issn: 1303 - 8028intes.admind.com.tr/wp-content/uploads/2017/12/sayi-116.pdfcast graphic ajans 44...
TRANSCRIPT
B
ir de
Başka Cümlelerle Söyleyelim İste
dik;
Bir de
Başka Cümlelerle Söyleyelim
İstedik;
Bir de Başka Cümlelerle Söyleyelim İstedik;Bütçem
iz Haya
llerimizi
İnşa Etmeye
Yetmiyor.
Yeni Kaynakla
rı Birlikte
Bulalım.
Enerji Projele
rinde
Enerjimizi B
ürokratik
İşlemleri
Tamamlam
aya
Değil, Yatırı
mı
Tamamlam
aya
Harcamak İ
stiyoruz.
Yurtdışında Daha Büyük
Eserler İç
in, Yükümüzün
Bir Ucundan Tutulmasını
Bekliyoruz.
Dünya Harita
sının En
Ücra Köşele
rine Türk
Bayrağını Biz D
iktik.
Sürekli Dalga
lanması İçin
Desteğe İ
htiyacım
ız Var.
Yatırımlar;
Doğru
Yüklenici, S
ertifikalı
/
Vasıflı İşç
i ve Kalite
li
Malzeme ve
Bilimsel
Çalışma İle
Kaliteli İnşa
Edilebilir.
İnşaat Sektö
ründe
Sektörün Durumu:
Teşvikle
rde Kapsam
Dışında, Müeyyi
delerde
Kapsam İçin
deyiz.
Bütçemiz Hayal
lerimizi
İnşa Etmeye Yetmiyor.
Yeni Kaynakla
rı Birlikte
Bulalım.Enerji P
rojelerinde
Enerjimizi B
ürokratik
İşlemleri Tamamlam
aya
Değil, Yatırı
mı Tam
amlamaya
Harcamak İs
tiyoruz.
Yurtdışında Daha Büyük
Eserler İçin, Yükümüzün
Bir Ucundan Tutulmasını
Bekliyoruz.Dünya Harita
sının En
Ücra Köşelerine Türk
Bayrağını Biz D
iktik.
Sürekli Dalga
lanması İçin
Desteğe İhtiyacımız Var.
Yatırımlar, D
oğru
Yüklenici, Sertifik
alı/
Vasıflı İşç
i ve Kaliteli
Malzeme ve Bilimsel
Çalışma İle
Kaliteli İnşa
Edilebilir.İnşaat Sektöründe
Sektörün Durumu:
Teşviklerde Kapsam
Dışında, Müeyyid
elerde
Kapsam İçin
deyiz.
Bütçemiz Hayallerimizi İnşa Etmeye Yetmiyor. Yeni Kaynakları Birlikte Bulalım.
Enerji Projelerinde Enerjimizi Bürokratik İşlemleri Tamamlamaya Değil, Yatırımı Tamamlamaya Harcamak İstiyoruz.
Yurtdışında Daha Büyük Eserler İçin, Yükümüzün Bir Ucundan Tutulmasını Bekliyoruz.
Dünya Haritasının En Ücra Köşelerine Türk Bayrağını Biz Diktik. Sürekli Dalgalanması İçin Desteğe İhtiyacımız Var.
Yatırımlar; Doğru Yüklenici, Sertifikalı/Vasıflı İşçi ve Kaliteli Malzeme ve Bilimsel Çalışma İle Kaliteli İnşa Edilebilir.
İnşaat Sektöründe Sektörün Durumu: Teşviklerde Kapsam Dışında, Müeyyidelerde Kapsam İçindeyiz.
Yıl 19 Kasım
Aralık 2009Sayı 116
Kasım Aralık 2009 Yıl 19 Sayı 116ISSN: 1303 - 8028
İNŞAAT SANAYİİ ÜYELERİ
AGE İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş.
• Ulusal bütçe
• Uluslararası yatırım ve finans kuruluşları
• Kamu-özel sektör ortaklığı
• Yap-işlet-devret
• Yap-işlet
• Yap-kiraya ver-devret
• İşletme hakkı devri
• Uzun dönemli kiralama
• İpotekli konut finansmanı
1 1
editörden
Ulaştırma Bakanımız, Çevre ve Orman Bakanımız, yatırımlarda alternatif proje finansmanı yöntemlerine değindiler.
Yurtdışı müteahhitlik, müşavirlik hizmetlerini, önemli kurum Eximbank’ı Sayın Ahmet Kılıçoğlu anlattı.
Geleneksel Toplantılarımız hızla devam ediyor; 3 Aralık 2009’da Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Sayın Ömer Dinçer, 29 Aralık 2009’da Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehdi Eker’in katılımları ile gerçekleşti.
Ulusal yeterlilik ve yeterlilik tespitleri artık hayatımızın renkli karelerini oluşturuyorlar.
Yaşamın Şifresi Sayın Yaşar Özkan’ın kaleminden dikkatinize sunuluyor.
Haberlerimizde sektörün toplantıları, çalışmaları ve AGE İnşaat Kız Öğrenci Yurdu gibi sosyal olayları bulacaksınız.
Yeniden görüşmek umuduyla, sağlıcakla kalın…
Mehmet Şükrü KOÇOĞLUBaşkan
turistik hediye olabilecek ney’ler de vardır ve
satışa sunulmaktadır. Bu durum gerçek ney
üstatlarını üzmektedir. Ancak ney’le gerçekten
ilgilenenlerin bilerek, isteyerek yaptıkları kararlı
seçimler üstatları umutlandırmaktadır.
Çeşitli nedenlerle (siyasi, sosyal, bölgesel)
atıl yatırımların varlığı da gerçek yatırım proje
sahiplerini üzmüştür.
Devletin boşa giden katrilyonları (milyarları)
kamuoyu vicdanını zedelemektedir. Ancak
günümüzde çeşitli yatırım finansmanı
modellerini kullanarak verimli yatırım
alternatiflerini seçen gerçek işadamları ülkemiz
insanını umutlandırmaktadır.
İşte ülkemizin en ücra köşelerinde yol baraj,
tünel, köprü vb. önemli devlet yatırımlarını
realize ederek, dünyanın en tehlikeli
bölgelerinde iş yaparak sağladıkları sermayeyi
ve kredibiliteyi kullanan İNTES üyeleri de bu
amaca hizmet etmektedirler.
Bunu ülke sevgisi, insan sevgisi ve yatırıma olan
inançları ile yapıyorlar.
Yoksa mevcut varlıklarını harcayarak hayatın
tadına varmak yerine yeni ve büyük risklerin
altına imza atmazlardı.
Sağlıcakla kalınız…
Ney yapımı sanılanın aksine çok meşakkatlidir.
Binlercesi arasından seçilerek ney haline
getirilen kamış, sazlıktaki ham halinden
neyzenin üflemesine hazır hale getirilmesine
kadar pek çok evreden geçmektedir.
Bir yatırım projesinde de binlerce fikirden itina
ile seçilen en verimli fikir, proje yapımından
finansmanına, inşasından üretime geçmesine
kadar pek çok yol kat etmektedir.
Ney’in inceliklerini bulmak ona gerçekten gönül
vermeyi gerektirir. Boğum sayısının yerinde
olması, kullanılan kamışın kesildiği bölge ve
kuruma şekli ney’den alınacak verimi doğrudan
etkiler.
Bir projenin yatırıma dönüşmesi de ona gönül
vermeyi, emek harcamayı ve fedakarlığı
gerektirir.
Finansmanın modeli, yatırımın yeri, ülke
ekonomisine ve istihdama katkısı nihayet
bölgesel kalkınmaya etkisi kararlarımızı
doğrudan etkiler.
Tabii ki karlılığı da çok önemlidir. Ancak son
derece hamasi duygular ile yapılan birçok
önemli yatırım da vardır.
Son derece dikkatsizce yapılmış, sadece
Yatırımlar sevgiyle yapılır
İNTES İşveren Sendikası Adına Sahibi
M. Şükrü KOÇOĞLU Sorumlu Müdür
H. Necati ERSOY Yayın Kurulu Genel Sekreteri
Derya KARADEMİR Yönetim Yeri
4. Cadde 719. Sokak No:3Yıldız / Çankaya-Ankara Tel: 0312 441 43 50 (pbx)Faks: 0312 441 36 43 e-mail: [email protected] www.intes.org.tr "İnşaat Sanayi Dergisi ®
556 Sayılı KHK Uyarınca Türk Patent Enstitüsü Tarafından Tescile Bağlanmıştır" İNTES Kuruluş Tarihi
5 Şubat 1964 Sendikamız Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu üyesidir. İnşaat Sanayi Dergisi
Ocak-Şubat 2004 tarihinden itibaren hakemli dergidir.
İNTES İnşaat Sanayi Dergisi'nin adı da dahil olmak üzere tamamı
üzerindeki telif hakları İNTES'e aittir.
Dergide yayınlanan yazılar yazarlarının kişisel görüşü olup hiçbir
şekilde İNTES tüzel kişiliğinin görüşü olarak mütalaa edilemez.
Dergide yayınlanan yazıların her hakkı saklı olup, İNTES'ten yazılı
izin alınarak ve kaynak gösterilmek suretiyle kullanılabilir.
ISSN: 1303 - 8028
Yayın Türü
Yerel Süreli Yayın Ücretsizdir
İki ayda bir yayımlanır, abonelerine ücretsiz olarak gönderilir. Yapım
Cast Graphic Ajans Tokdemir Ajans Prodüksiyon - Organizasyon - Yayıncılık Ltd. ŞtiTuran Güneş Bulvarı 4.Cad. 90. Sok 1/3 Yıldız / Çankaya - Ankara Tel: 0312 440 87 07Faks: 0312 440 12 92 e-mail: [email protected] Basım
TŞOF Trafik Matbaacılık San. Tic. A.Ş. AnkaraTel: 0312 267 08 97 - 98Faks: 0312 267 06 93 Basım Tarihi ve Yeri
10.02.2010
içindekiler
Sulama projelerinin kısa sürede hayata geçirilmeleri için alternatif finans modelleri geliştirilmiştirProf. Dr. Veysel EROĞLU Çevre ve Orman Bakanı
Özel sektör dinamizmi ile ulaştırma projeleri Binali YILDIRIM Ulaştırma Bakanı
Karayolları Genel Müdürlüğü’nde Kamu - Özel Sektör İşbirliği M. Cahit TURHAN Karayolları Genel Müdürü
Yap işlet devret veya yap işlet projelerinin çok kısa sürede Kuruluşumuzca hayata geçirilmesi büyük önem arz etmektedir Süleyman KARAMAN Devlet Demiryolları Genel Müdürü
“Kamu Özel Sektör İşbirliği” kavramının Türkiye’de uygulanmasını teminen çerçeve yasasının hazırlanması gereklidirAhmet ARSLAN DLH İnşaatı Genel Müdürü
KÖİ projeleri özel sektör işletimine uygun bir hizmet türü olmalıdırOrhan BİRDAL DHMİ Genel Müdürü
Özel sektörün altyapı yatırımlarına katılımının sağlanması ile uzun vadeli işbirliğine gidilmesi büyük önem taşımaktadırHalil İbrahim ÇANAKÇI Hazine Müsteşarı
Yatırımlarda alternatif finansman yöntemleri ve Kamu-Özel Sektör İşbirliğiKemal MADENOĞLU Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı
TOKİ ve konut finansmanıErdoğan BAYRAKTAR Toplu Konut İdaresi Başkanı
Bankacılık sektöründe alternatif finansman yöntemleri önemlidirTevfik BİLGİN Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkanı
Önümüzdeki dönemlerde inşaat sektörüne desteğimizi sürdüreceğizMehmet SÖNMEZ Eurobank-Tekfen Genel Müdürü
12-13
8-11
14-15
16-17
18-19
20-23
24-27
36-39
28-31
40-41
32-35
42-43
6 Dosya İnşaat Sektörünün Finansmanı
46 Toplantı Geleneksel Toplantı; İstihdamın İnşasıGeleneksel Toplantı; Tarımın İnşası
54 AB Proje İnşaat Sektöründe Ölçme ve Değerlendirme; Eğitim ve İstihdam Projesi
44 Kurum Türk Eximbank
Kamu - Özel Sektör Sinerjisi
58 Mali Pencere İnşaat işleri açısından müşterek genel giderlerin kapsamı ve finansman giderlerinin durumu Murat TOKMAKKAYA
62 Kültür-Sanat Mustafa AYAZ
66 Görüş Altyapı projelerinde finansman modelleri
Dr. Müh. Aytekin AKAGÜN
İş makinelerinin yurtdışında kiralanması işleminin Kurumlar ve Katma Değer Vergisi karşısındaki durumu
Nuri DEĞER
72 Analiz Yapıda manşon tercihi
Zeki HANAVDEL
76 Hukuk Rekabet hukuku ve kültürüAvukat Tuncay SONGÖR
Kamu ihalelerinde isteklilerin sunduğu birim fiyat analizlerinin değerlendirilmesiAvukat Kenan ATASOY
82 Şifre Dünyamızı ne kadar tanıyor ve ne kadar koruyoruz?Yaşar ÖZKAN
90 Tebessüm
94 Haberler
102 Yeni Yayınlar
104 Summary
donatmaya hazırız
Ülkemizi bu güzel eserlerle
donatmaya hazırız
Ülkemizi bu güzel eserlerle
donatmaya hazırızÜlkemizi bu güzel eserlerle
Kasım Aralık 2009
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
Kamu - Özel Sektör SinerjisiÜlkemizde, kamu yatırımlarına tahsis edilebilen kaynakların yetersizliği yanında kısıtlı kaynakların etkin kullanılamaması da önemli bir sorundur. Yıllarca uygulanan yanlış bütçe politikaları nedeniyle ülkemiz proje mezarlığı haline gelmiştir.
Proje stokunu eritmek amacıyla yatırımlarda rasyonelleştirme çalışmaları yapılmıştır. Son beş yılda önemli bir iyileşme sağlanmış olmakla birlikte kamu proje stoku, başta sulama sektörü olmak üzere, mevcut sınırlı kaynaklara kıyasla oldukça büyüktür. Bu noktada en önemli çözüm özel sektörün altyapı yatırımlarına katkısını sağlayacak alternatif finansman kaynakları oluşturmaktır.
Gelişen dünyada kamu artık yatırımlar için tek kaynak değildir. Tüm gelişmiş ülkelerde kamu özel sektör işbirliği ile yatırımlar yapılabilmektedir. Bu kapsamda yürütülen projelere İnşaat Sanayii'nde yer vermek istedik. Bu amaçla alternatif finansman kaynakları ile yürütülecek projeleri yatırımcı kuruluşlar anlattı.
Son beş yılda tarım-ulaştırma ve enerji sektörleri için yatırımlara ayrılan kaynakları sunduk. 2010 yatırım programı önceliklerini aktardık.
2010’un girişim yılı olması dileğiyle…
* Merkezi Yönetim Bütçesi, Merkezi Yönetim Bütçesi kapsamındaki yatırımlar, kamulaştırma hariç sermaye giderlerini ve yatırım programı ile ilişkilendirilen kamu yatırımı niteliğindeki “Sermaye Transferleri”ni kapsamaktadır
Yıllar Başlangıç Ödenek GerçekleşmelerSermaye
Giderleri Bütçe Payı
2000 2.351.784.000 2.475.116.000 5,0
2005 10.070.000.000 9.805.000.000 5,4
2006 12.451.901.000 12.097.000.000 6,5
2007 12.103.930.000 13.003.980.000 6,4
2008 11.775.030.000 18.441.000.000 7,7
2009 14.839.000.000 19.847.283.000 7,4
Yıllar Başlangıç ÖdenekYatırımların Bütçe
İçindeki Payı2010** 19 269 844.000* 6,62011** 18.158.528.000 6,1
2012 20.021.625.000 6,4
YATIRIMLARIN BÜTÇE İÇİNDEKİ PAYI
8 - 9
Tarım Sektörü Yatırımları
Yıllar Proje Sayısı Ayrılan Ödenek Toplam Yatırımlardan
Ayrılan PayTamamlanma
Süresi/yıl
2005 343 1.355.271 8,38 22,02
2006 292 1.336.525 7,63 15,262007 293 1.508.710 8,83 17,402008 289 1.468.741 8,57 20,72009 282 2.771.148 12,8 12,3
2010 277 3.666.606 13,1 12,1
Yıl Proje Sayısı Ayrılan ÖdenekToplam Yatırımlardan
Ayrılan PayTamamlanma
Süresi/Yıl
2005 97 2.725.552 16,80 8,9
2006 104 2.489.125 14,20 8,1
2007 95 2.545.885 14,90 8,8
2008 101 2.408.570 14,00 8,8
2009 116 2.815.149 13,00 7,9
2010 127 3.376.100 12,10 6,8
Yıl Proje Sayısı Ayrılan Ödenek Toplam Yatırımlardan Ayrılan Pay
Tamamlanma Süresi/Yıl
2005 368 5.025.603 31,00 7,9
2006 336 5.395.253 30,70 6,9
2007 371 3.890.509 22,70 9,4
2008 368 3.911.817 22,80 9,3
2009 364 5.091.326 23,60 8,6
2010 373 7.744.744 27,8 6,3
Enerji Sektörü Yatırımları
Ulaştırma Sektörü Yatırımları
YATIRIMLARIN SEKTÖREL DAĞILIMI
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
Kasım Aralık 2009
2010 Dönemi Yatırım Öncelikleri
2010–2012 yatırım teklifleri hazırlama rehberinde bu yılın öncelikli yatırımları özetlenmektedir.
2010–2012 döneminde kamu kesimi yatırımları, altyapıya yönlendirilecektir.
Kamu yatırımları bölgesel kalkınmanın sağlanmasında ve bölgeler arası gelişmişlik farklarının azaltılmasında etkili bir araç olarak kullanılacaktır.
AB üyeliği yönünde ortaya konulan plan ve programlarda yer alan politika ve önceliklerin hayata geçirilmesi için gereken yatırımlar hızlandırılacaktır.
Kamu altyapı yatırımlarının gerçekleştirilmesinde Kamu-Özel İşbirliği modellerinin kullanımı arttırılacaktır.
SEKTÖREL, BÖLGESEL VE PROjE BAZINDA ÖNCELİKLER
Sektörel öncelikler
2010-2012 dönemi kamu yatırım tahsislerinde eğitim, sağlık, teknolojik araştırma, ulaştırma, içme suyu ile Bilgi Toplumu Stratejisi ile uyumlu e-devlet ve bilgi ve iletişim teknolojilerinin geliştirilmesine yönelik altyapı yatırımlarına öncelik verilecektir.
Bölgesel öncelikler
Güneydoğu Anadolu Projesi Ana Planı (GAP), Doğu Anadolu Projesi Ana Planı (DAP), Doğu Karadeniz Bölgesel Gelişme Planı (DOKAP),
Zonguldak, Bartın, Karabük Bölgesel Gelişme Raporu (ZBK) ve Yeşilırmak Havza Gelişim Projesi (YHGP) kapsamında söz konusu planların amaç ve öncelikleri dahilindeki yatırımlar ile Konya Ovası Projesi (KOP) kapsamındaki yatırımlara öncelik verilecektir.
Proje bazında öncelikler
2010-2012 dönemi yatırım teklif tavanları çerçevesinde yapılacak proje bazındaki ödenek tekliflerinde sektörel ve bölgesel önceliklerin yanı sıra devam eden projelerden;
- 2010 yılı içinde tamamlanarak ekonomiye kazandırılabilecek projelere,
- Uygulamasında önemli fiziki gerçekleşme sağlanmış projelere,
- Yatırım Programı’nda yer alan ve dış finansmanı sağlanan projelerden önemli oranda fiziki gerçekleşme sağlanmış projelere,
- Başlatılmış bulunan diğer projelerle bağlantılı veya eş zamanlı olarak yürütülmesi ve tamamlanması gereken projelere,
- Mevcut sermaye stokunun daha etkin kullanılmasına ve korunmasına yönelik idame-yenileme, bakım-onarım, rehabilitasyon ve modernizasyon türü yatırım projelerine,
- Afetlerin önlenmesi ve afet hasarlarının telafisine yönelik projelere,
- AB’ye üyelik yönünde ortaya konulan politika ve önceliklerin hayata geçirilmesi için sürdürülen çalışmaların gerektirdiği projelere,
2000 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
TarımE nerji
Ulaştırma0
5
10
15
20
25
30
35
T arım-E nerji-Ulaş tırma s ek törler inin y atır ım giderler i iç indek i dağılımı
TarımE nerjiUlaştırma
Tarım-Enerji-Ulaştırma sektörlerinin yatırım giderleri içindeki dağılımı
Tarım
Enerji
Ulaştırma
TarımEnerji
Ulaştırma
10 - 11
- e-Dönüşüm Türkiye Projesi ve Bilgi Toplumu Stratejisi ile uyumlu projelere
ağırlık verilecektir.
ALT SEKTÖR ÖNCELİKLERİ
Tarım / Sulama sektöründe
Öncelikli projelere yeterli kaynak tahsis •edilecek,
Yapılabilirliğini ve önceliğini yitirmiş •projelerin tasfiye edilmesi veya iz ödeneğe çekilmesi yönünde tedbirler alınacak.
DSİ Genel Müdürlüğü’nün yatırım programında yer alan Büyük Su İşi projeleri 2010 yılında tümüyle bitirilecek; kredili yürütülen, depolaması tamamlanmış veya depolamasız, tümüyle ihaleli ilerlemiş sulama projeleri öncelikli projeler olarak değerlendirilecektir.
2009 Yılı Yatırım Programı’nda yer alan ancak teknik ve/veya ekonomik açıdan yapılabilirliğini yitirmiş büyük veya küçük su işi projeleri ile 2009 yılı sonuna kadar ihale edilmemiş Küçük Su İşleri toplu projesi kapsamındaki işler yeniden değerlendirilerek gerekli görülenler ayrıca listelenecek ve yatırım programından çıkarılmak üzere teklif edilecektir.
Toplulaştırılmış proje niteliğindeki “Küçük Su İşleri” projesi kapsamında yer alan ancak daha önceki yıllarda tamamlanmış olan alt projelerin karakteristik, proje tutarı ve kümülatif harcaması “Küçük Su İşleri” projesi toplamından düşülerek, proje 2009 yılı uygulama programında yer alan projelerle sınırlı olacak şekilde teklif edilecektir.
Enerji sektöründe
Enerji arz-talep analizlerine dayanan, Türkiye’nin genel enerji ihtiyaç projeksiyonuna uygun olarak hazırlanmış ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun ortaya koyduğu esaslara uygun, güvenilir hammadde kaynaklarına ve erken geri dönüş oranına sahip projelerle gerçekleştirilmesi diğer projelerin hayata geçirilmesinin ön şartı niteliğinde olan veya bunların kapasite/verimini artıracak olan projelere öncelik verilecektir.
Ulaştırma / Otoyol sektöründe Devam eden yatırım projelerinden Kemerhisar-Pozantı Otoyolu ve fiziki gerçekleşmesi % 90’ın üzerinde bulunan otoyol ve bağlantı yolu projeleri ile mevcut otoyol sisteminin korunmasını ve etkin kullanımını sağlayacak üstyapı iyileştirme, trafik güvenliği, köprü ve
viyadüklerin onarımı ve İstanbul çevre yolları
üzerindeki viyadük ve köprülerin depreme karşı
güçlendirilmesine yönelik projelere önem ve
öncelik verilecektir.
Ulaştırma / Karayolu sektöründe
Karayollarında trafik güvenliği ile ilgili yatırımlara
öncelik verilecektir.
Ulaştırma / Demiryolu sektöründe
Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda yer alan, Ankara
merkez olmak üzere İstanbul-Ankara-Sivas,
Ankara-Afyonkarahisar-İzmir, Ankara-Konya
koridorlarından oluşan çekirdek ağ üzerinde
hızlı tren ile yolcu taşımacılığına başlanılması
politikası çerçevesinde ödenek tekliflerinde
Ankara-İstanbul, Ankara-Konya Hızlı Tren
projelerine öncelik verilecektir.
Ulaştırma / Denizyolu sektöründe
Başta Ege Bölgesi olmak üzere planlaması
yapılan büyük kapasiteli ana limanların
hayata geçirilmesi için gereken yatırımlara ve
çalışmalara öncelik verilecektir. Kıyılar Master
Planı öncelikli olarak tamamlanacaktır.
Ulaştırma / Havayolu sektöründe
Hava trafiği emniyetini artırıcı projelere öncelik
verilecektir.
Ulaştırma / Boruhattı sektöründe
Sanayi kullanım potansiyeli yüksek, çevre
sorunları bulunan ve nüfus yoğunluğu fazla
yörelere erişime öncelik verilecektir. Doğalgaz
iletim ve bağlantı yatırımlarının şehiriçi
doğalgaz dağıtım ihaleleri ile eş zamanlı olarak
yürütülmesine önem verilecektir.
2010-2012 Yatırım Ödenekleri Tahsisleri
Ülkemizde ve dünyada yaşanan son ekonomik
gelişmeler dikkate alınarak hazırlanan Orta
Vadeli Program (2010–2012), 2009/15430
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı olarak 16 Eylül
2009 tarih ve 27351 (Mükerrer) sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanmıştır.
Yüksek Planlama Kurulu Kararı olarak
yayımlanan Orta Vadeli Mali Plan, kuruluşların
üç yıllık perspektifle yapacakları program, bütçe
ve yatırım programı hazırlıklarına esas teşkil
edecektir.
Kasım Aralık 2009
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
Sulama projelerinin kısa sürede hayata geçirilmeleri için alternatif finans modelleri geliştirilmiştir
ortamının iyileştirilmesi çalışmaları ile AB müktesebatı göz önüne alınarak 2003 yılında revize edilmiştir. Yapılan değişiklikle ÇED süreci kısaltılarak yatırımların önü açılmıştır.
Rekabet olmadan kalkınmadan, gelişmeden ve refahtan söz edilemez. Biz bu sebeple hidroelektrikte özel sektör–devlet işbirliğini hayata geçirdik.
26 Haziran 2003 tarihinde Su Kullanım Hakkı Anlaşması ile üretimi özel sektöre açtık. Su Kullanım Hakkı Anlaşması’nın yürürlüğe girdiği tarih, Türkiye’de enerji üretiminde yeni bir başlangıç, yani milattır.
Yatırım hamlesi gerçekleştirdiğimiz tek alan hidroelektrik değildir. Sulama projelerinin kısa sürede hayata geçirilmeleri için alternatif finans modelleri geliştirilmiştir. Bu modellerden biri de Yap-İşlet-Devret (YİD) modelidir. Sözleşmelerin toplam süresi 23 veya 24 yıl olup yatırım süresi 3 veya 4 yıl, işletme süresi 20 yıldır.
YİD modeli ile yaptırılacak sulama projelerinde, görevli şirket tarafından gerçekleştirilen yatırımın bedeli, yatırımın tamamlanmasını müteakip işletme süresinin başlangıcından itibaren sulamadan istifade edenlerden ve katkı payı olarak da DSİ bütçesinden sözleşme hükümleri gereğince karşılanacaktır. 3996 sayılı
Bugün artık bütün yatırımların devlet eliyle yapılamayacağı dünya ölçeğinde de bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla klasik, her şeyi devletten bekleyen anlayışın terk edilmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin en büyük yatırımcı kuruluşlarından birini bünyesinde barındıran bir bakanlık olarak özel sektör yatırımlarının artması için her türlü desteği veriyoruz. İşadamlarından da yatırımlarını arttırmalarını, zengin işgücü potansiyelimizin harekete geçirilmesi için istihdam fırsatlarını çoğaltmalarını bekliyoruz.
Toplumsal refah ve güvenle kendi içinde bir bütün, bölgesinde üstün bir güç olarak Türkiye, küresel sanayi ve ticaretin de güçlü bir oyuncusudur. Biz, ulaşmak istediğimiz hedefin ancak kendi kapasitemiz olabileceğine inanıyoruz.
Hükümet olarak, bakanlık olarak özel sektör yatırımlarının önünü açmak, girişimcilerin şevkini kırmamak, onları motive etmek maksadıyla bazı düzenlemeler yapılmıştır.
Türkiye’yi inşa ederken çevre ile uyumlu, sürdürülebilir bir anlayışıyla hareket ediyoruz. Çevre hassasiyetinden ödün vermeden yürüttüğümüz ÇED çalışmaları, bu çerçevede yürütülmektedir. İlk olarak 7 Şubat 1993 tarihinde yayımlanan ÇED Yönetmeliği, yatırım
“Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun”a 21 Mayıs 2008’de katkı payı ibaresi eklenerek görevli şirkete yapılacak ödemelerde çiftçiye devlet tarafından destek verilmesi hedeflenmektedir.
2008 ve 2009 yıllarında iki sulama projesinin (Manyas Ovası Sağ Sahil Sulaması ve Ödemiş Beydağ Ovası Sulaması) YİD modeli ile yapılmasına ilişkin ihalelere çıkılmış ancak hem ilgili sulama projelerine ait yatırım ve işletme bakım giderlerinin kullanıcılardan (çiftçilerden) toplanma riski hem de dünyadaki ekonomik kriz nedeniyle kredilerin firmalarca temin edilememesi gibi hususlar nedeniyle Ödemiş Beydağ Ovası Sulaması işine çok yüksek teklif gelmiş; Manyas Ovası Sağ Sahil Sulaması işine ise teklif gelmemiş olup bu yüzden ihaleler iptal olmuştur.
2010 yılında ekonomik krizin çözülmesi ve kredi şartlarının düzelmesi durumunda bu YİD modeli tekrar denenebilecektir. Bunun dışında daha önce alınan ticari kredi ve Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası kredilerinin kullanımına devam edilecektir.
İçme ve Kullanma Suyu Temini Projelerinde, Bakanlığımız yetki ve sorumluluğundaki altyapı tesislerinin yapımında Kamu-Özel Sektör
İşbirliği, Yap-İşlet-Devret ya da Yap-İşlet modelleri kullanılmamaktadır.
2010 yılı için finansal kaynağımızı öncelikle milli bütçeden ayrılan pay oluşturmakla birlikte DSİ Genel Müdürlüğümüz tarafından yürütülen Büyük İstanbul İçmesuyu II. Merhale Projesi, Melen Sistemi ve yapımına başlanacak Ankara İçmesuyu Temin Projesi, Gerede Sistemi işlerinin finansmanı, Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) tarafından sağlanan dış kaynaklı krediden karşılanmaktadır.
Yatırımcılardan Beklentilerimiz
Biz bütün bu yatırımları yaparken, Türkiye’yi inşa ederken çevre ile uyumlu, sürdürülebilir bir anlayışıyla hareket ediyoruz.
Birçok sektöre istihdam sağlayan inşaat sektöründeki kuruluşlardan çevreye azami hassasiyet göstererek çevreyle uyumlu teknolojiler kullanmalarını istiyoruz.
Müteahhitlerimizden ayrıca gerekli bütün emniyet tedbirlerini almalarını, inşa edecekleri tesislerde fen ve sanat kaidelerine uymalarını da bekliyoruz.
Birlikte oluşturacağımız sinerjinin bütün Türkiye’ye yayılması bizi daha etkin, daha sağlam, daha güçlü hale getirecektir.
Netice itibarıyla Türkiye, sağlam ve güçlü
şekilde kalkınma yoluna devam etmek için
gerekli azim ve kararlılığa sahiptir. Önemli olan
mevcut kaynakların en doğru ve verimli şekilde
kullanılmasıdır.
Bu arada yurtdışında da yeni iş imkanları
gelişmektedir. Türkiye’nin artık küresel bir
güç olması ve komşuları, Balkanlar, Kafkaslar,
Orta Asya, Rusya, Afrika ülkeleri gibi pek
çok ülkelerle sağladığı dostluk ve işbirliği
anlaşmalarının bir gayesi de işadamlarımıza
yeni yatırım sahaları açmaktır. Bu maksatla
bazı ülkeler ile "Yüksek Seviyeli Stratejik
İşbirliği Konseyleri" kurulmuştur. Bu çerçevede
Irak ile 40’tan fazla, Suriye ile 23 Aralık 2009
tarihinde 51 adet ikili işbirliği mutabakat
zabıtları imzalanmıştır. Bu tür çalışmalar
diğer komşularımızla da gerçekleştirilecektir.
Bu durumun müteahhitlerimiz tarafından iyi
değerlendirilmesi gerekir.
Bugün ve gelecekte, insan ihtiyaçlarının
karşılandığı daha sağlıklı bir dünyada yaşamak
dileğiyle.
12 - 13
Prof. Dr. Veysel EROĞLUÇevre ve Orman Bakanı
ortamının iyileştirilmesi çalışmaları ile AB müktesebatı göz önüne alınarak 2003 yılında revize edilmiştir. Yapılan değişiklikle ÇED süreci kısaltılarak yatırımların önü açılmıştır.
Rekabet olmadan kalkınmadan, gelişmeden ve refahtan söz edilemez. Biz bu sebeple hidroelektrikte özel sektör–devlet işbirliğini hayata geçirdik.
26 Haziran 2003 tarihinde Su Kullanım Hakkı Anlaşması ile üretimi özel sektöre açtık. Su Kullanım Hakkı Anlaşması’nın yürürlüğe girdiği tarih, Türkiye’de enerji üretiminde yeni bir başlangıç, yani milattır.
Yatırım hamlesi gerçekleştirdiğimiz tek alan hidroelektrik değildir. Sulama projelerinin kısa sürede hayata geçirilmeleri için alternatif finans modelleri geliştirilmiştir. Bu modellerden biri de Yap-İşlet-Devret (YİD) modelidir. Sözleşmelerin toplam süresi 23 veya 24 yıl olup yatırım süresi 3 veya 4 yıl, işletme süresi 20 yıldır.
YİD modeli ile yaptırılacak sulama projelerinde, görevli şirket tarafından gerçekleştirilen yatırımın bedeli, yatırımın tamamlanmasını müteakip işletme süresinin başlangıcından itibaren sulamadan istifade edenlerden ve katkı payı olarak da DSİ bütçesinden sözleşme hükümleri gereğince karşılanacaktır. 3996 sayılı
Bugün artık bütün yatırımların devlet eliyle yapılamayacağı dünya ölçeğinde de bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla klasik, her şeyi devletten bekleyen anlayışın terk edilmesi gerekmektedir.
Türkiye’nin en büyük yatırımcı kuruluşlarından birini bünyesinde barındıran bir bakanlık olarak özel sektör yatırımlarının artması için her türlü desteği veriyoruz. İşadamlarından da yatırımlarını arttırmalarını, zengin işgücü potansiyelimizin harekete geçirilmesi için istihdam fırsatlarını çoğaltmalarını bekliyoruz.
Toplumsal refah ve güvenle kendi içinde bir bütün, bölgesinde üstün bir güç olarak Türkiye, küresel sanayi ve ticaretin de güçlü bir oyuncusudur. Biz, ulaşmak istediğimiz hedefin ancak kendi kapasitemiz olabileceğine inanıyoruz.
Hükümet olarak, bakanlık olarak özel sektör yatırımlarının önünü açmak, girişimcilerin şevkini kırmamak, onları motive etmek maksadıyla bazı düzenlemeler yapılmıştır.
Türkiye’yi inşa ederken çevre ile uyumlu, sürdürülebilir bir anlayışıyla hareket ediyoruz. Çevre hassasiyetinden ödün vermeden yürüttüğümüz ÇED çalışmaları, bu çerçevede yürütülmektedir. İlk olarak 7 Şubat 1993 tarihinde yayımlanan ÇED Yönetmeliği, yatırım
“Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun”a 21 Mayıs 2008’de katkı payı ibaresi eklenerek görevli şirkete yapılacak ödemelerde çiftçiye devlet tarafından destek verilmesi hedeflenmektedir.
2008 ve 2009 yıllarında iki sulama projesinin (Manyas Ovası Sağ Sahil Sulaması ve Ödemiş Beydağ Ovası Sulaması) YİD modeli ile yapılmasına ilişkin ihalelere çıkılmış ancak hem ilgili sulama projelerine ait yatırım ve işletme bakım giderlerinin kullanıcılardan (çiftçilerden) toplanma riski hem de dünyadaki ekonomik kriz nedeniyle kredilerin firmalarca temin edilememesi gibi hususlar nedeniyle Ödemiş Beydağ Ovası Sulaması işine çok yüksek teklif gelmiş; Manyas Ovası Sağ Sahil Sulaması işine ise teklif gelmemiş olup bu yüzden ihaleler iptal olmuştur.
2010 yılında ekonomik krizin çözülmesi ve kredi şartlarının düzelmesi durumunda bu YİD modeli tekrar denenebilecektir. Bunun dışında daha önce alınan ticari kredi ve Avrupa Konseyi Kalkınma Bankası kredilerinin kullanımına devam edilecektir.
İçme ve Kullanma Suyu Temini Projelerinde, Bakanlığımız yetki ve sorumluluğundaki altyapı tesislerinin yapımında Kamu-Özel Sektör
İşbirliği, Yap-İşlet-Devret ya da Yap-İşlet modelleri kullanılmamaktadır.
2010 yılı için finansal kaynağımızı öncelikle milli bütçeden ayrılan pay oluşturmakla birlikte DSİ Genel Müdürlüğümüz tarafından yürütülen Büyük İstanbul İçmesuyu II. Merhale Projesi, Melen Sistemi ve yapımına başlanacak Ankara İçmesuyu Temin Projesi, Gerede Sistemi işlerinin finansmanı, Japon Uluslararası İşbirliği Ajansı (JICA) tarafından sağlanan dış kaynaklı krediden karşılanmaktadır.
Yatırımcılardan Beklentilerimiz
Biz bütün bu yatırımları yaparken, Türkiye’yi inşa ederken çevre ile uyumlu, sürdürülebilir bir anlayışıyla hareket ediyoruz.
Birçok sektöre istihdam sağlayan inşaat sektöründeki kuruluşlardan çevreye azami hassasiyet göstererek çevreyle uyumlu teknolojiler kullanmalarını istiyoruz.
Müteahhitlerimizden ayrıca gerekli bütün emniyet tedbirlerini almalarını, inşa edecekleri tesislerde fen ve sanat kaidelerine uymalarını da bekliyoruz.
Birlikte oluşturacağımız sinerjinin bütün Türkiye’ye yayılması bizi daha etkin, daha sağlam, daha güçlü hale getirecektir.
Netice itibarıyla Türkiye, sağlam ve güçlü
şekilde kalkınma yoluna devam etmek için
gerekli azim ve kararlılığa sahiptir. Önemli olan
mevcut kaynakların en doğru ve verimli şekilde
kullanılmasıdır.
Bu arada yurtdışında da yeni iş imkanları
gelişmektedir. Türkiye’nin artık küresel bir
güç olması ve komşuları, Balkanlar, Kafkaslar,
Orta Asya, Rusya, Afrika ülkeleri gibi pek
çok ülkelerle sağladığı dostluk ve işbirliği
anlaşmalarının bir gayesi de işadamlarımıza
yeni yatırım sahaları açmaktır. Bu maksatla
bazı ülkeler ile "Yüksek Seviyeli Stratejik
İşbirliği Konseyleri" kurulmuştur. Bu çerçevede
Irak ile 40’tan fazla, Suriye ile 23 Aralık 2009
tarihinde 51 adet ikili işbirliği mutabakat
zabıtları imzalanmıştır. Bu tür çalışmalar
diğer komşularımızla da gerçekleştirilecektir.
Bu durumun müteahhitlerimiz tarafından iyi
değerlendirilmesi gerekir.
Bugün ve gelecekte, insan ihtiyaçlarının
karşılandığı daha sağlıklı bir dünyada yaşamak
dileğiyle.
Kasım Aralık 2009
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
14 - 15
Binali YILDIRIM Ulaştırma Bakanı
Özel sektör dinamizmi ile ulaştırma projeleri
ULAŞTIRMA BAKANLIĞI
Türkiye’de YİD modelinin ana amacı; ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak ihtiyacı duyulan projelerin gerçekleştirilmesinde, kamu kaynağı ile sınırlı kalmadan özel sektörün imkanlarını da kullanabilmektir. YİD ve diğer finansman modelleri ile Ulaştırma Bakanlığı sadece kamu kaynağı kullanan Bakanlık olmaktan çıkarak kamuya kaynak aktaran bir yapıya kavuşturulmuştur. Özelleştirme, YİD ve lisanslama ve benzer faaliyetlerle kamuya büyük miktarda kaynak sağlanmıştır.
Türkiye’de halihazırda yasal altyapıya sahip olan kamu-özel işbirliği yöntemleri ve ilgili yasal çerçeve aşağıda yer almaktadır.
Yap-İşlet-Devret •(Kanun No: 3996, 3465, 3096)
Yap-İşlet (Kanun No: 4283)•
Yap-Kiraya Ver-Devret (Kanun No: 5396)•
İşletme Hakkı Devri •(Kanun No: 4046, 5335, 3465, 3096)
Uzun Dönemli Kiralama •(Kanun No: 5335, 4046)
Katkı Payı Uygulaması (Kanun No: 3996)•
Yap-İşlet-Devret Mevzuatı
3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin •Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkında Kanun ve Kanuna İlişkin 94/5907 sayılı Karar
3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu •Dışındaki Kuruluşların Elektrik
Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun ve Kanuna İlişkin 4 Adet Yönetmelik
3465 sayılı Karayolları Genel Müdürlüğü •Dışındaki Kuruluşların Erişme Kontrollü Karayolu (Otoyol) Yapımı, Bakımı ve İşletilmesi ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun ve Kanuna İlişkin 93/4186 sayılı Yönetmelik
Yap-İşlet Mevzuatı
4283 sayılı Yap-İşlet Modeli İle Elektrik •Enerjisi Üretim Tesislerinin Kurulması ve İşletilmesi İle Enerji Satışının Düzenlenmesi Hakkında Kanun ve Kanuna İlişkin 97/9853 sayılı Yönetmelik
Yap-Kiraya Ver-Devret Mevzuatı
5396 sayılı Sağlık Hizmetleri Temel •Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesi Hakkında Kanun ve Kanuna İlişkin 2006/10655 sayılı Yönetmelik
İşletme Hakkı Devri ve Uzun Dönemli Kiralama Mevzuatı
4046 sayılı Özelleştirme Kanunu•
5335 sayılı Kanun (DHMİ’ye, sahip olduğu •havaalanlarını kısmen veya tamamen özel sektöre uzun dönemli kiralama veya işletme hakkı devri yöntemleri ile devretme yetkisi veren Kanun)
Yukarıda bahsi geçen mevzuat dahilinde oluşturulan alternatif finansman projelerinde:
Yatırımın geriye dönüş sürelerinin uzun •olması,
Yolcu/ yük garantisi verilmemiş olması,•
İhale öncesinde gerçekleştirilmesi gerekli •olan bazı önemli işlemlerin (imar planı onayı,
ÇED olumlu belgesinin alınması vb.) işin
sözleşmesi içinde yapılmasının öngörülmüş
olması,
Sözleşme yükümlülüklerinin görevli şirket •tarafından yerine getirilememesi,
Bürokratik ve hukuki süreçlerin zaman •zaman uzaması,
vb. gibi nedenlerle bazı sıkıntılar
yaşanabilmektedir. Hükümetimiz ve Bakanlığımız
tüm sorunların aşılmasına yönelik hem yatırım
modeli oluşturulmasında hem de hukuki yapının
geliştirilmesinde çalışmalar yürütmüş ve hala
yürütmektedir.
Ülkemizin hızla gelişmesi açısından
uyguladığımız alternatif finansman kaynaklarını
geliştirerek kullanmaya devam edeceğiz; bu
sayede hem kamu kaynaklarını daha verimli
kullanma imkanı sağlanacak hem de özel
sektörün dinamizmi ile projeler çok daha çabuk
vatandaşlarımızın kullanımına kavuşacaktır.
Bakanlığımız uhdesinde gerçekleştirilmekte olan
ve planlanan yatırımlar hakkında ayrıntılı bilgileri
ilgili Genel Müdürlerimiz sizlerle paylaşacaklar.
Kasım Aralık 2009
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
Karayolları Genel Müdürlüğü’nde Kamu - Özel Sektör İşbirliği
kamu garantileri, destekleri, ödeme planlarına ilişkin esaslar,
e) Projelerin gerçekleşme planları, fizibilite raporları, nakit akışlarına ilişkin genel değerlendirmeler,
f) Proje ile ilgili olabilecek sosyal ve ekonomik taraflar,
g) Değerleme ilke ve esasları.
Karayolu altyapı projelerinin finansmanını teminen oluşturulan sistemin şeffaf ve sağlıklı şekilde işlemesi için bu kriterler göz önünde bulundurulmaktadır.
Kamu-Özel Sektör İşbirliği projelerinin yatırımcı ve finans sağlayıcı açısından yatırım yapılabilir, kamu açısından ise en uygun yatırımcının bulunmasını sağlayan bir işleyişe sahip olması istenilmektedir. Sistemin öncelikli amacı, özel ve kamu sektörlerini bir araya getirerek, kanun taslağının yapılabilir, bankacılık açısından finanse edilebilir projelere imkan sağlayacak bir yapıya kavuşturulmasıdır. Bunun için ilk olarak bir kanuna ihtiyaç vardır. Yapılacak kanunun; bürokrasiden uzak olması, kamu ile özel sektör dengesini kurabilmesi ve uluslararası yatırımcılar için gerekli ortamı sunabilmesi halinde uluslararası alanda çok ciddi yatırımların ülkemize çekilebileceği düşünülmektedir. Ayrıca Kanun’un yayınlanmasını müteakiben ikincil mevzuatın da acilen çıkarılması gerekmektedir.
Bugün itibariyle Karayolları Genel Müdürlüğü’nün Yap-İşlet-Devret projelerinde hukuki güvencesi Kuruluş Kanunu’dur. “Karayolları Genel
Yolun, ülke kalkınması ve toplumun sosyo-ekonomik ve kültürel gelişimine temel oluşturan en önemli altyapı hizmetlerinden biri olduğu bilinciyle ülkemizde 59 yıldır çağdaş karayolu sistemini tesis etme görevini üstlenen Genel Müdürlüğümüz, günümüzde de yeni ulaşım gereksinimlerini son teknolojik gelişmelerden yararlanarak karşılamak amacıyla çalışmalarını sürdürmektedir.
Büyük ölçekte finansman gerektiren projelerimizi ise tüm dünyada yaygın kullanımı olan kamu özel sektör işbirliği modeli ile gerçekleştirmeyi planlamaktayız.
Genel Müdürlüğümüzce Kamu-Özel Sektör İşbirliği yöntemi ile yapılacak yatırımların seçilmesinde, öncelikle hazırlık aşamasında projelerin teknik, ekonomik ve mali yapılabilirliği, ekonomik-sosyal maliyeti, getirileri, riskleri, garantileri ve güvenceleri incelenip sosyo-ekonomik açıdan bölgeye ve ekonomiye katkıları analiz edilmektedir. Diğer taraftan çalışmalarımızda kamunun ve yüklenicilerin bilgilendirilmesi için aşağıda yer alan asgari unsurlara da yer verilmektedir.
a) Proje ve yatırımlara ilişkin riskler,
b) Kamu özel sektör işbirliği ile yapılacak projelerde, kamunun ve özel sektörün hakları, yükümlülükleri, risk ve yarar paylaşım süreçleri,
c) Yatırımın kamuya devir esasları,
ç) İdare ile yapılan uygulama sözleşmelerine ilişkin temel esaslar,
d) Projelere ilişkin finansman kaynakları, varsa
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı” bu projelerin uygulanmasındaki yasal düzenlemeleri içerecek şekilde 18 Aralık 2009 tarihinde TBMM’ne gönderilmiş olup, halen Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülme aşamasındadır.
Göcek Tüneli: Karayolları Genel Müdürlüğü’nce Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan ve mevcut uygulaması başarılı bir şekilde sürdürülen önemli bir proje de Göcek Tüneli’dir.
Bu projeye ilişkin bilgiler;
Teklif Bedeli : 13.332.600.000 TL
Süresi : 2 yıl yapım ve 26 yıl işletme
Sözleşme Tarihi : 14.11.2003 (No: 25096)
İşe Başlama : 20.01.2004
(Sözleşmeye Göre)
Bitiş Tarihi : 20.01.2006 (Yapım) ve 20.01.2032 (İşletme)
Otoyol çalışmaları kapsamında Yap-İşlet-Devret modeliyle ihalesi düşünülen projeler ise;
1- Kuzey Marmara Otoyolu (3. Boğaz Geçişi Köprüsü Dahil) (361 km)
2- Ankara – Samsun Otoyolu (370 km)
3- Tekirdağ – Çanakkale – Balıkesir Otoyolu (433 km)
4- Ankara – İzmir Otoyolu (549 km)
5- Afyon – Antalya Otoyolu (345 km)
6- Sivrihisar – Bursa Otoyolu (202 km)
7- Şanlıurfa – Habur Otoyolu (360 km)
8- Gerede – Gürbulak Otoyolu (950 km)
9- Ankara – Niğde Otoyolu (287 km)
10- Aydın – Denizli – Antalya Otoyolu (335 km)
11- Şanlıurfa – Diyarbakır Otoyolu (160 km)
olarak sıralanmaktadır.
Ayrıca bu projeler dışında 2009 yılında ihalesi yapılan Gebze – Orhangazi – İzmir (İzmit Körfez Geçişi ve Bağlantı yolları dahil) (421 km) Otoyolu projesinin yürütülmesine devam edilecektir.
Bu projelerden 2010 yılı içinde 361 km uzunluğundaki Kuzey Marmara Otoyolu (3. Boğaz Geçişi Köprüsü dahil) projesinin ihale edilmesi planlanmaktadır.
