hadİs ii · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. ebû dâvûd’un...

65
ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ HADİS II DERS NOTLARI Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin AKGÜN 2019-2020

Upload: others

Post on 22-Jul-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ

İLAHİYAT FAKÜLTESİ

HADİS II DERS NOTLARI

Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hüseyin AKGÜN

2019-2020

Page 2: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ONDOKUZ MAYIS ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ

DERS TANITIM ve UYGULAMA BİLGİLERİ

Dersin Adı Öğretim Yılı

Öğretim Üyesi

HADİS II 2019-2020 BAHAR Doç. Dr. Hüseyin AKGÜN

Ders ile ilgili sorularınızı sorabileceğiniz, yardım alabileceğiniz öğretim elemanları

Arş. Gör. Recep KÖKLÜ – Arş. Gör. Sümeyye Nur DOĞAN

HAFTALIK KONULAR VE İLGİLİ ÖN HAZIRLIK SAYFALARI

Hafta Konular Ön Hazırlık

1

• Sünen ve Literatürü

• Ebû Dâvûd ve Sünen Adlı Eseri

• Ebû Dâvûd ve Sünen (TDV DİA)

2 • Ebû Dâvûd’un Sünen adlı eserinin

“Kitâbu’l-Edeb” Bölümünden Hadislerin Okutulması.

• Ebû Dâvûd, Kitâbu’l-Edeb (Ders Notu)

3 • Ebû Dâvûd’un Sünen adlı eserinin

“Kitâbu’l-Edeb” Bölümünden Hadislerin Okutulması.

• Ebû Dâvûd, Kitâbu’l-Edeb (Ders Notu)

4 • Ebû Dâvûd’un Sünen adlı eserinin

“Kitâbu’l-Edeb” Bölümünden Hadislerin Okutulması.

• Ebû Dâvûd, Kitâbu’l-Edeb (Ders Notu)

5 • Ebû Dâvûd’un Sünen adlı eserinin

“Kitâbu’l-Edeb” Bölümünden Hadislerin Okutulması.

• Ebû Dâvûd, Kitâbu’l-Edeb (Ders Notu)

6 • Ebû Dâvûd’un Sünen adlı eserinin

“Kitâbu’l-Edeb” Bölümünden Hadislerin Okutulması.

• Ebû Dâvûd, Kitâbu’l-Edeb (Ders Notu)

7 • Ebû Dâvûd’un Sünen adlı eserinin

“Kitâbu’l-Edeb” Bölümünden Hadislerin Okutulması.

• Ebû Dâvûd, Kitâbu’l-Edeb (Ders Notu)

8 • Ebû Dâvûd’un Sünen adlı eserinin

“Kitâbu’l-Edeb” Bölümünden Hadislerin Okutulması.

• Ebû Dâvûd, Kitâbu’l-Edeb (Ders Notu)

9 VİZE HAFTASI

Vize haftasına kadar işlenen tüm konulardan ve ezber hadislerin ilk 10’undan (metin ve tercüme ile birlikte) sorumlusunuz.

10 • Tirmizî ve Sünen adlı Eseri. • Hüseyin Akgün, Hadis Metinleri, Ankara 2016.

11 • Tirmizî’nin Sünen adlı eserinin “Kitâbu’t-

Tahâre” Bölümünden Hadislerin Okutulması.

• Sünen-i Tirmizî (Ders Notu)

12 • Tirmizî’nin Sünen adlı eserinin “Kitâbu’t-

Tahâre” Bölümünden Hadislerin Okutulması.

• Sünen-i Tirmizî (Ders Notu)

13 • Tirmizî’nin Sünen adlı eserinin “Kitâbu’t-

Tahâre” Bölümünden Hadislerin Okutulması.

• Sünen-i Tirmizî (Ders Notu)

14 • Tirmizî’nin Sünen adlı eserinin “Kitâbu’t-

Tahâre” Bölümünden Hadislerin Okutulması.

• Sünen-i Tirmizî (Ders Notu)

Page 3: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

KAYNAKLAR Ders Notu : • Cemal Ağırman, “Hadis Kaynaklarını Okuma Yöntemi ve Musanniflerin Dili”,

C.Ü.İ.F.D., 2006

• Ebû Dâvûd ve Sünen (TDV DİA)

• Ebû Dâvûd, Kitâbu’l-Edeb (Ders Notu)

• Hüseyin Akgün, Hadis Metinleri, Ankara 2016.

Sınavlar

: Vize %40

Final %60

Ezber Hadisler: Bu dersi alan öğrenci, vizede ilk 10 hadisten, finalde hadislerin tamamından (20 hadis) hem Arapça metin hem de tercümelerinden sorumludur.

Page 4: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

Hadis Kaynaklarını Okuma Yöntemi ve Musanniflerin Dili (İhtisar Edilmiş)

Prof. Dr. Cemal Ağırman

Giriş

Sünnetin önemini ve dindeki yerini bilmek kadar, sünnet verilerinin günümüze intikalini sağlayan

kaynakların genel muhtevasını, tasnif sistemlerini ve ihtiva ettikleri hadislerin güvenilirlik

derecesini bilmek de önemlidir. Hadis kaynaklarından doğru yararlanabilmek için müelliflerini

tanımanın yanı sıra, te’lif edilme amaçlarını, metotlarını ve kullandıkları dili/terminolojiyi de en

ince detayına kadar bilmek gerekir. Bir müellifin otorite olması ya da hadis ilminin bütün

inceliklerini bilmesi, eserine aldığı hadislerin tamamının aynı derecede sahih olacağı veya eserinin

hiç zayıf hadis içermeyeceği anlamına gelmez. ‘Sahihlik’ veya ‘zayıflık’, hadislerin, vurûd

kaynağından alınıp literatüre intikal ettiriliş güvenilirliğini yansıtan bir derecelendirme olduğuna

göre, olayın tabiatındaki izâfîlik/değişkenlik, tabiî olarak hadislerin sıhhat derecesine de

yansıyacaktır. Musannifin teknik olarak kabul ettiği kriterler, bizzat hadis aldığı hocaları tanıma

oranı, eserini oluşturma amacı, onunla gerçekleştirmek istediği fonksiyonel etki, muhatap aldığı

toplum, hedeflediği kitle ve eserine aldığı hadislerin muhtevası gibi unsurların yanı sıra, hadisi

bizatihi zikrettiği yerde ona yüklediği işlevsel değer de, tercih ettiği hadisin vasfına etki eden

faktörler arasında yer alır.

Hadisin bulunduğu yer ve konum, diğer bir ifade ile bab içinde icra ettiği fonksiyon ve orada

amaçlanan işlevsel görevi gereği, müellifler, bazen bilinçli olarak genel kabul ve kriterlerinin dışına

çıkarak zayıf hadisler de nakletmişlerdir. Buna, bazı musanniflerin başlangıçta kendilerine esas

aldıkları kriterlerin dışına çıkma ya da genel mânâda gereken hassasiyeti gösterememe gerçeğini

de ilâve etmek gerekir. Çünkü hadislerin sıhhat tespiti, altının gramını ölçer gibi hassas terazilerle

yapılan bir işlem değil, subjektif/izâfi bir olgudur.

Müellifler, hadislerin fonksiyonel etkinliklerini/sıhhat derecelerini yansıtmak için bazen genel,

bazen de özel terminoloji kullanmışlardır. Hadislerin ‘mamûlun bih/amel etmeye uygun’ olma

yönünden işlevselliklerini ve musanniflerin onunla ne yapmak istediklerini doğru algılayabilmek

için onların genel amaç ve özel terminolojilerini bilmek son derece önemlidir. Hadisler tek tek ele

alınıp ona bab içinde yüklenen görev dikkate alınmazsa, hem eser ve hem de müellifi hakkında

yanlış kanaatlere sahip olmak, eserden gerektiği oranda yararlanamamak kaçınılmaz olur.

Örneğin, Müslümanlar arasında itikâdî, amelî, ferdî ve içtimâî, hatta bütün konularda en çok

itimada şayan kabul edilen başvuru kaynaklarının “kütüb-i sitte” diye anılan altı hadis

koleksiyonunun olduğunu herkes bilmektedir. Ancak bazen bu kavramın, herhangi bir hadis için,

özellikle şifâhî kültürde, nasihat, vaaz ve sohbetlerde, başka bir değerlendirmeye gerek

görülmeden “kütüb-i sitte hadisi” şeklinde sahihlik değerlendirmesi olarak kullanıldığını

görebilmekteyiz. Bu da “kütüb-i sitte” kaynaklarının muhteva, metot ve müellif

değerlendirmelerinin dikkate alınmadığını gösterir. Oysa bu eserlerin içerdiği hadisler tek tek ele

alındığında hepsinin ma’mûlun bih olmadığı görülecektir. İçlerinde şâz, illetli, münker, maklûp

gibi birçok zayıf hadis çeşidi ihtiva edenler bulunduğu gibi, az da olsa asılsız/mevzû rivâyetler

içerenler de vardır. Bazı musannifler naklettikleri hadislerin bu kabil fonksiyonel durumlarını

açıklamış olmalarına rağmen, hadislerini nakledenlerce çoğu kez bunlara hiç yer verilmemekte,

hatta toptancı bir yaklaşımla “kütüb-i sitte hadisi” ifadesinin ya da sadece musannif adının

zikredilmesi yeterli görülmektedir.

Makalemizde, öğrencilerimizin yanı sıra din görevlilerine de yararı olacağı düşüncesiyle, önemli

hadis kaynaklarının sistemlerine, muhtevalarına, kullandıkları dile/terminolojiye, zayıf hadis

nakletme metot ve gerekçelerine dikkat çekmeye çalışacağız.

A. Musanniflerin hadisleri Değerlendirme Metotları

Musanniflerin, eserlerini oluştururlarken güvenilir veya ma’mûlun bih/amel edilebilir olup

olmama açısından hadis almada iki değişik yöntem takip ettiklerini görmekteyiz. Birinci metoda

göre müellif eserine aldığı hadisleri kendi kriterlerine göre sadece sahih veya ma’mûlun bih

Page 5: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

olanlardan seçer; başka hadislere yer vermez. Zikredilen herbir hadis -hüküm ihtiva ediyorsa- ilgili

hükme, güvenilirlik açısından tek başına delil teşkil edecek niteliktedir. Bu yöntemi

benimseyenlerin amacı sadece ‘doğru olan bilgi’yi vermek ve ‘hükme medar olma’yı esas almaktır.

Kendi kriterlerine göre ma’mûlun bih olup eserlerine aldıkları hadislerin değeri hakkında ayrıca

açıklama yapmazlar. Bu metoda göre tasnif edilen bir esere giren her hadis, musannife göre sahih

demektir. Buna Buhârî (ö.256/867), Müslim (ö.261/875), İbn Hibbân (ö.354/965) ve İbn

Huzeyme’nin (ö.311/923) ‘Sahîh’ adlı eserleri örnek verilebilir.

İkinci yönteme göre musannif, eserine değişik amaç ve sebeplerle sahih, hasen, zayıf, şâz ve

benzeri hadisleri alır; ancak hadislerin sonunda durumlarını açıklar. Buna örnek olarak

Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi’’i ve kısmen de Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i verilebilir.

B. Sıhhat ve Şöhret Bakımından Hadis Kaynaklarının Dereceleri

Şâh Veliyullâh ed-Dihlevî (ö.1176/1762) hadis kaynaklarını güvenilirlik açısından dört tabakaya

ayırır:

1) Sıhhat ve şöhret vasıflarını bir arada bulunduran hadis kitapları birinci tabakayı teşkil eder.

Şöhret, kitaba alınan hadislerin tedvin öncesi ve sonrasında muhaddislerin dilinde dolaşır

olmasıdır. Sıhhat ise, hadis usûlü ilminde ileri sürülen sıhhat şartlarını hadisin eksiksiz olarak

taşımasıdır. Dihlevî’ye göre birinci tabakada yer alan hadis kitapları İmâm Mâlik’in (ö.179/795)

Muvattâ’ı, Buhârî (ö.256/867) ve Müslim’in (ö.261/875) Sahîhlerinden ibarettir.

2) Muvattâ, Buhârî ve Müslim’in Sahîhlerinin derecesine ulaşmayan, fakat onların hemen

peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i,

Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915) Müctebâ’sı ikinci tabaka kitaplarını

oluşturur.

3) Buhârî ve Müslim’den önce ya da sonra tasnif edilen müsnedler, câmi’ler, musannefler üçüncü

tabakayı oluşturur. Bunlar sahih, hasen, zayıf, ma’rûf, garib, şâz, münker, doğru, yanlış, sabit,

maklûb gibi her çeşitten hadisleri içine alır. Ebû Ali’nin (ö.307/919) Müsned’i, Abdurrezzâk’ın

(ö.211/827) Musannef’i, Ebû Bekr b. Ebî Şeybe’nin (ö.235/849) Musannef’i, Abd b. Humeyd’in

(ö.249/863) Müsned’i, Ebû Dâvûd et-Tayâlîsî’nin (ö.204/819) Müsned’i; Beyhakî (ö.458/1065),

Tahâvî (ö.321/633) ve Taberânî’nin (ö.360/970) kitapları bu kabildendir. Bu eserleri tasnif

edenlerin amaçları sadece toplamak olmuş, ayıklamak, seçime tâbi tutmak, amel edilmesini

amaçlamak gibi bir endişeleri olmamıştır.

4) Musannifleri tarafından asırlar sonra ilk iki tabakada bulunmayan hadislerin toplanmasına

yönelik yapılan çalışmalardır. Bu gruptaki eserlerin muhtevası:

a) Laf ustası vâizlerin, hevâ ve heveslerinin peşinden koşturanların, zayıf râvilerin rivâyetleri

olabilir.

b) Sahâbe ve tabiîn sözleri veya İsrâilî haberler yahut hukemâ/bilge kişilerin ve nasihatçıların

sözlerinden olabilir; fakat râvileri onları sehven veya kasten Rasûlüllah’ın hadisleri ile

karıştırmıştır.

c) Kur’an ya da sahih hadisin muhtemel mânâlarından biri olabilir. Rivâyet inceliklerinden haberi

olmayan sâlih kişiler, onu mânâ yoluyla rivâyet eder ve bu yolla o muhtemel mânâyı merfû’ bir

hadise dönüştürür.

d) Kitap ve Sünnetin işaretinden anlaşılmış mânâlar olabilir. Râvi onu kasıtlı olarak müstakil bir

hadis şekline sokar.

e) Çeşitli hadislerde yer alan dağınık ifadeleri bir araya getirir ve onları aynı anda söylenmiş tek

bir sözmüş gibi nakleder.

Page 6: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

Bu tür hadislerin genelde bulunduğu kitaplar şunlardır: İbn Hibbân’ın (ö.354/965) ed-Duafâ’sı,

İbn Adiyy’in (ö.365/975) el-Kâmil’i; Hatîb (ö.463/1070), Ebû Nu’aym (ö.430/1038), Cüzcânî

(ö.259/872), İbn ‘Asâkîr (ö.571/1175), İbn Neccâr (ö.643/1245) ve Deylemî’nin (ö.509/1115)

kitapları…

Dihlevî, hadis kaynakları olarak değil de belli vasıftaki rivâyetleri ifade eden beşinci bir

tabaka/türden daha bahseder ki, bu rivâyetler; fukaha, sûfiyye ve tarihçiler arasında meşhur

olmakla beraber ilk dört tabaka içerisinde bir aslı bulunmayan rivâyetlerle, dîni bütün olmayan

fakat dili iyi bilen kimselerin, cerhi mümkün olmayan sağlam isnatlarla hadismiş gibi ileri

sürdükleri ve fakat Hz. Peygamber’den sadır olmaları mümkün olmayan beliğ sözlerden oluşur.[3]

C. Tabakaların Değerlendirilmesi

Şâh Veliyullâh ed-Dihlevî’nin (ö.1176/1762) ifadesiyle birinci ve ikinci tabakayı teşkil eden hadis

kitapları, muhaddislerin itimadını kazanmış eserlerdir. Onların itibar ettikleri hadisleri aldıkları

kitaplar bunlardır. Üçüncü tabakaya gelince, onlarin üzerinde durmak gerekir. Gerekleriyle

hükmetmek ancak hadis ricâlini yakından tanıyan, hadis illetlerine vâkıf olan büyük hadis

üstatlarının girişebileceği bir iştir. Bununla beraber, bunlardan mütabaât ve şevâhit amaçlı

istifade yoluna gidilebilir.[4] Ancak, Abdulfettâh Ebû Ğudde, Beyhakî ve Tahâvî’nin, özellikle de

Tahâvî’nin kitaplarının üçüncü tabakadan sayılmasını doğru bulmamaktadır.[5]

Dördüncü tabakadaki hadislere gelince Dihlevî’ye göre bunları toplamak, onlardan hüküm

istinbatına girişmek son dönemlerde ortaya çıkmış bir tekellüften ibarettir.[6]

Dikkat edilirse Dihlevî, kaynakları toplu bir değerlendirmeye tâbi tutmaktadır. Şurası muhakkak

ki, musanniflerin metotlarını belirtmeden, kullandıkları terminolojiyi ve hadisler hakkında

yaptıkları değerlendirmeleri ortaya koymadan böyle toptancı bir yaklaşım içinde olmak, hem

gerçekçi olmaz, hem de son derece yanıltıcı olur.

D. Sistemlerin Dili ve Analizi

Hadis kaynaklarının belli bir amaç ve sisteme göre tasnif edildikleri bilinen bir husustur. Her bir

sistemin kendine göre birtakım özellikleri vardır. Bu özellikleri bilmek, ihtiva ettikleri bilginin

niteliğini doğru algılamak açısından önemlidir. Bilindiği gibi hadis kaynaklarının tasnif edildiği iki

temel sistem vardır:

1. Ale’l-ebvâb Sistem/Konularına Göre Tasnif Sistemi: Bu sistemde hadisler, râvilerine

bakılmaksızın konularına göre tasnif edilir. Sistemin temelinde yatan asıl amaç hadisleri delil

oldukları konularda zikretmek ve onlar için birer bab/alt başlık tahsis etmektir.[8] Türleri vardır:

a) Câmî Türü Eserler: Câmî türü eserler, ale’l-ebvâb/konulu hadis çalışmalarının başında yer alır.

Bu eserlerde hadisler belli bir sisteme göre konularına göre tasnif edilir. Bir hadis kaynağının câmi’

niteliğinde olması, o eserin İslamî bütün konuları içerdiği anlamına gelir. Câmi’lerin amacı,

muhatabı İslamî bütün konularda hadislerle bilgilendirmek; diğer bir ifade ile hadislerin ihtiva

ettiği bütün konuları belli bir sistem dâhilinde okuyucuya sunmaktır: İmân, İslâm ve tevhitle ilgili

konular imân; taharetten vasiyete kadar ibâdet ve muamelâtla ilgili konular ahkâm; ahlâk ve nefis

terbiyesiyle ilgili konular rikâk; yeme adabıyla ilgili konular et’ime; içme adabıyla ilgili konular

eşribe; Hz. Peygamber’in âyetlere getirdiği yorumlar tefsir; devletler arası ilişkiler, savaş, barış,

megâzî ve cihâdla ilgili konular tarih/siyer/cihâd; son peygamber, diğer peygamberler, ashabın

yaşayış biçimleri ve örneklikleri, menâkıb; kıyamet alametleri ve gelecekte meydana gelecek

birtakım olaylarla ilgili konular fiten ve melâhim bölümlerinde ele alınır. Bu tür eserlerde hadisler

bir anlamda yorumlanarak verilir. Bu yorumlama biçimi iki şekilde gerçekleşir:

Page 7: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

aa) Önce olgulardan hareketle hadisler tespit edilir. Tespit edilen hadisten/hadislerden çıkarılan

fıkhî hüküm ya da yorum bab başlığı olarak yazılır. Daha sonra hadis/hadisler baba yansıtılan

hükmün/yorumun delili olarak bab başlığı altında zikredilir. Burada ‘olgudan nassa ve nasstan

hükme’ varılan bir yorum metodu söz konusudur. Hükmü yansıtan delil, tek bir hadis olabileceği

gibi birkaç hadis de olabilir. Birden çok hadis zikretmek, ya ‘delil niteliği taşıyan ilk hadisi

desteklemek’ veya ‘bir farkı ortaya koymak’ veya ‘birden çok tarikini serdetmek’ gibi amaçlar

taşıyabilmektedir. Hadisin/hadislerin sonunda başka herhangi bir yorum ya da değerlendirme

ifadeleri yer almaz. Buhârî’nin metodu budur. Örneğin Buhârî imânın artıp eksildiğini belirtmek

için bab başlığında onbir âyet zikreder. Âyet ve hadislerin yanı sıra sahabî ve tabiîn sözlerinden

yaptığı iktibaslarla bab başlığını yansıtır. Daha sonra bu hüküm ve yorumun hadislerden

delillerini sunar. İmânın artıp eksilmesi o günün toplumunda tartışılan bir konudur. Buhârî

buradaki bab başlığını ‘olgudan nassa’ giden bir metotla tespit etmekle beraber, attığı başlık, aynı

zamanda tartışılan konulara cevap niteliği taşımaktadır.

ab) Câmi’ türü eserlerde hadislerin bir diğer yorumlanma biçimi, çıkarılan fıkhî hükmün bab

başlığından ziyâde hadislerin sonunda verilmesi şeklindedir. Tirmizî’nin metodu budur. Bu tür

yorumlama metodunda bab başlıkları, hadisin/hadislerin muhtevasını daha çok sadece ‘anahtar

kelimelerle yansıtma’ işlevi görür. Hadislerin öngördüğü amelî yön, babların sonunda verilir.

Ancak burada şunu da belirtmek gerekir ki; bazı hadisler, ihtiva ettikleri hüküm ya da pratiğe

yansıyan amelî yönleri, ilâve bir açıklamaya ihtiyaç duymayacak kadar açık olduğu için, bablarda

yalın olarak yer alırlar. Bu da, Hz. Peygamber’in söz ve uygulamalarının, Kur’an’ın tefsiri

niteliğinde olması nedeniyle son derece tabiîdir.

Tasnif sistemi, esere verilen adla her zaman örtüşmeyebilir. Adıyla muhtevası uyumlu olan; yani,

adı câmi’ olup bu sistemle tasnif edilen ve söz konusu bütün konuları ale’l-ebvâb sisteme göre

içine alan üç eserimiz vardır: Buhârî, Müslim ve Tirmizî. Tirmizî muhteva olarak câmi’ olmakla

beraber konuları ele alış tarzı itibariyle sünen niteliğindedir. Onun için Tirmizî’nin eseri hep sünen

olarak anıla gelmiştir. Çünkü o, sadece hadis naklinde bulunmaz; aynı zamanda onların hem

sıhhat değerlendirmelerini yapar hem de fıkhî yorumlarını detaylı bir şekilde vermeye çalışır.

Tirmizî’nin eseri bu yönüyle adeta bir fıkıh kitabı niteliğindedir. Bunların dışında, Ma’mer b.

Râşid’in (ö.152/769) el-Câmi’’i, Suyûtî’nin (ö.911/1505) Câmi’u’l-usûl’ü ile el-Câmi’u’s-sağîr’i gibi

câmi’ adını taşıyıp da bu sistemin özelliklerini taşımayan eserler de vardır.

Sistemsel anlamda el-Câmi’ kavramı, bize ilgili eserin içerdiği muhtevayı, tasnif sisteminin özelliği

de ilgili eserin kapsam ve muhteva niteliğini yansıtan önemli bir bilgidir.

b) Sünen Türü Eserler: Sünen, konulu hadis tasnif sistemlerinden biridir. Hükme medar olan

ahkâm hadislerini fıkhî konularına göre ele alır. Bu sisteme göre tasnif edilen eserler, genel

mânâda ibâdet, muamelât ve ukûbât içerikli hadisleri ihtiva ettiklerini söylemek mümkündür.

Onun için sünenler bir nevi ‘fıkhu’l-hadis’lerdir. ‘Hükme medar olma’ veya ‘amel edilmiş olma’yı

esas aldıkları için söz, fiil ve takrîr olarak peygambere izâfe edilen merfû’ nitelikli hadisleri ihtiva

ederler. Sahâbe ve tabiî kaynaklı mevkûf ve maktû’ nitelikli hadislere pek fazla yer vermezler.[10]

Hüküm yansıtmayı öncelemekle beraber, geneli itibariyle mevcut sünenlerin konu başlıkları, fikhî

mânâda hüküm yansıtacak nitelikte değildir. Yansıtmak istedikleri hükümleri daha çok yorumsuz

bir şekilde hadislerle vermeye çalışırlar. Ancak Tirmizî’yi sünen kabul edersek, o, bunun

istisnasını teşkil eder.

c) Musannef Türü Eserler: Belli bir sisteme göre sınıflandırmayı ifade eden musannef kelimesi,

terimsel manada, ilk bakışta ‘mevzularına göre tasnif edilmiş hadis mecmuası’ anlamına gelir.

Ancak, daha dar manada, ‘hadis konularının hepsini veya pek çoğunu içine alan büyük çaplı hadis

mecmualarına verilen bir isim’dir.[11] Genel manada, ale’l-ebvab bütün hadis mecmualarını

kapsayan bir anlam içermekle beraber, özel ya da dar manada müstakil bir tasnif sistemini ifade

eder.

Musannefler, muhteva ve plan bakımından sünenlere çok benzedikleri için, hadisleri fıkıh

bablarına göre tertip ve tasnif edilmiştir. Şu kadar var ki, Musannefler, sistem olarak sünenlerdeki

merfû hadislere ilâveten mevkûf ve maktû nitelikli hadisleri de ihtiva ederler. Elimizdeki örneklere

Page 8: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

baktığımızda, musanniflerinin, uydurmacılığı açık ve yalancılığı zahir olanların dışında herkesten

hadis aldıkları görülür. Dolayısıyla, musannefler; Dihlevî’nin belirttiğine göre sahih, hasen, zayıf,

ma’rûf, garib, şâz, münker, doğru, yanlış, sabit, maklûb gibi her çeşitten hadisleri ihtiva ederler.

Bu yüzden Dihlevî Musannefleri üçüncü tabakadan saymıştır.[12] İhtiva ettikleri hadislerin

gerekleriyle hükmetmek ancak hadis ricâlini yakından tanıyan, hadis illetlerine vâkıf olan büyük

hadis otoritelerinin girişebileceği bir iştir. Bununla beraber, bunlardan mütabaât ve şevâhit amaçlı

istifade yoluna gidilebileceğini tekrar belirtmekte yarar var.[13]

2. Ale’r-ricâl Tasnif Sistemi: Hadislerin tasnif edildiği diğer bir sistem, ‘şahıs merkezli/ ale’r-ricâl’

sistemdir. Müsnedlerle mu’cemleri kapsar. Musnedlerde sahabî râviler muhtelif kriterlere göre

sıralanır ve her birinden rivâyet edilen hadisler, konularına bakılmaksızın ve hadislerin

muhteccun bih/ihticaca/delil olarak kullanılmaya elverişli olup olmadıklarını kaydetmeksizin

isimleri altında dercedilir.[14] Mu’cemlerde ise hadislerin ya ilk sahabî râvileri veya son râvileri

olan müellifin hocaları, alfabetik veya kabilelerine göre bir sıralamaya tâbi tutulur; rivâyet ettikleri

hadisler isimlerinin altında art arda verilir. Bu sistemin belli râvilerden ne kadar ve hangi

hadislerin rivâyet edildiğini tespit etme kolaylığından başka araştırmacıya sağladığı herhangi bir

fayda söz konusu değildir. Bu sistemin amacı, hadis metinlerini olduğu gibi korumak, ricâle ait

rivâyetleri tespit edip hüküm istinbatı için bir araya getirmektir.[15] Bu tür eserlerin musannifleri,

güvenilirlikten ziyâde arşivlemeyi esas aldıkları için, kısmen sistem gereği, kısmen kişisel kabuller

sonucu eserlerine zayıf hadis alma konusunda bilinçli olarak mütesâhil davranmışlardır. Ale’r-

ricâl eserlerde malzeme sadece mutfağa getirilir, pişirilip sofraya getirilmesi; yani, servis kısmı

fıkıhçılara bırakılır. Müellifleri, önde gelen otorite bir âlim olsa bile, derece bakımından kütüb-i

hamse olarak ifade edilen Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî ve Tirmizî gibi ale’l-ebvâb eserlerden

sonra gelirler.

E. Zayıf Hadisle Amel Etme Konusunda Âlimlerin Tavrı

Hasen veya sahih derecesine ulaşmayan, diğer bir ifade ile sahih olma sartlarından bir veya birden

fazlasını kendisinde bulundurmayan zayıf hadislerin, amel edilmeye uygun olma açısından

güvenilirliklerini zedeleyen ve bu noktada şüphe uyandıran sebepler aynı derecede olmadığı için

zayıflık dereceleri de farklıdır. Hâl böyle olunca zayıf rivâyetlere karşı âlimlerin tutumu da farklı

olmuştur. Örneğin, neredeyse âlimlerin tamamı hak ve hukûku/ahkâmı ilgilendiren konularda

daha hassas davranırken, diğer terğîb ve terhîb/ahlâkî ve hayra yönlendirici hususlarla

kötülüklerden sakındırma ifade eden hususlarda farklı bir tutum sergilemişlerdir.

Zayıf hadisle amel etme konusunda âlimlerin üç farklı tutum sergiledikleri görülür: Kimileri,

muhtevası ne olursa olsun -ister ahkâm ister fedâil- hiçbir konuda zayıf hadisle amel

edilemeyeceği görüşündedir. Yahyâ b. Maîn (ö.233/847), Buhârî (ö.256/869), Müslim (ö.261/874),

Ebû Bekr b. ‘Arabî (ö.354/965), İbn Hazm (ö.456/1071) ve daha başkalarının bu görüşte olduğu

belirtilir. Kimileri tam tersi, her konuda; yani, ister ahkâm ister fedâil konularında olsun, mutlak

mânâda zayıf hadisle amel edilebileceği görüşündedir. ‘Zayıf hadisle amel etmeyi re’yden daha iyi

gördükleri’ söylenen Ebû Dâvûd (ö.275/888) ve Ahmed b. Hanbel’in (ö.241/855) bu görüşte

olduğu nakledilir. Kimileri de ahkâm konularında değil de fedâil konularında bazı şartlar dâhilinde

zayıf hadisle amel edilebileceği görüşündedir. Otoriteler nezdinde daha çok kabul gören görüş de

budur.[17] İbnu’s-Seyyidinnâs (ö.734/1333), Nevevî (ö.676/1277), Irâkî (ö.806/1403), Sehâvî

(ö.902/1496), İbn Hacer (ö.852/1448), Suyûtî (ö.911/15005), Alî el-Kârî (ö.1014/1605) ve daha

başkaları bu görüstedir.[18] Zayıf hadis nakletme konusunda bu tutum hadis musanniflerinin

eserlerine de yansımıştır.

İbn Hacer zayıf hadisle amel etme şartlarını ‘rivâyetin şiddetli za’f içermemesi’, ‘amel edilmekte

olan bir aslın kapsamında yer alması’, ‘amel edenin hükmün sabit olmadığına inanarak ihtiyat

kaydıyla amel etmesi’ şeklinde dile getirmektedir.[19]

Page 9: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

Zerkeşî (ö.794/1392), terğîb ve terhîb kapsamında yer almayıp tarikleri birden çok olmayan ve

kendi düzeyinde mütâbi’i bulunmayan zayıf rivâyetlerin merdût olduğu görüşündedir. Suyûtî

(ö.911/15005) ise ihtiyat kaydıyla ahkâm konularında da zayıf hadisle amel edilebileceğini ifade

eder.

İbn Teymiyye (ö.728/1327) “zayıf hadis re’yden daha hayırlıdır.” cümlesinde geçen zayıf ifadesiyle

‘metrûk’ değil ‘hasen’ hadisin kastedildiğini, çünkü Tirmizî’den (ö.279/892) önce hadislerin sahih

ve zayıf şeklinde ikiye taksim edildiğini, zayıf hadisin de metrûk olan ve olmayan şeklinde iki gruba

ayrıldığını, dolayısıyla bu ifadeyle zayıf kategorisinde ifade edilip de metrûk olmayan/hasen

çeşidinin kastedildiğini söylemektedir.[21] İbn Teymiyye’nin söz konusu ettiği bu rivâyetlerin, en

azından hasen li-gayrihi derecesinde olan rivâyetlerin olduğunu söylemek mümkündür.

F. Bazı otoritelerin eserlerinde zayıf hadis zikretmelerinin sebepleri

Yukarıda serdedilen tabloya göre hadis kaynaklarında zayıf hadislerin, biri ‘amel etme’ diğeri

‘bilgilendirme’ amaçlı olmak üzere iki şekilde yer aldığını söylemek mümkündür:

Birincisi; musannifin genel tutum ve yaklaşımının bir sonucu olarak bazı konularda, bazı

özelliklere şahip ve yine bazı şartlarda zikredilen zayıf hadislerdir. Bu tür hadislerin zayıflığı azdır;

büsbütün terk edilecek nitelikte değildir. Belli alanlarda olmak kaydıyla, bir konuda sahih hadis

bulunmadığında, bu tür hadislere yer verilmiştir. Böylesi hadislerin zayıflığına çoğu kez işaret

edilmez. Çünkü musannif bu nitelikteki hadislerle ve belli konularda (terğîb ve terhîb/fedâilü’l-

a’mâl konularında) amel edilebileceği görüşündedir.

İkincisi; ya ‘bir farklılığı ortaya koymak’, ya ‘mutabaât veya şevâhit kabilinden bir hadisi

desteklemek’ veya ‘aynı babın içinde aynı konuda gelen zayıf rivâyetler hakkında bilgi vermek’

amacıyla yer alır. Bu tür rivâyetlerin zikri amel etme amaçlı değil, bilgilendirme amaçlı olduğu için

zayıflığı ve zayıflık sebepleri açıkça belirtilir.

Bazı otoritelerin, bile bile, eserlerine neden zayıf hadis aldıkları sorusuna, Nevevî (ö.676/1277),

şöyle cevap verildiğini nakleder:

1) Hadis otoriteleri, gerek kendi dönemlerinde gerekse sonraki dönemlerde, insanların sahihi

zayıfla karıştırmamaları ve bunları ayırt etmede şüpheye düşmemeleri için, zayıflığını beyan etmek

suretiyle ‘tanıtım ve bilgilendirme’ amacıyla eserlerine zayıf hadisler almışlardır.

2) Tek başına sadece kendisiyle amel etmek için değil de mutabaât ve şevâhit kabilinden başka bir

rivâyeti desteklemek amacıyla zayıf hadisler almışlardır.

3) Zayıf bir râvinin rivâyetleri içinde sahih, zayıf ve bâtıl olanlar olur. Otoriteler bunları yazar,

sonra da zayıf ve bâtıl olanları diğerlerinden ayırır.

