islam ansiklopedisi cilt 24 - komisyon.pdf

1420

Upload: hilmi

Post on 03-Jun-2018

285 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

ran’da Kaçar hânedan döneminin en ünlü airi.
2 âban 1223’te (23 Eylül 1808) îraz’da dodu. Gülen mahlasn kullanan air Mirza Muhammed Ali’nin oludur. Babasn on bir yanda iken kaybetti. îraz’da balad örenimini sfahan’da tamamlad. Erken yata iir denemesi yapan ve Habîb mahlasn alan Kânî, Horasan Valisi ücâüssaltana’nn dikkatini çekerek himayesine mazhar oldu. Vali, olu Oktay Kân’ metheden iirlerinden dolay ona Kânî mahlasn verdi. Bir süre ücâüssaltana’nn yannda kalan Kânî srasyla Yezd, Kirman, Gîlân, Mâzenderan ve Azerbaycan’a seyahat etti. Bu seyahatlerinde birçok  âlim ve airle tanp onlardan faydaland. Daha sonra Tahran’a giderek Kaçar hânedanndan Feth Ali ah’la tant ve onun teveccühünü kazand. Feth Ali kendisine “müctehidü’-uarâ” lakabn verdi. Onun ölümünün ardndan yerine geçen Muhammed ah tarafndan Hz. Peygamber’in airi Hassân’a  benzetildii için Hassânü’l-Acem olarak adlandrld. Nâsrüddin ah, Kânî’yi sarayn resmî airi yapt ve melikü’-uarâ mertebesine yükseltti. Nâsrüddin ah’n tahta çkndan bir süre önce Tahran’a yerleen Kânî’nin sal içki ve uyuturucu madde yüzünden bozuldu; 4 âban 1270 (2 Mays 1854) tarihinde Tahran’da öldü.
iirlerinde mânadan çok âhenge ve ekle önem veren Kânî bir Bat dilini (Franszca) bilen ilk ranl airdir. Ancak bunun iirlerine herhangi bir etkisi olmamtr. Ayrca Arapça ve Türkçe de biliyordu. ekil ve âhenk bakmndan kusursuz olan iirlerinde toplum hayatnn baz meselelerine de temas etmitir. Kaçar döneminin birçok airi gibi kaside, musammat, gazel ve terkibibend türünde iirler  söylemi, ayrca hicivleri ve hezl iirleriyle de dikkat çekmitir.
Kânî’nin büyük bir bölümü kasidelerden oluan yaklak 23.000 beyitlik divan ilk defa Perîân adl eseriyle birlikte Külliyyât ismiyle baslm (Bombay 1277), bunu Tahran’da yaplan çeitli basklar takip etmitir. airin, Kaçar Hükümdar Muhammed ah adna Receb 1252 (Ekim 1836) tarihinde tamamlad ve Sa‘dî-i îrâzî’nin Gülistân’n taklit etmek suretiyle yazd Perîân adl mensur eseri 113 hikâye ve otuz üç öütten meydana gelmektedir.
BBLYOGRAFYA
 
 
 
 
Kâ‘b b. Adî b. Hanzale et-Tenûhî (ö. 25/646 [?])
Sahâbî.
Hîre’de doduu tahmin edilmektedir. Hîre civarnda yaayan Tenûh kabilesinin müttefiki olup Yemen asll Tücîb kabilesinin bâd koluna mensubiyeti sebebiyle bâdî nisbesiyle de anlr. Onun Câhiliye döneminde Hz. Ömer’le birlikte kuma ticareti yapt, bu münasebetle skenderiye’ye çeitli seyahatleri olduu kaydedilmektedir.
Kâ‘b, Hz. Peygamber hakknda aratrma yapmakla görevli Hîreli dört kiilik bir heyetle birlikte Resûlullah’n vefatndan ksa bir süre önce (11/632) Medine’ye gitti ve bir müddet sonra müslüman oldu. Hîre’ye dönüünün ardndan Resûl-i Ekrem’in vefat ettii duyulunca irtidad eden yaknlarnn tesiriyle ksa bir süre tereddüt geçirdiyse de daha sonra kendini toparlad; Medine’ye giderek Hz. Ebû Bekir’e biat etti ve buraya yerleti. Müseylimetülkezzâb’a kar yaplan Yemâme Sava’na katld. Hz. Ebû Bekir tarafndan skenderiye’de ikamet eden Msr Mukavks Cüreyc b. Mînâ’ya elçi olarak gönderildi. Diplomatik alanda baarl olduu anlalan ve Msr’a yapt ticarî seyahatler sebebiyle oray iyi bilen Kâ‘b’ Hz. Ömer de ayn görevle Mukavks’a yollad (15/636). Baarl hizmetlerinden dolay Hz. Ömer’in oluturduu divana kaytl ücretliler arasna girdi. Msr’n fethine katlan ve fetihten sonra oraya yerleen Kâ‘b muhtemelen 25 (646) yl civarnda Msr’da vefat etti. Kaynaklarda Alkame adnda bir olundan bahsedilmektedir.
Kâ‘b b. Adî’nin bir râvisi ve bir rivayeti olduu zikredilmi olup (bn Abdülber, el-stîâb, III, 1322) Zehebî, Hz. Peygamber devrinde slâm’a girmediine dair baz rivayetlere dayanarak onun tâbiîn neslinden veya muhadramûndan saylmas gerektiini söylemi, bn Hacer ise sahâbeden olduunu belirten rivayetleri daha isabetli bularak kendisini sahâbîler arasnda zikretmitir.
BBLYOGRAFYA
 
 
 
K‘B el-AHBÂR  (     (
Ebû shâk Kâ‘b b. Mâti‘ b. Heynû‘ el-Himyerî el-Yemânî (ö. 32/652-53 [?])
Benî srâil’e dair rivayetleriyle tannan tâbiî.
104 yanda öldüüne dair rivayete göre milâdî 551 yl civarnda doduu söylenebilir. Yemen’de yaayan Zûruayn (Zülkelâ) soyundan gelmekte olup dedesinin
 ad Heysû‘ veya Amr olarak da zikredilmi, geni ilmi (hibr / habr, çoulu ahbâr), yaygn olmayan bir  rivayete göre ise mürekkeple (hibr) yaz yazmas (Fâris e-idyâk, s. 501) sebebiyle Kâ‘b el-Ahbâr  (Kâ‘b el-Hibr) diye anlmtr. Yemen’de yaad, Resûl-i Ekrem zamannda oraya giden Hz. Ali ile görüerek slâmiyet’i kabul ettii (Vâkdî, el-Mezî, III, 1082-1083) veya Hz. Ebû Bekir devrinde müslüman olduu (Zehebî, Tekiretü’l-uffâ, I, 52; bn Hacer, Tehîbü’t-Tehîb, VIII, 438-439) yahut Hz. Ömer döneminde Medine’ye geldii, halifenin Kudüs’te bulunduunu örenince oraya giderek kendisiyle görütüü ve onun huzurunda müslüman olduu kaydedilmektedir. bn Sa‘d’n naklettii bir rivayete göre, bir yahudi âlimi olan babas Tevrat’n bir ksmn yazp kendisine vererek onunla yetinmesini tavsiye etmi, dier kitaplarn bir dolaba kilitleyip onlar okumamas için kendisinden söz almtr. Ancak slâm’n her tarafa yaylmas üzerine babasnn saklad kitaplar okuyan Kâ‘b bunlarda Resûlullah ile ümmetinin özelliklerini görünce slâmiyet’i kabul etmi, Abbas da onu himayesine almtr. Kâ‘b’n müslüman oluuyla ilgili olarak baz garip hikâyeler de uydurulmutur.
Kâ‘b el-Ahbâr, Hz. Ömer ve Suheyb-i Rûmî gibi sahâbîlerden hadis rivayet etmi, Resûl-i Ekrem’den mürsel olarak rivayette bulunmutur. Sahâbîlerden Hz. Ömer, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Zübeyr, Ebû Hüreyre ve Muâviye b. Ebû Süfyân kendisinden faydalanm, Hz. Ömer’in iki âzatls Eslem ve Ebû Râfi‘ es-Sâi ile Mâlik b. Âmir, Saîd b. Müseyyeb, Atâ b. Yesâr ve Kâ‘b’n üvey oullar Tübey el-Himyerî ile Nevf b. Fedâle gibi tâbiîler  de ondan rivayette bulunmutur. Rivayetleri Mâlik’in el-Muvaa, Dârimî, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve  Nesâî’nin es-Sünen’lerinde yer alan Kâ‘b el-Ahbâr’n ilk zamanlar kssa anlatt, ancak devlet  bakan tarafndan görevlendirilmeyen kiilerin kssa anlatmasn yasaklayan hadisi duyunca (Müsned, IV, 233) bundan vazgeçtii, Muâviye’nin izin vermesi üzerine de bu ie tekrar balad  belirtilmektedir (bn Hacer, el-âbe, V, 650). Zehebî onun aî-i Buârî’de rivayeti bulunduuna iaret etmi (Tekiretü’l-uffâ, I, 52), ancak bn Hacer el-Askalânî bunun doru olmadn, söz konusu rivayetin metninde Kâ‘b’n ad geçse de (a. bk.) Muâviye b. Ebû Süfyân’a ait bir  deerlendirmenin yer ald bu rivayetin Kâ‘b’dan gelmediini belirtmitir (Tehîbü’t-Tehîb, VIII, 439).
 
faziletine dair geni iktibaslar yapmaktadr ( ilye, VI, 18-19, 32-35). Ayrca Kâ‘b’n ölümünden bir  müddet önce imha ettii (Zehebî, Alâmü’n-nübelâ, III, 493-494) bu nüshaya dayanarak yapt Kur’an âyetleriyle ilgili baz yorumlarn hadislere uygunluunu gören sahâbenin onu tasvip ettiine dair haberler rivayet edilmitir (Ebû Nuaym, V, 372, 374-375, 377, 379, 384, 387; VI, 3, 27, 30). Kâ‘b el-Ahbâr Humus’a yerlemi, Bizansllar’la yaplan savalara katlm ve 32 (652-53) ylnda  burada vefat etmitir. Ölüm tarihinin 34 veya 35 olduu, Dmak’ta ölüp Bâbüssagr Kabristan’na defnedildii de zikredilmitir (M. Edîb el-Hüsnî, II, 425).
Kâ‘b el-Ahbâr’n güvenilirlii konusu tartlmtr. Onun verdii bilgilere Hz. Ömer’in ilgi gösterdii, kendisinden öüt istedii ve tavsiyelerine uyduu rivayet edilmi (bn Ebû eybe, VII, 49; Ebû Nuaym, V, 365, 368, 371, 386, 389, 390; VI, 44), ancak baz eyleri nakletmekten vazgeçmedii takdirde kendisini Medine’den süreceini söyledii belirtilmitir (Ebû Zür‘a ed-Dmak, I, 544; Ebû  Nuaym, V, 374-375). bn Mes‘ûd, rivayetlerinde yer alan gerçek d hususlar sebebiyle onu eletirmi (Kurtubî, XIV, 357), sahâbe arasnda Kâ‘b’n rivayetlerine kar olumsuz tutum ortaya koyan baka isimlerin de bulunduu zikredilmitir (Müsned, II, 486; Mes‘ûdî, II, 348-349; bn Hacer, el-âbe, III, 316).
Öte yandan Kâ‘b el-Ahbâr’ bn Hibbân e-it’nda kaydetmi, Nevevî, çok bilgili bir âlim olduuna dair Ebü’d-Derdâ’nn görüünü zikrettikten sonra geni bilgisi ve sika kiilii üzerinde ittifak bulunduunu söylemitir. bn Asâkir ve Ebû Nuaym gibi müelliflerin, eserlerinde ona geniçe yer vermelerinin de kendisine duyduklar güvenle açklanmas mümkündür. Zehebî ve bn Hacer gibi nisbeten müteahhir saylan muhaddisler Kâ‘b’n biyografisini incelerken kendisini cerhedici bir   beyanda bulunmam, Zehebî ayrca engin bilgisine ve dindar kiiliine iaret etmitir. Zayf ve metrûk râvilerin biyografilerine dair eserlerde kendisine yer verilmemi olmas da Kâ‘b’n lehinde  bir husus olarak deerlendirilebilir.
Kâ‘b, srâiliyat’a dair rivayetleri ve baz sahâbîlerin onun hakkndaki beyanlar dikkate alnarak  çada baz müellifler tarafndan eletirilmitir. M. Reîd Rzâ, Kâ‘b’n bu tür rivayetleri slâm’a soktuundan söz ederken kulluk tezahürlerinde de samimi olmadn söyleyecek kadar ileri gitmi ve onun bu tarafnn pek çok hadisçiye gizli kaldn ileri sürmü (Tefsîrü’l-menâr, VIII, 449), Kâ‘b’ sika kabul eden âlimleri yanlp aldanmakla suçlamtr (Remzi Na‘nâa, s. 169-170). Reîd Rzâ’nn  bu yaklamn Ahmed Emîn ve Ebû Reyye gibi müellifler daha da ileri götürmü, bu eletirilere yaplan kar eletirilerle tartma günümüzde de önemini korumu ve Kâ‘b’ bu eletirilere kar savunanlar da olmutur (meselâ bk. M. Hüseyin ez-Zehebî, s. 95-104; M. Accâc el-Hatîb, s. 317-330; Muhammed b. Muhammed Ebû ehbe, s. 100-105).
 