Otoyol Hizmet Tesisleri (OHT); Yap-İşlet-Devret modeliyle “Karayolları Genel Müdürlüğü Dışındaki Kuruluşların Erişme Kontrollü Karayolu (Otoyol) Yapımı, Bakımı ve İşletilmesi ile Görevlendirilmesi Hakkındaki 3465 sayılı Kanun’un 11. Maddesi uyarınca hazırlanan ve 93/4186 sayı ile Bakanlar Kurulu Kararı olarak 14 Nisan 1993 gün ve 21552 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Uygulama Yönetmeliği” esaslarına göre ihale edilmektedir.
Görev süresi biten OHT’lerin kira ihaleleri 5018 sayılı Kanun gereğince 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren Maliye Bakanlığı’nca (Milli Emlak Genel Müdürlüğü) yapılmaktadır.
Görev süresi biten bazı otoyol hizmet tesislerinin
görevli şirketleri veya taşeron firmaları, tesisi
boşaltmamak için mahkemeye başvurarak tesis
üzerinde ihtiyati tedbir kararı koydurabilmekte
ve bu nedenle yeni bir ihale çalışmasına
başlanamamaktadır.
Görev süresi boyunca İdaremizce cezai yaptırım
(para cezası gibi) uygulanamaması ve tek ceza
işleminin fesih olması nedeniyle bazı konularda
firmalar görevlerini aksatmaktadır.
İdaremizce yürütülen kontrollük hizmetleri için
personel eksikliği nedeniyle yeterli eleman
ayrılamamaktadır.
Müşavir firmanın etkin kullanımının sağlanması
için hizmet bedelinin görevli şirketçe verilmesi
yerine İdaremizce bir müşavir belirlenmesi
ve çalıştırılmasının daha uygun olacağı
düşünülmektedir.
Karayolları Genel Müdürlüğü, kuruluşundan bu
yana, insanımızın yaşam standardını yükseltme
çabasında ortaya koyduğu performans ile
ülkenin saygın kurumlarından biri olmuştur.
Bugün de Genel Müdürlüğümüz, değişen sosyo-
ekonomik yapı ve gelişen yaşam biçimlerine
paralel olarak, toplumun hak ettiği ulaşım
hizmetini sunma yolunda, yüksek teknolojiye
sahip ekip, ekipman ve donanımı, nitelikli ve
deneyimli kadrosu ile çağdaş, güvenli, konforlu
ve ekonomik ulaşım hizmeti sunmak ve
kamuoyu nezdindeki saygın imajını sürdürmek
için özveriyle çalışmaktadır.
16 - 17
M. Cahit TURHANKarayolları Genel Müdürü
kamu garantileri, destekleri, ödeme planlarına ilişkin esaslar,
e) Projelerin gerçekleşme planları, fizibilite raporları, nakit akışlarına ilişkin genel değerlendirmeler,
f) Proje ile ilgili olabilecek sosyal ve ekonomik taraflar,
g) Değerleme ilke ve esasları.
Karayolu altyapı projelerinin finansmanını teminen oluşturulan sistemin şeffaf ve sağlıklı şekilde işlemesi için bu kriterler göz önünde bulundurulmaktadır.
Kamu-Özel Sektör İşbirliği projelerinin yatırımcı ve finans sağlayıcı açısından yatırım yapılabilir, kamu açısından ise en uygun yatırımcının bulunmasını sağlayan bir işleyişe sahip olması istenilmektedir. Sistemin öncelikli amacı, özel ve kamu sektörlerini bir araya getirerek, kanun taslağının yapılabilir, bankacılık açısından finanse edilebilir projelere imkan sağlayacak bir yapıya kavuşturulmasıdır. Bunun için ilk olarak bir kanuna ihtiyaç vardır. Yapılacak kanunun; bürokrasiden uzak olması, kamu ile özel sektör dengesini kurabilmesi ve uluslararası yatırımcılar için gerekli ortamı sunabilmesi halinde uluslararası alanda çok ciddi yatırımların ülkemize çekilebileceği düşünülmektedir. Ayrıca Kanun’un yayınlanmasını müteakiben ikincil mevzuatın da acilen çıkarılması gerekmektedir.
Bugün itibariyle Karayolları Genel Müdürlüğü’nün Yap-İşlet-Devret projelerinde hukuki güvencesi Kuruluş Kanunu’dur. “Karayolları Genel
Yolun, ülke kalkınması ve toplumun sosyo-ekonomik ve kültürel gelişimine temel oluşturan en önemli altyapı hizmetlerinden biri olduğu bilinciyle ülkemizde 59 yıldır çağdaş karayolu sistemini tesis etme görevini üstlenen Genel Müdürlüğümüz, günümüzde de yeni ulaşım gereksinimlerini son teknolojik gelişmelerden yararlanarak karşılamak amacıyla çalışmalarını sürdürmektedir.
Büyük ölçekte finansman gerektiren projelerimizi ise tüm dünyada yaygın kullanımı olan kamu özel sektör işbirliği modeli ile gerçekleştirmeyi planlamaktayız.
Genel Müdürlüğümüzce Kamu-Özel Sektör İşbirliği yöntemi ile yapılacak yatırımların seçilmesinde, öncelikle hazırlık aşamasında projelerin teknik, ekonomik ve mali yapılabilirliği, ekonomik-sosyal maliyeti, getirileri, riskleri, garantileri ve güvenceleri incelenip sosyo-ekonomik açıdan bölgeye ve ekonomiye katkıları analiz edilmektedir. Diğer taraftan çalışmalarımızda kamunun ve yüklenicilerin bilgilendirilmesi için aşağıda yer alan asgari unsurlara da yer verilmektedir.
a) Proje ve yatırımlara ilişkin riskler,
b) Kamu özel sektör işbirliği ile yapılacak projelerde, kamunun ve özel sektörün hakları, yükümlülükleri, risk ve yarar paylaşım süreçleri,
c) Yatırımın kamuya devir esasları,
ç) İdare ile yapılan uygulama sözleşmelerine ilişkin temel esaslar,
d) Projelere ilişkin finansman kaynakları, varsa
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı” bu projelerin uygulanmasındaki yasal düzenlemeleri içerecek şekilde 18 Aralık 2009 tarihinde TBMM’ne gönderilmiş olup, halen Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülme aşamasındadır.
Göcek Tüneli: Karayolları Genel Müdürlüğü’nce Yap-İşlet-Devret modeliyle yapılan ve mevcut uygulaması başarılı bir şekilde sürdürülen önemli bir proje de Göcek Tüneli’dir.
Bu projeye ilişkin bilgiler;
Teklif Bedeli : 13.332.600.000 TL
Süresi : 2 yıl yapım ve 26 yıl işletme
Sözleşme Tarihi : 14.11.2003 (No: 25096)
İşe Başlama : 20.01.2004
(Sözleşmeye Göre)
Bitiş Tarihi : 20.01.2006 (Yapım) ve 20.01.2032 (İşletme)
Otoyol çalışmaları kapsamında Yap-İşlet-Devret modeliyle ihalesi düşünülen projeler ise;
1- Kuzey Marmara Otoyolu (3. Boğaz Geçişi Köprüsü Dahil) (361 km)
2- Ankara – Samsun Otoyolu (370 km)
3- Tekirdağ – Çanakkale – Balıkesir Otoyolu (433 km)
4- Ankara – İzmir Otoyolu (549 km)
5- Afyon – Antalya Otoyolu (345 km)
6- Sivrihisar – Bursa Otoyolu (202 km)
7- Şanlıurfa – Habur Otoyolu (360 km)
8- Gerede – Gürbulak Otoyolu (950 km)
9- Ankara – Niğde Otoyolu (287 km)
10- Aydın – Denizli – Antalya Otoyolu (335 km)
11- Şanlıurfa – Diyarbakır Otoyolu (160 km)
olarak sıralanmaktadır.
Ayrıca bu projeler dışında 2009 yılında ihalesi yapılan Gebze – Orhangazi – İzmir (İzmit Körfez Geçişi ve Bağlantı yolları dahil) (421 km) Otoyolu projesinin yürütülmesine devam edilecektir.
Bu projelerden 2010 yılı içinde 361 km uzunluğundaki Kuzey Marmara Otoyolu (3. Boğaz Geçişi Köprüsü dahil) projesinin ihale edilmesi planlanmaktadır.
Otoyol Hizmet Tesisleri (OHT); Yap-İşlet-Devret modeliyle “Karayolları Genel Müdürlüğü Dışındaki Kuruluşların Erişme Kontrollü Karayolu (Otoyol) Yapımı, Bakımı ve İşletilmesi ile Görevlendirilmesi Hakkındaki 3465 sayılı Kanun’un 11. Maddesi uyarınca hazırlanan ve 93/4186 sayı ile Bakanlar Kurulu Kararı olarak 14 Nisan 1993 gün ve 21552 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Uygulama Yönetmeliği” esaslarına göre ihale edilmektedir.
Görev süresi biten OHT’lerin kira ihaleleri 5018 sayılı Kanun gereğince 1 Ocak 2006 tarihinden itibaren Maliye Bakanlığı’nca (Milli Emlak Genel Müdürlüğü) yapılmaktadır.
Görev süresi biten bazı otoyol hizmet tesislerinin
görevli şirketleri veya taşeron firmaları, tesisi
boşaltmamak için mahkemeye başvurarak tesis
üzerinde ihtiyati tedbir kararı koydurabilmekte
ve bu nedenle yeni bir ihale çalışmasına
başlanamamaktadır.
Görev süresi boyunca İdaremizce cezai yaptırım
(para cezası gibi) uygulanamaması ve tek ceza
işleminin fesih olması nedeniyle bazı konularda
firmalar görevlerini aksatmaktadır.
İdaremizce yürütülen kontrollük hizmetleri için
personel eksikliği nedeniyle yeterli eleman
ayrılamamaktadır.
Müşavir firmanın etkin kullanımının sağlanması
için hizmet bedelinin görevli şirketçe verilmesi
yerine İdaremizce bir müşavir belirlenmesi
ve çalıştırılmasının daha uygun olacağı
düşünülmektedir.
Karayolları Genel Müdürlüğü, kuruluşundan bu
yana, insanımızın yaşam standardını yükseltme
çabasında ortaya koyduğu performans ile
ülkenin saygın kurumlarından biri olmuştur.
Bugün de Genel Müdürlüğümüz, değişen sosyo-
ekonomik yapı ve gelişen yaşam biçimlerine
paralel olarak, toplumun hak ettiği ulaşım
hizmetini sunma yolunda, yüksek teknolojiye
sahip ekip, ekipman ve donanımı, nitelikli ve
deneyimli kadrosu ile çağdaş, güvenli, konforlu
ve ekonomik ulaşım hizmeti sunmak ve
kamuoyu nezdindeki saygın imajını sürdürmek
için özveriyle çalışmaktadır.
Kasım Aralık 2009
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
18 - 19
Süleyman KARAMANDevlet Demiryolları Genel Müdürü
Devlet Demiryolları tarafından kamu özel sektör işbirliği ile gerçekleştirilecek bir yatırıma karar verilmesi kriterleri genel olarak, bir yatırım projesini daha az kaynak kullanarak kısa bir temrinde hayata geçirmek, olabilecek riskleri paylaştırmak ve müşterilerimiz açısından kaliteli bir hizmet sunmak şeklinde sayılabilir.
Ayrıca proje odaklı olarak Kalkınma Planları ile uluslararası anlaşmalar göz ardı edilmeksizin genel anlamda mali, ekonomik, sosyal kriterler de Kuruluşumuzca istenebilecektir. Hukuki güvence olarak ise yapılacak bir projeye özgü olmakla birlikte kanuni izne tabi olarak gölge ücretler ve/veya taşıma garantileri Kuruluşumuzca kabul edilebilecektir.
Bu bağlamda, Kuruluşumuzca yürütülmüş ya da yürütülmekte olan büyük yatırım projeleri için kamusal finans açısından yeterli ödenek ayrılmadığından Yap İşlet Devret veya Yap İşlet projelerinin çok kısa sürede Kuruluşumuzca hayata geçirilmesi büyük önem arz etmektedir.
Devlet Demiryolları Kamu Özel Sektör İşbirliği Projeleri
Geçmişte Kuruluşumuz tarafından yürütülmüş Yap İşlet Devret ve/veya Yap İşlet projesi bulunmamaktadır. Ancak Ankara Hızlı Tren Garı ve Mütemmimlerin Yap İşlet Devret modeli ile yapılması için Kuruluşumuzca 15 Ekim 2009 tarihinde Yüksek Planlama Kurulu Kararı’nın
alınması için müracaat edilmiştir. Söz konusu
projenin bu yöntem ile yapılabilmesi için
şartname ve dokümanlar hazırlanmış olup diğer
çalışmalar hızla sürdürülmektedir.
2010 Yılı Projelerinin Finansman Kaynakları
2010 yılı içerisinde Kuruluşumuzca öz kaynağın
yanı sıra Avrupa Yatırım Bankası, Dünya Bankası,
İspanyol Hükümeti, Kore-Çin ve Japon Eximbank,
İslam Kalkınma Bankası, Avrupa Birliği Katılım
Öncesi Mali Yardım Aracı (İPA, Hibe) ve firma
kredileri kullanılacaktır.
Kuruluşumuzca 2010 yılı için planlanan herhangi
bir alternatif finans kaynağı bulunmamaktadır.
Bu bağlamda, 2010 yılında Başkentray, Ankara
Gar Hızlı Tren Binası, Köseköy-Gebze kesimi,
Hızlı Tren Depo Yapımı, Elektrikli Ana Hat
Lokomotif Temini, Yol Makineleri Temini, Irmak-
Karabük-Zonguldak Sinyalizasyon Elektrifikasyon
Telekomünikasyon Tesisleri Yapımı ve Altyapı
İyileştirilmesi, Van Gölü Feribot Alımı İskele
Tevsii, Bakım-Onarım Tesisi Yapımı, Bandırma-
Bursa-Ayazma-Osmaneli Hızlı Tren projelerinin
ihalelerine çıkılması planlanmaktadır.
Bu çerçevede Kuruluşumuz tarafından yürütülen
Kamu Özel Sektör İşbirliği modeline örnek bir
yatırım projesi bulunmamaktadır. Ancak söz
konusu modelin kullanılacağı yatırım projeleri
için ön çalışmalar yapılmaktadır.
Kamu-Özel Sektör İşbirliği Kriterleri
Yap İşlet Devret veya Yap İşlet Projelerinin çok kısa sürede Kuruluşumuzca hayata geçirilmesi büyük önem arz etmektedir
Kasım Aralık 2009
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
20 - 21
Ahmet ARSLANDLH İnşaatı Genel Müdürü
"Kamu Özel Sektör İşbirliği" kavramının Türkiye'de uygulanmasını teminen çerçeve yasasının hazırlanması gereklidirSon 10 yılda ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik darboğaz nedeniyle kamu yatırım payının genel bütçe imkanları içinde istenen seviyeye ulaşmaması kalkınma hızını doğrudan etkilemektedir. Türkiye’de ekonomik büyüme ve gelişme endeksleri üzerinde ulaştırma sektörü faaliyetlerinin çok önemli rolü olup, başta sanayi, enerji, turizm olmak üzere tüm sektörler için katalizör işlevi üstlenmektedir.
Ulaştırma politikasını belirlemek Ulaştırma Bakanlığı’nın ana görevi olup, belirlenen politika hedeflerine erişim ise öncelikle altyapı projelerinin hayata geçirilmesini zorunlu kılar.
Geleneksel olarak yatırımlar DPT Müsteşarlığı’nca onaylanan yıllık yatırım programları çerçevesinde sağlanan kısıtlı bütçe imkanları ile gerçekleştirilmekte, yıllık ödeneklerin yetersizliği nedeniyle yatırım süresi planlanandan daha uzun olmakta ve bu nedenle de fizibilite ölçeğinde sapmalar meydana gelmektedir.
Sonuç olarak hizmet, ihtiyaç duyulan zaman içerisinde sağlanamamaktadır.
Bazı cazip projeler için düşük faizli dış kredi desteği alınma imkanının var olmasının yanı sıra özellikle, yatırımın geriye dönüşü geç ve yatırım süresi uzun olan ağır maliyetli önemli ulaştırma altyapı projelerinde, daha yaygın olanaklar için tüm gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, alternatif finans modellerinin araştırılması
yönünde yoğun çaba gösterilmektedir.
Bir taraftan altyapı ihtiyaçlarının karşılanması gereği, diğer taraftan da işletmeciliğin etkinleştirilmesi ihtiyacı, kamuyu yeni arayışlara yöneltmiştir. Bu çerçevede, dünyadaki gelişmeler de dikkate alınarak kamu tarafından gerçekleştirilen önemli altyapı projelerinde, başta kaynak yetersizliği olmak üzere birçok nedenle yatırımların gerçekleştirilmesinde oluşabilecek gecikme ve sıkıntıları önlemeyi ve bu altyapı projelerinin işletmeciliğine etkinlik kazandırılmasını temin etmek için “Alternatif Gerçekleştirme Yöntemleri”nin altyapısının oluşturulmasına ihtiyaç duyulmuş olup, çeşitli aşama ve biçimlerde özel sektör kaynaklarının ve dinamizminin kullanımını ve riske katılımını sağlamayı öngören yaklaşımlar hedeflenmiştir.
Kamu Özel Sektör İşbirliği
Yatırım ve işletmecilik faaliyetlerinde son yıllarda üzerinde önemle çalışılan alternatif gerçekleştirme modeli, Kamu Özel Sektör İşbirliği veya orijinal adıyla Public Private Partnership (PPP–3P) sistemi olup, bu sistemin dünyada ve ülkemizde pek çok uygulaması bulunmaktadır.
Bu sistem esas itibari ile
Yetki ve sorumlulukların•
Maliyet ve risklerin •
Gelir ve yararların •
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
Kasım Aralık 2009
optimum oranlarda kamu ve özel sektör tarafından paylaşılmasının düzenlenmesi olarak tanımlanabilir.
Bu sistemde, başarılı uygulamayı temin edecek en önemli husus, bu unsurların detayda doğru tayin edilmesi ve paylaşımdaki optimum oranların nitelik ve nicelik olarak en iyi şekilde tespit edilmesidir. Bu modelin risk paylaşımının en az olduğu modelden en fazla olduğu modele kadar çok geniş bir yelpazede uygulama kompozisyonu bulunmaktadır. (Yap İşlet Devret ve Yap İşlet modelleri bu şemsiye altında yer alan alternatiflerdir.)
Yap İşlet Devret Modeli
Bu anlayış çerçevesinde son yıllarda Yap-İşlet-Devret Modeli ülkemizde yaygın uygulama alanı bulmuş, 3996 sayılı Kanun ile bu model için yasal altyapı oluşturulmuştur. Ulaştırma Bakanlığı DLH Genel Müdürlüğü’nce yürütülen çok sayıda proje için YİD uygulaması yapılmıştır.
Yap İşlet Modeli ise enerji projelerinde kısıtlı uygulama alanı bulmuş, dünyadaki uygulamalar ve mevcut mevzuat çerçevesinde yapılan değerlendirmelere göre imtiyaz niteliği taşıyan kamuya ait ulaştırma sektörü projelerinde, mülkiyetin devrini öngören Yap-İşlet (Yİ) türü Kamu-Özel İşbirliği modelinin ulaştırma altyapı projelerinde uygulanabilirliğinin bulunmadığı sonucuna varılmıştır.
YİD Projelerinde Karşılaşılan Sorunlar
Projenin özel sektör için cazip bulunması önemli bir parametre olup, getirisinin zamana dayalı olarak somut endekslerle desteklenmediği durumlarda özel sektörün ilgisi sınırlı kalmaktadır.
- Yatırımın geriye dönüşü geç ve yatırım süresi uzun olan önemli altyapı projelerinde risk paylaşılmadığı ve garanti verilmediği ve hukuki güvencenin iki tarafı da eşit biçimde kapsamadığı durumlarda yatırıma istekli bulunmasında zorluklar çekilmektedir.
- Ayrıca yürürlükteki mevzuata göre kıyılarda özel sektör tarafından gerçekleştirilen yatırımlar,
- Hazine arazilerinin kiralanması,
- 2634 sayılı Turizmi Teşvik Yasası ile arazi tahsis modeli
YİD modeli ihaleler ile gerçekleştirilmektedir. Bu üç yöntemden birincisi ihale esasına
dayanmadığı için diğer iki yöntemin cazibesini ve rekabet gücünü azaltmaktadır.
3996 sayılı Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli ile Gerçekleştirilmesine İlişkin Yasa esas alınmak suretiyle Ulaştırma Bakanlığı ve ilgili Kuruluşları tarafından bugüne kadar liman ve hava sektöründe YİD modeli üzerinden çok sayıda proje gerçekleştirilmiştir.
Bunlardan Hava Meydanı Terminal Projeleri, kısa sürede yatırımın geriye dönüşüne imkan veren nitelikte olmaları (yolcu garantisi verilmiş olması ile proje cazibesine haiz durumda bulunmaları) nedeniyle başarı ile gerçekleştirilmiştir
Antalya Havaalanı 1. ve 2. Kısım Terminal 1. Tesisleri
İstanbul Atatürk Havaalanı Terminal Tesisleri2.
Dalaman Havaalanı Terminal Tesisleri3.
Ankara Esenboğa Havaalanı Terminal Tesisleri4.
İzmir Adnan Menderes Havaalanı Terminal 5. Tesisleri
Bodrum Milas Havaalanı Terminal Tesisleri 6.
YİD modeli üzerinden gerçekleştirilen projelerdir.
Zafer Bölgesel Havaalanı, Çukurova Havaalanı projeleri ise YİD modeli uygulanacak yeni projelerdir.
Kıyı yapılarında ise aynı başarı söz konusu olmayıp, ekonomik konjonktürün etkisinin yanı sıra;
Yatırımın geriye dönüş süresinin uzun olması,-
Yolcu/ yük garantisi verilmemiş olması,-
İhale öncesinde gerçekleştirilmesi gerekli - olan bazı önemli işlemlerin (imar planı onayı, ÇED olumlu belgesinin alınması vb) işin sözleşmesi içinde yapılmasının öngörülmüş olması,
İmar planı ve ÇED işlemleri yürütülmesi - sürecinde, Projelere (Master Planlarla önemi ortaya konmuş olsa bile) diğer kuruluşların veya sivil toplum örgütlerinin farklı yaklaşımları,
Yürürlükteki yasalarda ve sözleşme - hükümlerinde öngörülen idare yükümlülüklerin kamu tarafından zamanında yerine getirilememesi (tahkim konusuna işlerlik kazandırılması, 3996 sayılı Yasa’nın
22 - 23
11. maddesinde değişiklik yapan 4180 sayılı Yasa ile tarif edilen garantör kuruluşun, üstlenici kuruluşun tayini gibi)
Sözleşme yükümlülüklerinin görevli şirket - tarafından yerine getirilememesi
gibi nedenlerle özellikle 1999 yılı öncesinde imzalanan sözleşmelerde beklenen hedefe ulaşılamamıştır. İmar planı veya ÇED işlemleri nedeniyle sonuçsuz kalan bazı projelerde de tasfiye işlemleri yapılmıştır.
Ancak son dönemde yeni yapılan YİD modeli ihalelerde yukarıdaki hususların ihale öncesinde çözüme kavuşturulması ile başarılı sözleşme uygulamaları gerçekleştirilmiştir.
Ayrıca bazı projelerde altyapı yatırımının bir kısmının kamu tarafından gerçekleştirilmesi sonrası, YİD Modeli ihalesine çıkılarak projenin tamamlatılması, işletilmesi ve devredilmesi yöntemi de benimsenerek bu yönde sözleşmeler imzalanmıştır. Bu durumda proje daha cazip konuma getirilmiştir.
Kıyı yapıları projelerinden bugün itibarı ile;
Turgutreis Yat Limanı, -
Didim Yat Limanı, -
Çanakkale Kepez Limanı,-
Güllük Limanı, -
Bodrum Yolcu İskelesi, -
projeleri tamamlanarak işletmeye açılmıştır.
Çeşme Yat Limanı-
Sığacık Yat Limanı,-
Alanya Yat Limanı,-
Kaş Yat Limanı,-
Yalova Yat Limanı, -
Mersin Yat Limanı -
Gazipaşa Yat Limanı, -
Dalaman Deniz Otobüsü ve Yat Limanı,-
Datça Yat Limanı Projeleri-
için ise sözleşme imzalanmıştır. Bu projelerin çoğunda inşaat aşaması devam etmektedir.
İhalesi tamamlanan Muğla Ören Yat Limanı ve Kumkuyu Yat Limanı projeleri ile ilgili olarak sözleşme imzalama aşamasına gelinmiştir.
Diğer taraftan;
Karaburun Yat Limanı-
Yeni Foça Yat Limanı -
Silivri Yat Limanı-
Avşa Türkeli Yat Limanı -
Burhaniye Yat Limanı -
Çeşme Şifne Yat Limanı -
Seferihisar Ürkmez Yat Limanı-
Tekirdağ Yat Limanı -
projeleri YİD uygulanacak yeni projelerdir.
Ulaştırma-Limanlar kapsamında da Karasu, Filyos, Çandarlı, Mersin Konteyner Limanları için YİD modeli uygulaması söz konusu olabilecektir.
Ayrıca Genel Müdürlüğümüzce İstanbul Boğaz Geçişi Karayolu Tünel Projesi de YİD modeli üzerinden ihale edilmiştir.
Bundan Sonra Ne Yapılmalı?
YİD ihalelerinde karşılaşılan sorunların bir kısmı kamu tarafından ele alınabilecek tedbirlerle çözülebileceği gibi, mevcut yasalarda yapılacak revizyon, iyileştirmeler ile belirli bir rahatlık sağlanabilinecektir. Nitekim 3996 sayılı YİD Yasası’nda katkı payı olanağına imkan veren yasal düzenleme tamamlanmıştır.
Ancak Kamu Özel Sektör İşbirliği Modellerini kapsayan yelpazenin diğer seçeneklerinin de ülkemizde uygulanabilirliğinin üzerinde çalışılmasına ihtiyaç duyulmaktadır.
Dünyadaki uygulamalara paralel olarak Kamu Özel Sektör İşbirliği kavramının Türkiye’de uygulanmasını teminen çerçeve yasasının hazırlanması gerekli olup, bu sayede önemli projelerde maliyet ve risklerin, yetki ve sorumlulukların, gelir ve yararların taraflar arasında en uygun şekilde paylaşılmasındaki esaslar belirlenmiş olacaktır.
Acil Eylem Planı kapsamında Kamu Özel Sektör İşbirliği konusunda Bakanlığımız görevlendirilmiş olup, Genel Müdürlüğümüzce dünyadaki uygulamalar ve meri mevzuat gözden geçirilerek bir çalışma yapılmış; hazırlanan rapor üzerine, bilahare DPT Müsteşarlığı koordinasyonunda yasal altyapı oluşturulmasını teminen çalışma başlatılmıştır. Halihazırda Bakanlığımız ve ilgili kurum ve kuruluşların katkısı ile yasal düzenleme konusunda çalışma devam etmektedir.
Kasım Aralık 2009
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
24 - 25
KÖİ Projeleri Özel Sektör İşletimine Uygun Bir Hizmet Türü Olmalıdır
Kamu Özel Sektör İşbirliği İle Gerçekleştirilecek Bir Yatırıma Karar Verilmesi İçin Aranan Temel Kriterler
Türkiye’de uygulanan YİD modelinin ana amacı; ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak ihtiyacı duyulan projelerin gerçekleşmesinde, kamu kaynağı kullanılmadan özel sektör imkanları ile finansman yaratılması yoluyla yatırımların gerçekleştirilmesidir.
Ülkemizde YİD mevzuatını düzenleyen temel Kanun 3996 sayılı Kanun ve bu Kanun’un uygulama usul ve esaslarını belirleyen 5907 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’dır. Kanun YİD modelini, ileri teknoloji ve yüksek maddi kaynak ihtiyacı duyulan projeler için geliştirilen özel bir finansman modeli olarak tanımlamakta ve yatırım bedelinin (kar dahil) sermaye şirketine veya yabancı şirkete, şirketin işletme süreci içinde ürettiği mal veya hizmetin idare veya hizmetten yararlananlarca satın alınmak suretiyle ödeneceğini esasa bağlamaktadır.
Kuruluşumuzca KÖİ kapsamında gerçekleştirilecek bir yatırıma karar verilmesi için aranan temel kriter, bu yatırımın kanunun öngördüğü şartları taşımasının yanı sıra yatırımın
tamamlanmasını müteakiben başlayacak işletme döneminin özel sektör işletimine uygun bir hizmet türü olması ve işletme hakkı devrinin idaremizin kanuni sorumluluğunu ortadan kaldırmadığını dikkate alarak KÖİ projesine konu yatırımı bu kritik husus çerçevesinde belirlemektir.
2010 Yılında Alternatif Finansman Kaynakları İle İhale Edilecek Projeler
Bilindiği üzere Kuruluşumuz Yatırım Programı’nda yer alan projelerin finansman kaynakları, Kuruluşumuz öz kaynaklarından karşılanmakta olup, alternatif olarak KÖİ kapsamında bütçe dışı finansman kaynağı kullanılmaktadır.
Yap-İşlet-Devret modeli çerçevesinde Kuruluşumuzca ihalesi gerçekleştirilmesi planlanan Projeler
Zafer (Kütahya-Afyon-Uşak) Bölgesel Havaalanı
DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü’nün, 2009 Yılı Yatırım Programı’nda yer alan Zafer (Kütahya-Afyon-Uşak) Bölgesel Havaalanı Projesi’nin, DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü’nün Yatırım
Programı’ndan çıkarılarak Kuruluşumuzca 3996 sayılı Kanun’un 4. madde hükmü ve 94/5907 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde Yap-İşlet-Devret modeli ile uluslararası ihalesine çıkılabilmesini teminen Yüksek Planlama Kurulu Kararı ile Kuruluşumuz yetkilendirilmiştir.
Söz konusu Havaalanı ile ilgili olarak arazi zemin, fizibilite etütleri tamamlanmış ve ÇED olumlu kararı alınmış olup Yüksek Planlama Kurulu Kararı çerçevesinde ihale hazırlık çalışmalarına başlanılmıştır.
Atatürk Havalimanı Kargo Tesisleri
Atatürk Havalimanı’nda bulunan mevcut kargo tesislerinin yetersiz kalması ve uluslararası standartlarda rekabet ortamının yaratılamaması nedeniyle Kuruluşumuz tarafından 3996 sayılı Kanun ve 94/5907 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çerçevesinde Yap-İşlet-Devret modeli ile uluslararası ihalesine çıkılabilmesi için Kuruluşumuzun yetkilendirilmesini teminen Yüksek Planlama Kurulu Kararı alınmak üzere yetkili merciler nezdinde girişimde bulunulmuş olup, bu çerçevede Kuruluşumuzca ihale hazırlık çalışmalarına da başlanılmıştır.
Orhan BİRDALDHMİ Genel Müdürü
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
Kasım Aralık 2009
Kiralama İşletme Hakkının Devri Kapsamında İhalesi Gerçekleştirilmesi Planlanan Projeler
Kocaeli / Cengiz Topel Havaalanı
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı envanterinde yer alan Kocaeli/Cengiz Topel Havaalanı’nın sivil tesisleri, DLH İnşaatı Genel Müdürlüğü tarafından inşa edilerek Kuruluşumuza devredilmiştir.
Söz konusu Havaalanı’nın 5335 sayılı Kanun’un 33. maddesi çerçevesinde kiralanmasına yönelik çalışmalar Kuruluşumuz ile Deniz Kuvvetleri Komutanlığı arasında devam etmekte olup, Kuruluşumuzca ihale hazırlık çalışmalarına da devam edilmektedir.
Samsun / Çarşamba, Sinop ve Tokat Havaalanları
Samsun / Çarşamba, Sinop ve Tokat Havaalanlarının bir bütün halinde 5335 sayılı Kanun’un 33. maddesi çerçevesinde ihale yoluyla kiralanması ve/veya işletme hakkının devrine ilişkin yapılacak ihale hazırlık çalışmalarına başlanılmıştır.
Nevşehir / Kapadokya Havalimanı
Nevşehir / Kapadokya Havalimanı’nın 5335 sayılı Kanun’un 33. maddesi çerçevesinde ihale yoluyla kiralanması ve/veya işletme hakkının devri hususunda ihale hazırlık çalışmalarına başlanılmıştır.
Kuruluşumuzca ihaleleri gerçekleştirilen Kamu Özel Sektör İşbirliği projelerinin havaalanlarında iki ana uygulaması olmuştur.
1.Yap-İşlet-Devret Uygulamaları,
2. İşletme Hakkı Devirleri (Kiralama Projeleri)
Yap-İşlet-Devret Modeli İle Kuruluşumuzca İhalesi Gerçekleştirilen Projeler
Bazı Yatırım ve Hizmetlerin Yap-İşlet-Devret Modeli Çerçevesinde Yaptırılması Hakkındaki 3996 sayılı Kanun ve bu Kanun’un uygulama usul ve esaslarını belirleyen 5907 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı kapsamında, Kuruluşumuz
tarafından YİD Projesi kapsamında 7 önemli terminal projesi, görsel mimari zenginlik, işlevsellik, son sistem teknoloji ve işletme kolaylığı fonksiyonlarıyla donanımlı olarak hava ulaştırma sektörüne kazandırılmıştır.
Bu projeler;
Antalya Havalimanı I. Dış Hatlar Terminal Binası
5 milyon yolcu / yıl kapasiteli Antalya Havalimanı I. Dış Hatlar Terminal Binası 07.12.1993 tarihinde ihale edilmiş olup, 01.04.1998 tarihinde hizmete verilmiştir.
Antalya Havalimanı Uluslararası Terminal İşletmeciliği A.Ş. tarafından 9 yıl 45 gün süre ile işletilerek 13.09.2007 tarihinde Kuruluşumuza devredilmiştir.
Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminal Binası
Yap-İşlet-Devret modeli ile 16.05.1997 tarihinde ihale edilen 20 milyon yolcu / yıl kapasiteli Atatürk Havalimanı Dış Hatlar Terminal Binası ve Katlı Otoparkı projesi TAV Yatırım, Yapım ve İşletme A.Ş. tarafından 4 yıl 10 ay 15 gün süre ile işletilerek 02.07.2005 tarihinde Kuruluşumuza devredilmiştir.
Antalya Havalimanı II. Dış Hatlar Terminal Binası
Antalya Havalimanı’na 5 milyon dış hat yolcu / yıl kapasiteli yeni bir dış hatlar terminali, inşa edilerek 07.04.2005 tarihinde hizmete verilmiştir.
Çelebi-IC Antalya Havalimanı Terminal Yatırım ve İşletme A.Ş. tarafından 3 yıl 5 ay 26 gün süre ile işletilen Antalya Havalimanı II. Dış Hatlar Terminal Binası, 22.09.2009 tarihinde Kuruluşumuza devredilmiştir.
Dalaman Havalimanı Dış Hatlar Terminal Binası
Dalaman Havalimanı’na 5 milyon dış hat yolcu / yıl kapasiteli yeni bir dış hatlar terminali inşa edilerek 01.07.2006 tarihinde hizmete verilmiştir.
26 - 27
ATM Havalimanı Yapım ve İşletme A.Ş. tarafından işletilen Dalaman Havalimanı Yeni Dış Hatlar Terminal Binası’nın işletme süresi, 8 yıl 2 ay 17 gün olup 28.04.2015 tarihinde sona erecektir.
Adnan Menderes Havalimanı Dış Hatlar Terminal Binası
Adnan Menderes Havalimanı’na 5 milyon dış hat yolcu / yıl kapasiteli yeni bir dış hatlar terminali, yap-işlet-devret modeli ile inşa edilerek 13.09.2006 tarihinde hizmete verilmiştir.
TAV İzmir Terminal İşletmeciliği A.Ş tarafından işletilen Adnan Menderes Havalimanı Yeni Dış Hatlar Terminal Binası’nın işletme süresi, 7 yıl 4 ay 26 gün olup 10.01.2015 tarihinde sona erecektir.
Esenboğa Havalimanı İç-Dış Hatlar Terminal Binası
10 milyon yolcu / yıl kapasiteli Esenboğa Havalimanı Yeni İç-Dış Hatlar Terminal Binası ve Mütemmimleri İnşaatı, 16.10.2006 tarihinde tamamlanarak hizmete girmiştir TAV Esenboğa Yatırım, Yapım ve İşletme A.Ş. tarafından işletilen Havalimanı’nın işletme süresi, 15 yıl 8 ay olup 24.05.2023 tarihinde sona erecektir.
Milas-Bodrum Havalimanı Dış Hatlar Terminal Binası
Yap-İşlet-Devret modeli kapsamında 5 milyon yolcu / yıl kapasiteli Terminal Binası ihalesi 02.08.2006 tarihinde gerçekleştirilmiştir.
Söz konusu ihaleyi, Teknotes A.Ş./Belgrad Havalimanı Kamu Şirketi ortak girişimi 45 aylık (3 yıl 9 ay) işletme süresi karşılığı kazanmıştır.
Anılan şirket ile Kuruluşumuz arasında 25.05.2009 tarihinde Uygulama Sözleşmesi imzalanmış ve yer teslimi yapılarak inşaat çalışmaları başlatılmıştır.
Kiralama Modeli İle Kuruluşumuzca İhalesi Gerçekleştirilen Projeler
Atatürk Havalimanı
21.04.2005 tarih ve 5335 sayılı Kanun’un 33. maddesinin Kuruluşumuza verdiği yetkiye istinaden gerçekleştirilen ihale sonucunda 03.07.2005 tarihi itibariyle “Atatürk Havalimanı Dış - İç Hatlar Terminal Binası Katlı Otopark ve Genel Havacılık Terminali” olarak TAV İstanbul Terminal İşletmeciliği A.Ş.’ye 15,5 yıl süre ile KDV Dahil 3.000.740.000 ABD Doları karşılığında kiralanması suretiyle işletme hakkı devredilmiştir. İşletme süresi 03.01.2021 tarihinde sona erecektir.
Antalya Havalimanı
Antalya Havalimanı I. ve II. Etap Dış Hatlar Terminalleri, CIP, İç Hatlar Terminali ile Mütemmimlerinin 12.04.2007 tarihinde ihalesi gerçekleştirilmiş olup, I. Dış Hatlar Terminal Binası ve İç Hatlar’ın kiralama süresi 14.09.2007 tarihinde başlamıştır. II. Dış Hatlar Terminal Binası’nın işletmeye başlama tarihi ise 23.09.2009’dur.
Fraport-IC İçtaş Antalya Havalimanı Terminal Yatırım ve İşletmeciliği A.Ş. tarafından
2.371.800.000 Euro KDV dahil kira bedeli ile işletilecek olan Antalya Hava Limanı’nın işletme süresi 31.12.2024 tarihinde sona erecektir.
Zonguldak/Çaycuma Havaalanı
Zonguldak / Çaycuma Havaalanı İşletme Hakkının Kiralanması ihalesi 15.09.2006 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Anılan ihaleyi “Zonguldak Özel Sivil Havacılık Sanayi ve Ticaret A.Ş.” kazanmıştır. Söz konusu Havaalanı 20.08.2007 tarihinde hizmete girmiş olup 25 yıl işletimden sonra Kuruluşumuza devredilecektir.
Kiracı şirket, 25 yıllık kira bedeli karşılığında her işletme yılı için 32.291 dolar artı KDV yıllık sabit ödemenin yanı sıra kiracının elde edeceği brüt satışların ihalede ciro paylaşım oranı olarak belirlenen % 01,06 (binde bir nokta sıfır altı) artı KDV’yi idareye ödeyecektir.
Antalya / Gazipaşa Havaalanı
Antalya Gazipaşa Havaalanı’nın 5335 sayılı Kanun’un 33. maddesi çerçevesinde işletme haklarının kiralanması ihalesi 31.08.2007 tarihinde yapılmış ve kazanan firma ile 04.01.2008 tarihinde kira sözleşmesi imzalanmıştır. Müteakiben 01.02.2008 tarihinde de “TAV Gazipaşa Yatırım, Yapım ve İşletme A.Ş.” yetkililerine söz konusu Havaalanı’nın devir-teslim işlemi gerçekleştirilmiştir.
Anılan Havaalanı 25 yıllığına 50.000 dolar artı KDV sabit kiranın yanı sıra, her işletme yılı için dönem net karından % 65 pay alınarak kiralanmıştır.
Kasım Aralık 2009
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
28 - 29
Halil İbrahim ÇANAKÇIHazine Müsteşarı
Özel sektörün altyapı yatırımlarına katılımının sağlanması ile uzun vadeli işbirliğine gidilmesi büyük önem taşımaktadır
Yatırımlarda Kamu- Özel Sektör İşbirliği Projelerinin Önemi
Günümüzde küreselleşmenin de etkisiyle ülkeler
ve bölgeler arası eşitsizliklerin azaltılması çok
daha fazla önem kazanmakta ve bu durum
daha da artan bir altyapı ihtiyacını ortaya
çıkarmaktadır. Bu ihtiyacın giderilmesinde,
kamunun geleneksel altyapı hizmeti üretim
modelini tamamlayıcı olarak, özel sektörün
finansmanını ve dinamik karakterini sisteme
dahil eden yeni yöntemlerin kullanılması zorunlu
hale gelmektedir. Zira söz konusu yatırımların
tamamının, özellikle yaşanan son ekonomik
kriz ile birlikte, kamu kaynaklarıyla finanse
edilebilmesi imkanı bulunmamaktadır.
Kamu-Özel Sektör Modeli (KÖİ), söz konusu
altyapı ihtiyacının karşılanmasına yönelik
kaynak ve finansman açığının tamamlanması
kapsamında en önde gelen alternatif
modellerden birini oluşturmaktadır.
Bu modelin başlıca özelliklerinden biri, alternatif
bir satın alma yöntemi olması sebebiyle
kamunun hizmet üreten taraf olmak yerine,
hizmet satın alan taraf haline gelmesidir. Bu
durum kamuyu hizmetin özel sektör tarafından
üretilmesini organize eden, düzenleyen ve
kontrol eden bir konuma getirmektedir.
Yöntemin uygulanmasında kaynak açığının
karşılanmasının yanı sıra ulaşılması düşünülen
diğer hedefler; özel sektörün tasarım, yapım
ve işletme alanlarındaki becerilerinden
yararlanmaktır. Kamu, özel sektörün tasarım ve
yapım işini ve risklerini yüklenmesi ile hizmetin
performans ölçütlerine uygun şekilde ve yüksek
kalitede teslimi gibi risklere karşı korunabilecek
ve kamu hizmetlerinin sunulması daha verimli
hale gelecektir.
Başarılı bir KÖİ modeli ayrıca, gerekli hukuksal
ve kurumsal yapılar tesis edilip, risk paylaşımı
doğru tanımlanabilirse ihtiyaçla örtüşen ölçekte
projeler seçilmesi, projelerin zamanında ve
öngörülen bütçe ile tamamlanması ve ihalelerde
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
Kasım Aralık 2009
serbest rekabet ortamı içinde en düşük
maliyet ve en yüksek faydayı birlikte karşılayan
seçeneğin dikkate alınmasını sağlayan bir
yöntem olarak ön plana çıkmaktadır.
Bunların yanı sıra KÖİ modelinin altyapı
yatırımlarında uygulanmasının ekonomiye dolaylı
getirileri de bulunmaktadır. KÖİ projelerinin,
yatırımlarda beklenen ve hedeflenen seviyelere
hızlı bir şekilde ulaşılması suretiyle büyümeye
itici bir etkide bulunan, “doğrudan yabancı
sermaye” girişini artıran ve özel sektörümüze
yeni iş tecrübeleri ve uzmanlıklar kazandırarak
bunları yurtdışına ihraç etme imkanı yaratan
sonuçları da bulunmaktadır.
Tüm bu bilgiler ışığında söz konusu hedeflere
ulaşılması kapsamında, özel sektörün altyapı
yatırımlarına etkin bir biçimde katılımının
sağlanması ile bu alanda kurumsallaşmasına
imkan tanıyacak şekilde uzun vadeli işbirliğine
gidilmesi büyük önem taşımaktadır.
Yatırım Projelerinin Finans Kaynakları ve Alternatif Finansman Yolları
Genel bütçeli kamu idarelerinin yatırım
projelerinin finansmanı, halihazırda bütçe
kaynaklarından ve dış kredi kaynaklarından
faydalanılmak suretiyle yapılmaktadır.
Müsteşarlığımız, yıllık yatırım programlarında
finansmanı dış kredili olarak öngörülen
projeler için uluslararası ve bölgesel finans
kuruluşlarından, yabancı hükümetlerin kalkınma
kuruluşlarından ve ticari bankalardan kredi
temin etmektedir.
Halihazırda borçlanma stratejimize uygun
olarak, uluslararası finansal kuruluşlarla
yürütülen orta vadeli işbirliği ve finansman
programları kapsamında mümkün olduğu
ölçüde maliyet ve vade avantajlı “Uluslararası
Kuruluşlardan Doğrudan Borçlanma” yöntemi
benimsenmektedir. Uluslararası finansman
kuruluşları, temin ettikleri uygun koşullu
finansmanın yanı sıra proje uygulamaları
paralelinde ilgili kuruluşların kurumsal
kapasitesinin de gelişmesine önemli katkıda
bulunmaktadır.
Yerel yönetimler ise söz konusu projeleri
kendi gelirleri ve merkezi yönetimce sağlanan
kaynaklar dışında borçlanma ile sağlamaktadır.
İç borçlanma kaynakları, İller Bankası
ile Türkiye’de faaliyet göstermekte olan
bankalar; dış borçlanma kaynakları ise esasen
uluslararası kuruluşlar, iki taraflı kalkınma
kuruluşları ile ticari bankalardır. Ayrıca,
mevzuat gereği yerel yönetimler tarafından
yurtdışı sermaye piyasalarına yönelik tahvil
ihraçları da mümkündür. Söz konusu finansman
kaynaklarına ilaveten, yurtiçinden hibe
sağlanabileceği gibi Avrupa Birliği, uluslararası
kuruluşlar ve iki taraflı kalkınma kuruluşlarından
da hibe temin edilebilmektedir.
Bahse konu kaynaklara alternatif olabilecek
yöntemlerden biri de KÖİ modelidir. Her ne
kadar alternatif bir finansman kaynağı olarak
algılansa da söz konusu model, aynı zamanda
alternatif bir satın alma yöntemidir. Bu şekilde,
yürütülecek faaliyetin öngörülen bütçe ve sürede
gerçekleştirilmesi KÖİ modelinin yaratacağı esas
fayda olacaktır. Bunun yanında, üretilen hizmet
veya malın niteliğinin iyileştirilmesi ile harcanan
paranın değerinin tam olarak karşılığının
alınması da KÖİ modelinin getirileri arasındadır.
Müsteşarlığımızca Bu Alanda Yürütülen Çalışmalar
Kamu-özel işbirliği modelinin geçmişi sizin
de bildiğiniz üzere yaklaşık 30 sene öncesine
dayanmaktadır. O dönemde gerçekleştirilen
projeler halihazırda devam etmesine karşın
son dönemde kamu-özel işbirliği modeli ile
büyük projeler gerçekleştirilmemiş olması
ülkemizin bu konuyla yeni yeni tanıştığı algısı
yaratmaktadır. Ancak, Müsteşarlık olarak
gerek ülkemizde geçmişte gerçekleştirilen
projeleri gerekse halihazırda diğer ülkelerde
bu modelle gerçekleştirilen projeleri yakından
takip ediyoruz. Bunun yanı sıra, yine sizin de
30 - 31
bildiğiniz gibi ülkemizde özellikle ulaştırma
ve sağlık sektörlerinde kamu-özel işbirliği ile
yapılması planlanan büyük ve önemli projeler
bulunmaktadır. Söz konusu projelere ilişkin
dokümanlar da tarafımızdan hassasiyetle
incelenmekte ve projeler kapsamında
kamuya gelebilecek yükler en aza indirilmeye
çalışılmaktadır.
Biraz önce değindiğim gibi ülkemizin kamu-
özel işbirliği modeline ilişkin tecrübesi 30 yıl
öncesine dayanmaktadır. Bu kapsamda kamu-
özel işbirliği modeline ilişkin yasal altyapı, o
dönemde kabul edilen, sektöre yönelik ayrı
ayrı düzenlemeleri içermektedir. Söz konusu
dağınık yasal altyapının tek bir çatı altında
toplanması ve her bir KÖİ modeline uygulanacak
temel prensiplerin belirlenmesi amacıyla Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı tarafından bir
çalışma yürütülmektedir. Müsteşarlık olarak biz
geçmiş yıllardan gelen tecrübelerimizin ışığında,
özellikle kamu katkısı, garanti, risk paylaşımı gibi
konular olmak üzere, bu çalışmaya aktif katılım
sağlamaktayız.
Buna ilaveten her ülkenin ekonomik, sosyal
ve hukuki altyapısı farklı olmakla birlikte diğer
ülkelerin edindiği tecrübeleri de önemsiyoruz.
Bu anlamda, yabancı ülkeler ve uluslararası
kuruluşlarla görüş alışverişinde bulunup onların
uzmanlık ve tecrübelerinden faydalanmaya
çalışıyoruz. Örneğin, ülkemizin KÖİ programının
oluşturulması esnasında Avrupa Kamu Özel
İşbirliği Uzmanlık Merkezi (EPEC)’nden
alınabilecek teknik yardımların belirlenmesi
için çalışmalar devam etmektedir. Ayrıca,
“Kamu-Özel İşbirliği Modeli”ni de kapsayan
Kamu Alımları Faslı kapsamında bu alandaki
düzenlemelerimizin AB Müktesebatı’na uyumunu
teminen OECD Sigma ile yapılan çalışmalara da
aktif katılım sağlanmaktadır.
