhurbaşkanının bütün işlemlerinin
ilgili bakan ve başbakan tarafından imzalanması şarttır ve doğacak her türlü hukuki, siyasi, cezai
sorumluluk ilgili bakana veya başbakana ait olacaktır. Ancak Anayasa'nın 41. maddesine göre,
cumhurbaşkanının vatana ihanet durumunda TBMM'ye karşı sorumlu olduğu kabul edilmiştir.
Ancak 1924 Anayasası'nda cumhurbaşkanı açısından en dikkat çeken konu, cumhurbaşkanının
özlük işlerinden dolayı sorumlu tutulması gerekirse Anayasa'nın 17. maddesinde düzenlenen
milletvekili dokunulmazlığı ile iligli hükümlere göre hareket edileceğini belirterek
cumhurbaşkanının milletvekili dokunulmazlığından yararlanacağının kabul edilmesidir54.
Görüldüğü gibi, 1924 Anayasası ile parlamenter sistemin belli başlı tüm nitelikleri
benimsenmiştir.
4.) 1961 Anayasasında Cumhurbaşkanı 1961 Anayasası'nın 5. ve 6. maddelerinde yasama ve yürütme yetkileri düzenlenmiştir. 5.
maddeye göre yasama yetkisini TBMM kullanır ve yasama organı TBMM ve Cumhuriyet
Senatosu'ndan55 oluşur56. Böylece, 1876-1921 arasındaki çift meclis uygulamasına geçilmiştir.
Ancak, buradaki benzerlik salt biçimseldir. Osmanlı çift meclis sistemi aristokratik ve tutucuydu;
52 TANÖR, a.g.e, s. 30153 GÖZLER, Anayasa Hukuku, s. 35 54 ÖNDER, a.g.e, s.4155 Md 63 : “Türkiye Büyük Millet Meclisi, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosundan kuruludur. Meclisler,
Anayasa'da gösterilen hallerde birlikte toplanır.” (UYAP Mevzuat-İçtihat Bankası: 09.04.2010) 56 Md 92 : “Kanun tasarı ve teklifleri önce Millet Meclisinde görüşülür. Millet Meclisinde kabul,değiştirilerek kabul
veya redeedilen tasarı ve teklifler Cumhuriyet Senatosuna gönderilir. Millet Meclisinde kabul edilen metin; Cumhuriyet Senatosu'nca değişiklik yapılmadan kabul edilirse, bu metin kanunlaşır. Cumhuriyet Senatosu kendisine gelen metni değiştirerek kabul ederse, Millet Meclisinin bu değişikliği benimsemesi halinde metin kanunlaşır.” (UYAP Mevzuat-İçtihat Bankası: 09.04.2010)
10
görevi padişahın haklarını korumaktı. Oysa Cumhuriyet çift meclisinin işlevi ise tek meclis
sisteminden de kaynaklandığı düşünülen çoğunluk diktatörlüğü tehlikesine karşı sistemde denge
unsurunu kurmaktı57.
6. maddede ise yürütme yetkisinin cumhurbaşkanı ile bakanlar kurulu tarafından
kullanılacağı belirtilmiştir. 7. maddede ise yargı yetkisinden söz edilmiş ve yargı yetkisinin
bağımsız mahkemelerce kullanılacağı belirtilerek parlamenter sistemin temel unsurlarından olan
yumuşak güçler ayrılığı ilkesi anaysal temele oturtulmuştur58.
Anayasa'nın 103 ve 104. maddelerinde bakanlar kurulu için güven oylaması düzenlenerek
TBMM'nin her zaman yürütme üzerindeki denetimi olanaklı kılınmış59; 105. maddede ise bakanlar
kurulunun bireysel ve toplu şekilde sorumluluğu kabul edilmiştir. Böylece, 1961 AY ile parlamenter
sistemin tüm unsurları benimsenmiştir60.
Cumhurbaşkanın göreve geliş şekli ve nitelikleri ile ilgili düzenleme ise 95 ve 96.
maddelerde yer almıştır. 95. maddeye göre cumhurbaşkanı TBMM üyeleri arasından gizli oyla
seçilir. Seçim, her iki meclisin birleşik oturumuyla yapılır61. Seçimin ilk iki turunda meclis üye
tamsayısının üçte ikisi aranır. İlk iki turda bu çoğunluk sağlanamazsa salt çoğunluğu alan aday
cumhurbaşkanı seçilir. Seçim, bir aday salt çoğunluk sağlayana kadar sürdürülür. Cumhurbaşkanı
bir kez seçilir ve görev süresi 7 yıldır. Bir kimse arka arkaya iki dönem cumhurbaşkanı seçilemez.
Seçilenlerin, varsa partisiyle ilişkisi kesilir. Bu düzenleme ile cumhurbaşkanının tarafsızlığının
korunması amaçlanmıştır62 63.
1961 Anayasası da parlamenter sisteme uymuş ve cumhurbaşkanının vatana ihanet dışında
sorumluluğunun olmadığını kabul etmiştir. 98. maddeye göre64, cumhurbaşkanı göreviyle ilgili
suçlardan ötürü sorumlu değildir. Cumhurbaşkanının tüm kararları başbakan ve ilgili bakanlar
tarafından imzalanır ve bunlardan başkakan veya ilgili bakan bizzat sorumludur.
Kişisel suçlarından ötürü ise cumhurbaşkanı her vatandaş gibi hukuki ve cezai sorumluluğa
sahiptir65. 1961 Anayasası'nın 99.maddesine göre cumhurbaşkanı TBMM üye tamsayısının
57 Geniş bilgi için bkz TANÖR, a.g.e, s . 395 58 MEMİŞ, a.g.e, s. 103, 104 59 Ancak güvenoyunu sadece Millet Meclisi verebilirdi. Senatonun böyle bir yetkisi yoktu. (GÖZLER, Anayasa
Hukuku, s. 44) 60 ATAR, a.g.e, s. 26 61 KERSE, a.g.e, s. 36 62 KERSE, a.g.e, s.4663 Benzeri düzenlemeler karşılaştırmalı hukukta da yer almaktadır. Örneğin İtalyan Anayasası'nın 84/2 maddesinde
cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisiyle ilişkisinin kesileceği belirtilmiştir. http://www.servat.unibe.ch/law/icl/it00000_.html (09.04.2010);
64 BATUM/YÜZBAŞIOĞLU, a.g.e, s. 5665 ÖNDER, a.g.e, s. 48
11
1/3'ünün teklifi ve üye tamsayısının 2/3'ünün kararı ile, Meclislerin birleşik toplantısı üzerine Yüce
Divan'a sevk edilir66.
Anayasa'nın 97.maddesine göre cumhurbaşkanı devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye
Cumhuriyetini ve ulusun birliğini temsil eder. Gerekli gördükçe bakanlar kuruluna başkanlık eder.
Anayasa'nın 72. maddesine göre cumhurbaşkanı belli nitelikleri taşıyan onbeş kişiyi
Cumhuriyet Senatosu'na atayabilir.
Anayasa'nın 93. maddesinde cumhurbaşkanının “geciktirici veto yetkisi” düzenlenmiştir.
Buna göre cumhurbaşkanı TBMM'nin kabul ettiği kanunları on gün içinde yayınlar. Ancak,
cumhurbaşkanı uygun bulmadığı anayasa ve bütçe kanunu dışındaki kanunları aynı süre içerisinde
bir daha görüşülmek üzere gerekçesini de belirterek TBMM'ye iade edebilir. TBMM'nin bu
durumda, kanunu aynen kabul etmesi durumunda cumhurbaşkanı kanunu yayınlar ama iptali için
Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilir67.
Cumhurbaşkanının başbakanı TBMM üyeleri arasından AY'nın 102. maddesindeki usule
göre atama yetkisi vardır. Aynı maddede de bakanların başbakan tarafından TBMM üyeleri içinden
veya dışından (milletvekili seçilme yeteneğine sahip olanlar arasından) belirleneceği ve
cumhurbaşkanı tarafından atanacağı düzenlenmiştir.
108. maddede ise cumhurbaşkanına seçimlerin yenilenmesi (fesih) yetkisi tanınmıştır. Ancak
cumhurbaşkanı bu yetkisini çok sınırlı koşullarla kullanabilir68. Buna göre, Anayasa'nın 89 ve 104.
maddesi uyarınca verilen güvensizlik oyu nedeniyle, on sekiz ay içerisinde, bakanlar kurulu iki kez
düşmüşse ve bakanlar kuruluna üçüncü kez güvensizlik oyu verilmiş olursa, başkaban
cumhurbaşkanından seçimlerin yenilenmesini isteyebilecektir. Bu istekle karşılaşan cumhurbaşkanı
her iki meclisin de başkanına danışarak seçimlerin yenilenmesine karar verebilir.
Bunların dışında, cumhurbaşkanı 141. maddeye göre Askeri Yargıtay üyelerinin tamamını,
145. maddeye göre de Anayasa Mahkemesi üyelerinin ikisini seçme hakkına sahiptir.
Sonuç olarak, 1961 Anayasası ile gerek yürütmenin gerekse yasamanın yetkileri ve
özellikleri değerlendirildiğinde klasik parlamenter sistemin tüm özlelliklerinin oluşturulduğu,
cumhurbaşkanına sistemin dengesini sağlama ve işleyişini koruma görevi verildiği69; sistemin 1924
AY'da yer alan meclis hükümeti sisteminin özelliklerinden bütünüyle arındırıldığı görülecektir70.
1961 AY'nın sistemini şöyle özetlemek mümkündür: “Güçlü bir yargı denetimiyle sınırlandırılmış 66 BATUM/YÜZBAŞIOĞLU, a.g.e, s. 5767 KERSE, a.g.e,s. 116 68 SOYSAL, a.g.e, s. 6469 KERSE, a.g.e, s. 1370 SOYSAL, a.g.e, s. 61, 63
12
klasik parlamenter sistem71”
5.) 1982 Anayasasında Cumhurbaşkanı
1982 Anayasası'nda parlamenter hükümet sisteminin temel özellikleri arasında yer alan iki
başlı yürütme esası benimsenmiş ve yürütme erki cumhurbaşkanı ile hükümet arasında
paylaştırılmıştır72. (1982 AY-md 8). Yürütme içerisinde bakanlar kurulu sorumlu kanadı,
cumhurbaşkanı ise sorumsuz kanadı oluşturmuştur. Böylece cumhurbaşkanı yürütme kanadı içinde
güçlendirilmiştir73.
1982 AY benimsediği parlamenter sistem örneğinde cumhurbaşkanı devletin başı
konumundadır. Anayasa, Türkiye Cumhuriyeti Devletini ve Türk Ulusunun birliğini temsil etme
görevini cumhurbaşkanına vermiştir. AY md 104/1 maddesine göre “Cumhurbaşkanı Devletin
başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyetini ve Türk Milletinin birliğini temsil eder; Anayasanın
uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir74.” . Bu düzenleme ile
1982 AY'na göre “cumhurbaşkanının dengeleri gözetme rolü75” belirtilmiştir76. Bu düzenlemeyle,
parlamenter sistemde devlet başkanına verilen hakem rolü 1982 AY ile de öngörülmüştür77.
Devlet başkanlarının temsil görevi başka devletlerin anayasaları tarafından da
düzenlenmiştir78. 1947 tarihli İtalyan Anayasası'nın 87. maddesine göre “Cumhurbaşkanı ulusun
birliğini temsil eder.”; 1987 tarihli İspanyol Anayasası'nın 56. maddesine göre “Kral devletin
birliğinin ve devamlılığının sembolüdür.”. Keza 1946 tarihli Japon Anayasası'nın 1. maddesine göre
“İmparator Devletin Sembolüdür.”.
1982 Anayasası da önceki anayasalara ve parlamenter sistemin ruhuna uygun olarak
cumhurbaşkanını TBMM'nin seçmesini öngörmüştür. Ancak bu kural AY'nın 101. maddesinde
31.5.2007 tarih ve 5678 Sayılı Kanun'un 4.maddesi ile değiştirilmiş ve cumhurbaşkanını halkın
71 SOYSAL, a.g.e, s. 193 72 ATAR, a.g.e, s. 236 73 ATAR, a.g.e, s.239 74Fransa'da da cumhurbaşkanı devlet organlarının uyumlu çalışmasını, devlet organlarının sürekli çalışmasını ve düzgün işleyişini gözetir. Anayasa'ya saygıyı sağlar. http://www.assemblee-nationale.fr/english/8ab.asp#II (09.04.2010) 75 1975 tarihli Yunan Anayasası'nın 30. maddesinde cumhurbaşkanına devlet kurumlarının çalışmasını düzenleme
görevi verilmiştir. (GÖZLER, Kemal; Devlet Başkanları (Bir Karşılaştırmalı Anayasa Hukuku İncelemesi), Ekin Yayıncılık, Bursa 2001, s. 119
76 TANÖR, Bülent/YÜZBAŞIOĞLU,Necmi; 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, YKY, İstanbul 2002,s. 319
77 TANÖR/YÜZBAŞIOĞLU, a.g.e, s. 30178 GÖZLER,Devlet Başkanları, s. 118-119
13
seçmesi düzenlenmiştir79.
101. maddenin değişiklikten önceki metninde cumhurbaşkanının TBMM tarafından kendi
üyeleri veya cumhurbaşkanı seçilme niteliğine ve milletvekili seçilme yeterliliğine sahip Türk
vatandaşları arasından 7 yıllık süre için ve bir kereye özgü seçilebilmesi, seçilen cumhurbaşkanının
ise varsa partisiyle ilişkisinin kesilmesi gerektiği80 düzenlenmişti81. 1961 düzenlemesinden farklı
olarak bir kişinin sadece bir kez cumhurbaşkanı seçilmesi mümkündü. Oysa 1961 AY'da bir kişinin
arka arkaya olmamak şartıyla birden çok kez cumhurbaşkanı seçilmesinin önünde bir engel yoktu82.
