kan donÖrlerİnde olasi İmmÜn deĞİŞİklİklerİn pterİdİn
TRANSCRIPT
T.C.
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
KAN DONÖRLERİNDE OLASI İMMÜN DEĞİŞİKLİKLERİN
PTERİDİN YOLAĞI İLE İLİŞKİLİ PARAMETRELERLE
DEĞERLENDİRİLMESİ
Uzm. Ecz. Songül ÜNÜVAR
Farmasötik Toksikoloji Programı
DOKTORA TEZİ
ANKARA
2012
T.C.
HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ
SAĞLIK BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
KAN DONÖRLERİNDE OLASI İMMÜN DEĞİŞİKLİKLERİN
PTERİDİN YOLAĞI İLE İLİŞKİLİ PARAMETRELERLE
DEĞERLENDİRİLMESİ
Uzm. Ecz. Songül ÜNÜVAR
Farmasötik Toksikoloji Programı
DOKTORA TEZİ
TEZ DANIŞMANI
Prof. Dr. Terken BAYDAR
ANKARA
2012
iii
iv
TEŞEKKÜR
Doktora eğitimim süresince, her zaman yanımda olan, tez çalışmalarımda bilgi ve
yardımlarını hiçbir zaman esirgemeyen, beni her zaman destekleyerek yol gösteren,
saygın kişiliğini örnek aldığım çok değerli tez danışmanım Sayın Prof. Dr. Terken
BAYDAR’a sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Eğitimim sırasında, birlikte çalışmaktan her zaman onur duyduğum, hiç bir zaman
sabır, özveri ve hoşgörüsünü bizlerden esirgemeyen, saygıdeğer hocam Sayın Prof.
Dr. Gönül ŞAHİN’e minnet duygularıyla şükranlarımı sunarım.
Tez örneklerinin toplanmasında benden sabır ve yardımını esirgemeyen, tezim için
gereken uygulamalara emek ve zaman harcayan sevgili arkadaşlarım Dr. Ecz. Gözde
GİRGİN ve Uzm. Ecz. Sezin PALABIYIK’a teşekkürlerimi sunarım.
Tez örneklerinin organizasyonunda katkıda bulunan Sayın Prof. Dr. Osman
ÖZCEBE ve Dr. Tülay KARAAĞAÇ’a ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Erişkin Hastanesi Kan Merkezi çalışanlarına teşekkür ederim.
Her zaman olduğu gibi tezim süresince de yanımda olan, benden sevgi ve
desteklerini hiçbir zaman esirgemeyen başta eşim, kızım ve kız kardeşim olmak
üzere tüm aileme, dostlarıma destek ve sabırlarından dolayı sonsuz teşekkürlerimi
sunarım.
Bu tez Hacettepe Üniversitesi Bilimsel Araştırmalar Birimi (011 BİYP102001)
tarafından desteklenmiştir.
v
ÖZET
Ünüvar, S. Kan donörlerinde olası immün değişikliklerin pteridin yolağı ile ilişkili parametrelerle değerlendirilmesi. Hacettepe Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Farmasötik Toksikoloji Programı Doktora Tezi, Ankara, 2012. Organ, doku ve kan transferleri çoğu koşulda hayat kurtarıcıdır. Kan bankaları, kanın uygun ve saf olduğundan ve herhangi bir enfeksiyon, hematolojik veya immunolojik hastalık bulundurmadığından emin olmakla yükümlüdürler. Nakil birimleri kanın toplama, tarama, görüntüleme ve depolama aşamalarında kan bankalarına güvenmektedirler. Neopterin, hücresel immün yanıtın önemli bir biyogöstergesidir. İnterferon gama (INF-) uyarısı ile monosit/makrofajlarca salınır. İnflamasyon ve enfeksiyon sürecinde neopterinin aracı ve düzenleyici olarak potansiyel bir görevi bulunmaktadır. Bu özelliği nedeniyle belli biyolojik sıvılarda neopterin konsantrasyonlarının tayini, tanı koyma, prognoz ve tedavi etkinliğinin izlenmesi ve belli faktörlere temasın erken dönemde belirlenmesinde önemlidir. Fiziksel muayenede belirti göstermedikleri halde yüksek neopterin düzeyine sahip olan kan donörlerinin düşük neopterin düzeylerine sahip donörlere oranla, subklinik akut enfeksiyonu olma olasılığının daha yüksek olduğu bildirilmiştir. Biyogöstergeler sağlık, zaman ve maliyet açısından kan transferinin güvenliği için önemlidir ve ölçümleri hem kan donörleri hem de alıcılar açısından önem arz etmektedir. Bu tez çalışmasında, neopterin konsantrasyonlarının ve triptofan yıkımının tayini ile 193 kan donöründe (44 kadın ve 149 erkek) immün değişiklikler incelenmiştir. Yaş dağılımı, cinsiyet, kan grubu ve Rh faktörü ile olası değişiklikler değerlendirilmiştir. Neopterin düzeyleri 2,8-36,8 nmol/L aralığında, triptofan yıkımının göstergesi olarak kinürenin triptofan oranının (Kyn/Trp) ise 17,2-76,4 mol/mmol arasında değiştiği saptanmıştır. Kyn/Trp düzeylerinin erkeklerde kadınlara oranla anlamlı yüksek olduğu bulunmuştur (p<0,05). Neopterin düzeyleri ve Kyn/Trp düzeylerinin yaşla arttığı (tümü, p<0,05) kan grubu veya Rh faktörünün herhangi bir değişikliğe neden olmadığı bulunmuştur (tümü, p>0,05). Çalışmaya dahil edilen 193 donörden 5’i (%2,6) normal değerlerden yüksek neopterin düzeyine, %97,4’ü ise normal aralıkta neopterin düzeyine sahiptir. Sonuç olarak, hücresel immün sistem aktivasyonunu göstermesi nedeniyle, neopterin düzeylerinin 19 nmol/L’yi aştığı kan bağışı durumlarında güvenli transferi sağlamak için kanın transfer programından çıkarılması gerekmektedir. Kan bankalarında kan transferinden önce neopterin düzeylerinin rutin olarak analiz edilmesi göz önünde bulundurulmalıdır. Anahtar Kelimeler: Neopterin, Triptofan, Kinürenin, Hücresel immünite, IDO aktivitesi. Destekleyen Kurumlar: H.Ü.B.A.B, Tez Destekleme (011 BİYP102001).
vi
ABSTRACT
Ünüvar, S. Evaluation of possible immune alterations in blood donors by pteridin pathway releated parameters. Hacettepe University Institute of Health Sciences, Ph.D. Thesis in Pharmaceutical Toxicology, Ankara, 2012. Organ, tissue and blood transfusions are life saving in many conditions. Blood banks are responsible to know that the blood unit is potent, pure and will not transfer any infectious, hematologic or immunologic disease. Transfusion units trust the blood banks for all aspects of collection, screening, testing and storage of the blood. Neopterin is an important biomarker of cellular immunity. It is released from monocytes/macrophages with interferon gamma (INF-) stimulation. Neopterin has a potential function in the process of inflammation and infection as mediator and/or regulator. Because of this feature, it is important to assess the neopterin concentrations in certain biological fluids for the diagnosis, prognosis, monitoring of treatment efficacy and early detection of possible effects of contact with certain factors. It has been demonstrated that in blood donors who has already passed the physical examination even they have high neopterin concentrations, they were more likely to have subclinical acute infections with certain viruses compared to donations with lower neopterin concentrations. Biomarkers are important for the safety of blood transfusion in aspects of health, time and cost and their measurements have been reported to be important in terms of both donors and receivers. In this thesis, immune changes were evaluated by determination of neopterin concentrations and also tryptophan degradation in 193 blood donors (44 female and 149 male). Age distribution, gender, blood type and Rh factor differences were also evaluated. Neopterin levels were found to range between 2.8 and 36.8 nmol/L while kynurenine to tryptophan ratio (Kyn/Trp) as an estimation of tryptophan degradation ranged between 17.2 and 76.4 mol/mmol. Kyn/Trp levels were observed to be statistically higher in males compared to females (p<0.05). Neopterin levels and Kyn/Trp were both found to increase with age (both, p<0.05) while neither blood type nor Rh factor has caused any changes (all, p>0.05). Five of the 193 donors included in the study (2.6%) had neopterin levels exceeding the limits while 97.4% were in normal range. In conclusion, donations with neopterin levels above 19 nmol/L should be excluded from the program in order to perform safe transfusion since increased neopterin levels indicate activation of the cellular immune system. Routine measurement of neopterin concentrations before transfusion should be considered in blood banks. Key Words: Neopterin, Tryptophan, Kynurenine, Cellular immunity, IDO activity. Supported by: H.Ü.B.A.B, Ph. D. Thesis Grant (011 BİYP102001).
vii
İÇİNDEKİLER
Sayfa
ONAY SAYFASI iii
TEŞEKKÜR iv
ÖZET v
ABSTRACT vi
İÇİNDEKİLER vii
SİMGELER VE KISALTMALAR DİZİNİ x
ŞEKİLLER DİZİNİ xiii
TABLOLAR DİZİNİ xv
1. GİRİŞ VE AMAÇ 1
2. GENEL BİLGİLER 5
2. 1. İmmün Sistem 5
2. 2. İmmün Yanıt 5
2. 3. İmmün Sistemde Görevli Hücreler 6
2. 3. 1. Lenfositler 7
2. 3. 2. Monosit ve Makrofajlar 8
2. 3. 3. Antijen Sunucu Hücreler 8
2. 3. 4. İnterferonlar 9
2. 3. 5. Kompleman Proteinleri 9
2. 4. Pteridinler 10
2. 5. Neopterin 11
2. 5. 1. Tarihçesi, Kimyasal Yapısı, Biyosentezi ve Diğer Özellikleri 11
2. 5. 2. Hücresel İmmün Sistem Aktivasyonu ve Neopterin 15
2. 5. 3. Neopterin ve Serbest Radikaller 16
2. 5. 4. Neopterinin Fizyolojik İşlevi 17
2. 5. 5. Neopterin Düzeylerine Yaş, Cinsiyet, Hormonal Durum Etkileri
ve Neopterin Biyoritmi
18
2. 5. 6. Gebelik Dönemi 20
viii
2. 5. 7. Bebek ve Çocukluk Dönemi 21
2. 5. 8. Erişkinler 21
2. 5. 9. Neopterin ve Sistemik Hastalıklar 22
2. 5. 10. Neopterinin Klinik Önemi ve Biyogösterge Olarak Kullanmı 23
2. 5. 11. Biyolojik Sıvılarda Neopterin Düzeyleri 28
2. 5. 12. Biyolojik Sıvılarda Neopterin Ölçüm Yöntemleri 29
2. 5. 13. Transplantasyon Olgularında Neopterin 30
2. 5. 14. Neopterinin Hematopoez ve Kan Bankacılığında Önemi 32
2. 6. Kan Donörlerine Uygulanan Standart Tarama Testleri 34
2. 7. Kan Bankacılığının ve Sağlıklı Kan Donörlerinin Önemi 34
2. 8. Ülkemizde Kan Transplantasyonu ve Kan Bankacılığı 36
2. 9. Triptofan 37
2. 9. 1. Triptofan Metabolizması ve Kinürenin Oluşumu 39
2. 10. Kinürenin Yolağı 40
2. 11. Kinüreninin Triptofana Oranı (Kyn/Trp) ve Önemi 41
2. 12. İndolamin 2,3-dioksijenaz 42
2. 13. Triptofan Yıkımını Etkileyen Etmenler 43
2. 14. Triptofan ve Kinürenin Düzeylerinde Değişimler 45
2. 15. Kan Donörlerinde Yapılan Pteridin Çalışmaları 47
3. GEREÇ VE YÖNTEM 50
3. 1. Gereçler 50
3. 1. 1. Kullanılan Kimyasal Maddeler 50
3. 1. 2. Kullanılan Araç ve Gereçler 50
3. 2. Yöntem 51
3. 2. 1. Kullanılan Çözeltilerin Hazırlanışı 51
3. 2. 1. 1. Serum Neopterin Analizinde Kullanılan Çözeltiler 51
3. 2. 1. 2. Serum Triptofan ve Kinürenin Ölçümünde Kullanılan Çözeltiler 52
3. 3. Çalışma Gruplarının Tanımlanması 53
3. 4. Serum Örneklerinin Hazırlanması 56
3. 5. Yöntemler 57
3. 5. 1. Serum Neopterin Düzeylerinin Belirlenmesi 57
ix
3. 5. 2. Sonuçların Hesaplanması 57
3. 5. 3. Serum Triptofan ve Kinürenin Düzeylerinin Belirlenmesi 57
3. 5. 4. Triptofan ve Kinürenin Ölçümleri için Yöntemin Validasyon
Çalışmaları
58
3. 5. 5. Yöntemin Geri Kazanım Oranının İncelenmesi 58
3. 5. 6. Yötemin Tekrarlanabilirliğinin (Kesinliğinin) İncelenmesi 58
3. 5. 7. Yöntemin Duyarlılığının İncelenmesi 58
3. 5. 8. Triptofan ve Kinürenin Standart Kalibrasyon Doğrularının
Hazırlanması ve Sonuçların Hesaplanması
59
3. 6. İstatistiksel Değerlendirme 59
4. BULGULAR 60
4. 1. Neopterin Düzeyleri 60
4. 2. Triptofan ve Kinürenin Düzeyleri 60
4. 3. Triptofan ve Kinürenin Standart Kalibrasyon Doğru Örnekleri 62
4. 4. Triptofan ve Kinürenin Ölçümleri için Uygulanan Yöntemin
Validasyon Çalışmaları
63
4. 4. 1. Geri Kazanım Oranının İncelenmesi 63
4. 4. 2. Yöntemin Tekrarlanabilirliğinin (Kesinliğinin) İncelenmesi 64
4. 4. 3. Yöntemin Duyarlılığının İncelenmesi 66
4. 5. Katılımcıların Neopterin, Kinürenin ve Triptofan Düzeyleri 66
4. 6. Ölçülen Parametrelerin Normal Sınırlara Göre Değerlendirilmesi 82
5. TARTIŞMA VE SONUÇ 85
KAYNAKLAR 92
x
SİMGELER VE KISALTMALAR
Dalga boyu
AdV Adenovirüs
AIDS Kazanılmış immün yetmezlik sendromu (acquired immune deficiency
syndrome)
ALT Alanin aminotransferaz
Anti-HBc Hepatit B yüzey antijenine karşı antikor
Anti-HCV Hepatit C virüsüne karşı antikor
Anti-HIV İnsan immün yetmezlik virüsüne karşı antikor
APC Antijen sunucu hücreler (antigen presenting cells)
BH4 Tetrahidrobiyopterin
BNAA Büyük nötral aminoasit
BOS Beyin omurilik sıvısı
CRP C-reaktif protein
CSF Serebrospinal sıvı (Cerebrospinal fluid)
DHFR Dihidrofolat redüktaz
DHPR Dihidropterin redüktaz
DOPA 3,4-Dihidroksi-L-fenilalanin
DPT Devlet Planlama Teşkilatı
DSÖ Dünya Sağlık Örgütü
DTE Ditioeritritol
EBV Ebstein Barr virüsü
ELISA Enzim bağlı immünoassay
FMF Ailesel Akdeniz ateşi (Familial Mediterranean Fever)
GC-MS Gaz kromatografisi-kütle spektrometresi
GTP Guanozin trifosfat
GTPCHI Guanozin trifosfat siklohidrolaz I
HBsAg Hepatit B yüzey antijeni
HBV Hepatit B virüsü
HCV Hepatit C virüsü
5-HIAA 5-hidroksiindolasetik asit
HIV İnsan immün yetmezlik virüsü
xi
3-HK 3-Hidroksikinürenin
H2O2 Hidrojen peroksit
HOCl Hipokloröz asit
HSV Herpes simpleks virüsü
HTLV İnsan T hücresi lenfotropik virüsü
HVA Homovanilik asit
IDO İndolamin 2,3-dioksijenaz
IgM İmmunoglobulin M
IL İnterlökin
INF-γ İnterferon gama
INF-α İnterferon alfa
INF-β İnterferon beta
IUPAC International Union of Pure and Applied Chemistry
kD Kilodalton
KH2PO4 Potasyum dihidrojen fosfat
K2HPO4 Dipotasyum hidrojen fosfat
KİNA Kinürenik asit
KUİN Kuinolinik asit
Kyn/Trp Kinüreninin triptofana oranı
1-MT 1-metil triptofan
NaCI Sodyum klorür
NAD Nikotinamid adenin dinükleotid
NADH Nikotinamid adenin dinükleotid redükte
NADP Nikotinamid adenin dinükleotid fosfat
NADPH Nikotinamid adenin dinükleotid fosfat redükte
NCL Nicel limit
NO Nitrik oksit
NOS Nitrik oksit sentaz
NTL Nitel limit
OH˙ Hidroksil radikali
ONOO˙ Peroksinitrit radikali
O2˙ Süperoksit radikali
xii
PAH Fenilalanin 4-hidroksilaz
PCD Pterin karbonilamin dehidrogenaz
PCR Polimeraz zincir reaksiyonu (Polymerase Chain Reaction)
PTPR 6-pürivoyiltetrahidropterin redüktaz
PTPS 6-pürivoyiltetrahidropterin sentetaz
PV B19 Parvovirüs B-19
RES Retiküloendotelyal sistem
RIA Radyoimmünoassay
RNA Ribonükleikasit
RPR Sifilis için tarama testi (Rapid plasma reagin)
RSV Respiratuar sinsial virüs
SH Standart hata
SPSS Sosyal bilimler için istatistik programı (Statistical package for the
social sciences)
SR Serbest radikal
SS Standart sapma
TDO Triptofan (2,3)-dioksijenaz
Th Yardımcı T (T helper)
TH Tirozin hidroksilaz
TNF-α Tümör nekroze edici faktör-α
TPH Triptofan hidroksilaz
TPHA Treponema pallidum hemaglütinasyon testi
UV Ultraviyole
VK Varyasyon katsayısı
YPSK Yüksek performanslı sıvı kromatografisi
XOD Ksantin oksidaz
xiii
ŞEKİLLER
Sayfa
2. 1. Pteridin ve pterinin kimyasal yapısı 10
2. 2. Konjuge olmayan pteridinlerin kimyasal yapıları 11
2. 3. Neopterinin kimyasal yapısı 13
2. 4. Konjuge olmayan pteridinlerin biyosentezi ve katabolizması 13
2. 5. Neopterin sentezi 14
2. 6. Hücresel immün yanıt sırasında aktive T-lenfositler tarafından INF-γ
salınımı ve bunun etkisine bağlı olarak makrofajlar tarafından
neopterin üretiminin uyarılması
15
2. 7. Neopterinin fizyolojik fonksiyonları 17
2. 8. Triptofanın kimyasal yapısı 37
2. 9. Triptofanın metabolik yolakları 38
2. 10. Triptofan metabolizmasının oksidasyon (kinürenin) yolu 39
4. 1. Neopterin kalibrasyon doğru örneği 60
4. 2. Triptofan ve kinürenin standartlarına ait kromatogramlar 61
4. 3. Serum örneğine ait kromatogramlar 61
4. 4. Triptofan ve kinürenin standartlarına ait kalibrasyon doğruları 62
4. 5. Cinsiyete göre serum triptofan, kinürenin, neopterin ve Kyn/Trp
konsantrasyonlarının karşılaştırılması
68
4. 6. Sigara içme alışkanlığının serum triptofan, kinürenin, Kyn/Trp
ve neopterin konsantrasyonlarına etkisi
69
4. 7. Yaş grupları arasında serum triptofan, kinürenin, Kyn/Trp
ve neopterin konsantrasyonlarının karşılaştırılması
71
4. 8. Kan grupları arasında serum triptofan, kinürenin, Kyn/Trp
ve neopterin konsantrasyonlarının karşılaştırılması
73
4. 9. Rh pozitif ve negatif olmasına göre katılımcıların serum
triptofan, kinürenin, Kyn/Trp ve neopterin konsantrasyonlarının
karşılaştırılması
74
xiv
4. 10. Yaş ile serum triptofan değişimi 75
4. 11. Yaş ile serum kinürenin değişimi 75
4. 12. Yaş ile Kyn/Trp oranının değişimi 76
4. 13. Yaş ile serum neopterin değişimi 76
xv
TABLOLAR
Sayfa
2. 1. Sağlıklı bireylerde serum neopterin düzeyleri 19
2. 2. Artmış neopterin düzeylerinin saptandığı hastalıklar 22
2. 3. Triptofan metabolizması ve immün aktivasyon ilişkisi 46
3. 1. Katılımcıların demografik özellikleri ve sigara alışkanlıkları 54
3. 2. Yaş gruplarına göre katılımcıların demografik özellikleri 55
3. 3. Kan gruplarına göre katılımcıların demografik özellikleri 55
3. 4. Rh pozitif ve negatif olmasına göre katılımcıların
demografik özellikleri
56
4. 1. Triptofan için YBSK yönteminin geri kazanım yüzdesi 63
4. 2. Kinürenin içinYBSK yönteminin geri kazanım yüzdesi 64
4. 3. Gün içi ölçümlere ait varyasyon katsayıları 65
4. 4. Günler arası ölçümlere ait varyasyon katsayıları 65
4. 5. Triptofan ve kinürenin için nitel limit ve nicel limit 66
4. 6. Katılımcıların serum triptofan, kinürenin, IDO ve neopterin düzeyleri 67
4. 7. Yaş gruplarına göre serum triptofan, kinürenin ve neopterin
konsantrasyonları ve Kyn/Trp oranı
70
4. 8. Kan gruplarına göre serum triptofan, kinürenin, Kyn/Trp ve
neopterin konsantrasyonları
72
4. 9. Rh pozitif ve negatif olmasına göre katılımcıların serum
triptofan, kinürenin, Kyn/Trp ve neopterin konsantrasyonları
74
4. 10. Yaş ile ölçülen parametreler arasındaki ilişki 77
4. 11. Yaş gruplarında parametreler arasındaki ilişki 78
4. 12. Cinsiyete göre parametreler arasındaki ilişki 79
4. 13. Sigara içme alışkanlığına göre katılımcılarda belirlenen
parametreler arasındaki ilişki
80
4. 14. Rh (+) ve (-) durumuna göre katılımcılarda belirlenen
parametreler arasındaki ilişki
81
xvi
4. 15. Kan gruplarında parametreler arasındaki ilişki 82
4. 16. Neopterin düzeylerinin cinsiyete göre dağılımı 83
4. 17. Triptofan düzeylerinin cinsiyete göre dağılımı 83
4. 18. Kinürenin düzeylerinin cinsiyete göre dağılımı 84
4. 19. Kinürenin/Triptofan oranının cinsiyete göre dağılımı 84
1
1. GİRİŞ VE AMAÇ
Kan transfüzyonu, başta cerrahi girişimler sırasında olmak üzere birçok
travmatik durumda ve bazı patolojilerde hayat kurtarıcı bir gereksinimdir. Ancak
güvenli kan transfüzyonu, kimyasal, fiziksel ve biyolojik bulaşanlar açısından çeşitli
biyogöstergelerin değerlendirilmesiyle mümkündür. Günümüzde bu amaçla birçok
parametre kullanılmakla birlikte, daha duyarlı ve erken dönem biyogöstergelerine
gereksinim vardır. Bilindiği üzere doku ve organ naklinde veya enfeksiyonlar,
otoimmün hastalıklar ve kötü huylu oluşumlar gibi çeşitli hastalıklarda immün
sistemin aktivasyonu anahtar rol oynar. Patolojilerdeki nedensel faktörü bulmak,
uygun tanı ve tedaviyi belirlemek, tedavi etkinliğini değerlendirmek ve hastalığın
gidişatını izlemek için çeşitli biyogöstergeler kullanılmaktadır. Bunun yanı sıra,
hastalarda başta immünolojik değişiklikler ile enfeksiyona bağlı kontaminasyonun
ve/veya inflamatuar hastalıkların erken dönemde tanı ve prognozunun duyarlı
markörlerle izlenmesi, başta sağlık olmak üzere ekonomik açıdan da önem
taşımaktadır (1, 2). Kan ve kan ürünleri günümüzde laboratuar koşullarında tam
olarak elde edilemediğinden yaşamsal önemi olan kanın, toplumdaki sağlıklı
bireylerden sağlanması gerekmektedir (2).
Bir pirazinoprimidin bileşiği olan 2-amino-4-hidroksi-6-(D-eritro-1’,2’,3’-
trihidroksipropil)-pteridin yapısındaki neopterin, özellikle hücresel immün
mekanizmaların etkin olduğu önemli patolojilerde oldukça güncel bir biyogösterge
olarak kullanılmaktadır. Kolay ölçülebilir olması, tanı, prognoz ve tedavi etkinliğini
değerlendirmede yol gösterici olması nedenleriyle dikkatleri üzerine çekmektedir (3-
5). Neopterin üzerindeki bilimsel ilgi özellikle enfeksiyon hastalıkları konusunda
yoğunlaşmıştır. Bununla beraber neopterinin artmış konsantrasyonu kötü huylu
oluşumlar ve otoimmün hastalıklar dahil immün yanıtın aktif olduğu tüm durumlarla
ilişkilidir. Patolojilerin yanı sıra, kan ve organ donör taramaları için de anlamlı bir
göstergedir (6).
Neopterin, hücresel immün aktivasyonu gösteren ve biyolojik sıvılarda kolay
ve duyarlı olarak izlenebilen bir biyogöstergedir (4, 7). İnsan immün yetmezlik
2
virüsü-1 (HIV-1) seropozitif hastalarda, neopterinin HIV enfeksiyonlarında önemli
göstergeler olduğu bilinen β2-mikroglobulin, p24 antijen ve interferon-γ (INF-γ) ile
beraber değerlendirilmesi önerilmektedir. HIV tarama testi bulaşmasından uzun bir
süreç sonrasında, diğer bir değişle yaklaşık 3 aylık kuluçka döneminden sonra doğru
sonuç verebilmektedir. Neopterin özellikle donörde HIV kontaminasyonu olması
durumunda mevcut yapılan testlere göre, doğru, duyarlı ve çok daha erken dönemde
belirleyici bir biyogösterge olarak üstünlüğü bilinmekle beraber, uygulanmasının
yaygınlaşması için konu ile ilgili daha fazla sayıda bilimsel veriye gereksinim
duyulmaktadır (8-10).
Pteridin yolağında yer alan neopterin ile ilişkili triptofan ve triptofanın ana
yıkım ürünü olan kinüreninin bazı metabolik bozukluklar, depresyon, otoimmün
hastalıklar, çeşitli kanserler ve nörodejeneratif hastalıklarla ilişkili olduğu
bildirilmektedir. Genetik, çevresel ve immün etmenlere bağlı gelişen birçok
hastalıkta immün yanıtın düzenlenmesinde triptofan katabolizmasına bağlı
mekanizmaların rol aldığı düşünülmektedir. Romatoid artrit, virüs enfeksiyonları ve
bazı kötü huylu oluşumlarda ve/veya HIV enfeksiyonlarında hastalık seyri kötüye
giden kişilerde triptofan yıkımının arttığı bildirilmiştir (11-15). Bu nedenle neopterin
ile beraber triptofan düzeylerinin saptanması ve kinürenin/triptofan oranı (Kyn/Trp),
ile belirlenen indolamin 2,3-dioksijenaz (IDO) aktivitesinin değerlendirilmesi
önemlidir (3, 4, 16).
Kinüreninin triptofana oranı, IDO’nun ve hücresel immünitenin in vivo ve in
vitro aktivasyonunun değerlendirilmesinde duyarlı bir gösterge olarak kabul
edilmektedir. Virüs enfeksiyonları, otoimmün hastalıklar ve kötü huylu oluşumlar
gibi T-hücre aktivasyonuyla ilişkilendirilen çeşitli patolojilerde serum triptofan
düzeylerinde azalma ve paralelinde kinürenin düzeylerinde artma bildirilmiştir. Bu
durumun IDO aktivasyonundan kaynaklandığı ileri sürülmektedir (17). Triptofan
veya kinürenin konsantrasyonunun değerlendirilmesinin yanı sıra, IDO
aktivasyonunu yansıtan Kyn/Trp oranının da hesaplanması, triptofan yıkımının
değerlendirilmesi için daha uygundur (11-17).
3
Konjuge olmayan pteridinler, birçok biyokimyasal yolakta rolü olan klinik ve
toksikolojik açıdan önemli bileşiklerdir. Neopterin, triptofan, kinürenin ve/veya IDO
aktivitesinin değerlendirilmesi klinikte tanı, tedavi ve prognozda önemli markörler
olarak kullanılmakta, birçok toksisite mekanizmasına açıklık getirebilmekte veya
katkıda bulunabilmektedir (15).
Virüs enfeksiyonları başta olmak üzere patojenezinde T-lenfosit
aktivasyonuna neden olan durumlar neopterin profilini değiştirdiğinden dolayı, kan
bankalarında donöre hepatit B yüzey antijeni (HBsAg), alanin aminotransferaz
(ALT), kardiyolipin, HIV-1’e karşı antijen taraması ve Treponema pallidum
hemaglütinasyon testi (TPHA) yapılmasının yanı sıra, bu rutin protokole neopterin
taramasının da eklenmesi önerilmektedir. Kanın güvenliğinin izlenmesi için
enfeksiyon hastalıklarına ait göstergelerin ve kan bankalarının takip edilmesini
sağlayan kapsamlı bir yapılanma gereklidir. Kan stoklarının güvenliğinin izlenmesi
ve yeni tarama testlerinin potansiyel etkisinin değerlendirilmesi için transfüzyonla
bulaşan enfeksiyonlara ait risk doğru tahmin edilebilmelidir. Transfüzyonla bulaşan
enfeksiyonların saptanması, takibi için yeterli bir hemovijilans sistemine ve kalite
kontrol uygulamalarına ihtiyaç vardır. Ülkemizde transfüzyonla bulaşan
enfeksiyonlarla ilgili çalışmalar kısıtlı sayıdadır (18).