Buhârî gibi bir hadis otoritesinin Muâviye b. Ebû Süfyân’dan naklettii ifade (Buhârî, “ tiâm”, 25), bir taraftan Kâ‘b’n güvenilir kiiliine iaret ederken dier taraftan cerh ve ta‘dîl açsndan rivayetlerinin tamamen sorunsuz olmadn göstermektedir. Buna göre Muâviye, Kâ‘b’n Ehl-i kitap’tan rivayette bulunanlarn en güveniliri olduunu söylemi, ancak rivayetlerinin, içinde  bulunmas
muhtemel gerçek d eyler açsndan incelenmesi gerektiine dikkat çekmitir.
Ebü’l-Ferec bnü’l-Cevzî’nin Feâilü’l-uds’ü ile Ziyâeddin el-Makdisî’nin Feâilü Beyti’l- madis’indeki tarihî bilgilerin, Kisâî’nin aü’l-enbiyâ, Sa‘lebî’nin Arâisü’l-mecâlis’indeki  peygamberlerle ilgili rivayetlerin, Ezrak’nin Abâru Mekke’sinde Mekke tarihi, bnü’l-Esîr’in el- Kâmil’inde mahlûkatn yaratlmas ve peygamberler hakknda verilen bilgilerin, ayrca Mutahhir b. Tâhir el-Makdisî’nin el-Bed ve’t-târî, bn Haldûn’un Kitâbü’l-ber ve dîvânü’l-mübtede ve’l- aber’indeki bilgilerin bir ksm Kâ‘b’dan rivayet edilen haberlere dayanmaktadr (M. Ali Ebû
Hamde, s. 74-83). Brockelmann, Kâ‘b el-Ahbâr adna uydurulan adîü ilkifl’den (Bulak 1283), Ziriklî de Sîretü’l-skender adl iki cilt hacminde bir eserden söz etmektedir. Kitâbü Kâbi’l-Abâr  adl eserin de Kâ‘b el-Ahbâr’a nisbet edilen rivayetlerden meydana geldii görülmektedir  (Süleymaniye Ktp., Hac Mahmud Efendi, nr. 4923). Kâ‘b el-Ahbâr hakknda Israel Wolfensohn Kab el-Abår und seine Stellung im adt und in der islamischen Legendenliteratur adyla bir  doktora tezi hazrlam (Frankfurt 1933), Muhammed Ali Ebû Hamde Fi’l-Ubûri’l-aârî li’l- mektebeti’l-Arabiyyeti’l-slâmiyye: el-Kitâbü’-ânî: Kâbü’l-Abâr (Amman 1411/1991) adl çalmasnda onun hakkndaki görüleri derlemi, Moshe Perlmann da atü slâmi Kâb el-Abâr  adl bir risâleyi “A Legendary Story of Kab al-Abr’s Conversion to Islm” (The Joshua Starr  Memorial Volume, New York 1953, s. 85-97), ayn konudaki dier bir rivayeti de “Another Kab al- Abr Story” adyla yaymlamtr (The Jewish Quarterly Review, XLV [Philadelphia 1954], s. 48- 58).
BBLYOGRAFYA
 
 
 
 
(ö. 3/624)
slâm’a dümanlyla tannan yahudi airi.
Baba tarafndan Tay kabilesine, anne tarafndan bir yahudi kabilesi olan Benî Nadîr’e mensuptur. Hem Araplar hem yahudiler tarafndan sevilir ve kendisine deer verilirdi. Medine’de oturan Kâ‘b, Bedir Gazvesi sonunda müriklerin malûp olduklarna ve yetmi ölü verdiklerine dair haber  Medine’ye ulanca bunun doruluuna inanmam, “Gerçekten Muhammed bu kadar kiiyi öldürmüse yerin alt üstünden daha hayrldr” diyerek tepki göstermiti. Ancak haberin doru olduu ortaya çknca tâziyede bulunmak ve Kurey’i müslümanlar aleyhine kkrtmak için krk kadar  adamyla birlikte Mekke’ye giderek müslümanlara kar savamak üzere Ebû Süfyân ile anlat. Söyledii iirlerle Kureyliler’in intikam duygularn tahrik etti. Hz. Peygamber’in airi Hassân b. Sâbit de onu evinde misafir edenler hakknda o kadar etkili iirler söyledi ki bundan sonra hiç kimse
Kâ‘b’ evinde misafir etmeye cesaret edememitir.
Medine’ye döndükten sonra iirleriyle Resûl-i Ekrem’i ve ashabn hicveden, etkili konumalar ve servetiyle mürikleri müslümanlara kar kkrtmaya devam eden Kâ‘b b. Eref’in davranlarndan rahatsz olan Hz. Peygamber bu duruma son verilmesini ve kendisinin eziyetten kurtarlmasn istedi. Bunun üzerine Muhammed b. Mesleme, Kâ‘b b. Eref’in süt kardei Ebû Nâile b. Selâme, Abbâd b. Bir, Hâris b. Evs ve Ebû Abs ile bir araya gelerek Kâ’b’ ortadan kaldrmak için plan yaptlar ve 14 Rebîülevvel 3’te (4 Eylül 624) onu öldürdüler (bn Sa‘d, II, 31-33). Kâ‘b’n ayn yln Ramazan (ubat 625) veya evval (Mart 625) aynda katledildiine dair rivayetler de olmakla beraber  genellikle kabul edilen görüe göre Bedir Gazvesi’nden sonra ve Uhud’dan önce öldürülmütür. Har  ve Nisâ sûrelerindeki baz âyetlerin onun davranlaryla ilgili olarak nâzil olduu rivayet edilir.
Kâ‘b’n öldürüldüünü duyan yahudiler hayatlarndan endie etmeye baladlar. Bir ksm Resûlullah’a gidip onun suçsuz yere öldürüldüünü söyledi. Hz. Peygamber onlar Kâ‘b gibi faaliyette bulunmamalar konusunda uyard ve müslümanlara ihanet etmemek üzere antlama yapmaya çard; yahudiler de bu teklifi kabul etti. Resûlullah, Remle bint Hâris’in evinde yahudilerle bir  araya gelerek onlarla antlama yapt ve antlama metnini Hz. Ali’ye yazdrd.
BBLYOGRAFYA
 
 
 
 
Ebû Mâlik Kâ‘b b. Ma‘dân el-Ekarî (ö. 102/720)
Arap airi, hatip ve savaç.
Muhtemelen Basra’da doup büyüdü. Ezd (Yemen) kabilesinin Ekar kolundandr. Gençlik yllarnda Ezd kabilesine mensup Arap fatihlerinden Mühelleb b. Ebû Sufre ile dost oldu. Mühelleb 79’da (698) Horasan’a vali tayin edilince kendisiyle birlikte Horasan’a gitti ve onun Mâverâünnehir’deki fetihlerine, özellikle Hâricîler’in ilk büyük kolu olan Ezârika’ya kar yapt savalara katld. Mühelleb’e övgü iirleri yazd.
Mühelleb ailesinden sonra 85 (704) ylnda Horasan’a vali tayin edilen Kuteybe b. Müslim ile  birlikte Hârizm ve Semerkant’taki savalara katlan Kâ‘b b. Ma‘dân, Kuteybe b. Müslim’in Hârizm’i fethetmesi üzerine nazmettii bir iirinde daha önce buraya saldrmasna ramen baarsz olan Yezîd  b. Mühelleb’i hicvetti. Bu durum Mühelleb ailesiyle balarnn kopmasna sebep oldu. Yezîd 97’de (715) Horasan’a ikinci defa vali tayin edilince Kâ‘b’ hapsettirdi ve ardndan kendi yeenine öldürttü. Bir rivayete göre, Yezîd vali olunca onun hakkndaki hiciv iirleri sebebiyle hayatndan endie duyan Kâ‘b, Uman’a kaçp bir müddet orada yaam, ancak daha sonra Yezîd’e bir kaside yazarak kendisinden özür dileyip affn istemise de Yezîd kabul etmemi ve onu Uman’da iken yeenine öldürtmütür. Baz kaynaklarda airin Yezîd’in valilii srasnda Horasan’da kald, Yezîd’in onu önce hapsedip ardndan serbest brakt kaydedilmektedir. Ayn kaynaklarda Kâ‘b’n, Halife Ömer b. Abdülazîz’e Horasan’daki vergi memurlarndan ikâyet ettii bir kasidesini göndermi olmas delil gösterilerek Yezîd’in Halife Ömer tarafndan Horasan’daki valilik  görevinden alnmasndan sonra da airin Horasan’da ikametine devam ettii belirtilmektedir. Kâ‘b’n, Ömer b. Abdülazîz döneminde (717-720) Mühelleb ailesinin kendisini öldürecei haberini alnca Uman’a kaçt, oradaki ikameti srasnda Yezîd b. Mühelleb’in tahrik ettii yeeni tarafndan 102 (720) ylnda öldürüldüü de rivayet edilmektedir (Hüseyin Atvân, s. 263).
Emevîler dönemi nekiz airlerinden Ferezdak kendisini, Cerîr, Ahtal ve Kâ‘b’ slâmî dönem airleri olarak tantr ve Kâ‘b’n iirin yaratcs olduunu söyler (Ebü’l-Ferec el-sfahânî, XIV, 266). Emevî halifelerinden Abdülmelik b. Mervân ile Ömer b. Abdülazîz ve Abbâsî Halifesi Mansûr, Kâ‘b’n Mühellebîler için yazd övgüleri takdir ve gptayla karlamlardr.
 
 baz iirleri Ebü’l-Ferec’in el-Enî’si (XIV, 267-268, 270, 278-280), Taberî’nin Târîu’r-rusül ve’l-mülûk’ü (VI, 386-387), bnü’l-Esîr’in el-Kâmil’i (IV, 498-499) gibi kaynaklarda yer almaktadr  (iirlerinin kaynaklar için bk. Sezgin, II, 377-378).
BBLYOGRAFYA
 
 
 
