izmİrin aksam sefalari

16
1 İzmir'in Akşam Sefaları Hazırlayan: Mehmet Şakir ÖRS Fotoğraflar: Ramazan AKIN/Ömer GENÇ BAŞLARKEN Dostluk dolu bardaklar Akşam sefalarını sever misiniz? İlginç bir çiçektir akşam sefası... Günün sıcaklığı etkisini yitirip akşamın çividi rengi düşmeye başlayınca "zaman tüneli"ne; akşam sefaları da birden canlanıverirler... Kaşla göz arasında nasıl açtığını bile anlayamazsınız... Artık keraat vakti gelmiştir... Gün akşama dönmüştür yüzünü... Mehtabın beyazlığı belirlemeye başlamıştır, gökyüzünün akşam çividiliğinde... Bağlasanız durduramazsınız akşam sefalarını... Açarlar renk renk; kırmızısı, pembesi, sarısı, beyazı ile akşamı ve geceyi güzelleştirirler... Gecenin gelin çiçekleridir akşam sefaları... Koca Nazım Hikmet ne diyordu dizelerinde: "Açar akşam sefaları kırmızı / Açar akşam sefaları kırmızı kırmızı / Taşır beyaz kanatlı karıncalar vatandan ayrılığa benzeyen ayrılığımızı" Akşam sefalarının açışı gibi, günün ilerleyen saatlerinde "çiçek açan" mekanlar da meyhanelerdir... Oraları da bir başka alemdir. Kısacası, onlar da birer "akşam sefası"dır... Akşamın serinliği inmeye başlayınca günün tepesine, onlar da canlanırlar. Hele gecenin ilerleyen saatlerinde tam kıvama gelirler... Tıpkı akşam sefaları gibi... Bir yaşam kültürü Evet bunca girişten sonra, herhalde meramımızı anlatabilmişizdir... Konumuz İzmir'in meyhaneleri... Tıpkı "akşam sefası" çeçekleri gibi; akşamın, gecenin koynunda hayata selam duranların alemi... İşte bu yüzdendir ki "İzmir'in Akşam Sefaları" dedik bu yazı dizimizin başğına... Sizleri başlıbaşına bir "yaşam kültürü" olan İzmir'in meyhanelerinde geziye çıkarmak istiyoruz. İçkiyi ve içmeyi sevseniz de, sevmeseniz de, bu yazı dizisini seveceğinizi umuyoruz. İçmeyi sevmek şart değil gezimize katılmak için. Dostluğu, güzelliği ve bunları çevrenizle, tüm insanlarla paylaşmayı sevin yeter... Eee adettendir, önce "merhaba" diyeceğiz.. Haydi dostluğunuzu, hoşgörünüzü bardağa doldurup kaldırın bakalım... Sağğınıza, mutluluğunuza ve tüm "akşam sefaları"nın güzelliğine... Merhaba!.. "Tabağımda bir bulut kadehimde gökyüzü..." Yalnızlıklarla yüklü akşamüstlerinde, küskün birer güneş gibi kendilerine ve karanlıklarına çekilmek istemeyenlerin uğrak yeridir akşam sefaları. Hele hele o saatte onları bekleyen ev, izbe gibiyse ya da "soğuk"sa... Bir de bakarlar ki ayakları meyhaneye götürmüş onları... ve kadehler kaldırılır... Oktay Rıfat, dizelerinde çok hoş anlatmış "akşam sefaları"nı ... Gerçekten de, çok anlamlı bir betimleme, "Tabağımda bir bulut / Kadehimde gökyüzü..." Belki de sayfalar dolusu yazılar, saatler boyu konuşmalar böylesi güzel ifade edemezdi akşam sefalarının çekiciliğini.. Sevgili Hüseyin Yurttaş "kendinden kaçmak" olarak değerlendiriyor akşamüstlerinin dost sohbetlerini... ve şunları yazıp söylüyor: "Yalnızlıklarla yüklü akşamüstlerinde, küskün birer güneş gibi kendinize ve karanlığınıza çekilmekten başka çareniz var mıdır? Kimi evler boğucudur... Koşulup gidilecek, sevgi sıcaklığının ve aydınlığının sizi karşılayacağı evlerden söz etmiyorum. İzbe, soğuk, kahredici bir başka yalnızlığı daha kapıda

Upload: vehbi-mogol

Post on 11-Mar-2016

307 views

Category:

Documents


13 download

DESCRIPTION

inceleme yazısı

TRANSCRIPT

Page 1: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

1

İzmir'in Akşam Sefaları Hazırlayan: Mehmet Şakir ÖRS Fotoğraflar: Ramazan AKIN/Ömer GENÇ BAŞLARKEN Dostluk dolu bardaklar Akşam sefalarını sever misiniz? İlginç bir çiçektir akşam sefası... Günün sıcaklığı etkisini yitirip akşamın çividi rengi düşmeye başlayınca "zaman tüneli"ne; akşam sefaları da birden canlanıverirler... Kaşla göz arasında nasıl açtığını bile anlayamazsınız... Artık keraat vakti gelmiştir... Gün akşama dönmüştür yüzünü... Mehtabın beyazlığı belirlemeye başlamıştır, gökyüzünün akşam çividiliğinde... Bağlasanız durduramazsınız akşam sefalarını... Açarlar renk renk; kırmızısı, pembesi, sarısı, beyazı ile akşamı ve geceyi güzelleştirirler... Gecenin gelin çiçekleridir akşam sefaları... Koca Nazım Hikmet ne diyordu dizelerinde: "Açar akşam sefaları kırmızı / Açar akşam sefaları kırmızı kırmızı / Taşır beyaz kanatlı karıncalar vatandan ayrılığa benzeyen ayrılığımızı" Akşam sefalarının açışı gibi, günün ilerleyen saatlerinde "çiçek açan" mekanlar da meyhanelerdir... Oraları da bir başka alemdir. Kısacası, onlar da birer "akşam sefası"dır... Akşamın serinliği inmeye başlayınca günün tepesine, onlar da canlanırlar. Hele gecenin ilerleyen saatlerinde tam kıvama gelirler... Tıpkı akşam sefaları gibi... Bir yaşam kültürü Evet bunca girişten sonra, herhalde meramımızı anlatabilmişizdir... Konumuz İzmir'in meyhaneleri... Tıpkı "akşam sefası" çeçekleri gibi; akşamın, gecenin koynunda hayata selam duranların alemi... İşte bu yüzdendir ki "İzmir'in Akşam Sefaları" dedik bu yazı dizimizin başlığına... Sizleri başlıbaşına bir "yaşam kültürü" olan İzmir'in meyhanelerinde geziye çıkarmak istiyoruz. İçkiyi ve içmeyi sevseniz de, sevmeseniz de, bu yazı dizisini seveceğinizi umuyoruz. İçmeyi sevmek şart değil gezimize katılmak için. Dostluğu, güzelliği ve bunları çevrenizle, tüm insanlarla paylaşmayı sevin yeter... Eee adettendir, önce "merhaba" diyeceğiz.. Haydi dostluğunuzu, hoşgörünüzü bardağa doldurup kaldırın bakalım... Sağlığınıza, mutluluğunuza ve tüm "akşam sefaları"nın güzelliğine... Merhaba!..

"Tabağımda bir bulut kadehimde gökyüzü..." Yalnızlıklarla yüklü akşamüstlerinde, küskün birer güneş gibi kendilerine ve karanlıklarına çekilmek istemeyenlerin uğrak yeridir akşam sefaları. Hele hele o saatte onları bekleyen ev, izbe gibiyse ya da "soğuk"sa... Bir de bakarlar ki ayakları meyhaneye götürmüş onları... ve kadehler kaldırılır... Oktay Rıfat, dizelerinde çok hoş anlatmış "akşam sefaları"nı ... Gerçekten de, çok anlamlı bir betimleme, "Tabağımda bir bulut / Kadehimde gökyüzü..." Belki de sayfalar dolusu yazılar, saatler boyu konuşmalar böylesi güzel ifade edemezdi akşam sefalarının çekiciliğini.. Sevgili Hüseyin Yurttaş "kendinden kaçmak" olarak değerlendiriyor akşamüstlerinin dost sohbetlerini... ve şunları yazıp söylüyor: "Yalnızlıklarla yüklü akşamüstlerinde, küskün birer güneş gibi kendinize ve karanlığınıza çekilmekten başka çareniz var mıdır? Kimi evler boğucudur... Koşulup gidilecek, sevgi sıcaklığının ve aydınlığının sizi karşılayacağı evlerden söz etmiyorum. İzbe, soğuk, kahredici bir başka yalnızlığı daha kapıda

