halil sıdkî el-halvetî’nin abdurrahman câmî’ye ait bir beyit Üzerine...

11
Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine Yazdığı Şerh: Şerh-i Beyt-i Heme Sârî Heme Ârî Osman Sacid ARI * Milli Kütüphane, Yazmalar Koleksiyonu, no: 3408/2, vr. 27 b -32 a ’da kayıtlı olan Şerh-i Beyt-i Heme Sârî Heme Ârî başlıklı risâle, –tespitimize göre– Ab- durrahman Câmî’nin (ö. 898/1492), مه عاریری از همه سا در هتش طاریی گشته کثر وحدتbeytinin 1 ikinci mısrâının şerhidir. Müellifi Şeyh Halil Sıdkı el-Halvetî, risâlenin sonunda Şeyh Ahmed Rif’at el-Halvetî eş-Şa’bânî en- Nevrekobî’nin halîfesi olduğunu –“min hulefâi Nevrekobî kuddise sırruhu’l- azîz”– ifâde eder. Ayrıca “mürşid-i kâmil reîsü’l-ârifîn şeyhim azîzim eş-Şeyh Ahmed Rif’at Halvetî eş-Şa’bânî en-Nevrekobî’den ahz ve telakkî olundu (vr. 31 b )” cümlesiyle risâledeki muhtevâyı mürşidinden aldığı feyze bağlar. Risâle, 3 Muharrem 1315 [4 Haziran 1897] tarihinde kaleme alınmıştır. Müellifin mürşidi olan Şeyh Ahmed Rif’at Efendi, bugün Bulgaristan sı- nırları dâhilinde bulunan Nevrekop’ta yaşamış, buradaki tekkesinde irşâd fa- aliyetlerini sürdürmüş ve 1312/1894 yılında vefat etmiş bir Halvetî-Şa’bânî şeyhidir. Safranbolulu Mehmed Emîn Efendi’nin (ö. 1283/1867) mürîdi olan bu zât ve mürşidi hakkında Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ’da şunları yazar: “Şeyh Hacı Emîn Efendi: Hacı Halîl Efendi’den [ö. 1259/1843] tesel- sül eden kol Safranbolulu Şeyh Ömer Fuâdî-i sânî [ö. 1274/1857] ile * Arş. Gör., İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ([email protected]) 1 “Öyle bir vahdet ki kendi kesretinde zâhir olmuş, hem her şeye nüfûz etmiş hem de her şey- den münezzeh kalmıştır.” anlamına gelen bu beyit Câmî’nin Heft Evreng’inin ilk mesnevîsi olan Silsiletü’z-zeheb’de yer alır. Bk. Mesnevî-yi Heft Evreng, thk. Câbulkādâd Alişah-Asgar Cânfedâ vd., Tahran: Merkez-i Mütâlaat-ı Îrânî, 1378hş./1999, I, 64 (b. 62). Câmî, Heft Evreng’in ikinci mesnevîsi olan Subhatu’l-ebrâr’da da aynı kalıbı iki ayrı beyitte şöyle kullanır: حد فهم عقول سريانی نهول بی وهم حلمه ساری در هز حال به حالشده اتقل نا من بی نقص زوالمه عاری وز ه“O, vehme ve hulûle mahal olmaksızın, akılların kavrayışına sığmaz bir şekilde her şeye nüfûz etmiş; bunun gibi herhangi bir yok olma ile eksilmeksizin ve bir hâlden diğerine geçmeksizin her şeyden münezzeh olmuştur.” I, 588 (b. 649, 650).

Upload: others

Post on 01-Jan-2020

5 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine ...isamveri.org/pdfdrg/D02193/2013_32/2013_32_ARIOS.pdf · 2016-05-13 · Halil Sıdkî el-Halvetî’nin

Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine Yazdığı Şerh: Şerh-i Beyt-i

Heme Sârî Heme Ârî

Osman Sacid ARI*

Milli Kütüphane, Yazmalar Koleksiyonu, no: 3408/2, vr. 27b-32a’da kayıtlı olan Şerh-i Beyt-i Heme Sârî Heme Ârî başlıklı risâle, –tespitimize göre– Ab-durrahman Câmî’nin (ö. 898/1492),

در همه ساری از همه عاری وحدتی گشته کثرتش طاری beytinin1 ikinci mısrâının şerhidir. Müellifi Şeyh Halil Sıdkı el-Halvetî, risâlenin sonunda Şeyh Ahmed Rif ’at el-Halvetî eş-Şa’bânî en-Nevrekobî’nin halîfesi olduğunu –“min hulefâi Nevrekobî kuddise sırruhu’l-azîz”– ifâde eder. Ayrıca “mürşid-i kâmil reîsü’l-ârifîn şeyhim azîzim eş-Şeyh Ahmed Rif ’at Halvetî eş-Şa’bânî en-Nevrekobî’den ahz ve telakkî olundu (vr. 31b)” cümlesiyle risâledeki muhtevâyı mürşidinden aldığı feyze bağlar. Risâle, 3 Muharrem 1315 [4 Haziran 1897] tarihinde kaleme alınmıştır.