K‘B b. MÂLK  (       (
Ebû Abdillâh Kâ‘b b. Mâlik b. Ebî Kâ‘b Amr el-Hazrecî (ö. 50/670)
Hz. Peygamber’in mehur üç airinden biri.
Milâdî 598 yl civarnda Yesrib’de (Medine) dodu. Câhiliye devrinde künyesi Ebû Bir iken Resûlullah ona büyük olu Abdullah sebebiyle Ebû Abdullah künyesini vermi, dier oullarndan dolay Ebû Abdurrahman, Ebû Muhammed künyeleriyle ve Hazrec’in Benî Selime koluna mensup olduu için Selemî nisbesiyle de anlmtr. Babas Mâlik, slâm’dan önce Yesrib’in önde gelen ahsiyetlerinden olup Evs ile Hazrec arasnda yllarca süren savalarda yiitliiyle önemli iler   baarm bir airdi. Babasnn tek çocuu olduu için eitimine özen gösterilen Kâ‘b okuma yazma ve hesap örendi. Evs
 
“Zekât”, 18, “Mezî”, 79; Müslim, “Tevbe”, 53). Kâ‘b’n bir defasnda Mescidi Nebevî’de Abdullah b. Ebû Hadred’in yakasna yaparak ondan alacan istemesi üzerine odasnn penceresini açan Hz. Peygamber’in alacann yarsn balamasn eliyle iaret ettii, onun da alacann yarsndan vazgeçtii bilinmektedir (Buhârî, “alât”, 71, 83).
Kâ‘b b. Mâlik, Hz. Osman’n hilâfetinin son yllarnda çkan karklklarda halifenin yannda yer  ald; ehid edilmesinin ardndan onu defneden birkaç kiiden biri olarak hakknda üç uzun mersiye söyledi. Hz. Ali halife olunca baz ensar gibi Kâ‘b da ona biat etmedi. Zayf kabul edilen bir  rivayette, Kâ‘b’n Hassân b. Sâbit ve Nu‘mân b. Beîr ile Hz. Ali’nin huzuruna gidip Hz. Osman hakknda tarttklar ve oradan ayrlp Muâviye’nin yanna uradklar kaydedilmektedir (bn Manzûr, XXI, 189-190). Hayatnn sonlarna doru gözlerini kaybeden Kâ‘b’a olu Abdurrahman rehberlik etmitir. Kâ‘b tarihçilerin çouna göre 50 (670) ylnda Medine’de vefat etti. Bu tarih 40’tan (660) önceki bir yl olarak belirtildii gibi 51 (671) veya 54 (674) olarak da zikredilmi, Dmak’ta öldüü de ileri sürülmütür (bn Hacer, V, 612). Kâ‘b b. Mâlik, Hz. Peygamber’e biat edip ondan hadis rivayet eden Ümmü Ma‘bed Umeyre bint Cübeyr es-Selimî, kendine ait bir ziynet eyasn Resûlullah’a hibe eden (bn Mâce, “Hibe”, 7) Hayre ve Yemenli Safiyye adl hanmlarla evlenmi, her birinden çocuklar olmutur.
slâmiyet’i kabulünden önce de iirleriyle tannan, müslüman olduktan sonra Resûlullah’n airi sfatyla Hassân b. Sâbit ve Abdullah b. Revâha ile birlikte anlan Kâ‘b’n Medine’nin be büyük  airinden biri sfatyla Hassân b. Sâbit’ten sonra geldii kabul edilmektedir (Cumahî, I, 217). iirlerinde slâm askerlerinin savalarda gösterdii kahramanlklar iledii, ilerideki savalarda da yiitlik göstereceklerini söyleyerek müriklerin moralini bozduu, Devs kabilesinin onun iirlerinden etkilenerek slâmiyet’i kabul ettii belirtilmektedir (bn Seyyidünnâs, s. 270-271). airleri kötüleyen âyet nâzil olunca Kâ‘b, Hz. Peygamber’den kendi durumunu sormu, Resûl-i Ekrem de cihadn klç ve dille yapldn, slâm airlerinin dümana dilleriyle ok attklarn belirtmitir (Müsned, VI, 387). slâmiyet ve Hz. Peygamber aleyhinde iir söyleyen, fakat sonralar müslüman olan Abdullah b. Ziba‘râ, Amr b. Âs, Drâr b. Hattâb ve Abbas b. Mirdâs gibi airlerin hicviyeleri üzerine söyledii “nakza”lar bazan krk beyte ulamaktadr. kinci Akabe Biat’ndan itibaren önemli olaylarla ilgili olarak söyledii iirlerle slâm tarihine de k tutmu olan Kâ‘b’n bir divan bulunduu kaydedilmitir (Bedreddin el-Aynî, I, 597; Kefü’-unûn, I, 808). Kâ‘b b. Mâlik’in iirleri üzerinde yüksek lisans çalmas yapan Sâmî Mekkî el-Ânî, çeitli kaynaklar tarayarak iirlerinden 584 beyti divan tertibine koymu (Câmiatü’l-Kahire külliyyetü’l-âdâb) ve bu çalmasn Dîvânü Kâb b. Mâlik el-Enârî adyla yaymlamtr (Badad 1386/1966).
Hz. Peygamber’den ve Üseyd b. Hudayr’dan seksen hadis nakleden Kâ‘b b. Mâlik’in rivayetleri Kütüb-i Sitte’de ve toplu halde Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde (III, 454-462; VI, 386-390),  bunlardan üçü hem aî-i Buârî hem aî-i Müslim’de yer almtr. Kendisinden oullar Abdullah, Ubeydullah, Abdurrahman, Muhammed, Ma‘bed, kz Ümmü Abdullah b. Üneys ve torunu Abdurrahman b. Abdullah ile Câbir b. Abdullah, Abdullah b. Abbas ve Ebû Ümâme gibi sahâbîler  rivayette bulunmulardr.
 
a âbî e-â ir el-edîb (Riyad 1405/1985) adyla çalmalar yapmlardr.
BBLYOGRAFYA
 
Miftâu künûzi’s-sünne, s. 415; Müsned, III, 454-462; VI, 386-390; Buhârî, “Zekât”, 18, “Mezî”, 79, “alât”, 71, 83; Müslim, “Tevbe”, 53; bn Mâce, “Hibe”, 7; bn shak, es-Sîre, s. 309-310; Vâkdî, el-Mezî, I, 235-236, 249-252, 260-261, 293-294, 335, 389-391; II, 447, 646-647, 802, 996-1001, 1049-1056, 1073, 1075; bn Hiâm, es-Sîre2, II, 81-85, 105, 151; III, 88-89, 146-148; IV, 162, 175-181; bn Sa‘d, e-abat, III, 102; VIII, 406; Cumahî, Fuûlü’-uarâ, I, 215, 217, 220- 223; II, 746; Buhârî, et-Târîu’l-kebîr, VII, 219-220; bn Ebû Hâtim, el-Cer ve’t-tadîl, VII, 160- 161; Ebü’l-Ferec el-sfahânî, el-Enî, XVI, 226-240; Hâkim, el-Müstedrek (Atâ), III, 498-499; bn Abdülber, el-stîâb, III, 286-290; bnü’l-Esîr, Üsdü’l-be, IV,
 487-489; VII, 101; bn Manzûr, Mutaaru Târîi Dma, XXI, 188-203; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XVII, 361-368; bn Seyyidünnâs, Mineu’l-mida (nr. ffet Visâl Hamza), Dmak 1407/1987, s. 270-274; Zehebî, Alâmü’n-nübelâ, II, 523-530; bn Hacer, el-âbe (Bicâvî), V, 610-612; VII, 631; Bedreddin el-Aynî, eru evâhidi’l-kübrâ, Bulak 1299, I, 597; Kefü’-unûn, I, 808; Abdülkdir el-Badâdî, izânetü’l-edeb, I, 416-418; Ali Fehmi Câbiç, üsnü’-âbe fî eri eâri’-aâbe, stanbul 1324, I, 43-47, 131-149, 202-208, 335-349; Sezgin, GAS, II, 293-294; Abdülazîz er-Rifâî, Kâb b. Mâlik e-aâbiyyü’l-edîb, Riyad 1402/1982; Abdülmün‘im Ahmed Yûnus, Kâb b. Mâlik el-Enârî ayâtühû ve irüh, Kahire 1406/1986; Sâmî Mekkî el-Ânî, Kâb  b. Mâlik el-Enârî âirü’l-adeti’l-slâmiyye, Dmak 1410/1990; Yahyâ el-Cübûrî, “Kâb b. Mâlik el-Enârî”, MMIr., XII (1965), s. 223-232; Abdullah b. Süleyman el-Cerbû‘, “Eerü’l-slâm fî iri’-aâbiyyi’l-celîl Kâb b. Mâlik el-Enârî rayallhu anh”, Mecelletü’l-Bai’l-ilmî ve’t-türâi’l-slâmî, V, Mekke 1402/1982, s. 281-298; Saîd el-A‘zamî, “Kâb b. Mâlik el-Enârî ve nümûec min irih-2”, el-Baü’l-slâmî, XXVIII/7, Leknev 1984, s. 70-84; Bahattin Kök, “Kâ‘b b. Mâlik el-Ensârî ve Tebük Seferiyle lgili Durumu”, EAÜFD, VIII (1988), s. 129-141; Fr. Buhl, “Kâ‘b b. Mâlik”, A, VI, 4-5; W. Montgomery Watt, “Kab b. Mlik”, EI² (Fr.), IV, 329-330.
M. Yaar Kandemir 
Kâ‘b b. Sûr b. Bekr el-Laktî el-Ezdî (ö. 36/656)
Basra kads, tâbiî.
Ezd kabilesinin Benî Lakt kolundandr. Hz. Peygamber’in salnda müslüman oldu, ancak  sohbetlerinde bulunamad. Hz. Ömer tarafndan 18 (639) ylnda Basra’ya kad tayin edildi. Abbâsîler devrinde yirmi yalarnda Basra kadlna getirilen Yahyâ b. Eksem’in halk tarafndan kadlk için yann küçük görülmesi üzerine, “Ben Resûl-i Ekrem’in Mekke’ye vali tayin ettii Attâb  b. Esîd’den, Yemen’e gönderdii Muâz b. Cebel’den ve Hz. Ömer’in Basra kadlna getirdii Kâ‘b  b. Sûr’dan daha büyüüm” demesinden (Hatîb, XIV, 199; Zehebî, Alâmü’n-nübelâ, XII, 8) Kâ‘b’n bu esnada yirmi yandan küçük olduu sonucu çkarlabilirse de Câhiliye devrinde hristiyan olduuna dair bilgi (Vekî‘, I, 281-282; bnü’l-Esîr, el-Kâmil, III, 241) onun bu srada daha yal olmas gerektiini düündürmektedir.
a‘bî ve bn Hibbân’dan nakledilen bir rivayette Kâ‘b b. Sûr’un ilk Basra kads olduu belirtilmekle  birlikte Hasan- Basrî, Muhammed b. Sîrîn ve bn Ebû Hâtim’in rivayetine göre ilk kad Ebû Meryem yâs b. Subeyh’tir. O, ilk Basra valisi Utbe b. Gazvân tarafndan 14 (635) ylnda bu göreve getirildi ve ondan sonraki Vali Mugre b. u‘be de onu görevinde brakt. Daha sonra Hz. Ömer, Ebû Meryem’i görevden alarak Mugre’nin kadl üstlenmesini istedi, ardndan Ebû Mûsâ el-E‘arî’yi Basra’ya vali ve kad tayin etti (17/638). Bir yl sonra da Kâ‘b’ Basra kadlna getirdi. Hz. Osman halife olunca Ebû Mûsâ el-E‘arî’ye kadlk görevini de verdi. 29 (650) ylnda valilie getirdii Abdullah b. Âmir b. Küreyz ise kadla Kâ‘b b. Sûr’u tayin etti. Ölümüne kadar bu görevde kald anlalan Kâ‘b’n verdii hükümlerin ihtilâfa yol açmayacak derecede isabetli olduu kaydedilir. lgi çekici uygulamalarndan biri de bir davada taraf olan gayri müslimlere ncil veya Tevrat’ balar üzerine koydurup yemin ettirmesidir.
 