Orta Vadeli Plan ve Önemi
Ekonomi politikalarından istenilen verimin
alınması, politikaların güvenilirliğinin
sağlanmasına bağlıdır. Öngörülebilirliğin
artırılması ve güçlü uygulama mekanizmalarının
oluşturulması, söz konusu güvenilirliğin tesis
edilmesinde temel etkendir. Orta ve uzun
vadeli programlar, ekonomi politikalarının
amaçlarını ve uygulama sürecini ayrıntısı ile
ortaya koyduğundan toplumda ve uluslararası
piyasalarda şeffaflığı ve güvenilirliği artırmada
en etkili araçlardan biridir. Özellikle kriz
zamanlarında, yani ekonomide güven sorununun
en üst düzeye çıktığı zamanlarda, söz konusu
programların önemi bir kat daha artmaktadır.
Ülkemiz de şeffaf ve öngörülebilir bir ekonomi
yönetimi izleme ilkesi çerçevesinde Eylül
2009’da 2010 – 2012 yıllarını kapsayan Orta
Vadeli Programı (OVP) ortaya koymuştur. OVP,
küresel kriz sonrasında kamu mali dinamiklerini
iyileştirmek ve büyümeye yeniden dinamizm
kazandırmak amacıyla ortaya konulan en
kapsamlı krizden çıkış programlarından biri olup
ülkemiz G-20 ülkeleri arasında bunu yapan ilk
ülkelerden biri olmuştur.
OVP’nin temel öncelikleri;
• Aşamalı olarak büyüme potansiyelinin
yakalanması,
• İşsizliğin azaltılması,
• Düşük enflasyon trendinin korunması ve
• Küresel kriz sonrası bozulan kamu mali
dengesinin iyileştirilmesi
şeklinde sıralanabilir.
Söz konusu önceliklere, özel sektörün
kullanabileceği kaynakları arttırmak suretiyle
özel sektörü destekleyerek ve ekonominin
esnekliğini arttıracak yapısal reformlar
sayesinde ulaşılması amaçlanmaktadır.
OVP’nin etkisi hem yurtiçinde hem de
yurtdışında kısa zamanda kendini göstermiş ve
geçtiğimiz günlerde dünyanın önde gelen kredi
derecelendirme kuruluşları tarafından kredi
notumuz yükseltilmiştir. Bu bağlamda, Fitch
tarafından BB-‘den BB+’ya, Moody’s tarafından
Ba3’ten, Ba2’ye ve JCR tarafından BB-‘den BB’ye
yükseltilen kredi notumuz, OVP’de yer alan
programlarımıza olan güveni yansıtmaktadır.
Kasım Aralık 2009
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
32 - 33
Kemal MADENOĞLUDevlet Planlama Teşkilatı Müsteşarı
Yatırımlarda alternatif finansman yöntemleri ve Kamu-Özel Sektör İşbirliği
Bir yandan artan taleple birlikte altyapı
ihtiyacının artması, diğer yandan kamu
kaynaklarındaki yetersizlik, gerek merkezi
yönetim gerekse yerel yönetimler tarafından
finanse edilen altyapı projelerinin desteklenmesi
için kamu-özel işbirliği (KÖİ) gibi alternatif proje
yönetim ve finansman yöntemlerinin etkin
kullanımının önemini arttırmıştır.
Her ne kadar genellikle bir finansman yöntemi
olarak tanımlansa da kamu-özel işbirliği,
finansmana ilaveten tasarım, inşaat ve işletme
bileşenlerini de bünyesinde barındıran ve
finansmandan daha geniş yenilikçi perspektifler
içeren bütüncül bir proje yönetim sistemidir.
Ülkemizde “kamu-özel işbirliği” kavramı
genel tanımıyla görece yeni olmakla birlikte,
uygulamada bu kavram şemsiyesi altına giren
bazı yöntemler bakımından ülkemiz belli
düzeyde tecrübe sahibi ülkeler arasındadır.
Şöyle ki; Türkiye 80’li yıllardan itibaren yap-
işlet-devret uygulamalarına ilk yer veren ülkeler
arasında yer almaktadır. 1984 yılında çıkarılan
3096 sayılı “Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki
Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve
Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun”
bu alandaki öncülerdendir.
Bu düzenlemeyi, çeşitli kurum ve kuruluşların
görev alanlarına özel ve belirli yöntemleri
kapsayan yasal düzenlemeler izlemiştir.
Türkiye’de halihazırda yasal altyapıya sahip
olan kamu-özel işbirliği yöntemleri ve ilgili yasal
çerçeve şu şekilde özetlenebilir.
Yap-işlet-devret
(Kanun No: 3996, 3465, 3096)
Yap-işlet (Kanun No: 4283)
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
Kasım Aralık 2009
Yap-kiraya ver-devret (Kanun No:
5396)
İşletme hakkı devri (Kanun No: 4046,
5335, 3465, 3096)
Uzun dönemli kiralama (Kanun
No:5335, 4046)
Katkı payı uygulaması (Kanun
No:3996).
Söz konusu yöntemlerden Türkiye’de bugüne
kadar yoğunlukla yap-işlet-devret, yap-işlet,
uzun dönemli kiralama ve işletme hakkı
devri uygulama alanı bulmuştur. Mevcut
yasal altyapı çerçevesinde özellikle enerji ve
havayolu ulaştırması, yat limanları ve gümrük
kapısı projeleri uygulamaya konmuştur. Temel
olarak ticari karlılıklarının düşük, risklerinin ise
yüksek olması sebebiyle karayolu, demiryolu
ve denizyolu ulaştırması, kent içi ulaşım, içme
suyu, kanalizasyon sektörlerinde ve yerel
yönetimler düzeyinde uygulamalar ise görece
sınırlı kalmıştır.
Yasal altyapısı bulunan yöntemler arasında
en çok uygulama alanı bulan ise 3996 sayılı
Kanun’a göre gerçekleştirilen yap-işlet-devret
projeleridir. Bu Kanun’a göre, projelerini YİD
yöntemi ile gerçekleştirmek isteyen idare,
hazırlayacağı ön fizibilite etüdü ile Yüksek
Planlama Kurulu’na başvurmaktadır. Ön fizibilite
etüdü, Yüksek Planlama Kurulu’na uzmanlık
ve sekreterya desteği veren Devlet Planlama
Teşkilatı Müsteşarlığı’nın ilgili biriminde projenin
sektörel ayrımına göre ilgili uzmanlar tarafından
incelemeye tabi tutulmaktadır. Bu inceleme
esnasında projenin niteliğine göre ilgili kurum
ve kuruluşların da görüşüne başvurulmakta
(Örn. garanti konularında Hazine Müsteşarlığı,
bütçeye gelebilecek yükler konusunda Maliye
Bakanlığı gibi), gönderilen ön yapılabilirlik etüdü
ile ilgili teklifte bulunan kuruluş ile görüşmeler
yapılmakta ve süreç sonunda elde edilen bulgu
ve analizler YPK’ya sunulmaktadır. YPK, bu
analiz ve değerlendirmeleri de göz önünde
bulundurarak, uygulayıcı kuruluşa ihale yetkisi
verilmesi hususunda nihai kararını vermektedir.
YPK’nın ihale yetkisi vermesi durumunda,
uygulayıcı kuruluş ihaleyi gerçekleştirmekte
ve ihaleyi kazanan yüklenici ile bir uygulama
sözleşmesi parafe etmektedir. Bu uygulama
sözleşmesi de YPK tarafından onaylandıktan
sonra proje uygulamaya konmaktadır.
Ülkemiz, KÖİ projeleri konusunda özellikle
bazı sektörlerde belirli bir seviyede tecrübe
sahibi olmakla birlikte, bu projelerin hazırlık
aşamasında; projelerin teknik, ekonomik ve mali
yapılabilirliği, ekonomik-sosyal maliyet, getiri ve
riskleri üzerine karar verme sürecine yardımcı
olabilecek nitelikte çalışmaların zamanında
ve yeterli düzeyde yapılması konusunda
eksikliklerle karşılaşılabilmekte, klasik
finansman yöntemlerine nazaran daha karmaşık
süreçler içeren KÖİ projelerine yönelik kapasite
geliştirme ihtiyacı bulunmaktadır.
Ayrıca KÖİ projelerinin analizi, önceliklendirmesi
ve seçiminden sorumlu, KÖİ konusunda
uzmanlaşmış kurumsal bir yapının olmaması ve
proje dokümanlarına (fizibiliteler, sözleşmeler,
vb) yönelik sektörel standardizasyonun
oluşturulamamış olması da mevcut kurumsal
yapıdaki eksiklikler arasında yer almaktadır.
Ayrıca mevcut mevzuatın dağınık yapısı ve
sadece belirli sektör ve yöntemleri kapsaması
sebebiyle uygulama birliği sağlanamamaktadır.
34 - 35
KÖİ projelerinin, kamu yatırımlarında finansman
sorununa kökten çözüm getireceğine
ve kamunun gerek mali gerekse idari
yükümlülüklerini azaltacağına dair yanlış algı
da sonuçları itibarı ile sorunlar arasında yer
almaktadır. Nitekim bu yöndeki bir algı, KÖİ
projelerinin gerek hazırlık gerekse uygulama ve
izleme aşamasında yeterince sahiplenilmemesi
sonucunu doğurmaktadır. Kamu-özel işbirliği
projelerinde kamuya düşen görevler genel
algının aksine artmakta ve çeşitlenmektedir.
Zira kamu-özel işbirliği yöntemi, kamunun
yatırım faaliyetlerinin bir alternatifi değil,
tamamlayıcısıdır.
KÖİ projeleri ile ilgili kamu kesimindeki
kapasite eksikliği ve yukarıda belirtilen yanlış
algı, bu projelerin hazırlık aşamasında gerekli
çalışmaların ve yapılabilirlik etütlerinin yeterli
nitelikte gerçekleştirilmemesi sonucunu
doğurmakta, bu süreçteki eksiklikler ise
uygulamaya geçildiğinde teknik, finansal
ve hukuki sorunların yaşamasına zemin
hazırlamaktadır. Zira bu yöntemler başarılı
bir şekilde uygulandığında etkili sonuçlar
doğurmakla birlikte, inşaat ve işletme
safhalarında ortaya çıkarak projenin
gerçekleşmesini ciddi şekilde etkileyecek riskleri
de bünyesinde barındırmaktadır. Bu risklerin
gerçekleşmesi durumunda atılacak adımlar
ve stratejilerin, projelerin hazırlık aşamasında
dikkatle değerlendirilip hesaplanması ve risk
paylaşımının bu değerlendirmelere göre açık ve
net bir şekilde yapılması gerekmektedir.
Görüldüğü üzere ülkemiz, kamu-özel işbirliği
projeleri konusunda belirli bir seviyede
tecrübe sahibi olmakla birlikte, bazı alanlarda
eksiklik hissetmekte ve daha iyiye ulaşmak
için çabalarını da sürdürmektedir. Bu konuya
verilen önem temel politika belgelerimize de
yansıtılmış, 9. Kalkınma Planı, 2010-2012 Orta
Vadeli Program ve 2010 Yılı Programı’nda kamu
projelerinin finansmanında kamu-özel sektör
işbirliği uygulamalarının yaygınlaştırılacağı
hususu temel politika öncelikleri ve tedbirleri
arasında yer almıştır.
Ayrıca, yukarıda belirtilen ihtiyaç unsurları
ve diğer yandan sorun alanları karşısında,
2005 yılından itibaren DPT Müsteşarlığı
koordinasyonunda bir çerçeve kanun hazırlama
çalışması başlatılmıştır. Bu çalışma kapsamında
ilgili kamu kurum ve kuruluşları ve sivil toplum
örgütlerinin görüşleri de alınarak bir Taslak KÖİ
Çerçeve Kanunu hazırlanmıştır. Söz konusu
Taslağa son halinin verilmesi için çalışmalar ilgili
kurum ve kuruluşlarla koordinasyon içerisinde
devam etmekte olup, düzenlemenin hayata
geçirilmesi ile başta inşaat sektörü olmak üzere
ilgili alt sektörlerde de canlanma yaşanacağı
düşünülmektedir.
Üzerinde çalışılan yeni sistemde,
Kamu-özel risk paylaşımı,
Sistemin çeşitli KÖİ modellerinin
kullanımını sağlayacak esnek bir
yapıda olması,
Geniş ve esnek bir uygulama alanı
yaratılması,
Tarafların sorumluluklarının net
tanımlanması,
Objektif kriterlere ve fizibiliteye dayalı
olması,
Uygulama prosedürlerinin net
tanımlanması,
Mevcut dağınık yapının
yeknesaklaştırılması
temel nitelikler olarak özetlenebilir.
Bu sistemin hayata geçirilmesiyle özel sektörün
gerek finansman gerekse proje yönetimi, işletme
ve organizasyon yapısından faydalanarak,
açıkça tanımlanmış bir risk paylaşım stratejisi
çerçevesinde kamu yatırımları hızlı ve
zamanında gerçekleştirilecek, aynı zamanda
teknoloji transferi sağlanacak, artan altyapı
talebi karşılanacak ve kamu hizmetlerinin de
kalite ve etkinliği artırılacaktır.
Kasım Aralık 2009
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
36 - 37
Erdoğan BAYRAKTARToplu Konut İdaresi Başkanı
TOKİ ve konut finansmanı
Türkiye’de konut üretimi ve arzı konularında
uygulanan finansman modellerini incelemeye
başlamadan önce, ülkemizde konut piyasasının
önceliklerinin tespit edilmesinin yararlı
olacağının altını çizmek gerekmektedir. Konut
piyasasında karşılaştığımız problemler ile bu
problemleri çözerken kullanmamız gereken
yöntemler ve finansman teknikleri birbirleriyle
bağlantılı konulardır.
Konut Piyasasının Sorunları
Bu sorunlara baktığımızda karşımıza çıkan
manzara, dört başlık altında özetlenebilir;
1. Bu sorunların başında, ülkemizde yoksul ve alt
gelir grubuna ait vatandaşlarımızın karşı karşıya
bulunduğu konut problemleri gelmektedir. Alt
gelir grubunun ve sabit bir geliri olmayan yoksul
vatandaşlarımızın alım gücü ve düzenli ödeme
gücü kısıtlıdır. Bu gruba ait vatandaşlarımızın
konuta erişimleri sağlanmadıkça, planlı ve
sürdürülebilir bir kentleşmeden bahsetmek
mümkün görünmemektedir. Bugün
kentlerimizde görülen çarpık ve plansız
yapıların, gecekondu bölgelerinin, çocuklarımızı
okullardan ve parklardan mahrum bırakan
kent parçacıklarının, mahalle sakinlerini kent
imkanlarından yoksun bir şekilde yaşamaya
zorlayan bölgelerin en büyük nedeni, çağdaş,
her türlü imkana sahip ve kent yaşamına uygun
konut talebinin karşılanamamasıdır.
2. Buna bağlı olarak, ülkemizin en büyük
sorunlarından birisi de kentlerimizin etrafını
tıkayan ve ekonomik, sosyal, psikolojik,
fiziksel birçok sorunu beraberinde getiren
gecekondulaşma ve kaçak yapılaşmanın
dönüşümüne ilişkin ihtiyaçtır. Sanayileşme
süreciyle birlikte şehirlerimize doğru başlayan
aşırı göç sebebiyle başlarda İstanbul, Ankara,
İzmir, Adana gibi şehirlerimizde gecekondu
olgusu ve gecekondu problemi ortaya
çıkmışken, bugün geldiğimiz noktada illerimizin
yarısında ve nüfusu 70 binin üzerinde olan
ilçelerimizde de gecekondu ve kaçak yapılaşma
sorunu vardır.
3. Öte yandan, ülkemizdeki 16 milyon konutun
yaklaşık % 60’ı nitelik açısından günün
şartlarına ve konut anlayışına uygun nitelikte
değildir. Ülkemizde mevcut konutların yarıdan
fazlası yaşlıdır. Bu da mevcut konutların eski
teknolojiyle, eski konut ve tasarım anlayışlarıyla
yapıldıklarını ortaya koymaktadır.
4. Ülkemizdeki konut profilini değerlendirirken,
özellikle deprem bölgelerinde yer alan konutların
güçlendirilmesini ve dönüşümünü de hesaba
katmak gerekmektedir.
Bütün bu ihtiyaçlar nedeniyle, bazı
hesaplamalara göre orta vadeli bir dönemde,
mevcut konut stokunun yarıdan fazlasının
yenilenmesi gündeme gelecektir. Türkiye’deki
bu dönüşüm potansiyeli aynı zamanda ciddi
bir ekonomik yatırım ve finansman potansiyeli
anlamına gelmektedir.
Konut Finansmanının Boyutları
Bugün konut ihtiyacını irdelediğimizde altyapısı
ve ulaşımı tamamlanmış; eğitim, sağlık, kültür,
ticaret gibi sosyal donatıları yeterli; parkları,
bahçeleri, çevre düzeni, spor, dinlenme
ve eğlence tesisleriyle insanlara çağdaş
yaşam olanakları sunan yerleşim alanlarında
ikamet edebilme anlaşılmaktadır. Ancak
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
Kasım Aralık 2009
artık sadece konutla değil aynı zamanda her
türlü sosyal donatılarla ve imkanlarla birlikte
düşünülmesi gereken konut üretiminde
finansman yöntemlerine baktığımızda şunu
gözlemleyebiliyoruz; ülkemizde hızla artan kent
nüfusuna yeterli sayıda konut sağlayabilmek
için dönem dönem değişik sunum biçimleri
geliştirilmiş olmakla birlikte, bunlar orta ve
uzun vadede yaşam kalitesini geliştiren,
nitelikli çevreler oluşturan ve finansal
açıdan ihtiyaç sahibi kesimlerin erişebilirlik
düzeylerini yakalayan uygulamalar olamamıştır.
Vatandaşlarımızın büyük çoğunluğu halen konut
satın alırken birikimlerinden yararlanmaktadır.
Kişisel tasarruflarla konut alanların oranı yüzde
60’lar düzeyinde seyretmektedir.
Öte yandan, ülkemizde ipoteğe dayalı konut
finansman sistemine geçilmiş olmakla
birlikte, dolaşımdaki konut kredilerinin
büyük çoğunluğunun orta-üst ve üst gelir
grupları tarafından kullanılan krediler
olduğunu görmekteyiz. Oysa gelişmiş dünya
uygulamalarında, ülkelerin kurumsal konut
finansman sistemi daha alt gelir gruplarını
da içine almaktadır. Dolayısıyla, özellikle
konuta erişimde çeşitli sorunlarla karşılaşan
vatandaşlarımız için yeterli konut arz etmek
kadar bu konutları edinmelerini sağlayacak bir
finans sisteminin geliştirilmesi de hayati öneme
sahiptir.
TOKİ’nin Finansman Modeli
TOKİ’nin özellikle 59, 60 ve 61. Türkiye
Cumhuriyeti hükümetlerinin konut politikaları
doğrultusunda 2003 yılından itibaren yeniden
yapılanmasıyla öncelikli olarak çözmesi gereken
problemler, “sosyal devlet” olmanın gereği
olarak tespit edilmiş sorunlardır. Bu sorunlara
çözüm bulmak için çalışmalarını yürüten TOKİ,
satın alma gücü olmayan alt gelir grubu hane
halkları ile yoksul grupların barınma sorunu için
kalıcı ve sürekli bir çözüm üretilmesi gerekliliği
çerçevesinde, gerçek ihtiyaç sahiplerinin reel
tasarruf ve ödeyebilirlik kriterlerine uygun konut
edinmesinin yolunu açmıştır. TOKİ, uzun vadeli
konut finansmanı konusundaki uygulamaları ile
bir “model” olmuştur.
Böylece TOKİ, konut üretimine önemli girdi
sağlasa da özellikle üç açıdan eksiklikleri
hissedilen özel sektörün çalışmalarını
“sosyal devlet” anlayışıyla tamamlamaktadır.
Bunlardan birincisi, özel sektörün konut
üretiminden orta ve alt gelir grubunun yeterince
yararlanamamasıdır. İkincisi de ülke nüfusunun
dengeli bir dağılımına yarar sağlayacak bir konut
üretimi gerçekleştirememesidir. Örneğin, Doğu
ve Güney Doğu bölgelerimizde özel sektör eliyle
üretilen konut sayısı yok denecek kadar azdır.
Son olarak ise kentsel yenileme ve gecekondu
dönüşümü gibi sosyal amaçlı projeler de özel
sektör eliyle yürütülemeyecek kadar geniş
kapsamlı konulardır.
TOKİ’nin piyasa koşullarında konut sahibi
olmayan kitlelere yönelik 20 yılı aşan bir süredir
başarıyla uygulamakta olduğu konut sunum
modeli, uygulama yöntemi itibariyle gelişmiş
dünya ülkelerinde konut finansmanının temelini
oluşturan mortgage sistemi ile paralellik arz
etmektedir.
TOKİ modelindeki en önemli fark, hedef
grupların ödeme kalıpları göz önünde tutularak
değişik peşinat ve uzun vade alternatifleri
kullanılarak satılmasıdır. Bu uygulama, özellikle
alt gelir grupları ve yoksullara yönelik uzun
vadeli bir finansman uygulamasıdır.
TOKİ’nin kendi arsaları üzerinde üretimini
gerçekleştirerek, hedef grubu mevcut piyasa
koşullarında konut sahibi olamayan düşük ve
orta gelir grubu aileler olan, sosyal nitelikli konut
38 - 39
projelerinde konutlar inşaat aşamasında satışa
sunulmakta, konutların maliyeti inşaat bedelleri
üzerinden hesaplanmaktadır.
TOKİ’nin bu nitelikteki projelerinde dar ve orta
gelir grubu için yapılan konutların aylık taksitleri
her yılın Ocak ve Temmuz aylarında olmak üzere
yılda iki kez, bir önceki altı aylık dönemin memur
maaş artışlarına göre arttırılmaktadır. Alt gelir
grubu ve yoksullar için yapılan konutların aylık
taksitleri ise bir önceki altı aylık dönemin memur
maaş artış oranı, ÜFE ve TÜFE oranlarından en
düşük olanına göre arttırılmaktadır.
Görüldüğü üzere, TOKİ’nin uygulamakta olduğu
finansman sistemi ülkemizde gerçek ihtiyaç
sahiplerine konut arzının gerçekleştirilmesinde
hedef kitlelerin tasarruf kalıplarını konut sahibi
olmak için en uygun şekilde yönlendirebildikleri
ve bu amaçla her detayda kamusal güvencenin
sağlandığı başarılı bir uygulamadır. Ancak
burada altı çizilmesi gereken en önemli nokta,
TOKİ’nin bu çalışmalarını Hazine’den herhangi
bir pay almadan yürütüyor olmasıdır. Bu nedenle
TOKİ, özellikle büyük kentlerdeki değerli
arsalar üzerinde geliştirmekte olduğu üst gelir
gruplarına yönelik kaynak geliştirme projelerini
de devreye sokmuştur. TOKİ’nin finansman
sistemine katkıda bulunan unsurlardan birisi
de altyapılı arsa geliştirmesi ve bunların ülke
ekonomisinin hizmetine sunulmasıdır.
Bu çalışmaları neticesinde TOKİ; 81 ilde, 703
ilçede, 1527 şantiyede 408 bin konut üretimi
rakamına ulaşmıştır. Bu rakam nüfusu 100.000
olan 16 şehir demektir. Üretilen konutların
350 bini sosyal konut niteliğindedir. 300 bin
konut, sosyal donatıları ve çevre düzenlemeleri
çerçevesinde bitirilme aşamasındadır.
Cumhuriyet tarihimizde ilk kez yerel yönetimlerle
müşterek olarak başlatılan büyük kapsamlı
kentsel yenileme programı doğrultusunda,
148 belediye ile toplam 162.886 konutluk
gecekondu dönüşüm çalışması başlatılmıştır.
Alt gelir gurubuna ve yoksullara yönelik konut
üretimimiz devam etmektedir. Tarımköy
uygulamaları kapsamında 31 köy kurulmuştur.
TOKİ salt konut üretmemekte, modern hayatın
gerektirdiği sosyal donatılarla bezenmiş yerleşim
birimleri kurmaktadır. Bu kapsamda, 408.000
konutla birlikte sosyal donatı olarak;
578 okul (anaokulu, ilköğretim okulu ve •lise olarak toplam 17.374 derslik),
586 spor salonu,•
36 kütüphane,•
361 ticaret merkezi,•
288 cami,•
62 hastane,•
80 sağlık ocağı,•
48 yurt binası – pansiyon (12.476 kişilik),•
19 sevgi evi (326 bina),•
12 engelsiz yaşam merkezi (165 bina) •
inşaatlarına başlanmış ve büyük bir kısmı
da tamamlanmıştır.
Bu çerçevede çalışmalarını yürüten TOKİ, 2011
yılı sonuna kadar 500 bin konut üretim hedefi
doğrultusunda;
Belediyelerle işbirliği halinde “Kentsel -
Yenileme ve Gecekondu Dönüşüm”
projelerine,
Alt gelir grubuna ve yoksullara yönelik -
sosyal konut projelerine,
İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Diyarbakır -
gibi büyük şehirlerimizde uydukentler
kurulmasına,
Orta ölçekli il ve ilçelerimizde, örnek -
yerleşim birimleri oluşturmaya,
Tarihi doku ve yöresel mimarinin -
geliştirilmesi ve tarımköy uygulamalarına,
Eğitim tesisleri, sosyal donatılar, -
ağaçlandırma ve çevre düzenlemelerinin
artırılmasına,
Altyapılı arsa üretimine ağırlık verecektir.-
Kasım Aralık 2009
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
Bankacılık sektöründe alternatif finansman yöntemleri önemlidir
Bilindiği üzere Türk finansal yapısı içerisinde bankacılık sektörü ağırlıklı bir paya sahiptir. 2009 yılının üçüncü çeyreği itibarıyla 1 trilyon TL’ye ulaşan toplam finansal sektörün aktif büyüklüğü içerisinde bankacılık sektörü yaklaşık % 80’lik paya sahiptir. Bu tutar aynı zamanda milli gelirin (Eylül 2009 itibarıyla yıllıklandırılmış tutar üzerinden) % 85’i civarında bir büyüklüğü de ifade etmektedir. Türk finansal sistemi içerisinde bulunan diğer unsurlara bakıldığı zaman menkul kıymet yatırım ortaklığı fonlarının, sigorta şirketlerinin, finansal kiralama ve faktoring kuruluşlarının toplam sistem içerisinde % 3 ila % 0,9 arasında paya sahip oldukları görülmektedir. Bu husus, Türk finansal sisteminde bankacılık sektörünün ne derecede öneme sahip olduğunun en temel göstergelerinden biridir.
Bu göstergeler itibarı ile de tasarruf sahipleri ile yatırımcı arasındaki temel köprü bankacılık sektörü tarafından kurulmaktadır. Nitekim Türkiye’de sermaye piyasalarındaki gelişim de bankacılık sektörü ile kıyaslanacak ölçüde özel kesimin finansmanında bir paya sahip olamamıştır. Bu durum özellikle görece küçük ölçekli firmalar için daha da belirgindir.
Yatırımların finansmanı hususunu Lizbon Stratejisi çerçevesinde de ele almakta büyük
fayda vardır. Nitekim Lizbon Stratejisi özü itibarıyla Türkiye’yi, tam üye olarak olmasa dahi iktisadi olarak tamamen bir parçası haline gelmiş olduğu AB’nin Hindistan, Çin gibi yeni küresel aktörlerle rekabet edebilir bir ekonomik performans patikasına yerleştirmeyi ifade etmektedir. Bu amaç özellikle inovasyon, etkinlik ve rekabet alanında güçlenmeyi öngörürken, bu atılımları gerçekleştirecek dinamik girişimci unsurların finansman imkanlarının geliştirilmesi kilit bir önem taşımaktadır.
Ayrıca, küresel rekabete ek olarak yaşanmakta olan küresel krizin ulusal ekonomilerde yarattığı tahribat, gelir ve istihdam kaybı her bir ekonominin kendi koşullarına has sektörel tedbirler alması gerekliliğini de ortaya çıkartmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde de Türkiye ekonomisi için inşaat ve konut sektörü öne çıkmaktadır.
Bu genel durumun ışığında bankacılık sektörünün doğrudan özel kesime kullandırdığı kredilerin yanı sıra alternatif finansman yöntemlerinin de çeşitlilik ve yaygınlık kazanmasının önemi artmaktadır. Nitekim BDDK faaliyete geçtiği günden bugüne kendi sektöründe gerçekleştirdiği yeniden yapılandırma çabalarını, dinamik bir biçimde finansal sistemde ürün ve hizmet çeşitliliğini
arttırarak piyasaların derinleşmesi yönünde şekillendirmiştir. Ayrıca bankacılık dışı finansal sistemin önemli aktörleri olan finansal kiralama ve faktöring şirketleri ile tüketici finansman şirketlerinin gözetim ve denetimi BDDK’ya intikal etmiş vaziyettedir. Bu durum, söz konusu finansal kuruluşların gözetim ve denetimindeki kalitenin artmasıyla birlikte, bu firmaların itibarının ve bunlara yönelik güvenin artması sonucunu doğuracaktır. Nitekim söz konusu kuruluşların finansal sistemdeki rolleri artmaktadır. Ayrıca, inşaat ve konut sektörünü de doğrudan ilgilendirmesi bir yana gelişmiş finansal sistemler içerisindeki ağırlığı itibarıyla ipotekli konut finansmanı (mortgage) sisteminin ne derece önemli olduğu da aşikardır. Söz konusu sistemin, uygun iktisadi koşullar altında diğer tüm finansal araçlarda olduğu gibi basiretli ve amacına uygun kullanımı, hem hanehalkı faydası hem de ilgili sektörün ve güçlü ileri-geri bağlantısı ile diğer sektörlerin refahını arttıracaktır.
Bankacılık sektörü sadece aracılık işlevi neticesinde sağladığı krediler yoluyla değil, aynı zamanda güvenli ve güçlü finansal yapıları sayesinde sağladıkları teminatlarla ve dış ticaretin finansmanındaki araçlarıyla ve özel kesimin yurtdışındaki tahvil ihraçlarında
sunduğu hizmetlerle de reel kesimin işleyişini kolaylaştırmaya, etkinleştirmeye çalışmaktadır.
Halihazırda kredi imkanı olan yüksek sermaye birikimine sahip köklü firmalar, özellikle sermaye piyasaları da dahil olmak üzere finansal kaynaklara daha rahat ulaşabilmektedirler. Ancak ülke tecrübelerine bakılacak olursa; yeterli sermayeye sahip olmayan, öte yandan yeni fikirler, teknik ve teknolojiler geliştirebilen, pazarlar bulabilen girişimcilerin kaynaklara erişimi sınırlı kalmaktadır. İşte bu noktada girişim sermayesi (venture capital) gibi alternatif finansman modelleri önem kazanmaktadır.
Bir diğer önem arz eden husus ise geniş anlamda reel kesim için finansman ihtiyacının karşılanmasında, bankacılık dışı kuruluşların ve sermaye piyasalarının gelişimidir. Farklı finansman yöntemlerinin gelişmesi sadece reel sektörün değil, tüm finans ve sermaye piyasalarının gelişiminde rol oynamaktadır. İhtiyaçlardaki çeşitlilik ancak söz konusu alandaki çeşitliliğin de artmasıyla karşılanabilir. Bu alanların orta ve uzun vadede daha da geliştirilmesi, ekonomide tüm kesimlere yarar sağlayacaktır.
Ayrıca, küresel gelişmelere bakıldığında kurumsal bir yapıya sahip olmayan ancak
hızlı hareket edebilen, danışmanlık ve vizyon
sağlayıcı rolleri de üstlenebilen yeni tür
girişimci tipleri de oluşmaktadır. Bu alanlar
elbette yüksek getirinin yanında yüksek risk
de taşımaktadır. Nitekim ihtiyatlılık ve güveni
içsel olarak taşıyan bankacılık sektörünün bu
tür yatırım alanlarında aktif olması pek olası
gözükmemektedir. Ancak beklenti, finansal
sistemin buradaki ihtiyaçlara da cevap vermesi,
verebilmesi şeklindedir.
Tüm bu hususların altında da aslında sağlam bir
bankacılık sisteminin ekonominin kırılganlıklarını
azaltmada ne derece bir rolü olduğu gerçeği
yatmaktadır. Bankacılık sektöründeki zafiyetler
sonucunda derin bir iktisadi krize giren gelişmiş
ekonomilerin yanında Türkiye ekonomisi, etkin
gözetim ve denetime sahip güçlü bankacılığı
ile krizin etkilerini olabildiğince az hissetme
başarısını göstermiştir. Böylesi bir krizin
bankacılık sisteminin zayıf olduğu bir dönemde
olmuş olması düşüncesi dahi korkutucudur.
Kuşkusuz Türk bankacılık sektörü, küresel kriz
döneminde kazanmış olduğu haklı övgüleri
ve güvenli bir sektör olma tanımlamasını
kaybetmeden gücünü, kaynaklarını reel kesimin
finansmanında kullanacaktır.
40 - 41
Tevfik BİLGİNBankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu Başkanı
Bilindiği üzere Türk finansal yapısı içerisinde bankacılık sektörü ağırlıklı bir paya sahiptir. 2009 yılının üçüncü çeyreği itibarıyla 1 trilyon TL’ye ulaşan toplam finansal sektörün aktif büyüklüğü içerisinde bankacılık sektörü yaklaşık % 80’lik paya sahiptir. Bu tutar aynı zamanda milli gelirin (Eylül 2009 itibarıyla yıllıklandırılmış tutar üzerinden) % 85’i civarında bir büyüklüğü de ifade etmektedir. Türk finansal sistemi içerisinde bulunan diğer unsurlara bakıldığı zaman menkul kıymet yatırım ortaklığı fonlarının, sigorta şirketlerinin, finansal kiralama ve faktoring kuruluşlarının toplam sistem içerisinde % 3 ila % 0,9 arasında paya sahip oldukları görülmektedir. Bu husus, Türk finansal sisteminde bankacılık sektörünün ne derecede öneme sahip olduğunun en temel göstergelerinden biridir.
Bu göstergeler itibarı ile de tasarruf sahipleri ile yatırımcı arasındaki temel köprü bankacılık sektörü tarafından kurulmaktadır. Nitekim Türkiye’de sermaye piyasalarındaki gelişim de bankacılık sektörü ile kıyaslanacak ölçüde özel kesimin finansmanında bir paya sahip olamamıştır. Bu durum özellikle görece küçük ölçekli firmalar için daha da belirgindir.
Yatırımların finansmanı hususunu Lizbon Stratejisi çerçevesinde de ele almakta büyük
fayda vardır. Nitekim Lizbon Stratejisi özü itibarıyla Türkiye’yi, tam üye olarak olmasa dahi iktisadi olarak tamamen bir parçası haline gelmiş olduğu AB’nin Hindistan, Çin gibi yeni küresel aktörlerle rekabet edebilir bir ekonomik performans patikasına yerleştirmeyi ifade etmektedir. Bu amaç özellikle inovasyon, etkinlik ve rekabet alanında güçlenmeyi öngörürken, bu atılımları gerçekleştirecek dinamik girişimci unsurların finansman imkanlarının geliştirilmesi kilit bir önem taşımaktadır.
Ayrıca, küresel rekabete ek olarak yaşanmakta olan küresel krizin ulusal ekonomilerde yarattığı tahribat, gelir ve istihdam kaybı her bir ekonominin kendi koşullarına has sektörel tedbirler alması gerekliliğini de ortaya çıkartmaktadır. Bu açıdan değerlendirildiğinde de Türkiye ekonomisi için inşaat ve konut sektörü öne çıkmaktadır.
Bu genel durumun ışığında bankacılık sektörünün doğrudan özel kesime kullandırdığı kredilerin yanı sıra alternatif finansman yöntemlerinin de çeşitlilik ve yaygınlık kazanmasının önemi artmaktadır. Nitekim BDDK faaliyete geçtiği günden bugüne kendi sektöründe gerçekleştirdiği yeniden yapılandırma çabalarını, dinamik bir biçimde finansal sistemde ürün ve hizmet çeşitliliğini
arttırarak piyasaların derinleşmesi yönünde şekillendirmiştir. Ayrıca bankacılık dışı finansal sistemin önemli aktörleri olan finansal kiralama ve faktöring şirketleri ile tüketici finansman şirketlerinin gözetim ve denetimi BDDK’ya intikal etmiş vaziyettedir. Bu durum, söz konusu finansal kuruluşların gözetim ve denetimindeki kalitenin artmasıyla birlikte, bu firmaların itibarının ve bunlara yönelik güvenin artması sonucunu doğuracaktır. Nitekim söz konusu kuruluşların finansal sistemdeki rolleri artmaktadır. Ayrıca, inşaat ve konut sektörünü de doğrudan ilgilendirmesi bir yana gelişmiş finansal sistemler içerisindeki ağırlığı itibarıyla ipotekli konut finansmanı (mortgage) sisteminin ne derece önemli olduğu da aşikardır. Söz konusu sistemin, uygun iktisadi koşullar altında diğer tüm finansal araçlarda olduğu gibi basiretli ve amacına uygun kullanımı, hem hanehalkı faydası hem de ilgili sektörün ve güçlü ileri-geri bağlantısı ile diğer sektörlerin refahını arttıracaktır.
Bankacılık sektörü sadece aracılık işlevi neticesinde sağladığı krediler yoluyla değil, aynı zamanda güvenli ve güçlü finansal yapıları sayesinde sağladıkları teminatlarla ve dış ticaretin finansmanındaki araçlarıyla ve özel kesimin yurtdışındaki tahvil ihraçlarında
sunduğu hizmetlerle de reel kesimin işleyişini kolaylaştırmaya, etkinleştirmeye çalışmaktadır.
Halihazırda kredi imkanı olan yüksek sermaye birikimine sahip köklü firmalar, özellikle sermaye piyasaları da dahil olmak üzere finansal kaynaklara daha rahat ulaşabilmektedirler. Ancak ülke tecrübelerine bakılacak olursa; yeterli sermayeye sahip olmayan, öte yandan yeni fikirler, teknik ve teknolojiler geliştirebilen, pazarlar bulabilen girişimcilerin kaynaklara erişimi sınırlı kalmaktadır. İşte bu noktada girişim sermayesi (venture capital) gibi alternatif finansman modelleri önem kazanmaktadır.
Bir diğer önem arz eden husus ise geniş anlamda reel kesim için finansman ihtiyacının karşılanmasında, bankacılık dışı kuruluşların ve sermaye piyasalarının gelişimidir. Farklı finansman yöntemlerinin gelişmesi sadece reel sektörün değil, tüm finans ve sermaye piyasalarının gelişiminde rol oynamaktadır. İhtiyaçlardaki çeşitlilik ancak söz konusu alandaki çeşitliliğin de artmasıyla karşılanabilir. Bu alanların orta ve uzun vadede daha da geliştirilmesi, ekonomide tüm kesimlere yarar sağlayacaktır.
Ayrıca, küresel gelişmelere bakıldığında kurumsal bir yapıya sahip olmayan ancak
hızlı hareket edebilen, danışmanlık ve vizyon
sağlayıcı rolleri de üstlenebilen yeni tür
girişimci tipleri de oluşmaktadır. Bu alanlar
elbette yüksek getirinin yanında yüksek risk
de taşımaktadır. Nitekim ihtiyatlılık ve güveni
içsel olarak taşıyan bankacılık sektörünün bu
tür yatırım alanlarında aktif olması pek olası
gözükmemektedir. Ancak beklenti, finansal
sistemin buradaki ihtiyaçlara da cevap vermesi,
verebilmesi şeklindedir.
Tüm bu hususların altında da aslında sağlam bir
bankacılık sisteminin ekonominin kırılganlıklarını
azaltmada ne derece bir rolü olduğu gerçeği
yatmaktadır. Bankacılık sektöründeki zafiyetler
sonucunda derin bir iktisadi krize giren gelişmiş
ekonomilerin yanında Türkiye ekonomisi, etkin
gözetim ve denetime sahip güçlü bankacılığı
ile krizin etkilerini olabildiğince az hissetme
başarısını göstermiştir. Böylesi bir krizin
bankacılık sisteminin zayıf olduğu bir dönemde
olmuş olması düşüncesi dahi korkutucudur.
Kuşkusuz Türk bankacılık sektörü, küresel kriz
döneminde kazanmış olduğu haklı övgüleri
ve güvenli bir sektör olma tanımlamasını
kaybetmeden gücünü, kaynaklarını reel kesimin
finansmanında kullanacaktır.
Kasım Aralık 2009
Dosya | İnşaat Sektörünün Finansmanı
42 - 43
Mehmet SÖNMEZEURObank-Tekfen Genel Müdürü
Önümüzdeki dönemlerde inşaat sektörüne desteğimizi sürdüreceğiz
İnşaat sektörü ülkemizde gelişme potansiyeli ile dikkat çeken, lokomotif sektörlerden bir tanesidir. Türk inşaat sektörünün, sanayi ve hizmet alanlarında faaliyet gösteren yaklaşık 240 adet alt sektörü ile birlikte, Gayrisafi Milli Hasıla (GSMH) içindeki payın % 30’unu oluşturduğu bilinmektedir. Ancak 2008’in son çeyreğinde ABD’de başlayan ve global olarak tüm dünyayı etkisi altına alan kriz, Türk inşaat sektörünü de derinden etkilemiştir. TÜİK verilerine göre 2009 yılının 3. dönemindeki, istihdam endeksi bir önceki yılın aynı dönemine göre % 20,6 oranında azalmıştır. Aynı dönemler arasında cironun da % 22,2 azalmış olması, krizin sektöre olan etkisini açık bir şekilde göstermektedir.
Dinamik bir ekonomiye sahip olan Türkiye’de, altyapı/inşaat sektörü her geçen gün daha fazla sayıda uzun vadeli iş fırsatlarına odaklı yatırımcıyı kendisine çekmektedir.
Nitekim artan kaynak maliyetleri ve yaşanan durgunluk neticesinde sektörde daralma olsa da önümüzdeki dönemde krizin olumsuz etkilerinin atlatılacağına ve sektörün ülke ekonomisinde köşe taşlarından biri olma özelliğini
sürdüreceğine inanıyoruz.
İnşaat sektöründe ihtiyaç duyulan en önemli finansman unsuru, öncelikle büyük projelerin ihalelerine katılmak üzere düzenlenen teminat mektupları, performansın garantisi ve firmaların kredibilitesini gösteren referans mektuplarıdır. Ayrıca uzun vadeli yatırım kredileri en önemli kaynak olma özelliğini taşımaktadır. Projeler ve firmaların ihtiyaçları doğrultusunda nakit akışlarına uygun olarak özel ödeme planlı yatırım kredileri mevcuttur. Son zamanlarda özellikle Avrupa Yatırım Bankası aracılığıyla kullandırılan krediler söz konusudur. Türkiye’nin önümüzdeki 10 yılda enerjiye en çok ihtiyacı olacak ülkelerin arasında yer aldığı öngörüsü ve buna bağlı olarak da Türkiye’nin bir ‘enerji köprüsü’ durumuna geleceği varsayımıyla uluslararası ve yerli yatırımın en çok beklendiği sektörün “enerji” olacağını düşünüyoruz. ‘Enerji’ sektörünün (Hidro Elektrik Santralleri(HES), rüzgar enerjisi vs) yanı sıra, turizm sektörünün inşaat sektörüne katacağı bu ivmede banka olarak yerimizi almak istiyoruz. Ayrıca proje esnasında ihtiyaç duyulan makine ve ekipman ihtiyaçları için leasing alternatif finansman seçeneklerimizi sunuyoruz.
2009 yılı Temmuz ayı verilerine göre inşaat
sektörü firmalarının tüm sektör nakit kredileri
içinden % 6,9’luk bir dilimi almakta olduğu
görülmektedir. Eurobank Tekfen olarak da şu an
portföyümüzün % 10’unun inşaat sektöründen
oluştuğunu söyleyebiliriz. Müşterilerimizden
gelen proje finansmanı taleplerini özenle
değerlendirerek önümüzdeki dönemlerde
sektöre desteğimizi sürdüreceğiz. Özellikle
Grubumuzun faaliyette bulunduğu ve önemli
paya sahip olduğu Yeni Avrupa ülkelerindeki
inşaat yatırımları ile ilgili olarak müşterilerimize
desteğimizi arttırmayı istiyoruz.
Eurobank Tekfen olarak, 2010 yılından
itibaren büyümeyi hedeflediğimiz “Bireysel ve
Perakende Bankacılık”ta konut kredilerinden
ve küçük ölçekli firmalara sunulacak bankacılık
hizmetlerinden önemli pay alacağımızı
öngörüyoruz. Öncelikli hedefimiz henüz çok
geniş olmayan şube ağımızı olabildiğince
yaygınlaştırarak ihtiyaç sahibi bireylere ve
şirketlere Eurobank Tekfen’in hizmetini
götürebilmektir.
Kasım Aralık 2009
Kurum
Eximbank’ın Görev Alanları
Türk Eximbank, kurulduğu 1987 yılından
bugüne kadar gerek ihracatçılara finansman
imkanı sağlayan kredi programları gerekse
ihracatçıların/müteahhitlerin politik ve ticari
risklerden arındırılmış ortamlarda çalışmalarına
imkan tanıyan sigorta ve garanti programları
ile ülkemiz ihracatının, döviz kazandırıcı faaliyetlerinin ve uluslararası girişimlerinin desteklenmesinde özel bir öneme ve
konuma sahip, ihracat finansmanında kurumsallaşmış bir ihtisas bankası olarak
faaliyet göstermektedir.
Türk Eximbank’ın kuruluşuna yönelik
düzenlemelerde Banka’nın temel amacı; kredi, garanti, sigorta programları ile ihracatın
geliştirilmesi, ihraç edilen mal ve hizmetlerin
çeşitlendirilmesi, ihraç mallarına yeni pazarlar
kazandırılması, ihracatçıların uluslararası
ticarette paylarının arttırılması, girişimlerinde
gerekli desteğin sağlanması, ihracatçılar ve
yurtdışında faaliyet gösteren müteahhitler
ile yatırımcılara güvence ve uluslararası
piyasalarda rekabet gücü kazandırılması,
yurtdışında yapılacak yatırımlar, yurtiçinde
ihracata yönelik olarak gerçekleştirilecek
yatırımlar ile ihracat veya döviz kazandırma
maksadına yönelik olarak mal ve hizmet üretimi
ile satışının desteklenerek teşvik edilmesi olarak
detaylı bir şekilde belirtilmektedir. Bunlara
ek olarak, Türkiye ihracatında sürdürülebilir
bir büyümenin gerçekleştirilmesine yönelik
stratejiler arasında yer alan Türk ürünlerinin
yurtdışında markalaşması ve Türk malı imajının
yerleştirilmesine yönelik faaliyetler de Türk
Eximbank tarafından özellikle desteklenmektedir.
Yukarıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı
üzere, Türkiye ihracatına finansman desteği
sağlanmasında önemli bir rolü bulunan Banka’da
hem konumu hem de ulusal ve uluslararası
faaliyetlerinden kaynaklanan yükümlülükleri
nedeniyle yabancı dil bilen, özel meslek bilgisine
ve ihtisasına sahip personelin istihdamı büyük
bir önem taşımaktadır. Bu çerçevede, halihazırda
Türk Eximbank’ta görev yapan 356 personelin
189’u üniversite mezunu iken, 77’sinin master
ve doktora derecesi bulunmaktadır. Dolayısıyla,
personelin % 75’inin işin gerektirdiği niteliklere
sahip nitelikli elemanlardan oluştuğu aşikardır.
Türk Eximbank’a Kredi Başvurusunda Bulunma Prosedürleri
Bir banka olarak Türk Eximbank, kredi
kullandıracağı firmalardan 5411 sayılı Bankacılık
Kanunu ve ilgili mevzuat çerçevesinde gerekli
olan belgeleri istemektedir. Dolayısıyla, bir
firmanın kredi başvurusunda bulunurken,
www.eximbank.gov.tr adresine girerek
başvurmak istediği kredi, sigorta veya garanti
programına ilişkin başvuru koşulları ve gerekli
belgeleri incelemesi ve bunları eksiksiz olarak
Banka’ya vermesi firma açısından işlemlerin
hızlandırılmasına imkan tanıyacaktır.
Sonraki aşamada, kredi başvuruları risk yönetimi
prensipleri gözetilerek Banka bünyesinde
değerlendirilmekte ve kredi kullandırma
mekanizmasına göre gerekli belgeleri sunan
ve yapılan analiz sonucunda mali yapısı
kredi kullanmaya uygun bulunanlara kredi
kullandırılmaktadır.
Türk Eximbank’ın Dünya Finans Piyasaları ile İlişkileri
Türk Eximbank, ihracatçılardan, yurtdışında
faaliyet gösteren müteahhit ve yatırımcılara,
nakliyecilere ve turizmcilere kadar uzanan
çok geniş bir yelpaze içinde hizmet verirken,
ihtiyaç duyduğu kaynakların temini için yurtiçi
piyasaların yanı sıra ağırlıklı olarak yurtdışı
piyasalardan da fon sağlamaktadır. Dolayısıyla
Banka, kullandırdığı kredileri fonlamak ve borç
yükümlülüklerini yerine getirmek amacıyla
uluslararası finans piyasalarıyla yakın temas
içerisindedir. Nitekim Kasım 2009 itibariyle
mevcut döviz cinsinden kaynaklarının % 52’si
yurtdışından sağlanan fonlardan oluşurken,
toplam döviz cinsinden kaynakların % 40’ı da
sendikasyon kredisi yoluyla temin edilmiştir.
Türk Eximbank’ın 2010 Yılı Programı’na ilişkin
çalışmalar sürdürülmekle birlikte, önümüzdeki
dönemde uluslararası kredi piyasalarından
sendikasyon kredileri yoluyla toplam 500
milyon dolar tutarında kaynak temin etmeyi
planlamaktadır. Diğer taraftan, özellikle
ülke kredilerinin fonlamasında kullanılmak
üzere uluslararası sermaye piyasalarında
250 milyon dolar civarında orta vadeli tahvil
ihracı gerçekleştirilmesi öngörülmektedir.