4) Terğîb, terhîb, fedâilü’l-a’mâl, kıssa, zühd, mekârimu’l-ahlâk ve bunun gibi helâl, haram ve sair

ahkâmla ilgili olmayan konularda zayıf hadis zikretmişlerdir. Hadis ehli, mevzû/uydurma

olmamak kaydıyla bu tür hadislerin naklini ve onlarla amel etmeyi câiz görür. Ancak Nevevî’ye

göre otorite âlimler, ahkâmla ilgili, tek başına her hâl u kârda amel edilmek üzere zayıf râvilerden

herhangi bir şey rivâyet etmemişlerdir.[22]

İbn Teymiyye (ö.728/1327) de zayıf olarak nitelenen her râvinin bütün rivâyetlerinin terk

edilemeyeceğine işaret ederek çok yanıldığından dolayı zayıf kabul edilen birinin rivâyetlerinin

çoğu sahih olabileceğini ve âlimlerin, itibar ve destekleme amacıyla bu tür kişilerden hadis

naklettiklerini belirtir. Onun ifadesiyle tarikler çoğalınca rivâyete karşı güven de artar; çünkü

turuk çokluğu birbirlerini kuvvetlendirir; fâcir ve fâsık da olsalar, verdikleri haber bazen ilim de

ifade edebilir.[23]

G. hadis musanniflerinin zayıf hadis nakletme sebepleri ve eserlerinin dili

Page 10: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

Bu başlık altında temel hadis kaynaklarının metot ve muhtevalarını, genel özelliklerini, zayıf hadis

nakletme sebeplerini ve –varsa- kullandıkları terminolojiyi ele almaya çalışacağız.

1. Buhârî’nin (ö.256/869) el-Câmi’u’s-sahîh’i: Buhârî eserine el-Câmi’u’l-musnedu’s-sahîhu’l-

muhtasar min umûri Rasûlillâhi (s.a.) ve sunenihi ve eyyâmih adını vermiştir. Bu ifade ile hem

tasnif sistemini belirtmekte, hem de bildiği bütün sahih hadisleri eserine almadığı ve onu sadece

sahih hadislerden oluşturduğu bilgisini vermektedir.[24]

Buhârî eserini sadece sahih hadislerden oluşturmak amacıyla yola çıkmıştır.[25] Bununla beraber

bazen istidlâl sonucu elde ettiği hüküm cümlelerini, bab başlığında olmak kaydıyla, zayıf

hadislerden seçtiği de olmuştur. Yalnız bunları öteki hadisler gibi tahdîs sığasıyla değil, senetsiz

olarak verir. Aslında bu hadislerdeki zayıflık da ciddi boyutlarda değildir.[26]

Buhârî, bab başlıklarını çoğu zaman âyeti kerimelerden, bazen merfû’ hadislerden, bazen sahâbe

ve tabiîn sözlerinden iktibas ederek, bazen de serbest şekilde ve fakat fıkhî anlam taşıyacak tarzda

seçtiği ibarelerle tanzim eder. Buhârî’nin mevkûf ve maktû’ hadisleri sadece bab başlıklarında

kullanmış olması, bize göre, sahâbe ve tabiînin söz ve uygulamalarını/içtihatlarını merfû’ nitelikli

hadislerin yorumlanmış hâli olarak algılamasından ileri gelmektedir. Bundan dolayı sahâbe ve

tabiînin fetvalarını/benimsedikleri içtihatlarını, bablara taşımıştır. Bab başlıklarında ve bablar

içindeki hadislerin sıralanışında fıkhî bir sonuca ulaşmak, onun genel eğilimidir. Bu sebeple onun

fıkhî görüşleri bab başlıklarında yer almaktadır. Buhârî bazen de bir hadisi ilgisi dolayısıyla ve

ondan ahkâm istinbat etmek düşüncesiyle muhtelif kitapların/bölümlerin çeşitli bablarında

bölerek tekrarlar. Ancak çoğu kere böyle bir hadisi değişik yerlerde verirken ayrı bir senetle

zikretmeye dikkat eder. Böylece hem hadisi güçlendirir, hem de -ziyâde lafızlar ihtiva ediyorsa-

farklı hükümlerin istinbatına zemin hazırlar.

Buhârî’de yer alan hadislerin hepsi aynı derecede sıhhat vasfına sahip olmamakla beraber, bir

hadisin Sahîh’te yer almış olması, Buhârî’nin ona sahih hükmünü verdiği anlamına gelir. Çünkü

Buhârî, kendi ifadesiyle, eserini sadece sahih hadislerden seçerek oluşturmuştur.[27] Buhârî’de

hadisin sıhhat derecesini yansıtan başka değerlendirme ifadeleri yer almaz. O, önce hadislerden

konu tespiti yapar, konu ile ilgili hadisleri bir araya getirir, sonra onlardan istinbat ettiği hükmü

başlığa yansıtır; daha sonra bu hükme medar olan en sahih hadislerden yeteri kadar başlığın

altında zikreder; böylece başlığa yansıttığı hükmün hadisteki dayanaklarını serdetmiş olur.

Buhârî’nin metodu budur. Ancak Buhârî’de, hüküm cümleleri olarak ele alınan başlıklarda zaman

zaman yer verilen hadis cümlelerinin, hükme medar olan delil/hadis olarak algılanması yanlış

olur. Bu cümlelerin, bazen senet açısından zayıf olan hadislerden iktibas edilmiş olması,

Buhârî’nin delil olarak sunduğu hadislerle ilgili kanaat konusunda yanılgıya sevk etmemelidir.

Buhârî, başlıklarda çokça âyet zikretmekle bir nevi hem hadisleri Kur’an’a arzetmiş, hem âyetleri

hadislerle tefsir etmiş, hem de Kur’an-hadis paralelliğini ve Kur’an-sünnet bütünlüğünü göstermiş

olmaktadır.

Âlimlerin genel kanaatine göre Buhârî ve Müslim, Sahihlerinde illetli hadis rivâyet etmemişlerdir;

etmişlerse de bu, kendilerine göre hadisin sıhhatini yaralayıcı nitelikte değildir.[28] Fakat bu görüş

ittifakî değildir. Aksi görüşte olanlar da vardır.[29] Örneğin, nakledildiğine göre Buhârî, Sahîh’ini

te’lif ettiğinde onu Ahmed b. Hanbel (ö.241/855), Yahya b. Maîn (ö.233/847) ve Ali b. el-Medînî’ye

(ö.238/852) takdim etmiş, onlar da dördü dışında Sahîh’teki bütün hadislerin sahih olduğunu

söylemişlerdir.[30] Nevevî (ö.676/1277), Buhârî ve Müslim’de zayıf olarak eleştirilen rivâyetlerin

tenkit sebeplerinin sıhhati yaralayıcı nitelikte olmayan illetlere mebnî olduğunu söylemektedir.[31]

Buhârî, hadislerini öncelikle en üst derecedeki hâfız ve mutkın kişilerden, daha sonra ikinci

derecede yer alan râvilerden almıştır.[32]

Râvilerin sıfatları değiştikçe hadislerin sıhhat dereceleri de değişir. Buhârî’nin Sahîh’indeki

hadislerin üstünlüğü genele itibarladır. Yoksa tek tek ele alındığında Müslim’in Sahîh’indeki bir

hadis Buhârî’deki bir hadisten daha sahih olabilir. Burada belirleyici rol, hadisin taşıdığı sıhhat

şartlarının üstünlük derecesidir. Örneğin tenkit edilmiş bir râvinin hadisiyle tenkit edilmemiş bir

râvinin hadisi en azından algı itibariyle bir değildir.

Page 11: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

2. Müslim’nin (ö.261/875) el-Câmi’u’s-sahîh’i: Müslim de eserine Buhârî gibi el-Câmi’u’s-sahîh

adını vermiş, onu kendi kriter ve değerlendirmelerine göre sadece sahih hadislerden seçerek

oluşturmuştur.

Müslim fıkhu’l-hadise/hüküm istinbatına fazla önem vermemekle beraber isnatla ilgili inceliklere

ve isnat sanatına büyük önem verir. Hadisi en uygun yerde zikretmeye ve isnatlarını aynı yerde

vermeye gayret eder. Müslim, hadisleri belli mantıksal bir silsile çerçevesinde tasnif etmiş; ancak,

muhtemelen ihtisar veya sadece hadisleri derleme düşüncesiyle bab başlıkları koymamıştır.

Müslim’in düşünce planında tasarlayıp yazmadığı/yazamadığı, daha sonra Nevevî’nin

(ö.676/1277) kaydettiği bab başlıkları çerçevesinde gruplandırdığı hadislerin en sahihleri, ilk

sırada zikrettikleridir. Daha sonra metni aynı, fakat senedi farklı rivâyetleri, aynı hadisin altında,

metinde bir farklılık varsa metinle beraber; metinde bir farklılık yoksa sadece senedi verip metne,

‘mislehu’ ve ‘nehvehu’ lafızlarıyla işaret ederek verir. Amaç, birinci hadisi güçlendirmek veya

farklılıkları ortaya koymaktır. Bu özellikler, Müslim’de, hadislere kolayca ulaşma imkânı sağlar.

Müslim genellikle merfû’ hadislerle yetinir; ancak, asıl olarak değil de zikrettiği merfû’ bir hadisi

desteklemek amacıyla bazen mevkûflara da yer verir.

Müslim, Sahih’inde, birinci derecede güvenilir olan hâfız ve mutkın râvilerin yanı sıra, zayıf olan

ve hadis nakline uygunluk şartlarını tam olarak taşımayan orta düzeyli kişilerden de hadis rivâyet

etmiş ve bu yüzden tenkit edilmiştir. Anlaşıldığına göre Müslim’in eserinde tenkide açık rivâyetler

de vardır. Makalemizin konusu bunları ele alıp tartışmak değildir. Ancak, Müslim’in, bu rivâyetleri

neden ve hangi amaçla aldığı; eserine es-Sahîh adını verdiği ve ona hiçbir zayıf hadisi

dercetmediğini ifade ettiği halde[33], bu kabil rivâyetleri almakla metoduna ters düşüp düşmediği

meselesini tartışmakta yarar var. Bu kapsamda şunları söylemek mümkündür: Kendisinin de

belirttiği gibi, Müslim, topladığı hadisleri üçe ayırır. Birinci grup, hâfız ve mutkın râvilerin rivâyet

ettiği hadisler; ikinci grup, mestûr, hıfz ve itkanda orta düzeyli râvilerin rivâyet ettiği hadisler;

üçüncü grup, zayıf ve metrûk râvilerin rivâyet ettiği hadislerdir.[34] Kâdî Iyâz’ın (ö.544/1149)

belirttiğine göre Müslim, eserinde, önce birinci grup hadisleri, ardından da mutabaât ve şevâhit

maksadıyla ikinci grup hadisleri zikretmiş yahut açtığı babda birinci gruptan hadis bulamadığında

ikinci gruptan hadis getirmiştir. Bu kısma dâhil olan hadisler, bazı âlimlerin tenkit edip bazılarının

ise tezkiye ettiği râvilerin rivâyet ettiği hadislerdir. Dolayısıyla Müslim’in, eserinde tahriç ettiği

rivâyetlerde zayıf olarak söz konusu edilen râviler, başkalarına göre zayıf, Müslim’e göre ise sika

olan kimselerdir. Bununla beraber bu kimselerden aldığı rivâyetler, babın asıl hadisi değil, asıl

hadisi desteklemek amacıyla mutabaât veya şevâhit kabilinden ya da zikretmeyi faydalı gördüğü

bir ziyâdeye dikkat çekmek istediği nakillerdir. Tahriçte bulunup zayıf olan diğer bir grup râviler

ise, naklettiği hadisi aldığında sika olup -ihtilat gibi- zayıflık unsurunun daha sonra meydana

geldiği râvilerdir. Abdullah b. Vehb’in (ö.197/812) kardeşinin oğlu Ahmed b. Abdurrahman

(ö.264/877) bunlardan biridir. Müslim ondan Mısır’da iken hadis almış, ancak bilahare H. 250’den

sonra ihtilat etmiş/hâfıza kaybına uğramıştır.[35] Müslim, üçüncü grup kimselerin hadislerine

Sahîh’inde yer vermemiştir.[36]

Aslında eski ulemâ Müslim’in bu metodunu çok iyi kavramış olmalı ki belirtilen şartlarda zayıf

hadis zikretmiş olmasına rağmen eserinin güvenilirliğini savunmuş, Buhârî’den sonra en güvenilir

hadis eseri olarak kabulünü sürdürmüştür.

Diğer bir husus, Müslim’in eseri akademik çevreye hitap eden bir özelliğe sahiptir. Başka bir ifade

ile Müslim eserini halka göre değil, ulemâya hitap eden bir tarzda hazırlamıştır. Onun için

Müslim’in eseri, akademik düzeyde hadisçilerin bilip avamın bilemeyeceği bazı teknik özellikler

içermektedir. Örneğin bir hadis kendisinde sika râvilerle nâzil bir senetle bulunduğu halde, âlî

fakat zayıf râvilerle gelen bir senetle de bulunuyorsa, erbabınca, yani okuttuğu öğrencilerce bilinen

bir husus olduğu için zayıf olmasına rağmen hadisi âlî isnatla verir ve bu kadarla da yetinir.[37]

Erbabınca bilindiği için ayrıca bir açıklama ihtiyacı duymaz.

Page 12: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

Müslim bu mânâda zayıf hadis naklettiğinin bilincindedir ve hükme medar/dayanak olan bu tür

rivâyetler değil, bab başlığı altında zikrettiği birinci sıradaki hadislerdir. Dolayısıyla, ikinci ve

üçüncü derecede yer alan bir rivâyetin zayıf olduğuna bakarak ‘Müslim’de zayıf rivâyetler var’ diye

tenkit etmenin yerine, bu tür hadisleri neden zikrettiğini ve bab çerçevesinde onlara biçtiği rolü

tespit edip anlamaya çalışmak daha isabetli olacaktır. Hadislere tek tek değil de bab eksenli

bütüncül bir yaklaşımla ve babın ihtiva ettiği hükmü delillendirme nokta-i nazarından toplu

olarak bakmak gerekir.

İbn Hacer, sahihayn dışında Ebû Dâvûd (ö.261/875), Tirmizî (ö.279/892), Nesâî (ö.303/915),

Dârekutnî (ö.385/995) ve Beyhakî’nin (ö.458/1065) Sünenleri ile İbn Huzeyme’nin (ö.311/923)

Sahîh’i ve Hâkim’in Müstedrek’ini (ö.405/1014) de muteber hadis kaynakları arasında zikreder.

Ancak herhangi bir hadisin bu eserlerde yer almış olması, onun sahih olma hükmü için yeterli

değildir.[38]

3. İmam Mâlik’in (ö.179/795) Muvattâ’ı: Hatîb el-Bağdâdî’nin (ö.463/1070) ifadesiyle Muvattâ’,

oluşum itibariyle bütün câmi’ ve müsnedlerden önce olmasına rağmen güvenilirlik açısından

Hâkim’in Sahîh’inden/Müstedrek’inden sonra gelir.[39] Ancak içerdikleri hadislerin niteliklerine

bakıldığında bu yargının isabetli olduğunu söylemek zordur. Bununla beraber, Mâlik, eserini

teknik anlamda sadece sahih hadislerden oluşturmak gibi bir amaçla yola çıkmadığı için mürsel

ve munkatı’ rivâyetler de almıştır. Fakat bu tür rivâyetler kendisine göre hüccettir. Mâlik burada

sadece senetlerin niteliğine değil, âlimlerin söz konusu hadislerle amel edip etmediğine de

bakmaktadır. Âlimlerin ameline mazhar olmuş bu tür rivâyetleri nakletme ve delil olarak

kullanmada bir sakınca görmemektedir. Başka tariklerle desteklenmiş veya âlimlerin ameline

mazhar olmuş mürseller, başka âlimlerce de hüccet olarak kabul edilmektedir. Zaten Muvattâ’da

bulunan mürsellerin başka tariklerle adıdları/destekleri de vardır. İbn Abdilberr (ö.463/1071),

Muvattâ’ın mürsel, munkatı’ ve mu’dal rivâyetlerinin mevsûl olduklarını ortaya koyan bir kitap

te’lif etmiş,[40] ‘belağ’ sigasıyla naklettiği hadislerin dördü dışında hepsinin müsned olduğunu

ortaya koymuştur.[41] Muvattâ’yı kütüb-i sittenin altıncı kitabı olarak kabul edenler de vardır.[42]

Suyûtî’nin (ö.911/1505) belirttiğine göre Muvattâ’ı Mâlik’ten birçok kişi rivâyet etmiştir. Bunların

en kapsamlısı, el-Ka’nebî’nin (ö.221/835) rivâyetidir. Nüshalar arasında takdim, tehir, ziyâde,

noksan açısından farklılıklar vardır.[43] Başka bir nakle göre en hacimli ve en çok ziyâde içereni,

Ebû Mus’ab’ın rivâyetidir. İbn Hazm’ın (ö.456/1071) belirttiğine göre Ebû Mus’ab’ın (ö.242/856)

rivâyeti diğerlerinden 100 civarında daha fazla hadis içermektedir.[44] Muvattâ’daki hadislerin

500 küsürü müsned/merfû’ muttasıl, 300 küsürü mürsel, 60 kadarı da kendisinin amel etmeyi

terk ettiği hadislerdir. Cumhura göre Muvattâ’da vâhi derecede zayıf olan hadisler de vardır.[45]

Ancak bu durum, ed-Dihlevî’nin, Muvattâ’ın, âlimlerin itibar ettiği birinci tabakadaki eserler

arasında yer aldığı şeklindeki değerlendirmesiyle bağdaşmamaktadır. Fakat ale’l-ebvâb bir eser

olarak Muvattâ’daki hadisleri de bab eksenli ele aldığımızda bu durumun sorun teşkil etmeyeceği

kanaatindeyiz.

Mâlik, merfû’ hadislerden ziyâde mevkûf ve maktû’ nitelikli rivâyetlere ağırlık verir. Çünkü sahâbe

sözü ve uygulamaları bir nevi Hz. Peygamber’in söz ve uygulamalarının yorumu ve onlardan

istinbat edilen hükümler niteliğindedir. Hz. Peygamber’i gören ve beraber yaşayan bir nesil olarak

onun ne demek istediğini, neyi nasıl yaptığını en iyi gören, tatbik eden, yorumlayan sahâbedir.

Dolayısıyla sahâbe sözü ve uygulamalarını, merfû’ nitelikli hadislerin bir nevi yorumlanmış,

pratiğe dönüştürülmüş şekli olarak kabul etmek mümkündür. Mâlik’in mevkûf ve maktû’ nitelikli

hadislere bu nedenle daha fazla ağırlık verdiğini söylemek yanlış olmasa gerektir.

Mâlik, hadislerin sıhhatine yönelik değerlendirme ifade eden özel bir terminoloji kullanmaz. Ancak

edâ sîgası olarak belâğ ifadesini çok kullanır. Belâğ; yani, “beleğanî: bana ulaştı ki” ifadesiyle

nakledilen haber, aksi sabit oluncaya kadar munkatı’, dolayısıyla zayıf hükmündedir.[46]

Muhtemelen Mâlik bu tür rivâyetleri âlimlerin ameline mazhar olmuş rivâyetler olarak

nakletmektedir.[47]

Page 13: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

4. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i: Ebû Dâvûd’un Sünen’i, Buhârî ve Müslim’in sahihleri ile

mukayese edildiğinde, güvenilirlik bakımından bazıları onun sahîhayndan hemen sonra geldiğini

söyler. Söz konusu âlimler, onu sahîhayna en yakın eser olarak kabul eder ve kütüb-i sitte

içerisinde üçüncü sırayı ona verir.[48]

Hatîb el-Bağdâdî’nin (ö.463/1070) kendisine ulaşan bir senetle naklettiği sözlerinde ve bizzat

kendisinin Mekkelilere yazdığı mektupta, Ebû Dâvûd, Sünen’inde; sahih, sahihe benzer (şibhuhu),

sahihe yakın (mukâribuhu)[49] ve kendisinde aşırı vehn/zayıflık bulunup durumlarını açıkladığı

hadisler zikrettiğini, hakkında hiçbir şey söylemediklerinin salih olup bir kısmının diğer bir

kısmından daha sahih olduklarını[50] belirtir.[51]

El-Bikâ’î (ö.885/1480), Ebû Dâvûd’un bu sözleri hakkında şunları söylemektedir: “Bu ifadeler beş

çeşit hadisten bahsetmektedir: Birincisi, sahih dedikleri; Ebû Dâvûd bununla sahih li-zâtihi

olanları kastetmiş olabilir. İkincisi, sahihe benzer (şibhuhu) dedikleri; bununla sahih li-gayrihi

olanları kastetmiş olabilir. Üçüncüsü, sahihe yakın (mukâribuhu) dedikleri; bununla da hasen li-

zâtihi olanları kastetmiş olabilir. Dördüncüsü, kendisinde çok vehn/aşırı zayıflık bulunan

hadislerdir. (Ebû Dâvûd bunları açıklar.) Beşincisi, hakkında bir şey söylemedikleri ki, bunlar,

kendisinde az vehn/zayıflık bulunan hadislerdir.” El-Bikâ’î bu taksime altıncı bir kategori ilâve

eder ve bunların da desteklenmedikleri takdirde sadece itibara sâlih (uygun) olabilecek,

desteklendiklerinde ise hasen li-gayrihi derecesine yükselip ihticaca uygun hale gelebilecek

rivâyetler olduğunu söyler.[52]

İbnu’s-Salâh (ö.643/1245) ve İbn Kesîr (ö.774/1372), Ebû Dâvûd’un sözlerini şu şekilde nakleder:

“(Sünen’imde) sahih, sahihe benzer, sahihe yakın, kendisinde çok vehn/aşırı zayıflık bulunup

durumlarını açıkladığım hadisler zikrettim. Hakkında hiçbir şey söylemediklerim sâlihtir. Bir

kısmı diğer bir kısmından daha sahihtir.”[53]

Ebû Dâvûd’un “hakkında hiçbir şey söylemediğim hadisler sâlihtir.” ifadesi bize göre yanlış

anlaşılmış, bu ifadedeye göre sanki Ebû Dâvûd, Sünen’inde naklettiği sahih, sahihe benzer, sahihe

yakın ve kendisinde çok vehn/zayıflık bulunan hadislerin durumlarını tek tek açıklamış, hakkında

bir şey söylemedikleri de sâlih olduğu anlaşılmıştır. Hâlbuki durum böyle değildir. Çünkü Ebû

Dâvûd sadece aşırı zayıf (vehn) olan hadisler hakkında açıklama yapar, bazen naklettiği birden

çok hadisten hangisinin daha sahih olduğunu belirtir. Diğerleri hakkında sükût eder ve sükût

ettiği hadisler oran olarak üçte ikiden fazladır. O zaman bunu şu şekilde anlamak gerekir: Ebû

Dâvûd eserinde beş veya daha fazla hadis çeşidi zikretmiş, şiddetli zayıf olanları belirtmiş, diğerleri

hakkında hiçbir şey söylememiştir. Hakkında hiçbir şey söylemedikleri kendi ifadesiyle sâlihtir.

Fakat bu sâlih ifadesi; sahih (sahih li-zâtihi), sahihe benzer (sahih li-gayrihi), sahihe yakın (hasen

li-zâtihi), az zayıf olup bab içinde başka tarikle desteklediği veya senet açısından zayıflığına rağmen

ulemânın amel ettiği (hasen li-gayrihi) hadis çeşitlerini kapsar. Kısaca Ebû Dâvûd ma’mûlun bih

olan hadislerin tümünü sâlih kapsamında mütalaa etmektedir. Sözlerinin sonunda yer alan, “Bir

kısmı diğer bir kısmından daha sahihtir.” açıklaması da, amel edilebilir kapsamında yer alan bu

hadislerin çeşitliliğini ifade eder. O zaman Ebû Dâvûd’un ifadesini şu şekilde tercüme etmek

gerekir: “(Sünen’imde) sahih, sahihe benzer, sahihe yakın ve kendisinde çok vehn bulunan/aşırı

zayıf hadisler zikrettim. Çok vehn/aşırı zayıflık içerenleri açıkladım. Hakkında hiçbir

söylemediklerim sâlihtir; bunların bir kısmı diğer bir kısmından daha sahihtir.” Dolayısıyla sâlih

ifadesi; sahih, sahihe benzer, sahihe yakın olanların dışında üçüncü bir grup değil, bunların

hepsini kapsar; hatta hafif zayıf olup sustukları ve bab içinde başka tariklerle desteklediği hadisler

de bu kapsama dâhildir. Bunu şu şekilde formüle etmek mümkündür: Ebû Dâvûd, Sünen’indeki

hadisleri iki şekilde değerlendirmeye tâbi tutar: Durumlarını açıkladığı ve açıklamadıkları.

Durumlarını açıkladığı hadisler, çok vehn/aşırı zayıflık içeren hadislerdir; durumlarını

açıklamadığı hadisler ise dereceleri birbirinden farklı olmakla beraber, kendisine göre ma’mûlun

bih olan hadislerdir. Sâlih olarak belirttiği bu kategori; sahih, sahihe benzer, sahihe yakın, az zayıf

olup bab içinde başka tarikle desteklediği veya senet açısından zayıflığına rağmen ulemânın amel

ettiği hadisleri kapsar. Bu durumda el-Bikâ’î’nin sâlih ifadesine verdiği anlam doğru değildir. Bu

durumda, ya Ebû Dâvûd’un sözleri yanlış anlaşılmıştır; ya da bu sözler ona ait değildir.

Page 14: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

Ebû Dâvûd’a isnat edilerek nakledilen “sustuklarım hasendir”[54] ifadesi de doğru değildir. Bu

ifade Ebû Dâvûd’un Sünen’inde hiç sahih hadisin yer almadığı anlamına gelir. Çünkü Ebû Dâvûd,

sahih olanları ayrıca “bu hadis sahihtir” şeklinde bir ayırıma ya da bir değerlendirmeye tâbi

tutmamıştır. Bu durumda susup hakkında bir şey söylemedikleri nasıl sadece hasen olabilir?!.

El-Bikâ’î’den nakledilen, ‘Ebû Dâvûd’un “hakkında bir şey söylemediklerim sa1ihtir” dediği

hadislerin sadece itibara elverişli olduğu’[55] şeklindeki değerlendirme de isabetli değildir. Çünkü

bu yargıya göre Ebû Dâvûd’un Sünen’inde yer alan hadislerin çoğunun ma’mûlun bih/amel

edilebilir vasfını hâiz olmadıkları sonucu çıkar. Hâlbuki Ebû Dâvûd’un hakkında bir şey

söylemediği hadisler, eserinin çoğunluğunu teşkil eder. Bununla beraber Ebû Dâvûd bu ifadeyi

mutlak olarak söylemiş, bununla ne kastettiğini açıklamamıştır. Sâlih ifadesi sahih ve hasen hadis

anlamına geldiği gibi, hasenin daha alt derecesinde olmakla beraber zayıf denilecek kadar düşük

olmayıp i’tibara elverişli olan hadis anlamına da gelir.[56] Dolayısıyla Ebû Dâvûd’un bu ifadesini

sâlih li’l-itibar olarak algılamak, kanıtı olmayan bir yorum olur.

Zehebî (ö.748/1347), Ebû Dâvûd’un Sünen’indeki hadisleri şu şekilde taksim eder: 1) Buhârî ve

Müslim’in birlikte tahric ettikleri hadisler. Bunlar kitabın yarısını teşkil eder. 2) Buhârî ve

Müslim’den sadece birinin kitabına aldığı hadisler. 3) Buhârî ve Müslim’de olmamasına rağmen,

senedi ceyyid olan ve aynı zamanda şâz ve illetli olmayan hadisler. 4) İsnadı sa1ih olup birbirini

destekleyen iki ya da daha fazla 1eyyin tarikten geldiği için ulemânın kabul ettiği hadisler. 5)

Râvideki hâfıza noksanlığı sebebiyle isnadı zayıf kabul edilen hadisler. Bu tür hadisler hakkında

Ebû Dâvûd çoğu kere sükût eder. 6) Râvisinin za’fı çok açık olan hadisler. Bu tür hadislerin za’fını

müellif ekseriya açıklar. Bazen de şöhretinden dolayı bilindiği için sükût eder.[57]

Dikkat edilirse Ebû Dâvûd’un, biri “aşırı zayıf”, diğeri “az zayıf” olmak üzere Sünen’inde iki grup

zayıf hadis naklettiği ifade edilmekte, fakat sebebi konusunda yapılan izahlar tatmin edici

gözükmemektedir. Zehebî’nin, hâfıza noksanlığı sebebiyle zayıf olup Ebû Dâvûd’un sustuğunu

ifade ettiği beşinci kategorideki hadisler, onun başka tariklerle desteklediği veya senedi zayıf

olmasına rağmen âlimlerin ameline mazhar olduğu için, müellife göre amel edilebilir nitelikte

hadislerdir. Anlaşıldığına göre, Ebû Dâvûd amel edilemez derecede zayıf olduğunu bildiği ve

bilgilendime amaçlı zikrettiği hadisler hakkında sükût etmez. Sahih olsun zayıf olsun, sükût ettiği

hadisler ona göre amel edilebilir seviyededir.

İbnu’s-Salâh’ın (ö.643/1245) şu değerlendirmesi de düşündürücüdür: “Ebû Dâvûd’un mutlak

olarak zikredip Buhârî ve Müslim’in sahihlerinden herhangi birinde yer almadığı ve sahihle haseni

temyiz edebilecek güçte başka herhangi birinin de sahih olduğunu ifade etmediği hadisler, Ebû

Dâvûd’a göre hasendir.”[58]

Bu ifade hem yergi ve hem de övgü anlamına gelebilecek bir mânâya sahiptir. Ebû Dâvûd’un

‘başkasının sahih olduğunu söylemediği hiçbir sahih hadisi kendi gücüyle tayin ve tespit

edemediği’ anlamına gelebileceği gibi, ‘sahih kategorisinde yer alıp da başkasının onayını almamış

hiçbir hadisi eserine almadığı’ anlamına da gelebilir. İbnu’s-Salâh’ın bu yargısı doğru değildir. Zira

Ebû Dâvûd’un, Sünen’inde mutlak olarak zikredip de sahih olduğuna dair başkasına ait herhangi

bir değerlendirme bulunmayan sahih hadisler de vardır. Aksi takdirde Ebû Dâvûd’un hadis

ilmindeki otoritesini dile getiren ifadelerin hiçbir anlamı kalmaz.

Ebû Dâvûd’un naklettiği zayıf hadisler konusunda yapılan, “Ebû Dâvûd, kitabına sahih, hasen,

leyin ve amel edilebilir hadisleri almıştır. Çünkü ‘ona göre, aşırı derecede zayıf olmayan hadis, re’y

ve kıyastan önde gelir.’[59]” şeklindeki izah[60] hem eksiktir, hem de “aşırı za’f içeren hadisler

naklettiği ve bunu da bizzat kendisinin açıkladığı”[61] ifadesi de boşta kalır; dolayısıyla bu ifadeler

cevap olarak yeterli değildir.

Ebû Dâvûd’un kendisinin de zayıf kabul ettiği bazı hadisleri bile bile eserine neden aldığı sorusuna

üç ayrı şekilde cevap verilmeye çalışılmıştır:

1) Birçok âlim bunları rivâyet etmiş ve hükme medar kabul etmiştir. Bu sebeple kitaplarına almış

ve şüphelerini gidermek için de illetlerini açıklamışlardır.

Page 15: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

2) Bu müellifler, Buhârî ve Müslim gibi kitaplarında zikrettikleri hadisler hakkında sahihlik

iddiasında bulunmamış ve tabiî olarak sahih olanları zikrettikleri gibi sahih olmayanları da

zikretmişlerdir.

3) Fukahâ ve diğer ulemânın, aslında delil olamayacağını bile bile hasımlarının delillerini

zikrettikleri gibi muhtemelen bu muhaddisler de böyle bir davranış içinde olmuşlardır.”[62]

Aslında bu üç maddede zikredilen hususların, tek tek değil de, her üçü birden ancak bu duruma

kısmen cevap olabileceğini söylemek daha isabetli olur. Fakat onun ‘her babda konu ile ilgili bildiği

en sahih hadisi’ zikrettiğine dair değerlendirmenin[63] de, ‘bilgilendirme ve başkalarının çürük

delillerini serdetme’ amaçlı açtığı babların dışındakiler için söz konusu olabileceğini belirtmek

gerekir.

Ebû Dâvûd, prensip olarak her hadis hakkında ayrı ayrı değil, gerekli gördükçe değerlendirme

yapar. Farklı nakiller varsa merfû’, mevkûf[64] veya maktû’ olma noktasında tayin edici, ayrıca

mürsel,[65] münker[66] ve meçhûl[67] gibi sıhhate yönelik açıklamalarda bulunur. Bu tür izahlar,

bilgi amaçlı olduğu gibi bazen cevap amaçlı da olabilmektedir. Bir bab altında hem sahih ve hem

münker hadis naklediyor ve bunu da belirtiyorsa, zayıf râvinin sika râviye muhalefetini göstermek

ve toplumu sikanın rivâyetiyle amel etmeye yönlendirmek gibi bir amaçtan kaynaklandığı

söylenebilir.[68] Çünkü bab içinde münker olarak zikrettiği hadisler genel olarak aykırı anlam

içeren rivâyetlerdir.[69] Şâyet toplum tarafından kabul görmüş yanlış bir kanaat varsa ve bu da

vâhi/aşırı derecede zayıf bir rivâyete dayanıyorsa, bununla beraber bu kanaatin yanlışlığını ortaya

koyacak sahih bir rivâyet de yoksa bu kanaatin yanlışlığını ortaya koymanın en güzel yolu,

dayandığı delilin çürük olduğunu ortaya koymaktır. Buna olmayana ergi yöntemiyle olumsuzluğu

ortaya koyarak olumlu bir sonuca ulaşmak da denebilir. Namazda unutan imamın önünü açmak

için arkadan sesli okumanın câiz olduğunu ortaya koyan bir hadisi, “namazda imamın önünü

açma babı” altında zikrettikten sonra, hemen ardından bunun mekruh olduğunu ortaya koyan bir

bab daha zikreder. Ancak bu babta zikrettiği hadisin zayıf olduğunu belirtir. Burada ma’mûlun

bih olan hükmün cevaz olup kerahet olmadığını ortaya koyan, keraheti ifade eden rivâyetin

zayıflığıdır. Ebû Dâvûd burada mekruhluğu ortaya koyan rivâyetin zayıflığını belirterek[70] cevaz

yönündeki hükmün kesin olduğunu belirtmiş olmaktadır.