Page 2: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

2

yüzünüze çarpan evlerden söz ediyorum. Kendinden kaçmanın vakti Akşam olduğu zaman böylesi bir ortama kim varmak ister? Hele "Her yeri yalnızlınızla doldurup" yürümeye başladığınız anda, acıların içinizdeki akrebi, ikide bir iğnesini yüreğinize batırıyorsa "kendinizden de kaçma"nın vakti gelmiş demektir. Evet, insan kimi zaman kendinden kaçar. Tıpkı kalabalıktan kaçtığı, yalnızlıktan kaçtığı gibi.. İçinizde bir sevinç kıpır kıpırsa, yaşamınıza bir başka ışık düşürmek, o aydınlıkta yalap yalap yanmak istersiniz. O zaman da "kendinizden çıkmak" istersiniz.. Onun için de kimi ayakları akşamüstleri meyhaneler çeker. Hiç farkında olmadan bir de bakarsınız ki, varıvermişsiniz "karşıdan mukassi görünen" o yere.. sonra şişeler ve "sağlığa, şerefe" kalkan kadehler!.. Azalan meyhaneler Hani meşhur şarkıdır, belleğimizde döner durur.. "Kimi kederden içermiş, kimi neş'eden"... Şarkılar böyle söylüyor ama, bu işi bilenler, kederden ve neş'eden içilse de, artık vatandaşın meyhaneye gidecek halinin bile kalmadığını söylüyorlar... Gerçekten de bu savı doğrulayacak gözlemlerde bulunduk araştırmamız boyunca... İzmir'in bir zamanları için "ah neydi o günler?" diye iç geçirten ünlü meyhanelerinin sayısı gün geçtikçe azalıyor. Tabii bu azalmayı yalnızca ekonomik nedenlerle açıklamak doğru olmaz. Başka sosyal, kültürel nedenler de var.. Nedenleri ne olursa olsun, sonuç meyhanelerin giderek azalmakta olduğu... Ferit Baba'nın Yeri Kemeraltı nöbetçisi Meyhane bir yaşam kültürü... "Peki bu yaşam kültürünün geçmişte en çok odaklandığı semt neresidir?" diye sorulsa herhalde "Kemeraltı'ndaki Veysel Çıkmazı" yanıtı verilir. Veysel Çıkmazı, bir zamanlar meyhanelerin yan yana sıralandığı canlı bir sokakmış. İzmir'de meyhane kültürünü hatmetmek isteyenler, öncelikle Veysel Çıkmazı'na düşerlermiş. Orada herkese, her keseye hitap eden mekanlar varmış... "Tek Nal", "Ay Lokantası", "Karadeniz" ve "Doğu Karadeniz"; sonra yakınlarındaki Şükran ve Bodrum, bir zamanların en popüler yerleriymiş. İzmir'in aydınları, yazarları, çizerleri ve her sınıfından insanı, "içki muhabbeti" için bu mekanları tercih ederlermiş. Orhan Veli'nin deyişiyle "Rakı şişesinde balık olsam" diyenler de ve "Akşam olmuş / güneş batmış/ içmeyip de ne halt edeceksin" diyenler de soluğu bu sokakta alırlarmış. Çıkmaz'da bir başına Ama gel zaman git zaman bu mekanlar birer birer kapılarına kilit vurmuş. Ve Ferit Baba'nın yeri, bir başına kalmış Veysel Çıkmazı'nda... Ferit Baba'nın vefatından sonra ortakları Ayhan Çamlı ve İbrahim Çamlı mekanı bütün olumsuzluklara karşın yaşatmaya çalışıyorlar. Çamlı'lar, Rize'nin Pazar ilçesinden İzmir'e gelmişler. Ferit Baba'yı hep hayır ile yadediyorlar. Ferit Baba, gerçekten de İzmir'in en ünlü meyhanelerinden birini oluşturmuş Veysel Çıkmazı'nda. Kimler onun mekanında içmemiş ki? Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir'den Özdemir Hazar ustamıza kadar, pekçok aydın, onun çok yakın dostu olmuş... Ayhan Çamlı'nın anlatımına göre, Ferit Baba ile Özdemir Hazar birbirlerine takılmadan edemezlermiş... Özdemir Baba, daha gazeteden çıkmadan telefonu açıp, "maydanozlu köfte"nin ocağa atılmasını istermiş. Şimdi hemen hepsini yitirdiğimiz bu değerli insanları, bu güzel mekanda bir kez daha anıyoruz. Meyhane denince aklıma Bodrum gelir Gazetemiz yazarlarından şair Hüseyin Yurttaş, meyhane denilince böyle söylüyor. Ve ardından ekliyor "Bodrum dediysem, tabii ki Muğla'nın Bodrum'undan söz etmiyorum, Kemeraltı'nda Birinci Beyler Sokağı'ndaki Bodrum Lokantası'ndan söz ediyorum. Bir dönem her akşam uğrardık oraya. Çoğunlukla bankoda ayaküstü yarım şişe parlatıp karanlığa karışırdık." Yurttaş, şiirin ustası olduğu gibi, bu işin de ustası, erbabı... Erbabına İzmir'in, Kemaraltı'nın meyhanelerini soruyoruz: "Pek çok yerde muhabbetimiz oldu. Veysel Çıkmazı'nda, Ay Meyhanesi'nde , 1960'lı yılların sonunda bir yaz günü içki erbabı şairlerle içtiğimizde yamulup gittiğimiz de, dün gibi aklımızda. Sonra Şükran Lokantası! Kemeraltı'nın en güzide yeriydi orası. Orada da nice günlerimiz geçti. Şimdi yalnızca Ferit Baba'dan miras Karadeniz'in işlevini sürdürdüğü Vesel Çıkmazı, o gündenlerde boydan

Page 3: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

3

boya anason kokardı. Teknal gibi yerler tümden tarihe karıştı. Başkalarının anlata anlata bitiremedikleri Basmanedeki Sidikli Ali, Alsancak'taki Baraka, Halil'in Yeri gibi yerlerle pek ülfetim olmadı. Atıf, Olta, Ada Gazinosu, Sanat Dostları, Dergah ve Babıali benim uğradığım yerlerdi." Yurttaş, Bodrum'un kurucusu Mustafa Eradan ile oğlu Tahir Eradan'ı ve oranın simgesi Kemal Öztürk'ü (Eczacı Kemal) hayırla yadediyor. Hele Tahir Eradan'ın coşunca müşterilerine rakı ısmarlayışını unutamıyor. Ve ekliyor "Rakı ısmarlayan meyhaneci nerede görülmüştür? Tahir'in ki ibretlik bir tutum!" Bir köşesinde "yarım bardak rakı ve leblebi", bir köşesinde " müdavimler soyağacı" var...

Dostluk ve sevgi dergahı; BABIALİ İzmir'in iş merkezlerinden Kale Arkası'ndaki Babıali'nin soyağacında, 49 müdavimin fotoğrafları yer alıyor. Bugün bunlardan 29'u hayatta. Her gün tazelenen yarım bardak rakı, leblebi ve Atatürk portresi ise, Atatürk'e saygı köşesini oluşturuyor. Mekana adını bir gazeteci vermiş. İzmir'in yaşayan ilginç "akşam sefası" mekanlarından biri de Babıali. İsminden müşterilerine dek çok farklı bir kimlik sergiliyor Babıali. Bu mekanın yaratıcısı Süleyman Bahadır 14 yıl Almanya'da kalmış. Milliyet'in Almanya Bürosunda muhabir olarak çalşmış. 1984'te İzmir'e dönünce, uzun zamandır düşlediği böylesi bir yeri gerçekleştirmek istemiş. Almanya'dan tanıdığı ve o yıllarda Milliyet'in İzmir Temsilcisi olan değerli gazeteci Nurettin Tekindor, kendisine yardımcı olmuş. Tekindor, aynı zamanda mekanın da isim babasıymış. Babıali, daha çok gazetecilerin, yazarların, şairlerin, aydınların buluştuğu bir mekan olmuş. İzmir'e dışarıdan gelen aydınlar da, İzmirli yazarları, şairleri Babıali'den sorar olmuşlar. Kısa zamanda burası bir "dostluk ve sevgi dergahı" haline gelmiş. Dergahın müdavimleri arasında rahmetli gazeteci Zafer Alatay'dan tiyatro sanatçısı, oyun yazarı Fikret Tartan'a, değerli büyüğümüz Besim Akımsar'dan şair ve gazetemiz eski çalışanı rahmetli Bahattin Ertürk'e, Şadan Gökovalı'ya kadar birçok bilinen, tanınan isim var. Süleyman Bey, bizi üst kata çıkarıyor. Orada Bahattin Ertürk'ün yaptığı "Babıali soyağacı"nı gösteriyor. Soyağacında 49 isim ve fotoğraf var. Ama bu 49 müdavimden 29 kişi hayatta. Babıali'nin bir başka ilginç yönü de "Mustafa Kemal'e saygı köşesi". Bu köşede Atatürk'ün fotoğrafının önünde hergün yenilenen yarım kadeh rakı ile bir tabak leblebi ve çiçekler var. Meclis hemen kuruluyor Dostluk dergahına gidilir de "dostluk meclisi" kurulmaz mı? Babıali'de İzmir'in meyhane yaşamının ünlü simaları şair Çınar Çığ, ünlü "Agora Meyhanesi"nin şairi Onur Şenli, bir başka değerli şairimiz ve büyüğümüz Şahin Candır'la buluşup bir "dostluk meclisi" kuruyoruz. Onlarla "İzmir'in meyhaneleri"ni konuşuyoruz. Daha sonra grubumuza tiyatrocu-yazar Erdoğan Aytekin, sanat dostu Metin Dönmez, şair Metin Pütmek dahil oluyor. Masamız büyüyor ve kalabalıklaşıyor. Ünlü bestekarımız Avni Anıl'ın da aramıza katılması, bizi sevindiriyor. Meclisimizin tek bayan üyesi ise, Onur Şenli'nin sevgili eşi, Türk Halk Müziği sanatçısı Kıymet Unutma. Onunla ilk kez karşılaşıyoruz. Onu görünce çocukluğumu, gençliğimi ve üzüm bağlarını anımsıyorum. Bir zamanlar bağa göçüp üzüm toplarken, TRT radyolarında "Şimdi Kıymet Unutma'dan Ege türküleri dinleyeceksiniz" anonsunu duyar ve kulaklarımızı pürdikkat radyoya çevirirdik. Onun buğulu sesinden yankılanan efe ve Ege türküleri yüreğimize işlerdi. Bize güç ve kuvvet verirdi... Hey gidi günler hey... Kısmette yıllar sonra, o güzel sesin sahibesiyle, böylesi bir ortamda buluşmak da varmış... Zamanın içinde meyhane yolculuğu Babıali'de kurduğumuz dostluk meclisindeki dostlarla, İzmir'de bir zaman yolculuğuna çıkıyoruz. Tabii yolculuğumuzun durakları İzmir meyhaneleri... Mezarlıkbaşı'ndaki Aslan Yasef'in meyhanesinden