Bunun dışında daha önce yapılan anlaşmalar
kapsamında Dünya Bankası’ndan 100 milyon
dolar ve Avrupa Yatırım Bankası’ndan 100
milyon dolar olmak üzere toplam 200 milyon
dolarlık uzun vadeli kaynak kullanılması
H. Ahmet KILIÇOĞLUGenel Müdür
Türk İhracatına Finansman Desteği Sağlayan Kurum: Türk EximbakTürk Eximbank, ticari bankalardan farklı olarak ihracat finansmanında kurumsallaşmış ihtisas bankasıdır. Banka
ihracatçılardan, yurtdışında faaliyet gösteren müteahhit ve yatırımcılara, nakliyecilere ve turizmcilere kadar uzanan
çok geniş bir yelpaze içinde hizmet vermekte. Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetlerine Yönelik Teminat Mektubu Programı
kapsamında bugüne kadar toplam 5 milyon dolar tutarında kredi Türk müteahhitlerine kullandırıldı.
Türk ihracatına finansman sağlayan Türk Eximbank’ı Genel Müdür Ahmet Kılıçoğlu anlattı.
hedeflenmektedir. Ayrıca, İslam Kalkınma
Bankası bünyesindeki ITFC adlı finans
kuruluşundan da 50 milyon dolar tutarında 1 yıl
vadeli bir kaynağın kullanılması planlanmaktadır.
Hazine Müsteşarlığı’nın garantisi olmaksızın
uluslararası kredi ve sermaye piyasalarından
yoğun bir şekilde borçlanan Türk Eximbank, bu
piyasalardan fon temin edebilmenin kaçınılmaz
bir gereği olarak yabancı kredi derecelendirme
kuruluşları Moody’s ve Standard and Poor’s
şirketlerinden 1997 yılından bu yana kredi
derecelendirme notu almaktadır. Bugün
itibariyle, uluslararası kredi derecelendirme
kuruluşları Standard & Poor’s ve Moody’s’in
Türk Eximbank’a verdikleri döviz cinsinden uzun
vadeli borçlanma notları sırasıyla ‘BB-’ ve ‘Ba1’
seviyelerindedir. Özellikle Moody’s tarafından
verilmiş olan ‘Ba1’ notu, aynı kuruluşun TC
Hazinesi’ne verdiği ‘Ba3’ notundan 2 kademe
daha yüksek bir seviyede olup, Türkiye’de
bir bankanın uzun vadeli döviz cinsinden
borçlanmaları için alabileceği en yüksek kredi
notu olması açısından dikkate değer niteliktedir.
Moody’s vermiş olduğu kredi notuna ilişkin
görünümü “durağan” olarak belirlemiş, Standard
& Poor’s ise TC Hazinesi’nin ve aynı zamanda
Türk Eximbank’ın kredi notu görünümünü 2009
yılı Eylül ayında negatiften durağana çevirmiştir.
Bu notlar yurtdışı borçlanmalarda Banka
açısından önemli bir avantaj yaratmaktadır.
YDMH’nin Finansmanı İçin Yürütülen Çalışmalar
Türk Eximbank, kurulduğu günden bu yana
yurtdışı müteahhitlik sektörüne gerek kredi
programları ile doğrudan gerekse garanti ve
sigorta programları ile dolaylı yoldan destek
sağlamaktadır.
Banka Ülke Kredi/Garanti Programları çerçevesinde, Türk müteahhitlik firmalarının
politik ve ticari risklerden arındırılmış bir şekilde
yurtdışında iş almalarına imkan sağlamak
ve ileri aşamalarda Türk Eximbank kredisi
kullanmaksızın da söz konusu pazarlarda
kalıcılıklarını sağlamak için her türlü gayreti
göstermektedir. Söz konusu program
çerçevesinde, 1989 yılından itibaren, Türk
müteahhitlerinin 23 ülkede üstlendiği projelerin
finansmanı için 2,2 milyar dolarlık kullandırım
gerçekleştirmiştir.
Bunun yanı sıra, Özellikli İhracat Kredisi Programı kapsamında döviz kazandırıcı
yurtdışı projelere orta vadeli finansman desteği
verilerek firmaların uluslararası piyasalardaki
rekabet güçlerinin arttırılması ve yeni ürünlerle
yeni pazarlara girilmesinin teşvik edilmesi
amaçlanmaktadır.
Ayrıca, uluslararası piyasalarda yaşanan mali
krizin Türk müteahhitlik sektörü üzerindeki
etkilerinin azaltılması ve bu alanda faaliyet
gösteren firmalarımızın mevcut şantiyelerinin
ve mobilizasyon-makine parkının işler durumda
muhafaza edilerek bu pazarlardaki yatırımların
ve mevcut rekabet gücünün uzun dönemde
kalıcılığının sağlanması amacıyla 2009 yılı
başında Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Köprü Kredisi Programı uygulamaya
konulmuştur. Program kapsamında inşaat
faaliyetleri devam eden ulusal ve/veya
uluslararası işverenlerden iş almış olup bu
projeler kapsamında işveren makamlar
tarafından onaylandığı halde tahsil edilemeyen
alacağı olan müteahhitlik firmalarına köprü kredi
kullandırılmaktadır. Küresel krizin etkilerinin
sürmesi nedeniyle söz konusu programın 2010
yılında ülke sınırlaması olmaksızın yeniden
uygulamaya konulması planlanmaktadır.
Banka tarafından yürütülen Döviz Kazandırıcı Hizmetler Kredisi programıyla
da Türkiye’de yerleşik firmaların yurtdışında
gerçekleştirecekleri döviz kazandırıcı hizmetlere
yönelik harcamaları ile yazılım, projelendirme,
danışmanlık gibi hizmetler kapsamında yurtdışına
gerçekleştirilecek proje niteliğindeki hizmet
ihracına yönelik harcamaları için finansman
desteği sağlanmaktadır. Bu üç nakdi kredi
programı çerçevesinde 2009 yılı içerisinde
taahhüt sektörüne 120 milyon doların üzerinde
kredi kullandırılmıştır.
Türk Eximbank tarafından yurtdışı müteahhitlik
hizmetleri sektörüne sağlanan desteklerin bir
diğer ayağını da gayri nakdi finansman imkanları
oluşturmaktadır. Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetlerine Yönelik Teminat Mektubu Programı çerçevesinde, kredibilitesi uygun
bulunan Türk müteahhitlik firmalarının
Uluslararası Müteahhitler Birliği tarafından
onaylanmış projeleri için, yurtdışında
katılacakları ihalelere ve/veya taahhütlerine
yönelik olmak üzere, Türk ticari bankalarının
kontrgarantisi çerçevesinde ihtiyaç duyacakları
teminat mektubu talepleri karşılanabilmektedir.
Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetlerine Yönelik
Teminat Mektubu Programı kapsamında
bugüne kadar toplam 5 milyon dolar tutarında
kullandırım yapılmıştır.
Ayrıca, Türk müteahhitleri tarafından yurtdışında
iş üstlenmek üzere teklif verme aşamasında ya
da iş üstlenildikten sonra, kamu işverenlerine
verilen geçici, avans veya kesin teminat
mektuplarının veya işverenin bankasına muhatap
düzenlenen kontrgaranti niteliğindeki teminat
mektuplarının haksız nakde çevrilmesi riskine
karşı Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Teminat Mektuplarının Haksız Nakde Çevrilme Sigortası imkanı da sunulmaktadır.
Diğer taraftan, çok riskli ülkelerde iş yapan
müteahhitlerimize yönelik Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri Politik Risk Sigortası Programı üzerinde çalışmalar devam etmektedir. Söz
konusu program ile yurtdışında iş yapan Türk
müteahhitlik firmalarının, faaliyette bulundukları
ülkelerde doğabilecek politik risklerden
kaynaklanacak zararlarının sigorta kapsamına
alınması hedeflenmektedir. Politik risk tanımı
içerisinde genel olarak işverenin ülkesinde
gerçekleştirilecek düzenlemeler neticesinde
hakediş tutarlarının vaktinde ödenmemesi,
transfer kısıtları getirilmesi, savaş, ihtilal,
iç savaş, isyan, ayaklanma gibi olayların
çıkması, işverenin ülkesine yapılacak ithalatın
kısıtlanması, ithalata konu mal ve malzemelerin
müsadere edilmesi veya Türkiye’den işverenin
ülkesine yapılmış olan mal veya malzeme
sevkiyatının ülke hudutları dışında başka
devlet güçleri tarafından durdurulması veya
yön değiştirmeye zorlanması gibi hususlar
kapsanacaktır. Programın uygulamaya konulması
için yapılan çalışmaların 2010 yılı içerisinde
tamamlanması amaçlanmaktadır.
Orta ve uzun vadeli ihracat kredi sigortası
programları, Yurtdışı Müteahhitlik Hizmetleri
Politik Risk Sigortası Programı ile Yurtdışı
Müteahhitlik Hizmetleri Teminat Mektuplarının
Haksız Nakde Çevrilme Sigorta Programı
kapsamında 2010 yılı için azami 150 milyon
dolar tutarında işlemin kapsam dahiline alınması
öngörülmektedir.
44 - 45
Toplantı
Kasım Aralık 2009
Geleneksel Toplantı; İstihdamın İnşası
İNTES, 3 Aralık 2009 tarihinde Ankara Sheraton Otel’de AGE İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. ev sahipliğinde Geleneksel Toplantısı’nı gerçekleştirdi. Toplantının konusu “İstihdamın İnşası” oldu.
Açılış konuşması İNTES Başkanı Şükrü Koçoğlu tarafından gerçekleştirilen toplantının onur konuğu, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer idi.
Koçoğlu, konuşmasında toplumun en önde gelen sorununun, bildiği ve yaşadığı işsizlik sorunu olduğunu söyledi. İşverenlerin de işsizlikten önemli ölçüde etkilendiğini kaydeden Koçoğlu, istihdamın ekonomik ve sosyal yaşamın temel dinamiklerinin başında geldiğini belirterek şöyle konuştu;
“Ülkemizin son yıllarda yaşadığı işsizlik bu önemi daha da arttırmıştır. İşsizliğin temel nedenlerinden biri şüphesiz ki yatırımların
azalmasıdır, nüfus artışıdır ve gurur duyduğumuz genç nüfusumuzdur. Hükümetimiz bu alanda ciddi adımlar atmıştır. Ancak politik kararlılığın, bürokrasiye ve iş camiasının tüm kademelerine ulaşması şarttır.
İşsizliğin bir başka nedeni ise özellikle ara elemanlardaki vasıf eksikliğidir. Usta olarak başvuran kişinin sahip olduğu nitelikleri bilmek işveren açısından adeta piyangodur. Ancak deneme yanılma yoluyla tespit edilebilmektedir. Bu alanda çok önemli bir adım atılmıştır. Mesleki Yeterlilik Kurumu 2006 yılının sonunda başladığı faaliyetlerinde önemli hız kazanmıştır. Bu çok genç kurumun, gösterdiği yüksek performans
46 - 47
nedeniyle de başta MYK Başkanı ve tüm personelini yürekten kutluyor ve destekliyoruz. Bu başarıların elde edilmesinde politik kararlılığı ortaya koyan tüm bakanlarımıza da şükranlarımızı iletmeyi borç kabul ediyoruz.”
İNTES olarak nitelikli işgücünün önemine yürekten inandıklarını belirten Koçoğlu, 1990’lı yılların başından itibaren ülkede meslek standartları kapsamında yapılan tüm çalışmalara destek verdiklerini ve bu desteğe devam ettiklerini söyledi. Koçoğlu, bu kapsamda meslek eğitimi konulu 8 adet AB projesini başarıyla tamamladıklarını, uluslararası deneyimler çerçevesinde çalışmalar yaptıklarını kaydetti.
1972-2008 yılları arasında, yurtdışı müteahhitlik hizmetleri kapsamında 130 milyar dolarlık yaklaşık 5000 adet proje üstlenildiğini belirten Koçoğlu, bugün pek çok ülkede Türk müteahhitlerinin istenen kalite ve zamanda iş teslim etmeleri ile tercih nedeni olduklarını söyledi. Koçoğlu, “Yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinin her yıl artan potansiyeline rağmen, Türk işçisi istihdamı giderek azalmakta,
yurtdışında iş yapan üye firmalarımızın yabancı işçi istihdamı ise büyük bir hızla artmaktadır. İstihdamı teşvik düzenlemelerinde yurtdışı istihdam hiçbir şekilde dikkate alınmamıştır, bu büyük eksikliktir.” dedi.
Gerek Sosyal Güvenlik Kurumu’nun yaklaşımı gerekse yurtdışına işçi gönderilmesinde karşılaşılan uygulamalar çerçevesinde, isteğe bağlı sigorta primlerinin ödenmesini de işverenlerin üstlenmek zorunda kaldıklarını anlatan Koçoğlu, “Hiçbir inşaat işçisi sosyal güvenlik ile ilgili ödemeyi kendisi yapmamakta ve işverenine bırakmaktadır. Türkiye’de süregelen alışkanlıklar bu şekildedir. Bu noktada ise prim maliyeti % 39’u bulmaktadır. Bir de gidilen ülkenin kuralları vardır. Onlar da kendi mevzuatlarına göre sigorta yaptırılmasını istiyorlar. Arada bizler kalıyoruz. Mükerrer prim ödemek zorunda kalıyoruz.” diye konuştu.
Koçoğlu, yurtdışında inşaat müteahhitliği yapacak firmaların, belirlenecek kriterler çerçevesinde sınıflandırılmasını ve bu şekilde akredite olan firmalara işçi istihdamında teşvikler sağlanmasını istedi. Koçoğlu, “Hatta
Kasım Aralık 2009
Toplantı
geçici olarak da olsa yurtdışında Türk işçisinin istihdamı, doğu ve güneydoğu illerimizdeki istihdamın teşvikine benzer biçimde olmalı ve yurtdışı “82’inci il” ilan edilmelidir. Yurtdışı müteahhitlik hizmetlerinin ağırlıklı olduğu ülkelerle sosyal güvenlik anlaşmaları imzalanmalıdır. Bu konuda hedef pazarlar olarak belirlenen ülkelerin esas alınması yerinde olacaktır. Sözleşmelerin imzası kadar sözleşme hükümlerinin de çok özel önem taşıdığı vurgulanmalıdır.” dedi.
İNTES Başkanı Koçoğlu, Rusya Federasyonu ve müteahhitlik hizmetleri konusunda ise şunları söyledi;
“Rusya Federasyonu’nda yapılan yasal bir düzenleme gereği olarak, 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren tüm inşaat firmalarının mevcut inşaat izinleri iptal edilecektir. Federal organlara ait belge düzenleme yetkisi yine aynı yasayla özerk otokontrol birliklerine (Self Regulating
Organisation) SRO’lara devredilmiştir. Rusya’da oluşturulan bu SRO ile sendikamız bir işbirliği protokolü imzalamıştır. Bu protokol ile Rusya’da çalışacak Türk işçilerinin yeterliliklerinin ölçülmesi ve bu tespit gereği alacakları eğitim ile sertifikaların ülkede geçerliliğinin sağlanması hedeflenmektedir.”
Koçoğlu’nun ardından söz alan AGE İnşaat Sanayi ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Atilla Önen, katılımlarından dolayı konuklarına teşekkür ederek sözü Ömer Dinçer’e bıraktı.
Dinçer konuşmasında istihdam, işsizlik, mesleki eğitim gibi konulara değinerek, Bakanlık nezdinde istihdamın arttırılması ve teşviki için yapılacak çalışmalardan söz etti.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, rakamların, işsizlik sorununun derinliğini göstermeye yetmediğini belirterek Türkiye’de
48 - 49
15-65 yaş arasındaki çalışabilir nüfusun yüzde 49’unun çalıştığına işaret ederek, gelişmiş ülkelerde bu oranın yüzde 70-80 arasında olduğunu ifade etti.
İstihdam edilenlerin yüzde 67’sinin herhangi bir mesleği olmadığını kaydeden Dinçer, eğitim seviyesi arttıkça istihdam oranının da yükseldiğini, yüksek öğrenim mezunlarında istihdam oranının yüzde 90 seviyesine ulaştığını vurguladı. Belli bir işi, mesleği olanların işsiz kalmasının çok daha düşük bir ihtimal olduğunu dile getiren Dinçer, işsizlerin büyük bir oranını, eğitim seviyesi düşük, herhangi bir mesleği olmayanların oluşturduğunu kaydetti.
Dezavantajlı grupların istihdamının desteklenmesi konusundaki çalışmaları anlatan Dinçer, “Kadınlarımız arasında işsizlik oranı yüzde 26-27; 134 ülke arasında 129. sıradayız.” dedi. Kadınların ve gençlerin istihdamını teşvik için aldıkları tedbirlerin sonuçlarını küresel krizin etkisiyle göremediklerini ifade eden Dinçer, alınan tedbirlere rağmen dezavantajlı grupların istihdamının artırılması konusunda yavaş ilerlediklerini belirtti.
Bakan Dinçer, işsizlik oranının yüzde 13,4 seviyesinde olduğunu anımsatarak, işsizliğin derin bir sorun olduğunu ve beraberinde çalışma kalitesinin düşmesi, kayıtdışılığın tetiklenmesi gibi başkaca sorunları da getirdiğini vurguladı. Türkiye’de işsizliğin batıdakinin aksine “yapısallaşmış-müzminleşmiş” bir sorun olduğunu dile getiren Dinçer, batıdaki işsizliğin ise çok daha farklı anlamlar taşıdığını kaydetti.
Geçen yılın Temmuz ayından bu yılın aynı ayına
kadar işgücü piyasasına 873 bin kişinin dahil olduğuna dikkat çeken Dinçer, ekonominin yüzde 7 büyüdüğü dönemlerde bile ancak 450-500 bin kişiye iş yaratıldığını söyledi.
Ekonomik kriz döneminde ailede çalışan tek kişinin de işsiz kalması ile diğer bireylerin çalışma talebinde bulunduğunu anlatan Dinçer, bu durumun da işgücü arzında artış yaşanmasına neden olduğunu dile getirdi.
Bakan Dinçer, İŞKUR’un istihdam konusundaki çalışmaları hakkında bilgiler verirken, herkese “bir altın bilezik” kazandırmaya çalıştıklarını vurguladı.
Dinçer, istihdam yaratan herkesin sorununu kendi sorunları olarak gördüklerini, sorunların kendileri ile açıklıkla paylaşılmasından da gurur duyduklarını ifade etti. İnşaat sanayicilerinin sorunlarını çözme konusunda çaba harcadıklarını belirten Dinçer, inşaat işverenlerinin de hizmet ürettikleri ülkelerde sorunların aşılması konusunda kulis yapmalarını istedi.
Dinçer, inşaat işverenlerine yönelik olarak “Maliyetleriniz yüksek olabilir ama yurtdışına giderken bizim işçilerimizi götürmekten imtina etmeyin. Bu, işsizlik sorununun çözümü konusunda bize destek olacaktır.” diye konuştu. Bakan Dinçer, yılbaşından itibaren yabancılara çalışma iznini bir ayda, iş yerlerine işletme belgesini ise bir günde verebilecek duruma geleceklerini bildirdi.
Toplantı öncesinde basın mensuplarının sorularını cevaplandıran Ömer Dinçer, Sheraton Otel bahçesinde oluşturulan İNTES yeşillendirme alanına bir anı ağacı dikti.
Kasım Aralık 2009
Toplantı
Geleneksel Toplantı; Tarımın İnşası
İNTES Başkanı Şükrü Koçoğlu, toplantıda yaptığı konuşmada tarımda teşviklerin çoğaltılmasını istedi ve inşaat olmadan verimli bir tarımın yapılamayacağını söyledi.
Tarımı geleceğin sektörü olarak tanımlayan ve tüm dünyada sürekli gelişecek olan sektörlerin gıda-tarım, ilaç ve sağlık sektörü olduğunu kaydeden Koçoğlu şöyle konuştu;
“Sağlıklı tarım ile oluşan katkısız gıdalar ilaca olan gereksinimi azaltacak ve sağlıklı yaşamlar oluşacaktır. Bu nedenle tarım teknolojiyi de bünyesinde oluşturmak ve barındırmak zorundadır. Tarım, elbette kendi sanayiini oluşturmalı ancak teknolojik çalışmalarla doğal ürünler ortaya konulmalıdır.”
İnşaat sektörü ile tarım sektörünün dört konuda birbirini ilgilendiren, birbirini tamamlayan çalışmalar yürüttüğünü kaydeden Koçoğlu konuşmasını şöyle sürdürdü;
“İnşaat sektörünü, tarım sektörü adına doğrudan ilgilendiren birinci konu tarımsal altyapı yatırımlarıdır. Son on yıla kadar tarım altyapı yatırımlarına bütçeden yeterli pay ayrılamamakta ve yatırımların tamamlanma süreleri 30 yıla kadar çıkmaktaydı. DPT’nin 2009 verilerine göre yatırımlara ayrılan pay artmış ve bu projelerin tamamlanma süreleri 10 yıla kadar düşmüştür. Bu çok önemli bir gelişmedir ancak hala yeterli değildir. Tarım yatırımlarının inşaat ile ilişkili ikinci önemli konusu ise göçtür. Ülkemizde yaşanan
Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası’nın Geleneksel Toplantısı 29 Aralık 2009 tarihinde, Kurt İnşaat Sanayi Ticaret Ltd. Şti.’nin ev sahipliğinde Ankara Sheraton Otel ve Kongre Merkezi’nde yapıldı. “Tarımın İnşası” konulu toplantının onur konuğu Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehdi Eker oldu.
50 - 51
göç, insanların yerlerinde istihdam edilememesi, şehirlerde örf ananeleri ile yaşamaya çalışması ve çarpık kentleşme bugün yaşanan terör sorunu için uygun ortamlar doğurmaktadır. Bu sorunun çözümü tarım sektöründedir.
Tarım ve inşaat sektörünün üçüncü önemli ortak noktası ise tarım sektörünün bir yatırım alanı olarak kabul edilmesidir. İnşaat ve tarım sektörleri geleceğe yapılan yatırımlardır. Sektörümüzün turizm sektörüne yaptığı yatırımlar sonucu sektör bugünkü üst seviyeye ulaşmıştır. Ülkemizin pek çok önemli turizm tesisinde inşaat sektörü temsilcilerinin imzası vardır. Bizler aynı başarıyı tarım sektörüne de yaşatabiliriz. Bunun için bazı teşvik unsurları oluşturulmalı ve uygulamaya konulmalıdır. Her iki sektörün birbirini doğru tanıması, önceliklerini belirlemesi, iş ve aşa katkılarını tespit etmesi gerekir. İnşaat ve tarım sektörünün dördüncü bileşeni istihdamdır; insanların yerinde istihdamıdır. İnşaat sektörü, geçmişte mevsimlik çalışmalar halinde ve tarım sektöründen gelen işçilerin çalıştığı vasıf gerektirmeyen bir alan olarak görülmüştü. Bugün ise inşaat sektöründe düz işçilik kavramı yerini uzmanlıklara bırakıyor. Tarımda da çalışan
işgücünün inşaat sektöründe olduğu gibi, kendi mesleğinde eğitilmesi ve ona sahip çıkması gerekiyor.”
Koçoğlu, tarım politikaları ile uyumlu üretim tesislerinin projelendirilmesi ve yapımında sektörün görüşünün alınmasının ve o görüşlerden yararlanmanın ülke kaynaklarının doğru kullanılmasına katkı sağlayacağını da kaydetti.
Toplantıda Kurt İnşaat Yönetim Kurulu Başkanı Haydar Kurt, katılımlarından dolayı konuklarına teşekkür etti. Daha sonra firma tanıtım filmi konuklara sunuldu.
Tarım ve Köy İşleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker ise toplantıda yaptığı konuşmada, bugün dünyada kent nüfusunun artış gösterdiğini ve tarımla uğraşanların sayısının azaldığını ifade ederek, tarımsal üretimde verimliliğin esas durumuna geldiğini anlattı. Tarımı gelişmiş ülkelerin aynı zamanda sanayisi gelişmiş ülkeler olduğuna dikkat çeken Eker, ABD’de nüfusun yalnız yüzde 2’sinin tarımla uğraştığını, AB ortalamasında da bunun yüzde 4’ler civarında olduğunu kaydetti. Eker, bu konudaki eleştirilere değinerek kaç kişinin tarımla uğraştığının
Kasım Aralık 2009
değil, hangi yöntemlerle, ne verimlilikte tarım yapıldığının önem taşıdığını bildirdi.
Türkiye’de 26 milyon hektar tarım arazisinin bulunduğunu hatırlatan Eker “Çalışan 100 kişinin 26’sı tarım alanında hizmet veriyor. Bu oran 6-7 yıl önce yüzde 35 civarındaydı.” dedi. Ancak verimliliğe bakıldığında, tarım ürünlerinden elde edilen gelirin 7 yılda 23 milyar dolardan 57,6 milyar dolara yükseldiğini belirten Eker, 2009 yılı 3. çeyreğinde tarımda yüzde 3,3 büyüme kaydedildiğini, 4. çeyrekte yüksek büyüme beklediklerini dile getirdi.
Verimlilik artışında destek sisteminin belirleyici olduğunu dile getiren Eker, göreve geldikleri dönemde tarım desteklerinin yüzde 85’inin doğrudan gelir sistemine dayandığını, bu sistemin ise verimlilikle bağının bulunmadığını, araziye dayalı olduğunu söyledi. Eker, 23 yeni destek mekanizması geliştirdiklerini ifade ederek, özellikle çentik ve mısır üretiminde sağlanan ilerlemeyi örnek gösterdi.
Mehdi Eker, 1978 yılından bu yana tarım sektöründe bulunduğunu belirterek “tarım envanteri”, “üretim planlaması” ve “tarım politikası” bulunmamasının yıllardır dile
getirilen 3 temel sorun olduğunu vurguladı. Eker, 3 yıldır üzerinde çalıştıkları “Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeli” ile bu 3 alana yönelik çözüm ürettiklerini anlattı. 527 milyon veriyi kullanarak hazırladıkları çalışma sayesinde Türkiye’de hangi tarım havzasında, ne üretilmesinin verim sağlayacağını bildiklerini ifade eden Eker, 2010 yılından başlayarak ürün desteğini bu modele göre yapacaklarını söyledi.
Tarım arazilerinin toplulaştırılması çalışmaları hakkında da bilgi veren Eker, toplulaştırma çalışmalarının Türkiye’de 1961 yılında başlatıldığını, 2002 yılına dek 450 bin hektarın toplulaştırmasının yapıldığını bildirdi.
Eker, 2003–2009 döneminde 562 bin hektarda çalışmanın tamamlandığını ifade ederek, GAP illerindeki 1 milyon 178 bin hektar alanın toplulaştırılması için de ihalenin yapıldığını ve 2011 yılında tamamlanmış olacağını kaydetti.
Toplulaştırma kapsamında tarla içi yol ve drenaj gibi unsurlarla çağdaş bir tarımsal üretim alanının oluşturulduğunu belirten Eker, çalışmaları yoğunlaştırmak amacıyla bir proje geliştirdiklerini bildirdi ve şu bilgileri verdi;
“Bakanlar Kurulu’ndan para istedim; bana yılda
Toplantı
52 - 53
1 milyar lira para verildiği takdirde, her sene 1 milyon hektar alanın toplulaştırmasını yapabilirim. Yani bu kaynak temin edildiği takdirde, böyle bir proje ben hazırladım, o zaman 10–12 yıl içinde Türkiye’de toplulaştırılacak alanın tamamı toplulaştırılacak. Böyle bir gücümüz, imkanımız var; bunu da yapmamız lazım.”
Bu arada tarım arazilerinin miras yoluyla bölünmesine de değinen Eker, bunun Türk tarımının en büyük sorununu oluşturduğunu kaydetti. Eker, 1926 tarihli Medeni Kanun ile Türkiye’nin tarım arazilerinin miras konusu durumuna getirildiğini ifade ederek, şöyle konuştu;
“Babadan oğla geçerken tarım arazileri bölünüyor. Dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde böyle bir şey yok. Türkiye’de şu anda 3 milyon 100 bin tarım işletmesi var, ortalama işletme büyüklüğü 6 hektar ve her bir işletme ortalama 7
ayrı parçadan oluşuyor. Bu şu demektir; Türkiye
22 milyon tarım parselinde üretim yapıyor. Yani
26 milyon hektar alan, 22 milyon parselde. Böyle
bir felaket dünyanın hiçbir yerinde yok, bunun
üzerinde çalışıyoruz. 3 senedir çalışıyoruz,
konunun sosyal boyutları var. Parçalanıyor,
verimli olarak işletilemez hale geliyor ve vatandaş
onu terk ediyor, şehre gidiyor. Halbuki biz diyoruz
ki böyle yapmayalım, ehil kimse ehilde kalsın,
arazinin ölçeği bölünmesin, belirli bir standartta
arazi muhafaza edilsin. Şu anda bunun üzerinde
çalışıyoruz, bunu da inşallah çok yakında TBMM
huzuruna getireceğiz.”
Bakan Eker, toplantı öncesinde de Sheraton
Oteli’nin yeşillendirme alanına İNTES’in
armağanı olan bir anı ağacı dikti.
Kasım Aralık 2009
AB Proje
İnşaat Sektöründe Ölçme ve Değerlendirme; Eğitim ve İstihdam ProjesiBir istihdam hikayesi devam ediyor
21 Aralık 2009 tarihinde işsiz 11 betonarme
demircisi ve 19 ahşap kalıpçısı proje
kapsamında mesleki eğitimlere başlamıştır.
Öncelikli olarak kursiyerlerin seviyelerinin
belirlenmesi için MESA Kent Park şantiyesinde
Ömer Altun - MEB Öğretmen, Yakup
Canpolat - MEB Öğretmen, Çetin Saraç - MEB
Öğretmen, Aytekin Akagün - İNTES Yüksek
İnşaat Mühendisi, Buket Atar - İNTES İnşaat
Teknikerinden oluşan sınav komitesi ve proje
ekibi - Mesleki Yeterlilik Merkezi (MYM)
uzmanları Aslı Karatekin, Gülesen Bal, Pelin
Ergun eşliğinde kursiyerler teorik ölçme
değerlendirmeye tabi tutulmuşlardır.
Yapılan ölçme değerlendirme sonunda teorik eğitimler 22 Aralık 2009 tarihinde İNTES Genel Merkez binasında gerçekleştirildi.
22–23–24 Aralık 2009 tarihlerinde Cemil Büyükutku tarafından temel İngilizce dersleri verilmiştir.
22 Aralık 2009 13.30 – 17.30 saatleri arasında DETAM Hakan Can Altunbay tarafından İş Sağlığı ve Güvenliği dersi verilmiştir.
23 Aralık 2009 tarihinde DETAM Nuray Altunbay tarafından Temel İlk Yardım eğitimi verilmiştir.
24 Aralık 2009'da İNTES Müşavir Avukatı Güçlü Bolat tarafından İş Hukuku dersi verilmiştir.
25 Aralık 2009 tarihinde Ömer Altun tarafından
Avrupa Birliği ve Türkiye Cumhuriyeti tarafından desteklenmektedir
Bu proje İŞ-KUR tarafından yürütülmekte ve izlenmektedir Bu projenin sözleşme makamı MFIB'dir
54 - 55
arazide basit ölçme araçlarının tanıtımı, dik inme dik çıkma, kroki çizme, betonarme kalıpçılığı giriş konularında teorik eğitim verilmiştir.
26 Aralık 2009 tarihinde Türkiye Eğitim Şantiyesi’nde uygulamalı ölçme değerlendirme sınavı yapılmıştır.
Betonarme Demir ve Ahşap Kalıp grubu uygulama eğitimlerinde kullanmak üzere demir bükme tezgahı ve demir kesme tezgahı hazırlanmıştır.
Sınav Komitesi:
Prof. Dr. H. Yılmaz Aruntaş, Gazi Üniversitesi, Teknoloji Fakültesi, Yapı Bölümü
Dr. Gökhan Durmuş, Gazi Üniversitesi, Teknoloji Fakültesi, Yapı Bölümü
Ömer Altun, MEB Öğretmen
Yakup Canpolat, MEB Öğretmen
Çetin Saraç, MEB Öğretmen
Aytekin Akagün, İNTES Yüksek İnşaat Mühendisi
Buket Atar, İNTES İnşaat Teknikeri
Gözetmenler:
İNTES - Aslı Karatekin
İNTES - Gülesen Bal
İNTES - Buket Atar
Ahşap kalıp mesleğinde sınav genel performansı göz önüne alındığında adayların çoğu “Başarılı- İyi” ve “Başarılı Çok İyi” grubu altında yer almıştır. “Başarılı-Süpervizör” derecesini hiçbir aday alamamıştır. Sonuçlar, adayların özellikle uygulamada başarılı olduklarını ancak zayıf
oldukları alanlarda eğitim almaları gerektiğini göstermektedir.
Adayların % 57’si “ahşapların kesilmesi”, % 50’si “kalıpların çıkarılması”, % 47’si de “T başlık” ve “yastığın çıkarılması” alanlarında eğitim alma ihtiyacındadırlar. Geri kalan adaylar bu alanlarda tam puan alamamış olup tam puana yakın not almışlardır.
Sınav genel performansı göz önüne alındığında adayların % 72’sinin “Başarılı - Orta’” grubu altında yer aldığı görülmektedir. Adayların teorik sınav ortalamaları 69,5 iken uygulamalı sınav ortalamaları 52,9’dur, ki bu sonuçlar adayların uygulama alanında zayıf olduklarını göstermektedir.
Adayların tamamının “etriye demir çapının belirlenmesi” ve “etriye demirine kanca yapılması” konularında başarısız olduğu tespit edilmiştir. Etriye demirinin bükülmesi alanında adaylardan sadece ikisi tam puan alırken, % 55’i 30’un altında (40 puan üstünden) not almışlardır. Bu gruptaki adaylar özellikle bu konular temel alınarak uygulamalı eğitimlere tabi tutulacaklardır.
Uygulamalı eğitimler 28 Aralık 2009 tarihinde başlayarak bir hafta Türkiye Eğitim Şantiyesi’nde, bir hafta Gazi Üniversitesi Teknoloji Fakültesi’nde verilmiştir.
4 Ocak 2010 tarihinden itibaren kursiyerler Gazi Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Yapı Bölümü uzman öğretim üyeleri eşliğinde betonarme demircisi ve ahşap kalıp mesleklerinde uygulamalı eğitimlerine devam etmişlerdir.
Ahşap kalıpçılık kapsamında; kalıp
Not Aralığı Dereceler Kişi Sayısı
0-50 Başarısız 0
51-60 Başarılı- Orta 1
61-75 Başarılı- İyi 9
76-90 Başarılı -Çok İyi 9
91-100 Başarılı- Süpervizör 0
Toplam 19
Ahşap Kalıp Genel Performans:
Not Aralığı Dereceler Kişi Sayısı
0-50 Başarısız 0
51-60 Başarılı- Orta 8
61-75 Başarılı - İyi 376-90 Başarılı - Çok İyi 091-100 Başarılı - Süpervizör 0
Toplam 11
Betonarme Demircisi Genel Performans:
Kasım Aralık 2009
malzemelerinin tanıtımı, kalıpçı alet ve ekipmanları, ahşap temel işlemleri (ölçme, markalama, kesme, biçme, birleştirme), kalıp planlarının okunması, temel aplikasyonu (ip iskelesi), kalıp kanatlarının hazırlanması, temel kalıpları, kolon ve perde duvar kalıpları, kiriş, hatıl ve lento kalıpları, döşeme kalıpları, merdiven kalıpları, kalıp iskeleleri konularında uygulamalı eğitimler verilmiştir.
Betonarme demirciliği kapsamında; betonarme demirlerinin tanıtımı, donatı yerleştirme esasları ve pas payı, betonarme demircisi alet ve ekipmanları, betonarme demirciliği temel işlemleri (ölçme, markalama, kesme), demir bükme işlemleri (kanca, firkete, pilye), demir donatı ekleri (bindirme ek, manşonla ek, kaynakla ek), demir donatı planlarının okunması, temel donatılarının hazırlanması, kolon donatısı hazırlanması, kiriş donatısı hazırlanması, döşeme ve balkon donatılarının hazırlanması, merdiven donatısı hazırlanması konularında uygulamalı eğitimler verilmiştir.
8 Ocak 2010 tarihinde Gazi Üniversitesi Teknoloji Fakültesi Yapı Bölümü’nde Betonarme Demircisi eğitimi alan 19 ve Ahşap Kalıp eğitimi alan 11 kursiyer teorik ve uygulamalı ölçme değerlendirme sınavına tabi tutulmuştur.
Sınav Komitesi:
Prof Dr. Metin Aslan, Gazi Üniversitesi, Teknoloji Fakültesi, Yapı Bölümü Bşk.
Prof. Dr. H. Yılmaz Aruntaş, Gazi Üniversitesi, Teknoloji Fakültesi, Yapı Bölümü
Yrd. Doç.Dr. Hanifi Tokgöz, Gazi Üniversitesi, Teknoloji Fakültesi, Yapı Bölümü
Yrd. Doç. Dr. Osman Şimşek, Gazi Üniversitesi,
Teknoloji Fakültesi, Yapı Bölümü
Dr. Veysel Erol Tekin, Gazi Üniversitesi, Teknoloji Fakültesi, Yapı Bölümü
Dr. Gökhan Durmuş, Gazi Üniversitesi, Teknoloji Fakültesi, Yapı Bölümü
Dr. Ahmet Gökdemir, Gazi Üniversitesi, Teknoloji Fakültesi, Yapı Bölümü
Ömer Altun, MEB Öğretmen
Gözetmenler:
İNTES - Aslı Karatekin
İNTES - Gülesen Bal
İNTES - Buket Atar
İNTES - Pelin Ergun
Sınav Danışmanı:
İNTES, Yük. İnş. Müh. Aytekin Akagün
Eğitim öncesi seviye tespit sınav sonuçlarına göre kurgulanan eğitimler sonunda, adayların eksik oldukları alanlarda bilgi ve becerilerinin arttırılması hedeflenmiştir. Eğitim öncesi adayların yeterlilik dereceleri aşağıda gösterildiği gibidir.
Ahşap Kalıpçı Grubu Genel Performans Sonuçları:
Not Aralığı Dereceler Kişi Sayısı
0–50 Başarısız 0
51–60 Başarılı- Orta 1
61–75 Başarılı- İyi 9
76–90 Başarılı -Çok İyi 9
91–100 Başarılı- Süpervizör 0
Toplam Aday Sayısı 19
AB Proje
56 - 57
Betonarme Demircisi Grubu Genel Performans Sonuçları:
Ahşap kalıpçı adaylarının dereceleri ‘Başarılı- İyi’ ve ‘Başarılı Çok İyi’ grupları arasında dağılım göstermiştir. Hiçbir aday ‘Başarılı-Süpervizör’ derecesini alamamıştır. Betonarme demirci adayları ‘Başarılı –Orta’ grubunda yer almıştır.
Uzman eğiticiler tarafından verilen 3 hafta ve toplam 200 saatlik yoğun mesleki eğitimlerin ardından ‘Ölçme ve Değerlendirme’ sınavları Gazi Üniversitesi Teknoloji Fakültesi, Yapı Eğitimi Bölümü’nün ilgili atölyelerinde gerçekleştirilmiştir. Teorik ve pratik sınavlar, fakültede görev yapan akademisyenler tarafından yürütülmüştür. Sınavlara gözetmenler eşlik etmişlerdir.
Ahşap Kalıpçı Grubu, pratik sınavda aşağıda belirtilen başlıklarda gösterdikleri becerilere göre değerlendirme notu almışlardır.
Basamak ölçülerinin doğruluğu
Rıth yüksekliğinin doğruluğu
Döşeme kalınlığının doğruluğu
Gönye ve terazi doğruluğu
Dikme payanda kazıkların ve başlıkların doğruluğu
Süreyi doğru kullanma
Alet kullanma
Adayların, teorik ve pratik ölçme ve değerlendirme genel performans sonuçları ise şu şekilde gerçekleşti;
Eğitim Sonu Ölçme ve Değerlendirme Genel Performans Sonuçları:
Eğitim öncesinde ‘Başarılı-Süpervizör’ grubunda hiçbir aday yer almazken eğitimlerin sonunda 6 aday ‘Başarılı-Süpervizör’ grubunda yer almış, 13 aday ise ‘Başarılı Çok-İyi’ grubuna yükselmiştir.
Betonarme Demirci Grubu, pratik sınavda aşağıda belirtilen başlıklarda gösterdikleri becerilere göre değerlendirme notu almışlardır.
Demir doğrultma
Demir temizle
Betonarme eleman donatısı
Düz merdiven
Çeyrek döner merdiven
Süreç
Eğitim Sonu Ölçme ve Değerlendirme Genel Performans Sonuçları:
Eğitimlerin sonunda betonarme demircisi adaylarının % 91’i ‘Başarılı-Orta’ derecesinden ‘Başarılı-Çok İyi’ derecesine yükselmiştir.
Not Aralığı Dereceler Kişi Sayısı
0–50 Başarısız 0
51–60 Başarılı- Orta 8
61–75 Başarılı- İyi 3
76–90 Başarılı -Çok İyi 0
91–100 Başarılı- Süpervizör 0
Toplam Aday Sayısı 11
Not Aralığı Dereceler Kişi Sayısı
0–50 Başarısız 0
51–60 Başarılı- Orta 0
61–75 Başarılı- İyi 0
76–90 Başarılı -Çok İyi 13
91–100 Başarılı- Süpervizör 6
Toplam Aday Sayısı 19
Not Aralığı Dereceler Kişi Sayısı
0–50 Başarısız 0
51–60 Başarılı- Orta 0
61–75 Başarılı- İyi 1
76–90 Başarılı -Çok İyi 10
91–100 Başarılı- Süper 0
Toplam Aday Sayısı 11
Kasım Aralık 2009
Mali Pencere
İnşaat işleri açısından müşterek genel giderlerin kapsamı ve finansman giderlerinin durumu
konularında mükellefleri tereddüde sevk eden hususlar, ilerleyen bölümlerde açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.
2. “Müşterek Genel Gider” Kavramı ve Dağıtımı
Vergi Kanunlarımızda, müşterek genel gider kavramının tanımı yoktur. Ancak, ticari kazancın elde edilmesi ve devamı için -faaliyetin mevcudiyeti nedeniyle- satın alınan mal ya da hizmetin diğer bir ifadeyle yapılan bir harcamanın “müşterek genel gider” olarak dikkate alınabilmesi için aşağıdaki nitelikleri taşıması gerekmektedir.
Doğrudan doğruya belli bir YSİOİ ile ilgili •olmamak,
Genel gider mahiyetinde olmak, •
YSİOİ ile de ilgili olmak.•
a) Doğrudan doğruya belli bir YSİOİ ile ilgili olan harcamalar
İnşaat faaliyetiyle uğraşan firmaların, yapmış olduğu harcamalardan bazıları sadece belli bir işle ilgili olabilir. Bu durumda, bunun doğrudan yapılan işin maliyetine intikal ettirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu durum, imal edilen ya da satın alınan emtiayla ilgili olarak VUK’nun 274 ve 275’inci maddelerinde de hükme bağlanmıştır. İnşaat işleri beyan açısından özellik arz etse
de maliyetin teşkili açısından bir imalat olarak VUK’nun 275’inci maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.
Dolayısıyla, hizmet işletmelerinde, hizmetin maliyetine girmesi gereken masraflar genel gider değil, zorunlu hizmet maliyetidir.
Bu durumda, müşterek genel giderler arasında doğrudan belli bir inşaatla ilgili olarak yapılan bu türden maliyet unsurlarının bulunmaması gerekir.
b) Genel gider mahiyetinde olan harcamalar
GVK’nun 40’ıncı maddesinde “safi kazancın tespitinde, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan harcamalar” genel gider olarak tanımlanmıştır.
Dolayısıyla, ticari kazancın elde edilmesi ve devamı için -faaliyetin mevcudiyeti nedeniyle- satın alınan mal ya da hizmetin diğer bir ifadeyle yapılan bir harcamanın genel gider olarak dikkate alınabilmesi için şu şartları sağlaması gerekir.
Maliyet unsuru olmamak (belli bir mal veya •hizmet üretimi için yapılmış gider vasfı taşımamak),
Sabit kıymet vasfı taşımamak,•
GVK 41 veya KVK 11’inci maddelerinde •sayılan, indirimi kabul edilmeyen gider vasfı taşımamak.
1. Genel Açıklama
Bilindiği üzere, Gelir Vergisi Kanunu’nun (GVK) 42’nci maddesi kapsamına giren işlerde kar veya zarar işin bittiği yıl kesin olarak hesaplanıp beyan edilir ve o yılın geliri sayılarak vergilendirilir.
Bir işletme bünyesinde birden fazla Yıllara Sari İnşaat ve Onarma İşleri (YSİOİ) yapılması ya da bir veya daha fazla YSİOİ’nin diğer işlerle birlikte icra edilmesi de mümkündür. Bu gibi hallerde işletme bünyesinde oluşan müşterek genel giderlerin, YSİO işleri ve diğer işler arasında nasıl dağıtılacağı GVK’nun 43’üncü maddesinde aşağıdaki şekilde hükme bağlanmıştır.
Yıl içerisinde birden fazla inşaat ve onarma •işinin birlikte yapılması halinde her yıla ait müşterek genel giderler, bu işlere ait harcamaların enflasyon düzeltmesine tabi tutulmuş tutarlarının birbirine oranı nispetinde dağıtıma tabi tutulur.
Yıl içerisinde tek veya birden fazla inşaat ve •onarma işi yanında diğer işlerin yapılması halinde de her yıla ait müşterek genel giderler, bu işlere ait harcamalarla diğer işlere ait satış veya hasılat tutarlarının birbirine oranı nispetinde dağıtıma tabi tutulur.
Müşterek genel gider kavramının nelerden oluştuğu, bunların ne şekilde dağıtılacağı ve yine aynı şekilde finansman giderlerinin inşaat işleriyle ilişkilendirilip ilişkilendirilmeyeceği
İşte bu üç vasfı bir arada taşıyan giderler, genel gider olarak sayılmakta ve normal koşullarda doğrudan dönem hasılatından indirilebilmektedir. Ancak YSİOİ ile uğraşan firmalarda, GVK 43’üncü maddesi karşımıza çıkmaktadır.
Bu durumda YSİOİ ile uğraşan firmalarda, dağıtıma tabi tutulması gereken müşterek genel giderlerin belirlenmesi ve genel giderlerden bunların ayrıştırılması gerekmektedir.
Yapılacak ayrıştırmada, doğrudan doğruya YSİOİ ile ilgili olmayan genel giderler bulunmakta ise bunların dağıtım dışında tutulması ve doğrudan ilgili dönemde gider yazılması, YSİOİ ile ilgili olanların da dağıtıma tabi tutulması gerekmektedir.
Aşağıdaki örnekler, dağıtıma tabi tutulmaması gereken bu tür harcamalardandır:
Mevcut inşaat işleriyle ilgili olmayan, yeni •alınacak işlerle ilgili olarak yapılan hazırlık harcamaları,
Olağanüstü gelir ve gider sayılan ve doğrudan •YSİOİ ile ilgili olmayan menkul kıymet, gayrimenkul ve iştirak satımı ile ilgili olarak yapılan giderler,
Yeni iş alımına dönük reklam, promosyon, •pazarlama, seyahat vs harcamaları,
Şirketin alacak ve borçlarıyla ilgili olan •mahkeme takip ve avukatlık harcamaları,
Biten işlerle ilgili olarak yapılan harcamalar,•
Firmanın geleceğine dönük olarak yapılan •reorganizasyon harcamaları,
Ancak yukarıda da belirtildiği üzere; bir harcamanın müşterek genel gider olarak dağıtıma tabi tutulmaması için muhakkak surette YSİOİ ile hiçbir ilgisinin olmaması gerekir.
Sadece inşaat işi yapmak üzere kurulmuş bir firmada, inşaat işleriyle ilgisi olmayan bir giderden söz etmek kolay kolay mümkün olamayacağı için bu giderlerin ayrımına çok dikkat etmek gerekmektedir.
c) YSİOİ ile de ilgili olan harcamalar
Daha önce de belirttiğimiz gibi, belli bir YSİOİ ile direkt ilgili olarak sarf edilen ilk madde ve malzeme, direkt işçilik ve genel üretim giderleri zaten herhangi bir şekilde dağıtıma tabi tutulmadan bu işin maliyetini oluşturur.
Belli bir işle ilgili olmayan ve bundan dolayı “genel gider” olarak kayıtlara intikal ettirilen harcamaların ise “müşterek genel gider” vasfı taşıması için ancak YSİOİ ile bir ilgisinin olması gerekmektedir.
Örneğin hem YSİOİ’nin hem diğer işlerin muhasebesiyle uğraşan personelin maaşları, yönetim binasının su, elektrik, kira giderleri, kırtasiye giderleri, haberleşme giderleri ve amortismanları gibi hem genel gider vasfına
58 - 59
Murat TOKMAKKAYAYMM, Eski Baş Hesap UzmanıGüreli YMM ve Bağımsız Denetim Hizmetleri A.Ş.
konularında mükellefleri tereddüde sevk eden hususlar, ilerleyen bölümlerde açıklığa kavuşturulmaya çalışılmıştır.
2. “Müşterek Genel Gider” Kavramı ve Dağıtımı
Vergi Kanunlarımızda, müşterek genel gider kavramının tanımı yoktur. Ancak, ticari kazancın elde edilmesi ve devamı için -faaliyetin mevcudiyeti nedeniyle- satın alınan mal ya da hizmetin diğer bir ifadeyle yapılan bir harcamanın “müşterek genel gider” olarak dikkate alınabilmesi için aşağıdaki nitelikleri taşıması gerekmektedir.
Doğrudan doğruya belli bir YSİOİ ile ilgili •olmamak,
Genel gider mahiyetinde olmak, •
YSİOİ ile de ilgili olmak.•
a) Doğrudan doğruya belli bir YSİOİ ile ilgili olan harcamalar
İnşaat faaliyetiyle uğraşan firmaların, yapmış olduğu harcamalardan bazıları sadece belli bir işle ilgili olabilir. Bu durumda, bunun doğrudan yapılan işin maliyetine intikal ettirilmesi gerekmektedir.
