gİrİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak...

115
1 GİRİŞ Ülkemizde çok bilinen bir filozof olmamasından dolayı; sisteminin ve görüşlerinin daha iyi anlaşılmasına bir zemin hazırlamak amacıyla Popper’ın hayatı, eserleri ve içinde yetiştiği ortam hakkında bazı bilgilerin verilmesinde fayda vardır. Avusturalya’lı doğa filozofu ve sosyal bilimci Karl Raımund Popper, 1902’de Viyana’da doğdu. 1 Babası, Dr. Simon Siegmund Carl Popper, Viyana Üniversitesi’nde hukuk hocası, aynı zamanda hukuk müşaviri ve avukattır. 2 Popper’ın, okuma ve araştırmaya bu denli ilgi duymasının nedeni de babasıdır. O, babasının sahip olduğu kapsamlı kütüphaneden bahsederken, henüz okumaya başlamadan, bu kitapların hayatını etkilemeye başladığını söyler. 3 Popper’ın entellektüel gelişiminde, önemli yere sahip bir çok düşünürün, Spinoza, Locke, Kant, Darwin gibi, eseri Popper’ın hayatına, babası vasıtasıyla girmiştir. 4 Bunun yanında, Popper, iki ayrı yardım kurumunda birden görev yapan ve radikal bir liberal olan 5 babasını, bu açıdan da takip edecektir. Bu açıdan bakıldığında, Popper’ın hayatındaki en etkili isimlerden birisinin, babası olduğu kolayca fark edilir. Annesi, Jenny (Schiff) Popper 6 ise, yine onun entellektüel gelişiminde önemli bir yere sahiptir. Popper, annesinin tipik bir “müziksever” olduğunu söyler. 7 Onun, hayatının ileriki yıllarında, epistemoloji ve müzik arasında kurduğu bağın temelinde de, annesinin ona aşıladığı müzik sevgisi yatar. Popper, müziğe olan ilgisinin, önemli epistemolojik problemlerin çözümünde, ona yok gösterici olduğunu söyler. 8 Popper, otobiyografisinde, entellektüel gelişimine etki eden önemli isimler arasında, anne ve babasının yanı sıra, ilk okul öğretmeninden ve yaşça kendisinden büyük olmasına rağmen en iyi dostlarından biri olan Arthur Arndt’tan bahseder. Sıkı 1 Paul Edward (editor), Encyclopedia of Philosopy Volume 5 -6, Macmillan Publishing, Newyork, 1972, s. 398. 2 Popper, Bitmeyen Arayış: Bir Entellektüelin Yaşam Öyküsü, Plato Yayıncılık, İstanbul 2006, s. 6. 3 Popper, a.g.e., s. 7. 4 Popper, a.g.e., s. 6 – 7. 5 Popper, a.g.e., s. 4. 6 Popper, a.g.e., s. 6. 7 Popper, a.g.e., s. 69.. 8 Popper, a.g.e., s. 71.

Upload: others

Post on 02-Feb-2020

14 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

1

GİRİŞ

Ülkemizde çok bilinen bir filozof olmamasından dolayı; sisteminin ve

görüşlerinin daha iyi anlaşılmasına bir zemin hazırlamak amacıyla Popper’ın hayatı,

eserleri ve içinde yetiştiği ortam hakkında bazı bilgilerin verilmesinde fayda vardır.

Avusturalya’lı doğa filozofu ve sosyal bilimci Karl Raımund Popper, 1902’de

Viyana’da doğdu.1 Babası, Dr. Simon Siegmund Carl Popper, Viyana

Üniversitesi’nde hukuk hocası, aynı zamanda hukuk müşaviri ve avukattır.2

Popper’ın, okuma ve araştırmaya bu denli ilgi duymasının nedeni de babasıdır. O,

babasının sahip olduğu kapsamlı kütüphaneden bahsederken, henüz okumaya

başlamadan, bu kitapların hayatını etkilemeye başladığını söyler.3 Popper’ın

entellektüel gelişiminde, önemli yere sahip bir çok düşünürün, Spinoza, Locke, Kant,

Darwin gibi, eseri Popper’ın hayatına, babası vasıtasıyla girmiştir.4 Bunun yanında,

Popper, iki ayrı yardım kurumunda birden görev yapan ve radikal bir liberal olan5

babasını, bu açıdan da takip edecektir. Bu açıdan bakıldığında, Popper’ın hayatındaki

en etkili isimlerden birisinin, babası olduğu kolayca fark edilir.

Annesi, Jenny (Schiff) Popper6 ise, yine onun entellektüel gelişiminde önemli

bir yere sahiptir. Popper, annesinin tipik bir “müziksever” olduğunu söyler.7 Onun,

hayatının ileriki yıllarında, epistemoloji ve müzik arasında kurduğu bağın temelinde

de, annesinin ona aşıladığı müzik sevgisi yatar. Popper, müziğe olan ilgisinin, önemli

epistemolojik problemlerin çözümünde, ona yok gösterici olduğunu söyler.8

Popper, otobiyografisinde, entellektüel gelişimine etki eden önemli isimler

arasında, anne ve babasının yanı sıra, ilk okul öğretmeninden ve yaşça kendisinden

büyük olmasına rağmen en iyi dostlarından biri olan Arthur Arndt’tan bahseder. Sıkı

1 Paul Edward (editor), Encyclopedia of Philosopy Volume 5 -6, Macmillan Publishing, Newyork, 1972, s. 398. 2 Popper, Bitmeyen Arayış: Bir Entellektüelin Yaşam Öyküsü, Plato Yayıncılık, İstanbul 2006, s. 6. 3 Popper, a.g.e., s. 7. 4 Popper, a.g.e., s. 6 – 7. 5 Popper, a.g.e., s. 4. 6 Popper, a.g.e., s. 6. 7 Popper, a.g.e., s. 69.. 8 Popper, a.g.e., s. 71.

Page 2: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

2

bir Marksist olmamasına rağmen, sıkı bir sosyalist olan A.Arndt, ileriki yıllarda,

Popper’ı önemli ölçüde etkileyecektir.9

Çocukluğunun ilk yılları, bu şekilde, kitap ve müzik sevgisiyle geçen Popper’ın

entellektüel gelişimine damgasını vuran yıl 1914’tür. Popper, bu sırada on iki

yaşındadır ve Birinci Dünya Savaşı henüz patlak vermiştir. Savaş yılları ve

sonrasındaki gelişmeler, Popper’ı derinden etkileyecek ve özellikle siyaset

felsefesine ilişkin görüşlerine zemin hazırlayacaktır.

Popper, savaşın, üzerinde yıkıcı bir etki yaptığını ve bu dönemde, kafasının çok

fazla karıştığını söyler. Çevresinde, savaş öncesi barışçıl bir çizgide bulunan birçok

kişinin, savaşla birlikte, aşırı ırkçı ve savaş yanlısı bir kimliğe bürünmesi, onun

üzerinde şok etkisi yapar. Ancak, savaş ortamının etkisiyle o da, farkında olmadan bu

genel havanın içine girer. Popper, ileriki yıllarda, bu savaş yanlısı halini düşündükçe

utandığını söyler. Zaten bu hali de, çok uzun sürmez. 1915 – 1916 yılları arasında,

savaşa ilişkin düşüncelerini netleştirir ve Avusturya ve Almanya’nın savaşta haksız

olduğu sonucuna varır.10 Popper’ın, bu iki yıl içerisinde, savaşın doğruları ve

yanlışlarına ilişkin değerlendirmeleri, onun fikrî yapısının oluşmasında önemli bir

yere sahiptir.

Popper, otobiyografisinde, 1917 yılında, entellektüel gelişimi açısından, önemli

ilk felsefî meseleyi ele aldığını ve bununla ilgili olarak babasıyla yaptığı tartışmayı

anlatır. Konu, kelimelerin anlamlarına, doğruluk ve yanlışlıklarına ilişkindir ve

Popper, bu tartışma sonucunda konunun ne kadar anlamsız ve önemsiz olduğunu

kavrar.11 Bu, Popper açısından önemli bir tespittir, çünkü yöntem sorununu ele

alırken, Popper, buradan hareket edecektir.

Aynı yıl, Popper, babasının kütüphanesindeki felsefe kitaplarını, okumaya

başlar. Ancak sonuç hiç de iç açıcı değildir; Popper, kitapları anlamada yaşadığı

güçlüklerden dolayı, felsefeden soğur. Babası, bu durumda, Spinoza’yı okumasını

9 Popper, a.g.e., s. 8. 10 Popper, a.g.e., s. 11 – 12. 11 Popper, a.g.e., s. 15 – 16.

Page 3: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

3

önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu,

Popper’ın ömrü boyunca teolojiden hoşlanmamasına da yol açar. Bu sıralarda,

Popper’ın felsefî ilgisini geri getiren isim Kant olmuştur. Popper, Kant’ın “Kritik”ini

çok karışık bulsa da ondan çok etkilendiğini söyler.12

1917 yılı, Popper’ın eğitim hayatı açısından da, oldukça önemli bir yıl

olmuştur. Hastalığı nedeniyle, iki ay süreyle okuldan uzak kalan Popper,

döndüğünde, sınıfının hemen hemen hiç ilerleme kaydetmediğini görür. Gerçekten,

ilginç ve ilham verici bir öğretmene sahip, tek ders olan matematikte bile, durum

farklı değildir. Bu durum Popper’ın, ortaöğretim kurumlarının, her ne kadar iyi

yetişmiş ve gayretli öğretmenlere sahip olsalar da zaman kaybından başka bir işe

yaramadıkları, sonucuna ulaşmasını sağlar. I. Dünya Savaşı sırasında, baş gösteren

sosyal ve siyasal sıkıntıların da etkisiyle Popper, okulu bırakma kararı alır. Popper,

1918’de okulu terk eder. Ancak eğitimine ara vermez. 1918 – 1922 yılları arasında

Popper, Viyana Üniversitesi’ne kayıtsız olarak devam eder.13

Bu dönem, hem sosyal hem siyasal açıdan kargaşanın hakim olduğu, bir

dönemdir ve dönemin yükselen eğilimi Marksizm’dir. Popper da 1919 yılı baharında,

birkaç arkadaşıyla birlikte, komünist partiye üye olur.14 Bunu takip eden süreç ve

sonuçları, Popper’ın entellektüel gelişiminde bir dönüm noktasıdır. Ancak Popper’ın,

komünist parti içindeki macerası uzun sürmez. Birkaç ay sonra, çıkan bir çatışmada,

birkaç komünist genç öldürülür ve bu olay Popper’ın kendisini ve Marksizm’i, ciddi

anlamda sorgulamasına neden olur.15 Bu sorgulama sonucunda, Popper, Marksist

ideolojinin dogmatik karakterinin ve entellektüel kibrinin, farkına varır ve bir anti –

Marksist olur. Ona göre, eleştirilmeden kabul edilen bir ideoloji, gerçekleşmesi çok

da mümkün olmayan bir rüya için, insanların hayatlarını, düşünmeden riske

atabilecek bir öğretiyi benimsemek, korkunç bir şeydir.16

12 Popper, a.g.e., s. 17. 13 Popper, a.g.e., s. 37 – 38. 14 Popper, a.g.e., s. 39. 15 Popper, a.g.e., s.39. 16 Popper, a.g.e., 41.

Page 4: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

4

Popper, Marksizm’i reddetmesine rağmen, Marx üzerine okumaları birkaç yıl

daha sürer. Bu durum, Popper’ın yöntem anlayışının bir sonucudur. Çünkü ona göre,

bir şeyi eleştirebilmek ve reddebilmek için, öncelikle o şey hakkında, bilgi edinmek

şarttır. Popper’ı bu anlayışa götüren ve onun bunu uyguladığı ilk kuram da Marx’ın

tarih kuramı olmuştur.

Popper, Marksizm’i terk ettikten sonra bile sosyalist olarak kaldığını söyler.

Marksizm eleştirileri, onda, önemli iki düşüncenin oluşmasına neden olur: Bunlar,

özgürlük ve eşitlik arasındaki fark ve “entellektüel alçak gönüllük”tür.17

Aynı yıl içinde, Popper’ın ele alıp incelediği, iki kuram daha olmuştur.

Bunların ilki, A. Adler’in (v. 1937) “bireysel psikoloji” ve S. Freud’un (v. 1939)

“psikanaliz”idir.18 Bu üç kuram, Popper’ın yöntem anlayışının oluşmasında, oldukça

etkili olur. Popper, bu kuramlardan yola çıkarak elde ettiği sonuçları, “sınır koyma

problemi ( problem of demarcation)” adıyla ele alır ve yaygın olarak kullanılan

sınırlandırma ölçütünün, yani “doğrulanabilirlik (corroboration)”in, geçerli

olamayacağına karar verir. Çünkü eğer istenirse, dünya, bu kuramların doğrulamaları

ile dolu olabilir. Popper’a göre, bu kuramlar, bilimden çok mitleri andırırlar.19

Yeni bir sınır koyma ölçütü ararken Popper, Einstein’ın kuramıyla karşılaşır ve

onun kuramının, diğerlerinden farklı olarak, yanlışlanabilir olduğunu fark eder.20

1919 yılı sonunda Popper, buradan hareketle, bilimsel tavrın eleştirel tavır olduğu;

doğrulamalara değil, kritik testlere dayandığı; bu testlerin, hiçbir zaman, bir teori

oluşturamasalar da, sınadıkları teoriyi çürüttükleri ve bilim için de önemli olanın, bu

olduğu sonucuna ulaşır.21 Bilimsel yöntem sorunu, Popper’ı ilerleyen yıllarda da

çokça meşgul eder. Onun, bu konuda düşüncelerini sistemleştirmesi, çok uzun bir

zaman ve çabanın ürünüdür.

17 Popper, a.g.e., s. 44. 18 Popper , Conjectures and Refutations, Routledge, New York, 2002, s. 45. 19 Popper , Conjectures and Refutations,. 45. 20 Popper , a.g.e, s. 47. 21 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 47.

Page 5: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

5

1920 yılı kışında evini terk eden Popper; A.Adler’in çocuk kliniklerinde

ücretsiz çalışmaya başlar. Bu dönem, Adler’in görüşlerini, eleştirel açıdan ele

almasını sağlayacak malzemeyi Popper’a sağlar. Bunun yanında, geçici, günlük işler

de yapan Popper, Viyana Üniversitesi’ndeki derslere de devam eder. Bu dönemde,

tarih, edebiyat, psikoloji, felsefe, hatta tıp fakültesinden dersler alan Popper,

matematik ve teorik fizik dışındaki dersleri bir süre sonra bırakır.22

Bu dersler, 1922’ye kadar devam eder ve bu yıl “Matura (yeterlilik)” sınavını

geçen Popper, ilkokul öğretmenliği yapabilecek konuma gelir. Ancak, öğretmenlik

kadroları dolu olduğundan, görev yapamaz. Popper, bu yıllarda, özellikle sınır

koyma problemi, eleştirel düşünce ile dogmatik düşünce arasındaki farklılıklar,

konuları üzerinde yoğunlaşır.23

1922- 24 yılları arasında, marangozluk yapan Popper, buradaki ustasının “her

şeyi bilen” tavrının, kendisine “entellektüel alçakgönüllülük”ün önemini, bir kez

daha hatırlattığını ve bu iki yılın, epistemolojik soruları formüle edişinde, önemli bir

dönem olduğunu söyler.24

Popper, 1925’te ihmal edilmiş çocuklar için, çalışmaya başlar. Bu sırada,

Viyana Kenti Pedagoji Enstitüsü adıyla yeni bir enstitü açılmıştır ve o da, burada,

derslere başlar. Popper, bunun kendisi açısından, bir dönüm noktası olduğunu söyler;

eşiyle de burada tanışır ve evlenir.25 Popper için enstitü yılları, ders çalışma, okuma

ve yazma yıllarıdır; ancak yazdıkları, henüz yayınlanacak olgunlukta değildir. Aynı

zamanda, seminerler de veren Popper, enstitü içindeki hocalardan da, pek çok şey

öğrenir.26 Bu dönemin, Popper’ın düşünce yapısındaki en bariz etkisi, dilin işleyişi

ile eleştirel düşünce arasındaki bağı keşfetmiş olması ve sanata ilişkin görüşlerini

şekillendirmesidir.27

22 Popper, a.g.e., 49. 23 Popper, a.g.e., s. 50 – 51. 24 Popper, a.g.e., s. 1 – 2. 25 Popper, a.g.e., s. 99. 26 Popper, a.g.e., s. 100. 27 Popper, a.g.e., s. 101.

Page 6: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

6

1925 – 28 yılları arasında, psikoloji çalışan Popper, “Düşünme Psikolojisinde

Yöntem Sorunu” adlı teziyle, doktora derecesini bitirirken; aynı zamanda biri müzik

tarihi, diğeri felsefe olmak üzere iki uzmanlık sınavına daha girer.28 1928’te, doktora

derecesini alan Popper, 1929’da ortaokullarda matematik ve fizik öğretmenliği

yapmaya yetkili hale gelir. Doktoradan sonraki dönem, Popper’ın, tümevarım

sorununu derinlemesine ele alıp incelemeye başladığı dönemdir. Ayrıca, bilimsel

ilerleme sorununu da bu sırada netleştirir.29

Enstitü yılları, Popper’ın düşünce yapısı ve yazdıklarının olgunlaşması için,

gerekli ortamı sağlar. Bu yıllarda, Popper’ı etkileyen bir diğer gelişme, Viyana

Çevresi adı verilen felsefî düşünce topluluğu ile ilişki içerisine girmesidir. Popper,

Mantıkçı Pozitivizmi savunan, Viyana Çevresi’ne hiçbir zaman üye olmamasına ve

onların bir çok doktrinine karşı çıkmasına rağmen, grubun felsefî ilgilerini

paylaşmış ve üyelerinin bazılarıyla, yakın ilişkiler kurmuştur.30

Viyana Çevresi, S. Simon ve A. Comte’un geliştirdiği pozitivist felsefenin

Ernst Mach’la başlayan ikinci dönemini ifade eder. Her iki dönemde de, pozitivist

anlayış, olguları temele koyar ve bilimsel yöntemi esas kabul eder. Ancak, yeni

pozitivizmin, özellikle Mach’ın etkisiyle, olguları duyumlara özdeş kabul etmesi,

yani olguları, duyumlardan ibaret sayması ve sadece duyumları, bilebileceğimizi

iddia etmesi yönüyle, ilkinden ayrılır.31 Viyana Çevresi’ni oluşturan düşünürler,

bütün teorik önermelerin, ilke olarak, gözlem diline, indirgenebileceğine inanır. Bu

inançları, en büyük desteğini L. Wittgenstein’ın, Tractatus adlı kitabından alır.