Müellifin mürşidi olan Şeyh Ahmed Rif ’at Efendi, bugün Bulgaristan sı-nırları dâhilinde bulunan Nevrekop’ta yaşamış, buradaki tekkesinde irşâd fa-aliyetlerini sürdürmüş ve 1312/1894 yılında vefat etmiş bir Halvetî-Şa’bânî şeyhidir. Safranbolulu Mehmed Emîn Efendi’nin (ö. 1283/1867) mürîdi olan bu zât ve mürşidi hakkında Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ’da şunları yazar:

“Şeyh Hacı Emîn Efendi: Hacı Halîl Efendi’den [ö. 1259/1843] tesel-sül eden kol Safranbolulu Şeyh Ömer Fuâdî-i sânî [ö. 1274/1857] ile

* Arş. Gör., İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ([email protected])1 “Öyle bir vahdet ki kendi kesretinde zâhir olmuş, hem her şeye nüfûz etmiş hem de her şey-

den münezzeh kalmıştır.” anlamına gelen bu beyit Câmî’nin Heft Evreng’inin ilk mesnevîsi olan Silsiletü’z-zeheb’de yer alır. Bk. Mesnevî-yi Heft Evreng, thk. Câbulkādâd Alişah-Asgar Cânfedâ vd., Tahran: Merkez-i Mütâlaat-ı Îrânî, 1378hş./1999, I, 64 (b. 62). Câmî, Heft Evreng’in ikinci mesnevîsi olan Subhatu’l-ebrâr’da da aynı kalıbı iki ayrı beyitte şöyle kullanır:

سريانی نه حد فهم عقول در همه ساری بی وهم حلول منتقل ناشده از حال به حال وز همه عاری بی نقص زوال

“O, vehme ve hulûle mahal olmaksızın, akılların kavrayışına sığmaz bir şekilde her şeye nüfûz etmiş; bunun gibi herhangi bir yok olma ile eksilmeksizin ve bir hâlden diğerine geçmeksizin her şeyden münezzeh olmuştur.” I, 588 (b. 649, 650).

Page 2: Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine ...isamveri.org/pdfdrg/D02193/2013_32/2013_32_ARIOS.pdf · 2016-05-13 · Halil Sıdkî el-Halvetî’nin

246

Osman Sacid ARI

İstanbul’da şâyi’ olmuş ve yine müşârünileyhin efâdıl-ı hulefâsından ve Safranbolu’nun Yazıköy karyesinden olup “Safranbolulu” demekle ma’rûf Hacı Emîn Efendi vâsıtasıyla da Safranbolu’da ve Nevrekop taraf-larında intişâr etmiştir. Bu feyz ü kemâle binâen müşârünileyh Hacı Halîl Efendi’den teselsül eden silsileye Şa’bânîlerce, “Orta kol” denilmektedir. Emîn Efendi hâmil-i esrâr-ı Rabbâniyye’dir. Sülâlesi Safranbolu’da elyevm bâkîdir. Şeyhinden aldığı feyz-i tarîkatı Nevrekop taraflarında neşr etmiş olduğundan hayâtında bütün Nevrekop Halvetîleri Safranbolu’ya gelirler, müşârünileyhin dergâhında halvet çıkarırlardı. Safranbolu Halvetîleri de Nevrekop’a gider orada erbaîn çıkarırlardı. Hacı Emîn Efendi’nin uluvv-i ka’b u kemâlâtını erbâb-ı irfân tasdîk etmişlerdir. Mir’âtü’l-âşıkîn ve Mîzânü’l-âşıkîn nâm eser-i âlîleri matbû’dur. Mütâlaa ile karîrü’l-ayn ol-dum. Seyr ü sülûka dâir pek makbûl bir eserdir... Nevrekoplu Şeyh Ahmed Efendi: Hacı Emîn Efendi hulefâsındandır. Yüz yaşına karîb bir sinnde iken 1312/1894 senesinde irtihâl-i dâr-ı bekā ey-lediler. Nevrekop’ta tekkesi vardır. Şimdi Bulgaristan dâhilinde kalmıştır. Hücreleriyle tevhîdhânesi esnâ-yı harbte Bulgarlar tarafından ihrâk olun-muştur. Türbe ve câmii kârgîr olup, harîktan masûn kalmıştır. Ahmed Efendi eâzım-ı meşâyih-i Şa’bânîyye’dendir. Muînü’l-mürîd nâmında bir eseri vardır. Yüzbinlerce mürîde mâlik idi. İlm-i zâhire bîgâne, fakat ilm-i