Nitekim bu durum, imal edilen ya da satın alınan emtiayla ilgili olarak VUK’nun 274 ve 275’inci maddelerinde de hükme bağlanmıştır. İnşaat işleri beyan açısından özellik arz etse
de maliyetin teşkili açısından bir imalat olarak VUK’nun 275’inci maddesi kapsamında değerlendirilmelidir.
Dolayısıyla, hizmet işletmelerinde, hizmetin maliyetine girmesi gereken masraflar genel gider değil, zorunlu hizmet maliyetidir.
Bu durumda, müşterek genel giderler arasında doğrudan belli bir inşaatla ilgili olarak yapılan bu türden maliyet unsurlarının bulunmaması gerekir.
b) Genel gider mahiyetinde olan harcamalar
GVK’nun 40’ıncı maddesinde “safi kazancın tespitinde, ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan harcamalar” genel gider olarak tanımlanmıştır.
Dolayısıyla, ticari kazancın elde edilmesi ve devamı için -faaliyetin mevcudiyeti nedeniyle- satın alınan mal ya da hizmetin diğer bir ifadeyle yapılan bir harcamanın genel gider olarak dikkate alınabilmesi için şu şartları sağlaması gerekir.
Maliyet unsuru olmamak (belli bir mal veya •hizmet üretimi için yapılmış gider vasfı taşımamak),
Sabit kıymet vasfı taşımamak,•
GVK 41 veya KVK 11’inci maddelerinde •sayılan, indirimi kabul edilmeyen gider vasfı taşımamak.
1. Genel Açıklama
Bilindiği üzere, Gelir Vergisi Kanunu’nun (GVK) 42’nci maddesi kapsamına giren işlerde kar veya zarar işin bittiği yıl kesin olarak hesaplanıp beyan edilir ve o yılın geliri sayılarak vergilendirilir.
Bir işletme bünyesinde birden fazla Yıllara Sari İnşaat ve Onarma İşleri (YSİOİ) yapılması ya da bir veya daha fazla YSİOİ’nin diğer işlerle birlikte icra edilmesi de mümkündür. Bu gibi hallerde işletme bünyesinde oluşan müşterek genel giderlerin, YSİO işleri ve diğer işler arasında nasıl dağıtılacağı GVK’nun 43’üncü maddesinde aşağıdaki şekilde hükme bağlanmıştır.
Yıl içerisinde birden fazla inşaat ve onarma •işinin birlikte yapılması halinde her yıla ait müşterek genel giderler, bu işlere ait harcamaların enflasyon düzeltmesine tabi tutulmuş tutarlarının birbirine oranı nispetinde dağıtıma tabi tutulur.
Yıl içerisinde tek veya birden fazla inşaat ve •onarma işi yanında diğer işlerin yapılması halinde de her yıla ait müşterek genel giderler, bu işlere ait harcamalarla diğer işlere ait satış veya hasılat tutarlarının birbirine oranı nispetinde dağıtıma tabi tutulur.
Müşterek genel gider kavramının nelerden oluştuğu, bunların ne şekilde dağıtılacağı ve yine aynı şekilde finansman giderlerinin inşaat işleriyle ilişkilendirilip ilişkilendirilmeyeceği
İşte bu üç vasfı bir arada taşıyan giderler, genel gider olarak sayılmakta ve normal koşullarda doğrudan dönem hasılatından indirilebilmektedir. Ancak YSİOİ ile uğraşan firmalarda, GVK 43’üncü maddesi karşımıza çıkmaktadır.
Bu durumda YSİOİ ile uğraşan firmalarda, dağıtıma tabi tutulması gereken müşterek genel giderlerin belirlenmesi ve genel giderlerden bunların ayrıştırılması gerekmektedir.
Yapılacak ayrıştırmada, doğrudan doğruya YSİOİ ile ilgili olmayan genel giderler bulunmakta ise bunların dağıtım dışında tutulması ve doğrudan ilgili dönemde gider yazılması, YSİOİ ile ilgili olanların da dağıtıma tabi tutulması gerekmektedir.
Aşağıdaki örnekler, dağıtıma tabi tutulmaması gereken bu tür harcamalardandır:
Mevcut inşaat işleriyle ilgili olmayan, yeni •alınacak işlerle ilgili olarak yapılan hazırlık harcamaları,
Olağanüstü gelir ve gider sayılan ve doğrudan •YSİOİ ile ilgili olmayan menkul kıymet, gayrimenkul ve iştirak satımı ile ilgili olarak yapılan giderler,
Yeni iş alımına dönük reklam, promosyon, •pazarlama, seyahat vs harcamaları,
Şirketin alacak ve borçlarıyla ilgili olan •mahkeme takip ve avukatlık harcamaları,
Biten işlerle ilgili olarak yapılan harcamalar,•
Firmanın geleceğine dönük olarak yapılan •reorganizasyon harcamaları,
Ancak yukarıda da belirtildiği üzere; bir harcamanın müşterek genel gider olarak dağıtıma tabi tutulmaması için muhakkak surette YSİOİ ile hiçbir ilgisinin olmaması gerekir.
Sadece inşaat işi yapmak üzere kurulmuş bir firmada, inşaat işleriyle ilgisi olmayan bir giderden söz etmek kolay kolay mümkün olamayacağı için bu giderlerin ayrımına çok dikkat etmek gerekmektedir.
c) YSİOİ ile de ilgili olan harcamalar
Daha önce de belirttiğimiz gibi, belli bir YSİOİ ile direkt ilgili olarak sarf edilen ilk madde ve malzeme, direkt işçilik ve genel üretim giderleri zaten herhangi bir şekilde dağıtıma tabi tutulmadan bu işin maliyetini oluşturur.
Belli bir işle ilgili olmayan ve bundan dolayı “genel gider” olarak kayıtlara intikal ettirilen harcamaların ise “müşterek genel gider” vasfı taşıması için ancak YSİOİ ile bir ilgisinin olması gerekmektedir.
Örneğin hem YSİOİ’nin hem diğer işlerin muhasebesiyle uğraşan personelin maaşları, yönetim binasının su, elektrik, kira giderleri, kırtasiye giderleri, haberleşme giderleri ve amortismanları gibi hem genel gider vasfına
Kasım Aralık 2009
sahip hem de birden fazla YSİOİ veya başka işler yanında bir veya birden fazla YSİOİ ile de ilgili giderler “müşterek genel gider” kapsamında değerlendirilmelidir. Genel amaca hizmet eden harcamalar gibi görünseler de bunların YSİOİ ile hiçbir ilgisinin olmadığını söylemek mümkün olamayacaktır.
Buna karşılık genel gider vasfına sahip olmakla birlikte YSİOİ ile hiç ilgisi olmayan ve bir önceki bölümde sözü edilen giderlerin müşterek genel gider olarak değerlendirilmesi söz konusu değildir.
Maliye Bakanlığı da verdiği bir muktezada bu noktayı teyit eder yönde aşağıdaki şekilde bir belirleme yapmıştır.1
“Alınamayan ihalelerle ilgili olarak yapıldığı belirtilen giderler ticari kazancın elde edilmesi ve idame ettirilmesi için yapılan giderlerdendir. Ancak söz konusu giderlerin şirketinizce devam ettirilmekte olan birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işiyle ilgili olmadığı, diğer bir ifadeyle birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işlerinin devam edebilmesi için bu giderlerin yapılmasının zorunluluk arz etmediği açıktır.
Bu nedenle, alınamayan ihalelerle ilgili olarak yapılan geçici teminat mektubu komisyonu ve damga vergisi gibi masrafların birden fazla takvim yılına sirayet eden inşaat ve onarma işleriyle ilişkilendirilmeksizin doğrudan cari dönem gideri olarak muhasebeleştirilmesi gerekir.”
3. Finansman Giderlerinin “Müşterek Genel Gider” Kavramı Karşısındaki Durumu ve Dağıtımı
İşletmeler faaliyetlerini sürdürürken işletme sermayesinin yeterli olmadığı durumlarda, gerek yatırımın finansmanında gerekse işletme ihtiyaçlarını karşılamak için yabancı kaynak kullanırlar. Finans kurumlarından direkt nakit şeklinde kullanılan kredilerin maliyeti olarak faiz ve kredi, dövizli kullanılmışsa ayrıca kur farkı ortaya çıkar.
Yine bir başka yabancı kaynak kullanım şekli de stok kredisidir. Başka bir deyişle hammadde mamul ya da diğer işletme malzemelerinin veyahut hizmetlerin vadeli olarak edinilmesi
nedeniyle vade farkları ve dövizli alımlarda kur farkı yüklenilebilir.
Dış kaynak kullanımından kaynaklanan bu tür giderlerin mal ve hizmet (örneğin inşaat) maliyetleri ile mi ilişkilendireceği yoksa doğrudan gider mi yazılacağı hususunda uygulamada tereddüde düşülmektedir. Bunun sebebi, vergi kanunlarında bu konuda açık bir belirlemenin yapılmamış olmasıdır.
Finansman giderleri hususunda vergi kanunlarında açık bir belirleme olmaması nedeniyle uygulamayı daha çok Bakanlık Tebliğleri ve yargıya intikal eden olaylara istinaden Danıştay kararları yönlendirmektedir.
a) Maliye Bakanlığı Görüşü
Maliye Bakanlığı, yayınladığı 163 ve 238 seri numaralı Vergi Usul Kanunu Genel Tebliğleri ile bu belirsizliğe yön vermeye çalışmıştır.
163 ve 183 numaralı Tebliğlerde, yatırımların finansmanında kullanılan kredilerle ilgili faizlerin yatırımların aktifleştirildikleri döneme kadarki kısmının ve döviz kredilerinde aktifleştirme yılının sonuna kadarki kur farklarının yatırımın maliyetine ilavesinin zorunlu olduğu daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan kur farkı ve faizlerin istenirse yatırımın maliyetine ekleneceği, istenirse doğrudan gider yazılacağı görüşü benimsenmiştir.
Mali idarenin, mal iktisabı nedeniyle ortaya çıkan faiz ve kur farklarına ilişkin görüşü ise 238 numaralı Tebliğ’de aşağıdaki şekilde açıklanmıştır:
“Bu itibarla, emtianın satın alınıp işletme stoklarına girdiği tarihe kadar oluşan kur farklarının maliyete intikal ettirilmesi zorunludur. Stokta kalan emtia ile ilgili olarak daha sonra ortaya çıkacak kur farklarının ise ilgili bulundukları yıllarda gider yazılması veya maliyete intikal ettirilmesi mümkün bulunmaktadır.
İşletmelerin finansman temini maksadıyla bankalardan veya benzeri kredi müesseselerinden aldıkları krediler için ödedikleri faiz ve komisyon giderlerinden dönem sonu stoklarına pay vermeleri zorunlu bulunmamaktadır. Buna göre mükellefler söz konusu ödemelerini doğrudan gider olarak kaydedebilecekleri gibi, diledikleri
1- Yaklaşım, Temmuz 1996, s.189, M.B. Özelgesi, 27.03.1996 tarih ve B.07.0.GEL.051/5114–21/12502
Mali Pencere
60 - 61
takdirde stokta bulunan emtiaya isabet eden kısmı maliyete dahil edebileceklerdir.”
Bakanlığın bu düzenlemesi uyarınca, işletmede finansman temini amacıyla kullanılan kredilere ilişkin finansman giderlerinin satın alınan ya da imal edilen emtianın maliyetiyle ilişkilendirilmesi ihtiyaridir. Mükellefler bu finansman giderlerini isterlerse malın maliyetine intikal ettirebilecekleri gibi isterlerse doğrudan gider yazabileceklerdir.
b) Danıştay’ın Yaklaşımı
İşletmelerin, borçlanma nedeniyle katlandıkları finansman giderlerinin mal ve hizmet maliyetleri ile ilişkilendirilip ilişkilendirilmeyeceği hususunda Danıştay’ın devamlı hale gelmiş görüşü ise “gerek sabit kıymet gerekse her türlü mal ediniminden (satın alınan ya da imal edilen) kaynaklanan finansman giderlerinin, bu edinimle direkt ilişkisi olsun veya olmasın doğrudan zarar yazılması” yönündedir.
Aşağıdaki kararlar bu konuya örnek olarak verilebilir;
Danıştay Dava Daireleri Genel Kurulu 15.04.1988 tarih ve E:87/41;K:88/26 sayılı Kararı’nda mükellefçe alınan ve mal imal maliyetinin karşılanmasında kullanılan ihracat kredisinin faizlerinin, doğrudan gider yazılacağını hükme bağlamıştır.
Danıştay 13. Dairesi’nin 12.11.1991 tarih ve E:89/2390;K;91/2827 sayılı Kararı şöyledir;
“Bankalarca açılan döviz kredisi için tahakkuk ettirilen kur farkı ile söz konusu krediye yürütülen faizlerin maliyete intikal ettirilmesi zorunlu değildir. Mükelleflere bu konuda serbesti tanınmıştır. Dileyen mükellefler bunu emtianın maliyetine veya sonuç hesabına intikal ettirebilirler.”
Danıştay 4. Dairesi’nin 6.6.1994 tarih ve E:93/4040, k:94/3396 sayılı Kararı şöyledir;
“193 sayılı Gelir Vergisi Kanunu’nun 40/3’üncü maddesinde, işle ilgili olmak şartıyla, mukavelenameye veya ilama ve kanun emrine istinaden ödenen zarar, ziyan ve tazminatların, safi kazancın tespitinde gider olarak indirilebileceği belirtilmiş, Vergi Usul
Kanunu’nun 262’nci maddesi ise iktisadi bir kıymetin iktisap edilmesi veyahut değerinin arttırılması münasebetiyle yapılan ödemelerle bunlara müteferri bilumum giderlerin toplamının maliyet bedelini oluşturacağı ifade edilmiş, aynı Kanun’un 274’üncü maddesinde de satın alınan emtianın maliyet bedeli ile değerleneceği hükme bağlanmıştır.
Davacı şirket, kabul kredili sistemi ile yurtdışından döviz karşılığı satın aldığı muhtelif malları... alımı ile ödeme tarihleri arasındaki zaman farklılığı nedeniyle ödenen kur farkları yine bu malların alımı nedeniyle şirketlerin yüklenmek durumunda kaldığı faiz-komisyon giderlerinin, yukarıda belirtilen yasal düzenlemeler karşısında doğrudan gider olarak kaydedilmesinde bir isabetsizlik olmadığı gibi, söz konusu ödemelerin mal maliyetine dahil edilerek değerleme yapılacağı ve dönem sonu mevcutlarının bu şekilde belirleneceğine dair yasal düzenleme veya zorlayıcı bir hüküm mevcut değildir. 2
Danıştay değil emtia edinimi, sabit kıymet edinimi nedeniyle doğan finansman giderlerinin dahi bir zarar unsuru olduğunu kabul etmektedir. Danıştay 4. Dairesi’nin 25.12.1984 tarih ve E.N:1984/1439, K.N.:1984/4712 numaralı Kararı3 özetle şöyledir.
“İktisadi kıymetlerin bedelinin transferinde ortaya çıkan gecikme ve bu arada Türk Lirası’nın devalüe edilmesi nedeniyle ödenmek zorunda kalınan kur farkının ödendiği tarihte gerçekleşmiş ZARAR olarak kabulü uygun bulunmuştur.”
Danıştay’ın bu yönde ve gerekçelerle verdiği daha birçok karar mevcuttur.
Netice olarak, finansman giderlerinin mal ve hizmet maliyetleri ile ilişkilendirilip ilişkilendirilmeyeceği hususunda Kanun’da açık bir belirleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte Danıştay’ın finansman giderlerinin satın alınan veya imal edilen emtiayla direkt ilişkisi olsun veya olmasın, doğrudan ortaya çıktıkları dönemde zarar kaydedilmesi yönündeki görüşü müstekar hale gelmiştir.
c) Bu Konudaki Görüşümüz
Kanun koyucu, GVK’nun 43’üncü maddesinde ihdas ettiği müşterek genel giderlerin ve
amortismanların dağıtımı prensibiyle işletmelerin yapılan işler itibariyle oluşan MALİYETLERİNİ gerçeğe yakın biçimde tespit etmeyi amaçlamaktadır.
Maliye Bakanlığı, bir önceki bölümde açıkladığımız üzere, doğrudan mal alımıyla ilgili olanlarda bunların stoklara girene kadar, ATİK alımıyla ilgili olan finansman giderlerinde ise aktifleştirme yılının sonuna kadar oluşan finansman giderlerinin maliyete atılması gerektiğini belirtmiş; finansman temini amacıyla kullanılan kredilere ilişkin finansman giderlerinin ise satın alınan ya da imal dilen emtianın maliyetiyle ilişkilendirilmesi konusunda mükellefe tercih hakkı bırakmıştır.
Finansman giderlerinden maliyete pay verilmesi konusunda, Danıştay kararları bunların doğrudan ortaya çıktığı dönemin zarar unsuru olarak kabulü yönünde sürekliliğe kavuşmuştur.
Danıştay kararları bu yönde gelişmiş olsa bile, Maliye Bakanlığı’nın yaklaşımında bir değişiklik olmadığı takdirde, inşaat işleri de bir tür imalat olduğuna göre finansman giderleriyle ilgili aşağıdaki yöntemi izlemek yasal olarak herhangi bir sakınca doğurmayacak ve tereddüde yol açmayacak bir tercih olacaktır. Başka şekildeki bir uygulama, Maliye İdaresi ile mükellefi karşı karşıya getirebilecektir.
Doğrudan belli bir YSİOİ ile ilgili olan bir mal •ve hizmet alımı nedeniyle yüklenilen bir kredi maliyeti varsa bunları iş bitinceye kadar doğrudan o işin maliyetine atılması,
Doğrudan belli bir YSİOİ ile ilgili olmamakla •birlikte, fiilen yürütülen birden fazla inşaat işleriyle ilgili mal ve hizmet alımı nedeniyle yüklenilen kredi maliyetlerinin, müşterek genel gider gibi dağıtıma tabi tutulması,
Geçmiş dönemlerde biten işler nedeniyle •alınan kredilerin geri ödenmesiyle ilgili finansman giderlerinin doğrudan gider yazılması,
Doğrudan YSİOİ ile ilgili olmayan ve genel •şirket ihtiyaçlarının finansmanı amacıyla kullanılan kredi maliyetlerinin dağıtıma tabi tutulmaksızın doğrudan gider yazılması.
2- Mehmet MAÇ, Kurumlar Vergisi, DENET Yayınları, İstanbul, 1999, 3.baskı, s.360-363 3- Şükrü KIZILOT, Danıştay Kararları ve Özelgeler, Yaklaşım Yayınevi, 2.Cilt, s.2513
Kasım Aralık 2009
Kültür-Sanat
Mustafa AyazGecekondudan Çağdaş Müzeye: Mustafa Ayaz Müzesi ve Plastik Sanatlar Merkezi
Türkiye’nin önde gelen ressamlarından Mustafa Ayaz, eserlerini sonsuza dek yaşatacağı sanat merkezini Ankaralılara kazandırdı. Ünlü ressam, eşsiz
eserlerini müzede tüm sanatseverlerle paylaşıyor.
62 - 63
Mustafa Ayaz Müzesi ve Plastik Sanatlar
Merkezi
1720 m2'lik bir alan üzerinde yer alan Mustafa
Ayaz Müzesi ve Plastik Sanatlar Merkezi’nin
toplam kullanım alanı 5000 m2'dir. Yedi kattan
oluşan müzenin çatı katında, sanatçının özel
ofisi ve hobi atölyeleri bulunmaktadır. Bir,
iki ve üçüncü katlarda ise sanatçının değişik
dönemlerine ait eserleri sergilenecektir.
Giriş katında yer alan Mustafa Ayaz Sanat
Galerisi, 2007 yılında Ayaz’ın resim sergisiyle
açılmıştır. Galeri, çağdaş plastik sanatların
gelişmesi yolunda, yerli ve yabancı sanatçılara
yönelik periyodik sergiler ve farklı sanatsal
etkinlikler düzenleyerek sanatseverlerle
buluşmayı hedeflemektedir.
Galerinin yanı sıra kafe, hediyelik eşya ve
kütüphane bölümleri de giriş katında yer
alacaktır.
Girişin altındaki katta ise dört adet atölye olup
bu atölyelerde, Güzel Sanatlar Fakültelerine
hazırlık, resim, heykel ve seramik kursları
verilmektedir. Mustafa Ayaz Sanat Kursu’nun
amacı, hangi yaşta olursa olsun sanata ilgi
duyan ve bu konuda kendini geliştirmek isteyen
kişilerle bilgi ve deneyimlerini paylaşmaktır.
Müze ve Galeri, Pazartesi günleri hariç her gün
11.00–18.00 saatleri arasında ziyaret edilebilir.
Yapımına 2003 yılında başlanan ve 2007 yılında
tamamlanan Müze, 2009 yılında vakıf olarak
faaliyete geçmiştir. “Mustafa Ayaz Müzesi
ve Plastik Sanatlar Merkezi Vakfı”, Mustafa
Kasım Aralık 2009
Kültür-Sanat
Ayaz’ın kendi olanaklarıyla başkent Ankara’ya
kazandırdığı, sanatsal birikimlerinin eseridir.
Vakfın amacı, toplumun her kesimine sanat
sevgisini aşılamak, sanat yoluyla toplumu
eğitmek, çağdaş Türk sanatının yurtiçi ve
yurtdışında tanıtılmasına katkıda bulunmaktır.
Kültür ve sanata hizmet etmek amacıyla ortaya
çıkarılan bu yapı, sanatseverlerin de desteklerini
beklemektedir. Vakfın gerçekleştireceği ‘kültür
ve sanat’ etkinliklerine verilecek katkılarla, Vakıf
daha çok gelişecek ve geliştikçe hedefleri de
büyüyecektir.
Ayaz’ın Dilinden Sanat Merkezinin Doğuşu
1974 yılında, Yenimahalle-Şentepe’de
gecekondumu yaptığım zaman dünyalar benim
olmuştu. Artık hem ailemin hem de resimlerimin
bir yuvası vardı. Çevrenin sanatsal bir mekana
dönüşmesi için de bahçe duvarına bir kabartma
tasarlamıştım. Böylece benim gecekondum
sıradan olmaktan öte Mustafa Ayaz’ın sanat evi
olarak yaşayacaktı.
Evin bodrumunu atölye olarak kullanıyordum. En
güzel eserlerimi de orada yaptım. Yıllar geçti.
Resimlerim çoğaldı çoğaldı. Sonra 2002 yılında
çağdaş anlamda kendi adıma bir müze yapma
gereksinimi duydum. Hemen kolları sıvadım.
Umduğumun çok çok üstünde bir işi başardım,
hem de bir kuruş yardım almadan. Halktan
aldığımı halka vererek.
Müzenin arsası 2003 yılının Şubat ayında satın
alındı ve inşaatına da aynı yıl Ekim’de başlandı.
Ankara-Balgat Ziyabey Caddesi üzerinde inşa
edilen müzenin hayali ve sevinci ile uykularım
kaçıyordu. Artık resim yapmıyor, bina ile
ilgili projeler tasarlıyor, planlar çiziyordum.
Amacım bir müze binası inşa etmek değildi.
Yapıtlarımın güvenli bir barınağı olsun, orada
sonsuza dek yaşayabilsin ve kalıcı olsunlar diye
düşünüyordum. Böylece 30 yıllık hayallerim
64 - 65
gerçeğe dönüşecekti; gecekondudan çağdaş bir
müzeye.
Mustafa Ayaz Kimdir?
Çağdaş Türk resim sanatının önde gelen
isimlerinden biri olan Mustafa Ayaz, 1938 yılında
Trabzon’un Çaykara Kazası Kabataş Köyü’nde
doğdu. II. Dünya Savaşı’nın bunalımlı yıllarına
rastlayan çocukluğu, yoksulluk ve hastalıklarla
geçmiştir.
İlkokula ancak 10 yaşında iken başlayabilme
olanağı bulan Ayaz’ın resme ilgisi o sıralarda
başlamıştır. 1953’de Erzurum Pulur Köy
Enstitüsü’ne girdi. Orta son sınıfta iken
hocalarının dikkatini çektiği için İstanbul
Çapa İlköğretmen Okulu’nun resim semineri
sınavlarına girdi. Sınavda başarılı olması ile
o zaman yolu belirlenmiş oldu; bu yol sanat
yolu olacaktı. 1959 yılında Çapa İlköğretmen
Okulu’nu bitirdi. Bir yıl ilkokul hocalığından
sonra, 1960’da Gazi Eğitim Enstitüsü’nün Resim
Bölümü’ne girdi ve oradan 1963 yılında mezun
oldu. 3 yıl Çorum İlköğretim Okulu’nda resim
öğretmenliği ve atölye şefliği yaptı.1966’da
Gazi Eğitim Enstitüsü Resim Bölümü asistanlık
sınavını kazandı ve 1984 yılına kadar aynı
okulda resim hocalığı yaptı. 1984’te Hacettepe
Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’ne geçti.
1987’de buradan emekli oldu. 1987 yılında
Profesör olan Ayaz, aynı yıl Bilkent Üniversitesi
Güzel Sanatlar Fakültesi’ne atandı. 1988 yılı
başında bu görevinden kendi isteği ile ayrıldı.
O günden bu yana çalışmalarını atölyesinde
sürdürmektedir.
Şimdiye dek altmışı aşkın kişisel sergi açan ve
19 ödül kazanan sanatçı; Hindistan, Kuveyt,
Mısır, Romanya, Bulgaristan, Polonya, Belçika,
Fransa, ABD, İngiltere, Cezayir ve Almanya
gibi pek çok ülkede karma sergi ve bienallere
katıldı. Ayaz’ın 400’den fazla yapıtı, yabancı
ülke koleksiyonlarında, 4000’e yakını da yerli
koleksiyonlarda bulunmaktadır.
Kasım Aralık 2009
Görüş
Altyapı projelerinde finansman modelleri
Altyapı Projelerinin Yapımında En Çok Uygulanan Finansman Modellerinden Örnekler
Yap-İşlet-Devret / BOT Modeli (Build-Operate-Transfer): Kamuya ait taşınmazlar
üzerinde özel sektör eliyle tesislerin, mülkiyeti
devlete ait olarak yapılması ve belli bir süre
özel sektör tarafından işletilmesinden sonra
bedelsiz olarak devlete iadesidir. Bu sisteme en
uygun yatırımlar; otoyollar, metrolar, köprüler,
yat limanları, havaalanı terminalleri, enerji
yatırımları, haberleşme ve benzeri yatırımlar
olarak ortaya çıkmaktadır.
Yap-İşlet / BO Modeli (Build-Operate): Yap-İşlet-Devret modelinden farkı, anlaşma
çerçevesinde inşa edilecek tesislerin süresiz
olarak özel sektörün sahipliğinde kalmasıdır.
Tasarla-Yap-Finansla-İşlet / DBFO Modeli (Design-Build-Finance-Operate): Tamamen
yeni bir projenin finansman, yapım aşamalarını
kapsayan uzun süreli bir anlaşma karşılığı
üstlenilir. Tesisin, kontrat süresince firma
tarafından işletildikten sonra kamuya devredilme
zorunluluğu vardır.
Yap-Sahiplen-İşlet-Devret / BOOT Modeli (Build-Own-Operate-Transfer): Büyük
projelerin yapımı için gerekli finansmanı
sağlayan özel sektör firması söz konusu olan
Bilindiği gibi altyapısı yeterli olmayan bir ülkenin
ne sanayileşmesi ne de gelişmesi mümkün
değildir. Altyapının yeterliliği, ekonomik
kalkınmanın ön şartı olup üretimi ve kaliteyi
arttırır, maliyetleri düşürür ve hızlı gelişmeyi
sağlar.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde görülen hızlı
nüfus artışı ve hızlı kentleşme, altyapıya olan
talepleri artırmaktadır. Altyapı yatırımlarının
büyük maliyet gerektirmesi ve dış para
giderlerinin yüksek olması bu yatırımların
bugüne kadar devlet eliyle yapılmasını gerekli
kılmıştır. Ayrıca altyapı yatırımlarının geri
dönüşünün çok uzun zaman aldığı da göz ardı
edilmemelidir.
Globalleşen dünyamızda tarım, turizm, sanayi ve
ticaret gibi sektörlerin daha fazla rekabetçi hale
gelmesi; daha güvenilir, daha gelişmiş, daha
verimli ulaştırma, haberleşme, enerji tesislerine
ve sistemlerine ihtiyaç duyulmasına neden
olmuş ve bunu gerekli kılmıştır.
Ülkemizde kamu finansman yükünün
artmasını önlemek ve verimliliği artırmak
amacı ile özel sektörün altyapı yatırımlarına
katkısının sağlanması, özelleştirme yöntemleri
çerçevesinde başlatılmıştır. Bu yöntemlerin
birincisi kamu elindeki hisselerin özel sektöre
devri veya halka açılma şeklinde olmuştur.
tesisi inşa eder ve sözleşmede ön görülen süre
için tesisi sahiplenir, işletir ve bilahare tesisi
kamuya devreder.
Yap-Sahiplen-İşlet / BOO Modeli (Build-Own-Operate): Bu finans modeli, Yap-Sahiplen-
İşlet-Devret modelinin benzeri olup iki model
arasındaki fark, işletilmekte olan tesisin kamuya
devir işleminin süresiz olmasıdır.
Yap-Kirala-İşlet-Devret / BLOT Modeli (Build-Lease-Operate-Transfer): Özel sektör olarak
inşaatını yapıp işlettikten sonra ilgili kamu
kuruluşuna devreder. Aynı tesisi veya o tesisle
ilgili diğer birimleri belli bir süre için kiralayabilir.
Bu model daha çok ulaştırma ve enerji projeleri
için tercih edilmektedir.
Kamu-Özel Sektör Ortaklığı / PPP Modeli (Public Private Partnership): Adından
da belirgin olduğu gibi altyapı projelerinin
yürütülmesinde devletin ve özel sektörün birlikte
ortaklık kurmasıdır. Bu ortaklıkta projenin
başlangıcından itibaren yatırım, finansman,
risk, sorumluluk, kar ve diğer benzeri konularda
paylaşım esas alınmıştır.
Altyapı projelerinde en çok uygulanan finansman modellerinin kısa tanımlamalarından sonra biraz da bu tür büyük projelerin finansmanında kullanabilecek uluslararası kaynaklardan kısaca bahsedelim.
Avrupa Yatırım Bankası - EIB (European Investment Bank): Avrupa Birliği’nin politikaları doğrultusunda, yatırım projelerine uzun vadeli finansal destek sağlar. Bu Banka AB üyesi ülkelere aittir.
Avrupa Kalkınma Bankası – ERDB (European Reconstruction & Develop Bank): Banka 60 ülke tarafından finanse edilmekte olup kamu ve özel sektörün işbirliğine destek olmaktadır. Uzun vadeli yatırımların finansmanında kredi sağlar veya ortak olabilir.
İslam Kalkınma Bankası - IDB (Islamic Development Bank): Üyesi olan ülkelerin yatırım projelerine finansal destek sağlar. Bu, uzun vadeli krediler veya sermaye ortaklığı şeklinde olabilmektedir.
Asya Kalkınma Bankası - ADB (Asian Development Bank): Bu Banka ortaklarının çoğunluğu Asya ve Pasifik bölgesinden olup özel sektör projelerine doğrudan kredi verebilir, ortak olabilir veya kredi garantörü olabilir.
Dünya Bankası - WB (World Bank): Yarım asrı aşkın bir süreden beri gelişmekte olan ülkelere kredi vermektedir. Ülkelerin yeniden yapılandırılmasında altyapı projelerine destek vermektedir.
Uluslararası Finansman Kurumu - IFC (International Finance Corporation): Dünya Bankası’nın bir yan kuruluşu olup özel sektöre
finansman sağlamaktadır. Aynı zamanda projelere hissedar olabilmektedir.
Kuveyt Fonu - KFD (Kuwait Fund for Development): Kuveyt’e ait kamusal bir fondur. Arap ve diğer gelişmekte olan ülkelerin yatırım projelerinde kullanılmaktadır.
japon Uluslararası İşbirliği Bankası - jBIC (japan Bank for Intr.Cooperation): Ülkelerin yatırım projelerinin finansmanlarında ihtiyaç duyulan proje bedelinin % 85’ine kadar çok uygun koşullarda kredi verebilmektedir. Ancak borçlanan tarafın devlet olma şartı aranmaktadır. Daha çok ulaştırma, enerji, çevre, petrol ve doğalgaz sektör projeleri ilgi alanlarıdır.
Günümüz dünyasında karlılık, verimlilik, üretim artışı, çağdaş teknoloji kullanımı, maliyetleri düşürme, kalite, rekabet gücü gibi kavramlar pazar ekonomisinin gereğidir.
Gelişmişliğin göstergesi ve diğer sektörlerin ana dinamosu durumunda olan altyapı yatırımlarında pazar ekonomisinin gereği olarak özel sektörün katılımının sağlanmasının yollarını bulmak ve karşımıza çıkan engelleri aşmak zorundayız.
Tüm bu çabaların amacı, hem devletin hem de özel sektörün karşılıklı olarak bu işbirliğinden karlı çıkması ve bu şekilde hizmetin özel sektör dinamizminin katılımıyla en iyi ve en düşük fiyatla tüketiciye ulaştırılmasıdır.
66 - 67
Dr. Müh. Aytekin AKAGÜN
Altyapı Projelerinin Yapımında En Çok Uygulanan Finansman Modellerinden Örnekler
Yap-İşlet-Devret / BOT Modeli (Build-Operate-Transfer): Kamuya ait taşınmazlar
üzerinde özel sektör eliyle tesislerin, mülkiyeti
devlete ait olarak yapılması ve belli bir süre
özel sektör tarafından işletilmesinden sonra
bedelsiz olarak devlete iadesidir. Bu sisteme en
uygun yatırımlar; otoyollar, metrolar, köprüler,
yat limanları, havaalanı terminalleri, enerji
yatırımları, haberleşme ve benzeri yatırımlar
olarak ortaya çıkmaktadır.
Yap-İşlet / BO Modeli (Build-Operate): Yap-İşlet-Devret modelinden farkı, anlaşma
çerçevesinde inşa edilecek tesislerin süresiz
olarak özel sektörün sahipliğinde kalmasıdır.
Tasarla-Yap-Finansla-İşlet / DBFO Modeli (Design-Build-Finance-Operate): Tamamen
yeni bir projenin finansman, yapım aşamalarını
kapsayan uzun süreli bir anlaşma karşılığı
üstlenilir. Tesisin, kontrat süresince firma
tarafından işletildikten sonra kamuya devredilme
zorunluluğu vardır.
Yap-Sahiplen-İşlet-Devret / BOOT Modeli (Build-Own-Operate-Transfer): Büyük
projelerin yapımı için gerekli finansmanı
sağlayan özel sektör firması söz konusu olan
Bilindiği gibi altyapısı yeterli olmayan bir ülkenin
ne sanayileşmesi ne de gelişmesi mümkün
değildir. Altyapının yeterliliği, ekonomik
kalkınmanın ön şartı olup üretimi ve kaliteyi
arttırır, maliyetleri düşürür ve hızlı gelişmeyi
sağlar.
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde görülen hızlı
nüfus artışı ve hızlı kentleşme, altyapıya olan
talepleri artırmaktadır. Altyapı yatırımlarının
büyük maliyet gerektirmesi ve dış para
giderlerinin yüksek olması bu yatırımların
bugüne kadar devlet eliyle yapılmasını gerekli
kılmıştır. Ayrıca altyapı yatırımlarının geri
dönüşünün çok uzun zaman aldığı da göz ardı
edilmemelidir.
Globalleşen dünyamızda tarım, turizm, sanayi ve
ticaret gibi sektörlerin daha fazla rekabetçi hale
gelmesi; daha güvenilir, daha gelişmiş, daha
verimli ulaştırma, haberleşme, enerji tesislerine
ve sistemlerine ihtiyaç duyulmasına neden
olmuş ve bunu gerekli kılmıştır.
Ülkemizde kamu finansman yükünün
artmasını önlemek ve verimliliği artırmak
amacı ile özel sektörün altyapı yatırımlarına
katkısının sağlanması, özelleştirme yöntemleri
çerçevesinde başlatılmıştır. Bu yöntemlerin
birincisi kamu elindeki hisselerin özel sektöre
devri veya halka açılma şeklinde olmuştur.
tesisi inşa eder ve sözleşmede ön görülen süre
için tesisi sahiplenir, işletir ve bilahare tesisi
kamuya devreder.
Yap-Sahiplen-İşlet / BOO Modeli (Build-Own-Operate): Bu finans modeli, Yap-Sahiplen-
İşlet-Devret modelinin benzeri olup iki model
arasındaki fark, işletilmekte olan tesisin kamuya
devir işleminin süresiz olmasıdır.
Yap-Kirala-İşlet-Devret / BLOT Modeli (Build-Lease-Operate-Transfer): Özel sektör olarak
inşaatını yapıp işlettikten sonra ilgili kamu
kuruluşuna devreder. Aynı tesisi veya o tesisle
ilgili diğer birimleri belli bir süre için kiralayabilir.
Bu model daha çok ulaştırma ve enerji projeleri
için tercih edilmektedir.
Kamu-Özel Sektör Ortaklığı / PPP Modeli (Public Private Partnership): Adından
da belirgin olduğu gibi altyapı projelerinin
yürütülmesinde devletin ve özel sektörün birlikte
ortaklık kurmasıdır. Bu ortaklıkta projenin
başlangıcından itibaren yatırım, finansman,
risk, sorumluluk, kar ve diğer benzeri konularda
paylaşım esas alınmıştır.
Altyapı projelerinde en çok uygulanan finansman modellerinin kısa tanımlamalarından sonra biraz da bu tür büyük projelerin finansmanında kullanabilecek uluslararası kaynaklardan kısaca bahsedelim.
Avrupa Yatırım Bankası - EIB (European Investment Bank): Avrupa Birliği’nin politikaları doğrultusunda, yatırım projelerine uzun vadeli finansal destek sağlar. Bu Banka AB üyesi ülkelere aittir.
Avrupa Kalkınma Bankası – ERDB (European Reconstruction & Develop Bank): Banka 60 ülke tarafından finanse edilmekte olup kamu ve özel sektörün işbirliğine destek olmaktadır. Uzun vadeli yatırımların finansmanında kredi sağlar veya ortak olabilir.
İslam Kalkınma Bankası - IDB (Islamic Development Bank): Üyesi olan ülkelerin yatırım projelerine finansal destek sağlar. Bu, uzun vadeli krediler veya sermaye ortaklığı şeklinde olabilmektedir.
Asya Kalkınma Bankası - ADB (Asian Development Bank): Bu Banka ortaklarının çoğunluğu Asya ve Pasifik bölgesinden olup özel sektör projelerine doğrudan kredi verebilir, ortak olabilir veya kredi garantörü olabilir.
Dünya Bankası - WB (World Bank): Yarım asrı aşkın bir süreden beri gelişmekte olan ülkelere kredi vermektedir. Ülkelerin yeniden yapılandırılmasında altyapı projelerine destek vermektedir.
Uluslararası Finansman Kurumu - IFC (International Finance Corporation): Dünya Bankası’nın bir yan kuruluşu olup özel sektöre
finansman sağlamaktadır. Aynı zamanda projelere hissedar olabilmektedir.
Kuveyt Fonu - KFD (Kuwait Fund for Development): Kuveyt’e ait kamusal bir fondur. Arap ve diğer gelişmekte olan ülkelerin yatırım projelerinde kullanılmaktadır.
japon Uluslararası İşbirliği Bankası - jBIC (japan Bank for Intr.Cooperation): Ülkelerin yatırım projelerinin finansmanlarında ihtiyaç duyulan proje bedelinin % 85’ine kadar çok uygun koşullarda kredi verebilmektedir. Ancak borçlanan tarafın devlet olma şartı aranmaktadır. Daha çok ulaştırma, enerji, çevre, petrol ve doğalgaz sektör projeleri ilgi alanlarıdır.
Günümüz dünyasında karlılık, verimlilik, üretim artışı, çağdaş teknoloji kullanımı, maliyetleri düşürme, kalite, rekabet gücü gibi kavramlar pazar ekonomisinin gereğidir.
Gelişmişliğin göstergesi ve diğer sektörlerin ana dinamosu durumunda olan altyapı yatırımlarında pazar ekonomisinin gereği olarak özel sektörün katılımının sağlanmasının yollarını bulmak ve karşımıza çıkan engelleri aşmak zorundayız.
Tüm bu çabaların amacı, hem devletin hem de özel sektörün karşılıklı olarak bu işbirliğinden karlı çıkması ve bu şekilde hizmetin özel sektör dinamizminin katılımıyla en iyi ve en düşük fiyatla tüketiciye ulaştırılmasıdır.
Kasım Aralık 2009
Görüş
İş makinelerinin yurtdışında kiralanması işleminin Kurumlar ve Katma Değer Vergisi karşısındaki durumu
Müsteşarlıklarını ilgilendirmektedir.
Konuya ilişkin olarak Dış Ticaret ve Gümrük
Müsteşarlıklarının uygulamaları aşağıda ele
alınmıştır.
A- Dış Ticaret Müsteşarlığı Uygulaması
Yurtdışı müteahhitlik ve teknik müşavirlik
hizmetleri kapsamında yapılacak kesin ve geçici
ihracat işlemlerine ilişkin usul ve esaslar Dış
Ticaret Müsteşarlığı’nın 4 Nisan 2008 tarihli
ve 26837 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
Yurtdışı Müteahhitlik ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri Kapsamında Yapılacak İhracat ve İthalata İlişkin Anlaşmalar: (2008/1) sayılı
Tebliği ile düzenlenmiştir.
1- İş Makinelerinin Geçici İhracı İçin Başvuru Yapılması
Anılan Tebliğ hükümlerine göre, yurtdışında
üstlenilen inşaat, tesisat, montaj, mühendislik,
proje, müşavirlik, işletme, bakım ve onarım
gibi işlerle ilgili her türlü makine, teçhizat ve
ekipmanın geçici ihracatına ilişkin başvurular
ile üstlenilen projede kullanılacak inşaat
malzemeleri ve işçilerin ihtiyacı olan tüketim
maddelerinin geçici ve kesin ihracatına ilişkin
başvurular;
a) Yurtdışında alınan işe ait sözleşmenin bir
örneği,
b) “İş Alındı Belgesi” ve varsa “Yurtdışı İş
Deneyim Belgesi” örnekleri,
c) Firmanın ana statüsünün yayımlandığı ticaret
sicili gazetesinin aslı, var ise tadil asılları veya
I- Giriş
Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri kapsamında,
yurtdışında inşaat, tesisat, montaj, mühendislik,
proje, müşavirlik, işletme, bakım ve onarım
gibi işleri üstlenen firmalar makine, teçhizat
ve ekipmanlarının yetersiz kalması halinde
ihtiyaçları olan bu malları üçüncü kişilerden
kiralama suretiyle temin etmektedirler.
Aslında bu uygulama atıl duran makine ve
ekipmanlarının değerlendirilmesi nedeniyle
ulusal ekonomi için de faydalı olduğundan teşvik
edilmesi gereken bir konudur.
Yurtdışında yapılan inşaat, montaj ve bunun gibi
işlerde kullanılmak üzere, makine ve ekipmanları
kiralama işleminin Kurumlar ve Katma Değer
Vergisi yönünden irdelenmesi, bu incelemenin
konusunu teşkil etmektedir. Ancak söz konusu
incelemeye geçmeden önce, konuya ilişkin
Dış Ticaret ve Gümrük uygulamalarına bir göz
atmakta fayda vardır.
II- İş Makinelerinin Yurtdışına Gönderilmesi
Yurtdışında müteahhitlik ve müşavirlik
hizmetlerini yapan kişiler esas itibariyle
aktiflerinde yer alan makine ve teçhizatlarını
yurtdışında yapılan inşaat işleri ile ilgili olarak
yurtdışına geçici olarak ihraç etmekte, iş
bitiminde geçici olarak ihraç edilen makineler
Türkiye’ye geri getirilmektedir. Dolayısıyla
söz konusu gönderilme işlemi geçici ihracat
hükümlerine tabidir. Bu konuda yapılması
gereken işlemler Dış Ticaret ve Gümrük
noter veya ticaret memurluğu tarafından tasdikli
örnekleri,
ç) Ticaret veya sanayi odasına kayıt belgesi ile
imza sirkülerinin aslı veya noter tasdikli örneği,
d) Başvuru sahibi tarafından doldurulacak
“Yurtdışı Müteahhitlik ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri Kapsamında Yapılacak İhracata/İthalata İlişkin Başvuru Formu”ndan 2 nüsha
bir dilekçeye eklenerek Dış Ticaret Müsteşarlığı
Anlaşmalar Genel Müdürlüğü’ne yapılır.
2- Makinelerin Yurtdışında Kalış Süresinin Belirlenmesi ve Uzatılması
Yurtdışında iş yapan firmaların, üstlendikleri
işlerde kullanmak üzere geçici olarak ihraç
ettikleri makine, teçhizat ve ekipmanın
yurtdışında kalış süresi Anlaşmalar Genel
Müdürlüğü’nce belirlenir. Bu süre, üstlenilen
işin bulunduğu ülkedeki Müsteşarlık yurtdışı
teşkilatınca veya söz konusu teşkilatın
bulunmadığı yerlerde konsolosluklarca projenin
devam ettiği tevsik edilmek ve proje bitiminden
önce başvurulmak kaydıyla uzatılabilir.
Tabii afetler (deprem, sel vb.), yangın, salgın
hastalık, ihtilal, isyan, dahili kargaşa, ambargo
ve benzeri mücbir sebeplerden dolayı
işin sözleşmede belirtilen süre içerisinde
tamamlanamaması halinde, geçici ihracat
izin süresi firma başvurusu üzerine Genel
Müdürlükçe durdurulabilir.
B- Gümrük Müsteşarlığı’nın Uygulaması
Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri kapsamında
geçici olarak ihracı yapılacak ticari eşyaya
uygulanacak gümrük işlemleri ve uygulamaya
ilişkin hükümler Gümrük Müsteşarlığı’nın
30 Mayıs 2009 tarihli ve 27243 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan 1 Seri No’lu Hariçte
İşleme-Geçici İhracat Gümrük Genel Tebliği ile
düzenlenmiştir.
Anılan Tebliğin 8. maddesinde,
“(1) Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri kapsamında,
yurtdışında inşaat, tesisat, montaj, mühendislik,
proje, müşavirlik, işletme, bakım ve onarım
gibi teknik hizmet amacı ile Türkiye Gümrük
Bölgesi’nden geçici olarak ihraç edilecek eşyaya
ilişkin işlemler Dış Ticaret Müsteşarlığı’nca
4.4.2008 tarihli ve 26837 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan 2008/1 sayılı Yurtdışı Müteahhitlik
ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri Kapsamında
Yapılacak İhracat ve İthalata İlişkin Tebliğ
çerçevesinde yürütülür. Bu kapsamda geçici
ihracı yapılacak eşya için gümrük beyannamesi
düzenlenerek, gümrük işlemlerinin yapılması için
gümrük müdürlüğüne beyanda bulunulur.
(2) Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri kapsamında
geçici olarak Türkiye Gümrük Bölgesi dışına
ihraç edilen eşyanın, Dış Ticaret Müsteşarlığı’nca
verilen süre içerisinde geri getirilmesi esastır.
Söz konusu eşyanın yurtdışında kalma süresi,
Gümrük Kanunu’nun 168’inci maddesinde
belirtilen 3 yıllık süreyi aşamaz. Ancak bu süre
Dış Ticaret Müsteşarlığı’nca uzatılabilir. Anılan
Müsteşarlıkça verilecek süre uzatım yazısı, süre
bitiminden önce başvurulmak kaydıyla, ilgili
gümrük müdürlüğünce ek süre belgesi olarak
değerlendirilir.” açıklamaları yer almaktadır.
III- Yurtdışında İnşaat İşleri Yapan
Mükelleflere Makine Kiralanmasının
Kurumlar Vergisi ve KDV Uygulaması
A- İş Makinelerinin Yurtdışına Kiralanması
İşleminden Elde Edilen Kazançların Kurumlar
Vergisi Karşısındaki Durumu
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5.
maddesinin 1. fıkrasının (h) bendi “Yurtdışında
yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile
teknik hizmetlerden sağlanarak Türkiye’de
genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen
kazançlar” Kurumlar Vergisi'nden
müstesnadır.” hükmünü amirdir.
Konuya ilişkin olarak 1 Seri No’lu Kurumlar
Vergisi Genel Tebliği’nin “5.9. Yurtdışında
yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile
teknik hizmetlerden sağlanan kazançlarda
istisna” başlıklı bölümünde açıklamalar yer
almaktadır.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5’inci maddesinin
birinci fıkrasının (h) bendi ile yurtdışında
yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik
hizmetlerden sağlanarak Türkiye’de genel sonuç
hesaplarına aktarılan kazançlar, herhangi bir
koşula bağlanmaksızın Kurumlar Vergisi'nden
istisna edilmiştir.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-g’inci
maddesinde kurumların yurtdışında bulunan
68 - 69
Nuri DEĞERYeminli Mali Müşavir
Müsteşarlıklarını ilgilendirmektedir.
Konuya ilişkin olarak Dış Ticaret ve Gümrük
Müsteşarlıklarının uygulamaları aşağıda ele
alınmıştır.
A- Dış Ticaret Müsteşarlığı Uygulaması
Yurtdışı müteahhitlik ve teknik müşavirlik
hizmetleri kapsamında yapılacak kesin ve geçici
ihracat işlemlerine ilişkin usul ve esaslar Dış
Ticaret Müsteşarlığı’nın 4 Nisan 2008 tarihli
ve 26837 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan
Yurtdışı Müteahhitlik ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri Kapsamında Yapılacak İhracat ve İthalata İlişkin Anlaşmalar: (2008/1) sayılı
Tebliği ile düzenlenmiştir.