Wittgenstein, mantıksal pozitivistlerin görüşlerini, kitabında, “dil gerçeğin resmidir”

şeklinde dile getirir. Onun bu görüşü, Viyana Çevresi üyeleri tarafından kabul görür

ve buradan hareketle, matematiksel önermeler dışındaki tüm önermelerin, deney

yoluyla doğrulanması gerektiği bir kez daha vurgulanır.32

28 Popper, a.g.e., s. 107. 29 Popper, a.g.e., s. 108. 30 Encyclopedia of Philosopy, s. 398. 31 Şafak Ural, Pozitivist Felsefe, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1986, s. 24. 32 İlkay Sunar, Düşün ve Toplum, Doruk Yayımcılık, Ankara, 1999, s. 105 -106.

Page 7: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

7

Düşüncelerini, bu şekilde özetleyebileceğimiz Viyana Çevresinin adını, Popper,

ilk kez, 1926 ya da 1927’de Viyana Çevresi üyelerinden sosyolog ve iktisatçı Otto

Neurath’ın bir gazete makalesinde ve daha sonra da bir sosyal demokrat gençlik

grubuna yönelik konuşmada duyar.33 Daha önce, Ernst Mach, Hans Hahn gibi

pozitivistlerin kitaplarını okuyan; Carnap ve Wittgenstein üzerinde de çalışmış olan

Popper’ın, bu tarihten sonraki entellektüel gelişimi, bu grubun düşünceleri, üzerinden

gerçekleşecektir.

Popper, bu tarihten sonra yaptığı, ancak yayınlamadığı kapsamlı çalışmalar

sonucunda, pozitivistlerin yanıldıkları noktaları tespit eder. Görüşlerini, ilk olarak

profesör Heinrich Gomperz’le paylaşır ve onun aracılığıyla, Viyana Çevresi

üyelerinden, tarih profesörü Victor Kraft’la tanışır. Ardından, 1929 veya 1930’da,

grubun bir başka üyesi, Herbert Feigl ile tanışır. Feigl, onun entellektüel hayatında,

önemli yere sahiptir; özellikle, yazdıklarını yayınlama konusundaki cesaretlendirici

tavrı, Popper için çok önemlidir.34

Feigl’in de teşvikiyle Popper, pozitivizme ilişkin eleştirilerinin temelini

oluşturan, tümevarım ve sınır koyma problemlerini ele alan ilk eseri, “Bilgi

Kuramının İki Temel Sorusu (The Two Fundemantel Problem of The Theory of

Knowledge) ”nu yazmaya başlar. Daha sonra, arkadaşları aracılığıyla, Viyana

Çevresi üyelerinden F. Waismann’la tanışır. Bunu müteakip, Schlick’in özel

seminerlerine ve grubun özel toplantılarına da katılmaya başlayan Popper, böylece,

grubun hemen hemen tüm üyeleri ile yakından tanışma ve eleştirel düşüncelerini,

onlara aktarma imkanı bulur.35

1932’de Popper, Bilgi Kuramının İki Temel Problemi’ni bitirdiğinde, kitabı ilk

okuyanlar H. Feigl, R. Carnap, O. Neurath, M. Schlick, P. Frank, H.Hanh gibi

grubun ünlü üyeleri olur; kitap, 1934’te Schlick ve Frank editörlüğünde yayınlanır.36

Kitabın, pozitivist yayınlar arasından çıkması, belki de, Popper’ın adının grup

33 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 110. 34 Popper, a.g.e., s. 112 -113. 35 Popper, a.g.e., s. 116 – 117. 36 Popper, a.g.e., s. 117 – 118.

Page 8: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

8

üyeleriyle sıkça anılmasına, hatta bazı çevrelerce, Popper’ın Mantıkçı pozitivist

zannedilmesine neden olur.37

Popper, Yahudi asıllı bir ailenin çocuğudur; her ne kadar Katolik kilisesine

dahil olmuş olsalar da, 1927’de hız kazanan milliyetçi akımlar ve Yahudi karşıtı

hareketlerin etkisiyle, Popper, 1935 yılında İngiltere’ye gider. Burada, Bedford

College’de seminerler vermeye başlar. Scrödinger ve Russell’la tanışması da bu

yıllara rastlar.38 1936 yılında, “Yeni Zelanda Üniversitesi ( Cantenbury

University)”nden teklif alan Popper, 1937’de Yeni Zelanda’ya yerleşir. Burada, daha

çok “sosyal bilimlerde yöntem” konusuna yoğunlaşan Popper, siyasi ortamın da

etkisiyle “Açık Toplum ve Düşmanları I – II ( The Open Society and Enemies)”nı

yazmaya başlar.39 Kitap, 1943’te biter, ancak, bu sırada Popper, Yeni Zelanda’da

oldukça sıkıntılı bir dönem yaşamaktadır; ayrıca, kitabın müsveddesini gönderdiği

bazı kişilerin, kitapta Platon ve Aristoteles’e hakaret edildiği gerekçesiyle kitabı

yayınlanmaya değer bulmayışları, Popper için ağır bir darbe olur.40 Ancak, bir yıl

kadar sonra Popper, İngiltere’deki bir arkadaşı aracılığıyla, kitabı basacak bir yayıncı

bulur ve 1945’te “Açık Toplum ve Düşmanları” yayınlanır.

Aynı yıl, İngiltere Londra İktisat Okulundan bir teklif alan Popper, Yeni

Zelanda’yı terk eder ve 1946’da Londra’ya yerleşir. Bundan sonraki dönem,

ölümüne kadar ki dönem, Popper için, yöntem anlayışını kesin sonuca ulaştırdığı ve

ard arda eserlerini yayınladığı bir dönem olur. Popper, 1957’de “The Poverty of

Historicism”i; 1963’te “Conjectures and Refutations”ı; 1972’de “Objective

Knowledge”ı; 1976’da “Unended Quest: An Intellectuel Autobiography”i; 1977’de

“The Self and Its Brain”ı; 1979’da “Die beiden Grundprobleme der

Erkenntnistheorie; 1982’de “Realism and the Aim of Science”ı; 1983’te “The Open

Universe: Argument for Indeterminism”i; 1984’te “Quentım Theory and the Schism

inPhysics”i; 1990’da “A World Propenties”i; 1994’te “Alles Leben ist

Problemlösen”i yayınlar.

37 Popper, a.g.e., s. 121. 38 Popper, a.g.e., 151 – 155. 39 Popper, a.g.e., s. 159 – 160. 40 Popper, a.g.e., s. 168 – 169.

Page 9: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

9

I. BÖLÜM

POPPER’IN BİLİM ANLAYIŞININ BİR TEMELİ OLARAK

BİLGİ ANLAYIŞI

Felsefenin özellikle de bilim felsefesinin en kuramsal sorunlarından biri olan

“bilgi problemi”, Popper’ın düşünce sisteminin de en merkezi konularındandır.

Bilginin mahiyeti, kaynakları, bilginin gelişimi (growth of knowledge) gibi konuları,

bu konulara ilişkin muhtemel soruları ve mevcut cevapları ayrıntılı bir şekilde ele

alıp tartışan Popper, konuya ilişkin görüşlerini bilim anlayışının temeline oturtur. Bu

nedenle onun bilim anlayışını doğru anlayabilmemiz ancak bilgiye yaklaşımını doğru

tahlil edebilmemizle mümkün olacaktır.

Ona göre, bilgi kuramı, zihni faaliyetler ve bilimsel gelişmelerle elde edilen

“bilgi gelişimi”nın kuramıdır ve ne yazık ki böyle bir düşünce yapısı Popper’a kadar

felsefe tarihinde hep gözden kaçırılmıştır.41 Bu tanımdan yola çıkacak olursak, bilgi

öğretisiyle ilgili asıl sorunun “bilginin nasıl arttığı ve geliştiği” sorusu olduğu

kolayca görülür. Bu nedenle bilgiye ilişkin tüm sorulara verilecek cevaplar bu

sorunun cevabıyla yakından ilişkili olacaktır. Popper’a göre, bu soruya cevap

verebilmek için izlenmesi gereken yol açıktır: “Bilgimizin nasıl geliştiğini

araştırmak için yapılacak en iyi şey bilimin gelişimini araştırmaktır.”42 Bu gelişim

sürecini açıklarken üzerinde duracağımız ilk nokta, Popper’ın bilginin mahiyetine

ilişkin görüşleri, başka bir deyişle “bilgi”nin ne olduğudur.

1.1 Bilginin Mahiyeti

Popper bilginin mahiyetine ilişkin düşüncelerini açıklamaya “doğru”

kavramının eleştirisiyle başlar. Popper’a göre, bilgiyi, “doğru”nun açıklanmaya bile

gerek duyulmayan bir hali olarak düşünmek, bilgiye ilişkin ciddi bir yanılgıdan

kaynaklanır. Onun bu konudaki eleştirisinin başlıca hedefi Rönesans felsefesinin

önemli temsilcisi F. Bacon ve yeni çağın sistemci filozofu R. Descartes’tir. Bu

filozoflar, bilgiye ulaşma yöntemleri farklı olsa da, “bilginin açıklığı” noktasında

41 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2005, s.108. 42 Popper , Bilimsel Araştırmanın Mantığı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2003, s. 28.

Page 10: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

10

hemfikirdirler ve bilgiye ilişkin düşüncelerinin temelini de bu “açıklık” fikri

oluşturmaktadır. Hatırlanacağı gibi Descartes, ünlü “metodik şüphe”sinin bir sonucu

olarak, önce kendi varlığının kesinliğine, ardından Tanrı’nın varlığının kesinliğine,

son olarak da Tanrı’nın, insanı bu evren konusunda yanıltmayacağı, yani evrendeki

varlıkların gerçekliği sonucuna ulaşıyordu. Bacon da benzer bir şekilde, doğanın açık

bir kitap olduğu; duru bir zihinle ve doğru okunduğu takdirde kişiyi yanlışa

düşürmeyeceğine inanıyordu. Her ikisine göre, de bilgi konusunda hataya düşmenin

nedeni, yanlış eğitim ve geleneklerden kaynaklanan ve zihnimiz tarafından beslenen

önyargılarımızdır. Bu nedenle, aklî fonksiyonlarımız doğru işletildiği takdirde

doğruya ulaşmamız kaçınılmazdır.43

Popper, “doğru”nun açıklığı ve evrendeki varlıkların gerçekliğinden yola

çıkılarak, kesin/doğru bilgiye ulaşılabileceği fikrine şiddetle karşı çıkar. Doğadan

hareketle kesin bilgiye ulaşmamız mümkün değildir. Çünkü , Kant’ın ifadesiyle

söyleyecek olursak, “salt anlık (intelekt) fenomenlere yasalarını dikte eder”44 Yani

akıl, doğa yasalarını doğada bulmaz , ona dikte eder. Bu durumda Kant’a göre, bilgi,

realitenin değil tamamen zihni faaliyetlerimizin bir ürünüdür ve bilgi edinme

sürecinde, zihin, doğuştan getirdiği, a priori, bilgi kalıplarını kullanır. Popper, buraya

kadar bilgi konusunda Kant’la tam bir uyum içindedir, ancak a priori bilginin

geçerliliği noktasında ondan ayrılır. Ona göre, insanlar doğuştan bir takım tepkilerle

doğarlar. Bu tepkilerin Popper’ın terminolojisindeki karşılığı, “beklenti

(expectation)”lerdir. İnsanlar karşılaştıkları bir takım olaylarla ilgili doğuştan gelen

beklentilere sahiptir ve bu beklentiler bilginin oluşum sürecinde aktif rol oynar. Bu

açıdan bakıldığında, aklî manada “doğuştan gelen bilgi (beklenti)ler”den söz

edilebilse de bu, o bilginin, a priori olarak geçerli olacağı anlamına gelmez. Çünkü

beklentiler ne denli güçlü ve belirli olursa olsun her zaman yanlış çıkabilir.

Beklentilerimizin belki en belirgin olanı da doğada bir yasa (doğa yasası) bulma

beklentimizdir.45 Kısacası, Popper’a göre, Kantçı bilgi kuramı hareket noktası

43 Bkz. Popper, Conjectures and Refutations, s. 9 - 10. 44 Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2000, s. 354. 45 Popper , Conjectures and Refutations, s. 62 - 63.

Page 11: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

11

açısından büyük oranda doğru olmakla birlikte, Kant kesin bilgiye – kendi

kuramıyla- ulaşılabileceğini iddia ederek yanılgıya düşmüştür.46

Popper’a göre, bilgi, kesinliğin arayışı değil doğrunun arayışıdır, yani nesnel

açıdan doğru olan ve açıklanabilen kuramların arayışıdır. Bilgi, insan zihninin bir

ürünü olduğundan ve zihin, her an yanlışa düşme riskiyle karşı karşıya

bulunduğundan bilgide kesinlik söz konusu olamaz. Bu durumun en net örneğini

Einstein, çürütülmez sanılan Newton yasalarını çürüterek gözler önüne sermiştir.

Bilgiden bahsederken Popper, “doğruluk” ve “kesinlik” arasında kesin bir

ayrım yapar. Ona göre, doğruluk: “Bir önerme, gerçeklerle örtüştüğü ya da uyuştuğu

sürece; ya da olaylar, önermenin betimlediği biçimde geliştiği sürece doğrudur”.47

Bu açıdan bakıldığında, bir bilgi, o an için “doğru” olabilir ama bu, onun “kesin” bir

bilgi olduğunu göstermez. “… İnsan her an hata yapabilir, o halde bilgi edinme

sürecinde izlenmesi gereken yol, kişinin her an hata yapmış olabileceği kaygısını

taşıması ve hatalarını en asgari düzeye indirmeye çalışması olacaktır.”48 Bu manada,

“ doğa bilimlerindeki bilgi tahmini bilgidir, cesur bir tahmindir.”49 Yani bilgi, olmuş

bitmiş bir sürecin ürünü değildir. Popper’ın kendi ifadesiyle bilgi “entellektüel

faaliyetlerimizin bir ürünüdür; kuramlarımızdan, hipotezlerimizden ve

sorunlarımızdan oluşur.”50 Bu da süreklilik ifade eden bir süreçtir. Sorunlarımıza

çözümler ararken kuramlar ve hipotezler ortaya atarız, bu sırada, farkında olmadan

yeni sorunlar yaratırız ve süreç böylece devam eder gider.

Popper, bilgiye öznel bir “zihin durumu” olarak bakılmasını da reddeder. Ona

göre, bilgi, sübjektif bir zihin durumundan ziyade, bir önermeler sistemi, tartışmaya

sunulmuş kuramlar bütünüdür. Bu anlamda bilgi objektiftir, dahası hipotetik

(varsayımsal) ya da tahminidir.51 Bununla birlikte, bu bütünün oluşmasında bilgi

kadar bilgisizlik kavramı da önemli rol oynar. Popper’ın bilgi - bilgisizlik ilişkisini

46 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 51. 47 Popper, a.g.e., s. 91. 48 Popper, a.g.e., s. 14. 49 Popper, a.g.e., s. 54. 50 Popper, Bitmeyen Arayış, s.118. 51 Popper, a.g.e., s. 119.

Page 12: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

12

nasıl ele aldığı ve bilgi hakkındaki düşünceleri, onun sistemini anlayabilmek

açısından büyük önem taşır. Bu nedenle, burada, bilgi ve bilgisizliğin kaynaklarını

kısaca açıklamaya çalışacağız

1.2. Bilgi ve Bilgisizliğin Kaynakları

Popper’ın bilginin kaynaklarına ilişkin görüşlerine geçmeden önce, öncelikle,

onun bilgi kuramının oluşmasına da neden olan temel sorunun, yani “bir şey bilebilir

miyim, ya da neyi bilebilirim?” sorusuna verdiği cevabın üzerinde durulacaktır.

Çünkü bu sorunun cevabı, bize bilgi - bilgisizlik ilişkisi ve bilginin kaynakları gibi

önemli epistemolojik sorunların çözümünde yol gösterici olacaktır.

Popper, “bir şey bilebilir miyim?” sorusunun cevabını ararken Sokrates’in bilgi

anlayışından yola çıkar. Felsefe tarihinden hatırlanacağı gibi, Sokrates’in bilgiye

ilişkin en temel tezi, “bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir” sözü ile

özetlenebilir. Bunun yanında, yine, “kendini bil” , “ne kadar az şey bildiğinin

bilincine var” gibi ilkelerle Sokrates insan bilgisinin sınırlarını göstermekteydi.

Savunması sırasında o, hiçbir şey bilmediğinin bilincinde olduğu için,

karşısındakilerden farklı olduğunu söylüyordu ve ona göre, kişinin bilmediği şeyi

bildiğini zannetmesi kör bir cehaletti.52 Buna bağlı olarak o, “bilge kişi, kendi

bilgeliğinin bir hiç olduğunu bilendir”53 diyordu.

Sokrates’in bilgiye ilişkin bu tutumu, Popper’ın bilgi anlayışını derinden

etkilemiş ve Popper, bu tipik (Sokratesçi) tavrı, kendi terminolojisinde “entellektüel

alçakgönüllülük” kavramıyla ifade etmeye çalışmıştır. “Entellektüel

alçakgönüllülük” prensibi, Popper’ın sistemi içinde, pek çok konunun da açıklayıcı

kavramıdır. Özellikle bilgi konusunda, Popper’ın temel vurgusu, Sokrates’te olduğu

gibi, hiçbir şey bilmeyişimiz üzerine kurudur.

Ona göre, “hiçbir şeyi, ya da bildiğimiz az şeyi, ‘hiçbir şey’ diye tanımlamakta

haklı olacak kadar, az şey bildiğimiz gerçeğinin bilincine vardıkça sorumluluğumuz 52 Platon, Sokrates’in Savunması, Şule Yayınları İstanbul 2000, s.74. 53Platon, a.g.e., s. 63.