1982 AY ile getirilen bir diğer yenilik ise, meclis üye tamsayısının en az beşte birinin yazılı önerisi
ile meclis dışından birinin de cumhurbaşkanlığına aday gösterilebilmesi ve seçilebilmesinin
mümkün oluşuydu83.
1982 AY da 1961 Anayasası'nda olduğu gibi cumhurbaşkanlığı seçiminde gizli oylama
yapılmasını ve nitelikli oy alan84 adayın cumhurbaşkanı seçilmesini öngörmüştü85. Bu seçim
yöntemiyle ve görev süresiyle cumhurbaşkanının partiler üstü ve tarafsız bir kişi olması
amaçlanmıştı86.
1982 AY'nın 104. maddesi gereğince cumhurbaşkanının kanunları87 yayınlama görevini
yasama ile ilgili görevleri arasında düzenlemiş; 89. maddesi ise bu görevin nasıl yerine
getirileceğini kurala bağlamıştır. 89. maddedeki bu değişiklikle cumurbaşkanının parlamenter
sistem içindeki konumu güçlendirilmiş ve cumhurbşakanının konumunda önemli sayılabilecek bir
değişikliğe gidilmiştir88. 89. maddedeki değişiklikle cumhurbaşkanı bir yandan geri gönderilen
kısım üzerindeki yasama faaliyetini etkileyerek, kanunun geri gönderilen kısmının değiştirilip
yürürlüğe girmesini sağlayacaktır. Böylece, gerçekleştirmiş olduğu yönlendirmeyle bir anlamda
yasama faaliyetine katılmış olacaktır. Diğer yandan da kanunun diğer kısmını yürürlüğe sokacağı
79 Konu, çalışmamızın ikinci bölümünde ayrıntılı şekilde değerlendirilmiştir. 80 “Ne var ki bir teminat gibi görülen bu hüküm, cumhurbaşkanının meclis üyesi olması veya bağımsız olsa da
çoğunluk partisinin adayı veya desteklenmesi zorunluluğu karşısında “fantazi” bir önlem olarak kalmaktadır. Cumhurbaşkanı seçilen şahsın, partisinden ayrılması onun eski partisine duyacağı sempatiyi yok edeceği veya azaltacağı yorumunu getiremez.” (MEMİŞ, a.g.e, s. 360)
81 Cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisiyle ilişkisinin kesileceğine dair düzenleme değişiklikten sonraki metinde de korunmuştur.
82 ÖNDER, a.g.e, s. 6283 YAVUZ, Bülent; “Cumhurbaşkanının Halk Tarafından Seçilmesinin Hükümet Sistemine Etkisi”; EÜHFD, Cilt: 3,
Sayı: 2, Detay Yayıncılık, Kayseri, Aralık 2008,s. 147 84 İlk iki turda üçte iki oy aranırdı. Bu turlarda üçte iki çoğunluk sağlanamazsa son iki turda salt çoğunlukla
cumhurbaşkanı seçilirdi. Bu turda da cumhurbaşkanı seçilmezse meclis feshedilir ve seçimler yenilenirdi. (md 102. 31.5.2007 değişiklik öncesi metni) (BATUM/YÜZBAŞIOĞLU, a.g.e, s. 150)
85 TANÖR/YÜZBAŞIOĞLU, a.g.e, s. 303,304 86 ÖNDER, a.g.e, s. 57 87 1961 AY'ndan farklı olarak cumhurbaşkanı 1982 AY'da anayasa değişikliği niteliğindeki yasalar bakımından da
geciktirici veto yetkisini kullanabilir. (SOYSAL, a.g.e, s. 218) 88 YÜCEL, Bülent; Parlamenter Hükümet Sisteminin Rasyonelleştirilmesi ve Türkiye Örneği, Adalet Yayınevi,
Ankara 2009, s. 264
14
için kanun maddeleri arasındaki bağlantıyı zedeleyecektir. Bunun doğal sonucu da yürürlüğe
sokulan kanun maddelerinin uygulanamamasıdır89.
Buna göre cumhurbaşkanı TBMM tarafından kabul edilen bir kanunu 15 gün içinde
yayınlar. Cumhurbaşkanı, yayınlanmasını kısmen veya tamamen uygun bulmadığı90 kanunları
yeniden görüşülmek üzere TBMM'ye iade eder. Geciktirici veto niteliğinde olan bu işlem üzerine91,
eğer TBMM bu geri gönderilen kanunu aynen kabul ederse, cumhurbaşkanı artık bu kanunu
yayınlamak zorundadır. Ancak AY'nın 150. maddesine göre Anayasa Mahkemesi'ne iptal davası
açma hakkına sahiptir. Kanun kısmen veto edilmişse TBMM ancak bu kısmı görüşebilir. Veto edilen
düzenlemenin TBMM tarafından tekrar değiştirilerek düzenlenmesi durumunda cumhurbaşkanının
bu düzenlemeyi bir daha TBMM'ye geri gönderme yetkisi vardır. Tüm gönderme kararları gerekçeli
olmak zorundadır. Ancak cumhurbaşkanının 15 gün içinde tekrar görüşülmek üzere TBMM'ye geri
göndermediği, Resmi Gazete'de yayınlanması için imzalamadığı ya da TBMM'ye geri gönderilen
fakat aynen kabul edilen kanunun cumhurbaşkanı tarafından yayınlanmadığı durumlarda anayasada
herhangi bir yaptırım öngörülmemiştir92.
Anayasa'nın 104. maddesinde cumhurbaşkanının yasamaya ilişkin son görevleri arasında
TBMM seçimlerinin yenilenmesine karar verme (fesih) yetkisi düzenlenmiştir. Cumhurbaşkanının
bu yetkiyi kullanabilmesi için AY'nın 116. maddesindeki koşulların oluşması gerekir. Buna göre
bakanlar kurulu TBMM'den güvenoyu alamazsa veya AY 99 gereğince gensoru önergesi ile
düşürülürse kırk beş gün içinde yeni bakanlar kurulu kurulamadığı veya kurulduğu halde güvenoyu
alamadığı durumda cumhurbaşkanı TBMM başkanına danışarak, seçimlerin yenilenmesine karar
verebilecektir. Yine AY 116/2 hükmü gereğince “Başbakanın güvensizlik oyu ile düşürülmeden
istifa etmesi üzerine kırkbeş gün içinde veya yeni seçilen Türkiye Büyük Millet Meclisinde
Başkanlık Divanı seçiminden sonra yine kırkbeş gün içinde Bakanlar Kurulunun kurulamaması
hallerinde de Cumhurbaşkanı Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanına danışarak seçimlerin
yenilenmesine karar verebilir.”. Cumhurbaşkanı, bu koşullar oluşmasına rağmen seçimlerin
yenilenmesine gerek görmeyebilir. Bu konuda cumhurbaşkanının bir takdir yetkisi vardır.
89 YOKUŞ, Sevtap; “1982 Anayasası'na Göre Cumhurbaşkanının Anayasa Değişikliklerine, Yasalara ve Kanun Hükmündeki Kararnamelere İlişkin Yetkileri”; Bülent Tanör Armağanı, Legal Yayıncılık,İstanbul 2004, s. 772
90 “Avusturya, Romanya, Bulgaristan, Polonya, Finlandiya, Fransa, Hırvatistan, Makedonya, Rusya ve Slovenya'da cumhurbaşkanlarının bir kanunu kısmen veto edip, kalanını yayımlamak suretiyle yasama işlemlerinde değişiklik yapmalarını sağlayıcı bir veto yetkileri yoktur.” Şule Özsoy'un tebliği, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 146
91 ABD'de de devlet başkanının 1787 tarihli Anayasa'nın 1. md 7. kısımdaki düzenlemeye göre Kongre'nin kabul ettiği metni on gün içinde onaylaması gerekir. Uygun bulmadığı metni bu süre içinde yeniden görüşülmek üzere gerekçesi ile birlikte kongreye gönderir. Kongre'nin her iki meclisi (Temsilciler Meclisi ve Senato) bu metni üçte iki çoğunlukla tekrar kabul etmesi durumunda metin kanunlaşır. Bu nedenle, ABD'de devlet başkanının geciktirici veto yetkisi vardır. (TEZİÇ, a.g.e, s. 45)
92 TEZİÇ, a.g.e, s. 47-48
15
Cumhurbaşkanı, AY 104. maddesi gereğince başbakanı atar ve istifasını kabul eder93. AY'nın
109. maddesi gereğince başbakanı cumhurbaşkanının TBMM üyeleri arasından ataması gerekir.
Atanan başbakan, bakanlarını,TBMM içinden veya dışından belirler ve cumhurbaşkanının onayına
sunar. Cumhurbaşkanı, atanan bakanların göreve başlamasını ve görevden alınan bakanların
görevden alınmasını onayladığında ilgili bakanlar atanmış veya görevden alınmış olur.
1982 AY'nın 104. maddesine göre cumhurbaşkanının kararnameleri imzalama görevi de
vardır. Buna göre cumhurbaşkanı kanun hükmünde kararnameleri, bakanlar kurulu kararnamelerini
ve müşterek kararnameleri imzalar. Aksi anayasada belirtilmediği sürece bütün bakanlar kurulu
işlemlerinin cumhurbaşkanı tarafından da imzalanması gerekir. Zira parlamenter sistemin iki başlı
yürütme organı ilkesi gereğince, yürütmenin iki başının birbirinden bağımsız hareket etmemesi
gerekmektedir94. Cumhurbaşkanı tarafından imzalanan kararnamelerden ötürü siyasi sorumluluk
başbakana veya bakanlar kuruluna aittir. (AY md 105/1). Buna, parlamenter sistemde “karşı imza
kuralı” adı verilir95.
Bu kapsamda AY'nın 105. maddesinde düzenlenmiş olan cumhurbaşkanının sorumsuzluğuna
kısaca değinmekte yarar görülmüştür.
Siyasi sorumluluk, cezai ve hukuki sorumluluktan farklı olarak konu itibarıyla
sınırlandırılmamış bir sorumluluktur96. Parlamenter sistemde cumhurbaşkanı siyasi açıdan
sorumluluk taşımadığı için, cumhurbaşkanının görevine parlamento tarafından son verilemez.
Ancak parlamento, bazı yollara başvurarak cumhurbaşkanını istifaya zorlayabilir. Örneğin
cumhurbaşkanının atadığı hükümetlere parlamento sürekli olarak güvensizlik oyu vererek ya da
başbakan veya ilgili bakanların cumhurbaşkanının işlemlerine sürekli olarak imza atmamaları gibi
araçlar kullanılarak cumhurbaşkanı istifaya zorlanabilir97. Ancak bu durumda cumhurbaşkanı istifa
etmezse, parlamentonun veya hükümetin yapabileceği bir şey yoktur. Zira, bu tür bir zorlama
hukuki değil, psikolojik bir zorlamadır98.
Anayasa'nın 105. maddesinden çıkan anlama göre, cumhurbaşkanının görevi sırasında
vatana ihanet dışında herhangi bir siyasi sorumluluğu yoktur. Bu sorumluluk da çok sıkı koşullara
bağlanmıştır. Bu koşullar yalnızca şeklen değil, özü itibarıyla da sıkı koşullardır. Bir
cumhurbaşkanının vatana ihanetten sorumlu tutulması için TBMM üye tamsayısının 1/3'ünün teklifi
93 İsveç'te ise 1975 Anayasası'na göre başbakanı kral değil, meclis başkanı atar. (GÖZLER, Devlet Başkanları, s. 167) 94 GÖZLER, Kemal; Cumhurbaşkanı Hükümet Çatışması (Cumhurbaşkanı Kararnameleri İmzalamayı Reddedebilir
mi?), Bursa 2000, s. 1195 ATAR, a.g.e, s. 242 96 ÖNDER, Cumhurbaşkanının Rolü, s. 11297 GÖZLER, Cumhurbaşkanı Hükümet Çatışması, s. 39-47 98 GÖZLER, Cumhurbaşkanı Hükümet Çatışması, s. 39-47
16
ile suçlandırılması, yine TBMM üye tamsayısının 3/4'ünün kararı ile de Yüce Divan'a sevk edilmesi
söz konusu olabilir.
Parlamenter sistemde sorumlulukta ve yetkide paralellik ilkesi egemendir. Bu bağlamda,
sorumluluğu olmayan birine yetki verilmesi de söz konusu olamaz. Bu nedenle de
cumhurbaşkanının kararlarının uygulanabilmesi için, bu kararlardan doğan sorumluluğu üstlenecek
birine gereksinim duyulur. Bu sorumluluk da parlamenter sistemde başbakana ve bakanlar kuruluna
aittir. Başbakan veya bakanlar kurulu, cumhurbaşkanının kararlarını gerektiğinde imzalar ve
doğacak siyasi sorumluluğu üstlenirler. Bakanların bu eylemlerinden ötürü cezai sorumluluğu
olması için bu eylem nedeniyle ceza kanununun herhangi bir maddesinin ihlal olması gerekir99.
Keza hukuki sorumluluğu doğması için de eylemler nedeniyle bireylerin maddi veya manevi zarar
görmesi gerekmektedir. Ancak, 1982 AY'sı, diğer parlamnenter sistemlere göre cumhurbaşkanına
çok önemli yetkiler vermiş ancak buna karşın sorumluluk yüklememiştir100.