1- İş Makinelerinin Geçici İhracı İçin Başvuru Yapılması
Anılan Tebliğ hükümlerine göre, yurtdışında
üstlenilen inşaat, tesisat, montaj, mühendislik,
proje, müşavirlik, işletme, bakım ve onarım
gibi işlerle ilgili her türlü makine, teçhizat ve
ekipmanın geçici ihracatına ilişkin başvurular
ile üstlenilen projede kullanılacak inşaat
malzemeleri ve işçilerin ihtiyacı olan tüketim
maddelerinin geçici ve kesin ihracatına ilişkin
başvurular;
a) Yurtdışında alınan işe ait sözleşmenin bir
örneği,
b) “İş Alındı Belgesi” ve varsa “Yurtdışı İş
Deneyim Belgesi” örnekleri,
c) Firmanın ana statüsünün yayımlandığı ticaret
sicili gazetesinin aslı, var ise tadil asılları veya
I- Giriş
Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri kapsamında,
yurtdışında inşaat, tesisat, montaj, mühendislik,
proje, müşavirlik, işletme, bakım ve onarım
gibi işleri üstlenen firmalar makine, teçhizat
ve ekipmanlarının yetersiz kalması halinde
ihtiyaçları olan bu malları üçüncü kişilerden
kiralama suretiyle temin etmektedirler.
Aslında bu uygulama atıl duran makine ve
ekipmanlarının değerlendirilmesi nedeniyle
ulusal ekonomi için de faydalı olduğundan teşvik
edilmesi gereken bir konudur.
Yurtdışında yapılan inşaat, montaj ve bunun gibi
işlerde kullanılmak üzere, makine ve ekipmanları
kiralama işleminin Kurumlar ve Katma Değer
Vergisi yönünden irdelenmesi, bu incelemenin
konusunu teşkil etmektedir. Ancak söz konusu
incelemeye geçmeden önce, konuya ilişkin
Dış Ticaret ve Gümrük uygulamalarına bir göz
atmakta fayda vardır.
II- İş Makinelerinin Yurtdışına Gönderilmesi
Yurtdışında müteahhitlik ve müşavirlik
hizmetlerini yapan kişiler esas itibariyle
aktiflerinde yer alan makine ve teçhizatlarını
yurtdışında yapılan inşaat işleri ile ilgili olarak
yurtdışına geçici olarak ihraç etmekte, iş
bitiminde geçici olarak ihraç edilen makineler
Türkiye’ye geri getirilmektedir. Dolayısıyla
söz konusu gönderilme işlemi geçici ihracat
hükümlerine tabidir. Bu konuda yapılması
gereken işlemler Dış Ticaret ve Gümrük
noter veya ticaret memurluğu tarafından tasdikli
örnekleri,
ç) Ticaret veya sanayi odasına kayıt belgesi ile
imza sirkülerinin aslı veya noter tasdikli örneği,
d) Başvuru sahibi tarafından doldurulacak
“Yurtdışı Müteahhitlik ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri Kapsamında Yapılacak İhracata/İthalata İlişkin Başvuru Formu”ndan 2 nüsha
bir dilekçeye eklenerek Dış Ticaret Müsteşarlığı
Anlaşmalar Genel Müdürlüğü’ne yapılır.
2- Makinelerin Yurtdışında Kalış Süresinin Belirlenmesi ve Uzatılması
Yurtdışında iş yapan firmaların, üstlendikleri
işlerde kullanmak üzere geçici olarak ihraç
ettikleri makine, teçhizat ve ekipmanın
yurtdışında kalış süresi Anlaşmalar Genel
Müdürlüğü’nce belirlenir. Bu süre, üstlenilen
işin bulunduğu ülkedeki Müsteşarlık yurtdışı
teşkilatınca veya söz konusu teşkilatın
bulunmadığı yerlerde konsolosluklarca projenin
devam ettiği tevsik edilmek ve proje bitiminden
önce başvurulmak kaydıyla uzatılabilir.
Tabii afetler (deprem, sel vb.), yangın, salgın
hastalık, ihtilal, isyan, dahili kargaşa, ambargo
ve benzeri mücbir sebeplerden dolayı
işin sözleşmede belirtilen süre içerisinde
tamamlanamaması halinde, geçici ihracat
izin süresi firma başvurusu üzerine Genel
Müdürlükçe durdurulabilir.
B- Gümrük Müsteşarlığı’nın Uygulaması
Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri kapsamında
geçici olarak ihracı yapılacak ticari eşyaya
uygulanacak gümrük işlemleri ve uygulamaya
ilişkin hükümler Gümrük Müsteşarlığı’nın
30 Mayıs 2009 tarihli ve 27243 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan 1 Seri No’lu Hariçte
İşleme-Geçici İhracat Gümrük Genel Tebliği ile
düzenlenmiştir.
Anılan Tebliğin 8. maddesinde,
“(1) Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri kapsamında,
yurtdışında inşaat, tesisat, montaj, mühendislik,
proje, müşavirlik, işletme, bakım ve onarım
gibi teknik hizmet amacı ile Türkiye Gümrük
Bölgesi’nden geçici olarak ihraç edilecek eşyaya
ilişkin işlemler Dış Ticaret Müsteşarlığı’nca
4.4.2008 tarihli ve 26837 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanan 2008/1 sayılı Yurtdışı Müteahhitlik
ve Teknik Müşavirlik Hizmetleri Kapsamında
Yapılacak İhracat ve İthalata İlişkin Tebliğ
çerçevesinde yürütülür. Bu kapsamda geçici
ihracı yapılacak eşya için gümrük beyannamesi
düzenlenerek, gümrük işlemlerinin yapılması için
gümrük müdürlüğüne beyanda bulunulur.
(2) Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri kapsamında
geçici olarak Türkiye Gümrük Bölgesi dışına
ihraç edilen eşyanın, Dış Ticaret Müsteşarlığı’nca
verilen süre içerisinde geri getirilmesi esastır.
Söz konusu eşyanın yurtdışında kalma süresi,
Gümrük Kanunu’nun 168’inci maddesinde
belirtilen 3 yıllık süreyi aşamaz. Ancak bu süre
Dış Ticaret Müsteşarlığı’nca uzatılabilir. Anılan
Müsteşarlıkça verilecek süre uzatım yazısı, süre
bitiminden önce başvurulmak kaydıyla, ilgili
gümrük müdürlüğünce ek süre belgesi olarak
değerlendirilir.” açıklamaları yer almaktadır.
III- Yurtdışında İnşaat İşleri Yapan
Mükelleflere Makine Kiralanmasının
Kurumlar Vergisi ve KDV Uygulaması
A- İş Makinelerinin Yurtdışına Kiralanması
İşleminden Elde Edilen Kazançların Kurumlar
Vergisi Karşısındaki Durumu
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5.
maddesinin 1. fıkrasının (h) bendi “Yurtdışında
yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile
teknik hizmetlerden sağlanarak Türkiye’de
genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen
kazançlar” Kurumlar Vergisi'nden
müstesnadır.” hükmünü amirdir.
Konuya ilişkin olarak 1 Seri No’lu Kurumlar
Vergisi Genel Tebliği’nin “5.9. Yurtdışında
yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile
teknik hizmetlerden sağlanan kazançlarda
istisna” başlıklı bölümünde açıklamalar yer
almaktadır.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5’inci maddesinin
birinci fıkrasının (h) bendi ile yurtdışında
yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik
hizmetlerden sağlanarak Türkiye’de genel sonuç
hesaplarına aktarılan kazançlar, herhangi bir
koşula bağlanmaksızın Kurumlar Vergisi'nden
istisna edilmiştir.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-g’inci
maddesinde kurumların yurtdışında bulunan
Kasım Aralık 2009
işyerleri veya daimi temsilcileri aracılığıyla elde
ettikleri kazançlar, maddede belirtilen tarihe
kadar Türkiye’ye transfer edilmiş olmak ve en az
% 15 oranında gelir ve kurumlar vergisi benzeri
vergi yükü taşımak koşuluyla vergiden istisna
edilmiştir.
Benzer şekilde, anılan fıkranın (h) bendi ile
de yurtdışında bulunan işyerleri veya daimi
temsilcileri aracılığıyla yapılan ve yurtdışında
vergilendirilen inşaat, onarım, montaj işleri ile
teknik hizmetlerden sağlanan kazançların (vergi
yükü oranına bakılmaksızın), ayrıca yurtiçinde de
vergilendirilmesinin önüne geçilmesi amacıyla
bu kazançlar kurumlar vergisinden istisna
edilmiştir.
İnşaat, onarım ve montaj işlerinin yurtdışında
gerçekleştirilmesi için bir işyerinin veya daimi
temsilcisinin bulunması gerekir.
Maliye Bakanlığı 12.02.2007 tarih ve
0.03.50/5011-583 -11645 sayılı özelgede,
“İlgide kayıtlı dilekçede, sahip olduğunuz veya kiraladığınız iş makineleri ile her türlü hafriyat ve nakliye işiyle uğraşan Şirketinizin, yurtdışında inşaat işi yapmakta olan tam mükellef bir inşaat şirketi ile akdedilen iş makinesi kiralama sözleşmesine istinaden yurtdışında hafriyat işi yapmak suretiyle yurda döviz olarak kira geliri getirdiği belirtilerek, bu kazancınızın Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (h) bendine göre kurumlar vergisinden müstesna olup olmadığı konusunda Başkanlığımız görüşünün bildirilmesi istenilmektedir.
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5’inci maddesinin 1'inci fıkrasının (h) bendine göre; yurtdışında yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik hizmetlerden sağlanarak Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazançların kurumlar vergisinden müstesna olduğu hüküm altına alınmıştır.
Anılan madde metninin incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, yurtdışı inşaat kazançlarının kurumlar vergisinden müstesna tutulabilmesi için yapılan işin bir
inşaat, onarım ve montaj işi olması, bu işin yabancı bir ülkede yapılmış olması ve bu işten elde edilen kazancın, Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilmiş olması gerekmektedir.
Tam mükellef kurum her ne kadar yurtdışında inşaat işi yapıyor olsa da Şirketinizce yurtdışında yapılan bir inşaat işinin olmadığı açıktır.
Buna göre, Türkiye’den tedarik edilen iş makinelerinin yurtdışında kiralanması işleminden elde edilen kazancın Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-h maddesinde yer alan istisnadan yararlanması mümkün değildir.” şeklinde idari görüş bildirilmiştir.
Diğer taraftan, Adana Vergi Dairesi
Başkanlığı’nın 28.11.2007 tarih ve
B.07.1.GİB.4.01.16. 01/3390 sayılı özelgesinde
aşağıdaki açıklamalar yer almaktadır.
“İlgi dilekçenizde sahibi olduğunuz iş makinelerini, yurtdışında inşaat ve altyapı işi yapan firmaya yurtdışında kullanılmak üzere kiraya verdiğinizi belirterek; bu kiralamadan dolayı elde ettiğiniz kazancın Kurumlar Vergisi Kanunu’na göre, yurtdışında yapılan inşaat ve onarım işinden elde edilen kazanç sayılarak, istisna kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği konusunda görüş talep etmektesiniz.
5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5’inci maddesinin (1)’inci fıkrasının (h) bendinde; yurtdışında yapılan inşaat, onarım, montaj işleri ile teknik hizmetlerden sağlanarak Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilen kazançlar kurumlar vergisinden istisna edilmiştir.
Buna göre, yurtdışında elde edilen kazançların kurumlar vergisinden istisna tutulabilmesi için, yapılan işin bir inşaat, onarım ve montaj işi olması, bu işin bizzat yabancı bir ülkede yapılmış olması ve bu işten elde edilen kazancın, Türkiye’de genel sonuç hesaplarına intikal ettirilmiş olması gerekmektedir.
Bu hükümler ve açıklamalar çerçevesinde; iş makinelerini kiraya verdiğiniz firma her ne kadar yurtdışında (Irak) inşaat işi yapıyor
olsa da bu inşaat işi şirketiniz tarafından bizzat yapılmadığından, söz konusu iş makinelerinin kiralanması karşılığında elde ettiğiniz kazancın, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-h maddesinde yer alan istisna kapsamında değerlendirilmesi mümkün bulunmamaktadır.” denilmektedir.
Yukarıya alınan özelgelerden anlaşılacağı üzere,
yurtdışındaki inşaatlarda kullanılmak üzere
iş makinelerinin kiralanması karşılığında elde
edilen kazanç, Kurumlar Vergisi Kanunu’nun
5/1-h maddesinde yer alan istisnadan
yararlandırılmamaktadır.
Maliye Bakanlığı yurtdışı inşaat ve montaj
işlerinde Kurumlar Vergisi istisnasını, bizzat bu
işleri yapan kurumlara tanımakta, bu işlerde
kullanılan makine ve ekipmanlarını kiraya
verenlere ise tanımamaktadır.
B- İş Makinesi ve Ekipmanlarının Yurtdışına Kiraya Verilmesinin Katma Değer Vergisi Karşısındaki Durumu
Yurtdışında inşaat faaliyetinde bulunan tam
mükellef bir kişiye iş makinelerinin kiralanması
işlemimin KDV karşısındaki durumu irdelenirken
2 nokta üzerinde durmak gerekir. Bunlardan
birincisi; söz konusu kiralama işlemi KDV’ye
tabi midir? İkincisi ise bu işlemi hizmet ihracı
kapsamında değerlendirmek mümkün müdür?
Bu soruların cevabı aşağıda ele alınacaktır.
1- İş Makinelerinin Yurtdışında İnşaat İşlerini Yapan Mükelleflere Kiralanması KDV’ye Tabi Değildir
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun
1. maddesi hükmü uyarınca, Türkiye’de Ticari,
sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti
çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetler katma
değer vergisine tabidir.
Madde hükmünden anlaşılacağı üzere, ticari,
sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti
çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin
vkatma değer vergisine tabi tutulabilmesi için
işlemin Türkiye’de yapılması şarttır. İşlemi
yapanların hukuki statüsü, gerçek kişilerin
milliyeti gibi unsurlar ise önemli değildir.
Vergileme için asıl olan, işlemin Türkiye’de
gerçekleşmesidir.
İşlemin Türkiye’de yapılmış sayılması için,
Görüş
70 - 71
6/b maddesinde işlemlerin Türkiye’de yapılmasının, malların teslim anında Türkiye’de bulunmasını, hizmetin Türkiye’de yapılmasını veya hizmetten Türkiye’de faydalanılmasını ifade ettiği” hükme
bağlanmıştır.
Maliye Bakanlığı 11.05.2007 tarih ve 57/5706-
01/ 42661 sayılı özelgede;
“KDV Kanunu’nun 1/1. maddesinde, Türkiye’de ticari, sınai, zirai faaliyet ve serbest meslek faaliyeti çerçevesinde yapılan teslim ve hizmetlerin KDV’ye tabi olduğu hüküm altına alınmış; 6/b maddesinde ise işlemlerin Türkiye’de yapılmasının, malların teslim anında Türkiye’de bulunması gerektiğini ifade ettiği belirtilmiştir.
Buna göre, sözü edilen şirketin Almanya’da mukim imalatçı firmadan aldığı malları Türkiye’de serbest dolaşıma sokmadan yine Almanya’da bulunan bir firmaya satması Türkiye’de gerçekleşen bir işlem olmadığından KDV’nin konusuna girmediğini” açıklamıştır.(1)
Diğer taraftan, Ankara Vergi Dairesi Başkanlığı
18.08.2008 tarih ve 4.06.17. 01/2008-
KDV -3032 sayılı özelgede;
“İlgide kayıtlı dilekçenizde belirtmiş olduğunuz, yurtdışında taahhüden aldığınız inşaat işinde kullanılmak üzere Finansal Kiralama sözleşmeleri yoluyla kiraladığınız iş makineleri ve ekipmanlarının çalışmak üzere aylık kira bedeli karşılığında yurtdışına gönderme işinin hizmet ihracı sayılıp sayılmayacağı hususundaki talebinizle ilgili olarak Başkanlığımız görüşü aşağıdaki gibidir.
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 1’inci maddesine göre, “Türkiye’de yapılan ve aynı maddede sayılan işlemler katma değer vergisinin konusuna girmektedir. Söz konusu Kanun’un 6’ncı maddesinde ise işlemlerin Türkiye’de yapılmasının teslim anında malların Türkiye’de bulunmasını, hizmetin Türkiye’de yapılmasını veya hizmetten Türkiye’de faydalanılmasını ifade ettiği hükme bağlanmıştır.
Buna göre, yurtdışında taahhüde dayalı
olarak yapmış olduğunuz inşaat işlerinde
kullanılmak üzere finansal kiralama
yoluyla edinmiş olduğunuz iş makineleri ve
ekipmanlarının yurtdışına kiraya verilmesi
işlemi, Türkiye’de yapılan veya Türkiye’de
faydalanılan bir hizmet niteliğinde
bulunmadığından katma değer vergisinin
konusuna girmemektedir.
Bu nedenle, söz konusu kiralama işlemi
katma değer vergisinin konusuna
girmediğinden, yapılan işlem hizmet ihracı
olarak da değerlendirilmeyecektir.
Ayrıca, bu işlemlerle ilgili olarak yüklenilen
vergiler Katma Değer Vergisi Kanunu’nun
30/a maddesine göre indirim konusu
yapılamayacak olup gider veya maliyet
unsuru olarak dikkate alınacaktır.” şeklinde
idari görüş bildirilmiştir.
2- İş Makinelerinin Yurtdışında İnşaat İşlerini
Yapan Mükellefe Kiralanması Hizmet İhracı
Sayılmaz
KDV Kanunu’nun 12. maddesinde ve 26 Seri
No’lu KDV Genel Tebliği’nin K-Hizmet İhracı
bölümünde bir hizmetin ihracat istisnası
kapsamında, yurtdışındaki müşteriler için
yapılan hizmet sayılabilmesi için gerekli şartlar
sayılmıştır. Buna göre;
1. Hizmet Türkiye’de yurtdışındaki bir
müşteri için yapılmış olmalıdır,
2. Fatura veya benzeri nitelikteki belge
yurtdışındaki müşteri adına kesilmelidir,
3. Hizmet bedeli döviz olarak Türkiye’ye
getirilmelidir,
4. Hizmetten yurtdışında yararlanılmalıdır.
İş makinelerinin yurtdışında inşaat ve montaj
işlerini yapan mükellefler tarafından kiralanması
işlemi, KDV’ye tabi olmadığı gibi hizmet ihracı
da sayılmaz. Zira işlem bütünüyle Türkiye’nin
gümrük bölgesi dışında gerçekleşmektedir.
Hizmet yurtdışında yapılmakta ve hizmetten
yurtdışında faydalanılmaktadır.
IV- Sonuç ve Öneriler
Yurtdışında üstlenilen inşaat, tesisat, montaj,
mühendislik, proje, müşavirlik, işletme, bakım
ve onarım gibi hizmetler dolayısıyla Türkiye’den
makine ve teçhizatlarının kiralanması işlemi
konusunda yapılan incelemelerde aşağıdaki
sonuçlara varılmıştır:
1. Yurtdışı müteahhitlik hizmetleri kapsamında,
yurtdışında inşaat, tesisat, montaj, mühendislik,
proje, müşavirlik, işletme, bakım ve onarım
gibi teknik hizmet amacı ile Türkiye Gümrük
Bölgesi’nden geçici olarak ihraç edilecek eşyaya
ilişkin işlemler Dış Ticaret Müsteşarlığı ve
Gümrük Müsteşarlığı tarafından geçici ihracat
hükümleri esas alınarak yürütülmektedir.
2.Yurtdışında yapılan inşaat işleri, makineleri
kiraya veren mükellef tarafından bizzat
yapılmadığından, söz konusu iş makinelerinin
kiralanması karşılığında elde edilen kazanç,
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-h
maddesinde yer alan istisna kapsamında
değerlendirilmemektedir.
3. İş makineleri ve ekipmanlarının yurtdışına
kiraya verilmesi işlemi, Türkiye’de yapılan veya
Türkiye’de faydalanılan bir hizmet niteliğinde
bulunmadığından katma değer vergisinin
konusuna girmemekte ve yapılan işlem, hizmet
ihracı olarak da sayılmamaktadır.
4. Bu işlemlerle ilgili olarak yüklenilen vergiler
KDV Kanunu’nun 30/a maddesine göre indirim
konusu yapılamayacak olup gider veya maliyet
unsuru olarak dikkate alınacaktır.
Kişisel görüşüme göre, yurtdışı müteahhitlik
hizmetlerini teşvik etmek bakımından,
yurtdışında inşaat işlerini yapan müteahhitlere
iş makinelerinin kiralanması işleminde KDV
bakımından yapılacak herhangi bir işlem
bulunmamaktadır. Bu konuda yapılacak bir yasal
değişiklik KDV’nin işleyiş mekanizmalarını bozar.
Ancak yasal bir değişiklikle iş makinelerinin
kiralanması karşılığında elde edilen kazancın,
Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 5/1-h maddesinde
yer alan istisna kapsamına alınması uygun
olacaktır.
(1) Nuri Değer, “Açıklamalı ve Uygulamalı Katma Değer Vergisi Kanunu”, sahife 110, Güncel Mevzuat Değişiklikleriyle 3.
Baskı, Yaklaşım Yayıncılık- 2009.
Kasım Aralık 2009
Analiz
72 - 73
Zeki HANAVDELİnşaat Mü[email protected]
Yapıda manşon tercihi özellikle sağladığı teknik ve ekonomik avantajlar sebebi ile bazı ülkelerin standartlarında bazı boyutlar ve donatının bazı yerleştirme durumları için kullanılması mecburi kılınmıştır (ASHTO’göre #10 - 32- üzerindeki donatıların manşonlu yapılması gerekmektedir ve yine ASHTO’ya göre köprü ayakları birleşim noktalarında vb.).
Bu yazıda genel olarak manşon kullanımının avantajlarını gösterip, iki örnek ile ekonomik faydaları ve dikkat edilmesi gereken noktalar aktarılmaktadır.
Resim 1. Dişli manşon örneği
II- Manşon Kullanımının Getirdiği Avantajlar Mekanik bağlayıcılar, yüklenicilere aşağıdaki faydaları sağlar.
- Gelişmiş yapısal bütünlük sağlar Mekanik manşon, betondan ve ortam koşullarından bağımsız donatıdaki yükün aynı eksende aktarılmasını sağlar (Sovyet standartlarında pratikte uygulanan yöntemlerden biri uç uca küt kaynaktır, bu metod yükün aynı eksende aktarılmasını sağlar ama bu ülkeler dışında kabul edilmemektir ve güvenlik açısından ciddi riskler yaratır). Gerilimli bölgelerde bu ek yeri, donatının minimum karakteristik akma dayanımının % 125’i kadarını sağlaması gerekmektedir (ACI318-05, TS500 ve Türk Deprem Yönetmenliği ...). Sismik uygulamalarda donatı, elastik olmayan duruma
geçtiğinde mekanik bağlayıcılar donatı sürekliliğinin bütününü sağlar.
Plastik kenetlenme bölgesi sıklıkla, ekleme standartlarındaki zorunlulukları çiğner. Mekanik bağlayıcılar yüksek gerilimli bölgelerinin dışına rahatlıkla taşınabileceği için bu bölgelerde ek yapmadan donatının bütünlüğünü sağlar.
- Betonun yükü aktarmasında güvence yok
Betonda çatlakların oluşmasına sebep olan soğuk şartlarının yaşandığı yerlerde, kıyılarda ve beton kesitinin darbe aldığı koşullarda bindirme ekini saran beton işlevini göremediği için donatıdaki kenetlenme boyu işlevsiz kalır ve donatı çalışmaz. Mekanik manşonlar bu durumdan bağımsız bir şekilde donatıların sürekliliğini sağlar.
Resim 2. Kolonda manşon kullanım örneği (ekli)
- Ekleme – kenetlenme boyu hesabından kurtulma
Mekanik manşonlar bu hesaplardan ve olabilecek hesap hatalarından kurtulmayı sağlar.
I- GİRİŞ
Türkiye’de donatı eklerinde mekanik manşon
uygulaması her geçen gün yaygınlaşıyor. Gelişmiş
ülkelerde uzun yıllardan bu yana kullanılan
mekanik manşon sistemleri, Türk müteahhitleri
tarafından da artık sadece teknik zorunluluklar
nedeniyle değil, fire oranlarının denetim altına
alınması, inşaat takviminin hızlandırılması, sismik
gereklilikler sebebiyle de yapıların genelinde
kullanılmaya başlandı. Kalite ve yapım sürelerinin
uzun vadede müteahhitlere ayrıcalıklı bir konum
kazandıracağı ve mekanik manşon kullanımının bu
sürecin önemli bir parçası olduğu şüphesiz.
Günümüzde yapılarda; bindirme ekinde, donatı
kancaların yapılmasında, donatı sürekliliğinin
sağlanmasında, şartnamelerde zorunluluk
olarak gösterilen donatı çaplarında, özellikli yapı
kesitlerinde, donatı sıklığından kaçınılması gereken
yerlerde, pursantajın aşıldığı yerlerde ve proje
mühendisi tarafından işaret edilen birçok yerde
mekanik bağlayıcılar -Manşon- kullanılır.
Neredeyse bütün betonarme yapılarda, donatıların
eklenmesi veya gerekli aderansı sağlaması için
farklı şekillerde işlenmesi gerekmektedir. Donatıda
yükün aktarılması ve süreklilik bindirmeli ekler,
kaynaklı ekler ve manşonlu ekler ile sağlanır.
Donatının eklenmesinde manşon kullanımı
standartlarda; Türk standartlarına göre –TS500
ve Türk Deprem Yönetmeliği *- , Amerikan
standartlarında ACI318-05, ASTM ve ASHTO vd.
gösterilir.
Ülkemizde çok yaygın olmasa da kullanılan bu ürün
Kasım Aralık 2009
Analiz
- Malzeme maliyetlerini azaltır
Bindirme ekinde yapılacak kenetlenme boyunu
ve ekleme yerinde kullanılan bazı özel ürünlere
–epoxy vb.- gereksinimi ortadan kaldırır. Hurda-fire
maliyetlerini düşürür ve donatıda eklemelerle bu
donatıların yapıda kullanılmasını sağlar.
- Demir sıkışıklığını azaltır
Şantiye ortamında çalışanların aktardıkları en
büyük sıkıntılardan biri, donatı sıklığından dolayı
betonun yapı elemanlarına iyi yerleştirilememesidir.
Pursantaj için ACI 318-95 max. % 8 ve TS500 max.
% 6’ya izin verir (TS’de bu değere sadece kolon-
kiriş kesişim yerinde izin verilir).
Özellikli bazı yapılarda da bazen bu yüzdenin
üzerine çıkılır.
Mekanik manşonlar, bindirme ekini ortadan
kaldırdığı için bunlardan gelen kenetlenme boyları
olmaz ve pursantajın sınırlarda kalmasını sağlar.
Bununla beraber donatı sıklığının azalmasıyla
betonun yerleştirilmesi daha rahat olur.
- İşçilik maliyetini düşürür
Kenetlenme boyu yapılmayacağından yapı için
donatı işçiliğini azaltır.
Diğer donatı ekleme metotlarına göre –bindirme,
kaynak- daha rahat yapıldığı için işçilikten ve
zamandan kazandırır. Demir taşeronuna verilen
demir işçiliği kalemlerinde azalma (kesme, bükme
ve montaj) yanında kolaylık sağlar. Genel olarak
bir yapıda kenetlenme boyuna ayrılan donatı,
bütün donatı miktarının yaklaşık % 10’udur;
manşonlu eklerde kenetlenme boyu ve filiz ortadan
kalktığından demir taşeronuna verilen demir oranı
yaklaşık % 10 oranında azalır.
- Nakliye, stok ve vinç masraflarını düşürür
Donatı miktarının azalması nakliye, stok ve vinç
masraflarını azaltır.
- Donatının lego gibi birbirine eklenmesi inşaatın hızını artırır
Kaba inşaatın erken bitmesi, inşaatın yapım süresini kısaltacağından yapının erkenden hizmete verilmesi ekonomik avantaj sağlar. Şantiyedeki donatı işçiliği, demirci sayısı, vinç yoğunluğu azaldığından daha sakin, güvenli ve kontrollü bir çalışma ortamı ortaya çıkar.
III- Maaliyet Analizi
Örnek 1. James R. Cagley ve Richard Apple tarafından 1997 yılında Rockville’deki statik dizayn ofislerinde iki örnek üzerinde yaptıkları çalışma ile yapılarda manşon kullanımının maliyetlerini karşılaştırmışlardır.
Her iki projede de yaklaşık 7645 m2 beton kullanılmış ve ACI318-95 standardına göre dizayn edilmiştir. Harrisburg’daki proje 12 katlı bir garaj projesi ve diğeri de “National Institute of Standarts and Technology” için yapılan üç katlı kimya laboratuarı binasıdır.
Donatı sürekliliği için garaj inşaatında ve laboratuar inşaatında ACI standardına göre max % 8 pursantaj aşıldığı için manşon tercih edilmiştir. NIST binasında kullanılan manşonlar da sadece kolonlarda kullanılmıştır.
İşçilik maliyetlerini belirlemek için beş donatı monte işinde çalışan firmadan manşon ve bindirme eki işçilik fiyatı için bir anket yapılmıştır. Sadece kolonlar için yapılan bu değerlendirmede donatı yerleştirme işçiliği eşit çıkmıştır. Deneyde elde edilen sonuçlardan biri, mekanik manşon kullanımının toplam inşa edilen yapı bedelinin % 2'sinden daha az olmasıdır (Bu değer sadece kolonlar için bulunmuştur. Eğer kirişler dahil edilirse bu daha da cazip bir düzeye gelebilir).
Bu çalışmanın sonunda Cagley; elde edilen verilerin fayda/maliyet oranının manşon kullanımı açısından çok cazip olduğunu ve bunun donatı ekleri ile sağlanamayacağını vurgular.
Yapı Ek maliyetiManşon maliyeti
Ekstra maliyetler
Proje bedeliProje bedeli içinde yüzdesi
Toplam ek ağırlığı, kg
Garaj139.653 USDKullanılan
158.583* USD 18.930 USD8.500.000 USD
0.223 75.119
NIST155.719* USD
221.092 USDKullanılan
65.373 USD52.000.000 USD
0.126 40.548
*Beş demir taşeron firmasından alınan fiyatlar
74 - 75
Kazık boyu m Donatı çapı Ek sayısıBindirme boyu, mm
Kazık donatısı toplam ağırlığı, kg
Bindirme boyu toplam ağırlığı, kg
15,87 32 864 1650 64110 8995,54
Örnek 2. Türkiye’de yapılan bir proje, (İstanbul)
Genel Bilgiler, projede yapılan birçok kazıktan bir örnek
Manşon ile yapıldığında 8995,54 kg’lık bindirme boyu ortadan kalkar. Kazanılan bu donatı ile beraber işçilik ve zamandan kazanılır; stok, nakliye, vinç ve işlem sırasında kullanılan olabilecek diğer malzemeler –epoxy, tutucular vb.- ortadan kalkar. Sağladığı yapısal güvenlik de çok uzun vadede bu yapının sağladığı maliyet avantajına dahil edilebilir.
IV- Manşon Kullanımı Konusunda Faydalı Öneriler
Mekanik manşon kullanımı, diğer sistemler gibi belli bakımlardan avantaj ve dezavantajlar sunabilmektedir. Teknik bakımdan mekanik manşonun diğer sistemlere göre büyük bir kalite farkı yarattığı ve inşaat kalitesine oldukça katkı sağlayan bir gelişme olduğu çok açık. Hatta Amerika Birleşik Devletleri’nde, özellikle deprem bölgelerinde gayrimenkul firmaları, manşon ile yapılan yapılarda bunu bir reklam ve pazarlama unsuru olarak haklı bir şekilde öne çıkarmaktadırlar.
Önerilerimizi kısaca özetlersek:
1. Merdiven altı üretimden uzak durarak uluslararası standartlara uygunluğunu belgeleyen ve sürekli denetlenen firmalarla çalışmak önemlidir.
2. Kalite belgeleri ve sertifikalarını firmadan temin etmek, standartlara uygunluğu kendi kalite departmanınız aracılığıyla ve testlerle teyit etmek önem arz eder.
3. Projenizde kullanacağınız demirlerin standart ve kalitelerindeki farklılıklar nedeniyle kullandığınız demirleri manşonla test ettirmek.
4. Manşonun kullanımı için gerekli makine, ekipman ve sarf kalemleri satın almak yerine kiralamayı tercih etmek.
5. Uzun süreli fiyat garantisi alınması veya fiyat değişikliklerini bir formüle bağlamak önemlidir.
6. Son ve en önemli önerimiz; manşon veekipmanı satıp birkaç günlük eğitimlerle geri çekilen
tedarikçileri değil, şantiyede servis veren,
arıza ve aniden ortaya çıkan sorunlara
cevap verebilen, anında müdahale edebilen
tedarikçileri tercih etmek gerekir. Tecrübeler
gösteriyor ki manşon ve ekipman başlangıç
maliyeti, daha sonra eklenen ve sürpriz
maliyetler son maliyeti fazlasıyla yükseltebiliyor.
En iyi seçim, manşon, ekipman, servis, stok ve danışmanlık, fiyat garantisi için tek fiyat veren tedarikçiler olacaktır.
V- SONUÇ
Yukarıda kullandığımız iki örneğin ortaya koyduğu;
manşon kullanımının sağladığı avantajın sadece
bindirme boyu ile elde edilen bir ağırlık olmadığıdır
ve yüklenicilerin fayda/maliyet karşılaştırması yaparken bunu göz önünde bulundurması gerekir.
Çok uzun yıllardır gelişmiş ülkelerde kullanılan
bu metot; özellikli yapıların daha güvenlikli ve faydalı bir şekilde inşaa edilmesine yardımcı
olmaktadır. Ülkemizde de deprem güvenliği
için hassas olan bölgelerde, donatının sadece
beton tarafında çevrelendiği sistemleri tercih
etmeyen mühendisler tarafından kullanımı giderek
artmaktadır.
TÜRK STANDARTLARINDA MANŞON
A.ICS 91.080.40 Türk Standardı TS 500/Şubat
2000
9.2.3 - Manşonlu Ekler
Betonarme yapı elemanlarında kullanılacak
manşonlu eklerin, hem çekme hem de basınç
altında, manşonla bağlanan donatı çubuğu için
standartlarda öngörülen minimum karakteristik
akma dayanımının 1,25 katı dayanıma sahip olduğu
deneylerle kanıtlanmalıdır.
B.Türk Deprem Yönetmeliği - 2007
3.2.7. Kaynaklı ve Manşonlu Ek ve Bağlantılar
3.2.7.2 - .... Ekin deneyle bulunan kopma dayanımı,
eklenen donatı çubuklarının TS-500’de verilen
kopma dayanımından daha az olmayacaktır.
KAYNAKLAR:
ACI 352R-02 / 352-91, “1. Recommendations
for design of beam-column connections in
monolithic reinforced concrete structures”
ASCE-ACI commitee 352, American concrete
institute, Detroit, MI, 1991
ACI 318-95, 2. “Building code requirements
for reinforced concrete.” American concrete
institute, Farmington Hills, Mich., 1995
Bode, H.;Roik, K., “3. Headed studs-embedded in
concrete and loaded in tension”, ACI special
publication SP103-4, 1987, pp.61-88
McConnnel, S. W., ; Wallace, J.W., “4. Use of
T-headed bars in reinforced concrete knee-
joints subjected to cyclic loads,” Report No. CU/
CEE-94-10, Department of civil and enviromental
engineering, Clarkson University, Potsdam, NY,
13699-5710, June 1944
McConnnel, S. W., ; Wallace, J.W., “5. Behavior of
reinforced concrete beam-column knee joints
subjected to reversed cyclic loading”, Report
No. CU/CEE-95/07, Department of civil and
enviromental Engineering Clarkson University,
Potsdam, NY 13699-5710, June 1995
Wallace, J.W., “6. Headed reinforcement a viable
option,” Concrete international, ACI, December
1997
Hurd , M.K. “7. Mechanical vs. Lap splicing” The
Aderdeen Group, 1998
TS500 “8. Kenetlenme boyu, donatı eklenmesi ve
manşonlu ekler”, TSE, 2000
Türk Deprem Yönetmenliği “9. Kenetlenme boyu,
donatı eklenmesi ve manşonlu ekler”, TSE, 2007
James R. Cagley & Richard apple “10. Economic
Analysis: Mechanical Butt Splices vs. Lap
splicing in reinforced construction” , Cagley and
Associates , Rockville, 1997
Bar-Us Couplers, Case Studies Report: “11. Benefits
& Advantages of using Bar-us mechanical
couplers” Miami, 2009
Kasım Aralık 2009
Hukuk
Rekabet hukuku ve kültürü
daha kaliteli mal ve hizmet üretmek, pazar
paylarını büyütmek, teşebbüslerini ayakta tutmak
için uğraşırlar. Teşebbüsler, bu amaçlarına
ulaşabilmeleri için verimli olmak, kaliteli ve
düşük maliyetle üretim yapmak, kaynaklarını
etkin kullanmak zorundadırlar. Devletin ekonomiye
müdahale etmediği liberal ekonomik sistemlerde
teşebbüsler yönünden bu hedeflere ulaşmak
mümkündür. Liberal ekonomik sistemin temeli
“piyasa ekonomisi” üzerine kuruludur. Serbest
rekabet ise piyasa ekonomisi içinde oluşur.
Piyasa ekonomisi içindeki rekabet, yeni buluşların
yapılmasına ve teknolojik gelişmelere neden
olarak ülke ekonomisinin bir bütün halinde
kalkınmasına da (refah düzeyinin yükseltilmesine
de) katkıda bulunur.
Ayrıca rekabet mal ve hizmetlerin kalitesinin
artmasına, teşebbüslerin verimliliğinin
yükselmesine, teşebbüslerin dış piyasalara açılma
ve rekabet edebilme olanaklarına ulaşmasına,
yabancı sermayenin ülkeye girişinin artmasına
sebep olan çeşitli faydalar da sağlar.
Rekabetten en büyük faydayı tüketiciler elde
eder. Maliyeti düşüren teşebbüsler fiyatları
düşük seviyede tutacaklarından, aşırı kara
yönelmeyecekler ve bu durumdan tüketiciler
fayda sağlayacaklardır. Piyasa ekonomisi içindeki
serbest rekabet, tüketicilerin daha ucuz ve daha
kaliteli mal ve hizmet satın almasına yarar. Satın
alınan mal ve hizmetlerin garanti kapsamı veya
servis hizmetleri kalitesi tüketici yararınadır.
B - Piyasalarda Rekabetin Sağlanması
Bakımından Konunun Bir Kanunla Düzenlenme
Gereği
Genel Olarak Konunun Bir Kanunla
Düzenlenmesinin Zorunlu Bulunduğu
Rekabet Kanunları ile mal ve hizmet
piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu
ve kısıtlayıcı anlaşma karar ve uygulamaları
ve piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu
hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek ve
bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri
yaparak rekabetin korunması amaçlanmaktadır.
Rekabet Kanunları ayrıca küçük ve orta ölçekli
işletmeler (KOBİ) yararına da hükümler içerir.
Zira Rekabet Kanunlarında “hakim durum
yaratan veya mevcut bir hakim durumu
daha da güçlendiren” birleşme ve devirler
yasaklanmıştır. KOBİ’lerin ekonomik güçleri
zaten sınırlı olduğundan, birden fazla KOBİ’nin
birleşmesi, Rekabet Kanunu’nun yasak kapsamına
girecek kadar bir ekonomik güç oluşturmayabilir.
Bu da belirli bir güçte ekonomik büyüklüğe sahip
olan teşebbüsler karşısında KOBİ’lere avantaj
sağlamakta ve KOBİ’leri güçlerini birleştirerek
ekonomik alanda mücadele etmeleri için teşvik
etmektedir.
Diğer yandan 4054 sayılı Kanun’un 5. maddesinde
ifade edilen “muafiyet” olanağından KOBİ’lerin
alacağı kararların yararlanma olanağı yüksektir.
Çünkü KOBİ’lerin ekonomik güçlerinin düşüklüğü,
belirli bir mal veya hizmet piyasasında tek
I - GİRİŞ
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında
Kanun’un 3. maddesinde rekabet, “Mal ve hizmet
piyasalarındaki teşebbüsler arasında özgürce
ekonomik kararlar verilebilmesini sağlayan
yarışı ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır.
Teşebbüslerin birbirleri ile rekabet içinde
olduklarını kabul etmenin en önemli
şartlarından biri “özgür olarak ekonomik
kararlar verebilmeleri”dir. Teşebbüsler bu
kararlarını alırken pazarın koşullarını, piyasada
oluşan arz, talep miktarı, sosyal ve siyasi etkiler,
verimlilik, teknolojik gelişme ve kaynaklar gibi
birçok unsuru göz önüne almalıdırlar.
Rekabet, 4054 sayılı Kanun’un 3. maddesindeki
tarifte de belirtildiği üzere “yarışma” demektir.
Rekabeti “belirli mal ve hizmet piyasalarındaki
yarışma” şeklinde tarif edebileceğimiz gibi, bu
tarife “teşebbüslerin özgürce ekonomik karar
verme yeteneği” unsurunu da katabiliriz. Aslında
esas olan rekabet içinde olanların o sahada
birbirlerine karşı üstünlük sağlamaları ve bunun
için mücadele etmeleridir.
II - Rekabetin Önemi ve Rekabetin Sağlanması
Bakımından Konunun Bir Yasa İle Düzenlenme
Gereği
A - Rekabetin Ekonomi Üzerindeki Etkisi ve
Yararları
Rekabetin işleyişi ve etkinliği ile teşebbüsler
daha fazla kar elde etmek, üretimlerini artırmak,
başlarına veya birlikte hakim durumda olma
olasılıklarının azlığı, onların doğrudan veya dolaylı
olarak rekabeti engelleme, bozma veya kısıtlama
imkanını ortadan kaldırabilmektedir.
Rekabetin tamamen serbest bırakılması da doğru
değildir. Devletin hiçbir şekilde serbest rekabete
müdahale etmediği durumlarda sistem kendini
yok eder ve rekabet o kadar bozulur ki kendisini
tekellere veya kartellere bırakır. Bunun için devletler
piyasa ekonomilerine çeşitli nedenlerle müdahale
ihtiyacını hissetmişlerdir. Amaç; toplumun refahını
artırmak, ekonomik kalkınma ve güçlenmeyi
sağlamak, mal ve hizmetlerin fiyatlarının düşmesini
ve kalitenin yükselmesini elde etmek, istihdamı
artırıcı etki yaratmak olduğuna göre devletlerin
rekabet politikalarının da olması gerekir.
Dünyada globalleşmenin arttığı, ülkeler arasındaki
sınırların kalktığı ve haberleşme, ulaşım, nakliyat
gibi olanakların hızla geliştiği günümüzde,
devletler ulusal rekabeti artırmak için rekabet
politikalarını geliştirdiklerinde uluslararası alanda
da rekabet güçlerini arttırmış olacaklardır.
Rekabet politikası, firmaların rekabet etmekten
kaçınmaya yönelik davranışlarını yasaklamak
suretiyle onları rekabet etmeye zorlamaktadır.
Rekabet politikası yoluyla birbirleriyle rekabet
etmeye “zorlanan” firmaların, maliyetlerini aşağı
çekmeleri, etkinliklerini arttırmaları, daha ucuz
ve daha kaliteli mallar üretmeleri ve sonuç olarak
kıt olan kaynakların daha verimli bir şekilde
kullanılması ve dağılımı beklenmektedir.
Mal ve hizmetlerin üretim sürecinde teşebbüsler
arasında rekabetin mevcut olmasını istemek,
rekabetçi bir piyasanın yapılandırıldığı anlamına
gelmez.
Rekabetçi bir piyasanın olması ve sağlıklı bir
şekilde işleyebilmesi için;
- Piyasanın, rekabete uygun olması gerekir.
Devletin sık sık müdahale ettiği, doğal veya
kanuni tekellerin sayısının çok olduğu piyasalar
rekabet için uygun değildir.
- En küçük işletmeden en büyük teşebbüse,
bireyden topluluğa kadar rekabet kültürünün
bulunması gerekir.
- Rekabet düzeninin kendi kendini yok etmemesi
için rekabetin düzenlenmesi gerekir.
İşte rekabeti tesis etmek için bu şartları yerine
getirecek ve rekabet politikası üretecek olan,
hükümetlerdir.
4054 sayılı “Rekabetin Korunması Hakkında Kanun”un amacı; mal ve hizmet piyasalarındaki
rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı
anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya
hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini
kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli
düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin
korunmasını sağlamaktır.
Kanun’un kapsamı ise 2. maddede şu şekilde
ifade edilmiştir.
“Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren ya da
76 - 77
Avukat Tuncay SONGÖR Rekabet Kurulu Eski Üyesi ve İkinci Başkanı Emekli Hakim Başkent ve Ufuk Üniversiteleri Öğretim Görevlisi
daha kaliteli mal ve hizmet üretmek, pazar
paylarını büyütmek, teşebbüslerini ayakta tutmak
için uğraşırlar. Teşebbüsler, bu amaçlarına
ulaşabilmeleri için verimli olmak, kaliteli ve
düşük maliyetle üretim yapmak, kaynaklarını
etkin kullanmak zorundadırlar. Devletin ekonomiye
müdahale etmediği liberal ekonomik sistemlerde
teşebbüsler yönünden bu hedeflere ulaşmak
mümkündür. Liberal ekonomik sistemin temeli
“piyasa ekonomisi” üzerine kuruludur. Serbest
rekabet ise piyasa ekonomisi içinde oluşur.
Piyasa ekonomisi içindeki rekabet, yeni buluşların
yapılmasına ve teknolojik gelişmelere neden
olarak ülke ekonomisinin bir bütün halinde
kalkınmasına da (refah düzeyinin yükseltilmesine
de) katkıda bulunur.
Ayrıca rekabet mal ve hizmetlerin kalitesinin
artmasına, teşebbüslerin verimliliğinin
yükselmesine, teşebbüslerin dış piyasalara açılma
ve rekabet edebilme olanaklarına ulaşmasına,
yabancı sermayenin ülkeye girişinin artmasına
sebep olan çeşitli faydalar da sağlar.
Rekabetten en büyük faydayı tüketiciler elde
eder. Maliyeti düşüren teşebbüsler fiyatları
düşük seviyede tutacaklarından, aşırı kara
yönelmeyecekler ve bu durumdan tüketiciler
fayda sağlayacaklardır. Piyasa ekonomisi içindeki
serbest rekabet, tüketicilerin daha ucuz ve daha
kaliteli mal ve hizmet satın almasına yarar. Satın
alınan mal ve hizmetlerin garanti kapsamı veya
servis hizmetleri kalitesi tüketici yararınadır.
B - Piyasalarda Rekabetin Sağlanması
Bakımından Konunun Bir Kanunla Düzenlenme
Gereği
Genel Olarak Konunun Bir Kanunla
Düzenlenmesinin Zorunlu Bulunduğu
Rekabet Kanunları ile mal ve hizmet
piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu
ve kısıtlayıcı anlaşma karar ve uygulamaları
ve piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu
hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek ve
bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri
yaparak rekabetin korunması amaçlanmaktadır.
Rekabet Kanunları ayrıca küçük ve orta ölçekli
işletmeler (KOBİ) yararına da hükümler içerir.
Zira Rekabet Kanunlarında “hakim durum
yaratan veya mevcut bir hakim durumu
daha da güçlendiren” birleşme ve devirler
yasaklanmıştır. KOBİ’lerin ekonomik güçleri
zaten sınırlı olduğundan, birden fazla KOBİ’nin
birleşmesi, Rekabet Kanunu’nun yasak kapsamına
girecek kadar bir ekonomik güç oluşturmayabilir.
Bu da belirli bir güçte ekonomik büyüklüğe sahip
olan teşebbüsler karşısında KOBİ’lere avantaj
sağlamakta ve KOBİ’leri güçlerini birleştirerek
ekonomik alanda mücadele etmeleri için teşvik
etmektedir.
Diğer yandan 4054 sayılı Kanun’un 5. maddesinde
ifade edilen “muafiyet” olanağından KOBİ’lerin
alacağı kararların yararlanma olanağı yüksektir.
Çünkü KOBİ’lerin ekonomik güçlerinin düşüklüğü,
belirli bir mal veya hizmet piyasasında tek
I - GİRİŞ
4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında
Kanun’un 3. maddesinde rekabet, “Mal ve hizmet
piyasalarındaki teşebbüsler arasında özgürce
ekonomik kararlar verilebilmesini sağlayan
yarışı ifade eder.” şeklinde tanımlanmıştır.
Teşebbüslerin birbirleri ile rekabet içinde
olduklarını kabul etmenin en önemli
şartlarından biri “özgür olarak ekonomik
kararlar verebilmeleri”dir. Teşebbüsler bu
kararlarını alırken pazarın koşullarını, piyasada
oluşan arz, talep miktarı, sosyal ve siyasi etkiler,
verimlilik, teknolojik gelişme ve kaynaklar gibi
birçok unsuru göz önüne almalıdırlar.
Rekabet, 4054 sayılı Kanun’un 3. maddesindeki
tarifte de belirtildiği üzere “yarışma” demektir.
Rekabeti “belirli mal ve hizmet piyasalarındaki
yarışma” şeklinde tarif edebileceğimiz gibi, bu
tarife “teşebbüslerin özgürce ekonomik karar
verme yeteneği” unsurunu da katabiliriz. Aslında
esas olan rekabet içinde olanların o sahada
birbirlerine karşı üstünlük sağlamaları ve bunun
için mücadele etmeleridir.