Page 4: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

4

Kemeraltı'ndaki "Yeşil Papağan" ve "Bahar" meyhanelerinde; "Can" ve "Alay" meyhanelerinden "Kalander", "Asmalımescit", "Kristal" ve "Kırık Çatal" meyhanelerine kadar tam bir "tarih içinde meyhane turu"... Bu işin en baba uzmanı Çınar Çığ'ın yaptığı bir saptama var. O da Beyler Sokağı'ndaki bir zamanların ünlü Bodrum Meyhanesi'nin, İzmir'in gelmiş geçmiş en önemli mekanı olduğu. Hatta Çığ, Bodrum'un Çiçek Pasajı'ndan sonra Türkiye'de tanınan ikinci önemli içki mekanı olduğunu söylüyor. Herkes bu tespite katılıyor. Metin Dönmez, Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir'le birlikte Bodrum Meyhanesi'nde içtikleri günleri anlatıyor. Tiyatrocu Erdoğan Aytekin de, gençliğinde Neyzen Tevfik'i Basmane'deki meyhanelerde neyini üfleyip içki içerken görüşünü, anılarıyla birlikte aktarıyor. Şair Metin Pütmek, Ali Rıza Avni'nin çantasında her zaman rakı şişesi ve leblebi bulundurduğunu, yani hep "alesta" olduğunu anlatıyor ve bir dörtlükle Ali Rıza Avni'yi anıyor: Ekmeğini 'ses ve saz dünyası'ndan çıkardı Sevgisini gönlünün deryasından çıkardı, Ne zaman dem çekmeye geldiyse bir meclise Can dostu rakısını çantasından çıkardı." Avni Anıl Hoca, aslen İstanbullu ve Üsküdarlı. Sohbetiyle bizi İzmir'den İstanbul meyhanelerine doğru götürüyor. "Agora Meyhanesi'nin şairi Onur Şenli, ünlü şiirinin hikayesini anlatıyor... Sohbet ne güzel, dostluk dergahı ne güzel, sevgiyi, bilgiyi ve anıları dostlarla paylaşmak ne güzel!.. BESİM AKIMSAR'DAN ANILAR Konuşan rakı şişesi

İzmir'de gazeteciliğin yaşayan duayenlerinden Besim Akımsar ustamızın da "İzmir meyhaneleri" ile "meyhane kültürü" üzerine ilginç değerlendirmeleri var. Akımsar Hocamız, İzmir'de aslında meyhanecilikle lokantacılığın birbirine karıştırıldığını söylüyor. Bir zamanlar Karşıyaka'daki Celal'in Meyhanesi ile 1. Kordon'daki Hasan'ın Yeri'ni gerçek meyhaneler olarak anımsıyor. Hasan'ın bir şişe rakıyı 90 kuruşa satarken, bir tepsi dolusu mezeyi de 110 kuruşa müşteriye sunduğunu söylüyor. Ona göre bir başka önemli mekan da geçmişte meyhaneler sokağı olarak bilinen bugünün Havra Sokağı'ndaki Aslan Yasef'in yeri. Yarım asır önceki bu önemli mekanı "Yasef hoş bir adamdı, mekanı da tıpkı kendisi gibi hoştu" diyerek değerlendiriyor. Yasef'le ilgili bir de anısı var: "Yasef'in

meyhanesinde, işinden kovulmuş bir işçi içki içiyordu. Efkarlı işçi Yasef'i masasına çağırdı. Onca işini bırakarak Yasef de masaya oturdu. Birlikte içip dertleştiler. Ben de yan masadan onları izliyordum. İşçi kalkıp giderken hesabı vermek istedi. Yasef, (İşten atılmışsın, böyle günde hesap almam. İş buluncaya kadar ne zaman istersen gel. Sonra iş bulunca borcunu ödersin.) dedi." Meyhaneci ve rakı Akımsar Hocamız, bu ilginç anektodun ardından Ayvalıklı bir meyhaneciden sözediyor: "Ayvalık'ta bir zamanlar Rifat adında bir meyhaneci vardı. Rakı şişesi ile konuşurdu. Rakı şişesi ona, sen müşteriye bir kadeh ver, gerisini bana bırak. Ben onu hallederim dermiş."

Page 5: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

5

İzmir'in Sarhoşları Şiirin ustası ve akşam sefaları'nın erbabı Hüseyin Yurttaş'ın, Bilgi Yayınları arasında çıkan "Sevgiden Ötesi Cehennem" isimli kitabında yer alan "İzmir Sarhoşları" isimli bir şiiri var ki ondan bir bölümü buraya almadan edemedik. bizdik öyle sarhoş, öyle rüzgar çılgını / bir çıkardık meyhanelerden, sokaklar deprem / içimize sinmiş yağmur kokusu, köhne deniz / İzmir'e güvenirdik, yüzümüzde şiir serpintileri / ince kıyım tütünümüz, dumanını savurduğumuz aşklar / taş plakların eskil sesi, yakaran gazelhan / medet ey!" sesi dünyayı tutan adam "medet!" / udlara ağlardık, çekingen kemanı inlerdi çingenelerin / hoyrat garsonlar kovardı onları, kendi sesimize kalırdık / kızarmış gözlerle baktığımız akşamlar / çınarlarda serçe işgali, palmiyeler resimlik / arasta çatılarında kanat saltanatı / bizdik öyle sarhoş, öyle rüzgar çılgını.

İşimiz insanları sevme sanatıdır İzmir'in bize göre şu an faal en sıcak "tek tekçi"sindeyiz. Topu topu 15-16 metrekarelik bir mekan. Bir yanda kokoreçler, öte yanda köfteler pişiyor. İnsanlar ayakta. Mekanın sahiplerinden Doğan Birli'yle konuşuyoruz. Birli diyor ki; "insanları sevmeyen meyhanecilik yapamaz". Dediği yüzde 100 doğru. "Şaraptı rakıydı şuydu buydu Kişi esrimeyi bir aşkta tatmalı ilkten Dedim ya ondan gayrı korkuluğa güvenmem İçtiğim hep aşktı benim gerisi tortu" Ünlü şairimiz Metin Eloğlu, "Aşklama" şiirinin dizelerinde böyle anlatıyor içmeyi... Peki, ya bizim İzmir'in ünlü akşamcıları neler diyorlar aşk, sevgi ve içki üstüne... İzmir'de meyhaneler giderek azalsa da biri var ki, gördüğümüz kadarıyla diğerlerinden çok farklı. Bu yeri merak mı ettiniz? Öyleyse tarif edelim; Anafartalar Caddesi'nin Basmane tarafına yakın bölümünde, Doğan ve Turan Birli kardeşlerin çalıştırdığı "Kardeşler Restoran". Aslında Anafartalar Caddesi ve Tilkilik çevresi, bir zamanlar meyhaneleriyle ünlüymüş. Ama artık birçoğunun yerinde yeller esiyor. "Asmaaltı" gibi bazıları da birahaneye dönüşmüş. "Koltuk meyhaneleri" de denilen "tek tekçiler"in İzmir'deki piri ise bizce Doğan ve Turan Birli kardeşler. Bu yazı dizisi nedeniyle İzmir'de bunca meyhane dolaştık, içlerinde en sıcak atmosferi burada gördük. Nasıl sıcak olmasın, topu topu 10-15 metrekarelik bir dükkan. İnsanlar yanyana ayakta dizilmiş. Bir yanda kokoreçler, diğer yanda köfteler, kavurmalar pişiyor. Birli kardeşler, 33 yıldır aynı yerde meyhanecilik yapıyorlar. Mekanın en ünlü yiyeceği de kokoreç. Farklılıklardan arınmak Doğan Birli'ye "içki muhabbeti"nin sırrını soruyoruz ve yaptıkları işi anlatmasını istiyoruz. Doğan Birli, tezgahının başında hafifçe doğrulup bir feylozof gibi anlatıyor: "Bizim işimiz insanları sevmektir. İnsanı sevmeyen bu işi yapamaz ve bu ortamı paylaşamaz. Buraya amele de gelir, müteahhit de. Bu ortama girilince sınıf farkı kalmaz." İnsan, Doğan Birli'yi dinleyince; bizim ülkede, sosyalizmin sonunda yalnızca "tek tekçi meyhaneler"de hayata geçirilebilmiş olduğunu düşünmeden edemiyor! Gerçekten de küçücük yerde her sınıftan insanı bulmak mümkün. Kravatlı bankacısından şoföre, emekli yargıcından işportacıya dek her meslekten insan var. 58 yaşında olduğunu söyleyen taksici Hulki Öz ile serbest meslek sahibi ibrahim Yönet, bize bu küçücük mekanda ayakta içki içmenin inceliklerini anlatıyorlar... Onları bu sıcak mı sıcak atmosferde terler içinde görünce, usumuzda rahmetli edebiyatçımız ve sinema sanatçımız Cahit Irgat'ın dizeleri dilleniyor: Bütün şehir şahittir Başımı rakı değil döndüren Bu öğle sıcağında, Ekmek kokusundan da güzel Alnının ter kokusu...