Cumhurbaşkanının tek başına yaptığı birtakım işlemleri de bulunmaktadır101. Bu işlemlere
başbakanın veya ilgili bakanların katılması söz konusu olmadığından, başbakanın ve ilgili
bakanların bu kararlarla ilgili sorumluluğu da olmayacaktır. Ayrıca bu kararlardan ötürü
Anayasa'nın 105. maddesi gereğince Anayasa Mahkemesi dahil, herhangi bir yargı merciine de
başvurulamaz. Bu durumda, cumhurbaşkanının tek başına yaptığı işlemlerden ötürü siyasi
sorumluluğunun olmadığı söylenebilecektir102. Göreviyle ilgili olması nedeniyle, cumhurbaşkanının
bu nitelikteki eylemleri suç dahi olsa vatana ihanet sayılmadıkça cumhurbaşkanı hakkında cezai
sorumluluğa da gidilemez. Keza, bu işlemlerden ötürü bireyler zarar görmüşlerse cumhurbaşkanlığı
veya cumhurbaşkanının şahsı hakkında tazminat istemiyle dava açılması da mümkün olamaz103.
Ancak ilgili bakanlığa karşı dava açılabilir. Çünkü cumhurbaşkanının göreviyle ilgili eylemlerinden
doğan zararlardan da sorumluluğu olmadığı kabul edilmektedir.
Tüm bunlardan çıkan sonuca göre 1982 AY'nın sistemini şöyle özetlemek yanlış
olmayacaktır104: “Pek de güçlü olmayan bir yargı denetimiyle sınırlandırılmış, pek de klasik
olmayan bir parlamenter sistem.”. Ya da buna koşut olarak cumhurbaşkanının geniş ve parlamenter
sistemin ruhuyla bağdaşmayan yetkilerle donatılmış olması da gözetildiğinde sistemi
99 ÖNDER, a.g.e, s. 112100ATAR, a.g.e, s. 246101Geniş bilgi için bkz ATAR, a.g.e, s. 245-246102GÖZLER, bu kuralın adalet fikrine aykırı olduğunu şu sözlerle savunmaktadır. “Bırakınız parlamenter hükümet
sisteminin ilkelerini, demokrasinin gereklerini, Cumhurbaşkanının yaptığı işlemlerin sorumsuzluğunun başbakan ve bakanların sırtına yüklenmesi, düpedüz adalet fikrine aykırıdır.” (GÖZLER, Cumhurbaşkanı Hükümet Çatışması, s. 33)
103GÖZLER, Cumhurbaşkanı Hükümet Çatışması, s. 32104SOYSAL, a.g.e, s. 193
17
Kalaycıoğlu'nun deyişiyle105 : “Adeta parlamenter rejimden sapmış ancak başkanlık veya yarı-
başkanlık rejimine doğru evrim geçirirken henüz belirginlik ve tutarlılık kazanamamış bir geçiş
rejimi iken donup kalmış bir görüntüdedir. Bu rejim uygulamasına kendisine özgü bir “yarı-
parlamenter” demokrasi uygulaması demek daha doğru olacaktır.” ifadesiyle tanımlamak da
mümkün olabilir.
1982 Anayasası da görüldüğü gibi parlamenter sistemin tüm unsurlarını bünyesinde
taşımaktadır. Dolayısıyla, çalışmamızın ikinci bölümünde AY'nın 101 ve 102. maddelerinde
31.5.2007 tarih ve 5678 Sayılı Kanun'un 4. maddesiyle yapılan değişikliklerin parlamenter
sistemden sapma oluşturup oluşturmadığı üzerindeki tartışmalar ve görüşler değerlendirilecektir.
II.BÖLÜM
Türkiye'de Hükümet Sistemi ve Cumhurbaşkanına İlişkin Güncel Tartışmalar
I.) Hükümet Sistemleri
1982 AY'nın 101 ve 102. maddelerinde 31.5.2007 tarih ve 5678 Sayılı Kanun'un 4.
maddesiyle yapılan değişikliklerin Türk Anayasal sistemi üzerindeki etkilerini incelemeden önce
belli başlı hükümet sistemlerinin temel özellikleri üzerinde kısaca durmakta yarar vardır.
Hükümet sistemlerini güçler birliği ve güçler ayrılığı sistemleri olarak iki ayrı başlıkta
incelenmelidir. Güçler birliği sistemleri ise kendi içinde yine ikili bir ayrıma tutulur ve güçlerin
yürütmede birleştiği sisteme diktatörlük veya monarşi, güçlerin yasamada birleştiği sisteme ise
105 Ersin Kalaycıoğulu'nun tebliği, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 180
18
meclis hükümeti sistemi denir106. Güçler ayrılığı sistemleri de kendi içinde sert ve yumuşak güçler
ayrılığı olarak iki alt başlığa ayrılır. Güçlerin sert olarak ayrıldığı sisteme başkanlık; yumuşak
olarak ayrıldığı sisteme ise parlamenter sistem denir.
Meclis hükümeti ve parlamenter sistemin belli başlı özelliklerine çalışmamızın ilgili
kısımlarında yeri geldikçe değinmiştik. Ancak bu başlıkta yine çok ayrıntısına girmeden bu
sistemlerin ve abşkanlık sisteminin temel özelliklerine değineceğiz. Ayrıca bu başlıkta yarı-
başkanlık sisteminin temel özelliklerini özellikle de Fransız sistemiyle karşılaştırmalı olarak
değerlendireceğiz.
Meclis Hükümeti sisteminin temel özellikleri 1921 ve 1924 Anayasaları değerlendirilirken
incelenmişti ancak burada özetlersek şunları söyleyebiliriz. Sistemin temel özellikleri olarak107
meclisin üstünde hiçbir güç kabul edilmemesi; yasama ve yürütme yetkilerinin meclis tarafından
kullanılması; bakanlar kurulunun meclisin içinden seçilmesi ve meclis tarafından alınan kararları
uygulamakla görevli olması; bakanlar kurulunun meclise karşı kullanabileceği (fesih gibi) bir
yetkiye sahip olmaması, yasama ve yürütme yetkisinin mecliste birleşmesi; meclis başkanının aynı
zamanda bakanlar kuruluna da başkanlık etmesidir. Hatta, dar anlamda meclis hükümeti sisteminde
hükümetin istifa edebilme yeteneği dahi yoktur. Ancak buna karşın parlamenter sistemden farklı
olarak meclis hükümeti sisteminde, yürütme organı her zaman parlamento tarafından görevden
uzaklaştırılabilirken; yürütme organının parlamentoyu fesih yetkisi yoktur. Sistemin son temel
özelliği olarak yürütmenin aldığı kararların her zaman parlamento tarafından iptal edilebilmesi
gösterilir108.
Meclis hükümeti sisteminde devlet başkanlığı makamı düzenlenmiş değildir. Zaten meclis
hükümeti sisteminin mantığında devlet başkanlığı makamına yer yoktur. Olsa da bu makam,
günümüzde İsviçre örneğinde109 olduğu gibi yalnızca dekoratif bir makam olup devleti temsil
etmekten ibaret bir rol oynar110.
Başkanlık sisteminin temel özellikleri111 ise yürütme organının tek kişiden oluşması,
başkanın ve yasama organının halk tarafından seçilmesi (çifte meşruluk); hem başkanın hem de
yasama organının görev süresinin belli olması ve bu süre içerisinde başkanın yasama organını
106 GÖZLER, Anayasa, s. 397 ; TEZİÇ, a.g.e, s. 393 107TEZİÇ, a.g.e, s. 395-398 108 TEZİÇ, a.g.e, s. 396109 İsviçre sistemiyle ilgili geniş bilgi için ESEN, Bülent Nuri; Anayasa Hukuku Genel Esaslar, Ankara 1963, s. 205-
212 ve TEZİÇ, a.g.e, s. 398 110TANÖR, a.g.e, s. 260; TEZİÇ, a.g.e, s. 397 111 Başkanlık sistemi hakkında geniş bilgi için bkz Burhan Kuzu'nun tebliği, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 16-
37; Ayrıca bkz Serap Yazıcı'nın tebliği, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 116-128; KUBALI, a.g.e, s. 248-256
19
feshedememesi; yasama organının da başkanı “güvensizlik oyu” ile görevden alamaması112;
başkanın göreve başlaması için yasama organının güvenoyuna muhtaç olmaması; ayrı bir yürütme
organı bulunmaması ve bakanların aslında “danışman” olması ve parlamenter sistem anlamında
bakanlıklar gibi çalışmaması; aynı kişinin hem yasama organında hem de yürütme içerisinde yer
alabilmesinin mümkün olmaması (hem kongre üyesi olmak hem de başkan veya bakan olmak
mümkün değildir) ve başkanın yasama organının çalışmalarına katılamaması olarak belirtilebilir.
Yumuşak güçler ayrılığı sisteminin en yaygın uygulaması ise parlamenter sistem olarak
görülür113. Parlamenter sistemde yasama ve yürütme güçleri iki ayrı organın elindedir. Ancak bu
sistemde, başkanlık sisteminden farklı olarak, yasama organı yürütmeyi; yürütme organı da
yasamayı denetleyebilir. Yürütme organı iki başlıdır. Bunun bir kanadında sorumsuz (ve yetkisiz)
olan devlet başkanı, diğer kanadında ise parlamentoya karşı gerek bireysel gerekse kollektif olarak
sorumlu olan bakanlar kurulu yer alır. Devlet başkanı parlamento tarafından seçilir ve seçilince
varsa milletvekilliği sıfatı sona erer. Parlamenter sistem, değişik görünümleriyle, “Commonwealth”
olarak adlandırılan İngiliz Uluslar Topluğunda114 (Hindistan, Kanada, Avustralya, Yeni Zelanda),
Kuzey Avrupa Monarşilerinde, Japonya, İtalya115, Almanya116, Portekiz ve İspanya'da
uygulanmaktadır117. Avrupa'da, İsviçre haricinde, genel eğilim, cumhurbaşkanını halkın veya
parlamentonun seçmesine bakılmaksızın parlamenter sistemin benimsenmiş olmasıdır.
Devlet başkanı sorumsuz olduğu için, devlet başkanının her işleminin ilgili bakan veya
başbakan tarafından imzalanması gerekir. Durum böyle olunca, sorumluluk ilgili bakana veya
başbakana ait olacaktır118. Parlamenter sistemde yürütme halk tarafından seçilmez; meclisin içinden
oluşturulur. Bu nedenle de göreve başlaması için meclisten güvenoyu alması gerekir. Güvenoyu
alamadığı taktirde hükümet göreve başlayamayacağı gibi gensoru ile de hükümetin düşürülebilmesi
mümkündür. Diğer yandan, parlamenter sistemde yürütme organının sorumsuz kanadına fesih hakkı
tanınmıştır. Belli koşullar oluştuğunda devlet başkanının parlamentoyu, bazı sistemlerde başbakanın
ve bakanlar kurulunun istemi üzerine, feshedebilmesi mümkündür119. Ayrıca, parlamenter sistemin
112 Bunun tek ayrıksısı “impeachment” adı verilen uygulamadır. ABD'de bu yöntem şimdiye kez üç kez işletilmiş ama üçünde de bir başarı sağlanamamıştır. (YAZICI, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 118)
113 Parlamenter sistemin özellikleri ve ayrıntılı bilgi için bkz KUBALI, a.g.e, s. 256-268114 TURHAN, Mehmet; Anayasal Devlet, Gündoğan Yayınları, Ankara 1997, s. 37, s.38115İtalya'da cumhurbaşkanını birleşik meclisler özel bir usulle seçerler.
http://www.servat.unibe.ch/law/icl/it00000_.html (09.04.2010) .Daha geniş bilgi için bkz KERSE, a.g.e, s. 25, dipnot 9
116 AY md 54: Almanya'da cumhurbaşkanını bu iş için özel olarak oluşturulan ve görevi sadece cumhurbaşkanını seçmek olan, özel yetkili bir meclis seçmektedir ve yetkileri son derece semboliktir.https://www.btg-bestellservice.de/pdf/80201000.pdf (09.04.2010) ; Almanya'da cumhurbaşkanı seçim usulü ve yetkileri hakkında geniş bilgi için bkz Ece Göztepe'nin tebliği, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 201-212
117KABOĞLU, a.g.e, s. 125118 TEZİÇ, a.g.e, s. 405 119 Norveç'te de parlamenter sistem uygulanmasına rağmen devlet başkanına fesih hakkı tanınmamıştır. (KABOĞLU,
20
ruhuna uygun olarak aynı kişinin hem yasama organında milletvekili olarak hem de yürütme
organında bakan olarak görev alabilmesi mümkündür.
Türkiye açısından da önem taşıyan sistem ise yarı-başkanlık sistemidir120. 5678 sayılı
kanunla AY 101 ve 102. maddelerinde yapılan değişiklikle on ikinci cumhurbaşkanının halka
seçtirilecek oluşu da gözetildiğinde, Türk parlamenter sisteminin başkanlığa mı yarı başkanlığa mı
kaydığı tartışması önem kazanacaktır. Ancak bu tartışmayı çalışmamızın üçüncü bölümünde
ayrıntılı şekilde yapacağımız için bu bölümde yalnızca yarı-başkanlık sisteminin başlıca özellikleri
ile parlamenter sistemden ayrılan yönleri üzerinde duracağız.
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği sistemin kabaca yarı-başkanlık (YBS) sistemi
olarak tanımlanabilmesi mümkündür121. Bütüncül bir bakış ile, cumhurbaşkanlarının halk
tarafından seçilmesi, içinde bulundukları hükümet sistemlerinin başkanlık sisteminin
dezavantajlarına kapılmadan ve parlamenter rejimdeki hükümet bunalımlarına düşmeden yaşaması
için düşünülmüştür122. Aslında bu sisteme mantıken yarı-parlamenter sistem denmesi daha
doğrudur. Çünkü sistem, başkanlık sisteminden ziyade parlamenter sisteme daha yakındır123.