II - Rekabetin Önemi ve Rekabetin Sağlanması
Bakımından Konunun Bir Yasa İle Düzenlenme
Gereği
A - Rekabetin Ekonomi Üzerindeki Etkisi ve
Yararları
Rekabetin işleyişi ve etkinliği ile teşebbüsler
daha fazla kar elde etmek, üretimlerini artırmak,
başlarına veya birlikte hakim durumda olma
olasılıklarının azlığı, onların doğrudan veya dolaylı
olarak rekabeti engelleme, bozma veya kısıtlama
imkanını ortadan kaldırabilmektedir.
Rekabetin tamamen serbest bırakılması da doğru
değildir. Devletin hiçbir şekilde serbest rekabete
müdahale etmediği durumlarda sistem kendini
yok eder ve rekabet o kadar bozulur ki kendisini
tekellere veya kartellere bırakır. Bunun için devletler
piyasa ekonomilerine çeşitli nedenlerle müdahale
ihtiyacını hissetmişlerdir. Amaç; toplumun refahını
artırmak, ekonomik kalkınma ve güçlenmeyi
sağlamak, mal ve hizmetlerin fiyatlarının düşmesini
ve kalitenin yükselmesini elde etmek, istihdamı
artırıcı etki yaratmak olduğuna göre devletlerin
rekabet politikalarının da olması gerekir.
Dünyada globalleşmenin arttığı, ülkeler arasındaki
sınırların kalktığı ve haberleşme, ulaşım, nakliyat
gibi olanakların hızla geliştiği günümüzde,
devletler ulusal rekabeti artırmak için rekabet
politikalarını geliştirdiklerinde uluslararası alanda
da rekabet güçlerini arttırmış olacaklardır.
Rekabet politikası, firmaların rekabet etmekten
kaçınmaya yönelik davranışlarını yasaklamak
suretiyle onları rekabet etmeye zorlamaktadır.
Rekabet politikası yoluyla birbirleriyle rekabet
etmeye “zorlanan” firmaların, maliyetlerini aşağı
çekmeleri, etkinliklerini arttırmaları, daha ucuz
ve daha kaliteli mallar üretmeleri ve sonuç olarak
kıt olan kaynakların daha verimli bir şekilde
kullanılması ve dağılımı beklenmektedir.
Mal ve hizmetlerin üretim sürecinde teşebbüsler
arasında rekabetin mevcut olmasını istemek,
rekabetçi bir piyasanın yapılandırıldığı anlamına
gelmez.
Rekabetçi bir piyasanın olması ve sağlıklı bir
şekilde işleyebilmesi için;
- Piyasanın, rekabete uygun olması gerekir.
Devletin sık sık müdahale ettiği, doğal veya
kanuni tekellerin sayısının çok olduğu piyasalar
rekabet için uygun değildir.
- En küçük işletmeden en büyük teşebbüse,
bireyden topluluğa kadar rekabet kültürünün
bulunması gerekir.
- Rekabet düzeninin kendi kendini yok etmemesi
için rekabetin düzenlenmesi gerekir.
İşte rekabeti tesis etmek için bu şartları yerine
getirecek ve rekabet politikası üretecek olan,
hükümetlerdir.
4054 sayılı “Rekabetin Korunması Hakkında Kanun”un amacı; mal ve hizmet piyasalarındaki
rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı
anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya
hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini
kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli
düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin
korunmasını sağlamaktır.
Kanun’un kapsamı ise 2. maddede şu şekilde
ifade edilmiştir.
“Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren ya da
Kasım Aralık 2009
bu piyasaları etkileyen her türlü teşebbüsün aralarında yaptığı rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anlaşma, uygulama ve kararlar ile piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmaları ve rekabeti önemli ölçüde azaltacak birleşme ve devralma niteliğindeki her türlü hukuki işlem ve davranışlar, rekabetin korunmasına yönelik tedbir, tespit, düzenleme ve denetlemeye ilişkin işlemler bu Kanun kapsamına girer.”
Yukarıda ifade edildiği şekliyle Kanun’un amacı
ile kapsamı çerçevesinde bir işlem ya da eylemin
4054 sayılı Kanun kapsamında sayılması için;
- Rekabetin engellenmesi, kısıtlanması veya
bozulmasının rakipler arasındaki anlaşma, karar
veya uygulamaların sonucunda gerçekleşmiş
olması,
- Hakim durumda olan teşebbüsün, bu hakim
durumu kötüye kullanması,
- Rekabetin önemli ölçüde azalması sonucunu
doğuracak birleşme ve devralmaların
gerçekleşmesi
gerekir.
Aslında Rekabet Kurumu’nun birinci görevi
rekabet politikası üretmek değildir.
Rekabet Kurumu öncelikle Rekabet Kanunu’nu
uygulamak ve rekabet hukukunu etkin kılmak için
çalışmalıdır.
Ayrıca Rekabet Kurumu’nun rekabet hukukunu
yaymak, rekabet kültürünü yerleştirmek ve rekabet
savunuculuğu yapmak adına önemli bir görev
üslendiğini ifade etmek yanlış olmayacaktır. Bu
çerçevede üniversiteler, özel veya kamu sektörleri,
sivil toplum kuruluşları ile çok sayıda toplantı,
konferans, panel, seminer düzenlenmekte ve eğitim
programları gerçekleştirilmektedir.
Bu toplantıların çoğunda rekabet hukukunun
esasları, uygulamaları, usul kuralları, yaptırımları
çeşitli sektörlerden örnekler verilerek anlatılmış ve
hatta ülkemiz örneklerinin dışında Avrupa Birliği
ile Amerika Birleşik Devletleri’nde benzer konulara
ilişkin kurallara ve uygulamalara da yer verilmiştir.
İşte burada amaçlanan esas olarak, daha öncede
ifade ettiğim üzere, rekabet hukukunu yaymak,
toplumda rekabet kültürünü yerleştirmek ve rekabet
savunuculuğu yapmaktır. Dikkat edilecek olursa,
rekabet hukuku ile doğrudan ilgili olan örnek ve
konulara yer verilerek bu amaç gerçekleştirilmeye
çalışılmıştır.
Toplumda özellikle ticari hayata ilişkin her türlü
haksızlığın rekabet hukukunu ilgilendirdiği ve
Rekabet Kurumu’nun duruma el koyarak sorunu
çözeceği gibi bir kanı hakim olmaya başlamıştır.
Bu makalemde, rekabet hukukunun biraz
dışına çıkarak Kurum’a yapılan enteresan
şikayetlerin bazılarına yer vermek
suretiyle rekabet kültürünün yerleşmesi
ve savunulması olgularına hizmet etmeye
çalışacağım.
III - Örnekler
1- Şikayet dilekçesinde, Bakanlar Kurulu’nun
15.07.2005 tarih ve 2005/9070 sayılı Kararı
ile yürürlüğe giren “Büyük Ölçekli Harita ve
Harita Bilgileri Üretim Yönetmeliği”nin (...)
Kadastro Müdürlüğü tarafından uygulanmadığı,
bunun üzerine şikayetçi tarafından (...) Kadastro
Müdürlüğü’ne yazılan şikayet dilekçesine
cevap verilmediği ve söz konusu Yönetmeliğin
uygulanmaması nedeniyle oluşan mağduriyetin
giderilmesi talep edilmiştir.
Yukarıda yer verilen 4054 sayılı Kanun’un 2.
maddesi çerçevesinde, teşebbüsler arasında
rekabeti kısıtlayan, engelleyen veya bozan
anlaşma, uygulama ve kararlar ile hakim durumda
olan teşebbüslerin bu hakim durumlarını kötüye
kullanmaları ya da rekabeti önemli ölçüde
azaltacak birleşme ve devralmalar Kanun
kapsamında değerlendirilir.
Şikayet dilekçesinde yer alan hususlar açıkça
4054 sayılı Kanun kapsamında değildir.
2- Şikayet dilekçesinde, satış bayisinden satın
alınan (...) marka cep telefonunun kayıtdışı olması
sebebiyle kullanıma kapatılması neticesinde
tüketici olarak (...) Türkiye’den sattığı ayıplı malın
geri alınması ve fatura bedelinin kendisine iade
edilmesi talep edilmektedir.
Yukarıda yer verilen 4054 sayılı Kanun’un amaç ve
kapsam maddeleri çerçevesinde şikayet konusu
4077 sayılı “Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun” kapsamında değerlendirilmesi gereken
ve buna karşılık 4054 sayılı Kanun kapsamında
olmayan hususları kapsamaktadır.
3- Şikayet dilekçesinde, şikayetçinin büyük
yatırımlar yaparak işletmeye açtığı (...) Oteli’nin
karşısına, (...) Belediyesi’ne bağlı olarak “(...) Belediyesi Hasta ve Hasta Yakınları Konuk Evi”nin açıldığı ve bunun da haksız rekabete
neden olduğu belirtilmekte, Belediye Konuk
Evi’nin faaliyetlerinin sonlandırılması talep
edilmektedir.
4054 sayılı Kanun’un 2. maddesi; “Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren ya da bu piyasaları etkileyen her türlü teşebbüsün aralarında yaptığı rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anlaşma, uygulama ve kararlar ile piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmaları ve rekabeti önemli ölçüde azaltacak birleşme ve devralma niteliğindeki her türlü hukuki işlem ve davranışlar, rekabetin korunmasına yönelik tedbir, tespit, düzenleme ve denetlemeye ilişkin işlemler bu Kanun kapsamına girer.”
şeklindedir.
Diğer bir ifade ile 4054 sayılı Kanun, belirli bir
mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya
dolaylı olarak rekabeti engelleme amacını taşıyan
teşebbüsler arası anlaşma, uyumlu eylem ve
teşebbüs birliği kararları ile ülkenin bütününde ya
da bir bölümünde bir mal veya hizmet piyasasında
hakim durumda bulunan teşebbüsün tek başına
yahut başkaları ile yapacağı anlaşmalar ya da
birlikte davranışlarla bu durumlarını kötüye
kullanmalarını yasaklamaktadır.
Şikayet konusu eylemin “aldatıcı veya iyi niyet kurallarına aykırı sair suretle ekonomik rekabetin her türlü kötüye kullanımı” şeklinde
tanımlanan “haksız rekabet” çerçevesinde
değerlendirilmesi gerekmektedir.
4- Şikayetçi başvurusunda, (...) Büyükşehir
Belediyesi sınırlarında ruhsatsız faaliyet
gösteren birçok işyeri olduğu halde Büyükşehir
Belediyesi’nin bu işyerleri hakkında herhangi
bir cezai işlem yapmadığı, bunun yanında servis
taşımacılığı yapan esnafa sık sık ceza kesmek ve
araçlarını trafikten men etmek suretiyle esnaflar
arasında ayrımcılık yaptığını iddia etmiştir.
4054 sayılı Kanun’un 2. maddesinde; “Türkiye
Cumhuriyeti sınırları içinde mal ve hizmet
piyasalarında faaliyet gösteren ya da bu piyasaları
Hukuk
78 - 79
etkileyen her türlü teşebbüsün aralarında
yaptığı rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı
anlaşma, uygulama ve kararlar ile piyasaya hakim
olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye
kullanmaları ve rekabeti önemli ölçüde azaltacak
birleşme ve devralma niteliğindeki her türlü hukuki
işlem ve davranışlar, rekabetin korunmasına
yönelik tedbir, tespit, düzenleme ve denetlemeye
ilişkin işlemler”in Kanun’un kapsamına gireceği
düzenlenmiştir.
Şikayet başvurusunda ise (...) Büyükşehir
Belediyesi’nin kamu tüzel kişiliği statüsüyle
yapmış olduğu bir takım idari düzenlemelerin
şikayete konu edildiği anlaşılmaktadır. (...)
Büyükşehir Belediyesi, söz konusu idari
düzenlemeleri gerçekleştirirken 4054 sayılı
Kanun kapsamında bir teşebbüs statüsüne haiz
olmadığından, şikayet konusu 4054 sayılı Kanun
kapsamında değildir.
5- Şikayet konusu, yerel bir bankanın “20
dakikada kredi cevabı veren ilk cep telefonu”
sloganıyla başlattığı “cep kredi” sistemine
ilişkin reklam kapsamında, söz konusu kredi
sistemi hakkında yanıltıcı ve eksik bilgi verildiğini
ve bu konunun 4054 sayılı Kanun açısından
incelenmesini içermektedir.
4077 sayılı “Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanun”da, teşebbüslerin ticari reklam ve ilanlarını
incelemek, belirlenen ilkelere aykırı reklam ve
ilanları durdurmak, düzelttirmek veya para cezası
vermek konularında Reklam Kurulu’nun görevli
olduğuna dair düzenleme bulunmaktadır. Bu
nedenle şikayet konusunun bir taraftan Sanayi
ve Ticaret Bakanlığı Tüketicinin ve Rekabetin
Korunması Genel Müdürlüğü’nü ilgilendirmesi,
diğer taraftan şikayet edilen firmanın bankacılık
sektöründe faaliyet göstermesi nedeniyle
konunun Bankacılık Denetleme ve Düzenleme
Kurumu’nu da ilgilendirebileceği düşüncesiyle,
başvuru konusu 4054 sayılı Kanun kapsamında
değerlendirilemeyecektir.
6- Şikayet konusu; özel bir dershanenin bir
gazeteye verdiği ilanda öğrencilerin ÖSS
derecelerine yer vermek suretiyle haksız rekabete
yol açtığına yöneliktir.
4054 sayılı Kanun’un 2. maddesi, mal ve hizmet
piyasalarında faaliyet gösteren teşebbüslerin
aralarında yaptıkları rekabeti engelleyici,
bozucu ve kısıtlayıcı anlaşma, uygulama ve
kararlar ile piyasaya hakim olan teşebbüslerin
bu hakimiyetlerini kötüye kullanmaları ve
rekabeti önemli ölçüde azaltacak birleşme ve
devralma niteliğindeki her türlü hukuki işlem ve
davranışların Kanun kapsamına gireceğini ifade
etmektedir.
Ayrıca; ÖSS hazırlık dershaneleri 625 sayılı “Özel
Öğretim Kanunu” kapsamında Milli Eğitim
Bakanlığı’nın gözetimi ve denetimi altında
faaliyet gösteren eğitim kurumlarıdır.
“Madde-1: (Değişik: 11.07.1984-3051/1. md.)
Bu Kanun, Türkiye Cumhuriyeti uyruklu gerçek
kişiler, özel hukuk tüzel kişiler veya özel hukuk
hükümlerine göre yönetilen tüzel kişiler tarafından
açılan okul öncesi eğitim, ilköğretim, ortaöğretim
kurumları ve bu düzeyde haberleşme ile öğretim
yapan kuruluşlar, çeşitli kurslar, dershaneler,
öğrenci etüt eğitim merkezleri, biçki dikiş yurtları
ve benzeri kurumların kurum açma, öğretime
başlama, eğitim, öğretim, yönetim, denetim ve
gözetimi ile yabancılar tarafından açılmış bulunan
özel öğretim kurumlarının eğitim, öğretim,
yönetim, denetim ve gözetimi konularındaki
hükümleri kapsar.
Madde-2: Özel öğretim kurumları Milli Eğitim
Bakanlığı’nın denetim ve gözetimi altındadır.”
Anılan Kanun’da özel öğretim kurumlarının
reklam vermelerinin valilik iznine bağlı olduğu
belirtilmektedir.
“Madde-30: (Değişik: 11.07.1984 - 3035/12.
md.) Özel Öğretim Kurumları ancak tanıtıcı
mahiyette reklam ve ilan verebilirler.”
Bu Kanun maddesinden de anlaşılacağı gibi
şikayet edilen husus, valiliklerin denetimi ve
gözetimi altında bir faaliyettir. Bu nedenle
şikayet konusu valilik nezdinde incelenmeli ve
değerlendirilmelidir.
Bu çerçevede şikayet konusu, 4054 sayılı Kanun
kapsamına girmemektedir.
IV- Sonuç
Yapılan şikayetler ile ilgili olarak, Rekabet
Kurulu’nun şikayeti açıkça reddettiği veya süresi
içinde bildirimde bulunmayarak reddetmiş (zımni
ret) sayılacağını kurala bağlayan 4054 sayılı
Kanun’un “Başvuru Sahiplerine Bildirim”
başlığını taşıyan 42. maddesi şu şekildedir.
“Kurulun, ihbar veya şikayet başvurularında
ileri sürülen iddiaları ciddi ve yeterli bulması
durumunda, ihbar veya şikayet edenlere
ileri sürülen iddiaların ciddi bulunduğu ve
araştırmaya başlandığı yazılı olarak bildirilir.
Kurul’un, gerek başvuruları açıkça reddetmesi
gerekse süresi içinde bildirimde bulunmayarak
reddetmiş sayılması durumlarında, doğrudan
ya da dolaylı menfaati olduğunu belgeleyen
herkes Kurul’un ret kararına karşı yargı yoluna
başvurabilir.”
İşte Kurul, açıkça Kanun kapsamında olmayan
veya kapsamda olmakla birlikte hiçbir inceleme
ve araştırma yapılmasına ihtiyaç duyulmadan
reddi gereken şikayetlerle ilgili olarak Kanun’un
42. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca zımni ret
usulünü uygulamaktadır.
İşte, Kanun’un 42. maddesinin ikinci fıkrası diğer
idari makamlarda olduğu gibi Rekabet Kurulu’na,
şikayet veya ihbarda bulunan kişi ve kişilerin
(teşebbüs veya teşebbüsler), bu başvurularını hiçbir
inceleme yapmadan, açıkça Kanun kapsamında
olmadığı veya kapsamda olmakla birlikte açıkça
reddedilebileceği durumlarda “zımni ret” (hiç
cevap vermeyerek, sessiz kalarak reddetmek
olanağı) imkanı tanınmıştır. Bu durumda başvuru
hakkında herhangi bir rapor düzenlenmemekte,
ayrıntılı değerlendirme yapılmamakta ve daha
önemlisi “zımni ret” ile sonuçlanan başvuru
konusu ile ilgili Kanun’un 52. maddesi kapsamında
gerekçeli karar yazılmamaktadır. Gerekçeli karar
yazılmayan işlemin Kanun’un 53. maddesinin
ikinci fıkrası uyarınca Kurum’un internet sitesinde
yayınlanması da söz konusu değildir.
Şikayetlerin veya ihbarların çokluğu göz önüne
alındığında Rekabet Kurulu “zımni ret” yöntemiyle
daha kısa sürede ve pratik bir yöntemle
başvuruları reddetmekte ve bu şekilde önemli bir
iş yükünden kurtulmakla birlikte mesaisini ağır
rekabet ihlalleri, birleşme ve devralmalar gibi
uygulamalara ayırabilmektedir.
(1) Bu makalede yer alan örnek olaylar ve değerlendirmelerde, Rekabet Kurumu’na yapılan şikayet ve ihbarlar neticesinde Rekabet Kurulu tarafından alınan “zımni ret” kararları ile bunlara dair dosyalardan yararlanılmıştır.
Kasım Aralık 2009
Hukuk
Kamu ihalelerinde isteklilerin sunduğu birim fiyat analizlerinin değerlendirilmesi
değerlendirilmesinde öncelikle belgelerin
eksik olduğunun veya teklif mektubu ile geçici
teminatın usulüne uygun olmadığının tespiti
halinde isteklilerin tekliflerinin değerlendirme
dışı bırakılmasına karar verilir.
Bu ilk değerlendirme ve işlemler sonucunda
belgeleri eksiksiz ve teklif mektubu ile geçici
teminatı usulüne uygun olan isteklilerin
tekliflerinin ayrıntılı değerlendirilmesine
geçilir. Bu aşamada, isteklilerin ihale konusu
işi yapabilme kapasitelerini belirleyen yeterlik
kriterlerine ve tekliflerin ihale dokümanında
belirtilen şartlara uygun olup olmadığı ile birim
fiyat teklif cetvellerinde aritmetik hata bulunup
bulunmadığı incelenir. Uygun olmadığı belirlenen
isteklilerin teklifleri ile birim fiyat teklif
cetvellerinde aritmetik hata bulunan teklifler
değerlendirme dışı bırakılır.
Görüldüğü gibi tekliflerin değerlendirilmesine
ilişkin Kamu İhale Kanunu’nun 37. Maddesi’nde
analizlerden söz edilmemektedir. Anılan yasanın
38. Maddesi’nde açıklandığı üzere, İhale
Komisyonu diğer tekliflere veya idarenin tespit
ettiği yaklaşık maliyete göre teklif fiyatı aşırı
düşük olanları tespit eder. İhale Komisyonu
bu teklifleri reddetmeden önce, belirlediği
süre içinde teklif sahiplerinden, teklifte önemli
olduğunu tespit ettiği bileşenler ile ilgili
ayrıntıları yazılı olarak ister. İhale Komisyonu;
imalat sürecinin, verilen hizmetin ve yapım
yönteminin ekonomik olması; seçilen teknik
çözümler ve teklif sahibinin mal ve hizmetlerin
Bilindiği üzere kamu ihalelerine katılacak
isteklilerde ekonomik ve mali yeterlik ile mesleki
ve teknik yeterlik aranmaktadır. Kamu İhale
Kanunu’nun 10. Maddesi’nin (b) bendinde,
ihaleye katılacak isteklilerden, mesleki ve teknik
yeterliklerinin belirlenmesine ilişkin olarak
istenebilecek bilgi ve belgeler dokuz madde
halinde sayıldıktan sonra, işin niteliğine göre
belirtilen bilgi ve belgelerinden hangilerinin
yeterlik değerlendirilmesinde kullanılacağı ihale
dokümanında ve ihale veya ön yeterliğe ilişkin
ilan veya davet belgelerinde belirtileceği; (h)
fıkrasında da bu maddede belirtilen bilgi ve
belgeleri vermeyen veya yanıltıcı bilgi veya
sahte belge verdiği tespit edilen isteklilerin
değerlendirme dışı bırakılacağı açıklanmıştır.
Anılan maddede isteklilerden birim fiyat
analizlerinin isteneceğine ilişkin bir düzenleme
yoktur. Ancak, Kamu İhale Kanunu’nun 12.
Maddesi’nde, “İhale konusu mal veya hizmet
alımları ile yapım işlerinin her türlü özelliğini
belirten idari ve teknik şartnamelerin idarelerce
hazırlanması esastır” denilmiş olup idareler
idari şartname ekinde isteklilerden teklif etmiş
oldukları birim fiyatlara ait analizleri de başvuru
sırasında istemektedirler.
İhalelere katılmak için yeterlik kuralları arasında
sayılmadığı halde, analizlerin eksik veya yetersiz
olduğu gerekçesiyle idarelerce isteklilerin
değerlendirme dışı bırakıldığı görülmektedir.
4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 37.
Maddesi’nde açıklandığı üzere, tekliflerin
80 - 81
Avukat Kenan ATASOYSTY İnşaat Turizm Tic. ve San. Ltd. Şti
belli olmadığı tekliflerin verilmesi aşamasında bir
ihaleye katılım şartı olarak istenilmesine olanak
sağlayan yönetmelik hükmü iptal edilmiş ve
idarece yönetmelik değişikliğine gidilmiştir.
3 Temmuz 2009 tarih ve 27277 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanan, Yapım İşleri
İhaleleri Uygulama Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik ile Yapım İşleri
İhaleleri Uygulama Yönetmeliği’nin 30.
Maddesi’nin (ç) ve (d) bentlerinde yapılan
değişikliğe göre:
ç) Yaklaşık maliyeti eşik değerin onda birine
eşit ve bu değerin üzerinde olan ihalelerde,
idare tarafından isteklilerden aşırı düşük
tekliflerin değerlendirilmesi ile sözleşmenin
uygulanması aşamasında kullanılmak üzere
teklifleri ekinde;
1) Anahtar teslimi götürü bedel işlerde,
teklif bedelini oluşturan iş kalemleri ve/
veya iş gruplarına ait miktarlar ve bunlara ait
birim fiyatlar ile bu fiyatlara ilişkin idarenin
tanımladığı yapım şartlarına göre ihale dokümanı
kapsamında verilen analiz formatına uygun
analizler ve teklif bedelini gösteren hesap
cetveli,
2) Teklif birim fiyatlı işlerde, teklif edilen fiyatlara
ilişkin olarak idarenin tanımladığı her bir iş
kaleminin yapım şartlarına göre ihale dokümanı
kapsamında verilen analiz formatına uygun
analizler
istenir. Teklifin aşırı düşük bulunması halinde
ise Kanun’un 38’inci maddesi uyarınca yapılacak
açıklamada, ayrıca bu analizlere dayanak teşkil
eden bütün bilgi ve belgeler (proforma faturalar,
malzemeye ilişkin teklif alma yazıları, yardımcı
analizler ve buna benzer) sunulur.
d) Yaklaşık maliyeti eşik değerin onda birine
kadar olan ihalelerde; (ç) bendinin (1) ve (2)
numaralı alt bentlerinde belirtilen belgeler,
isteklilerden sadece tekliflerinin aşırı düşük
bulunması durumunda istenir.
Kamu İhale Kurulu’nun 30.06.2009 tarih ve
2009/UY.II-1798 sayılı kararında da açıklandığı
gibi “İhale komisyonu tarafından, isteklilerin
teklifi ile birlikte sunmuş olduğu birim fiyat
analizlerinin içeriğine ilişkin değerlendirme
yapılması ancak tekliflerin aşırı düşük teklif
olması durumunda mümkün olabilecektir.
İncelenen ihalede, başvuru sahibinin teklifi
aşırı düşük teklif olmadığından, teklifle
birlikte sunulan analizlerin içeriğine ilişkin
ihale komisyonu tarafından değerlendirme
yapılmaması gerekmektedir.”
Bu nedenle ihale komisyonu tarafından, başvuru
sahibinin değerlendirme dışı bırakılması uygun
bulunmamıştır.
İsteklilerin teklifleri ile birlikte sundukları birim
fiyat analizleri ancak tekliflerin aşırı düşük
teklif olması durumunda, ihale komisyonlarınca
analizlerin içeriğine göre değerlendirme
yapılabilecektir.
temini veya yapım işinin yerine getirilmesinde
kullanacağı avantajlı koşullar, teklif edilen mal,
hizmet veya yapım işinin özgünlüğü hususlarında
belgelendirilmek suretiyle yapılan yazılı
açıklamaları dikkate alarak aşırı düşük teklifleri
değerlendirir.
Tanım olarak bileşenlerden, teklifin maliyet
bileşenlerini; ayrıntılardan bunlara ait fiyat
analizlerini ve teklif edilen yapım işinin
özgünlüğünden ise tüm isteklilerce bilinen
yöntemin dışındaki yöntemi anlamak gerekir.
Aşırı düşük teklif sorgulaması yapılmadan sınır
değerin altındaki teklifleri geçersiz saymak
doğru değildir. Bu değerlendirme sonucunda
açıklamaları yeterli görülmeyen veya yazılı
açıklamada bulunmayan isteklilerin teklifleri
reddedilir.
Danıştay 13. Dairesi’nin 09.01.2009 tarih ve
E. 2006/731, K.2009/116 sayılı kararı ile
“4734 sayılı Yasa'nın ihaleye katılım kurallarını
düzenleyen bölümünde yer alan 10. Maddesi’nin
(h) fıkrası uyarınca, isteklilerin tekliflerinin
ekinde istenilen belgeleri vermemeleri
halinde ihale dışında bırakılmaları sonucu
doğacağından, Yasa’da düzenlenmeyen bir
belgenin yönetmelik hükmü ile istenebilecek
belgeler kapsamına dahil edilmesine hukuken
olanak bulunmamaktadır.” Bu itibarla teklifler
değerlendirildikten sonra, ancak aşırı düşük
tekliflerin varlığı halinde Yasa’nın 38. Maddesi
uyarınca istenilmesi mümkün olan analizlerin,
böyle bir durumun ortaya çıkıp çıkmayacağının
Kasım Aralık 2009
Şifre
82 - 83
Üzerinde yaşadığımız Dünyamız, Samanyolu
Galaksimizin üçüncü sarmalında dışa yakın
bir bölgede bulunan Güneşimizin en değerli
gezegenlerinden birisidir.
Güneşe olan mesafesi bakımından üçüncü
sırada bulunan Dünyamız, Güneş Sistemi
içerisinde üzerinde biyolojik yaşam olan tek
gezegendir.
Dünya’ya ortalama mesafesi 384.000 km olan
yörüngede dönen tek uydusu Ay’dır. Ay’ın
ekvator çapı 3476 km olup, Dünya’dan yaklaşık
50 defa daha küçüktür. Ay’da atmosfer yoktur.
Bunun sonucu olarak yaşamı destekleyen
hava ve su yoktur, dolayısıyla yaşam da
yoktur. Her ne kadar yakın zamanda NASA’nın
yaptığı bombardıman deneyiyle donmuş su
zerreciklerine rastlandığı açıklandı ise de bunun
çok sınırlı bir bölgede ve sınırlı bir miktarda
olması nedeniyle ne derece yaşama imkan
vereceği net değildir. Ancak Ay, varlığı ile
Dünya’daki yaşamı etkilemektedir.
Dünyamız her iki kutbundan da basık bir
küredir. Yani kutuplar eksenindeki çapı, ekvator
eksenindeki çapından 42 km daha küçüktür.
FİZİKSEL BOYUTLARI
Ekvatordaki Çapı = 12.756 km
Kutuplardaki Çapı = 12.714 km (42 km daha
küçük)
Ekvatordaki Çevresi = 40.074 km
Kutuplardaki Çevresi = 39.942 km
Yüzey Alanı = 511.000.000 km2 (kilometrekare)
Karasal Alanı = 121.000.000 km2
(kilometrekare) % 23,68
Deniz ve Okyanusların Alanı = 390.000.000 km2
(kilometrekare) % 76,32
Hacmi = 1,0868 Trilyon km3 (kilometreküp)
Özgül Ağırlığı = 5,52 kg/dm3 (kilogram /
desimetreküp)
Ağırlığı = 6x1021 Ton (On üzeri yirmibir)
Güneşe olan mesafesi = 149.589.000 km (8,3
ışık dakika)
HAREKET HIZLARI
Dünya’dan kaçış hızı
= 11 km /san = 39.600 km/h
Yani Dünya’dan atılan bir cismin tekrar Dünya’ya
Yaşar ÖZKANMakine Mü[email protected]
Dünyamızı ne kadar tanıyor ve ne kadar koruyoruz?
Kasım Aralık 2009
Şifre
düşmeden uzaya çıkabilmesi için gerekli olan
hız.
Kendi ekseni etrafında dönüş hızı
= 1,669 km / h = 464 m / san.
Güneş etrafında dönüş hızı
= 108.000 km / h = 30 km / san.
Güneş Sistemi’nin Solar Apeks denen Herkül
Yıldız Kümesi’ne doğru olan yörüngedeki hareket
hızı = 72.000 km / h = 20 km / san.
Samanyolu’nun Güneş Sistemi ve tüm yıldızlarla
beraber kendi ekseni etrafında dönüş hızı
= 900.000 km / h = 250 km / san.
Yukarıdaki bilgilerden de görüldüğü üzere,
saatte 1669 km hızla dönen Dünya denen bu
topaç üzerinde, bu Dünya ile beraber Güneş
etrafında 108.000 km/h hızla dönmekte, Güneş
ile beraber Solar Apeks’te 72.000 km/h hızla
hareket etmekte ve Samanyolu ile beraber de
900.000 km/h hızla dönmekteyiz. Bu akıl almaz
hızlarla hareket ederken biz ve bizimle beraber
denizler, diğer canlı ve cansızlar bunu hiçbir
şekilde hissetmemekteyiz. Ne aşırı hızlar nedeni
ile uzaya savrulmaktayız ne de dünyaya yapışıp
kalmaktayız. Evrende var olan, dünyamızda
var olan bu ilahi düzen içerisinde sanki bu
hareketler hiç olmuyormuş gibi her türlü fiziki
hareketleri serbestçe yaparak yaşamaktayız.
Bunu sağlayan, dünyanın yoğunluğunun olması
gereken değerde olmasıdır. Dünya öyle ince
ve hassas hesapla yaratılmıştır ki bu ince
hesap eğer en ufak bir şaşma yapsaydı bizler
Dünya üzerinde olamazdık. Dünya’nın yer
çekimi kuvveti de Dünya’nın yoğunluğuna
göre ayarlanmıştır. Eğer Dünya’nın ortalama
yoğunluğu 5,52 yerine 5,52’den biraz daha
küçük olsaydı merkez kaç kuvveti yer çekimi
kuvvetini yeneceğinden bizler ve dünya
üzerindeki denizler ve muhtemelen bitkiler uzaya
savrulacaktık. Aksine bu yoğunluk 5,52’den
biraz büyük olsaydı, dünya üzerine yapışıp
kalacak hiçbir hareket yapamayacaktık. Bu
değerin biraz daha fazla olması halinde belki de
dünya içerisine çekilecektik. Bütün bu düzen
sıfır hata ile yaratılmıştır.
Böyle hassas dengeler üzerinde yaratılmış olan
Dünya ve Güneş Sistemi yukarıda belirtilen
yüksek hızlarda sürekli hareket halinde olduğu
için biz her an uzayın farklı bir noktasında
seyretmekteyiz. Bir defa geçtiğimiz bir yerden
bir daha geçme ihtimalimiz yoktur. Sürekli
hareket halinde olan bir trenin içerisindeki
yolcular gibiyiz.
Dünyanın İç Yapısı
Dünya, yeryüzünden merkeze doğru genel olarak
4 ana tabakadan oluşur.
Yer Kabuğu1- : Üzerinde yaşamımızı
sürdürdüğümüz yerdir. Kalınlığı ortalama
50 km’dir, Dünya kütlesine oranı % 0,4 ,
yoğunluğu 2,7 – 3 kg/dm3’tür.
Manto2- : Yerkabuğunun altındaki tabaka.
Kalınlığı 2840 km, Dünya kütlesine oranı
% 67,4 ve yoğunlu 3,3 kg/dm3’tür.
Dış Çekirdek3- : Kalınlığı 2260 km, Dünya
kütlesine oranı % 30,6 ve yoğunluğu 10,8
kg/dm3’tür. Eriyik halindeki demir ve nikel
karışımı magmanın bulunduğu yerdir.
İç Çekirdek4- : Kalınlığı 1221 km, Dünya
kütlesine oranı % 1,6 ve yoğunluğu 13,4 kg/
dm3’tür. Katı kristal halinde demir ve nikel
karışımı.
Dünya’nın ortalama yoğunluğu 5,52 kg / dm3
(takriben)
84 - 85
Atmosferin Özellikleri
Dünya yüzeyinden itibaren 1000 km yüksekliğe
kadar ulaşan gaz kütlesine ATMOSFER denir.
Dünyamızı çevreleyen bu gaz kütlesi güneşten
gelen enerjinin büyük kısmının hızlı bir şekilde
uzaya geri dönmesini önleyerek dünyanın
ılıman bir ortamda olmasının yanında canlıların
yaşamını sağlayan pek çok işlevi vardır.
Atmosferin terkibinde % 78,09 azot,
% 20,95 oksijen ve geri kalanın da hidrojen,
karbondioksit, helyum, argon, kripton ve neon
gazları ile % 0,2 – 0,4 arası su bulunur.
Atmosfer 5 ana tabakadan oluşur;
Troposfer1- : Yeryüzünden 16 km’ye kadar
uzanır. Atmosferdeki gazların % 75’i bu
tabakada bulunur. Meteorolojik olaylar
bu tabakada, yoğunlukla su buharının
bulunduğu 3 – 4 km’lik bölümde oluşur.
Oksijen miktarı 9 km’ye kadar olan bölümde
yoğunlaşır. 9 km’den sonra solunuma ve 16
km’den sonra da yakmaya yeterli oksijen
olmaz.
Stratosfer:2- Atmosferin 2. tabakası olan
stratosfer, troposferden sonraki 40 km’ye
kadar olan tabakadır. Bu tabakada su buharı
olmadığı için hava hareketleri çok sakindir.
19 – 40 km arasında ultraviye ışınlarının
oksijen gazı ile etkileşimi sonucu, oksijen
gazı ozon (O3) gazı haline dönüşür. Bu ozon
(O3) tabakası ultraviye ışınların tahribinden
dünyamızı ve dünya yaşamını korur. Eğer
bu ozon tabakası olmasaydı atmosferden
geçen ultraviye ışıkları 50 kat daha kuvvetli
olacağı için yeryüzünde hiçbir canlı hayat
olmayacaktı.
Mezosfer:3- Stratosferden sonraki 50 km’ye
kadar olan tabakadır.
İyonosfer (Termosfer)4- : Mezosferden
sonraki 300 km’ye kadar olan tabakadır.
Bu tabakada seyrek gaz iyonları (bir veya
daha çok elektron kazanmış veya yitirmiş bir
atomdan oluşmuş elektrik yüklü parçacık)
bulunur. Bu tabaka radyo dalgalarını
aksettirir. Kutup ışıklarını oluşturur.
Ekzosfer:5- İyonesferden sonraki tabakadır.
Yani yeryüzünün takriben 400 km
yukarısından itibaren olan katmandır.
Bu bölümde yerçekimi kuvveti çok az
olduğundan hidrojen ve helyum gibi hafif
gazların atom ve iyonları yer çekiminden
kurtulup uzaya kaçabilir. Bu katman da
ekzosferden 600 km yukarısına kadar
uzanır.
Atmosferin Faydaları
Gökyüzünün rengini verir. Güneşten gelen •ışınların % 15’i atmosfer tarafından emilir,
% 27’si yeri ısıtır, % 8’i yere çarpıp uzaya
gider, % 25’i atmosferde dağılır, diğer
% 25’in 16’sı tekrar yere iner. Havanın
sıcaklığı alttan yukarı olur. Eğer atmosfer
olmasaydı gökyüzü karanlık olacak, güneş
gören yerler aydınlık ve aşırı sıcak, gölge
yerler ise karanlık ve aşırı soğuk olacaktı.
Yeryüzüne gelen güneş enerjisi atmosfer •sebebiyle tümüyle uzaya kaçamadığından
yeryüzünün ısınmasına neden olmaktadır.
Atmosfer basıncı sebebiyle yeryüzünde •suyun kalmasına ve buharlaşma yolu ile de
kaybolmasına ve tekrar yağışlarla yeryüzüne
dönmesine sebep olmaktadır.
İklim olaylarını meydana getirir, yağış •farklılıkları olur.
Canlı yaşamın gereksinimi olan gazları ihtiva •eder.
Güneşten ve uzaydan gelen zararlı ışınları •önler.
Kasım Aralık 2009
Dünyanın aşırı ısınmasına ve soğumasına •mani olur.
Dünya ile birlikte dönerek sürtünmeden •dolayı ortaya çıkacak yangınları ve yanmaları
önler.
Uzaydan gelen meteorların atmosferde •yanarak parçalanmalarına neden olur.
Güneş ışınlarını yayarak gölgede kalan •kısımların da aydınlanmasını sağlar.
Işığı, sesi ve ısıyı geçirir.•
Hava akımları sayesinde gündüzlerin aşırı •sıcak, gecelerin aşırı soğuk olmasını önler.
Hava erimiş olarak derin deniz diplerine •kadar sızarak deniz yaşamını sağlar.
Topraktaki boşlukları doldurarak toprak •altındaki tüm böcek ve mikroorganizmaların
yaşamını sağlar.
Yıldırımların oluşmasını ve yıldırımlar yoluyla •dünyaya enerji akmasını sağlar.
Böylece hava, kara ve deniz üçlüsünün işbirliği
ile dünyada mükemmel bir denge meydana
gelerek yaşamın var olması sağlanır.
Denizler ve Okyanuslar
Dünya yüzeyinin % 76,32’si okyanus ve
denizlerden oluşur. Okyanusların toplam alanı
359.000.000 km2, denizlerin toplam alanı
31.601.000 km2’dir. Okyanus ve denizlerin
toplam alanı ise 390.000.000 km2’dir. Yani
deniz alanları okyanus alanlarının % 8,8’i ve
toplam su alanlarının ise % 8’dir. Okyanusların
en derin noktası 11.034 m ile Pasifik (Büyük)
Okyanusu’ndaki Mariana Çukuru’dur.
Bir teoriye göre; “Dünya’nın yıldız maddelerinden
gelen parçacıklardan oluşmaya başladığında,
yerkürenin sert kabuğunda meydana gelen
kayaların ve sert maddelerin içinde su ve gazlar
bulunuyordu. Bu katı tabaka yer çekiminin
etkisiyle sıkıştıkça yerkürenin iç katmanlarında
sıcaklık artışı oldu. Bu sıcaklığın etkisiyle su
buharı ve çeşitli gazlar bünyeden ayrılarak
yerküre yüzeyinde şiddetli bir kaynama
ve köpürme başladı. Bu arada meydana
gelen volkanik püskürmelerle yerkürenin iç
katmanlarındaki gazlar atmosferi oluşturmaya
başladı. Uzun yıllar içerisinde Dünya’nın
soğumasına paralel olarak yerkabuğundan
fışkıran su buharları yoğunlaşarak suya dönüştü.
Böylece de yerkürenin çukurlarında ve alçak
bölgelerinde toplanan sular okyanusları ve
denizleri oluşturdu.” Yani yeryüzündeki sular,
başka teorilerde iddia edildiği gibi zaman
zaman kuyruklu yıldızların dünyaya çarpmasıyla
onlardaki buzların erimesi sonucu meydana
gelen gök kaynaklı bir oluşum olmayıp tamamen
yer kaynaklıdır. Yerden buharlaşıp küre dışına
çıkan sular da zaten kar ve yağmur şeklinde
tekrar yere dönmektedir.
Yapılan tespitlere göre, deniz suyunun içinde
% 3’e kadar çözünmüş katı madde vardır. Bu
katı maddenin 3/4’ünde tuz, geriye kalan
1/4’ünde ise her şeyden biraz vardır. Altın
dahil pek çok kıymetli metaller bulunmaktadır.
Bu durumda en büyük maden rezervleri deniz
suyunun içinde yatmaktadır. Tabii bu madenlerin
sudan ayrıştırılması fizibil olmadığı için şimdilik
işletilmemektedir. İleride teknoloji geliştikçe ne
olacağı da bilinmez.
Denizler ve okyanuslar yeryüzü yaşamı için
hayati öneme haizdir. Bu sulardaki çok çeşitli
balık ve deniz ürünleri insanlar için en büyük
besin kaynağıdır. Okyanus akıntıları ve kutup
buzları, iklimlerin en büyük düzenleyicilerinden
biridir. Buharlaşan sular, yağmur ve kar
oluşmasının nedenidir. Kıyılardaki oluşumlar
sosyal yaşamın vazgeçilmeyen alanlarıdır.
Denizler kendi ekolojik koşullarını kendisi sağlar.
Deniz yosunları oksijen üretimini sağladığı gibi,
planktonlarla beraber deniz canlılarının en büyük
besin kaynağıdır.
Denizler ve okyanuslar, çevre kirliliği ve
endüstriyel atıklarla sürekli kirletildikçe ve
küresel ısınmayla önce planktonlar ve diğer
deniz bitkileri kaybolmakta, buna bağlı olarak
da deniz canlıları yok olmaktadır. Denizlerde
yapılan aşırı ve ölçüsüz avlanmalar, vahşice
yapılan katliamlar ve kirlenmeler her sene deniz
yaşamını biraz daha azaltmaktadır.
Kutuplar
Dünyamızın kuzeyinde Kuzey Kutbu, güneyinde
de Güney Kutbu bulunmaktadır. Kutup bölgeleri
Şifre
86 - 87
dünyanın en soğuk bölgeleridir. Dünya’nın
ekvatoru ile kutupları arasındaki sıcaklık farkı
100˚C’yi bulur. Yazları -20˚C ve kışları da -70˚C
soğuk olur.
Kuzey Kutbu
Dünya’nın kuzey noktasında buz denizi diye tabir
edilen Arktik Okyanusu’nun ortasındadır. Kuzey
Kutbu’nda kara yoktur, deniz içinde sadece kalın
bir buz kütlesi vardır. 1979 yılında yüzey alanı
6.700.000 km2 iken buzların erimeye başlaması
ile 2005’te 5.300.000 km2’ye, şimdilerde
de 4.000.000 km2’ye düşmüştür. Bu bölge
dünyanın geriye kalan bölgelerine göre, iki kat
daha fazla ısınmaktadır. Ancak buradaki buzların
tamamı deniz üzerinde olduğu ve buzların
büyük bir bölümü de su içinde bulunduğundan
buzların erimesi deniz seviyelerinin yükselmesini
pek etkilemeyecektir. Ancak Kuzey Kutbu’na
komşu Grönland’da büyük miktarda buzullar
vardır. Grönland ve çevredeki karasal buzulların
erimesi halinde, denizlerin seviyesinin 7 – 7,5 m
yükseleceği hesaplanmaktadır
Güney Kutbu
Dünyanın güney noktasında Antarktika Kıtası’nın
üzerindedir. Buranın bir kara kıtası olduğu
1840 yılında Charles Wilkers isimli bir denizci
tarafından keşfedilmiştir. Bu kıta, 14.200.000
km2’lik yüzölçümü ile yaklaşık Afrika Kıtası’nın
yarısı ve Avustralya Kıtası’nın 1.74 katıdır.
Güney Kutbu, Kuzey Kutbu’ndan çok daha
soğuktur. Ortalama buz kalınlığı 2000 m’dir.
Kutup noktasındaki buzun kalınlığı 4335 m’dir.
37.500.000 km3 buz hacmi ile yeryüzündeki
bütün buzların % 85’i burada bulunur. Tüm
dünyadaki buzulların hacmi (37.500.000 / 0,85)
takriben 44.000.000 km3’tür.
Küresel ısınma sonucu bu buzların tümünün
erimesi durumunda bu buz kütlesinin suya
dönüşmesi halinde hacmi küçüleceğinden,
denizlere karışacak su miktarı takriben
44.000.000 x 0,85 = 37.400.000 km2
eder. Toplam okyanus ve deniz alanları
390.000.000 km2 olduğuna göre, deniz
seviyelerinin yükselmesi 37.400.000 /
390.000.000 = 0,095km = 95m olur. Fakat
bu suların deniz sınırlarından karalara doğru
yayılmasıyla deniz alanları büyüyeceğinden,
uzmanların tahmini hesapları, dünyadaki
tüm buzulların erimesi ile deniz seviyelerinin
60-70 m yükseleceği şeklindedir. Tabii bunun
sonucu büyük bir felakettir. Dünyanın en
gelişmiş bölgelerinin, en büyük ve gelişmiş
kentlerinin, en mümbit alanlarının su altında
kalması buradaki insanların yüksek kesimlere
göçmesi ile hayal edilemeyecek olayların
yaşanması demektir.
Ormanlar ve Bitkiler
Dünya orman alanları 4 milyar hektar
(40.000.000 km2) civarındadır. Bu da
takriben kara alanlarının % 33’üne tekabül
etmektedir. Dünya ormanları başlıca iki bölgede
yoğunlaşmıştır; birincisi Alaska, Kanada,
İskandinav ülkeleri ve Rusya’dır. İkincisi ise
Ekvator Bölgesi’nde Amazon, Orta Afrika ve
İndomalezya adalarıdır.
Nüfus artışı, yeni yerleşim yerleri açılması, hızlı
sanayileşme, yanlış arazi kullanımı ve yangınlar
nedeni ile her sene 13 milyon hektar (130.000
km2) orman yok olmaktadır.
Ormanların Faydaları
Ormanlar içinde bulundurdukları •ağaçlar, bitkiler, hayvanlar, böcekler, mikroorganizmalarla ekosistemin vazgeçilemezlerindendir.
Yaşam için elzem olan oksijen üreten •fabrikalardır.
Isınmak için yakacak kaynağıdır.•
İnşaat sektörünün ve sanayinin ihtiyacı olan •kerestenin hammaddesidir.
Bitkiler ve hayvanlar için doğal su •kaynağıdır.
Yeraltı sularının oluşmasında büyük •etkendir.
Heyelan ve seylapların oluşunu önler.•
Erozyona mani olur.•
Yaban hayatının barınak yeridir; milyonlarca •canlıya yaşam imkanı verir.
Ağaçlar ve bitki örtüleri yolu ile toprak •içerisinde büyük miktarda karbon depoladıklarından iklim ve çevre kirliliği üzerinde olumlu etkiler yapar.
Soğuk ve sıcağı dengeler, radyasyonları •önler.
İnsanlara mesire yerleri sağlar.•
Orman ve bitkiler fotosentezle oksijen
üretmede, atmosferde CO2 ve O dengesini
sağlamada temel rol oynadıklarından canlılar
dünyasının olmazsa olmazıdırlar.
Fotosentez
Fotosentez, yeşil bitkilerin yapraklarındaki
klorofil aracılığı ile aldıkları güneş enerjisini,
topraktan kılcal kökleri vasıtasıyla aldıkları suyla
ve havadan aldıkları karbondioksitle birleştirerek
dünyanın herhangi bir fabrikasında örneği
olmayan bir teknikle karbonhidrat üretimini
gerçekleştirme olayıdır.
Karbonhidrat, bir enerji çeşididir ve
güneş enerjisinin (ışık) kimyasal enerjiye
dönüştürülmesi ile ortaya çıkar. Bu kimyasal
olayı gerçekleştiren de yeşil yaprakların
içinde bulunan klorofil adlı bir moleküldür.
İçinde yapraklara yeşil rengini veren pigment
boya maddesi bulunan klorofil maddesinin
görevi, güneşten gelen ışığı yakalayıp prosesi
başlatmaktır. Aynı zamanda bitkilere yeşil
rengini verendir.
Fotosentez sonucu havadan alınan CO2
ve yerden alınan H2O’nun oksijeni serbest
bırakılarak havaya salınır. Karbon ve hidrojen (C
ve H) karbonhidrat olarak bitkinin yapraklarında
besin olarak kalır. Bitki bu besinle büyür, gelişir.