Ebû Dâvûd, birbirinin zıddını haber veren/çelişen nakilleri ayrı ayrı bablarda peş peşe verdikten

sonra “Rasûllüllah’tan birbiriyle çelişen iki haber geldiğinde kendisinden sonra sahâbenin

hangisiyle amel ettiğine bakılır.”[71] ifadesiyle önemli bir çözüm kuralı ortaya koymaktadır. Bunu,

sahâbenin amelini, önceki hükmün neshedildiğinin bir beyanı olarak ‘çelişkiyi nesh metoduyla

çözmek’ şeklinde algılamak mümkün olduğu gibi, ‘sahâbenin tercihini sıhhat kriteri olarak kabul

etmek’ yani ‘sahâbenin sahih olan rivâyetle amel edip sahih olmayanı terk etmesi’ şeklinde

algılamak da mümkündür.

Ebû Dâvûd, sahih olup görünürde birbiriyle çelişen ve aralarını cem’ ve te’lif imkânı olan rivâyetler

de nakleder. Böyle durumlarda ‘durumsallık’ söz konusudur ve şartlara göre her ikisiyle de amel

etme imkânı vardır.

Ziyâde ve farklılıkların kimden geldiğini,[72] bazı ziyâdelerin mahfûz olmadığını[73] ve çelişen

rivâyetler içerisinde hangisinin sahih olup hangisinin olmadığını belirtir.[74] Bu son derece

önemlidir. Eğer bu tür rivâyetlerin muhtevaları toplumda tartışılıyorsa, hangisi ile amel edilip

hangisi ile amel edilmemesi gerektiği noktasında karar verebilmek için rivâyetlerin güvenilirlik

durumlarını beyan etmek elzemdir. Burada yaşayan toplum için sadece sahih rivâyetleri vermek

kâfi değildir. Neyin ve neden yanlış olduğunu da belirtmek gerekir. Bu noktada, Ebû Dâvûd’un,

problemli olan meselelerde bilgi verme ve meseleyi aydınlatma amacıyla zayıf hadisler naklettiğini

söylemek mümkündür.

Ebû Dâvûd’un, “Bu hadis bu lafızla sahih değildir.”[75] değerlendirmesiyle naklettiği rivâyetin

başka lafızlarla sahih olabileceğini, ancak “Bu hadis sahih değildir.”[76] diyerek naklettiği rivâyetin

kendi kriterlerine göre sahih olmadığını gösterir.

Page 16: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

“Leyse bi’l-kaviyy”[77] ifadesi, râviye yönelik bir değerlendirmedir; hakkında bu ifadenin

kullanıldığı bir râvinin hâfıza yönünden sika râvilerin seviyesinde olmadığı anlaşılır. Böyle bir

râvinin rivâyet ettiği hadis, i’tibar için; yani, başka bir senedinin olup olmadığını araştırmak üzere

yazılır.[78] Muhtemelen Ebû Dâvûd, hakkında bu ifadeyi kullandığı râvilerin rivâyetlerini başka

bir rivâyeti desteklemek için zikreder. “Ve hâze’l-hadîs leyse bi’l-meşhûr.”[79] tabiri de söz konusu

hadisin pek yaygın olmadığına işaret eder. “Hâzâ hadisun garîbun, isnâduhu ceyyid” ifadesi,

Tirmizî’nin sahih-garib değerlendirmesine benzer. İsnadı sahihtir, fakat isnad zincirinde râvi

sayısı, tabakaların birinde teke düşmüştür.

Ebû Dâvûd, diğerleri gibi naklettiği bir hadisin başka bir tariki varsa, senedi verdikten sonra

tekrarlamadan “nahvehu”[80], “fe zekera’l-hadîse”[81] “ve sâke mislehu”[82] gibi ifadelerle metne

işaret eder. Mânâ olarak benzer rivâyetlere de “fe zekera ma’nâ hadîsi fülân”[83] şeklinde atıfta

bulunur.

Ebû Dâvûd’da bablar ya bir hususun nasıllığını belirtir; bunlar ‘keyfe’ veya direkt eylemi ifade

eden lafızlarla başlar; ya bir meseleye cevap niteliği taşır; bunlar da ‘men’ ile başlar;[84] ya da

hüküm niteliğindedir, hükmî bir vasıf belirtir.

Problemsiz konularda değerlendirme yapmaz; bunlar genelde ma’mûlun bih olan rivâyetlerdir. Bir

konu hakkında sahih bir rivâyet yoksa aralarında sahihe yakın olanı seçip onu zikreder ve bunu

da beyan eder.[85] Muhalif olarak gelip mahfûz olmayan rivâyeti belirtir.[86] Bazı ziyâdelerin bir

vehim eseri olduğunu ve vehmin kimden kaynakladığını söyler. Naklettiği bir rivâyeti, “Filân da bu

şekilde rivâyet etmiştir.” diyerek başka tariklerle desteklemeye çalışır.[87] İki rivâyetten hangisinin

daha sahih olduğunu belirtir.[88] Bazen bir hadisi verdikten sonra onunla amel edilmediğini ifade

eder.[89] Böyle bir hadisi bilgi-lendirme amacıyla zikretmiş olabileceği gibi, o an uygulamanın bu

hadise göre olmadığı, ancak şartlar tahakkuk ettiğinde daha sonra onunla amel edilebileceği

düşüncesiyle de zikretmiş olabilir.

Ebû Dâvûd, terkinde icma edilmemiş herkesten hadis almayı prensip edindiği için[90] sahih bir

hadis bulamadığı konularda zayıf hadis zikreder ve zayıf olduğunu açıklar.[91] Bu tür hadislerin

zayıflığı ciddi değildir.

Mensûh olan hadisleri/uygulamaları haber verir. Örneğin “atîre”nin mensuh olduğunu

belirtir.[92] Senet olarak zayıf olmasına rağmen ulemânın ameline mazhar olmuş rivâyetler

nakleder.[93] Mânâ olarak kabul edilebilecek durumda olmadığı halde râvi kusuru zikretmeden

bazı hadislerin kavî/sahih olmadığını belirtmesini, metne yönelik bir değerlendirme olarak kabul

etmek mümkündür.[94]

Başka bir rivâyeti desteklemek amacıyla isnadı zayıf hadisler naklettiği gibi[95] terğîb ve terhîb

içerikli zayıf hadisler de nakleder. Fakat zayıf olduğunu belirtir.[96] Örneğin, zayıf olduğunu

belirterek naklettiği bazı rivâyetlerin, sened olarak zayıf olmakla beraber metin veya mânâ olarak

bab içinde bir önceki hadisle aynı olduğu görülür. Dolayısıyla bu tür rivâyetler, bab başlığı olarak

delillendirmek istediği mânâya veya hükme muhalif değildir. Bu, ‘aynı hadisin biri sahih, diğeri

zayıf isnatla zikredilişi’ demektir. Bu durumda zayıf hadisi, bab içinde sahih bir senedi

desteklemek amacıyla zikretmiş olur.[97] Mürsel ama marûf hadisler de nakleder.[98] Bu da,

mürsel olmakla beraber, bilinen bir hadis olduğunu ve âlimlerin onunla amel ettiğini gösterir. Ebû

Dâvûd âlimlerin mürsel hadisle amel ettiğini belirterek, müsned bir rivâyetin bulunmadığı bir

konuda, muttasıl kadar güçlü olmamakla beraber, mürsel hadisle amel edilebilceği

görüşündedir.[99]

Bütün bu bilgiler sonucunda “toptan bir değerlendirme ile ‘Sünen’deki hadislerin hepsi sahihtir’

demeye nasıl imkân yok ise, ‘hepsi hasendir’ hükmünü vermek de mümkün değildir. Birincisini

söylemek mübülağa, ikincisini söylemek ise, üstünkörü bir hüküm olur. O halde yapılacak

toptancı değerlendirmeler yerine her hadis için ayrı ayrı hüküm vermek, müellifin tavrını dikkate

almak daha isabetli ve ilmî bir tutum olacaktır.”[100]

Page 17: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

Meseleyi bab eksenli ele aldığımızda aşırı zayıflık içeren rivâyetlerin; ya olmayana ergi metoduyla

güvenilirlik açısından olumsuzluğunu ortaya koyarak ihtiva ettiği hükmün zıddı olan olumlu bir

sonuca ulaşmak için nakledildikleri veya müstakil bir babı temsil etmedikleri görülecek, böylece

‘muteber hadis kaynaklarında zayıf hadislerin nakledildiği’ problemini algılamak daha kolay

olacaktır.

5. Tirmizî’nin (ö.279/892) Sünen’i: Ebû Nasr Abdurrahîm b. Abdulhâlik’in (ö.574/1178)

belirttiğine göre Tirmizî, Sünen’ine/Câmi’’ine: 1) Sıhhati kesin olan hadisler, 2) Ebû Dâvûd ve

Nesâî’nin şartlarına uygun olan hadisler, 3) İlletini açıkladığı hadisler, 4) İlletini açıklayıp da

fukahânın/ulemânın amel ettiği hadisler olmak üzere dört çeşit hadis almıştır.[101]

Tirmizî, Sünen’inde hadisleri sadece nakletmekle kalmaz, farklı bir metot olarak onları güvenilirlik

açısından da tek tek değerlendirir; bab başlıklarına yansıttığı yorumların yanı sıra, kendi fıkhî

istinbatlarını ve diğer âlimlerin fıkhî yorumlarını da detaylı bir şekilde vermeye çalışır. Tirmizî’nin

eseri bu yönüyle fıkıh kitabı özelliği de taşır.

Tirmizî’de bab başlıkları, hükümden ziyâde anahtar kelimelerle konuyu yansıtıcı özelliktedir.

Başlıkları genelde hep ‘mâ câe fî…’: ‘şu konuda gelen/ler’ şeklinde verir. Hadislerden istinbat ettiği

hüküm nitelikli değerlendirmelerini, bab sonunda, çoğu kez sahâbe, tabiîn ve diğer fukahânın

görüşlerine yer vererek yapar. Genellikle hasen, sahih ve buna benzer olumlu olarak

değerlendirdiği hadisler, âlimlerin amel ettiği hadislerdir.[102]

Tirmizî bab içinde ana hükmü ortaya koyan sahih hadislerle beraber aynı anlamı içeren –munkatı’,

mu’allel, muztarib ve meçhul gibi- zayıf hadisler de nakleder. Meçhul râvilerden hadis naklederken

hangi râvinin meçhul olduğunu belirtir. Kapalı isimleri açıklar, haklarında bilgi verir,

güvenilirlikleriyle ilgili değerlendirmeler zikreder.[103] Böyle bir rivâyeti bab içinde tek olarak değil

de başka zayıf bir rivâyeti desteklemek ya da durumu hakkında bilgi vermek için nakleder.[104]

Tirmizî illetinin ne olduğunu belirterek illetli hadisler de nakleder. Örneğin râvinin hocasından

semaı yoksa veya ismi bilinmiyorsa bunları açıklar.[105] Aynı rivâyet hem merfû’ ve hem mevkûf

olarak nakledilmişse, bunu beyan eder;[106] senet bakımından aralarında hangisinin daha sahih

olduğunu belirterek tercih imkânı sağlar.

Tirmizî nâsih ve mensûh olan rivâyetler hakkında da bilgi verir. Bazı hadislerin/uygulamaların

ilim ehlince mensûh kabul edildiğini belirtir.[107] Naklettiği hadisin aynı metinli başka tarikini

verdikten sonra, metne, “…nahve hâzâ”[108], “…nehve hadisi fulân”[109] lafızlarıyla işaret eder.

Konunun bir vechesini yansıtan hadisleri verdikten sonra aynı ya da benzer rivâyetleri bulunan

diğer sahabîlerin adlarını, rivâyetlerini zikretmeden sıhhat durumlarını, sahâbeye varıncaya kadar

kimlerin hangi hadisle amel ettiğini, farklı görüşleri ve kendi tercihini[110] gerekçeleriyle beraber

açıklar.[111] Sadece başka sahabî râvilerini vermekle yetinip hiç değerlendirme yapmadığı

nakilleri de vardır.[112]

Naklettiği bazı hadislerden anlaşıldığına göre Tirmizî, hadis naklinde rüyâyı, hadisin sıhhatini

destekleyici bir unsur olarak kabul eder. Örneğin, ulemânın amel ettiği bir hadisi naklettikten

sonra onun rüyâ ile te’yid edildiğini ifade eden başka bir nakle yer verir ve Husayf’in, İbn

Abdurrahman el-Cezerî’nin rüyada peygamberi gördüğünü, ona, teşehhütte okunan dua

konusunda âlimlerin ihtilaf ettiğini bildirdiğini, buna karşılık Hz. Peygamber’in de (s.a.) kendisine

İbn Mes’ud’un teşehhüdünü tavsiye ettiğini nakleder.[113] Ancak burada asıl olan birinci olarak

zikrettiği ve merfû’ muttasıl olan rivâyettir. Bu rivâyeti rüya ile te’yid etmesi, teberruken ve

destekleme mahiyetindedir. Bilindiği gibi rüya ile hadis rivâyeti câiz değildir.

Tirmizî’nin en önemli özelliklerinden biri, bir hadisin ma’mûlun bih/amel edilebilir hükmünü

sadece senede bağlı olarak vermemesidir. Örneğin, Hz. Ali tarikiyle gelen bir rivâyet hakkında; “Hz.

Ali’den gelen bu hadisi sadece Ebû İshâk, el-Hâris ve Ali tarikiyle bilmekteyiz. Bazı âlimler el-Hâris

el-A’ver’in zayıf olduğunu söyler. Bununla beraber ilim ehlinin çoğunluğu bu hadis üzere amel

etmiştir. Bu babda Âişe, Enes ve Ebû Hureyre’den gelen rivâyetler vardır.” demektedir. Bu kural

çerçevesinde bazı hadisleri, “Bu rivâyetin senedi muttasıl değildir; ancak, ilim ehli buna göre amel

etmektedir.” diyerek nakleder.[114] Tirmizî, senedi zayıf da olsa, sahâbenin veya diğer ulemâ ya

Page 18: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

da fukahânın bir hadisle amel etmiş olmasını, sıhhat kriteri olarak kabul eder. Sem’ânî’nin

(ö.562/1166) de belirttiği gibi sahihlik, sadece sika râvilerin rivâyetiyle değil, aynı zamanda

anlayış, marifet, sema ve müzakere çokluğuyla kazanılan meleke ile de bilinir.[115] Görüldüğü

gibi Tirmizî’ye göre teknik açıdan zayıf olan her rivâyet hemen amel dışı bırakılmaz. Taz’îf edilmiş

olmasına rağmen ilim ehlinin o rivâyetle amel etmiş olmasını, rivâyetin aslının bulunduğu ve sahih

olduğu konusunda bir delil olarak kullanır. Zaten bu tür zayıflık değerlendirmeleri de metne

yönelik değil, râvilere yöneliktir.[116] Dolayısıyla, Tirmizî’de senet açısından bazı zayıf rivâyetlere

tek tek değil de bab ekseninde bütünsel olarak bakmak gerekir. Ayrıca, Tirmizî’ye göre güvenilir

bir âlimin bir râvinin hadisiyle ihticac etmesi, güvenilirlik açısından bir referans özelliği taşır.

Örneğin Ahmed b. Hanbel (ö.241/855), Humeydî (ö.219/834), İshâk b. İbrahim (ö.238/852) vb.

muhaddislerin bir râvi ile ihticac etmelerini, sıhhat kriteri olarak kabul eder.[117]

Tirmizî’ye göre tahammül ve ahz şekli/metodu rivâyetler arasında tercih sebebi olabilmektedir.

Rivâyeti hocasından sema yoluyla alanın hadisini diğerlerine tercih eder. Şâyet bütün tarikler

sema yoluyla alınmışsa bu kez sema önceliğine sahip olanın rivâyetini önceler.[118] Aynı rivâyetin

değişik tarikleri arasında böyle bir tercih yoluna gitmek, ziyâde içeren veya çelişen tarikler için

önemlidir.

Tirmizî’nin, görünürde çelişik gibi görünüp cem’ ve te’lif imkânı olan rivâyetlerin çözümünde

durumsallığı esas alması dikkate şayandır. Bazen çelişik gibi gözüken ve iki farklı hüküm içeren

hadisleri verir; her iki durumun da peygamberden sahih ve dolayısıyla her iki uygulamanın da

câiz olduğunu belirtir.[119]

Aynı hadis başka bir tarikle gelir ve ziyâde içeriyorsa, ziyâdeyi rivâyet eden râvinin güvenilirlik

durumunu açıklar. Böylece ziyâdenin ma’mûlun bih olup olmadığını belirtmiş olur. Örneğin

Tirmizî, Hâlid b. Abdullah’tan (ö.182/798) ziyâdeli olarak naklettiği bir hadisin ardından onun

hadis ehli nezdinde sika-hâfız olduğunu belirtir.[120] Bu ziyâdenin hüküm açısından bir anlam

ifade edebilmesi için böyle bir açıklama yapmak zorunludur. Çünkü ziyâdenin kabul edilebilmesi

için sika râvilerden gelmesi gerekir. Sika râvinin ziyâdeleri müstakil hadis gibi kabul edilir ve

onunla amel edilir.[121]

a) Tirmizî’nin Kullandığı Bazı Terimler

12. Esahhu şeyin fi hâze’l-bâb haza’l-hadîs (الحديث هذا الباب هذا في شيء أصح) :[162] “Bu hadis bu babda en

sahih olan hadistir” ifadesi, ‘söz konusu babda zikredilen hadislerin en iyi durumda olanı’

demektir. Nevevî (ö.676/1277) buna benzer olan “Esahhu şey’in fi’l-bâbı kezâ!” ifadesinin,

hakkında kullanıldığı hadisin sahih olduğu anlamına gelmeyeceğini; hadis zayıf da olsa, âlimlerin,

“hâzâ esahhu mâ câe fi’l-bâb” : “bu babda gelenlenin en sahihi” ifadesini kullandıklarını, bununla

da ilgili babda gelen rivâyetlerin en tercih edileni veya en az zayıf olanı kastettiklerini ifade

etmektedir.[163]

14. Eşheru hadîsin fi hâze’l-bâb ( الباب هذا في حديث أشهر ): “Bu babda en meşhur hadis” ifadesi bir tashih

ifadesi değildir; konu ile ilgili en yaygın hadisi belirten bir ifadedir. Bu tür bir nakil, bab içinde en

meşhur olmakla beraber tenkide uğramış olabilir.[167] Tirmizî, sened açısından hasen ya da sahih

diyemediği fakat konu ile ilgili rivâyetlerin en meşhuru/yaygını olduğunu belirttiği bu tür bazı

rivâyetlerin mamulün bih olmaları için ilim ehlinin o hadisle amel etmesini yeterli görür.[168]

16. Mürsel (مرسل): Terim olarak ‘tabiînin kendisinden sonraki râviyi düşürdüğü’ bir hadis çeşidini

ifade eder.[169] Tirmizî bir konuda müsned bir hadis bulamadığı zaman mürsel hadis nakleder.

Ancak onu başka bir sahabîden gelen mürselle destekler. Naklettiği bu kabil hadis örneklerinden

anlaşıldığına göre Tirmizî, mürsel ifadesini sahabî râvisi düşen rivâyet için değil, tabiî râvisi düşen

hadis için kullanır.[170]

17. Ruviye ( روي): Bir hadisi senediyle birlikte verdikten sonra aynı hadisin başkasından da rivâyet

edildiğini belirtmek için “bu hadis filandan da rivâyet edilmiştir” diyerek ona ruviye lafzıyla işaret

eder. Tirmizî bu ifadeyi bir önceki rivâyeti güçlendirmek için kullanır.[171] Sahih bir hadisi

verdikten sonra aynı hadisin zayıf olan başka tariklerine de “ruviye an fulân ve lâ yesihhu, hadîsu

Page 19: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

fulân hasen-sahih”[172] şeklinde temas eder. Ruviye lafzı temrîd sıygasıdır. Bu ifadeyi kullanan

bir râvi, bununla naklettiği rivâyetin kaynağına aidiyeti konusunda kendisinde kesin bir bilginin

bulunmadığını belirtmiş olur. Ancak Tirmizî, işaret ettiği hadisin senedini zikretmediği için bu

ifadeyi kullanır.

21. O, Munkeru’l-hadîstir ( الحديث منكر هو ): Hakkında bu ifadenin kullanıldığı râvinin rivâyetleri

genellikle terk edilir.[178] Ancak i’tibar için yani araştırılmak üzere yazılabileceğini söyleyenler de

vardır.[179] Örneklerden hareketle, Tirmizî’nin, bu ifadeyi kullkullanarak naklettiği hadisleri,

genellikle i’tibar için zikrettiğini söylemek mümkündür.[180] Bu tür hadisleri, duruma göre ya

bilgilendirme ya başka bir rivâyeti destekleme ya da bizzat naklettiği bu tür rivayet başka bir

tarikle destekleniyorsa amel edilmeye elverişli olduğunu belirtmek için zikreder.

b) Bölgesel Nisbelerin Anlamı

Tirmizî naklettiği hadisin râvilerinden ismi kapalı geçilenlerin adını açıklar; bazı râviler hakkında

tanıtıcı ve değerlendirme bilgileri verir. Râviler hakkında değerlendirme yaparken cerh veya ta’dil

anlamında bir mesaj niteliğinde olan nisbeler de kullanır.

Örnek 1) Ebû Hâlid hakkında bilgi verirken ona Ebû Hâlid el-Vâlibî dendiğini, isminin Hurmuz ve

Kûfeli olduğunu belirtir.[190] Tirmizî burada ismi kapalı geçen bir râviyi tanıtırken onun Kûfeli

olduğunu vurgulaması, tanınması açısından memleketini belirtmenin yanı sıra Kûfeli’lerin hadis

naklindeki konumunu yansıtmak açısından da bir mesaj niteliğindedir. Bölgesel nisbeler, sadece

tanınma ifadeleri değil, bazen de hadis naklinde konum belirtme vazıfesi görürler.

Örnek 2) Tirmizî bir hadis hakkında şöyle der: “Bu isnad zayıftır, Maşrıklıların isnadıdır.” İsnadın

zayıf olduğunu belirttikten sonra ayrıca özellikle Maşrıklılara ait olduğunu belirtmesi, zayıf

hükmünü güçlendirmek içindir. Maşrıkıyyun/Maşrıklılar ifadesiyle Kûfeli ve Basralıları

kastetmiştir. Ahmed Muhammed Şâkir bunun anlaşılmayan bir ifade olduğunu belirtir.[191]

Ancak Tirmizî, fitne olaylarının cereyan ettiği yerler olduğu için, rivâyetinde tek kalan bu bölgedeki

râvilerin rivâyetlerine biraz daha ihtiyatla yaklaşılması gerektiğinin işaretini vermektedir.

Dolayısıyla bu tabir burada bir tenkit ve uyarı ifadesidir.

Örnek 3) Tirmizî bir hadis hakkında şöyle bir değerlendirme yapar: “Bu hadisin isnadı meçhuldür

ve râvilerinden Abdulmun’im Basralıdır (şeyhun basriyyun).”[192]

Görüldüğü gibi âlimler, bazen bölgesel nisbelerle vermeye çalıştıkları mesajlar vardır. Hâl böyle

olunca âlimlerin hadis rivâyeti açısından râvilere yönelik bölgesel yaklaşımları hakkında kısa bir

bilgi vermekte yarar var:

a) Hicâz: Bazı âlimler Hicâz bölgesi âlimlerinin naklettiği hadisleri en güvenilir kabul ederler. Mâlik

(ö.179/795), bu mânâda ‘hadis Hicâz bölgesinden çıkınca iliği kesilmiştir.’ demektedir.[193] Şâfiî

(ö.204/819) de Hicâz bölgesinde aslı olmayan bir hadisin gerçekte aslı bulunmadığı kanaatindedir.

Bu nedenle Irak bölgesinden gelip de Hicâz bölgesinde aslı olmayan bir hadisin kabul

edilemeyeceği görüşündedir.[194] Habîb b. Ebî Sâbit (ö.119/737), “Sünneti Hicâz ehli mi daha iyi

bilir yoksa Irak ehli mi?” sorusuna, “bilakis Hicâz ehli” cevabını verir.[195] İbnu’l-Mubârek

(ö.181/797), Medinelilerin naklettiği hadislerin en sahih olduğunu söyler.[196] Hatîb (ö.463/1070)

ise tarikleri en güvenilir sünnetlerin, Mekke ve Medine ehline ait olduğunu belirtir. Onun ifadesiyle

onlarda tedlis, yalan ve hadis uydurmacılığı yok denecek kadar azdır.[197]

b) Irâk: Iraklıların naklettikleri hadislere hep kuşku ile bakılmıştır. Zührî (ö.124/741), “Iraklıdan

bir hadis işittiğinde onu iki kez araştır.”; Tâvus (ö.101/719) da, “Bir Iraklı sana yüz hadis tahdis

etse doksan dokuzunu at!”; Hişâm b. ‘Urve (ö.145/762), “Iraklı sana bin hadis nakletse dokuz yüz

doksanını at, gerisine de şüphe ile yaklaş!” demektedir.[198]

c) Kûfe: Hadis naklinde kuşku ile yaklaşılan bölgelerden biri de Kûfe’dir. Iraklılar hakkında

söylenenlerin hemen hemen aynısı Kûfeliler için de söylenmiştir. Zührî, Kûfelilerin hadislerinde

çok kusurlar bulunduğunu söylemektedir. Basralılar gibi rivâyetleri çoktur; fakat hatalı ve illetli

olanları da oldukça fazladır.[199]

Page 20: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

d) Basra: Basra ehlinden gelen rivâyetlerin isnatları açık, sünnetleri/amelî (pratik) yönleri sabittir.

Ancak hataları da çoktur.[200]

e) Şâm: Şamlıların rivâyet ettiği hadislerin mürselleri ve maktû’ları çoktur. Sikalarının naklettiği

muttasıl rivâyetler sâlihtir. Mev’izelerle alakalı olanlar çoğunluktadır.[201]

f) Yemen: Yemen ehlinin rivâyetleri ceyyid, tarikleri sahih, fakat sayıları azdır; mercileri de

Hicâzlılara dayanır.[202]

İbn Teymiye (ö728/1327), âlimlerin, Medine ehlinin rivâyet ettiği hadislerin en sahih oldukları

üzerinde ittifak ettiklerini belirtir. Sonra Basralılar daha sonra Şamlılar gelir.[203]

Bundan da anlaşıldığına göre bazen ravîler için kullanılan nisbeler, özellikle rivâyetinde tek kalan

raviler değerlendirilirken ‘fülan şuralıdır’ şeklinde yer alan ifadeler, mensup olduğu bölgeye göre,

râvi için cerh ya da ta’dil anlamı ifade edebilmektedir. Nisbeler, bilhassa ismi kapalı geçilip daha

sonra kim olduğu tespit edilen bir râvinin naklettiği hadisleri araştırıp tetkik ederken, mensup

olduğu bölgeye göre daha farklı bir yaklaşımın sergilenmesi gerektiğini ifade eder.

6. Nesâî’nin (ö.303/915) Sünen’i/Müctebâ’sı: Nesâî’nin Sünen’i, daha önce tasnif ettiği es-

Sunenu’l-kübrâ’nın özetidir. Nakledildiğine göre Nesâî, es-Sunenu’l-kübrâ’sını tasnif ettiğinde onu

Reml emîrine takdim etmiş; emîr, Sünen’deki hadislerin tamamının sahih olup olmadığını

sorduğunda, “Hayır!” cevabını almış; bunun üzerine, “Sahihlerini benim için ayırt et!” diye talepte

bulunmuş; bu emri yerine getiren Nesâî, es-Sunenu’s-suğrâ’yı yani el-Müctebâ’yı/es-Sünen’i

oluşturmuştur.[204]

Nesâî Sünen’indeki hadisler hakkında herhangi bir değerlendirme yapmaz. Ancak es-Sunenu’l-

kübrâ’yı özetleme esnasında zayıf olup tenkit edilen bütün rivâyetleri çıkardığını ve Sünen’deki

hadislerin tamamının sahih olduğunu belirtir.[205] İlletlerini açıklayarak es-Sunenu’l-kübrâ’ya

aldığı birçok zayıf hadisi terk etmesi buna delalet eder. Bu durumda sahih adı verilen eserler gibi,

toplu bir değerlendirme ile ‘Sünen’deki hadislerin tamamı, dereceleri farklı da olsa Nesâî’ye göre

mamulün bihtir’, denilebilir. Bu yüzden Ebû Abdillah b. Ruşeyd (ö.722/1322), Müctebâ’nın,

Buhârî ve Müslim’in Sahihlerinden hemen sonra geldiğini ve Sahihaynın dışında en az zayıf hadis

içeren, cerhe uğramış en az ricâli bulunan bir eser olduğunu belirtir.[206] Bununla beraber bazı

âlimler kütüb-i sitte içerisinde üçüncü sırayı Nesâî’ye değil, Ebû Dâvûd’a verir. Bazıları Nesâî’nin

Buhârî, Müslim ve Ebû Dâvûd’dan sonra dördüncü sırada, bazıları da Tirmizî’den sonra geldiğini

söyler.[207] Fakat bu son değerlendirme el-Müctebâ için değil de, es-Sunenu’l-kübrâ için doğru

olabilir.

Nesâî, metot olarak terkinde icma edilmemiş herkesten hadis almayı prensip edinmiştir.[208] O,

ricâli tanıma ve hadislerin illetlerini bilmede, döneminin otoritesidir. Hadisleri derinlemesine

araştıran iyi bir tenkitçidir. En küçük bir kapalılıktan dolayı râviyi terk eder. Ebû Ali en-Nisâbûrî

(ö.350/961), onun râviler konusunda Müslim’den, Sa’d b. Ali ez-Zencânî (ö.471/1078) ise Buhârî

ve Müslim’den daha titiz olduğunu söyler. İstinbat açısından Buhârî’ye benzer. Bundan dolayı

birçok hâfız ona es-Sahîh demiştir. Ebû Ali en-Nîsâbûrî, İbn Adiyy (ö.365/975), Dârekûtnî

(ö.385/995), Hâkim (ö.405/1014), İbn Mende (ö.395/1004) ve Hatîb (ö.463/1070)

bunlardandır.[209]

Nesâî’nin bablarında fıkhî hüküm yansıtan ifadeler çok fazla değildir; daha çok hadislerin içeriğini

yansıtmayı esas alır; amelî yönü bizzat hadis metinleriyle vermeye çalışır. Genel olarak merfû’

hadisleri ele alır. Râvilerin ihtilafı söz konusu olduğunda, nadir olarak mevkûf ve maktû’ rivâyetler

de nakleder. Bir râviyi tevsik veya garib bir ifadeyi açıklamak gibi bazı faydalı bilgiler de verir.

Nesâî hadis naklinde çok titiz ve müteşeddit olmasına rağmen tenkitten kurtulamamış, bazı

hadisleri ve râvileri tenkit edilmiştir. İbn Kesîr (ö.774/1372), hem ismi ve hem hâli/durumu

meçhûl, aynı zamanda cerhe uğramış bazı râvilerinin bulunduğunu, dolayısıyla eserinde mu’allel

ve münker gibi bazı zayıf hadislerin de yer aldığını söyler. Buna karşılık İbn Hacer (ö.852/1448),

Page 21: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

‘Buhârî ve Müslim’den sonra en az zayıf hadis ve en az mecrûh ricâli bulunan bir eser olduğunu

belirtir.[210] İbn Kesîr’in bu değerlendirmesi es-Sunenu’l-kübrâ için doğru olabilir.

Nesâî’nin Sünen’indeki hadisler ise; 1) Buhârî ve Müslim’in muvafakat ettiği hadisler; 2) Buhârî

ve Müslim’de olmayıp sika râvilerle gelen senedi muttasıl hadisler; 3) Hasen hadis gibi sıhhat

şartlarında hafif eksik olan hadisler; 4) Bunlardan daha aşağı derecede olup zayıflardan gelen

fakat asılları bilinen hadisler olduğu görülür. Bu son kategoride yer alan hadisleri de mutabaât

veya şevâhit amaçlı zikreder. Zayıfların, rivâyetinde tek kaldığı hadisler azdır. Eğer böyle bir

nakilde bulunursa bunu da açıklar. Bu kategorideki hadislerden daha düşük olup tahriç ettiği bir

hadis varsa -ki bu mânâda zikrettiği hadisler yok denecek kadar azdır-, onu da mutlaka açıklar.

Bazı metrûk kişilerden hadis nakleder; ancak onlardan vâhi derecede zayıf bir rivâyet almışsa onu

da açıklar. Son derece nadir olan bu tür rivâyetleri bilgilendirme amacıyla zikretmiş olabilir.

Âlimlerin verdigi bilgiye göre kitabında mevzû hadis yoktur. Ancak mechûl hadis konusunda bazen

mütesâhil davranır.[211]

7. Dârimî’nin (ö.255/868) Sünen’i: İbn Hacer’in (ö.852/1448) belirttiğine göre Dârimî’nin Sünen’i

derece bakımından diğer sünenlerden daha aşağı değildir; bilakis Kütüb-i Hamseye dâhil edilecek

olsa, İbn Mâce’den daha önce gelir. Çünkü birçok yönüyle İbn Mâce’nin Sünen’inden daha iyi

konumdadır.[212] İbnu’s-Salâh (ö.643/1245), Nevevî (ö.676/1277), Salâhuddîn Halîl el-‘Alâî

(ö.761/1359) ve İbn Hacer gibi âlimler, Dârimî’nin Sünen’inin, Kütüb-i sitte’nin altıncı kitabı

olarak kabul edilmesinin daha uygun olacağı görüşündedirler.[213] el-‘Alâî, ayrıca ‘Sünen’de

mürsel ve mavkûf hadisler bulunuyor olsa da, zayıf ricâli az, şâz ve münkerleri nadirdir’

demektedir.[214] Bazılarınca Sünen’e “es-Sahih” denmesinin sebebi de bu olmalıdır. Bununla

beraber Irâkî (ö.806/1403) Dârimî’nin Sünen’indeki hadislerin bir çoğunun mürsel, munkatı’,

mu’dal ve maktû’ olduğunu belirtir.[215] El-Bikâî (ö.885/1480) de aynı şeyi söyler.[216]

Muhammed b. İsmail el-Emîr es-San’ânî, daha da ileriye giderek onda mevzû rivâyetlerin de

bulunduğunu ifade eder.[217] Bizzat Dârimî’nin kendisi de bazı hadislerin mürsel[218],

munkatı’[219] dolayısıyla zayıf olduğunu belirtir; bazı hadisleri diğerlerine tercih eder.[220] Ayrıca

Dârimî’nin bir kısım râvileri de tanınmamaktadır. Dolayısıyla bu râvilerin rivâyet ettikleri hadisler

zayıftır.[221] İbn Hacer, içinde zayıf ve mevzû hadislerin bulunması nedeniyle Dârimî’nin

Sünen’ine “es-Sahih” adının verilemeyeceği görüşündedir.[222] Aslında Sünen türü eserlerde

genel olarak sıhhat yönünden her tür hadis bulunabilmektedir.[223] Hüseyn Selîm Esed’in

değerlendirmesine göre Sünen’deki hadislerin 2185’i sahih, 278’i hasen, 226’sı da isnad yönünden

zayıftır.[224] Netice itibariyle Dârimî’nin Sünen’inde pek çok sahih hadisin yanı sıra hasen, zayıf,

hatta bazı âlimlere göre mevzû hadislerin de bulunduğunu söylemek mümkündür.[225] Fakat

mevzû denebilecek rivayetler yok denecek kadar azdır. Dârimî’nin genel olarak sıhhat yönünden

değerlendirmeye tâbi tuttuğu rivâyetlerin sayısı çok azdır. Sükût edip değerlendirme ifadeleri

kulanmadığı hadisler ona göre ma’mûlun bihtir.