Page 13: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

13

da büyür. Çünkü doğru kararlar verebilmek için, bilmemiz gerekenlerle

karşılaştırdığımızda bildiklerimiz hiçbir şeydir.”54 Popper, bu bilinç durumunun

özellikle aydınlar açısından önemli olduğuna inanır ve onlara, özel bir sorumluluk

yükler. Çünkü öğrenim görme olanağı ve ayrıcalığına sahip her aydın, çevresine ya

da toplumuna öğrendiklerini en basit, en açık ve en alçakgönüllüce aktarmakla

yükümlüdür ki, bu sorumluluğun yerine getirilebilmesi, ancak entellektüel

alçakgönüllülük ile mümkündür. Bu, çok önemli olmakla birlikte, Popper’ın “bir şey

bilebilir miyim?” sorusunu bu kadar irdelemesinin asıl nedeni, aydınların

sorumluluğunu hatırlatmak değil, hatalarımızdan yola çıkarak yeni bir şeyler

öğrenebileceğimizi göstermektir. Çünkü kişinin, hiçbir şey bilmeyişinin bilincinde

olması, beraberinde, bildiği her şeyi sorgulamasını da getirir. Bu sorgulama

sürecinde, hatalarımızla yüz yüze geliriz. Her hata, aslında bilgi arayışımızda yeni bir

başlangıçtır. Sonunda kesin bilgiye ulaşılamayacak olsa da gerçeğe yaklaşmak

olasıdır. Bu bağlamda, Popper’a göre, bilgi, “eleştirel bir bulmaca, varsayımlardan

oluşmuş bir ağ, sanılardan dokunmuş bir kumaştır.”55 Bu durumda yapılacak şey,

bilgisizliğimizi kabul edip bu bulmacayı çözmeye çalışmak olmalıdır. Popper, bu

yaklaşımın 2500 yıl önceye, Xsenophanes’e dayandığını söyler ve ondan şu dizeleri

nakleder:

“Açmadılar başından tanrılar her şeyi ölümlülere;

Ama onlar zamanla bulacaklar arayarak daha iyiyi

Ulaşamadı hiç kimse, tanrılar ve sözünü ettiğim

Tüm şeyler hakkında kesin gerçeğe, ulaşamaz da

Açıklasa da biri kusursuz gerçeği, kendisi bilmeyecektir bunu;

Her şeyin sanılardan dokunmuş olduğunu.”56

Popper’a göre, “entellektüel alçakgönüllülük” ilkesi, tüm bunların yanında,

epistemoloji ve etik arasındaki geçişi de sağlayan temel ilkedir. O, ileriki bölümlerde

54 Popper , Hayat Problem Çözmektir, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2005, s. 231. 55 Popper, Bitmeyen Arayış: Bir Entellektüelin Yaşam Öyküsü, s. 40- 41. 56 Popper, a.g.e., s. 40.

Page 14: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

14

daha ayrıntılı bir şekilde ele alacağımız, bilgi ile ahlak arasındaki ilişkiyi üç temel

ilkenin ortak kullanımına dayandırır. Bu ilkeler:

1) Hata yapabilirlik ilkesi

2) Akılcı tartışma ilkesi

3) Doğruya yaklaşma ilkesi 57’dir.

Bu üç ilkenin özetlenebileceği temel ilke, “hoşgörü” ilkesidir. Etik bir ilke olan

hoşgörüyü Popper, akılcı bir tartışma zemini oluşturulabilmesinin ana şartı yaparak

epistemoloji ve etik arasında önemli bir köprü kurar. Kısacası Popper’ın, bilginin

temeline, “doğruluk”, “entellektüel alçakgönüllülük”, “yanlış yapılabilirlik” gibi

temel ilkeleri koyduğunu söyleyebiliriz.

Entellektüel alçakgönüllülük ile bilginin sınırlarını çizen Popper, buradan

hareketle, bilginin kaynaklarını da tartışır. Felsefe tarihi boyunca, bilgiye ilişkin en

çok sorulan sorulardan biri “bilginin kaynağının ne olduğu?” sorusudur. Grek

filozoflarından günümüze kadar, bu soruya çok farklı yanıtlar verilmiştir. Popper’ın

“bilginin kaynağı”yla alakalı, felsefi ekollerin açıklamaları hakkında yapmış olduğu

tahliller, aynı zamanda bilginin kaynağı hususunda onun tutumunun açık bir şekilde

ortaya konulmasına yardımcı olacaktır.

Popper konuyu ele alırken, özellikle Viyana Çevresi düşünürlerini, oldukça sert

bir biçimde eleştirir. Hatırlanacağı gibi, bu düşünürler, bilginin geçerliliğinin ölçütü

olarak “doğrulama”yı kabul etmektedirler. Onlara göre, bilgiye ilişkin cevaplanması

gereken temel sorular: “Nereden biliyorsun? İddianda hangi kaynağa dayanıyorsun?

İddianın temelinde hangi duyumlar yatıyor?” gibi sorulardır58. Doğrulama teorisine

göre, bilgi edinme sürecinde, öncelikle, ortaya atılan iddia ya da ileri sürülen önerme,

olgusal gerçeklerle karşılaştırılır. Bu süreçte, algılar, etkin bir rol oynar. Yöntem

olarak da deney ve gözlem kullanılır. Sonuçta, iddia/önerme olgusal dünyayla

uygunluk içinde ise söz konusu iddia “doğru bilgi” olarak ve genelleştirilerek kabul

57 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s.215-216. 58 Popper, a.g.e, s. 58.

Page 15: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

15

edilir, bu süreçte kullanılan yöntem tümevarımdır. Doğrulamacı yaklaşıma göre,

doğrulamayan bilgi reddedilir.59

Popper ise kaynak olarak duyuların kullanılmasını kabul etmediği gibi, kesin

bilginin varolduğunu da reddeder. Ona göre, hem Viyana Çevresi düşünürlerinin,

hem de genel manada felsefe tarihi içinde, hemen hemen tüm düşünürlerin düştüğü

temel hata, bilgi için bir otoriteyi şart koşuyor olmaları ve bilgi için kesin kaynaklar

arıyor olmalarıdır;60 ayrıca bir diğer hataları da konuya ilişkin temel sorunu ortaya

koyuş tarzlarıdır. Geleneksel bilgi anlayışının, bilginin kaynağına ilişkin sorusu:

“Bilgimizin en iyi ve en güvenilir kaynakları yani bizleri yanlış yola saptırmayan ve

kuşku duyduğumuzda en son mercii olarak başvurabileceğimiz kaynaklar nelerdir?”

idi. Oysa Popper böyle ideal ve hatasız bir kaynağın varlığının mümkün olmadığına

ve tüm kaynakların, bizi zaman zaman yanlışa düşürebileceğine inanır ve meselenin

şu şekilde temellendirilmesini önerir: “Yanılgılarımızı gösteren ve onları ortadan

kaldıran bir yol var mıdır?”.61 Bu soruyla Popper, Viyana Çevresi düşünürlerinin,

bilginin geçerliliğine ilişkin ölçütünü de tersine çevirmektedir. Böylece bilgi, artık

“doğrulama” ile değil “yanlışlama” ile ölçülebilecek bir hale gelmiştir.

Popper’ın, geleneksel bilgi kuramı karşısındaki tutumunu ve yaklaşımını şu

şekilde özetleyebiliriz: “Ben, bir şey bildiğimi söylemiyorum ki: Ortaya attığım iddia

yalnızca bir tahmin ,bir varsayımdır. Kaldı ki, tahminimi dayandırmış olabileceğim

kaynak ya da kaynaklarla uğraşmaya da zaten değmez: Olası bir çok kaynak olabilir,

hangisinin doğru olabileceği konusunda da hiçbir fikrim yok. Başlangıç noktasının

ya da kökenin, bu doğruyla hiçbir ilgisi yok. Fakat tahmin yürüterek çözmeye

çalıştığım sorunla ilgileniyorsan, bana büyük bir katkıda bulunabilirsin: Tahminimi

elinden geldiğince, en katı biçimde eleştirmeye çalış! Eğer iddiamı çürütebileceğine

inandığın bir deney aklına gelirse, ben de, seninle birlikte,iddiamı çürütmeye hazır

olacağım.”62

59 Ömer Demir, Bilim Felsefesi, Vadi Yayınları, Ankara 2000, s.71- 72. 60 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı s. 58. 61 Popper, a.g.e., s. 60. 62 Popper, Conjectures and Refutations , s 35; Popper , Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 62.

Page 16: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

16

Kısacası Popper, ne gözlemi , ne deneyi, ne de algıyı tek başına bilginin

kaynağı olarak kabul eder. Bu manada, bilginin kesin kaynakları olduğunu iddia

etmek yanlıştır. Popper, bu bağlamda, kendini Kant’a yakın hissettiğini söyler. Ona

göre, Kant’ın bilginin kaynakları yerine “ nasıl bilebilirim?” sorusu üzerinde

yoğunlaşması ve onun, bilme sürecinde aklı ön plana çıkarması, özellikle ahlak

alanında “otonomi” ilkesi ile her türlü otoriteye, düşünmeden boyun eğmeyi

reddetmesi, onu, diğer filozoflardan ayıran en önemli unsurlardır.

Popper konuyu bu şekilde ele aldıktan sonra ulaştığı sonuçları sekiz başlık

altında toplar:

“1) Bilginin “son” denebilecek kaynakları yoktur. Her türlü kaynak ve öneriye

kapımız açıktır; yeter ki kaynakların ve önerilerin her biri, eleştirel denemelerimizin

de malzemesi olsun. Konumuz, tarihsel sorular olmadığı sürece , yapmamız gereken,

bilgilerimizin kaynağını araştırmaktan çok, ileri sürülen olguları bizzat denemektir.

2) Bilim felsefesi sorularının, bilginin kaynaklarıyla hiçbir ilgisi yoktur.

Sorguladığımız şey, daha çok ,ileri sürülen iddianın doğru olup olmadığıdır; başka

bir deyişle, iddianın olgularla uyuşup uyuşmadığıdır. Bu süreçte, elimizden

geldiğince, iddialarımızı araştırarak ve sonuçlarını test ederek hatalarımızı bulmaya

çalışırız.

3) Bilgimizin en önemli kaynağını “gelenek” oluşturur - doğuştan getirilen bilgi

dışında.

4) Bilgimizin en temel kaynağının gelenek olması, gelenekçiliğe karşı çıkmanın ,

yani “karşıt- gelenekçilik”in ne kadar anlamsız olduğunu gösterir. Fakat bu gerçek,

gelenekçiliğin dayanağı olarak da düşünülmemelidir. Çünkü bizlere aktırılan hiçbir

bilgi (doğuştan getirilen bilgi bile), eleştirel incelemelerden ve gerektiğinde

çürütmelerden muaf tutulamaz. Her şeye rağmen, gelenek olmazsa bilgi de olamaz.

Page 17: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

17

5) Bilgi, tabula rasa (boş bir levha) düşüncesiyle başlatılamayacağı gibi,

gözlemlerden hareketle de başlatılamaz. Bilgimizde gelişme, değişimle ve daha

önceki bilgilerde yapılan düzeltmelerle sağlanır. Tabii ki, gözlem ya da raslantısal

buluşlar, bizleri bazen bir adım daha öteye götürebilir; ama bunların önemli olup

olmayışı, genelde, var olan kuramları düzeltmek için girişimde bulunup

bulunmayışımıza bağlıdır.

6) Ne gözlemler, ne de akıl yetkindir; entellektüel sezgi ve entellektüel hayal gücü

gibi başka kaynaklar da büyük önem taşır, ama bunlar da güvenilir değildir: Bunlar

belki olayları daha net görmemizi sağlayabilir, ama bizleri yine de yanlış yola

sürükleyebilir. Onlar, kuramlarımızın temel kaynağını oluşturur ve bu bakımdan,

yerlerini tutan başka alternatifler yoktur; ama bunlara dayanarak ortaya attığımız

kuramların çoğu yanlıştır. Gözlem, mantık yürütme, entellektüel sezgi ve hayal

gücünün en önemli işlevi, bilinmezliği deşmek için gerek duyduğumuz ve büyük bir

cesaretle ileri sürdüğümüz kuramların, eleştirel denemesinde, bizlere yardımcı

olmasıdır.

7) “Açıklık”, kendine özgü entellektüel bir değerdir; ama “tamlık” ve “kesinlik”

bu özelliğe sahip değildir. Mutlak kesinliğe ulaşmak , asla mümkün değildir; zaten

problem durumunda, gerektiğinden fazla kesinlik aramak anlamsızdır.

“Kesinleştirmek” ve onlara birer “anlam” yüklemek için kavramların tanımlanması

gerektiği düşüncesi, tamamen aldatmacadır.Çünkü her tanım , tanımlayıcı kavramlar

gerektirir; ama eninde sonunda, tanımsız kavramlar karşımıza çıkacaktır ve

bunlardan kaçınmamız mümkün değildir. Sözcüklerin anlamlarına ya da

tanımlarına ilişkin problemler önemsizdir. Bu nedenle de salt yüklemsel

problemlerden her koşul altında kaçınmak gerekir.

8) Bir probleme bulunan her çözüm, başka çözümsüz problemler yaratır. Bu yeni

sorunlar, eskisinin zorluk derecesine ve çözümünün gerektirdiği yürekliliğe bağlı

olarak, daha ilgi çekici olur. Dünya hakkında ne kadar çok şey öğrenirsek, bilgimizi

ne kadar derinleştirirsek, neyi bilmediğimiz konusundaki bilgimiz, yani bilgisizliğe

Page 18: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

18

ilişkin bilgimiz, daha bilinçli, daha açık ve daha sağlam olacaktır. Bilgimizin temel

kaynağı, bilgimizin sınırlı, bilgisizliğimizin ise sınırsız olabileceği bilincidir.”63

Bilgi için kesin kaynaklar aramayı bu şekilde reddeden ve kesin bilgiye ulaşmayı

imkansız gören Popper, buna bağlı olarak bilgisizlik kavramını de tekrar ele alır ve

tanımlar. Ona göre, “bilgisizlik” , bilgi eksikliğinden ziyade bilgiye ulaşma

sürecinde, zihnimizin yanlış çalışması ve zaman zaman bizim bilgiye direnme

alışkanlığımızdır. Bilgisizlik , bilgi edinme sürecince zihnimizde ortaya çıkan bir

işleyiş kusurudur.64 Yani bilgi ile bilgisizlik arasında sıkı bir bağ vardır ve

kanaatimizce bu bağ, bilginin ortaya çıkışı, başlangıcı, gelişimi gibi konuların

anlaşılmasında merkezî bir öneme sahiptir. Biz de, buradan hareketle bilginin

gelişimini açıklamaya çalışacağız.

1.3. Bilginin Gelişimi

Popper, bilgi öğretisinin temeline “bilginin evrimi (evolution of knowledge)”ni

yerleştirir. Daha önce de belirttiğimiz gibi, ona göre, bilgi kuramı, “bilginin artışı”nın

kuramıdır; bu artışın ‘nasıl’ olduğunu araştırmak da aslında, bilimin gelişimini

araştırmak demektir. Bu gelişim, bilimin emprik ve rasyonel karakteriyle yakından

ilişkilidir. Bilimin rasyonel ve emprik karakteri ortadan kalkarsa, buna bağlı olarak,

bilimin gelişimi de duracaktır.65 Bir önceki bölümde de belirttiğimiz gibi, Popper’a

göre, bilgisizliğimizin bir sınırı yoktur. Buna bağlı olarak, bilginin gelişiminin de bir

sınırı yoktur ve bilginin oluşumundan gelişimine kadar geçirdiği tüm aşamalar bilgi-

bilgisizlik ilişkisiyle yakından alakalıdır. O, bu ilişkiyi, ilk olarak, bilginin başlangıç

sürecini açıklarken kullanır.

Popper’ın bilgiye ulaşma sürecinin başlangıcı ile ilgili görüşlerinin temelini,

Darwin’in “doğal ayıklama (seleksiyon)” görüşü belirler. Organizmaların yaşamsal

faaliyetlerinin devamına ilişkin bu görüşü, Popper, insansal dünyaya, özellikle de

bilgiye ulaşma sürecine uyarlar. Bu görüşe göre, bütün organizmalar iç yaşam

63 Popper, Conjectures and Refutations, s 36 - 38; Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 63- 64. 64 Popper, Conjectures and Refutations , s. 4. 65 Popper, a.g.e., s.281.

Page 19: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

19

koşullarını ve kişiliklerini ayakta tutabilmek için çaba harcarlar ki, bu çabanın

biyologlarca kullanılan adı “psikolojik denge”dir. Bu denge, bir iç huzursuzlukla

başlayan bir iç aktivitedir. Organizma bu huzursuzluğu gidermek için karşıt bir çaba

içine girer; huzursuzluğu bastırmaya ve huzursuzluğa neden olan faktörü ortadan

kaldırmaya, huzursuzluğa neden olan hatayı gidermeye çalışır. Bu denge arayışı,

sürekli devam eder. Aksi halde, organizma ölür. Bu aktivite, huzursuzluk ve arayış,

organizmanın yeni buluşları, keşifleri, öğrenmeleri, değerlendirmeleri öğrenebilmesi

hatta yanılgıların oluşabilmesi için gereklidir. Darwin, bunu, organizmaların

çevrelerine uyumları ve çevrelerini değiştirebilmelerinin şartı olarak görür. Böylece

organizmalar, kendileri için “daha iyi bir dünya” yaratma eğilimi içine

girmektedirler. Organizmaların bu eğilimine karşılık, insanoğlu da insansal dili

bulmakla kendilerine yeni bir dünyanın kapılarını açmışlardır. Darwin’in de

söylediği gibi insan dilinin kullanılması ve geliştirilmesi aklı etkiler; önermeler

aracılığıyla bir durum betimlenebilir ve ancak önermenin nesnel açıdan doğruluğu ya

da yanlışlığından söz edilebilir. Böylece nesnel doğru arayışı ile insansal bilgiye

ulaşma süreci başlamış olur.66

Bu şekilde başlayan süreç içerisinde “öğrenme” merkezî bir öneme sahiptir.

