hİkmet yurdu - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d03434/2014_14/2014_14_seyhanae.pdf · abdillah,...
TRANSCRIPT
HİKMET YURDU Düşünce – Yorum Sosyal Bilimler Araştırma Dergisi
ISSN: 1308-6944
www.hikmetyurdu.com
Hikmet Yurdu, Yıl: 7, C: 7, Sayı: 14, Temmuz – Aralık, 2014/2, ss. 11 - 42
Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-
Harakânî Örneği**
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan
Kafkas Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi,
Özet
Bu çalışmada, el-Harakânî’nin ilmî kişiliği üzerinde durulmuş, onun insan
yetiştirme yöntemleri ele alınmış, civanmertlerine yaptığı tavsiyeler değerlendiril-
miş ve eğitim anlayışı hakkında bilgi sahibi olunması hedeflenmiştir. Sûfîler, Hz.
Peygamber’i her zaman kendilerine örnek ve rehber kabul etmişlerdir. Onlar, mü-
ritlerini yetiştirirken tasavvufun temel konularından olan nefis tezkiyesine, kalp
tasfiyesine ve ruhun yücelmesine büyük önem vermişler, eserlerinde ve sohbetle-
rinde sürekli bu konuları işlemişlerdir. Zira onların benimsediği tasavvufî hayatın
öznesi, Hz. Muhammed Mustafa’dır. el-Harakânî de talebelerini yetiştirirken Hz.
Peygamber’i kendisine örnek almış, onun “Ashâb-ı Suffe” ile yaptığının benzerini
yapmış, sürekli eğitim ve öğretimle meşgul olmuştur. el-Harakânî, yaşadığı dö-
nemdeki İslâm âlimlerinden dersler almış ve tasavvufî konularda derinleşmiş tah-
kik ehli bir sûfîdir. Onun eğitim anlayışında sevgi ve hoşgörünün çok önemli bir
yeri vardır. O, din ve mezhep ayrımı gözetmeksizin tüm insanlara tevâzu ve
nezâketle yaklaşmış, varlığın gayesini insana hizmet olarak görmüş, bunun da “in-
sanın eğitilmesi” olduğuna dikkat çekmiş ve civanmertlerinden insanlığın hizme-
tinde olmalarını istemiştir. O, sadece belli ibâdetleri yapmayı yeterli görmemiş,
tüm dünyaya İslâm’ı en güzel şekilde tanıtmayı tavsiye etmiştir. Onun düşüncesi-
ne göre bir insan yaşam boyu öğrenmeden yana olmalı, öğrendiklerini hayatında
uygulamalı ve bunları başkalarına da öğretmelidir.
Anahtar Kelimeler: Tasavvuf, Ebu’l-Hasan el-Harakânî, eğitim, rol model.
Abstract
Human Training Methods in Mystical Thought
(Example of Abu'l-Hasan al-Kharakani)
In this article, Abu'l-Hasan al-Kharakani’s scholarly personality has been
analyzed, his method of bringing-up human has been handled, his advice for his
followers has been evaluated and the target has been to be knowledgeable in his
education style. The sufi mystics have accepted the Prophet Mohammed as a guide
and an example for themselves. They have paid attention to the self reference, he-
art refinement, sublime of the soul which are the basic issues of mysticism, while
they bring up their followers; they have handled out these issues in both their
works and conversations. On the other hand, the subject of their mystic life is the
** Bu makalenin içerik açısından olgunlaşmasına görüş ve önerileriyle katkı sunan değerli meslektaşlarım
Prof. Dr. Ruhattin Yazoğlu, Yrd. Doç. Dr. Bilal Gök, Yrd. Doç. Dr. Ayhan Hıra’ya ve isimlerini bilemediğim
çok muhterem hakemlere teşekkürü borç bilirim.
12 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
Prophet Mohammed. Abu'l-Hasan al-Kharakani also takes the Prophet Moham-
med as an example while bringing up his followers. He adopts the same thing as
the Prophet Mohammed does within his Ashâb-ı Suffe. He is busy with the educa-
tion and training. al-Kharakani is educated by the Islam scholars in his period and
he is a Sufi who becomes sophisticated in the mystic issues. For him, compassion
and tolerance are important in his education style. He approaches the people wit-
hin respect and compassion without regarding difference in religion and sect, he
accepts the aim of ontological being as a service for the humankind, he calls this
matter as “the educated human” and he wants his followers to participate in the
service for humankind. He does not see the certain worship enough; he suggests
that Islam should be announced in a good way. For al-Kharakani, a human being
should be in favor of learning through his life, he should apply these into the real
life and he should teach the others.
Key Words: Mysticism, Abu'l-Hasan al-Kharakani, education, role model.
Giriş
Şeyh Ebu’l-Hasan Ali b. Ahmed b. Cafer el-Harakânî (ö. 425/1033), miladî 960 yı-
lında Horasan’ın batısında Esterâbad yolu üzerinde Bistam’a bağlı Harakan köyünde1
çiftçi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir.2
el-Harakânî, Âmul ve Taberistan’da dinî ve tasavvufî konularda bilgisine başvu-
rulan tanınmış bir İslâm âlimi olan Ebu’l-Abbas el-Kassâb el-Âmulî’nin (ö. 409/1018)3
yanında yetişmiş, Kur’ân ve Sünnet’e gönülden bağlı böyle bir şahsa talebe olma fırsatı-
nı çok iyi değerlendirmiştir. el-Harakânî, mezkur âlimin yanında çağdaşı Ebû Abdullah
el-Dastânî (ö. 417/1026) ve Ebû Saîd Ebu’l-Hayr (ö. 440/1048) gibi büyük zatlarla birlikte
eğitim görmüş, zahirî ve batınî ilimleri öğrenmiş ve dinî konuları onlarla müzâkere ve
mütalaa etme imkanına sahip olmuştur.4
1 el-Hamevî, Yâkût b. Abdillah, Mu’cemu’l-Buldân, Beyrut, 1977, II, 360; Minovi, Müctebâ, Ahvâl-i ve Ak-
vâl-i Şeyh Ebu’l-Hasan Harakânî, Kitâbhâne-i Tahûrî, Tahran, 1372 hş, s. 10-185; Karabulut, Ali Rıza, İs-
tanbul ve Anadolu Kütüphanelerinde Mevcut El Yazması Eserler Ansiklopedisi, Akabe Kitabevi, Kayse-
ri, ts., II, 912-913; Süleyman, Uludağ, “Harakânî”, DİA, İstanbul, 1997, XVI, 94. 2 Schimmel, Annemarie, İslâmın Mistik Boyutları, (Çev.: Orhan Kocabıyık), Kabalcı Yay., İstanbul, 2001, s.
100; Çiftçi, Hasan, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî, (Hayatı, Çevresi, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri)
Nûru’l-‘Ulûm ve Münâcât’ı (Çeviri-Açıklama-Metin), Şehit Ebu’l-Hasan Harakânî Derneği Yay., Ankara,
2004, s. 29, 32-33, 49. 3 Çiftçi, 75. 4 Muhammed b. Münevver, el-Esrâru’t-Tevhîd fî Makâmâti’ş-Şeyh Ebi’s-Saîd, Nşr.: Muhammed Rızâ
Şefi’i-yi Kedkenî, Müessese-i İntişârât-i Âgâh, Tahran, 1339-1345 hş. I, 49-50’den naklen Çiftçi, 77-78, 98-99.
Kelâmî konuları hocaları ile tartıştıkları diğer örnekler için bkz. Attâr, Ferîdüddîn, Evliya Tezkireleri,
Çev.: Süleyman Uludağ, Kabalcı Yay., İstanbul, 2007, s. 627, 633.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan 13
el-Harakânî, manevî şeyhi ve mürşidi kabul ettiği Bâyezîd-i Bistâmî’nin (ö.
234/848) tasavvuf tarzını benimsemiş5 ve Hakk’a ermek için zor riyâzetlere, çetin
mücâhede ve çilelere katlanmıştır. O, Bâyezîd’i her konuda kendisine örnek almış, sözle-
rini öğrenmiş ve kendi ifadesine göre manevî âlemde ondan üç derece önde olmak için
çabalamıştır.6 el-Harakânî’nin böyle bir otoriteyi kendisine model seçmesi7 ve onu geç-
meyi planlaması oldukça önemlidir. Zira o, çıtayı yüksek tutanların gösterecekleri bü-
yük azim ve gayretle manevî mertebelere ulaşacaklarını yaşayarak göstermiş ve kendi-
sinden sonra gelenlere bu konuda da örnek olmuştur.
el-Harakânî, sadece el-Kassâb ve Bâyezîd-i Bistâmî’yi8 değil, aynı zamanda Cü-
neyd-i Bağdâdî (ö. 297/909)9 ve Ebû Bekir eş-Şiblî (ö. 334/946)10 gibi Türk-İslâm âlim ve
mutasavvıflarını da kendine örnek almıştır.11 Vefatından sonra yerine geçen Ebû Saîd
5 el-Harakânî’nin Bâyezîd’i her konuda kendisine örnek aldığı ve onu geçmek için uğraştığıyla ilgili değer-
lendirmeler için bkz. Seyhan, Ahmet Emin, “Ebu'l-Hasan el-Harakânî'nin İlim Anlayışı”, JASSS, Interna-
tional Journal of Social Science, Fransa, May 2013, Volume 6 Issue 5, s. 1056-1060. Her ikisi arasındaki
manevî ilişkiden bahseden bir başka çalışma için bkz. Çiftçi, Hasan, “Şeyh Harakânî İle Şeyh Bâyezîd Ara-
sındaki İlginç Manevî İlişki”, Şarkiyât Araştırmaları Dergisi, 2003, C. 3, Sayı: 11, s. 29-35. 6 Attâr, 612. 7 el-Harakânî ve Bâyezîd’in bazı ortak fikirleri ile ilgili bilgiler için bkz. Çiftçi, 154-169. 8 Bâyezîd hakkında bilgi için bkz. Uludağ, Süleyman, “Bâyezîd-i Bistâmî”, DİA, İstanbul, 1992, V, 240. 9 Cüneyd-i Bağdâdî, Bâyezîd’i tanıtırken; “Bâyezîd-i Bistâmî’nin sûfîler arasındaki rolü, Cebrâil’in melekler ara-
sındaki rolüne benzerdi” demektedir. Bkz. Uludağ, Süleyman, “Cüneyd-i Bağdâdî”, DİA, İstanbul, 1993, XIII,
120. Max Horten ve Richard Hartman gibi şarkiyatçılar, İbrahim b. Edhem (ö. 161/777), Şakik Belhî (ö.
194/809) ve Bâyezîd gibi sûfîlerin Türk asıllı olduklarını söylemektedir. Ayrıntılar için bkz. Öngören, Reşat,
“Tasavvuf”, DİA, İstanbul, 2011, XL, 124. 10 Ebû Bekir eş-Şiblî’nin, Cüneyd-i Bağdâdî’nin yetiştirdiği büyük bir Türk-İslâm âlimi ve mutasavvıfı oldu-
ğuyla alakalı bir çalışma için bkz. Okudan, Rifat, “Ebû Bekir Şiblî: Hayatı ve Tasavvuf Tarihindeki Yeri”,
Tasavvuf İlmî ve Akademik Dergisi, Yıl, 8 (2007), Sayı: 19, s. 211, 225, 234. Ayrıca Şiblî’nin Türk asıllı ol-
duğu, kendisini çok iyi yetiştirdiği ve tasavvufî eğitimini Cüneyd-i Bağdâdî’nin yanında tamamladığı ile
ilgili bkz. Gürer, Dilaver, “Şiblî, Ebû Bekir”, DİA, İstanbul, 2010, XXXIX, 125-126. 11 el-Harakânî’nin şu ifadesi mezkûr İslâm âlimlerine verdiği değeri göstermektedir. Bir gün kendisine semâ
(raks) hakkında sorulmuş o da şu cevabı vermiştir: “Semâ, yere ayağını vurunca yerin en dibine kadar (uzanan,
yeri titreten ve oradan ses getiren) ve kolunu kaldırınca Arş’a kadar gören (Yüce Allah’ı tüm ruhunda hisseden) erin
(gerçek Allah dostunun/müttakînin) işidir; bunun dışında olan semâ, Bâyezîd, Cüneyd ve Şiblî’nin şerefini düşü-
rür!” Bkz. Ebu’l-Hasan Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Şenol Kantarcı, Ankara, 1997, s. 81; Şeyh Ebu’l-
Hasan Harakânî, Nûru’l-Ulûm ve Münâcât’ı, (Çeviri-Açıklama-Metin), Haz.: Hasan Çiftçi, Şehit Ebü’l-
Hasan Harakânî Derneği Yay., Ankara, 2004, s. 226.
14 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
Ebu’l-Hayr12 ve talebeleri Hâce Abdullah Ensârî el-Herevî (ö. 481/1089),13 Ebu’l-Kâsım el-
Cürcânî (ö. 450/105)14 gibi âlimler onun bu çizgisini devam ettirmişlerdir.15
Abdullah Ensârî, hocası el-Harakânî’nin tasavvufî merhaleleri kat etme husu-
sunda şeyhi el-Kassâb’ı aştığını ve zamanın efendisi olduğunu söylemiştir.16 Abdullah
Ensârî, üstadı el-Harakânî’yi tanıtırken; “Hadis, ilim (Kur’ân) ve Şeriat’ta (fıkıh) şeyhlerim
çoktur. Fakat tasavvuf ve hakikatte benim pîrim Şeyh Ebu’l-Hasan Harakânî’dir. Eğer onu gör-
meseydim hakikati nasıl öğrenirdim?”17 ifadesini kullanmıştır. Ebû Kâsım el-Kuşeyrî de (ö.
465/1073), el-Harakânî’yi ziyareti esnasında yaşadığı hayranlık ve şaşkınlığı; “Harakan
vilâyetine geldiğimde o pîrin haşmetinden fesâhatım son bulmuş ve ifade gücüm kalmamıştı.
Hatta veliliğimden azlolunduğumu sanmıştım”18 diyerek ifade etmiştir.
Görüldüğü üzere dergâhında binlerce talebe yetiştiren el-Harakânî, yaşadığı
asırda pek çok kişinin dikkatini çekmiş, insanların gönüllerini fethetmesini bilmiş19 ve
kendisinden sonra gelenlere tesir etmiştir. Onun etkisi, yaşadığı dönemle sınırlı kalma-
mış, asırlarca sürmüş ve “Horasan erenleri”nin yetişmesinde önemli bir rol oynamıştır.
Nakşibendiyye20 silsilesinde önemli bir yere sahip olan el-Harakânî, Aynülkudât el-
Hemedânî (ö. 525/1131),21 Ferîdüddin Attâr (ö. 618/1221),22 Necmeddîn-i Dâye (ö.