8. İbn Mâce’nin (ö.273/886) Sünen’i: İbn Mâce’nin Sünen’inde sahih ve hasen hadislerin yanı sıra

zayıf, münker, hatta az da olsa mevzû/uydurma/asılsız rivâyetler de vardır.[226] Abdurreşîd en-

Nu’mânî el-Hindî (ö.1143/1730), İbnu’l-Cevzî’nin (ö.597/1200), el-Mevzûât’ına, İbn Mâce’ye ait

mevzû diye dercettiği hadisleri tek tek sayarak otuzdört olduğunu, ayrıca başka bazı hâfızların

mevzû olduğuna hüküm verdiği yedi rivâyet daha tespit ederek bu sayının kırkbire ulaştığını

belirtir. İbn Mâce’nin Sünen’inde, dereceleri birbirinden farklı azımsanmayacak kadar zayıf

hadisin yer aldığını, bir araya getirilecek olursa bunların nerede ise bir cilde ulaşacağını söyler.

Zehebî (ö.748/1347) de bine yakın hadisinin hüccet olamayacağını belirtir. El-Mizzî (ö.741/1341),

İbn Mâce’nin infirat ettiği/naklinde tek kaldığı hadislerin tümünün zayıf olduğunu söyler.[227]

Ancak İbn Mâce’nin rivâyetinde tek kaldığı hadislere müracaat edildiğinde bunun böyle olmadığı

görülür. Bilakis bunların içinde sahih ve hasen olanlar da vardır. Örneğin, Sünen’nin Mukaddime

bölümünde yer alan 23 nolu hadis bunlardan biridir. Hadisin sonunda düşülen notta İbn Mâce’nin

bu naklinde infirat ettiği/naklinde tek kaldığı belirtildiği halde isnadının sahih olduğu, senedinde

yer alan râvilerinin tamamıyla Buhârî ve Müslim’in ihticac ettiği belirtilmektedir.[228] Ebû

Abdillah b. Ruşeyd (ö.722/1322), İbn Mâce’nin yalancılıkla itham edilmiş râvilerden teferrüt

ettiği/rivâyetinde tek kaldığı hadisler de tahriç ettiğini belirtmektedir.[229] Muhammed Fuad

Abdulbakî’nin belirttiğine göre Sünen’in 4341 hadisinden 3002’si kütüb-i sittenin diğer müellifleri

Page 22: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

tarafından tahriç edilmiş, geri kalan 1339’unda İbn Mâce infirat etmiş/rivâyetinde tek kalmış;

bunların 428’nin ricali sika, isnadı sahih; 199’unun isnadı hasen, 613’ünün isnadı zayıf; 99’u ya

çok zayıf/vâhi, ya münker, ya da uydurmadır.[230] Albânî de İbn Mâce’nin Sünen’inde 44 hadisin

mevzû olduğunu belirtir.[231]

İbn Mâce’den yararlanma konusunda yapılacak iki şey vardır: Birincisi, Muhammed Fuad

Abdulbakî’nin neşrini kullanmaktır. Ahmed b. Ebî Bekr el-Bûsîrî (ö.840/1436), Mısbâhu’z-zucâce

fî Zevâidi’bni Mâce adlı eserinde kütüb-i sittenin diğer beş kitabında bulunmayıp sadece İbn

Mâce’de yer alan rivâyetleri bir araya getirmiş, hadis veya râvileri sahih, hasen, zayıf, vâhi,

münker, ma’lûl, mevzû ve benzeri yönden değerlendirerek durumlarını açıklamıştır. Muhammed

Fuad Abdulbakî, İbn Mâce’nin Sünen’ini, el-Bûsîrî’nin bu değerlendirmelerini, ilgili hadislerin

sonuna küçük puntolarla yerleştirerek neşretmiştır. İbn Mâce’den yararlanırken “ve fi’z-Zevâid:…”

diye başlayan bu bilgilerle Muhammed Fuad Abdulbakî’nin kaydettiği diğer değerlendirme

ifadelerini dikkate almak son derece önemlidir. İkincisi, hadisleri bab eksenli ele almaktır.

Sünen’deki hadisler, bab eksenli ele alındığında, dörtbin küsür hadisten binbeşyüz küsür[232]

baba mesnet olacak kadar yeterli sahih hadisin mevcut olduğu, dolayısıyla birçok zayıf rivâyetin,

babın hükmünü olumsuz mânâda etkilemediği görülecektir.[233]

Sonuç Ve Değerlendirme

Bilindiği üzere âlimlerce muteber kabul edilen bazı hadis kaynaklarında zayıf hadislerin yer alması

sorun olmuş, değişik kesimlerce tartışılarak tenkitler yöneltilmiştir. Bazı tenkitlerin yerinde ve

haklı olduğunu kabul etmekle beraber, bir kısmının, hadis kaynaklarını yanlış ya da farklı okuma

yönteminden kaynaklandığı için, yersiz ve haksız olduğunu söylemek yanlış olmaz. Örneğin ricâl

eksenli Müsned ve Mu’cemlerin genel amacı arşivleme olduğu için müellifleri, eserlerini

oluştururlarken mütesâhil davranmış, hadisin muhtevasına göre bilinçli olarak zayıf rivâyetlere

de yer vermişlerdir. Bab eksenli Câmi’ ve Sünenlerde ise, babına göre bazen zorunlu ve kaçınılmaz

olarak zayıf hadislere de yer verilmiştir. Eğer müellif, hadisin zayıf olduğunu belirtmiş ve zayıflık

sebebini de açıklamışsa, bunu mutlaka bir sebebe binaen eserine almıştır. Her bir hadis müstakil

bir şekilde hüküm kaynağı olarak değil de, bab eksenli ve bab içindeki fonksiyonuna göre ele

alınırsa, bu durumun eser ve müellif için bir nâkısa teşkil etmediği görülecektir. Önemli olan bu

sebebi keşfetmek ve verilmek istenen mesajı doğru algılamaktır. Yoksa hiçbir müellif zayıf ya da

münker olduğunu belirterek bir hadisi eserine tenkit edilmek için almaz. Bununla beraber bir

müellif, durumunu belirtmeksizin zayıf veya asılsız bir rivâyeti bir hükme dayanak olarak

zikretmişse, bu da bir tenkit sebebidir. Çünkü sıhhat kriterlerini isabetli bir şekilde

uygulayamamış demektir.

Bir hadis kaynağında yer alan bütün hadislerin, müellifinin ne yaptığına, metot ve amacına

bakılmaksızın, tek tek müspet mânâda hüküm kaynağı olarak algılanması, bazı eserler için ciddi

bir sorun teşkil eder. Çünkü böyle bir yaklaşımın, kaynak niteliğindeki herhangi bir eserde, zayıf

hadisin varlığına tahammülü yoktur. Oysa müellifin bab içinde rivâyete yüklediği fonksiyon, bazen

onun zayıf olmasını zorunlu kılabilir. “Hadis eksenli” yaklaşıma göre müellifin fıkhî bir amaç

gütmesinin veya olağan üstü bir seçim yapmasının ya da rivâyeti zikrettiği yerin hiçbir önemi

yoktur. Müelliften beklenen zikrettiği hadislerin sahih olmasıdır. Çünkü bu yaklaşıma göre hadis

eserleri sadece birer hüküm kaynağıdır. Bir konu hakkında lazım olan sahih bir hadisi bulmak

yeterlidir. Oysa hadisler “bab eksenli” ele alındığında, özellikle ale’l-ebvâb/konulu hadis

kaynaklarının zayıf hadis zikretmelerinin amaçsız olmadığı görülecek, böylece, en azından bir

kısmı, sorun olarak algılanmayacaktır. Örneğin Müslim her babın ilk hadisleri dışında mütabaât

ve şevâhid ve benzeri amaçlarla zayıf hadisler de zikreder. Çünkü onun için aslolan ilk hadislerdir.

Tirmizî ise bab içinde zikrettiği birçok zayıf hadisin durumunu açıklar; bunları ya bab içinde başka

bir hadisi desteklemek veya durumdan haberdar etmek ya da ulemânın ameline mazhar olduğu

için zikreder. Aslında bu tür eserlerde, musanniflerinin, babların ihtiva ettiği hükme sağlam

dayanak sunup sunamadıklarına bakmak gerekir. Eğer zikrettikleri babın ihtiva ettiği hükme

sağlam bir dayanak sunabilmişlerse, daha sonra değişik amaçlarla aynı babın içinde zayıf hadis

zikretmelerinin tenkit edilecek bir yanı kalmaz. Önemli olan, eserden, bu durumu bilerek

Page 23: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

yararlanmak, hadisleri tek tek hüküm kaynağı olarak değil, bab eksenli ele almak ve bab içinde

sahih bir rivâyeti bulabilmektir. Bu yaklaşım hem yararlanma ve hem de tenkit noktasında

yanılgıları en aza indirgeyecektir. Burada şunu da belirtmekte yarar var: Hadis kaynaklarındaki

her hadisi hüküm kaynağı olarak algılamak farklı bir şeydir; ihtiyaca göre hadisleri alıp

yorumlamak ve ona göre yararlanmak ayrı bir şeydir. Bab eksenli yaklaşım bize hadis kaynaklarını

sıhhatli bir şekilde algılamamıza yardımcı olacaktır.

Ale’l-ebvâb eserler, babları çoğu kez olgudan nassa hareketle oluşturulduğu için, tasnif edildikleri

dönemlerde toplumun inanç, ibâdet ve sosyal hayatına yön vermek gibi bir fonksiyon icra

etmelerinin yanı sıra, itikâdî, fikrî ve fıkhî problemler çerçevesinde günlük tartışmalara çözüm

getirmek gibi bir görev de ifâ etmekteydiler. Örneğin Buhârî’nin Sahîh’inde imanın artıp eksilmesi

ile ilgili bab, Ebû Dâvûd’un Sünen’inde “men kâle” şeklinde yer alan bablar, olgudan nassa giden

bir metotla teşekkül eden bablardır ve tartışılan meselelere cevap niteliği taşımaktadır. Bunu şu

örnekte daha da somutlaştırabiliriz: Ebû Dâvûd’un “Namazı kesen/bozan şeyler babı”nda

sunduğu maddelerin her biri için, hemen arkasından, “kılanın önünden kadının geçmesi namazı

bozmaz diyen kimse ile ilgili bab”[303], “kılanın önünden merkebin geçmesi namazı bozmaz diyen

kimse ile ilgili bab”[304], “kılanın önünden köpeğin geçmesi namazı bozmaz diyen kimse ile ilgili

bab”[305], “kılanın önünden geçen hiçbir şey namazı bozmaz diyen kimse ile ilgili bab”[306]

şeklinde peş peşe zikrettiği bablar, ilgili babtaki maddelere ve farklı görüşlere cevap niteliği

taşımaktadır.

Cevap niteliği taşıyan rivâyetler içinde zayıf olanlar da bulunabilmektedir.[307] Bu durumlarda

sıhhatten ziyâde mevcut rivâyetlerin ilgili bablarda nakli söz konusudur. Müellif bunu yaparken

hadislerin durumunu da belirtir. Aslında bu, bir mânâda söz konusu görüş ve iddiayı

olumsuzlama operasyonudur. Zirâ Ebû Dâvûd, “namazı bozan şeyler babı” altında zikrettiği

hadislerin belirttiği sıhhat durumlarıyla, aslında namazı neyin bozmadığını ortaya koymaktadır.

Çünkü, “Sizden biriniz sütresiz namaz kılarken önünden köpek, eşek, domuz, Yahûdî, Mecûsî ve

kadın geçerse namazı bozulur.”[308] rivâyetinde, namazı bozduğu ifade edilen hususların münker

bir rivâyete dayandığını ortaya koymakla, aslında söz konusu hususların namazı bozmadığını

ifade etmiş olmaktadır. Burada hükmü belirleyen, rivâyetin münkerliği yani zayıflığıdır. Diğer bir

ifade ile müellif hadiste söz konusu edilen meselelerin münker hadisle sabit olamayaceağını ifade

etmiş olmaktadır. Olumsuz bir uygulama, çürük bir delile dayanıyorsa, o çürüklüğü ortaya

koymak suretiyle bazen olumsuz bir uygulamanın olumlu hâle dönmesine vesile olabilir.

Dolayısıyla bazen zayıf ya da münker nitelikli bir rivâyeti nakletmek, bizatihi çözümün kendisi

olabilir. Çünkü burada probleme cevap, rivâyetin zayıflığıdır. Buna göre zayıflığı belirtilerek

zikredilen her hadis, her zaman olumsuz bir durum arz etmez. Önemli olan hangi maksatla

zikredildiği ve bab içinde icra ettiği fonksiyondur. Ancak, burada, musanniflerin iki zıttan birini

mensuh görme eğilimlerini de hesaba katmak gerekir.

Zayıf hadislerin ‘hadis kaynaklarında neden yer aldığını’ değil de, ‘bizatihi varlığını tartışmak’,

olumsuz bir imaj bırakır. “Filân müellif eserinde zayıf hadis nakletmiştir.”, demek bir olumsuzluk

beyanıdır. Ancak “filân müellif şu sebeplerden dolayı eserinde zayıf hadisler nakletmiştir.” sözü,

olumlu bir ifadedir. Bir eserde her hadis sadece hükme medar olmak maksadıyla zikredilmez.

Bazen hükme medar olan sahih bir hadisi desteklemek için zikredilir. Bazen sadece bir hüküm

için birkaç hadise yer verilir. Bu hadisler tek tek müstakil olarak ele alındığında isnat güvenilirliği

açısından sadece biri ele alınabilecek durumdadır. Ancak bab içinde ve toplu olarak bakıldığında

hepsinin de bir görevi ve zikrediliş amacı vardır. Mütabaât ve şevâhit amaçlı zikredilen hadisler

böyledir. Münker ve vâhi derecede zayıf olan bir hadis ise bazen olumsuzlama yoluyla bir durumu

açıklığa çıkarmak için zikredilmiş olabilir. Örneğin bir kanaat vâhi derecede zayıf bir hadise

dayanıyorsa ve onun yanlışlığını ortaya koyacak sahih bir rivâyet de yoksa, o kanaatin yanlışlığı

ancak dayanağının çürüklüğünü ortaya koymakla mümkün olur. Burada olumsuzluktan

olumluya bir gidiş söz konusudur. Zayıflıkları beyan edilerek zikredilen bazı rivâyetlerin böyle bir

fonksiyon icra etmek için zikredildiklerini söylemek yanlış olmaz. Onun için hadis musannifleri

bazen hadisin zayıflığı ile bile bir mesaj, bir hüküm beyan etmek istemişlerdir. Yoksa hiçbir hadis

müellifi, topluma yön vermek için oluşturduğu eserine, olumsuzluk olduğunu bile bile ve zayıflığını

beyan ederek gerekçesiz bir şekilde zayıf hadis nakletmez. Bu durum bize ale’l-ebvâb hadis

Page 24: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

kaynaklarını ‘hadis eksenli’ değil, ‘bab eksenli’ ve bablarla ne verilmek istendiğini dikkate alarak

okumayı gerektirir. Aksi takdirde, hadis musannifleri hakkında bu kadar olumlu beyanlar

nakledildikten sonra ‘şu eserinde şu kadar zayıf hadis vardır’ demek, birbiriyle çelişir; yapılan

olumlu beyanların gerçek dışı ve güvensiz olduğu sonucu ortaya çıkar. Müellifin zikrediş amacını

tespit edip ortaya koymadan ve özellikle bizzat kendisinin yaptığı değerlendirmeleri dikkate

almadan hadisleri kullanmak/nakletmek müellife bir haksızlıktır.

Page 25: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

sabır tavsiye etti; Cenab-ı Hakk'ın ken­di durumunda olanlar için yakında bir çıkış yolu göstereceğini söyledi.

Hudeybiye Antiaşması'ndan sonra müs­lüman olarak Medine'ye gelen. fakat Ku­reyşliler'in isteği üzerine iade edilen Ebü Basir'in muhafıziardan birini öldürerek Kızıldeniz sahilindeki Sifülbahr'e kaçtı­

ğını haber alan Ebü Cendel, kendisi gibi hapsedilmiş yetmiş kadar müslümanla oraya kaçtı. Sifülbahr'deki müslümanla­rın ticaret kervanları için tehlikeli bir güç haline geldiğini gören Kureyşliler.

müslüman olup Medine'ye gidenlerin iadesini öngören maddeden vazgeçtik­lerini. özellikle de EbQ Basir ile Ebü Cen­del ve arkadaşlarının Medine'ye kabul edilebileceklerini Hz. Peygamber'e bildir­diler. Buna karşılık ticaret kervanlarının

vurulmasına meydan verilmemesini is­tediler. Bunun üzerine Resül- i Ekrem Ebü Basir ve arkadaşlarına bir mektup göndererek Medine'ye gelmelerini em­retti. Mektup Sifülbahr'e ulaştıktan az sonra Ebü Basir vefat etti. Onun ölümün­den sonra oradaki müslümanların reisi durumunda olan Ebü Cendel arkadaş­larıyla birlikte Medine'ye gitti.

Hz. Peygamber'in vefatma kadar Me­dine'de kalan Ebü Cendel bütün gazve­lere iştirak etti. Mekke'nin fethedildiği gün müslüman olan babasıyla birlikte Dımaşk'ın fethine katıldılar. Ebü Cen­del'in Dımaşk'ta Dırar b. Hattab adlı sa­habi ile beraber şarap içtiği ve içkinin haram kılınmasından önce içenlerin sa­mimi müslüman oldukları takdirde gü­nahlarının bağışlanacağını bildiren ayeti (el-Maide 5/ 93) kendi lehlerine yorum­lamaya çalışması üzerine vali ve kuman­dan Ebü Ubeyde b. Cerrah tarafından Halife Ömer'in emriyle cezalandırıldığı ri­vayet edilmiştir.

Ebü Cendel bazı kaynaklara göre Ye­mame Savaşı'na ( 12 / 633) iştirak ede­rek orada otuz sekiz yaşında vefat et­miş, bazılarına göre ise 18 (639) yılında Ürdün'de çıkan veba salgınında baba­sıyla birlikte ölmüştür.

BİBLİYOGRAFYA:

Buhar!, "Sulh", 6, "Şunlt", 1, 15, "Megiizi", 35, "i' tisam", 7; E bO Yusuf. el-ljarac, s. 228-229; Vakıdi, ei-Megazf, II, 607-609, 630; İbn sa·d. et-Tabakat, VII, 405; İbn Abdülber. el -is· tr'ab, IV, .33-35; İbnü ' I -Esir. Üsdü 'l-gabe, VI, 54-56; a.mlf .. el -Kam il, II , 204-206; Zehebi. A'la­mü ·n-nübela', 1, 192-193; İbn Kesir, ei-Bidaye, lll, 312; Fasi, el- 'ikdü 'ş·şemfn, Beyrut 1986, VIII, 33-34; İbn Hacer, el-isabe, IV, 34; a.mlf .. Fetfıu ' l-btirf, Beyrut, ts., V, 260,262-264, 267; VIII, 174-175. GJ

lJ!IIIiıl AsRi ÇuBuKçu

EBÜ CÜHAYFE

L (bk. VEHB ei-HAYR).

_j

ı . A • -, EBU D VUD, Süleyman b. Necah

L

( c~ .:r. .:ıl.:L ~_,ı~ Y.ı ı

Ebu Davud Süleyman b. Necah ei-Kurtubi ei-Ümevi

(ö. 496 / 1103)

Kıraat alimi. _j

413'te (1 022) Kurtuba'da doğdu. Keh­hille ve Ahmed Atıyyetullah , babasını En­dülüs Emiri Hişam b. Hakem ei-Müey­yed- Billah'ın azatlısı olarak göstermiş­lerse de eski kaynaklara göre adı geçen emirin mevlası olan babası değil kendi­sidir. Daniye (Dania) ve Belensiye'de (Va­lensiye) yaşadığı bilinen Ebü Davüd 'un hayatı hakkında yeterli bilgi yoktur.

Kıraat ilmini Ebu Amr ed- Danf' den tahsil etti. Onun en önde gelen talebesi oldu ve eserlerini rivayet etti. Ayrıca İbn Abdülber en-Nemerı. İbn Dilhas ei-Uzrf. Ebü Abdullah İbn Sa'dün ei-Karavi, Ebü'I­Velid el-Bad ve Ebü Şakir ei-Hatib gibi hocalardan faydalanarak kendisini tef­sir, hadis ve fıkıh ilimlerinde de yetiştir­di. Yazısı güzel olduğu için Sahil}.-i Bu­l]iiri'yi on, Şal}.il}.-i Müslim'i de altı cilt halinde yazdı ve bu eserleri hocaları

Ebü'I-Velid ei-Bacf ile Ebü'I-Abbas ei­Uzrf'ye defalarca okudu. Kendisinden kıraat ilminde faydalanan pek çok tale­be arasında Ebü Abdullah İbn Said ed­Danf, Ebü Ali es-Sadefi. Ahmed b. Sah­_nün ei-Mürsi, Ebü Davüd Süleyman b. Yahya ei-Kurtubi ve Feth b. Halef ei-Be­lensi sayılabilir.

İbn Beşküval'in sika* olarak değerlen­dirdiği ve şahsi hayatı bakımından fazi­let ve dindarlığına işaret ettiği Ebü Da­vüd, 16 Ramazan 496'da (23 Haziran 1103) Belensiye'de vefat etti.

Eserleri. Yirmi altı telif eseri bulundu­ğu bildirilen Ebü Davüd'un bu eserle­rinden kaynaklarda zikredilenler şun­

lardır : 1. et- Tenzil ii hicii 'i'l-meşiihii. Müellifin et- Tebyin li- hicii, i't- tenzil adlı eserinin muhtasarı olup bilinen iki yazma nüshasından biri Şam'da (Darü' l­kütübi'z-Zahiriyye, nr. 5964, vr. 1-152. 184-316). diğeri Fas'ta. (Karaviyyin Ktp., nr. 226/ 1, 8 ı varak) bulunmaktadır. Te, li­iün ii resmi'I-hicil 'i'l-vii~ıc ii'l-~ur' an adıyla Fas 'ta aynı kütüphanede kayıtlı

bulunan (nr 830 / 1, 40 varak) ve Ebü Da­vüd'a ait olduğu bildirilen eserin adı ge-

EBÜ DAVOD es -SiCiSTANi

çen kitabın başka bir nüshası olması

muhtemeldir. z. Te, liiün ii uşı1li'i- iabt ve keyiiyyetihi c alii ci h eti ·ı- il]tişô.r. Yazma bir nüshası Fas'tadır (Karaviyyin Ktp., nr. 830/ 2, 2 varak). 3. el-Beyiinü'l­ciimic li- culı1mi'l-~ur'iin. Kur'an ilim­lerine dair 300 cüz hacminde bir eser­dir. 4. et-Tebyin li-hicii'i't-tenzil. Mus­hafların resm-i hattına dair altı ciltlik bir eserdir. s. el-r timiid ii uşı11i'l- ~ra , e ve'd-diyiine (ff uşali't-Kur'an ve 'd-dfn). Hacası Ebü Amr ed-Danf'nin inceleme­sinden geçtiği anlaşılan bu manzum eser 18.440 beyit ihtiva etmektedir. 6. eş- Şa­

liitü 'l- vusta. Bakara süresinin 238. aye­tinin tefsiri mahiyetinde bir ciltlik bir eserdir. Kaynaklarda adları geçen son dört eserin günümüze ulaşıp ulaşmadı­ğı bilinmemektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Hayr, Fehrese, s. 428; İbn Beşküval , eş ­Şıla, s. 203-204; Dabbi. Bugyetü'l -mültemis, s. 303-304; Zehebi, A'lamü'n-nübela', XIX, 168-170 ; a.mlf .. Ma 'ri{etü 'l-kurra', 1, 450-451; İbnü ' I-Cezeri, Gayetü'n-nihaye,l, 316-317; Da­vüdi. Tabakatü 'l·müfessirfn, ı , 207-208; Brockel­mann: GAL Suppl., ll , 349; Kehhale, Mu c ce­mü 'l-mü'elli{fn, IV, 278; izzet Hasan. Fihrisü Mal]tQtati Dari'l- kütübi'z- Zahiriyye, Dımaşk

1962, ı , 375; ei-KamQsü'l- islamf, ll, 340; Nü­veyhiz. Mu'cemü.'l-mü{essirin, 1, 217; ei-Fihri­sü 'ş-şamil (mal]!ütatü 't-tecvid), Amman 1406 / 1986, 1, 54 ; a.e. (resmü'l-mesafıif), Amman 1406/ 1986, s. 16. r;;;:ı

M ABDURRAHMAN ÇETİN

L

EBÜ DAVOD es-SİCİSTANi ( ._...;~ı ~_,ı~ Y.l )

Ebu Davı1d Süleyman b. el-Eş'as b. İshak es-Sicistani ei-Ezdi

(ö. 275/889)

Kütüb-i Sirte'den biri olan es-Sünen'in müellifi, muhaddis.

_j

202 (817 -18) yılında Sicistan'da doğ­du. 203'te (818- 19) doğduğunu söyle­yenler de vardır. Sicistan. bazılarının ile­ri sürdüğü gibi Sicistane diye de anılan Basra ' nın bir köyü olmayıp İran ile Af­ganistan arasındaki sınır bölgesidir. Aile­si aslen Yemen'in Ezd kabilesinden ol­duğu için Ezdi ve " Sicistanlı" anlamında

Siczi nisbeleriyle de anılır. Dedesinin adı­nın Bişr veya Şeddad olduğu , büyük de­desi İmran'ın Sıffin'de Hz. Ali'nin yanın­da yer aldığı ve bu savaşta öldüğü riva­yet edilmektedir.

Kurdukları vakıflar uzun yıllar devam etmiş olan zengin bir aileden gelen Ebü Davüd tahsiline Sicistan'da başladı. Ha­dis bilgisini artırmak maksadıyla on se­kiz yaşında seyahate çıkarak önce Bağ-

~19

Page 26: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

EBÜ DAVOD es-SiCiSTANl

dat'a, daha sonra Basra'ya gitti ve ora­da uzun süre kaldı. En çok faydalandığı hacası kabul edilen Basralı hadis hafızı Müslim b. İbrahim el-Ezdf başta olmak üzere Tebüzekl, Arim el-Basri ve Ebü'l­Velfd et-Tayalisf gibi muhaddislerden hadis okudu. Daha sonra diğer önemli ilim merkezlerini dolaşmaya başladı. Ço­ğu Buharf ve Müslim'in de hacası olan birçok alimden istifade etti. Mekke'de Ka· nebf ve Süleyman b. Harb, 221 ·de (836) Küfe'de Hasan b. Rebf el-Becelf, Ahmed b. Yünus el -Yerbüf, Halep'te Ebü Tevbe el-Halebf, Harran'da Ebü Ca'fer en-Nüfeylf, 222'de (837) Humus'ta Hay­ve b. Şüreyh b. Yezfd ve Yezfd b. Abdü­rabbih, Dımaşk'ta Hişam b. Ammar, Ho­rasan'da İshak b. Rahuye, Belh'te Kutey­be b. Safd, Mısır'da Ahmed b. Salih vb. hadis hafızlarından, ayrıca Ali b. Medf­nf, Safd b. MansOr ve Yahya b. Mafn gi­bi tanınmış muhaddislerden hadis öğ­rendi. İbn Hacer el-Askalanf onun 300 kadar hacası olduğunu söylemektedir. Ebü Ali ei-Gassanl, Ebü Davüd'un hoca­larını Tesmiyetü şüyul]i Ebf Davud Sü­leyman es-Sicistanf (Süleymaniye Ktp .,

Laleli, nr. 2089, vr. 74 -98) adlı risalesinde bir araya getirmiştir. Ebü Davüd, 230 (844-45) yılında doğan ve sonraları İbn Ebü Davüd adıyla tanınmış bir hadis ha­fızı olan oğlu Abdullah'ı seyahatlerinin bir kısmında yanına alarak erken bir yaş­ta hadis öğrenmesini sağladı. Kardeşi

Muhammed b. Eş'as da bu seyahatlerin­de onlara arkadaşlık etti. Muhtelif za­manlarda gittiği Bağdat'ta Ahmed b. Hanbel' in ilim meclislerine uzunca bir süre devam ederek bazı önemli fıkıh ve u süt- i fıkıh konularını ondan öğrendi;

daha sonra bunları Mesa , ilü '1- İmam Afımed b. Ifanbel adıyla bir araya ge­tirdi ( aş. bk.) Ahmed b. Hanbel'in de on­dan bir hadis rivayet ettiği, hatta es-Sü­nen 'i inceleyip beğendiği söylenir. Eğer bu rivayet doğru ise Ebü Davüd es-Sü­nen 'i kırk yaşına gelmeden kaleme al­mış demektir. Hocaları içinde en çok ha­dis toplayıp ezberleyen muhaddisin Yah­ya b. Mafn, hadislerin fıkhını en iyi anta­yanın Ahmed b. Hanbel, hadislerdeki gizli kusurları (illet) en iyi bilenin Ali b. Medinf olduğunu söylerdi.

Ebü Davüd tahsil hayatı boyunca muh­telif şehirlerde uzun süre kaldı; bu ara­da Tarsus'ta yirmi yıl ikamet etti. Mem­leketi olan Sicistan'a döndükten sonra da Herat'ta ve Bağdat'ta bulundu. Bağ­dat'ta iken Halife Mu'temid-Alellah'ın kardeşi Emir Ebü Ahmed Muvaffak b.

120

Mütevekkil, Ebü Davüd'un evine giderek zenci hareketi yüzünden Basra'nın yakı­hp yıkıldığını, halkının başka yerlere göç ettiğini , eğer Basra 'ya gelip yerleşirse İslam aleminin dört bir yanından ona gelecek talebeler sayesinde Basra'nın ye­niden canlanacağını söyledi. Ebü Davüd emfrin bu ricası üzerine Basra'ya yerleş­ti. Zenci hareketi 868-883 yılları arasın­da devam ettiğine göre (iA, XIII, 521 ı Ebü Davüd'un ölümünden beş altı yıl kadar önce Basra'ya yerleştiği söylenebilir. Bu­rada ve başka yerlerde kendisinden pek çok muhaddis faydalandı. Oğlu Abdullah başta olmak üzere Ebü Tsa et-Tirmizi, İbn Ebü'd-Dünya, bir rivayete göre Ne­sal, Abdan ei-Ahvazl, Zekeriyya b. Yah­ya es-Sad. Ebü Bişr ed-Dülabf, Ebü Be­kir ei-Hallal ve Ebü Avane el-İsferayfnl gibi muhaddis ve alimler ona talebelik ettiler. Basralı talebelerinden Muham­med b. Ahmed ei-Lü'lül ile Ebü Bekir İbn Dase kendisinden es-Sünen 'i riva­yet edenlerin en tanınmışlardır. Ebü Da­vüd 16 Şewal 27S'te (21 Şubat 889) Bas­ra'da vefat etti ve Süfyan es-Sevrl'nin kabrinin yanına defnedildi.

Hadisçiliği. Birçok hadis aliminin be­lirttiği gibi Ebü Davüd hadislerin zayıfı­nı sağlarnından ayırma, rivayetlerdeki ince kusurları tanıma ve hadis ravilerini tenkit etme hususlarında tanınmış bir alimdir. Ravileri tenkit ederken kesin bilgi sahibi olmadığı kimseler hakkında görüş bildirmekten sakınırdı. Onların gü­venilir olmadığına dair ileri sürülen ge­nel ifadelere önem vermez. hangi sebep­lerle cerh edildiklerinin açıkça söylenıne­sini isterdi. Hadis rivayetinde yetersiz ve liyakatsiz bulduğu kimselere karşı hiç müsamaha göstermez. yakını bile olsa tenkit etmekten çekinmezdi. Nitekim oğ­lu Abdullah hakkında bilinmeyen bir se­beple yalancı dediği ileri sürütınektedir (Zehebi, Mfzanü 'l -i'tidal, ll, 433) Şafıffı-i

Bul]arf'de iki rivayeti bulunan Ya'klib b. Humeyd b. Kasib'in değersiz bir kişi ol­duğunu göstermek üzere onun rivayet­lerinin yazılı olduğu kağıtlarla kitapları­nı kapladığı rivayet edilir (a.g.e., IV, 451 ). Bir hadisin senedinde kopukluk bulun­madığı ve ravilerinin zayıflığı hakkında fikir birliğine vanlmadığı takdirde onu kitabına almakta mahzur görmeyen Ebü Davüd, hayatı boyunca yazdığı 500.000 hadis arasından bu özelliklere sahip 4800 rivayeti seçerek es-Sünen'e almıştır.

Devrin hadis hafızlarından İbrahim b. Uvreme el-İsfahanl ile hadis hafızı ve fakih Ebü Bekir b. Sadaka, hiç kimse

hakkında kullanmadıkları övgü ifadele­rini Ebü Davüd için kullanmışlardır. Mü­sa b. Harün, onun hadis için yaratıldığı­nı ve ondan daha faziletli birini görme­diğini söylemiştir. Talebesi Ebü Bekir ei­HallaJ de hocasından, devrinin önde ge­len imamlarından biri ve hadislerin sağ­lamlık derecesini aniayıp kaynağına in­me hususunda en yetkili otorite diye söz etmiştir. Hakim en-Nisabürl'ye göre Ebü Davüd asrın hadis imamı idi. Muhammed b. Mahled'e göre de 100.000 hadisi ra­hatlıkla müzakere edebilirdi. Tarfl]u He­rat müellifi İbn Yasin ise onu, en ince kusurlara varıncaya kadar rivayetleri çok iyi bilen büyük bir muhaddis ve son de­rece müttaki bir kimse olarak tanıtmış­tır. İbn Hibban'a göre Ebü Davüd fıkıh ve hadisteki bilgisi, hafıza gücü ve tak­va bakımından en büyük alimlerden bi­riydi. Ebü Abdullah İbn Mende, hadisle­rin sağlamını sakatından. doğrusunu yan­Iışından dört muhaddisin ayırabildiğini söyleyerek sırasıyla Buharf. Müslim, Ebü Davüd ve Nesainin adını verirdi.

es-Sünen'i tasnif ettikten sonra is­lam dünyasında şöhreti artan Ebü Da­vüd, hadis ilmindeki otoritesi yanında fıkıh bilgisiyle de dikkati çekmiştir. Her­hangi bir mezhebi taklit etmediği halde Ebü Ya'la el-Ferra (Taba~atü ' l - Hanabile,

1, 159), Ebü İshak eş-Şirazi(Taba~atü ' l ­fu~aM,, ı , 171) ve Ebü' I-Yümn ei-Uley­ml (el·Menhecü' f ·aJ:tmed, 1, 256-258) onu Ahmed b. Hanbel' in talebesi olan Han­belf fukahası. Sübkf de (Tabakat, ll, 293-296) Şafii fukahası arasında saymışlardır.