Page 3: Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine ...isamveri.org/pdfdrg/D02193/2013_32/2013_32_ARIOS.pdf · 2016-05-13 · Halil Sıdkî el-Halvetî’nin

247

Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine Yazdığı Şerh

bâtında ferdâne idi. Meslek-i tasavvufîleri çok yüksek idi.”2

Bu bilgiye göre risâlenin müellifi Halil Sıdkı el-Halvetî, Nevrekoplu Ahmed Rif ’at Efendi’den aldığı hilâfet vesilesiyle Halvetî-Şa’bânî silsile-ye dâhil olmakta, elimizdeki risâle ile de XIX. yüzyıldaki tasavvufî te’lif dâiresi içine girmektedir. Nitekim mürşidi Ahmed Rif ’at Efendi Muînü’l-mürîd3 ve onun mürşidi Mehmed Emîn Efendi Mir’âtü’l-âşıkîn ve Mizânü’l-âşıkîn4 isimli eserleriyle dönemin te’lif hayatında yer almış sûfîlerdendir.

Abdurrahman Câmî, Silsiletü’z-zeheb’in şerhe konu edilen mısrâının bulunduğu “Der beyân-ı ân ki hakîkat-ı hazret-i Hak sübhânehû ve teâlâ hestî-i sâzic ve vücûd-ı mutlak” (Hak sübhânehû ve teâlâ hazretlerinin hakikatinin saf ve mutlak varlık oluşunun açıklanması) başlığı altında, Hakk’ın zâtının, keyfiyet, kemmiyet ve mekândan münezzeh sâde ve saf varlık olduğunu söyler. O her şeye sirâyet etmiştir, ama aynı zamanda her şeyden de münezzehtir (در همه ساری از همه عاری). Taalluk sınırlarının ve taayyün kayıtlarının ötesindedir, hatta ıtlâk kaydıyla bile kayıtlan-mamıştır. Tenzîhi anlatan bu ifadelerden sonra, Câmî şerh edilen beytin diğer kısmına geçerek, mukayyedin de mutlakın da Hakk’ın zâtı olduğu-nu söyler. O, bazen bâtıl bazen de hak şeklinde kendisini gösterir. O’nun kayıtlı oluşu ıtlaktan ayrı değildir. Bütün cihân onda mestûrdur, her şeyde zâtını zâhir kılmıştır. Câmî buradaki sözlerin sıradan kavrayışla-rın üstünde olduğunu, isim ve şekillerin ötesine geçmeden bu mânânın anlaşılamayacağını da söyler. Bir illetle mâlul deliller ve fâsid fikirlerle, Hakk’ın zâtı ve O’nun sıfatları bilinemez. “Der heme sârî, ez heme ârî” mısrâı mânâ bakımından, içinde yer aldığı bölümün bir cümleyle öze-ti gibidir; bu îtibârla Halil Sıdkî Efendi’nin şerhi sadece mısrâın değil bu kısmın tamamının şerhi olarak kabul edilebilir. Muhtemelen, risâle için bir başlık olması amacıyla şerhin başında müellif, mısrâı “Heme sârî heme ârî” şeklinde kaydeder. Zira şerhin devamında beyit, Silsiletü’z-zeheb’de geçtiği şekilde kaydedilmiştir.

2 Sefîne-i Evliyâ, haz. M. Akkuş-A. Yılmaz, İstanbul: Kitabevi Yay., 2006, IV, 91-93. 3 Eser, Mustafa Tatcı tarafından Halvetî Şa’bânî Yolunun Âdâbı başlıklı çalışmada neşredilmiş-

tir. Bk. Mustafa Tatcı, Halvetî Şa’bânî Yolunun Âdâbı, İstanbul: H Yayınları, 2013, s. 113-135. Tatcı, neşir için kaleme aldığı girişte Ahmed Rif ’at Efendi hakkındaki mevcut bilgileri de bir araya getirmiştir.