654/1256)23 ve Mevlânâ (ö. 670/1271) gibi pek çok mutasavvıfı etkilemiştir. Bu nedenledir
ki; onun adına birçok tarikat silsilesinde rastlanılmaktadır.24 Mevlânâ, “Mesnevî”sinde
ondan saygıyla söz etmiş, menkabelerini anlatmış ve sözlerini yorumlamıştır. Şems-i
12 Ebû Saîd, Bâyezîd ve Hallâc-ı Mansûr tarzı bir tasavvuf anlayışına sahip olup, inancı sağlam bir âlim ve
sûfîdir. Ayrıca o Mevlânâ gibi semaı çok sevmektedir. Onun hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Yazıcı, Tah-
sin, “Ebû Saîd Ebü’l-Hayr”, DİA, İstanbul, 1994, X, 220-222. 13 Yazıcı, Tahsin-Uludağ, Süleyman, “Herevî Hâce Abdullah”, DİA, İstanbul, 1998, XVII, 222-226; Çiftçi, 100-
108. 14 Yılmaz, Hasan Kamil, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensâr Neşriyat, İstanbul, 2000, s. 123-124. 15 Çiftçi, 75. 16 Çiftçi, 76. 17 Hakîkat, Abdurrefî’, Tarîh-i İrfân ve Ârifân-i Îrân, İntişârât-i Kumiş, Tahran, 1372 hş., s. 379’den naklen
bkz. Çiftçi, 17, 106. Ayrıca bkz. Yazıcı, T., Uludağ, S., “Herevî, Hâce Abdullah”, XVII, 223. 18 Hücvîrî, Ali b. Osman Cüllâbî, Keşfu'l-Mahcûb, Hakikat Bilgisi, Haz.: Süleyman Uludağ, Dergâh Yay.,
İstanbul, 1982, s. 268. Ayrıca bkz. Attâr, 597. 19 Çiftçi, 27. 20 Bu tarikat hakkında bilgi için bkz. Algar, Hamid, “Nakşibendiyye”, DİA, İstanbul, 2006, XXXII, 335-342. 21 Bu mutasavvıf hakkında bilgi için bkz. Uludağ, Süleyman-Bayburtlugil, Nurettin, “Aynülkudât el-
Hemedânî”, DİA, İstanbul, 1991, IV, 280-282. 22 Bu mutasavvıf hakkında bilgi için bkz. Şahinoğlu, M. Nazif, “Ferîdüddin Attâr”, DİA, İstanbul, 1991, IV,
95-98. 23 Bu mutasavvıf hakkında bilgi için bkz. Okuyan, Mehmet, “Necmeddîn-i Dâye”, DİA, İstanbul, 2006,
XXXII, 496-497. 24 Uludağ, “Harakânî”, XVI, 94.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan 15
Tebrîzî de (ö. 645/1247) aynı şekilde “Makâlât”ında ondan övgüyle bahsetmiş ve bazı
sözlerini eserine almıştır.25
el-Harakânî, her ne kadar açıkça ifade etmese de, menkıbelerde anlatılanlara ba-
kıldığında, onun muhtemelen fıkhî açıdan Şâfiî, itikâdî açıdan da Eş’arî mezhebine bağlı
olduğu anlaşılmaktadır.26
el-Harakânî’nin tasavvufî düşüncesinde insan yetiştirme yöntemlerini ele alan bu
çalışma, iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde; el-Harakânî’nin ilmî kişiliği, ikinci
bölümde ise onun insan yetiştirme metodu üzerinde durulmuştur.
1. el-Harakânî’nin İlmî Kişiliği
Kaynaklarda ifade edildiğine göre el-Harakânî’nin yaşadığı dönemde, Horasan
bölgesinde güçlü bir eğitim-öğretim faaliyetinin devam ettiği, başta tefsir, hadis, fıkıh
olmak üzere birçok alanda âlim ve mutasavvıfın yetiştiği anlaşılmaktadır.27 Selçuklu-
lar’ın nüvesini teşkil eden Oğuz Türklerinin en kesif olduğu Horasan, Cibal ve Ma-
verâünnehir bölgesi o dönemin önemli ilim merkezleri arasında sayılmıştır.28 el-
Harakânî, böyle bir dönemde ve bu yoğunluktaki ilmî faaliyetlerin yaşandığı bir coğraf-
yada yetişmiştir.
el-Harakânî, ilme önem veren âlim bir zattır.29 O, zâhirî ilimlerden sonra, bâtınî
ilimlerde de derinleşmenin önemine dikkat çekmiş ve takipçilerini “bâtınî ilimlerin de
bâtınına nüfuz etmeye” çağırmıştır.30 Bu ise salt bilgi ile değil, nefsi her türlü kötü dü-
şünceden arındırmakla ve kâmil insan olmakla mümkün olabilecek bir husustur. Nite-
kim ona göre esas olan söz söylemek değil,31 söylediklerini ihlaslı bir şekilde yaşamaktır.
Çünkü yaptığı işi ihlasla ve gösterişten uzak yapan kişi manen yüksek derecelere ulaş-
25 Bkz. Çiftçi, Hasan, “Mevlânâ İle Şems-i Tebrîzî’ye Göre Ebu’l-Hasan-i Harakânî”, Tasavvuf İlmî ve Aka-
demik Araştırma Dergisi, (Mevlânâ Özel Sayısı), Ankara, 2005, Yıl, 6, Sayı: 14, s. 565-590. 26 Çiftçi, 96. 27 Çetin, Osman, “Horasan”, DİA, İstanbul, 1998, XVIII, 238-240. 28 Topaloğlu, Nuri, Selçuklu Devri Muhaddisleri, DİB Yay., Ankara, 1988, s. 183. 29 Attâr, 628; Çiftçi, 44, 78-79. el-Harakânî’nin ümmî olmadığı, tersine bir âlim-mutasavvıf olduğu ile alakalı
bkz. Seyhan, “Ebu'l-Hasan el-Harakânî'nin İlim Anlayışı”, s. 1049-1083. 30 Attâr, 622; Çiftçi, 45. İbn Teymiyye (ö. 728/1328) bâtın ilminin “imanın gizli hakikatlerini bilmek” anlamı-
na geldiğini söylemiştir. Hâris el-Muhâsibi (ö. 243/867), Kelâbâzî, Kuşeyrî, Hücvîrî ve Gazzalî (ö. 505/1111)
gibi Sünnî mutasavvıflar ise Kur’ân ve Sünnet çerçevesinde kalan bâtın ilmini kabul etmişler ve bunu da
“nasların manalarını derinleştirmek” olarak anlamışlardır. el-Harakânî’nin de bu düşüncede olduğu anla-
şılmaktadır. Bkz. Uludağ, Süleyman, “Bâtın İlmi”, DİA, İstanbul, 1992, V, 189. 31 Nitekim âyette şöyle buyrulmuştur: “Ey iman edenler! Niçin yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz?” es-Saff,
61/2.
16 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
ma imkânına sahip olabilir.32 el-Harakânî, “bir kimsenin içiyle dışının bir olduğunu ney-
le biliriz?” sorusuna şu cevabı vermiştir: “Konuşması diliyle uyum içindedir. (Bir kimsenin)
konuşmasının dağınık olması, onun gönlünün dağınıklığının bir delilidir. Büyükler buyurmuş-
lardır ki, ‘Gönül tenceredir ve dil kepçe, tencerede ne varsa kepçe onu çıkarır.’ (Bu itibarla) gönül
denizdir, dil ise sahil. Deniz dalgalanınca, içinde ne varsa onu sahile atar.”33 Görüldüğü üzere
el-Harakânî, ilmiyle amel eden kişinin söz ve davranışlarına bu durumun yansıyacağını
ifade etmiş ve insanların çok daha rahat anlayacağı bir misalle düşüncesini ortaya koy-
muştur.
el-Harakânî; “İki kişinin din konusunda çıkardıkları fitneyi şeytan bile çıkaramaz. Bun-
lardan birisi dünya hırsına kapılmış bilgin, diğeri ise ilimden yoksun (kaba, ham, zorba, yobaz ve
cahil)34 sûfî”35 derken yaşadığı dönemde Hz. Peygamber’in yolundan gittiğini iddia eden
ama tersini yapan sözde âlim ve cahil sûfîleri eleştirmiştir. Bazıları onun bu sözünü yan-
lış anlayarak ilme önem vermediğini ve âlimleri eleştirdiğini düşünebilmişlerdir. Oysa
el-Harakânî, ibâdetlerine güvenen, cahil,36 zayıf,37 yetersiz ve aciz38 olduğunu unutan
“sözde âlimleri” uyarmıştır.39 Zira ona göre kendini Allah’tan müstağni gören,40 kusur-
suz olduğunu düşünüp şımaran ve küstahlaşan kimseler yanlış yapmaktadır. Çünkü
ilmin ve ibâdetin gayesi; kişiyi Allah’a yaklaştırmak olmalıdır.41 O, gerçek bir vâriste
olması gereken önemli vasıfları saymış,42 âlimlik iddiasında bulunanları eleştirmiş,
Kur’ân ve Sünnet’e gönülden bağlı bir İslâm âliminin Sahâbe’nin yolundan43 gitmesi
gerektiğini söylemiştir. el-Harakânî’nin kendine son derece güvenerek söz konusu âlim
ve sûfîleri tenkit etmesi, dinî meselelere vâkıf olduğunun, hâdiseleri çok yönlü değer-
lendirdiğinin, sağlam bir muhakeme yeteneğiyle konuları analiz ettiğinin ve ne söyledi-
32 Attâr, 607. Ayrıca bkz. Attâr, 632; Çiftçi, a.g.e., s. 48. 33 Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Çiftçi, s. 234; Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Kantarcı, s. 39-40. 34 Bu makalede el-Harakânî’ye ait sözleri daha anlaşılır kılmak için yapılan tüm parantez içi açıklamalar
tarafımıza aittir. Bu açıklamalar yapılırken el-Harakânî’nin tespit edebildiğimiz bütün sözleri dikkate
alınmış, bütüncül bir yaklaşımla bunlar değerlendirilmiş ve onun daha doğru tanıtılması amacıyla böyle
bir yol tercih edilmiştir. 35 Attâr, 624; Çiftçi, 45. 36 el-Ahzâb, 33/72. 37 en-Nisâ, 4/28. 38 “Ey İnsanlar! Allah'a muhtaç olan sizsiniz, ama O, hiçbir şeye muhtaç değildir ve hamd O'na mahsustur.” el-Fâtır,
35/15; “…Hiçbir şeye ihtiyacı olmayan Allah'tır. Muhtaç olan sizlersiniz…” Muhammed, 47/38. 39 Attâr, 610. 40 “Ama insanoğlu kendini müstağni sayarak (yeterli görerek) azgınlık eder.” el-Alak, 96/6-7. 41 Attâr, 610, 619. Konuyla ilgili diğer sözleri için bkz. Attâr, 605; Çiftçi, 45. 42 Attar, 622-623. 43 “…İyilik/doğruluk [yolun]da onları (Sahâbe’yi) izleyenlere gelince, Allah onlardan hoşnuttur…” et-Tevbe, 9/100.
Ayrıca bkz. el-Enfâl, 8/64.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan 17
ğinin farkında olduğunun bir işareti olarak görülebilir. Zaten onun sözleri incelendiğin-
de zihninin açık ve berrak olduğu, analitik düşündüğü, alternatif yol ve yöntemleri göz
önünde bulundurduğu ve konuları birbirinden ayırarak değerlendirdiği anlaşılmaktadır
ki bu durum, onun ilmî kişiliğini göstermesi bakımından önemlidir.44
el-Harakânî, baktığı her yerde Allah’ın varlığının ve birliğinin izlerini göreme-
yen, yaptığı her işte sadece O’nun rızasını aramayan bir kulun her ne kadar ilim ve
ibâdetle meşgul olsa da, asıl amacını unutmasının yanlışlığına45 dikkat çekmiş ve civan-
mertlerini uyarmıştır. Nitekim o, kendisine atfedilen “Seyrü Sülûk Risalesi”nde müridin
saçından kesilen üç telin birincisinin “cehalet dalı” olduğunu, bunun yerine “ilim ve
edep tohumu”nun dikilmesi gerektiğini söylerken de,46 fakrın kırk dört makamının bi-
linmesinden47 bahsederken de “kişiyi Allah’a yaklaştıracak ilmin önemine” vurgu yap-
mıştır. Allah yolunda yürümek isteyen bir kimsenin dört grubun sözünü dinlemesini
tavsiye ederken de “âlimleri” ilk sıraya yerleştirmiştir.48 Bu durum, onun ilim anlayışını
yansıttığı gibi, ilme ve âlime verdiği önemin bir göstergesi olarak da kabul edilebilir.
el-Harakânî, gerçek bir İslâm âlimi ile kâmil bir müminin nasıl olması gerektiğini
şöyle ifade etmiştir: “Allah’ı dinleyici olarak görmedikçe konuşmayınız (O’nun sizi dinlediğini
bilerek konuşun, sorumluluğunuzun farkında olun ve asla boş sözler söylemeyin). Allah’ı konu-
şan olarak görmedikçe söylenen sözü dinlemeyiniz (ehil olan müttakî ve salih bir âlimi bulun ve
onu dinleyin, yalan yanlış şeyler anlatanlara kulak asmayın!)”49 Görüldüğü üzere el-
Harakânî, hayatı boyunca söylediği bu söze sadık kalmış, ilme ve gerçek âlime değer
vermiş ve her an Yüce Allah’ın emrettiği gibi konuşmaya ve yaşamaya özen göstermiş-
tir.
el-Harakânî, kendi çağına göre çok ileri düzeyde bir dil ile konuşmuş, yerel ve
tarihsel olanı aşmıştır.50 Onun söylediği sözleri anlayabilmek için ifadenin derin anlamı
üzerinde ciddi tefekküre dalınması gerekmektedir. Bu yapıldığında sözlerindeki derin-
44 Ayrıntılar için bkz. Seyhan, “Ebu'l-Hasan el-Harakânî'nin İlim Anlayışı”, s. 1060-1083. 45 “İnsan başıboş bırakılacağını (ve dilediği gibi hareket edeceğini) mı sanır?” el-Kıyâme, 75/36. 46 Ebu’l-Hasan Harakânî, Seyrü Sülûk Risâlesi, Çev.: Mustafa Çiçekler, (Der.: Sadık Yalsızuçanlar), Sûfî
Kitap, İstanbul, 2006, s. 34. 47 Harakânî, 45, 46. 48 Harakânî, 50. Diğerleri sırasıyla “müttakîler”, “evliya” ve “mürşitler”dir. Konuyla ilgili diğer sözleri için
bkz. Attâr, 621, 624; Çiftçi, 45. 49 Attâr, 630. Ayrıca bkz. Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Kantarcı, s. 41; Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Çift-
çi, s. 238. 50 Durmuş, Mitat, “Bir Bilge Durağı, Edep Abidesi: Ebu’l-Hasan Harakânî’nin Edebî Şahsiyeti”, Ebu’l-Hasan
Harakânî, Harakanî Vakfı Yay., Kayhan Matbaacılık, Ankara, 2012, s. 31.
18 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
lik ve incelik fark edilebilir. Dolayısıyla dili bu şekilde kullanabilmek ve etkili sözler
söyleyebilmek, ancak kendi döneminin şartlarında aldığı ciddi bir eğitimle, iyi bir
Kur’ân kültürüne sahip olmakla ve bu alanda olgunlaşmakla söz konusu olabilir. O da
zaten bu eğitimi aldığını, ilme çok değer veren bir İslâm mütefekkiri olduğunu engin
manalarla dolu veciz ifadeleriyle ortaya koymuştur, denilebilir. Nitekim günümüz araş-
tırmacılarından Yüceer onun; “Bir düşünür, öncü şahsiyet ve evrensel bir değer”51 olduğunu
kaydetmektedir.
el-Harakânî, İslâm’ı en güzel şekilde yaşayarak temsil ve hakikat inkârcılarını
İslâm’a davet etme görevinin Müslümanların omuzlarına yüklendiğinin farkındadır.