Bir görüşe göre124, YBS ideal bir sistem değildir. En ideal sistem parlamenter sistemdir.
Çünkü, bu sistemde çifte meşruiyet ve çok güçlü bir devlet başkanı vardır.
YBS, başkanlık ve parlamenter sistemin bazı temel özelliklerini kendi içinde toplayıp
birleştirdiği için karma bir yapıya sahiptir125. Sistemin başlıca özellikleri parlamenter sisteme çok
benzer. YBS'nde de yürütme organı iki başlıdır. Bir kanadında devlet başkanı, diğer kanadında ise
başbakan yer alır. Ancak burada, devlet başkanını parlamenter sistemden farklı olarak, parlamento
değil, halk seçer. Sistem, bu yönüyle başkanlık sistemine benzemektedir.
YBS'nde yürütme organının hükümet kanadı parlamentonun güvenine dayanır ve güvenoyu
alarak görevine başlar. Aynı parlamenter sistemde olduğu gibi, parlamentonun hükümet üzerinde
a.g.e, s. 128) 120 Yarı-başkanlık sisteminin tarihçesi ve kuramsal geçmişi hakkında geniş bilgi için bkz ULUŞAHİN,NUR;
“Demokratik Siyasal Rejimlerin Sınıflandırılmasında Farklı Bir Yaklaşım: “Yarı-Başkanlıktan İki Başlı Yürütme Yapılanmasına”; AÜHFD, Yıl: 2003, Cilt: 52, Sayı: 2, s. 199-230
121 Ancak, Özsoy, cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği ülkelerdeki sistemlerin tümünün, cumhurbaşkanının yetkilerinin derecesine ve oynadıkları siyasi rollere bakılmaksızın aynı başlık altında yarı başkanlık sistemi olarak sınıflandırmanın yanlış olduğu görüşündedir. (ÖZSOY, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 138).Benzeri şekilde Onar, halk tarafından seçilen cumhurbaşkanına sahip olan siyasi rejimleri “başkanlı parlamenter sistem” olarak adlandırmakta ve cumhurbaşkanının yetkisi az da çok da olsa klasik parlamenter sistemden ayırmaktadır. (ONAR,“Türkiye'nin Başkanlık veya Yarı-Başkanlık Sistemine Geçmesi Düşünülmeli Midir?”; Başkanlık Sistemi (2005), s. 77)
122 ÖZSOY, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 150 123GÖZLER, Anayasa, s. 404 124Alain Bockel'in tebliği , TBB Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, (Ankara, 9-13 Ocak 200) Türkiye Barolar
Birliği Yayını, Ankara 2001, s. 342125 YÜCEL,a.g.e, s. 67
21
gensoru yoluyla denetim yetkisi vardır. Devlet başkanının da belli koşullar oluştuğunda
parlamentoyu feshedebilmesi mümkündür. Ayrıca, YBS'de de devlet başkanı sorumsuzdur.
Yürütmenin sorumlu kanadı hükümettir. Devlet başkanı, yetkisini karşı imza kuralına göre kullanır
ve bu işlemlerden doğan sorumluluğu da hükümet veya ilgili bakan üstlenir. YBS sistemi gereğince
aynı kişi hem parlamentoda hem de hükümette yer alabilir. Hükümetin meclisin çalışmalarına
katılabilmesi mümkündür. Hatta, hükümet meclisin içinden oluşur. Görüldüğü gibi, YBS, bu
özellikleri nedeniyle aslında parlamenter sisteme çok daha yakın bir sistemdir126.
YBS dünyada Fransa, Portekiz, Avusturya, İrlanda, İzlanda127 ve Finlandiya'da
görülmektedir128. Bu ülkeler özünde parlamenter sisteme sahip olmalarına rağmen devlet başkanları
halk tarafından seçilmiştir129. Son dönemde bu ülkelere Polonya, Litvanya, Romanya, Bulgaristan,
Hırvatistan, Makedonya, Slovenya ve Rusya130 da eklenmiştir131.
YBS'nin en tipik örneği olarak kabul edilen Fransa'da hükümet sistemi gerçekte başkanlık
sistemiyle parlamenter sistem arasında bir sistem değildir. Sistem, cumhurbaşkanını destekleyen bir
parlamento çoğunluğu olan dönemlerde başkanlık; cohabitation (birlikte yaşama) da denen yani
cumhurbaşkanı ile zıt eğilimde bir parlamento olan dönemlerde ise parlamenter sistem olarak
işlemektedir132. Bu nedenle, Fransız sistemi başkanlık sistemiyle parlamenter sistem arasında yer
alan bir sistem değil, seçmenin siyasi eğilimine göre bu iki sistem arasında gidip gelen, kendine
özgü133 bir sistemdir134.
Fransa'da cumhurbaşkanına Anayasa'ya saygıyı gözetme, hakemlik göreviyle135 kamu
iktidarlarının düzenli işleyişini sağlama, devletin sürekliliğini hakemliğiyle sağlama ulusal
bağımsızlığın güvencesi olma, ülke bütünlüğünün güvencesi olma, antlaşmalara saygının güvencesi
olma görevleri verilmiş ve böylece cumhurbaşkanının gözetme ve dengeleri koruma görevi AY md
126 GENÇCAN, Ömer Uğur; Başkanlık Rejimi, Adil Yayınevi, Ankara 1997, s. 9 127 Avusturya, İrlanda ve İzlanda'da sistem parlamenter sisteme daha yakındır. Bu üç ülkede, devlet başkanının siyasi
yetkileri anayasal yetkilerinin altında kalır. Özellikle İzlanda'da cumhurbaşkanı oldukça yetkili olmasına rağmen, kendisini geri plana çekmektedir. (YÜCEL, a.g.e, s. 69, s. 79)
128 Finlandiya ve Portekiz'de devlet başkanının yetkileri kısıtlanmış ve böylece bu ülkelerdeki YBS uygulamada parlamenter sisteme çok yaklaşmıştır. (YÜCEL, a.g.e, s. 69)
129GÖZLER, Anayasa, s. 408130 Rusya'daki sistemin çalışma ilkeleri hakkında geniş bilgi için bkz SHUKUROV,Tharkan; “Hükümet
Sistemlerinin Çeşitli Açılardan Değerlendirilmesi ve Bu Değerlendirme Işığında 1993 Tarihli Rusya Federasyonu Anayasası'nın Getirdiği Hükümet Sistemi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, AÜSBE Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı, Ankara 2003, s. 68-81; DURSUN, Hasan; “Süper Başkanlık ya da Başkancı Parlamenter Sistem: Weimer Almanyası ile Rusya Federasyonu Örnekleri ve Çıkarılacak Dersler”; TBBD, Sayı: 67, Kasım -Aralık 2006, s.230-284
131 ÖZSOY, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 138 132 Geniş bilgi ve karşılaştırmalı hukuktan birlikte yaşama örnekleri için bkz ÖZSOY, Cumhurbaşkanlığı
Sempozyumu, s. 144-146 133BOCKEL , Anayasa Hukuku Kurultayı, s. 345 134GÖZLER, Anayasa, s. 408135 GÖZTEPE, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 199
22
5 ve md 6 ile verilmiştir136.
Fransız sisteminin klasik parlamenter sistemden ayrılan bazı yönleri de vardır137. Örneğin
klasik parlamenter sistemden farklı olarak, Fransa'da cumhurbaşkanının karşı imza kuralına tabi
olmadan, tek başına yapabileceği işlemler statüsü öngörülmüştür. Sistemin, klasik parlamenter
sistemden sapma gösterdiği ikinci nokta ise cumhurbaşkanının bakanlar kurulunca kabul edilen
kanun hükmünde kararnameler ve diğer kararnameleri imzalamama ve dolayısıyla bunların
yürürlüğe girmesini engelleme yetkisine sahip bulunduğunun kabul edilmesidir138. Yine
cumhurbaşkanının bakanlar kuruluna başkanlık etmesi kuraldır139. Bu katılma, törensellikten çok
alınan kararlara doğrudan doğruya katılmaya ilişkindir.
Tüm bu yönleriyle Fransız sistemi klasik parlamenterizmden oldukça uzaklaşan, güçlü bir
cumhurbaşkanına dayalı bir hükümet sistemi kurmuştur140. Bu sistemin başkanlık sistemi olduğunu
söylemek de mümkün değildir çünkü hem cumhurbaşkanı sorumsuzdur hem de yürütme yetkisini
bakanlar kurulu ile birlikte paylaşmaktadır. Hükümetin hem parlamentoya hem de devlet başkanına
karşı sorumlu olmasını öngören bir çifte güven sistemi de kurulmuş değildir. Cumhurbaşkanının
yetkileri çok güçlü olmasına rağmen cumhurbaşkanına hükümeti azletme yetkisi tanınmamıştır. Bu
durumda Fransız Anayasal sistemini, özellikle 1962 değişikliğinden sonra başkanlık sistemiyle
parlamenter sistem arasında yer alan “melez” veya “karma” bir sistem olarak tanımlamak yanlış
olmayacaktır141.
Fransa'daki bu sistemin kendine özgülüğü dışında Avrupa genelinde parlamenter sistem
egemendir. Ancak cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği pek çok sistem bulunmaktadır.
Sosyalizm sonrası dönemde batı tipi anayasal düzeni benimseyen Orta ve Doğu Avrupa
Devletlerinin pekçoğunda cumhurbaşkanını parlamento seçer142. Buna karşın Bulgaristan,
Hırvatistan, Makedonya, Romanya ve Polonya'da ise cumhurbaşkanını halk seçmektedir. Ancak
tüm bu sistemlerde parlamentonun yetkileri ön plandayken cumhurbaşkanının yetkileri daha çok
semboliktir. Ancak Rusya Federasyonu'nun kendine özgü başkanlık- yarı başkanlık arasında, Çarlık
Rusyası'nın hükümet sisteminden de izler taşıyan bir sistemi vardır143. Ukrayna'da da Rusya'da
olduğu gibi, başkan çok güçlüdür ve sistem parlamenter sistemden çok YBS'ye yakındır144.
136 KABOĞLU, a.g.e, s. 131-132137 Geniş bilgi için bkz ÖZBUDUN, a.g.e, s. 302-307 arası 138 YAVUZ, a.g.m, s. 154 139KABOĞLU, a.g.e, s. 132140 KERSE, a.g.e, s. 6 141ÖZBUDUN, a.g.e, s. 305142 Arnavutluk, Çek Cumhuriyeti, Macaristan,Slovakya, Yugoslavya buna örnektir. (KABOĞLU, a.g.e, s. 134) 143 KABOĞLU, a.g.e, s. 134144 YÜCEL, a.g.e, s. 69, dipnot 176
23
II.) Türkiye'de Hükümet Sistemi Tartışmaları
Türkiye'de hükümet sistemi tartışmalarında 5678 Sayılı Kanun'dan önce de başkanlık veya
yarı-başkanlık sisteminin gerekliliği tartışılmıştır145.
Örneğin Tanör-Yüzbaşıoğlu146 cumhurbaşkanını halka seçtirmenin yanlış bir tercih olacağını
şu ifadelerle vurgulamıştır: “1990'dan bu yana bu yöndeki talep ve öneriler daha sıklaşmıştır. Biz
bu önerilere katılmıyoruz ve kurucu meclislerin cumhurbaşkanını meclislerin seçmesini öngörmekle
isabetli bir tercih yapmış oldukları kanısındayız. Çünkü, yukarıda açıkladığımız üzere, parlamenter
rejimin ideal devletbaşkanı, tüm siyasi partilere eşit mesafede, tarafsız, sorumsuz ve yetkisizliği
kabullenebilecek konumda kişi olmalıdır. Günümüz parlamenter demokrasisinde, doğal olarak
kıran kırana geçecek olan seçim yarışmasıyla halkın seçtiği cumhurbaşkanının inandırıcı olması
çok zordur. Daha da önemlisi, halkın % 51 oyuyla seçilmiş bir cumhurbaşkanına sorumsuz ve
yetkisiz bir statü öngörmek mantıklı da değildir. Kaldı ki muhtemelen cumhurbaşkanından daha az
oy desteğiyle ve meclisin güveniyle hükümet kuracak olan başbakanın, cumhurbaşkanının
arkasındaki % 51'i aşan oyun ağırlığıyla ezilmesi, sinmesi kaçınılmaz olacaktır.... Gerçi
cumhurbaşkanını meclisin seçmesi halinde de tarafsızlığına yönelik riskler yine vardır; ama halkın
seçmesine göre çok daha azdır. ...Kaldı ki parlamentonun tüm partilerin üzerinde uzlaşabileceği
tarafsız bir cumhurbaşkanı bulma şansı her zaman vardır. Bu nedenle, kanımızca, Türkiye'de yarı
başkanlık sistemine dönüşmesi çok muhtemel olan cumhurbaşkanını halkın seçmesi yöntemi yerine
meclisin seçmesi yöntemi çok daha isabetli ve Türkiey'nin 80 yıllık siyasal, anayasal gelenek, kültür
ve birikimine daha uygundur.”