4 Eser, Mustafa Tatcı ve Musa Yıldız tarafından sadeleştirilerek yayınlanmıştır. Bk. Safran-bolulu Mehmed Emîn Halvetî, Âşıklara Ayna ve Terâzi - Mir’âtü’l-Âşıkîn ve Mîzânü’l-Âşıkîn, haz. M. Tatcı-M. Yıldız, İstanbul: Kırkambar Yay., 2013. Tatcı tarafından esere yazılan girişte müellife dâir mevcut bilgiler aktarılmıştır.

Page 4: Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine ...isamveri.org/pdfdrg/D02193/2013_32/2013_32_ARIOS.pdf · 2016-05-13 · Halil Sıdkî el-Halvetî’nin

248

Osman Sacid ARI

Şerhte, Câmî’nin mısrâı ve bu mısrâın yer aldığı Silsiletü’z-zeheb’in ilgili bölümü çerçevesinde, Allah’ın sıfatlarının zâtının aynı mı yoksa zâtından gayrı mı olduğuna dâir kadîm tartışmada sûfîlerin ya da müellife göre “ehl-i hakîkat”in görüşü ve bu görüşün tasavvufî dayanakları açıklanır. Âlemin Allah’ın isim ve sıfatları için mazhar oluşu, tecellî, hazarât-ı hamse, mi’râc, hakîkatleri müşâhede için bâtın ilminin ve mürşid-i kâmilin gerekliliği gibi ko-nular, ilgili âyet ve hadîsler de zikredilerek ele alınmaktadır. Bu hâliyle metin, Câmî’nin Osmanlı sûfîlerine tesiri çerçevesinde ele alınabileceği gibi,5 şerh li-teratürü bağlamında vahdet-i vücûda dâir bir ibâre üzerine yazılmış muhtasar bir risâle olarak düşünülebilir. Metinde yer yer rastlanan cümle düşüklükleri, istinsahla ilgili olduğu kadar, müellifin tercihiyle de ilgili sayılabilir.

5 İsmâil Hakkı Bursevî, “Kamu ecsâm için ervâh geldi / Kamu ervâh esrâr ile doldu” beytini şerh ederken, burada zikredilen konulara değinerek mısrâı “sır der heme sârî ez heme ârî” şeklinde iktibâs eder. Bk. Seyyid Mustafa Râsim Efendi, Tasavvuf Sözlüğü - Istılâhât-ı İnsân-ı Kâmil, haz. İhsan Kara, İstanbul: İnsan Yay., İstanbul, 2013, s. 614-615.

Page 5: Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine ...isamveri.org/pdfdrg/D02193/2013_32/2013_32_ARIOS.pdf · 2016-05-13 · Halil Sıdkî el-Halvetî’nin

249

Şerh-i Beyt-i Heme Sârî Heme Ârî

Şerh-i Beyt-i Heme Sârî Heme Ârî

Halil Sıdkî el-Halvetî

Page 6: Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine ...isamveri.org/pdfdrg/D02193/2013_32/2013_32_ARIOS.pdf · 2016-05-13 · Halil Sıdkî el-Halvetî’nin

250

Osman Sacid ARI

Page 7: Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine ...isamveri.org/pdfdrg/D02193/2013_32/2013_32_ARIOS.pdf · 2016-05-13 · Halil Sıdkî el-Halvetî’nin

251

Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine Yazdığı Şerh

هو المعينبسم اهلله الرحمن الرحیم

[27b] Beyit: “Heme sârî heme ârî” kelâmı, zâten ârî ve sıfâten sârî demek-tir. Burada suâl olur ki, zâtı sıfâtın gayrı mıdır, aynı mıdır? Buna ne zâhir bir cevâb veremeyip meskûtün-anh kalmıştır. Büyük mübâhesedir. Ehl-i hakîkat “ayn”ı i’tibâr etmişlerdir. Aynı i’tibâr edince bu kadar eşyâ-i müs-tahsene ve müstakbehe ne vechile olur? Şol vechiledir ki şuûn-ı zâtiyye i’tibâr edip irfânı tekmîl olanın nazarında eşyâ ademdedir. Her bir şey mazhar-ı esmâdır. Esmâ da Azîz, Müzill, kahır, lütuf, celâl, cemâl biri bi-rine mütefâvit olduğu haysiyetle görüp bir nazarda Hakk’ın fiilinden gay-rı görmez; âlem-i melekûttur. Bir nazarda âlem-i ceberût-ı Hakk’ın [28a] sıfâtından gayrı görmez. Âlem-i lâhûttan nazar eder, zât-ı Hak’dan gayrı görmez. Bu kadar eşyâ-i müstahsene ve müstakbehe ahadiyet mertebe-sine cem’, makāmât-ı seb’a bi’z-zevk ve’l-vicdân müşâhedeye muhtâc bir emrdir. Dahi erbâb mürşid-i kâmilden seyr ü sülûk etmeli; ve erbâb mür-şid, kâmil-i mükemmilden olmak şarttır. Yalnız ilm-i zâhir ile kifâyet et-mez, mutlak ilm-i bâtın ehli şarttır.