Page 6: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

6

Zafer Celasun'un ziyareti İzmir'in bu ünlü "tek tekçi meyhanesi"ne kimler gelmemiş ki? Zekai Tunca, Yıldıray Çınar, Ahmet Günday, Baykal Kent... Hele ünlü orkestra şefimiz Hikmet Şimşek'i de duyunca doğrusu şaşırmadan edemiyoruz. Doğan Birli de bize anılarını ve gözlemlerini anlatıyor. Bir tanesi gerçekten çok ilginç. Yıllar önce, daha televizyonun siyah beyaz ve tek kanal olduğu dönemde, bir gün ünlü haber sipikeri rahmetli Zafer Celasun içeriye girer, hepsini, isimleriyle hitap ederek selamlar ve tezgahın başına geçip rakısını yudumlamaya başlar. Onlar Zafer Celasun'u tanırlar tanımasına ama, dükkandakilerin hepsine ismiyle hitap etmesine hayret ederler. Sonunda Celasun sırrını açıklar. İzmir'den Ankara'ya giden, dönemin haber müdürü Ayhan Bilgin, sabah akşam o kadar çok bu mekanı ve bu mekandaki insanları anlatmıştır ki; Zafer Celasun'un İzmir'e geldiğinde ilk işi bu küçük meyhaneyi bulup, bu insanları tanımak olmuştur. "Hayyam"da Hayyam'dan mesajlar "Hayyam" Anafartalar Caddesinin Basmane ucunda kalmış son meyhanelerden biri. Adını aldığı düşünce ve şiir nisanını 2000'li yıllarda da yaşatıyor. "Hayyam'ın rubailerini sever misiniz? Ne gündüz oturduk, ne gece uyuduk; Dünyada Cem'in kadehini aradık durduk. Öğrenince dünyaları yansıttığını, Cem'in kadehini yüreğimizde bulduk" diyen Hayyam'ın rubailerini... Anafartalar Caddesi'nin Basmane ucunda ilginç bir mekan daha var: "Hayyam Meyhanesi". İsmini ünlü düşünce ve şiir insanı Ömer Hayyam'dan almış. Peki bu ilginç ismi, meyhaneye kim mi vermiş? 26 yıldır burada garsonluk yapan Diyarbakırlı Mesut Pişkin'in verdiği bilgiye göre, meyhanenin kurucusu Ebu Beşir. 40 yıllık "Hayyam Meyhanesi"nin 40 yıllık geçmişi var. O zamandan bu yana çok el değiştirmiş, ama ismi hiç değişmemiş. Daha çok çevre esnafının geldiği mekanın günümüzdeki işletmecisi ise Kürşat Fedai. Hayyam'da kadeh kaldıran Turyağ işçileri Halil Ayan ile Seyfettin Şengül, Hayyam'ın şu dizelerinden mi esinlenmişlerdir dersiniz? "Hayyam, şarap iç, sarhoş olmak ne hoş, Sevgilin de varsa sarılmak ne hoş; Er geç sonu yokluk madem bu dünyanın, Yok say kendini, bak, varolmak ne hoş!" İçki ve içmek üzerine sayısız rubaisi olan Hayyam akşam sefası yapanlara ince mesajlar vermiştir hep: Madem şarap içersin, akıldan uzak durma, Bilgiden yüz çevirip sonunda deli olma. Helal olsun istersen al şarap senin için; Sersemleşip kimsenin sakın gönlünü kırma!.. Karşılaştığımız "sefa"cılar, Hayyam'ın mesajlarını çok iyi algılamış göründü bize.

Page 7: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

7

Eskiden meyhane denince, akla ŞARAP gelirdi Şair Şahin Candır, meyhane kültürümüze rakının şaraptan çok sonra girdiğini söylüyor ve ekliyor: İzmir'in meyhaneleri, İkiçeşmelik'le Konak'ta yoğunlaşırdı. Çok sevdiğimiz şair Şahin Candır ağabeyimiz, İzmirli edebiyatçıların önde gelenlerindendir. Doğma büyüme İzmirli olan ve İzmir kültürünün tüm izlerini kişiliğinde taşıyan Candır'a İzmir'in tarihi meyhanelerini soruyoruz. "Akşam sefası"yla ilk tanışıklığını şöyle anlatıyor: "18 yaşıma bastığımda ilk rakı içtiğim yer, Namazgah'ta Köfteci Hasan Usta'nın Yeri'ydi. Orası tam bir 'tek kişilik meyhane'ydi. 1945'lerde Aslan Yasef'in meyhanesi ünlüydü. Konak'ta şimdi otoparkın bulunduğu yerde cezaevi vardı. Tramvaylar onun çevresinden dolaşırdı. Sarıkışla henüz yıkılmamıştı. Tramvayların dönüş yaptığı, cezaevinin karşısında bulunan sokakta, küçük meyhaneler vardı. İkiçeşmelik'in meyhaneleri de ünlüydü. Eskiden meyhane denilince şarap akla gelirdi. Önce şarap kültürü vardı. Rakının yaygınlaşıp meyhane ile bütünleşmesi, sonraki yıllarda olmuştur. Ve şairle içki, rakı konuşulur da, rakı üzerine bir dörtlük olmaz mı? İşte Şahin Candır'dan rakılı bir dörtlük: "Bu rakıyı, böylesine içmemeliydim işin içine erkeklik girdi rezil oldum"

Akif Baba'nın eseri Taş Plak Meyhanesi Eşrefpaşa'daki 65 yıllık meyhane "Akif Baba'nın Yeri", yıllardır "Taş Plak" adıyla anılıyor. Nedeni, sahip olduğu taş plak koleksiyonu. Gelenler burada zevkle taş plak dinliyor. Plaklar zamanla ünlenerek, meyhanenin kurucusu ve koleksiyonun sahibi Akif Baba'nın ismini bile geride bırakmış... Ama 1996'da vefat eden Akif Baba'yı da günümüzde onlar yaşatıyor İzmir'in ünlü "Taş Plak Meyhanesi"ni bilir misiniz? Eğer

bilmiyorsanız ve orada şimdiye dek bir kez olsun iyiliklere, güzelliklere kadeh kaldırnmamışsanız; bizce çok şey kaybetmişsiniz demektir. Böyle söyleyip yazdığımız için, bizi sakın her akşam içki içen biri sanmayın. Doğrusu onu yapabilenlere saygı duysak da, biz öyle çok sık içki içmeyi beceremiyoruz. Ama bu işteki bunca acemiliğimize karşın, Taş Plak Meyhanesi'ni yıllar öncesinden biliyoruz... ve burada, Akif Baba'nın sağlığında, bizim için çaldığı taş plakların eşliğinde epeyce kadeh kaldırmışlığımız var... Neyse, artık taş plaklarıyla ünlü, o Akif Baba yok. Onu 1996 yılının 24 Mayıs'ında, 85 yaşında kaybettik. Şimdi bu ünlü mekanı, oğlu Hüseyin Kocakurt yönetiyor. 65 yıllık mazi Taş Plak Meyhanesi'nin yerini, bilmeyenler ve merak edenler için tarif edelim. Eşrefpaşa'da nikah salonunu geçince, ilk ışıklardan sağa giriyorsunuz. Hemen sağ kolda "Taş Plak Meyhanesi"ni görüyorsunuz. Hüseyin Kocakurt'un verdiği bilgiye göre, 65 yıllık mazisi olan bu mekanın ismi "Akif Baba'nın Yeri". Ama zamanla taş plakların ünü, Akif Baba'nın ününü de aşmış. Ve Akif Baba'nın hep Eşrefpaşa muhitinde bulunan 65 yıllık yeri, kendiliğinden "Taş Plak Meyhanesi" olmuş. Mekanda her şey Akif Baba'nın bıraktığı gibi duruyor. Oğlu Hüseyin Bey, babasının yadigarı taş plaklara gözü gibi bakıyor. Taş plakların sayısı ve içeriği konusunda bir tasnif yapılmamış. Akif Baba sağlığında, taş plak dolabının anahtarını kendisi taşır, plaklarına el sürdürmezmiş. Zaten o, dükkana gelmeden plak çalınmazmış. Onu tanıyanlar, bilenler, önceden telefonla arayıp, o varsa gelirlermiş. Hüseyin Bey, babasının eskiden beri bu işe meraklı olduğunu, çok eski yıllarda daha çocukken, babasıyla Kemeraltı'na indiklerinde ilk işlerinin o zaman yalnızca iki tane olan plakçı dükkanlarına uğramak olduğunu söylüyor.