Ebü Davüd, Kur 'an-ı Kerim'den sonra sünneti ön planda tutma konusunda Se­lefiyye'nin metodunu benimsemiştir. Ha­yat tarzı bakımından Hz. Peygamber' e benzetilen Ahmed b. Hanbel'i kendisine örnek aldığı ve zahidane bir hayat sür­düğü belirtilmektedir. ilmi her şeyin üs­tünde tuttuğu için -Buharl'nin de yaptı­ğı gibi - Emfr Ebü Ahmed el -Muvaffak b. Mütevekkil'in, kendi çocuklarına özel olarak es-Sünen' i akutması teklifini red­detmiş, onlar da diğer hadis talebele­riyle birlikte ayrı bir bölmede Ebu Da­vüd'un derslerine devam etmişlerdir.

Ebü Davüd'un güzel sözleri vardır: " Baş olma sevdası gizli şehvettir". "Sözün ha­yırlısı kulağa izinsiz girendir". " Giyeceğe

ve yiyeceğe değer vermeyen kimse vü­cudunu rahat ettirir". Pratik sonuçlara değer verdiği anlaşılan Ebü Davüd, es­Sünen'deki şu dört hadisin iyi bir müs­lüman olmak isteyen kişiye kafi gelece­ğini söylerdi: "Ameller niyetiere göre de-

Page 27: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ğerlendirilir" . "İnsanın kendini ilgilendir­meyen işleri bırakması. onun iyi bir müs­lüman olduğunu gösterir". "Kişi kendisi için istediği şeyi kardeşi için de isteme­dikçe iyi bir mürnin olamaz". "Helal de bellidir haram da. Ancak bunların ara­sında (sakınılması gerekli), halkın çoğu­nun helal mi haram mı olduğunu bilme­diği şüpheli konular vardır".

Eserleri. 1. es-Sünen•. Sahihinden za­yıfına kadar İslam hukukuyla ilgili 4800 hadisi topladığı. bunlardan ileri derece­de zayıf olanları belirtmeye özen göster­diği bir eser olup İslam dünyasında bü­yük rağbet görmüştür. Muhtelif şerhle­

ri bulunan es-Sünen Kahire'de neşredil­miş ( 1280). daha sonra da pek çok bas­kısı yapılmıştır. 2. el-Merasil* . 544 mür­sel hadisi ihtiva eden ve sahasının ilk ve orüinal eseri olan kitap, bilindiği kada­rıyla ilk defa All es-Sünni e~-Trablusı ta­rafından senedieri zikredilmeksizin neş­redilmiş (Kahire ı 3 ı 0), daha sonra se­nedleriyle birlikte muhtelif baskıları ya­pılmıştır. 3. Mesa, ilü '1- İmam AJ:ımed b. Hanbel. el-Mesa, ilü 'll eti hillefe caleyhe'l-İmam Af:ımed b. lfanbel adıy­la da bilinen eser, Ahmed b. Hanbel'e sorulan bazı soruların Ebü Davüd tara­fından kaydedilen cevaplarından ibaret­tir. Fıkıh bablarına göre tertip edilen ki­tap Muhammed Behcet Beytar tarafın- . dan neşre hazırlanmış ve · Reşld Rıza'' nı rı takdim yazısıyla yayımtarimıştır (Kahire ı 353) 4. İcabtitühU calt1 su,alati Ebi CUbeyd Miıf:ıammed b .. <Ali b. eaşman el-Acurri. Ravilerin cerh ve ta'dil*ine dair talebesi Ebü Ubeyd el-Acurrl'nin

sorularına verdiği cevapları ihtiva eden ve Acurrl tarafından derlenen eser beş cüzden meydana gelmektedir. İbn Ha­cer'in Teh?Jbü't- Teh?fb'de çok fayda­landığı bu eserin Köprülü Kütüphanesi'n­deki üçüncü cüzü (nr. 292, 30 varak) Mu­hammed Ali Kasırn el-Ömer! tarafından yayımlanmıştır (Medine 1403). Dördüncü ve beşinci cüzleri Bibliotheque Nationa­le'de bulunan (nr. 2085, 68 varak) eserin birinci ve ikinci cüzlerinin günümüze ula­şıp ulaşmadığı bilinmemektedir. 5. Risa ­letü Ebi Davud ila ehli Mekke if vaşfi Sünenihi. Risale if vaşfi te, lifihi li- ki­tabi's-Sünen adıyla da anılan risale, bir müellifin kendi eserini tanıtıp benzer­leriyle karşılaştırması ve o devirde pek adet olmayan bir usulü ortaya koyması bakımından önem taşımaktadır. Eserin Darü'l-kütübi'z-Zahiriyye'deki yegane nüshasını (Hadis, nr. 348, vr. 188•- 19! • ) ilk defa Zahid Kevserl (Kahire ı 369), da­ha sonra da Muhammed Lutfı es-Sabbağ (Beyrut ı 394, 1405) yayımlamışlardır. 6.

Kitabü 'z- Zühd. Mağrib hattıyla yazılmış bir nüshası Fas'ta Karaviyyin Kütüphane­si'nde bulunmaktadır (nr. 80/ I 33). 7. Tes­miyetü i./]ve elle?ine ruviye canhümü'l­J:ıadfş. Tesmiyetü'l ~i./] ve min ehli'l- em­şar adıyla da bilinen risale ri~rü ' l- kütu­bi'z - iahiriyye'dedir (Mecmua, nr. 129, vr. 2J6•-223b). 8. KitabU'l-Bd cs . ve-·n-iıü­şıir_ 8rockelmarih . bu e~ierifı- Dımaşk'ta bufundoği.ınu sÖyl_einekt~ctir (bAL: lAr.!. ııi , ı 89) 9. k1tabil'l-kcideİ. atrnümüze · gelip gelmediğ i . biİihrri~yen eser, et ~·Red cala ehli'i-~ader ve et-Red ca.le'l-~a" deİiyye adlarıyla da anılrriaktadır.

Ebü Davüd es-Sicistani'nin icabalüha 'ala su'alali Ebr 'Ubeyd adlı eserinin üçüncü cüzühün zahrlyesiyle ilk iki sayfası (Nuruosmaniye Ktp., nr. 292)

EBÜ DAVOD et-TAVALisT

Ebü Davüd'un bunlardan başka Na­si./]u'l-Kur,an ve mensu./]uh, Dela,i­lü 'n- nübüvve, et- Teferrüd ii' s- sü­nen, Feia, ilü '1- enşar, Müsnedü Ma­lik, ed-Duca,, İbtida,ü'l-vahy, A./]­btlrü'l-havaric, Ma teferrede bihi eh­lü 'l- emŞar ve el-Adabü 'ş-şerciyye ad­lı eserlerinin bulunduğu kaynaklarda zik­redilmektedir.

Ebü Davüd hakkında müstakil bazı

eserler kaleme alınmış ve ilmi araştır­malar yapılmıştır. Ebü Ahmed ei-Cellü­dl'nin (ö.302/ 914-15) A./]btlru Ebi Da­vud adlı bir eseri vardır (Aga Büzürg-i Tahrani, ı . 316) . ümmülkura Üniversite­si'nde Muhammed Slran Efendi ei-Endo­nlsl' nin el-Metrukun ve '1 -mechulı1n ve merviyyatühüm if Süneni Ebi Davud es -Sicistanf adıyla yaptığı yüksek li­sans tezi basılmıştır (Mekke 1396/ ı 976). Takıyyüddin el-Mezahirl en-Nedvl, Ebu Davud el-imam el-J:ıaiı? el-fa~Ih adlı araştırmasında (Ayn 1978) Ebü Davüd 'un hayatını ve ilmi şahsiyetini incelemiştir. Muawad b. Bilal el-Avfi, yine ümmül­kura Üniversitesi'nde Ebu Davud es­Sicisttlni ve eşeruhu if cilmi'l- J:ıadfş adlı bir yüksek lisans tezi hazırlamıştır (Mekke 1400/ 1980). Muhammed Lutfl es-Sabbağ'ın da Ebı1 Davud J:ıayatühı1 ve Sünerıühu adlı bir çalışması bulun­maktadır (Beyrut 1405/ 1985) .

BİBLİYOGRAFYA : Ebü Davai:t, Sünen (nşr. Kemal Yüsuf el-Hüt),

Beynit 14091 1988, naşirin mukaddimesi, ı , 7 -20; Hatib, Tfirff)u Bagdfid, IX, 55-59; Şfrazf, Ta­bakatü '[.fukahfi', ı, 171; Tabakatü ' /-Hanabi­/e, ·,, 159; N.evevf, Tehzfb, ı'ı , 224 ·227; Zehebf, A'lamü'n-nübeta', Xlli, 203-221 ; a.mlf., Mrza­nü'l-i'tidal, ll , 433 ; IV, 451; Sübkf, Tabakat, ll, 293 -296 ; ibn Hacer. Teh?fbü't -Teh?fb, IV, 169-173; Uleymf. e/-Menhecü'/-ahmed ( nşr. M. Muh­yiddin Abdülhamfd - Ad il Nüveyhiz), Beyrut 1403/ 1983, 1, 256-258; Keş{ü 'z-zunün, ll , 1387, 1004-1006, 1402, 1458 ; Brockelmann, GAL (Ar.), lll , 185-189 ; Bedran, Tefı?Fbü Tarff)i Dı­maş~, VI , 246-247; M. Abdurrahman eı-Müba­rekfurf. Mu~addimetü TuJ:ı{eti'l-AJ:ıve?i, Kahi­re 1386/ 1967, 1, 352-353; Sezgin, GAS, 1, 149-152, 165; Aga Büzürg-i Tahtanf. e?·:ferr'a ila teşani{i'ş-Şf'a, Beyrut 1403 / 1983, 1, 316; Nü­veyhiz, Mu'cemü'/-mü{essirfn, 1, 215 ; Kays Al-i Kays, el-lran(ıjyün, 11/1, s. 244-254; Şe­şen. Fihrisü mahtütfiti 't-tıbbi ' l - islfimf, 1, 157 ; "Ebu Davüd es·-·sİcist~i" , 'Alemü 'l-kütüb, V/2, Kahire 1984, s. 759; Vahid Çabuk, "Zenc", iA, XIII, 521-522; J. Robson. "Abü Dii'üd al ­SiQiistiini", E/2 (Fr.). 1, 117.

L

Iii M. yAŞAR KANDEMİR

EBO DAVOD et-TAYALiSİ

(bk. TAYALiSI). _j

121

Page 28: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

mücerred ii esmô.'i ricô.li Süneni İbn Mô.ce'yi kaleme almıştır (Riyad ı409/

ı988).

es-Sünen üzerinde daha farklı çalışma­lar da yapılmıştır. Tabip filozof Abdüllatif ei-Bağdadi'nin eserin muhtelif kitapların­dan derlediği ve öğrencisi Muhammed b. Yusuf ei-Birzali'ye okutup şerhettiği, onun da yeniden düzenlediği Kitô.bü'l-Erba'in et-tıbbiyye el-müsta}Jrece min Süneni İbn Mô.ce ve şerJ:ıuhô. adlı çalışması bun­lardan biridir (nşr. Abdullah KennOn, Me­celletü Ma'hedi'l-mal].tütati'l-'Arabiyye, XVIII [ı392/ı972J, s. 8ı-ı58; nşr. Kemal YO­sufel-HOt, Beyrut ı405/ı985). Muhammed Abdürreşid en-Nu'mani, S ünen-i İbn Mô.­ce'ye mukaddime mahiyetinde Mô. temes­sü ileyhi'l-J:ıô.ce li-men yutô.li'u Süne­ne İbn Mô.ce adlı bir eser yazmış, bunu Abdullah İbrahim el-Ensari, Muhammed Hüseyin ed-Dihlevi'nin Ret'u'l-iltibô.s 'alô. ba'zı'n-nô.s'ı ile birlikte yayımlamış (Dev­ha ı 404). eser ayrıca Abdülfettah Ebu Gudde tarafından el-İmô.m İbn Mô.ce ve kitô.bühu es-Sünen adıyla neşredilmiş­tir (Beyrut 1419) . Nasırüddin el-Eibani, Şa­

J:ıiJ:ıu Süneni İbn Mô.ce (l-Ll, Beyrut 1406/ 1986; 1-11, Riyad 1408/1988) ve Za'itü Sü­neni İbn Mô.ce (Beyrut I 409/1 988; Riyad I 408; I 4 I 7 II 997) adıyla iki eser kaleme al­mıştır. Elbfıni es-Sünen'deki hadislerden 3S03'ünü sahih, 948'ini zayıf, otuz doku­zunu mevzu olarak değerlendirmiştir. Zü­heyr Şaviş bu çalışmanın bir fihristini ya­yımlamıştır (Feharisü Şa/:ıfl:ıi ve Za'ffl Sü­neni İbn Mace, Beyrut 1408). Robson'un "The Transmission of lbn Maga's-'Sunan"' adlı makalesini (JSS, ııı [ı 958J, s. ı 29- ı4I) Musa Erkaya Türkçe'ye çevirmiştir (Dini Araştırmalar, VIII/23 [2005J, s. 287-298).

BİBLİYOGRAFYA :

İbn Miice, es-Sünen (nşr. M. Fuad Abdülbaki), Kahire 1373/1953, neşredenin girişi , ll, 1519-1520; a.e. (nşr. M. Mustafa el-A'zaml). Riyad 1403/ 1983, neşredenin girişi, l, 15-16; Zehebl. Te?ki­retü'l·f:ıu{ffi?, ll, 636; lll, 1132; a.mlf., A'lamü'n­nübela', Xlll, 278-280; İbn Hacer, Tefı?ibü 't-Teh­?ib, IX, 531-532; Keşfü'?-?Unün, ll, 1004; Broc­kelmann, GAL Suppl., ll, 82; lzaf:ıu'l-meknün, ll, 28; Sezgin. GAS (Ar.). ı, 287-288; Zirikll, el-A'lam (Fethullah). IV, 33; Sa'dl el-Haşim!, Ebü Zür'a er­Razi ve cühüdühü fi's·sünneti'n-nebeviyye, Me­dine 1409/1989, lll, 1010-1020; M. Abdürreşld en-Nu'manl, el-İmam İbn Mace ve kitabühü es­

Sünen (nşr. Abdülfettah Ebu Gudde). Beyrut 1419, s. 177-180, 192-222; Kettanl, er-Risaletü'l­müstetrafe (Özbek). s. 404-405; Osman Güner, "İbn Mace'nin Süneni ve Kütüb-i Sitte'deki ye­ri", Ondokuz Mayts Üniversitesi İliihiyat Fakül­tesi Dergisi, sy. 9, Samsun 1996, s. 191-207; İsma­il L. Çakan, "BGslri, Ahmed b. Ebü Bekir", DİA, VI, 468; M. Yaşar Kandemir, "Moğuıtay b. Kılıç", a.e., XXX, 230. ı:;ç;ı

1!1!1 M. YAŞAR KANDEMİR

es-SÜNEN (~f)

Ebu Davfid es-Sicistani'nin (ö. 275/889)

Kütüb-i Sitte'ye dahil olan eseri. L ~

Ebu DavCıd, rivayete göre hayatı boyun­ca yazdığı SOO.OOO hadis arasından sene­dinde kopukluk bulunmayan ve ravilerinin zayıflığı hakkında görüş birliğine vanlma­yan ahkama dair 4800'ünü seçerek eseri­ni meydana getirmiş ve hacası Ahmed b. Hanbel'e sunarak onun takdirini kazan­mıştır (Hatlb, IX, 56). Müellif, eserine kay­dettiği hadislerin sahih olmasına dikkat et­mekle birlikte sahih hadis bulamadığı ko­nularda Hz. Peygamber' e aidiyeti muhte­mel olan zayıf hadis almakta sakınca gör­memiş ve bu tür rivayetleri fakihlerin kı­

yasına tercih etmiştir. Kendisinden es-Sü­nen'in mahiyetini öğrenmek isteyen Mek­keliler'e yazdığı ve Risô.le ilô. ehli Mek­ke ii vaşii Sünenih (Risaletü Ebi Davüd ila ehli Mekke fi vaşfi Sünenih, nşr. Mu­hammed Lutfi es-Sabbağ, Beyrut ı 394) adını verdiği mektubunda eserinin özellik­lerini anlatmıştır. Buna göre Ebu Davud es-Sünen'de bildiği hadislerin en sahihle­rini bir araya getirmiş, ancak bunlardan iki ayrı sahih senedie rivayet edilen, fakat birinin isnadı daha kuwetli, diğerinin ra­visi hıfz yönünden daha güçlü olduğunda çoğu zaman hıfzı kuwetli olanı tercih et­miş, bir babda birçok sahih hadis bulun­sa bile o baba sadece bir veya iki hadis al­mış, bir hadisin farklı rivayetlerinde önem­li bilgiler varsa o rivayetleri farklı senedier­le zikretmiş, hadisleri genellikle kısaltmış ve uzun hadislerin sadece konuyla ilgili kıs­mını yazmış, muhaddislerin terkinde itti­fak ettiği ravilerin rivayetlerine yer verme­miştir. Hadisleri titiz bir çalışmayla derle­yen Ebu Davud, sahih isnadla rivayet edi­len her rivayeti eserine aldığı kanaatiyle Resulullah'ın sünneti konusunda sadece bu eserle yetinilebileceğini belirtmiştir. Bir konuda müsned rivayet bulunmadığı için münker veya çok zayıf rivayetleri eserine alma gereğini duyduğunda bu duruma işaret etmiş, üzerinde herhangi bir de­ğerlendirme yapmadığı rivayetlerin delil olarak kullanılabileceğini söylemiştir. es­Sünen'e yalnız ahkfım hadislerini alıp züh­de ve faziletli arnellere dair rivayetlere yer vermediğini, kitabındaki 4800 hadisten 600 kadarının mürsel olduğunu ifade etmiştir. Ebu Davud'un el-Merô.sil adlı eserindeki rivayetlerin 600'e yakın olması, ayrıca el-

es-SÜNEN

Merô.sil'in es-Sünen'in bazı nüshalarının sonunda bulunması (Köprülü Ktp., nr. 363), yine es-Sünen'in bazı nüshalarında "Haza ahirü'l-merasil min Kitô.bi's-Sünen" kay­dının görülmesi el-Merô.sil'in es-Sünen'in tekmilesi olduğunu göstermektedir (bk. ei-MERASIL)

es-Sünen'deki rivayetlerin yarısından fazlası hem Buhfıri hem Müslim'in veya sadece bunlardan birinin rivayet ettiği ha­disleri e ceyyid kabul edilen, isnadı salih olan, iki veya daha fazla leyyin tarikten gel­diği için makbul sayılan, ayrıca ravisinin hfıfıza zayıflığı yüzünden isnadı zayıf ka­bul edilen (Eb O DavOd bu tür hadisler hak­kında genellikle bir değerlendirme yap­maz) ve ravisi çok zayıf olan hadislerden meydana gelir. İsnadı zayıf sayılan ve ra­visinin zayıf olduğu açıkça görülen hadis­leri eserine almakta sakınca görmeyen Ebu DavCıd bu tür hadislerin zayıflığını ge­nellikle açıklamıştır. Onun asıl amacı fa­kihlerin delil olarak kullandığı ahkam ha­dislerini bir araya getirmektir. Aşırı dere­cede zayıf sayılmayan rivayetleri re'y ve kı­yasa tercih ettiği için bu tür hadislerin ka­bulünde farklı bir ölçü uygulamıştır. es­Sünen'deki rivayetler genellikle hasen ka­bul edilmiş, ahkam hadislerinin başarıyla derlendiği eser Kütüb-i Sitte'nin üçüncü kitabı kabul edilmiştir (M. Reşad Halife. s. 162) Wensick'in el-Mu'cemü'l-müteh­res'teki sayımına göre es-Sünen'de kırk kitap, 1889 bab ve 4800 hadis bulunmak­tadır. Muhtelif neşirlere göre ise bu sayı­lar değişmektedir (mesela Muhammed Muhyiddin Abdülham!d neşrinde otuz beş kitap, 187ı bab ve 5274 hadis, Muhammed Avvame neşrinde otuz altı kitap, 1850 bab ve 5232 hadis bulunmaktadır). "Kitabü'I­Lu~ata" ve "Kitabü'I-Mehdi"de olduğu gi­bi bazı bablarda isim görülmemekte, ba­zı bablarda ise bir başlık açılmakla bir­likte bab adı zikredilmemektedir. es-Sü­nen'i Ebu Davud'dan rivayet eden talebe­lerinden biri onu hacasından yirmi yıl bo­yunca birkaç defa (Zeheb!, xv. 307) ve Ebu DavCıd'un vefatından önce dinleyen Ebu Ali Muhammed b. Ahmed b. Amr ei-Lü'lüi'­dir. İbn Dase diye anılan diğer talebesi Ebu Bekir Muhammed b. Bekir b. Muhammed el-Basri eseri hacasından son şekliyle tam olarak dinleyen ravi olarak bilinmektedir (a.g.e., XV, 538). es-Sünen'in tanınmış ra­vileri arasında sufi muhaddis Ebu Said İb­nü'I-A'rabi de bulunmaktadır.

es-Sünen Leknev'de (ı840, 1877, ı305,

1-11. I 3 I 8, Ebü'l-Hasenat Muhammed ei­Fencanl'nin şerhiyle birlikte), Delhi'de

145

Page 29: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

es-SÜNEN

(1271-1272, l-ll, 1283, bazı açıklamalarla

birlikte, 1890, bazı açıklamalarla birlikte). Kahire'de (l-ll , 1279-1280 (Şaf:ılf:ıu Süne­ni'L-Muştafa adıyla ]. ı292 , 13ıO ; Muham­med b. Abdülbaki ez-Zürkanl'nin Şerf:ıu'L­Muvatta'ının kenarında ; nşr. Muhammed Muhyiddin Abdülhamld, I-IV, ı348, 1354,

ı 369/1950; nşr. Ahmed Sa'd Ali, HI, 137ı/

ı952). Haydarabad'da (ı321). Beyrut'ta (1403/ 1983; nşr. Kemal YO.suf el-HO.t, I-Ili , ı 409/ 1988; nşr. Muhammed Avvame, I-V,

ı4ı 9/ I 998 (İbn Hacer el-Askalan! nüsha­sını esas alarak]; nşr. Heysem b. NizarTe­mlm, ı 999). Humus'ta (nşr. izzet Ubeyd­Adil es-Seyyid, 1388/ 1969, 1394/1974; nşr. Muhammed Ali es-Seyyid, I-V, 1979) ve Riyad'da (nş r. Nasırüddin el-Elbanl, t s.; MeusQ'atü '1-f:ıadfşi'ş-şerf{ el-Kütübü 's-Sit­te içinde, 2000 , s. ı221-1626) yayımlan­mıştır. Cem'iyyetü'l-merkezi'l-İslami ese­rin kırk iki kitap, 1885 bab ve 5276 hadis­ten meydana gelen bir neşrini gerçekleş­tirmiştir (l-ll, Liechtenstein 1421/2000) .

es-Sünen'in en önemli şerhleri şunlar­dır: Hattabi'nin Me'alimü's-sünen'i , ge­nellikle hadislerde geçen nadir kelimelerin ve hadisin manasının açıklandığı, ihtiva ettiği fıkhl sonuçların belirtildiği bir çalış­ma olup eser aynı zamanda ilk hadis şerhi olarak bilinmektedir. Nüshalarının önem­li bir kısmı İstanbul'daki kütüphanelerde kayıtlı olan eserin belli başlı baskıları şun­lardır: nşr. Muhammed Ragıb et-Tabbah, 1-IV, Halep 1339-1343, 1932-1934: nşr. İz­zet Ubeyd ed-De"as -Adil es-Seyyid, 1-V, Humus 1389-1394/1969-1974; nşr. Ahmed Muhammed Şakir - Muhammed Hamid el-Fıki, I-VIII, Kahire 1367-1369 (Münzirl'­nin Mul;taşaru Süneni Ebi DavQd'u ve ibn Kayyim el-Cevziyye'riin Teh?fb'iyle birlik­te). Eseri İbn Hilal ei-Makdisi'nin 'Ucale­tü'l-'alim min Kitabi'l-Me'alim adıyla ih­tisar ettiği belirtilmektedir (Keşfü'?-?UnQn, ll , ıo05) . İbnü'l-lraki'nin ŞerJ:ıU Süneni Ebi Davud'u yedi cilt olmakla birlikte eser­de ancak sehiv secdesi bahsine kadar olan kısım şerhedilmiştir. Süleymaniye Kütüp­hanesi'ndeki başı ve sonu eksik iki nüsha (Carullah Efendi, nr. 316, I3ı varak; nr. 3 ı8,

79 varak) muhtemelen bu tamamlanama­mış çalışmadır. ömer b. Reslan ei-Bulkini'­ye ait şerhin beş ciltlik nüshası Medine'­de Mahmudiye Kütüphanesi'ndedir (nr. 74) . Ahmed b. Hüseyin er-Remll şerhinin muh­telif nüshaları Türkiye'deki kütüphaneler­de bulunmaktadır (Sezgin, I, ı 5 ı) . SüyQti'­nin MirMtü'ş-şu'ud ila Süneni Ebi Dd­vud'unu ( nüshaları için b k. a.g.e., I, 151) Dimnatl Dereceıtü Mir]fiiti'ş-şu'ud ila

146

Süneni Ebi Davud adıyla ihtisar etmiş­tir (Kahire ı298) . Hindistanlı hadis ve fıkıh alimi Azlmabadl'nin 'Avnü'l-ma'bud'u es­Sünen'in önemli şerhlerinden biridir. Azi­mabadl, es-Sünen'i oldukça geniş bir şe­kilde şerhetmek amacıyla Giiyetü'l-ma]f­şud adlı bir eser kaleme almaya başlamış, daha sonra bu çalışmasını bitiremeyeceği­ni düşünerek onu 'Avnü'l-ma'bud adıy­la ihtisar etmiştir. Bu eserin başka müel­liflere ait olduğu konusundaki tereddütler yersizdir (bk. AZiMABADi). 'Avnü'l-ma'­bud, es-Sünen'in on bir nüshası esas alı­narak dört cilthalinde neşredilmiş (Del hi 1322). ayrıca dört büyük cilt olarak (Del­hi 1918-1923) ve Abdurrahman Muham­med Osman tarafından on dört cilt halin­de (Medine-Kahire 1388-1 389/1968-1969) yayımlanmıştır. Hindistanlı hadis alimi Ha-111 Ahmed Seharenpurl'nin Hanefi mezhe­bi görüşleri doğrultusunda kaleme aldığı ve maksadı açıklayacak kadar bir şerhle yetindiği Be~lü'l-mechud'u Bedreddin ei­Ayni'nin 'Umdetü'l-]fiiri ve Ali ei-Kari'nin Mir]:fatü'l-mefatil_ı'i gibi eserlerden fayda­lanılarak yazılmıştır. Müellif es-Sünen'in nüsha farkiarına işaret etmiş, senedsiz zikredilen hadislerin kaynaklarını göster­meye çalışmış. ravileri kısaca değerlendi­rirken EbO. Davud'un bu konudaki görüş­lerine öncelik tanımıştır. Muhammed Ze­keriyya Kandehlevi'nin ta'likleriyle yirmi cilt halinde yayımlanan eserin ilk altı cildi Leknev'de, diğer ciltleri Kahire'de neşre­dilmiş ( 1393/ 1973). eseri ayrıca Takıyyüd­din en-Nedvi yayımiarnıştır (I -XIV, Beyrut 2006) . Mahmud Muhammed Hattab es­Sübkl, dört mezhebin görüşlerine yer ve­rerek kaleme aldığı el-Menhelü'l-'azbi'l­mevrud'u ancak "Kitabü'l-l:lacc"a kadar yazabiimiş (1-X, Kahire 135 ı), eseri tamam­lamak isteyen oğlu Emin Mahmud Hattab bu çalışmaya Fetf:ıu'l-meliki'l-ma'bud tekmiletü '1-Menheli'l- 'azbi'l-mevrud adıyla dört cilt daha ilave etmişse de (Ka­hire 1 3 75-1383/ ı 955- ı 963) şerhi bitireme­miştir. Mustafa Ali el-BeyyQml eserin Mit­taJ:ıu'l-Menheli'l-'azbi'l-mevrud adlı bir fihristini hazırlamıştır (Riyad ı 356, ı 394/

ı 974) Muhammed b. Abdülhadl es-Sin­dl'nin Fetf:ıu'l-vedud 'ald Süneni Ebi Da­vud adlı şerhinin pek çok nüshası mevcut­tur (Sezgin, I, 294) .

Eser hakkında bazı alimierin yarım kal­mış çalışmaları bulunmaktadır. Bunlardan Nevevi'nin, "Kitabü'l-Vu9u'"un bir kısmına kadar olan hadisleri ihtiva eden el-1caz ii şerJ:ıi Süneni Ebi Davud'unun bir nüs­hası Süleymaniye Kütüphanesi'nde kayıt-

!ıdır (Hekimoğlu Ali Paşa, nr. 200). Ayrıca

Mes'ud b. Ahmed ei-Harisi ve Moğultay b. Kılıç'ın ŞerJ:ıu Süneni Ebi Davud adlı çalışmaları, İbn Hilal ei-Makdisl'nin İnti­ha'ü's-senen ve'ktita'ü's-Sünen'i (Keş­fü '?-?unun, ll, ı 006) , Bedreddin el-Ayni'­nin Şerf:ıu Süneni Ebi Davud'u (eserin müellif hattıyla olan nüshasının iki ci ldi Darü'l-kütübi'l-Mısriyye'de bulunmaktadır

(nr. 286]) zikredilebilir. İbnü'l-Mülakkın da es-Sünen'in ŞaJ:ıif:ıayn üzerine olan zeva­idini iki cilthalinde şerhetmiştir (a.g.e., ll, ıoo5) .

es-Sünen'le ilgili ihtisar. tashih vb. ça­lışmalar da yapılmıştır. Münzirl, Mu]Jtaşa­ru Süneni Ebi Davud (el-Mücteba [el-Müc­tena] mine's-Sünen) adlı kitabını Sünenü Ebi Davud'un Lü'lüi nüshasını esas ala­rak yazmış. hadislerin Kütüb-i Sitte'de bu­lunduğu yerleri göstermiş, rivayetlerin sağ­lamlık derecesini belirtmiştir (nşr. Ahmed Muhammed Şakir- Muhammed Hamid el-Fıki . Hattabi'nin Me'alimü 's-Sünen ve İbn Kayyim el-Cevziyye'nin Teh?fb'i ile bir­likte, ı-vııı , Kahire 1367-1 369). Münziri ay­rıca es-Sünen'de gördüğü bazı hataları Şerf:ıu's-Sünen (fjaşiyetü's-Sünen) adlı

küçük hacimli çalışmasında tashih etmiş (nşr. Telattuf Hüseyin el-Azim, Delhi, ts ., taşbaskı) ve Kitabü'l-'İddi'l-mevrud ii J:ıavaşi Süneni Ebi Davud adlı bir de ha­şiye kaleme almıştır (Süleymaniye Ktp., Relsülküttab Mustafa Efendi, nr. 130) . İbn Kayyim el-Cevziyye'nin bazı hadisler üze­rinde açıklamalar yaptığı Teh~ibü Mu]J­taşari Süneni Ebi Davud adlı çalışması da zikredilmelidir (Delhi 1891 ; nşr. Ahmed Muhammed Şakir - Muhammed Hamid el-Fıki, ı-vııı, Kahire 1367-1369, Münzirl'­nin anılan Mul]taşar'ı ve Hattabi'nin Me'a­Limü's-Sünen'i ile birlikte). Mahmud Ha­san Diyubendi. TaşJ:ıiJ:ıu Ebi Davud adlı eserinde Sünenü Ebi Davud'un matbu ve yazma nüshalarını inceleyerek sağlam bir nüsha meydana getirmiştir (Delhi ı 3 ı 8/ ı 900) . Nasırüddin ei-Elbani es-Sünen'de­ki rivayetleri sahih ve zayıf olarak iki kıs­ma ayırmış. bunları ŞaJ:ıiJ:ıu Süneni Ebi Davud (I-III, Riyad ı 989) ve t.a'itü Sü­neni Ebi Davud (Beyrut 1991) adıyla ya­yımlamıştır. es-Sünen hakkında Kasım b. Asbağ ile İbn Mencuye birer müstahrec kaleme almış. Hüseyin Kayapınar ile Ne­cati Yenieleseri Türkçe'ye çevirip şerhet­mişlerdir (1-XV. istanbul ı 987-2000). Mu­hammed Sabran Efendi el-Endonisi, el­Metrukun ve'l-ma'hulıln ve merviyya­tühüm ii Süneni Ebi Davud es-Sicis­tani adıyla bir yüksek lisans tezi hazırla-

Page 30: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

mıştır (Mekke 1396) es-Sünen'in nüsha­ları üzerine Robson'un kaleme aldığı "The Transmission of Abu Dawud's Sunan"

adlı makaleyi (BSOAS, XIV 1 1952]. s. 579-

588) Talat Koçyiğit Türkçe'ye çevirmiştir (AÜİFD, V/4 11956]. s. 173-182)

BİBLİYOGRAFYA :

Ebü Davüd, es-Sünen (nşr. M. Muhyiddin Ab­

dülham!d), Beyrut, ts. (Darü'l-fikr), neşredenin gi­rişi, 1, 3-16; a.e.: Süneni Ebf Di'wüd Terceme ue Şerhi (tre. Hüseyin Kayapınar-Necati Akdeniz), İstanbul 1987, İsmail L Çakan'ın Mukaddime'si, 1, s. XXX-LVI; Hat1b, Tarfi)u Bagdad, IX, 55-58; Zeheb1, A'lamü'n-nübela', XV, 307-308, 538-539; Keşfü'?-?Unün, ll, 1004-1006; Sıddik Hasan Han, el-1:/ıtta fi ?ikri'ş-şıf:ıaf:ıi's-sitte, Beyrut 1405/ 1985, s. 211-218; Sezgin, GAS (Ar.). I, 150-152, 294; M. Reşad Halife, Medresetü'l-f:ıadfş fi Mışr, Kahire 1403/1983, s. 154-163; Salih Yusuf Ma'­

tük, Bedrüddfn el-'Aynf ue eşeruha fi 'ilmi 'l-f:ıa­

dfş, Beyrut 1407/1987, s. 184-193; Muhammed

b. Lutfı es-Sabbağ. Ebü Dauüd f:ıayatühü ue Sü­nenüh, Beyrut-Dımaşk 1405/1985; İsmail L. Ça­kan, Hadfs Edebiyatı, İstanbul 1989, s. 77-86, 162-164; Kettan1, er-Risaletü'l-müstetrafe (Öz­bek), s. 3-4, 22, 29-30; Abdülhamit Birışık, "Mah­mud Hasan Diyübendl" , DİA, XXVII, 367.

i.l M. YAŞAR KANDEMİR

es-SÜNEN ( ~1)

N esai'nin (ö . 303/915)

Kütüb-i Sitte'ye dahil olan eseri. L ~

e1-Müctebô. diye bilinen eser güvenilir hadis kitaplarından biridir. NesiH es-Sü­nenü'1-kübrô. adını verdiği, seksen iki ki­tap ve 11 . 770 hadisten meydana gelen eserini Remle emirine takdim etmiş, emir bu hacimli çalışmadaki bütün hadislerin sahih olmadığını öğrenince Nesal'den sa­hih hadisleri ayrı bir kitapta toplamasını istemiş, o da es-Sünenü'1-kübrô.'da isna­dını tenkit ettiği hadisleri ayıklayarak elli bir kitap, 2538 bab ve 5758 (5761) hadisten ibaret ikinci bir çalışma yapmış ve ahka­ma dair hadisleri bir araya getirdiği ese­rine "seçilmiş hadisler" anlamında e1-Müc­tebô. (el-Müctena) adını vermiştir. Ayrıca es-Sünenü'ş-şugrô. olarak da anılan bu eserde ahkam hadisleri dışında sadece iman konusundaki rivayetlere yer verilmiş­tir. es-Sünen'deki hadislerin seçiminde Buharl ve Müslim'in metodunu dikkate alan müellif aynı konudaki hadislerin bir yerde toplanmasına ve çeşitli senedlerle zikredilmesine özen göstermiş, gerektiğin­de hadisleri çeşitli konularda tekrarlamış, hadisler arasındaki rivayet farklarını belirt­meye önem vermiş, yer yer hadislerden fıkhl hükümler çıkarıp fakihlerin görüş ve

fetvalarını zikretmiş, hadislerdeki rivayet kusurlarını da göstermeye çalışmıştır. Ra­vi tenkidindeki titizliği ve Buhar( ile Müs­lim'in güvenilir kabul ettiği bazı ravileri eleştirmesi sebebiyle onun hadis kabulün­deki şartlarının Buhar( ve Müslim'den da­ha ileri derece olduğu söylenmiş, sünen­lerin en az sayıda zayıf hadis ihtiva edeni olduğu için Kütüb-i Sitte sıralamasında ŞaJ:ıiJ:ıayn'dan sonra üçüncü sırada gel­mesi gerektiği ileri sürülmüştür. Nesal'­nin hadis münekkitlerinin terkinde ittifak etmedikleri ravilerin rivayetlerini eserine alması, e1-Müctebô.'nın Şai:zii:zayn ile mu­kayese edilemeyeceğini göstermektedir. es-Sünen hakkındaki görüşler Nesal'nin de kendine has bir sıhhat anlayışı olduğu­nu, rivayetleri ve ravileri buna göre değer­lendirdiğini ve güvenilir bulduğu hadisleri eserine aldığını ortaya koymaktadır. Kü­tüb-i Sitte'ye dahil sünenlerin ravileri ara­sında en son vefat eden N esai olduğu için onun en all rivayetleri rubal (dört ravili), en nazil rivayetleri ise kendisinin belirttiği gi­bi uşarldir (on ra vi li; b k. "İftital:ı" , 69) İb­nü's-Seken, kendisinden bazı hadis kitap­larını tavsiye etmesi istendiği zaman Bu­harl ve Müslim'in e1-Cô.mi'u'ş-şai:zii:z'1eri ile Ebu Davüd ve Nesal'nin es-Sünen'leri­ni güvenilir bulduğunu belirtmiştir (Mizzl, I, I68) . es-Sünen'in en önemli ravisi tale­beleri içinde Nesal'den çokça faydalandığı için "sahibü'n-Nesal" diye anılan İbnü's­Sünnl'dir. Zehebl, es-Sünenü '1-kübrô.'yı e1-Müctebô. adıyla onun ihtisar ettiğini ileri sürmüşse de Sehavl bu görüşe katıl­mamıştır. Nesal'in oğlu Abdülkerlm ile Ve­lid diye tanınan zahid Ebu Bekir Muham­med b. Kasım el-Mısrl de eseri rivayet eden­

ler arasındadır.

es-Sünen Delhi'de ( I256, taş baskısı; I-11.