Evvel tecellî-i ef ’âl ve tevhîd-i ef ’âldir (âlem-i nâsût). Bu tecellîde sâlike Hakk’ın fiili zâhir olur, halkın fiili bâtın olur, fiilin fi’l-i Hak’ta fânî gö-rür. Ondan sonra zât deryâsı (âlem-i ceberût) tecellîsi zuhûra gelip zât-ı Hak’dan gayrı görmez. Ondan sonra “kābe kavseyn sırr-ı ev ednâ”sı, cem’ü’l-cem’ zuhûra gelip kesretde vahdeti ve vahdetde kesreti bi’z-zevk ve’l-vicdân müşâhede [28b] eder. Kesret, vahdetine müzâhim olamaz. Be-yit:

Mezâhir kesretiyle vahdet-i zâta halel ermez (Sıdkî)

Bu merâyâda gören oldur, görünen de kelimâtıdır. Ondan son-ra hazarât-ı hamse beyân olunur. Âlem-i mülk, âlem-i melekût, âlem-i ceberût, âlem-i lâhût ve âlem-i insân-ı kâmil. Bu âlem-i hamseyi câmi’ olup kendini Hak’da, Hakk’ı kendüde bulur, bilir ve bulduğu âlemde ol âlemin gözüyle seyr eder. Âlem-i mülkde âlem-i mülk gözüyle, âlem-i melekûtda âlem-i melekût gözüyle, ve kıs alâ hâzâ, teemmel cidden ve illâ felâ.

İlmen bu esrâra vâkıf olup şek ve şübheden halâs mümkün değildir. Bilâ-zevk vâkıf olsa dahi kendinde bâkî kalmaz. İlim külli müşekkekdir, irfân muhakkaktır; cüz’ü de müsta’lemdir.

Ey ârif! Dîn ve dahi mi’râc ikidir. Biri شيء معه يكن ولم اهلله Allah] كان

Page 8: Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine ...isamveri.org/pdfdrg/D02193/2013_32/2013_32_ARIOS.pdf · 2016-05-13 · Halil Sıdkî el-Halvetî’nin

252

Osman Sacid ARI

vardır, O’nunla berâber bir şey yoktur.]6 tetimme-i hadîs-i şerîf كما اآلن dir.7 “Der heme ârî, ez heme [29a] sârî” bu mi’râcın[Şimdi dahi öyle] كانtetimmesidir. “Mahv u müstehlek de olacaktır”, bizim bu ilme cehli-mizdir. Bu âlem-i mülk, vücûdu olmadığı, bi’z-zât mümkinin vücûdu vücûd-ı Hak ile olduğu i’tibâriyledir. Yoksa ne var yok olur, ne yok var olur. يزل لم باق الباقي األزل في فان Fânî olan ezelde fânîdir, bâkî] الفاني olan ilelebed bâkîdir.] Vücûd, hak, mutlak, zât-ı Hak i’tibâriyle şey’-i vâhiddir. Ta’bîrden iktizâ eder, kuvvet-i ezelî [ve] nutk-ı aşk ta’bîrleri; lisân-ı Fârisîde “hest”, Türkîde “varlık” hakîkatde cümleden münez-zehtir. Tefhîm için “nefes-i Rahmânî” dediler, bu zâtın ismi murâddır. Cenâb-ı İzzet kayddan lâ-kayddan, ıtlâktan lâ-ıtlâktan, taayyün[den] lâ-taayyünden ganîdir.