Page 8: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

8

Taş plaktaki Müzeyyen Senar Hüseyin Bey, anahtarıyla camlı plak dolabını açıyor. İçinden bir plak seçerek bizim için gramofona koyuyor. Müzeyyen Senar'ın gür sesi yükseliyor gramofondan. Türk sanat müziğinin, o insanın yüreğine işleyen nağmeleri kulaklarımızı ve elbette kulaklarımızla birlikte yüreklerimizi dolduruyor. Hep birlikte rahmetli Akif Baba'yı anıyoruz... Müzeyyan Senar da, zamanında bu dükkana çok gelmiş. En eski taş plakları soruyoruz Hüseyin bey'e. Sıralıyor: "Hafız Kemal, Hafız Sami, Hafız Ahmet, Hafız Burhan, Bigalı Mehmet, Nadir... Bunlar tarih sırasıyla, bir zamanların ünlü gazelhanları... Sonra Dede Efendi, Tamburi Cemil Bey, Münir Nurettin... Hepsinin plakları Taş Plak Meyhanesi'nde mevcut. Rakıname Taş Plak Meyhanesi'nin her tarafı tarihi fotoğraflarla dolu. Yıllar önce bir akşam, üç arkadaş gittiğimiz Taş Plak Meyhanesi'nde, Akif Baba'nın bizi dükkanın her tarafını dolaştırıp, hatta üst kata çıkararak; bu fotoğrafların hikayelerini tek tek anlattığını anımsıyorum. Duvardaki bir panoda yer alan Necip Mirkelamoğlu'nun "rakıname"sinden alınmış bir kesit dikkatimizi çekiyor. "İçmesini bilene Zevkü sefadır rakı İçmeyi bilmeyene Cevri cefadır rakı Bir münasip miktarı Muhabbet anahtarı Kaçırırsan kantarı Cana ezadır rakı..." Bayanlar da geliyor Dükkanda 10 yıldır çalışan Emir Ali Yıldız, Akif Baba'nın nasıl bir esnaf olduğunu anlatıyor. Buranın sürekli müşterileri Cevat Çınaroğlu ile Satılmış Kaya, böyle bir mekana hiçbir yerde rastlamadıklarını ve buranın her şeyiyle Akif Baba'nın eseri olduğunu söylüyorlar. Taş Plak Meyhanesi'ne bayanlar da rahatlıkla gelebiliyorlar. Üç yıl kadar önce, İzmirli Atatürkçü kadınların, Medeni Yasanın kabul edilmesinin yıldönümünü "Taş Plak Meyhanesi"nde kutlamaları da ilginç bir olay olmuş. BİR ANI Kayıp plak Taş Plak Meyhanesi'nin 65 yıllık mazisi olur da anısı olmaz mı hiç... İşte Hüseyin Kocakurt'un anılar demetinden bazıları... "1990'larda bizim mekanın hikayesini ve fotoğraflarını Türkçe bir gazetede okuyan bir Hollandalı bizi arayıp buldu ve ziyaretimize geldi. Meğer o da taş plak hastasıymış... ve o yıllarda babamın kolleksiyonunu görünce adeta büyülendi. İsmi Ugo olan bu Hollandalı ile dost olduk. Hala ilişkimiz sürüyor. Babamın hastalanıp buraya gelemediği dönemde, bir akşam üç bayan müşterimiz geldi. 'Kimseye etmem şikayet' isimli plağı çalmamızı istediler. Ama o plağı bir türlü bulamadık. Ertesi sabah babama olayı anlattığımda, yattığı yerden plağın yerini tarif etti. Dükkana gelince aynen tarif ettiği yerde, sanki elimizle koymuş gibi bulduk."

Page 9: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

9

Mezarlıkbaşı'nın koltuk meyhaneleri Koltuk meyhaneleri "tek tekçi" olarak da anılıyor. Bunlar büfe tarzında yerler. Günümüzde, birahane rekabetiyle sayıları giderek azalıyor. Mezarlıkbaşı yokuşunun ve Agora çevresinin meyhaneleri bir zamanlar çok ünlüymüş. 15 yıl kadar önce yıkılan Agora Meyhanesi, İzmirli şair sevgili Onur Şenli'nin dizeleriyle tüm Türkiye'de tanınmış. Artık o eski meyhanelerden pek iz kalmamış. Ayakta içki içilen yerlere, "meyhane söylemi"nde "tek tekçi" ve "koltuk meyhanesi" deniyor. İşte bu büfe tarzı yerleri konuşmak üzere Mezarlıkbaşı yokuşunda Mehmet Küleyder'in mekanına uğruyoruz. Çevre halkından Salih Zeki Ünel ve Rahmi Düzkara da sohbetimize katılıyorlar. Bir zamanların ünlü Agora Meyhanesi'ni onlardan dinliyoruz. Ayrıca İsmail Taşören'in meyhanesi "Güler İçkili Lokanta"da varmış İkiçeşmelik yokuşunda. Ama diğerleri gibi, sahibi ölünce orası da kapanmış. "Agora Meyhanesi"nin şairi Onur Şenli Bizim yaşlarımızda olup da, kadın olsun erkek olsun, "Agora Meyhanesi" denilince, belleğinin kıvrımlarında melodisi yankılanmayan hemen hemen yok gibidir. İşte bu ünlü şarkının bestelendiği şiirin sahibi, İzmirli doktor Onur Şenli. Bizce Şenli, doktorluğundan önce bir şair. Hem de has bir şair... Yıllar sonra bile hala üzerinde tartışmalar yapılan "Agora Meyhanesi"nin öyküsünü şöyle anlatıyor: "Ben demiryolcu bir ailenin çocuğuydum. Bu şiiri 1959 yılında 19 yaşındayken yazdım. Bir başka demiryolcu ailenin kızına aşıktım. Tabii platonik bir aşk. Aslında o dönemde Agora Meyhanesi diye bir yer yoktu. İlk yazıldığında şiirin ismi de o değildi. O zamanlar şiire İngilizce adlar koymak modaydı. Ben de "gece, şarap ve aşk" anlamına gelen İngilizce sözcükler koymuştum. Tıbbiye'ye yeni girmiştim. Tıbbiyelilerin yayınladığı "Neşter" dergisi vardı. Oktay Dikmen'e dergide yayımlanması için vermiştim. O da ismini, uzun olmasından dolayı değiştirip, şiirin içinde çok geçtiği için Agora Meyhanesi yapmış. Fakat ilk yayınlanışı Ege Ekspres'te oldu. Şadan Gökovalı, gazetede "kültür-sanat" sayfası hazırlıyordu. Neşter Dergisi yayınlanmadan, daha dizgisi ve hazırlığı yapılırken matbaada görmüş ve şiirin bir suretini alıp Ege Ekspres'te yayımlamış. Şiir hem gazetede hem de Neşter'de yayımlanınca, İzmir'de o dönemde yapılan edebiyat matinelerinde sürekli istenilen ve söylenilen bir şiir oldu." Bestecisi İsmet Nedim Agora Meyhanesi, sonra İsmet Nedim tarafından bestelenip, Gönül Yazar tarafından plağa okunmuş. Ama ilk plaklarda eser sahibi olarak Onur Şenli'nin ismi yokmuş. Şenli, şiirine sahip çıkmak için epeyce mücadele vermiş. Davalar açmış, tazminatlar kazanmış... "Agora Meyhanesi" ülke çapında meyhane kültürünün bir simgesi olmuş yıllarca... Türkiye'nin dört bir yanında açılan meyhanelere "Agora Meyhanesi" denmiş... İşte "Agora Meyhanesi"nin yaratıcısı Onur Şenli, 1963'te yayımlanan Agora'nın devamı sayılabilecek bir şiirini okuyor bizlere: "Sen Agora'yı bilirsin Öyleyse sen koy ismini bu şiirin İki damla gözyaşı getirdim sana Hani o karşılıksız sevenlerin Körkütük içenlerin yatağından..."