Öğrenme, “bir kısım önsel bilgilerin, dolayısıyla, son tahlilde, doğuştan gelen bir

takım bilgilerin değiştirilmesi (çürütülmesi de olabilir)”dir.67 Kişiyi, bu değişime

sevk eden şey, temelde, organizmanın duyduğu bir rahatsızlık, yani organizmanın bir

problemle karşı karşıya kalmış olmasıdır. Bu açıdan öğrenme, “özünde, tâ ki

problemi çözen biri bulunana kadar, bir deneme hareketinin ardından diğerinin

yapılmasından oluşur.”68

Popper, öğrenmeyi üç temel sürece ayırır. Bunların ilki, keşif anlamında

öğrenmedir ki, bu süreç dogmatiktir ve “kuramlar veya beklentilerin formasyonun ya

da düzenli davranış, (eleştirel) hata ayıklaması tarafından kontrol edilen

öğrenme”dir.69 İkincisi, taklit yoluyla öğrenmedir ki, bunu keşif anlamında

66 Bkz Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 8 67 Popper , Bitmeyen Arayış, s.67 68 Popper, Hayat problem Çözmektir, s.15 69 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 63

Page 20: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

20

öğrenmenin özel bir hali olarak düşünebiliriz. Üçüncüsü tekrar ya da pratik yoluyla

öğrenmedir ki, aslında, Popper’a göre, gerçek anlamda tekrar diye bir şey yoktur,

daha çok hata ayıklaması yoluyla değişim, belirli eylem ve tepkileri otomatik hale

getirmeye yardım eden, böylece onların tamamen psikolojik bir düzeye inmesi ve

dikkat etmeden yerine getirilmesine imkan veren bir süreç vardır.70

O, bu sürece örnek olarak dilin kullanımını verir. Dil, genel olarak bir çevre

içinde, taklit yoluyla öğrenilse de onun temelinde, insanın doğuştan getirdiği bir

takım ihtiyaçlar vardır. Bu ihtiyaçların yönlendirmesiyle çocuk, içinde yaşadığı

çevrede, taklit yoluyla dili öğrenir. Daha sonra ise, doğuştan getirdiği mekanizmalar

vasıtasıyla zaman zaman yaptığı ifade yanlışlarını düzeltmeye başlar ve bir süre

sonra dilin kullanımı, otomatikleşen, dikkat etmeksizin de devam eden bir süreç

halini alır. İşte, Popper’a göre, dilin bu gelişimi, aslında bilginin gelişimi sırasında,

problemi çözmek için, sonuca ulaşana kadar takip edilen deneme- yanılma sürecini

anlatan özel bir örnektir.71

Popper bilgiye ulaşma sürecinde kullandığımız, deneme - yanılma sürecini üç

aşamalı bir şema ile açıklar. O, bu şemayı oluştururken her organizmanın, hatta bir

amipin bile hayatta kalmak için izlediği yoldan esinlenir. Bilgiye ulaşma süreçleri:

“Organizmanın karşılaştığı problemler, hayatta kalabilmek için ortaya çıkan

problemi çözme girişimleri ve problemi ortadan kaldırma gayreti”dir.

Şemanın ilk basamağı, aynı zamanda bilgiye ulaşma sürecinin de başlamasına

yol açan temel öğe, yani problemdir. Problem, “her hangi bir rahatsızlık ya da

doğuştan gelen beklentilerden, ya da deneme ve yanılma ile keşfedilmiş veya

öğrenilmiş olan beklentilerde bir rahatsızlık ortaya çıktığında meydana gelir.”72

Şemanın ikinci basamağında, çözüm denemeleri vardır ki, bu aşamada,

organizma, karşılaşılan problemi gidermek için çeşitli girişimlerde bulunulur.

70 Popper, a.g.e., s.63. 71 Popper, a.g.e., s. 63- 66. 72 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 16.

Page 21: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

21

Şemanın üçüncü basamağında, başarısız çözüm denemeleri ortadan kaldırılır ya

da yok edilir.

Bu şemanın en önemli özelliği, “çoğulcu” bir yapıya sahip olmasıdır. Problem,

tekil olarak karşımıza çıkabilse de çözüm denemeleri her zaman sayıca fazladır, yani

çoğuldur. Çünkü ortaya çıkan problemi çözmenin, çok fazla yolu olabilir ve bu

süreçte, tüm yollar tek tek denenir. Üçüncü aşama ikinci aşama ile yakından

ilişkilidir ve negatif bir süreçtir. Yani, “ortadan kaldırma aslında yanılgıların

ortadan kaldırılması demektir. Başarısız veya hatalı bir çözüm denemesi ortadan

kaldırıldığında, problem çözülmeden ortada kalır ve yeni çözüm denemelerine yol

açar.”73

Bir çözüm denemesinin başarılı olması halinde ise iki şey olur: Bunların ilki,

başarılı çözüm denemesinin öğrenilmesidir. İkincisi ise, organizmada yeni bir

beklentinin oluşmasıdır. Bu beklenti, benzer bir problemle karşılaşıldığında,

organizmanın aynı çözüm denemesini kullanarak sorunu ortadan kaldıracağı

beklentisidir. Bu beklentinin, bilim kuramındaki karşılığı hipotezler ve kuramlardır.74

Bu şemaya ilişkin yorumları sonucunda Popper, bilimin biyolojik bir olgu

olduğu ve bilim öncesi bilgiden ortaya çıktığı, sağduyunun bilgi kazanma şeklinin

son derece dikkate değer bir şekli olduğu, insanın bilgi kazanma şeklinin

hayvanlarınkinin geliştirilmiş şekli olarak algılanabileceği, sonuçlarına ulaşır.

Dolayısıyla, bu üç aşamalı şema bilime de uygulanabilir. Buradan yola çıkarak,

özetle, “her bilimsel gelişme, çıkış noktasının bir problem ya da problematik bir

durum olması, yani bilgi bütünümüzün belirli bir durumunda ortaya çıkan bir

problem olması açısından değerlendirilmelidir”75 denilebilir.

Problemin, bilginin ortaya çıkışı ve gelişimindeki rolünden, bu şekilde

bahsettikten sonra, bilginin gelişim süreci ile ilgili bir diğer önemli noktaya

geçilebilir. O da, bu sürecin olmuş - bitmiş bir süreç değil, aksine sürekli devam eden

73 Popper, a.g.e., s. 17 74 Popper, a.g.e., s.17 75 Popper, a.g.e., s. 18

Page 22: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

22

bir süreç olduğudur. Çünkü bilgiye ulaşma sürecinde kullandığımız problem, çözüm

denemeleri ve ortadan kaldırma aşamaları sonucunda, bir problem çözülmüş olsa da,

bu çözüm geçici olabilir ya da bu çözüm yeni problemlerin doğmasına neden olmuş

olabilir. Popper bu süreci şu şekilde formüle eder:

P1 → TT → EE → P2 76

Yani ortaya çıkan bir problem karşısında ( ki biz bunu P1 ile ifade ediyoruz) ,

çeşitli/ kesin olmayan çözüm girişimlerinde bulunulur ( TT : Tentative Theory), bu

denemeler sırasında yanlışlar yapılır ve bunları düzeltilir ( EE : Error Elimination)

ve sonuçta, problem çözülürken farkında olmadan yeni problemler ( P2) de üretilmiş

olur. Bu süreç, böyle devam eder. Sürecin durması demek bilimsel gelişimin de

durması demektir. Tüm bu açıklamalara dayanarak Popper’ın bilgi kuramının en

belirgin özelliğinin, evrimci yapısı olduğunu söyleyebiliriz. Bu nedenle, konuyu daha

ayrıntılı inceleyecek, evrimci bilgi kuramının epistemolojik konumu ve önemini

açıklamaya çalışacağız.

1.4. Evrimci Bilgi Kuramının Epistemolojik Konumu

Evrimci bilgi kuramını doğru değerlendirebilmemiz için, öncelikle, Popper’ın

bilgiyi nasıl sınıflandırdığını bilmemiz gerekir. Popper, bilgi konusunda Kant’ın

sınıflandırmasını esas alır. Kant a priori ve a posteriori olarak ikiye ayrılan bilgiyi,

analitik (kavramları açıklayan) ve sentetik ( bilgilerimizi çoğaltan, bilgimize yeni

şeyler katan) yargılar olarak ikiye ayırmaktaydı. Ona göre, üzerinde durulması

gereken asıl bilgi, sentetik a priori bilgi idi. Sentetik a priori, “eldeki kavramın dışına

çıkan (sentetik), ama buna rağmen deneye dayanmayıp a priori olan demektir. A

priori bilgi de zorunlu ve tümel-geçer bir bilgi olduğuna göre, sentetik a priori yargı

hem bilgimizi genişleten (sentetik) hem de zorunlu ve tümel-geçer olan (a priori

yönü) bir bilgi olacaktır.”77

76 Popper ,Objective Knowledge, Oxford,London, 1972 , s.121 ; Popper, Bitmeyen Arayış, s. 189 77 Macit Gökberk, Felsefe Tarihi, s. 352

Page 23: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

23

Kant’ın bu sınıflandırmasını kabul etmekle birlikte Popper, kavramları tekrar

tanımlar ve şöyle söyler: “Ben bildiğimiz her şeyin, genetik olarak a priori olduğunu

iddia ediyorum. Yalnızca, a priori olarak kendimizin icat ettiği şeylerin ayıklaması, a

posterioridir.”78 Ona göre, algılarımız vasıtasıyla bir şey öğrenebilmemiz için duyu

algılarımız – a priori olarak – doğuştan gelen bir düzenleme ve yorumlama

yeteneğine sahip olmalıdır ki, bu, Kant’çı a priori bilgiye denk gelir. Yani, a

posteriori bilgi için a priori bilgi şarttır ve bunu görmeyi başaran ilk düşünür de

Kant olmuştur. Buraya kadar Kant’la uzlaşım içinde olan Popper, a priori bilginin

tümel-zorunlu oluşu noktasında ondan ayrılır. Popper’a göre, algı bilgimiz hipotetik

olduğundan , a priori bilgimiz de hipotetik olabilir; a priori bilginin zorunluluğu

noktasında Kant’ın görüşü temelsiz hatta hatalıdır.79 “…a priori bilgimizin, örneğin

geometride, hipotetik bir karakteri olduğunu varsayıyorum. Bunun a priori olarak

geçerli; a priori olarak gerekli, zorunlu değil; sadece genetik olarak a priori olduğunu

varsayıyorum.”80

Popper, bütün bilgimizin genetik a priori ve dolayısıyla hipotetik karakterli

olduğunu söyledikten sonra, a posteriori olanınsa, yalnızca, hipotezlerin bertaraf

edilmesi , hipotezlerin gerçeklikle çarpışması olduğunun altını çizer.81 A priori ve a

posteriori bilgiye ilişkin bu tanımlamasıyla Popper, felsefe tarihindeki akılcı ve

deneyci tüm filozoflardan farklı bir bilgi anlayışı ortaya koymaktadır.

Popper, a priori bilgi tanımlamasını Darwin’in, yaşamın oluşumuna ilişkin

“doğal ayıklama (seleksiyon)” düşüncesine de uyarlar ve buradaki uyum kavramını,

bilginin temeline oturtur. Konuya ilişkin düşüncelerini de bir örnekle açıklar. Örnek

özetle şöyledir: Bir tüpün içinde yapay olarak yaşam üretilebilse, ki Popper bunun

oldukça olasılık dışı ve güç olduğunun farkındadır, üretilen şeyin yaşamını devam

ettirilebilmesi, içinde bulunduğu tüpün şartlarına uyum sağlayabilmesiyle mümkün

olabilir; ancak böyle bir uyumun gerçekleşebileceğini varsaymak için elimizde hiçbir

78 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s.103 79 Popper, a.g.e., , 102-103 80 Popper, a.g.e., s.104 81Popper, a.g.e., s. 104

Page 24: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

24

delil yoktur. Bu nedenle, üretilen yaşamın devamı için tüpe çeşitli mekanizmalar

yerleştirmek gerekecektir. Böylece, çevre yaşama uyumlu hale gelmiş olacaktır.82

İlk bakışta, çok da anlaşılır olmayan bu örneği Popper, iki şeye dikkat çekmek

için verdiğini söyler. Bunların ilki, yaşamın uyum sağlayabileceği bir çevre

bulmasının hiç de kolay olmadığını vurgulamaktır. Bu süreçte yaşam, belki de

binlerce kez oluşup yok olmak zorunda kalmıştır. İkincisi de, yaşam ile ona uyumlu

bir çevrenin, aynı anda ortaya çıkmış olma ihtimalinin hemen hemen olanaksız

oluşudur. Bu iki nokta Popper’ın bilgi problemine yaklaşımı açısından da oldukça

önemlidir. Çünkü, organizmanın çevresine uyum sağlaması aslında bir tür bilgidir.

Bu bilgi, genel yaşam koşullarının bilgisidir ve bu koşullar bilinmeden organizmanın

yaşamını devam ettirmesi olanaksızdır. Ya bu koşullar, yani çevre yaşama uyum

sağlamalıdır, ya da yaşam çevreye uyum sağlamalıdır ki, bu uyum süreci aslında

karşılıklıdır. Bu karşılıklı ilişkinin oluşabilmesi için, çevrenin belli bir dengeye ya da

sabitliğe sahip olması gerekir. Organizmanın da yaşamını devam ettirebilmesi için

daha en baştan, a priori olarak, bu sabitliğin bilgisine sahip olması gereklidir.83

Böylece, Popper, Darwin’in uyum kavramını, a priori bilginin özel bir şekli

olarak tanımlamış olur. Bu manada, “genel bilgi, özel bilgiden daha önce vardır ve

yaşamın daha en baştan genel bilgiyle, yani doğa yasalarının bilgisiyle donatılmış

olması gerekir.”84

Popper’ın bu tespiti, bilgi kuramı açısından büyük önem taşır. Çünkü bilginin

genelleyici yapısına yaptığı bu vurgu, beraberinde genel uyumların da anlık

uyumlardan önce – a priori olarak- gelmesini getirir ki, bu “genellik düşüncesi”,

onun kuramını, diğer kuramlardan ayıran en önemli farktır. Ayrıca, ileriki

bölümlerde tartışacağımız üzere, Popper, bu genelden özele inen bilgi yapısını

yöntem anlayışının da temeli yapacak ve bilimsel tek geçerli yöntem olarak

tümdengelimi kullanacaktır.

82 Popper, a.g.e., s. 105-106 83 Popper ,a.g.e., s. 106-107 84 Popper ,a.g.e., s. 107

Page 25: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

25

II. BÖLÜM

BİLİM ANLAYIŞI

2.1 Ana Hatlarıyla Popper’ın Bilim Anlayışı

Popper’ın bilime bakışını anlayabilmek, öncelikle, onun düşünce yapısının

oluşumuna katkı eden ana unsurları anlamakla yakından ilişkilidir. Bu nedenle, bu

bölümde, Popper’ın düşüncesinin evriminde etkili olan akımlar, şahıslar ve kuramlar

üzerinde durulacaktır.

Popper’ın çocukluk yılları, I. Dünya Savaşı yıllarına denk gelen bir dönemde

geçer. Biyografisinden anladığımıza göre, onun düşünsel yapısının oluşumunda

savaşın etkisinin olduğu söylenebilir.85 Düşünce yapısının, ciddi manada

şekillenmeye başladığı asıl dönem ise Popper için bir dönüm noktası sayılabilecek

olan 1919 yılı ve sonrasıdır. Popper henüz 16 yaşındayken savaş sonrası durumun da

etkisiyle komünist partiye kaydolur. Marx, onun bilimsel sisteminin oluşumunda

önemli bir isim olacaktır. Ancak Popper’ın komünist parti içindeki serüveni, uzun

sürmez. Aynı yıl, Viyana’da bir grup komünist gencin, polisle çatışıp öldürülmesi

Popper üzerinde sarsıcı bir etki yapar. Çünkü Popper’a göre, o gençlerin

öldürülmesine sebep olan bizzat komünistlerin kendileridir. Kendisini, bu olaydan

dolayı ciddi manada sorumlu hisseden Popper, sonuçta kendini ve Marx’ın sistemini

tekrar sorgulamaya tabi tutar.86 Popper, bu durum karşısında içine girdiği durumu

biyografisinde şöyle anlatır: “… Tehlikeli bir ‘âmentü’yü eleştirmeden dogmatik bir

şekilde kabul etmiştim. Tepki beni önce şüpheci yapmış, ardından çok kısa bir süre

için de olsa, rasyonalizmin tüm formlarına karşı çıkmaya götürmüştü.( Sonradan

keşfettiğim üzere, hayal kırıklığına uğramış her Marksist’in verdiği tepkidir bu.)”87

Tüm bunların yanında, Popper’ın fark ettiği en önemli nokta, Marx’ı yeterince

tanımayışıdır. Bunun üzerine Popper, Marx’ın ünlü yapıtı Kapital üzerinde çalışmaya

başlar. Sonuçta, Kapital’de yer alan üç temel dayanağa ulaşır. Bunlardan ilki,

kapitalist sistemde ortaya çıkan sonuçların reformlarla düzeltilemeyeceği, bu nedenle

85 Bkz., Popper, Bitmeyen Arayış, s. 10 - 12. 86 Popper, Yüzyılın Dersi, Plato, İstanbul, 2006, s. 24 - 25.; Popper, Bitmeyen Arayış, s. 39 - 40. 87 Popper, Bitmeyen Arayış, s.41.