Dolayısıyla o, bu sorumluluğun bilincinde olarak insanların İslâm ile tanışmalarına ön-
celik vermiştir. el-Harakânî, kavramsal düşünme melekelerini yerli yerinde kullanan bir
İslâm mütefekkiri olarak hikmet dolu sözler söylemiş, âyetin emrettiği üzere insanları
Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle çağırmıştır.52 Onun dışlayıcı değil kucaklayıcı
üslubu, eğitim-öğretim esnasında kullandığı içten ve merhamet dolu tavırları muhatap-
ları üzerinde oldukça tesirli olmuştur.
el-Harakânî’nin sözleri tetkik edildiğinde Kur’ân53 ve Sünnet’i54 çok iyi bildiği,
bunları özümsediği ve hayatının her anında bu iki kaynağı kendisine rehber edindiği
anlaşılmaktadır. Nitekim o şöyle demiştir: “Kur’ân, kulun Allah’ı aradığı her vesileden daha
üstündür. Öyleyse Allah’ı sadece Kur’ân’la ara!”55 “Allah kelamındaki zevki tatmadan bu dün-
yadan giden hiçbir şeyden nasibini almamıştır.”56 Onun bu sözleri, Kur’ân’a verdiği önemi
ve değeri göstermektedir. Nitekim Kur’ân-ı Kerim, kendisini rehber edinenleri her za-
man iyiye, güzele ve hayra ulaştırır. el-Harakânî, hayatı boyunca görüş ve düşüncelerini
temellendirirken Kur’ân’ı kendisine rehber edinmiş, doğrudan ya da dolaylı olarak
Kur’ân’daki âyetlere atıfta bulunmuştur. Onun sözleri incelendiğinde düşüncelerinin
51 Yüceer, İsa, “Alperen ve Manevi Mimar Hasan Harakani’nin Düşünce Dünyası”, I. Uluslararası Harakani
Sempozyumu, Bildiri Özetleri Kitapçığı, 11-13 Ekim, Kars, 2012, s. 112. 52 en-Nahl, 16/125. 53 el-Harakânî’nin Kur’ân’a vukûfiyeti konusunda yapılmış bir çalışma için bkz. Seyhan, Ahmet Emin,
“Ebu'l-Hasan el-Harakânî'de Kur'an Kültürünün Yansımaları”, Turkish Studies, International Periodical
For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Ankara Turkey, Volume 8/6 Spring
2013, s. 641-664. 54 el-Harakânî’nin Sünnet’e bağlılığı ve hadis anlayışıyla ilgili bir çalışma için bkz. Seyhan, Ahmet Emin,
“Ebu'l-Hasan el-Harakânî'nin Sünnete Bağlılığı ve Hadis Anlayışı”, JASSS, International Journal of Social
Science, Fransa, October 2013, Volume 6 Issue 8, s. 551-588. 55 el-Hânî, Abdulmecîd b. Muhammed, Hadâiku’l-Verdiyye fî Hakâiki Ecillâ’i Nakşbendiyye, (Nşr.: Ab-
dulvekîl ed-Derûnî), Dimeşk, ts., s. 105’den naklen Çiftçi, 46. 56 Attâr, 630. Rehberinin Kur’ân-ı Kerim olduğuyla alakalı bir diğer sözü için bkz. Attâr, 623.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan 19
kaynağının Kur’ân olduğu görülmektedir. Kur’ân âyetlerinin kaynaklık ettiği düşünce-
lerin değer kazandığı, bu fikirlerin zaman içinde çağlara hitap eden bir öğretiye dönüş-
tüğü açıktır. Kuşkusuz el-Harakânî, bunu başaran nadir örneklerden birisidir.
Diğer taraftan el-Harakânî’nin; “Allah’ın bana ihsan ettiği şu makama yeryüzündeki
halk için de, göklerdeki melekler için de yol yoktur. Eğer bu makamda Muhammed Mustafa’nın
Şeriatından başka bir şey görecek olsam derhal gerisin geri dönerim. Çünkü ben başkomutanı
(önderi/lideri) Muhammed olmayan bir kervanda bulunmam!”57 “İçinde bulunduğumuz kafile-
nin başı Hak (Allah), sonu (Muhammed) Mustafa’dır, arkasında da Sahâbe vardır. Bu (hizmet)
kervan(ın)da bulunan ve ruhları (Yüce Allah, Hz. Muhammed ve Sahâbe’nin ruhlarıyla ve) bir-
birleriyle kaynaşan kimselere ne mutlu!”58 “İlâhî! Her koşulda Senin ve Rasûlü’nün bendesi (ku-
lu, kölesi ve esiriyim), halkının (tüm insanların) hizmetçisiyim!”59 şeklindeki sözleri de Hz.
Muhammed’e bağlılığının ve Sünnet’i rehber edindiğinin bir delili olarak görülebilir.
Zira onun düşüncesine göre Hz. Peygamber’in gerçek anlamda varisi olmak isteyenin
Sünnet’e ittibâ etmesi gerekir. Kısaca el-Harakânî, söz konusu iki kaynaktan beslenmiş;
hayatı boyunca Hz. Muhammed’i kendine örnek almış; ona derin bir sevgiyle60 bağlan-
mış; onu örnek almayı61 ve ittibâyı62 emreden âyetlere uygun bir hayat yaşamıştır.
el-Harakânî, “Seyrü Sülûk Risâlesi”nde de görüşlerini temellendirirken âyet63 ve
hadislerden64 faydalanmıştır. Bu durum, onun Kur’ân ve Sünnet’ten beslendiğinin bir
başka delili olarak gösterilebilir.
Eserlerinden ve kendisinden nakledilen sözlerden anlaşıldığına göre el-Harakânî,
içinde yaşadığı toplumu bu tür sözleri ve uygulamalarıyla irşad etmiştir. O, İslâm’ın iki
kaynağını iyi bilmesi nedeniyle yaşadığı dönemin olaylarını doğru analiz etmiş, kendi-
siyle görüşmeye gelen devlet adamlarına ve idarecilere tecrübelerini aktarmış, onları
doğru işler yapmaya sevk etmiş ve kendisi de müminlerin gönüllerini Allah sevgisiyle
57 Attâr, 605. 58 Attâr, 622-623. 59 Attâr, 616. Aynı konuyla ilgili benzer sözleri için bkz. Attâr, 609, 613, 626, 627, 635. 60 et-Tevbe, 9/24. 61 el-Ahzâb, 33/21. 62 el-Âl-i İmrân, 3/31-32; el-Enfâl, 8/24; Ayrıca bkz. el-A’râf, 7/158; el-Ahkâf, 46/31; ez-Zuhruf, 43/61; el-Yâsin,
36/20-21. 63 Bkz. Harakânî, Seyrü Sülûk Risâlesi, s. 29, 30, 33, 48, 49. 64 el-Harakânî, 26, 27, 48. Mesela el-Harakânî, Ebu’l-Hasan-i Eş’arî’nin mezhebinin doğru ve hak mezhep
olduğunu ifade ederken; “Mümin lanet eden, suçlayan, küfür eden ve yalan söyleyen değildir” hadisini (Tirmizî,
Muhammed b. İsâ, el-Câmiu’s-Sahîh, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, 25/Birr, 48 (IV, 350), nr: 1977) delil olarak
kullanmıştır. Bkz. Çiftçi, 97, 103.
20 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
doldurma gayreti içinde olmuştur. O tefekkürün,65 güzel ahlâkın, erdemin, dürüstlüğün,
irfanın ve adâletin önemini çok iyi kavramış civanmertler yetiştirmekle meşgul olmuş-
tur.
el-Harakânî, “çokluk içinde birlik” ilkesini Kur’ân ve Sünnet’ten alarak etrafın-
dakilere tavsiye etmiş, yaşadığı dönemde farklı inanç ve görüşten insanların bir arada,
barış ve huzur içinde yaşamaları için66 elinden geleni yapmıştır. Onun öğretisini takip
edenler söz konusu ilkeye dayanarak Selçuklu medeniyetini inşa etmiş,67 Osmanlı Dev-
leti de aynı ilke sayesinde asırlarca geniş bir coğrafyada farklı dil, din ve ırktan insanı
barış ve huzur içinde yaşatmıştır.
Tüm bu bilgilere dayanarak, el-Harakânî’nin Kur’ân ve Sünnet’i kendisine rehber
edinen büyük bir âlim ve mutasavvıf olduğunu söyleyebiliriz. el-Harakânî, insanlığın
problemlerini dert edinmesi ve iyi bir eğitimci olması nedeniyle yaşadığı dönemin hedef
kitlesini çok iyi tanımış,68 bundan dolayı da çok başarılı işlere imza atarak asırlar sonra
bile adından söz ettirmeyi başarmıştır.
İslâmî ilimleri tahsil etmemiş birisinin âyetleri büyük bir vukûfiyetle yorumla-
ması, hadisler konusunda kanaat belirtmesi, tasavvufî, kelâmî ve felsefî konularda fikir
beyan edebilmesi ve geleceğe yönelik mevzularda çığır ve ufuk açıcı mesajlar verebilme-
si oldukça zordur. Bu nedenledir ki, onun sözlerini bir kenara bırakarak menkabelerde
anlatılanlara inanmanın ve “ümmî” olduğunu iddia etmenin doğru olmadığını düşün-
mekteyiz. Çünkü ilme, âlime ve ilmiyle amel etmeye bu kadar değer veren, etrafında
bulunan kimselere büyük hedefler gösteren, kendisinden hayır dua almak isteyen devlet
adamlarını ilmi ve irfanıyla aydınlatan birinin “ümmî” olabilmesi imkânsızdır. Zaten
İslâmî ilimlerde yeterince derinliğe ulaşmamış birisinin o veciz ifadeleri sağlam bir mu-
hakeme ile peş peşe ve belli bir mantık silsilesi içerisinde söyleyebilmesi de kanaatimiz-
ce zordur.
65 el-Harakânî’nin tefekküre verdiği önemi gösteren bir çalışma için bkz. Seyhan, Ahmet Emin, “Ebu'l-Hasan
el-Harakânî'nin Tefekkür Anlayışı”, Turkish Studies, International Periodical For The Languages, Litera-
ture and History of Turkish or Turkic, Ankara, Turkey, Volume 8/8 Summer 2013, s. 2053-2071. 66 Farklı inanç mensuplarının bir arada, barış ve huzur içinde yaşayabileceklerine ilişkin âyetler için bkz. el-
Mümtehine, 60/8; el-Hucurât, 49/13. Ayrıca bkz. el-Mâide, 5/48; Yûnus, 10/99; eş-Şûrâ, 42/8; el-Enâm, 6/107;
Hûd, 11/118; er-Râd, 13/31; el-Bakara, 2/253; en-Nahl, 16/9, 93; eş-Şuarâ, 26/4; es-Secde, 32/13. 67 Şeker, 148, 160. 68 Özdemir, Şuayip, “Ebu’l-Hasan Harakani’nin Eğitimci Kişiliği”, I. Uluslararası Harakani Sempozyumu,
Bildiri Özetleri Kitapçığı, 11-13 Ekim, Kars, 2012, s. 72.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan 21
2. el-Harakânî’nin İnsan Yetiştirme Yöntemi ve Talebelerine Tavsiyele-ri
Mutasavvıflar; tekke, dergâh ve zaviyelerinde insan-ı kâmil yetiştirmek için bü-
yük çaba sarf etmişler ve bunu yaparken de değişik metot ve yöntemler kullanmışlardır.
Tasavvufî düşünce sistemi bunun örnekleriyle doludur. Onlar, genellikle nefis tezkiyesi
ve kalp tasfiyesiyle işe başlamışlar ve değişik metotlarla talebelerini yetiştirmişlerdir. el-
Harakânî de aynı şekilde nefis tezkiyesine önem vermiş69 ve civanmertlerinin eğitimiyle
yakından ilgilenmiştir.70
el-Harakânî, nefsiyle mücadelede daima merhaleler kat etmiş, önüne çıkan engel-
leri bir bir aşmış ve yaşadıklarını etrafındakilere aktarmak suretiyle onlara geçecekleri
yollar hakkında özlü bilgiler vermiştir. el-Harakânî; “Ben size kendi muamelemi tasvir et-
miyorum. Size tasvir ettiğim (O’nun ihsanıdır, eriştiğim manevî derecelerde) Allah’ın kutsallığı,
rahmeti ve muhabbetidir ki (bu deryada) dalga üzerine dalga gelmekte, gemiler birbirini parçala-
maktadır”71 derken nefsini tezkiye ettikçe sürekli mesafe kat ettiğini, manevî mertebesi-
nin yükseldiğini, birbirine çarpan her bir dalga ile nefsinin kötü duygularından birinin
daha yok olduğunu hissettiğini anlatmaya çalışmaktadır, denilebilir.
Diğer taraftan her öğretmenin/mürşidin/âlimin olduğu gibi el-Harakânî’nin de
eğitim ve öğretim esnasında kullandığı bir metodu olmuştur. Mesela o, “sırrım bana
dedi”,72 “gönlüm bana dedi”, “Allah bana şöyle nida etti”,73 “kalbimde zuhur etti”,74
“semadan nida geldi”75 ve “sırrıma nida edildi”76 gibi bazı ifadeler kullanarak ulaştığı
bilgileri, manevî mertebeleri ve yaşadığı aşkın dinî tecrübeleri civanmertleriyle paylaş-
mıştır.
el-Harakânî; “Bu (Allah’a giden) yol, dille ifade ve ikrar edilen, gözle görülen, marifetle
tanınan, yedi organla varılan bir yol değildir. Bu yolda her şey O’nundur ve ruh da O’nun em-
rindendir. Burada yalnızca ilâhîlik (O’nu tanıma ve O’nun büyüklüğünü idrak etme emaneti)
69 el-Harakânî’nin nefis tezkiyesine yaklaşımıyla ilgili bir çalışma için bkz. Seyhan, Ahmet Emin, “Ebu'l-
Hasan el-Harakânî'nin Nefis Tezkiyesine Yaklaşımı”, (Hakem süreci tamamlandı, yayınlanmayı bekliyor),
KAÜ Harakânî Dergisi, s. 1-20. 70 el-Harakânî’nin nefsi tezkiye metoduyla ilgili bir çalışma için bkz. Seyhan, Ahmet Emin, “Ebu'l-Hasan el-
Harakânî'nin Nefsi Tezkiye Metodu”, Turkish Studies, International Periodical For The Languages, Lite-
rature and History of Turkish or Turkic, Ankara Turkey, Volume 9/2 Winter 2014, s. 1335-1359. 71 Attâr, 607. Konuyla ilgili bir diğer sözü için bkz. Attâr, 628. 72 Attâr, 601, 602, 636. 73 Attâr, 637. 74 Attâr, 611. 75 Attâr, 620. 76 Attâr, 636.
22 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
vardır, işte o kadar!”77 derken de Yüce Allah’a bu maddî bedenle değil ruh ile varılacağını,
bedenin kıblesinin Kâbe, ruhun/kalbin kıblesinin ise Allah olduğunu, nefsini arındırma-
yı başaran ve O’ndan bir ruh taşıdığını idrak eden kimsenin O’na ulaşacağını, “Allah’ı
bilme, O’nu tanıma, emirlerini yerine getirme ve O’nun rızasını kazanma fırsatı”nı doğ-
ru değerlendirenlerin her iki âlemde de kazançlı çıkacağını söylemeye çalışmış olmalı-
dır.
el-Harakânî’ye göre nefsin oyunlarının ve tuzaklarının nihayeti yoktur ve ölün-
ceye kadar bu imtihan devam etmektedir. O, nefsi tezkiye etmeden, aklı etkin ve verimli
kullanmadan, ter dökmeden, zaman ve emek harcamadan amaçlanan hedefe varmanın
mümkün olmadığına inanmaktadır. Zira yüksek manevî makamlara erişebilmek için
sağlıklı bir tefekkür, sabır, kararlılık ve nefisle ciddi mücadele gerekir. İslâm’ı gerçek
anlamda yaşayan bütün müminlerin bu manevî mertebelere ulaşmaları her zaman
mümkündür.
el-Harakânî, Yüce Allah karşısında fakrını ve acizliğini idrak ettikçe, O’na kullu-
ğu samimi bir şekilde yaptıkça nefsinin kontrolünü ele geçirmiş, böylece tarifi imkânsız
duygular yaşamış ve civanmertlerine iyi bir rol model olmuştur. el-Harakânî, söz konu-
su tecrübelerini paylaşmak suretiyle insanlara nefislerini nasıl kontrol altına alacakları
konusunda çok değerli bilgiler aktarmıştır. Nefis tezkiyesi hususunda onun verdiği bu
bilgiler, öğretisini takip edenler için yol gösterici ve ufuk açıcı olmuştur.
el-Harakânî’nin ulaştığı aşkın makamları anlatırken zaman zaman isim verme-
den “Allah’ın bir kulu” diyerek vasıflarını saydığı kişinin aslında kendisi olduğu ve ya-
şadıklarını böyle bir yöntemle anlattığı söylenebilir. Zira o, böyle bir metodu kullanarak
kendi ismini zikretmeden, “kendini ön plana çıkartıyor, şöhret olmak istiyor, övünüyor,
taraftar toplamaya çalışıyor” eleştirilerine muhatap olmadan, mesajını üçüncü tekil şahıs
aracılığıyla çok daha geniş kitlelere ulaştırmayı amaçlamış ve bunda da büyük ölçüde
başarılı olmuştur, denilebilir.
el-Harakânî, samimi çabalarının bir karşılığı olarak Yüce Allah’ın ilâhî ikramları-
na nail olmuş, kendisine bahşedilen hikmet, basîret, ferâset ve sağlam muhakeme yete-
neği sayesinde özlü sözler söylemiş, çağını ve gelecek asırları doğru analiz etmiş ve öğ-
retisini takip eden kâmil müminler tarafından hayırla yâd edilerek amel defterinin açık
77 Attâr, 634.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan 23
kalmasına78 imkân sağlamıştır. Onun hikmet dolu sözleri incelendiğinde âlim bir muta-
savvıf olduğu, İslâm’ı temsil ve tebliğ hususunda kararlı bir duruş sergilediği, adanmış
gönül eri olmayı başardığı, böylece başta talebeleri olmak üzere kendisinden sonra gelen
tüm müminlere iyi bir rol model olduğu anlaşılmaktadır.