 
 
 
K‘B b. UCRE (       (
Ebû Muhammed (Ebû shâk, Ebû Abdillâh) Kâ‘b b. Ucre b. Ümeyye el-Ensârî es-Sâlimî (ö. 52/672)
Hakknda fidye âyeti nâzil olan sahâbî.
Hazrec kabilesine hilf* yoluyla mensup olan Belî b. Amr soyundandr. slâmiyet’i kabul etmeden önce evinde put bulunduruyordu. Müslüman olmas için yaplan davetleri geri çevirmitir. slâmiyet’i kabul eden dostu Ubâde b. Sâmit bir gün Kâ‘b evde yokken gidip putunu krd. Durumu örenen Kâ‘b,  büyük bir öfkeyle Ubâde’yi aramaya çktysa da bir müddet sonra sakinleti ve Ubâde b. Sâmit’le karlatnda ona müslüman olduunu açklad. Bey‘atürrdvân’a, baz savalara ve Vedâ haccna katlan Kâ‘b, hayatnn ileriki yllarnda Kûfe ve Basra’da hadis rivayetiyle megul oldu. Bilâl-i Habeî ve Hz. Ömer’den hadis rivayet etti. Kendisinden oullar, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Abbas, Câbir b. Abdullah, Abdurrahman b. Ebû Leylâ, bn Sîrîn ve dierleri rivayette bulundu. Hz. Peygamber’den krk yedi hadis nakletmi, rivayetleri Kütüb-i Sitte’de yer almtr. Ahmed b. Hanbel’in el-Müsned’inde de otuz iki hadisi mevcuttur.
Kâ‘b’n naklettiine göre, Hudeybiye seferi esnasnda ihramda iken kulak memelerine kadar uzayan saçlarnn bitlendiini gören Hz. Peygamber onun bu durumuyla ilgilenmi, saçlarn tra etmesini, fidye olarak da üç gün oruç tutmasn veya alt fakiri doyurmasn yahut bir kurban kesmesini emretmi, bunun üzerine u âyet nâzil olmutur: “Baladnz hac ve umreyi Allah için tamamlayn. Alkonulursanz kolaynza gelen bir kurban kesin. Kurban yerine ulancaya kadar
 balarnz tra etmeyin. çinizde hasta olan veya bandan bir rahatszl bulunan varsa onun fidye olarak oruç tutmas veya sadaka vermesi ya da kurban kesmesi gerekir” (el-Bakara 2/196; bk. el- Muvaa, “ac”, 238; Müsned, IV, 241-243; Buhârî, “b”, 16, “Keffârât”, 1; Müslim, “ac”, 80, 84; Tirmizî, “ac”, 105, “Tefsîr”, 2/21).
Hz. Peygamber’in vefatndan sonra Kûfe’ye yerleen ve ömrünün sonlarna doru tekrar Medine’ye dönen Kâ‘b 52 (672) ylnda burada vefat etti. Onun 51 ve 53 yllarnda öldüü de zikredilmi; shak, Muhammed, Abdullah ve Rebîa isminde dört çocuu olduu kaydedilmitir.
BBLYOGRAFYA
 
 
K‘B b. ZÜHEYR  (       (
Ebü’l-Mudarrab (Ebû Ukbe) Kâ‘b b. Züheyr b. Rebîa (ö. 24/645 [?])
aîdetü’l-bürde’siyle tannan muhadram air.
Müzeyne kabilesine mensuptur. Babas muallaka airi Züheyr, dedesi Ebû Sülmâ, kardei Büceyr, olu Ukbe, torunlar Avvâm ve Kureyd, halalar Hansâ ile Sülmâ da air idiler. Babas Züheyr, katld bir savata elde edilen ganimetlerin datmnda kendisine hakszlk yapld düüncesiyle kabilesinden ayrlp hanmnn kabilesi olan Gatafân’a gitti. Bu srada Kâ‘b, babasnn days air  Beâme b. Gdir ile Beâme ve Züheyr’in babal Evs b. Hacer’in yannda kald; daha sonra da  babas, kardeleri Büceyr ve Sâlim ile birlikte uzun süre Gatafânllar arasnda yaad. iir eitimini, Büceyr ve Hutay’e ile birlikte babasndan alan Kâ‘b genç yata iir söylemeye balad. Babasnn iyice yetiip olgunlamadan iir söylemesini istememesine ve bütün engellemelerine ramen iir  nazmetmeye devam etti. airlikte üstün yeteneini kantlad ve Hutay’e onun iirlerini belleyip nakleden râvisi oldu. Bu yllarda Tay, Kurey ve Hazrec kabilelerine kar yaplan savalara katld.
Medine döneminin ilk zamanlarnda çevresinden birçok kii müslüman olduu halde Kâ‘b ve dier   baz airler slâm dinini ve Hz. Peygamber’i hicvetmeye devam ettiler. Kâ‘b, slâmiyet’i kabul eden kardei Büceyr’i bundan vazgeçirmek için Resûl-i Ekrem’i de hicvettii bir iir söyledi. Bunun üzerine Hz. Peygamber Kâ‘b’n öldürülmesini istedi. Kâ‘b, kabilesi Müzeyne’nin himayesine sndysa da kabilesi onu reddetti. Kardei Büceyr’in, müslüman olduu takdirde balanacan  bildirmesi üzerine müslüman olmaya karar veren Kâ‘b, 9 (630) ylnda Medine’ye giderek  Resûlullah’n huzurunda ensar ve muhacirlerden oluan topluluun önünde slâm’ kabul etti ve orada mehur kasidesi “Bânet Süâd” okudu. “Muhakkak ki Peygamber kendisiyle aydnlanlan, Allah’n çekilmi yaln klçlarndan bir klçtr” beytini söylediinde Resûl-i Ekrem duygulanarak üzerindeki Yemen hrkasn (bürde) Kâ‘b’n omuzlarna att. airin kasidesi bundan dolay aîdetü’l-bürde adyla mehur oldu (bk. KASÎDETÜ’l-BÜRDE). Kâ‘b 24 (645) veya 26’da (647) vefat etti. Muâviye tarafndan 20.000 dirhem karlnda Kâ‘b’n vârislerinden satn alnan, Emevîler ve Abbâsîler  zamannda halifelerce korunan ve törenlerde giyilen hrkann Moollar’n Badat’ istilâs srasnda yand kaydedilir; ancak daha sonra hrkann yangndan kurtulmu olduu ileri sürülmütür. Kâ‘b’a ait olduu rivayet edilen bir hrka günümüzde stanbul’da Topkap Saray Müzesi’nde muhafaza edilmektedir (bk. HIRKA-i SAÂDET).
Muhadram airlerden olan Kâ‘b klasik kaside formuna tamamyla bal olup mehur kasidesine Câhiliye kasidesinin özelliklerinden olan nesîble (gazel) balamtr. Baarl tebihler, ince tasvirler, darbmeseller ve hikmetli sözlerle, yer yer kulland garîb kelimeler onun iirinin özelliklerindendir.
 
Franszca, Almanca ve talyanca gibi dillere çevrilmitir (kaside üzerine yaplan çalmalar ve neirleri için bk. GAS, II, 230-235; Tülücü, sy. 5 [1982], s. 165-173).
Kâ‘b b. Züheyr’in divannn ilk neri Sükkerî’nin erhiyle birlikte Tadeusz Kowalski (Krakow 1950) ve Dârü’l-kütübi’l-Msriyye (Kahire 1369/1950, 1385/1965) tarafndan gerçekletirilmitir. Divan daha sonra Hannâ Nasr el-Hittî yaymlamtr (Beyrut 1414/1994). Eser Osman Reer tarafndan Almanca’ya tercüme edilmitir (Beiträge zur Arabischen Poësie, VI/3 [1959-1960], s. 99-175). Kâ‘b’n ayrca “aîde râiyye fî medi’l-enâr” ve “el-aîdetü’l-mîmiyye fî medi’l-enâr” adnda manzumelerinin bulunduu kaydedilmektedir (DA, XI, 252).
BBLYOGRAFYA
 
Kâ‘b b. Züheyr, Dîvân (nr. Hannâ Nasr el-Hittî), Beyrut 1414/1994, neredenin girii, s. 7-21; Ebû Zeyd el-Kureî, Cemhere (Fâûr), s. 365; Cumahî, Fuûlü’-uarâ, s. 97, 99-104; Sükkerî, eru Dîvâni Kâb b. Züheyr, Kahire 1369/1950; bn Kuteybe, e-ir ve’-uarâ, II, 154-158; Ebü’l- Ferec el-sfahânî, el-Enî (nr. Ali Muhammed el-Bicâvî), Kahire 1963, XVII, 82-91;
 Merzübânî, Mucemü’-uarâ (nr. Abdüssettâr Ahmed Ferrâc), Kahire 1379/1960, s. 230; bn Reî el-Kayrevânî, el-Umde (nr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire 1383/1963, I, 113; Abdülkdir el-Badâdî, izânetü’l-edeb, IX, 153-155; Brockelmann, GAL, I, 32; Suppl., I, 68; evk  Dayf, Târîu’l-edeb, II, 83-88; O. Rescher, Beiträge zur Arabischen Poësie, stanbul 1959-60, VI/3, s. 99-175; Sezgin, GAS, II, 229-235; Abdülmuttalib Salâh, “Kâb b. Züheyr”, ME, XXVI/8 (1959), s. 461-465; Hasan Kurun, “aîdetü Kâb ve menziletühâ”, a.e., XLVIII/2 (1976), s. 179-191; Mahmûd Abdullah el-Câdr, “Dirâse tayye fî Dîvâni Kâb b. Züheyr”, el-Mevrid, IX/4, Badad 1981, s. 804-812; Süleyman Tülücü, “Kâ‘b b. Züheyr ve Kasîde-i Bürde’si Üzerine Notlar”, EAÜFD, sy. 5 (1982), s. 159-173; D. Câsir Halîl Ebû Safiyye, “Bânet Süâd: Dirâse nadiyye”, Mecelletü ebâi’l-Yermûk, IV/1, Amman 1986, s. 63-65; R. Basset, “Kab b. Zuhayr”, EI² (ng.), IV, 316; Hüseyin Algül, “Ensar”, DA, XI, 252.
Ahmet Savran
 