Neopterin, enfeksiyonlar sırasında özgül antikorlardan daha önce ve hızlı
oluşmaktadır. Viral bulaştan hemen sonra inkübasyon periyodu sona ermeden
neopterin düzeyi artmaya başlar. Klinik semptomların ortaya çıktığı dönemde
yüksekliğin devam ettiği ve hastalığın son döneminde hızlı bir düşme ile normale
döndüğü saptanmıştır (19). Neopterinin bu kinetiği, antikor oluşmadan önceki
dönemde donörlerin veya asemptomatik enfeksiyon göstermekte olan enfekte
donörlerin saptanmasına olanak tanıyarak, kan bankacılığında çok büyük bir önem
kazanmıştır (20). Kan bağışında bulunan seronegatif donörlerin pencere döneminde
olma olasılığı gibi nedenlerden dolayı, kan donörlerinde neopterin düzeylerinin
taranması ile kan transfüzyonlarının güvenilirliği artırılacaktır.
4
Bu çalışma kapsamında, Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Erişkin
Hastanesi Kan Merkezi’ne başvuran erişkin bireylerde neopterin, triptofan ve
kinürenin düzeylerinin belirlenmesi ile, ülkemizde kan donörlerinin güvenirliliği
konusunda ilk adımların atılması ve çalışmaya katılan kan donörleri arasından,
yüksek neopterin konsantrasyonuna sahip olanların kan merkezine ivedilikle
bildirilmesi, katılımcılarda saptanan neopterin konsantrasyonlarının, triptofan yıkımı
ve ilişkili parametre sonuçları ile doğrulanması amaçlanmıştır.
Serum triptofan ve kinürenin düzeyleri sırası ile floresans ve UV (ultraviyole)
dedektörleri kullanılarak ters-faz yüksek performanslı sıvı kromatografisi (YPSK) ile
eş zamanlı ölçülmüştür. Serum neopterin düzeyleri ise ticari olarak temin edilen
enzim bağlı immünoassay (ELISA) ile belirlenmiştir.
5
2. GENEL BİLGİLER
2. 1. İmmün Sistem
İmmün sistem organizmayı, virüs, bakteri, mantar gibi yabancı
organizmalara, neoplazma gibi yabancı hücrelere ve diğer yabancı
maddelere/bileşiklere karşı korumak üzere uyum içinde ve düzenli bir şekilde çalışan
hücre (immünosit), hücre ürünleri, doku ve organlardan meydana gelen karmaşık ve
dinamik bir sistemdir. İçerdiği koruma mekanizmalarıyla organizmanın her yerine
yayılan bu sistem kendinden olmayan yabancı bileşeni, antijeni tanımak ve vücuttan
yok etmek üzere düzenlenmiştir. Bu düzen farklı düzeylerde görev yapan sinyallerle
sağlanır (21-25).
İmmün sistem bileşenleri, birbirinden bağımsız ancak, birbiriyle uyumlu
hareket eder. Bu sistem esas olarak kemik iliği, timus, dalak, karaciğer, lenf
düğümleri ve bu organlarda bulunan lenfositler, tek çekirdekli veya polimorf fagosit
hücreler, bağ dokusu histiyositleri, seröz sıvı ve alveol makrofajları, sinir sistemi
mikrogliaları, Langerhans ve Kupffer hücrelerinden oluşur (24-27).
2. 2. İmmün Yanıt
Yeterli bir immün yanıt için immünositler ve salgılanan ürünler bir şebeke
gibi çalışırlar. Sinir ve nöroendokrin gibi sistemlerle etkileşmeler de immün yanıtın
oluşmasına katkıda bulunur. Uygun bir immün yanıt, gerekli sitokinlerin salınımı ile
gerçekleşir. Bunun için B lenfositlerinin yabancı antijeni etkisizleştirebilecek
antikorları oluşturması, makrofajların antijeni fagosite edebilmesi ve T lenfositlerine
sunumu, lenfokin ile aktive öldürücü hücrelerin, doğal öldürücü hücrelerin ve T
lenfositlerinin yabancı hücreyi ortadan kaldırmak için organize olması gereklidir
(22).
İmmün yanıtın özelliği özgüllüğüdür ve bu özgüllük hücre yüzeyindeki
genetik olarak belirlenen reseptörlerle sağlanır. Bu reseptörler antijen yüzeyindeki
6
konfigürasyonlara yapısal tamamlayıcılık gösterirler. Vücutta antijenik bir sataşma
olduğu zaman T ve B lenfositlerinin alt grupları klonal bölünmeye uğrarlar ve bu
bölünmeyi takiben blast hücreleri de klonlarına bölünür. Bir kısım T ve B hücreleri,
antijen ile yeniden temas durumunda reaksiyon oluşturabilen uzun ömürlü bellek
hücrelerine dönüşür (23).
İmmün yanıtın aktivasyonu, düzenlenmesi ve kontrolü, uyumlu hücre-hücre
iletişimlerine bağlıdır. Bu iletişimler ya doğrudan hücrelerin teması yada lokal
mediyatörler aracılığı ile olur (22, 23).
İmmün sistem kimyasal madde, ilaç veya bunların metabolitleriyle reaksiyona
girebilir. Etkileşim sonucu ya baskılanır (immünosüpresyon) veya artabilir
(immunopotansiyalizasyon). İmmün sistemin baskılanması sonucu organizmanın
fırsatçı viral, fungal veya bakteriyel patojenlere karşı direnci azalabilir veya kanser
gelişimine duyarlılık artabilir. İmmunosupresif kemoterapi veya radyasyon tedavisi
gören hastalarda bazı kanser türlerinin görülme sıklığının yüksek olduğu
bildirilmektedir (21, 28, 29).
İmmün yanıt daima iki bileşenden oluşur: Patojen veya yabancının tanınması
ve uzaklaştırılması. Bunlar, ya doğal ya da kazanılmış immün yanıtla gerçekleştirilir.
Her iki yol da kompleman, sitokin gibi çözünür mediyatörler (aracılar) ile
gerçekleşen lökosit aktivasyonuna dayanır. İmmün sistemin çoğu hücresi, farklı
sitokinlerin etkisi altında hem kendini yenileyebilme hem de diğer kan hücrelerine
farklılaşabilme yeteneğine sahip olan pluripotent kök hücrelerinden kaynaklanır (30).
2. 3. İmmün Sistemde Görevli Hücreler
Omurgalıların immün sisteminde, kan ve dokularda bulunan üç ayrı hücre
grubu görev yapmaktadır. Bunlar; lenfositler, monositler ve polimorf nükleer
granülositlerdir. Bu hücrelerin bir kısmı antijen özelliğindeki molekülleri fagosite
eder. Diğer bir kısmı ise antijen uyarımıyla farklılaşarak onlara karşı immün yanıt
ürünleri oluşturur ve antijenleri yok eder (26).
7
Kemik iliğinde yapılan hücrelerin lenfoid serisinden lenfositler, miyeloid
serisinden ise fagositik hücreler gelişmektedir. Yerleşim bölgeleri ve işlevlerine göre
lenfositler üç büyük grupta toplanır; yüzeylerinde antijeni tanıyan reseptörleri
bulunan ve immün yanıt ürünlerinin yapımından sorumlu olan T ve B lenfositler ile
diğer olgun hücrelerdir. T lenfositler timus kontrolünde olgunlaşırken B lenfositler
ise ‘Fabricus kesesine’ eşdeğer organların kontrolünde olgunlaşır. B lenfositlerin
farklılaşmasıyla plazmositler gelişir. İmmün yanıtta görevli olan diğer bir hücre
grubu da, T veya B lenfositlerine veya makrofajlara özgü yüzey işaretlerini
taşımayan, hücresel veya hümoral immünite sınıfına sokulamayan, null hücreler
olarak adlandırılan öldürücü hücreler ve doğal öldürücü hücreleridir (21, 25).
Nötrofiller, kanda en fazla bulunan granülositlerdir. Belirgin granülleri ve
lizozomları vardır. Etkili fagositoz kapasiteleri ile dokuları temizlerler. Bazofiller,
dokulardaki mast hücrelerinin kandan gelen karşılıklarıdır. Mast hücreleri ise doku
ve mukoza kaynaklı olarak iki çeşittir. Bağ dokusundakiler, histamin ve heparin
içerir; uyarıyla beraber prostaglandin D2 sentezler. Mukozal mast hücreleri ise T
hücrelerince sitokinler aracılığıyla aktive olduktan sonra senteze başladığından, az
oranda histamin içerir ve uyarıldıklarında genellikle lökotrienleri salgılar (28, 29).
2. 3. 1. Lenfositler
Kemik iliğinden kaynaklanan bazı hücreler timusa giderek timik hormonların
ve timus çevresinin etkisi ile olgunlaşarak T lenfositleri oluştururlar. Bu hücrelere
timustan türeyen hücreler de denir. T lenfositler, kana geçip dolaşıma giren
lenfositlerin %70’ini oluşturur; bazıları ise dalağa ve lenf bezlerinin timusa bağlı
alanlarında yerleşir. T lenfositlerinin ömürleri 15-20 yıldır. Efektör T hücrelerinin,
antijen tanıma, hücre tahribi, lenfokin salınımı gibi görevleri vardır. T lenfositleri
fungal ve viral enfeksiyonlarda, tümör hücrelerinin öldürülmesinde, organ
nakillerinde, otoimmünitede etkilidirler (22, 23).
8
B lenfositleri hümoral immünitenin efektör hücreleri olup, lenfositlerin
%30’unu oluştururlar. B lenfositlerinin ömürleri ise 15 gündür (31).
2. 3. 2. Monosit ve Makrofajlar
Monosit ve makrofajlar, kemik iliği pluripotent kök hücresinden kaynak alır;
kemik iliğinden salındıktan sonra kan ve dokulara geçer. Fagositik hücreler olan
makrofajlar, sitoplazmik hidrolitik enzimlerce zengindirler. Pek çok immün olayı
düzenlerler; akut ve kronik inflamasyonlarda, pirojenik reaksiyonlarda, antijeni T ve
B lenfositlerine tanıtmada önemli rolleri vardır. Makrofajlar membranları üzerindeki
Fc reseptörleri ile antikorla kaplanmış hücre veya organizmayı tanır. Ayrıca
makrofajlar; koagülasyon ve pıhtılaşma olayını düzenleyerek, fagositoz ve enzim
salgılanması ile ölü dokunun parçalanmasını, granülosit yapımının düzenlenmesini,
yeni damar oluşumunu, endotelyal hücrelerin ve fibroblastların düzenlenmesini
sağlayarak yara iyileşmesinde yardımcı rol oynarlar (23).
Antijeni ilk karşılayan hücreler olan makrofajlar, membranları altındaki aktin-
miyozin flamanları ile yabancı maddeyi yakalayarak özgül olmayan bir şekilde
yabancı maddeyi fagosite ederek öldürürler (26).
2. 3. 3. Antijen Sunucu Hücreler
Antijen sunucu hücreler (Antigen Presenting Cell/s, APC); Langerhans
hücreleri, B lenfositler, monositler ve makrofajlar ile retiküler dentritik hücrelerinden
oluşan immünostimülatör kapasiteli heterojen bir gruptur. Kemik iliğinde yapılan bu
hücreler deri, lenf düğümleri, dalak ve timusta bulunur. Bazıları yardımcı T (T
helper/Th) lenfositlere antijen sunar, bazıları ise diğer lökositlerle ilişki kurar (26).
9
2. 3. 4. İnterferonlar
İnterferonlar, virüslere karşı hücrede koruyucu olarak gelişen protein
yapısındaki maddelerdir. Antikorlarla etkisizleştirilemeyen bu proteinler, virüslerin
hücre içinde çoğalmasını önler ve bu tür organizmalara karşı en hızlı üretilen en
önemli savunma mekanizmasıdır. İnterferonlar, ancak hücrelerin bir virüs ya da
başka yabancı bir madde tarafından uyarılması sonucu üretilir. Bu nedenle interferon
yapımı, hücrenin yabancı nükleik asit alış-verişine karşı bir çeşit silahlanma olayıdır
(32).
Üç tip interferon tanımlanmıştır. Lökositler tarafından salınan 18-20 kD
molekül ağırlığında interferon alfa (INF-α), fıbroblastlar tarafından salgılanan 23 kD
molekül ağırlığında interferon beta (INF-β) ve T lenfositleri tarafından yapılan 20-25
kD molekül ağırlığında olan INF-γ’dır. İnterferon-γ, immün interferon olup
makrofajları, doğal öldürücü hücreleri, öldürücü T hücreleri ve B lenfositleri aktive
eden bir immünomodülatördür (33).
İnterferon-α, antiproliferatif ve antiviral özellikte olup, immün sistemin
dengelenmesinde doğal öldürücü hücreler ile birlikte önemli rol oynar. INF-β,
düzenli bir bağışıklık sitokinidir. Bu önemli antiviral sitokin, doğal öldürücü
hücrelerden salgılanan bir üründür. INF-γ ise INF-α’dan birkaç yıl sonra
tanımlanmış, mitojen stimülasyonu sonrasında üretilen bir sitokindir (24-27, 33, 34).
2. 3. 5. Kompleman Proteinleri
Konakçı savunmasında immün yanıtın önemli bir kolunu kompleman
proteinleri oluşturur. Komplemanlar, karaciğerde yapılan, doğal immünitede önemli
rolü olan 30 kadar protein grubudur. En az 9 ana proteinden oluşurlar. Kompleman
proteinleri, çeşitli patojenleri tanıyarak bunları etkisizleştirir. Hücre lizisi,
opsonizasyon, kemotaksi, inflamasyon mediyatörlerinin salgılanmasını uyarma ve
antijen-antikor nötralizasyonunda önemli görevleri vardır. Kompleman proteinleri,
bazofillerden, mast hücrelerinden histamin gibi vazoaktif aminlerin salgılanmasını
10
artırırlar. Vasküler permeabiliteyi artırarak, alyuvarların dolaşımdan dokuya
girmesini sağlarlar. Bunun yanı sıra kemotaktik aktiviteleri de vardır. Kompleman
proteinleri birbirlerini enzimatik olarak aktive edebilme yeteneğindedirler ve bu
aktivasyon ya antijen-antikor kompleksi ile C1’den ya da probertin, faktör B ve C
gibi bazı aracı proteinler ile başlar (26).
2. 4. Pteridinler
Lepidoptera (pul kanatlılar, kelebekler) kanatlarından izole edilen
pigmentlerin yapılarının aydınlatılmasından sonra, bu pigmentlere kanat anlamındaki
Yunan kökenli pteron kelimesinden esinlenerek ‘pteridin’ ismi verilmiştir. Pteridin,
pirazin ile pirimidin halkasının birleşmesinden oluşmuş pirazino-(2,3-d)-pirimidin
bisiklik azotlu halka sistemini ifade eder (Şekil 2. 1), (4, 35-37).
Bu bileşiklerin kimyasal yapılarını aydınlatma çalışmaları, Purrmann’ın
böcek pigmenti olan ksantopterin, izoksantopterin ve lökopterinin bisiklik nitrojenli
halka sistemi pirazino-(2,3-d)-pirimidin yapısında olduğunu bulana kadar devam
etmiştir. Pteridinler; pterinler (2-amino-4-okso-3,4-dihidropteridin türevleri) ve
lumazinler (2,4-diokso-1,2,3,4-tetrahidropteridin) olmak üzere sınıflandırılabilirler
(38).
Şekil 2. 1. Pteridin ve pterinin kimyasal yapısı (37).
Neopterin ve biopterin gibi bu ana bileşiğin küçük substitüent taşıyan
türevleri ‘konjuge olmayan pteridinler’ (Şekil 2. 2); folik asit, riboflavin ve
Pteridin Pterin
(2-Amino-4-oksopteridin) (Pirazino[2,3-d]pirimidin)
11
metanopterin gibi daha büyük grup taşıyan türevleri ise ‘konjuge pteridinler’ olarak
adlandırılır (4, 39).
Şekil 2. 2. Konjuge olmayan pteridinlerin kimyasal yapıları (35).
2. 5. Neopterin
2. 5. 1. Tarihçesi, Kimyasal Yapısı, Biyosentezi ve Diğer Özellikleri
Neopterin ilk kez 1963 yılında arı larvalarında, işçi arılarda ve arı sütü
içeriğinde keşfedilmiş ve kimyasal yapısı tanımlanmıştır (38). Pteridin grubuna ait
yeni bir molekül olması nedeniyle de “neopterin” (neo: yeni) olarak
isimlendirilmiştir. İnsanda ise ilk kez 1967 yılında idrardan izole edilerek
tanımlanmıştır. 1976 yılında atipik fenilketonürili çocukların idrarlarında yüksek
konsantrasyonlarda bulunduğu gösterilmiştir (40). 1979 yılında kanser hastalarında
ve viral enfeksiyonu olanlarda, idrarla yüksek neopterin atılımı rapor edilmiş ve
1982-1983’de ilk kez in vitro olarak insan periferal kan mononükleer hücrelerinden
Konjuge Olmayan Pteridinler
12
mitojenik ve alloantijenik uyarıyı takiben sentez edildiği gösterilmiştir (41). 1984
yılında bir in vitro çalışmada INF-γ’nın makrofajlardan büyük miktarlarda neopterin
üretimine yol açığı bildirilmiştir (42). Bütün bu bulgular, neopterinin konak yanıtı
sonucu sentezlendiğininin anlaşılmasını sağlamıştır. Aynı yıllarda, idrar neopterin
düzeyi izlenerek böbrek nakli yapılan hastalarda organ reddi reaksiyonlarının takibi
amacıyla kullanılmıştır. Bugüne dek yapılan yoğun çalışmalar sonunda, neopterinin
biyogösterge olarak klinikteki potansiyel önemi büyük ölçüde aydınlatılmıştır (43).
Neopterin, farklı stereoizomerlere sahiptir; ancak biyolojik sıvılarda bulunan
ve klinik önemi olan formu 6-D-eritro-neopterin (Şekil 2. 3.)’dir. Neopterin, farklı
okside formlarında bulunabilir. Doğada, 7,8-dihidroneopterin formu daha yaygındır
ve tamamen okside form olan aromatik neopterinin, 7,8-dihidroneopterin ile
arasındaki sabit oran yaklaşık 1:2’dir. Neopterin doğal olarak çok kuvvetli floresan
verme özelliğine sahipken, 7,8-dihidroneopterin floresan vermemekte ve daha kararlı
bir özellik taşımaktadır. Neopterin, diğer pteridin türevleri gibi güneş ışığına karşı
oldukça hassas olup, bozulmasına yol açan başka bir fiziksel faktör belirlenmemiştir
(40).
Neopterin, aktive makrofaj/monositler tarafından, guanozin trifosfat
siklohidrolaz-I enziminin yardımıyla guanozin trifosfattan (GTP) sentezlenir (9).
Guanozin trifosfattan oluşan 7,8-dihidroneopterin trifosfat, pteridin biyosentez
yolunun en önemli ara ürünüdür. Bu madde daha sonra konjuge pteridin türevleri ile
konjuge olmayan pteridin türevlerine dönüşmektedir. 7,8-dihidroneopterin trifosfat,
magnezyum bağımlı 6-piruvoil-tetrahidropterin sentetaz tarafından karalı olmayan 6-
piruvoil-tetrahidropterine, bu madde de 5, 6, 7, 8-tetrahidrobiopterine (BH4) çevrilir
(9, 44).
Bütün insan hücreleri, GTP’tan BH4 oluşturur. Ancak, 6-piruvoil-
tetrahidropterin sentetaza sahip olmayan monosit/makrofaj hücrelerinde neopterin,
7,8-dihidroneopterin trifosfatın hidrolizi ve oksidasyonu sonucu oluşur (44).
13
Şekil 2. 3. Neopterinin kimyasal yapısı (45).
Şekil 2. 4’te konjuge olmayan pteridinlerin biyosentezi ve katabolizması
gösterilmiştir. Guanozin trifosfat siklohidrolaz-I enziminin aktivitesi, büyük ölçüde
INF-γ, daha az oranda da INF-α tarafından artırılmaktadır. Neopterin üretiminin
ayrıca lipopolisakkaritler tarafından da indüklendiği belirlenmiştir (44).
Şekil 2. 4. Konjuge olmayan pteridinlerin biyosentezi ve katabolizması (46).
XOD: Ksantin oksidaz, GTPCHI: Guanozin trifosfat siklohidrolaz I, SR: Serbest radikal, DHFR:
Dihidrofolat redüktaz, PTPS: 6-pürivoyiltetrahidropterin sentetaz, DHPR: Dihidropterin redüktaz,
PTPR: 6-pürivoyiltetrahidropterin redüktaz, NADH: Nikotinamid adenin dinükleotid redükte, NAD:
Nikotinamid adenin dinükleotid, TDO: Triptofan (2,3)-dioksijenaz, IDO: İndolamin 2,3-dioksijenaz,
TPH: Triptofan hidroksilaz, TH: Tirozin hidroksilaz, PAH: Fenilalanin 4-hidroksilaz, L-DOPA: 3,4-
Dihidroksi-L-fenilalanin, 5-HIAA: 5-hidroksiindolasetik asit, HVA: Homovanilik asit.
14
Yapılan çalışmalarda, maymunlarda GTP siklohidrolaz-I enziminin en yüksek
düzeylerinin, pineal bezler, ince barsak, karaciğer ve böbrekte olduğu bildirilmiştir.
Aynı türde neopterinin en yüksek konsantrasyonlarının ise karaciğer, dalak, pineal
bezler, böbrek ve akciğerde saptandığı bulunmuştur (47). Neopterin sentezi Şekil 2.
5’te verilmiştir.
Neopterin biyosentezi, primat ve insanlar için özgül olup, ölçülebilir
konsantrasyonlar sadece bu türlerde mevcuttur (40). Köpeklerde eser düzeyde
bulunabilen neopterin, fare, kobay ve hamsterlerde saptanamamaktadır. Fare
monosit/makrofaj ve fibroblastları konstitütif olarak (denetim mekanizmasına bağlı
olmayan) pteridin biyosentezi yaparlar, ancak insan hücrelerinin aksine neopterin
oluşturmazlar. Fare fibroblastlarında GTP siklohidrolaz-I enziminin aktivitesi ve
biopterin üretimi, insan hücrelerinin aksine INF-γ ile değil tümör nekroze edici
faktör-α (TNF-α) ile stimüle edilmektedir (3).
Şekil 2. 5. Neopterin sentezi (11, 38) NADP: Nikotinamid adenin dinükleotid fosfat, NADPH: Nikotinamid adenin dinükleotid
fosfat redükte, DHFR: Dihidrofolat redüktaz, DHPR: Dihidropterin redüktaz, NAD:
Nikotinamid adenin dinükleotid, NADH: Nikotinamid adenin dinükleotid redükte, PCD:
Pterin karbonilamin dehidrojenaz PAH: Fenilalanin 4-hidroksilaz, TH: Tirozin
hidroksilaz, TPH: Triptofan hidroksilaz, NOS: Nitrik oksit sentaz, DOPA: 3,4-
Dihidroksi-L-fenilalanin, NO: Nitrik oksit.
15
2. 5. 2. Hücresel İmmün Sistem Aktivasyonu ve Neopterin
Monosit/makrofajlarca neopterin oluşturulmasına rağmen henüz ne
neopterinin ne de 7,8-dihidroneopterinin doğrudan herhangi bir biyokimyasal veya
fizyolojik işlevi tanımlanmamıştır. Hücre kültürüne neopterin eklenmesinin
lipopolisakkarit ile stimüle edilmiş monositlerden TNF-α salınımını artırdığı
gözlenmiştir. Neopterinin immün aktivasyon sonrasında sitokin düzeylerini
etkilemesi önemli olmakla birlikte, başka bağımsız çalışmalar tarafından
desteklenmemiştir (40).
İnterferon-γ makrofajlarda GTP siklohidrolaz I aktivitesinin en güçlü
indükleyicisi olup, T hücreleri ve doğal öldürücü hücreler tarafından oluşur. Şekil 2.
6’da da görüldüğü üzere hücresel immün yanıt sırasında aktive T lenfositler
tarafından INF-γ salınımı ve neopterin üretimi uyarılır. Neopterin konsantrasyonu
INF-γ aktivitesini yansıttığı için sistemik immün aktivasyonun göstergesi olduğu,
dolayısıyla da INF-γ’yı oluşturan T lenfositleri ve doğal öldürücü hücrelerinin de
aktivitesini yansıttığı düşünülmektedir. 7,8-dihidroneopterin/neopterin oranı sabittir.
Bu nedenle neopterin konsantrasyonu in vivo GTP siklohidrolaz I aktivitesinin,
dolayısıyla da makrofaj aktivasyonunun değerlendirilmesinde kullanılmaktadır.
Endotel hücreler, B-lenfositler veya böbrek hücreleri gibi hücre tiplerinde de
neopterin oluşumu gösterilmiştir; ancak monosit/makrofajlara oranla oldukça
düşüktür (48).
Şekil 2. 6. Hücresel immün yanıt sırasında aktive T lenfositler tarafından INF-γ
salınımı ve makrofajlar tarafından neopterin üretiminin uyarılması (49).
Th hücresi
Makrofaj
Tümör nekroze edici faktör-α Reaktif oksijen bileşikleri
16
2. 5. 3. Neopterin ve Serbest Radikaller
Makrofajların sitotoksik mekanizmaları ve neopterin üretimi arasında olası
bir ilişkinin varlığını ortaya koyan bazı çalışmalar yapılmıştır (50-56). Neopterin
üretimi, reaktif oksijen bileşiklerini serbestleştirmek için, monosit/makrofajların
kapasitesi ile yakından ilişkilidir. Bu nedenle neopterin üretimi, immünolojik olarak
uyarılmış oksidatif stresin büyüklüğünün dolaylı bir ölçümü olarak yorumlanabilir.
Hatta neopterin türevleri, oksidan maddelerin etkilerini düzenleyebilirler.
Kemiluminesans çalışmalar, hidrojen peroksit (H2O2), kloramin, peroksinitrit
(ONOO˙) gibi çeşitli reaktif maddelerin etkilerini neopterinin güçlü bir şekilde
artırdığını göstermektedir (50). Bu bulgular, neopterin türevlerinin üretiminin yeni
bir önemini göstermektedir: Neopterin, aktive makrofajların sitotoksik etki
fonksiyonlarının endojen düzenleyicisi olarak etki etmektedir (51).
Kojima ve diğerleri, neopterin ve biopterinin serbest oksijen radikali
oluşumunu makrofajlar üzerinden azaltırken, tetrahidroneopterinin doğrudan oksijen
radikali ile etkileşerek antioksidan etki gösterdiğini bildirmişlerdir. Yine aynı
çalışmada, bu üç pteridin türevi, ‘süperoksit dismutaz benzeri’ olarak
adlandırılmıştır. Makrofajların, ortamda aşırı miktarda radikal bulunduğunda
kendilerini pteridin türevleri ile koruyabildikleri rapor edilmiştir (52). Ancak
bilindiği üzere makrofajlar, sitokinlerin uyarısı ile yüksek miktarda hidrojen peroksit,
süperoksit (O2˙) ve hidroksil radikali (OH˙) gibi reaktif oksijen metabolitlerini de
üretir. Dihidroneopterin özellikle iyonik demir varlığında oksijen radikallerinin
oluşmasını potansiyelize etmektedir. Neopterinin aynı zamanda reaktif oksijen
bileşiklerinin oksidatif potansiyelini artırarak pro-oksidatif etki gösterdiği de
belirtilmiştir (53, 54).
Neopterinin Th-1 hücrelerinde hücre içi kalsiyum düzeylerini artırdığı ve
reaktif ürünlerin üretiminde doğrudan bir rolü olduğu öne sürülmektedir (55).
İndirgenmemiş bir pteridin molekülü olan neopterin, serbest radikaller için bir
“süpürücü” olmamakla birlikte, ksantin oksidazın kompetitif olmayan bir inhibitörü
olarak görev yapmaktadır. Diğer taraftan hidrojen peroksit ile kloraminin etkilerini
17
artırarak, onların mikroorganizmalar üzerindeki toksik etkilerine katkıda
bulunmaktadır (56). Neopterinin H2O2, hipokloröz asit (HOCl) ve peroksinitritler
gibi güçlü saldırgan moleküllerin düzeylerini artırması, “aktive makrofajların
sitotoksik etkilerini düzenleyen endojen bir düzenleyici” olarak tanımlanmasına da
neden olmuştur (51).
2. 5. 4. Neopterinin Fizyolojik İşlevi
7,8-dihidroneopterin trifosfat, BH4 prekürsörüdür. BH4, çeşitli
monooksijenazlar için kofaktör rolü oynayarak katekolamin ve serotonin sentezinde,
bir grup membran lipitinin oksidasyonunda görev almaktadır. 7,8-dihidroneopterin
mikroorganizmalarda ise folatların prekürsörüdür. Triptofanın yıkımı ile insan
makrofajlarından INF-γ indüksiyonu ile neopterin salınması arasında ilişki
bulunmaktadır. Neopterinin vücuttaki biyokimyasal ve fizyolojik rolü henüz tam
olarak açıklanamamakla birlikte bazı fizyolojik fonksiyonları Şekil 2. 7’de
verilmiştir (40).
Şekil 2. 7. Neopterinin fizyolojik fonksiyonları (42).
TNF-α: Tümör nekroze edici faktör-α, IL-2: İnterlökin-2, IFN-γ: İnterferon-γ, CSF: Serebrospinal
sıvı, NO: Nitrik oksit.
Siklik guanozin monofosfat
18
Vücut sıvılarında lokal makrofaj aktivasyonunun bir göstergesi olan
neopterin, romatoid artrit hastalarının sinoviyal sıvısında, aseptik meningoensefalit
ve Parkinson hastalarının beyin omurilik sıvısında (BOS), pankreatik sıvıda ve
hamilelerin amniyotik sıvısında yüksek düzeylerde saptanmıştır (40).
2. 5. 5. Neopterin Düzeylerine Yaş, Cinsiyet, Hormonal Durum Etkileri
ve Neopterin Biyoritmi
Sağlıklı bireylerdeki ortalama itrahı (1,58 µmol/1,2 L/gün) ve ortalama serum
düzeylerinden (4,9 nmol/L) hareketle, neopterin klerensi 225 ml/dk olarak
hesaplanmıştır (57).