Özetle, el-Harakânî diğer mutasavvıflar gibi nefsi ve şeytanı düşman bilmiş, ci-
vanmertlerine nefis tezkiyesiyle ilgili çeşitli tavsiyelerde bulunmuştur. Aşağıda el-
Harakânî’nin insan yetiştirme yöntemiyle ilgili uyguladığı metotlardan bazıları madde-
ler halinde izah edilmeye çalışılmıştır.
2.1. Sohbet
el-Harakânî, Hz. Peygamber ve Allah dostlarının yaptığı gibi sohbete çok büyük
önem vermiş, talebelerini Allah’ın rızasını gözeterek birbirlerini sevmeye, din kardeşli-
ğini pekiştirmeye, sohbetlere katılmaya teşvik etmiş ve bu konuda şunları söylemiştir:
“Her kim beni dost bilirse Hakk’ı sevmiş olur. Hakk’ı seven ise civanmertlerin sohbetine aralıksız
devam eder. Her kim civanmertlerin (Allah’ı bilme, tanıma ve O’na tam anlamıyla teslim olma
maksatlı) sohbetine devam ederse, Hakk’ın sohbetine devam etmiş olur.”79
el-Harakânî’nin sohbete bu kadar önem vermesinin temel amacı, “insan eğitimi-
ne” verdiği önemden kaynaklanmaktadır, denilebilir. Zira o, etkili sohbetler vasıtasıyla
insanın çok daha hızlı ve iyi bir şekilde eğitilebileceğine inanmaktadır.
2.2. Halvet
el-Harakânî, konuşmalarında halvetin önemine vurgu yapmış, ancak bazılarının
iddia ettiği gibi hiçbir zaman dünyadan el etek çekmeyi, tâc ile hırkaya bürünmeyi ve
belli evrâd-ü ezkâr ile iktifa etmeyi asla yeterli görmemiştir. Nitekim o, talebelerine böy-
78 Bilindiği üzere insanların arkalarında bıraktıkları faydası veya zararı devam eden amellerinin sevap veya
günahları kaydedilir. Konu ile ilgili âyetler şöyledir: “Gerçek şu ki Biz, ölüyü yeniden hayata döndüreceğiz ve
onların gelecek için yaptıkları her türlü [eylemi] ve geride bıraktıkları bütün [iyi ve kötü] izleri kayda geçireceğiz.
Zira biz, her şeyin apaçık kaydını tutarız.” el-Yasîn, 36/12. “Kim güzel bir (işe) destek olursa, onun da o işten bir
payı olur. Kim kötü bir (işe) destek olursa, onun da o işten bir payı olur. Allah her şeyi gözetip karşılığını verendir.”
en-Nisâ, 4/85. Görüldüğü üzere iyi bir çığır/sünnet açana o iyilik sürdüğü müddetçe sevap olduğu gibi,
kötü bir çığır açana da o kötülük devam ettiği müddetçe günah vardır ve bunlar kişinin amel defterine ya-
zılmaya devam etmektedir. Konuyla ilgili hadislerden bazıları için bkz. Müslim, Ebu’l-Hüseyin el-Kuşeyrî,
Sahîhu Müslim, Thk.: Muhammed Fuad Abdulbâkî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, 12/Zekât, 20 (I, 705); Müs-
lim, 25/Vasiyye, 3 (II, 1255); Ebû Dâvud, Süleyman b. Eş’as, Sünenu Ebî Dâvud, Çağrı Yay., İstanbul, 1992,
17/Vasâya 14 (III, 300); Tirmizî, 13/Ahkâm 36 (III, 660); Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şu’ayb, Süne-
nu’n-Nesâî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, 30/Vasâyâ 8 (VI, 251); İbn Mâce, Muhammed b. Yezid el-Kazvînî,
Sünenu İbn Mâce, Thk.: Muhammed Fuad Abdulbâkî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, Mukaddime, 14 (I, 74). 79 Attâr, 611. el-Harakânî’nin sohbet tavsiyesiyle ilgili diğer sözleri için bkz. Attâr, 624, 635.
24 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
le bir tavsiyede bulunmamış, aksine halvet konusunda şunları söylemiştir: “İş kendilerin-
den el çekmedikçe (ölüm onlara gelinceye kadar), civanmertler işten (görev ve sorumlulukların-
dan asla) el çekmez.”80
el-Harakânî; “Allah’a giden yollar sayılamayacak kadar çok! Ne kadar kul varsa Allah’a
giden yol o kadardır. Yürüdüğüm her yolda bir kavim gördüm. ‘Allah’ım! Beni öyle bir yola yö-
nelt ki o yolda yalnızca ben olayım, bir de Sen! deyince önüme hüzün yolunu çıkardı ve (Allah):
‘Hüzün (yalnızlık) ağır bir yüktür, halk onu çekmeye takat getiremez’ dedi”81 derken yalnızlı-
ğın, inzivaya çekilip (tehannüs)82 zaman zaman insanlardan uzaklaşmanın, tefekküre
dalmanın bir ihtiyaç olduğunu, ancak bunun göründüğü kadar da kolay olmadığını,
buna herkesin güç yetiremeyeceğini ifade etmeye çalışmıştır. el-Harakânî; “Yüce Allah,
kısmetlerini kullarının önüne koydu; herkes nasibini aldı, civanmertlerin nasibi hüzün oldu”83
derken de bu dünyanın geçici güzelliklerine aldanmayan, sürekli tefekkür halinde bulu-
nan civanmertlerin hüzün yükünü taşıyabilecek kapasiteye ulaşacaklarını, zira kendisi-
nin bir civanmert olarak bunu başardığını söylemiştir.
el-Harakânî’nin halvete bu kadar önem vermesinin nedeni, “kişinin kendisiyle
yüzleşmesine, tefekküre dalmasına ve nefis muhasebesi” yapmasına imkân sağlaması
nedeniyledir, denilebilir.
2.3. Tefekkür
Kur’ân ve Sünnet’in tefekkür tavsiyesinin önemini çok iyi fark eden el-Harakânî,
bu iki kaynağın rehberliği ve manevî mürşitlerinin yönlendirmesiyle yaptığı tefekkürün
hakkını vermiş, civanmertlerine ve çevresine çok önemli mesajlar aktarmıştır. O, kâmil
bir müminin özelliklerinden bahsederken; “…veya başıyla (aklıyla, fikir ve düşünceleriyle)
inananlara hizmette bulunmalıdır (onlara yol göstermelidir)”84 diyerek tefekkürün önemine
dikkat çekmiştir.
Görüldüğü üzere el-Harakânî, civanmertlerini bilgilendirirken ve onları motive
ederken güvenilir dinî bilgiler yanında, sağlam bir mücâhede ruhu aşılamış ve tefekkür
80 Attâr, 629. 81 Attâr, 611. 82 Kister, M. J., “et-Tehannüs: Kelime Anlamı Üzerine bir Araştırma”, Çev.: Ali Aksu, Tasavvuf İlmî ve
Akademik Araştırma Dergisi, 2000, C. 2, Sayı: 4, s. 215-230. 83 Attâr, 634. Halvetle ilgili diğer sözleri için bkz. Attâr, 611, 620, 628. 84 Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Kantarcı, s. 43. Ayrıca bkz. Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Çiftçi, s. 240.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan 25
tavsiyesinde bulunmuştur.85 el-Harakânî, sağlıklı bir tefekkür ve nefis tezkiyesi sonucu
tarifi imkânsız derecelere ulaşmıştır. Bu nedenledir ki o şöyle demiştir: “Ölümsüz bir
hayata kavuşman için günde bin kere ölüp dirilmelisin (sürekli Allah’ı ve kâinatı tefekkür halinde
bulunmalısın!)”86 el-Harakânî’nin bu sözünden Yüce Allah’ın rızasını kazanmak isteyen
kâmil bir müminin daima tefekkür halinde olması gerektiği anlaşılmaktadır. Zira el-
Harakânî, konuşurken ve düşünürken Yüce Allah’ın koyduğu ilkelere uygun hareket
etmeyenin O’nun rızasına kavuşamayacağını ve felaketlere sürükleneceğini ifade etmiş-
tir.
el-Harakânî’nin sözlerinden onun dinî ve tasavvufî konularda tefekküre devam
ettiği, Müslümanların problemlerini kendine dert edindiği ve çözüm önerileri geliştirdi-
ği anlaşılmaktadır. O, bir konuda başarıya ulaşabilmek için aklı etkin ve verimli kullan-
madan, zaman ve emek harcamadan hedefe ulaşabilmenin mümkün olmadığına inan-
maktadır. Onun bahsettiği manevî makamlara erişebilmek için sağlıklı tefekkür ve nefis-
le ciddi mücadele gerekir. Yüce Allah’ı nerede ve nasıl arayacağını bilmeyenlerin O’na
ulaşmaları mümkün değildir. Ama yolu ve yöntemi bilenlerin, tefekkürde derinleşenle-
rin, zihnî ve kalbî yolculuğun hakkını verenlerin oturdukları yerde bile Yüce Allah’ı
bulabilmeleri söz konusudur. Dolayısıyla Yüce Allah’ı arayıp bulmak, baktığı her yerde
O’nun izlerini görmek, O’nu anmak ve O’na hamd etmek için tefekkür şarttır. Bu uğur-
da çok çaba sarf etmeden kolayca hedefe varmak mümkün değildir. el-Harakânî, kendi
iç dünyasında bunu başarmış ve civanmertlerine de nasıl başaracaklarını öğretmiştir.
el-Harakânî, sürekli nefis muhasebesi yapmış, iç âleminde gerçekleştirdiği ko-
nuşmalarını/düşüncelerini dışarı yansıtmış ve civanmertlerini yetiştirirken zaman za-
man bazı sembolik ifadeler kullanmıştır. el-Harakânî, bazı konularda doğrudan kendisi-
nin öyle düşündüğünü söylemek yerine, zaman zaman kalbine gelen ilhamlardan87 veya
iç konuşmalarından bahsetmeyi tercih etmiş, böyle bir metotla mesajını daha geniş kitle-
lere ulaştırmıştır. el-Harakânî, kalbinden geçen düşünceleri çevresiyle paylaşırken onla-
rın da sâlih kullardan olmalarını istemiştir. Görüldüğü üzere el-Harakânî, bir mütefek-
kir olarak ulaştığı sonuçları etrafına aktarmış ve çevresine Kur’ân ve Sünnet’e uygun,
müspet ve etkileyici mesajlar vermiştir.
85 Konuyla ilgili ayrıntı bilgi için bkz. Seyhan, “Ebu'l-Hasan el-Harakânî'nin Tefekkür Anlayışı”, s. 2058-
2060. 86 Attâr, 627. Onun tefekkürle ilgili diğer sözleri için bkz. Attâr, 607, 626, 628, 629. 87 el-Harakânî’nin ilham konusuna yaklaşımıyla ilgili bir çalışma için bkz. Seyhan, Ahmet Emin, “Ebu'l-
Hasan el-Harakânî'nin İlham Anlayışı”, Usûl Dergisi, (Hakem süreci tamamlandı, yayınlanmayı bekliyor),
s. 1-20
26 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
2.4. Ölümü Düşünme
el-Harakânî, nefis tezkiyesiyle meşgul olanların ölümü ve öldükten sonraki haya-
tı düşünmelerini ve ahiret hayatı için önceden hazırlık yapmalarını istemiştir. Nitekim
o, talebelerini şöyle uyarmıştır: “Ölümsüz bir hayata kavuşman için günde bin kere ölüp di-
rilmelisin (sürekli Allah’ın isimlerini, sıfatlarını ve kâinatı tefekkür etmeli ve öleceğini asla aklın-
dan çıkarmamalısın.)”88 “Öyle yaşamalısınız ki, sanki canınız çıkmış da dişleriniz ile dudakları-
nız arasında duruyor olsun; kırk yıl var ki canım, dudak ile diş arasında böyle durmakta!”89 “(el-
Harakânî’ye) sordular: ‘Uyanık olmak (gaflet uykusuna dalmamak) için ne yapmalıyız?’ ‘Ömrü-
nüzü bitmiş sayınız! Ve son nefesinizin gelip iki dudağınızın arasında çıkmak üzere durduğunu
düşününüz!’ dedi.”90
el-Harakânî’ye göre ölüm bir son değil, ahiret hayatı için bir başlangıçtır ve insa-
nı ölümsüzlüğe götüren bir araçtır.91 Ölümle birlikte beden toprağa, ruh ise mutlak Var-
lığa kavuşur.92 Ölüme kendini hazırlamış kimsenin Rabbi ile bağı sağlamdır ve onun
ölümden korkmasını gerektirecek bir durum yoktur.93
2.5. Kötü Huyları Yenme
el-Harakânî, ruhu bedenin esaretinden kurtarmak için haset, riya, kibir, kin ve
benzeri tüm kötü hasletlerin tedavi edilmesi gerektiğini şöyle ifade etmiştir: “(Ey insan!)
Eğer senin tandırından senin elbisene bir ateş sıçrarsa, onu hemen söndürmeye çalışırsın. (Öyle
de) senin dinini yakacak bir ateşi, yani senin kalbinde yer alan kibir, haset ve riya ateşini, nasıl
uygun bulursun (da bu ateşi söndürmek için hiçbir çaba sarf etmezsin? Bu olacak şey midir?)”94
O, bu sözüyle Hz. Muhammed’in; “Haset etmekten sakının! Zira haset, ateşin odunu yiyip
bitirdiği gibi insanın sâlih amellerini yiyip bitirir”95 ve “Kalbinde zerre kadar iman bulunan
88 Attâr, 627. 89 Attâr, 605. 90 el-Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Çiftçi, s. 223. Ölümle ilgili diğer sözleri için bkz. Attâr, 606, 635, 638. 91 Attâr, 608. 92 Nitekim hakiki anlamda Yüce Allah’ı sevenler ölmezler, bir yerden başka bir yere taşınırlar. Konuyla ilgili
bkz. Kelâbâzî, Ebû Bekir Muhammed b. İshâk, et-Taarruf li Mezhebi Ehli’t-Tasavvuf (Doğuş Devrinde
Tasavvuf), Haz.: Süleyman Uludağ, Dergah Yay., İstanbul, 1979, s. 218. 93 Onun ölüm konusuna yaklaşımıyla ilgili ayrıntılı bilgi için bkz. Seyhan, Ahmet Emin, “Ebu'l-Hasan el-
Harakânî'nin Sünnet Anlayışı”, Hikmet Yurdu, Yıl: 7, C: 7, Sayı: 13, Ocak-Haziran 2014/1, s. 114-116. 94 el-Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Kantarcı, s. 42-43; el-Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Çiftçi, s. 238. el-
Harakânî’nin kalpteki kötü huyları yenmekle ilgili diğer tavsiyeleri için bkz. Attâr, 623, 626, 627, 628, 635;
Câmî, 299’den naklen Çiftçi, 35. 95 Ebû Dâvud, 40/Edeb, 44 (V, 208-209); İbn Mâce, 37/Zühd, 22 (II, 1408).
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan 27
kimse cehenneme girmez; kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse de cennete giremez”96 hadis-
lerine atıfta bulunmuş olmalıdır.
el-Harakânî, Allah sevgisiyle dolu bir kalpte kibir, hırs, dünyaya bağlanma, ser-
vet edinme, meşhur olma, sosyal statü ve rütbe elde etme gibi arzuların bulunamayaca-
ğını, ihlasla yapılan ibâdetlerin insanı Allah’a yaklaştıracağını ve güzel ahlâka ulaşması-
na imkân sağlayacağını ifade etmiştir. Elbette o, mal, mülk, makam, mevki ve rütbe sa-
hibi olmanın yanlış bir şey olduğunu söylememiştir. Ancak ona göre, bu dünyada hedef-
ler ve hedefe götüren vasıtalar birbirine karıştırılırsa esas amaca ulaşılması güçleşir. Bu
nedenle kalpte hiçbir kötü duyguya yer verilmemesi, bunların kalpten atılması ve Allah
sevgisiyle doldurulması gerekir.97
el-Harakânî, nefsinin kötü huylarını yenememiş kimselerin hakiki birer mürşit
olamayacaklarını söylemiş,98 bir işi daha güzel yapan birisi varken onu kıskanarak, üste-
lik kendisi de yeterli olmadığı halde söz konusu işe talip olan kişinin nefsini tezkiye et-
miş sayılamayacağını, zira böyle bir talepte bulunmanın nefsin tezkiye edilemediğinin
bir delili olduğunu, böyle yapan birisinin “hakikî mürşit/önder” olamayacağını ve in-
sanları Hakk’a davet edemeyeceğini ifade etmiştir.