Benzeri bir görüşü Özbudun147 öne sürmüş ve cumhurbaşkanını halkın seçmesinin yanlış
olduğunu şu ifadelerle vurgulamıştır: “1982 Anayasası, kendinden önceki Cumhuriyet
Anayasaları'nın geleneğini devam ettirerek, Cumhurbaşkanının Türkiye Büyük Millet Meclisince
seçilmesini kabul etmiştir. Böylece Anayasa koyucu, 1982 Anayasası'nın yapılış çalışmaları
sırasında zaman zaman öne sürülmüş olan Cumhurbaşkanının doğrudan doğruya halkça seçilmesi
yöntemini benimsememiştir. Kanımızca bunda isabet vardır. Çünkü esasen anayasada güçlü
yetkilerle donatılmış olan Cumhurbaşkanı, buna doğrudan doğruya halk iradesiyle seçilmiş
145 Tartışmaların tarihçesi ve geniş açıklama için bkz ODER, Bertil Emrah; “Türkiye'de Başkanlık ve Yarı Başkanlık Rejimi Tartışmaları: 1991-2005 Yılları Arasında Basına Yansıyan Öneri ve Tepkilerden Kesitler”; Başkanlık Sistemi, s. 31-71
146 TANÖR/YÜZBAŞIOĞLU, a.g.e, s. 302, dipnot 4 147 ÖZBUDUN, a.g.e, s. 280
24
olmanın verdiği manevi otorite de eklendiği taktirde, kolayca siyasal sitemin hakim unsuru haline
gelebilir ve böylece sistem bir tür başkanlık veya yarı başkanlık rejimi niteliğini alabilirdi. Oysa
başkanlık sistemi, Türkiye'nin siyasal geleneğine yabancı olduğu gibi, bu sistemin tamamen
kendisine özgü şartları olan Amerika Birleşik Devletleri dışında, istikrarlı bir demokrasi yarattığı
görülmemektedir. Aksine, tüm yürütme gücünün başkanın elinde toplanması, demokratik denge
unsurlarının yeterince güçlü olmadığı toplumlarda kolayca kişisel yönetime yol açabilmektedir.”
Kerse de cumhurbaşkanının halk tarafında seçilmesinin sakıncalı olduğu görüşünü öne
sürmüş148 ve şu ifadelerle bu sistemin parlamenter sistemle bağdaşmayacağını belirtmiştir149:
“Doğrudan doğruya halkın tercihine başvurma genellikle “başkanlık” hükümet şeklinin kabul
edildiği ülkelerde olmaktadır. Başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere, başkanlık
rejimlerinin çoğunda, başkan halk tarafından seçilmektedir. Aslında başkanlık rejiminin mantığı da
bunu gerektirmektedir. Fransa'da 1958 Anayasası'nda 1962 tarihinde yapılan bir değişiklikle
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi kabul edilmiş ise, bu, aslında oradaki rejimin, çeşitli
sebeplerle “parlamenter” hükümet şeklinden “başkanlık” rejimine doğru bir gelişme
kaydetmesinin bir sonucudur.”. Yazara göre, cumhurbaşkanını halkın seçmesi ona muazzam bir
güç verecek, bu da parlamento için ciddi bir tehlike oluşturacaktır. Hatta, bu gidişin sonucu
diktatörlük dahi olabilir. Halk, en iyi kişi yerine popülaritesi fazla olan kişiyi seçebilir. Halkın
seçimiyle cumhurbaşkanının tarafsızlığının nasıl sağlanacağı da tartışmalı hale gelecektir. Zira,
siyasi partilerin desteğini almayan birinin cumhurbaşkanı seçilmesi mümkün görünmemektedir.
Memiş150 de benzer bir yaklaşım sergilemiş ve cumhurbaşkanını halkın seçmesinin
parlamenter sistemle örtüşmediğini şu ifadelerle vurgulamıştır: “... 1982 Anayasasının da önceki
Anayasaların geleneğini sürdürüp TBMM'ne cumhurbaşkanını seçme hakkı verdiğini yineleyelim.
Bu Anayasanın yapılışı ve basında zaman zaman alevlenen “Cumhurbaşkanını halk seçsin”
tartışmalarında Anayasa koyucuları “halk seçsin” yöntemini kabul etmemiştir. Bazı yazarların da
bu konuyu paylaşmasında “isabet” olduğu vurgulanabilir. Zaten Anayasa Cumhurbaşkanlığı
kurumunu bu kez güçlendirdiği (ki bazıları Başkanlık sistemi diyor) savunulabilir. Eğer
Cumhurbaşkanını halk seçerse gücüne bu kez bir “manevi otorite” eklenecektir. Böyle olunca, halk
iradesiyle seçilen Cumhurbaşkanı (Halk= Cumhurbaşkanı formülü) sistemin egemen bir unsuru
durumuna yükselebilir. Ve sistem bir çeşit “başkanlık” veya “yarı-başkanlık” formülüne
dönüşebilir.... Kaydetmeliyim ki, demokratik yaşam-denge niteliklerinin yeterince güçlü olmayan
toplumlarda yürütme işlevinin bir “Başkan”da toplanması, kişisel yönetimlere sapabilme olanağını
148 Geniş bilgi için bkz KERSE, a.g.e, s. 21-25149 KERSE, a.g.e, s. 26 150 MEMİŞ, a.g.e, s. 364
25
doğurabilecektir. Aslında halkın seçeceği bir Cumhurbaşkanında partilerin nasıl davranışlara
girebileceği de sorulabilir.”
Ayrıca Erol151 da cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin doğru olmadığı şu
ifadelerle vurgulamıştır: “hâlihazırda geniş yetki ve görevlere sahip cumhurbaşkanının halk
tarafından seçilmesi kanımızca yerinde değildir. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçimi sistem
içi bunalımı arttırmaktan öte siyasi yaşama bir şey getirmeyecektir. Klasik parlamenter sisteme
uygun bir hükümet sistemini benimseyen ve buna uygun bir anayasanın yapılması durumunda
cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi olumlu karşılanabilir.”
Özsoy152 da cumhurbaşkanının halk tarafından seçildiği Fransa, Finlandiya ve
Polonya'da,cumhurbaşkanlarının halk tarafından seçilmiş olmanın verdiği meşruiyete dayanarak
hukuki yetkilerinin üzerinde ağırlık kazandıklarını veya kazanmak istediğini belirtmiş ve bu
durumun onları zaman zaman parlamento içindeki çoğunluklarla çatışmaya ittiğini söylemiştir.
Örneğin Polonya'da Cumhurbaşkanı Walesa, Başbakan Suchocka'nın güvensizlik oyu ertesinde
sunduğu istifasını reddederek, parlamentonun feshi yoluna gitmiştir. Yine Bulgaristan'da anayasada
böyle bir yetkisi olmamasına rağmen halk tarafından seçilmiş olan cumhurbaşkanı Zhelev,
parlamentoda çoğunluğu bulunan sosyalist partiye hükümeti kurma görevi vermek yerine seçime
gidilmesinde ısrar etmiştir.
Özsoy'a göre153, cumhurbaşkanının, başbakanı atama yetkisi olması, onların kabineyle olan
ilişkilerine astlık-üstlük ilişkisi açısından bakmaları sonucunu doğurbailir ve bu eğilim arkasına
halkın desteğini almış olan cumhurbaşkanı bakımından daha belirgin biçimde ortaya çıkar.
Cumhurbaşkanları, hükümet üzerinde gerekli yetkeyi kuramadıkları dönemde sistemde tıkanıklar
olabilmektedir. Örneğin Polonya, Romanya ve Bulgaristan'da cumhurbaşkanları hükümetten
memnun olmayan kesimlerle kendilerini özdeşleştirmişler ve hükümetlerle çatışma içine
girebilmişlerdir. Tüm bu gerekçelerle Özsoy, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin yanlış
olduğunu; TBMM tarafından seçilmesi gerektiğini vurgulayarak tebliğini sonlandırmaktadır154.
Yazıcı155 da sistemin aslında parlamenter sistem olduğunu ama cumhurbaşkanının
yetkilerinin çok geniş olduğunu; bu durumda parlamenter sistem yerine YBS benimsenecekse
cumhurbaşkanına sorumluluk tanınmasını, yetkilerinin geniş tutulmasını ve fesih hakkı
151 EROL, Rıdvan; Türkiye'de Cumhurbaşkanına İlişkin Güncel Tartışmalar, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, KOUSBE, Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı, Kocaeli 2008,s. 84
152 ÖZSOY, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 141-142 153 ÖZSOY, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 142, 145154 ÖZSOY, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 152155 YAZICI, Tartışma, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 162; aynı yönde bkz Ergun Özbudun'un tebliği,
Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 240
26
sağlanmasını veya parlamenter sistemde kalınacaksa buna uygun anayasal değişikliklerin yapılması
gerektiğini ve cumhurbaşkanının parlamentoya seçtirtilmesi gerektiğini savunmaktadır.
Batum156 da benzer bir yaklaşım sergilemiş ve cumhurbaşkanını halka seçtirmeye yönelik
olan, altında yarı başkanlığı ve başkanlığı barındıran fikirleri “otoriter bir tek adamlık sistemi
kurmak” olarak yorumlamış; şu gerekçelerle cumhurbaşkanını halka seçtirtmenin yanlışlığını
belirtmiştir: “... Bunların hepsinde göze çarpan önemli nokta şudur, o yüzden tamamına karşı
olduğumu belirtmek istiyorum: Tamamında da göze çarpan nokta, ileri sürülen savlar, esasında o
zamandan beri istenenin veya algılananın yarı otoriter bir tek lider sistemi olduğunu ortaya
koymaktadır. ....Dolayısıylai bizim şu anda yapmamız gereken “nasıl uygulanacağı belli olmayan
ya da üzerinde uzlaşma sağlanamamış birtakım rejim önerileri üzerinde tartışmak yerine,
Türkiye'de şu anda uygulanan anayasa düzeni içerisinde Cumhurbaşkanlığı yetkilerini ve seçimini
nasıl düzenlemek zorundayız veya nasıl gerçekleştirmek zorundayız sorusuna yanıt aramaktır.Tüm
yapmamız gereken budur.”
Yüzbaşıoğlu157 da cumhurbaşkanını halka seçtirmenin yanlışlığını şu ifadelerle
vurgulamaktadır: “...Bunu söyleyenler, yani “cumhurbaşkanının yetkileri çok geniştir” diyenlerin
hemen arkasından “halk seçsin” demeleri. Halk seçerse, alacağı otoriteyle o şikayet edilen yetki
genişliği iki misli olur; üç misli olur. O zaman yarı başkanlık mı; arkasından o gelir.”
Yazar, bir başka tebliğinde158 “...Halkın % 51'inin oyunu alan bir cumhurbaşkanı, özellikle
koalisyonla yönetilen ülkelerde % 22-%30'larla başbakan olunan bir sistemde, siz ne kadar
“Anayasada yetkin yok” derseniz deyin, güçlü bir prestije sahip olacaktır, o Cumhurbaşkanı'nı
frenleyebilmek pek mümkün olmayacaktır. Kaldı ki % 50 oyla gelmiş bir cumhurbaşkanına “sen
yetkisizsin” demenin de çok mantığı olmayacaktır.” diyerek aynı yöndeki görüşünü yinelemekte ve
çözümü meclisin seçtiği cumhurbaşkanında görmektedir.
Gençcan159, konuya hukuki açıdan bakmak yerine, 1982 AY'nın hazırlık tartışmaları
sırasında öne sürülen görüşlerden de esinlenerek, daha çok siyasi açıdan bakmış ve Türkiye'de
cumhurbaşkanını halka seçtirtmenin cemaatlerin etnik, dinsel ve kültürel açıdan bölünmelerini
Türkiye gerçeğinde siyasal kutuplaşmanın ikinci yönü olarak görmüştür. Bu açıdan bakıldığında,
Türkiye'de bölünmeleri gerçekleştirmek isteyenler için cumhurbaşkanını halka seçtirmenin (ve
başkanlık sistemine geçmenin) bulunmaz bir araç olduğunu öne sürmektedir.
Buna karşın Kuzu, cumhurbaşkanını halkın seçmesini savunmuş; hatta hükümet sisteminin
156Süheyl Batum'un tebliği, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 247 157 Necmi Yüzbaşıoğlu'nun tebliği, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 275158 Necmi Yüzbaşıoğlu'nun tebliği, Anayasa Hukuku Kurultayı, s.336159 GENÇCAN, a.g.e, s. 81,82
27
başkanlık sistemi olması gerektiğini ve sistemin unsurlarının buna göre düzenlenmesi gerektiğini
vurgulamıştır160. Bu bağlamda, parlamenter ssitemin temel unsurları arasında sayılan TBMM'nin
hükümeti denetleme yollarının anayasadan çıkarılması; başbakanlık kurumunu'nun kaldırılması,
cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin düzenlemenin getirilmesi ve yetkilerinin
artttırılması gerektiğini savunmaktadır. Yazara göre, sorun parlamenter sistemdedir ve sistemin
ıslahı mümkün değildir. Yazar, başkanlık sisteminin her ülkenin koşullarına uyabileceği
görüşündedir161. Ancak ilginçtir; Burhan Kuzu, cumhurbaşkanının parlamentoyu fesih yetkisi
üzerine herhangi bir görüş sunmamıştır. Bu yetkisi korunacak olursa, geçilecek olan sistem
başkanlık değil; diktatörlük olacaktır. Deyimi yerindeyse, başkanlık sistemi Türkiye'de Latin
Amerika ülkeleri örneğinde olduğu gibi “Bay Başkan”lık rejimine dönüşecektir162.
Eroğul163 da cumhurbaşkanını halkın seçmesinin yanlış bir tercih olmadığı kanaatini şu
şekilde ifade etmektedir : “Cumhurbaşkanını halka seçtirmek niye sakıncalı olsun? Burada, bir
bölüm siyasetçinin, sıradan yurttaşın, dahası kimi tüzemenlerin bile anlamadıkları temel gerçek şu:
Bir siyasal düzen olarak demokrasi, ancak belli tüzel düzenekleri uyumlu bir biçimde bir araya
getiren siyasal dizgeler aracılığıyla uygulanabilir. Demokrasi, kuralsız bir halk yönetimi değil, tüze
devleti ve insan hakları kurallarıyla kuşatılmış, sınırlanmış bir çoğunluk yönetimidir.”. Ancak
yazar, makalesinin devamında cumhurbaşkanını halka seçtirmenin onun bağımsızlığına gölge
düşüreceğini, parlamenter sistemin ruhu ile bağdaşmadığını, hatta Anayasa'nın 4. maddesiyle
korunan temel niteliklerine de aykırı olduğunu savunarak, kanaatimizce kendi görüşüyle
çelişmektedir164.