ı28I, 1315, 13I6. 1325), KanpOr'da (I265,

13ı2), Leknev'de (1869). Bulak'ta (ı276), Kahire'de (I-VIII, ı 3I2; Süyut1"nin şerh i ve

Muhammed b. Abdülhadl es-Sind1'nin ha­şiyesiyle birlikte, Hasan Muhammed el­Mes'Od1"nin kontrolünde, I-Vlll, ı 348/1930),

Bombay'da (nşr. Abdüssamed Şerefeddin,

I 392). Beyrut'ta (nşr. Abdülfettah Ebu Gud­de, HX, 1406, 1409, kitapları, babları ve ha­disleri numaralanıp çok yön lü fihristieri yapılmak suretiyle SüyGtl ve Sindl'nin ha­şiyeleriyle birlikte) ve Riyad'da (Mevsü'a­tü '1-f:ıadfşi'ş-şenf el-Kütübü 's-Sitte 12000 L s. 2085-2472) yayımlanmıştır. Liechtenstein'­de bulunan Cem'iyyetü'l-merkezi'l-İslaml eserin elli iki kitap, 2538 bab ve 5776 ha­disten meydana gelen farklı tertipte titiz bir neşrini gerçekleştirmiştir (I-II, 142I /

2000) es-Sünen'i Ahmed Muhtar Büyük-

es-SÜNEN

çınar, Ahmet Tekin, Ömer Faruk Harman

ve Yaşar Erol Türkçe'ye tercüme etmiştir (1-Vlll, istanbul 198 I) Eserin 255 (869) ta­rihli bir yazması Şam'da Darü'I-kütübi'z­

Z3hiriyye'dedir. J. Robson es-Sünen'in nüs­

haları üzerine bir makale kaleme almıştır ("The Transmission of Nasa'i's 'Sunan'",

JSS, 1. I 956, s. 38-59)

Eser üzerinde muhtelif şerhler yazılmış

olup yakın zamana kadar bunların en meş­

huru ve en çok istifade edileni Süyutl'nin

Zehrü'r-rubô. 'a1e'1-Müctebô.'sı idiyse de

Muhammed b. Abdülhadl es-Sindl'nin

1894 yılında tamamladığı lfô.şiye, SüyCı­

tl'nin şerhinden daha kapsamlıdır. Bu şerh

ve haşiye es-Sünen'le birlikte Kahire'de

(HI, 1312, 1348; I-IV, I93 2; I-VIII, 1964),

KanpCır'da (I848, 1882), Delhi'de (1272,

128 I) ve Lahor'da (nşr. Muhammed Ata­

ullah el-FGcyanl, I-IV, I 376) pek çok defa

basılmıştır. Dimnatl, Zehrü'r-rubô.'yı 'Ar­tü Zehri'r-rubô. 'a1e'1-Müctebô. adıyla ih­

tisar etmiştir (Kahire 1299). İbnü'n-Ni'me diye bilinen Endülüslü hadis hafızı ve mü­

fessir Ebü'l-Hasan Ali b. Abdullah b. Ha­

lef'in on cilt olduğu söylenen (Zirikll, IV,

304) e1-İm'ô.n ii şeri:zi Süneni (Muşanne­fi)'n-Nesô.'i Ebi 'Abdirrai:zmô.n adlı şer­hinin günümüze ulaşıp ulaşmadığı , ayrıca

bu eserin e1-Müctebô. ve es-Sünenü'1-

kübrô.'dan hangisine dair olduğu bilinme­

mektedir. Abdurrahman b. Ahmed el-Beh­

kell'nin Teysirü '1-yüsrô. şeri:zu '1-Müctebô. mine's-Süneni'1-kübrô. adlı bir çalışması

vardır (I-IV, San'a, el-Mektebetü'l-Garbiy­

ye bi'l-Camii'l-keb1r, nr. 54-58). Muham­

med Muhtar b. Muhammed b. Ahmed eş­

Şinkitl'nin Şür(l]fu envô.ri'1-mineni'1-küb­

rô. e1-ilô.hiyye bi-keşfi esrô.ri's-Süneni'ş­şugrô. en-Nesô.'iyye adını verdiği Şeri:zu

Süneni'n-Nesô.'i'sinde (I-lll, Kah i re I 410/

1989) hadislerin ravileri hakkında bilgi ve­

rilmekte, hadisi tahrk eden musannifleri

zikredilmekte ve hadisten elde edilen hü­

kümlerle alimierin hadis hakkındaki değer­

lendirmelerine yer verilmektedir. es-Sü­

nen'in en geniş şerhi, Muhammed b. Ali

b. Adem el-İtyCıbl el-Vellevl'nin Za{ıire­tü'1-'u]fbô. ii şeri:zi'1-Müctebô. adını ver­

diği Şeri:zu Süneni'n-Nesô.'i'sidir (I-XLII,

Mekke 1428/2007, son iki cildi fihrist). Mü­

ellif hadislerin ravileri, lafızları ve mana­

ları hakkında açıklamalar yapmıştır. es­Sünen'i Vahldüzzaman Han'ın Ravzu'r­rubô. 'an tercemeti'1-Müctebô. adıyla şer­hettiği ve eserin Lahor'da Hintçe tercüme­

siyle birlikte yayımlandığı söylenmektedir.

Eser üzerindeki diğer çalışmalar arasında

147

Page 31: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

بسم الله الرهحن الرهحيم

سنن أب داود كتاب الدب -40

بب ف اللم وأخلق النهبي صلهى هللا عليه وسلهم - 1

ث نا عمر بن يونس، - 4773 ث نا ملد بن خالد الشعيي، حد ث نا عكرمة ي عن ابن حد حدثن إسحاق ي عن ابن عبد الل بن أب طلحة، قال: قال أنس: كان رسول الل عمار، قال: حد

اجة، ف قلت: والل ل أذهب وف صلى هللا عليه وسلم من أحسن الناس خلقا، فأرسلن ي وما ل على ن فسي أن أذهب لما أمرن به نب الل صلى هللا عليه وسلم، قال: فخرجت، حت أمر

يان وهم ي لعبون ف السوق، فإذا رسول الل صلى هللا عليه وسلم قابض بقفاي من ورائي صب ف نظرت إليه وهو يضحك ف قال: »ي أن يس اذهب حيث أمرتك« ق لت: ن عم، أن أذهب ي

، أو تسع سني، ما علمت [، قال أنس: والل لقد خدمته سبع سني 247رسول الل ]ص: قال لشيء صن عت: ل ف علت كذا وكذا، ول لشيء ت ركت: هل ف علت كذا وكذا

ث نا سليمان ي عن ابن المغية، عن ثب - 4774 ث نا عبد الل بن مسلمة، حد ت، عن أنس، حدي كما قال: »خدمت النب صلى هللا عليه وسلم عشر سني بلمدينة وأن غلم ليس كل أمر

ذا أو أل ف علت يشتهي صاحب أن أكون عليه ما قال ل فيها أف قط، وما قال ل ل ف علت ه هذا«

ع أبه، - 4775 ث نا ممد بن هلل، أنه س ث نا أبو عامر، حد ، حد ث نا هارون بن عبد الل حدث نا: كان النب صلى هللا ث قال: قال أبو هري رة: وهو يد عليه وسلم يلس معنا ف المجلس يد

ث نا ي وما ف ق ث نا، فإذا قام قمنا قياما حت ن راه قد دخل ب عض ب يوت أزواجه، فحد منا حي يد بردائه فحمر رق ب ته، قال أبو هري رة: وكان رداء خشنا، قام، ف نظرن إل أعراب قد أدركه فجبذه

من فالت فت، ف قال له العراب: احل ل على بعيي هذين فإنك ل تمل ل من مالك ول

Page 32: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

هللا عليه وسلم: »ل، وأست غفر الل، ل، وأست غفر الل، ل، وأست غفر مال أبيك، ف قال النب صلى ل لك حت تقيدن من جبذتك الت جبذتن« فكل ذلك ي قول له العراب: والل ل الل ل أح

ل له على بعييه هذين: على بعي أقيدكه ا، فذكر الديث، قال: ث دعا رجل ف قال له " احنا ف قال: »انصرفوا على ب ركة الل ت عال« شعيا، وعلى الخر ترا " ث الت فت إلي

وقار بب ف ال - 2

ث نا - 4776 ثه حد يان، أن أبه، حد ث نا قابوس بن أب ظب ث نا زهي، حد ث نا الن فيلي، حد حدح، والسمت عبد الل بن عباس، أن نب الل صلى هللا عليه وسلم قال: »إن الدي الصال

الصالح، والقتصاد جزء من خسة وعشرين جزءا من الن ب وة«

بب من كظم غيظا - 3

ث نا ابن وهب، عن سعيد ي عن ابن أب أيوب، عن أب - 4777 ث نا ابن السرح، حد حدغيظا مرحوم، عن سهل بن معاذ، عن أبيه، أن رسول الل صلى هللا عليه وسلم قال: »من كظم

عز وجل على رءوس اللئق ي وم القيامة حت ي من وهو قادر على أن ي نفذه، دعاه الل ه الل ي الور العي ما شاء« قال أبو داود: " اسم أب مرحوم: عبد الرحن بن ميمون "

، عن بشر ي عن ابن - 4778 ث نا عبد الرحن ي عن ابن مهدي ث نا عقبة بن مكرم، حد حدمنصور، عن ممد بن عجلن، عن سويد بن وهب، عن رجل من أب ناء أصحاب النب صلى

أمنا الل هللا عليه وسلم عن أبيه قال: قال رسول الل صلى هللا عليه وسلم: نوه قال: »مله ل بشر: وإميان« ل يذكر قصة »دعاه الل« زاد »ومن ت رك لبس ث وب جال وهو ي قدر عليه« قا

حلة الكرامة، ومن زوج لل ت عال ت وجه تج الملك "أحسبه قال »ت واضعا« كساه الل الل

4779 - ، ث نا أبو معاوية، عن العمش، عن إب راهيم الت يمي بة، حد ث نا أبو بكر بن أب شي حد، قال: قال رسول الل صلى هللا ع ليه وسلم: »ما ت عدون عن الارث بن سويد، عن عبد الل

الصرعة فيكم؟« قالوا: الذي ل يصرعه الر جال قال: »ل، ولكنه الذي ميلك ن فسه عند الغضب«

Page 33: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

بب ما يقال عند الغضب - 4

ث نا جرير - 4780 ث نا يوسف بن موسى، حد بن عبد الميد، عن عبد الملك بن عمي، حدلى، عن معاذ بن جبل، قال: استب رجلن عند النب صلى هللا عليه عن عبد الرحن بن أب لي

ة غضبه، ف قال النب وسلم، ف غضب أحدها غضبا شديدا حت خي ل إل أن أن فه ي تمزع من شدده من الغضب؟« 249صلى هللا عليه وسلم ]ص: [: »إن لعلم كلمة لو قالا لذهب عنه ما ي

؟ قال: " ي قول: اللهم إن أعوذ بك من الشيطان الرجيم " قال: ف قال: ما هي ي رسول الل »فجعل معاذ يمره، فأب ومك، وجعل ي زداد غضبا«

ث نا أبو معاوية، عن العمش، - 4781 بة، حد ث نا أبو بكر بن أب شي عن عدي بن حدثبت، عن سليمان بن صرد، قال: استب رجلن عند النب صلى هللا عليه وسلم، فجعل

تفخ أوداجه، ف قال رسول الل صلى هللا عليه وسلم ناه وت ن : " إن لعرف كلمة أحدها تمر عي د: أعوذ بلل من الشيطان الرجيم " ف قال الرجل: هل ت رى ب لو قالا هذا لذهب عنه الذي ي

من جنون؟

ث نا أبو معاوية، حد - 4782 بل، حد ث نا أحد بن حن ث نا داود بن أب هند، عن أب حرب حد، قال: إن رسول الل صلى هللا عليه وسلم قال لنا: »إذا غ ضب بن أب السود، عن أب ذر

إل ف ليضطجع«أحدكم وهو قائم ف ليجلس، فإن ذهب عنه الغضب و

ث نا وهب بن بقية، عن خالد، عن داود، عن بكر أن النب صلى هللا عليه وسلم - 4783 حد، بذا الديث قال أبو داود: وهذا أصح الديثي ب عث أب ذر

ث نا إب راهيم بن خالد، حد - 4784 ث نا بكر بن خلف، والسن بن علي المعن، قال: حد، فكلمه رجل فأغضب ، قال: دخلنا على عروة بن ممد السعدي ث نا أبو وائل القاص ه، ف قام حد

ثن أب، عن جد ي عطية، قال: قال رسول الل صلى ف ت وض أ ث رجع وقد ت وضأ، ف قال: حدا تطفأ النار هللا عليه وسلم: »إن الغضب من الشيطان، وإن الشيطان خلق من النار، وإن

لماء، فإذا غضب أحدكم ف لي ت وضأ«ب

Page 34: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

بب ف التهجاوز ف المر - 5

ث نا عبد الل بن مسلمة، عن مالك، عن ابن شهاب، عن عروة بن الزبي، عن - 4785 حدها، عن ا قالت: »ما خي رسول الل صلى هللا عليه وسلم ف أمرين إل اختار عائشة رضي الل أن

صلى هللا عليه أيسرها، ما ل يكن إثا، فإن كان إثا كان أب عد الناس منه، وما ان ت قم رسول الل تقم لل با« ت هك حرمة الل ت عال ف ي ن وسلم لن فسه، إل أن ت ن

، عن عروة، عن - 4786 ث نا معمر، عن الزهري ث نا يزيد بن زريع، حد ث نا مسدد، حد حد سول الل صلى هللا عليه وسلم خادما ول امرأة قط«عائشة، قالت: »ما ضرب ر

ث نا ممد بن عبد الرحن الطفاوي، عن هشام بن - 4787 ث نا ي عقوب بن إب راهيم، حد حد[ قال: 199ابن الزبي، ف ق وله }خذ العفو{ ]العراف: عروة، عن أبيه، عن عبد الل ي عن

»أمر نب الل صلى هللا عليه وسلم أن يخذ العفو من أخلق الناس«

بب ف حسن العشرة - 6

بة - 4788 ث نا عثمان بن أب شي ث نا العمش، حد ث نا عبد الميد ي عن المان، حد ، حدها، قالت: " كان النب صلى هللا عليه وسل عن م عن مسلم، عن مسروق، عن عائشة رضي الل

قل: ما بل فلن ي قول؟ ولكن ي قول: ما بل أق وام ي قولون كذا إذا ب لغه عن الرجل الشيء ل ي وكذا؟ "

ث نا سلم العلوي، عن - 4789 ث نا حاد بن زيد، حد ث نا عب يد الل بن عمر بن ميسرة، حد حددخل على رسول الل صلى هللا عليه وسلم وعليه أث ر صفرة، وكان رسول الل أنس، أن رجل،

رت هذا صلى هللا عليه وسلم ق لما ي واجه رجل ف وجهه بشيء يكرهه، ف لما خرج قال: »لو أم ، كان ي بصر ف النجوم، وشهد عند أن ي غسل ذا عنه« قال أبو داود: »سلم ليس هو علويا

ز شهادته« عدي بن أرطاة على رؤية اللل ف لم ي

، قال: أخبن - 4790 ث نا نصر بن علي ث نا سفيان، عن الجاج بن حد أبو أحد، حدث نا ممد بن المت وك ل العسقل ن، ف رافصة، عن رجل، عن أب سلمة، عن أب هري رة، ح وحد

Page 35: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ث نا عبد الرزاق، أخبن بشر بن رافع، عن يي بن أب كثي، عن أب سلمة، عن أب هري رة، حديعا قال: قال رسول الل صلى هللا عليه وسلم: »المؤمن غر كرمي، والفاجر خب لئيم« رف عاه ج

ث نا س - 4791 ث نا مسدد، حد فيان، عن ابن المنكدر، عن عروة، عن عائشة، قالت: حد استأذن رجل على النب صلى هللا عليه وسلم، ف قال: »بئس ابن العشية«، أو »بئس رجل

، ألنت العشية«، ث قال: »ائذنوا له« ف لما دخل ألن له القول، ف قالت عائشة: ي رسول اللودعه، أو له القول وقد ق لت له ما ق لت، قال: »إن شر الناس عند الل منزلة ي وم القيامة من

حشه«ت ركه، الناس لت قاء ف

ث نا حاد، عن ممد بن عمرو، عن أب سلمة، عن - 4792 ث نا موسى بن إساعيل، حد حدها، أن رجل استأذن على النب صلى هللا عليه وسلم ف قال النب صلى هللا عائشة رضي الل عن لم وكلمه، عليه وسلم: »بئس أخو العشية« ف لما دخل ان بسط إليه رسول الل صلى هللا عليه وس

، لما استأذن ق لت: »بئس أخو العشية « ف لما دخل ان بسطت ف لما خرج ق لت: ي رسول الل إليه، ف قال: »ي عائشة، إن الل ل يب الفاحش المت فح ش«

ث نا شريك، عن العمش، عن - 4793 ث نا أسود بن عامر، حد ث نا عباس العنبي، حد حدائشة ف هذه القصة، قالت: ف قال ت عن النب صلى هللا عليه وسلم: »ي عائشة، ماهد، عن ع

إن من شرار الناس الذين يكرمون ات قاء ألسنتهم«

ث نا أبو قطن - 4794 ث نا أحد بن منيع، حد ، أخبن مبارك، عن ثبت، عن أنس، قال: حدرجل هو »ما رأيت رجل الت قم أذن رسول الل صلى هللا عليه وسلم ف ي نح ي رأسه، حت يكون ال

يده فتك يده، حت يكون الرجل هو الذي يدع يده« الذي ي نح ي رأسه، وما رأيت رجل أخذ ب

بب ف الياء - 7

، عن ابن عمر، - 4795 ث نا القعنب، عن مالك، عن ابن شهاب، عن سال بن عبد الل حدهللا عليه وسلم مر على رجل من النصار وهو يعظ أخاه ف الياء ف قال رسول أن النب صلى

ميان« الل صلى هللا عليه وسلم: »دعه فإن الياء من ال

Page 36: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ث نا ح - 4796 ث نا سليمان بن حرب، حد اد، عن إسحاق بن سويد، عن أب ق تادة، حدقال: كنا مع عمران بن حصي، وث بشي بن كعب فحدث عمران بن حصي، قال: قال

ه، أو قال: الياء كله خي " ف قال بشي بن رسول الل صلى هللا عليه وسلم: " الياء خي كل د ف ب عض الكتب أن منه سكينة، ووقارا، ومنه ضعفا، فأعاد عمران الديث كعب إن ن

ثك عن رسول وأعاد بشي الكلم قال: ف غضب عمران حت ناه وقال: »أل أران أحد احرت عي ثن عن كتبك« قال: ق لنا ي أب نيد: إيه إيه الل صلى هللا عليه وسلم وتد

ث نا شعبة - 4797 ث نا عبد الل بن مسلمة، حد ، عن منصور، عن ربعي بن حراش، عن حدلن ب وة أب مسعود، قال: قال رسول الل صلى هللا عليه وسلم: »إن ما أدرك الناس من كلم ا

الول إذا ل تستح فاف عل ما شئت«

سن اللق بب ف ح - 8

سكندران، عن عمرو، عن المطلب، - 4798 ث نا ي عقوب ي عن ال بة بن سعيد، حد ث نا ق ت ي حد، قالت: سعت رسول الل صلى هللا عليه وسلم ي قول: »إ ن المؤمن ليدرك عن عائشة رحها الل

بسن خلقه درجة الصائم القائم«

ث نا ابن كثي، - 4799 ث نا ح وحد ، وحفص بن عمر، قال: حد ث نا أبو الوليد الطيالسي حدرداء، أخبن شعبة، عن القاسم بن أب ب زة، رداء، عن أب الد ، عن أم الد عن عطاء الكيخاران

: أبو عن النب صلى هللا عليه وسلم قال: »ما من شيء أث قل ف الميزان من حسن اللق« قال كيخاران، قال أبو داود: " وهو عطاء بن ي عقوب وهو خال الوليد، قال: سعت عطاء ال

إب راهيم بن نفع ي قال: كيخاران وكوخاران "

ث نا أبو - 4800 مشقي أبو الماهر، قال: حد ث نا ممد بن عثمان الد كعب أيوب بن حدثن سليمان بن حبيب المحارب، عن أب أمامة، قال: قال رسول ممد السعدي، قال: حد

اء وإن كان مقاا، وبب يت الل صلى هللا عليه وسلم: »أن زعيم بب يت ف ربض النة لمن ت رك المر «ف وسط النة لمن ت رك الكذب وإن كان مازحا وبب يت ف أعلى النة لمن حسن خلقه

Page 37: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

بة، قال: - 4801 ث نا أبو بكر، وعثمان ابن أب شي ث نا وكيع، عن سفيان، عن معبد حد حدة بن خالد، عن حارثة ابن وهب، قال: قال رسول الل صلى هللا عليه وسلم: »ل يدخل الن

" الواظ ول العظري« قال: " والواظ: الغليظ الفظ

بب ف كراهية الريف عة ف المور - 9

ث نا حاد، عن ثبت، عن أنس، قال: كانت العضباء - 4802 ث نا موسى بن إساعيل، حد حدالعراب فكأن ذلك شق على أصحاب ل تسبق، فجاء أعراب على ق عود له فساب قها، فسب قها

ئا من ا ن يا إل رسول الل صلى هللا عليه وسلم، ف قال: »حق على الل عز وجل أن ل ي رفع شي لد وضعه«

ث نا زه - 4803 ث نا الن فيلي، حد ث نا حيد، عن أنس، بذه القصة، عن النب صلى حد ي، حدن يا إل و ضعه«هللا عليه وسلم قال: »إن حقاا على الل عز وجل أن ل ي رتفع شيء من الد

التهمادح بب ف كراهية - 10

ث نا سفيان، عن منصور، عن - 4804 ث نا وكيع، حد بة، حد ث نا أبو بكر بن أب شي حدت راب د إب راهيم، عن هام، قال: جاء رجل فأثن على عثمان ف وجهه، فأخذ المقداد بن السو

وا ف فحثا ف وجهه، وقال: قال رسول الل صلى هللا عليه وسلم: »إذا لقيتم المداحي فاحث اب« وجوههم الت

ث نا أبو شهاب، عن خالد الذاء - 4805 ث نا أحد بن يونس، حد ، عن عبد الرحن بن حده: »قطعت أب بكرة، عن أبيه، أن رجل أثن على رجل عند النب صلى هللا عليه وسلم، ف قال ل

ل مالة ف لي قل: إن أحسبه، عنق صاحبك« ثلث مرات، ث قال: " إذا مدح أحدكم صاحبه يه على الل " كما يريد أن ي قول، ول أزك

ث نا أبو مسلمة سعيد بن يزيد، - 4806 ث نا بشر ي عن ابن المفضل، حد ث نا مسدد، حد حدمطر ف، قال: قال أب: انطلقت ف وفد بن عامر إل رسول الل صلى هللا عن أب نضرة، عن

Page 38: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ت بارك وت عال« ق لنا: وأفضلنا ف ضل وأعظمنا عليه وسلم: ف قلنا: أنت سي دن، ف قال: »السي د الل ، ف قال: »قولوا بقولكم، أو ب عض ق ولكم، ول يستجري نكم الشيطان«طول

بب ف الريفق - 11

ث نا حاد، عن يونس، وحيد، عن السن، عن عبد - 4807 ث نا موسى بن إساعيل، حد حد مغفل، أن رسول الل صلى هللا عليه وسلم قال: " إن الل رفيق: يب الر فق، وي عطيالل بن

عليه ما ل ي عطي على العنف "

بة، وممد بن ال - 4808 ث نا عثمان، وأبو بكر، اب نا أب شي ث نا حد صباح الب زاز، قالوا: حد شريك، عن المقدام بن شريح، عن أبيه، قال: سألت عائشة عن البداوة، ف قالت: كان رسول

اد البداوة مرة فأرسل إل نقة مرمة من الل صلى هللا عليه وسلم ي بدو إل هذه الت لع، وإنه أر نزع من إبل الصدقة، ف قال ل: »ي عائشة، ارفقي فإن الر فق ل يكن ف شيء قط إل زانه، ول

اح ف حديثه: مرمة ي عن ل ت ركب شيء قط إل شانه« قال ابن الصب

ث نا أبو معاوية، ووكيع، عن العمش، عن تيم - 4809 بة، حد ث نا أبو بكر بن أب شي حد رسول الل صلى هللا عليه وسلم: بن سلمة، عن عبد الرحن بن هلل، عن جرير، قال: قال

»من يرم الر فق يرم الي كله«

ث نا - 4810 ث نا عبد الواحد، حد ث نا عفان، حد ث نا السن بن ممد بن الصباح، حد حدعت هم يذكرون، عن مصعب سليمان العمش، عن مالك بن الارث، قال: العمش وقد س

الت ؤدة بن سعد، عن أبيه، قال العمش ول أعلمه إل عن النب صلى هللا عليه وسلم قال: » عمل الخرة« ف كل شيء إل ف

بب ف شكر المعروف - 12

ث نا الربيع بن مسلم، عن ممد بن زيد، عن أب هري رة - 4811 ث نا مسلم بن إب راهيم، حد ، حد يشكر الل من ل يشكر الناس« عن النب صلى هللا عليه وسلم قال: »ل

Page 39: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ث نا حاد، عن ثبت، عن أنس، أن المهاجرين، - 4812 ث نا موسى بن إساعيل، حد حدتم عليهم«قالوا: ي رسول الل ذهبت النصار بلجر كل ه قال: »ل ما دعوت الل لم وأث ن ي

ثن رجل، من ق ومي - 4813 ثن عمارة بن غزية، قال: حد ث نا بشر، حد ث نا مسدد، حد حد، قال: قال رسول الل صلى هللا عليه وس [ من أعطي 256لم: »]ص:عن جابر بن عبد الل

د ف لي ثن به، فمن أثن به ف قد شكره، ومن كتمه ف قد كفره« عطاء ف وجد ف ليجز به، فإن ل ين شرحبيل، عن جابر، قال أبو داود: قال أبو داود: رواه يي بن أيوب، عن عمارة بن غزية، ع

م كرهوه ف لم يسموه« »وهو شرحبيل ي عن رجل من ق ومي كأن

ث نا جرير، عن العمش، عن أب سفيان، عن - 4814 ث نا عبد الل بن الراح، حد جابر، حد قد كفره«عن النب صلى هللا عليه وسلم قال: »من أبلي بلء فذكره، ف قد شكره، وإن كتمه ف

بب ف اللوس ف الطرقات - 13

ث نا ع - 4815 ث نا عبد الل بن مسلمة، حد بد العزيز ي عن ابن ممد، عن زيد ي عن ابن حد، أن رسول الل صلى هللا عليه وسلم، قال: أسلم، عن عطاء بن يسار، عن أب سعيد الدري

كم واللوس بلطرقات« قالوا: ي رس ، ما بد لنا من مالسنا ن تحدث فيها، ف قال »إي ول اللتم فأعطوا الطريق حقه« قالوا: وما حق الطر يق ي رسول الل صلى هللا عليه وسلم: »إن أب ي

؟ قال: »غض البصر، وكف الذى، ورد السلم، والمر بلمعروف، والن هي عن رسول اللنكر«

امل

ث نا عبد الرحن بن إسحاق، عن - 4816 ث نا بشر ي عن ابن المفضل، حد ث نا مسدد، حد حد، عن أب هري رة، عن النب صلى هللا عليه وسلم ف هذه القصة قال: »وإرشاد سعيد المقبي

السبيل«

ث نا السن بن عيسى الن يسابوري، أخبن ابن المبارك، أخبن جرير بن حازم، - 4817 حد، قال: سعت عمر بن الطاب عن النب صلى عن إسحاق بن س ويد، عن ابن حجي العدوي

» هللا عليه وسلم ف هذه القصة قال »وتغيثوا الملهوف وتدوا الضال

Page 40: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ث نا ممد بن عيسى بن - 4818 ث نا مروان، قال ابن حد الطباع، وكثي بن عب يد، قال: حدث نا حيد، عن أنس، قال: جاءت امرأة إل رسول الل صلى هللا عليه وسل م، عيسى: قال: حد

ك حاجة ف قال لا: »ي أم فلن اجلسي ف أي ن واحي الس كك ف قالت: ي رسول الل إن ل إلي ها حت قضت شئت حت أجلس إليك« قال: فجلست فجلس النب صلى هللا عليه وسلم إلي

ضت حاجت ها، وقال كثي، عن حيد، عن أنس،حاجت ها ل يذكر ابن عيسى حت ق

ث نا يزيد بن هارون، أخبن حاد بن سلمة، عن - 4819 بة، حد ث نا عثمان بن أب شي حد ناه ثبت، عن أنس أن امرأة كان ف عقلها شيء بع

...

بب ف الغيبة - 40

ث نا عبد العزيز ي عن ابن ممد، عن العل - 4874 ث نا عبد الل بن مسلمة القعنب، حد ء، حدالغيبة؟ قال: »ذكرك أخاك با يكره« قيل: عن أبيه، عن أب هري رة، أنه قيل ي رسول الل ما

ته، وإن ل يكن في ه ما أف رأيت إن كان ف أخي ما أقول؟ »قال إن كان فيه ما ت قول ف قد اغت ب ت قول ف قد بته«

ث ن - 4875 ث نا مسدد، حد ثن علي بن القمر، عن أب حد ا يي، عن سفيان، قال: حدا، حذي فة، عن عائشة، قالت: ق لت للنب صلى هللا عليه وسلم: حسبك من صفية كذا وكذ

ال: »لقد ق لت كلمة لو مزجت باء البحر لمزجته« قالت: قال غي مسدد: ت عن قصية، ف ق وحكيت له إنسان، ف قال: »ما أحب أن حكيت إنسان وأن ل كذا وكذا«

بب من رده عن مسلم غيبة - 41

ث نا عبد الل - 4883 ث نا ابن المبارك، عن يي بن حد بن ممد بن أساء بن عب يد، حد[، عن سهل بن 271أيوب، عن عبد الل بن سليمان، عن إساعيل بن يي المعافري ]ص:

Page 41: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

بيه، عن النب صلى هللا عليه وسلم، قال: " من حى مؤمنا من معاذ بن أنس الهن ، عن أ ملكا يمي لمه ي وم القيامة من نر جهنم، ومن رمى مس لما بشيء منافق، أراه قال: ب عث الل

نه به، ح على جسر جهنم حت يرج ما قال " يريد شي بسه الل

بب من ليست له غيبة - 42

ثن - 4885 ث نا علي بن نصر، أخبن عبد الصمد بن عبد الوارث، من كتابه قال: حد حدث نا جندب، قال: جاء أعراب فأ أب، ، قال: حد ث نا الريري، عن أب عبد الل الشمي نخ حد

ا سلم راحلته، ث عقلها، ث دخل المسجد فصلى خلف رسول الل صلى هللا عليه وسلم ف لم وممدا، ول رسول الل صلى هللا عليه وسلم أتى راحلته فأطلقها ث ركب ث ندى اللهم ارحن

ولون هو أضل، أم بعيه أل تشرك ف رحتنا أحدا، ف قال رسول الل صلى هللا عليه وسلم: »أت ق .تسمعوا إل ما قال؟« قالوا: ب لى

...