2.6. Az Yeme, Az İçme ve Az Uyku
Bilindiği üzere nefis tezkiyesinde az yeme, içme ve uyuma önemli bir yere sahip-
tir. el-Harakânî, kâmil bir sûfînin vasıflarını anlatırken insan yetiştirme yöntemlerinden
biri olarak az yeme ve içme hususunda şunları söylemiştir: “Allah’ın adını (gerçek manada)
anan kimsenin şu üç halden boş olmaması gerekir. Ya idrarının (nefsini terbiye ederken susuz
kalması sonucu) kan gibi kızarması gerekir ya kömür gibi siyah; yahut (susuzluktan) ciğeri pare
pare kopup önüne dökülmelidir. Devamla dedi ki: “Çok defa elimi bedenime götürürken beş par-
mağım kana bulaştığı halde (bedenimi beslediğimden), hâlâ Allah’ı O’na yaraşır şekilde (nefsimi
bütün duygularından/ihtiyaçlarından arındırarak) anmış değilim.”99
96 Müslim, 1/İman, 39 (I, 93); Ebû Dâvud, 31/Libâs, 26 (IV, 351); Tirmizî, 25/Birr, 61 (IV, 370-371); İbn Mâce
Mukaddime, 9 (I, 22-23); 37/Zühd, 16 (II, 1397). 97 Nitekim Hz. Peygamber kötü huylardan Allah’a sığınılmasını tavsiye etmiştir. Bkz. Nesâî, 50/İstiâze, 27
(VIII, 266-267). 98 Attâr, 598. 99 Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Çiftçi, s. 255; Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Kantarcı, s. 52-53. Ayrıca bkz.
Çiftçi, 157. Onun aç ve susuz kalmakla ilgili diğer tavsiyeleri için bkz. Attâr, 610, 630, 637; el-Harakânî,
Nûru’l-Ulûm, Haz.: Çiftçi, s. 221, 235, 255, 256.
28 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
“Naklederler ki şeyh (el-Harakânî), kırk yıl (uzun yıllar, genellikle) başını yastığa koy-
mamıştı. Bu süre boyunca yatsı abdestiyle sabah namazını kılardı. Bir gün aniden yastık istemiş,
sohbete katılanlar sevinmiş ve: ‘Ya Şeyh! Ne oldu?’ demişler. Şeyh demiş ki: ‘Ebû’l-Hasan Hak
Teâlâ’nın (yaptıklarımıza) muhtaç olmadığını bu gece görmüştür!”100 el-Harakânî, yıllarca
uykusuz kalarak yaptığı nefis tezkiyesinin sonunda belli merhaleleri kat ettikten sonra
bu ifadeyi kullanmış olmalıdır. Ancak bu durum, onun ibâdet yapmayı tamamen terk
ettiği yahut ibâdet yapmamayı tavsiye ettiği anlamına kesinlikle gelmemektedir. Zira el-
Harakânî, belirli aşamaları kat etmiş, bundan sonra yapılacak çok daha önemli işler ol-
duğuna dikkat çekmek amacıyla böyle söylemiş olabilir. Bununla birlikte o, civanmertle-
rine az uyumalarını ve az konuşmalarını tavsiye etmiştir. Zira az uyumaktan maksat;
tefekkür etmek, ilim öğrenmek, ibâdet etmek ve her an Yüce Allah’ı zikretmektir. Nite-
kim Yüce Allah, yeteri kadar ıstırahat edildikten sonra, kalkıp ümit ve korku ile dua
edenleri ve seher vakti istiğfar edenleri övmektedir.101
Kısaca, el-Harakânî yaşadığı dinî tecrübeleri bu şekilde talebelerine aktararak on-
lara nefislerini nasıl terbiye edecekleri, açlığa, susuzluğa ve uykusuzluğa nasıl dayana-
cakları hususunda önemli bilgiler vermiştir.
2.7. Az Konuşma
Tasavvufî düşünce sistemi içinde az ve öz konuşmanın çok önemli bir yere sahip
olduğu bilinmektedir. Bu nedenledir ki el-Harakânî, talebelerine az konuşmalarını şöyle
tembih etmiştir: “Erlerin didinmeleri kırk yıldır. Dilin (söz) doğruluğu için on yıl, elin (beden,
amel) doğruluğu için on yıl, gözün (bakış) doğruluğu için on yıl, kalbin (tefekkür) doğruluğu için
on yıl didinmek (çile çekmek ve mücadele etmek) gerekir. İmdi her kim kırk yıl bu şekilde yol yü-
rürse ve davası da hak olursa, ümit olunur ki boğazından çıkan seste heves (makam, mevki ve
servet arzusu) bulunmaz.”102 “Dediler ki: ‘Onun bir işareti olur mu?’ Şeyh, dağa yönelerek: ‘Al-
lah!’ dedi, dağdan kayalar kopup düşmeye başladı.”103 Onun bu sözünden anlaşıldığına göre
böyle bir seviyeye gelmek için Allah yolunda üstün bir mücadele ortaya koymak ve bu
mücadeleyi yaparken de sabırlı davranmak gerekir. Azim ve gayret olmadan bir şey
elde etmek mümkün değildir. Dolayısıyla o, “sözler”in, “davranışlar”ın, “bakışlar”ın ve
100 Attâr, 600. 101 el-Âl-i İmrân, 3/16-17; ez-Zâriyât, 51/18. Bununla birlikte el-Harakânî’nin çağdaşı Kuşeyrî, bu konuda
farklı düşünmüş aç, susuz ve uykusuz kalmak yerine, “güçlü bir iradeyle nefsin kötü duygularının kontrol
altına alınması gerektiğini” söylemiştir. Bkz. Kuşeyrî, Ebû Kâsım Abdülkerim b. Havâzin, er-Risâle (Ta-
savvuf İlmine Dair Kuşeyrî Risâlesi), Haz.: Süleyman Uludağ, Dergah Yay., İstanbul, 1991, s. 223. 102 Attâr, 630. 103 el-Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Çiftçi, s. 253-254.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan 29
“düşünceler”in olgunlaşması için zamana ve kararlılığa ihtiyaç olduğunu ifade etmek-
tedir, denilebilir.
el-Harakânî, Lokman Hekim’in oğluna yaptığı az konuşma tavsiyesiyle ilgili kıs-
sayı naklettikten sonra civanmertlerine şöyle demiştir: “Kıyâmet günü az konuşanların
durumu, Lokman’ın oğlunun durumu gibi (çok) iyi olacaktır!”104 Görüldüğü üzere o, burada
da az konuşmanın önemine dikkat çekmiş, ancak tamamen susmayı ve hiç konuşmama-
yı da önermemiştir. Zira hakiki bir civanmert konuşması gereken yerde konuşur; ger-
çeklerden yana ilkeli, kararlı, tutarlı ve asil bir duruş sergiler. Allah’tan başkasına kulluk
etmez; aklını ve iradesini başkalarının sübjektif ve keyfî değerlendirmelerine teslim et-
mez. Nitekim Kur’ân-ı Kerim, müminlerin boş ve anlamsız sözlerden yüz çevirecekleri-
ni,105 faydasız şeylerle uğraşanlara rastladıkları zaman yanlarından vakarla geçip gide-
ceklerini106 ve alçaltıcı azabı hak edenlerin yaptığı gibi eğlenmek için boş ve lüzumsuz
sözlere zaman ayırmayacaklarını107 haber vermektedir.
2.8. Harama Bakmama
Bilindiği üzere harama bakmama tavsiyesi de tasavvufî düşünce sistemi içinde
çok önemli bir yere sahiptir. el-Harakânî, bu konuda da talebelerini uyarmıştır. “Sordu-
lar: ‘Vesvese neden doğar?’ (el-Harakânî) dedi ki: ‘Üç şey kalbi meşgul eder (ve vesveseye neden
olur): Göz, kulak ve lokma. Oysaki gözle gördüğün şey (haramlar ve faydasız şeyler) kalbi meşgul
etmemelidir. Kulakla duyduğun şey (boş ve lüzumsuz şeyleri dinlemek) kalbi meşgul etmemelidir.
Haram lokma (yemek kalbi meşgul etmemelidir. Zira haram lokma) kalbi kirletir ve vesvese(ye
neden olur; şeytanın yakın arkadaşlığı108 bu haram lokmadan) doğar.”109
el-Harakânî, bu sözüyle müminlerin gözlerini haramdan sakınmalarını emreden
âyetlere110 ve sahih hadislere111 atıfta bulunmuş ve civanmertlerini uyarmıştır, denilebi-
104 el-Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Çiftçi, s. 265. 105 el-Müminûn, 23/3. 106 el-Furkân, 25/72; el-Kasas, 28/55. 107 Lokman, 31/6. 108 “Allah'ın zikrini (Kur'an'ın ilkelerini) umursamayan kimseye bir şeytanı musallat ederiz de onun yakın bir dostu
olur. Şüphesiz bu şeytanlar onları doğru yoldan saptırırlar. Onlar ise doğru yolda olduklarını sanırlar.” ez-Zuhrûf,
43/36-37. Ayrıca bkz. el-Hac, 22/3-4; en-Nûr, 24/21. Diğer taraftan şeytan da tıpkı münafıklar gibi kararsız
ve ikiyüzlüdür. Bkz. “Münafıkların durumu ise tıpkı şeytanın durumu gibidir. Çünkü şeytan insana, “İnkâr et”
der; insan inkâr edince de, “Şüphesiz ben senden uzağım (senin yaptıklarından sorumlu değilim.) Çünkü ben âlemle-
rin Rabbi olan Allah’tan korkarım” der. Nihayet ikisinin de (azdıranın da azanın da) akıbeti, ebediyen içinde kalacak-
ları ateştir. İşte zalimlerin cezası budur.” el-Haşr, 59/16-17. 109 el-Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Çiftçi, s. 224. 110 en-Nûr, 24/30-31.
30 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
lir. Nitekim Hücvîrî de aynı hususa dikkat çekmiş ve “Gözün şehveti görmek, kulağın(ki)
işitmek, burnun(ki) koklamak, dilin(ki) konuşmak, boğazın(ki) tatmak, bedenin(ki) dokunmak ve
ellemek, aklınki de düşünmektir” diyerek sâlikin nefsine hâkim olması gerektiğini ifade
etmiştir.112
Özetle, el-Harakânî civanmertlerini yetiştirirken onlara haram lokma ve harama
bakmama konusunda önemli uyarılarda bulunmuş, bu fiilleri işleyenlere şeytanın mu-
sallat olacağını ve onları çok rahat kandırıp yoldan çıkaracağını ifade etmiştir.
2.9. İbadetlerde İhlaslı Olma
İbadetin olmazsa olmaz şartının ihlas olduğu, gösteriş için yapılan ibâdetlerin Al-
lah nezdinde hiçbir değerinin olmadığı herkes tarafından bilenen bir husustur. Muta-
savvıflar, müritlerini yetiştirirken özellikle ihlasın önemine vurgu yapmışlardır. el-
Harakânî de ibâdetleri ihlasla yapmak konusunda takipçilerine şunları söylemiştir:
“Amele devam et ki, ihlas ortaya çıksın. Ve ihlasa devam et ki, nur ortaya çıksın. Nur ortaya çı-
kınca, (sen zaten Yüce) Allah’ı görüyormuşçasına ibâdet edersin.”113 “Gece olup insanlar uykuya
dalınca, sen bu teni (maddî bedenini) zincire vur, (onu terbiye etmek için) ona işkence elbisesi
giydir ve kamçıla. (Dünyanın geçici olduğunu ona öğret. Nefsinin kötü duygularını kontrol altı-
na al. Şeytanî sese kanmaması gerektiğini ona hatırlat!) O zaman Allah der: ‘Ey kulum bu vücut-
tan ne istiyorsun?’ de ki: “Allah’ım! Seni istiyorum. O zaman Allah der: ‘Ey kulum bu çaresizi
bırak, Ben (senin manevî derecelere ulaşmak için bu kadar çaba sarf ettiğini ve şeytanını etkisiz
hâle getirme mücadeleni gördükten sonra artık) seninim (her an seninleyim.) (Öyleyse ey civan-
mertlerim! Biliniz ki) niyeti kalplerle bir edinceye dek, her gün Mevlâ’nın lütuf ve rahmetinin
eserleri üzerimize inmeye (yağmaya) devam edecektir! (Bu nedenle siz tüm insanlığa hizmet et-
meye bütün gücünüzle ve ihlasla devam edin!)”114
111 “Sizden kim Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsa, yanında mahremi olmayan bir kadınla baş başa kal-
masın. Çünkü bunu yaparsa üçüncüleri şeytan olur.” Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail,
Sahîhu’l-Buhârî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992, 67/Nikâh, 111 (VI, 158-159); “Allah her organa zinadan payını
yazmıştır. Gözün zinası bakmaktır. Kulağın zinası duymaktır. Elin zinası tutmaktır… Nefis ister ve arzu-
lar. Azalar ise, ya bunu uygular veya terk eder.” Müslim, 46/Kader, 5 (III, 2046-2047); “Ey Ali! İlk gördü-
ğünün ardından tekrar bakma. İlk bakış (gözün kısa süreliğine ilişmesi) sana ait, sonraki ise (günahtır)
caiz değildir.” Ebû Dâvud, 12/Nikâh, 43 (II, 610). Ayrıca kalbin, gözün, dilin ve işitmenin şerrinden sakın-
makla ilgili bir hadis için bkz. Nesâî, 50/İstiâze, 4, 10 (VIII, 255-256, 259). 112 Hücvîrî, 324. 113 el-Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Kantarcı, s. 54. Ayrıca bkz. Çiftçi, 136. 114 el-Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Çiftçi, s. 257; el-Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Kantarcı, s. 54-55. Ayrıca
bkz. Çiftçi, 157.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan 31
el-Harakânî, önemli olanın konuşmak değil sürekli hayırlı ve ihlaslı faaliyetlerde
bulunmak olduğunu şöyle ifade etmiştir: “Elli yıldır Hak’tan söz ediyorum da bu sayede
kalbim ve dilim hiç yükselmedi.”115
Görüldüğü üzere el-Harakânî, sadece nefis tezkiyesinden söz etmek yerine gere-
keni bizzat yapmış, ihlasla yapılan sâlih amellerin116 insanı fuhşiyât (yüz kızartıcı işler)
ve münkerâttan (kötü işlerden) uzaklaştırıp117 manen yücelteceğine özellikle dikkat
çekmiştir.
2.10. İbadetlere Fazla Güvenmeme
el-Harakânî, Yüce Allah’ın kendisini mahlûkatın en şereflilerinden birisi118 olarak
yaratmasını ve sayısız nimetler bahşetmesini unutarak her şeyi kendinden bilen ve sa-
dece ibâdetlerine güvenen bazı kimseleri şöyle uyarmıştır: “Amel yapman gerekmiyor’
demiyorum. ‘Ama yaptığın ameli acaba sen mi yapıyorsun, yoksa (O’nun bahşettiği nimetler
sayesinde) sana yaptırılıyor mu?’ bunu bilmen (düşünmen) gerekir. Aslında kul, Allah’ın ser-
mayesiyle (insana verdiği ömür ve sayısız nimetlerle) ticaret yapmaktadır. (Tüm bu) sermayeyi
Allah’a verip gittiğinde (öldüğünde) evvel de Allah, âhir de Allah, ortası da Allah’tır (sadece O
kalacaktır. Öyleyse senin bu) ticaretin O’nun sayesinde kâr eder, senin sayende değil. (Bu dünya)
pazar(ın)da kendine pay görene (ibâdetlerine güvenip şımarana, nankörlük edene, kibirlenene)
oraya (Allah’ı hakkıyla bilip O’nu takdir etmeye) yol yoktur.”119
115 Attâr, 607. İhlasla ilgili diğer sözleri için bkz. Attâr, 610, 635. 116 Hz. Peygamber, Yüce Allah’ın insanın malına, mülküne ve dış görünüşüne bakmayacağını, kalplere (sağ-
lam bir iman ve ihlasın olup olmadığına) ve (sâlih) amellerine bakacağını ifade etmiştir. Bkz. Müslim,
45/Birr, 10 (III, 1987); İbn Mâce, 37/Zühd, 9 (II, 1388); İbn Hanbel, Ahmed b. Muhammed, Müsned, Çağrı
Yay., İstanbul, 1992, II, 285, 539. 117 “(Ey Resulüm!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazında devamlı ve duyarlı ol! Çünkü namaz (doğru ve şuurlu
bir şekilde eda edildiği zaman), insanı hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar. Allah'ı zikretmek ise muhakkak en büyük
(ibâdet)tir. Allah, yaptıklarınızı bilir.” el-Ankebût, 29/45. 118 Konuyla ilgili âyet-i kerime şöyledir: “Andolsun biz insanoğlunu şerefli kıldık. Onları karada ve denizde taşıdık.