Diğer vücut sıvıları ile karşılaştırıldığında, idrarın gün içi aktiviteye göre su
içeriğinin değişmesi gibi özel bir durumu vardır. İdrar neopterin düzeyleri bu nedenle
kreatinine oranlanarak verilir. Erkeklerin kadınlara göre daha yüksek kreatinine sahip
olması nedeniyle, neopterin/kreatinin oranının yaş ve cinsiyetle değişmesi
beklenebilir. Bu açıdan bakıldığında yetişkin kadınların, yetişkin erkeklere göre daha
yüksek neopterin/kreatinin oranına sahip olduğu, çocukların ise yetişkinlere göre
daha yüksek oranda neopterin itrah ettiği bildirilmektedir. Neopterin itrahının
sirkadyen ritmi incelendiğinde; idrar ile itrahın gece geç saatte ve sabah erken saatte
arttığı saptanmış ve neopterin düzeylerinin sabah ilk alınan idrar örneğinde
belirlenmesinin uygun olacağı belirtilmiştir (4, 57, 58).
Renal fonksiyonlardaki herhangi bir değişikliğin, neopterin düzeylerinin
değişmesine neden olabileceği bildirilmiştir. Bu gibi durumlarda, hücresel immün
yanıtın izlenmesinde serum neopterin/kreatinin oranının, tek başına serum neopterin
konsantrasyonlarından daha anlamlı olacağı düşünülmektedir (49, 57).
Farklı yaş ve cinsiyetten sınırlı sayıda gönüllüde yapılan çalışmalarda serum
neopterin düzeylerinin yaşa göre değişim gösterdiği fakat cinsiyete göre bir fark
göstermediği bildirilmiştir (Tablo 2. 1), (4).
19
Tablo 2. 1. Sağlıklı bireylerde serum neopterin düzeyleri (59).
Yaş (yıl) Cinsiyet n Neopterin (SS)
(nmol/L)
Üst sınır
0-18 K, E 263 6,78 (0,22) 13,5
19-75 K, E 359 5,34 (0,14) 8,7
>75 K, E 40 9,67 (0,79) 19,0
* K, kadın; E, erkek; n = denek sayısı; SS, standart sapma
Herhangi bir hücresel immün aktivasyon söz konusu değilse, idrar neopterin
itrahının yıl içi değişimi, çok az değişkenlik göstermekte ve neopterin düzeyleri
genellikle normal sınırlarda kalmaktadır (60).
Neopterinin infradyan ritmi menstrüel siklusta neopterin düzeyleri ile
değerlendirilmiştir. Tam bir menstrüel dönem boyunca serum neopterin düzeyleri
izlenmiştir. Bu dönem boyunca serum neopterin düzeylerinin normal sınırlar içinde
kaldığı, menstrüel siklusun son günlerinde neopterinin en yüksek düzeye ulaştığı,
fakat bu değerlerin sağlıklı bireyler için kabul edilen normal sınırlar içerisinde
kaldığı bildirilmiştir (4).
Uzun süreli fiziksel egzersiz yapıldığında immün durumu gösteren akut faz
yanıtta ve immün sistem aktivasyonunda değişiklikler görülür. Koşma gibi kas
aktivasyonu, iskelet kasında inflamatuar yanıtı indükleyen mikrotravmaya neden
olur. Bu nedenle, vücut homeostazında çeşitli değişikliklere neden olan fiziksel
egzersizler, neopterin düzeylerini artırma yönündedir. Anksiyete ve stres ise
neopterin düzeylerinde azalmaya neden olur (40, 61, 62).
Normal ve üst limit değerleri yaşa göre degişiklik göstermektedir. Bu nedenle
neopterin konsantrasyonlarının yaş gruplarına göre sınıflandırılması gerekmektedir.
20
Bununla birlikte neopterin için farklı çalışmalarda farklı üst sınırlar belirlenmiştir (4,
6, 59, 63).
Sigaranın etkilerine bağlı olarak neopterin konsantrasyonlarının değişip
değişmediğini inceleyen çalışma sonuçları çelişkilidir. Bazı araştırmacılara göre,
sigara içme ile neopterin düzeyleri arasında hiçbir bağlantı yoktur, bazılarına göre
sigarayı bırakmış veya hiç sigara içmemiş kişilere kıyasla sigara içenlerde daha
düşük neopterin düzeyleri bulunmuştur (64-66).
18-65 yaşları arasında 1156 kan donöründe neopterin düzeylerini etkileyen
demografik özellikler ve laboratuar paramatreleri araştırıldığında, neopterin
düzeylerinin yaşla, arteriyel diastolik kan basıncı ve vücut kütle indeksi ile pozitif
korelasyon gösterdiği, günlük içilen sigara sayısıyla negatif korelasyon gösterdiği
saptanmıştır. Sigara içen bireylerde, içmeyenlere oranla serum neopterin
konsantrasyonunun daha düşük olduğu saptanmıştır. 41 yaş üstü bireylerde neopterin
düzeyleri (ortanca: 6,1 nmol/L), 41 yaş altına (ortanca: 5,5 nmol/L) göre yüksek
bulunmuştur (66).
2. 5. 6. Gebelik Dönemi
Neopterin, gebeliğin son 3 ayında anne serumunda ve amniyotik sıvıda
yükselir (67). Doğuma yakın dönemlerde ise annenin serum neopterin düzeylerinin
yüksek olduğu saptanmıştır. Doğumdan sonraki 2 ay içerisinde ise düzeyler normal
değerlerine dönmektedir (68). Amniyotik sıvıda pteridin konsantrasyonunun yüksek
oluşunun, fetusta pterin metabolizmasının varlığını yansıtabileceği öne sürülmüştür
(60). Herhangi bir komplikasyonu olmayan gebelerde serum neopterin düzeyleri ile
doğum sonrası kordon kanı neopterin konsantrasyonlarını karşılaştırmak üzere yaş
ortalaması 29 yıl olan 541 sağlıklı gebe kadın ile yapılan bir çalışmada, gebeliğin 28.
haftasında neopterin düzeyleri (ortanca: 5,4 nmol/L) ile sağlıklı yeni doğanda kordon
kanı (ortanca: 13,0 nmol/L) neopterin düzeyleri arasında oldukça anlamlı bir ilişkinin
olduğu bulunmuştur (69).
21
2. 5. 7. Bebek ve Çocukluk Dönemi
Yeni doğan-21 yaş arası 156 sağlıklı çocukta yapılan bir çalışmada, yaş
arttıkça serumda belirlenen neopterin düzeyleri (2,8-89,6 nmol/L), kinürenin
düzeyleri (0,6-4,1 µmol/L) ile Kyn/Trp oranlarının (12,8-92,9 mol/mmol) azaldığı
saptanmıştır. Ancak bu azalmalar istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (70). 1
ay-18 yaş arası 105 sağlıklı çocukta yapılan bir başka çalışmada ise yaşla serum
neopterin düzeyleri arasında ilişki olmadığı bulunmuştur. Serum neopterin düzeyleri
doğumdan sonraki dönemlerde sağlıklı çocuklarda cinsiyet ve yaştan bağımsız olarak
11 nmol/L’den düşük bulunmuştur (71). Serum neopterin düzeylerinin 0-18 yaş arası
sağlıklı bireylerde 3,5-13,5 nmol/L iken 19 yaş ve üzeri için 3,7-19,0 nmol/L olarak
belirlenmiştir (67).
12-19 yaşları arasında adolesan grupta yapılan bir çalışmada, bu fizyolojik
dönemde yaşın neopterin düzeylerine anlamlı bir etkisinin olmadığı bildirilmiştir. Bu
grupta ortalama serum neopterin düzeyi 4,42 nmol/L (sınır: 2,2-9,1 nmol/L) olarak
tespit edilmiştir (72).
2. 5. 8. Erişkinler
18-75 yaş arası bireylerin serum neopterin düzeylerinin önemli ölçüde
farklılık göstermediği bildirilmiştir. 18 yaşından genç ve 75 yaşından yaşlı bireylerde
neopterin düzeyleri anlamlı yüksek bulunmuştur (6). Yaş ve neopterin
konsantrasyonu arasında bulunan pozitif korelasyon ise yaşla immün stimülasyonun
arttığı görüşünü desteklemiştir (63). En düşük neopterin düzeylerinin erkeklerde 26-
45, kadınlarda ise 18-35 yaşları arasında bulunduğu belirlenmiştir. Neopterin
düzeyleri daha yaşlı gruplarda, erkeklerde kadınlara kıyasla daha düşük oranda
olmak üzere, biraz artmaktadır (60).
22
2. 5. 9. Neopterin ve Sistemik Hastalıklar
Artmış serum ve/veya idrar neopterin düzeyleri romatoid artrit,
glomerülonefrit, Sjögren sendromu, sistemik lupus eritematoz, diyabet, akut
romatizmal ateş, Crohn hastalığı, ülseratif kolit ve Graves hastalığında, akciğer
kanseri, over kanseri, serviks kanseri, meme kanseri, tiroid kanseri, pankreas
adenokanser, kolon adenokarsinomu ve multipl myelomda da izlenmiştir. Otoimmün
hastalıklarda neopterin makrofaj göçü olan bölgelerde üretilir (9, 38, 73).
Ateroskleroz gibi bazı kalp hastalıklarında da neopterin düzeyi artar (73, 74).
Hücresel immün cevabı tetikleyen başta virüs enfeksiyonları olmak üzere bakteriyel
ve paraziter enfeksiyonlarda da vücut sıvılarında saptanan neopterin düzeylerinde
önemli oranda artış görülmektedir (40, 73).
Böbrek hastalıklarında, hemodiyalize giren hastalarda serum neopterin
düzeyleri düşmektedir (75). Steroid bağımlı hastalarda da, idrar neopterin düzeyleri
belirgin olarak düşüktür (76). Birçok hastalıkta neopterin düzeylerinin arttığı
saptanmıştır (Tablo 2. 2), (49, 77-79).
Tablo 2. 2. Artmış neopterin düzeylerinin saptandığı hastalıklar
Otoimmün hastalıklar −İnflamatuar bağırsak hastalıkları Ülseratif kolit Crohn hastalığı Gluten enteropatisi −Romatoid artrit −Sistemik lupus eritematoz −Tip-1 diyabet −Glomerülonefrit −Sjögren sendromu −Graves hastalığı −Behçet hastalığı −Ailesel Akdeniz ateşi −Sarkoidoz −Multipl skleroz −Kalp hastalıkları −Otoimmün tiroid
Kötü huylu oluşumlar (Malign hastalıklar) −Jinekolojik tümörler Over kanseri Uterus serviks kanseri Uterus sarkomaları Uterus miyomları −Meme kanseri −Genitoüriner sistem tümörleri Prostat kanseri Mesane kanseri Testis tümörleri Böbrek kanserleri Pankreatit ve pankreas kanseri - Hematolojik tümörler Hodgkin lenfoma Hodgkin olmayan lenfoma
23
Renal Patolojiler −Diyabetik nefropati −Nefrotik sendrom −Glomerülonefrit
Diğer hastalıklar −Down sendromu −Hipernefroma −Şizofreni −Atipik fenilketonüri
Lösemi Kan kanseri −Hepatoselüler karsinoma Karaciğer sirozu −Mide kanseri −Baş ve boyun bölgesi kanserleri Gırtlak, ağız içi, yutak, Paranazal sinüs kanserleri −Malign melanom −Akciğer kanseri Solid organ transplantasyonu Kemik iliği transplantasyonu Gref Versus Host hastalığı
Enfeksiyon hastalıkları −Viral enfeksiyonlar Akut viral hepatit HIV Kızamıkçık Su çiçeği Sitomegalovirüs enfeksiyonu Enfeksiyöz mononükleoz Sepsis ve travma −İntraselüler parazit enfeksiyonları
Malarya Sistozomiyaz −İntraselüler bakteri enfeksiyonları Akciğer tüberkülozu Pnömoni Lepra Melioidoz Lyme hastalığı
2. 5. 10. Neopterinin Klinik Önemi ve Biyogösterge Olarak Kullanmı
Bilindiği gibi hücresel immün yanıt; Th1 lenfositlerinin aktivasyonuyla INF-γ
ve interlökin (IL)-2 salgılanması ve Th-2 lenfositlerinin aktivasyonuyla da
immünoglobulin üretimine yol açan IL-4, 5 ve 10’un salgılanmasıyla ortaya
çıkmaktadır. Dolayısıyla neopterin konsantrasyonlarında bir artışın olması, Th-1 tipi
hücresel immün yanıtın oluştuğunun en önemli göstergesidir (9, 73, 80).
Neopterin sentezi, T hücre proliferasyonundan 3 gün önce başlayarak en fazla
düzeye ulaşmaktadır. Enfeksiyon durumunda, özgül antikorların sentezlenmesinden
yaklaşık 1 hafta önce neopterin konsantrasyonu yüksek düzeylerdedir. Bu nedenle
neopterinin en önemli klinik yararı, inflamasyon varlığının erken bir belirleyicisi
olmasıdır (77).
24
Artmış neopterin konsantrasyonları yoğun monosit/makrofaj aktivitesinin
görüldüğü patolojilerin izlenmesine imkan sağlar. Vücut sıvılarında neopterin
ölçümü hücresel immün yanıtın mevcut durumu hakkında bilgi sağlar ve sıklıkla
hastalığın gelişimini öngörmeye yardımcı olur (4, 9, 10, 48, 77, 81).
Kabakulak ve suçiçeği gibi viral enfeksiyonlarda neopterin düzeylerinin
arttığı bildirilmiştir. Suçiçeği hastalığında idrar neopterin düzeyleri izlendiğinde
neopterin düzeylerinin kuluçka döneminde yükseldiği ve döküntülerle birlikte ani bir
artış gösterdiği gözlenmektedir. Döküntülerin sonlanmasıyla neopterin düzeylerinin
ani bir düşüş gösterdiği ve birkaç gün içinde normal düzeylere indiği saptanmıştır.
Benzer şekilde kızamık geçiren çocuklarda yapılan bir çalışmada belirtiler ortaya
çıktıktan sonra, serum neopterin düzeylerinin sağlıklı çocuklar ve farklı enfeksiyon
şikayetiyle hastaneye başvuran çocuklardan daha yüksek olduğu gözlenmiştir.
İnterferon düzeylerinin döküntüden sonra 1-2 gün içinde azalırken, neopterin
düzeylerinin döküntüden sonra 1-3 gün en fazla düzeyde olduğu ve 10 gün kadar
yüksek seyrettiği belirtilmiştir. Canlı kabakulak-kızamık aşısı yapılan daha önce
aşılanmamış veya hastalık geçirmemiş ve virüsle ilk defa karşılaşan çocuklarda
neopterin itrahı viral enfeksiyonda gözlendiği gibi seyreder. Neopterin düzeylerinin
kuluçka döneminde artmaya başladığı ve virüse özgül antikorların kanda
tanımlanmaya başlandığı zaman ise en fazla konsantrasyona ulaştığı gözlenmiştir.
Dolaşımdaki antikor sayısı arttıkça neopterin düzeyleri azalmaya başlamaktadır (4,
82).
Artmış neopterin düzeyleri, bakterilerin yol açtığı enfeksiyonlarda olduğu
kadar HIV, sitomegalovirüs, hepatit-B ve hepatit-C gibi virüslerin yol açtığı
enfeksiyonlarda da görülebilir (4, 78-84). HIV tarama testi inokülasyondan uzun bir
süreç sonrasında, diğer bir deyişle kuluçka dönemini takiben doğru sonuç
verebilmektedir. Ancak HIV kontaminasyonunu takip eden 11-15 gün gibi çok kısa
süre sonrasında ortalama neopterin düzeyleri yaklaşık 12 kat artmaktadır. Bunun yanı
sıra neopterin ölçümü için biyolojik örnek olarak idrar örneklerinin kullanılması da
bir avantajdır (83). HIV hastalarında yüksek neopterin düzeyleri ile hastalığın daha
25
hızlı ilerlemesi; ileri safhalarda ise ikincil enfeksiyonların gelişmesi arasında ilişki
bulunmuştur (84).
T-hücrelerinin aktivasyonu ve interferon düzeylerinin önemli derecede
yükselmesi, neopterinin otoimmün hastalıkların erken evrelerinde artmaya
başlamasına neden olmaktadır. Bu durum otoimmün hastalıkların aktivitesini ve
yaygınlığını göstermesi bakımından neopterinin biyogösterge olarak
değerlendirilmesine olanak sağlar (4, 5, 67, 77). Tekrarlanan abdominal ağrı ve ateş
ile karakterize ailesel Akdeniz ateşi (Familial Mediterranean Fever, FMF) otoimmün
bir hastalıktır. Neopterin düzeylerinin, FMF hastalarında, kontrol grubuna ve kolşisin
ile tedavi edilen asemptomatik hastalara göre yüksek olduğu gösterilmiştir.
Neopterin düzeyleri atak sırasında tedavi edilen hastalarda, asemptomatik tedavi
edilmeyen hastalardan daha yüksek bulunmuştur. Bu bulgularla tedavi edilmeyen
FMF hastalarının idrar neopterin düzeylerinin önemli ölçüde arttığı ve kolşisin
tedavisinin idrar neopterin düzeylerini düşürdüğü bildirilmiştir (85).
Merkezi sinir sistemi veya periferik enfeksiyonu olan çocuklarda, Millner ve
diğerleri BOS neopterin değerlerinin merkezi sinir sistemi enfeksiyonları için yüksek
oranda duyarlı ve özgül, serum neopterin düzeylerinin ise periferik enfeksiyonlar için
özgül olduğunu göstermişlerdir (86). Klinik depresyon, 3,4-dihidroksi-L-fenilalanin
(DOPA) duyarlı distoni gibi değişmiş nörotransmitter düzeyleri ile ilişkili olan
hastalıklar dahil olmak üzere pek çok merkezi sinir sistemi patolojisinde neopterin
düzeyleri değişmektedir. Pek çok inflamatuar merkezi sinir sistemi hastalığında,
neopterin düzeylerinin arttığı gözlenmiştir. Beyin enfeksiyonu olan çocuklarda (86),
nörosistisarkoz hastalarında (87), BOS’da neopterin düzeyleri yüksek bulunmuş,
nörosistisarkoz hastalarında, tedavi sonrası neopterin düzeylerinin normale döndüğü
bildirilmiştir. Multipl skleroz tekrarında ise neopterin düzeylerinin koruyucu önemi
bulunduğu saptanmıştır (88). Nörolojik semptomların dahil olduğu ailesel
eritrofagositik lenfohistiositoz patolojisinde BOS neopterin konsantrasyonu kontrole
kıyasla 200 kat daha fazla bulunmuştur (89).
26
Down sendromlu çocuklarda enfeksiyonlara karşı artmış duyarlılık ile özgün
ve özgün olmayan immünitede çeşitli derecelerde yetmezlik nedeniyle
enfeksiyonların görülme sıklığı yüksektir. Böyle durumlarda inflamasyonlarda
primer rol oynayan ve immün regülasyondan sorumlu sitokinlerin ve diğer
moleküllerin beyinde dejeneratif değişimlere katkıda bulunduğu ve bu
nöroinflamasyonun değişmiş immün yanıtlara, dolayısıyla hastalık patojenezine eşlik
ettiği bildirilmektedir (89). Down sendromlu hastalarda yapılan bir çalışmada
neopterin düzeylerinin kontrol grubuna göre anlamlı şekilde arttığı gösterilmiştir
(90). Licasto ve diğerleri, Down sendromlularda kontrole kıyasla IL-6 ve plazma C-
reaktif protein (CRP) değerlerinin yükseldiğini, kan neopterin düzeylerinin ise
değişmediğini saptamışlardır. Ancak neopterin düzeylerinin değerlendirilmesinin
kognitif bozunma ve demans oluşmadan çok önce, merkezi sinir sistemi değişiminin
erken habercisi olacağı bildirilmiştir (91).
Bir diğer çalışmada ise yine neopterin düzeylerinin Alzheimer hastalarında
benzer şekilde arttığı gösterilmiş, amloid-β proteinlerle ilişki gözlenmemesinden
dolayı, bu artışın nöropatolojiden çok immün sistem aktivasyonu ile ilişkili olduğu
bildirilmiştir (92).
Alerjik olan ve olmayan astım hastalarında yapılan çalışmalarda, neopterinin
ayırıcı tanıda kullanılabileceği belirtilmektedir. Her iki astımda da neopterin
düzeyleri sağlıklı gönüllülere göre yüksek olmakla birlikte, alerjik astım hastalarında
ve atopik kişilerde alerjik olmayan hastalara göre daha düşük neopterin düzeyleri
bulunmuştur (93, 94). Ailesel atopi hikayesi bulunan çocuklarda da idrar neopterin
düzeylerinin düşük olduğu bildirilmiştir (95).
Kötü huylu hastalıklarda neopterin konsantrasyonundaki artışın tümör tipine
göre değiştiği bildirilmiştir (53, 96). Hematolojik neoplazilerin %90’ında, yumurtalık
kanserlerinin %80’inde, pankreatik kanserlerin %70’inde, akciğer kanserinin
%58’inde ve rahim ağzı kanserlerinin %55’inde yüksek neopterin konsantrasyonu
saptanmıştır (53). Sadece tümör tipinin değil, aynı zamanda tümör safhasının da
neopterin konsantrasyonundaki artışı etkilediği bildirilmiştir. Neopterin düzeyleri
genellikle ileri safhalarda, başlangıç aşamasına göre daha yüksek bulunmuştur. Diğer
27
taraftan pek çok olguda neopterin düzeyinin düşmesi veya normale dönmesi
neoplazinin azalması ve tedavinin başarılı olması ile ilişkilendirilmiştir. Tahmini
tümör kitlesi ile idrar neopterin konsantrasyonu arasında da bir ilişki gösterilmiştir.
Kanser hastalıklarında neopterin düzeyinin prognoz konusunda önemli ve bağımsız
bir gösterge olduğu kanıtlanmıştır. Bu nedenle, serum veya idrar neopterin
düzeylerinin artmasının kötü gidişatı gösterdiği belirtilmiştir (53, 96).
Bu verilerin sonucu olarak T hücrelerinin aktivasyonunda ve otoimmüniteden
köken alan hastalıklarda neopterin ölçümünün hastalıkların aktivitesinin ve
prognozunun belirlenmesinde yararlı olacağı kabul edilmektedir. Aktive edilen T
hücreleri tarafından salınan IL-2 ve INF-γ benzeri sitokinler hücresel immün yanıtın
izlenmesi için analiz edilebilir. Ancak biyolojik yarı ömürlerinin kısa olması
biyogösterge olarak kullanılabilirliklerini bazı durumlarda kısıtlamaktadır. Örneğin
INF-γ salındıktan sonra hızlı bir şekilde hedef moleküllere veya reseptörlere
bağlanarak nötralize edilir. Dolayısıyla bölgesel olarak sentezlenen sitokinlerin kan
dolaşımına ulaşması çoğunlukla mümkün olmamaktadır. Ayrıca protein yapısındaki
sitokinlerin çoğu biyolojik olarak kararsızdır (4, 40). Bu nedenle rutin laboratuar
analizleri için uygun moleküller değildirler. İmmün sistemde gerçekleşen
reaksiyonların takibi için alternatif bir yol da, sitokinlerin indüklediği biyokimyasal
değişiklikleri ölçmektir. Bu açıdan biyolojik sıvılardaki neopterin düzeylerinin
ölçülmesi, hücresel aracılıklı immün yanıtın izlenmesine olanak sağlamaktadır (40).
Neopterin, sistemik hasarın doğrudan tanımlanması ve olası risklerin
değerlendirilmesinde uygun bir parametredir. Vücuttaki yarı ömrü sadece renal itraha
bağlıdır ve biyolojik olarak dayanıklı bir moleküldür. İdrar örnekleri başta olmak
üzere çeşitli biyolojik sıvılarda da ölçümünün yapılabilmesi nedeniyle, doğrudan
INF-γ gibi sitokinlerin analiz edildiği yöntemlere göre üstündür. Bunun yanı sıra
neopterin, tek bir sitokinin etkisinden çok, immün sistem ağının toplamsal etkisini ve
monosit/makrofaj popülasyonundaki etkileşmeleri saptamaya olanak sağlar (97). 7,8-
dihidroneopterinin kimyasal olarak dayanıklı olmaması ve oksidasyona uğrayarak
kolaylıkla bozulması klinikte kullanımını kısıtlamaktadır (53, 97).
28
2. 5. 11 Biyolojik Sıvılarda Neopterin Düzeyleri
Neopterin vücut sıvılarında dayanıklı olup, immün yanıt süresince
saptanabilmektedir. Bundan dolayı neopterin düzeylerini ölçmek zor değildir.
Neopterinin düşük molekül ağırlığından dolayı başlangıçtaki yapısı değişmeksizin
böbreklerden atılır. Neopterin klerensi inülin klerensinden daha yüksektir. Çünkü
neopterin glomerüler filtrasyon yanında tübüler sekresyonla da böbreklerden atılır.
Serum neopterin konsantrasyonlardaki değişiklikler idrar neopterin
konsantrasyonlarında paralel bir değişikliğe neden olur. İdrar neopterin ve serum
neopterin düzeyleri arasında pozitif bir korelasyon gözlenmiştir. Neopterin ışığa ve
yüksek sıcaklığa duyarlı olduğundan saklama ve taşınma esnasında doğrudan güneş
ışığından korunmalıdır. Ayrıca, biyolojik örneklerin tekrar çözme dondurma
durumlarında mevcut neopterin miktarlarında azalma görülmüştür. Neopterinin;
serum, BOS, sinoviyal sıvı, idrar, pankreatik sıvı ve plazma gibi çeşitli vücut
sıvılarında ölçümü yapılabilir (98).
Venöz kan örneklerinden plazma veya serumu ayırırken neopterin kaybı
olmadığı tahmin edilmektedir. Serum ve plazma neopterin düzeyleri karanlık bir
yerde, oda ısısında üç güne kadar dayanıklıdır/kararlıdır. Serum daha uzun süre için
saklanacaksa -20 oC’de üç aya kadar, -80 oC’de ise bir yıla kadar depolanabilir. İdrar
örneklerinin çalışmadan önce toplanması ve saklanması çok önemlidir (98).
Beyin omurilik sıvısındaki neopterin düzeylerinde cinsiyete göre fark
bulunmamaktadır. Sağlıklı yetişkin bireylerde BOS neopterin düzeyleri 3,3 ± 0,24 ile
4,2 ± 1,0 nmol/L arasında değişmektedir (98-100). Plazma ve eritrosit için sırasıyla
3,0 ± 0,21 ve 2,7 ± 0,15 nmol/L olduğu bildirilmiştir (100). BOS örneklerinin yanlış
toplanması, saklanması ve işlenmesi mevcut neopterin konsantrasyonlarında daha
düşük değerlerin bulunmasına neden olmaktadır. İçinde 1 mg/ml ditioeritritol (DTE)
ve 1 mg/ml asetilen triamin penta asetik asit bulunan tüplere BOS örnekleri alınmak
suretiyle bu sorun engellenebilmektedir. Bu şekilde toplanan BOS örnekleri
dondurularak bir yıldan daha fazla saklanabilir (98, 99). Ayrıca safrada neopterin
29
konsantrasyonunun ölçülmesi için örneklerin %0,9 sodyum klorür (NaCl) çözeltisi
ile seyreltilmesinin uygun olduğu bildirilmiştir (97-99).
Serum ve plazmada tespit edilen neopterin değerleri arasında farklılık
bulunmamıştır (77). Sabah günün ilk idrarında tespit edilen neopterin
konsantrasyonları yaklaşık 1500 nmol/l’dir. İdrar neopterin konsantrasyonları idrar
dansitesindeki değişikliklerin etkisini ortadan kaldırmak için kreatinine oranlanarak
verilmektedir. Kreatinin konsantrasyonları ise yaklaşık olarak 12 mmol/l’dir. Yaş ve
cinsiyetten etkilenen kreatinin klerensindeki değişiklikler neopterin atılımına
yansımaktadır. Örneğin yaşla azalan kreatinin düzeyi, idrar neopterin
konsantrasyonlarının artmasına neden olmaktadır. Neopterin düzeyi erkeklerde 101-
133 μmol/mol kreatinindir. Kadınlarda idrar neopterin düzeyi daha yüksektir ve 124-
156 μmol/mol kreatinin olarak bildirilmektedir (78).
2. 5. 12. Biyolojik Sıvılarda Neopterin Ölçüm Yöntemleri
Nicel olarak neopterin analizi, gaz kromatografisi-kütle spektrometresi (GC-
MS) ve radyoenzimatik yöntem gibi değişik yöntemlerle yapılabilmektedir. Fakat
GC-MS’nin biyolojik örneklere uygulanmasındaki zorluklar, radyoenzimatik
yöntemlerin çok zaman alması ve bütün pteridin türevleri için uygun olmaması gibi
nedenlerden dolayı, YPSK veya immünassay yöntemler bunların yerine tercih
edilmektedirler (101).
Yüksek performanslı sıvı kromatografisi, pek çok örneğin analiz edilmesi için
hassas ve uygun bir yöntemdir. Ancak serum gibi protein içeriği yüksek örneklerde
yöntemin uygulanması uzun ön işlemler gerektirir. Serum neopterin
konsantrasyonunun idrara göre yaklaşık 200 kat daha düşük olması nedeniyle de, bu
yöntem ile serum neopterin düzeylerinin saptanması zordur (38).
Diğer taraftan immünoassay yöntemlerle yüksek hassasiyet ve duyarlılıkta
çok sayıda örneğin aynı anda analizi yapılabilmektedir (40, 101). Katı bir destek
üzerine antikorun mobilize edildiği ELISA, neopterin düzeylerinin belirlenmesinde
30
yaygın olarak kullanılan bir diğer yöntemdir. Bu yöntemde ligand, spesifik aktivite
gösteren ve ligandla çabuk birleşebilen, dayanıklı ve vücutta bulunmayan bir enzimle
işaretlenmiştir. Enzimle bağlanmış olan ligandın örnekteki bağlanmamış olan ligand
ile substrata karşı yarışması yöntemin esasını oluşturmaktadır. Sonuçlar,
spektrofotometrik olarak değerlendirilmektedir.
Radyoimmünoassay (RIA) yöntemi ise, neopterin analizinde kullanılan diğer
bir yöntemdir. Radyoimmünoassay yönteminin esası ELISA’dan farklı olarak,
spesifik antikora karşı radyoaktif işaretli ve örnekteki işaretsiz antijen arasındaki
yarışmalı bağlanmaya dayanmaktadır. Sonuçlar özel sayaçlar ile
değerlendirilmektedir (38). RIA ve ELISA yöntemlerinin birbirlerine üstünlükleri ve
dezavantajları mevcuttur. RIA yönteminde, radyoaktif madde kullanılması ve uzun
sürede sonuç vermesi dezavantajlarındandır. ELISA yönteminde, plak
okuyucularının hemen hemen tüm araştırma laboratuarlarında bulunması, radyoaktif
materyal taşımaması ve hızlı sonuç vermesi önemli üstünlükleri olarak söylenebilir
(38, 102).