 
KABAKÇI SYANI  Nizâm- Cedîd ve III. Selim devrini sona erdiren isyan.
1792 Ya Antlamas ile neticelenen Rus savann hemen ardndan ordunun disiplin altna alnmas, Avrupa’da cârî usuller dahilinde yenilenmesi yannda devletin dier kurumlarnn da yeniden yaplandrlmas anlamnda balatlan Nizâm- Cedîd hareketi, bu alanlarda önemli reformlar  gerçekletirmi olmakla beraber 1805’ten itibaren gelien tepki ve eylemlerle sarslmaya balamtr. Yaplan uygulamalardan memnun olmayan yeniçeri ve ulemâ kesimi, ortak bir tavr içinde yenilikler  karsnda menfaatleri zedelenen muhalefet cephesini geniletme imkân bulmutur. Nizâm- Cedîd’in Rumeli’de de uygulanmas teebbüsü, âyan ve mütegallibenin genel direnii ve silâhl çatmalar neticesinde baarszlkla sonuçlanm (II. Edirne Vak‘as, 1806), bundan vazgeçilmesi Nizâm- Cedîd faaliyetlerini tamamen zaafa uratmt. Vehhâbî isyanlar sebebiyle hac yollarnn kapanmas ve ngiliz filosunun stanbul önlerine gelmesi (Zilhicce 1221 / ubat 1807) gibi gelimeler III. Selim’in otoritesine ar bir darbe vurmu, nihayet reformlarla beraber bunlar yürüten kadrolarn öldürülmesine ve bizzat padiahn tasfiye edilmesine varacak olan bir ayaklanmann hazrlanmasna yol açmtr. Hayat hakknda bilgi bulunmayan, ancak Kastamonulu olup Yeniçeri Oca’na girdii  bilinen Kabakç Mustafa, bu gelimenin banda görünen kii olmakla beraber ayaklanmann arka  plandaki gerçek mimarlarnn sadâret kaymakam Köse Mûsâ Paa ile eyhülislâm Topal Atâullah Mehmed Efendi olduu bilinmektedir.
Rus sava sebebiyle ordunun stanbul’dan hareketinden (12 Nisan 1807) sonra, Karadeniz Boaz’ndaki kalelerin muhtemel bir Rus tehdidine kar takviyesi kaçnlmaz olduundan bu hususta  birtakm tedbirler alnmasna teebbüs edildi. Bu kalelerde bulunan yamaklarn Nizâm- Cedîd sistemi içine sokulmak istenmesi bunlarn Köse Mûsâ Paa tarafndan el altndan tahrik edilmesine frsat verdi. Yamaklara da Nizâm- Cedîd elbisesi giydirilmesinin düünülmekte olduu ve bu i için Boaz Nâzr Mahmud Râif Efendi ile Macar tabyas kumandan Halil Haseki’nin görevlendirildiine dair yaplan kkrtmalar bunlarn isyan ve bu iki kiinin öldürülmeleriyle sonuçland ve olay isyann çk noktasn tekil etti (25 Mays 1807).
 
ve yllardr sürdürülen zorlu bir uran neticesi olarak büyük maddî fedakârlklarla kurmu olduu sistemi sahiplenmemesi nihayet kendisinin de tahttan uzaklatrlmas sonucunu dourdu. Adamlar vastasyla batan itibaren isyan destekleyen, III. Selim’e ve Nizâm- Cedîd’e kar giriilen tertiplerin içinde etkin rol oynam olan IV. Mustafa tahta geçirildi (21 Rebîülevvel 1222/29 Mays 1807). syan bu ekilde baar ile sonuçlandktan sonra sadâret kaymakam, eyhülislâm, kazaskerler  ve önde gelen ulemâdan Muhib Efendi ile Kabakç Mustafa dahil olmak üzere bütün ocak  yöneticilerinin itirakiyle yaplan bir toplantda, bundan sonra askerlerin devlet ilerine karmamalar ve emirlere riayet etmeleri taahhüdü karlnda kendilerinden bu isyan sebebiyle hesap sorulmayacana dair bir “hüccet-i er‘iyye” tanzim edildi (31 Mays 1807).
Kabakç syan ile balayan yeni devir, bu hüccete ramen yeniçerilerin devlet ilerine karmalar ve her türlü arlklar içinde geçen genel bir kargaa dönemi olmu, III. Selim’i tekrar tahta geçirip  Nizâm- Cedîd’i ihya etmek üzere bir kar darbe teebbüsünde bulunan Alemdar Mustafa Paa’nn müdahalesi ve II. Mahmud’un tahta çkarlmasyla sona ermitir (28 Temmuz 1808). syann ardndan Boaz nâzrln elde etmi olan Kabakç Mustafa da II. Mahmud’un tahta çkarlmasndan on be gün önce Alemdar Mustafa Paa’nn yollad Pnarhisar âyan Ali Aa tarafndan öldürülmütür. Kabakç syan ile yenilenme ve yeniden yaplanma devrinin II. Mahmud’un Yeniçeri Oca’n kaldrd tarihe kadar (1826) geçen uzun bir zaman için tamamen kapanmas, ileriki dönemlerde devletin içte ve dta karlat olumsuzluklarn balca sebeplerinden birini tekil etmitir. Bu isyann, devletin çan gelimelerine ayak uyduracak bir ekilde kendini slah etme gibi bir büyük  frsat önledii de söylenebilir.
BBLYOGRAFYA
 
 
 
 
Gazeteci, yazar, edebiyat tarihçisi.
24 Mays 1924 tarihinde Elaz’a bal Harput’un Göllüba’nda dodu. Babas, Harput Sarayhatun (Sâre Hatun) Camii’nde müezzinlik yapan Ömer Efendi, annesi Münire Hanm’dr. Çocukluu Harput’ta geçti. Üç yandayken babasn kaybetti. Elaz Numune Mektebi’ni ve ayn binada açlan ortaokulu bitirdi. Elaz Lisesi’nden mezun oldu (1944). stanbul Yüksek Öretmen Okulu’nu ve Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü’nü bitirdi (1948). lk görev yeri olan Diyarbakr  Lisesi’ndeki çalmalar ve Karacada adl halkevi dergisindeki faaliyetleriyle yörede tannd. Askerliini Manisa’da tamamladktan sonra Aydn Ticaret Lisesi’ne edebiyat öretmeni olarak tayin edildi (1951). Maarif Vekâleti tarafndan gönderildii Paris’teki bir yllk staj sonunda Çapa Eitim Enstitüsü’nde ve Yüksek Öretmen Okulu’nda öretim görevine devam etti. Bu arada Ankara Hukuk  Fakültesi’ni bitirerek (1955-1960) ksa bir süre avukatlk yapt. Emekli olduktan (1974) sonra Türk  Mûsikisi Devlet Konservatuvar’nda edebiyat dersleri verdi.
Yaz hayatna iirle balayan Ahmet Kabakl’nn, stanbul Yüksek Öretmen Okulu’ndaki örencilii srasnda Abdülbaki Gölpnarl’y Yûnus Emre hakkndaki baz görüleri dolaysyla eletirdii ilk  yazs Son Saat gazetesinde yaymland (20 Kasm 1946). 1947 Martndan itibaren Nurettin Topçu’nun çkard Hareket dergisinde “Ayn Hercümerci” bal altnda eletiri yazlar yazd. Bizim Türkiye dergisinde siyasî hiciv ve tahlilleri, Hisar ve stanbul gibi dergilerde iir, deneme ve eletirileri yaymland; bir iiriyle Nurullah Ataç’n dikkatini çektiyse de iirde srarl olmad. Tercüman gazetesinin açt fkra yarmasn kazannca (1956) derece alan dier iki yarmacyla önce münâvebeli, 1957-1961 aras aralkl, bu tarihten sonra da sürekli olarak “Gün Inda”  balyla günlük yazlar yazd. 3 Ekim 1986’da Tercüman’dan ayrlarak ksa ömürlü bir gazete olan Yeni Haber’de yazmaya baladysa da ubat 1988’de eski gazetesine döndü. Kapanmasndan bir süre önce Tercüman’dan ayrlp (Mart 1991) Türkiye gazetesine geçen Kabakl 19 Kasm 2000 tarihine kadar bu gazetede yazlar yazd.
Ahmet Kabakl, edebiyat faaliyetlerini daha çok 1970 ylnda kurucular arasnda yer ald ve  bakanln yapt Türkiye Edebiyat Cemiyeti bünyesinde yürüttü. Bu cemiyetin yayn organ olarak  Ocak 1972’de Türk Edebiyat dergisini çkarmaya balad. 1978 ylnda da Türk Edebiyat Vakf’nn kurulmasna öncülük etti ve ömrünün sonuna kadar bu vakfn bakanlnda bulundu. Çok sayda ödül kazanan ve 1996’da gönüllü kurulularca “eyhülmuharrirîn” ilân edilen Kabakl 8 ubat 2001’de stanbul’da öldü ve Eyüp’te topraa verildi. Türk Edebiyat dergisinin, ölümünden sonra çkan says (Mart-Nisan 2001, sy. 329-330) Ahmet Kabakl ile ilgili yazlara ayrld.
 
Türklük tarihte benzerine az rastlanr bir terkip vücuda getirmitir; bu terkibin tad zenginliklerden bugün de istifade edilmesi gerekir. Türkler çeitli kültürlerle temas ederek bugüne kadar gelmi, ancak kendi kültürlerini koruyup Türk kalmay baarmlardr. Dünyaya hâkim bir ruh ve fetih zihniyetiyle bakan eski Türkler, dier kültürlerden sadece gerekli ve faydal gördüklerini alarak bunlara kendi damgalarn vurduklar için Türk kültürü yakn zamanlara kadar orijinalliini korumutur. Tanzimat’tan sonra bu ruhun kaybedilerek Avrupa kültürlerine aalk duygusuyla yaklalmas yabanclamaya, kültür alannda sömürgelemeye ve bir kültür ikiliine yol açmtr.
Eserleri. Kabakl’nn hepsi de stanbul’da yaymlanm çok sayda eseri bulunmaktadr. Edebiyat Tarihi. Türk Edebiyat (I, 1965; II-III, 1966; çok sayda basks yaplan eserin 9. basks [1991] be cilt olarak yaymlanm, IV. cilt iire, V. cilt hikâye ve romana ayrlmtr). Milliyetçi bak açsyla yazlan eser, hem edebiyat tarihi hem de özenle seçilmi metinlerden oluan kapsaml bir edebiyat antolojisi niteliindedir. Fikrî Eserleri. Müslüman Türkiye (1970); Mâbet ve Millet (1970); Kültür  Emperyalizmi (1970); Bürokrasi ve Biz (1976, fikir dalnda Türkiye Millî Kültür Vakf armaan); Bizim Alkibiyades (siyasî hicivler, 1977); Temellerin Durumas (1989; fikir dalnda Türkiye Yazarlar Birlii ödülü). Deneme-Eletiri. iir ncelemeleri (1992). Monografi. Mehmet Âkif (1971); Yunus Emre (1971); Mevlânâ (1972. Selçuk Üniversitesi ve Konya Turizm Dernei ödülü); Sultanü’-uara Necip Fazl (1995). Roman, Hikâye, Senaryo. Ejderha Ta (yazarn çocukluk  hâtralarna dayal hikâyeler, 1978); Ecurufya (mizahî roman, 1980); air-i Cihan Nedim (senaryo, 1996). Röportaj. Sohbetler I (Mevlânâ, Yûnus Emre, Fuzûlî, Erzurumlu brâhim Hakk ile, 1987); Sohbetler II (Mehmed Âkif, Yahya Kemal, Necip Fazl ile, 1987). lk defa Tercüman’da
yaymland 1983 ylnda edebî röportaj dalnda Türkiye Yazarlar Birlii’nin ödülüne lâyk  görülmütür. Tercüme. Pikwik’in Maceralar (Charles Dickens’tan, 1962). Metin Neri. ehir  Mektuplar (Ahmed Râsim’den, I, 1971); Muhayyelât- Aziz Efendi (sadeletirilmi metin, 1973).
BBLYOGRAFYA
 
 
 