Ey hâce-i ilm-i rüsûm! İlim, ilm billâhdır. Kûzen ile deryâ bardağa sığmaz; bu kadarca iktifâ edelim, ehlinin ma’lûmudur. Hemân deryâdır; mevcine mâsivâ i’tibâr edip, mevcini deryâdan [29b] i’tibâr edip, sırr-ı ahadiyyeti müşâhede edip, gâh cem’ makāmında gâh fark makāmında seyr eylemekte olasın. Âlem mümkin-i vücûd ve cisimdir. Mümkinü’l-vücûdun müstakil kendinin vücûdu olmayıp vücûd-ı Hak ile mevcûd ol-duğu i’tibârıyladır. Kalb, melekûtdandır. Ayna dahi tefhîm içindir. Mer’î, mir’ât, râî ahadiyyeti mertebesinde kendidir. Yazıcızâde Muhammediyye kitâbında buyurur ki:

Eğer ismin okudunsa müsemmâsın taleb eyle

Yücede istegıl âyı suda aksidir ednâ

Musaffâ ol sıfâtından nitekim açılır âhen

Göresin zâtını sâfî açıla âyine asfâ8

6 Buhârî, “Bed’u’l-halk”, 1; “Tevhîd”, 20.7 Bu ibâre sûfîlerce Hz. Ali’ye ve Bâyezîd-i Bistâmî’ye atfedilir.8 Yazıcıoğlu Mehmed Efendi, Muhammediyye, haz. Âmil Çelebioğlu, Ankara: Milli Eğitim Ba-

kanlığı, 1996, II, 244 (b. 3736-37). İsmâil Hakkı Bursevî bu beyitleri şöyle şerh eder: “Eğer ismin okudunsa müsemmâsın taleb eyle. Ya’ni eğer mahbûbun ismini bilip okudunsa yalnız ona kanâat etme. Zîrâ kağıtta mürtesem olan sûret pâdişâhın aynı değildir. Belki medlûl-i hakîkîye vâsıl ol. Meselâ vezîri bul, ba’dehû müsemmâ-yı Hakk’a duhûl eyle. Ya’ni vezîrin sebebiyle pâdişâhın likāsıyla revzen-i bâsırayı pür-nûr eyle. Yücede istegıl ayı ki suda aksidir ednâ. Bu kelâm, teşbîh tarîkiyle, ya’ni ism-i mücerredin eseri kamerin suya mün’akis olan peykeri gibidir ve ismin müsemmâsı felek-i evvelde merkûz olan kamer-i hakîkî gibidir. Pes denî-himmet olan sefele nazar-endâz olup mâhın suya mün’akis olan hayâliyle kalır ve ger-çekten mâhı gördüm ve sırrına erdim sanır. Ve âlî-himmet uluvva gerden-efrâz olup mâh-ı mezbûrun kendini bulur ve hakîkat üzere mâhı görüp uyanır. Elhâsıl vusûl merâtib üzeredir.

Page 9: Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine ...isamveri.org/pdfdrg/D02193/2013_32/2013_32_ARIOS.pdf · 2016-05-13 · Halil Sıdkî el-Halvetî’nin

253

Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine Yazdığı Şerh

Kāle aleyhi’s-selâm: المؤمن مرآة -9 sa[.Mü’min, mü’minin aynasıdır] المؤمن daka Resûlühû. Mü’min-i evvel insan, mü’min-i sânî Cenâb-ı Hak Teâlâ hazretleridir. Murâd-ı “heme sârî heme ârî”, zâten ârî, sıfâten sârî; zâten münezzehtir, [30a] sıfâten sârî denmek müsellem ise de zâtı tenzîh kay-dıyla mukayyed olmuş olur. Kayd [ve] lâ-kayd, ıtlâk [ve] lâ-ıtlâktan ganîdir. Hak, mutlak, aşk, vücûd bahsine kuvvet-i ezelî, lisân-ı Fârisî’de hest, bir zâtın ismin murâddır, tefhîm içindir. Yoksa zâtı mertebesinde ne isim ve ne resm, ne na’t, ne sıfat, ne mevsûf, cümlesi mahv u müstehlektir.

Ârifler nazarında gayrı görmedikleri, Hakk’ın fiilini ve âsârını eşyâda görürler; ve sıfâtının etvârını vücûd-ı insânda görürler; ve zâtının esrârını Hak’da görürler. Mâsivâ denilen şeyler bunlardır. İsim müsemmâdan, sıfât mevsûftan ayrı değildir, gayrı dahi değildir. “Mahv u müstehlektir, olacak”, âriflerin bu ilme cehilleridir, yoksa âlemin fenâsı değildir. Âlem intikāl edecektir. ولم يكن معه شيء Allah vardır, O’nunla berâber bir şey] كان اهللهyoktur.] hadîs-i şerîfinin tetimmesi اآلن كما كان [Şimdi dahi öyle]dir. [30b] Ne yok var olur, ne var yok olur; الفاني فان في األزل الباقي باق لم يزل [Fânî olan ezel-de fânîdir, bâkî olan ilelebed bâkîdir.] Kelâm-ı ehlullâhı fehmetmek, kâmil