Page 10: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

10

"Nihat Baba"da rakı tulumba ile çekiliyor Üç kuşaktan meyhaneci Arınç Ailesi, Zeytinlik Caddesi'ndeki mekanlarını "bataklıkta yetiştirilmiş gül" olarak kabul ediyor ve solmaması için büyük çaba sarfediyor. Baba Nihat Arınç 1958'de açtığı tek tekçi meyhaneyi 1962 yılında farklı hale getirmiş. Adıyla anılan mekanın en önemli özelliği, rakıyı bardağa özel tulumbalarla aktarması. Nevzat Çelik "Vahim Bir Aşk" şiirinde şöyle seslenir: dökerek bütün yapraklarımı tenhasında oturulmayan bir ağaç gibi geldim ne rüzgar ne de bir meze bana rakı ver şef şişesinde Nevzat Çelik böyle sesleniyor rakı istemek için ama "Nihat Baba'nın Yeri"nde olsaydı, acaba nasıl seslenirdi? Herhalde "bana rakı çek şef, tulumbadan" derdi. Yanlış okumadınız, evet, Zeytinlik'teki Nihat Baba'nın Yeri'nde rakı tulumbadan çekiliyor. Bu da buraya özgü bir meyhane geleneği... 20 yıllık yönetici Rakıyı tulumbadan çekmek üzere Nihat Baba'nın Yeri'ne gidiyoruz. Bizi mekanın sorumlu yöneticisi Sedat Kazancı karşılıyor. Sedat Bey 20 yıldır, şef garson Hüseyin Karagemicioğlu da 10 yıldır burada çalışıyorlarmış. Onlar bir yandan akşamın hazırlıklarını yaparken, bir yandan da bizimle sohbet ediyorlar. Sohbetimize çevre esnafından Zafer Atik de katılıyor. Zafer Bey, 35 yıldır bu çevrede büfecilik yaptığını söylüyor. "Nihat Baba" namıyla tanınan mekanın sahibi Nihat Arınç, büyük oğlu Ali Mustafa'nın ölümünden sonra, artık buraya gelmiyormuş. Söylediklerine göre mekanın bu hale gelmesine rahmetli Ali Mustafa Arınç'ın büyük emekleri geçmiş. Hasta Göztepeli olduğunu söyleyen Zafer Bey, Nihat Baba'nın, oturduğu yerden bile işini takip eden, iyi bir esnaf olduğunu anlatıyor. Çoğu zaman içki sınırını aşan müşterileri, taksi parasını vererek evlerine gönderdiğine tanık olduğunu söylüyor. Sohbetimizi sürdürürken, Nihat Baba'nın küçük oğlu Erkan Arınç da geliyor. Mekanın geçmişinin 1958 yılına kadar uzandığını anlatıyor. Şimdilerde Çeşmealtı'nda köşesine çekilen babasının kendilerini yetiştirdiğini söylüyor ve ekliyor: Bataklıkta gül yetiştirdik "Biz bataklıkta bir gül yetiştirdik. İki kardeş, bu gülün solmaması için de çok uğraştık. Babamızın getirdiği prensipleri ve damak lezzetini hiç bozmadık." Arınçlar üç kuşak meyhaneci bir aile. Nihat Baba, 1956'ya kadar Ali Galip'te tezgahtarlık yapmış sonra baba mesleğine yönelerek 1958'de Zeytinlik Caddesi'ndeki ilk "tek tekçi" meyhaneyi açmış. 1962 yılında da mekanı daha farklı hale getirmiş. Nihat Baba'nın Yeri'ne kimler mi gelirmiş? Eski yıllarda Taner Şener, Müzeyyen Senar gibi ünlü sanatçılar İzmir'e gelince buraya uğramadan edemezlermiş. 1960'yı yıllarda, gecenin ilerleyen saatlerinde "meşk" yapılırmış. Erkan Bey, tulumba ile rakı sunulmasının kendilerine özgü olduğunu ve 8-10 yıllık bir geçmişi bulunduğunu söylüyor. Ve kendi tanımıyla "bataklık gülü"nü yaşatmaya kararlı olduklarını da sözlerine ekliyor.

Page 11: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

11

Kışın sürekli dolu mekan Dargeçit'e randevuyla gidiliyor Kahramanlar semtinde de birçok meyhane var. Bunlardan ilginç biri de "Dargeçit"tir. Dargeçit, tam 43 yıl önce, emekli assubay Hayrullah Övür tarafından açılmış. Şimdi çocukları Mehmet Sevil Övül ve Zafer Övül tarafından çalıştırılıyor. Geçmişte uzun yıllar şoförlük yaptığını söyleyen Zafer Bey, meyhanenin başında geçmiş. Buranın mutfağının kelle, kokoreç, uykuluk badem gibi, ağırlıklı olarak sakatattan oluştuğunu söylüyor. Bu meze ve yemeklerde iddialılarmış. Kışın burada yer bulmak mümkün olmazmış. Önceden yer ayırtılması gerekirmiş. Eski meyhane kültürünü yaşatmaya çalıştıklarını belirten Övül, Eczacılık Fakültesi'nden ayrılmak zorunda kalmış. Öğrencilik yıllarında Basmane'deki öğrenci birliğini ve oranın yakınında bulunan Sidikli Ali'nin Yeri'ni hiç unutmuyor. Orasıyla ilgili anılarını anlatıyor. Türk meyhaneleri Çığ'dan sorulur Şair Çınar Çığ, İzmir'de "akşam sefaları"nın en baba uzmanı. Gerçekten de İzmir'in edebiyat dünyasında, Çığ'ın farklı ve önemli bir yeri var. Onun, hemen hemen İzmir'de bilmediği, içmediği meyhane yok gibi. Peki Çınar Çığ, yalnızca İzmir'in meyhanelerini mi bilir? Hayır! O tüm Türkiye'nin meyhanelerini bilir. Hangi ilde nerede, nasıl içilir; o bilir, ona danışılır. Yani sözün özü, "Türkiye'nin meyhaneleri Çınar Çığ'dan sorulur" dememiz boşuna değil... Yaptığı işler gereği çok gezen, neredeyse tüm ülkeyi dolaşan Çığ, her gittiği yerin meyhanelerini belleğine yazmış. Tıpkı dizelerini, şiirlerini yazdığı gibi... Çınar Çığ'la İzmir'in eski meyhanelerini konuşuyoruz. O bize İzmir'in bir "meyhaneler haritası"nı çıkarıyor. Önce bu işin geçmişteki merkezinden Konak ve Kemeraltı'ndan başlıyor. "1950'lerde Konak'ın girişinde Ali Galip'in hemen yanında Can Meyhanesi vardı. Sonra yine Konak'ta Alay Meyhanesi, Yeşil Papağan ve Bohem meyhaneleri İzmir'de iz bırakmışlardır. Daha sonraki yıllarda da, Veysel Çıkmazı'ndaki meyhanelerle Beyler Sokağı'ndaki Bodrum önemli yerlerdi. Karşıyaka'da da Celal'in ve Kadri'nin meyhaneleri popülerdi. Bayraklı, geçmişte meyhaneler semtiydi. Güzelyalı'da Mehmet Ali, Tilkilik'te, Hasan'ın Yeri, Asmalımescit, Kristal meyhaneleri vardı." Anason anaforu! Çınar Çığ, bir zamanlar Karşıyaka-Yamanlar ile Kadifekale'de de önemli mekanların olduğunu ve her iki tepeden anason kokusunun İzmir'i anafora tuttuğunu büyük bir keyifle anlatıyor. "O günlerde İzmir böyle nefes alıyordu" demeyi de ihmal etmiyor. Peki meyhaneleri böylesine bilen ve doyasıya yaşayan değerli şairimiz, bize şiir sunmaz mı? Elbette sunar. İşte Çığ'ın "Eski Bir Tanrı" kitabında yeralan "Tanrılar Adına" şiirinden bir bölüm: "...içmek gerek döğüşbelenli el evladı bektaşi aşk evladı mevlevi er evladı ahi gibi insanı zıkkım zehir zemberek kırılsa da tüm bacaklarımız içmek gerek..."