س - 44 هي عن التهجس بب ف الن ه

ث نا الفريب - 4888 ، وابن عوف، وهذا لفظه قال: حد ث نا عيسى بن ممد الرملي ، عن حدلم سفيان، عن ث ور، عن راشد بن سعد، عن معاوية، قال: سعت رسول الل صلى هللا عليه وس

رداء: ي قول: »إنك إن ات ب عت عورات الناس أفسدتم، أو كدت أن ت فسدهم« ف قال أبو ال د ت عال با« عها معاوية من رسول الل ن فعه الل »كلمة س

ث نا ضمضم بن - 4889 ث نا إساعيل بن عياش، حد ث نا سعيد بن عمرو الضرمي، حد حدعن جبي بن ن في، وكثي بن مرة، وعمرو بن السود، والمقدام بن زرعة، عن شريح بن عب يد،

يبة ف معدي كرب، وأب أمامة عن النب صلى هللا عليه وسلم قال: »إن المي إذا اب ت غى الر هم« الناس أفسد

Page 42: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ث نا أبو معاوية، عن العمش ]ص: - 4890 بة، حد ث نا أبو بكر بن أب شي [، عن 273حد : »إن قد زيد بن وهب، قال: أت ابن مسعود فقيل هذا فلن ت قطر لي ته خرا، ف قال عبد الل

نينا عن التجسس ولكن إن يظهر لنا شيء نخذ به«

ت على المسلم - 45 بب ف السه

ث نا عبد الل بن المبارك، عن إب راهيم بن نشيط، عن - 4891 ث نا مسلم بن إب راهيم، حد حدثم، عن عقبة بن عامر، عن النب صلى هللا عليه وسلم، قال: كعب بن علقمة، عن أب الي

»من رأى عورة فستها، كان كمن أحيا موءودة«

ث نا اب - 4892 ث نا ممد بن يي، حد ثن إب راهيم بن حد ن أب مرمي، أخبن الليث، قال: حدنا كاتب عقبة بن ع دخي ثم يذكر أنه س ع أب الي عامر قال: نشيط، عن كعب بن علقمة، أنه س

ت هوا، ف قلت لعقبة بن عامر: إن جيان نا هؤلء كان لنا جيان يشربون ال ت هم ف لم ي ن مر ف ن هي ت هوا، فأن داع لم الشرط، ف قال: دعهم، ث رجع ت هم ف لم ي ن ت إل عقبة يشربون المر وإن ني

ت هوا عن شرب المر وأن داع لم الشرط، قال:مرة أخرى ف قلت: إن جيان نا قد أب وا أن ي ن بو ويك دعهم فإن سعت رسول الل صلى هللا عليه وسلم فذكر معن حديث مسلم قال أ

دهم داود: قال هاشم بن القاسم، عن ليث ف هذا الديث قال: ل ت فعل ولكن عظهم وتد

بب المؤاخاة - 46

ث نا الليث، عن عقيل، عن - 4893 بة بن سعيد، حد ث نا ق ت ي ، عن أبيه، حد ، عن سال الزهري كان عن النب صلى هللا عليه وسلم، قال: »المسلم أخو المسلم ل يظلمه، ول يسلمه، من

ربة ف رج الل عنه با كربة من كرب ف حاجة أخيه فإن الل ف حاجته، ومن ف رج عن مسلم ك ي وم القيامة« ي وم القيامة، ومن ست مسلما سته الل

...

Page 43: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

واضع - 47 بب ف الت ه

ثن أب، - 4895 ث نا أحد بن حفص، قال: حد ثن إب راهيم بن طهمان، عن الجاج، حد حد، عن عياض بن حار، أنه قال: قال رسول الل صلى هللا عليه عن ق تادة، عن يزيد بن عبد الل

ل ي بغي أحد على أحد، ول ي فخر أحد على وسلم: »إن الل أوحى إل أن ت واضعوا حت أحد«

بب ف النتصار - 48

، عن بشي بن المحرر، - 4896 ث نا عيسى بن حاد، أخبن الليث، عن سعيد المقبي حدنما رسول الل صلى هللا عليه وسلم جالس ومعه أصحابه عن سعيد بن المسي ب، أنه قال: ب ي

ث آذاه وقع رجل بب بكر، فآذاه، فصمت عنه أبو بكر ث آذاه الثانية، فصمت عنه أبو بكر،، فان تصر منه أبو بكر، ف قام رسول الل حي ان تصر أبو بكر، ف قال أبو بكر: أوجدت الثالثة

ب ؟ ف قال رسول الل صلى هللا عليه وسلم: »ن زل ملك من السماء يكذ ا ه ب علي ي رسول الل قال لك، ف لما ان تصرت وقع الشيطان، ف لم أكن لجلس إذ وقع الشيطان«

ث نا سفيان، عن ابن عجلن، عن سعيد بن أب - 4897 ث نا عبد العلى بن حاد، حد حد أن رجل كان يسب أب بكر وساق نوه، قال أبو داود: وكذلك رواه سعيد، عن أب هري رة

صفوان بن عيسى، عن ابن عجلن، كما قال سفيان

ث نا عب يد - 4898 ث نا أب ح وحد ث نا عب يد الل بن معاذ، حد [ 275 الل بن عمر ]ص:حدث نا ابن عون، قال: كنت أسأل ع ث نا معاذ بن معاذ المعن واحد قال: حد ن بن ميسرة، حد

ثن 41: النتصار }ولمن ان تصر ب عد ظلمه فأولئك ما عليهم من سبيل{ ]الشورى [ فحدا كانت ت دخل على علي بن زيد بن جدعان، عن أم ممد، امرأة أبيه قال ابن عون: وزعموا أن

هللا عليه وسلم وعندن أم المؤمني، قالت: قالت أم المؤمني: دخل علي رسول الل صلىته لا، فأمسك، وأق ب ئا بيده، ف قلت بيده، حت فطن لت زي نب بنت جحش، فجعل يصنع شي

ته ها ف ن هاها، فأبت أن ت ن عن ها، زي نب ت قحم لعائشة رضي الل ي، ف قال لعائشة: »سب يها« فسب ت

Page 44: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ها و ها، فانطلقت زي نب إل علي رضي الل عنه ف قالت: إن عائشة رضي الل عن ق عت ف غلب ت ا حبة أبيك ورب الكعبة« فانصرفت، ف قالت بكم، وف علت، فجاءت فاطمة ف قال لا: »إن

عنه إل الن ب صلى لم: أن ق لت له كذا وكذا، ف قال ل كذا وكذا، قال: وجاء علي رضي الل هللا عليه وسلم فكلمه ف ذلك

هي عن سبي الموتى - 49 بب ف الن ه

ث نا هشام بن عروة، عن أبيه، عن عائشة - 4899 ث نا وكيع، حد ث نا زهي بن حرب، حد حدها، قالت: قال رسول الل صلى هللا عليه وسلم: »إ عن ذا مات صاحبكم فدعوه، ول رضي الل

ت قعوا فيه«

، عن - 4900 ث نا ممد بن العلء، أخبن معاوية بن هشام، عن عمران بن أنس المك ي حدليه وسلم: »اذكروا ماسن موتكم، وكفوا عطاء، عن ابن عمر، قال: قال رسول الل صلى هللا ع

عن مساويهم«

...

بب ف السد - 51

ث نا أبو عامر ي عن عبد الملك بن عمرو، - 4903 ث نا عثمان بن صالح الب غدادي، حد حدث نا ه، عن أب هري رة، أن النب صلى حد سليمان بن بلل، عن إب راهيم بن أب أسيد، عن جد

كم والسد، فإن السد يكل السنات كما تكل النار ال - طب هللا عليه وسلم قال: " إي " -أو قال: العشب

بب ف اللهعن - 52

ث نا الوليد بن ربح، قال: - 4905 ث نا يي بن حسان، حد ث نا أحد بن صالح، حد حدرداء، قالت: سعت أب الد رداء، ي قول: قال رسول الل صلى هللا سعت نران، يذكر عن أم الد

ئا صعدت اللعنة إل السماء ف ت غلق أب واب السما ء دونا، ث عليه وسلم: »إن العبد إذا لعن شي

Page 45: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ث تخذ ميينا وشال، فإذا ل تد مساغا رجعت إل الذي تبط إل الرض ف ت غلق أب وابا دونا، د: هو لعن، فإن كان لذلك أهل وإل رجعت إل قائلها« قال أبو داود: " قال مروان بن مم

نه، وذكر أن يي بن حسان وهم فيه " ربح بن الوليد، سع م

ث نا ق تادة، عن السن، عن سرة بن - 4906 ث نا هشام، حد ث نا مسلم بن إب راهيم، حد حد، ول جندب، عن النب صلى هللا عليه وسلم، قال: »ل تل ، ول بغضب الل عنوا بلعنة الل

بلنار«

ث نا هشام بن ]ص: - 4907 ث نا أب، حد ث نا هارون بن زيد بن أب الزرقاء، حد [ 278حدعت سعد، عن أب حازم، وزيد بن أسلم، أن أم رداء، قال: س رداء، قالت: سعت أب الد الد

رسول الل صلى هللا عليه وسلم ي قول: »ل يكون اللعانون شفعاء، ول شهداء«

ث - 4908 ث نا أبن، ح حد ث نا مسلم بن إب راهيم، حد ث نا بشر حد نا زيد بن أخزم الطائي، حدث نا ق تادة، عن أب العالية ث نا أبن بن يزيد العطار، حد : عن ابن -قال زيد -بن عمر، حد

جل نزعته الر يح رداءه على عهد النب صلى وقال مسلم إن ر -عباس، أن رجل لعن الر يح ا مأمورة، وإنه من -هللا عليه وسلم، ف لعن ها ها، فإن ، ف قال النب صلى هللا عليه وسلم: »ل ت لعن

ئا ليس له بهل ر جعت اللعنة عليه«لعن شي

...

بب فيمن ي هجر أخاه المسلم - 54

ث نا عبد الل بن مسلمة، عن مالك، عن ابن شهاب، عن أنس بن مالك، أن - 4910 حد»ل ت باغضوا، ول تاسدوا، ول تداب روا، وكونوا عباد الل النب صلى هللا عليه وسلم، قال:

إخوان، ول يل لمسلم أن ي هجر أخاه ف وق ثلث ليال«

ث نا عبد الل بن مسلمة، عن مالك، عن ابن شهاب، عن ع - 4911 ، حد طاء بن يزيد الليثي ، أن رسول الل صلى هللا عليه وسلم ]ص: [ قال: »ل يل 279عن أب أيوب النصاري

Page 46: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

م، ي لتقيان ف ي عرض هذا، وي عرض هذا، وخيها الذي ي بدأ لمسلم أن ي هجر أخاه ف وق ثلثة أي بلسلم«

، أن أب عامر، - 4912 ث نا عب يد الل بن عمر بن ميسرة، وأحد بن سعيد السرخسي حدثن أب، عن أ ث نا ممد بن هلل، قال: حد ب هري رة، أن النب صلى هللا عليه وسلم أخبهم حد

عليه، قال: »ل يل لمؤمن أن ي هجر مؤمنا ف وق ثلث، فإن مرت به ثلث، ف لي لقه ف ليسل م « زاد أحد »وخرج فإن رد عليه السلم ف قد اشتكا ف الجر، وإن ل ي رد عليه ف قد بء بلث

المسل م من الجرة«

ث نا عبد الل بن - 4913 ث نا ممد بن خالد ابن عثمة، حد ، حد ث نا ممد بن المثن حدها، الم عن أن نيب ي عن المدن، قال: أخبن هشام بن عروة، عن عروة، عن عائشة رضي الل

ذا لقيه رسول الل صلى هللا عليه وسلم، قال: ل يكون لمسلم أن ي هجر مسلما ف وق ثلثة، فإ سلم عليه ثلث مرار كل ذلك ل ي رد عليه ف قد بء بثه "

...

هجر بعض نسائه أربعي يوما، وابن عمر هجر -صلى هللا عليه وسلم -قال أبو داود: النب ، فليس من هذا بشيء، عمر بن عبد الجرة هللأبو داود: إذا كانت قال .ابنا له إل أن مات

.العزيز غطى وجهه عن رجل

بب ف الظهني - 55

ث نا عبد الل بن مسلمة، عن مالك، عن أب الز ند، عن العرج، عن أب هري رة، - 4917 حدكم والظن فإن الظن أكذب الديث، ول أن رسول الل صلى هللا عليه وسلم، قال: »إي تسسوا، ول تسسوا«

...

هي عن الغناء - 58 بب ف الن ه

Page 47: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ث نا بشر، عن خالد بن - 4922 ث نا مسدد، حد ذكوان، عن الرب ي ع بنت معو ذ ابن عفراء، حد قالت: جاء رسول الل صلى هللا عليه وسلم فدخل علي صبيحة بن ب، فجلس على فراشي

، فجعلت جويريت يضربن بدف ل ن، وي ندبن من قتل من آبئي ي وم بدر، كمجلسك من إل أن قالت إحداهن: وفينا نب ي علم ما ف الغد، ف قال: »دعي هذه وقول الذي كنت

ت قولي«

ث نا عبد - 4923 ، حد ث نا السن بن علي الرزاق، أخبن معمر، عن ثبت، عن أنس، حدذلك، لعبوا قال: »لما قدم رسول الل صلى هللا عليه وسلم المدينة لعبت البشة لقدومه ف رحا ب

برابم«

والزهمر بب كراهية الغناء - 59

ث نا سعيد بن عبد - 4924 ث نا الوليد بن مسلم، حد ث نا أحد بن عب يد الل الغدان، حد حدع ابن عمر، مزمارا قال: ف وضع إ صب عيه على العزيز، عن سليمان بن موسى، عن نفع، قال: س

ئا؟ قال: ف قلت: ل، قال: ف رفع أذن يه، ونى عن الطريق، وقال ل: ي نفع هل تسمع شي ل هذا [ فسمع مث 282إصب عيه من أذن يه، وقال: »كنت مع النب صلى هللا عليه وسلم ]ص:

فصنع مثل هذا«، قال أبو علي اللؤلؤي: سعت أب داود ي قول: هذا حديث منكر

ث نا نفع، - 4925 ث نا مطعم بن المقدام، قال: حد ث نا أب، حد ث نا ممود بن خالد، حد حدفع كنت ردف ابن عمر إذ مر براع ي زمر، فذكر نوه قال أبو داود: »أدخل بي مطعم ون قال:

سليمان بن موسى«

ث نا عبد الل بن جعفر الرق ي، - 4926 ث نا أحد بن إب راهيم، حد ث نا أبو المليح، حد قال: حدوهذا عن ميمون، عن نفع، قال: كنا مع ابن عمر فسمع صوت زامر فذكر نوه قال أبو داود:

أنكرها

Page 48: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ث نا - 4927 ث نا مسلم بن إب راهيم، قال: حد م بن مسكي، عن شيخ، شهد أب وائل حد سلوته، وقال: سعت عبد الل ي قول: ف وليمة، فجعلوا ي لعبون ي ت لعبون، ي غنون، فحل أبو وائل حب

، ي قول: »الغناء ي نبت الن فاق ف القلب«سعت رسول الل صلى هللا عليه وسلم

Page 49: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

İMAM TİRMİZÎ (ö. 279/892) ve SÜNEN’İ

Ebû Îsâ Muhammed b. Îsâ b. Sevre et-Tirmizî 209/824 yılında bugün

Özbekistan sınırları içinde bulunan Tirmiz’de doğdu.1 Yirmi beşli yaşlardan itibaren

önce Tirmiz’de, daha sonra Horasan, Irak ve Hicaz başta olmak üzere diğer bazı

bölgelerdeki âlimlerden hadis öğrendi.2 İbnü’l-Müsennâ, Muhammed b. Beşşâr,

Ziyâd b. Yahyâ el-Hassânî, Abbas b. Abdülazîm el-Anberî, Ya‘kūb b. İbrâhim ed-

Devrakî, İshak b. Râhûye, Kuteybe b. Saîd, Ali b. Hucr, İmam Buhârî, İmam Müslim

ve Ebû Dâvûd gibi hocalardan ders aldı.3 Tirmizî, uzun süre Buhârî’nin talebesi

oldu, ondan pek çok hadis rivayet etti ve fıkhü’l-hadîsi öğrendi. Buhârî, Tirmizî’nin

ilmini ve zekâsını takdir etmiş ve ona “Aslında benim senden faydalandıklarım senin

benden faydalandıklarından daha çoktur” demiştir. Tirmizî, ilel konusunda

Buhârî’den sonra en çok Abdullah b. Abdurrahman ed-Dârimî ile Ebû Zür‘a er-

Râzî’nin görüşlerinden yararlandı. Tirmizî’nin sika bir muhaddis olduğu hususunda

âlimlerin icmâ etmesi onun hadis rivayetinde eriştiği güveni, en önde gelen âlimler

için kullanılan “imam” lakabıyla anılması da hadis ilmindeki üstün yerini

göstermektedir. Doğu İslâm dünyasındaki şöhretine rağmen İbn Hazm’ın Tirmizî

hakkında “meçhul” terimini kullanması onun eserlerini görmediğini ortaya

koymakta, bu eserlerin V. (XI.) yüzyılın ilk yarısında Endülüs’te yeterince

tanınmadığını göstermektedir.4

Tirmizî’nin önemli bazı talebeleri şunlardır: Muhammed b. el-Münzir es-Sülemi

(ö. 303/916), Hammâd b. Şâkir en-Nesefî (ö. 311/923), Mahmud b. Anber en-Nesefî

(ö. 314/926), el-Heysem b. Küleyb et-Türkî (ö. 335/947), Mekhûl b. Fadl en-Nesefi

(ö. 338/349), Muhammed b. Ahmed el-Mahbûbî (ö. 346/957).5

Tirmizî 13 Receb 279’da (9 Ekim 892) Tirmiz’e bağlı Buğ köyünde vefat etti.6

Hadis ilminde önde gelen âlimlerden biri olan Tirmizî hakkında İbn Hibbân, bir

muhaddiste bulunması gereken öğrendiği hadisleri derleme, tasnif etme, ezberleme

ve müzakere etme vasıflarının onda bulunduğunu belirtmiştir.7 Tirmizî, hadislerin

sıhhatini zedeleyici mahiyette, tespit edilmesi son derece zor gizli kusurları

mükemmel şekilde bilen çok az sayıdaki hadis âlimlerinden kabul edilir. İlel

sahasında meydana getirdiği eserlerle güçlü bir hadis tenkitçisi olduğunu ispat

etmiştir. Bu yetkinliği sebebiyle o, eserine almak istediği bir konuya dair sahih hadis

bulamadığı durumlarda bazı zayıf hadisleri almakta sakınca görmemiş, fakat

bunların senedlerini tenkit ederek râvilerinin ne ölçüde güvenilir olduğunu

belirtmiştir.8 Hadisleri seçerken bir fakihin o hadisi delil olarak kabul etmesine

özellikle dikkat ettiğini söyleyen Tirmizî, iki hadis dışında eserindeki bütün

rivayetlerin kendisiyle amel edilen hadis niteliği taşıdığını ileri sürmüştür.9

Tirmizî’nin eserlerinden bazıları şunlardır: Sünenü’t-Tirmizî, el-İlelü’l-kebîr, eş-

Şemâilü’n-nebeviyye, Esmâu’s-sahâbe.10

1 Itr, Muvâzene, s. 10 2 Mısır ve Suriye’ye gitmemiştir (Zehebî, Siyer, XIII, 271). 3 Bkz. İbn Nukta, Takyîd, s. 96-97; Zehebî, Siyer, XIII, s. 271. Hocaları hakkında geniş bilgi için bkz. Hamş, İmâm Tirmizî ve menhecühû, I, 73-111. 4 Kandemir, “Tirmizî”, s. 202. 5 Hamş, İmâm Tirmizî ve menhecühû, I, 112-117. 6 Kandemir, “Tirmizî”, 202; Itr, Muvâzene, s. 30. 7 Zehebî, Siyer, XIII, 273. 8 Kandemir, “Tirmizî”, s. 202-203. 9 Tirmizî, el-İlelü’s-sağîr, V, 736. 10 Itr, Muvâzene, s. 29. Detaylı bilgi için bkz. Hamş, İmâm Tirmizî ve menhecühû, I, 122-144.

Page 50: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

SÜNEN

Fıkhî bir hüküm ihtiva eden hadisleri fıkıh konularına göre düzenlemek suretiyle

yazılan hadis kitaplarına Sünen ortak adı verilmiştir.11

Tirmizî’nin bu eseri, sadece ahkâm hadislerini değil câmi‘lerde bulunan diğer

konulara dair hadisleri de ihtiva ettiği için el-Câmiu’s-sahîh veya el-Câmiu’t-Tirmizî

gibi değişik adlarla kaynaklara geçmiş olan eser daha çok Sünenü’t-Tirmizî adıyla

meşhur olmuştur.

Tirmizî eserini yazdıktan sonra onu Hicaz, Irak ve Horasan âlimlerinin tenkidine

sunmuş ve hepsinin takdirini kazanmıştır. Sünen, Sahîhayn’ın aksine telif edildiği

yıllarda meşhur olmamış, ancak V. (XI.) yüzyıldan sonra rağbet kazanarak Kütüb-i

sitte arasındaki yerini almıştır. Tirmizî bizzat eseri hakkında şunu söylemektedir:

“Kimin evinde bu kitap bulunursa orada konuşan bir Peygamber var demektir”.12

Sünen, sonundaki “ilel” bahsiyle birlikte kırk altı bölüm13 (ebvâb) içinde 2496

bâbdan meydana gelmektedir. 4000 civarında hadis ihtiva etmektedir. Sahîhayn’ın

her biri kadar hadis ihtiva eden Sünen tekrarlarının azlığı ile tanınır. Eserde ta‘lik

miktarı da son derece azdır.14

Tertibi ve Metodu

Kütüb-i sitte’ye dâhil olan diğer eserler gibi Sünen de konularına göre (ale’l-

ebvâb) tasnif edilmiştir. Konuların sıralanması ve konu başlıklarının belirlenmesinde

Tirmizî’nin özellikle hocası Buhârî’den etkilenmiş olmakla beraber ondan ayrıldığı

noktalar da vardır. Eserin sünenlerde olduğu gibi “Kitâbü’t-Tahâre” ile başlaması,

bölüm adlarını verirken “kitâb” yerine “ebvâb” kelimesini kullanması ve hadislerin

merfû olduğunu belirtmek üzere her defasında “an rasûlillâh sallallahu aleyhi ve

sellem” kaydını koyması belirgin özelliklerindendir. Eserde mevkûf ve maktû

hadisler, sadece merfû hadisler değerlendirilirken zikredilmiştir.15 Tirmizî bâb

adlarını (terâcim) çok defa o bâbın hadislerindeki ifadelerden seçerek “bâbü mâ câe

fî kezâ” şeklinde ve bir sonuç belirtmeyecek tarzda tespit etmiştir. Bazı konularda da

bâb başlığı konulmadığı, bazı bâb başlıkları ile konu arasındaki ilginin zorlukla

kurulduğu görülmektedir. Neshin söz konusu olduğu bahislerde genellikle önce

mensûh, sonra da nâsih hadisler sıralanmaktadır. Bâb başlığı konulmadığı zaman

ilgili fasıllar ya sadece “bâb” veya “bâbün minhu”, “bâbün minhu eydan” veya

“bâbün minhu âhar” ifadeleriyle ayrılmaktadır.16

Tirmizî’nin bir özelliği de senedinde garîblik bulunan hadisleri umumiyetle

konuya girerken zikretmesidir. Tirmizî, “Kale Ebû Îsâ” diye başlayan

değerlendirmelerinde hemen her bâbda sırasıyla önce hadislerin sıhhat durumunu

ve râvilerin güvenilirlik derecelerini belirtir; sonra da seneddeki illetleri, hadisin

diğer tariklerini ve fakihlerin görüşlerini açıklar. O konuya dair diğer sahâbîlerden

gelen rivayetler varsa onlara da “ve fi’l-bâbi an fülân” diye sahâbî isimlerini sayarak

işaret eder. Tirmizî’nin “ve fi’l-bâbi an fülân” diye varlığına işaret ettiği birçok rivayeti

şârihler mevcut hadis kaynaklarında bulamamışlardır. Bu durum, Tirmizî

tarafından bilinen birçok rivayetin elimizdeki eserlere intikal etmediğini, dolayısıyla

Sünen’in kaynaklarının zenginliğini göstermektedir.17

11 Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, s. 280. 12 Zehebî, Siyer, XIII, 274. 13 İbn Nukta, 51 bölüm saymıştır (İbn Nukta, Takyîd, s. 99). 14 Çakan, “el-Câmiu’s-Sahîh”, s. 129 15 Çakan, “el-Câmiu’s-Sahîh”, s. 129; Hadis Edebiyatı, s. 69. 16 Çakan, “el-Câmiu’s-Sahîh”, s. 130; Çakan, Hadis Edebiyatı, s. 70. 17 Çakan, “el-Câmiu’s-Sahîh”, s. 130; Ağırman, “Hadis Kaynaklarını Okuma Yöntemi”, s. 76.

Page 51: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

Öte yandan Tirmizî'nin Sünen’i, usûle ait kaidelerin tek tek hadîslere

uygulanması, bir başka ifade ile usûl ile furûun birleştirilmesi açısından fevkalade

önem ve değere sahiptir.18

Ebû Nasr Abdurrahîm b. Abdülhâlik el-Yûsufî (ö. 574/1178) Sünen’deki

hadisleri dört gruba ayırmıştır: 1- Sıhhati kesin olanlar. 2- Ebû Dâvûd ve Nesâî’nin

şartlarını taşıyanlar. 3- Zıtlığı dolayısıyla tahriç ettiği ve illetini açıkladığı hadisler. 4-

Ma’mulün bih olarak tespit ettiği hadisler.19

Tirmizî hadisleri değerlendirirken her zaman “sahih”, “hasen” veya “zayıf” gibi tek

terim kullanmaz. Çok defa “hasen-sahih”, “hasen-garîb”, “sahih-hasen-garîb” gibi iki

veya üç kelimeden oluşan terimler kullanır. Tirmizî bu sonuncu şekli hangi

anlamlar için kullandığını bizzat açıklamadığı için eser üzerinde araştırma yapanlar

bu konuda farklı yorumlar yapmışlardır. Bazı terimleri de yaygın olanın aksine farklı

mânalarda kullandığı görülür. Meselâ “tâbiînden birinin sahâbîyi atlayarak

doğrudan Hz. Peygamber’den rivayet ettiği hadis” anlamındaki mürsel terimini çok

defa “senedinde kopukluk bulunan hadis (münkatı‘)” anlamında, ceyyid ve kavî

terimlerini ise sahih yerinde kullanır. Hadis metnini verdikten sonra râvilerin

kimliklerini açıklar ve yer yer hadislerdeki lafızların hangi râviye ait olduğunu

gösterir. Bazen de hadisin farklı senedlerini kaydettikten sonra Müslim’in yaptığı

gibi metni tekrarlamak yerine “nahvehû”, “nahve hâzâ” veya “mislehû” kelimelerini

koymayı tercih eder. Eserde garîbü’l-hadîs ve muhtelifü’l-hadîs ilimlerine dair

açıklamalarda bulunur. Hadisler arasındaki teâruzları kendisinden önceki âlimlerin

görüşlerine dayanarak gidermeye çalışır.20

Naklettiği bazı hadislerden anlaşıldığına göre Tirmizî, hadis naklinde rüyayı,

hadisin sıhhatini destekleyici bir unsur olarak kabul eder. Bilindiği gibi rüya ile

hadis rivayeti caiz değildir. Tirmizî’'nin en önemli özelliklerinden biri, bir hadisin

ma’mulun bih/amel edilebilir hükmünü sadece senede bağlı olarak vermemesidir.

Örneğin, Hz. Ali tarikiyle gelen bir rivayet hakkında; “Hz. Ali’den gelen bu hadisi

sadece Ebû İshak, el-Haris ve Ali tarikiyle bilmekteyiz. Bazı âlimler el-Haris el-

A’ver’in zayıf olduğunu söyler. Bununla beraber ilim ehlinin çoğunluğu bu hadis

üzere amel etmiştir. Bu bâbda Aişe, Enes ve Ebu Hureyre’den gelen rivayetler vardır”

demektedir. Bu kural çerçevesinde bazı hadisleri, “Bu rivayetin senedi muttasıl

değildir; ancak, ilim ehli buna göre amel etmektedir” diyerek nakleder. Görüldüğü

gibi Tirmizî’ye göre teknik açıdan zayıf olan her rivayet hemen amel dışı bırakılmaz.21

Dolayısıyla, Tirmizî’de senet açısından bazı zayıf rivayetlere tek tek değil de bâb

ekseninde bütünsel olarak bakmak gerekir. Ayrıca, Tirmizî’ye göre güvenilir bir

âlimin bir ravinin hadisiyle ihticac etmesi, güvenilirlik açısından bir referans özelliği

taşır. Örneğin Ahmed b. Hanbel (ö.241/855), Humeydî (ö.219/834), İshak b.

İbrahim (ö.238/852) vb. muhaddislerin bir râvi ile ihticac etmelerini, sıhhat ölçütü

olarak kabul eder.22

Rivayeti, Baskı ve Şerhleri

Tirmizî’den pek çok kimse rivayette bulunmakla beraber Sünen’i ondan

bütünüyle veya kısmen kaç kişinin rivayet ettiği kesin olarak bilinmemektedir.

Bunlardan Ebû’l-Abbas Muhammed b. Ahmed el-Mahbûbî’nin rivayeti bize kadar

ulaşmış ve eserin birçok baskısına esas alınmıştır.23

18 Çakan, Hadis Edebiyatı, s. 70-71. 19 Zehebî, Siyer, XIII, 274. 20 Çakan, “el-Câmiu’s-Sahîh”, s. 130; Hadis Edebiyatı, s. 70-71. 21 Ağırman, “Hadis Kaynaklarını Okuma Yöntemi”, s. 77. 22 Ağırman, “Hadis Kaynaklarını Okuma Yöntemi”, s. 78. 23 Çakan, “el-Câmiu’s-Sahîh”, s. 131.

Page 52: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

İstanbul kütüphanelerinde birçok yazma nüshası bulunan (bk. Sezgin, I, 154-

155) el-Câmiu’s-sahîh ilk defa iki cilt halinde Bulak’ta basılmıştır (1876). Daha sonra

Ârizatü’l-ahvezî şerhiyle birlikte on üç cilt olarak Kahire’de yayımlanmıştır (1931-

1933).24

Önemli Bazı Şerhleri:

1. Ârizatü’l-ahvezî fî şerhi’t-Tirmizî. Müellifi Ebû Bekr İbnü’l-Arabî’dir (ö.

543/1148).

2. Tuhfetü’l-ahvezî. Müellifi Mübârekpûrî’dir (ö. 1935).25

24 Çakan, Hadis Edebiyatı, s. 73. 25 Çakan, Hadis Edebiyatı, s. 74.