Kendilerini en güzel ve temiz şeylerden rızıklandırdık ve onları yarattıklarımızın birçoğundan üstün kıldık.” el-İsrâ,
17/70. Bu âyetten anlaşılmaktadır ki, insanlardan da üstün olan akıl ve irade sahibi, ruh taşıyan başka canlı
varlıklar (mesela bazı büyük mukarreb melekler veya insan türünden olmayan başka akıl sahibi yaratılmış
canlı varlıklar, mesela bazı cinler, vs.) vardır. Dolayısıyla insanoğlunun kendisini “mahlûkatın en şereflisi”
olarak görmesi, haksız şekilde kendisiyle övünmesi bu âyetin açık hükmüne aykırıdır. Zira ondan da şeref-
li başka canlıların olduğunu mezkûr âyet açıkça haber vermektedir. Bu itibarla, insanoğlu, tüm yaratılmış-
ların “en üstünü ve biriciği” değildir. İnsanoğlu, sadece yaratılmışların “birçoğundan” üstün kılınmıştır.
Sonuç itibarıyla, mezkûr âyeti görmezlikten gelerek insanın kendisine “mahlûkatın en şereflisi” payesini
vermesi/yakıştırması kanaatimizce yanlıştır. Konu ile ilgili bir değerlendirme için bkz. İslamoğlu, Mustafa,
Hayat Kitabı Kur’an Gerekçeli Meal-Tefsir, Düşün Yay., İstanbul, 2012, s. 544, 3 nolu dipnot. 119 Attâr, 625. Konuyla ilgili bir diğer söz için bkz. Attâr, 625-626.
32 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
Görüldüğü üzere böyle bir hâlet-i ruhiyeye ulaşmak ancak sağlıklı bir tefekkürle,
nefis tezkiyesiyle, ihlasla yapılan ibâdetle, Allah’ı hakkıyla takdir etmekle120 ve O’nda
fâni olmakla mümkün olabilir. Cüneyd-i Bağdâdî’nin hocası Hâris el-Muhâsibî’nin (ö.
243/857) de kaydettiği üzere Rebah el-Kaysî’ye: “İyi amel işleyenlerin amellerini bozan ne-
dir?” diye sorulmuş, o da: “Allah’ın verdiği nimetini unutup kendi nefsini övmektir’121 karşı-
lığını vermiştir. Dolayısıyla Yüce Allah’ın verdiği nimetleri unutarak kendine olağanüs-
tü anlamlar yüklemek, kendini büyük bir kurtarıcı zannetmek, şımarmak, kibirlenmek,
hiçbir kimseyi beğenmemek ve yaptığı amellere güvenmek doğru değildir. el-
Harakânî’ye göre bir mümin yaptığı ibâdetlerine fazla güvenmemeli, aciz ve sınırlı ol-
duğunu unutmamalı ve nefsiyle mücadeleye ara vermeden devam etmelidir.
2.11. Sadece Allah’tan İsteme
Bir kulun Yüce Allah hakkında bilgisi ve irfanı arttıkça O’na olan muhabbeti de o
nispette artar. Artık o mümin sıkıntıda, sevinçte, darlıkta ve bollukta asla Allah’tan yüz
çevirmez; sadece O’nu sever, O’na tevekkül eder ve O’ndan yardım ister. Bununla bera-
ber kâfir ve münafıklarda bunun tam tersi bir durum görülür. Onlar, başlarına bir sıkıntı
gelince derhal ümitsizliğe kapılır;122 isyana, fıska, fücûra ve inkâra yönelebilir.123 Bu iti-
barla, Yüce Allah ile bağı sağlamlaştırmak, O’na tam anlamıyla teslim olmak ve sadece
O’ndan istemek124 gerekir. İşte tüm bu gerçeklerin farkında olan el-Harakânî, çevresinde
bulunanlara her zaman Yüce Allah’tan istemeleri gerektiğini şöyle ifade etmiştir: “Hangi
kapının önünde bir yıl beklersen bekle, sonunda ev sahibi sana şunu der: ‘İçeri gir de söyle. (Ne-
den buradasın ve) ne bekliyorsun?’ (İşte ey insanoğlu! Sen de O’nun kapısında elli sene bekle
(bakalım). Senin kefilin ben olurum (ki Allah seni kendi kapısından asla boş çevirmeyecek ve sana
istediğini mutlaka verecektir.)”125
el-Harakânî, ümitsizliğe kapılmadan Yaratan’ı arayıp bulmak ve sadece O’ndan
istemek gerektiği bir başka sefer şöyle açıklamıştır: “Allah, kulluğu üzerimde zahir kıldı.
Evvelimi ve ahirimi kıyâmet olarak gördüm. Başlangıçta bana ne verdiyse sonunda da onun aynı-
120 “Allah’ı hakkıyla takdir edemediler…” ez-Zümer, 39/67. 121 Muhâsibî, Ebû Abdillah Hâris b. Esed el-Basrî, er-Riâye li Hukûkillah, Kalb Hayatı, Haz.: Abdülhakim
Yüce, Işık Yay., İstanbul, 2013, s. 343. 122 Yûsuf, 12/87. Ayrıca bkz. Hûd, 11/9; el-İsrâ, 17/83; er-Rûm, 30/36; ez-Zümer, 39/53; el-Fussilet, 41/49. 123 “Ey iman edenler! Allah'ın kendilerine gazap ettiği bir güruhu dost edinmeyin (onların dinî-ahlâkî değerler siste-
mine özenmeyin. Onları sırdaş edinmeyin). Onlar ki ölüp kabre giren bir kâfir nasıl âhiret mutluluğundan ümidini
kesmişse, kendileri de âhiretten öylece ümitlerini kesmişlerdir.” el-Mümtehine, 60/13. 124 “Eğer kullarım sana Benim hakkımda sorular sorarlarsa, (bilsinler ki) Ben çok yakınım; dua edenin yakarışına her
zaman karşılık veririm…” el-Bakara, 2/186. Ayrıca bkz. el-Bakara, 2/45-46; el-Mümin, 40/60. 125 Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Çiftçi, s. 258; el-Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Kantarcı, s. 55.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan 33
sını verdi. (Ben cennet arzusu veya cehennem korkusu taşımadığım için) beni tepeden tırnağa
kadar Sırat köprüsü yaptı. (Ey sâlik! Eğer Allah’a tam bir teslimiyetle bağlanarak ve O’nun yo-
luna kendini adayarak) kendinden geçtin mi (artık) Sırat köprüsünü (de) arkada bırakmış olursun
(O’nun rızasını ve cenneti elde edersin). ‘Allah’tan herkese kurtuluş geldi, bize ise (sırf O’nda
fâni olmayı istediğimiz için) daima üzüntü. Bu ağır yükü taşıyabilmem için Allah (bana) kuvvet
versin.”126 “İnsanlar: ‘Allah ve ekmek’ diyor, bazısı: ‘(Önce) ekmek ve (sonra) Allah’ diyor. Ben
ise: ‘Ekmek değil, Allah!’, ‘Su değil, Allah!’, ‘Hiçbir şey değil yalnızca Allah!’ diyorum.”127
Görüldüğü üzere bu duygu ve düşüncede olan bir kula Yüce Allah’ın değer ve-
receği ve çabalarını karşılıksız bırakmayacağı açıktır. Nitekim Hz. Peygamber bir kudsî
hadiste bu durumu şöyle ifade etmiştir: “Kulum bana bir karış yaklaştığı zaman Ben ona bir
arşın yaklaşırım. O Bana bir arşın yaklaşınca Ben ona bir kulaç yaklaşırım. O Bana yürüyerek
geldiği zaman Ben ona koşarak varırım.”128
el-Harakânî, Yüce Allah’a bağlılığın ve sadece O’ndan istemenin nasıl olması ge-
rektiği hususunda şunları söylemiştir: “Ey civanmertler! Uyanık olun! O’nu (sadece) hırka
(cübbe giymekle) ve seccade ile (çok ibâdet yapmakla) göremezseniz (O’nun rızasını kazanıp cen-
nete giremezseniz.) Bu iddia ile ortaya çıkanı ezerler (nefis, şeytan ve bunların taraftarı olan şey-
tanlaşmış kimseler bu düşüncede olanları kolay kandırır, yoldan çıkartır ve bu yaptıklarının ye-
terli olduğuna onları inandırır ve aldatır.) (Öyleyse) nasıl istiyorsan öyle ol! (Ama şunu bil ki
asıl) civanmertlik nefse ve cana sahip olmamaktır (bunları da aşmak, Yüce Allah’ın rızasını kaza-
nacak sâlih ameller işlemek ve sadece O’ndan istemeye devam etmektir).”129
el-Harakânî, civanmertlerini yetiştirirken onlara sadece Yüce Allah’tan istemele-
rini ve O’nunla manevî bağlarını sağlamlaştırmalarını tavsiye etmiştir.
2.12. Dünyaya Değer Vermeme
el-Harakânî, dünyaya ve içindekilere hiçbir zaman değer vermemiş, dünyayı dö-
nüşü mümkün olmayan talakla boşadığını130 şöyle ifade etmiştir: “Şayet Ulu ve Yüce Al-
lah, zamanımızda güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar olan alandaki halkı (tüm varlıkları)
126 Attâr, 610, 611. 127 Attâr, 614. 128 Buhârî, 97/Tevhîd, 50 (VIII, 212); Müslim, 48/Zikr, 1, 6 (III, 2061-2062, 2067-2068); 49/Tevbe, 1 (III, 2102);
Tirmizî, 45/Daavât, 131 (V, 581). 129 Attâr, 625. 130 Gazneli Sultan Mahmud’a dünyaya değer vermediğini ifade ederken böyle söylemiştir. Bkz. el-Harakânî,
Nûru’l-Ulûm, Haz.: Çiftçi, s. 299-300.
34 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
kıyâmet günü bana bağışlasa şu baştaki gözle dönüp bakmam bile. Buysa Allah’ın dergâhında
büyük bir himmet (iyi niyet) sahibi oluşumdandır.”131
“(el-Harakânî’ye) sordular: ‘O’nun (Allah’ın) dostlarının alâmeti nedir?’ ‘Kalbinde
dünya sevgisi taşımamaktır’ dedi.”132 el-Harakânî, dünya sevgisini kalbinde taşımayana
hikmetin nasıl verileceğini ise şöyle açıklamıştır: “Şeyh (el-Harakânî) dedi: ‘Habere göre
(Yüce) Allah, hikmeti (dünyaya) gönderir ve yetmiş bin melek onunla kol kola dolaşır; içinde
dünya sevgisi bulunmayan bir kalbe girerek onda yerleşmek ister. (Nihayet hikmet, İslâm’ı özüm-
semiş, dünyayı kalben terk etmiş bir kimseyi bulduktan sonra) o meleklere: ‘Ben yerimi buldum,
artık siz de yerinize gidin’ der. (Kalbine yerleştiği o sâlih/müttakî) kul ertesi gün Allah’ın kendi-
sine verdiği hikmetle (Kur’an ve Sünnet’ten doğru hükümler çıkarma yöntemi sonucunda ulaştı-
ğı ilâhî sırların ve gerçeklerin bilgisiyle) konuşur.”133
Görüldüğü üzere el-Harakânî, dünyanın geçici güzelliklerini elinin tersiyle it-
miş, maddiyat beklentisi, makam ve mevki derdinin olmadığını ifade etmiştir. Onun bu
sözlerinin âyetlerle örtüştüğü görülmektedir.134 Ancak şu da belirtilmelidir ki, el-
Harakânî böyle söylerken tamamen dünyadan el etek çekmeyi önermemiş ve “İş kendile-
rinden el çekmedikçe civanmertler işten el çekmez”135 diyerek çalışmanın ve üretmenin öne-
mine dikkat çekmiştir. Zira o, müminlerin meşrû ölçüler içerisinde dünyadan da nasip-
lerini unutmamaları gerektiğinin farkındadır.136
2.13. İnsanların Övgülerine Önem Vermeme
el-Harakânî, hayatı boyunca doğru bir İslâm anlayışını ikâme etmek için çalış-
mıştır. O, miskin miskin oturan, üretmeden tüketen, “bir lokma bir hırka” anlayışını
savunan tembel âbid ve zâhidleri şöyle uyarmıştır: “Kalplerin en aydını, içinde halkın (tak-
dirinin ve alkışının) yer almadığı kalptir. Amellerin en iyisi, içinde mahlûk (insanlara gösteriş
yapma ve övgü bekleme) düşüncesinin olmadığı ameldir. Nimetlerin en helali, kendi emeğinle
(alın terinle) kazandığındır. Arkadaşların en iyisi ise, Hak ile birlikte (Allah yolunda, O’nun
rızasına ulaşma derdinde) olandır.”137 “Allah karşısında üç şeyi korumak zordur: Hak ileyken
131 Attâr, 603. Konuyla ilgili diğer sözleri için ayrıca bkz. Attâr, 605, 614, 621, 629, 638. 132 el-Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Çiftçi, s. 222. Konuyla ilgili diğer sözü için bkz. 226. 133 el-Harakânî, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Çiftçi, s. 242. 134 el-Âl-i İmrân, 3/185. Ayrıca bkz. el-Kehf, 18/46; el-Kasas, 28/60; el-Ankebût, 29/57; eş-Şûrâ, 42/36. 135 Attâr, 629. 136 “Öyleyse, Allah'ın sana verdiklerinden yararlanarak yalnızca ahiret yurdunda [iyi bir yer tutmanın] yolunu ara; bu
arada, pek tabiî, bu dünyadaki nasibini de unutma…” el-Kasas, 28/77. 137 Câmî, Abdurrahman, Nefehâtu’l-‘Uns min Hazarâti’l-Kuds, (Nşr.: Mehdî-yi Tevhîdi Pûr), İntişârât-i
Kitâbfurûşi-yi Mahmûdî, Tahran, 1336, s. 299’den naklen bkz. Çiftçi, 35.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan 35
sırrı, halk ileyken dili, amel yaparken temizliği (nefsi arındırmayı, gösterişten uzak ve ihlaslı kal-
mayı.)”138
el-Harakânî, civanmertlerini yetiştirirken kerâmet göstermekle ve çok ibâdet
yapmakla işin bitmediğini, aksine yeni başladığını şöyle ifade etmiştir: “Bu çarşıda bir
pazar vardır, (buna) civanmertler (Allah dostları) pazarı derler. Ayrıca (buna) “Hak pazarı”
adını da verirler. Hakk’ın yolu oradan geçer, siz onu gördünüz mü? ‘Hayır görmedik’ (dediler.)
‘O pazarda bazı güzel suretler var, (bazı) salik oraya varınca burada kalakalır. Bu suretler de
kerâmetlerden, ibâdet çokluğundan, dünya ve ahiretten başka bir şey değildir (oysa seyr-ü sülûk
devam etmekte iş burada bitmemektedir). Kulun yapması gereken en iyi iş şudur: Halkı bir yana
bırakır, Allah ile baş başa kalır (O’nda fâni olur), alnını secdeye kor, lütuf deryasını geçip
Hakk’ın vahdetine erer, kendinden (nefsinden, egosundan, bencilliğinden, her türlü kötü ve
olumsuz duygularından) kurtulur. (Artık) her şey ona yaptırılır, oysa o ortada yok (her an Allah
iledir!)”139
el-Harakânî, bu sözleriyle insanların ne dediğinden ziyade Allah’ın ne dediğine
bakmanın140 ve mükâfatı sadece O’ndan beklemenin141 önemine vurgu yapmaktadır,
denilebilir.