Plazma, serum, BOS ve safra gibi diğer protein içeren biyolojik sıvılardaki
neopterin düzeyleri RIA ve ELISA ile belirlenebilmektedir. İmmünoassay
yöntemlerde çok az miktarda serum, plazma veya BOS örneğinin yeterli olduğu
belirtilmiştir (97).
2. 5. 13. Transplantasyon Olgularında Neopterin
Kemik iliği alıcılarının yanı sıra böbrek, karaciğer, pankreas, kalp, akciğer
gibi solid organ alıcılarının vücut sıvılarında neopterin ölçümü, organ reddi ve
enfeksiyonlar gibi komplikasyonların öngörülmesinde klinik öneme sahiptir. Ölçülen
neopterin konsantrasyonları ile organ reddinin şiddeti arasında paralel bir ilişki
bulunmuştur (40). Organ reddi sırasında neopterin konsantrasyonları artar. Birçok
hastada reddin klinik belirtileri ortaya çıkmadan önce neopterin seviyeleri artar. Buna
karşı düşük ve sabit neopterin atılımı immünolojik problemleri düşündürmez, kalıcı
veya yüksek neopterin atılımı reddin enfeksiyondan ayırımını sağlamaz. Ayırıcı tanı
31
için başka bilgilere ihtiyaç vardır (103). Neopterin konsantrasyonlarının artması
enfeksiyonların şiddetine bağlıdır. En yüksek değerler, hastalığı bakteriyel süper
enfeksiyonlarla komplike olmuş hastalarda görülür (104).
Kalp naklinde, doku reddinin saptanmasında neopterinin tanısal duyarlılık ve
özgüllüğü %80-90 olarak bildirilmektedir (105). Bu tip hastalarda neopterin düzey
takibi, gereksiz endomiyokardiyal biopsi uygulamalarını da azaltır. Karaciğer
naklinde neopterin ölçümü, red krizleri ve enfeksiyon hastalıkları gibi immüolojik
komplikasyon riski göstermesi açısından yararlıdır. Ancak, hepatik graft alıcılarında
nakilden sonraki yaklaşık 7. günde neopterin konsantrasyonları immünolojik
komplikasyonlardan bağımsız bir şekilde yükselir. Değerler daha sonra düşer ve
komplikasyon yoksa düşük seyreder, fakat red durumu veya enfeksiyonu olan
hastalarda yeniden yükselir (106).
Kemik iliği naklinde neopterin düzeylerinin, organ reddinin şiddetine ve
hızına paralel olarak IL-10 ile birlikte artış gösterdiği saptanmıştır. Neopterin
düzeyleri, uygulanan tedaviye ve gelişebilecek immünolojik komplikasyonlara bağlı
olarak değişiklik gösterebilir (107). Rejeksiyon ve enfeksiyon, organ nakli yapılan
kişilerde, organ naklinin başarısızlığına veya hastanın ölümüne neden olan immün
sistemle ilişkili en önemli komplikasyonlardır. Böbrek, karaciğer, pankreas ve kalp
gibi organ nakli gerçekleştirilen veya kemik iliği nakli yapılan hastalarda biyolojik
sıvılardaki yüksek neopterin düzeyleri immünolojik reaksiyonları, klinikte yaygın
olarak kullanılan diyagnostik yöntemlerden daha önce bildirmektedir (108). Organ
nakli yapılan kişilerde immünolojik komplikasyonların erken dönemde tespit
edilmesi açısından neopterinin iyi bir biyogösterge olduğunu bildiren çok sayıda
çalışma yapılmıştır (4, 49, 105, 108-111). Neopterin, tek bir hastalığa özgün olmayıp
intraselüler patojenlerin neden olduğu hastalıkları ve viral hastalıkların büyük
bölümünü içine alan hücresel immün yanıtı uyaran çok sayıdaki değişik enfeksiyona
karşı duyarlı bir erken dönem biyogöstergesidir. Bu nedenle kan transfüzyonlarını
daha güvenli hale getirmek için kan donörlerinin taranmasında ölçümü yapılmaktadır
(102).
32
Viral enfeksiyonlarda neopterin düzeyleri, enfeksiyonun belirlenmesi için
gereken düzeyde antikor oluşumundan çok daha önce artmaktadır. Bu özellikle
bağışıklık sisteminin çökmesine neden olan HIV gibi sessiz periyodu uzun olan
hastalıklarda önemlidir. 35 000 kan donörü üzerinde yapılan araştırma sonucunda,
donör kaybının %1,6 kadar düşük olması da uygulanabilirliğini desteklemektedir (49,
81).
2. 5. 14. Neopterinin Hematopoez ve Kan Bankacılığında Önemi
Demir, immün sistem fonksiyonlarında önemli rolü olan bir elementtir.
Kanser ve otoimmün hastalıkların da dahil olduğu birçok kronik hastalıkta anemi
görülür. Bu durum inflamatuar süreçte demirin kullanılarak depoların boşalmasıyla
açıklanmaktadır. Yapılan çalışmalarda demir eksikliğinin neopterin salınımını
indüklediği gösterilmiştir. Neopterinin eritropoez üzerinde inhibitör etkisi mevcuttur.
Hayvan deneylerinde, böbrek perfüzyon sıvısına neopterin eklenmesinin eritropoetin
salınımını azalttığı gösterilmiştir. Aynı çalışmada ortama eritropoetin eklenmesi de
neopterin düzeylerinde azalmaya neden olmaktadır. Kronik hastalığı bulunan
kişilerde serum neopterin düzeyleri ile demir, transferin, hemoglobin düzeyleri
arasında ters, ferritin düzeyleri ile doğru ilişki saptanmıştır. Bunun yanı sıra, anemisi
olan kanser hastalarında neopterin düzeylerinin daha yüksek olduğu saptanmıştır.
Anemi ile neopterin seviyeleri arasında doğrudan bir ilişki ispatlanamasa da,
neopterinin eritropoetin üretimini inhibe ederek anemi gelişimine neden olduğu
düşünülmektedir (73).
Günümüzde kan donörlerinden alınan kanlar Hepatit C virüsü (HCV), HIV,
Hepatit B virüsü (HBV) gibi bazı enfeksiyonlar açısından test edilse de, bu durum
tüm enfeksiyonların kontrol edildiği anlamına gelmez. Bu nedenle spesifik olmayan
testler geliştirmeye ihtiyaç vardır. Serumda neopterin ölçümü bu testlerden birisidir.
Neopterin düzeylerinin, özellikle viral enfeksiyonların erken dönemlerinde özgül
antikorların pozitifleşmesinden önce yükselmeye başlaması nedeniyle, herhangi bir
enfeksiyonun gözden kaçırılmaması yönünden özgül olmayan, ancak duyarlı bir
belirleyici olarak, kan bankacılığında ayrı bir yeri vardır. Yapılan çalışmalarda, kan
33
donörlerinde neopterin taramasıyla birçok enfeksiyon ajanın serokonversiyon
öncesinde belirlendiği ve transfüzyonla ilişkili birçok enfeksiyonun önlenmesinde
büyük yarar sağladığı bildirilmektedir (7, 8, 73, 112, 113).
Özellikle sık kan transfüzyonu yapılan hematoloji ve onkoloji hastalarında
enfeksiyon etkeni olabilecek, ancak kan bankalarında uygulanan rutin testler arasında
yer almayan bazı etkenlerle oluşabilecek enfeksiyonların saptanması, neopterin
düzey taraması ile başarılmaktadır (7, 8, 112, 113).
Bu konu ile ilgili 1986-1988 yılları arasında Avusturya’da yapılan geniş
kapsamlı bir çalışmada; 76 587 kan donöründe neopterin düzeyi araştırılmış, yüsek
düzey neopterin saptanan donör oranı %1,62 olarak bulunmuş ve ileri çalışmalarda
bu donörlerin %23’ünde ya bir enfeksiyon ya da anormal bir klinik sendrom varlığı
belirlenmiştir (20). Ayrıca, bu uygulama sırasında değişik inflamatuar ve kanserler
de fark edilmiştir. Bu sonuçlardan sonra, Avusturya kan bankalarında neopterin
düzey tayini rutin tarama testleri arasına alınmış ve diğer test parametreleri yönünden
negatif olsalar bile, serum neopterin düzeyi >10 nmol/L olan donör kanlarının
transfüzyon için kullanılmaması kararlaştırılmıştır (7).
Ülkemizde Fişenk’in Hacettepe Üniversitesi Hastanesi’nde rutin tarama
testleri negatif olan 2760 kan donoründe neopterin düzeylerini taradığı çalışmasında,
donörlerin 2619’unda (%94,9) neopterin konsantrasyonunu normal sınırlarda,
141’inde (%5,1) ise yüksek olarak saptanmıştır (8).
Neopterin analizi için günümüzde kullanılan hızlı, kolay uygulanabilir ve
ekonomik yöntemlerin varlığı, bu testin kan donörlerinde rutin olarak kullanılmasına
olanak sağlamakta ve ciddi bir ek maliyet getirmemektedir. Kan bankalarında
neopterin taraması sonucu elenen kan donörü sayısı düşük olmasına rağmen (< %2),
asemptomatik kişiler, inkübasyon ya da pencere dönemindeki seronegatif kişiler ve
sessiz metabolik veya kanser hastalığına sahip kişiler bu şekilde seçilebilecek ve kan
transfüzyonlarının güvenirliği önemli ölçüde artacaktır (18).
34
2. 6. Kan Donörlerine Uygulanan Standart Tarama Testleri
Kan vermesinde sakınca görülmeyen kişilerden ön kol veya antekübital
bölgedeki venlerden flebotomi ile uygun teknikle yaklaşık 450-500 ml alınan kan
antikoagülanlı ve tamponlu plastik torbalara toplanır. Daha sonra bu kan örneğinden
yaklaşık 5-6 ml jelli vacotainer tüplere alınarak santrifüj edilir. Ayrılan serum
örneklerine de HBsAg, insan immün yetmezlik virüsüne karşı antikor (anti-HIV) tip1
ve 2, hepatit C virüsüne karşı antikor (anti-HCV) ve sifilis için tarama testi-Rapid
Plasma Reagin (RPR) testleri uygulanır. Bu testlerden herhangi birisinde pozitiflik
saptandığında kan örneği reddedilir ve nakil için kullanılmaz (114).
2. 7. Kan Bankacılığının ve Sağlıklı Kan Donörlerinin Önemi
Enfeksiyon hastalıkların bulaşmasında transfüzyon önemli bir yoldur. Enfekte
donörlerden alınan kan ve/veya kan ürününün kullanımı ile bulaşan enfeksiyon
hastalıkları transfüzyonun en çok karşılaşılan ve korkulan komplikasyonudur. Her ne
kadar güvenli kanın en önemli parametrelerinden biri olarak enfeksiyonsuz olması
kabul edilse de, enfeksiyon etkenlerinin bulaşma oranını bugün için sıfırlamak
mümkün gözükmemekte, ancak minimum düzeylere düşürülmeye çalışılmaktadır.
Mevcut rutin tarama testlerinde sağlanan ileri derecedeki gelişmelerin kan ve kan
ürünleri transfüzyonu ile özellikle virüs enfeksiyonlarının bulaş riskini çok azalttığı
bir ortamda halen azda olsa devam etmektedir (7).
Kan ve kan ürünlerinin naklinde güvenirliliğin sağlanması için öngörülen
önlemler arasında; kayıtlı ve devamlı donörlerin kullanılması, donör seçiminde
sorgulamanın iyi yapılması, donör kayıtlarının iyi tutulması, hepatit B yüzey
antijenine karşı antikor (anti-HBc) taraması, Treponema pallidum için özgül antikor
testlerinin kullanılması, plazma türevi ürünlere inaktivasyon yöntemlerin
uygulanması ve karaciğer enzim düzeylerinin ölçülmesi gibi uygulamalar yer
almaktadır (115-117).
35
Kan transfüzyonu ile enfeksiyon ajanlarının bulaşma riskinin önlenememesi
konusunda öne sürülen en az dört neden bulunmaktadır (117).
1) Donör kan bağışında bulunduğu sırada enfeksiyonun erken döneminde
olabilir ve laboratuar testleri negatif sonuç verebilir (pencere dönemi),
2) Klinik olarak asemptomatik seyreden kronik taşıyıcı durumundaki donörde
sürekli tarama testleri negatif çıkabilir,
3) Donör, mutant veya varyant bir suş ile enfekte olabilir,
4) Tarama testlerinin uygulanması sırasında laboratuardan kaynaklanan
teknik hatalar olabilir.
Yapılan bir araştırmada, rutin tarama sırasında anti-HIV negatif olduğu
saptanan 7 donörden kan alan 13 kişi, 8-20 ay izlenmiş ve bu kişilerin üçünde HIV’le
ilişkili hastalık, 1’inde kazanılmış immün yetmezlik sendromu (AIDS) geliştiği
saptanmıştır. Bu 7 donörün daha sonraki sorgulamasında, son 4 ay içinde bulaş riski
bulunan aktivitelerde bulundukları belirlenmiş ve bu süre içinde enfekte olan bu
kişilerden eldeki tarama testleri ile negatif sonuç alındığı belirtilmiştir (118).
Bu bulgular, rutin tarama testlerinin erken dönem enfeksiyonlarda yararsız
olduğunu vurgulamaktadır. Her ne kadar bu oran düşük gibi görünse de özellikle
HIV gibi virüslerin bulaşmasında önemli olup, gözardı edilmesi mümkün değildir.
Kan transfüzyonu ile virüs, bakteri ve parazit gibi birçok enfeksiyon etkeni
bulaşabilmektedir. Ancak bunların arasında en önemlilerinin HIV, HBV, HCV ve
insan T hücresi lenfotropik virüsü (HTLV) olduğu kabul edilmektedir (119).
36
2. 8. Ülkemizde Kan Transplantasyonu ve Kan Bankacılığı
Dünyada kan bankacılığının özellikle son 20 yıl içinde göz kamaştıran bir
hızla gelişme içerisinde olduğu gözlemlenmektedir.
“Güvenli kan” denildiğinde, hastaya verildiğinde ek olumsuzluklara neden
olmayan, kaynağı takip edilebilen, virüs, bakteri ve parazit gibi mikroorganizmaları,
ilaçları, kimyasal maddeleri içermeyen kan anlaşılmalıdır.
Türkiye’de ilk kan transfüzyonu 1921 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nde yapılmış, 1957 yılında da Türkiye Kızılay Derneği’nce “Kamu Kan
Bankaları” hizmete açılmıştır.
Günümüzde, Sağlık Bakanlığı hastanelerinde kullanılan kan ve kan
bileşenlerinin %60’ı Kızılay kan merkezlerinden temin edilmektedir. Üniversite
hastanelerinde bu oran %20’dir. Tam kan kullanım oranı %95’lerden %15
dolaylarına inmiş olup, tam kanın tamamına yakını hastane kan bankalarından
sağlanmaktadır.
Sağlık Bakanlığı tarafından hazırlanan ve Haziran 2005 tarihinde hayata
geçirilen “Güvenli Kan Temini Projesi” kapsamında, ülkemizin ihtiyacı olan kan
ürünlerinin tümünün Bölge Kan Merkezleri aracılığıyla toplanması ve toplanan
kanların da %60’tan fazlasının düzenli kan bağışçılarından elde edilmesi
amaçlanmaktadır (120).
Ülkemiz; kan bağışı konusunda gelişmiş ülkeler ile kıyaslandığında oldukça
geri sıralarda yer almaktadır. Bu ülkelerde gönüllü kan bağışlarının nüfusa oranı
%5’e ulaşırken ülkemizde bu oran halen %1,5-2 civarındadır. En önemli sorun
gönüllü kan donörü sayısındaki yetersizliktir. Gönüllü kan bağışı ile karşılanamayan
kısım hastane kan merkezleri tarafından çoğunlukla replasman, kana kan, zorunlu
yöntem ile karşılanmış ve karşılanmaktadır.
37
Ülke genelinde sağlıklı istatistiki verilere ulaşmak ve kullanılan kanların
izlenebilirliğini sağlamak pek mümkün değildir. Ayrıca, kan hizmetleri konusunda
kapsamlı bir standardizasyon ve denetim de mevcut değildir. Ülkemizde toplanan
kan bağışını kesin bir sayıyla söyleyebilmek mümkün değildir. Türkiye Kan
Merkezleri ve Transfüzyon Derneği tarafından 2003 yılında ülke genelindeki kan
merkezlerinde yapılan anket çalışması sonuçları ile Sağlık Bakanlığı Yataklı Tedavi
Hizmetleri Yıllığı verileri uyumlu değildir. Sağlık Bakanlığı verilerine göre 2004’te
873 454 ünite kan bağışı toplanmış, Türkiye Kan Merkezleri Transfüzyon
Derneği’nin anket sonuçlarına göre ise 1 236 776 ünite kan toplanmıştır (121).
2. 9. Triptofan
Triptofan, 2-amino-3-(1H-indol-3-il) propanoik asit olarak adlandırılan,
apolar yan zincire sahip esansiyel bir amino asittir (Şekil 2. 8), (100). İlk olarak
1900’lerin başlarında Hopkins ve Cole tarafından kazein proteininin izolasyonunun
ardından keşfedilmiş, kısa bir süre sonra ise Ellinger ve Flamand tarafından kimyasal
yapısı aydınlatılmıstır. Sentezi ise, ilk defa 1949’da yapılmıştır (122).
Şekil 2. 8. Triptofanın kimyasal yapısı (100).
Triptofan, indol halkası içeren tek amino asittir (123). Bitkiler ve
mikroorganizmalar tarafından sentezlenebilen triptofan, insanda de novo
sentezlenememektedir. İnsan vücudunda sentezlenemeyen triptofan diyetle alınması
gereken 8 esansiyel amino asitten biridir (122, 124). İnsanda dokularda nispeten az
depolanan triptofan, diğer amino asitlerle kıyaslandığında vücutta konsantrasyonu en
düşük olanıdır. Hindi, tavuk, muz, ceviz, çikolata, peynir, avokado ve yulaf gibi
gıdalar triptofan yönünden zengin besinlerdir. Triptofan için minimum gereksinim
38
günlük ortalama 200 mg’dır. Gelişmiş ülkelerde diyet ile ortalama günlük triptofan
alımının yaklaşık 1 g olduğu bildirilse de, (125) yetişkinler için önerilen günlük alım
miktarı 250-425 mg/gün olarak belirlenmiştir. Bu da diyetle 3,5-6,0 mg/kg/gün
triptofan alımına karşılık gelmektedir (122).
Absorbe olan triptofan amfipatik yapısından dolayı diğer amino asitlerin
aksine dolaşımda %85-90 oranında plazma albüminine bağlı olarak, kalanı ise
serbest formda bulunmaktadır. Triptofan kan-beyin engelini serbest formda spesifik
olmayan L-amino asit taşıyıcıları aracılığıyla geçmektedir. Triptofan kan
dolaşımında diğer büyük nötral amino asitlerle (BNAA) taşıyıcılar için yarıştığından,
triptofan/BNAA oranı, serotonin sentezi için gerekli beyin triptofan
konsantrasyonunu etkilemektedir (122, 126).
Şekil 2. 9’da verildiği üzere, patolojik olmayan durumlarda triptofan, belli
başlı üç metabolik yoldan birini izlemekte, protein sentezinin yanı sıra kinürenin
sentezi ve serotonin sentezi gibi iki önemli metabolik yolağın öncül molekülü olarak
kullanılmaktadır. Hem periferal hem de merkezi sisteminde triptofan
metabolizmasının esas yolu kinürenin yolağıdır (122).
Şekil 2. 9. Triptofanın metabolik yolakları (122).
Triptofan
Protein sentezi
Kinürenin Seratonin
39
2. 9. 1. Triptofan Metabolizması ve Kinürenin Oluşumu
Triptofan katabolizmasının yaklaşık %99’unu oluşturan oksidatif kinürenin
yolağı, kinürenik asit, antranilik asit, kinolinik asit, pikolinik asit gibi ara ürünlerin
ve nikotinamid adenin dinükleotid (NAD), nikotinamid adenin dinükleotid fosfat
(NADP) gibi koenzimlerin sentezinin gerçekleştiği önemli bir metabolik yoldur
(Şekil 2. 10), (122, 126, 127).
Şekil 2. 10. Triptofan metabolizmasının oksidasyon (kinürenin) yolu (127).
40
Triptofan, diyetle alındığında kan dolaşımına geçerek, albümine bağlanır.
Kan-beyin engelinden öncelikle bağlı olmayan, serbest triptofan geçer. Ancak
triptofanın kan-beyin engelindeki taşıyıcılara ilgisi albümine olan afinitesinden daha
yüksek olduğundan, kan-beyin engeline yakın bulunan ve albümine bağlı triptofanın
albüminden ayrılarak beyne geçişi mümkündür (122, 128).
Periferal kinürenin kan beyin engelinden BNAA (histidin, izolösin,
metiyonin, fenilalanin, tirozin, valin gibi) taşıyıcılar ile merkezi sinir sistemine geçer.
Beyinde glia hücreleri tarafından alınır ve burada metabolize olarak 3-
hidroksikinürenin (3-HK), kinolinik asit (KUİN) gibi nöroaktif triptofan
metabolitlerine dönüşür (129, 130).
Triptofanın kinürenine dönüşümünde başlangıç ve hız kısıtlayıcı basamak
triptofanın N-formil-kinürenine oksidasyonudur. Oksidasyon, karaciğerde triptofan
(2,3)-dioksijenaz (TDO) veya ekstrahepatik dokuda IDO ile katalizlenmektedir.
Kinürenin başta glutamat reseptör antagonisti kinürenik asit (KİNA) ve glutamat
reseptör agonisti KUİN olmak üzere nörotransmitterlere etki eden birçok metabolitin
sentezinde de anahtar bileşiktir (16, 122, 131).
2. 10. Kinürenin Yolağı
Kinürenin, 1927 yılında Kotake tarafından izole edilmiş, aynı yıl Butenandt
ve arkadaşları tarafından yapısı aydınlatılmıştır. Sadece karaciğerde bulunan ve
memelilerde keşfedilen ilk indüklenebilen enzim sistemi olan TDO, substratı olan
triptofanın yanı sıra histidin, kinürenin ve çok az oranda da tirozin ve fenilalaninle
indüklenmektedir. Aktif indükleyicilerin verilmesiyle TDO düzeyleri birkaç saat
içinde artmakta, bileşiklerin uzaklaştırılmasıyla düzeyler 15-20 saat içinde normale
dönmektedir.
Hidrokortizon, TDO aktivitesini kontrol düzeyine göre 5-10 kat
artırabilmektedir (132). Tüberküloz, lösemi, mesane kanseri gibi çeşitli hastaların
idrarında farklı triptofan metabolitlerinin düzeylerinin yüksek bulunmasına karşın, bu
41
hastaların karaciğerinde TDO aktivitesinin yükselmemesi triptofan katabolizmasında
TDO’nun tek enzim olmayacağını düşündürmüş, 1963’te Hayaishi ve arkadaşları
triptofanı karaciğer dışındaki dokularda kinürenine çeviren ikinci bir enzimi izole
etmişlerdir. Geniş bir substrat spektrumuna sahip olan bu enzim, D-, L-triptofan,
triptamin, 5-hidroksitriptofan ve seratonin gibi indolamin türevlerine etki
edebildiğinden indolamin 2,3-dioksijenaz olarak adlandırmıştır (133, 134).
Triptofan (2,3)-dioksijenazın aksine IDO, triptofan ve glukokortikoidlerle
indüklenmemektedir (132). Her iki enzim de bir “hem” proteinidir. Enzimin
aktivasyonu için ferrik demiri ferroz forma dönüştürerek, triptofan ve moleküler
oksijenin enzimin aktif merkezine bağlanmasını hızlandıracak süperoksit anyon
radikali gereklidir (16, 135). Her iki enzim aynı reaksiyonu katalizlese de TDO ve
IDO salgılanmasının farklı dokularda olması, farklı biyolojik rolleri yansıtmaktadır.
Normal şartlarda hepatik kinürenin yolağı aktiftir ve sağlıklı dokularda IDO
salgılanması oldukça düşüktür. Ancak, immün aktivasyona, inflamasyona ve
enfeksiyona bağlı olarak IDO salgılanması artarak ekstrahepatik kinürenin yolağının
baskın hale gelmesine neden olmaktadır. IDO, immün yanıtta aktif rol oynarken,
TDO’nun bu süreçte rolü olduğuna dair deliller yok denecek kadar azdır (11, 132,
136).
2. 11. Kinüreninin Triptofana Oranı (Kyn/Trp) ve Önemi
Normal şartlarda kinürenin konsantrasyonu, serum triptofan düzeylerine
bağlıdır. Triptofanın diyetsel alımının azalmasına bağlı olarak endojen triptofan
düzeyleri de azalacağından kinürenin düzeyleri de düşük gözlenecektir. Kyn/Trp
oranı; yani TDO ve IDO’nun ilk ürününün konsantrasyonunun, bu enzimlerin
substratının konsantrasyonuna oranı, triptofan yıkımının ve IDO aktivitesinin uygun
bir göstergesidir. Kyn/Trp oranına immün aktivasyon belirteçlerinin eşlik etmesi, bu
orandaki artışın, özellikle IDO aktivasyonuna bağlı olduğunu doğrular niteliktedir
(137, 138). Fuchs ve arkadaşları tarafından sağlıklı kişilerde yapılan çalışmada
ortalama triptofan konsantrasyonu 73,0 ± 14,9 μmol/L, kinürenin konsantrasyonu
42
1,92 ± 0,58 μmol/L ve Kyn/Trp ise 26,9 ± 8,10 mol/mmol olarak ölçülmüştür
(138).
Yapılan çalışmalar, HIV enfeksiyonu, (139) sistemik lupus eritematozus,
(140) Alzheimer, (141) Huntington (142) ve Parkinson (143) gibi nörodejeneratif
hastalıklarda, majör depresyon (144) ve kanser gibi hastalıklarda triptofan
konsantrasyonunun azaldığını, kinürenin ve diğer triptofan katabolitlerinin
konsantrasyonunun arttığını göstermektedir (145).
2. 12. İndolamin 2,3-dioksijenaz
Kotake ve Masayama, triptofanın N-formilkinürenine dönüşümünü
katalizleyen enzimi, 1936’da izole etmiş ve triptofan pirolaz olarak
isimlendirmişlerdir. Bu enzim daha sonra triptofan 2,3-dioksijenaz olarak
adlandırılmıştır (16, 132, 135).
İndolamin 2,3-dioksijenaz, intraselüler olarak konstitütif indüklenebilir
formda plasenta, akciğer, ince ve kalın barsak, kolon, dalak, mide ve beyinde
sentezlenmektedir. IDO, dendritik hücrelerde, monosit ve makrofajlarda,
eozinofillerde, fibroblastlarda, epitel hücrelerde, vasküler düz kaslarda, endotel
hücrelerde ve bazı tümör hücrelerinde INF-ã ile indüklenmektedir. Sentezlendiğinde
lokal dokudaki triptofanı tüketerek kinürenin oluşumunu artırmaktadır. Doğal immün
effektör mekanizmayı temsil eden IDO’nun konstitütif olarak sentez edildiği ve
mukoz membranlarda hızla indüklenerek intrasellüler ve ekstrasellüler
organizmaların büyümesini inhibe ettiği in vitro olarak gösterilmiştir (132). IDO,
immün yanıtın diğer doğal elemanları gibi adaptif immün sistem tarafından da
düzenlenmektedir. IDO, hem doğal hem de adaptif immün yanıtta T hücreleri
tarafından üretilen ve en güçlü indükleyicisi olan INF-γ dışında, enfeksiyonlar
esnasında üretilen TNF-α, INF-α/-β, IL-10, sitotoksik T lenfositle ilişkili antijen-4 ile
de indüklenmektedir (146-148). IDO, pek çok biyokimyasal yolakta önemli rolü olan
ve prostetik grup olarak hem içeren monomerik bir proteindir ve 403 amino asitten
oluşur (16, 124).
43
İndolamin 2,3-dioksijenazın immün regülasyondaki rolü oldukça karışık
olmakla birlikte iki temel fonksiyonu ön plandadır (135):
i) İndolamin 2,3-dioksijenaz, triptofan metabolizmasının immünodüzenlenme
yolağında periferal toleransın normal efektörüdür. İmmün tolerans ve atak arasındaki
dengeyi etkileyerek uygun immün yanıtın oluşmasına yardım etmektedir.
ii) İndolamin 2,3-dioksijenazın kazanılmış immün toleransta esansiyel rol
oynadığı, T hücreleri ile etkileşerek ve triptofan düzeylerini tüketerek tümörlerin
immün sisteme tolerans geliştirmesine katkıda bulunduğu düşünülmektedir. Murray
ve arkadaşları tarafından 2007’de keşfedilen ve IDO-2 olarak adlandırılan enzimin
biyolojik rolü tam aydınlatılamamış olmakla birlikte, T hücre yanıtını baskılayarak
tümör hücrelerinde gelişen immün toleransta rol oynadığı düşünülmektedir (149,
150).
2. 13. Triptofan Yıkımını Etkileyen Etmenler
İndolamin 2,3-dioksijenaz aktivitesinin, sigara içenlerde içmeyenlere oranla
daha düşük olduğu bulunmuştur. Serum IDO aktivitesi serum kotinin
konsantrasyonuyla ters orantılıdır. İmmün düzenleyici enzim IDO, T-hücre
aktivitesini baskılamaktadır. Sonuç olarak immünosupresif IDO aktivitesi sigara içen
bireylerde azalmaktadır. IDO-bağımlı immünosupresyondaki azalma, sigara içmenin
immün düzenleyici etkisinden kaynaklanabileceği bildirilmiştir (65).
Triptofan analoglarının IDO üzerine etkisinin araştırıldığı bir çalışmada,
IDO’nun enzimatik aktivitesini inhibe eden 1-metil-triptofan (1-MT) ve
metiltiohidantoin-triptofanın ve IDO substratı olan triptofanın INF-γ ile IDO
indüksiyonunu transkripsiyonel düzeyde baskıladığı görülmüştür. Böylece triptofanın
kendisinin de IDO üzerinde etkisinin olabileceği gösterilmiştir (151).