Page 12: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

12

Tantolos'ta imbat da yudumlanır Tantolos, İzmir'in kurucusu olduğu kabul edilen Frigya Kralıdır. Mitolojik bilgilere göre mezarı Bayraklı'dadır.... Tantolos Meyhanesi, adını, mezarın yakınlarında olduğu için kraldan almış. Bayraklı Tren İstasyonu'nun üzerinde bir çardak gibi duran meyhane, bahçesi ve Körfez manzarası nedeniyle cazibe merkezi. Buradaki akşam sefalarında, rakı ve mezelerle birlikte "İmbat" da yudumlanıyor. Tantolos'un öyküsünü bilir misiniz? Tantolos, mitolojik bilgilere göre, mezarının Bayraklı sırtlarında bulunduğu iddia edilen İzmir'in kurucusu Frigya Kralıdır. Halk arasında "Tantolos işkencesi" deyimi hala bilinir ve kullanılır. Mitolojiye göre Tantolos, tanrıları tahkir ettiği için, su ve yiyecek bakımından bolluk içinde, ebedi açlık ve susuzluğa mahkum edilmiş... ve buna "Tantolos işkencesi" denilmiş. Günümüzde Bayraklı sırtlarında, Bayraklı tren istasyonunun üzerinde sanki asılı bir çardak gibi duran "Tantolos Meyhanesi"nde içkilerini yudumlayanlar, bu hikayeden haberdar mıdır acaba? Ne dersiniz? Aslında Tantolos'ta, Tantolos'un anısına kadeh kaldıranlar; Tantolos'un aksine tüm güzellikleri doyasıya yudumluyorlar, hele imbatı... Evet, Körfez'e bakan Tantolos Meyhanesi'nde İzmir'in imbatı yudumlanıyor. Kurtulan manzara İşletmeci Coşkun Kırgın'ın verdigi bilgiye göre, gerçi bir ara manzarayı kapatmaya çalışmışlar. 80'li yılların yağma döneminde ünlü Ferit Eczacıbaşı Köşkü yıkılarak, yerine çok katlı apartmanlar dikilmiş. Ama yine de Tantolos'un manzarası kurtulmuş... Burada, yaz akşamlarında ve özellikle gecenin geç saatlerinde imbatı içinize çekmeniz mümkün. Hele bir de mehtaplı gecelere denk düşerse Körfez'le buluşmanız... Doğrusu keyfine doyum olmaz... İşte böylesi bir ortama gelip de Körfez manzarasına bakınca, belleğimizde ve yüreğimizde nice şiirler canlanıp ses buluyor... Cahit Külebi'nin "Kadınlar, Ülkeler ve Denziler" şiirine ne dersiniz? Gözlerin gözlerime değince Su katılıyor rakıya Denizler açılıyor önümde. Çiğdemleri rüzgar okşar ya, Sarkar ya söğütler ırmağa, Rakıya su katılır gibi Gözlerin başlar yansımaya. Gözlerin gözlerime değince Su katılıyor rakıya; Ülkeler de kadınlara benziyor, Başlıyor, yansımaya." Arap Osman'dan yadigar Tantolos Meyhanesi 1971'den beri var. Burayı rahmetli Osman Nuri Kolsuz (Bayraklılıların deyimiyle, nam-ı diğer Arap Osman) açmış. (Karıştırılabilir diye yazıyorum, bu Arap Osman Karşıyaka'nın Arap Osman'ı yani Osman Ateş değil, Bayraklı'nın Arap Osman'ı... ve Karşıyakalı Arap Osman, Allah uzun ömürler versin, hayatta...) Öykümüze dönelim, meyhanenin adı 1982 yılında Tantolos olmuş. Rahmetli Arap Osman'ın eniştesi olduğunu söyleyen Coşkun Kırgız, buranın ondan kendilerine yadigar kaldığını belirtiyor. Tantolos'un özgün yemekleri arasında iç pilavlı tandır, kokoreç ve boğazlık var. Tantolos diğer meyhanelerin aksine, açıkhava bahçesi ve Körfez manzarası nedeniyle, özellikle sıcak yaz günlerinde tercih ediliyor. Tantolos'un duvarında yer alan bir şiir dikkatimi çekiyor. Emekli eğitimci Ali Faruk Nişli tarafından burası için yazılmış. Bir bölümü şöyle:

Page 13: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

13

Kerahat vaktidir bu tam Bir gurub ki anlatamam İçelim şarabı tamam Arap Osman'ın ruhuna Unut yakını, ırakı Düşünme karayı, akı Dilde sevgi elde rakı Arap Osman'ın ruhuna... Karşıyaka'nın eski meyhaneleri "Mavi Saray"da Mehmet Dinç'e yardım eden ve 67 yaşında olduğunu söyleyen Nusret Kireççibaşı, doğma büyüme Karşıyakalı. Ona Karşıyaka'nın eski meyhanelerini soruyoruz. Nusret Baba anlatıyor: "Karşıyaka Çarşı Caddesinde, şimdi Özsüt'ün olduğu yerde Celal'in Yeri vardı. Onun hemen yanında, şimdi Nur Mağazası'nın bulunduğu yerde de "Alay Meyhanesi" vardı. Bunlar bizim gençliğimizin en meşhur meyhaneleriydi. Çarşı Camiinin yan sokağında Sait Baba, damacanada şarap satardı 1950'lerde. Oğlu Kör Necdet vardı. Çolak Cemal buz kırardı. Zeybek ve Papazkarası şarabı satardı. Oranın ismi "Kanunsuz Sokak"tı. Nusret Baba'yı anılarıyla, akşamcı dostları kadehleri ile başbaşa bırakıp; izin isteyerek kalkıyoruz masadan. Mehmet Dinç'in "Mavi Saray"ı, günümüzde Karşıyaka'da eski meyhane geleneğini yaşatıp, ayakta durmaya çalışıyor. Akşamcılığın felsefesi Meyhane, fikir ve düşünce alışverişi yapılan yerdir

Karşıyaka, günümüzde özellikle yalıda yoğunlaşan modern restoranlarıyla da biliniyor. Peki Karşıyaka'da hiç mi eski meyhane yok. Olmaz olur mu, var. Var olmasına var da, doğrusu burası pek de bilinmiyor. Eskiden açıkhava sinemasının bulunduğu, şimdi genellikle lokantaların toplandığı, Belediye'nin arka sokağında; büfelerin arasına sıkışmış kalmış, bu ilginç mekanın ismi "Mavi Saray". Sahibi de Mehmet Dinç. Buranın ilk sahipleri Ali ve Haydar Dinç kardeşlermiş. Şimdi onlardan devraldığı mekanı Ali Dinç'in oğlu

Mehmet Dinç yaşatmaya çalışıyor. Tüm zorluklara inat... Bilgi ve düşünce alış verişi Mavi Saray'da bizi buyur eden akşamcıların masasına konuk oluyoruz. Bankacı Celal Yerlikaya ile esnaf ve zenaatkar İsmet Baki, yüklerini tutmuşlar. Onlarla birlikte kadeh kaldırıp "akşamcılığın felsefesi"ni tartışıyoruz. Onlar günün stresini, yorgunluğunu burada attıklarını söylüyorlar. Meyhaneleri, bilgi ve düşünce alışverişi yapılan mekanlar olarak değerlendiriyorlar. Yıllar sonra Nazilli'den gelip Karşıyaka'ya yerleştiğini ve burada saat tamirciliği yaptığını söyleyen İsmet Baki, kendi yazdığını söylediği uzun şiirden bir dörtlük okuyor: Daima sevdi gönlüm Bir renge aldanmadı Ruhum sonsuz bir çöldü Damlalara kanmadı... Bu meyhanelerde de ne çok şair var. Doğrusu insan şaşırıyor...

Page 14: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

14

Kulis'te müzik özellikle yok Sahibi Bahadır Kavaslar, müziği muhabbeti engellememek için kullanmadıklarını söylüyor. Karşıyaka'nın günümüzde bilinen "akşam sefası" mekanları Aydonat, Tezgahbaşı ve Kulis'tir. Tezgahbaşı, geçtiğimiz günlerde kapatılmış, yerinde lahmacuncu açılmış. Kulis, Karşıyaka'da 10 yıldır var. Sahibi Bahadır Kavaslar'a göre, buranın özelliği müzik çalınmaması. "Burada müzik yok, muhabbet var. Zaten adı üzerinde Kulis. Müşteriler rahatça sohbet edebilsin, birbirini işitip dinleyebilsin diye müzik koymuyoruz." diyor Bahadır Bey ve ardından ekliyor: "Hükümetin ekonomi politikaları, meyhaneleri de vurdu. Eskisi gibi müşteri ve iş yok artık meyhanelerde..." Bu arada Kulis'te bizim de eski bir dostumuz olan Karşıyakalı muhasebeci Kamil Giray ve arkadaşlarıyla karşılaşıyoruz. Çağrılarına uyup, birlikte kadeh kaldırıyoruz dostluğa, iyiliklere ve güzelliklere...