(bk. YAHUDLK).
KABÂLE (   (
Bir kimsenin muayyen borç, vergi ve hizmeti tekeffülü ve bunu belgeleyen taahhütnâme anlamnda hukuk terimi.
Sözlükte “kefil olmak, taahhüt etmek” anlamnda masdar ve “taahhütnâme” mânasnda isim olan kabâle en geni ekliyle kefalet, zeâmet, iltizam, damân, garâmet, râfe ve hamâle gibi kelimelerle e anlamldr. Ârâmîce kanalyla Akkadca’daki kabâlu / kapâlu (balamak, tomar yapmak) kelimesiyle ilikilendirilmesi mümkün görünen kabâle Arapça’dan Türkçe’ye ve Bat dillerine de geçmitir. Kabâle sözlemesiyle tekeffül edilen ie (hizmet) kbâle, arazisini kabâle usulüyle iletene veya sipari ya da i verene mukabbil, yükleniciye de mütekabbil, kabbâl veya kabîl denir. lkinin yapt hukukî ilem takbîl, dierininki tekabbül kelimesiyle ifade edilir. Mütekabbilin ödedii vergiye mâlü’l-kbâle, hakku’l-kbâle, artu’l-kbâle veya ksaca kabâle gibi isimler verilmektedir. Tekabbül kelimesi ortaklarn irket adna i kabulünden dolay “ebdân, a‘mâl ve sanâi‘” gibi deiik adlarla anlan emee dayal i ortaklklarn ifade etmek için de kullanlr (bk. EBDÂN). akdi çerçevesinde emei satn alnan boyac, marangoz, inaat ustas, mimar gibi hizmet sektörü çalanlarnn müterileriyle yaptklar götürü sözlemenin bir ad da kabâledir. Müstakil bir akid ve hukukî ilem nevi olmayp geni anlamyla i görme kapsamna giren akid türleriyle ayr ayr ilgili bir  hizmet taahhüdü olduundan kabâle fkh literatüründe ayr bir balk altnda ele alnmam, icâre, müzâraa ve müsâktla ilgili bölümlerde yeri geldikçe söz konusu edilmitir. Ebû Yûsuf, âfiî, Ebû Ubeyd, bn Zencûye, Küleynî ve Sûlî’nin eserleri gibi erken dönem kaynaklarnda kabâle kavram bir  toprak ve vergi hukuku terimi olarak damân kelimesinden daha yaygn bir kullanma sahiptir. bn Teymiyye’nin belirttii gibi Selef’in kabâle adn verdii bu sözlemeye sonraki dönemlerde halk  arasnda damân denmitir (Mecmûu fetâvâ, XXX, 237).
Toprak ve vergi hukuku terimi olarak kbâle ilemi kbâletü’l-arz ve kbâletü’l-harâc olmak üzere ikiye ayrlabilir. lkinde bir kimsenin devlet veya gerçek ahs mülkiyeti, tasarrufu ya da zilyedlii altndaki harap haraç arazisinin iletme hakkn genelde karlkl anlamayla belirlenen yllk  vergisini tekeffül ederek belirli süre için devralmas söz konusudur. Arazilerin gerçek ahslardan bu ekilde alnmas halinde verginin tekeffülünden baka arazi sahibine nakdî veya aynî bir kira ödenmesi ya da üründen muayyen bir pay verilmesi de söz konusu olabilir.
 
mam âfiî’nin, silâh zoruyla fethedilen topraklardan birini kabâleye alan kiinin burann imarndan ve haracn ödemekten âciz kalmas durumunda kabâlesinin münfesih ve kendisinin müflis ilân edilecei eklindeki sözleri (el-Üm, III, 240-241) zmnen kbâletü’l-arz açklar gibidir. Ahmed b. Hanbel, Abdullah b. Ömer’in ribâ sayd kabâleyi bir köyün içindeki aaçlar ve köylülerle birlikte devralnmas olarak tanmlar. Hanbelîler’den Ebû Ya‘lâ el-Ferrâ, emseddin bn Müflih ve bn Kayyim el-Cevziyye ile âfiîler’den Mâverdî de böyle bir ilemi haram ve dolaysyla bâtl telakki eder. Bir rivayete göre Ahmed b. Hanbel, kabâle usulüyle iletilen araziden elde edilecek ürünün  belirsizlii gerekçesiyle -ki bununla garar kastediliyor olmaldr-bu ilemi bâtl sayar. Ebû Ubeyd de ekili veya meyvelik arazilerin, mahsulünün cinsinden belli bir aynî ödeme karlnda kabâleye verilmesini ürünün olgunlamadan satm olarak deerlendirip mekruh saymakta, delil olarak da Resûl-i Ekrem’in bu tür satlar yasaklamasn göstermektedir (Kitâbü’l-Emvâl, s. 149, 153-154). Sûlî’ye göre ivaz ve süre belirlenmise böyle kabâleler câizdir; çünkü o kadar garar icâre akdinde de vardr (Edebü’l-küttâb, s. 222). bn Teymiyye’ye göre, üzerinde yaayan tarm içilerince ilenen bir  tarm arazisinin kendi ürünü cinsinden belli bir aynî ödeme karlnda kabâleye alnmas, alan kimsenin emeine tekabül etmeyen fazlalk veya noksanlk türde iki eyin farkl miktarlarda takas anlamna geldiinden ribe’l-fadl hükmünde saylr; yani fazlalk halinde pozitif, noksan durumunda negatif faiz tahakkuk eder. Toprak, kabâleye alan adna üzerindeki tarm içilerince ileniyorsa kabâlenin muayyen bir nakdî ödeme karlnda olmas da ribâ hükmüne engel deildir. Ancak  nakden kabâleye alnan arazinin bizzat alan tarafndan ilenmesi ribâ ihtimalini tamamen ortadan kaldrr. Sonuncu kk haram sayanlar ribâ yerine garar unsurundan hareket ederler (Mecmûu fetâvâ, XXIX, 68-70). Ayrca meyveliin ve ban ürünün olgunlamasndan önce kabâlesini kumar  unsuru içeren ve husumete yol açan garar cinsinden sayarak câiz görmeyenler vardr. Ancak bu görü, bn Teymiyye ve bn Kayyim el-Cevziyye gibi baz fakihler tarafndan ihtiyaca veya aaçla topra ayr ayr deerlendirmenin zorluuna ve ayrca Halife Ömer’in Üseyd b. Hudayr’a ait hurmal üç yllna kabâle usulüyle iletmeye vererek miras brakt borcun ödenmesini saladna dair  rivayete istinaden reddedilmitir. Onlara göre kabâle sözlemesi önceki görüü savunanlarn dayand, Resûl-i Ekrem’in meyvelerin olgunlamadan satmn yasakladna dair hadisin kapsamna girmemektedir. Garar
unsuruna gelince böyle bir ihtimal icâre akdinde de söz konusudur. bn Teymiyye, iktâlarda damânn câiz olduu konusunda ulemânn görü birlii bulunduunu söylemektedir. Ancak çadalar arasnda iktâdar müstaîr sayanlar ve dolaysyla iâre konumundaki iktânn damân usulüyle iletmeye verilmesini câiz görmeyenler olduunu da bildirmekte ve iârenin muîrin izniyle icâreye verilebileceini gerekçe göstererek bu görüe kar çkmaktadr (a.g.e., XXX, 220-221, 224-225, 240-241, 244-245; bn Kayyim el-Cevziyye, I, 110-112).
 
Sâdk, devletten kabâle yoluyla arazi alr ve devletin hakk düüldükten sonraki net ürünün üçte biri veya yars karlnda topraa bal tarm içilerine icâreye verirdi (Küleynî, V, 267-269; Ebû Ca‘fer et-Tûsî, VII, 197-201; Hür el-Âmilî, XIII, 208-210, 265-266).
mam âfiî’ye göre bir kimse, birinin arazisini yahut devletten haraç arazisini kabâleye alr ve  bakasna iâre veya kiraya verir de bu kii oray ekerse ekiciye öür, dierine ise kabâle ücreti vermek düer. Eer araziyi bizzat kabâleye alan ekerse müslümansa kendisine kabâle, ürününe öür  lâzm gelir; kendisi zimmî, arazi de haraç ya da sulh topra ise öür ödemez. Arazinin sahibi kabâleye alanla veya orann zekâtndan sorumlu olan vali müslüman bir ekiciyle toprak vergisini ödemesi karlnda ürünün kendisine ait olmas ve zekât vermemesi artyla anlasa bile ekici sahibi olduu ürüne tahakkuk ettii için zekât vermek zorundadr (el-Üm, III, 240-241).
Kabâle ileminin dier ekli olan kbâletü’l-harâc, bir kimsenin bir bölgenin sabit nakdî vergisinin ödeme sorumluluunu belirli süre için yüklenmesidir; bu kii toplanan vergi tekeffül edilenden fazla ise kâr, eksikse zarar eder. Bu uygulama genellikle kabâleye alann bölge halkna zulmüyle sonuçlanr. Ebû Yûsuf, kendi döneminde yaygn bir uygulama alan bulduu anlalan bu sisteme kar çkar ve gerekçe olarak da ahsî çkarn gözeten kiilerin devlete taahhüt ettii vergiden daha fazlasn toplayarak âzami kâr salamak için yapt zulmün mâmur topraklar harap, haraç mükelleflerini perian etmesi ve dolaysyla devlet gelirlerini düürmesini gösterir. Haraç mükelleflerinin önerdii veya onaylad güvenilir varlkl bir kimsenin kendileri adna harac ödemeyi tekeffül etmesi durumunda ise söz konusu bölgenin ona kabâle (damân) olarak verilmesini onaylar, ancak bu kiinin icraatnn denetlenmesi için dindar ve güvenilir maal bir müfettiin (emîr) tayin edilmesini de önerir. Ebû Yûsuf, kbâletü’l-harâc uygulamasndaki aksaklklar eletirmek ve onun yerine mukseme sistemini önermekle birlikte yine de nihaî karar halifeye brakr (Kitâbü’l- arâc, II, 3-8). Bunda maal vergi memurlarnn tutumunun da kusursuz olmamasnn etkisi  bulunabilir. Onun devrinde bu kadar yaygnlaabilen uygulamann kökleri çok daha eski devirlere uzanyor olmaldr. Ebû Ya‘lâ el-Ferrâ, emseddin bn Müflih, Mâverdî ve Bedreddin bn Cemâa’ya göre vergi memurlarnn haraç, cizye ve öür gelirlerinin garantörlüünü yapmalar, yani eksii telâfi edip fazlay sahiplenmeleri anlamndaki damân (kabâle) akidleri, vergi memurlarnn vâcip olan vergileri toplayp hâslat ilgili mercilere aktarma hususundaki güvenilirlii ilkesine de aykrdr. Ca‘fer es-Sâdk da haraç mükelleflerince benimsenen güvenilir varlkl birisinin onlar adna harac ödemeyi tekeffül etmesi durumunda ilgili bölgenin kendisine kabâle olarak verilebilecei kanaatindedir (Küleynî, V, 270; Ebû Ca‘fer et-Tûsî, VII, 199). Hür el-Âmilî’nin naklettii bir  rivayetten anlald kadaryla ba ve toprak vergisinden baka meyveliklerden ve avlak olarak da kullanlan sazlklardan elde edilen kam, balk, ku vb. ürünlerin haracn üstlenerek de kabâle yaplmaktadr ki Ca‘fer es-Sâdk bunu mahsul elde edileceinin anlalmas kaydyla câiz görmektedir (Vesâilü’-îa, XII, 264).
 