Klinik çalışmalarda, triptofan ile yarışarak kompetetif inhibisyon yapan 1-
MT’ın IDO eksprese eden tümör hücrelerinin gelişme ve büyümesini yavaşlattığı,
44
ancak gerileme olmadığı gösterilmiştir (152). Daha da önemlisi IDO-2’nin de
spesifik bir inhibitörü olan 1-MT ile engellenmesi antitümör aktiviteyle
sonuçlanmaktadır. Bu sonuçlar, IDO inhibisyonunun kanser tedavisinde terapötik bir
etkisinin olabileceğini göstermiştir (150).
Koroner kalp hastalığı riskini azaltıcı ve lipit düşürücü etkileri için tedavi
amacıyla kullanılan statinlerini antiinflamatuar özelliklerinin olduğu ve immün yanıtı
değiştirdiklerine dair bulgular oldukça yenidir. Atorvastatinin in vitro T
hücresi/makrofaj sistem üzerine etkisi ile statinlerin hücresel immün yanıtta T-hücre
aktivasyonunu inhibe ettiğini gösteren veriler uyumlu bulunmuştur. Atorvastatinin
monositik hücrelerde doğrudan INF-γ aracılıklı yolağı inhibe ettiği gösterilmiştir.
Sonuçta hem neopterin sentezini, hem de triptofan yıkımunu inhibe ettiği
bulunmuştur (153).
Bakterisit, fungusit ve antiviral aktivite gösteren N-klorotaurin uzun ömürlü
oksidanların ana komponenti olduğundan, savunma sisteminde önemli bir role
sahiptir. İnsan periferal kan mononükleer hücrelerinde neopterin oluşumu ve
triptofan yıkımına etkisi araştırıldığında N-klorotaurinin INF-γ azalması ile IDO
aktivasyonunu baskıladığı ve neopterin oluşumunu azalttığı gösterilmiştir (154).
Klomipramin, INF-γ salınımını azaltırken, imipramin ve trisiklik
antidepresanlar IL-10 üretimini artırırlar. Trisiklik antidepresanların, bazı
proinflamatuar sitokinlerin üretimini baskıladığı bildirilmiştir. Sertralin ve fluoksetin
INF-γ üretimini azaltır (155).
Meloksikam ile tedavi sonrası idrar neopterin düzeylerinde hafif bir azalma
gözlenirken, serum neopterin, triptofan ve kinürenin düzeylerinde anlamlı bir artış
kaydedilmiştir. Kinürenin/triptofan oranında ise hafif bir artış bulunmuştur (156).
Romatoid artrit hastalarında triptofan yüklemesinden sonra artan kinürenin ve
3-HK itrahının pridoksin uygulanmasının ardından azaldığı bildirilmiştir. Hastalık
aktivitesindeki azalmayla da bu yükselmede düşüş kaydedilmiştir (157).
45
Forrest ve arkadaşları tarafından yapılan çalışmada, triptofan düzeylerinin
sağlıklı kontrollere kıyasla anlamlı derecede düşük olduğu romatoid artritli hastalar,
altı ay süreyle metotreksat veya prednizolon ile tedavi edildikten sonra anlamlı
terapötik yanıt alınmış ve metotreksat tedavisi uygulananlarda neopterin
düzeylerinde azalma eğilimi izlenirken triptofan metabolitlerinde bir değişiklik
gözlenmemiştir (158).
2. 14. Triptofan ve Kinürenin Düzeylerinde Değişimler
Kinürenin/triptofan oranı yani kinüreninin konsantrasyonun, TDO ve
IDO’nun substrat konsantrasyonuna oranı triptofan yıkımının göstergesidir.
Triptofan yıkımının, TDO’dan çok IDO aktivasyonundan kaynaklandığını
kanıtlamak için immün sistem aktivasyonunuyla birlikte değerlendirmek
gerekmektedir. Kyn/Trp oranı, neopterin gibi bir immün aktivasyon parametresi ile
ve endojen INF-γ oluşumuyla ilişkili olduğundan dolayı, IDO aktivasyonunun
göstergesidir. Bu nedenle IDO aktivitesinin doğrudan ölçülmesi yerine Kyn/Trp
oranının kullanımı tercih edilmektedir (11).
Makrofajlarda, dermal fibroblastlarda, insan tümör hücrelerinde IDO
indüksiyonu pteridin biyosentezinin anahtar enzimi GTP siklohidrolaz indüksiyonu
ile ilişkilidir. IDO’ın pteridin sentezinde doğrudan rolü olduğu gösterilmese de bu
paralel indüksiyonun INF-γ aracılıklı olduğu düşünülmektedir. Böylece neopterin ve
BH4 sentezi de artmaktadır. İnterferonların potansiyel antikanser ajanlar olduğu ve
tümör hücrelerinin artışını inhibe ettiği hücre kültüründe gösterilmiştir (132).
Proinflamatuar sitokin INF-γ, çeşitli hücrelerde IDO’ı indükler. IDO aktivasyonu da
triptofan miktarını sınırlandırır. Triptofan, protein sentezi için gerekli olduğundan bu
esansiyel aminoasitin azalması protein biyosentezinin durmasına, sonuçta da patojen
artışının ve hücre proliferasyonunun aksamasına yol açar. Sonuç olarak triptofan
deplesyonu, hücrelerde INF-γ tarafından indüklenen bir savunma mekanizması
olarak düşünülmektedir. Bu mekanizma ile antimikrobiyal ve antitümöral etki
46
görülebileceği, hücre içi patojenlerin veya kanser hücrelerin artışınının
sınırlandırılabileceği düşünülmektedir (11, 159, 160).
Triptofan 2,3-dioksijenaz’ın etkisiyle kan triptofan konsantrasyonun
azalması, kinürenin düzeyinin artmasına neden olur ve buna bağlı olarak da Kyn/Trp
oranı artar; ancak immün aktivasyon göstergelerinin kan düzeyleri
etkilenmemektedir (Tablo 2. 3), (11).
Tablo 2. 3. Triptofan metabolizması ve immün aktivasyon ilişkisi.
Kan düzeylerindeki değişim
Triptofan Kinürenin Kyn/Trp İmmün aktivasyon
göstergeleri
Diyetle
yetersiz alımı ↓ ↓ ↔ ↔
TDO ↓↓ ↑ ↑ ↔
IDO ↓↓ ↑↑ ↑↑ ↑↑
↑ artar, ↓ azalır, ↔ değişmez
İndolamin 2,3-dioksijenaz ise triptofanın kinürenine dönüşümünü stimüle
ederek, kan triptofan düzeylerinin anlamlı düzeyde azalmasına ve kinürenin
konsantrasyonunun artmasına neden olur. Böylece Kyn/Trp oranı ve immün
aktivasyon göstergelerinin kan düzeyleri artar. Bu nedenle, triptofan yıkımı
göstergesi olarak Kyn/Trp oranının değerlendirilmesi bireysel olarak triptofan veya
kinürenin konsantrasyonlarına göre daha uygundur (11, 146).
Yapılan son çalışmalar, IDO’ın tümör ve tümör drenaj lenf düğümlerinde
yüksek düzeyde bulunduğunu göstermektedir (152, 161). IDO’ın tümör kaynaklı
toleransa katkısı vardır (148). IDO’ı inhibe etmek için geliştirilen stratejiler tümör
immünoterapinin etkinliğini artırmada kullanılabilir. IDO inhibitörleri antitümör
immün yanıtın artırılmasında geleneksel kemoterapötik ilaçlar ile kombine
kullanılabilir (148, 162). Yüksek IDO aktivitesi genellikle hastalığın kötü seyri veya
47
ileri derece kanser ile ilişkilendirildiğinden çeşitli kanser türlerinde IDO aracılıklı
toleransın sonlandırılmasının kemoterapinin etkinliğini artırabileceği
düşünülmektedir. Böylece IDO inhibisyonunun kanser ve kronik enfeksiyon
tedavisinde yeni bir terapötik hedef olabileceği bildirilmektedir (125, 163-165).
2. 15. Kan Donörlerinde Yapılan Pteridin Çalışmaları
Ülkemizde, Fişenk ve arkadaşlarının 2005 yılında yaptığı çalışmada
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Kan Merkezi’ne başvuran 2 760 gönüllü kan
donöründe ELISA ile neopterin düzeyleri ölçülmüş. 141 donörde (% 5,1) neopterin
düzeyi yüksek bulunmuştur. Bu 141 donörün ancak 57’si ileri incelemeye alınmıştır.
Neopterin düzeyi yüksek olan donörlerin 6’sında klinik bulgular saptanırken 7’sinde
viral belirleyicilerde1 HBsAg, 4 Herpes simpleks virüsü-immnoglobulin M (HSV-
IgM), 1 AdV-IgM (Adenovirüs-IgM), 1 RSV-IgM (Respiratuar sinsial virüs-IgM)
pozitiflik bulunmuştur (8).
Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi Kan Merkezinde de benzer bir çalışma
yapılmıştır. Kan donörlerinde neopterin düzeylerinin taranması, yüksek düzeylerin
saptandığı donörlerde viral IgM antikorlarına bakılarak olası bir viral enfeksiyonun
araştırılması ve böylece neopterinin kan yolu ile viral bulaş riskini azaltmadaki
değerinin ortaya konulması hedeflenmiştir. Kan merkezine gönüllü olarak kan
vermek için başvuran 18-55 yaş arasındaki 36’sı kadın, 388’i erkek olmak üzere
toplam 424 sağlıklı erişkinde neopterin düzeyleri taranmıştır. Bu çalışmada kan
bağışında bulunmak üzere hastane kan merkezine başvuran donörlerin büyük
çoğunluğunu (%91) erkekler oluşturmuştur. Bu durum, toplumumuzun
sosyopsikolojik değerlerine bağlı olabileceği gibi, kadınlara ait fizyolojik özelliklere
(mensturasyon, gebelik) de bağlı olabilir. Farklı toplumlarda neopterin düzeylerinin
cinsiyet farkı gözetmediğini ifade eden birçok çalışma mevcuttur. Cumhuriyet
Üniversitesi’nde yapılan bu çalışmada kadın ve erkek donörlerin neopterin düzeyleri
arasında istatistiksel olarak fark bulunmamıştır. Buna göre 424 kan donörün
407’sinde (%96) neopterin düzeyi normal sınırlarda, 17’sinde (%4) ise yüksek (>10
nmol/L) olarak saptanmıştır (20, 81, 166-168).
48
Honlinger ve arkadaşları 76 587 kan donörünün 1242’sinde (%1,6) neopterin
düzeylerini yüksek saptamıştır (20).
Schennach ve arkadaşlarının konu ile ilgili Avusturya Innsbruck Kan
Merkezi’nde yaptıkları bir çalışmada, kan donörlerinde yüksek neopterin düzeyi
saptama oranları %2 ile %7,8 arasında bildirilmektedir. Çalışmada fizik muayeneleri
normal, ancak neopterin düzeyleri >10 nmol/L olan 987 donörün 54’ü (%5,5) ile
neopterin düzeyleri normal olan 502 donörün 10’unda (%2) Ebstein-Barr virüsü
(EBV)-IgM pozitifliği bulunmuş ve aradaki farkın önemli olduğu bildirilmiştir. Bu
araştırıcılar, yüksek düzey saptanan kanların transfüzyon için değil albümin veya
diğer ürünlerin üretiminde kullanıldığını ifade etmektedirler. Ayrıca yüksek
neopterin düzeyine sahip kan örneklerini Parvovirüs B-19 ( PV B19) varlığı
yönünden PCR (Polymerase Chain Reaction (Polimeraz zincir reaksiyonu) ile
araştırmışlar ve neopterin düzeyi yüksek olan örneklerin %4’ünde pozitiflik
saptarken, normal olanların hiçbirisinde pozitiflik saptamamışlardır. Araştırıcılar bu
bulgunun, yüksek neopterin konsantrasyonları ile PV B19 enfektivitesi arasında bir
ilişkinin varlığını gösterdiğini ileri sürmüşlerdir. Aynı araştırıcıların bir diğer
çalışmasında, neopterin düzeyleri yüksek bulunan 1060 donörün %7’sinde ve
neopterin düzeyleri normal olan 462 donörünün %2’sinde PV B19-IgM pozitifliği
bulunmuş ve aradaki farkın önemli olduğu ifade edilmiştir (7, 66, 167, 168).
Murr ve arkadaşları, farklı kan grubuna sahip 8288 kan donöründe neopterin
konsantrasyonlarını araştırmışlar. O kan grubuna sahip donörlerde neopterin
konsantrasyonunu A, B, AB kan grubuna sahip donörlere göre daha yüksek tespit
etmişlerdir (169).
Araştırmalarda farklı sonuçların bulunması, çalışılan donör sayısına,
toplumun sosyoekonomik yapısına ve çalışmanın yapıldığı mevsimsel değişikliklere
göre farklılık gösterebileceği düşünülmektedir.
49
Birçok ülkede neopterin ile ilgili yapısal, biyokimyasal, immünolojik, klinik
ve tanısal anlamda çok sayıda araştırma yapılmış olmasına rağmen (13-15, 19, 40,
43, 48, 49, 53, 59-63, 74-76, 84, 85, 88-96, 99, 104-111, 143, 170, 171, 173, 175)
kan donörlerinde yapılan neopterin çalışmalarının sınırlı kaldığı görülmektedir (7, 8,
20, 66, 112, 113, 166-169). Avusturya kan bankalarında neopterin düzeyi yüksek
bulunan kanlar diğer tüm belirleyiciler negatif olma durumunda bile
kullanılmamaktadır. Bu ülkede geniş çaplı taramalarda, kan donörlerinin ortalama
%2-3’ünde neopterin düzeyi yüksek bulunmaktadır (7, 20, 167). Tüm bu yayınlara
rağmen, triptofan yıkımının immün aktivasyon kaynaklı olduğunun neopterin ile
desteklendiği bir araştırma kan dönörlerinde henüz yapılmamıştır.
50
3. GEREÇ VE YÖNTEM
3. 1. Gereçler
3. 1. 1. Kullanılan Kimyasal Maddeler
Kimyasal Madde Adı Firma Adı
Albümin Sigma
Asetonitril Merck
Dipotasyum hidrojen fosfat Merck
L-kinürenin Sigma
L-triptofan Sigma
Potasyum dihidrojen fosfat Merck
Trikloroasetik asit Sigma
3. 1. 2. Kullanılan Araç ve Gereçler
Cihaz Adı Firma Adı, Modeli
Bilgisayar HP
Buzdolabı Arçelik
Deiyonize distile su cihazı Baunstead
Derin dondurucu Arçelik
Enzim-immünoassay plak okuyucu Spectra Max M2
Enzim-immünoassay plak yıkayıcı Sorin Biomedica
Floresan dedektörü G 1312 A
Hareketli faz süzme düzeneği Neuberger
Kolon (Oktadodesil silikajel C 18 Hichrom
25 cm X 4.6 mm, partikül büyüklüğü 5µ)
Manyetik karıştırıcı Dottingen 7801
Mikrosantrifüj Hettich Universal 30 RF
Neopterin-enzim-immünoassay kiti DRG
51
Otomatik örnekleyici G 1313 A
Otomatik pipetler Eppendorf
Ön kolon (Oktadodesil silikajel C 18) Hichrom
pHmetre Cyberscan pH 500
Pompa G 1311 A
Santrifüj Hettich Universal 30 RF
Terazi Mettler H54, AT201
Terazi Schimadzu Libror EB-330D
Ultrasonik banyo Transsonic 460/H
UV-görünür bölge dedektörü G 1314 A
Vorteks Janke&Kunkel VF 2
Yatay çalkalayıcı Edmond Bühler BH 2
Yazıcı HP laser 1310
Yüksek Basınçlı Sıvı Kromatografisi HP Agilent 1100
3. 2. Yöntem
3. 2. 1. Kullanılan Çözeltilerin Hazırlanışı
3. 2. 1. 1. Serum Neopterin Analizinde Kullanılan Çözeltiler
Çözeltiler, üretici firmanın hazırladığı uygulama esaslarının yer aldığı
yönergedeki şekilde hazırlandı.
a) Neopterin Enzim Konjugatı: Neopterin enzim konjugat çözeltisi kullanılmadan
önce neopterin enzim seyreltici ile hacim olarak 1:100 oranında seyreltilerek
hazırlandı.
b) Örnek Seyreltici: Kullanıma hazır halde bulunan çözelti.
c) Yıkama Tampon Çözeltisi: Konsantre halde bulunan yıkama çözeltisi
kullanılmadan önce deiyonize su ile 1:10 oranında seyreltildi.
52
d) Renk Substratı (3,3´,5,5´-Tetrametilbenzidin): Kullanıma hazır halde bulunan
substrat çözeltisi.
e) Reaksiyon Durdurma Çözeltisi: Kullanıma hazır halde bulunan seyreltik sülfürik
asit çözeltisi.
f) Neopterin Standart Çözeltileri: 0, 0,5, 1,5, 3, 6, 12, 24 ve 100 ng/ml
konsantrasyonlarında hazır neopterin standart çözeltileri.
g) Kontrol Serumları: Ölçümlerin doğruluğunu kontrol amacıyla üretici firma
tarafından sağlanan, biri negatif diğeri pozitif kontrol olarak kullanılmak üzere,
konsantrasyonları bilinen (0,94 ve 4,9 ng/ml, sırasıyla) 2 adet serum örneği.
3. 2. 1. 2. Serum Triptofan ve Kinürenin Ölçümünde Kullanılan Çözeltiler
a) Asetonitril içeren 0,015 M Potasyum Fosfat Tamponu pH 6,4:
i- 2,04 g potasyum dihidrojen fosfat (KH2PO4) tartıldı ve 70 ml/L asetonitril içerecek
şekilde 1000 ml’ye deiyonize suyla tamamlandı.
ii- 2,61 g dipotasyum hidrojen fosfat (K2HPO4) tartıldı ve 70 ml/L asetonitril
içerecek şekilde 1000 ml’ye deiyonize suyla tamamlandı.
iii- Asetonitril içeren 0,015 M KH2PO4 ve 0,015 M K2HPO4 çözeltileri kullanılarak
0,015 M potasyum fosfat tamponu, pH: 6,4 hazırlandı.
b) 0,05 M Potasyum Fosfat Tamponu pH 6,0:
i- 0,68 g KH2PO4 tartıldı ve deiyonize su ile 100 ml’ye tamamlandı.
ii- 0,87 g K2HPO4 tartıldı ve deiyonize su ile 100 ml’ye tamamlandı.
iii- 0,05 M KH2PO4 ve 0,05 M K2HPO4 kullanılarak 0,05 M potasyum fosfat
tamponu, pH: 6,0 hazırlandı.
53
c) 2 M Trikloroasetik Asit: 3,27 g trikloroasetik asit tartıldı, deiyonize suyla
çözülerek hacim 10 ml’ye tamamlandı.
d) 1 mM Kinürenin Standart Çözeltisi: 2,08 mg tartılan L-kinürenin 10 ml
deiyonize suda çözülerek kinürenin standart çözeltisi hazırlandı.
e) 1 mM Triptofan Standart Çözeltisi: 2,04 mg olarak tartılan L-triptofan 10 ml
deiyonize suda çözülerek triptofan standart çözeltisi hazırlandı.
f) Albümin Standart Çözeltisi: 0,7 g albümin tartıldı, deiyonize suyla çözülerek
hacim 10 ml’ye tamamlandı.
3. 3. Çalışma Gruplarının Tanımlanması
Bu tez çalışması Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi, Cerrahi ve İlaç
Araştırmaları Etik Kurulu’nun 17.01.2011 tarih ve DPT 10/01-37 numaralı onayı ile
gerçekleştirilmiş, çalışma süresince Helsinki Bildirgesi ilkeleri takip edilmiştir.
Çalışma grubu Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Erişkin Hastanesi, Kan
Merkezine başvuran kan donörlerinden oluşturulmuştur. Bu tez çalışması toplam 193
katılımcı ile gerçekleştirilmiştir. Katılımcıların demografik özellikleri Tablo 3. 1’de
sunulmuştur.
54
Tablo 3. 1. Katılımcıların demografik özellikleri ve sigara alışkanlıkları.
Yaş (yıl)
Katılımcılar
n Ortalama ± SS* Minimum Maksimum
Toplam
193
33,2 ± 9,6
18
60
Erkek
149
33,5 ± 10,1
18
60
Kadın
44
32,0 ± 7,5
19
47
Sigara İçiyor
100
33,2 ± 9,6
18
59
Sigara İçmiyor
93
33,2 ± 9,6
18
60
*SS, standart sapma
Tez çalışması kapsamında katılımcılar, yaş gruplarına göre; 18-27 yaş, 28-37
yaş, 38-47 yaş ve 48-60 yaş olmak üzere dört alt gruba ayrılmış ve bu yaş alt
gruplarının özellikleri tablo 3. 2’de sunulmuştur.
Katılımcılar kan gruplarına göre de; A, B, O ve AB kan grubu olmak üzere
dört gruba ayrılmıştır. Tablo 3. 3’te kan gruplarına göre katılımcıların demografik
özellikleri sunulmuştur.
55
Tablo 3. 2. Yaş gruplarına göre katılımcıların demografik özellikleri.
Yaş grupları n Yaş (yıl)
Ortalama ± SS*
Cinsiyet
E/K
18-27
64
23,4 ± 2,8
48/16
28-37
60
31,7 ± 3,3
46/14
38-47
52
41,9 ± 3,0
39/13
48-60
17
52,7 ± 3,5
16/1
*SS, standart sapma; E, erkek; K, kadın
Tablo 3. 3. Kan gruplarına göre katılımcıların demografik özellikleri.
Yaş (yıl)
Kan
grupları
n Ortalama ± SS* Minimum
Maksimum
Cinsiyet
E/K
A
87
33,2 ± 9,5
18
60
69/18
B
32
32,0 ± 7,8
18
47
23/9
O
56
33,6 ± 10,2
18
59
42/14
AB
18
33,3 ± 10,4
22
51
15/3
*SS, standart sapma; E, erkek; K, kadın
56
Daha sonra, Rh pozitif ve negatif olmak üzere katılımcılar tekrar iki alt gruba
ayrılmıştır; bu alt grupların demografik özellikleri Tablo 3. 4’te verilmiştir.
Tablo 3. 4. Rh pozitif ve negatif olmasına göre katılımcıların demografik
özellikleri.
Yaş (yıl)
Katılımcılar
n
Ortalama ± SS*
Minimum
Maksimum
Cinsiyet
E /K
Rh (+) 175 33,3 ± 9,5 18 60 132/43
Rh (-) 18 32,3 ± 10,9 18 51 17/1
*SS, standart sapma; E, erkek; K, kadın
Çalışmaya dahil olan kan donörlerinde herhangi bir patolojinin olup olmadığı
ve ilaç kullanım durumları da sorgulanmış, ancak sağlıklı gönüllüler kan donörü
olabildiği için, bu sorgulama sonuçlarında hepatit-B yüzey antikoru pozitif olan bir
kan donörü dışında katılımcılarda değerlendirmeye alınacak herhangi bir sağlık
sorunu ile karşılaşılmamıştır.
3. 4. Serum Örneklerinin Hazırlanması
Her bir donörden alınan 5-6 ml kan örneği, 15 dakika 3000 devir/dakika
santrifüj edildi. Serum örnekleri ayrıldı ve çalışma gününe kadar -20oC’de saklandı.
Neopterinin ışığa duyarlı olma özelliği nedeniyle serum örneklerinin ayrılması,
saklanması ve ölçüm aşamalarında gün ışığından korunmasına özen gösterildi.
57
3. 5. Yöntemler
3. 5. 1. Serum Neopterin Düzeylerinin Belirlenmesi
Antikor kaplı olmayan ELISA plağı kuyucuklarına 25 µl standart veya serum
örneği veya kontrol serumu ilave edildi. Enzim konjugatı çözeltisinden plak
kuyucuklarına 100 µl ilave edildi. Plak ışıktan korunarak oda ısısında yatay
çalkalayıcıda 200 devir/dakika’da 2 saat tutuldu. İnkübasyondan sonra
kuyucuklardaki çözeltiler uzaklaştırıldı ve plak, yıkama çözeltisi ile 3 kere yıkandı.
Her bir kuyucuğa 100 µl renk substrat çözeltisi eklendi ve plak oda sıcaklığında,
ışıktan korunarak, yatay çalkalayıcıda 200 devir/dakika hızda 30 dakika inkübe
edildi. Kuyucuklara 100 µl reaksiyon durdurma çözeltisi ilave edildi. 450 nm dalga
boyunda ELISA plak okuyucuda optik dansiteler ölçüldü.
3. 5. 2. Sonuçların Hesaplanması
Sonuçlar değerlendirilirken neopterin düzeylerine karşılık gelen optik dansite
değerleri kullanılarak kalibrasyon doğrusu hazırlandı ve serum örneklerindeki
neopterin konsantrasyonları hesaplandı.
3. 5. 3. Serum Triptofan ve Kinürenin Düzeylerinin Belirlenmesi
Her bir serum örneği 0,05 M fosfat tamponu, pH: 6,0 ile 1:1 oranında
seyreltildi. 2 M trikloroasetik asit çözeltisi ilave edilerek protein çöktürme işlemi
yapıldı. Tüpler vortekslenmeyi takiben 10 dakika süreyle 13000 devir/dakika’da
santrifüjlendi. Süpernatanlar viallere aktarılarak 25 µl hacimde YPSK enjeksiyonu
yapıldı. Hareketli faz olarak asetonitril içeren potasyum fosfat tamponu kullanıldı ve
0,8 ml/dk akış hızında ölçümler yapıldı (138).
Triptofan düzeylerinin belirlenmesinde floresan dedektör (eksitasyon 285 nm,
emisyon 365 nm), kinürenin düzeylerinin saptanmasında ise ultraviyole dedektör
58
(360 nm) kullanıldı. Her iki ölçüm eş zamanlı yapıldı ve triptofan ve kinürenin
düzeyleri mol/L olarak hesaplandı.
İndolamin 2,3-dioksijenaz aktivitesini ifade etmek için, her bir örnekteki
kinürenin konsantrasyonunun, o örnekteki triptofan konsantrasyonuna oranı
(Kyn/Trp) kullanıldı.
3. 5. 4. Triptofan ve Kinürenin Ölçümleri için Yöntemin Validasyon
Çalışmaları
3. 5. 5. Yöntemin Geri Kazanım Oranının İncelenmesi
Rastgele seçilen serum örneklerindeki triptofan ve kinürenin düzeyleri
belirlendi. Aynı örneklere 0, 5, 25 ve 50 µM triptofan standart çözeltileri ve 0, 1, 5
ve 10 µM kinürenin standart çözeltileri ilave edilerek yöntemin geri elde etme
yüzdesi hesaplandı.
3. 5. 6. Yöntemin Tekrarlanabilirliğinin (Kesinliğinin) İncelenmesi
Aynı serum örneği kullanılarak, aynı gün yapılan ölçümler ile gün içi
varyasyon katsayısı (VK) bulundu. Aynı yöntemin farklı tarihlerde uygulanması
sonucu saptanan ölçümlerin sonuçları kullanılarak günler arası % VK değerleri
hesaplandı.
3. 5. 7. Yöntemin Duyarlılığının İncelenmesi
Triptofan ve kinürenin için saptanabilir alt limit (nitel limit, NTL) ile
hesaplanabilir alt limit (nicel limit, NCL) hesaplandı (172).
59
3. 5. 8. Triptofan ve Kinürenin Standart Kalibrasyon Doğrularının
Hazırlanması ve Sonuçların Hesaplanması
1 mM standart triptofan ve kinürenin çözeltilerinin çeşitli konsatrasyonlarına
karşılık gelen pik yükseklikleri kullanılarak kalibrasyon doğrusu hazırlandı.
Triptofan ve kinürenin kalibrasyon doğru denklemleri kullanılarak serum
örneklerindeki triptofan ve kinürenin konsantrasyonları ve IDO aktivitesi hesaplandı.
3. 6. İstatistiksel Değerlendirme
Ölçümler sonucunda elde edilen veriler, SPSS 11.5 istatistik yazılımı
kullanılarak değerlendirildi. Çalışma grubunda yer alan bireyleri yaşları, ortalama
değerler ve standart sapma (SS) ile, diğer sonuçlar ortalama değerler ve standart hata
(SH) ile gösterildi. Kalibrasyon doğrularının hazırlanmasında ve hesaplarda
regresyon analizi kullanıldı. Gruplar arası ortalamaların karşılaştırılması parametrik
olmayan Mann Whitney-U testi ile yapıldı. Yaş, cinsiyet, sigara içme alışkanlığı, kan
grupları, Rh pozitif ve negatif olma durumu ile triptofan, kinürenin, neopterin
konsantrasyonları ve Kyn/Trp oranı arasındaki ilişki Spearman korelasyon katsayısı
kullanılarak incelendi.
p<0.05 istatistiksel olarak anlamlı kabul edildi.
60
4. BULGULAR
Çalışmaya %22,8’i kadın (n=44), %77,2’si erkek (n=149) olmak üzere
toplam 193 kan donörü dahil edilmiştir.
4. 1. Neopterin Düzeyleri
Neopterin düzeyleri 3.5.1.’de anlatıldığı üzere, ELISA kit kullanma talimatı
ile yapılan ölçümlerle elde edilen kalibrasyon doğrusu kullanılarak hesaplanmıştır
(Şekil 4. 1). Serum neopterin konsantrasyonları nM olarak sunulmuştur.
Şekil 4. 1. Neopterin kalibrasyon doğru örneği.
4. 2. Triptofan ve Kinürenin Düzeyleri
Triptofan ve kinürenin standart çözeltileri kullanılarak eş zamanlı elde edilen
pik örnekleri Şekil 4. 2’de verilmiştir. Şekil 4. 3’de ise rastgele seçilen bir serum
örneğine ait triptofan ve kinürenin kromatogramları gösterilmiştir.
Konsantrasyon (ng/ml)
61
Şekil 4. 2. Triptofan ve kinürenin standartlarına ait kromatogramlar.
(A): Triptofan standart örneği, (B): Kinürenin standart örneği.
Triptofan, λeks: 285 nm, λem: 365 nm; Kinürenin, λ: 360 nm. Hareketli faz:
%70 (h/h) asetonitril içeren 0,015 M potasyum fosfat tamponu, pH: 6,4. Akış hızı:
0,8 ml/dk.