En büyük müşteri grubu, doktorlar Dizimizin son bölümünü Alsancak meyhanelerine ayırmıştık. Burada ilginç bir tespitimiz oldu; en büyük müşteri grubunu doktorlar oluşturuyordu. Nedeni herhalde hekemliğin stresi en yüksek meslek oluşu. Alsancak meyhanelerinin bir diğer özelliği ise, bayanların da devam edebilmesi... Örnek seçtiğimiz Karafaki'de sıcak meze siparişi alınmıyor, müşteri "yeter, doydum" deyince kadar sürekli servis yapılıyor. Karafaki, Alsancak'ta Gazi Kadınlar Sokağı'nda bir meyhane. Buranın geçmişteki ismi yalnızca "Meyhane"ymiş. Mekan 2,5 yıl kadar önce el değiştirmiş. Yeni sahibi Sebahattin Özkalay, "Meyhane"nin ismini "Karafaki" yapmış. Aslen Sivaslı olan, 1981'den beri İzmir'de oturan ve 18 yıl boyunca mefruşatçılık yapan Sebahattin Bey, 2,5 yıldır meyhaneci. Kendisine meyhaneciliği nasıl bulduğunu soruyoruz. Yorucu bir iş olduğunu ve bu işin sevmeden yapılamayacağını söylüyor. Özkalay, 1974'den 80'e kadar Ankara'da öğrenci olarak bulunmuş. Daha üniversite yıllarında böylesi bir işi düşlermiş. Nihayet yıllar sonra İzmir'de bu işi yapmak nasip olmuş. Ama hala tam olarak, düşlediği gibi yapamadığını söylüyor.

Page 15: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

15

Doyuncaya kadar sıcak meze Karafaki'de 17-18 çeşitlik bir soğuk meze tepsisi müşteriye sunuluyor. Buranın özelliği, sıcak siparişinin verilmemesi. Ama müşteri doyuncaya kadar, ocakta ne pişerse hepsinden tadımlık sunuluyor. "Artık yeter, doydum" deyinceye kadar, masanıza ve tabağınıza sürekli bir şeyler geliyor. Tam bir meyhane usulü. Peki bunu nereden mi biliyoruz? Kış aylarında çok sevdiğimiz bir dostumuzun davetiyle Karafaki'de bulunmuş ve bu ortamı doyasıya yaşamıştık. Hem de geçmişte Tariş'ten tanıdığımız Udi Erol'un doyumsuz müziği eşliğinde. Evet, kış gecelerinin bir özelliği de, burada utla ve mikrofonsuz olarak müzik ziyafeti çekilmesi... Karafaki'nin özgün ve iddialı mezeleri arasında bulunan Karafaki mezesi, zahter ve deniz börülcesi, müşterilere özellikle öneriliyor. Buranın bir başka önemli özelliği de çoğunlukla bayan müşterilerin gelmesi. Doktorlar da müşterilerin meslek dağılımında önemli bir oran oluşturuyorlar. Zaten Alsancak'ta görüştüğümüz bu tür yerlerin işletmecilerinin hemen tamamına yakını, en büyük müşteri grubunun doktorlar olduğunu söyledi. Acaba bunun nedeni nedir? Günün stresi mi? Doğrusu araştırmaya değer. Ve bir karafaki Evet, şimdi bilmeyenlerinizin, içlerinden bu "karafaki"nin anlamı ne ola ki? diye geçirdiğini ve merak ettiğini tahmin ediyoruz. "Karafaki"nin anlamını açıklamayı özellikle sona bıraktık. Efendim "karafaki"nin anlamı, sözlüklerde şöyle açıklanıyor: "Uzun boyunlu, kulpsuz, küçük rakı sürahisi" Buna "karafa" da deniliyor. Karafaki Meyhanesi'nin işletmecisi Sebahattin Özkalay, karafakileri bulmak için aramadık yer bırakmamış. Sonunda Yunan adalarında bulmuşlar. Oradan 100 kadar karafaki sürahisi getireceklerini ve siparişi verdiklerini söylüyor. Şimdilik mekanlarında küçük uzo şişelerini sergiliyorlar. Ama gerçek karafakiler gelince, müşteriye rakı karafakilerle sunulacakmış. Acaba o zaman, sevgili şairimiz Halim Yazıcı, şiirinin başlığını "Prizma Lütfen" yerine "Karafaki Lütfen" olarak değiştirir mi dersiniz? Adam meyhanedeydi / garsonu çağırdı / -Yakamoz lütfen / Suya koydu adam kalbini sonra / uçurumun kenarında iki prizma Garson geldi / -saat bir çeşit ışık / -yakamoz kalmadı / prizma vereyim Garsonun elleri allegro / garson, elleriyle "yaşama sevinci" / koyar tepsiye Adam bir dikişte içer Son söz Hoşgörünüzle, bir hafta boyunca, sizlerle birlikte İzmir'in günümüzdeki meyhanelerini dolaşmaya çalıştık. Birlikte "akşam sefası" yaptık İzmir'in imbatında... Yalnızca bugünün mekanlarını değil, geçmişin önemli meyhanelerinin de izini sürdük... Onlardan anılar, fotoğraflar düşürmeye çalıştık önünüze ve elbette yüreğinize... "Meyhane kültürü" denilen "akşam sefaları"nın incelikleri, ayrıntıları da konumuz oldu... Bunları ne kadar becerebildik ya da sığdırabildik yazı dizimize, bilemiyoruz. Bütün bunların değerlendirmesini siz değerli okurlarımıza bırkıyoruz. Yalnızca bir dileğimiz var yazı dizimizi bitirken... Tıpkı başlarken yaptığımız gibi, sizlere yeniden bir merhaba! demek istiyoruz; içten ve yürekten... İyiliklere, güzelliklere; sağlığınıza, mutluluğunuza ve tüm "akşam sefaları"nın güzelliğine... Merhaba!...

Page 16: iZMİRiN AKSAM SEFALARI

16

Klüp Ali, Hazar'ı unutamıyor

Klüp Ali, Alsancak'taki ünlü Bornova Sokağı'nın seçkin yerlerinden. Aslında bu sokakta geçmişte Klüp Orhan vardı. Orhan Hoşkan, Klüp Ali'nin eniştesiymiş. Yıllarca birlikte çalışmışlar. Şimdi aynı mekanın karşısındaki tarihi bir Alsancak evinde, Ali Dirier "Klüp Ali" olarak nöbeti sürdürüyor. Onlar, kendi deyimleriyle, tarihi Bornova Sokağı'nı aydınlatıyorlar... Ali Bey, Giritli bir aile olduklarını ve mutfağı, mezeleri çok önemsediklerini söylüyor. Her sabah erkenden hale ve balıkhaneye gidip, malzemeleri kendi elleriyle seçtiğini anlatıyor.

Bornova Sokağı'nda 1950'de Klüp Orhan açılmış. Ali Bey, daha 7 yaşındayken eniştesinin yanında bulaşıkçı olarak çalışmaya başlamış. İzmir'in ünlü simaları bu mekanın müdavimleri olmuş. Başta, gazetemizin unutulmaz yazarı Özdemir Hazar ustamız olmak üzere, Osman Kibar, Haşmet Uslu, Zeki Çırpıcı, İskender Yumlu, Cengiz Kocatoros gibi isimler hep buranın sürekli müşterileriymişler. Bütün müşteriler birbirini tanırmış. Bar kıdemlilere aitmiş. O yıllarda daha genç olduğu için bir türlü bara alınmayan Süha Baykal'ın; ancak belediye başkanı olduktan sonra bara girebildiğini, Ali Dirier, keyifli sohbetinde anlatıyor. Özdemir Baba'nın en çok kızdığı şey, bastonunun alınmasıymış. Dostları bastonunu şakayla almak istediklerinde; Baba bastonunu indirirmiş önüne gelene... Direklere karikatür Ali Bey'in küçük oğlu Ziya Dirier, hoşsohbet bir genç. O da küçüklüğünden beri bu mekanların içinde. Büyükleri hep saygıyla anıyor. Unutamadığı bir anısı, sürekli müşterilerinden "Ayı" lakaplı Nezihi Acun'u klozette otururken gösteren bir karikatür posterin, müdavimlerce hazırlatılıp bastırılarak, Alsancak'ın bütün direklerine yapıştırılması ve bunun günlerce konuşulması... Tabii böylesi şakaları kaldıracak kadar birbirlerine bağlı o isimlerden artık günümüzde kimseler kalmamış... Yarım asırdır Bornova Sokağı'nı aydınlattıklarını söyleyen "Klüp" Ali Dirier ile oğlu Ziya Dirier, daha yıllarca bu aydınlığı sürdürüceklerini söylüyorlar. Yaprak ciğeriyle ün yapan, Alican Kıbrıs Şehitleri Caddesi'nin günümüzdeki önemli mekanlarından biri de "Alican". Abdullan Ertemçöz, bu mekanı 1992 yılında açmış. Peki "Alican" ismi nereden gelmiş? Alican, Abdullah Bey'in oğlunun ismiymiş; mekanına oğlunun ismini vermiş. Ertemçöz, hergün dükkanlarında 40-45 çeşit meze bulundurduklarını söylüyor. En iddialı oldukları konu da yaprak ciğeri. Yaprak ciğerini İzmir'de iki kişi yaparmış. Biri ünlü Ciğerci Zarif, diğeri de ondan bu işin inceliğini öğrenen Abdullah Ertemçöz. Abdullah Bey, mekanlarına başta doktorlar ve gazeteciler olmak üzere, değişik kesimlerden müşterilerin geldiğini söylüyor. "Alican" da, İzmir'de gördüğümüz diğer birçok meyhane gibi Atatürk'ün fotoğraflarıyla doluydu... 26 Haziran - 01 Temmuz 2000 Yeniasır