geçirilirdi. Kabâleye alan, genellikle sulama tesisleri ve köprülerin bakm ve onarmn salamakla mükellef olup masraflar Dîvânü’l-harâc tarafndan yaklak olarak hesaplanp vergiden muaf  tutulurdu. Kabâle de taksitler halinde ödenirdi (el-a, I, 82). Kabâleye alanlarn sorumluluunu yüklendii sulama sistemi ve köprü bakm onarm maliyetlerini düürebilmek için tarm içilerine angarya yükledii olurdu. Devletin zulmü önlemek için yllk kabâleler yapt da görülmektedir.
Kabâle sistemi sonraki hânedanlar tarafndan sürdürülmüse de yerini yava yava askerî iktâ sistemine brakarak Büveyhîler zamannda oldukça azalmtr. Claude Cahen, kabâlenin Osmanl döneminde toprak ve vergi sistemi kavram olarak tamamen kullanm d kaldn söylemektedir. Eer Cahen’in tesbiti doruysa bunda timar ve muktaa kavram ve uygulamalarnn pay büyük  olmaldr. Kbâletü’l-harâc sisteminin bir benzeri Osmanl idaresinde iltizam ad altnda uygulamaya konmusa da baarl olamad için ilga edilmitir. Bununla birlikte Kanûnî Sultan Süleyman dönemine ait Kefe Kanunnâmesi’nde (Akgündüz, VI, 582) kabâle kavramna bir çeit ticaret vergisi olarak rastland da kayda deerdir.
bn Abdûn et-Tücîbî’nin verdii bilgilerden anlaldna göre kabâle kavram Kuzey Afrika, spanya ve Sicilya’da tüccar ve esnaftan alnan gümrük ve pazar vergileri (mukûs), celebkean resmi ve  benzerleriyle devlete ait han, hamam, deirmen, deniz teknesi ve benzerlerinin kira bedellerinin tahsilinin -Osmanl Devleti’ndeki muktaa uygulamasn andrr bir ekilde-kesime verilmesi usulünü ifade etmek üzere kullanlmtr. Muhtemelen bu
 sistemle topland için baz vergiler de kabâle adyla anlmtr. Bu uygulama, suistimale ve kiisel çkar uruna vergi mükelleflerine zulme yol açt için iddetle eletirilmitir. Vergi miktarlarnn vezir tarafndan kadlkta tescil ettirilmesi ve kabâleye alanlarn kadlarca sk bir ekilde denetlenmesi, suistimallerin hapis ve sürgünle cezalandrlmas istenmitir (Risâle fi’l-aâ ve’l- isbe, s. 30-32). Muvahhidler devri müelliflerinden bn Sâhibüssalât’n ifadelerinden kabâle kavramnn köprü geçi ücretlerini de kapsad anlalmaktadr (el-Men bi’l-imâme, s. 166, 372). drîsî, Merake’te piyasaya arzedilen hemen her eyden kabâle vergisi alndn, ancak iktidara gelen Masmûdeler’in bu vergiyi tamamen ilga ettiklerini, kabâleye alanlarn da katline cevaz verdiklerini, böylece onlarn hükümranlklar altndaki bölgelerde söz konusu verginin adnn bile anlmadn bildirmektedir (fatü’l-Marib, s. 69-70).
BBLYOGRAFYA
 
 
 
 
KABARTAYLAR  Rusya Federasyonu’na bal Kabarda-Balkar Özerk Cumhuriyeti’nde yaayan müslüman bir halk.
Orta Kafkasya’daki Terek ve Kuma nehirlerinin kollarnn sulad geni bölgede yaayan Kabartaylar kendilerini Adige olarak da adlandrmaktadr ve Çerkezler’le akrabadrlar. Kaynaklarda Kabartay, Kaberdey, Kabarda ve Kabardints gibi deiik isimlerle anlrlar. Kabartaylar’n büyük  çounluu Kabarda-Balkar Özerk Cumhuriyeti’nde yaamaktadr. Ancak Adige Özerk Bölgesi’nde ve Rusya Federasyonu’nun deiik ehirlerinde az miktarda Kabartay nüfusuna rastlanmaktadr. 1989 nüfus saymna göre saylar 394.651 olan Kabartaylar’n bugün (2001) yaklak 500-550.000 civarnda olduu tahmin edilmektedir. Türkiye, Suriye ve Ürdün gibi ülkelerde de çarlk döneminde ve 1917 Bolevik htilâli’nden sonra göç etmi Kabartay nüfusu bulunmaktadr.
Kabartaylar müslüman olup Hanefî mezhebine mensuptur. Ancak Mozdok civarnda küçük bir  hristiyan cemaati de vardr. Sovyetler Birlii döneminde Kuzey Kafkasya ve Dastan Dinî dare Merkezi’ne balydlar. 1992 ylndan itibaren Rusya Federasyonu’ndaki müslüman özerk  cumhuriyetlerin kendi dinî idare merkezlerini kurmalar sebebiyle Sovyetler Birlii döneminde kurulan bu merkezlerin fazla bir ilerlii kalmamtr.
Kabartaylar’n esas yurtlar Kuban civar idi; fakat XIII. yüzylda balayan Mool saldrlar üzerine  bugün bulunduklar bölgeye gelerek yerletiler. slâm fütuhatnn Kafkaslar’a ulamasndan çok sonra XVI. yüzylda Müslümanl benimseyen Kabartaylar, Altn Orda Devleti’nin çökmesinin ardndan  bölgenin tarihinde birinci derecede etkili olmaya baladlar. XVI. yüzyln ilk yarsnda Rus çarlaryla dostluk ilikisine girdiler. Kabartay Prensi Temrük’ün kz Marya’nn IV. Ivan’la evlenmesi iki halk arasnda münasebetlerin gelitirilmesinde olumlu etkide bulundu ve Rus himayesi yaygnlat. Ruslar 1563 ve 1567’de Terek nehrinin kysnda iki ayr kale ina ederek yüzyln sonuna doru bölgeye iyice yerletiler. Kafkaslar’daki yaylmalar için burasn bir karakol olarak  kullandlar. Kafkaslar’ denetim altna almak isteyen Osmanllar, ranllar ve Ruslar arasnda çatmalar oldu. Özellikle hristiyan Kabartaylar’n Rusya hizmetine girmesi Osmanl Devleti’ni tedirgin etti ve bundan dolay Osmanllar Kabartaylar’ önce himayeleri, sonra da dorudan yönetimleri altna aldlar. Belgrad Antlamas (1739) Kabartaylar’n yaad bölgeyi tarafsz bir  ülke haline getirince Osmanl Devleti ile Rusya arasnda bir tampon bölge haline geldiler. Bunun ardndan Küçük Kaynarca Antlamas (1774) Kabartaylar’ Rusya ile birletirdi. Rus hâkimiyetine kar zaman zaman bamszlk isteiyle ayaklanan Kabartaylar büyük oranda kyma uradlar. Bu kymdan kaçanlarn bir ksm Osmanl Devleti’ne snd. XX. yüzylda da baz ayaklanmalar  görüldü.
 
 yaayan Türk asll Karaçay-Balkarllar’ Almanlar’la i birlii yaptklar gerekçesiyle Sibirya ve Orta Asya’ya sürgüne gönderdiler. Özerk cumhuriyetin ad Kabarda Özerk Cumhuriyeti oldu. 1956’da çkarlan bir kanunla Karaçay-Balkarllar akland ve yeniden vatanlarna dönmelerine müsaade edildi, cumhuriyetin ad da Kabarda-Balkar Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti olarak  deitirildi.
1988 ylndan itibaren Sovyetler Birlii’nde balayan egemenlik-bamszlk hareketlerine katlmayan halklardan biri de Kabartaylar’dr. Onlarla ayn cumhuriyette yaayan Balkarlar, 18 Kasm 1991 tarihinde Nalçik’te I. Balkar Halk Kongresi srasnda Rusya Federasyonu’na bal Balkar Cumhuriyeti’ni kurma karar aldlarsa da bu karar ilerlik kazanmad. Sovyetler Birlii daldktan sonra Türkiye ve Suriye’den bir miktar Kabartay anavatana göç etti. Ancak yöneticilerin ilgisizlii ve bu yönde bir devlet politikasnn oluturulamamasndan dolay büyük çounluu geri döndü. Bugün Rusya Federasyonu’na bal olan Kabarda-Balkar Özerk Cumhuriyeti’nin baehri  Nalçik (240.000), nüfusu 785.000’dir. Bunun % 48’ini Kabartaylar, kalann da srasyla Ruslar, Balkarlar ve dier aznlklar oluturmaktadr (bk. KARAÇAY-BALKARLILAR).
Kabartayca, Kafkasya (Yafet) dil ailesinin Kuzeybat Abhaz-Adige grubunda yer almaktadr. Kabartayca’ya çok yakn olan iveler Abhaz, Abazin ve Adige’dir. Özellikle Adige ile Kabartayca  birbirine çok yakndr ve Kabartaylar da Adige grubuna dahil olduu için her iki dil Adigabze (Adige dili) olarak adlandrlr. Kabartay dilinde Büyük Kabartay, Mozdok, Beslan ve Kuban olmak üzere dört lehçe bulunmaktadr. Beslan lehçesi edebî dil için esas kabul edilmitir. Arapça, Türkçe, Rusça ve Farsça’dan çok sayda kelime alan Kabartayca’da ilk eser 1864 ylnda Kad Atacukin tarafndan neredilmitir. lk Kabartayca gramer kitabn air ve filolog . B. Nogmov (ö. 1844) hazrlamtr. Ayrca onun Adigey halklarnn tarihine dair bir eser de yazd bilinmektedir. lk Kabartayca-Rusça sözlük ise 1889 ylnda yaymlanmtr.
Sovyetler Birlii döneminde Kabartayca’nn tarihî geliimi ve lehçe farkllklar ayrntl biçimde incelendi. Fakat resmî dilin Rusça olmas sebebiyle fazla bir ilerlik kazanmad. 1980’de yaplan bir  sayma göre ana dilini Kabartayca olarak belirtenlerin oran % 97,9, Rusça’y ikinci dil olarak   bildiren ve iyi bilen Kabartaylar’n says % 76,7’dir. 1958 ylndan itibaren Kabartayca ilkokullarn  birinci ve dördüncü eitim dili olmasna ramen 1970’li yllardan balayarak eitim dili Rusça olan okullarda seçmeli ders olarak verilmeye baland. Bugün eitim dili Rusça olmakla birlikte Kabartayca-Adigece de ilkokuldan liseye kadar mecburi ders, 1957 ylnda kurulan Kabardin-Balkar  Üniversitesi’nde istee bal seçmeli ders eklinde okutulmaktadr. Kabartayca ilk gazete Lenin Yolu ismiyle 1920 ylnda yaymlanmaya baland. Kabarda-Balkar Özerk Cumhuriyeti’nde Kabartayca, Rusça ve Balkarca yirmiden fazla gazete ve dergi çkmaktadr. Bu dillerin hepsinde radyo ve snrl sürelerde (günde ortalama üç-dört saat) olmakla birlikte televizyon yayn mevcuttur. 1923-1924 yllarnda Latin alfabesini kullanan Kabartaylar, 1936 ylndan itibaren Kiril alfabesini kullanmaya  baladlar ve halen bu alfabeyi devam ettirmektedirler.
BBLYOGRAFYA
 
 
 