Page 53: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

حيم حمن الره الره بسم للاه

سنن الترمذي

عليه وسلم أبواب 2 - صلى للا لة عن رسول للا الص

Müntehâb (Seçki)

عالايهي واسالما يي صالى الل ةي عاني النبي ب ماا جااءا في ماوااقييتي الصلا با

حمن بن - 1 قال: حدهثنا عبد الره ناد، عن عبد حدهثنا هنهاد بن السهري أبي الز

حمن بن الحارث بن عيهاش بن أبي ربيعة، عن حكيم بن حكيم وهو ابن الره

عبهاد بن حنيف قال: أخبرني نافع بن جبير بن مطعم، قال: أخبرني ابن

تين، عبهاس، أنه النه ني جبريل عند البيت مره عليه وسلهم قال: " أمه بيه صلهى للاه

راك، ثمه صلهى فصلهى الظهر في األولى منهما حين كان الفيء مثل الش

المغرب حين وجبت الشهمس العصر حين كان كل شيء مثل ظل ه، ثمه صلهى

ائم، ثمه صلهى العشاء حين غاب الشهفق، ثمه صلهى الفجر حين برق وأفطر الصه

ة الثهانية الظهر حين كان ظل ائم، وصلهى المره الفجر، وحرم الطهعام على الصه

يء مثله لوقت العصر باألمس، ثمه صلهى العصر حين كان ظل كل كل ش

ل، ثمه صلهى العشاء اآلخرة حين شيء مثليه، ثمه صلهى المغرب لوقته األوه

بح حين أسفر ت األرض، ثمه التفت إليه ذهب ثلث اللهيل، ثمه صلهى الص

د، هذا وقت األنبياء من قبلك، والوقت فيما بين هذين جبريل، فقال: يا محمه

الوقتين ". وفي الباب عن أبي هريرة، وبريدة، وأبي موسى، وأبي مسعود،

ي سعيد، وجابر، وعمرو بن حزم، والبراء، وأنس وأب

بن المبارك قال: - 2 د بن موسى قال: حدهثنا عبد للاه حدهثنا أحمد بن محمه

بن حسين قال: أخبرني وهب بن ك يسان، عن جابر أخبرنا حسين بن علي

ني جبريل«، فذكر عليه وسلهم قال: »أمه صلهى للاه ، عن رسول للاه بن عبد للاه

نحو حديث ابن عبهاس بمعناه، ولم يذكر فيه لوقت العصر باألمس، حديث

د: »أصح شيء في المواقيت حديث ابن عبهاس ح ديث حسن " وقال محمه

عليه وسلهم« وحديث جابر في المواقيت قد رواه صلهى للاه جابر، عن النهبي

بير، ، عطاء بن أبي رباح، وعمرو بن دينار، وأبو الز عن جابر بن عبد للاه

Page 54: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

عليه وسلهم نحو حديث وهب بن كيسان، عن جابر، عن صلهى للاه عن النهبي

عليه وسلهم صلهى للاه النهبي

ل من الفضل باب ما جاء في الوقت األو

، عن أبي يعفور، عن حدهثنا ق - 3 تيبة قال: حدهثنا مروان بن معاوية الفزاري

، قال لبن مسعود: أي ، أنه رجلا الوليد بن العيزار، عن أبي عمرو الشهيباني

عليه وسلهم، فقال: العمل أفضل؟ قال: سألت عنه رسول للاه صلهى للاه

؟ قال: »وبر الوالدين«، لة على مواقيتها«، قلت: وماذا يا رسول للاه »الصه

«، »وهذا حديث ؟ قال: »والجهاد في سبيل للاه قلت: وماذا يا رسول للاه

، وشعبة، والشهيباني وغير واحد، عن حس ن صحيح« وقد روى المسعودي

الوليد بن العيزار هذا الحديث

حدهثنا قتيبة قال: حدهثنا اللهيث، عن خالد بن يزيد، عن سعيد بن أبي - 4

صلهى هلل، عن إسحاق بن عمر، عن عائشة، قالت: »ما صلهى رسول للاه

«، »هذا حديث تين حتهى قبضه للاه عليه وسلهم صلةا لوقتها اآلخر مره للاه

« : لة غريب، وليس إسناده بمتهصل« قال الشهافعي ل من الصه والوقت األوه

صلهى للاه ل الوقت على آخره اختيار النهبي ا يدل على فضل أوه أفضل، وممه

عليه وسلهم وأبي بكر، وعمر، فلم يكونوا يختارون إله ما هو أفضل، ولم

ل الوقت«، حدهثنا بذلك أبو يك ونوا يدعون الفضل، وكانوا يصلون في أوه

، عن الشهافعي ي الوليد المك

لة باب ما جاء في النوم عن الص

اد بن زيد، عن ث - 5 بن حدهثنا قتيبة قال: حدهثنا حمه ، عن عبد للاه ابت البناني

عليه وسلهم صلهى للاه ، عن أبي قتادة، قال: ذكروا للنهبي رباح األنصاري

لة، فقال: »إنهه ليس في النهوم تفريط، إنهما التهفريط ف ي نومهم عن الصه

اليقظة، فإذا نسي أحدكم صلةا، أو نام عنها، فليصل ها إذا ذكرها«، وفي

الباب عن ابن مسعود، وأبي مريم، وعمران بن حصين، وجبير بن مطعم،

، وذي مخبر، وهو ابن وأبي جحيفة، وأبي سعيد، وعمرو مري بن أميهة الضه

،: »وحديث أبي قتادة حديث حسن صحيح« وقد اختلف أهل أخي النهجاشي

لة، أو ينساها فيستيقظ، أو يذكر وهو جل ينام عن الصه في غير العلم في الره

Page 55: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

وقت صلة، عند طلوع الشهمس، أو عند غروبها، فقال بعضهم: يصل يها إذا

استيقظ أو ذكر، وإن كان عند طلوع الشهمس، أو عند غروبها، وهو قول

، ومالك، وقال بعضهم: ل يصل ي حتهى تطلع أحمد، وإسحاق، والشهافعي

الشهمس أو تغرب "

لة جل ينسى الص باب ما جاء في الر

حدهثنا قتيبة، وبشر بن معاذ، قال: حدهثنا أبو عوانة، عن قتادة، عن أنس، - 6

عليه وسلهم: »من نسي صلةا فليصل ها إذا قال: صلهى للاه قال رسول للاه

ذكرها«، وفي الباب عن سمرة، وأبي قتادة، حديث أنس حديث حسن

بن أبي طالب أنهه قال ف لة، صحيح ويروى عن علي جل ينسى الصه ي الره

قال: »يصل يها متى ما ذكرها في وقت أو في غير وقت«، وهو قول

، وأحمد، وإسحاق، ويروى عن أبي بكرة: أنهه نام عن صلة الشهافعي

الشهمس فلم يصل حتهى غربت الشهمس، وقد العصر فاستيقظ عند غروب

بن ا أصحابنا فذهبوا إلى قول علي ذهب قوم من أهل الكوفة إلى هذا، وأمه

أبي طالب

لوات جل تفوته الص بأيتهن يبدأ باب ما جاء في الر

د بن بشهار قال: حدهثنا معاذ بن هشام قال: حدهثني أبي، عن - 7 حدهثنا محمه

حمن، عن جابر بن عبد يحيى بن أبي كثير قال: حدهثنا أبو سلمة بن عبد الره

، أنه عمر بن الخطهاب، قال يوم الخندق وجعل يسب كفهار قريش، قال: يا للاه

، ما كدت أصل ي العصر حتهى تغرب الشهمس، فقال رسول للاه رسول للاه

إن صلهيتها عليه وسلهم: »وللاه أ صلهى للاه «، قال: فنزلنا بطحان، فتوضه

عليه صلهى للاه أنا، فصلهى رسول للاه عليه وسلهم وتوضه صلهى للاه رسول للاه

ث هذا حدي .وسلهم العصر بعد ما غربت الشهمس، ثمه صلهى بعدها المغرب

حسن صحيح

باب ما جاء فيمن أدرك ركعة من العصر قبل أن تغرب الشمس

حدهثنا األنصاري قال: حدهثنا معن قال: حدهثنا مالك بن أنس، عن زيد بن - 9

ثونه، عن أسلم، عن عطاء بن يسار، وعن بسر بن سعيد، وعن األعرج يحد

Page 56: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

بح ركعةا أبي هريرة، أنه النهبيه صلهى عليه وسلهم قال: »من أدرك من الص للاه

بح، ومن أدرك من العصر ركعةا قبل أن قبل أن تطلع الشهمس فقد أدرك الص

: »حديث أبي تغرب الشهمس فقد أدرك العصر« وفي الباب عن عائشة

، وأحمد، هريرة حديث حسن صحيح« وبه يقول أصحابنا، والشهافعي

جل ينام عن وإسحاق، ومعنى هذا الحديث عندهم لصاحب العذر، مثل الره

لة، أو ينساها فيستيقظ، و يذكر عند طلوع الشهمس وعند غروبها الصه

لتين باب ما جاء في الجمع بين الص

حدهثنا هنهاد قال: حدهثنا أبو معاوية، عن األعمش، عن حبيب بن أبي - 10

ثابت، عن سعيد بن جبير، عن ابن صلهى للاه عبهاس، قال: »جمع رسول للاه

عليه وسلهم بين الظهر والعصر، وبين المغرب والعشاء بالمدينة من غير

ن ل خوف ول مطر«، قال: فقيل لبن عبهاس: ما أراد بذلك؟ قال: أراد أ

ته وفي الباب عن أبي هريرة: »حديث ابن عبهاس قد روي عنه من يحرج أمه

بن شقيق غير وجه«، رواه جابر بن زيد، وسعيد بن جبير، وعبد للاه

. وقد روي عن ابن عبه عليه وسلهم غير هذاالعقيلي صلهى للاه اس، عن النهبي

حدهثنا أبو سلمة يحيى بن خلف البصري قال: حدهثنا المعتمر بن - 11

صلهى سليمان، عن أبيه، عن حنش، عن عكرمة، عن ابن عبهاس، عن النه بي

لتين من غير عذر فقد أتى باباا من عليه وسلهم قال: »من جمع بين الصه للاه

، وهو حسين بن قيس، حبي الره أبواب الكبائر«: »وحنش هذا هو أبو علي

الحديث، ضعهفه أحمد وغيره« والعمل على هذا عند وهو ضعيف عند أهل

ص لتين إله في السهفر أو بعرفة، ورخه أهل العلم: أن ل يجمع بين الصه

لتين ل لمريض، وبه يقول بعض أهل العلم من التهابعين في الجمع بين الصه

لتين في المطر، أحمد، وإسحاق " وقال بعض أهل العلم: يجمع بين الصه

، وأحمد، وإسحاق، ولم ير الشهافعي للمريض أن يجمع وبه يقول الشهافعي

لتين بين الصه

باب ما جاء في بدء األذان

د، قال: قال - 12 اج بن محمه حدهثنا أبو بكر بن أبي النهضر قال: حدهثنا الحجه

ابن جريج قال: أخبرنا نافع، عن ابن عمر، قال: كان المسلمون حين قدموا

Page 57: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ا في الم لوات وليس ينادي بها أحد، فتكلهموا يوما دينة يجتمعون فيتحيهنون الصه

ذلك، فقال بعضهم: اتهخذوا ناقوساا مثل ناقوس النهصارى، وقال بعضهم:

: فقال عمر: أول تبعثون رجلا ينادي اتهخذوا قرناا مثل قرن اليهود، قال

عليه وسلهم: »يا بلل قم فناد صلهى للاه لة؟ قال: فقال رسول للاه بالصه

لة«. هذا حديث حسن صحيح غريب من حديث ابن عمر بالصه

في فضل األذان باب ما جاء

ازي قال: حدهثنا أبو تميلة قال: حدهثنا أبو - 16 د بن حميد الره حدهثنا محمه

عليه حمزة، عن جابر، عن مجاهد، عن ابن عبهاس، أنه النهبيه صلهى للاه

أذهن سبع سنين محتسباا كتبت له براءة من النهار«. وفي وسلهم قال: »من

الباب عن ابن مسعود، وثوبان، ومعاوية، وأنس، وأبي هريرة، وأبي سعيد.

حيى بن واضح، وأبو حديث ابن عبهاس حديث غريب، وأبو تميلة اسمه ي

د بن ميمون، وجابر بن يزيد الجعفي ضعهفوه، حمزة السكهري اسمه محمه

. سمعت الجارود، يقول: حمن بن مهدي تركه يحيى بن سعيد، وعبد الره

»لول جابر الجعفي لكان أهل الكوفة بغير حديث، سمعت وكيعاا يقول:

اد لكان أهل الكوفة بغير فقه« ولول حمه

ن باب ما يقول إذا أذن المؤذ

ال: حدهثنا مالك، حدهثنا إسحاق بن موسى األنصاري قال: حدهثنا معن ق - 17

، عن ، عن عطاء بن يزيد اللهيثي هري ح وحدهثنا قتيبة، عن مالك، عن الز

عليه وسلهم: »إذا سمعتم الن داء صلهى للاه أبي سعيد، قال: قال رسول للاه

ن«. وفي الباب عن أبي رافع، وأبي هريرة، وأم فقولوا مثل ما يقول المؤذ

بن ربيعة، وعائشة، ومعاذ بن أنس، بن عمرو، وعبد للاه حبيبة، وعبد للاه

يح«. وهكذا روى معمر، ومعاوية. »حديث أبي سعيد حديث حسن صح

حمن بن مثل حديث مالك، وروى عبد الره هري وغير واحد، عن الز

، هذا الحديث، عن سعيد بن المسي ب، عن أبي هريرة، هري إسحاق، عن الز

صلهى للاه «عن النهبي عليه وسلهم »ورواية مالك أصح

باب ما جاء في فضل الجماعة

Page 58: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

بن عمر، عن نافع، عن ابن - 19 حدهثنا هنهاد قال: حدهثنا عبدة، عن عبيد للاه

عل صلهى للاه يه وسلهم: »صلة الجماعة تفضل عمر، قال: قال رسول للاه

جل وحده، بسبع وعشرين درجةا«، وفي الباب عن عبد للاه على صلة الره

بن كعب، ومعاذ بن جبل، وأبي سعيد، وأبي هريرة، بن مسعود، وأبي

ن مالك،: »حديث ابن عمر حديث حسن صحيح« وهكذا روى نافع، وأنس ب

عليه وسلهم أنهه قال: »تفضل صلة الجميع صلهى للاه عن ابن عمر، عن النهبي

جل وحده بسبع وعشرين درج على صلة الره ة من روى عن النهبي ةا« وعامه

عليه وسلهم إنهما قالوا: »خمس وعشرين«، إله ابن عمر فإنهه قال: صلهى للاه

»بسبع وعشرين«

ل األو باب ما جاء في فضل الصف

21 - عليه وسلهم: »لو أنه النهاس يعلمون ما في الن داء وقال النهبي صلهى للاه

ل ثمه لم يجدوا إله أن يستهموا عليه لستهموا عليه«، حدهثنا األوه والصهف

ن قال: حدهثنا مالك، عن بذلك إسحاق بن موسى األنصاري قال: حدهثنا مع

عليه وسلهم، صلهى للاه ، عن أبي صالح، عن أبي هريرة، عن النهبي سمي

مثله،

فوف باب ما جاء في إقامة الص

سماك بن حرب، عن النعمان حدهثنا قتيبة قال: حدهثنا أبو عوانة، عن - 22

ي صفوفنا، فخرج عليه وسلهم يسو صلهى للاه بن بشير، قال: كان رسول للاه

نه صفوفكم أو ا صدره عن القوم، فقال: »لتسو ا فرأى رجلا خارجا يوما

بين وجوهكم«، وفي الباب عن جابر بن سمرة، والبراء، وجابر ليخالفنه للاه

، وأنس، وأبي هريرة، وعائشة، »حديث النعمان بن بشير حديث بن عبد للاه

صلهى عليه وسلهم أنهه قال: »من تمام حسن صحيح« وقد روي عن النهبي للاه

ل رجالا بإقامة « وروي عن عمر: " أنهه كان يوك لة إقامة الصهف الصه

، فوف قد استوت. وروي عن علي فوف، ول يكب ر حتهى يخبر أنه الص الص

وعثمان، أنههما كانا يتعاهدان ذلك، ويقولن: »استووا«، وكان علي يقول: "

ر يا فلن تقدهم يا فلن، تأخه

باب ما جاء إذا أم أحدكم الناس فليخف ف

Page 59: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ناد، عن حدهثنا قتيبة قال: حدهث - 26 حمن، عن أبي الز نا المغيرة بن عبد الره

عليه وسلهم قال: »إذا أمه أحدكم األعرج، عن أبي هريرة، أنه النهبيه صلهى للاه

غير والكبير، والضه عيف والمريض، فإذا صلهى النهاس فليخف ف، فإنه فيهم الصه

بن حاتم، وأنس، وجابر بن وحده فليصل كيف شاء«، وفي الباب عن عدي

، وأبي واقد، وعثمان بن أبي العاص، وأبي سمرة، ومالك بن عبد للاه

، وابن عبهاس، »حديث أبي هريرة حديث حسن مسعود، وجابر بن عبد للاه

لة مخافة صحيح« وهو قول أكثر أهل العلم اختاروا: أله يطيل اإلمام الصه

عيف والكبير والمريض ».« وأبو الز بن المشقهة على الضه ناد اسمه عبد للاه

، ويكنى أبا داود حمن بن هرمز المديني ذكوان، واألعرج هو عبد الره

كوع باب رفع اليدين عند الر

بن عيينة، عن حدهثنا قتيبة، وابن أبي عمر، قال: حدهثنا سفيان - 30

عليه وسلهم صلهى للاه ، عن سالم، عن أبيه، قال: »رأيت رسول للاه هري الز

لة يرفع يديه حتهى يحاذي منكبيه، وإذا ركع، وإذا رفع رأسه إذا افتتح الصه

كوع«، وزاد ابن أبي عمر في حديثه: »وكان ل يرفع بين من الر

السهجدتين«.

حدهثنا هنهاد قال: حدهثنا وكيع، عن سفيان، عن عاصم بن كليب، عن - 31

حمن بن األسود، عن علقمة، قال بن مسعود: »أل عبد الره : قال عبد للاه

عليه وسلهم؟ فصلهى، فلم يرفع يديه إله صلهى للاه أصل ي بكم صلة رسول للاه

ة«. وفي الباب عن البراء بن عازب. حديث ابن مسعود حد ل مره يث في أوه

عليه صلهى للاه حسن، وبه يقول غير واحد من أهل العلم من أصحاب النهبي

، وأهل الكوفة وسلهم، والتهابعين، وهو قول سفيان الثهوري

كبتين قبل اليدي ن في السجود باب ما جاء في وضع الر

بن - 32 د بن عبد للاه بن نافع، عن محمه حدهثنا قتيبة قال: حدهثنا عبد للاه

ناد، عن األعرج، عن أبي هريرة، أنه النهبيه صلهى للاه حسن، عن أبي الز

كم فيبرك في صلته برك الجمل«، »حديث أبي عليه وسلهم قال: »يعمد أحد

ناد إله من هذا الوجه« هريرة حديث غريب، ل نعرفه من حديث أبي الز

، عن أبيه بن سعيد المقبري ، عن أبي وقد روي هذا الحديث، عن عبد للاه

Page 60: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

بن سعيد المقبري ضعهفه عليه وسلهم »وعبد للاه صلهى للاه هريرة، عن النهبي

يحيى بن سعيد القطهان وغيره«

باب ما جاء في العتدال في السجود

يلن قال: حدهثنا أبو داود قال: حدهثنا شعبة، عن حدهثنا محمود بن غ - 34

عليه وسلهم قال: صلهى للاه قتادة، قال: سمعت أنساا، يقول: إنه رسول للاه

لة بسط الكلب«، »اعتدلوا في السجود، ول يبسطنه أحدكم ذراعيه في ال صه

»هذا حديث حسن صحيح«

كوع والسجود مام في الر باب ما جاء في كراهية أن يبادر ال

قال: حدهثنا سفيان، عن - 36 حمن بن مهدي حدهثنا بندار قال: حدهثنا عبد الره

بن يزيد قال: حدهثنا البراء، وهو غير كذوب، قال: أبي إسحاق، عن عبد للاه

عليه وسلهم فرفع رأسه من »كنها إذا صلهينا خلف رسو صلهى للاه ل للاه

عليه وسلهم صلهى للاه كوع، لم يحن رجل منها ظهره حتهى يسجد رسول للاه الر

احب الجيوش، فنسجد«، وفي الباب عن أنس، ومعاوية، وابن مسعدة ص

وأبي هريرة،: »حديث البراء حديث حسن صحيح« وبه يقول أهل العلم: إنه

من خلف اإلمام إنهما يتبعون اإلمام فيما يصنع ل يركعون إله بعد ركوعه،

عد رفعه، ل نعلم بينهم في ذلك اختلفاا ول يرفعون إله ب

باب كيف النهوض من السجود

حدهثنا يحيى بن موسى قال: حدهثنا أبو معاوية قال: حدهثنا خالد، عن - 38

عليه صالح، مولى التهوأمة، عن أبي هري رة، قال: »كان النهبي صلهى للاه

لة على صدور قدميه«،: حديث أبي هريرة عليه وسلهم ينهض في الصه

لة على صدور جل في الصه العمل عند أهل العلم: يختارون أن ينهض الره

يه. وخالد بن إياس ضعيف عند أهل الحديث، ويقال: خالد بن إلياس، قدم

وصالح مولى التهوأمة هو صالح بن أبي صالح، وأبو صالح اسمه نبهان

وهو مدني

باب ما جاء في التشهد

Page 61: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

، عن حده - 39 األشجعي ثنا يعقوب بن إبراهيم الدهورقي قال: حدهثنا عبيد للاه

بن ، عن أبي إسحاق، عن األسود بن يزيد، عن عبد للاه سفيان الثهوري

صله كعتين مسعود، قال: علهمنا رسول للاه عليه وسلهم إذا قعدنا في الره ى للاه

ي بات، السهلم عليك أيها النهبي لوات والطه ، والصه أن نقول: »التهحيهات لله

ال وبركاته، السهلم علينا وعلى عباد للاه الحين، أشهد أن ل إله ورحمة للاه صه

داا عبده ورسوله«، وفي الباب عن ابن عمر، وجابر، ، وأشهد أنه محمه إله للاه

وأبي موسى، وعائشة، »حديث ابن مسعود قد روي عنه من غير وجه وهو

د« والعمل عليه عند أصح عليه وسلهم في التهشه صلهى للاه حديث عن النهبي

عليه وسلهم، ومن بعدهم من صلهى للاه أكثر أهل العلم من أصحاب النهبي

، وابن المبارك، وأحمد، وإسحاق التهابعين، وهو قول سفيان الثه وري

بن المبارك، عن معمر، د بن موسى قال: أخبرنا عبد للاه حدهثنا أحمد بن محمه

عليه وسلهم في المنام ، فقلت: يا عن خصيف قال: رأيت النهبيه صلهى للاه

د ابن د، فقال: »عليك بتشه ، إنه النهاس قد اختلفوا في التهشه رسول للاه

مسعود«

بير، عن سعيد بن جبير، - 40 حدهثنا قتيبة قال: حدهثنا اللهيث، عن أبي الز

عليه وسلهم يعل منا وطاوس، عن صلهى للاه ابن عبهاس، قال: كان رسول للاه

لوات د كما يعل منا القرآن، فكان يقول: »التهحيهات المباركات، الصه التهشه

، سلم عليك أيها النهبي ي بات لله وبركاته، سلم علينا وعلى الطه ورحمة للاه

،» داا رسول للاه ، وأشهد أنه محمه الحين، أشهد أن ل إله إله للاه الصه عباد للاه

حمن بن »حديث ابن عبهاس حديث حسن صحيح غريب« وقد روى عبد ا لره

بير نحو حديث اللهيث بن سعد، ؤاسي هذا الحديث، عن أبي الز حميد الر

بير، عن جابر »وهو ي هذا الحديث، عن أبي الز وروى أيمن بن نابل المك

د« غير محفوظ، وذهب الشهافع ي إلى حديث ابن عبهاس في التهشه

لة شيء باب ما جاء ل يقطع الص

د بن عبد الملك بن أبي الشهوارب قال: حدهثنا يزيد بن زريع - 41 حدهثنا محمه

هري بن عتبة، عن ابن قال: حدهثنا معمر، عن الز بن عبد للاه ، عن عبيد للاه

عليه عبهاس قال: كنت رديف الفضل على أتان، فجئنا " والنهبي صلهى للاه

Page 62: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ت بين وسلهم يصل ي بأصحابه بمناى، قال: فنزلنا عنها فوصلنا ا ، فمره لصهفه

أيديهم، فلم تقطع صلتهم "،: وفي الباب عن عائشة، والفضل بن عبهاس،

وابن عمر،: »وحديث ابن عبهاس حديث حسن صحيح«، " والعمل عليه

عليه وسلهم، ومن بعدهم من عند أكثر أهل العلم من أ صلهى للاه صحاب النهبي

لة شيء، وبه يقول سفيان، والشهافعي التهابعين، قالوا: ل يقطع الصه

لة إل الكلب والحمار وا لمرأة باب ما جاء: أنه ل يقطع الص

حدهثنا أحمد بن منيع قال: حدهثنا هشيم قال: أخبرنا يونس، ومنصور بن - 42

امت قال: سمعت أبا ذر بن الصه زاذان، عن حميد بن هلل، عن عبد للاه

صله جل وليس بين يقول: قال رسول للاه عليه وسلهم: " إذا صلهى الره ى للاه

حل: قطع صلته الكلب األسود والمرأة حل، أو كواسطة الره يديه كآخرة الره

: ما بال األسود من األحمر من األبيض؟ فقال: يا والحمار "، فقلت ألبي ذر

عليه وسلهم، فقال: »الكلب صلهى للاه ابن أخي سألتني كما سألت رسول للاه

، وأبي هريرة، األسود شيطان«، وفي الباب عن أبي سعيد، والحكم الغفاري

ديث أبي ذر حديث حسن صحيح«، " وقد ذهب بعض أهل العلم وأنس،: »ح

إليه قالوا: يقطع الصهلة الحمار والمرأة والكلب األسود "، قال أحمد: »الهذي

لة ، وفي نفسي من الحمار والمرأة ل أشك فيه أنه الكلب األسود يقطع الصه

شيء«، قال إسحاق: »ل يقطعها شيء إله الكلب األسود«

Page 63: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

HADİS II EZBER HADİSLERİ

ا ي ه ا عن عب ا ه ع ه تم :)ص(رضا توا ه " إاذه ك ا خ هر ا ا ثلث، ي لل ت رج ررل يزان " با سا أرل أ

1. İbni Mes'ûd radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Üç kişi bir arada bulunduğunuz vakit, başka insanlara

karışıncaya kadar, (içinizden) iki kişi, diğerini bırakıp fısıldaşmasın. Çünkü bu

fısıldaşma, o kişiyi üzer." Buhârî, İsti'zân 47; Müslim, Selâm 37, 38; Ayrıca bk. Ebû

Dâvud, Edeb 24; Tirmizî, Edeb 59; İbni Mâce, Edeb 50

يا ي عن ه ا قيا تةي )ص( عن ع اييا بنا تا ي لباكوام، طيياب، " لمن ل يا : " هت ق ه ه ر ا باشا2. Adîy b. Hâtim radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Yarım hurma vermek suretiyle de olsa kendinizi

cehennem ateşinden koruyunuz. O kadarını da bulamayanlar, güzel bir sözle olsun

kendilerini korusunlar.” (Buhârî, Edeb 34, Zekât 10; Müslim, Zekât 66-70)

ه توقج أ ك با ر طوق ")ص( ا عن أبا ذريي : لا ئ ا أ افا شي مان ه مع : " ل تقا

3. Ebû Zer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Din kardeşini güler yüzle karşılamaktan ibaret bile olsa, hiçbir

iyiliği küçümseme.” Müslim, Birr 144. Ayrıca bk. Tirmizî, Et`ime 30, Birr 45

ا عن رس ه ع ي أ ه اه اك ن ه )ص( أنس بن م اك رضا ا : " ل تب غض ه ال ت س اه ال ت هب ه ب عام هج أ ه ل ق ثلث،ا أي ي ال يال امسوام أ إا هن

4. Enes radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem

şöyle buyurdu: "Birbirinize kin tutmayınız, hased etmeyiniz, sırt dönmeyiniz ve ilginizi

kesmeyiniz. Ey Allah'ın kulları, kardeş olunuz. Bir müslümanın, din kardeşine üç günden fazla küs durması helâl değildir." (Buhârî, Edeb 57, 58, 62; Müslim, Birr 23,

24, 28, 30-32.)

يا ا " : " ل )ص( عن أنسي عنا ه ا يا م ياب ا فسا ا ؤمان أ كم خ ياب لا

5. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din

kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz.” (Buhârî,

Îmân 7; Müslim, Îmân 71-72)

ا ا بنا سلمي : رس ه و ه )ص(عب ا ه ه ه س ألش ه ه س لمي اأطعام ه ه ع مي اصا هلر مي : " ي أ اصو ه با و يلا اه س ناي مي ت و ه هل ، باسلم "

6. Ebû Yûsuf Abdullah İbni Selâm radıyallahu anh şöyle dedi: Ben Resûlullah

sallallahu aleyhi ve sellem’i: “Ey insanlar! Selâmı yayınız, yemek yediriniz,

akrabalarınızla alâkanızı ve onlara yardımınızı devam ettiriniz. İnsanlar uyurken siz namaz kılınız. Bu sayede selâmetle cennete girersiniz” buyururken işittim. (Tirmizî,

Kıyâmet 42; İbni Mâce, İkâmet 174

ع ي عن ه رل عوج أهواا ن " : )ص( اعن أب مسع ه ب راييا رض ه ق، ي ف إاذه أنفق ه به لها تسا " ، ص

7. Ebû Mes`ûd el-Bedrî radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Peygamber

sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Bir adam Allah’ın rızasını umarak

Page 64: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

ailesinin geçimini sağlarsa, harcadıkları onun için birer sadaka olur.” (Buhârî, Îmân

41; Müslim, Zekât 49; Nesâî, Zekât 60)

ع عن ر با ه ا رض ر ر عوج ببا أ اكم : )ص(ي : رس ه غم ي كمثلا ن "مثل ه ص و هتا هلمسا هت " كل م خس م ل ما غتسا

8. Câbir radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Beş vakit namaz, sizden birinin kapısı önünden akıp giden ve

her gün içinde beş defa yıkandığı coşkun bir ırmak gibidir.” (Müslim, Mesâcid, 284)

ا عت رس ه ح لإان ه ذ بح "ق )ص( عن مع اا، سا كم اه ت م "إاي

9. Muâviye’nin (radıyallahu anh) şöyle dediği rivayet edilmiştir: Ben, Allah Resulünü

sallallahu aleyhi ve sellem şöyle derken işittim: “Birbirinize methiyeler düzmekten

sakınınız. Çünkü bu iş, (bir bakıma) o kişiyi öldürmektir.” (İbn Mâce, Edeb, 36)

ا عن أبا أم م، رس ه ض ة او بيا ام " )ص( أ ة اوفما م هك م ه ه سيا ل إال أاص نا تس ك ه لإا با ر ءنا را أش ض عوج اعوج أم خا ا ل أنيا أ ف أ ف يت أ هكا خ ق شا ضت لم با سيا "ق عوج أم خا ف

10. Ebu Umame radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Dişlerinizi misvaklayın, temizleyin. Çünkü

dişleri temizlemek ağız sağlığını temin eder, Rabbin hoşnutluğunu sağlar. Cebrail, bana her gelişinde diş temizliğini tavsiye ederdi. Öyle ki bana ve ümmetime farz

olacağından korktum. Ümmetimi zora sokmaktan korkmasaydım misvakı onlar için

farz kılardım”. (İbn Mace, Taharet, 7)

ا ةي : رس ه أ كم من ي ال " )ص( عن أبا ه وي ظ انا وايوااي ل رل عوج : " ه

11. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kişi dostunun dini üzeredir. Bu yüzden kişi

kimle dostluk kuracağına iyi baksın.” (Tirmizi, Zühd, 45; Ebu Davud, Edeb, 16)

ل ")ص( عن ع ئاش، ه ااام عويا اإا ا م أ ب هلعم ا إال ه . "إا

12. Aişe radıyallahu anha’dan rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah katında amellerin en sevimlisi ve makbul olanı, az

da olsa devamlı yapılanıdır”.(Buhârî, Savm, 52)

ا هم ي : رس ه ع ه رضا )ص( عنا هبنا عم اأ ل إا إال ه ةا أ سلم عوج خسي شه هإلا : بناه عب ه ارس ي اإا ما ه ص لةاي اإات " مم ي اص ما رمض ءا ه ز ك ةاي ا جيا ه بيتا

13. İbni Ömer radıyallahu anh'dan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "İslâm dini beş esas üzerine kurulmuştur: Allah'tan başka

ilâh olmadığına ve Muhammed'in Allah'ın kulu ve resulü olduğuna şahadet etmek,

namaz kılmak, zekât vermek, hacca gitmek ve ramazan orucunu tutmak."(Buhârî,

Îmân 1, 2;; Müslim, Îmân 19-22)

ا ع ي : رس ه ه ة رضا : " من ل ع ه ز ارا اه عمل بااي لويس ا ا ر، فا )ص( عن أبا ههب " ع طع م اش أ

14. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Allah, yalan konuşmayı, yalan-dolanla iş yapmayı terk

etmeyenin (oruç tutmak maksadıyla) yemesini, içmesini bırakmasına itibar etmez"

(Buhârî, Savm 8, Edeb 51; Ebû Dâvûd, Savm 25)

يا ةي عنا ه ا ركا ه ش ق ءاي اس ءا ه قض ءاي اش ت،ا هلع هءا )ص( عن أبا ه ا مان ره ا ه بلءاي ا " : " تع ذاه با

Page 65: HADİS II · peşinden gelen hadis kitapları, ikinci tabakayı oluşturur. Ebû Dâvûd’un (ö.275/888) Sünen’i, Tirmizî’nin (ö.279/892) Câmi‘’i, Nesâî’nin (ö.303/915)

15. Ebû Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem

sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Dayanılamayacak dertten, insanı helâke

götürecek bedbahtlıktan, insanı aciz bırakan fenalıktan ve düşmanı sevindirecek

felâketten Allah’a sığınınız.” (Buhârî, Daavât 28; Müslim, Zikir 53)

ريي : ه ا ا بنا بشا با: " )ص( عنا ه عم ا عوج ه ما ا من ل شك ا ه قوايلي ل شك ه كثاريي امن ل شكا ه س ل شك ا ه ي ه ت ح ث با اعم،ا ه كه كف ي ات "شك

16. Nu'mân b. Beşîr’ radıyallahu anh’ın rivayetine göre Peygamber Efendimiz

sallallahu aleyhi ve sellem minberin üzerinde şöyle buyurmuştur: "Aza şükretmeyen

çoğa şükretmez. İnsanlara teşekkür etmeyen Allah'a şükretmez. Allah'ın nimetini

hatırlayıp onu anmak şükürdür. Nimeti anmamak ise nankörlüktür." (Tirmizi, Bir,

35; Ebu Davud, 11)

ا ي رس ه ةي أ ك أ ك با )ص( عن أبا ه ارس أعومي : ذاك م ه غايب، ؟ ه: ه كهي : " أت را ل تي اإا لايا م تق لق ا هغتب ك م أ ؟ : " إا فا أ ا ك ت إا أ لق م تق كن لايا ايل: أل

"بت

17. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Gıybet nedir, bilir misiniz?" Allah ve Resûlü daha iyi bilir, dediler. Hz. Peygamber: "Gıybet, din kardeşini hoşlanmadığı bir şey ile

anmandır" buyurdu. Söylenen ayıp eğer o kardeşimde varsa, ne dersiniz?" diye

soruldu. "Eğer söylediğin şey onda varsa gıybet etmiş olursun; yoksa o zaman ona

iftira ettin demektir," buyurdu. (Müslim, Birr 70; Tirmizî, Birr 23)

ي عن سوم،ي ث سفي ث أب نعيمي ه ق ي ه ا ي ق : ه ا ال أسع أ عت ر ب : ساعت ق : ه ا لسما باا " )ص(غريهي ل ن ت ما هئا ه ي هئا بااي امن : " من س عي س ع ه

18. Cündeb İbni Abdullah İbni Süfyân radıyallahu anh‘den rivayet edildiğine göre

Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: "Yaptığı iyiliği namım yürüsün diye

insanlara duyuranın Allah da kötülüklerini insanlara duyurur. (Buhârî, Rikak 36,

Müslim, Zühd 47-48)

هللا ع ي أ ك ظ ام أا مظو م ي لق ررل: ي رس هللااي : " أ )ص( : رس هللاا عن أنس رضا نصه؟ي : تجزه ظ ام كيف أنص ت إاذه ك أ مظو م ي أل ه إاذه ك ه " أا ت أنص ذ اك نص ي لإا ع مان ه ظ وما

19. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Din kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et.”

Bir adam: -Ya Resûlallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim. Ama zalimse nasıl

yardım edeyim, söyler misiniz? dedi. Peygamberimiz: –“Onu zulümden alıkoyar,

zulmüne engel olursun. Şüphesiz ki bu ona yardım etmektir” buyurdu. (Buhârî,

Mezâlim 4; Tirmizî, Fiten 68)

يا ع ي عنا ه ا ه ارس باان : " ثلث من كن لايا ار )ص( عن أنس رضا ه ك ي أ ا مي لاة هإلا ع فا ه ه أ ك ء ل ياب إال ا اي اأ ياب ه م هه ي اأ ي كم كه أ ب إا يا ما سا ما قذه ه أن ا بع أ كف

قذ "ف فا ه را أ

20. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Üç özellik vardır; bunlar kimde bulunursa o, imanın

tadını tadar: Allah ve Resûlünü, (bu ikisinden başka) herkesten fazla sevmek.

Sevdiğini Allah için sevmek. Allah kendisini küfür bataklığından kurtardıktan sonra tekrar küfre dönmeyi, ateşe atılmak kadar tehlikeli görmek.” (Buhârî, Îmân 9, 14,

Edeb 42; Müslim, Îmân 67)