Bu bitkiyi yiyen hayvanlar da bitkiler yoluyla
aldıkları bu karbonhidratlarla beslenirler.
Hayvanlar, bitki içindeki karbonhidrat enerjisini
sindirim suretiyle ayrıştırarak dışkıları vasıtasıyla
havaya CO2 olarak salarlar. Bu atıklar içindeki
hidrojen ve azot da toprağa gübre olur.
Fotosentez yoluyla atmosferden çekilen ve
küresel ısınma bakımından belli bir değerden
sonra tehlike arz eden karbondioksitin (CO2)
ayrıştırılarak yaşam için hayati madde olan
oksijenin atmosfere salınması, elde edilen
karbonhidratın da (şeker, nişasta) hem bitkiler
hem de bu bitkileri yiyen hayvanlar için değerli
bir besin kaynağı olması bitkilerdeki fotosentez
olayının bir mucizesidir. Her ne kadar hayvanlar
yedikleri bitkilerden aldıkları karbonhidratların
Kasım Aralık 2009
Şifre
içindeki karbondioksitin (CO2) bir kısmını
dışkıları vasıtasıyla tekrar havaya salıyorlarsa da
bu miktar havadan bitkiler vasıtasıyla alınanın
çok altındadır.
Fotosentez esnasında atmosferdeki
karbondioksitin (CO2) takriben % 85’i yeşil
bitkiler tarafından alınarak oksijen (O) ve
karbonhidrata dönüştürülür. Böylece fotosentez
olayı sadece bitki ve hayvanlara besin üretimini
sağlayan bir fabrika değil, aynı zamanda
atmosferdeki karbondioksit (CO2) ve oksijen (O)
dengesini kuran bir mekanizma ve atmosferin
temizlikçisidir. Eğer insanlar, ürettikleri kirli
atıklarla atmosfere müdahale etmeyip sürekli
karbondioksit pompalamasalar tabiat fotosel
yoluyla kendi dengesini kurmuş ve küresel
ısınmanın doğmayacağı şekilde karbondioksit
oksijen ilişkisini dengelemiştir ama insanlar
endüstri denilen canavarın geliştirilmesi uğruna
gözünü kırpmadan bu dengeleri bozmuş ve
bozmaya devam etmektedir.
Fotosentez olayı olmadan atmosfer yaşama
elverişli hale getirilemez, ormanlar ve yeşil
bitkiler olmadan fotosentez olmaz. Bu nedenle,
ormanlar ve yeşil alanlar dünya yaşamı için
hayati değerdedir. Bunlar olmazsa yaşam da
olmaz.
Son yıllarda bütün bu gerçeklerden bihaber,
çoğunluğu da toplumda söz sahibi, okumuş
cahillerden oluşan duyarsız kişilerin verdikleri
kararlarla çığ gibi büyüyen endüstriyel tesisler,
bilinçsiz plansız kentleşmeler, yangınlar ve
çeşitli müdahalelerle yeşil alanlar dünya
çapında daralıyor. Bir taraftan atmosfere insan
eliyle karbondioksit pompalanırken, diğer
taraftan atmosferden karbondioksit emen
doğal mekanizmayı zayıflatıyor, yok etmeye
çalışıyoruz.
Daralan yeşil alanlar nedeniyle atmosferden
karbondioksit (CO2) emilmesi ve buna bağlı
olarak da oksijen üretimi düşüyor. Tabiri caizse,
dünyanın ümüğü sıkılıp nefesi kesiliyor. Hem
orman ve bitki örtüsünün tahribiyle atmosferden
daha az karbondioksit (CO2) çekilmesi hem de
yoğun kullanılan fosil yakıtlar (kömür, petrol,
gaz) ve endüstriyel atıklarla atmosfere sürekli
insan eliyle karbondioksit (CO2) salınması
nedeniyle atmosferdeki karbondioksit oranı
her sene büyüyerek artıyor. Bunun sonucunda
ortaya çıkmaya başlamış olan küresel ısınmayla
da dünya adım adım felakete doğru gidiyor.
Küresel Isınma Nasıl Algılanıyor?
Yukarıdan beri özetle anlatmaya çalıştığım
gibi üzerinde yaşadığımız dünyamız evrende
müstesna bir gezegendir. Bu dünya yaratılırken
her şey birbirine bağlı dengeler içerisinde o
kadar hassas bir hesaplamayla yaratılmıştır ki
bugün bu konuda kafa yoran bilim adamları her
fırsatta hayranlıklarını gizlemiyorlar. Yapılan
hesaplamalara göre dünyanın çapı bugünkü
çapında olmasa idi yoğunluğu bugünkü değerde
ve yerçekimi kuvveti de şimdiki halinde olmazdı.
Yerçekimi kuvveti bu değerde olmasa, dünya
üzerinde atmosfer olmazdı. Dünya’nın dönüş
hızına bağlı olarak santrifüj kuvvet nedeni
ile dünya üzerinde canlı varlık ve su olmazdı.
Denizler, buzullar, ormanlar bu oranlarda olmasa
iklimler dengeli olmazdı. Atmosferimiz bu
oranlarda olmasa nefes alma imkanımız olmazdı.
Fotosentez olmasa atmosfer oksijen düzeni
kurulamazdı. Daha saymakla bitmeyen birbirine
bağlı düzenlemeler arasındaki bu hassas
dengelerde en ufak bir sapma olması halinde
dünya yaşamı olmazdı.
Tanrı, böyle müstesna bir gezegeni canlıların en
akıllı ve en zekisi olduğu iddia edilen insanların
yaşam alanı olarak insanlara bahşetmiştir.
Dünya üzerinde milyonlarca yıl içerisinde
çeşitli insan ırkları yaşamış ve en son gelişmiş
ırk olarak da şu andaki CRO-MAGNON ırkının
devamı olarak bizler yaşamımızı sürdürmekteyiz.
Ancak görülmektedir ki bu ırk, egosu çok
yüksek, bencil bir ırktır. Kişisel yararları için
içinde yaşadığı topluma ve dünyaya gözünü
kırpmadan, herhangi bir vicdan muhasebesi
yapmadan zarar verebilmektedir. Şu anda,
dünyada en gelişmiş enerji olarak kullandığımız
elektrik enerjisi, evrende var olan manyetik
enerjilerin yanında en ilkel enerjidir. Tabiri caizse
tezektir. İnsanoğlu şu dönemde sahip olduğu
yüksek teknolojilere rağmen evrende var olan
temiz enerjilere ulaşıp, bu enerjileri kullanılır
hale getiremediği için elektrik enerjisine bağımlı
kalmıştır. Bu elektrik enerjisinin % 85’ten
88 - 89
fazlasını şu anda bile fosil yataklarından (kömür,
petrol, gaz) elde ettiğimiz için de atmosferin
dengesini bozmuş ve artan bir hızla da bozmaya
devam etmekteyiz. 1800’lerde başlayan ve
1950’den sonra hızla artan sanayileşme nedeni
ile elektrik enerji üretimi ve buna bağlı olarak
da fosil yakıt tüketimi hızla artmış ve halen
ivmelenerek artmaktadır. Buna bağlı olarak,
atmosferdeki karbondioksit oranı gerekenin
çok üzerine çıkmış ve bu da dünyada küresel
ısınmayı başlatmıştır. Şu anda küresel ısınma
bir derece sınırındadır. Ancak acil tedbirler
alınmazsa, beklenenden kısa sürede artarak
devam edecektir. (Küresel Isınma Sonucu, Küresel Sıcaklığın Altı Derece Artması Halinde Dünyada Yaşanacak Olanlar adlı
makaleme bakınız.)
Küresel ısınmanın artması ile erimeye başlamış
olan buzulların tümüyle erimesi ile deniz
seviyeleri 60 -70 m yükselecek, dünyanın en
kalabalık, en gelişmiş ve en verimli bölgeleri
sular altında kalacaktır. Küresel ısınmanın
artması sürecinde insanlık tayfunlar, seller,
kuraklık, çölleşme ve aşırı sıcaklarla büyük göç
ve anarşi, hatta harplerle boğuşmak zorunda
kalacaktır. Tabiri caizse, dünya cehenneme
dönüşecektir.
Durum bu istikamete doğru giderken ve binlerce
bilim adamı bu felaketin gelmekte olduğunu
avazı çıkarak bağırırken, dünyayı yönetenler ve
dünyada bu olaylara sebep olanlar ne yapıyor,
ne düşünüyorlar acaba diye insan düşünmeden
edemiyor. Diğer taraftan bakıyorsunuz, kirlenen
ve dengesi bozulan sadece atmosfer değil;
denizler, hatta okyanuslar kirlilikten bunalmış.
Bütün planktonlar, yosunlar, çeşitli deniz bitkileri
ölüyor ve ölenlerin yerine yenisi gelmiyor. Deniz
yaşamı besin yetersizliğinden, kirlenmeden
ve aşırı vahşi avlanmadan dolayı gittikçe
tükeniyor. Otoyol, havaalanı, bilinçsiz şehirleşme
ve endüstriyel yapılaşma, yangınlar yoluyla
ormanlar ve yeşil alanlar gittikçe daralıyor.
Yangın dışındaki diğer tahribatlar devletlerin
ve belediyelerin planlaması ile yapılıyor. Sanki
dünyada çevre kirliliği hiç olmuyormuş gibi
dünya birileri tarafından talan ediliyor. Dünya
çığlık çığlığa bağırıyor ama dünyayı yönetenler
sağır, duymuyorlar. Körleşmiş, görmüyorlar.
Bir takım güç odaklarının etkisinden
kurtulamıyorlar.
Bu konuları tartıştığımız aklı başında bazı
arkadaşlarımız “İnsanlar akıllıdır, teknolojimiz
gelişmiştir, insanlar bir şekilde bunun çaresini
bulacaklardır.” rahatlığı içindeler. Ancak şu
anda dünyada yaşanan gelişmeleri, insanların
ve ülkeleri yönetenlerin halen büyük bir hırsla
büyüme endeksi, kalkınma planları yaptıklarını,
fazla enerji üretimi dolayısıyla fazla fosil yakıt
kullanımına doğru yöneldiklerini gördükçe ben
aynı kanaati paylaşamıyorum.
1997 yılında Japonya’da imzalanan Uluslararası
Kyoto Anlaşması’na göre, atmosferdeki
karbondioksit emisyonu 2008 – 2012
yılları arasında 1990 seviyesinin % 5 altına
indirilecekti. Ancak bu anlaşma fiyasko ile
neticelendi. Halen karbondioksit emisyonu son
otuz yılda % 15 artmış durumdadır. Türkiye’nin
1990 seviyesine göre, 2007’deki karbondioksit
salınımı % 119 artış göstermiştir; dünyada
karbondioksit salınımı en yüksek olan ülkelerden
biridir.
Kyoto Anlaşması’ndan ümidi kesen ülkeler
şimdi Kopenhag’da yeni ve daha kapsamlı bir
anlaşma yapmak için toplanmış bulunuyorlar.
Görüşmelerden anlaşıldığına göre; herkes
havanda su dövüyor, ayak oyunları içerisinde
kendi ülkelerini bu hesaplaşmadan nasıl
soyutlayacaklarının hesabını yapıyorlar. Bu
toplantıdan uygulanabilir bir sonuç çıkacağa
benzemiyor. Bir anlaşma olsa bile, bu
anlaşmalara birçok ülke uymayacağa benziyor.
İşin bizim için diğer bir üzücü tarafı dünyanın
17. ekonomisi ve en hızlı kalkınan ülkelerinden
birisi olarak adlandırılan Türkiye, bu toplantıya
hiçbir somut öneri sunmadığı gibi, toplantının en
sönük ülkeleri arasında kaldı. Bu da Türkiye’nin
daha bu konuda bir planının bulunmadığını ve
dünyanın geleceği hakkında hiçbir vizyonunun
olmadığını gösteriyor. Sadece elle gelen düğün
bayram havası içerisinde olduğumuz anlaşılıyor.
Dünyadaki bu gidişe dur demenin yolu çok
radikal kararlar alınmasından geçer. Bu
kararların alınması bugünkü refaha alışmış
toplumların ve bazı güçlerin canını yakar.
Muhtemelen insanların sosyal yaşamlarında geri
adımlar atılmasını ve büyümenin frenlenmesini
de getirebilir. Bu kararları alabilmek ise
dünyadaki bugünkü siyasal yapılar içerisinde
pek mümkün görünmüyor. Böyle ciddi kararları
ancak büyük devlet adamları alabilir. Dünyanın
yönetimine bakarsak bugün dünyayı büyük
devlet adamları değil, siyasetçiler yönetiyor.
Siyasetçilerin gündeminde ise ağırlıklı olarak
iktidar dönemlerinde halkları mümkün mertebe
hoşnut tutarak gelecek seçimlerde tekrar iktidar
olma politikaları yatar. Bunların vizyonunda
dünyanın gelecekte var olması veya yok olması
değil, kendi partilerinin var olması yatar.
Ürettikleri politikalar, planlar ve programlar hep
buna endekslidir. Diğer çalışma ve uygulamalar
göstermeliktir. Çin, Hindistan, Brezilya, Türkiye
gibi gelişmekte olan ülkelere baktığımızda
bunların yoğun büyüme programları yaptığını,
pek çok kömüre, petrole, gaza dayalı enerji
projeleri ürettiğini Amerika, Avrupa gibi
gelişmiş ülkelere baktığımızda dünyayı bu hale
getirdikleri yetmiyor gibi daha da gelişme, daha
da büyüme çabası içinde olduklarını görüyoruz.
Yani bugün dünyayı yöneten siyasetçiler
küresel ısınmayı ciddiye almıyorlar. Eğer ciddiye
alsalardı Kyoto Protokolü hüsrana uğramazdı.
Kopenhag toplantısında ayak sürtmeleri
olur muydu? Yazıklar olsun şu anda dünyayı
yönetenlere. Vizyon eksikleri ve gerçek bilim
adamlarının sözlerine kulak tıkamaları ve her
zaman olduğu gibi çevrelerindeki yalakaların
esaretinden kurtulamadıkları için dünyayı ve
dünya yaşamını gözden çıkarmışa benziyorlar.
Yahut da en azından çözüm üretemedikleri için
bu acizliklerinin üzerini kapatmakla meşguller.
İngiliz bilim adamı Dorion Sagan’ın ortaya attığı
ve çok sayıda bilim adamının desteklediği ve
adına GAIA denen bir teoriye göre, üzerinde
yaşadığımız dünya aslında canlı bir organizmadır.
Kendi kendini korur, kullanır, ayarlar ve denetler.
Eğer bu böyle ise insanların yapamadığı
düzenlemeyi insanları dışlayarak dünya kendisi
yapacak ve bir şekilde dünya da kirlenmiş olan
çevreyi, kirlenmiş olan yaşamı temizleyecek diye
düşünebiliriz.
Kasım Aralık 2009
Tebessüm
90 - 91
Kasım Aralık 2009
İnşaat Sanayicileri
TeKNOKON MAKİNA İMALAT ve MONTAj A.Ş.
FİRMA KURULUŞ TARİHİ: 26.11.1993
FİRMA İLETİŞİM ADRESLERİ
Adres: GEPOSB İnönü Mah. Balçık Yolu Üzeri
2. Cadde 41400 Gebze-Kocaeli
Tel: +90 (262) 751 13 73/pbx
Faks: +90 (262) 751 13 75
http: www.teknokon.com
e-mail: [email protected]
FİRMA YETKİLİLERİ
S. İlhan ATAMAN Yönetim Kurulu Başkanı
Erkan ENGİN Genel Müdür
A. Serhat CESUR Taahhüt Direktörü
B. Cengiz ERİM İmalat Direktörü
FAALİYET ALANLARI
Endüstriyel tesislerde; •
Petrol-gaz, rafineri, gaz türbinli elektrik üretim tesisi, kimya / petro-kimya ve benzeri endüstriyel tesislerde (inşaat / yapı, mekanik, boru, elektrik, enstrümantasyon / otomasyon mühendisliği ile inşaat /) montaj ve proje yönetimi,
Basınçlı kaplar, reaktörler, karıştırıcılı •tanklar, API depolama tankları, eşanjör gibi proses ekipmanları tasarım ve imalatları.
GRUBA DAHİL FİRMALAR
Teknokon OOO – Rusya Federasyonu
KALİTE BELGELERİ
ISO 9001:2000 - SGS/UKAS
AD 2000 - Merkblatt HP 0 - TUV NORD GmbH
DIN EN ISO 3834-2 (EN 729-2) - TUV NORD
GmbH
GOST - Rusya Federasyonu
92 - 93
Tüpr
aş A
liağa
Raf
iner
isi -
Tür
kiye
GSI
P - F
CC
gas
olin
e H
DS
ünite
si p
roje
siBa
tum
Pet
rol T
erm
inal
i Lim
ited
- G
ürci
stan
LST
K-EP
C k
apsa
mın
da 1
0 M
MTP
A D
emiry
olu
vago
nlar
ı yük
lem
e ve
boş
altm
a te
rmin
ali
Kasım Aralık 2009
Haberler
Devlet Bakanı Zafer Çağlayan, Libya Başbakanı El Mahmudi’nin ülkelerine 3 yılda 100, 5 yılda 150 milyar dolar yatırım yapacaklarını açıkladığını, bu projelerde de aslan payını Libyalılarla ortak olan Türk şirketlerine vermek istediklerini bildirdi. Bakan Çağlayan, Libya’daki temaslarına ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, Libya Başbakanı El Bağdadi Ali El Mahmudi’nin özel davetiyle İNTES üyelerinin de bulunduğu 100’e yakın müteahhitle Libya’ya günübirlik ziyarette bulunduğunu kaydetti. Libya Başbakanı El Mahmudi ile baş başa görüştüğünü bildiren Çağlayan, Türkiye-Libya ilişkilerinde yeni bir dönemin başladığını
belirterek, şöyle konuştu; “Altı aydır sürdürdüğümüz Libya çalışmaları, geçen ay Sayın Başbakanımızın yaptığı ziyaretten sonra büyük ivme kazandı. Dün Libya Başbakanı Sayın Mahmudi’nin daveti üzerine müteahhitlerimiz ve müşavirlerimizle birlikte Trablus’a gittik ve kendisi ile görüştük. Sayın Başbakan özel görüşmeden sonra Türk müteahhitlere hitap etti. Artık Libya ile ticaret boyutundan stratejik ortaklık boyutuna geçiyoruz. Sayın Başbakan açıkladı; Libya kapılarını sonuna kadar Türk işadamına açıyor. Altyapıdan konut inşaatına kadar inşaat sektöründe 15 milyar dolarlık hazır projeyi Türk şirketlerine verme
kararı aldılar. Başbakan da bunu açıkladı.” dedi. Libya Başbakanı El Mahmudi ise ülke olarak hedeflerinin 3 yılda 100, 5 yılda da 150 milyar dolarlık yatırım yapmak olduğunu belirtti. Bu projelerin 3 alanda yer aldığını ifade eden El Mahmudi, bunları her türlü altyapı ve üstyapıyı kapsayan müteahhitlik hizmetleri, turizm yatırımları sanayi ve tarım olarak sıraladı. Libya özel sektörü ile Türk şirketlerinin ortak şirketler kuracağını, bu şirketlere müteahhitlik alanında vergi ve diğer tüm kolaylıkların tanınacağını, projelerin, belirlenen fiyat üstünden bu şirketlere doğrudan ihalesiz verilebileceğini ifade eden El Mahmudi,
Devlet Bakanı Çağlayan’ın Libya TemaslarıDevlet Bakanı Zafer Çağlayan, 5 Ocak 2010 tarihinde Libya’ya müteahhitlik heyeti ile birlikte ziyaret düzenledi. Libya ile yaşanan sorunların bir an önce çözülmesi için temaslarda bulunan Çağlayan, ülkeyi Kasım ayı içerisinde Başbakan Tayyip Erdoğan’ın başkanlık ettiği bir heyet ile ziyaret etmişti.
94 - 95
“Libya’daki şirketleri değerlendirmeye tabi tutacağız, sizinle ortak olacaklar.” dedi. Mutabakat Zaptı Temaslar çerçevesinde Başbakan El Mahmudi ile yapılan görüşmeden sonra, Bakan Çağlayan ve Libya Sanayi, Ekonomi ve Ticaret Bakanı Muhammed El Huveyc başkanlığında müteahhitlere yönelik bilgilendirme toplantısı yapıldı. Libya Kamu İdaresi’ne ait işveren kuruluşları oluşturan ODAC (İdari Merkezleri Geliştirme Kurumu) ve HIB (Altyapı ve Konut İdaresi), Yatırım İdaresi, Özelleştirme İdaresi başkanları, Karayolları, Demiryolları ve Limanlar Genel Müdürlerinin de katıldığı toplantıda, Türk müteahhitlere Libya’da gündemde olan projelere ilişkin ayrıntılı bilgiler verildi ve müteahhitlerin soruları cevaplandı. Bu toplantının ardından Libya Sanayi, Ekonomi ve Ticaret Bakanı El Huveyc ile Devlet Bakanı Çağlayan arasında imzalanan mutabakat zaptıyla, iki bakan başkanlığında işbirliğinin gelişimini izlemek üzere bir “İzleme Komitesi” kurulması kararlaştırıldı. Komite, Bakanlar düzeyinde 3 ayda bir toplanacak. Taraflar müteahhitlik, turizm, sağlık-eğitim, sanayi ve tarım sektörlerinde ortak şirketler kurulmasını desteklemeyi kararlaştırdıklarını ifade ettikleri mutabakat zaptıyla, Bakanlar başkanlığındaki İzleme Komitesi çatısı altında müteahhitlik, yatırım ve dış ticaret alanında 3 çalışma grubu kurulması konusunda mutabık kaldılar.
İNTES Yönetim Kurulu Başkanı Şükrü Koçoğlu da Libya’ya gerçekleştirilen ziyaretlere iştirak etti. Koçoğlu, 23-25 2009 Kasım tarihlerindeki
toplantıda bir konuşma gerçekleştirdi. Toplantıda Koçoğlu, Libya ile ekonomik ilişkilerimizi ve müteahhitlik sektörünün değerlendirmesini ve işadamlarımızın karşılaştıkları sorunları iletti. Koçoğlu, konuşmasında dünyanın ekonomik krizle mücadelesinin sürdüğü ortamda hızlı büyümeye paralel yatırımlar planlayan Libya’nın ekonomik gücünün daha da önemli hale geldiğini vurguladı. Libya’da bugüne kadar toplam 379 proje tamamlandığını ve 1972-2009 döneminde üstlenilen işlerin tutarının 20,3 milyar dolar olduğunu ve yaklaşık 90 Türk firmasının faaliyet gösterdiğini, Libya’da faaliyet gösteren Türk firmaların yanında çalışan Türk işçilerinin sayısının 150.000’i aştığını belirtti. Koçoğlu, Libya’da yaşanan sorunları ise şu şekilde sıraladı;“Libya’da çalışan müteahhitlerimizin en önemli sorunlarından birini, Türkiye-Libya arasında geçmiş dönem müteahhit alacakları oluşturmaktadır. İki ülke arasında Hükümetler seviyesinde yürütülen görüşmelerde yıllar içinde kısmi çözümlere ulaşılmış ise de sorun henüz tümüyle çözülebilmiş değildir. Libya ile gerek geçmişten kaynaklanan prim sorunlarının ve gerek mevcut dönemde sağlık alanında karşılaşılan sorunların giderilmesi, ilişkilerin gelişmesine hizmet edecektir.Çalışma vizesi konusunda da süreye ve bürokratik işlemlere bağlı sorunlar varlığını sürdürmektedir. Bunun yanı sıra Libya’da iş yapan firmaların asgari % 50 oranında Libyalı işçi çalıştırma zorunluluğu da firmalarımızda sıkıntı yaratmaktadır. Bu oranın önümüzdeki dönemde yabancı işçiler aleyhine değişmesi beklenmektedir.”
Kasım Aralık 2009
Bakan Çağlayan ve Dubai Emiri Şeyh Maktum
arasında, Şeyh Maktum’un sarayında
gerçekleşen ve yarım saat süren ikili görüşme
basına kapalı yapıldı. Çağlayan, Başbakan
Erdoğan’ın mesajlarını Maktum’a aktardı.
Dubai gezisine ilişkin değerlendirmelerinde
Zafer Çağlayan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile
yatırım ve işbirliği alanlarını belirlemek ve ortak
proje yapmak için bir heyet hazırlamaya karar
verdiklerini bildirdi.
Bakan Çağlayan, BAE’nin Türkiye ile ekonomik,
sosyal ve ticari alanlardaki ilişkileri geliştirme
konusunda ciddi gayreti olduğunu dile getirerek,
Bakan Şeyh Mansur Bin Zayed El Nahyan’ın,
gerçekleştirdikleri bu ziyaretten son derece
memnun olduğunu kendilerine ilettiğini
bildirdi. Şeyh’in, kendisine, BAE ekonomisinin
ve hazinesinin çok güçlü durumda olduğunu
aktardığını ifade eden Çağlayan, BAE’de
önümüzdeki dönemde çok büyük yatırım
imkanlarının olduğunu söyledi.
Bakan Çağlayan, El Nahyan’ın, kendisine,
basın-yayın organlarında Dubai hakkındaki bazı
haberlerin ister istemez bir panik yarattığını
ancak bunun üstesinden gelebileceklerini
söylediğini ifade etti. BAE Başbakan
Yardımcısı’nın kendisine, altyapı yatırımlarını
tamamlamaya çalıştıklarını ve BAE’de
Bakan Çağlayan, BAE’de Dubai Emiri Şeyh Maktum ile görüştü
HaberlerHaberler
96 - 97
önümüzdeki 5 yılda 300 milyar doların üzerinde
bir altyapı yatırımı olacağını ilettiğini anlatan
Bakan Çağlayan, yatırım yapılacak bu alanlara
Türk müteahhitlerinin beklendiğini kaydetti.
Bakan Şeyh Mansur Bin Zayed El Nahyan’ın,
Türkiye ile enerji, gıda, turizm, inşaat ve tarım
alanında çok önemli işbirlikleri yapabileceklerini
dile getirdiğini belirten Çağlayan, özellikle
bu işbirliklerinin tarım ürünlerinin sanayiye
entegrasyonunda yapılabileceğinin söylendiğini
ifade etti.
Çağlayan, Bakan Şeyh Mansur Bin Zayed
El Nahyan’ın, Türk müteahhitlerinden, Türk
işadamlarından BAE’deki proje ve yatırımlara
daha fazla ilgi ve alaka göstermelerini
beklediklerini ifade ettiğini anlatarak, görüşmeye
ilişkin olarak şunları söyledi;
“BAE’de 2010 yılında 30 milyar dolarlık demiryolu
yatırımları var ve Türk şirketlerini bekliyorlar.
Petrokimya alanında 2010 yılında 25 milyar
dolarlık yeni proje var. Ayrıca 22 sanayi bölgesi
kurulacak. Ben de “Türkiye’nin önümüzdeki 10
yılda 130 milyar dolar civarında enerji yatırımı
olacak, biz de sizi orada görmek istiyoruz.”
dedim. “Türkiye ile belli alanlarda işbirlikleri
yapabiliriz; gıda üretimi yapan firmalarla, et, süt
ve süt ürünleri konularında Türkiye’deki firmalarla
ortaklıklara hazırız.” dediler. Biz de dedik ki;
“İsterseniz kamu isterseniz özel sektör, gelin
bu alanlarda işbirlikleri yapalım.” BAE ile yatırım
ve işbirliği alanlarını belirlemek ve ortak proje
yapmak için, ortak bir heyet hazırlamaya karar
verdik. Her iki ülkeden aramızdaki koordinatörleri
seçtik. Bu heyet hemen çalışmaya başlayacak ve
işbirliği yapabileceğimiz alanları belirleyecek.”
Kasım Aralık 2009
Haberler
Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası
Sanat Galerisi’nde 11 Aralık 2009 tarihinde
öğrencilere burs sağlayan Orçun Gül Fonu’na
destek amaçlı sergi açıldı.
Orçun Gül Dizayn’ın ev aksesuarları ve hediyelik
eşyaları tanıtım sergisinde, sanatın ve estetiğin
inceliklerini taşıyan çok farklı ve çok çeşitli
eşyalar yer aldı.
Mimar Zühal Gül, trafik kazasında vefat eden
oğlunun anısını yaşatmak amacıyla Orçun Gül
Fonu’nu kurmuştu. İNTES Sanat Galerisi’ndeki
sergiye sanatseverlerin yanı sıra yardımseverler
de ilgi gösterdi. Sergide ev aksesuarları, el
emeği ağırlıklı hediyelik eşyanın yanı sıra ahşap
işleri ve saatler yer aldı.
19 Aralık 2009 tarihine kadar açık kalan
sergiden elde edilen gelir Orçun Gül Fonu
aracılığıyla öğrencilere burs olarak aktarılacak.
İNTeS Sanat Galerisi’nde Anlamlı Sergi
98 - 99
Fernas İnşaat Ltd. Şti.’den Yurtdışında İki Yeni ProjeYurtdışı müteahhitlik hizmetlerinde önemli
projeler üstlenen Fernas, iki yeni proje ile
yatırımlarına devam ediyor. Özellikle enerji
projelerinde uzmanlaşan Fernas, Hindistan’ın
Gujarat şehrinde Dahej-Vijaipour Boru Hattı
(DVPL-II) Projesi'ne 19 Eylül 2009 tarihinde
başladı. Proje bedeli 90.000.000 dolar olan
iş kapsamında; 4 adet Pig İstasyonu ve 11
adet Hat Vanası İstasyonu’nu da içeren 341,8
kilometre uzunluğunda 48" çapında yüksek
basınçlı (Dizayn Basıncı: 92 bar) doğalgaz boru
hattının yapımı, işveren tarafından temin edilen
hat boruları ve diğer malzemeler dışındaki
malzemelerin temini, yapım, montaj, test ve
devreye alma işleri bulunmaktadır.
Fernas 2009 yılında Katar’da Umm Bab ve
Dukhan’a (GSUD) Gaz Temini ve QAFCO-5’e Gaz
Temini Projesi (EPIC) işini üstlendi. Sözleşme
bedeli 90.000.000 dolar olan işin başlangıç
tarihi 4 Mayıs 2009’dur.
Proje kapsamında; 28 km uzunluğunda 36"
çapında yüksek basınçlı doğalgaz boru hattı ile
Basınç Düşürme ve Ölçüm İstasyonlarının yapımı
(mühendislik, işveren tarafından temin edilen
hat boruları dışındaki malzemelerin temini,
yapım, montaj, test ve devreye alma işleri)
bulunmaktadır. İstasyonlar pig kovanları, ESDV
sistemleri, filtreler, ticari ölçüm üniteleri, basınç
düşürme üniteleri, flare sistemleri, kesintisiz
güç kaynağı sistemleri, PLC-SCADA sistemleri,
yangın ve gaz sistemleri, fiber optik kablolama
ve telekomünikasyon ve telemetri sistemleri ile
teçhiz edilecektir.
Kasım Aralık 2009
Haberler
AGE İnşaat ve Ticaret A.Ş. Yönetim Kurulu
Başkanı Atilla Önen ve şirket ortağı Çiler
Önen tarafından Ağrı ili Merkez ilçesi 100. Yıl
Mahallesi Murat İ.Ö.O yakınında Çiler-Atilla
Önen 200 Kişilik Kız Öğrenci Yurdu yaptırıldı.
Ağrı ili Merkez ilçesinde yapılan 200 Kişilik Kız
Öğrenci Yurdu 13 Ocak 2010 tarihinde Vali, İl
Milli Eğitim Müdürü, Ağrı Milletvekilleri ve diğer
ilgili bürokratların ve Atilla Önen’in katıldığı
törenle hizmete açıldı.
200 Kişilik Kız Öğrenci Yurdu;
Taban Alanı : 600 m2
Toplam Alan : 2400 m2
Kapasite : 200 Öğrenci
Kat Sayısı : Bodrum + Zemin + 1 + 2 Kat
Yurt içerisinde 21 adet yatak odası ve 300
öğrencilik yemekhane, mutfak ve soğuk hava
deposu, 100 öğrencinin aynı anda yararlanacağı
kütüphane, 30 öğrencinin aynı anda
yararlanacağı hamam, 100 öğrencilik 4 adet
etüt odası, revir, ütü odası, idareci ve personel
odaları, asansör ve yangın merdiveni mevcuttur.
AGe İnşaat’tan Çiler – Atilla Önen Kız Öğrenci Yurdu
100 - 101
Dünyayı İnşa edenler 2010 Hazırlanıyor
2009 Dünyayı İnşa Edenler Zirvesinden Görüntüler
Kasım Aralık 2009
Yeni Yayınlar
Prof. Dr. Kemal Dayınlarlı tarafından 378
sayfalık İngilizce tahkim eseri yayınlanmıştır.
Aslen bir ders kitabı olarak tasarlanmış olan
bu eser, hukuk fakültesi öğrencilerine ve
tahkim hukuku ile ilgilenen herkese yeni bir
ufuk açacak niteliğe sahiptir.
Özellikle son yıllarda küreselleşmenin de
etkisiyle ticari faaliyetlerin sınır tanımaz bir
şekilde geliştiği görülmektedir. Bunun en
belirgin örneğini, hizmet, mal ve sermayenin
serbest dolaşımını kabul etmiş olan Avrupa
Birliği ülkelerinde görmek mümkündür.
Şirketlerin büyümeye ve yeni pazarlara
duydukları ihtiyaç uluslararası ticaret
kavramını doğurmuş ve sonuçta uluslararası
ticarette yaşanan gelişmeler insanoğlunu
şaşkınlığa düşürecek bir ivmeyle ilerleme
kaydetmiştir. Ne var ki ülkeler arasındaki
hukuki, sosyal, ticari farklılıklar ile yargının
işleyişi ve hızındaki farklılıklar uluslararası
şirketlerin önüne bir engel olarak çıkmıştır.
Ancak hukukun ticari hayattaki bu
gelişmelere kayıtsız kalması düşünülemez.
Nitekim Tahkim Hukuku’nda taraflara
sözleşmelerine ekleyecekleri tahkim şartı
veya ayrıca düzenleyecekleri bir tahkim
anlaşması sayesinde uyuşmazlıkları herhangi
bir devletin mahkemesine başvurmadan,
tahkim yolu ile halletme imkanı sunulmuştur.
Bu bağlamda, uyuşmazlıkların tahkim yolu ile
çözümü için dünya genelinde giderek artan bir
şekilde kullanılan ICC ve UNCITRAL kuralları
hazırlanmıştır.
Tüm bunların ışığında, kitap hukuk fakültesi
öğrencileri ve tahkim hukukuyla ilgilenenlerin
ellerinden düşürmeyecekleri bir başvuru
kaynak olacaktır. İngilizce olarak hazırlanan
kitapta, özetle, Türk Milletlerarası Tahkim
Kanunu, Milletlerarası Tahkim Ücret Tarifesi
Yönetmeliği, Milletlerarası Tahkim Ücret
Tarifesi, UNCITRAL Uzlaşma Kuralları,
UNCITRAL Tahkim Kuralları, UNCITRAL Model
Kanunu, UNCITRAL Milletlerarası Ticari
Uzlaşma Model Kanunu, ICC Tahkim Kuralları,
Yabancı Hakem Kararlarının Tanınması ve
Tenfizine Dair 1958 New York Konvansiyonu
ve Türk Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul
Hukuku Hakkında Kanun’a yer verilmiştir.
International Arbitration
Prof. Dr. Kemal DAYINLARLI
Kitabın Temin Adresi: Tunalı Hilmi Cad. 113/7 Kavaklıdere / Ankara Tel: 0312 426 73 58
102 - 103
Prof. Dr. Şükrü Kızılot’un “İnşaat Muhasebesi
Vergilendirilmesi ve Asgari İşçilik” kitabının,
Ocak 2010’da 14. Baskısı çıktı. Ciltli, 1238
sayfa olan kitapta aşağıdaki konular yer
alıyor.
Özel İnşaat İşleri (Yap-Satçılık şeklindeki
inşaatlar, inşaat firmasının kendi arsası
üzerine yaptığı inşaatlar, kat karşılığı
başkasının arsası üzerine yaptığı inşaatlar,
bunlarla ilgili sözleşmeler, satış halinde
vergilendirme durumu, KDV uygulaması ve
KDV iadesi, bina ve arsanın değerlemesi, tapu
harcı ve iskan)
Yıllara Yaygın İnşaatlar (Taahhüt şeklinde
yapılan yıllara yaygın inşaatlarla ilgili özellikli
durumlar, taşeronlara yaptırılan işler,
ortak genel giderler, amortismanlar, çeşitli
durumlara göre stopaj uygulaması, işin bitimi,
kazancın tespiti, iş ortaklığı, konsorsiyum,
adi ortaklık, KDV uygulamasında özellikli
durumlar, fiyat farkları)
Yurtdışı İnşaat İşleri (Vergilendirme
ve muhasebe uygulaması, konu ile ilgili
diğer mevzuat hükümleri, yurtdışı teminat
mektupları, yurtdışına malzeme ve makine
gönderilmesi)
İnşaat Muhasebesi (Yıllara yaygın inşaatlarda
hesapların işleyişi, özel inşaatlar ve örnek
uygulamalar)
Asgari İşçilik (Özel bina inşaatları ve ihaleli
inşaatlar, asgari işçilik kıyaslaması, bunlara
ilişkin örnek uygulama ve açıklamalar)
İnşaat Muhasebesi Vergilendirilmesi ve Asgari İşçilikProf. Dr. Şükrü KIZILOTYaklaşım Yayınları
Kitabın Temin Adresi : www.yaklasim.com Tel: 0(312) 439 43 43 Faks: 0(312) 439 43 40
Kasım Aralık 2009
Summary
File: Investments and Financing ModelsRationalization efforts on investment procedures have
been carried out to decrease the project stock in public
investments in Turkey. Significant headway has been
made in this respect in the last five years. However,
public investment stock is rather large with respect to
existing limited resources, particularly concerning the
irrigation projects. Consequently, the most effective
solution is to provide alternative financing sources that
can ensure the involvement of the private sector in
infrastructure investments.
Certain measures have been included in the Investment
Program for 2010 in order to ensure the realization
of those investments. In the guide for 2010–2012
investment proposals, the investments that are to
be given priority have been listed. Infrastructure will
be in the centre of public investments in this period.
Public investments will be used as an effective tool in
ensuring regional development and decreasing regional
differences in terms of development.
For the period of 2010-2012, in addition to the sectoral
and regional priorities, the ongoing projects will be given
priority depending on the following conditions:
- The projects that can be completed and put to service
in 2010,
The projects that have achieved significant physical -
progress in their implementation,
The projects included in the Investment Program, -
provided with foreign financing and have made significant
physical progress,
The projects that are being carried out and will have -
to be completed in coordination with other ongoing
projects,
The investment projects that are designed to -
preserve and make better use of capital stock, such
as those concerning maintenance, rehabilitation and
modernization projects,
The projects designed for the prevention of natural -
disasters and compensation of the damage caused by
natural disasters,
The projects needed for implementing the policies -
and priorities put forward for EU membership,
The projects consistent with e-Transformation Turkey -
Project and Information Society Strategy.
File: Prof. Dr. Veysel Eroğlu, the Minister of the Environment and ForestryThe Ministry of the Environment and Forestry is one of
the major investors in Turkey. The ministry encourages
private sector investments in a number of ways. Certain
amendments have also been made to ensure better
conditions.
Private sector and public sector cooperation has been
emphasises particularly in investments concerning
hydroelectrical power.
Private sector became part of the production process
after the Water Utilization Rights Agreement came into
effect on 26 June 2003. Water Utilization Rights was the
beginning of a new era for Turkey in terms of energy
production. A number of alternative financing methods
have been offered to ensure the rapid realization of
irrigation projects. One of those is Build-Operate-
Transfer (BOT). The total period of contract can be 23 or
24 years with an investment period of 3-4 years and the
remaining 20 years allocated for operation.
Should the impact of the global financial crisis subside
and better conditions are offered for loans in 2010,
projects with BOT model will be accelerated. Moreover,
existing commercial and Council of Europe Development
Bank loans will continue to be utilized.
The share allocated in the national budget for 2010 is
the main financial source for the Ministry. The ongoing
Greater İstanbul Drinking Water 2nd Stage Project,
Melen System and planned Ankara Drinking Water
Project, Gerede System, both carried out by the General
Directorate of State Hydraulic Works (DSİ), are financed
by foreign credit arranged by Japanese International
Cooperation Agency (JICA).
Efforts are being made by the Ministry to develop
new business opportunities abroad. Cooperation and
friendship agreements that have been shaped with
our neighbouring countries and those in the Balkans,
Caucasus, Middle East and Africa offer our businessmen
new investment fields. To this end, High Level Strategical
Cooperation Councils have been established with certain
countries. As a result, bilateral cooperation agreement
protocols were signed with Iraq and Syria (over 40 with
Iraq and 51 with Syria, as of 23 December 2009).
104 - 105
Binali Yıldırım, the Minister of TransportBy starting to use BOT and other financing models,
the Ministry of Transport came to the end of era
in its history in which only public finances had been
used in realizing its projects. It has now become an
organization that can provide financing to the public
sector. The Ministry contributed significant amount of
resources to the public sector through privatization,
BOT as well as through licensing and similar activities.
In this respect, in deciding for investments that are to
be carried out by means of Public-Private-Partnership
approach, the projects are evaluated in terms of
technical, economical and financial feasibility, and their
economical and social burden is assessed, along with
its contribution to the region and economy in general.
The Ministry aims to realize a number of investment
projects in road, sea and air transport sectors by
utilizing alternative means of financing for the benefit
of our country.
The Ministry also wishes to make use of its past
experiences regarding projects carried out by utilizing
PPP approach. The names of large scale projects that
have been completed are as follows:
Antalya Airport International Terminal I, Ataturk Airport
International Terminal, Antalya Airport International
Terminal II, Dalaman Airport International Terminal,
Adnan Menderes Airport International Terminal,
Esenboğa Airport Domestic and International Terminal,
Milas-Bodrum Airport International Terminal, Atatürk
Airport (Leasing), Antalya Airport (Leasing), Zonguldak-
Çaycuma Airport (Leasing), Antalya-Gazipaşa Airport
(Leasing), Göcek Tunnel, Bodrum Güllük Pier, Bodrum
Passenger Port, Çanakkale Kepez Port, Bodrum
Turgutreis Marina, Didim Marina, Mersin Marina, Alanya
Marina, Kaş Marina, Çeşme Marina, Sığacık Marina,
Yalova Marina, Kumkuyu Marina, Gazipaşa Marina,
Dalaman Marina, Muğla Ören Marina, Renovation of
Vehicle Inspection Stations
Institution: TÜRK EXİMBANK Türk Eximbank was established in 1987 to provide
specialist services. The bank provides exporters with
various financing programs as well as organizing
insurance and guarantee programs to ensure that
exporters/contractors operate in politically and
commercially risk-free environments.
Türk Eximbank has been supporting the Turkish
contractors operating abroad since the day it was
established. Country Credit and Guarantee Programs
aim to provide support for Turkish contractors operating
overseas by ensuring politically and commercially
risk-free environments in which they can undertake
new projects and can remain competitive. Turkish
contractors have utilized a total of 2.2 billion US dollars
of financing to carry out their projects in 23 countries
within the framework of this particular program so far.
Exports Credits Program aims to support overseas
investors and increase their competitiveness in foreign
currency earning services by providing medium-term
financing. As a result, companies are encouraged to
break into new markets with new products.
A new initiative called Overseas Contractors’ Interim
Loans Program was introduced in early 2009. The
objective of the program is to sustain long-term
competitiveness of companies operating abroad.
Contractors carrying out construction projects with
national and/or international employers but having
difficulties because of delayed and uncollected
payments are given assistance through this particular
program. As the effects of the global financial crisis
have not completely subsided, the program is to be
offered in 2010 without country limitations.
Foreign Currency Earning Services Credit Program
aims to assist Turkish companies in performing foreign
currency earning services abroad by providing financing
for their investments in software development, project
design and consultancy services. Contractors utilized a
total of over 120 million US dollars in 2009 within the
framework of these three credit programs.
Kasım Aralık 2009
Summary
Meeting: Traditional Meetings A traditional meeting, hosted by AGE İnş. San ve Tic.
A.Ş., was held on 3 December 2009, entitled “How
to Build Employment”. The guest of honour was
Mr Ömer Dinçer, the Minister of Labour and Social
Security.
Koçoğlu, the İNTES chairman, delivered the opening
address, pointing out that the most critical problem of
the country was that of unemployment. Koçoğlu listed
the reasons behind increasing rates of unemployment
as dwindling investments, increasing population and
high percentage of young population. Another reason
for unemployment, according to Mr Koçoğlu, was lack of
qualified workers for interim jobs. He continued saying,
“the efforts initiated by the Vocational Qualifications
Board in late 2006 has been gathering significant
momentum. İNTES has been offering full support to all
activities carried out within the concept of vocational
standards since the early 90s.”
Koçoğlu also stressed that “employment of foreign
workers in Turkish construction sites abroad has
rapidly been increasing and incentives for employment
abroad must not be neglected in employment incentive
schemes.”
The guest of honour in the meeting, Mr Ömer Dinçer,
the Minister of Labour and Social Security, pointed
out the numbers failed to do justice to the depth of
the unemployment issue. Mr Dinçer added that 67%
of all employees in Turkey did not have a particular
profession, and that as educational level increased,
employment rates also increased, reaching about 90%
with college graduates. Dinçer claimed that those with a
profession had a smaller risk of being unemployed while
unemployment rates remained very high among those
with poorer educational backgrounds and did not have
a particular profession. Mr Dinçer also talked about the
activities carried out by İŞKUR regarding employment.
Mr Dinçer stated that the employment issue was to
be discussed with all the parties concerned in order to
establish a strategy.
The Minister also said that efforts were being made
to provide solutions to the problems experienced by
construction industrialists. “Construction industrialists
should continue to work on overcoming problems in the
countries where they provide services,” he concluded.
The guest of honour in the meeting entitled “Building
up Agriculture”, which was held on 29 December 2009,
was Mr Mehdi Eker, the Minister of Agriculture and Rural
Affairs. The meeting was hosted by Kurt İnşaat Sanayi
Ticaret Ltd.Şti.
Mr Koçoğlu requested for more incentives for agriculture,
adding that agriculture could not be efficient unless it is
assisted by construction projects. Koçoğlu emphasized
that agriculture was the industry of the future and the
only industries that were to be growing constantly would
be food-agriculture, pharmaceuticals and health. He
said:
“Food that is produced without using additives will result
in healthier populations requiring less medical care.
Therefore, agriculture needs to incorporate technology
in the production process. Agriculture has to produce
its own industry, but natural crops have to be produced
with the assistance of innovative technology.”
Koçoğlu also reminded that agriculture had been
neglected until 10 years ago since agricultural
infrastructure had a very small share in the national
budget. As a result, certain investment projects could
take as long as 30 years to be completed. “However,
a better approach in rationalisation of investment
programs has been adopted and consequently,
investment projects can be completed over a period of
10 years, which is a significant improvement.”
Mr Eker, the guest of honour in the meeting, said that
urban population had been increasing throughout the
world as the number of agricultural workers decreased,
which emphasised the importance of productivity in
agriculture. Mr Eker stated that industrialized countries
had better agricultural methods, and while only 2
percent of the population in the US were engaged in
agriculture, the share of agricultural workers in the
general population was about 4 percent in the EU.
Therefore, it was not the number of people in agriculture
that mattered but productivity and methods employed
were of greater significance.
Turkey, as Mr Eker reported, had 26 million hectares
of agricultural land and 26% of all employed people in
Turkey worked in agriculture. Mr Eker reminded that the
share of agriculture in the general employment in Turkey
was about 35% about 6-7 years ago. However, in terms of
productivity, the revenue obtained from agriculture has
risen from 23 billion US dollars to 57.6 billion US dollars
in the last 7 years. Mr Eker stated that there had been a
3.3% growth rate in agriculture in the 3rd quarter in 2009
and better figures are expected for the 4th quarter.
The ministers, Mehdi Eker and Ömer Dinçer, planted
ceremonial trees in a special lot set aside for İNTES in
the garden of the Ankara Sheraton after the meetings
which took place in December.
106 - 107
EU PROjECTMeasurement and Evaluation, Training and Employment Project in the Construction Industry
A total of 11 reinforced concrete metal workers and
19 carpenters who were unemployed underwent a
vocational training program between 21 December
2009 and 15 January 2010 within the framework of an
EU project.
The participants were first given theory tests to
establish their existing skill levels. As a result, theory
training program started on 22 December 2009 at
İNTES Headquarters.
The participants then undertook a practical English,
Occupational Health and Safety, Basic First Aid and
basic labour law courses. The courses were given by
Cemil Büyükutku, DETAM, and İNTES Legal Consultant
Güçlü Bolat, respectively. The participants also received
theory training from Ömer Altun on various tools and
operations.
An examination on practical skills was given on 26
December 2009 at the Turkish Training Site.
The exam results of the carpenters have revealed that
although most of the participants were able to score
“Successful – Good” and “Successful – Very Good”,
none of the participants could reach “Successful –
Supervisor” level. The results have indicated that the
participants were successful particularly in terms of
practical performance while more training was needed
to improve their knowledge particularly in terms of
theory.
The performance of metal workers, on the other
hand, revealed that 72% of the candidates were in the
“Successful – Fair” category. The mean score in the
theory exam was 69.5 while it was 52.9 for practice.
The results have shown that the participants were
weaker in terms of practical implementation.
Practice training sessions started in 28 December
2009 and took place at the Turkish Training Site for
one week and at Gazi University Faculty of Technology
for another week.
The participants continued their practical training
program with specialist instructors of the Gazi University
Faculty of Technology after the 4th of January, 2010.
Both carpenters and metal workers received
comprehensive training concerning the details of their
respective jobs and had a great deal of opportunity to
practice what they learned in theory.