2.14. Sosyal Sorumluluk Bilincine Sahip Olma
el-Harakânî’yi İslâm’ı temsil ve tebliğ hususunda başarılı kılan şeyin, onun in-
sanlara duyduğu sevgi, şefkat ve merhamet142 olduğu söylenebilir. Nitekim insanlara
karşı sorumlulukların yerine getirilebilmesi için öncelikle insanların sevilmesi ve onlara
değer verilmesi gerekir. el-Harakânî’ye göre yaratılanı Yaratan’dan ötürü seven, kâinat-
ta her şeyin Allah’ı tesbih ettiğini bilen bir kimse143 Hakk’a daha yakın olur. el-Harakânî,
Yüce Allah’ın engin rahmetini kavramış biri olarak etrafındakilerini bu duygu ve dü-
şüncelerle yetiştirmiş ve onlara mahlûkata karşı şefkatli davranmalarını tavsiye etmiştir.
Ona göre kâmil bir mümin, Allah ve Rasûlü’nü tanımalı, onları sevmeli ve itaat etmeli,
138 Attâr, 623-624. 139 Attâr, 621-622. 140 “…Zalimlerden korkmayın, benden korkun…” el-Bakara, 2/150. Ayrıca bkz. el-Âl-i İmrân, 3/175; el-Mâide,
5/3, 44; ez-Zümer, 39/16. 141 “Şüphesiz iman edip sâlih ameller işleyen, namazı dosdoğru kılan ve zekâtı verenlerin mükâfatları Rableri katında-
dır…” el-Bakara, 2/277. Mükâfatı Allah’tan beklemekle ilgili diğer ayetler için bkz. et-Tevbe, 9/120-121;
Yûnus, 10/72; Hûd, 11/29, 51; en-Nahl, 16/41, 96-97; eş-Şuarâ, 26/109, 127, 145, 164, 180; el-Kasas, 28/54; es-
Sebe, 34/47; el-Kalem, 68/46. 142 Ondaki şefkat ve merhametin derinliği ile alakalı bazı sözleri için bkz. Attâr, 606. Ayrıca bkz. Çiftçi, 21. 143 el-İsrâ, 17/44; en-Nûr, 24/41; el-Mümin, 40/7, 55; eş-Şûrâ, 42/5; el-Hadîd, 57/1; el-Cumâ, 62/1; et-Teğâbun,
64/1.
36 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
tüm dünyaya İslâm’ı duyurma gayreti içinde olmalıdır.144 Bunun bilincinde olan el-
Harakânî, bu düşüncede olan gönül erleri yetiştirmek için uğraşmıştır. Bu nedenledir ki
onun insanlık anlayışında bencillik yoktur. Zira onun amacı tüm insanlığa hizmet et-
mektir.145 O, bunu şu sözüyle ortaya koymuştur: “Âlim sabah kalkar ve ilmini artırmak için
çabalar. Zâhid ise zühdünü artırma derdindedir. Ama Ebu’l-Hasan ise bir (insan) kardeşinin
gönlüne yücelik (İslâm) ulaştırma (tebliğ) derdindedir.”146
Görüldüğü üzere el-Harakânî’nin tek gayesi, Hz. Muhammed ve Sahâbe’nin yap-
tığı gibi İslâm’ı temsil ve tebliğdir.147 O, canıyla ve malıyla bu yolda olduğunu göstermiş
bir İslâm âlimidir. O, nefis terbiyesiyle meşgulken içinde yaşadığı toplumu ihmal etme-
miş, içtimaî sorumluluklarının farkında olmuş, civanmertlerinden de aynı tavrı bekledi-
ğini ifade etmiştir.148 el-Harakânî’ye göre bir mümin, topluma karşı mükellefiyetlerini
yerine getirmeli, sosyal sorumluluk bilinciyle hareket etmeli, kimsenin kalbini kırmama-
lı, din kardeşlerini sevgiyle kucaklamalı ve tüm mahlûkata karşı görevleri olduğunu da
unutmamalıdır.149
Bu nedenledir ki el-Harakânî, sadece belli bazı ibâdetleri yapmayı yeterli gör-
memiş, birey ve toplum odaklı çalışmalardan yana olmuştur. O, toplumun ve insanlığın
sorunlarının çözümüne yönelik faaliyetler yapılmasını,150 tüm dünyaya İslâm’ın doğru
tanıtılmasını, sadece Yüce Allah’a kulluk edilmesini,151 canla ve malla bu uğurda müca-
dele verilmesini152 salık vermiştir. Onun bu şekilde insanlara sevgi, merhamet ve şefkatle
davranması, onlara bu imkânların sunulmasını önermesi ve talebelerine böyle bir dü-
şünceyi aşılaması son derece mühimdir.153 Bu bakımdan onun ibâdet öncelikli değil, in-
144 el-Mâide, 5/35, 54; en-Nisâ, 4/94-96; el-Hucurât, 49/15; et-Tevbe, 9/41, 44, 73; es-Saff, 61/4. 145 Seyhan, Ahmet Emin, “Şehit Ebu’l-Hasan el-Harakânî’den Sarıkamış Şehitlerine İslâm’ın Cihat Ruhu”,
(Yayınlanmamış ilmî makale), s. 4-7. 146 Attâr, 611, 632. 147 el-Mâide, 5/67, 92, 99; en-Nahl, 16/35, 82; en-Nûr, 24/54; el-Ankebût, 29/18; el-Yâsin, 36/17; et-Tegâbûn,
64/12. 148 Attâr, 638. 149 Attâr, 628, 631. 150 en-Nisâ, 4/74-75. 151 Yüce Allah, kendisinden başkasına kulluk edilmesine rıza göstermez. Bkz. el-Bakara, 2/21, 83; el-Âl-i
İmrân, 3/51; el-Mâide, 5/72; el-Enâm, 6/102; Yûnus, 10/66; Hûd, 11/50, 61, 84, 123; er-Ra’d, 13/36; el-İsrâ,
17/23; el-Kehf, 18/14; Meryem, 19/36, 44, 65; el-Müminûn, 23/23, 32; ez-Zümer, 39/11, 17, 64, 66; el-Mümin,
40/66; el-Ahkâf, 46/21; Nûh, 71/3; el-Cîn, 72/18; el-Beyyine, 98/5; el-Kâfirûn, 109/2-5. 152 et-Tevbe, 9/19-20. Ayrıca bkz. el-Bakara, 2/218, 261, 265; en-Nisâ, 4/95-96; el-Enfâl, 8/72; et-Tevbe, 9/88; el-
Hucurât, 49/15; es-Saff, 61/11. 153 el-Harakânî’nin insana bakışıyla ilgili bir çalışma için bkz. Seyhan, Ahmet Emin, “Ebu'l-Hasan el-
Harakânî'nin Tasavvuf ve Şehitlik Anlayışı”, KAÜİFD, Kars 2014, Sayı: 1, s. 149-154.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan 37
san ve toplum öncelikli bir din anlayışını savunduğu ve sosyal sorumluluklarının far-
kında olduğu ifade edilebilir.
2.15. Büyük Hedeflere Odaklanma
el-Harakânî, talebelerinden hedeflerini büyük tutmalarını ve bunun için bütün
güçleriyle çalışmalarını istemiş ve şunları söylemiştir: “Mustafa yarın (kıyâmet günü) öyle
(mükemmel) insanlar takdim edecektir ki, ne öncekilerde ne de sonrakilerde onlar gibisi (insan-ı
kâmil olanı) yoktur. Hak Teâlâ onlara karşı Ebû Hasan’ı çıkaracak ve: ‘Ey Muhammed! Onlar
senin sıfatlarındır (arkadaşlarındır). Ebû Hasan ise benim sıfatımdır (dostumdur)’ diye-
cek(tir).”154 el-Harakânî, bu sözüyle kendisinin manevî dereceleri kat etmek için çok çile
çektiğini, nefsini tezkiye etmeyi büyük oranda başardığını, bu nedenle de Allah’ın ken-
disinin dostu, tutan eli, gören gözü, işiten kulağı olduğunu155 söylemeye çalışıyor olma-
lıdır. Elbette kendisini bu şekilde öven bir âlimin aşkın derecelere ulaşmasının söz konu-
su olamayacağını söyleyenler olabilir. Ancak o, Hz. Peygamber’e derin sevgi, saygı ve
bağlılığına rağmen böyle bir ifadeyi kullanıyorsa, bu durum, onun civanmertlerinin eği-
timi esnasında kullandığı “yöntemle” ilgili olabilir. Zira o, bu ifadesiyle Yüce Allah’ı
tanımanın ve O’nda fâni olmanın göründüğü kadar kolay olmadığını söylemeye çalışı-
yor olmalıdır. Nitekim Ebû Saîd el-Harrâz’ın (ö. 277/890) dediği gibi, “Hakk’ı tam anla-
mıyla bulabilmek ancak beşerî duygu ve sıfatlar söndükten ve kaybolduktan sonra
mümkün olabilir.”156 el-Harakânî, bu aşkın derecelere Kur’ân ve Sünnet’e ittibâ ederek
ulaşmış ve bu durumu başka sözlerinde de ifade etmiştir. Dolayısıyla onun böyle bir
sözü civanmertlerine ümit aşılamak amacıyla söylediği, kendi bulunduğu makamı bu
tür ifadelerle tasvir ettiği ve Allah’ın hoşnutluğunu kazanan sâlih bir kulun çok yüksek
manevî mertebelere ulaşacağını söylemeye çalıştığı ifade edilebilir.
el-Harakânî; “Yüzümü Allah’a döndürüp: ‘Beni Sana yalnızca bir tek kişi davet etmiştir
ve bu da Hz. Mustafa’dır (s.a.v.). Onu istisna ettik mi (bundan sonra artık) yer ve gök halkını
Sana ben davet etmiş bulunmaktayım (ben onun getirdiği İslâm sayesinde Senin rızanı kazanmak
için tüm insanlığı Sana davet etmeye devam ediyorum!) dedim. İşte bu Şeriat’ın ispatıyla (Kitap
ve Sünnet’e dayanarak içinde bulunduğum) hakikatin beyan edilmesidir”157 derken de Hz. Mu-
hammed’e bağlılığını ifade etmekte, onu kendine örnek aldığını ve ona ittibâ ettiğini
göstermektedir. Elbette onun diğer hocalarına da hürmeti vardır. Ancak o, manevî ma-
154 Attâr, 614. Benzer bir sözü için bkz. Attâr, 615. 155 Konu ile ilgili hadis için bkz. Buhârî, 81/Rikâk 38 (VII, 190). 156 Kelâbâzî, 186. 157 Attâr, 615.
38 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
kamlar aşmaya devam etmekte, belirli bir noktadan sonra Yüce Allah’ı tek mürşit olarak
görmek ve O’nunla sevgi bağını sağlamlaştırmak gerektiğine bu şekilde dikkat çekmek-
tedir, denilebilir.
Tekrar ifade edelim ki el-Harakânî, bu sözleriyle tüm peygamberleri veya mür-
şid-i kâmilleri küçük görüyor değildir. O, böyle bir yöntemle civanmertlerinin önüne
büyük hedefler koymakta, İslâm’a ve insanlığa büyük hizmetler yapmalarını onlardan
istemekte ve adanmışlık ruhu aşılamaktadır. Nitekim el-Harakânî, Bâyezîd-i Bistâmî’yi
kendine rol model almış, onun seviyesine ulaşmayı, hatta onu geçmeyi planlamış ve
kendi ifadesiyle de bunda muvaffak olmuştur.158 Kanaatimizce el-Harakânî, böyle söyle-
yerek “talebelerinden kendisi gibi olmalarını, hedeflerini çok büyük tutmalarını ve bu-
nun için bütün güçleriyle çalışmalarını” istemektedir. Yukarıdaki ona ait sözler ciddi bir
şekilde tahlil edildiğinde bu durum çok rahatlıkla görülebilmektedir.
el-Harakânî’nin büyük hedeflere talip olduğunun bir başka delili ise şu sözünden
anlaşılabilir: “(Nefsi tezkiye işi) kolay(dır) kolay(dır)’ demeyin! Zira ben öyle bir erim ki, yetmiş
yıllık muamelem şöyledir: İlk tekbiri Horasan’da alıyor, selamı Kâbe’de veriyorum. Yukarıda
(iken) Arş’tan, aşağıda (iken) yerin (ta) dibine kadar olan yerleri de görüyorum. Herkesi (âdet
gördükleri için) namaz kılmayan kadınlar gibi görüyorum (o insanların manevî hallerini ve dere-
celerini biliyorum). Bununla beraber (hakiki bir) er değilim (bu mertebelere ulaştığım halde hâlâ
benim de aşmam gereken makamlar, merhaleler ve dereceler var).”159 el-Harakânî, bu sözüyle
ulvî hedeflere talip olduğunu göstermekte, ulaştığı makamları tasvir etmekte, bir mü-
minin karamsarlığa kapılmadan nefisle mücâdeleye devam etmesini, bununla beraber
hâlâ aşılması gereken engeller ve aşkın hâller bulunduğunu da unutmamasını istemek-
tedir.
Özetle el-Harakânî, her zaman talebelerine ulaşılması kolay kolay mümkün ol-
mayan yüksek hedefler göstermekte, onları büyük işler yapmaya sevk etmekte ve kendi-
sinden sonra gelen müminlerden de aynı tavrı beklediğini ifade etmektedir. Dolayısıyla
onu her dönemde örnek almaya çalışanlara düşen görev, kâmil bir mümin olarak İslâm’ı
158 Attâr, 612. Konuyla ilgili değerlendirme için bkz. Seyhan, “Ebu'l-Hasan el-Harakânî'nin İlim Anlayışı”, s.
1056-1058. Çiftçi de, el-Harakânî'nin Bâyezîd’in fikirlerinin taşıyıcısı olduğu kanaatindedir. Bkz. Çiftçi, Ha-
san, “İki Ünlü Şafiî’nin İlginç Görüşmesi (Ebû Saîd-i Ebu’l-Hayr-Ebu’l-Hasan-i Harakânî)”, Şarkiyât Araş-
tırmaları Dergisi, 2003, C. 3, Sayı: 9, s. 20. 159 Attâr, 617-618. Onun civanmertlerini büyük hedeflere yönlendirdiğine dair diğer tavsiyeleri için bkz.
Attâr, 608-609.
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan 39
temsil ve tebliğ faaliyetlerine aralıksız devam etmek160 ve tüm dünyaya Yüce Allah’ın
adını duyurmak olmalıdır.