Pes enfüs ve âfâkda âsâr-ı esmâ vü sıfâtı ve müşâhededen mahcûb olan kimesne şol a’mâya benzer ki cemâl-i Yûsuf’u aslâ mütâlaaya kādir değildir ve sırr-ı visâlden bî-behredir. Yalnız âfâka göre sâhib-i şühûd olan şol gözleri hîreli kimesneye benzer ki fi’l-cümle mütâlaadan hissemenddir. Şühûdun ibtidâ kapısı budur. Bu rütbeye tevhîd-i şühûdî derler ve enfüs ve âfâkda muâyene sâhibi olan kimesne şol dîdesi kuhl-i cilâ ile mücellâ olan kimesneye ben-zer ki bilcümle şühûddan behreverdir. Bu rütbeye tecrîd derler. Zîrâ kenz-i mahfînin düre-ri evvelâ âfâka ve sâniyen enfüse nesrolunmuştur. Pes sâlik-i mükâşife urûc hâlinde ibtidâ zâhir olan mir’ât-ı âfâkda envâr-ı esmâ-i hüsnâ, ba’dehû mir’ât-ı enfüsde rû-nümâ olan âsâr-ı sıfât-ı ulyâdır. Kaçan ki kesretden vahdet-i âfâka terakkî eyledi, tevhîd ehli oldu. Ve kaçan ki muvahhidi âfâkdan taktî’ edip vahdet-i enfüse terakkî kıldı, tecrîd mertebesin buldu. Ve bu iki mir’âtdan şühûdu taktî’ edip Hakk’ı kendi zâtında şühûd ehli olan kimse şol vücûdu serâpâ dîde olan kimseye benzer ki hakîkatde rü’yet nisbeti ondan munkatı’dır. Ve onun hâline rü’yet demek mücerred tefhîm içindir. Ve bu rütbeye tefrîd derler. دون Tefrîd] سبق المفرehli öne geçti.] ona işârettir. Pes sâlik-i Hakk’a lâzımdır ki bu etvârdan güzer edip lâ-taayyün âleminde tefrîd mertebesinden hafî şühûd menziline dek sefer eyleye ve ehl-i âfâk ve enfü-sün kuyûdundan mutlak ola. اآلن على ما كان عليه [Nasıl idiyse şimdi de öyledir.] sırrını hakîkat üzere bilip لم يكن شيئا مذكورا [O vakit zikre değer bir şey değildi. (İnsan, 76/1)] remzini derkey-leyip hayâlâtdan halâs ola ve Hakk’ı mezâhirde taleb eylemeye. Belki vech-i küllî ile teveccüh eyleyip sırru’s-sır içinde bula... Âhen: Demir ma’nâsınadır. Ya’ni âhen-i jeng-horde üstâd-ı hâzık elinden cilâ bulduğu gibi sen dahi bir mürşid-i kâmil terbiyesi yüzünden kalbe safâ ver. Ya’ni jeng misâli olan sıfât-ı nefsâniyyeyi ve evsâf-ı beşeriyyeyi silip tasfiye-i dil eyle, tâ ki maksûdun sûret ve sırrı âyinende cilveger ve rû-nümâ ola. Gâh mir’at ve gâh mer’î olasın. Zehî saâdet-i kübrâ!” Ferahu’r-rûh bi-şerhi’l-Muhammediyye, İstanbul: Hacı Muharrem Efendi Matbaası, 1294/1877, II, 40, 41. Krş. Ferahu’r-rûh - Muhammediyye Şerhi, haz. Mustafa Utku, Bursa: Sır Yay., 2012, V, 200, 201.

9 Ebû Dâvud, “Edeb”, 49.

Page 10: Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine ...isamveri.org/pdfdrg/D02193/2013_32/2013_32_ARIOS.pdf · 2016-05-13 · Halil Sıdkî el-Halvetî’nin

254

Osman Sacid ARI

önünde tekmîl-i sülûk etmeye muhtâcdır. Bi’z-zevk hakîkat-i hâl başka bir ma’nâdır, lisâna gelir şeylerden değildir. Şerîat-ı mutahhara muhâfaza için müevveldir, söyler, cevâbına kādir olurlar ve’s-selâm.