Page 26: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

26

sistemin tamamen yıkılıp yeni bir sistem inşa edilmesinin gerekliliği; ikincisi, bunun

bir an önce yapılmasının gerektiği, aksi halde işçilerin durumunun her geçen gün

kötüleşeceği; üçüncüsü, bu durumun kapitalistlerin bireysel suçu olmadığı, onların da

sistemin kurbanı olduklarıydı- ki bu üçüncüsü, o dönem komünistleri tarafından asla

dile getirilmiyor, hatta mevcut durumdan tek tek tüm kapitalist sistem yanlılarının

sorumlu olduğu söyleniyor ve onlara karşı ciddi bir nefret empoze ediliyordu.88

Kapitaldeki dayanakları, tek tek ele alıp inceleyen Popper, Marx’ın,

düşüncelerinde büyük oranda yanılgı içine düştüğünü fark etmiştir. Popper’a göre, bu

yanılgılar, temelde, Marx’ın bilimin toplumun bütününe uygulanabileceğini ve bütün

bir sistemle ilgili yasalar bulunduğunu düşünmesinden kaynaklanır. Popper buna,

“holistik” görüş ya da “ütopik toplumsal planlama” adını verir. Ona göre, kaçınılmaz

ve zorunlu olup, toplumun bütününe uygulanan tarihsel yasaların varlığına duyulan

inanç, yeni bir toplumun inşasının gerekliliği sonucuna götürür. İnsan faktörünü göz

ardı eden bu görüş, toplumu önceden belirlenen bir tarzda kökten değiştirir.89

Marx’ın yaptığı tam da budur; ona göre, sosyalizmin veya komünizmin, bir işçi sınıfı

diktatörlüğü kurması kaçınılmazdır. Bu, Marx’a göre, tarihi bir zorunluluktu, bu

yolla mükemmel bir toplum yaratılmış olacaktı. Popper, Marx’ın bu düşüncesinin bir

kapan, bu uğurda çaba gösteren herkesin – kendisi de dahil – birer fare olduklarını

söyler.90 Popper’a göre, Marksist düşüncenin temelindeki tarihi kehanet “kaçınılmaz

olanı ortaya çıkarmaya yardım et!”91 ahlaki ilkesiyle birleşerek insanları yanlış

yönlendirmektedir. Popper’ın konuya ilişkin bir diğer önemli tespiti, aslında Marx’ın

tanımladığı manada bir kapitalizmin hiç olmadığıdır; Marx’ın teorisinin aksine,

mevcut sosyo-ekonomik durumun düzeltilmesi için devrime ihtiyaç yoktur, bu

durum reformlarla düzeltilebilir. Marx’ın tarîhî kehanetleri gerçekleşmemiştir; Marx

kapitalizmin bir diktatörlük olduğunu söylerken de yanılmıştır. Belki de Marx’ın en

büyük hatası, toplumsal yapıyı tek bir unsurla –ekonomi ile- açıklamaya

çalışmasıdır; oysa Popper’a göre, toplumsal yapı, pek çok sosyal kurumdan oluşan

bir bütündür, bu nedenle de sosyal hareketler tek bir unsura indirgenemez.92

88 Popper, Yüzyılın Dersi, s. 26. 89 Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yay., İstanbul, 2000, s.756 - 757. 90 Popper, Yüzyılın Dersi, s. 24. 91 Popper, Bitmeyen Arayış, s.42. 92 Popper, Yüzyılın Dersi, s. 27 - 29.

Page 27: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

27

Sonuçta Popper, Marksist düşüncenin başlı başına yanlışlarla dolu bir sistem

olduğuna karar verir ve komünist oluşunun üzerinden henüz altı ay geçmişken bir

anti-Marksist olur. Ancak bu kısa süreli deneyim, Popper’a çok önemli iki şey

kazandırmıştır. Popper, bilim anlayışının temeli olan “eleştirel düşünme”nin

önemini, bu deneyim sonrasında öğrenmiş, dogmatik düşünce ile eleştirel düşünce

arasındaki köklü farklılıkların bilincine varmıştır. Ayrıca onun entellektüel

alçakgönüllülük olarak adlandırdığı bilimsel tavrın temellerinin de bu döneme

dayandığı söylenebilir. Bu deneyimin Popper’a bir diğer katkısı ise eşitlik ve

özgürlüğe bakışıyla ilgilidir. O, bu tecrübeden sonra, eşitliğin bir hayalden ibaret

olduğunu, özgürlüğün eşitlikten daha önemli olduğunu, eşitliği gerçekleştirme

girişiminin özgürlüğü tehlikeye atabileceğini ve özgürlük olmadan eşitliğin bir anlam

ifade etmediği görüşünü benimser.93

Bu önemli tecrübeyi takiben aynı yıl içinde Popper’ın etkilendiği ve yakından

inceleme fırsatı bulduğu iki kuram daha olmuştur ki, bunlar Sigmund Freud’un (v.

1939) “psikanaliz”i ve Alfred Adler’in (v.1937) “bireysel ruh çözümleme” kuramıdır.

Freud’un kuramında, Popper’ın dikkatini çeken en önemli unsur, kuramın tüm insan

davranışlarını açıklayabilecek güçte olduğunun iddia edilmesidir. Freud’a göre, tüm

insan davranışlarının temelinde, bilinç altına atılmış duygular vardır; bilinç altı

dikkate alındığında en anlaşılmaz görünen insan davranışları bile kolayca

açıklanabilecektir. Ancak Popper’a göre, burada ters giden bir şey vardır; çünkü

şayet bu kuram kabul edildiğinde psikanalizi çürütecek tek bir insan davranışına bile

rastlanması mümkün değildir. Bu durumda, bu kuram yanlışlanabilir değil, ancak

doğrulanabilirdir ki, bu durumda kuram, Popper’ın bilimsellik ölçütü olan

“yanlışlanabilirlik”i sağlayamadığı için bilimsel sayılamaz.94

Adler’e gelince, Popper, kişisel bir tecrübesinin Adler’in kuramına bakışını

derinden etkilediğini söyler ve olayı şöyle anlatır: “1919’da bir keresinde, Adler’e,

bana göre, kuramına uymayan bir durumla karşılaştığımı bildirdim. Ama kendisi, bu

durumu kuramına göre açıklamada hiçbir zorluk çekmedi, üstelik bahsettiğim çocuğu 93 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 44. 94 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 32.

Page 28: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

28

bile görmemişken. Biraz şaşırarak ona nasıl böyle emin olabildiğini sordum. ‘Bin kez

edindiğim deneyimlerle’ cevabını verdi. Bunun üzerine şunu söylemekten kendimi

alamadım: Ve bu yeni örnekle bin bir oldu.”95

Bu olaydan sonra Popper, aslında Freud ve Adler’in kuramlarının her ikisinin

de bilimsel olmadığı sonucuna varır. Çünkü her ikisi de dayandıklarını iddia ettikleri

gözlemleri, bir önceki deneyimleri ışığında yorumluyorlardı ve bu durumda, bu

kuramlarla açıklanamayacak hiçbir insan davranışı yoktu. Popper, bu durumu, bir

örnekle açıklar: “Bir çocuğu boğma niyetiyle suya iten bir adam ve boğulan bir

çocuğun hayatını kurtarmak için özveride bulunan biri olsa, her iki durum da

Freudcu ve Adlerci terimlerle eşit kolaylıkta açıklanabilir. Freud’a göre, ilk adam

baskı ( ödipus karmaşasında bir bileşenin baskısı – ödipus karmaşası, Freud’a göre,

insanı iki iç güdü yönetir; bunlardan biri koruma diğeri cinsellik içgüdüsüdür. Bu

içgüdüler insanla birlikte doğarlar96 ve cinsellik içgüdüsü beş yedi yaş arasındaki

erkek çocukların babalarından nefret etmelerine, çevrelerine karşı ‘saldırganlık’

göstermelerine neden olur.97) altındayken, ikinci adam, bu karmaşayı aşmış ve

yüceltme durumunun etkisi altına girmiştir. Adler’e göre, ise birincisi ( belki de suç

işleme yoluyla kendini kanıtlama gereksinimi ile) aşağılık duygularının etkisi

altındayken, ikincisi ( kendini feda ederek kanıtlamaya çalışarak) de yine aynı

duyguyla hareket etmektedir.”98 Sonuçta her iki kurama göre, durum açık olsa da

gözden kaçırılan bir nokta vardır: O da, bu kuramların aslında ne doğrulanabilir, ne

de yanlışlanabilir olduklarıdır; bu kuramlar ancak denetlenebilir bir yapı

göstermektedirler ki, bu da, aynı zamanda, Popper’a göre, bu kuramların en zayıf

yanlarını teşkil eder.99

Aynı dönemlerde Popper’ın etkileyen bir diğer isim de Einstein’dır. Onun

kuramı, Popper’ın bilime bakışının ve bilimsel yöntem anlayışının temelini oluşturur.

Einstein teorisini açılarken diğerlerinden farklı olarak “hangi şartlar altında teorimi

savunamam ve hangi olguların teorimi yanlışlaması ya da çürütmesi söz konusu

95 Popper, Conjectures and Refutations, s. 46. 96 Orhan Hançerlioğlu, Ruh Bilim Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1998, s. 150. 97 Gülgün Yanbastı, Kişilik Kuramları, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İzmir, 1990, s. 25. 98 Popper, Conjectures and Refutations, s. 46. 99 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 32.

Page 29: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

29

olabilir?” sorusuna da cevap aramıştır. İşte, Popper’ı etkileyen de buydu; yani

Einstein’ın bizzat kendisinin, şayet belirli testleri geçemezse kendi teorisinin

savunulamaz görüleceği yolundaki açık ifadesiydi. Burada, Marx’ta, Freud’da ve

Adler’de, daha da fazlaca, bunların takipçilerinde görülen dogmatik tavırdan son

derece farklı bir tavır vardı. O da, Einstein’ın teorisini savunulamaz hale getirecek

can alıcı deneyler aramasıdır.100 Nitekim 1919’da güneş tutulması sırasında

Einstein’ın öngörüleri gerçekleşti. Eğer ışık, gök cisimlerinin çekim alanından

geçerken yolundan saparsa Einstein’ın teorisi yanlışlanacaktı; güneş tutulması

sırasında, güneşin yakınından geçen ışık ışınları, güneşin çekimi alanının etkisine

girerek eğilmeye uğradı ve teori böylece yanlışlanmış oldu.101 Bu durum, Popper’ı,

oldukça etkiledi ve bilimsel açıdan önemli sonuçlara götürdü. Bu olaydan sonra,

Popper’ın ulaştığı en önemli sonuç, bilimsel tavrın “eleştirel bir tavır” olduğu;

doğrulamalara değil kritik testlere dayandığı ve bu testlerin sınadıkları teoriyi

çürüttüğüdür.102 Bir diğer önemli nokta, bilimsel kuramların hipotetik karakterli

olduğu -Popper’a göre, bu da Einstein’ın kuramının, bir sonucu-dur ki, bu kuram

Newton’unki gibi başarılı bir şekilde test edilmiş teorilerin bile bir hipotez, gerçeğe

bir yaklaşmadan öte bir şey olarak görülmemesi gerektiğini göstermiştir.103

Einstein’ın devrim niteliğindeki kuramının bir diğer sonucu klasik anlamda güvenilir

bilginin ve kesinliğin olanaksızlığını göstermesi olmuştur.104 Tüm bunlar; eleştirel

bilimsel tavır, doğrulamanın yerine yanlışlamanın koyulması, bilimin hipotetik oluşu

ve kesin/güvenilir bilginin olmayışı, Popper’ın bilim anlayışının da ana hatlarını

oluşturmaktadır.

Aynı yıl içerisinde değerlendirdiği Marx’ın tarih kuramı, Freud’un psikanalizi,

Adler’in bireysel ruh bilimi ve Einstein’ın izafiyet teorisi, Popper’ın, mevcut

kuramları ikiye ayırmaya götürmüştür. Bir yanda Marksizm psikanaliz gibi “kapalı

dizgeler” vardır ki bunlar, dünyaya ilişkin kesin yorumlar yaparlar ve başkalarının

eleştirilerinden kaçmanın yollarını ararlar. Diğer tarafta Einstein’ınki gibi “açık

dizgeler” vardır, bunlar sınanmaktan çekinmemekte, diğer açıklayıcı kuramların

100 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 47. 101 www.tr.wikipedia.org/ wiki/ Karl Popper 102 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 47. 103 Popper, a.g.e., s.112 104 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 51.

Page 30: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

30

rekabetini peşinen kabul etmektedir.105 Popper’a göre, bilimsel olanlar ancak ikinci

grupta yer alan “açık dizgeler”dir.

Popper’ın düşüncesine etki eden temel kuramları ve onun bilimsel anlayışının

ana unsurlarını gördükten sonra, artık Popper’ın “bilim” kavramından ne anladığını

açıklamaya geçebiliriz.

2.1 Bilimin Tanımı ve Amacı

Bilim, sürekli gelişen, çok yönlü bir faaliyet olup kesin sınırlarının çizilmesinin

mümkün olmayışından dolayı106 tanımlanma noktasında oldukça zorlanılan bir

kavramdır. Çok çeşitli bakış açılarından çok çeşitli tanımlar yapılabilmekle birlikte,

genellikle, bilimin iki açıdan ele alındığını söylemek mümkündür. Bunlardan ilki,

‘dünyayı anlama ve doğru bilgiye erişmede bir yaklaşım biçimi, bir araştırma tarzı,

bir yöntem’ olarak bilim; diğeri ise ‘böyle bir yaklaşım biçimi, böyle bir araştırma

tarzı, böyle bir yöntem sonucunda ortaya çıkan bir sonuç, bir ürün, bilimsel bilgiler

bütünü olarak’ bilimdir.107 Bu iki noktadan yola çıkılarak bilim, “bilimsel sonuç

veya ürün olarak, herhangi bir şekilde düzenlenmiş doğru bilgiler bütünü”108 olarak

tanımlanabilir. Bunun yanında, yaygın olarak kabul göre,n bir diğer tanım da

şöyledir: “Bilim, denetimli gözlem ve gözlem sonuçlarına dayalı olarak mantıksal

düşünme yolundan giderek olguları açıklama gücü taşıyan hipotezler bulma ve

bunları doğrulama metodudur.”109 Popper’ın bilim tanımına gelince, onun tanımının

yaygın görüşlerden oldukça farklı olduğunu ve bilimin tanımlanmasındaki ana engel

olarak gösterilen iki zorluğun, yani bilimsel gelişmelerin oldukça hızlı oluşu ve

bilimin sınırlarının olmayışının Popper’ın bilim tanımının ana karakteri olduğunu

aklımızda tutmamız, onun bilime yaklaşımını anlamamızı oldukça kolaylaştıracaktır.

Popper’ın bilime ilişkin ilk tespitleri, bilimin başlangıcıyla alakalı bir soruya

dayanır: Bilimsel araştırmanın gerçek unsuru bilme arzusu, yani boş bir merak

105 Jean Baudouin, Karl Popper, İletişim, İstanbul, 2003, s. 12. 106 Cemal Yıldırım, Bilim Felsefesi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1979, s. 13. 107 Ahmet Aslan, Felsefeye Giriş, Vadi Yay. ,Ankara, 2002, s. 64. 108 Ahmet Aslan, a.g.e., s.64. 109 Cemal Yıldırım, Bilim Felsefesi, s. 16.

Page 31: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

31

mıdır? Yoksa bilim, hayat mücadelesi içerisinde karşılaşılan problemleri çözmeye

yarayan bir araç mıdır?110 Popper’a göre, aslında bu soru çok da üzerinde durulmaya

değer bir soru olmamakla birlikte cevabı basittir: Bilimin başlangıcı, insanların

gündelik, sıradan şeylere duydukları merak olmakla birlikte, bu merak, boş bir merak

değil karşılaşılan problemlerden – problemin basit ya da karmaşık, önemli ya da

önemsiz oluşu bir şey değiştirmez- kaynaklanan ve problemi çözmeye yönelik bir

meraktır.111 Bu açıdan bakıldığında bilim, gelişiminin her alanında problemlerle

karşı karşıyadır ve onlardan hareket eder; gözlemlerle veya veri toplamakla işe

başlamaz. Veri toplayabilmek için, öncelikle “ilgi”nin belli bir noktaya yönelmiş

olması gerekir; bu da problemin sonucu olarak gerçekleşir. Problemin pratik

ihtiyaçlardan, ya da her hangi bir sebepten dolayı gözden geçirilme gereksinimi

duyulan bilimsel bir bilgi, yahut bilim öncesi bir inanç olması durumu değiştirmez.112

Popper’ın bu görüşü, aynı zamanda bilimsel faaliyetin başlangıcı olarak duyu

algılarını ve gözlemi gösteren mevcut bilim kuramına da bir cevap mahiyetindedir.

Bilimin başlangıcına ilişkin bu tespitten yola çıkılarak bilim, insanların karşılaştıkları

problemler karşısında ürettiği çözüm önerilerinin toplamı, ya da “insan fikirlerinin

üretim sistemi”113 dir denebilir ve bu durumda, bilim tarihi de “düşünceler tarihi”114

olur.

Popper’ın bilim kuramı bilgi kuramı, ile yakından ilişkilidir ve o, bilgi

kuramının iki farklı şekilde ele alınabileceğini söyler: Sağlıklı insan aklının günlük

yaşama ilişkin bilgisinin sorunu ve bilimsel bilgi sorunu. Popper, birinci yaklaşımı

benimseyen ve bilimsel bilginin, gündelik bilginin gelişmiş hali olduğunu

savunanlara katılmakla birlikte, bu sorunun yalnız “dilsel çözümleme”ye

indirgenmesine karşı çıkar115, ki bu nokta, Popper’ın Mantıkçı Pozitivistlere de karşı

çıktığı noktadır. Bilimsel gelişim, günlük bilginin gelişimiyle bire bir bağlantılı

olmakla birlikte, aslında, dikkatin yoğunlaştırılması gereken nokta, gündelik bilginin

değil bilimsel bilginin gelişimidir.