Sonuç
Bu araştırma neticesinde görülmüştür ki; el-Harakânî, büyük bir Türk-İslâm âlim
ve mutasavvıfı olarak Hz. Muhammed’in yaptığı gibi insan eğitimine önem vermiş ve
dergâhında binlerce talebe yetiştirmiştir. O, kendisinden önce yaşamış büyük sûfîlerin
fikirlerinin önde gelen varisi ve takipçisi olmuş, varlığın gayesini insana hizmet olarak
görmüş ve bunun da “insanın eğitilmesi” olduğuna bilhassa dikkat çekmiştir.
el-Harakânî, civanmertlerini yetiştirirken onlara büyük hedefler göstermiş, ufuk
açıcı sözler söylemiş ve iyi bir rol model olmaya çalışmıştır. O, her zaman Hz. Peygam-
ber’i kendine örnek almış, sohbete önem vermiş, onun “Ashâb-ı Suffe” ile yaptığının
benzerini yapmış, sürekli talebelerinin eğitimiyle ilgilenmiş ve hocalarından öğrendikle-
rini civanmertlerine aktarmıştır. Bu yüzden de eser yazmaktan ziyade, adanmış gönül
erleri yetiştirmeye daha fazla zaman ayırmıştır.
el-Harakânî, bir insanın bu dünyadaki en önemli görevinin Yüce Allah’a iman,
O’na tam anlamıyla teslimiyet, verdiği sayısız nimetlere sonsuz şükretmek ve O’nun
rızasını kazanma şansını doğru değerlendirmek olduğuna gönülden inanmıştır. Onun
anlayışına göre Yüce Allah’ı arayıp bulmak, baktığı her yerde O’nun varlığının izlerini
görmek, O’nu anmak ve O’na hamd etmek için öncelikle insanın içindeki nefsi/şeytanı
yenmesi şarttır. Bu uğurda ciddi mücadele vermeden kolayca hedefe varmak mümkün
değildir.
el-Harakânî, ahirette yüksek manevî derecelere erişmek için sağlıklı tefekkürün,
sabrın, kararlılığın ve nefisle ciddi mücadelenin gerektiğini söylemiş, İslâm’ı gerçek an-
lamda yaşayan tüm müminlerin bu manevî mertebelere ulaşma imkânına sahip oldukla-
rını ifade etmiştir.
el-Harakânî, talebelerine haset, kibir, kin, gurur, kıskançlık, hırs, öfke, şehvet,
bencillik, kendini beğenmişlik, şımarıklık vb. gibi manevî hastalıkları kalplerinden sö-
küp atmalarını tavsiye etmiş, ibâdetlerin gayesinin insanı güzel ahlâka ulaştırmak oldu-
ğunu söylemiştir. Ona göre, bu dünyada hedefler ve hedefe götüren vasıtalar birbirine
160 “Elçi, [kendisine emanet edilen] mesajı tebliğ etmekten başka bir şeyle yükümlü değildir…” el-Mâide, 5/99.
“…Rasûl'e düşen yalnızca [kendisine indirilen mesajı] açıkça duyurmaktır. “ en-Nûr, 24/54. “…Sana düşen, yalnız
[emanet edilen] mesajı iletmektir…” eş-Şûrâ, 42/48.
40 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
karıştırılırsa esas amaca varılması güçleşir. Bu yüzden kalpte hiçbir kötü duyguya yer
bırakılmamalıdır.
el-Harakânî, her zaman boş sözlerden uzaklaşmış, az konuşmuş, az yemiş, az
içmiş, az uyumuş, zamanı etkin ve verimli kullanmış, dünyaya ve içindekilere asla değer
vermemiştir. O, dünyanın geçici güzelliklerini elinin tersiyle itmiş, maddiyat beklentisi
içinde olmadığını ifade etmiş ve nefis tezkiyesinde başarılı olmak için dünya sevgisinin
tamamen kalpten atılması gerektiğini söylemiştir.
el-Harakânî, dinî ve tasavvufî konularda kendisini geliştirmiş, özelde Müslü-
manların genelde tüm insanlığın sorunlarını kendisine dert edinmiş ve bu problemlerin
çözümü için uğraşmıştır. O, sadece belli ibâdetlerle meşgul olmayı yeterli görmemiş;
tüm dünyaya İslâm’ı en güzel şekilde tanıtmayı tavsiye etmiştir. el-Harakânî’nin insan-
lara bu şekilde sevgi, merhamet ve şefkatle yaklaşması, onların insanca bir hayat yaşa-
maları için çaba sarf etmesi, talebelerine böyle yüksek hedefler göstermesi ve bunları
başarmaları yönünde adanmışlık ruhu aşılaması son derece önemli ve dikkate şayandır.
Zira o, tüm insanların Allah’ı tanımalarını, O’na kulluk etmelerini ve O’nun rızasını ka-
zanarak cennete girmelerini istemektedir.
Sonuç olarak, el-Harakânî’nin kıyâmet günü insanoğlunu cehennemden kurtarıp
cennete girmesine ve Yüce Allah’ın rızasını kazanmasına vesile olacak amelin, “Kur’ân
ve Sünnet’in rehberliğinde Sahâbe modelini takip ederek örnek bir Müslüman olmak ve
tüm dünyaya son din İslâm’ı en doğru şekilde tanıtmak” olduğuna gönülden inandığı,
ömrü boyunca böyle bir düşünceyi savunduğu ve bu düşüncede olan talebeler yetiştir-
diği anlaşılmaktadır.
Kaynakça
Abdulbâkî, Muhammed Fuad, el-Mu’cemü’l-Müfehres li Elfâzi’l-Kur’âni’l-Kerim, Çağrı Yay.,
İstanbul, 1986.
Attâr, Ferîdüddîn, Evliya Tezkireleri, Çev.: Süleyman Uludağ, Kabalcı Yayınevi, İstanbul, 2007.
Buhârî, Ebû Abdillah Muhammed b. İsmail, (ö. 256/870), Sahîhu’l-Buhârî, (I-VIII), Çağrı Yay.,
İstanbul, 1992.
Câmî, Abdurrahman, (ö. 898/1492), Nefehâtu’l-‘Uns min Hazarâti’l-Kuds, (Nşr.: Mehdî-yi
Tevhîdi Pûr), İntişârât-i Kitâbfurûşi-yi Mahmûdî, Tahran, 1336.
Çetin, Osman, “Horasan”, DİA, İstanbul, 1998, XVIII, 238-240.
Çiftçi, Hasan, “Mevlânâ İle Şems-i Tebrîzî’ye Göre Ebu’l-Hasan-i Harakânî”, Tasavvuf İlmî ve
Akademik Araştırma Dergisi, (Mevlânâ Özel Sayısı), Ankara, 2005, Yıl, 6, Sayı: 14, (s.
565-590).
_________, “İki Ünlü Şafiî’nin İlginç Görüşmesi (Ebû Saîd-i Ebu’l-Hayr-Ebu’l-Hasan-i Harakânî)”,
Şarkiyât Araştırmaları Dergisi, 2003, C. 3, Sayı: 9, (s. 7-22).
Yrd. Doç. Dr. Ahmet Emin Seyhan 41
_________, Şeyh Ebü’l-Hasan-i Harakânî, (Hayatı, Çevresi, Eserleri ve Tasavvufî Görüşleri)
Nûru’l-‘Ulûm ve Münâcât’ı (Çeviri-Açıklama-Metin), Şehit Ebü’l-Hasan Harakânî Der-
neği Yay., Ankara, 2004.
_________, “Şeyh Harakânî İle Şeyh Bâyezîd Arasındaki İlginç Manevî İlişki”, Şarkiyât Araştır-
maları Dergisi, 2003, C. 3, Sayı: 11, (s. 22-40).
Durmuş, Mitat, “Bir Bilge Durağı, Edep Abidesi: Ebu’l-Hasan Harakânî’nin Edebî Şahsiyeti”,
Ebu’l-Hasan Harakânî, Harakanî Vakfı Yay., Kayhan Matbaacılık, Ankara, 2012.
Ebû Dâvud, Süleyman b. Eş’as, (ö. 275/888), Sünenu Ebî Dâvud, (I-V), Çağrı Yay., İstanbul, 1992.
Ebu’l-Hasan Harakânî, Seyrü Sülûk Risâlesi, Çev.: Mustafa Çiçekler, (Der.: Sadık Yalsızuçanlar),
Sûfî Kitap, İstanbul, 2006.
_________, Nûru’l-Ulûm ve Münâcât’ı, (Çeviri-Açıklama-Metin), Haz.: Hasan Çiftçi, Şehit Ebü’l-
Hasan Harakânî Derneği Yay., Ankara, 2004.
_________, Nûru’l-Ulûm, Haz.: Şenol Kantarcı, Ankara, 1997.
Esed, Muhammed, (ö. 1413/1992), Kur’ân Mesajı Meal-Tefsir, Çev.: Cahit Koytak/Ahmet Ertürk,
İşaret Yay., İstanbul, 2000.
Gürer, Dilaver, “Şiblî, Ebû Bekir”, DİA, İstanbul, 2010, XXXIX, 125-126.
Hakîkat, Abdurrefî’, Tarîh-i İrfân ve Ârifân-i Îrân, İntişârât-i Kumiş, Tahran, 1372 hş.
Hamevî, Yâkût b. Abdillah, (ö. 626/1229), Mu’cemu’l-Buldân, (I-II), Beyrut, 1977.
Hânî, Abdulmecîd b. Muhammed, (ö. 1318/1900), Hadâiku’l-Verdiyye fî Hakâiki Ecillâ’i Nakşi-
bendiyye, (Nşr.: Abdulvekil ed-Derûnî), Dimeşk, ts.
Hücvîrî, Ali b. Osman Cüllâbî, (ö. 465/1072), Keşfu'l-Mahcûb, Hakikat Bilgisi, Haz.: Süleyman
Uludağ, Dergâh Yay., İstanbul, 1982.
İbn Hanbel, Ahmed b. Muhammed, (ö. 241/855), Müsned, (I-VI), Çağrı Yay., İstanbul, 1992.
İbn Mâce, Muhammed b. Yezid el-Kazvînî, (ö. 275/888), Sünenu İbn Mâce, (I-II), Thk.: Muham-
med Fuad Abdulbâkî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992.
İslamoğlu, Mustafa, Hayat Kitabı Kur’an Gerekçeli Meal-Tefsir, Düşün Yay., İstanbul, 2012.
Karabulut, Ali Rıza, İstanbul ve Anadolu Kütüphanelerinde Mevcut El Yazması Eserler Ansik-
lopedisi, Akabe Kitabevi, Kayseri, ts.
Kelâbâzî, Ebû Bekir Muhammed b. İshâk, et-Taarruf li Mezhebi Ehli’t-Tasavvuf (Doğuş Dev-
rinde Tasavvuf), Haz.: Süleyman Uludağ, Dergah Yay., İstanbul, 1979.
Kister, M. J., “et-Tehannüs: Kelime Anlamı Üzerine bir Araştırma”, Çev.: Ali Aksu, Tasavvuf
İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, 2000, C. 2, Sayı: 4, (s. 215-230).
Kuşeyrî, Ebû Kâsım Abdülkerim b. Havâzin, (ö. 465/1073), er-Risâle (Tasavvuf İlmine Dair Ku-
şeyrî Risâlesi), Haz.: Süleyman Uludağ, Dergah Yay., İstanbul, 1991.
Minovi, Müctebâ, Ahvâl-i ve Akvâl-i Şeyh Ebu’l-Hasan Harakânî, Kitâbhâne-i Tahûrî, Tahran,
1372 hş.
Muhammed b. Münevver, (ö. 574/1178), el-Esrâru’t-Tevhîd fî Makâmâti’ş-Şeyh Ebi’s-Saîd, Nşr.:
Muhammed Rızâ Şefi’i-yi Kedkenî, (I-II), Müessese-i İntişârât-i Âgâh, Tahran, 1339-1345
hş.
Muhâsibî, Ebû Abdillah Hâris b. Esed el-Basrî, (ö. 243/857), er-Riâye li Hukûkillah, Kalb Hayatı,
Haz.: Abdülhakim Yüce, Işık Yay., İstanbul, 2013.
Müslim, Ebu’l-Hüseyin el-Kuşeyrî, (ö. 261/875), Sahîhu Müslim, (I-III), Thk.: Muhammed Fuad
Abdulbâkî, Çağrı Yay., İstanbul, 1992.
Nesâî, Ebû Abdirrahman Ahmed b. Şu’ayb, (ö. 303/915), Sünenu’n-Nesâî, (I-VIII), Çağrı Yay.,
İstanbul, 1992.
42 Tasavvufî Düşüncede İnsan Yetiştirme Yöntemleri -Ebu'l-Hasan el-Harakânî Örneği
www.hikmetyurdu.com www.hikmetyurdu.net www.hikmetyurdu.org
Okudan, Rifat, “Ebû Bekir Şiblî: Hayatı ve Tasavvuf Tarihindeki Yeri”, Tasavvuf İlmî ve Aka-
demik Dergisi, Yıl, 8 (2007), Sayı: 19, (s. 211-234).
Okuyan, Mehmet, “Necmeddîn-i Dâye”, DİA, İstanbul, 2006, XXXII, 496-497.
Öngören, Reşat, “Tasavvuf”, DİA, İstanbul, 2011, XL, 124.
Özdemir, Şuayip, “Ebu’l-Hasan Harakani’nin Eğitimci Kişiliği”, I. Uluslararası Harakani Sem-
pozyumu, Bildiri Özetleri Kitapçığı, 11-13 Ekim, Kars, 2012.
Schimmel, Annemarie, İslâmın Mistik Boyutları, Çev.: Orhan Kocabıyık, Kabalcı Yayınevi, İs-
tanbul, 2001.
Seyhan, Ahmet Emin, “Ebu'l-Hasan el-Harakânî'nin İlim Anlayışı”, JASSS, International Journal
of Social Science, Fransa, May 2013, Volume 6 Issue 5, (p. 1049-1083).
_________, “Ebu'l-Hasan el-Harakânî'nin İlham Anlayışı”, Usûl Dergisi, (Hakem süreci tamam-
landı yayınlanmayı bekliyor), (s. 1-20).
_________, “Ebu'l-Hasan el-Harakânî'de Kur'an Kültürünün Yansımaları”, Turkish Studies, In-
ternational Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic,
Ankara Turkey, Volume 8/6 Spring 2013, (p. 641-664).
_________, “Ebu'l-Hasan el-Harakânî'nin Nefsi Tezkiye Metodu”, Turkish Studies, International
Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Ankara
Turkey, Volume 9/2 Winter 2014, (p. 1335-1359).
_________, “Ebu'l-Hasan el-Harakânî'nin Nefis Tezkiyesine Yaklaşımı”, KAÜ Harakânî Dergisi,
(Hakem süreci tamamlandı yayınlanmayı bekliyor), (s. 1-20).
_________, “Ebu'l-Hasan el-Harakânî'nin Sünnet Anlayışı”, Hikmet Yurdu, Yıl: 7, C: 7, Sayı: 13,
Ocak-Haziran 2014/1, (s. 101-126).
_________, “Ebu'l-Hasan el-Harakânî'nin Sünnete Bağlılığı ve Hadis Anlayışı”, JASSS, Internati-
onal Journal of Social Science, Fransa, October 2013, Volume 6 Issue 8, (p. 551-588).
_________, “Ebu'l-Hasan el-Harakânî'nin Tasavvuf ve Şehitlik Anlayışı”, KAÜİFD, Kars 2014,
Sayı: 1, (s. 135-168).
_________, “Ebu'l-Hasan el-Harakânî'nin Tefekkür Anlayışı”, Turkish Studies, International
Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Ankara,
Turkey, Volume 8/8 Summer 2013, (p. 2053-2071).
_________, “Şehit Ebu’l-Hasan el-Harakânî’den Sarıkamış Şehitlerine Cihat Ruhu”, Yayınlanma-
mış ilmî makale, (s. 1-20).
Şahinoğlu, M. Nazif, “Ferîdüddin Attâr”, DİA, İstanbul, 1991, IV, 95-98.
Tirmizî, Muhammed b. Îsâ, (ö. 279/892), el-Câmiu’s-Sahîh, (I-IV), Çağrı Yay., İstanbul, 1992.
Topaloğlu, Nuri, Selçuklu Devri Muhaddisleri, DİB Yay., Ankara, 1988.
Uludağ, Süleyman, “Bâtın İlmi”, DİA, İstanbul, 1992, V, 188-189.
_________, “Bâyezîd-i Bistâmî”, DİA, İstanbul, 1992, V, 240.
_________, “Cüneyd-i Bağdâdî”, DİA, İstanbul, 1993, XIII, 120.
_________, “Harakânî”, DİA, İstanbul, 1997, XVI, 93.
Uludağ, Süleyman-Bayburtlugil, Nurettin, “Aynülkudât el-Hemedânî”, DİA, İstanbul, 1991, IV,
280-282.
Yazıcı, Tahsin-Uludağ, Süleyman, “Herevî Hâce Abdullah”, DİA, İstanbul, 1998, XVII, 222-226.
Yazıcı, Tahsin, “Ebû Saîd Ebü’l-Hayr”, DİA, İstanbul, 1994, X, 220-222.
Yılmaz, Hasan Kamil, Anahatlarıyla Tasavvuf ve Tarikatlar, Ensâr Neşriyat, İstanbul, 2000.
Yüceer, İsa, “Alperen ve Manevi Mimar Hasan Harakani’nin Düşünce Dünyası”, I. Uluslararası
Harakani Sempozyumu, Bildiri Özetleri Kitapçığı, 11-13 Ekim, Kars, 2012.