Görüldüğü gibi 5678 Sayılı Kanun'dan önce cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin
doğru olmadığını savunan görüşler olduğu gibi, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi
gerektiğini savunan görüşler de öne sürülmüştür.
Biz de cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin yanlış olduğu yönündeki görüşlere ve
sistemde yaşanabilecek olan bunalımlara ilişkin kaygılara katılmaktayız. Kanaatimizce,
parlamenter sistemin özünde, cumhurbaşkanını parlamentonun uzlaşı ile seçmesi yatmaktadır.
Türkiye gibi, siyasi uzlaşı kültüründen yoksun toplumsal yapıya sahip olan uluslarda meclisin
seçtiği cumhurbaşkanının dahi sıklıkla içinden geldiği partinin mensubu gibi davrandığı ve
160 KUZU,Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 27 161KUZU,Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 16162 Cemil Oktay'ın tebliği, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 111163 EROĞUL, Cem; “2007 Cumhurbaşkanı Seçimi Bunalımından Çıkarılabilecek Dersler”, AÜSBFD, Sayı: 62-3, s.
174 (Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemi (http://acikarsiv.ankara.edu.tr/publication_search.php cmd=search&alan_30=cem+eroğul&alan_1=&alan_19=&alan _31=&alan_23=&normal=Ara (15.04.2010)
164 Bkz EROĞUL, a.g.m, s. 175 vd
28
tarafsızlığı yönünde ciddi kuşkular uyandırdığı açıktır. Fransa'da sistem tıkanırsa (farklı eğilimdeki
CB ile hükümet varsa) CB kendini geri çeker. Oysa bizde böylesine bir siyasi uzlaşı kültürü
yoktur165. Durum böyleyken, halka seçtirilecek olan bir cumhurbaşkanının ne kadar tarafsız
kalabileceğinin de üzerinde ciddi olarak düşünülmesi gerekmektedir.
Oysa 5678 sayılı kanunla yapılan anayasa değişikliği tamamen bir tepkisel değişikliktir. 11.
Cumhurbaşkanının seçiminde yaşanan ve Anayasa Mahkemesi'nin iptali ile sonuçlanan seçimlere
(ve Anayasa Mahkemesi kararına) tepki olarak yapılan anayasa değişikliğinde, halka seçtirtilecek
bir cumhurbaşkanının parlamenter sistemi yörüngesinden ciddi anlamda saptırtacağı
hesaplanmamıştır. Hesaplanmış olsaydı, sadece 101 ve 102. maddelerde yapılan değişiklikle
yetinilmez; cumhurbaşkanının diğer yetkileri de sembolik düzeye getirilirdi. YBS sistemine geçilen
tüm devletlerde, bu süreç bir tepkisel değişikliğin sonucunda değil; ciddi anayasal ve toplumsal
gerekliliklerin sonucunda, o toplumların toplumsal koşulları da gözetilerek gerçekleşmiştir166. Bu
nedenle o devletlerde sistemde ciddi sorunlar yaşanmamaktadır.
III.) 2007 Değişiklikleri Parlamenter Sistemden Sapma Mıdır?
5678 sayılı kanunla yapılan 31.5.2007 tarihli değişiklikten sonra Türkiye'deki sistemin
parlamenter sistemden sapma gösterip göstermediğini öğretide bu konuda öne sürülen görüşler
ışığında değerlendireceğiz.
5678 sayılı kanunla AY'nın 101 ve 102. maddelerinde yapılan 31.5.2007 tarihli değişiklik,
21 Ekim 2007 tarihli halkoylaması ile onaylanmış ve yürürlüğe girmiştir. Buna göre AY md 101
aşağıdaki şekli almıştır : “Cumhurbaşkanı, kırk yaşını doldurmuş ve yüksek öğrenim yapmış
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri veya bu niteliklere ve milletvekili seçilme yeterliğine sahip
Türk vatandaşları arasından, halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanının görev süresi beş yıldır. Bir
kimse en fazla iki defa Cumhurbaşkanı seçilebilir. Cumhurbaşkanlığına Türkiye Büyük Millet
Meclisi üyeleri içinden veya Meclis dışından aday gösterilebilmesi yirmi milletvekilinin yazılı teklifi
ile mümkündür. Ayrıca, en son yapılan milletvekili genel seçimlerinde geçerli oylar toplamı birlikte
hesaplandığında yüzde onu geçen siyasi partiler ortak aday gösterebilir. Cumhurbaşkanı seçilenin,
varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeliği sona erer.”
Görüldüğü gibi değişiklikle cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesi ve 5 yıl (+5 yıl)
görev yapabilmesi esası getirilmiştir.
165 GÖZTEPE, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 198 166 ÖZSOY, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s.140; BATUM, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s.249
29
Bu değişiklik Gözler'e göre, Türkiye'de parlamenter sistemin yıkılması sonucunu
doğuracaktır167. Bu şekilde cumhurbaşkanının tarafsızlığı ilkesi de ciddi anlamda zedelenecektir.
Zira seçim kampanyası yürüten birinin tarafsız kalabilmesi mümkün değildir. Daha doğrusu,
cumhurbaşkanı adayı olan birinin tarafsız kalarak seçim kampanyası yürütebilmesi olanaksızdır.
Ayrıca, cumhurbaşkanını halkın seçmesi sisteme çifte meşruiyet kazandıracağından ve sorumsuz bir
cumhurbaşkanı halkın da desteğini arkasına alacağından parlamenter sistemin kilitlenmesi gibi bir
sorunla karşılaşılabilir.
Gözler ayrıca, getirilen 5 (+5) yıllık görev süresi düzenlemesinin de cumhurbaşkanının
tarafsızlığına olumsuz etkide bulunacağı görüşündedir168. Cumhurbaşkanının tekrar seçilebilme
olasılığının bulunması onun tekrar seçilmeyi arzu etmesi durumunda, birinci döneminde kendisini
destekleyen partilere yakın durması sonucunu da beraberinde getirecektir. Yeniden seçilmeyeceğini
bilen Cumhurbaşkanının ise siyasi partilere yaranma ihtiyacı olmayacaktır. Ancak 5678 sayılı
kanunla AY 77. maddesinde yer alan milletvekili seçimi süresi de 4 yıla indirildiğinden,
cumhurbaşkanının görev süresiyle, parlamentonun görev süresi arasında farklılık oluşmuş ve bu da
cumhurbaşkanının tarafsızlığını sağlama amacıyla yapılmıştır169.
Yavuz da değişikliğin parlamenter sistemden sapma olduğu kanısındadır170. YBS, ilke
olarak parlamenter sistemden çok farklı unsurlara sahip değilse de sadece uygulama açısından
ayrılan yönleriyle ön plana çıkmaktadır. YBS'nde her ne kadar parlamenter sistemin hemen hemen
bütün özellikleri yer alıyor olsa da salt cumhurbaşkanını halkın seçmiş olması dahi sistemden
sapma olarak değerlendirilebilecektir. Ancak yine de sistemin başkanlık sistemine kaydığı
söylenemez. Çünkü halen sistemin diğer temel özellikleri parlamenter sistemle örtüşmektedir.
Yazara göre, cumhurbaşkanının yetkilerine ilişkin düzenlemeler yeniden gözden geçirilmediği halde
sadece cumhurbaşkanını halka seçtirtmek cumhurbaşkanını çok güçlü konuma getirecektir. Eğer
5678 sayılı kanunla yapılan değişiklikten sonra da sistemin halen parlamenter sistem olduğu
belirtilmek istenseydi cumhurbakanının yetkilerinin de sembolik düzeye çekilmesi gerekirdi171.
Yücel de benzeri bir düşüncededir172 ve 5678 sayılı kanunla yapılan değişikliğin ilk bakışta
çok büyük bir farklılaşma olarak algılanmasa da Türk parlamenter yapısı içinde cumhurbaşkanının
167 GÖZLER, Anayasa, s. 421 168 GÖZLER, Anayasa, s. 427 169 TAVAŞ, Halil İbrahim; “Türk Anayasalarında Cumhurbaşkanı Seçimi”, Yasama Dergisi, Yıl: 2007, Sayı: 5
(Nisan-Mayıs-Haziran), s.29 http://www.yasader.org/web/yasama_dergisi/2007/sayi5/Turk_Anayasalarinda_Cumhurbaskani_Secimi.pdf
(14.04.2010) 170 YAVUZ, a.g.m, s. 156 vd 171YAVUZ, a.g.m, s. 159; OKTAY, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 114 172 YÜCEL, a.g.e, s. 266
30
konumunda yapılan bu değişikliğin “domino taşının devrilmesi” anlamına geleceğinin de kısa
sürede anlaşılacağını savunmaktadır. Yazara göre, yapılan değişikliğin Türkiye'yi önemli yetkilerle
donatılmış bir cumhurbaşkanı ile yarı-başkanlık hattına oturtacağı kesindir. Diğer yandan,
cumhurbaşkanının seçilmek için halka birtakım vaatlerde bulunması gerektiği ve bu vaatleri
gerçekleştirmek için de sahip olduğu anayasal yetkileri geniş yorumlayabileceği, sisteme müdahil
olabileceği, bunun da ciddi rejim tıkanıklıklarına yol açabileceği yazarın bir öngörüsüdür.
Gönenç'e göre de cumhurbaşkanını halkın seçmesiyle rejim “başkanlı parlamenter rejim”
olmuştur ve sistem uzun vadede ciddi rejim sorunlarına yol açabilecektir. Gönenç, bu yöndeki
kaygısını şu ifadelerle belirtmektedir173: “Halk tarafından tercih edilmek için devlet başkanı, aynen
siyasi partiler gibi seçim meydanlarına inecek, propaganda yapacak seçmenlere bir takım sözler
verecektir. İşte, başkanlı parlamenter sistemde esas sorun burada başlamaktadır. Eğer devlet
başkanı, hükümet ve parlamento çoğunluğu aynı dünya görüşüne sahipse, büyük ihtimalle bu üç
aktör birbirine engel olmayacak, aksine aynı siyasi programı hayata geçirmek için işbirliği
yapacaktır. Bu durumda, meşruiyet krizi ihtimali azalsa da devlet başkanının tarafsızlığı büyük
ölçüde zedelenecektir. Bir başka ifadeyle, bir dünya görüşü lehine bir iktidar toplanması ortaya
çıkacak ve devlet başkanının tarafsızlığı iktidardaki dünya görüşü lehine bozulacaktır.”
Yazar, görüşünün devamını şöyle yansıtmaktadır174: “...devlet başkanı ve hükümet-
parlamento çoğunluğu farklı dünya görüşlerine sahip olduğunda, “siyasi programın tekliği”
prensibi işlemeyecektir. Şöyle ki, devlet başkanı ve çoğunluk partisi farklı programlarla seçmenlerin
karşısına çıkacak, iktidara geldiklerinde yapmayı vaat ettikleri icraatlar farklı dünya görüşlerini
yansıtacaktır. Yarışan siyasi partiler iktidara geldiklerinde yasama çoğunluğunu ve hükümet
yetkilerini programlarını hayata geçirebilmek için kullanabilirler. Peki, devlet başkanı seçim
meydanlarında verdiği sözleri nasıl yerine getirecektir? Yukarıda işaret ettiğimiz gibi, başkanlı
parlamenter sistemde devlet başkanı halk tarafından seçilen ama yetkisiz bir devlet başkanıdır. Bu
yetkisiz devlet başkanı nasıl icraatta bulunacaktır? Ne yazık ki, başkanlı parlamenter sistemde bu
sorunun cevabını anayasada bulmak mümkün değildir. Fikrimizce, devlet başkanının halk
tarafından seçildiği bir sistemde devlet başkanının yasama yetkilerinin arttırılması, en azından
devlet başkanına yasa teklif etme yetkisinin tanınması gerekir. Aksi takdirde, seçmenlere verdiği
sözleri yerine getirebilmek için devlet başkanının anayasal yetkilerini zorlaması kaçınılmaz
173 GÖNENÇ; Levent; “Hükümet Sistemi Tartışmalarında Başkanlı Parlamenter Sistem Seçeneği”, http://www.yasayananayasa.ankara.edu.tr/docs/makaleler/hukumet_sistemi_tartismalari.pdf (15.04.2010)
174GÖNENÇ, “Hükümet Sistemi Tartışmalarında Başkanlı Parlamenter Sistem Seçeneği”, http://www.yasayananayasa.ankara.edu.tr/docs/makaleler/hukumet_sistemi_tartismalari.pdf (15.04.2010)
31
olacaktır. Daha da önemlisi, sözlerini yerine getirmek isteyen bir devlet başkanı tarafsızlığını
tamamen bir kenara bırakabilir. Yani devlet başkanı programını uygulayabilmek/uygulatabilmek
için parlamentoda kendisine yandaş arayabilir, siyasi partilerle açık-gizli ittifaklara yönelebilir,
hatta kendi dünya görüşüyle uyuşmayan hükümetlerin düşürülmesi için muhalefetle işbirliği dahi
yapabilir.”
Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesine ilişkin referanduma giden yolu açan
cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesini öngören
düzenlemeyi de içeren Anayasa değişiklik paketini geri göndermişti.
Sezer, geri gönderme gerekçesinde Anayasa değişikliğini iki yönden ele alarak eleştirmiştir.