110 Popper, Tarihselciliğin Sefaleti, İnsan Yay., İstanbul, 2004, s. 73. 111 Popper, a.g.e., s. 73-74.; Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 118. 112 Popper, Tarihselciliğin Sefaleti, s. 132. 113 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 18. 114 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 74 115 Popper , Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s.31

Page 32: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

32

Bir önceki bölümde bahsedildiği üzere, Popper, bilginin gelişimiyle ilgili

görüşlerini, Darwin’in “doğal ayıklama (seleksiyon)” görüşü ile açıklamış ve bilginin

gelişimine ilişkin üç aşamalı bir şemadan bahsetmiştir. Problem, çözüm denmeleri ve

ortadan kaldırma süreçlerinden oluşan bu şema, özellikle, bilimsel bilginin

gelişiminin açıklanması açısından büyük önem taşır. Popper, bu şemadan hareketle,

bilime ilişkin önemli tespitlerde bulunur. Bunlardan ilki, bilimin biyolojik bir olgu

olduğudur. Bilim, bilim öncesi bilgiden ortaya çıkmıştır ve insanın bilgi kazanma

şekli, hayvanlarınkinin gelişmiş hali olarak algılanabilir. Ayrıca bilimin temelinde,

bu üç aşamalı şema yer almaktadır.116

Şemanın ilk aşaması problemdir. Popper’a göre problem, bilimsel bilginin çıkış

noktasıdır. Bunu çözüm denemeleri izler. Çözüm denemeleri, her zaman

kuramlardan oluşur ve bu kuramlar çoğunlukla hatalıdır. Bu nedenle de bu

aşamadaki kuramların kesinliğinden bahsedilemez. Buradan hareketle, elde ettiğimiz

bilgi, ancak tahmini bilgidir, kesin bilgi değildir. Üçüncü aşamada, ortadan kaldırma

süreci vardır. Bilimde, yanılgılarımızın ortadan kaldırılmasıyla, yanlış

kuramlarımızın çürütülmesiyle bir şeyler öğreniriz. Öğrenme süreci insanlar için de

hayvanlar için de böyle işler. O halde bir amiple Einstein arasındaki fark nedir?

Popper’a göre, bu fark şemanın üçüncü aşamasındaki ortadan kaldırma sürecinin

hayvanlarda içgüdüsel olmasına rağmen insanlarda bilinçli eleştiriye dayanmasıdır.

Bilimi bilim yapan yön de bu, bilinçli eleştirel tutumdur.117 Burada hatırlatılması

gereken bir diğer önemli husus da bilim ve bilimsel ilerlemenin eleştirel tutum kadar,

düşüncenin serbest rekabetine de dayalı olduğudur. Bilim, ancak çözüm denemeleri

sırasında ortaya atılan hipotezler arasındaki rekabet ve bu hipotezlerin güçlü testlerle

sınanması ile gelişebilir.118 Yani bilimsel ilerleme için düşüncelerin, yalnız serbestçe

yayılması ve tartışılması yeterli değil, aynı zamanda, düşüncelerin özgür ortamda

rekabeti de şarttır. Bu da toplumsal yapı ile yakından ilişkilidir. Popper’a göre, bilim

116 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 18. 117 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 20. 118 Popper, Tarihselciliğin Sefaleti, s. 161.

Page 33: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

33

ancak liberal toplumsal yapı içerisinde rahatlıkla gelişebilir. Her türlü görüş

alışverişine ve rekabete kapalı toplumlarda bilimin gelişmesi mümkün değildir. 119

Popper, bilginin gelişim şemasına bağlı olarak bilimin bir diğer önemli

özelliğine, yani “tamamlanmamışlık”ına da vurgu yapar. Onun bilim tanımının en

temel unsurunu, bu, tamamlanmamışlık teşkil eder. O, bu durumu daha iyi

anlatabilmek için “kroki öyküsü” adını verdiği bir örnek kullanır. Öyküye göre,

içinde çalıştığı odanın tam bir krokisini çizen bir adam düşünsek, adamın çizimine,

şimdi çizdiği krokiyi de dahil etmesini istesek, her kroki içinde, sonsuz sayıda daha

küçük krokiler çizmesi gerekir ki, bu durumda adamın görevini hiçbir zaman

tamamlayamayacağı açıktır. Krokiye eklediği her çizgiyle çizilmesi gereken ama

daha çizilmemiş yeni bir nesne daha yaratmaktadır. Bu şartlar altında kroki sonsuza

dek bitmez.120 Bu örnek, bilimin tamamlanmamışlığını anlayabilmemiz açısından

önemlidir. Popper’a göre, evrimle her an değişen ve gelişen bir dünyada yaşıyoruz ve

karşılaştığımız problemleri çözme girişimleri sırasında, farkında olmadan, yeni ve

daha derin problemler doğmasına neden oluyoruz. Bu problemler son bulmadan

bilimsel gelişme son bulmayacağı için bilim asla tamamlanamaz.121 “ İlke olarak

bilim oyununun sonu yoktur. Günün birinde artık önermelerini daha fazla test

etmeyip, onları bütünüyle doğru kabul edenler, oyundan atılır.”122

Bilimin tamamlanmamışlığı, bilginin kesin kaynakları bulunmayışıyla da

yakından alakalıdır. Hatırlanacağı üzere, Popper’ın bilgiden kastı, bilimsel bilgidir ve

bilginin dolayısıyla da bilimsel bilginin nihâî/kesin kaynakları yoktur. “Nesnel

bilimin emprik temeli, mutlak değildir. Bilim, kayaların üzerine hiçbir şey kurmaz.

Aslında üzerinde bilimin kuramlarının cüretkar yapısının yükseldiği yer adeta bir

bataklıktır; bilim, kazıklar üzerine dikilmiş bir yapıya benzer. Kazıklar, yukarıdan

aşağıya doğru bataklığa sarkar- ama ‘varolan’ doğal bir tabana dayanmaz. İşte, bu

nedenle de kazıklar sağlam bir katmana dayandığında, onları daha fazla derine

çakmaktan vazgeçemeyiz; ancak kazıkların, yapıyı taşıyabileceğini düşündüğümüzde

119 Baudouin, Karl Popper, s. 48. 120 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 69 - 70. 121 Popper, a.g.e., s. 70 - 71. 122 Popper , Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 77.

Page 34: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

34

sağlam bir yere dayandıklarını belki kabul edebiliriz, ama geçici bir süre için.”123 Bu

açıdan bakıldığında, genel geçer bilgi yoktur, mevcut bilgi ancak tahmini bilgidir. Bu

durumda, “bilim, doğruluk arayışıdır. Ama doğruluk, kesin doğruluk değildir.”124

Popper’a göre, bilimde kesin doğruya ulaştığımıza inanmamız için elimizde hiçbir

zaman yeterli neden olmayacaktır. Çoğu zaman, bilimsel bilgi denilen şey,

genellikle, kesinlik anlamında bir bilgi değil, birbiriyle rekabet halinde bulunan

kuramların geçirdikleri denemelere ilişkin bilgidir;125 yani tahminî bilgidir. Bu

durumda bilimin amacı, ancak, yanlışlanabilecek kuramlar ileri sürerek126 ve bunları

eleştirel testlere tabi tutarak doğru bilgiye mümkün olduğunca yaklaşmaktır.127 Bu

süreçte varsayımlar arasında gerçeğe en yakın olanlar, geçici olarak diğer kuramlara

tercih edilir. Bu terci gelişigüzel bir tercih değildir; bir kriteri vardır, o da “rasyonel

eleştiri”dir. Bir varsayımın diğerinin yerini alabilmesi için şu üç şartı taşıması

gerekir: Birincisi, yeni varsayım, eski varsayımın başarıyla açıkladığı tüm şeyleri

açıklamalıdır, bu en önemli koşuldur. İkincisi, eski varsayımda varolan bazı hataları

yok edebilmeli; yani eleştirel denemelerde eski varsayımın sağlayamadığı bazı

şeyleri sağlayabilmelidir. Üçüncüsü, eski varsayımın açıklayamadığı ya da önceden

tahmin edemediği bazı şeyleri açıklayabilmelidir.128 Bu, aynı zamanda, bilimsel

gelişmenin de ölçütüdür.

Kısacası Popper’a göre, bilim, sürekli olarak hataların bulunması ve

ayıklanmasından başka bir şey değildir. Bilimin amacı da bu eleme yoluyla, mümkün

olduğu ölçüde doğruya ulaşmaktır. Bilimsel süreç, sonu olmayan bir süreçtir. Bu

süreçte insanlar, doğruyu bulma merakı ile hareket ederler ve aklın ışığında

araştırmalarına devam ederler. Bu aşamada unutulmaması gereken bir diğer önemli

unsur da aslında hiçbir şey bilmediğimiz gerçeğidir. Popper’ın ifadesiyle söyleyecek

olursak, “hiçbir şey bilmiyoruz. Sadece bulmacayı çözüyoruz.”129 Doğruya yaklaşma

sürecinde bize yol gösteren unsurlardan biri de bilimsel kuramlardır. Popper’ın

123 Popper, a.g.e., s. 135-136. 124 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 93. 125 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları II, Türk Siyasi İlimler Derneği Yay., Ankara, 1967, s. 13. 126 Popper , Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 139. 127 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s.53. 128 Popper, a.g.e., s. 53. 129 Popper , Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s.314.

Page 35: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

35

bilime bakışından sonra bilimsel kuramlar ve onların oluşumuna ilişkin görüşlerini

açıklamaya geçebiliriz.

2.3. Bilimsel Kuramların Oluşumu

Bilimsel kuramlar, genellikle olgu-kuram ilişkisi içerisinde ele alınıp

incelenmektedir. Olgu, doğrudan ya da dolaylı olarak, gözleme konu olan ve doğada

yer alan bir oluşken; kuramlar, olguları açıklamak için veya hiç değilse evreni bir

yönüyle anlayabilmek için , insan zihni tarafından yaratılan ürünlerdir ve bu yüzden

temel vurgu, insan, yani “süje” üzerindedir. Bu tanımlar dikkate alındığında, her

bilimsel kuramın olgulardan hareketle kurulduğu ve temelinde, bu olguların gözleme

dayalı sonuçlarının yattığı savunulmaktadır.130 Hemen belirtelim ki bu,

rasyonalistlerin bilgi kuramına ilişkin iddialarıdır ve Popper’ın bilimsel kuramlara

yaklaşımı rasyonalistlerden oldukça farklı bir karakter taşır.

Popper’ın bilim anlayışında kuramlar önemli bir role sahiptir. Ona göre, emprik

bilimler kuramlardan oluşmuş yapılardır. Bu açıdan bakıldığında da bilgi mantığı,

“kuramların kuramı” olarak adlandırılabilir. Bilimsel kuramlar evrensel önermelerdir

ve simgesel sistemlerle ifade edilirler, ancak sadece simgesel sistemler olarak

tanımlanamazlar. Popper’a göre, kuram, “dünyayı kuşatmak; ussallaştırmak,

açıklamak ve ona egemen olmak amacıyla attığımız bir ağdır. Durmaksızın bu ağın

gözlerini daraltmaya çalışırız.”131 Kuramlar, bilimi bütünleştirmemizi ve aynı

zamanda olayları açıklayıp onlardan hareketle öngörülerde bulunmamızı sağlar.132

Dahası kuramlar, her genelleyici bilim için problemleri, ilgi odaklarını, ayrıca

araştırma ve mantıksal yapılandırma için kilit noktalarını yaratırlar.133 Kuramlar, aynı

zamanda nedensel açıklamalarda da bulunurlar ve bunu iki farklı önermeden yola

çıkarak yaparlar: Biri evrensel önermelerdir ki, bunlar varsayımlar ve doğa

yasalarından türetilirler; ancak mantıksal olarak doğa yasalarından daha

güçlüdürler134 Diğeri özel önermelerdir, bunlar sadece söz konusu durum için geçerli

130 Cemal Yıldırım, Bilim Felsefesi, s. 145-146. 131 Popper , Bilimsel Araştırmanın Mantığı s. 83. 132 Popper, Hayat Problem Çözmektir, 142. 133 Popper, a.g.e., s. 145. 134 Popper , Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 509.

Page 36: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

36

önermelerdir ve Popper, bu özel durumlara “sınır koşulları” adını verir. Özel

önermeler, evrensel önermelerden sınır koşularının yardımıyla, tümdengelimsel

olarak türetilirler.135 Kuramların temel özelliği de budur, yani eşyayı tümdengelimsel

bir yolla izah etmesidir.136

Popper’ın kuramlara yaklaşımı, bilimsel bilginin gelişimine ilişkin üç aşamalı

şemayla yakından ilişkilidir. Popper’ın; P1( Problem) → TT ( Tentative Theory)→

EE(Error Elimination) → P2 ( Problem) ile formüle ettiği bu süreç, diyalektikte

olduğu gibi tekrar eden bir süreçtir; kuramlar ve bunların eleştirel denemeleri yeni

sorunların, yani P2’inin de kaynağıdır.137 Popper’a göre, bilim, sorunla başlar,

sorunla biter. Ancak her bilimsel sorun, aynı zamanda kuramsal bir bağlam içinde

ortaya çıkar. Bundan dolayı şema her hangi bir unsurdan, mesela TT1’de başlatılıp

TT2 ile bitirilebilir yahut EE1 ile başlatılıp EE2 ile bitirilebilir. Ancak süreç,

genellikle, pratik bir sorundan hareketle başlar. Bu durumda, “sorun mu önce gelir,

yoksa kuram mı?”sorusunu cevaplamak oldukça zor olacaktır. Ancak göz önünde

bulundurulması gereken bir şey vardır; o da pratik sorunların, bir şeyler yanlış gittiği

için, organizma beklenmedik bir durumla karşılaştığı için doğduğudur. Oysa

organizma, daha önce içinde bulunduğu çevreyle uyum içindedir. Organizmanın bu

uyumu, kuramın bilinç öncesi haline tekabül eder. Sorun kabul edilen durum da bu

olaya nispetle ortaya çıktığı için, her sorun kuram yüklüdür. Bu durumda, ilk

kuramlar – yani sorunların ilk kesin olmayan sonuçları- ve de ilk sorunlar, birlikte

doğmuş olur.138 Kısacası kuramlar, problem çözerken oluşur ve bu yönleriyle insan

zihninin ürünüdür.139

Popper, kuramların, hayal gücümüzün ve zekamızın ürünü olan masalların

eleştirilerinden doğduklarını söyler. Bu masallar, bir başka ifadeyle mitler olmaksızın

kuramların varolması mümkün değildir; gerçekle uydurma, yahut doğrulukla

yanlışlık arasındaki fark olmasaydı – ki bu farklılığın farkına varmamız mitlerin

135 Popper, a.g.e., s. 84. 136 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 106. 137 Popper, a.g.e., 188. 138 Popper, a.g.e., s. 189-190. 139 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 175.

Page 37: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

37

getirdiği bir sonuçtur- eleştiri de olmazdı.140 Eleştiri olmasaydı, bilimsel kuramlar da

varolmazdı. Popper’a göre, bütün bilimsel kuramların altyapısını, mitler oluşturur ve

bilimsel araştırma için ilk malzeme bu kaynaktan sağlanır. Örneğin, Einstein’ın

evren anlayışının temelinde, Parmanides’in evren anlayışı, onun temelinde de

Empedokles’in deneme yanılma yoluyla gelişim kuramı vardır.141 Sonuçta mitler,

gelişerek zamanla bilimsel açıklamaların ilham kaynağı, ham maddesi halini almıştır.

Popper’ın, kuramların oluşumuna ilişkin üzerinde durduğu bir diğer husus, kuram-

gözlem ilişkisidir. Ona göre, kuramlar gözlem sonuçlarının bir toplamı değil, ancak

onlardan elde edilen sonuçlarla sınanan ve ayakta kalmaya çalışan tahminlerdir.

Kuramların saf gözlem sonuçlarına dayandığını düşünmek saçmadır.142

Popper, kuramların oluşumuna etki eden ilk unsurları bu şekilde açıkladıktan

sonra, kuramların içeriğiyle ilgili bilgi verir. O, her kuramın “mantıksal” ve

“bilgilendirici” olmak üzere iki çeşit içeriği olduğunu söyler. Bir kuramın ya da

ifadenin mantıksal içeriği, ondan türetilebilecek, totolojik olmayan, bütün sonuçlar

kümesi olarak tanımlanabilir. Bilgilendirici içerik ise, “bir kuram ne kadar çok şeyi

yasaklar veya dışlarsa o kadar şey anlatır” ifadesine bağlı olarak, teoriyle uyumlu

olmayan ifadeler kümesi olarak tanımlanabilir. Bir teorinin mantıksal sağlamlığı ve

gücü, teorinin mantıksal ve bilgilendirici içeriğiyle doğru orantılıdır. Ancak bu iki

içerik arasında farklılıklar da vardır: Örneğin mantıksal içerik için, a b’yi kapsıyor, b

de c’yi kapsıyorsa, a c’yi kapsar kuralı (geçişlilik kuralı) geçerliyken; bilgilendirici

içerik için de buna karşılık gelen bir kural olmakla birlikte, kural bu şekilde basit

ifade edilememektedir. Bilgilendirici içeriği aşabilecek her kuram , onun kapsamına

dahildir ve bu durumda bilgilendirici içeriğin kapsamı sınırsızdır. Bir kuramı

anlamaya çalışırken ondan türeyebilecek bütün önermeleri de anlamaya çalışırız.

Ancak içeriğin sınırsızlığı bunu imkansız kılar. O halde, buradan hareketle, kuramları

anlamanın sonu gelmeyen bir uğraş olduğu sonucuna ulaşırız. İlke olarak kuramlar,

hep daha iyi ve daha iyi anlaşılabilir yönde gelişmektedir.143 İlke olarak durum böyle

olsa da, daha iyi bir kurama ulaşmanın, ya da başka bir ifadeyle, ulaştığımız kuramın

140 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 283. 141 Popper, Conjectures and Refutations s. 50. 142 Popper, a.g.e., s. 62.; Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 137. 143 Popper, Bitmeyen Arayış,s. 29-32.