Şekil 4. 3. Serum örneğine ait kromatogramlar.
(A): Triptofan örnek piki, (B): Kinürenin örnek piki.
Triptofan A Alıkonma zamanı 14 dk
Kinürenin B Alıkonma zamanı 8,7 dk
Triptofan A Alıkonma zamanı 13 dk
Kinürenin B Alıkonma zamanı 8,1 dk
62
Triptofan, λeks: 285 nm, λem: 365 nm; Kinürenin, λ: 360 nm. Hareketli faz:
hacim olarak %70 asetonitril içeren 0,015 M potasyum fosfat tamponu, pH: 6,4. Akış
hızı: 0,8 ml/dk.
4. 3. Triptofan ve Kinürenin Standart Kalibrasyon Doğru Örnekleri
Çeşitli konsantrasyonlarda hazırlanan standart triptofan ve kinürenin
çözeltileri ile kalibrasyon doğrusu hazırlanmıştır (Şekil 4. 4). Validasyon çalışmaları
ile tüm serum örneklerindeki triptofan ve kinürenin düzeyleri, ilgili kalibrasyon
doğrusuna ait denklem kullanılarak hesaplanmıştır.
y = 0,7564x + 0,1603R2 = 1
0
10
20
30
40
50
60
70
80
0 20 40 60 80 100 120
Triptofan (uM)
Pik
Yük
sekl
iği
Şekil 4. 4. Triptofan (A) ve kinürenin (B) standartlarına ait kalibrasyon doğruları.
B
A
B
y = 0,404x + 0,0297R2 = 1
0123456789
0 5 10 15 20 25
Pik
Yük
sekl
iği
Kinürenin (uM)
63
4. 4. Triptofan ve Kinürenin Ölçümleri için Uygulanan Yöntemin Validasyon
Çalışmaları
4. 4. 1. Geri Kazanım Oranının İncelenmesi
Rastgele seçilen serum örneğine belirli miktarda triptofan ve kinürenin
standart çözeltilerinden ilave edilerek bu örneklerdeki triptofan ve kinürenin
düzeyleri YPSK yöntemi ile belirlendi ve yöntemin geri kazanım oranı hesaplandı.
Yüzde geri kazanım oranları Tablo 4. 1 ve Tablo 4. 2’de verilmiştir.
Tablo 4. 1. Triptofan için YPSK yönteminin geri kazanım yüzdesi.
TRİPTOFAN (µM)
Örnek
Örnek
Düzeyi
Eklenen
Standart
Miktarı
Beklenen
Düzey
Saptanan
Düzey
% Geri
Kazanım
Serum
30,48 0 30,48 30,48 _
Serum + St1
30,48 5 35,48 36,23 102,11
Serum + St2
30,48 25 55,48 55,89 100,73
Serum + St3
30,48 50 80,48 79,98 99,37
Ortalama geri kazanım ± SS = %100,7 ± 1,4
64
Tablo 4. 2. Kinürenin içinYPSK yönteminin geri kazanım yüzdesi.
KİNÜRENİN (µM)
Örnek Örnek
Düzeyi
Eklenen
Standart
Miktarı
Beklenen
Düzey
Saptanan
Düzey
% Geri
Kazanım
Serum
1,45
0
1,45
1,45 _
Serum + St1
1,45
1
2,45
2,30
93,87
Serum + St2
1,45
5
6,45
5,98
92,71
Serum + St3
1,45
10
11,45
11,09
96,85
Ortalama geri kazanım ± SS = %94,5 ± 2,1
4. 4. 2. Yöntemin Tekrarlanabilirliğinin (Kesinliğinin) İncelenmesi
Rastgele seçilen serum örnekleri ile aynı gün ve farklı günlerde aynı
koşullarda YPSK yöntemi ile triptofan ve kinürenin düzeyleri ölçülerek gün içi ve
günler arası ölçümlerin tekrarlanabilirliği incelendi.
Gün içi ve günler arası ölçümlerin % varyasyon katsayısı (VK) aynı gün ve
farklı günlerde üç kez ölçüm yapılarak değerlendirilmiş ve sırasıyla Tablo 4. 3 ve 4.
4’te verilmiştir.
65
Tablo 4. 3. Gün içi ölçümlere ait varyasyon katsayıları.
Gün içi, % VK
Triptofan (µM) Kinürenin (µM)
Örnek Ortalama ± SS
% VK Ortalama ± SS
% VK
1. Serum
57,10 ± 0,69 % 1,20 2,45 ± 0,02 % 0,620
2. Serum
65,67 ± 0,51 % 0,77 2,90 ± 0,02 % 0,524
3. Serum
64,25 ± 0,70 % 1,09 2,17 ± 0,01
% 0,460
Ortalama VK ± SS = % 1,02 ± 0,2 Ortalama VK ± SS=% 0,53 ± 0,1
Tablo 4. 4. Günler arası ölçümlere ait varyasyon katsayıları.
Günler arası, % VK
Triptofan (µM) Kinürenin (µM)
Örnek Ortalama ± SS
% VK Ortalama ± SS
% VK
1. Serum 50,78 ± 0,11 % 0,22 2,08 ± 0,02 % 0,96
2. Serum 50,93 ± 0,22 % 0,43 2,14 ± 0,02 % 0,93
3. Serum 48,62 ± 3,09 % 6,36 2,19 ± 0,13 % 5,93
Ortalama VK ± SS = % 2,34 ± 3,5 Ortalama VK ± SS = % 2,61 ± 2,9
66
4. 4. 3. Yöntemin Duyarlılığının İncelenmesi
Triptofan ve kinürenin için saptanabilir alt limiti ifade eden nitel limit (NTL)
ve nicel limit (NCL) incelenmiş ve yöntemin duyarlılığını gösteren bu değerler Tablo
4. 5’te sunulmuştur.
Tablo 4. 5. Triptofan ve kinürenin için nitel limit ve nicel limit.
Yöntemin Duyarlılığı Triptofan (µM) Kinürenin (µM)
NTL 3,18 0,98
NCL 9,65 2,97
4. 5. Katılımcıların Neopterin, Kinürenin ve Triptofan Düzeyleri
Tez çalışmasındaki tüm kan donörlerinin serum örneklerinde belirlenen
triptofan, kinürenin ve neopterin düzeyleri ile IDO aktivitesi (Kyn/Trp) Tablo 4. 6’da
sunulmuştur. Aynı tabloda cinsiyete ve sigara alışkanlığının olup olmamasına göre
neopterin, triptofan ve kinürenin konsantrasyonları ve IDO aktivitesi gösterilmiştir.
67
Tablo 4. 6. Katılımcıların serum triptofan, kinürenin, Kyn/Trp ve neopterin
düzeyleri.
Ortalama ± SH
(Minimum - Maksimum)
n
Triptofan
(µmol/L)
Kinürenin
(µmol/L)
Kyn/Trp
(mol/mmol)
Neopterin
(nmol/L)
Katılımcılar 193
64,8 ± 0,9
(17,8 - 100,6)
2,4 ± 0,04
(0,4 - 4,2)
37,2 ± 0,7
(17,2 - 76,4)
8,0 ± 0,3
(2,8 - 36,8)
Erkek 149
66,0 ± 0,9
(40,4 - 100,6)
2,5 ± 0,05
(1,2 - 4,2)
38,0 ± 0,8
(21,2 - 76,4)
7,9 ± 0,3
(3,0 - 22,6)
Cin
siyet
Kadın 44
60,5 ± 2,0*
(17,8 - 82,0)
2,1 ± 0,1*
(0,4 - 3,5)
34,5 ± 1,5*
(17,2 - 57,4)
8,4 ± 0,9
(2,8 - 36,8)
Var 100
64,5 ± 1,1
(42,9 - 100,6)
2,4 ± 0,06
(1,2 - 3,9)
37,3 ± 1,02
(21,2 - 68,0)
8,2 ± 0,5
(3,0 - 36,8)
Siga
ra Yok 93
65,1 ± 1,3
(17,8 - 100,6)
2,4 ± 0,07
(0,4 - 4,2)
37,0 ± 1,0
(17,2 - 76,4)
7,9 ± 0,4
(2,8 - 20,3)
Erkek katılımcılara göre, * p<0,05
68
Cinsiyetin triptofan, kinürenin, neopterin düzeyleriyle ve IDO aktivitesiyle
ilişkisi değerlendirilmiştir. Triptofan ve kinürenin düzeylerinin ve IDO aktivitesinin
kadınlarda erkeklere göre daha düşük olması istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur
(p<0,05). Neopterin düzeylerinin kadınlarda daha yüksek bulunması ise istatistiksel
olarak anlamlı değildir (p>0,05), (Bkz Şekil 4. 5).
454851545760636669
Erkek Kadın
Trip
tofa
n (u
M)
1,51,71,92,12,32,52,7
Erkek KadınK
inür
enin
(uM
)
0
2
4
6
8
10
Erkek Kadın
Neo
pter
in (n
M)
25
28
31
34
37
40
Erkek Kadın
Kyn
/Trp
(mik
rom
ol/m
mol
)
Şekil 4. 5. Cinsiyete göre serum triptofan (p=0,036), kinürenin (p=0,001), neopterin
(p=0,861) ve Kyn/Trp (p=0,038) konsantrasyonlarının karşılaştırılması (* p<0,05).
Tüm katılımcılarda, sigara içmenin ölçülen parametrelere etkisi araştırıldı.
Sigara içmenin triptofan, kinürenin ve neopterin düzeylerini ve IDO aktivitesini
değiştirmediği bulunmuştur (tümü, p>0,05), (Bkz Şekil 4. 6).
* * *
69
50
55
60
65
70
Var Yok
Trip
tofa
n (u
M)
1
1,3
1,6
1,9
2,2
2,5
2,8
Var Yok
Kin
üren
in (u
M)
566778899
1010
Var Yok
Neo
pter
in (n
M)
2527293133353739
Var Yok
Kyn
/Trp
(mik
rom
ol/m
mol
)
Şekil 4. 6. Sigara içme alışkanlığının serum triptofan (p=0,539), kinürenin (p=0,916),
Kyn/Trp (p=0,828) ve neopterin (p=0,723) konsantrasyonlarına etkisi (tümü,
p>0,05).
Yaş gruplarına göre katılımcıların ortalama triptofan, kinürenin ve neopterin
konsantrasyonları ve Kyn/Trp oranı Tablo 4. 7’de verilmiştir.
Yaş grupları arasında parametrelerdeki değişikliklere bakıldığında; triptofan
(p=0,411) ve kinürenin (p=0,059) düzeylerindeki yaşa bağlı değişiklik istatistiksel
olarak anlamlı bulunmamıştır. Buna rağmen IDO aktivitesindeki (p=0,005) yaşa
paralel artış, neopterin düzeylerindeki (p=0,032) 38-47 yaş grubuna kadar yaşın
artışına paralel gözlenen artış anlamlı bulunmuş ve neopterin düzeylerindeki 48-60
yaş grubundaki azalma istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (Bkz Şekil 4. 7).
70
Tablo 4. 7. Yaş gruplarına göre triptofan, kinürenin ve neopterin
konsantrasyonları ve Kyn/Trp oranı.
Ortalama ± SH
(Minimum - Maksimum)
Yaş alt
gruplarına
göre
katılımcılar
n
Triptofan
(µmol/L)
Kinürenin
(µmol/L)
Kyn/Trp
(mol/mmol)
Neopterin
(nmol/L)
18-27 64
66,7 ± 1,4
(42,9 - 94,7)
2,2 ± 0,06
(1,4 - 3,7)
34,2 ± 1,1
(22,0 - 61,3)
7,1 ± 0,5
(2,8 - 20,3)
28-37 60
63,8 ± 1,8
(17,8 - 100,6)
2,4 ± 0,1
(0,4 - 3,9)
37,2 ± 1,4
(17,2 - 68,0)
8,1 ± 0,5*
(3,1 - 18,3)
38-47 52
65,2 ± 1,4
(47,4 - 100,6)
2,5 ± 0,1*
(1,5 - 4,2)
39,1 ± 1,3*
(23,1 - 67,2)
9,2 ± 0,8*
(3,5 - 36,8)
48-60 17
63,2 ± 3,1
(45,3 - 87,3)
2,6 ± 0,2*
(1,3 - 4,1)
41,6 ± 2,8*
(26,2 - 76,4)
7,5 ± 0,7
(3,8 - 15,4)
18-27 yaş grubuna göre, * p<0,05
Triptofan düzeylerinde, yaş grupları arasındaki değişiklik istatistiksel olarak
anlamlı bulunmamıştır (tümü, p>0,05).
Kinürenin düzeyleri 18-27 yaş grubuna göre, hem 38-47 yaş grubunda
(p=0,009) hem de 48-60 yaş grubunda (p=0,045), istatistiksel olarak anlamlı
yüksek bulunmuştur.
71
Neopterin düzeyleri 18-27 yaş grubuna göre, 28-37 yaş grubunda (p=0,036)
ve 38-47 yaş grubunda (p=0,006), istatistiksel olarak anlamlı yüksek
bulunmuştur.
Yaş grupları arasında Kyn/Trp oranına bakıldığında, 18-27 yaş grubuna göre,
38-47 yaş grubunda (p=0,001) ve 48-60 yaş grubunda (p=0,007), istatistiksel
olarak anlamlı yüksek bulunmuştur.
4045
505560
6570
18-27 28-37 38-47 48-60
Trip
tofa
n (u
M)
0,5
1
1,5
2
2,5
3
18-27 28-37 38-47 48-60
Kin
üren
in (u
M)
0
2
4
6
8
10
18-27 28-37 38-47 48-60
Neo
pter
in (n
M)
20
25
30
35
40
45
50
18-27 28-37 38-47 48-60
Kyn
/Trp
(mik
rom
ol/m
mol
)
Şekil 4. 7. Yaş grupları arasında serum triptofan, kinürenin, Kyn/Trp ve neopterin
konsantrasyonlarının karşılaştırılması, * p<0,05; 18-27 yaş grubuna göre.
* * * * * *
72
Katılımcıların kan gruplarına göre ortalama triptofan, kinürenin ve neopterin
konsantrasyonları ve Kyn/Trp oranı Tablo 4. 8’de verilmiştir.
Tablo 4. 8. Kan gruplarına göre triptofan, kinürenin, Kyn/Trp ve neopterin
konsantrasyonları.
Kan gruplarında, triptofan, kinürenin, neopterin düzeylerindeki ve IDO
aktivitesindeki değişiklikler istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır (tümü,
p>0,05), (Bkz Şekil 4. 8).
Ortalama ± SH
(Minimum - Maksimum)
Katılımcılar
n
Triptofan
(µmol/L)
Kinürenin
(µmol/L)
Kyn/Trp
(mol/mmol)
Neopterin
(nmol/L)
A Rh (+/-) 81/6
65,3 ± 1,2
(42,9 -100,6)
2,5 ± 0,1
(1,3 - 4,2)
38,2 ± 1,1
(23,1 - 76,4)
8,4 ± 0,5
(3,2 - 22,6)
B Rh (+/-) 28/4
63,3 ± 2,6
(17,8 - 100,6)
2,2 ± 0,1
(0,4 - 3,5)
34,9 ± 1,6
(21,2 - 54,1)
6,6 ± 0,5
(2,8 - 14,5)
AB Rh (+/-) 16/2
67,8 ± 1,9
(57,1 - 80,2)
2,2 ± 0,1
(1,5 - 3,2)
33,4 ± 1,9
(20,2 - 47,5)
8,1 ± 0,7
(3,5 - 15,0)
O Rh (+/-) 50/6
63,8 ± 1,6
(23,2 - 89,2)
2,4 ± 0,1
(0,4 - 3,8)
38,1 ± 1,4
(17,2 - 67,2)
8,2 ± 0,6
(3,0 - 36,8)
73
40
45
50
55
60
65
70
A B AB O
Trip
tofa
n (u
M)
0
0,5
1
1,5
2
2,5
3
A B AB O
Kin
üren
in (u
M)
0123456789
10
A B AB O
Neo
pter
in (n
M)
10
15
20
25
30
35
40
A B AB O
Kyn
/Trp
(mik
rom
ol/m
mol
)
Şekil 4. 8. Kan grupları arasında serum triptofan, kinürenin, Kyn/Trp ve neopterin
konsantrasyonlarının karşılaştırılması (tümü, p>0,05).
Katılımcıların Rh pozitif ve negatif olmasına göre ortalama triptofan,
kinürenin ve neopterin konsantrasyonları ve Kyn/Trp oranı Tablo 4. 9’da verilmiştir.
74
Tablo 4. 9. Rh pozitif ve negatif olmasına göre katılımcıların serum triptofan,
kinürenin, Kyn/Trp ve neopterin konsantrasyonları.
Katılımcıların Rh pozitif ve negatif olmasına göre serum triptofan, kinürenin,
Kyn/Trp ve neopterin konsantrasyonları arasındaki değişiklikler istatistiksel olarak
anlamlı bulunmamıştır (tümü, p> 0.05) (Bkz Şekil 4. 9).
50
55
60
65
70
Rh (+) Rh (-)
Trip
tofa
n (u
M)
1
1,5
2
2,5
3
Rh (+) Rh (-)
Kin
üren
in (u
M)
02468
10
Rh (+) Rh (-)
Neo
pter
in (n
M)
20
25
30
35
40
45
Rh (+) Rh (-)Kyn/
Trp
(mik
rom
ol/m
mol
)
Şekil 4. 9. Rh pozitif ve negatif olmasına göre katılımcıların serum triptofan,
kinürenin, Kyn/Trp ve neopterin konsantrasyonlarının karşılaştırılması (tümü,
p>0,05).
Ortalama ± SH
(Minimum - Maksimum) Katılımcılar n Triptofan (µmol/L)
Kinürenin (µmol/L)
Kyn/Trp (mol/mmol)
Neopterin (nmol/L)
Rh (+) 175 64, 7 ± 0,9 (17,8 - 100,6)
2,4 ± 0,1 (0,4 - 4,2)
36,9 ± 0,8 (17,2 - 76,4)
8,1 ± 0,3 (2,8 - 36,8)
Rh (-) 18 65,6 ± 2,1
(52,3 - 87,1)
2,6 ± 0,1
(1,6 - 3,6)
40,0 ± 2,5
(26,6 - 67,2)
7,3 ± 0,7
(3,8 - 16,1)
75
Tüm katılımcılarda yaş ile triptofan (Şekil 4. 10), kinürenin (Şekil 4. 11),
Kyn/Trp oranının (Şekil 4. 12) ve neopterin (Şekil 4. 13) düzeylerinin değişip
değişmediği araştırılmıştır.
y = -0,0527x + 66,546R2 = 0,0019
020406080
100120
0 10 20 30 40 50 60 70
Yaş (Yıl)
Tri
ptof
an (u
M)
Şekil 4. 10. Yaş ile serum triptofan değişimi.
y = 0,0136x + 1,9184R2 = 0,045
0
1
2
3
4
5
0 10 20 30 40 50 60 70
Yaş (Yıl)
Kin
üren
in (u
M)
Şekil 4. 11. Yaş ile serum kinürenin değişimi.
76
y = 0,2467x + 28,899R2 = 0,0577
0
20
40
60
80
100
0 10 20 30 40 50 60 70
Yaş (Yıl)
Kyn
/Trp
(mik
rom
ol/m
mol
)
Şekil 4. 12. Yaş ile serum Kyn/Trp oranının değişimi.
y = 0,055x + 6,1839R2 = 0,0155
05
10152025303540
0 10 20 30 40 50 60 70
Yaş (Yıl)
Neo
pter
in (n
M)
Şekil 4. 13. Yaş ile serum neopterin değişimi.
Triptofan düzeyleri ile yaş arasında bulunan negatif ilişkinin istatistiksel
olarak anlamlı olmadığı saptanmıştır (p>0,05). Neopterin ve kinürenin düzeyleri ve
IDO aktivitesinin yaş ile pozitif ilişki gösterdiği saptanmıştır. Kinürenin (p=0,004)
ve neopterin (p=0,012) düzeylerindeki ve IDO aktivitesindeki (p<0,001) yaşa paralel
artış istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (Tablo 4. 10).
77
Tablo 4. 10. Yaş ile ölçülen parametreler arasındaki ilişki.
Parametreler
rs
p
Yaş-Trp
-0,088
0,226
Yaş-Kinürenin
0,208
0,004
Yaş-Kyn/Trp
0,249
< 0,001
Yaş-Neopterin
0,181
0,012
Yaş alt gruplarına göre katılımcılarda ölçülen parametreler arasındaki ilişki
değerlendirildiğinde (Tablo 4. 11);
18-27 yaş grubunda neopterin ile kinürenin ve triptofan ile kinürenin arasında
pozitif ve istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki bulunmuştur (p<0,05). Buna
rağmen, neopterin ile triptofan ve neopterin ile Kyn/Trp oranı arasındaki
pozitif ilişki istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05).
28-37 yaş grubunda neopterin ile kinürenin, Kyn/Trp oranı ve triptofan ile
kinürenin arasında pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı (p<0,05) bir ilişki
bulunmuştur, neopterin ile triptofan arasındaki pozitif ilişki ise istatistiksel
olarak anlamlı bulunmamıştr (p>0,05).
38-47 yaş grubunda neopterin ile kinürenin ve Kyn/Trp oranı arasında ve
triptofan ile kinürenin arasında pozitif bir ilişki olduğu saptanmıştır. Ancak
sadece neopterin ile Kyn/Trp oranı arasındaki bu ilişki istatistiksel olarak
anlamlı bulunmuştur (p<0,05). Neopterin ve triptofan arasındaki negatif ilişki
de istatistiksel açıdan anlamlı bulunmuştur (p<0,05).
78
48-60 yaş grubunda neopterin ile kinürenin ve Kyn/Trp oranı arasında ve
triptofan ve kinürenin arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur. Bununla beraber
yalnızca triptofan ile kinürenin arasındaki ilişki istatistiksel olarak anlamlı
bulunmuştur (p<0,05). Neopterin ve triptofan arasındaki negatif ilişkinin ise
istatistiksel açıdan anlamlı olmadığı bulunmuştur (p>0,05).
Tablo 4. 11. Yaş gruplarında parametreler arasındaki ilişki.
Neopterin-
Trp
Neopterin-
Kyn
Neop-
Kyn/Trp
Trp-Kyn Yaş alt
gruplarına
göre
katılımcılar rs (p)
18-27
0,098 (0,442)
0,254 (0,043)*
0,181 (0,153)
0,256 (0,042)*
28-37
0,101 (0,445) 0,579 (<0,001)* 0,541 (<0,001)* 0,397 (0,002)*
38-47
-0,390 (0,004)* 0,093 (0,513) 0,346 (0,012)* 0,205 (0,145)
48-60
-0,181 (0,486) 0,132 (0,613) 0,331 (0,195) 0,520 (0,033)*
* p<0,05
Tüm katılımcılarda ölçülen parametreler arasındaki ilişki değerlendirilmiştir.
Neopterin ile hem kinürenin, hem de Kyn/Trp oranı arasında ve triptofan ile
kinürenin düzeyleri arasında pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı (p<0,05)
bir ilişki, neopterin ile triptofan arasında ise negatif ve anlamlı olmayan bir
ilişki olduğu belirlenmiştir (p>0,05).
79
Kadınlarda ve erkeklerde ölçülen parametreler arasındaki ilişki
değerlendirildiğinde, neopterin ile triptofan arasında hem erkeklerde hem de
kadınlarda negatif ve istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir ilişki
bulunmuştur (p>0,05). Erkek ve kadınlarda neopterin ile kinürenin ve
Kyn/Trp oranı arasında, triptofan ve kinürenin düzeyleri arasında pozitif bir
ilişkinin olduğu ve bu ilişkinin istatistiksel olarak anlamlı olduğu saptanmıştır
(p<0,05), (Tablo 4. 12).
Tablo 4. 12. Cinsiyete göre parametreler arasındaki ilişki.
Neopterin-
Trp
Neopterin-
Kyn
Neop-
Kyn/Trp
Trp-Kyn Katılımcılar
(n)
rs (p)
Toplam (193)
-0,076 (0,293) 0,361 (<0,001)* 0,399 (<0,001)* 0,266 (<0,001)*
Kadın (49)
-0,151 (0,327) 0,344 (0,022)* 0,480 (0,001)* 0,319 (0,035)*
Erkek (144)
-0,041 (0,621) 0,380 (<0,001)* 0,370 (<0,001)* 0,227 (0,005)*
* p<0,05
Sigara içme alışkanlığına göre ölçülen parametreler arasındaki ilişki
araştırıldığında ise (Tablo 4. 13);
Sigara içen katılımcılarda, neopterin ile kinürenin, Kyn/Trp oranı arasında,
triptofan ile kinürenin arasında pozitif ve istatistiksel açıdan anlamlı bir ilişki
saptanmıştır (p<0,05), neopterin ile triptofan arasında ise negatif ve
istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir ilişki saptanmıştır (p>0,05).
80
Sigara içmeyen katılımcılarda ise, sigara içenlerdekine benzer bir durumun
söz konusu olduğu belirlenmiştir. Neopterin ile kinürenin, Kyn/Trp oranı
arasında, triptofan ve kinürenin arasında pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı
bir ilişki bulunurken (p<0,05), neopterin ile triptofan arasında negatif ve
istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir ilişki saptanmıştır (p>0,05), (Tablo 4.
13).
Tablo 4. 13. Sigara içme alışkanlığına göre katılımcılarda belirlenen
parametreler arasındaki ilişki.
Neopterin-Trp
Neopterin-Kyn Neop-Kyn/Trp Trp-Kyn
rs (p)
Sigara içen
katılımcılar
-0,189 (0,060)
0,360 (<0,001)* 0,456 (<0,001)* 0,228 (0,022)*
Sigara
içmeyen
katılımcılar 0,049 (0,638) 0,341 (0,001)* 0,307 (0,003)* 0,271 (0,009)*
* p<0,05
Rh pozitif ve negatif olarak ayrılan katılımcılarda belirlenen parametreler
arasında herhangi bir ilişkinin olup olmadığı saptanmıştır (Tablo 4. 14).
Rh (+) katılımcılarda; neopterin ile kinürenin, Kyn/Trp oranı arasında ve
triptofan ile kinürenin arasında istatistiksel anlamlı pozitif bir ilişki
bulunmuştur (p<0,05). Neopterin ile triptofan arasında ise negatif ve
istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir ilişki olduğu belirlenmiştir (p>0,05).
Rh (-) katılımcılarda; neopterin ile triptofan arasında negatif, neopterin ile
kinürenin, Kyn/Trp oranı arasında ve triptofan ile kinürenin arasında
istatistiksel olarak anlamlı olmayan pozitif bir ilişki bulunmuştur (tümü,
p>0,05).
81
Tablo 4. 14. Rh (+) ve (-) durumuna göre katılımcılarda belirlenen
parametreler arasındaki ilişki.
Neopterin-Trp Neopterin-
Kyn
Neop-Kyn/Trp Trp-Kyn
Katılımcılar rs (p)
Rh (+)
-0,075 (0,326) 0,374 (<0,001)* 0,408 (<0,001)* 0,270 (<0,001)*
Rh (-)
-0,147 (0,561) 0,113 (0,656) 0,190 (<0,450) 0,131 (<0,604)
* p<0,05
Kan gruplarında parametreler arasındaki ilişki değerlendirildiğinde (Tablo 4. 15);
A kan grubuna sahip olanlarda neopterin ile kinürenin, Kyn/Trp oranı
arasında, triptofan ve kinürenin arasında pozitif ve istatistiksel olarak anlamlı
bir ilişki bulunmuştur (p<0,05); neopterin ile triptofan arasında negatif ve
istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir ilişki bulunmuştur (p>0,05).
B kan grubuna sahip olan bireylerde neopterin ile kinürenin, Kyn/Trp oranı
arasında ve triptofan ile kinürenin arasında pozitif bir ilişki bulunmuştur.
Neopterin ve kinürenin ve Kyn/Trp oranı arasında istatistiksel açıdan anlamlı
(p<0,05) bir ilişki olmasına rağmen, triptofan ve kinürenin arasındaki ilişki
istatistiksel olarak anlamlı değildir (p>0,05). Neopterin ve triptofan arasında
ise negatif ve istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir ilişki belirlenmiştir
(p>0,05).
O kan grubuna sahip olanlarda ise B kan grubundaki benzer şekilde neopterin
ile kinürenin, Kyn/Trp oranı arasında ve triptofan ile kinürenin arasında
pozitif bir ilişki bulunmuştur. Neopterin ve kinürenin ve Kyn/Trp oranı
82
arasında istatistiksel açıdan anlamlı (p<0,05) bir ilişki olmasına rağmen,
triptofan ve kinürenin arasındaki ilişki anlamlı değildir (p>0,05). Neopterin
ve triptofan arasında ise negatif ve istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir
ilişki olduğu belirlenmiştir (p>0,05).
AB kan grubuna sahip olanlarda neopterin ile triptofan, kinürenin ve Kyn/Trp
oranı arasında, triptofan ve kinürenin arasında pozitif bir ilişki olduğu
bulunmuştur Ancak parametreler arasındaki bu ilişkilerin istatistiksel olarak
anlamlı olmadığı saptanmıştır (tümü, p>0,05).
Tablo 4. 15. Kan gruplarında parametreler arasındaki ilişki.
Neopterin-
Trp
Neopterin-Kyn Neop-Kyn/Trp Trp-Kyn Kan
grubuna
göre
katılımcılar rs (p)
A
-0,129 (0,234)
0,317 (0,003)*
0,354 (0,001)*
0,282 (0,008)*
B
-0,010 (0,956)
0,527 (0,002)*
0,517 (0,002)*
0,313 (0,081)
O
-0,099 (0,469)
0,283 (0,034)*
0,434 (0,001)*
0,247 (0,066)
AB
0,207 (0,411)
0,228 (0,362)
0,221 (0,378)
0,018 (0,945)
* p<0,05
4. 6. Ölçülen Parametrelerin Normal Sınırlara Göre Değerlendirilmesi
Çalışmaya alınan 193 kan donörünün 188’inde (%97,4) neopterin düzeyi
normal sınırlarda (3,7-19 nmol/L), 5’inde (%2,6) ise yüksek (>19 nmol/L)
bulunmuştur. Neopterin düzeyi yüksek olanların 3’ünün (%2,0) erkek, 2’sinin (%4,5)
kadın olduğu saptanmıştır (Tablo 4. 16).