Kāle aleyhi’s-selâm: رأيت ربي على صورة شاب أمرد [Rabbimi henüz tüyü bit-memiş bir delikanlı sûreti üzere gördüm.]10 ve kāle aleyhi’s-selâm إن اهلل خلق آدم 11.[Allah, Âdem’i sûreti –yâni sıfatları– üzerine halketti] على صورته أى على صفاتهCenâb-ı Hak celle celâlühû ve lâ-ilâhe gayruhû. Şânın ârî olduğu âlem ademdir, sârî olduğu âlem, âlem-i melekûtdur, âlem-i ceberûttur, [O’nun] âlemidir; isim ayn-ı müsemmâdır, cemî’-i esmânın medlûlü ile ismidir. [31a]

Hulâsa, âlem-i mülk denilen âlem mevhûmîdir. Ol vehm senden kalsa ahadiyet mertebesini müşâhede edersin. Vehm de nedir, bu âlem-i fânîye vücûd verdiğimizdir ve kendimize vücûd verdiğimiz zât (âlem-i ceberût), sıfât (âlem-i melekût), ef ’âli (âlem-i nâsût) Hakk’a verip kendini aradan çı-karınca Hak Teâlâ hazretleri bâkî kalır. Kālellahu: كل شيء هالك إال وجهه [Her bir şey hâliktir; ancak O’nun vechi hâlik değildir.]12 sâdıktır. Cemî’-i âlemde olan vücûd, Hakk’ın vücûdudur. Mümkin olanların vücûdu fânî, yoktur, vücûd-ı Hak ile mevcûdlardır. İşte bu evhâm hicâbdır, Hak tenzîh ile kayd u mukayyed olmaktan ganîdir ve teşbîh kaydıyla mukayyed olmaktan ganîdir.

Ey sâlik billâh! İşte tarîkat-ı aliyye, sûfiyyûn böyle Hakk’a irfân ettiler. Şerîat-ı mutahharaya kemâl ile imtisâl edip ayne’l-yakîn aradılar. [31b] Bu bende-i evliyâ kıtmîr ve kemter ahkar böylece tasdîk ederim; ve mürşid-i kâmil reîsü’l-ârifîn şeyhim azîzim eş-Şeyh Ahmed Rif ’at Halvetî eş-Şa’bânî en-Nevrekobî’den ahz ve telakkî olundu. El-bâkî hüvallâh, Allah bes bâkî heves. كنتم ما أين معكم 13 âyetine her insan[.O, her nerede olsanız sizinle berâberdir] وهو mazhardır. Güzelce dikkat ve ma’nâda ola; “el-elfâz kavâlibü’l-maânî” olduğu hüccet-i müsellemdir; ve ma’nâ ise de kalben bilinir bir şey. Hû, Hû, Hû, yâ Hû.

Ferağtü ba’de’l-asr, sene fî 3 Muharrem 315, li-muharririhî et-takrîr; ed-dâî lillâh (?) seyr-kerde (?) Şeyh Halîl Sıdkî el-Halvetî eş-Şa’bânî min hulefâi Nevrekobî kuddise sırruhu’l-azîz.

10 İsmâil Hakkı Bursevî, Kitâbü’n-netîce, haz. Ali Namlı-İmdat Yavaş, İstanbul: İnsan Yay., 1997, II, 177-180; Giritli Aziz Efendi, Vâridât - Kalbin Sohbetleri, haz. M. Nedim Tan, İstanbul: Pan Yay., 2011, s. 100-103, 181-184.

11 Buhârî, “İsti’zân”, 1; Müslim, “Birr”, 32.12 Kasas 28/88.13 Hadîd 57/4.

Page 11: Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine ...isamveri.org/pdfdrg/D02193/2013_32/2013_32_ARIOS.pdf · 2016-05-13 · Halil Sıdkî el-Halvetî’nin

255

Halil Sıdkî el-Halvetî’nin Abdurrahman Câmî’ye Ait Bir Beyit Üzerine Yazdığı Şerh

Lutfen ve keremen mütâlaa edip bu abd-i âciz-i kalîlu’l-bıdâa olan müc-rim Halîl’i hayr ile yâd olunup cümle ümmet-i Muhammed karındaşımdan mercûdur, lillâh ve fillâh ve bi’r-Resulillâh. [32a] Beyit:

Âyinedir bu âlem her şey Hak ile kāim

Mir’ât-ı Muhammed’den Allah görünür dâim

Aklın başına gelmek için âkıbetü’l-emr

İç şerbet-i te’dîbi bugün âşık elinden

Zehri, sitemi her ne ise boş edegör

Hâlık bile sâlim olamaz halkın dilinden (Sıdkî –afâ anhu–)

Bu âleme niye geldin bilenden al haberi

Derdinin Lokmân’ı ol çekme aslâ kederi

Şerîat-ı garrâdır evvel teberrî

Sonra tarîkat-ı aliyyedir zikr-i sadrı (Şeyh Halîl Sıdkî –afâ anhu–)