Bunlardan ilki; hükümetle çatışacak ve iki başlılık oluşturacak bir sistem yaratılacağına ilişkin
eleştirisi ile hükümetin ve cumhurbaşkanının aynı siyasal görüşte olması durumunda bunun
önlenemez bir güç yaratacağı eleştirileridir175. Sezer, "İkinci kez seçilme olasılığı, cumhurbaşkanını,
kimi siyasal partileri hoşnut etme, bir siyasal partiyle, özellikle iktidarla özdeşleştirme yoluna
itebilecektir. Bu durum, cumhurbaşkanının yansızlığını zedeleyecek, birleştirici, istikrar ve denge
sağlayıcı işlevini anlamsız kılacaktır" demiştir. Sezer geri gönderme gerekçesinde, temel olarak
cumhurbaşkanının halk tarafından seçilmesinin rejim sorunu yaratacağı konusunda ısrarla
durmuştur. Geri gönderme gerekçesinde, sistem değişikliği yapmadan ya da anayasal sistemi
tümüyle ele alıp gerekli düzenlemeleri öngörmeden yalnızca cumhurbaşkanını halka seçtirmenin
parlamenter rejimin özüyle bağdaşmadığını ifade etmiş; "Bu durum tarafsızlığı ortadan kaldırır"
görüşüne yer vermiştir. Sezer, geri gönderme gerekçesinde "Parlamenter sistem içinde, iktidar
gücünü dengelemek için öngörülen bu geniş yetkiler, halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı
kullanımında çok farklı ve rejim yönünden sakıncalı sonuçlar doğurabilecektir. Bir yandan güçlü
bir başbakan, bir yandan geniş yetkilerle donatılmış ve halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı
nedeniyle yürütme organı iki siyasal istençten oluşacak, başka bir deyişle siyasal yönden iki başlı
olacak ve yürütme erki sorunlu duruma gelecektir" iddialarında bulunmuştur. Sezer, "Halk
tarafından seçilen cumhurbaşkanının, yine seçimle işbaşına gelen yasama organı ve yürütme
organının siyasal kanadı ile aynı siyasal düşünce ve görüşte olması dengelenemez bir iktidar gücü
yaratılmasına; tersi durum ise çekişmelere ve devlet otoritesinin zayıflayıp bölünmesine neden
olabilecektir" ifadesini kullanmıştır. Ayrıca Sezer, "Cumhurbaşkanı adayını partilerin önermesi de,
cumhurbaşkanının yansızlığı ile bağdaşmamaktadır. Çünkü halk genellikle kişiye değil, genel
seçimlerde olduğu gibi siyasal partiye oy verecek, cumhurbaşkanı da seçimini sağlayan partiye
olan gönül borcu nedeniyle yansız ve bağımsız davranamayacaktır" diyerek değişikliği
175 Geniş bilgi için bkz EROL, a.g.t, s. 78 vd.
32
eleştirmiştir176.
Doğrudan doğruya 5678 sayılı değişiklikle ilgili olmamakla birlikte, Soysal'ın tespitlerinin
de inceleme konumuzla bağlantılı olduğunu düşünüyoruz. Soysal 1982 AY'sındaki cumhurbaşkanını
klasik parlamenter sistemdeki cumhurbaşkanından ayıran birtakım özelliklerin olduğundan
bahsetmekte ve özellikle de tek başına yapacağı işlemlerin sayısının çokluğunun cumhurbaşkanını
oldukça güçlendirdiğini savunmaktadır177. Yazara göre, cumhurbaşkanının (değişiklikten önceki
düzenlemeye göre) yeniden seçilme umudu olmaması onun tarafsızlığını sağlar ve onu meclis
karşısında zayıflatacak duruma düşürmez.
Bu değişiklikle, daha önce de belirttiğimiz gibi, parlamenter sistem yörüngesinden sapmış
ve yarı-başkanlık sisteminin (hatta belki ileride başkanlık sistemine geçişin) temelleri atılmıştır.
Anayasal sancılar ve rejim tıkanıklıkları gelecek dönemde Türkiye'ye damgasını vuracaktır. Zira,
diğer yetkiler düzenlenmeden ve konuya bütüncül bir bakış açısıyla yaklaşılmadan sadece
cumhurbaşkanını halka seçtirtmek ve siyasi sitemin bütünlüğü içerisinde yer alan sistemin bir
unsurunu bozmak; diğer unsurları da ister istemez bozacaktır178. Türkiye'ye getirilen bu sistem ne
tam anlamıyla parlamenter sistemdir ne de yetkileri sembolik düzeye indirilmiş ve halka seçtirtilen
bir cumhurbaşkanının olduğu yarı-başkanlık sistemidir. Sistem, yürütmenin cumhurbaşkanı
kanadına ağırlık veren, bu kanadını çok önemli yetkilerle donatmış olan “sui generis” (kendine
özgü) bir yarı-başkanlık sistemidir.
IV.) On İkinci Cumhurbaşkanlığı Seçimine İlişkin Olası Tartışmalar
Çalışmamızın son bölümünde, 12. cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde ortaya çıkabilecek
olası tartışamaları Anayasa Hukuku'nun ve kamu hukukunun ilkeri ışığında değerlendireceğiz.
Bu bağlamda, yakın gelecekte ortaya çıkması olasılığı bulunan ilk tartışma halihazırda
görevine devam eden cumhurbaşkanının görev süresin 5 yıl mı 7 yıl mı olacağı tartışmasıdır.
Bu konuda öğretide çok fazla görüş öne sürülmüş değildir. Ancak Teziç179, halihazırda
görevde olan 11. Cumhurbaşkanı'nın görev süresinin 7 yıl olduğu, görev süresinin 5. yılının
bitiminde dilerse görevinden ayrılabileceği fakat bu durumda yeniden aday olmasının mümkün
176 EROL, a.g.t, s. 78 177 SOYSAL, a.g.e, s. 215 178 BATUM, Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, s. 249; aynı yöndeki görüş ve öneriler için bkz Özgürlükçü, Eşitlikçi,
Demokratik ve Sosyal Yeni Bir Anayasa İçin Temel İlkeler, (Anayasa Raporu), DİSK Yayınları, Ankara, Haziran 2009, s. 65
179 TEZİÇ, Erdoğan; “Siyaset Hukuka Uymalıdır” konulu söyleşi, Hazırlayan: Leyla Tavşanoğlu, 28 Şubat 2010 Pazar, Cumhuriyet Gazetesi, s. 14
33
olmadığı, çünkü 11. Cumhurbaşkanının parlamento tarafından, 5678 sayılı değişiklikten önceki
düzenlemeye göre seçildiğini; o dönemdeki düzenlemenin de cumhurbaşkanının görev süresini 7
yıl olarak düzenlediğini ve bir kişinin birden çok kez aday olamayacağını; 5(+5) formülünün kabul
edilmiş olmasının bu konuda herhangi bir değişiklik yapmayacağını; çünkü anayasa
değişikliklerinin geri dönük olarak işlemeyeceğini belirtmektedir.
Bu konudaki diğer bir görüş ise Fransız Anayasa Hukuku profesörü Jean Marcou tarafından
öne sürülmüştür180. Marcou görüşünde “Cumhurbaşkanlarının görev süresinin yedi yıldan beş yıla
indirilmesi meselesi Fransa’da uzun yıllar önce de gündeme gelmişti. Ancak Chirac 1999’da
kendiliğinden çıktı ve bunu kabul etmeyeceğini, en azından kendisinin görevine sonuna kadar
devam etmek istediğini söyledi. O dönem Fransa’da bir kohabitasyon (cohabitation) vardı; yani
cumhurbaşkanı sağ partiden Chirac, başbakan sol partiden Jospin’di. Chirac’ın bu açıklaması
üzerine 2000 yılında eski cumhurbaşkanlarından Valery Giscard d’Estaing (Avrupa Anayasası’nın
da baş mimarı) destek aramak için Jospin’e gitti.
Jospin, “Tamam ben değişikliğe varım, ama Chirac kabul ederse” dedi. Chirac da yedi yıl görevde
kalması şartıyla bunu kabul etti, ancak Giscard d’Estaing’in “bir kişinin sınırsız defa aday
olabilmesinin yasaklanması” önerisini reddetti. Böylece Fransa’da şu tek maddelik değişiklik
referandumda oylanıp 2000’de yasalaştı: “Cumhurbaşkanı beş yıllık süre için genel oyla seçilir.”
demiştir. Marcou, görüşün devamında “ Kamu hukukunda reformlar geleceğe etki eden sonuçlar
doğurur, ama geçmişe dönük olmazlar. Biz buna hukukta “yasaların geriye yürümezliği ilkesi”
diyoruz. Şayet kendisinin görev süresi beş yıl yapılmak istenseydi, ancak o zaman bunun spesifik bir
geçici hükümle yapılması gerekirdi. Bu şekilde özel bir kural yoksa her zaman genel kural
uygulanır. Yedi yıllığına seçilmiş biri zaten yedi yıl görev yapar.” diyerek Fransa'da yaşanan
tartışmada sorunun nasıl çözüldüğünü ortaya koymuştur.
Marcou'ya göre, cumhurbaşkanının görev süresi bakımından kazanılmış haktan
bahsedilemez. Marcou, bu yöndeki görüşünü “Bir konudan “kazanılmış hak” olarak
bahsedebilmemiz için orada mülkiyet hakkının da olması gerekir. Oysa bir cumhurbaşkanı kendi
görev süresinin maliki değildir. Dolayısıyla cumhurbaşkanlığı süresi için kazanılmış haktan
bahsedemeyiz. Ama bu sizi yanıltmasın. Çünkü burada bizim konuyu alacağımız kriter
cumhurbaşkanlığının kazanılmış hak olup olmadığı değil, “yasaların geriye yürümezlik esası”dır.
Bu esas aynı zamanda “hukuki güvenlik ilkesi”ne de dayanır. Yani kişiler bir göreve geldikleri
zaman o göreve bağlı sonuçların neler olabileceğini bilecek durumda olmalılardır. Bu da nasıl
180 MARCOU, Jean; “Yedi Yıllığına Seçilmiş Biri Zaten Yedi Yıl Görev Yapar” konulu söyleşi, Hazırlayan: Devrim Sevimay, 26.03.2010 Cuma, Milliyet Gazetesi http://www.milliyet.com.tr/yedi-yilligina-secilmis-biri-zaten-yedi-yil-gorev-yapar/devrim-sevimay/siyaset/yazardetayarsiv/26.03.2010/1202129/default.htm?ver=50 ( 14.04.2010)
34
olur? Kişi bir göreve geldiği zaman kendisine yürürlükte olan kuralın uygulanmasıyla olur.”
diyerek ortaya koymaktadır.
Marcou, söyleşinin devamında “Cumhurbaşkanlığı elbette kamu hukuku içindeki bir
statüdür, ama zaten bu geriye yürümezlik ilkesi de özel hukuktan daha fazla kamu hukuku için
geçerlidir. Örneğin bir kişi bir fiil işlemiş. O fiili işlediği zaman yürürlükte olan hukuk onu suç
olarak tanımlamamış, ama iki yıl sonra bir kanun çıkmış ve o fiil suç kapsamına girmiş. Bu
durumda o kişi o fiilden dolayı mahkûm edilebilir mi; edilemez. Ceza hukuku da kamu hukukunun
bir dalıdır ve gördüğünüz gibi yasanın geriye yürümezlik ilkesi kamuda çok önemlidir.” diyerek
cumhurbaşkanının görev süresine ilişkin kuralların geçmişe yürümeyeceğini vurgulamıştır.
Son olarak, halen görevde olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görev süresi ile ilgili
olarak Marcou şu ifadeleri kullanarak görev süresinin 7 yıl olduğunu ve bir daha seçilemeyeceğini
tartışmaya yer bırakmayacak şekilde açıkça belirtmiştir: “Gül’ün görev süresi yedi yıl ve tekrar
aday olamaz. Zira Gül için yeni hüküm değil, eski 101’inci madde uygulanacak. Chirac ikinci kez
seçilmişti, ama 2002 yılında Fransa’da cumhurbaşkanlığı adaylığı zaten sınırsızdı. 2008’de 5+5
kuralı getirildikten sonra bu değişiklik yapılsaydı Chirac da bir daha aday olamazdı. Dolayısıyla
şimdi Gül de olamaz.”
Gözler ise181, açıkça olmasa da dolaylı olarak, halen görevde olan Cumhurbaşkanı Abdullah
Gül'ün görev süresinin 5 yıl olduğu ve sistemin ancak bu tarihten sonra parlamenter sistemden
sapacağını şu ifadelerle vurgulamaktadır: “Görevdeki onbirinci Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, halk
tarafından değil, 28 Ağustos 2007 tarihinde TBMM tarafından seçilmiştir. Onbirinci
Cumhurbaşkanının görev süresi dolduktan sonra (normal olarak 28 Ağustos 2012), onkinci
cumhurbaşkanı, TBMM tarafından değil, halk tarafından seçilecektir. İşte ancak o günden sonra
Türkiye'deki hükümet sisteminin niteliği tartışılır hale gelecektir. Yani TBMM tarafından seçilen
onbirinci cumhurbaşkanı görevde kaldıkça Türkiye'deki hükümet sistemi saf parlamenter hükümet
sistemi olmaya devam edecektir.”
Kanaatimizce, halen görevde olan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, 5678 sayılı kanun
değişikliği yasalaşmadan önce TBMM tarafından, bir kereye özgü ve 7 yıllık süre için seçildiğine
göre görev süresinin 7 yıl olduğu ve bir daha seçilemeyeceği yönünde yoruma gitmek kamu
hukukunun ve anayasa hukukunun mantığı ile daha bağdaşık bir yorumdur. Şu halde, mevcut
cumhurbaşkanının görev süresi ancak 28 Ağustos 2014'te sona erecektir.