Page 38: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

38

daha iyi olacağının hiçbir zaman garantisi yoktur.144 Kuramların gelişmesi ya da

değişmesi sırasında, öngörülmemiş sonuçlarla karşılaşılması da muhtemeldir.145 Bu

gelişim sırasında dikkat edilmesi gereken önemli bir şey de kuramın mevcut sorunlar

ve mevcut kuramlarla ilişkisidir.146

Popper’a göre, kuramların bu gelişimsel özelliğini kabul etmek demek,

kesin/doğru kuramlara da ulaşılamayacağını kabul etmek demektir. Ona göre,

bilimsel varsayımların doğruluğu asla kanıtlanamaz. Ancak belli koşullar altında bir

A varsayımının bir B varsayımından üstün olduğu söylenebilir.147 Popper, bir takım

gözlem ve deney sonuçlarına dayanarak bir varsayımın doğruluğunun

kanıtlanabileceğini reddeder.148 Bununla birlikte, o, kuramlar doğrulanamasa da test

edilebileceklerini söyler. Ona göre, yapılması gereken iş, bir kuramın olasılığını

hesaplamak yerine , o kuramın o zamana kadar geçirdiği testler ve bunlara karşı nasıl

direndiğinin, kendini o âna kadar nasıl “sağladığı (comfirm)”nın araştırılmasıdır.149

Sağlama, bir varsayım değildir; tersine kabul edilmiş temel önermelerden

türetilebilen bir önermedir. Bu önerme, temel önermelerin kuramla çelişmediğini

ortaya koyar; bunu, kuramın denenebilirlik derecesi ışığında, aynı zamanda da

kuramın denemelerinin katı olup olmadığına bakarak saptar.150 Sağlanmışlık

derecesinin belirlenmesinde, önemli olan sağlanmış durumların sayısı değil, daha

çok, ilgili önermenin karşı karşıya kalabileceği ve kaldığı denemenin katılığıdır. Bu

da önermenin denenebilirlik derecesine yani yalınlığına bağlıdır. Bu durumda en üst

derecede yanlışlanabilen önerme, aynı zamanda en üst derecede sağlanabilen

önermedir.151 Yanlışlanamayan, katı olarak sınanamayan her bilimsel kuram, sonsuza

kadar hipotez veya tahmin olarak kalmaya mahkumdur.152

Kesin kuramlara ulaşmanın mümkün olmadığını, ancak bir kuramın diğerine

tercih edilebileceğini kabul ettiğimizde, bu kuramın diğerinden üstün olduğunu nasıl

belirleyebiliriz? Popper, bu soruya cevap verirken kuramlardan beklentisini de ortaya

144 Popper ,Objective Knowledge, s. 17. 145 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 268. 146 Popper, a.g.e., s. 32. 147 Popper , Bilimsel Araştırmanın Mantığı s. 359. 148 Popper,Objective Knowledge , s. 7. 149 Popper,, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 285. 150 Popper, a.g.e., s. 300. 151 Popper, a.g.e., s. 302. 152 Popper, a.g.e., s. 109.

Page 39: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

39

koyar. Ona göre, bir kuram, doğru olanla ilgilendiği kadar yanlış olanla da

ilgilenmek zorundadır. Çünkü bir önermenin yanlış olduğunu söylemek,

“değilleme”sinin doğru oluğunu söylemekle aynı şeydir.153

Popper, bir bilimsel ifadenin, diğerine tercih edilebilmesi için yeni varsayımın

eski varsayımın açıkladığı her şeyi başarıyla açıklayabilmesini, eski varsayımın bazı

hatalarını yok edebilmesini ve eski varsayımın açıklayamadığı bazı şeyleri

açıklayabilmesini şart koşar.154 Bu, yeni kuramın, eski kuramdan daha başarılı olması

demektir. Ancak unutulmaması gereken bir nokta, bu yeni kuramın da öncekiler gibi

yanlış olmasının mümkün olabileceğidir. Bunun için, araştırmacı, kuramı elinden

geldiğince katı denemelere tabi tutacak, çeşitli testlerden geçirecek ve belki de en

önemlisi, kuramı yanlışlayabilecek durumları araştıracaktır. Yeni kuramın bir diğer

özelliği, eski kuramı düzeltmesidir. Bunu yapabilmesi için eski kuramı yaklaşık

olarak içermesi gerekir. İki kuramın karşılaştıkları bu nokta, aynı zamanda

çeliştikleri noktadır. Örneğin Newton’un kuramı, hem Kepler’in hem de Galileo’nun

kuramlarını yaklaşık olarak içerir, hem de onlarla çelişir. Aynı biçimde Einstein’ın

kuramı da, hem Newton’un kuramını yaklaşık olarak içerir hem de onunla çelişir.155

Bir kuramı diğerlerinden üstün yapan, rakip kuramlar arsında yapılan ayıklamalarda

kendini öne çıkarabilmesi, en katı biçimlerde sınanmış olması ve bu denemelere

karşı dayanabilmesidir.156 Kuramlar arasında tercih yapılırken de kuramın kaderini

belirleyen şey, kuşkusuz, deneme sonuçlarıdır.157 Bu değerlendirmeler sonucunda

Popper özetle, bilimsel kuramlara ilişkin şu sonuçlara ulaşmıştır: Hemen hemen her

kuram için, eğer aranırsa, doğrulamalar bulmak mümkündür. Doğrulamalar, ancak

kuramı çürütmesi beklenen bir olay yoksa, geçici olarak, kabul edilebilir. Her “iyi”

bilimsel kuram bir yasaklamadır; belli şeylerin olmasını yasaklar. Tasarlanabilir

hiçbir olay tarafından çürütülemeyen kuram, bilimsel değildir. Çürütülemezlik

kuramlar için bir erdem değil, aksine, bir kusurdur. Bir kuramın gerçek denemesi

yanlışlama ya da çürütülme girişimleridir. 158 Kısacası, Popper’ın bilimsel kuramlara

153 Popper ,Objective Knowledge, s. 13. 154 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 53. 155 Popper ,Objective Knowledge, s. 13. 156Popper , Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 133. 157 Popper, a.g.e., 134. 158 Popper, Conjectures and Refutations, s. 47-48.

Page 40: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

40

ilişkin iddiaları rasyonel ve emprik filozoflarla ortak bazı unsurlar taşısa da, mevcut

bilim anlayışından oldukça farklı bir yapıdadır ve bu düşünceleri, onun bilimsel

yöntem anlayışına temel teşkil edecek niteliktedir.

2.4. Üç Dünya Kuramı

Popper’ın bilim anlayışına ilişkin önemli bir kuram da “üç dünya kuramı”dır.

Onun bu kuramı bilgi, dolayısıyla bilim için önemli bir kavram olan “gerçeklik”

kavramıyla da yakından ilişkilidir. Popper, içinde yaşadığımız dünyayı üçe ayırarak

inceler. “Dünya 1”, canlı ve cansız tüm varlıkları içine alan dünya, yani, maddi

cisimler dünyasıdır.159 Bu dünya fiziksel anlamda cisimler dünyasıdır; yani fiziğin,

astronominin, kimyanın, biyolojinin betimlediği dünyadır.160 “Dünya 1”in nasıl

ortaya çıktığı tam olarak bilinememekle birlikte, yapılan araştırmalar sonucunda

ortaya atılan “büyük patlama” (bing bang) teorisine göre, önce ışık, sonra elektron ve

nötronlar, sonra da atomlar oluşmuştur. Bu durumda Popper’a göre, maddi cisimler

dünyasının öncesinde maddi olmayan bir “Dünya 1”’den bahsedilebilir. Sonuçta

bizim fiziksel nesneler dediğimiz “Dünya 1”, büyük patlamadan sonra çok çeşitli

evrelerden geçmiş, zaman içinde “maddeleşmiş” ve belli bir evreden sonra bizim

içinde yaşadığımız dünya oluşmuştur.161 “Dünya 2”ye gelince, bu dünya, kişisel,

öznel yaşantılarımızın ve umutlarımızın, hedeflerimizin, acılarımızın ve

sevinçlerimizin, öznel anlamdaki düşüncelerimizin dünyasıdır.162 Bu dünya, zihinsel

durumlarımızın, bilinçli hallerimizin ve psikolojik eğilimlerimizin yanında, bilinç

dışı bazı durumları da içerir.163 Popper’a göre, bu dünyanın temelinde, organizmanın

çevresiyle etkileşimi yatar. Organizma, çevresine uyum sağlamaya çalışırken, çeşitli

sorunlarla karşılaşır ve sorunu çözmeye çalışırken çeşitli denemelerde bulunur. Bu

süreçte bilinç, yani “Dünya 2” devreye girer. Çünkü “Dünya 2”,özünde, sorun çözen,

değerlendirme yapan ve her şeyin farkına varan bir “bilinç”tir. Ancak bu bilinç,

yalnızca sorun çözmekle görevli değildir; Popper’a göre, bu bilincin temel işlevi,

sorunun çözümünde, başarı ve başarısızlığı önceden tahmin etmek ve organizmayı

159 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 18. 160 Popper, a.g.e., s. 121. 161 Popper, a.g.e., s. 31. 162 Popper, a.g.e., s. 121. 163 Popper and J. C.Eccles ,The Self and Its Brain, Springer International, Germany, 1977, s. 38.

Page 41: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

41

izlediği yolun doğru ya da yanlış oluşu noktasında uyarmaktır. Kısacası, bu bilincin

görevi, organizmaya keşif serüveni ve öğrenme sürecinde yol gösterici olmaktır.164

Bununla birlikte, “Dünya 2”nin tamamının bu bilinçten oluştuğunu söylemek yanlış

olur. Popper’a göre, bu dünyanın içinde, belleğimizle ilişkili, bilinç dışı bir alan da

vardır. Bu alanda yer alan beklentileri vs. ortaya çıkarmak için, “Dünya 2” “Dünya

1” ile etkileşim içine girer. Bilinç dışı alandan kaynaklanan sorunları gidermek için

organizma, yeni çözüm denemelerinde bulunur, yeni beklentileri karşılayacak yeni

teoriler ortaya atar. Bu süreçteki çıkış noktası “Dünya 1” olmakla birlikte, faaliyetin

gerçekleştiği asıl alan “Dünya 2”dir. Kısacası, bu iki dünya birbirinden bağımsız var

olmakla birlikte, birbirleriyle sürekli ilişki içindedirler.165 “Dünya 3”e gelince, o,

düşünce içeriklerimizin dünyasıdır166; bir başka ifadeyle, düşünce süreçlerimizin

sonuçlarıdır, yani özellikle sözel ya da yazıyla ifade edilmiş düşünceler dünyası, aynı

zamanda tekniğin ve sanatın dünyasıdır.167

Popper, kendisini üçüncü dünya kuramına götüren şeyin, düşünsel bir süreç

olduğundan bahseder. Üçüncü dünya kuramına Popper, tümevarım, sınır koyma,

eleştirel ve dogmatik tutum, bilimsel kuramların oluşumunda dilin fonksiyonu gibi

konuları değerlendirdikten sonra ulaştığını söyler. Ayrıca bilimde nesnellik,

eleştirellik gibi özelliklerin varolmasını da ancak üçüncü dünyanın olanaklı kıldığını

söyler.168 Bununla birlikte, Popper’ın üçüncü kuramıyla ilgili üzerinde durulması

gereken bir nokta, bu dünyanın, onun keşfi olmayışıdır. Popper, üçüncü dünyanın

kâşifinin Platon olduğunu söyler.169 Ayrıca, bu dünyanın felsefe tarihi boyunca

üzerinde çokça durulan bir konu olduğunu belirterek; filozofları, konuyla ilgili

açıklamaları açısından ikiye ayırarak inceler. İlk grupta, başta Platon olmak üzere,

özerk bir “Dünya 3”ü kabul edip, bu dünyayı insanüstü, tanrısal ve sonsuz göre,n

filozoflar; ikinci grupta ise, Locke, Mill, Dilthey gibi, dili ve dilsel olan her şeyi ilk

iki dünyaya ait görüp “Dünya 3”ü reddeden filozoflar vardır. İlk gruptakiler, sonsuz

doğruların var olduğuna inanırken, ikinci gruptakiler sonsuz doğruların insanlar

164 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 29. 165 Popper, a.g.e., s.30. 166 Popper and J. C.Eccles ,The Self and Its Brain, s. 38. 167 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 121. 168 Popper ,Objective Knowledge, s. 30-31. 169 Popper, a.g.e., s. 106.

Page 42: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

42

tarafından bulunamayacağı ve dolayısıyla sonsuz doğruların olmadığı konusunda

hem fikirdirler.170

Popper’a gelince, o, Platon ve takipçileri gibi, “Dünya 3”ün özerkliğini kabul

etmekle birlikte, bu dünyanın tanrısal bir dünya değil, insanoğlunun yarattığı, ancak

bir yönüyle insanüstü bir dünya olduğunu iddia eder.171 Ona göre, “Dünya 3”, “esas

itibariyle, insan zihninin bir ürünüdür.”172 “Dünya 3”, hikâyeler, mitler, aletler,

bilimsel teoriler (doğru ya da yanlış olmaları fark etmez), bilimsel problemler, sosyal

konular ve sanat gibi insan zihninin bir ürünüdür. “Dünya 3” nesneleri , bizim

icadımız olmakla birlikte, planlı bir faaliyetin sonucu olarak ortaya çıkmış

değillerdir.173 “Nasıl ki bal, arının eseridir, “Dünya 3” de, insan dili gibi, insanların

eseridir. Dil (ve muhtemelen bal) gibi, “Dünya 3” de, insan davranışlarının,

önceden amaçlamayan ve planlamayan bir yan ürünüdür.”174 Bununla birlikte, bu

dünyanın ortaya çıkmasında, dil, önemli bir rol üstlenmektedir. İnsan ruhunun

ürünlerinin dünyası olan “Dünya 3”, insan dili sayesinde varolabilmiştir.175 Popper’a

göre, bunun sebebi, insan zihninin genellikle, kelimeler aracılığıyla düşünmesidir.

Düşünülen şeyin net bir değerlendirmesi, ancak dil ile ifadesi ya da yazıya

dökülmesiyle mümkündür. Düşünülen şeyle, ifade edilen, ya da yazılan şey arasında

çelişki olması sık karşılaşılan bir durumdur. Bu nedenle, düşüncenin eleştirel

değerlendirilebilmesi ancak dil ya da yazı ile somutlaştırılabilmesi ile mümkündür.

İşte somutlaştırılan bu şey, objektif anlamda düşünce, kavranılmaya çalışılan şey de

“Dünya 3”ün objesidir.176 “Dünya 3”ün içeriği, sadece düşüncenin somutlaşmış

halini ifade eden önermelerden oluşmaz. Bunların yanı sıra, kuramlar, kuramsal

sistemler, problemler ve bunların çözümlerine ilişkin denemeler ya da tahminler,

tartışma durumları ve eleştirel akıl yürütmeler de “Dünya 3” içinde yer alır. Kitaplar,

dergiler ve kütüphaneler de bu dünyanın önemli oluşturucularındandır.177 Popper’a

göre, bilim de “Dünya 3”e ait bir etkinliktir. Bilimle ilgilenen herkes “Dünya 3” ile

170 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 174. 171 Popper, a.g.e., s. 174. 172 Popper, Bitmeyen Arayış, 270. 173 Popper and J. C.Eccles ,The Self and Its Brain, s. 38. 174 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 175. 175 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 61. 176 Popper, Bitmeyen Arayış s. 262-263. 177 Popper ,Objective Knowledge, s. 107.; Popper, Bitmeyen Arayış, s. 263-264.

Page 43: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

43

de ilgilenmek zorundadır. Çünkü bilimin temelinde sorunlar ve bu sorunlara ilişkin

çözüm denemeleri yatar ki, bunlar da “Dünya 3”ün objeleridir. Ayrıca, bu sorunlara

bağlı olarak ortaya atılan kuramlar da “Dünya 3”ün içeriğine dâhildir. O halde,

bilimle ilgilenen herkes “Dünya 3”le de ilgilenmek zorundadır.178 Popper’a göre,

bilimin “Dünya 3”ün bir uzantısı olduğunu kabul etmeksizin, bilim adamlarının

faaliyetlerinin yeterli şekilde açıklanabileceğine inanmak hayati bir hatadır.179

Popper, bu haliyle “üçüncü dünya kuramı”nın, temelinde büyük farklılıklar

barındırmakla birlikte, Platon’un “idealar ya da formlar dünyası”, Hegel’in “nesnel

tin”i, Bolzano’nun “kendiliğinden doğrular ya da kendiliğinden önermeler evreni” ile

yakından ilişkili olduğunu, ancak en fazla Frege’nin “düşüncenin nesnel içerikleri”

dediği evrene benzediğini söyler.180 Platon’la Popper’ın “Dünya 3”e ilişkin en temel

ayrımları, bu dünyanın içeriğine ilişkindir: Platon’a göre, “Dünya 3” tanrısal,

değişmez “öz”lerden oluşurken, Popper’ın “Dünya 3”ü insan ürünü olan bilimsel

kuramlar, sorunlar ve akıl yürütmelerden oluşur.181 Hegel’e gelince, onun “nesnel

tin”inin değişen, gelişen yapısı, Popper’ın “Dünya 3”ü algılayışına uymakla birlikte,

bu değişimde, insanın belirleyici değil sadece aracı olduğunu iddia etmesi

noktasında, Popper, Hegel’e katılmaz.182 Popper’a göre, Frege’nin objektif ve

sübjektif düşünce arasında yaptığı ayrım şüphesiz önemlidir. Ayrıca dolaylı

önermelerde yan cümlenin konumuna ilişkin düşünceleri, onu, modern bilgi

mantığının babası durumuna getirmiştir. Ancak, onun, bilgi mantığına eleştirel bir

katkı yaptığını söylemek mümkün değildir.183 Bolzano’nun “kendinden doğrular

(truths in themselves)” ile sübjektif düşünce süreçleri arasındaki ayrımı Popper

açısından önemli olmuştur. Kendinden doğrular ya da genel anlamda “kendinden

önermeler” mantıksal ilişkiler aracılığıyla ayakta dururken, sübjektif düşünce

süreçleri psikolojik ilişkiler aracılığıyla ayakta dururlar. Bu iki farklı ilişki türünden

hareketle, Popper, bir insanın düşünce süreçlerinin, ne diğer insanların düşünce

süreçleriyle, ne de bir başka zaman içinde, kendisiyle çelişemeyeceği sonucuna varır.

178 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 264. 179 Popper and J. C.Eccles ,The Self and Its Brain, s. 41. 180 Popper ,Objective Knowledge, s. 106. 181 Popper, a.g.e., s. 122. 182 Popper, a.g.e., s. 125-126. 183 Popper, a.g.e., 127.

Page 44: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

44

Çelişki sürecin içinde değil, ancak içeriğinde olabilir. ‘İçerikler, ya da kendinden

önermeler anlamında düşünceler’ ile ‘düşünce süreçleri anlamında düşünceler’

tamamen ayrı dünyalara aittir.184 Bu durumda, Bolzano’nun kendinden önermeleri,

Popper’ın “Dünya 3”üne denk gelmektedir.