83
Tablo 4. 16. Neopterin düzeylerinin cinsiyete göre dağılımı.
Neopterin düzeyi
Yüksek
n (%)
Normal
n (%)
Toplam
n (%)
Toplam
5 (2,6)
188 (97,4)
193 (100)
Kadın
2 (4,5)
42 (95,5)
44 (100)
Erkek
3 (2,0)
146 (98,0)
149 (100)
Kan donörlerinin 171’inde (%88,6) triptofan düzeyi normal sınırlarda (73 ±
15 mol/L), 22’sinde (%11,4) ise yüksek (>78 mol/L) bulunmuştur. Triptofan düzeyi
yüksek olanların 18’inin (%12,1) erkek, 4’ünün (%9,1) kadın olduğu saptanmıştır
(Tablo 4. 17).
Tablo 4. 17. Triptofan düzeylerinin cinsiyete göre dağılımı.
Triptofan düzeyi
Yüksek
n (%)
Normal
n (%)
Toplam
n (%)
Toplam
22 (11,4)
171 (88,6)
193 (100)
Kadın
4 (9,1)
40 (90,9)
44 (100)
Erkek
18 (12,1)
131 (87,9)
149 (100)
193 kan donörünün 118’inde (%61,1) kinürenin düzeyi normal sınırlarda
(1,92 ± 0,58 µmol/L), 75’inde (%38,9) ise yüksek (>2,5 µmol/L) bulunmuştur.
Kinürenin düzeyi yüksek olanların 65’inin (%43,6) erkek, 10’unun (%22,7) kadın
olduğu saptanmıştır (Tablo 4. 18).
84
Tablo 4. 18. Kinürenin düzeylerinin cinsiyete göre dağılımı.
Kinürenin düzeyi
Yüksek
n (%)
Normal
n (%)
Toplam
n (%)
Toplam
75 (38,9)
118 (61,1)
193 (100)
Kadın
10 (22,7)
34 (77,3)
44 (100)
Erkek
65 (43,6)
84 (56,4)
149 (100)
Çalışmaya alınan 193 kan donörünün 94’ünde (%48,7) Kyn/Trp oranı normal
sınırlarda (26,9 ± 8,1 mol/mmol), 99’unda (%51,3) ise yüksek (>35) bulunmuştur.
Kyn/Trp oranı yüksek olanların 84’ünün (%56,4) erkek, 15’inin (%34,1) kadın
olduğu saptanmıştır (Tablo 4. 19).
Tablo 4. 19. Kyn/Trp oranının cinsiyete göre dağılımı.
Kyn/Trp oranı
Yüksek
n (%)
Normal
n (%)
Toplam
n (%)
Toplam
99 (51,3)
94 (48,7)
193 (100)
Kadın
15 (34,1)
29 (65,9)
44 (100)
Erkek
84 (56,4)
65 (43,6)
149 (100)
85
5. TARTIŞMA VE SONUÇ
Neopterin, T lenfositleri tarafından salgılanan INF-γ uyarımı ile
monosit/makrofajlar ve dendritik hücrelerinden GTP-siklohidrolaz I enzimi aracılığı
ile sentezlenen, konjuge olmayan bir pteridindir (9).
İmmün sistem aktivasyonunda anahtar rol oynayan neopterinin, biyolojik
sıvılardaki düzeylerinin ölçülmesi ile enfeksiyon hastalıkları, otoimmünite, kanser
hastalıkları, organ nakillerinde, nörolojik ve kardiyovasküler hastalıklar başta olmak
üzere pekçok durumda klinik olarak değer taşıyan bir parametre haline gelmiştir
(113).
Neopterin, viral enfeksiyonlarda semptomlar başlamadan önce inkübasyon
döneminde yükselmesi nedeniyle kan bankacılığında ayrı bir öneme sahiptir (8-10,
20, 112, 113, 118, 173).
Bu konuda ilk çalışma, Avusturya’da Innsbruck Üniversitesi Kan
Merkezi’nde gerçekleştirilmiştir. Honlinger ve arkadaşları, 1986-1988 yılları
arasında 76 587 kan donöründe HBsAg, ALT, TPHA ve anti-HIV testleri ile birlikte
neopterin düzeylerini de araştırmışlardır (20). Neopterin düzeyi >10 nmol/L olarak
bulunan 1242 donörden 650’si (%52,3) 4 hafta boyunca takip edilmiştir. İzlem
sonunda 435 (%66,9) donörde neopterin düzeyinin normale döndüğü ancak 215
(%33) donörde yüksek değerlerin devam ettiği görülmüştür. İleri tıbbi incelemeye
alınan 215 donörden 123’ünde (%57) çeşitli enfeksiyon hastalıkların varlığı dikkati
çekmiştir. Bunların; 83’ünde influenza, 6’sında akut toksoplazma, 6’sında akut
tonsilit, 4’ünde sinüzit, 4’ünde granülom, geri kalanlarda prostat, enterit ve diğer
enfeksiyonlar saptanmıştır. Bu geniş kapsamlı çalışmada, neopterin düzeyi yüksek
olanlarda değişik inflamatuar ve kanser hastalıkları da ayrıca saptanmıştır. Elde
edilen bulgular üzerine Alman Hekimler Birliği, transfüze edilecek kanlarda
neopterin düzeylerinin taranması önerisini, ulusal kan bankası klavuzlarına
eklemişlerdir. Daha sonra, Avusturya Hükümeti tarafından kanunlaştırılan bu
uygulama ile 1993 yılından bu yana Avusturya’daki kan bankalarında bütün kan
86
donölerine rutin neopterin taraması yapılması ve diğer tüm belirleyicileri negatif olsa
bile neopterin düzeyi yüksek olanların kanları, transfüzyonda kullanılmaması
sağlanmıştır (167).
Avusturya’da aynı merkezde Schennach ve arkadaşlarının 1998 yılında
54.402 kan donörü üzerinde yaptıkları retrospektif çalışmada ise, donörlerin 328’inde
(%0,6) ELISA ile ve 19’unda (%0,035) PCR ile HCV pozitifliği saptanmıştır.
Yapılan bu incelemede, ELISA pozitif örneklerin % 13,4’ünde, PCR pozitif
örneklerin ise %36,8’inde neopterin düzeyinin yüksek olduğu belirlenmiştir.
Araştırıcılar, HCV-PCR pozitifliği ile yüksek neopterin düzeyi arasında istatistiksel
olarak anlamlı bir ilişki olduğunu rapor etmişlerdir. Sadece akut ve semptomatik
HCV enfeksiyonlarında değil, ribonükleik asit (RNA) pozitif asemptomatik kronik
taşıyıcılarda da neopterin düzeyinin arttığını bildirmişlerdir. Bu çalışmada, kan
bağışında neopterin taramasının enfeksiyon riskini azaltmaya katkıda bulunduğu
vurgulanmıştır (66).
Organizmadaki olası değişlikleri önceden belirlemek için özellikle rutin
analizlerde, erken ve güvenilir biyogöstergelerin kullanımına ihtiyaç vardır. Primer
ve/veya sekonder gelişebilecek sağlıkla ilgili olumsuzlukları ve ekonomik kayıpları
azaltmada ve hatta önlemede etkili olabilecekleri düşünülmektedir. Bilindiği üzere,
sadece uygun biyogöstergelerle erken ve doğru tanı ve de etkin tedavi sağlanabilir.
Bu nedenle 1988’den bu yana Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yeni ve etkin
biyogösterge çalışmalarını desteklemektedir (174).
Kan transfüzyonunda donör sorgulaması ve rutin tarama testleri
uygulanmasına rağmen, transfüzyonla bulaşan enfeksiyonların tamamen ortadan
kaldırılması mümkün olmamıştır. Kan donörlerinde yapılan geniş kapsamlı
çalışmalar ile hücresel immün yanıtın erken ve duyarlı bir belirleyicisi olan neopterin
düzeylerinin, kan donörlerinde taranmasıyla kan transfüzyonlarının güvenirliliğinin
artırılması sağlanabileceği bildirilmektedir. (66, 166).
87
İnterferon-γ, hem monosit ve makrofajlardan neopterin salınımını uyarır, hem
de triptofanın, kinürenin yolağı vasıtasıyla yıkımını sağlayan IDO’ yu indükler. Bu
nedenle hücresel immün aktivasyonun eşlik ettiği hastalıklarda artmış neopterin
oluşumuna paralel olarak, artmış triptofan yıkımı görülmektedir. Neopterin
konsantrasyonlarının ölçümü ve Kyn/Trp oranının tayini immün aktivasyonun
derecesinin hassas bir şekilde belirlenmesine ve birbirlerini desteklemesine olanak
tanımaktadır (41, 175).
Kan donörlerinin neopterin ve kinürenin ve triptofan düzeylerinin
belirlenmesinde kullanılan yöntemlerden yüksek performanslı sıvı kromatografisi,
çok sayıda örneğin hızlı bir şekilde analizinde veya acil sonuç gereken durumlarda
her zaman avantajlıdır. Analiz maliyetinin düşük, uygulanabilirliğinin kolay ve
güvenirliliğinin yüksek olması gibi önemli tercih nedenleri vardır. Buna ilave olarak,
tek bir enjeksiyon ile birden fazla bileşiğin analizinin yapılabilmesine olanak
sağlamaktadır. Ancak tez kapsamında serum örneklerinde neopterin düzeylerinin
belirlenmesinde, yüksek protein içeriği nedeni ile doğrudan yüksek performanslı sıvı
kromatografisine enjeksiyon yapılamayacağı için, bu yöntem tercih edilememiştir.
Serum neopterin düzeylerinin belirlenmesi için, kan örneklerine uygulanması
gereken ön işlemler zaman tüketimi ve maliyet açısından klinik laboratuar
uygulamalarında dezavantajdır. Bu nedenle sunulan proje kapsamında serum
neopterin düzeylerinin belirlenmesi için ELISA yöntemi, üretici firmanın deney
yönergesi doğrultusunda uygulanmıştır. IDO aktivitesinin belirlenmesi için serum
triptofan ve kinürenin konsantrasyonları, yüksek performanslı sıvı kromatografisi ile
sırasıyla floresans ve ultraviyole dedektörleri kullanılarak eş zamanlı ölçülmüştür.
Belirlenen nitel ve nicel limit değerlerinin düşük olması, uygulanan yöntemin
duyarlılığının yüksek olduğunu göstermiştir. Bu çalışmada geri kazanım oranı
triptofan için yaklaşık %100,7 kinürenin için ise %94,5 olarak bulunmuştur. Gün içi
ve günler arası varyasyon katsayılarının düşük ve kararlı olduğu saptanmıştır.
Mevcut araştırmalar (67, 176) ve bölümümüzde daha önceden yapılan
pteridin çalışmaları (5, 36, 67, 70, 156, 171, 176) dikkate alındığında, neopterin
düzeylerinin normal sınırları, yetişkinler için 3,7-19 nmol/L olarak belirlenmiştir.
88
Buna göre, araştırmaya dahil olan 193 kan donörünün 188’inde (%97,4) neopterin
düzeyi normal sınırlarda, 5’inde (%2,6) ise yüksek düzeyde saptanmıştır. Serum
triptofan düzeylerinin normal sınırları yetişkinler için 73 ± 15 mol/L olarak
alınmıştır. (11). Kan donörlerinin 171’inde (%88,6) triptofan düzeyi normal
sınırlarda, 22’sinde (%11,4) ise yüksek bulunmuştur. Kinürenin için normal sınırlar
1,92 ± 0,58 µmol/L olarak kabul edilmiştir (11, 179). Buna göre 193 kan donörünün
118’inde (%61,1) kinürenin düzeyi normal sınırlarda, 75’inde (%38,9) ise yüksek
saptanmıştır. Yüksek kinürenin düzeyinin bu bireylerde ortalama >2,5 µmol/L
olduğu bulunmuştur. Kyn/Trp düzeylerinin normal sınırları 26,9 ± 8,1 mol/mmol
olarak ele alındığında ise, 193 kan donörünün 94’ünde (%48,7) Kyn/Trp oranı
normal düzeylerde, 99’unda (%51,3) ise yüksek bulunmuştur (11, 66).
Çalışmanın yapıldığı süre zarfında, %22,8 kadın katılımcının donör olarak
başvurduğu anlaşılmaktadır. Bununla beraber, sunulan bu tez çalışması kapsamında,
cinsiyetin triptofan yıkımına ve neopterin düzeylerine etki ettiği; kadınlarda,
neopterin düzeylerinin erkeklere göre daha yüksek, triptofan ve kinürenin
düzeylerinin ve bunların temsil ettiği IDO aktivitesinin ise daha düşük olduğu
bulunmuştur. Bu değişikliklerin büyük olasılıkla, hormonal durumla ilişkili
olabileceğini gösteren çalışmalar ile uyumlu olduğu anlaşılmıştır (4, 11). Ancak,
neopterin düzeylerinin cinsiyetler arası farklılık göstermediğini de bildiren
çalışmalarda mevcuttur (6, 156, 177).
Sigara içme durumunun, katılımcılarda belirlenen neopterin, triptofan,
kinürenin düzeyleri ve IDO aktivitesine etki etmediği proje kapsamında
bulunmuştur. Bu sonuçtan farklı olarak, Pertovaara ve arkadaşlarının yaptığı
çalışmada, sigara içenlerde içmeyenlere oranla daha düşük IDO aktivitesinin olduğu
belirlenmiştir. Bu durumun nikotinin ana metaboliti olan kotinin konsantrasyonuyla
ters orantılı olduğu bildirilmiştir (65). Schennach ve arkadaşlarının binden fazla
katılımcı ile yaptıkları bir çalışmada sigara içenlerde neopterin konsantrasyonlarının
da içmeyenlere oranla daha düşük olduğu rapor edilmiştir (66). Sigaranın, neopterin
konsantrasyonuna etkisi konusunda çelişkili sonuçlar mevcuttur. Bazı araştırmacılara
göre sigara içme ile neopterin düzeyleri arasında hiçbir ilişki bulunmazken, bazı
89
araştırmacılara göre sigarayı bırakmış veya hiç sigara içmemiş kişilere kıyasla sigara
içenlerde daha düşük neopterin düzeyleri saptanmıştır (64, 176).
Yaş ile ölçülen parametrelerin değişimi incelendiğinde, yaş ile triptofan
negatif, diğer parametreler pozitif ilişki göstermiştir. Yaş aralığının ölçülen
parametrelere etkisini araştırmak amacıyla katılımcılar yaş gruplarına ayrılmıştır.
Triptofan düzeylerinde yaşa bağlı değişiklik bulunmuştur. Kinürenin ve neopterin
düzeylerinde ve IDO aktivitesinde yaşa bağlı paralel artış bulunmuştur. Neopterinin
yaşla değişimi konusunda yapılan pek çok çalışmada farklı sonuçlar elde edilmekle
birlikte, neopterin düzeylerinin yaşla değişim gösterdiği bildirilmiştir (4, 67-70, 176).
Murr ve arkadaşları A, B, AB, O kan grubuna sahip 8 288 kan donöründe
neopterin konsantrasyonlarını araştırmışlar ve O kan grubuna sahip donörlerde
neopterin konsantrasyonunun A, B, AB kan grubuna sahip donörlere göre daha
yüksek olduğunu bildirmişlerdir (169). Sunulan bu tez çalışmasında ise neopterin
düzeyi yüksek olan 5 donörün 4’ünün A ve bir kişinin O kan grubunda olduğu
belirlenmiştir. Ülkemizde yapılan benzer bir çalışmada da neopterin düzeyi yüksek
olan 17 donörün 7’sinin A kan grubuna, 7’sinin O kan grubuna, 3’ünün ise B kan
grubuna sahip olduğu bildirilmiştir (166).
Tez çalışması kapsamında katılımcıların Rh pozitif ve negatif durumunun
serum neopterin, triptofan, kinürenin ve Kyn/Trp konsantrasyonlarına etkisi olup
olmadığı da araştırılmıştır. Ancak Rh durumunun ölçülen bu parametrelere etkisi
arasında istatistiksel olarak anlamlı bulunmamıştır.
Fişenk ve arkadaşlarının 2005 yılında aynı merkezde yaptıkları çalışmada,
neopterin konsantrasyonunun yüsek olma durumu, %5,1 oranında rapor edilmiştir.
2760 dönorde yürütülen bu çalışmada, katılımcılardaki neopterin düzeylerinin 0,7-
62,1 nmol/L (ortalama 6,05 ± 3,27 nmol/L) olduğu ve %94,9 katılımcının neopterin
düzeylerinin <11 nmol/L olduğu bildirilmiştir (8). Sunulan bu tez çalışması
kapsamında katılımcılarımızın %2,6 oranında yüksek neopterin düzeyine sahip
olduğu bulunmuştur. Bu uygulamalar ülke geneline yansıtılırsa, tüm bağış kanlarının
90
%2,6’sının kullanım dışı bırakılması gerektiği düşünülebilir. Kan bağışının
yaygınlaşmadığı ve bu konuda yeterince bilincin geliştirilmediği ülkemiz için bu
oran, yüksektir. Bununla beraber, son yıllarda gelişmiş ülkelerde büyük ilgi toplayan,
ancak rutin uygulamada ekonomik yük getiren nükleik asit testlerinin, gelişmekte
olan ülkeler için uygulanması uzak bir olasılık gibi gözükmektedir. Kan
transfüzyonunda güvenilirliğin artırılması için rutin neopterin taraması, nükleik asit
testlerine göre çok daha az maliyet ve iş gücüne neden olmaktadır. Neopterin
taraması ile serolojik testlerle saptanamayan mutant suş enfeksiyonlarının, yalancı
negatif sonuçlara neden olabilecek teknik ya da uygulayıcı (teknik elaman)
hatalarının, virüs enfeksiyonları başta olmak üzere diğer birçok enfeksiyon varlığının
belirlenmesiyle donör kanlarının azami güvenilirliği sağlanabilecektir.
Sonuç olarak,
Bu çalışma kapsamında, 193 kan donöründe IDO aktivitesi hesaplanmasında
kullanılan kinürenin ve triptofan düzeyleri yüksek performanslı sıvı
kromatografisi yöntemiyle ölçülmüş, serum neopterin düzeyleri ELISA
yöntemi ile belirlenmiştir.
Kan bağışlayıcılarındaki triptofan yıkımındaki değişikliklerin immün sistem
kaynaklı olduğu neopterin düzeyleri ile gösterilmiştir.
Yaşla birlikte triptofan yıkımı ve serum neopterin düzeyleri paralel artış
göstermiştir.
Kadınlardaki neopterin konsantrasyonlarının erkeklere göre yüksek olduğu,
bununla beraber triptofan düzeylerinin düşük ve kinürenin yolağının ise daha
az etkin olduğu saptanmıştır.
Sigara kullanımının, neopterin düzeylerine ve triptofan yıkımına etki
etmediği belirlenmiştir.
91
Sıfır ve A kan grubuna sahip insanlarda/katılımcılarda serum neopterin
düzeylerinin diğer gruplara sahip olanlara göre daha yüksek olduğu
bulunmuştur. Ancak bu farklılık, istatistiksel olarak anlamsızdır.
>19 nmol/L’nin üzerindeki serum neopterin konsantrasyonu yüksek neopterin
düzeyi olarak kabul edildiğinde, neopterin konsantrasyonu %2,6 bireyde
yüksek bulunmuştur. Triptofan ve kinürenin konsantrasyonları sırasıyla
%11,4 ve %38,9 oranında normal değerlerin üzerinde olduğu saptanmıştır.
193 katılımcının %51,3’ünde IDO’yu temsil eden kinüreninin triptofana oranı
yüksek bulunmuştur.
Neopterin düzey tarama testlerinin diğer ölçümlere göre daha ucuz olması ve
özel eğitimli teknik bir elemana gereksinim duyulmaması gibi nedenlerle kan
bankalarında rutin uygulamaya alınması gerektiği önerilmektedir. Bu sayede
erken tanı ve tedavinin gerçekleştirilmesi sağlanacak ve kontamine kanın
kullanılmasına engel olunarak hem sağlık açısından katma değer hemde ileri
sağlık harcamaları önlenerek ekonomik kazanımlar sağlanacaktır.
Dolayısıyla, ülkemiz kan merkezlerinde uygulanan rutin testlerle birlikte
neopterin düzeylerinin de taranması enfeksiyon geçişinin azaltılmasına
katkıda bulunarak, nakledilen kanların daha güvenli olmasını sağlayacaktır.
92
KAYNAKLAR
1. Dünya Sağlık Örgütü Yayını. (2001). Kanın klinik kullanımı el kitabı. 2. Gül, M., Çıragil, P., Ara, M., Doğramacı, N. (2006). Gönüllü ve gönüllü
olmayan kan donörlerinde HBV, HCV, HIV ve sifiliz tarama test sonuçlarının
değerlendirilmesi. Türk Mikrobiyoloji Cemiyeti Dergisi, 36, 35-39. 3. Werner-Felmayer, G., Golderer, G., Werner, E.R. (2002). Tetrahydrobiopterin
biosynthesis, utilization and pharmacological effects. Current Drug
Metabolism, 3(2), 159-173. 4. Wachter, H., Fuchs, D., Hausen, A., Reibnegger, G., Weiss, G., Werner, E.R.,
Werner-Felmayer, G. (1992). Neopterin, biochemistry, methods, clinical
application, Walter de Gruyter, Berlin, New York. 5. Baydar, T., Palabıyık, S., Şahin, G. (2009). Neopterin-günümüzün popüler
biyogöstergesi mi? Türkiye Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi, 29(5), 1280-1291. 6. Werner, E.R., Bichler, A., Daxenbichler, G., Fuchs, D., Fuith, L.C., Hausen,
A., Hetzel, H., Reibnegger, G., Wachter, H. (1987). Determination of neopterin
in serum and urine. Clinical Chemistry, 33, 62-66. 7. Schennach, H., Murr, C., Gaecher, E., Mayersbach, P., Schonitzer, D., Fuchs,
D. (2002). Factors influencing serum neopterin concentrations in a population
of blood donors. Clinical Chemistry, 48, 643-645. 8. Fişenk, B.I., Us, D., Özcebe, O., Hasçelik, G. (2005). The value of increased
neopterin levels in reducing transfusion-transmitted virus infections: Detection
of a donation from a HBsAg positive chronic carrier by screening of neopterin
in Turkish blood donors. Scandinavian Journal of Infectious Diseases, 37, 599-
604. 9. Hoffmann, G,. et al. (2003). Potential role of immune system activation
associated production of neopterin derivatives in humans. Inflammation
Research, 52, 313-321.
93
10. Hoffmann, G.,Schobersberger, W. (2004). Neoptein-a mediator of the cellular
immune system. Pteridines, 15(3),107-112. 11. Schröcksnadel, K., Wirleitner, B., Winkler, C., Fuchs, D. (2006). Monitoring
tryptophan metabolism in chronic immune activation. Clinica Chimica Acta,
364(1-2), 82-90. 12. Birdsall, T.C. (1998). 5-hydroxytryptophan: a clinically-effective serotonin
precursor. Alternative Medicine Review, 3(4), 271-280. 13. Widner, B., Laich, A., Sperner-Unterweger, B., Ledochowski, M., Fuchs, D.
(2002). Neopterin production, tryptophan degradation, and mental depression
what is the link? Brain, Behavior and Immunity, 16(5), 590-595. 14. Russo, S., Kema, I.P., Fokkema, M.R., Boon, J.C., Willemse, P.H., de Vries
E.G., den Boer J.A., Korf, J. (2003). Tryptophan as a link between
psychopathology and somatic states. Psychosomatic Medicine 65(4), 665-671. 15. Torres, M.I., López-Casado, M.A., Lorite, P., Ríos, A. (2007). Tryptophan
metabolism and indoleamine 2,3-dioxygenase expression in coeliac disease.
Clinical and Experimental Immunology, 148(3), 419-424. 16. King, N.J., Thomas, S.R. (2007). Molecules in focus: indoleamine 2,3-
dioxygenase. The International Journal of Biochemistry and Cell Biology,
39(12), 2167-2172. 17. Champe, P.C., Harvey, R.A. (1994). Biochemistry Lippincotts-Illustrated
Rewiews, J.B. Lippincott Company. 18. Cesur, S. (2005). Enfeksiyonların izleminde kullanılan bir belirleyici:
Neopterin. Mikrobiyoloji Bülteni, 39, 251-260. 19. Reibnegger, G., Fuchs, D., Grubauer, G. (1984). Neopterin excretion during
incubation period, clinical manifestation and reconvalescence of viral infection,
In: Pfleiderer W, Wachter H, Curtius HC (eds). Biochemical and Clinical
Aspects of Pteridines, Berlin-New York: Walter de Gruyter, 433-447.
94
20. Honlinger, M., Fuchs, D., Hausen, A. (1989). Serum neopterin determination
for the additional safeguarding of blood transfusions. Our experiences with
76,587 blood donors. Dtsch Med Wochenschr; 114, 172-176. 21. Deniz, G., Akdiş, M., Aktaş, E., Blaser, K., Akdiş, C.A. (2002). Human NK1
and NK2 subsets determined by purification of IFN-gamma-secreting and IFN-
gamma-nonsecreting NK cells. European Journal of Immunology, 32(3), 879-
84. 22. Başaran, N., Shubair, M., Ündeğer, Ü., Canpinar, H., Kars, A. (2002).
Alterations in immune parameters in foundry and pottery workers. Toxicology,
178(2), 81-88. 23. Ündeğer, Ü., Başaran, N., Canpinar, H., Kansu, E. (1996). Immune alterations
in lead-exposed workers. Toxicology, 109(2-3), 167-172. 24. Junqueria, L.C., Carneiro, J., Kelley, R.O. (1993). Temel Histoloji, Editör:
Aytekin, Y., Solakoğlu, S., Barış Kitabevi, İstanbul. 25. Akay, M.T. (2006). Genel Histoloji, Palme Yayıncılık, Ankara. 26. Erganis, O., İstanbulluoğlu, E. (1993). İmmünoloji, Mimoza Yayınları, Konya. 27. Müftüoğlu, E., Bolaman, Z., Bilgir, O., Ertop, S. (1993). İmmünoloji, Saray
Medikal Yayıncılık, İzmir. 28. Galin, J.L., Snyderman, R. (1999). Inflammation: Basic Principles and Clinical
Correlates. 3rd ed. Philadelphia: Lippincott Williams and Wilkins. 29. Medzhitov, R., Janeway, C. (2000). Innate immunity. The New England
Journal of Medicine 343, 338-344. 30. Sperner-Unterweger, B. (2005). Immunological aetiology of major psychiatric
disorders evidence and therapeutic implications. Drugs, 65(11), 1493-1520. 31. Burger, A.R., Warren, P.R. (1998). Possible immunogenetic basis for autism.
Mental Retardation and Developmental Disabilities Research Reviews, 4, 137-
141. 32. İnterferon.. http://en.wikipedia.org/wiki/Interferon. Erişim 13 Aralık 2011
95
33. Bilgehan, H. (1987). Temel Mikrobiyoloji ve Bağışıklık Bilimi, Barış
Yayınları, İzmir. 34. Baban, N. (1995). Klinik Biyokimya, İstanbul Üniversitesi Basımevi, İstanbul. 35. Oettl, K., Reibnegger, G. (1999). Pteridines as inhibitors of xanthine oxidase:
structural requirements. Biochimica et Biophysica Acta, 1430, 387-395. 36. Baydar, T., Şahin, G. (1994). Folat düzeylerini etkileyen faktörler. Türkiye
Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi, 14, 48-61. 37. Hyland, K., Howells, D.W. (1988). Analysis and clinical significance of
pterins. Journal of Chromatography B: Biomedical Sciences and Applications,
429, 95-121. 38. Hamerlinc, F.F.V. (1999). Neopterin: a review. Experimental Dermatology, 8,
167-176. 39. Foxton, R.H., Land, J.M., Heales, S.J.R. (2007). Tetrahydrobiopterin
availability in Parkinson’s and Alzheimer’s disease; potential pathogenic
mechanisms. Neurochemical Research, 32, 751-756. 40. Fuchs, D., Weiss, G., Reibnegger, G., Wachter, H. (1992). The role of
neopterin as a monitor of cellular immune activation in transplantation,
inflammatory, infectious and malignant disease. Critical Reviews in Clinical
Laboratory Sciences, 29, 307-341. 41. Huber, C., Fuchs, D., Hausen, A. (1983). Pteridines as a new marker to detect
human T cells activated by allogeneic or modified self major histocompatibility
complex determinants. The Journal of Immunology, 130, 1047-1050. 42. Huber, C., Batchelor, J.R., Fuchs, D. (1984). Immune response-associated
production of neopterin. release from macrophages primarily under control of
interferon gama. The Journal of Experimental Medicine, 160, 310-316. 43. Margreiter, R., Fuchs, D., Hausen, A. (1983). Neopterin as a new biochemical
marker for diagnosis of allograft rejection. Experience based upon evaluation
of 100 consecutive cases. Transplantation, 36, 650-653.
96
44. Thony, B., Auerbach, G., Blau, N. (2000). Tetrahydrobiopterin biosynthesis,
regeneration and functions. Biochemical Journal, 347(1), 1-16. 45. Al-Rashed, M. (2001). Serum ve ürin neopterin düzeylerinin HPLC’de
ölçülmesi, Doktora Tezi, Gülhane Askeri Tıp Akademisi Askeri Tıp Fakültesi
Biyokimya ve Klinik Biyokimya Anabilim Dalı Başkanlığı, Ankara, 21-46. 46. Bjelakovic, G., Jevtovic-Stoimenov, T., Bjelakovic, B., Stojanovic, I. (2004).
Biochemical functions and clinical importance of unconjugated pteridines.
Facta Universitatis, 11(2), 49-54. 47. Duch, D.S., Bowers, S.W., Woolf, J.H. (1984). Biopterin cofactor biosynthesis:
GTP cyclohydrolase, neopterin and biopterin in tissues and body fluids of
mammalian species. Life Sciences, 35, 1895-1901. 48. Melichar, B., Solichovi, D. Freedman, R.S. (2006). Neopterin as an indicator of
immune activation and prognosis in patients with gynecological malignancies.