Halk tarafından seçilecek olan cumhurbaşkanının tarafsızlığının nasıl sağlanacağı yönündeki
181 GÖZLER, Anayasa, s. 409, d.pnot 72
35
tartışmalara çalışmamızın bundan önceki bölümünde ayrıntısıyla girdiğimizden, burada bu
tartışmaları yinelemiyor; yalnızca halkın seçtiği cumhurbaşkanının parlamentonun uzlaşısı ile
seçilen cumhurbaşkanına göre tarafsız kalabilmesinin zor olduğu yönündeki kanaatimizi
yinelemekle yetiniyoruz.
Halkın seçtiği cumhurbaşkanının siyasi partilerin desteğini almadan seçilmesinin ve seçim
propagandası yapmasının da mümkün olmadığını düşünüyoruz. Bu durum da cumhurbaşkanının
özellikle ikinci dönem görev süresinden önce kendisini destekleyen bir partiye yakın olacağı ve
tarafsız olması gereken bir kişinin belli bir siyasi görüşten yana taraf olacağı anlamına gelmektedir.
Sonuç ve Değerlendirme Anayasa'nın 101 ve 102. maddelerinde 5678 sayılı kanunla yapılan değişiklikten sonra
Türkiye'deki hükümet sistemi yarı başkanlık sistemine doğru evrilmeye başlamıştır. Sistem,
kendine özgü nitelikler taşıyan bir yarı başkanlık sistemidir.
2007 değişikliklerinin etkileri henüz tam olarak görülmemektedir. Asıl etkiler, 2014'teki
onikinci cumhurbaşkanı seçimlerinde ve bunun sonrasında görülecektir. Türkiye'deki hükümet
sistemi asıl 2014'ten sonra parlamenter sistemden sapacak ve yarı- başkanlık sisteminin etkileri bu
tarihten sonra görülecektir. Kanaatimizce, bu süreç ciddi rejim bunalımlarına yol açacaktır.
Özellikle de seçmenin % 51'inin desteğini almış olan, sorumsuz ve çok güçlü bir cumhurbaşkanının,
siyasi uzlaşı kültürünün yerleşik olmadığı bir düzende kendini geri çekerek sistemin işleyişine
karışmayacağını beklemek hayalden öte bir beklentidir.
Cumhurbaşkanı 5878 sayılı kanunla yapılan anayasa değişikliği yasalaşmadan önce TBMM
tarafından seçildiğine göre, görev süresi 7 yıl olacak ve bir daha seçilemeyecektir.
101 ve 102. maddelerde değişiklik yapılmış olmasına rağmen, cumhurbaşkanının
yetkilerinin kısıtlanmaması doğru olmamıştır. Yapılacak iş, cumhurbaşkanının anayasal yetkilerinin
de kısıtlanması veya daha da iyisi yeniden bir değişiklik yapılarak cumhurbaşkanının TBMM
tarafından seçileceğini düzenleyen 5678 sayılı kanundan önceki düzenlemeyi yürürlüğe
sokmaktır182. Aksi halde, Türkiye'yi uzun vadede rejim ve anayasal sorunlar beklemektedir.
182 Aynı yönde Anayasa Raporu, s. 66; EROĞUL, a.g.m, s. 180
36
KAYNAKÇA
ATAR, Yavuz; Türk Anayasa Hukuku, Mimoza Yayınları, Konya 2000
BATUM, Süheyl; (Tebliğ); Cumhurbaşkanı Seçimi Öncesi Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, 12-13 Ocak 2007, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, Şubat 2007, s. 245-258
BATUM, Süheyl/ YÜZBAŞIOĞLU, Necmi; Anayasa Hukukunun Temel Metinleri, Beta Basım Yayım, İstanbul 1997
BOCKEL, Alain; (Tebliğ); , TBB Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, (Ankara, 9-13 Ocak 2001) Türkiye Barolar Birliği Yayını, Ankara 2001, s.341-349
37
DURSUN, Hasan; “Süper Başkanlık ya da Başkancı Parlamenter Sistem: Weimer Almanyası ile Rusya Federasyonu Örnekleri ve Çıkarılacak Dersler”; TBBD, Sayı: 67, Kasım -Aralık 2006, s.230-284
EROĞUL, Cem; “2007 Cumhurbaşkanı Seçimi Bunalımından Çıkarılabilecek Dersler”, AÜSBFD, Sayı: 62-3, s. 174 (Ankara Üniversitesi Açık Erişim Sistemi (http://acikarsiv.ankara.edu.tr/publication_search.php cmd=search&alan_30=cem+eroğul&alan_1 =&alan_19=&alan_31=&alan_23=&normal=Ara (15.04.2010)
EROL, Rıdvan; Türkiye'de Cumhurbaşkanına İlişkin Güncel Tartışmalar, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, KOUSBE, Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı, Kocaeli 2008
ESEN, Bülent Nuri; Anayasa Hukuku Genel Esaslar, Ankara 1963
GENÇCAN, Ömer Uğur; Başkanlık Rejimi, Adil Yayınevi, Ankara 1997
GÖNENÇ; Levent; “Hükümet Sistemi Tartışmalarında Başkanlı Parlamenter Sistem Seçeneği”,http://www.yasayananayasa.ankara.edu.tr/docs/makaleler/hukumet_sistemi_tartismalari.pdf (15.04.2010)
GÖZLER, Kemal; Cumhurbaşkanı Hükümet Çatışması (Cumhurbaşkanı Kararnameleri İmzalamayı Reddedebilir mi?), Bursa 2000
GÖZLER, Kemal; Devlet Başkanları (Bir Karşılaştırmalı Anayasa Hukuku İncelemesi), Ekin Yayıncılık, Bursa 2001
GÖZLER, Kemal; Türk Anayasa Hukuku Dersleri, 7.Baskı, Ekin Kitabevi, Bursa, Eylül 2009
GÖZTEPE, Ece; (Tebliğ); Cumhurbaşkanı Seçimi Öncesi Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, 12- 13 Ocak 2007, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, Şubat 2007, s. 193-212
KABOĞLU, İbrahim Ö.; Anayasa Hukuku Dersleri, Legal Yayıncılık, 2. Baskı, İstanbul 2005
KALAYCIOĞLU, Ersin (Tebliğ); Cumhurbaşkanı Seçimi Öncesi Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, 12-13 Ocak 2007, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, Şubat 2007, s.176-185
KERSE, Ahmet; Türkiye'de 1961 Anayasası'na Göre Cumhurbaşkanı, Doktora Tezi, İstanbul 1973
KOÇAK, Mustafa; Batı'da ve Türkiye'de Egemenlik Anlayışının Değişimi, Devlet ve Egemenlik, Seçkin Yayınları, Ankara 2006
KUBALI, Hüseyin Nail; Esas Teşkilat Hukuku Dersleri, Ankara 1964
KUZU, Burhan; (Tebliğ); Cumhurbaşkanı Seçimi Öncesi Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, 12-13 Ocak 2007, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, Şubat 2007, s.16-37
MARCOU, Jean; “Yedi Yıllığına Seçilmiş Biri Zaten Yedi Yıl Görev Yapar” konulu söyleşi, Hazırlayan: Devrim Sevimay, 26.03.2010 Cuma, Milliyet Gazetesi http://www.milliyet.com.tr/yedi-yilligina-secilmis-biri-zaten-yedi-yil-gorev-yapar/devrim-
38
sevimay/siyaset/yazardetayarsiv/26.03.2010/1202129/default.htm?ver=50 ( 14.04.2010)
MEMİŞ, Emin; Türkiye'de Anayasa Gelişimleri Eğrisi (1808-2005), Anayasa Hukuku Notları, Filiz Kitabevi, 4. Baskı, İstanbul 2005
MUMCU, Ahmet; (Tebliğ); Cumhurbaşkanı Seçimi Öncesi Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, 12-13 Ocak 2007, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, Şubat 2007, s. 185-193
ODER, Bertil Emrah; “Türkiye'de Başkanlık ve Yarı Başkanlık Rejimi Tartışmaları: 1991-2005 Yılları Arasında Basına Yansıyan Öneri ve Tepkilerden Kesitler” Başkanlık Sistemi, Yayına Hazırlayan: Av. Teoman Ergül, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara 2005, s. 31-71
OKANDAN, Recai Galip; Umumi Amme Hukuku, Fakülteler Matbaası, İstanbul 1968
OKTAY, Cemil; (Tebliğ); Cumhurbaşkanı Seçimi Öncesi Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, 12-13 Ocak 2007, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, Şubat 2007, s. 108-116
ONAR, Erdal; “Türkiye'nin Başkanlık veya Yarı-Başkanlık Sistemine Geçmesi Düşünülmeli Midir?”; Başkanlık Sistemi, Yayına Hazırlayan: Av. Teoman Ergül, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara 2005, s. 71-105
ÖNDER, Salih; Türk Parlamenter Sisteminde Cumhurbaşkanının Rolü, Turhan Kitabevi, Ankara 2007
ÖZBUDUN, Ergun; Türk Anayasa Hukuku, Yetkin Yayınları, 5. Baskı, Ankara 1998
ÖZBUDUN, Ergun; (Tebliğ); Cumhurbaşkanı Seçimi Öncesi Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, 12-13 Ocak 2007, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, Şubat 2007, s. 236-245
Özgürlükçü, Eşitlikçi, Demokratik ve Sosyal Yeni Bir Anayasa İçin Temel İlkeler, (Anayasa Raporu), DİSK Yayınları, Ankara, Haziran 2009
ÖZSOY, Şule; (Tebliğ); Cumhurbaşkanı Seçimi Öncesi Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, 12-13 Ocak 2007, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, Şubat 2007, s. 128-153
PARLA, Taha; Cumhurbaşkanı ve Parlamenter Sistem, Atila Kitabevi, Ankara 1999
SHUKUROV, Tharkan; “Hükümet Sistemlerinin Çeşitli Açılardan Değerlendirilmesi ve Bu Değerlendirme Işığında 1993 Tarihli Rusya Federasyonu Anayasası'nın Getirdiği Hükümet Sistemi”, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, AÜSBE Kamu Hukuku Ana Bilim Dalı, Ankara 2003
SOYSAL, Mümtaz; 100 Soruda Anayasanın Anlamı, Gerçek Kitabevi, 11. Baskı, İstanbul 1997
TANÖR, Bülent; Osmanlı-Türk Anayasal Gelişmeleri, YKY, 2. Baskı, İstanbul, Ekim 1998
TANÖR, Bülent/YÜZBAŞIOĞLU,Necmi; 1982 Anayasasına Göre Türk Anayasa Hukuku, YKY, İstanbul 2002
TAVAŞ, Halil İbrahim; “Türk Anayasalarında Cumhurbaşkanı Seçimi”, Yasama Dergisi, Sayı:5(Nisan-Mayıs-Haziran2007),s.29
39
http://www.yasader.org/web/yasama_dergisi/2007/sayi5/Turk_Anayasalarinda_Cumhurbaskani_Secimi.pdf (14.04.2010)
TEZİÇ, Erdoğan; Anayasa Hukuku, Beta Yayıncılık, İstanbul 1998
TEZİÇ, Erdoğan; “Siyaset Hukuka Uymalıdır” konulu söyleşi, Hazırlayan: Leyla Tavşanoğlu, 28 Şubat 2010 Pazar, Cumhuriyet Gazetesi, s. 14
TURHAN, Mehmet; Anayasal Devlet, Gündoğan Yayınları, Ankara 1997
ULUŞAHİN, NUR; “Demokratik Siyasal Rejimlerin Sınıflandırılmasında Farklı Bir Yaklaşım: “Yarı-Başkanlıktan İki Başlı Yürütme Yapılanmasına”; AÜHFD, Yıl: 2003, Cilt: 52, Sayı: 2, s. 199-230
UYAP Mevzuat-İçtihat Bankası: 09.04.2010
YAVUZ, Bülent; “Cumhurbaşkanının Halk Tarafından Seçilmesinin Hükümet Sistemine Etkisi”; EÜHFD, Cilt: 3, Sayı: 2, Detay Yayıncılık, Kayseri, Aralık 2008,s. 131-163
YAZICI, Serap; (Tebliğ) ; Cumhurbaşkanı Seçimi Öncesi Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, 12-13 Ocak 2007, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, Şubat 2007, s. 116-128
YOKUŞ, Sevtap; “1982 Anayasası'na Göre Cumhurbaşkanının Anayasa Değişikliklerine, Yasalara ve Kanun Hükmündeki Kararnamelere İlişkin Yetkileri”; Bülent Tanör Armağanı, Legal Yayıncılık,İstanbul 2004, s. 762-781
YÜCEL, Bülent; Parlamenter Hükümet Sisteminin Rasyonelleştirilmesi ve Türkiye Örneği, Adalet Yayınevi, Ankara 2009
YÜZBAŞIOĞLU, Necmi; (Tebliğ); Cumhurbaşkanı Seçimi Öncesi Cumhurbaşkanlığı Sempozyumu, 12-13 Ocak 2007, Türkiye Barolar Birliği Yayınları, Ankara, Şubat 2007, s. 259-276
YÜZBAŞIOĞLU, Necmi; (Tebliğ); TBB Uluslararası Anayasa Hukuku Kurultayı, (Ankara, 9-13 Ocak 2001) Türkiye Barolar Birliği Yayını, Ankara 2001, s.335-337
İnternet Kaynakları
http://www.assemblee-nationale.fr/english/8ab.asp#II (09.04.2010)
.https://www.btg-bestellservice.de/pdf/80201000.pdf (09.04.2010)
http://www.servat.unibe.ch/law/icl/it00000_.html (09.04.2010)
40