 
Abdülkdir b. Mustafâ b. Abdilganî el-Kabbânî (1847-1935)
Beyrut’ta müslümanlarn çkard ilk gazete olan Bemerâtü’l-fünûn’un imtiyaz sahibi.
Beyrut’ta dodu. Akkâ Valisi Abdullah Paa tarafndan kumandan tayin edilen babas Mustafa Aa, 1832’de Mehmed Ali Paa’nn olu brâhim Paa’nn Akkâ’y istilâs srasnda esir alnp Msr’a götürülerek hapse atld. Buradan stanbul’a kaçan Mustafa Aa’ya Osmanl idaresi maa balad. Bunun üzerine brâhim Paa aileyi Beyrut’tan Kbrs’a sürdü. 1840’ta brâhim Paa Suriye ve Lübnan’dan çknca Mustafa Aa ailesiyle birlikte Beyrut’a döndü.
Butrus b. Bûlus el-Bustânî’nin yaptrd Medresetü’l-vataniyye’de örenimine devam eden Kabbânî, Abdülkdir el-Halîlî, Yûsuf el-Esîr, Muhyiddin el-Yâfî ve brâhim el-Ahdeb gibi âlim ve ediplerden ders alarak kendini yetitirdi. 1873’te ilme ve yoksullara hizmet için kurulan Cem‘iyyetü’l-fünûn’a üye oldu. Ertesi yl cemiyetin tesis ettii Matbaatü’l-fünûn’da müdür olarak görevlendirildi. Daha sonra ayn cemiyetin çkard haftalk emerâtü’l-fünûn adl gazetenin imtiyaz sahipliini üstlendi. 1878’de baz arkadalaryla birlikte Cem‘iyyetü’l-maksdi’l-hayriyyeti’l-slâmiyye’yi kurdu. 1880’de Beyrut sanca idare meclisi üyesi oldu. On yl akn bir süre Beyrut’ta mahkeme üyeliklerinde bulunduktan sonra 1898’de Beyrut belediye bakan seçildi. 1902-1908 yllar arasnda Beyrut maarif müdürlüü yapt. Bu görevi srasnda okullarn slah ve eitim düzeyinin yükseltilmesi için çalt. 1908’de Merutiyet’in ilânnn ardndan idareyi ele alan ttihat ve Terakkî yönetimine uyum salayamad. Maarif müdürlüü görevinin yan sra otuz dört yldan beri sürdürdüü gazetecilii brakt ve emerâtü’l-fünûn’un yayn böylece sona erdi (1908). Daha sonra Alman mühendislerin nezâretinde Suriye ve Lübnan topraklarnda demir ve petrol çkarmak üzere bir irket kurdu. I. Dünya Sava srasnda Suriye ve Lübnan’da kurulan Fransz manda idaresi tarafndan Evkf- slâmiyye müdürlüüne getirildi. Vakflarn yönetimi 1920’li yllarn ortalarnda bölgedeki Fransz yüksek komiserliine balanncaya kadar bu görevini sürdürdü. Kabbânî Beyrut’ta vefat etti.
Üstün hizmetlerinden dolay çok sayda madalya ve nian alan Kabbânî’nin en önemli yönü gazetecilii ve eitim hizmetleridir. Cem‘iyyetü’l-fünûn bakan Hamâde’nin vefat ve cemiyetin kapanmas üzerine emerâtü’l-fünûn bütün haklaryla Kabbânî’ye intikal etti. Kabbânî, ilk says 20  Nisan 1875’te çkan gazetede aralarnda brâhim el-Ahdeb, Yûsuf el-Ezherî, smâil Zihnî, Sâmî Kayserî, Yûsuf el-Esîr, Avnî shak, Selîm elfûn, skender Tavrâd, Ahmed Hasan Tabbâre, Muhammed Mahmûd el-Habbâl, M. Reîd Rzâ, Ya‘kb Sarrûf’un da bulunduu seçkin bir yazar  kadrosu oluturdu.
 
Kabbânî’nin kurduu Cem‘iyyetü’l-maksdi’l-hayriyyeti’l-slâmiyye müslüman çocuklarn eitimi amacyla Beyrut’ta erkek ve kz okullar açmtr. Cemiyetin bu faaliyeti bölgede örnek olmu ve valiliin de desteiyle ksa zamanda Dmak, Trablusam, Humus ve Akkâ’da benzer cemiyetler  kurularak okullar açlmtr. 1882 ylna kadar faaliyetlerine özel statüyle devam eden ad geçen hayr  cemiyetleri bu tarihte Suriye vilâyetinde 1869 Maârif-i Umûmiyye Nizamnâmesi’nin uygulamaya konulmasyla kurulan Meclisi Maârif’in ubelerine dönütürülerek resmî hüviyet kazanmlardr. Buna göre Kabbânî’nin kurduu cemiyet de ubeye dönümü ve bana Cemâleddin Abdullah Efendi getirilmitir. Cemiyet üyelerinden tabip, air ve edip Beîr el-Kassâr hayatnn sonuna kadar (1935) cemiyetin kurduu okullarda öretmen ve müfetti olarak görev yapmtr. Bu cemiyetin bir uzants olan ve günümüzde Lübnan’da ilme hizmet eden en önemli derneklerden saylan Cem‘iyyetü’l- maksd’a bal yetmi be okulda 26.000’den fazla örenci okumakta ve 1300 öretim eleman hizmet vermektedir. Ayrca bir hastahanesi ve çok sayda sosyal hizmet birimi bulunmaktadr. Kabbânî Kitâbü’l-Hicâ li-talîmi’l-efâl adyla bir eser yazmtr (Beyrut 1295).
BBLYOGRAFYA
 
 
 
KABBÂNÎ, Ebû Ali (       (
Ebû Alî el-Hüseyn b. Muhammed b. Ziyâd el-Kabbânî en-Nîsâbûrî (ö. 289/902)
Hadis hâfz.
210 (825) yl civarnda dodu. “Kantarc” anlamna gelen Kabbânî lakabyla anlmas dedesinin ödünç olarak verdii kantar sebebiyledir (Sem‘ânî, X, 43). Tahsil için shak b. Râhûye, Amr b. Zürâre gibi hemehrileriyle birlikte uzun süre Horasan, Haremeyn ve Irak bölgelerine seyahat ederek  Sehl b. Osman el-Askerî, Ebû Bekir bn Ebû eybe, Süreyc b. Yûnus, Ahmed b. Menî‘, Buhârî gibi âlimlerden faydaland. Buhârî bata olmak üzere Yahyâ b. Muhammed el-Anberî, bnü’-ark, bnü’l-Ahrem, Nîâbur Kads Yahyâ b. Mansûr ve Da‘lec b. Ahmed kendisinden istifade edenlerden  bazlardr. Rivayet ettii hadisleri ve râvilerin adlarn iyi ezberlemesiyle tannan Kabbânî, devrinin önde gelen hadis hâfzlarndan biri ve Müslim’den sonra etrafnda en çok âlimin topland bir  ahsiyet olarak kabul edilmitir. Buhârî Nîâbur’a geldiinde ve mihne olaynn yaand bir srada onun derslerini aksatmadan takip etmi, Buhârî de kendisinden rivayette bulunmutur (“b”, 3). Buhârî’nin “haddesenî el-Hüseyn” diye zikrettii hocasnn Hüseyin b. Ca‘fer el-Bîkendî olabilecei ileri sürülmüse de onun Kabbânî olduu görüü daha ar basmaktadr (Kelâbâzî, I, 175; Zehebî, Tekiretü’l-uffâ, II, 681; bn Hacer, Fetu’l-bârî, X, 137).
Kzndan olma torunu Ebû Muhammed Abdullah b. Ahmed el-Hasîrî, Kabbânî’nin 289’da (902) vefat ettiini, namazn Muhammed b. brâhim el-Bûencî’nin kldrdn ve Makberetü Hüseyin b. Muâz’da defnedildiini söylemektedir (bn Hacer, Tehîbü’t-Tehîb, I, 540). Kaynaklarda Kabbânî’nin el-Müsned, el-Künâ, Etbâu’l-etbâ, et-Târî gibi eserleri zikredilmekteyse de  bunlarn günümüze ulap ulamad bilinmemektedir.
BBLYOGRAFYA
 
 
 
slâm inanna göre yeryüzünde yaplan ilk mâbed, müslümanlarn kblesi.
Sözlükte “dört köeli veya küp eklinde olmak” anlamndaki ka‘b (   kökünden gelen ka‘be “küp ( eklinde nesne” demektir. Kur’ân- Kerîm’de ad iki defa geçen Kâbe’ye (el-Mâide 5/95, 97) bir  ksm yine Kur’an’da yer alan Beyt (el-Bakara 2/125, 127, 158; Âl-i mrân 3/96, 97;
 el-Enfâl 8/35; el-Hac 22/26; Kurey 106/3), Beytullah, el-Beytü’l-atîk (el-Hac 22/29, 33), el- Beytü’l-harâm (el-Mâide 5/2, 97), el-Beytü’l-muharrem (brâhîm 14/37), el-Mescidü’l-harâm (el- Bakara 2/144, 149, 150; el-Mâide 5/2; et-Tevbe 9/7, 19, 28), el-Beytü’l-ma‘mûr (et-Tûr 52/4), el- Me‘arü’l-harâm, Beniyye, Devvâre, Kdis, Kble, Hamsâ, Müzheb gibi çeitli isimler de verilmitir; halk arasnda daha çok Kâbe-i Muazzama tabiri kullanlmaktadr.
Mekke ehrinde Mescidi Harâm’n ortasnda bulunan Kâbe yaklak 1,5 m. geniliindeki temeller  üzerine ina edilmitir. Dtan da 10,70 × 12 m. ölçüsünde ve 15 m. yüksekliinde olan duvarlar  1,25 m. kalnlndadr (Abdüsselâm Ahmed Nazîf, s. 170). Temeller, tavaf alan (metâf) yüzeyinden 22-27 cm. arasnda deien yükseklikte yukar çkm ve duvarlar 25 cm. kadar içeriden balatlarak  temellerin darda kalan ksmnn üzeri 45º meyilli mermer levhalarla kaplanp duvarlarla  birletirilmitir. Yanlar da mermer kaplama olan ve “âzervân” ad verilen bu ksma Kâbe örtüsünü tutturmak için bakr halkalar konulmutur. Mekke’nin çevresindeki dalardan getirilmi bazalt  parçalaryla yaplan duvarlarn d yüzlerinde deiik boyutlarda 1614 ta yer almaktadr (M. Tâhir  el-Kürdî, III, 235).
 
döenmitir.
çi dört köe bir oda görünümünde olan Kâbe’nin Rüknülrâk köesinde dama çklan merdiven ve önünde “tövbe kaps” denilen bir kap yer alr. Taban mermer döeli, duvarlar 2 m. yükseklie kadar  mermer kaplamaldr. Yaplan onarm ve yeniden inalarla ilgili olarak bat duvarna be, dou ve kuzey duvarlarna birer kitâbe yerletirilmitir (metinleri için bk. Hüseyin Abdullah Bâselâme, s. 138 vd.). Tabann ortasnda, Abdullah b. Zübeyr zamanndan kalma güney-kuzey yönünde dizilmi üç aaç direk ve bunlardan kapnn karsndakinin önünde bat duvarna doru Hz. Peygamber’in namaz kld yer bulunmaktadr; buras seccade eklinde bir mermerle belirtilmitir. Tavan ve duvarlar, yukardan mermer kaplamalara kadar inen çepeçevre krmz atlastan yaplm bir perde ile örtülüdür. Tavan ile dam arasnda 1,33 m. yüksekliinde bir açklk vardr.
Kâbe’nin ilk defa ne zaman ve kimin tarafndan yapld hususunda ihtilâf vardr. Kur’ân- Kerîm’de Kâbe ile ilgili olarak u âyetler yer almaktadr: “üphesiz âlemlere bereket ve hidayet kayna olarak  insanlar için kurulan ilk ev -mâbed-Mekke’deki Kâbe’dir (Âl-i mrân 3/96); “Biz beyti insanlara toplanma mahalli ve güvenli bir yer kldk. Siz de brâhim’in makamn namaz yeri edinin. Biz brâhim ve smâil’e, ‘Tavaf eden, ibadete kapanan, rükû ve secde edenler için evimi temiz tutun’ diye emretmitik. brâhim, ‘Rabbim, buray emin bir ehir yap! Halkndan Allah’a ve âhiret gününe iman edenleri çeitli meyvelerle rzklandr’ dediinde -Allah-, ‘Kim inkâr ederse onu ksa bir süre - dünyada-faydalandrr, sonra da cehennem azabna sürüklerim. O ne kötü bir âkbettir!’ demiti. Bir  zamanlar brâhim smâil ile beraber evin temellerini yükseltirken, ‘Ey rabbimiz, bizden kabul buyur! üphesiz sen iitensin, bilensin, demilerdi” (el-Bakara 2/125-127); “Bir zamanlar brâhim’e beytin yerini göstermi -ve öyle demitik-: Bana hiçbir eyi ortak koma; tavaf eden, kyamda bulunan, rükû ve secde edenlere evimi temiz tut” (el-Hac 22/26); “nsanlar arasnda hacc
ilân et ki gerek yaya olarak gerekse nice uzak yol ve diyarlardan yorgun argn gelen, zayf develer  üzerinde, kendilerine ait birtakm yararlar müahed