International Journal of Gynecological Cancer Society, 16(1), 240–252. 49. Fuchs, D., Hausen, A., Reibnegger, G., Werner, E.R., Dierich, M.P., Wachter,
H. (1988). Neopterin as a marker for activated cell-mediated immunity:
application in HIV infection. Immunology Today, 9, 150–155. 50. Wede, I., Baier, B.G., Wachter, H., Fuchs, D. (1995). Effects of neopterin and
7,8-dihydroneopterin on luminol–dependent chemiluminescense induced by
reactive intermediates formed from hydrogen peroxide, chloramine-t,
hypochloride and nitrite. Pteridines, 6-35. 51. Fuchs, D., Baier, B.G., Wede, I., Wachter, H. (1997). Reactive oxygen and
apoptosis, oxidative stress and the molecular biology of antioxidant defences.
Scandalios J, ed., Cold Spring Harbor Laboratory Press, New York,139-167. 52. Kojima, S., Icho, T., Kajiwara, Y., Kubota, K. (1992). Neopterin as an
endogenous antioxidant. FEBS Letters, 304(3-4), 163-166. 53. Murr, C., Fuith, L.C., Widner, B., Wirleitner, B., Baier-Bitterlich, G., Fuchs, D.
(1999). Increased neopterin concentrations in patients with cancer: indicator of
oxidative stres? Anticancer Research, 19, 1721-1728.
97
54. Widner, B., Baier-Bitterlich, G., Wede, I., Wirleitner, B., Fuchs, D. (1998).
Neopterin derivatives modulate the nitration o tyrosine by peroxynitrite.
Biochemical and Biophysical Research Communications, 248(2), 341-346. 55. Wöll, E., Weiss, G., Fuchs, D., Lang, F., Wachter, H. (1993). Effect of
pteridine derivatives on intracellular calcium concentration in human
monocytic cells. FEBS Letters, 318(3), 249-52. 56. Weiss, G., Fuchs, D., Hausen, A., Reibnegger, G., Werner, E.R., Werner-
Felmayer, G. (1993). Neopterin modulates toxicity mediated by reactive
oxygen and chloride species. FEBS Letters, 321(1), 89-92. 57. Fuchs, D., Stahl-Hennig, C., Gruber, A., Murr, C., Hunsmann, G., Wachter, H.
(1994). Neopterin-its clinical use in urinalysis. Kidney International
Supplement, 46(47), 8-11. 58. Fuchs, D., Werner, E.R., Wachter, H. (1992). Soluble products of immune
activation: Neopterin. In: Rose NR, De Macario EC, Fahey JL, Friedman H,
Penn GM, eds. Manual of Clinical Laboratory Immunology. 4th ed.
Washington DC: American Society for Microbiology, 251-255. 59. Yeğen, A., Yurt, S., Işık, N., Yaman, N., Yiğitbaş, B.A., Uzun, H., Koşar, A.F.
(2007). Aktif akciğer tüberkülozu ve sekel akciğer tüberkülozu ayrımında
neopterinin yeri. Solunum, 9(2), 67-74. 60. Rao, G.N., Cotlier, E.. (1985). Biosynthesis of neopterin, sepiapterin, and
biopterin in rat and human ocular tissues. Investigative Ophthalmology and
Visual Science, 26(5), 768–770. 61. Schobersberger, W., Suman, G., Mittermayr, M., Griesmacher, A.,
Falkensammer, G., Greie, S. (2006). Muscle trauma and immune activation
after a downhill marathon (tyrolean speed marathon). Pteridines, 17, 121-128. 62. Van Amsterdam, J.G.C., Opperhuizen, A. (1999). Nitric oxide and biopterin in
deppression and stres. Psychiatry Research, 85, 33-38.
98
63. Frick, B., Neurauter, N., Diez-Ruiz, A., Schroecksnadel, K., Wirleitner, B.,
Leblhuber, F. ve Fuchs, D. (2003). Neopterin and oxidation products in the
blood of patients with various forms of dementia. Pteridines, 14, 88-93. 64. Diamondstone, L., Tollerud, D.J., Fuchs, D. (1994). Factors influencing serum
neopterin and β2-microglobulin levels in a healty diverse population. Journal
of Clinical Immunology, 14, 368-374. 65. Pertovaara, M., Heliövaara, M., Raitala, A., Oja, S.S., Knekt, P., Hurme, M.
(2006). The activity of the immunoregulatory enzyme indoleamine 2,3-
dioxygenase is decreased in smokers. Clinical and Experimental Immunology,
145(3), 469-473. 66. Schennach, H., Murr, C., Gachter, E., Mayersbach, P., Schönitzer, D., Fuchs,
D. (2002). Association between neopterin production and other parameters in a
population of blood donors. Pteridines, 13, 133-139. 67. Arat-Altındağ, Z.Z., Şahin, G. (1993). Neopterin ve klinik önemi. Türkiye
Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi, 13, 224–230. 68. Burns, D.N., Nourjah, P., Wright, D.J., Minkoff, H., Landesman, S. Rubinstein,
A. (1999). Changes in immune activation markers during pregnancy and
postpartum. Journal of Reproductive Immunology, 42(2), 147-165. 69. Schennach, H., Murr, C., Larcher, C., Streif, W., Pastner, E., Zaknun, D.
(2002). Neopterin concentrations in cord blood: a single-cohort study of paired
samples from 541 pregnant women and their newborns. Clinical Chemistry,
48(11), 2059-2061. 70. Girgin, G. (2010). Çocuklarda pteridin yolağının değerlendirilmesi.
F.Toksikoloji Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü,
Ankara. 71. Plata-Nazar, K., Luczak, G., Borkowska, A., Delinska-Galinska, A., Kozielska,
E., Marek, K., Korzon, M. (2007). Reference standard of serum neopterin
concentration in healthy children. Pteridines, 18, 19-24.
99
72. Satoh, T., Brown, L.M., Blattner, W.A., Maloney, E.M., Kurman, C.C., Nelson,
D.L. (1998). Serum neopterin, beta-2-microglobulin, soluble interleukin-2
receptors, and immunoglobulin levels in healthy adolescents. Clinical
Immunology and Immunopathology, 88(2), 176-182. 73. Berdowska, A., Zwirska-Korczala, K. (2001) Neopterin measurement in
clinical diagnosis. Journal of Clinical Pharmacy Therapeutics, 26, 319-329. 74. Godai, K., Uemasu, J., Kawasaki, H.. (1991). Clinical significance of serum
neopterins in patients with chronic renal disease. Clinical Nephrology, 36, 141-
146. 75. Oda, K., Arai, T., Nagase, M. (1999). Increased serum and urinary neopterin in
nephrotic syndrome indicate cell-mediated immune dysfunction. American
Journal of Kidney Diseases, 34, 611-617. 76. Weiss, M.F., Rodby, R.A., Justice, A.C., Hricik, D.E. (1998). Free pentosidine
and neopterin as marker of progression rate in diabetic nephropathy. Kidney
International, 54, 193-202. 77. Murr, C., Widner, B., Wirleitner, B., Fuchs, D. (2002). Neopterin as a marker
for immune system activation. Current Drug Metabolism, 3, 175-187. 78. Schroecksnadel, K., Murr, C., Winkler, C.,Wirleitner, B., Fuith, L.C., Fuchs, D.
(2004). Neopterin to monitor clinical pathologies involving interferon-γ
production. Pteridines, 15, 75-90. 79. Nichol, C.A., Smith, G.K., Duch, D.S. (1985). Biosynthesis and metabolism of
tetrahydrobiopterin and molybdopterin. Annual Review of Biochemistry, 54,
729-764. 80. Ledochowski, M., Murr, C., Widner, B., Fuchs, D. (2001) Inverse relationship
between neopterin and immunoglobulin E. Clinical Immunology, 98, 104-108. 81. Fuchs, D., Weiss, G., Wachter, H. (1993). Neopterin, biochemistry and clinical
use as a marker for cellular immune reactions. International Archives of Allergy
and Immunology, 101, 1-6.
100
82. Fuchs, D., Hausen, A., Reibnegger, G. (1990). Distinct neopterin excretion
patterns after vaccination. Pteridines, 2, 147-149. 83. Stahl-Hennig, C., Fendrich, C., Lüke, W., Widner, B., Hunsmann, G., Fuchs,
D. (2002). Urinary neopterin indicates early infection and disease progression:
model studies with simian and human immunodeficiency viruses in macaques.
Pteridines, 13, 1-9. 84. Hull, M., Pasinetti, G.M., Aisen, P.S. (2000). Elevated plasma neopterin levels
in Alzheimer disease. Alzheimer Disease and Associated Disorders, 14(4), 228-
230. 85. Altındağ, Z.Z., Şahin,G., Özyılkan, E., Işımer, A., Telatar, H. (1994). Urinary
neopterin level in familial Mediterranean fever. La Presse Medicale, 23, 718. 86. Millner, M., Franthal, W., Thalhammer, G.H., Berghold, A., Aigner, R.M.,
Füger, G.F., Reibnegger, G.(1998). Neopterin concentrations in cerebrospinal
fluid and serum as an aid in differentiating central nervous system and
peripheral infections in children. Clinical Chemistry, 44(1), 161-167. 87. Rolfs, A., Mühlschlegel, F., Jansen-Rosseck, R., Martins, A.R., Bedaque, E.A.,
Tamburus, W.M. (1995). Clinical and immunologic follow-up study of patients
with neurocysticercosis after treatment with praziquantel. Neurology, 45(3/1),
532-538. 88. Giovannoni, G., Lai, M., Kidd, D., Thorpe, J.W., Miller, D.H., Thompson, A.J.
(1997). Daily urinary neopterin excretion as an immunological marker of
disease activity in multiple sclerosis. Brain, 120 (1), 1-13. 89. Howells, D.W., Strobel, S., Smith, I., Levinsky, R.J., Hyland, K. (1989).
Central nervous system involvement in the erythrophagocytic disorders of
infancy: The role of cerebrospinal fluid neopterins in their differential diagnosis
and clinical management. Pediatric Research, 28, 116-119. 90. Cattell, R.J., Hamon, C.G.B., Corbett, J.A., Lejeune, J., Blair, J.A. (1989).
Neopterin:biopterin ratios in Down syndrome. Journal of Neurology
Neurosurgery and Psychiatry, 52, 1015-1016.
101
91. Licastro, F., Chiappeli, M., Porcellini, E.,Ruscica, M., Corsi, M.M. (2005).
Neopterin levels and immune activation in the blood of children with Down’s
syndrome. Pteridines, 16, 35-9. 92. Mehta, P.D., Patrick, B.A., Dalton, A.J., Patel, B., Mehta, S.P., Pirtilla, T.,
Coyle, P.K. (2005). Increased serum neopterin levels in adults with Down
syndrome. Journal of Neuroimmunology, 164, 129-133. 93. Mota Pinto, A., Todo-Born, A., Vale Pereira, S., Alves, V., Santos Rosa, M.
(2006). The evaluation of neopterin and antioxidants in long lasting asthma.
Revista Portuguesa de Pneumologia, 12(6), 669-682. 94. Mota Pinto, A., Todo-Born, A., Vale Pereira, S., Alves, V., Santos Rosa, M.
(2007). Elevated neopterin levels in non-allergic asthma. Pathophysiology
14(1), 35-39. 95. Horak, E., Murr, C., Streif, W., Schroecksnadel, K., Schennach, H. ve Fuchs,
D. (2006). Association between neopterin in cord blood, urinary neopterin in
early childhood and the development of atopic dermatitis, asthma and hay
fever. Pediatric Allergy and Immunology, 17(1), 11-16. 96. Reibnegger, G., Fuchs, D., Fuith, L.C., Hausen, A., Werner, E.R., Werner-
Felmayer, G., Wachter, H. (1991). Neopterin as a marker for activated cell-
mediated immunity: Application in malignant diseases. Cancer Detection
Prevention, 15(6), 483-490. 97. Neopterin (http://www.neopterin.net/neopterin_e.pdf). Erişim 13 Aralık 2011. 98. Umut, G. (2006). Serum neopterin ve CRP düzeylerinin araştırılması. Biyoloji
Yüksek Lisans Tezi, Dumlupınar Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Konya. 99. Durukan, H., A., Hürmeriç, V., Akgül, E., Ö., Erdem, Ü., Kılıç, S., Erbil, K.,
Bayraktar, Z. (2004). Üveitli olgularda idrar neopterin seviyesi ile hastalık
aktivitesi arasındaki ilişkinin değerlendirilmesi, Medical Network Oftalmoloji,
11(3), 238-242. 100. Budavari, S., O'Neil, M. J., Smith, A., Heckelman, P. E. (1989). In The Merck
Index, 11th ed. Merck and Co., Rahway, NJ, 6136.
102
101. Ogiwara, S., Kiuchi, K., Nagatsu, T., Teradaira, R., Nagatsu, I., Fujita, K.,
Sugimoto, T. (1992). Highly sensitive, specific enzyme-linked immunosorbent
assay of neopterin and biopterin in biological samples. Clinical Chemistry,
38(10), 1954-1958. 102. Mayersbach, P., Augustin, R., Schennach, H., Schönitzer, D., Werner, E.R.,
Wachter, H., Reibnegger, G. (1994). Commercial enzyme-linked
immunosorbent assay for neopterin detection in blood donations compared with
RIA and HPLC. Clinical Chemistry, 40(2), 265-266. 103. Bichler, A., Fuchs, D., Hausen, A., Hetzel, H., Reibnegger, G., Watcher, H.
(1983). Measurement of urinary neopterin in normal pregnant and non-pregnant
women and in women with benign and malignant genital tract neoplasms.
Archieves of Gynecology and Obstetrics, 233, 121-130. 104. Tilg, H., Margreiter, R., Scriba, M. (1987). Clinical presentation of CMV
infection in solid organ transplant recipients and its impact on graft rejection
and neopterin excretion. Transplantation, 48, 37-43. 105. Müler, T.F., Vogl, M., Neumann, M.C. (1998). Noninvasive monitoring using
serum amyloid A and serum neopterin in cardiac transplantation. Clinica
Chimica Acta, 276, 63-74. 106. Tilg, H., Vogel, W., Aulitzky, W.E. (1989). Neopterin excretion after liver
transplantation and its value in differential diagnosis of complications.
Transplantation, 48, 594-599. 107. Hempel, L., Körholz, D., Nussbaum, P., Bönig, H., Buradach, S., Zintl, F.
(1997). High interleukin-10 serum levels are associated with fatal outcome in
patients after bone marrow transplantation. Bone Marrow Transplantation, 20,
365-368. 108. Grebe, S.O., Mueller, T.F. (2002). Immune monitoring in organ transplantation
using neopterin. Current Drug Metabolism, 3, 189-202. 109. Chin, G.K., Adams, C.L., Carey, B.S., Shaw, S., Tse, W.Y., Kaminski, E.R.
(2008). The value of serum neopterin, interferon-gamma levels and interleukin-
103
12B polymorphisms in predicting acute renal allograft rejection. Clinical
Experimental Immunology, 152(2), 239-44. 110. Weimer, R., Süsal, C., Yildiz, S., Staak, A., Pelzl, S., Renner, F., Dietrich, H.,
Daniel, V., Kamali-Ernst, S., Ernst, W., Padberg, W., Opelz, G. (2006). Post-
transplant sCD30 and neopterin as predictors of chronic allograft nephropathy:
impact of different immunosuppressive regimens. American Journal of
Transplantation, 6(8), 1865-1874. 111. Tilg, H., Königsrainer, A., Krausler, R., Aulitzky, W.E., Margreiter, R.,
Reibnegger, G., Wachter, H., Huber, C. (1992). Urinary and pancreatic juice
neopterin excretion after combined pancreas-kidney transplantation.
Transplantation, 53(4), 804-808. 112. Honlinger, M., Fuchs, D., Reibnegger, G. (1992). Neopterin screening and
acute cytomegalovirus infections in blood donors. Journal of Clinical
Investigation, 70, 63. 113. Fuchs, D., Wachter, H., Schonitzer, D. (1992). Neopterin and blood
transfusion. Deutsch Medicine Wochenschr, 117, 1578-1579. 114. Bilgen, H. (2005). Kan bağışçılarının ‘donörlerin’ seçimi. İstanbul Üniversitesi,
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri, Sempozyum Dizisi
No: 44, (15-42). 115. Seifried, E., Roth, W.K. (2000). Optimal blood donation screening. British
Journal of Haematology, 109, 694-698. 116. Van der Poel, C.L., Seifried, E., Schaasberg, W.P. (2002). Paying for blood
donations: Still a risk? Vox Sanguinis, 83, 285-293. 117. Blejer, J.L., Carreras Vescio, L.A., Salamone, H.J. (2002). Risk of
transfusional-transmitted infections. Medicina B Aires, 62, 259-278. 118. Ward, J.W., Holmberg, S.D., Allen, J.R. (1988). Transmission of human
immunodeficiency virus by blood transfusions screened as negative for HIV
antibody. The New England Journal of Medicine, 318, 473-478.
104
119. Vrielink, H., Reesink, H.W. (1998). Transfusion-transmissible infections.
Current Opinion in Hematology, 5, 396-405. 120. Kan bağışları. (http://www.saglik.gov.tr/TR/belge/1-7772/kizilay-ve-kan-
bagislari.html. Erişim 13 Aralık 2011. 121. Kan bankaları. (http://www.kanver.net/index.php?id=2. Erişim 18 Aralık 2011. 122. Richard, D.M., Dawes, M.A., Mathias, C.W., Acheson, A., Hill-Kapturczak,
N., Dougherty, D.M. (2009). L-Tryptophan: basic metabolic functions,
behavioral research and therapeutic indications. International Journal of
Tryptophan Research, 2, 45-60. 123. Textbook of Biochemistry (4th ed). Protein Tryptophan, 1224-30. 124. Rutella, S., Bonanno, G., De Cristofaro, R. (2009). Targeting indoleamine 2,3-
dioxygenase (IDO) to counteract tumour-induced immune dysfunction: from
biochemistry to clinical development. Endocrine, Metabolic and Immune
Disorders Drug Targets, 9(2), 151-177. 125. Eccleston, D. (1993). L-tryptophan and depressive illness: a valuable adjunct to
therapy? Psychiatrie Bulletin, 17, 223-224. 126. Michael, A.F., Drummond, K.N., Deden, D., Anderson, J.A., Good, R.A.
(1964). Tryptophan metabolism in man. Journal of Clinical Investigation,
43(9), 1730-46. 127. Grohmann, U., Fallarino, F., Puccetti, P. (2003). Tolerance, DCs and
tryptophan: much ado about IDO. Trends Immunology, 24(5), 242-8. 128. McMenamy, R.H., Oncley, J.L. (1958). The specific binding of L-tryptophan to
serum albumin. The Journal of Biological Chemistry, 233(6), 1436-1447. 129. Schwarcz, R., Pellicciari, R. (2002). Manipulation of brain kynurenines: glial
targets, neuronal effects, and clinical opportunities. The Journal of
Pharmacology and Experimental Therapeutics, 303(1), 1-10. 130. Wichers, M.C., Maes, M. (2004). The role of indoleamine 2,3-dioxygenase
(IDO) in the pathophysiology of interferon-alpha-induced depression. Journal
of Psychiatry and Neuroscience, 29(1), 7-11.
105
131. Scott, T., Eagleson, M. (1988). Concise Encyclopedia Biochemistry 2.ed New
York, 613. 132. Taylor, M.W., Feng, G. (1991). Relationship between interferon-γ, indoleamine
2,3-dioxygenase, and tryptophan catabolism. FASEB Journal, 5, 2516-22. 133. Shimizu, T., Nomiyama, S., Hirata, F., Hayaishi, O. (1978). Indoleamine 2,3-
dioxygenase. Purification and some properties. The Journal of Biological
Chemistry, 253, 4700-6. 134. Yamazaki, F., Kuroiwa, T., Takikawa, O., Kido, R. (1985). Human
indoleamine 2,3-dioxygenase. Its tissue distribution and characterization of the
placental enzyme. The Biochemical Journal, 230, 635-8. 135. Thackray, S.J., Mowat, C.G., Chapman, S.K. (2008). Exploring the mechanism
of tryptophan 2,3-dioxygenase. Biochemical Society Transactions, 36(6), 1120-
3. 136. Badawy, A.A.B., Morgan, C.J., Turner, J.A., Dougherty, D.M., Marsh, D.M.,
Mathias, C.W. (2007). Assessment of the kynurenine pathway in humans: I.
Normal plasma values, ethnic differences and their clinical implications.
International Congress Series, 1304, 335-43. 137. Fuchs, D., Möller, A.A., Reibnegger, G., Stöckle, E., Werner, E.R., Wachter,
H. (1990). Decreased serum tryptophan in patients with HIV-1 infection
correlates with increased serum neopterin and with neurologic/psychiatric
symptoms. Journal of Acquired Immune Deficient Syndrome, 3, 873-6. 138. Widner, B., Werner, F.R., Schennach, H., Wachter, H., Fuchs, D. (1997).
Simultaneous measurement of serum tryptophan and kynurenine by HPLC.
Clinical Chemistry, 43, 2424-6. 139. Fuchs, D., Möller, A.A., Reibnegger, G., Werner, E.R., Werner-Felmayer, G.,
Dierich, M.P. (1991). Increased endogenous interferon-gamma and neopterin
correlate with increased degradation of tryptophan in human immunodeficiency
virus type 1 infection. Immunology Letters, 28, 207-12.
106
140. Widner, B., Sepp, N., Kowald, E., Ortner, U., Wirleitner, B., Fritsch, P. (2000).
Enhanced tryptophan degradation in systemic lupus erythematosus.
Immunobiology, 201, 621-30. 141. Widner, B., Leblhuber, F., Walli, J., Tilz, G.P., Demel, U., Fuchs, D. (2000).
Tryptophan degradation and immune activation in Alzheimer’s disease.
Journal of Neural Transmission, 107, 343-53. 142. Leblhuber, F., Walli, J., Jellinger, K., Tilz, G.P., Widner, B., Laccone, F.
(1998). Activated immune system in patients with Huntington’s disease.
Clinical Chemistry and Laboratory Medicine, 36, 747-50. 143. Widner, B., Leblhuber, F., Fuchs, D. (2002). Increased neopterin production
and tryptophan degradation in advanced Parkinson’s disease. Journal of
Neural Transmission, 109, 181-9. 144. Maes, M., Scharpe, S., Meltzer, H.Y., Okayli, G., Bosmans, E., D’Hondt, P.
(1994). Increased neopterin and interferon-gamma secretion and lower
availability of L-tryptophan in major depression: further evidence for an
immune response. Psychiatry Research, 54, 143-60. 145. Schroecksnadel, K., Winkler, C., Fuith, L.C., Fuchs, D. (2005): Tryptophan
degradation in patients with gynecological cancer correlates with immune
activation. Cancer Letters, 223, 323-9. 146. Mellor, A.L., Munn, D.H. (2004). IDO expression by dendritic cells: tolerance
and tryptophan catabolism. Nature Review Immunology, 4(10), 762-74. 147. Szanto, S., Koreny, T., Mikecz, K., Glant, T.T., Szekanecz, Z., Varga, J.
(2007). Inhibition of indoleamine 2,3-dioxygenase-mediated tryptophan
catabolism accelerates collagen-induced arthritis in mice. Arthritis Research
and Therapy, 9(3), R50. 148. Munn, D.H., Mellor, A.L. (2007). Indoleamine 2,3-dioxygenase and tumor-
induced tolerance. Journal of Clinical Investigation, 117, 1147-54.
107
149. Ball, H.J., Yuasa, H.J., Austin, C.J.D., Weiser, S., Hunt, N.H. (2009).
Indoleamine 2,3-dioxygenase-2; a new enzyme in the kynurenine pathway.
International Journal of Biochemical Cell Biology, 41, 467-71. 150. Zelante, T., Fallarino, F., Bistoni, F., Puccetti, P., Romani, L. (2009).
Indoleamine 2,3-dioxygenase in infection: the paradox of an evasive strategy
that benefits the host. Microbes and Infection, 11(1), 133-141. 151. Okamoto, T., Tone, S., Kanouchi, H., Miyawaki, C., Ono, S., Minatogawa, Y.
(2007). Down-regulation of the indoleamine 2,3-dioxygenase (IDO)
transcription by tryptophan and its analogue. Cytotechnology, 54, 107-113. 152. Curti, A., Trabanelli, S., Salvestrini, V., Baccarani, M., Lemoli, R.M. (2009).
The role of indoleamine 2,3-dioxygenase in the induction of immune tolerance:
focus on hematology. Blood, 113(11), 2394-2401. 153. Neurauter, G., Wirleitner, B., Laich, A., Schennach, H., Weiss, G., Fuchs, D.
(2003). Atorvastatin suppresses interferon-gamma-induced neopterin formation
and tryptophan degradation in human peripheral blood mononuclear cells and
in monocytic cell lines. Clinical and Experimental Immunology, 131(2), 264-
267. 154. Wirleitner, B., Neurauter, G., Nagl, M. ve Fuchs, D. (2004). Down-regulatory
effect of N-chlorotaurine on tryptophan degradation and neopterin production
in human PBMC. Immunology Letters, 93(2-3), 143-149. 155. Kuloğlu, M., Önen, S., Aracı, S. (2009). Antidepresanlar, Sitokinler ve İmmün
Sistem. New/Yeni Symposium Journal, 47, 2. www.yenisymposium.net.
Erişim: 13 Aralık 2011. 156. Baydar, T., Girgin, G., Fuchs, D., Inanici, F., Sipahi, H., Erol, O., Şahin, G.
(2008). Pteridine pathway in patients with degenerative diseases during short
time treatment with low dose of meloxicam, as non-steroidal anti-inflammatory
drug. Pteridines, 19, 107-13. 157. Bett, I.M. (1966). Urinary tryptophan metabolites in rheumatoid arthritis and
some other diseases. Annals of the Rheumatic Diseases, 25(6), 556-562.
108
158. Forrest, C.M., Kennedy, A., Stone, T.W., Stoy, N., Darlington, L.G. (2003).
Kynurenine and neopterin levels in patients with rheumatoid arthritis and
osteoporosis during treatment. Advances in Experimental Medicine and
Biology, 527, 287-95. 159. Brandacher, G., Winkler, C., Schroecksnadel, K., Margreiter, R., Fuchs, D.
(2006). Antitumoral activity of interferon-γ involved in impaired immune
function in cancer patients. Current Drug Metabolism, 7(6), 599-612. 160. Löb, S., Königsrainer, A. (2008). Is IDO a key enzyme bridging the gap
between tumor escape and tolerance induction? Langenbeck’s Archives of
Surgery, 393(6), 995-1003. 161. Xiao-qian, L., Xin, W. (2009). Indoleamine 2,3-dioxygenase in tumor induced
tolerance. Chinese Medical Journal, 122(24), 3072-3077. 162. Muller, A.J., Prendergast, G.C. (2005). Marrying immunotherapy with
chemotherapy: why say IDO? Cancer Research, 65(18), 8065-8068. 163. Tan, P.H., Bharath, A.K. (2009). Manipulation of indoleamine 2,3
dioxygenase; a novel therapeutic target for treatment of diseases. Expert
Opinion on Therapeutic Targets, 13(8), 987-1012. 164. Katz, J.B., Muller, A.J., Prendergast, G.C. (2008). Indoleamine 2,3-
dioxygenase in T-cell tolerance and tumoral immune escape. Immunological
Reviews, 222, 206-221. 165. Fernstrom, J.D. (2000). Can nutrient supplements modify brain function? The
American Journal of Clinical Nutrition, 71(6), 1669S-1675S. 166. Yağmuroğlu, A. (2007). Kan transfüzyonunda viral enfeksiyon etkenlerinden
korunmada serum neopterin tespitinin katkısı. Mikrobiyoloji ve Klinik
Mikrobiyoloji Uzmanlık Tezi, Cumhuriyet Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Sivas. 167. Schennach, H., Mayersbach, P., Schönitzer, D. (1994). Increased prevalence of
IgM antibodies to Epstein-Barr virus and Parvovirus B19 in blood donations
with above-normal neopterin concentration. Clinical Chemistry, 40, 2104-2105.
109
168. Schennach, H., Lanthaler, A.J., Mayersbach, P. (2002). Human parvovirus B19
detection in asymptomatic blood donors: Association with increased neopterin
concentrations. The Journal of Infectious Diseases, 186, 1494-1497. 169. Murr, C., Schroecksnadel, K., Schonitzer, D., Fuchs, D., Schennach, H. (2005).
Neopterin concentrations in blood donors differ between ABO blood group
phenotypes. Clinical Biochemistry, 38, 916-919. 170. Yuksekol, I., Ozkan, M., Akgul, O. (2003). Urinary neopterin measurement as
a non-invasive diagnostic method in pulmonary tuberculosis. The International
Journal of Tuberculosis and Lung Disease, 7, 771-776. 171. Altindag, Z.Z., Baydar, T., Isimer, A., Şahin, G. (2003). Neopterin as a new
biomarker for the evaluation of occupational exposure to silica. International
Archives of Occupational and Environmental Health, 76, 318-322. 172. ICH Harmonised tripartitate Guideline. (November 2005). Validation of
Analytical Procedures: Text and Methodology Q2 (R1). 173. Schennach, H., Hessenberger, G., Mayersbach, P., Schonitzer, D., Fuchs, D.
(2002). Acute cytomegalovirus infections in blood donors are indicated by
increased serum neopterin concentrations. Medical Microbiology and
Immunology, 191, 115-118. 174. IPCS. Biomarkers and risk assessment: concepts and principles. (1993).
Environmental Health Criteria No.155, Geneva: World Health Organization,
International Programme on Chemical Safety. 175. Krause, A., Protz, H., Goebel, K.M. (1989). Correlation between synovial
neopterin and inflammatory activity in rheumatoid arthritis. Annals of the Rheumatoid Diseases, 48, 636-40.
176. Sipahi, H. (2011). Geriatrik popülasyonda immün sistem aktivasyonunun
pteridin yolağı ilişkili parametrelerle değerlendirilmesi. F.Toksikoloji Doktora Tezi, Hacettepe Üniversitesi, Sağlık Bilimleri Enstitüsü, Ankara.
177. Sahin, T.T., Yuksel, O., Girgin, G., Sipahi, H., Dikmen, K., Azili, C., Taneri F, Baydar T. (2009). Is neopterin level a predictive and differential biomarker in patients with thyroid disorders? Journal of Endocrinological Investigations, 32, 147–149.