Popper’ın “Dünya 3”ünün bazı önemli özellikleri vardır. Bunların ilki, bu

dünyanın “gerçek” oluşudur.185 Popper, gerçekliğin tarifini “Dünya 1”den hareketle

yapar. Gerçek olan, özellikle bizlere karşı duran, ya da karşı koyan katı cisimler,

maddi şeylerdir. Ancak gerçek, maddi cisimlerle sınırlı değildir. Maddi şeylere etki

eden her şey gerçektir. Bu durumda, su ve hava, sıcaklık ve soğukluk, yerçekimi,

elektriksel çekim kuvveti vs. hepsi gerçektir.186 Popper’ın gerçeklik tanımı ve

“Dünya 3”ün gerçekliği, bizi “Dünya 1” ile “Dünya 3” arsındaki etkileşime götürür.

Popper, “Dünya 3”ün objelerinin maddi yapı içinde varolduklarını ve bu manada

“Dünya 1” ile “Dünya 3” arasında yer aldıklarını söyler. Bunun en bariz örneği

olarak da kitapları görür; kitaplar fiziksel olarak “Dünya 1”e ait olmalarına karşın

içerik olarak “Dünya 3”e aittirler.187 Kısacası, “Dünya 3” nesneleri “Dünya 1” ile

bağlantı içinde olduklarından ve onları etkilediklerinden, “Dünya 1” nesneleri gibi

“gerçek”tirler.188 Bu arada, üzerinde durulması gereken bir diğer nokta, bu ilişkinin

mahiyetidir. Popper’a göre, “Dünya 1” ve “Dünya 3” arasındaki ilişki “Dünya 2”

üzerinden gerçekleşmektedir. “Dünya 1”, “Dünya 3”ü doğrudan değil, ancak “Dünya

2” üzerinden geçerek etkiler.189 Popper, bu durumu “gökdelen inşası” örneği ile

açıklar: Gökdelen fiziksel bir şeydir ve “Dünya 1”e aittir. Ancak bir plana göre

yapılır, plan ise kuramların ve birçok problemin etkisi altındadır. Bir gökdelenin

inşasında rol oynayan plan, kuram ve problemler öncelikle çeşitli insanların, örneğin

mimarların bilincini, yani öncelikle “Dünya 2”yi, bundan sonra inşaat işçilerinin

fiziksel hareketlerinin dünyasını ve böylelikle taş, tuğla vs.yi etkiler: Yani “Dünya 3”

“Dünya 1”i genellikle, doğrudan değil ruhsal dünya olan “Dünya 2”den geçerek

184 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 260-261. 185 Popper and J. C.Eccles ,The Self and Its Brain, s. 39. 186 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 20-21.; hpç, s. 79. 187 Popper and J. C.Eccles ,The Self and Its Brain, s. 38-39. 188 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 79. 189 Popper, a.g.e., s. 80.

Page 45: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

45

etkiler. Kısacası, “Dünya 1”, “Dünya 2”ve “Dünya 3”ün her biri gerçektir.190 Sonuç

olarak, bu üç dünya, karşılıklı bir etkileşim içindedir ve “gerçeklik” de bu

etkileşimden doğmaktadır.191 Böyle bir etkileşim olmakla birlikte, bu dünyalar

birbirlerinden ayrıdır192 ve birbirlerine indirgenmeleri söz konusu olamaz.193

İndirgemenin mümkün olmayışı, bizi, bu dünyaların kısmi de olsa “özerk” oldukları

sonucuna götürür.

Üçüncü dünyanın özerkliğini açıklamak için, Popper, matematik örneğinden

yola çıkar. Matematik, insan eseri olmakla birlikte, kökleri büyük oranda objektif ve

ve soyuttur; yani matematik, insanın icat ettiği değil, keşfettiği bir alandır.

Matematiğe ilişkin iki temel görüş vardır: Biri matematiğin insan ürünü olduğu,

diğeri ise kendi başına nesnel bir alan olduğudur ( bu ikinci görüş Platoncu görüştür).

Üç dünya kuramına göre, her iki görüş de doğrudur.194 Buna göre, örneğin, doğal

sayılar insan ürünü iken, asal sayılar amaçlanmadığı halde ulaşılmış bir keşiftir. Bu

açıdan bakıldığında, asal sayılar, keşfedilmeden önce, “Dünya 3”ün özerk bölgesinde

doğal sayılarla birlikte yer alıyordu. Keşfedilmeleriyle birlikte, “Dünya 2” içerisine

de girmiş oldular. Yani “Dünya 3”teki özerk alan, “Dünya 2”de nedensel bir etki

yapmış oldu. Ayrıca, bu sayıların matematiksel ifadeleri için dil kullanıldığından

“Dünya 1” de işin içine girmiş oldu. Durum böyle olmakla birlikte, bu sayılara ilişkin

hala çözülmemiş sorunların varlığı, “Dünya 3”ün özerkliğine zarar vermez.195

Özerklik sorununa bağlı olarak, Popper’ın üzerinde durduğu bir diğer sorun,

“üçüncü dünyanın zamansızlığı (timeless)” sorunudur. O, üçüncü dünyanın

zamansızlığı düşüncesini Platon’a, onun idealar dünyasındaki mutlak, değişmez

doğruluk kavramına dayandırır. Ancak Popper’a göre, Platon’un bu görüşü, “Dünya

3” nesnelerinin keşifle ortaya çıktıkları fikrini destekliyor gibi görünse de, bu keşif

sırasında, nesneler arası ve özne - nesne arası etkileşimi açıklayamadığı için

reddedilmelidir. Popper bunun yerine, “Dünya 3”ün tamamen “insan zihninin

190 Popper, a.g.e., s. 79 - 80. 191 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s.19. 192 Popper, a.g.e., s. 19 193 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s.80. 194 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, 37 - 38. 195 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 80 - 81.; bkz. Popper and J. C.Eccles ,The Self and Its Brain, s. 40 - 41.

Page 46: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

46

ürünlerinin dünyası” olarak algılanması gerektiğini ve “Dünya 3”ün zamansız

olmadığının kabul edilmesi gerektiğini söyler.196 Onun üçüncü dünyası, beşeri

etkinliklerle yakından ilişkilidir ve “Dünya 3”ün tarihi, insan fikirlerinin tarihidir;

yalnızca, bunların keşfinin tarihi değil, bu keşif sırasında insanoğlunun yapıp

ettiklerin, tepkilerinin de tarihidir.197

Kısacası Popper’ın üçüncü dünyası, soyut, nesneleri tamamen gerçek ve

kısmen özerk bir dünyadır; bilimsel kuramlar, problemler ve çözümleri ile yakından

ilişkilidir. Bu dünyanın yakından alakalı olduğu bir diğer konu ise, bilimsel

nesnellik-öznellik konusudur. Şimdi üçüncü dünya kuramı ışığında bu konuyu

açıklamaya geçebiliriz.

2.5. Bilimsel Nesnellik- Öznellik

Bilimin nesnel mi, yoksa öznel mi bir karakter taşıdığı sorusunun cevabı,

Popper’ın hem bilgi, buna bağlı olarak bilim, hem de bilimsel yöntem açısından

düşünce sistemini anlamamızda oldukça önemli bir role sahiptir. Popper’ın konuya

ilişkin olarak üzerinde durduğu ilk ayrım, öznel ve nesnel bilgi ayrımıdır ki, bu

ayrım, onun bilimsel yöntemine de temel oluşturacak niteliktedir. O, öznel ve nesnel

bilgiyi şöyle tarif eder: “Öznel bilgi, bir takım doğuştan davranış eğilimleriyle,

bunların edinilmiş değişikliklerinden oluşur. Nesnel bilgi ise, varsayımsal kuramlar

gibi açık sorunlar, sorun durumları ile akıl yürütmelerden oluşan bilimsel bilgidir.

Bilimdeki tüm yapıtlar nesnel bilginin gelişimine doğru yöneltilmiş yapıtlardır.

Bizler bir kilisede çalışan duvarcılar gibi, nesnel bilginin gelişimine katkıda bulunan

işçileriz. Yapıtımız tüm insan yapıtları gibi yanılabilirdir. Durmadan yanlışlar

yaparız, ayrıca erişemeyebileceğimiz nesnel ölçütler- doğruluk, içerik, geçerlilik gibi

ölçütler- vardır.”198

196 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 269-270. 197 Popper, a.g.e., 270. 198 Popper ,Objective Knowledge, s.120.

Page 47: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

47

Popper için öznel- nesnel bilgi ayrımında dil, özel bir fonksiyona sahiptir.

Çünkü özel veya öznel bir düşüncenin nesnelleşmesi, ancak onun dil ile formüle

edilebilmesiyle mümkündür. Örneğin, “bugün yağmur yağacak” önermesi, benim

dışa vurulmamış düşüncem iken farklı; dil aracılığıyla ifade edildiğinde farklı bir

değer taşımaktadır. Dil aracılığıyla dışa vurulmuş bir önerme, öznellikten nesnelliğe

geçer. Nesnel olarak ortada bulunan bir önerme de artık hem önermeyi ortaya atan

kişi tarafından hem de başkaları tarafından, ele alınıp yorumlanabilir; geçici olarak

kabul edilebilir ya da reddedilebilir.199

İşte bu “nesnelleşme”, eski bilim kuramı ile yeni bilim kuramı arasındaki

ayrımı da gösterir. Eski bilim kuramında bilgi, öznel veya ruhsal bir durumdur, hatta

inancın yeter nedenlere dayanarak açıklanan belli bir şeklidir. Oysa, Popper’a göre,

bilim, öznel kanılardan değil, dil aracılığıyla nesnelleşmiş ifadelerden, kuramlardan,

hipotezlerden vs. oluştuğu için, eski bilim anlayışı geçersizdir.200 Dilin bu

nesnelleştirici fonksiyonundan bahsederken göz önünde bulundurulması gereken

önemli bir nokta, burada vurgulanan şeyin, düşünce süreçlerinin ya da düşüncenin

işleyiş yapısının nesnelliği değil, önermelerin mantıksal kapsamı yani içeriklerinin

nesnelliğidir.201

Popper’ın nesnellik algısı, büyük oranda Kant’a dayanmaktadır. O da Kant gibi

“nesnel” sözcüğünü, bilimsel bilgilerin, bireyin iradesinden bağımsız, olarak

denenebilirliğini (Kant’a göre, daha çok savunabilirliğini) vurgulamak için kullanır.

Ona göre, bilginin geçerliliğinin nedeni de bilginin nesnelliğidir.202 Popper’a göre,

bilimsel nesnellik, bilimsel yöntemin özneler arası (intersubjective) denenebilirliği

olarak tarif edilebilir.203 Onun bu denemeden kastı, ‘öznel’ nitelikli denemeler değil,

herkesçe kabul görüp tekrarlanabilecek (deney, gözlem vs.) nitelikteki

denemelerdir.204 Popper’ın öznellikten kastı ise, yine Kant gibi, kişisel yaşantılardır.

Bunların nasıl ortaya çıktığı da bilim açısından bir önem taşımamaktadır. Çünkü

199 Popper, Hayat Problem Çözmektir s.20- 21. 200 Popper, a.g.e., s. 21-22. 201 Popper, a.g.e., s. 22 202 Popper , Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 68. 203 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları II, s. 226. 204 Popper, a.g.e., s. 226.

Page 48: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

48

Popper’a göre, öznel kanı bilimin temeli olamaz.205 Buna bağlı olarak, “kişisel

bilgiler” ile “nesnel bilim” birbirinden çok iyi ayrılmalıdır; çünkü bilimsel bir kuram

kişisel tecrübelere, algılara, gözlemlere dayanarak asla açıklanamaz.206 Ancak doğa

yasalarına uygun olarak ortaya çıkan ve yeniden oluşturulabilen, tekrarlanabilen yani

ilke olarak özneler arası denenebilen ilişkiler bilimsel açıdan bir öneme sahiptir.207

Bununla birlikte, Popper, öznel deneyimlerin, zihinsel durumların vs. varlığını da,

önemini de yadsımaz. Ancak öznel durumlara ilişkin tüm açıklamaların da nesnel

karakterli olmaları gerektiğini söyler.208 Buna bağlı olarak, onun nesnel kuramdan

kastı, öznel deneyimlerimize uyan değil, tartışılabilen, rasyonel eleştiriye tabi

tutulabilen ve denenebilen bir kuramdır.209 Popper, öznel algıların nesnel olarak

tekrar inşa edilebileceklerini de savunur. Bunun için yapılması gereken, öznel algı

sonuçlarını bilginin kaynağı olarak değil, organizmanın karşılaştığı problemleri

çözmesinde yardımcı bir araç olarak görmektir.210 Böylece, öznel algılar, nesnel bilgi

haline gelebilir. Bunun gerçekleşmesi için de öznel algıların dil yoluyla ifade

edilmesi, söylenmesi ya da yazılarak somutlaştırılması gerekir.211

Popper’a göre, nesnel yaklaşımın dört önemli unsuru vardır. Bunların ilki

nesnel sorunlar, yani organizmayı rahatsız eden ve harekete geçiren sorunlardır.

İkincisi, sorunu çözme girişimleridir ki, bu süreçte genellikle izlenen yol deneme

yanılma yöntemidir. Üçüncü unsur, ikinci süreçte elde edilen geçici çözümlerin

kuramlar aracılığıyla ifade edildiği kısımdır. Sonuncusu ise eleştiridir ki, bilimsel

bilginin nesnelliği ve nesnelliğin devamı için eleştiri şarttır. Eleştiri de ancak dilin

kullanımı ile mümkündür.212

Popper’ın bilimsel nesnellik düşüncesi. “Dünya 3” ile de sıkı bir ilişki

içindedir. Ona göre, nesnel düşünceler “Dünya 3”ün ürünleridir.213 Buna bağlı

olarak, o, bilimsel bilgiyi ürünler, kuramlar ve akıl yürütmelerden oluşmuş bir yapı

205 Popper , Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 68. 206 Popper, a.g.e., 122. 207 Popper, a.g.e., 69. 208 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 197. 209 Popper, a.g.e., s. 198. 210 Popper, a.g.e., s. 199. 211 Popper ,Objective Knowledge, s. 24. 212 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 199-200. 213 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 121.

Page 49: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

49

olarak değerlendiren yaklaşıma, “nesnel” ya da “üçüncü dünya” yaklaşımı adını

verirken; davranışçı, sosyolojik ve psikolojik yaklaşıma da “öznel”, ya da “ikinci

dünya” yaklaşımı der. Öznel yaklaşımın, nedenlerden yola çıkmasının, etkilerden

yola çıkan nesnel yaklaşımdan daha fazla rağbet görmesine neden olduğunu da

söyler. Ancak, ona göre, doğru olan, etkilerden nedenlere doğru ilerleyen bilimsel

anlayış yani nesnel yaklaşımdır.214 Ayrıca, Popper’a göre, bilgi kuramcılarının en

büyük hatası da nedenlerden, öznel yaşantılardan yola çıkarak bilimi açıklamaya

çalışmalarıdır.215 Öznelci bilgi kuramcılarının bir diğer hatasına da örnek olarak

Popper, kitapları ve kütüphaneleri gösterir.216 Bir kitabın ancak okuyucusu olması

durumunda “nesnel” sayılabileceğini iddia eden bu kuramcılara, şiddetle karşı çıkar.

Ona göre, bir kitabı nesnel kılan, herhangi bir zamanda, herhangi birileri tarafından

anlaşılma olasılığıdır ve bu süreçte anlaşılmanın doğru ya da yanlış olmasının da

hiçbir önemi yoktur.217

Popper’ın nesnellik konusuna bağlı olarak tartıştığı bir diğer husus, bilimin

nesnelliği ile, bilim adamının nesnelliği arasındaki ilişkidir. Öncelikle şunu söylemek

gerekir ki, Popper’a göre, bilimin nesnelliği, savunulanın aksine, bilim adamının

nesnelliğine dayanmaz.218 Onun bu görüşü, aynı zamanda, “bilgi sosyolojisi” ne

gösterdiği tepkiyi de dile getirir. “Bilgi sosyolojisi” denen disiplin, bilime veya

bilgiye, bilim adamının kafasında oluşan bir süreç ya da bu sürecin bir ürünü olarak

bakmaktadır.219 Bu durumda da bilimin nesnelliği, doğrudan bilim adamının

nesnelliğine indirgenmektedir. Ancak bu görüş, bilim adamının asla nesnel

olamayacağı karşıt görüşünü akla getirebilir ve böyle bir durumda ne doğa bilimleri

ne de sosyal bilimler varolabilirler.220 Popper’a göre, bu düşünceye yol açan bilgi

sosyolojisinin gözden kaçırdığı çok önemli bir nokta vardır, o da bilimin toplumsal

ve kurumsal yönüdür.221 O, bilimin toplumsal niteliğinin belirleyici yönü olarak

“özgür eleştiri”yi görür. Bir bilim adamı, öne sürdüğü kuramın mükemmelliğine

214 Popper ,Objective Knowledge, s. 114-115. 215 Popper, a.g.e., s. 112. 216 Popper, a.g.e., 115 217 Popper, a.g.e., s. 115-116. 218 Popper, Tarihselciliğin Sefaleti, s. 161.; Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 87. 219 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları II, s. 225. 220 Popper, Tarihselciliğin Sefaleti, s. 161. 221 Popper, a.g.e., s. 161-162.

Page 50: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

50

inanabilir, fakat başka bilim adamlarının buna inanmasını sağlayamayabilir ve

kuramına karşıt görüşlerin ileri sürülmesini engelleyemeyebilir. Böylece, ileri

sürülen kuram her kesimin eleştirisine açık bir kuram haline gelir. Bir diğer önemli

şey de, bilim adamlarının kullandıkları yöntemler, dil vs. farklı olsa da amaçlarının

aynı oluşudur. İşte, bu iki özellik, bilimin toplumsal karakterini gösterir ve aynı

zamanda bilimsel nesnelliğin de özünü oluşturur. Ayrıca toplum içinde bilimin

eleştirel yapısını korumak için oluşturulmuş laboratuarlar, süreli yayınlar gibi

toplumsal kurumlar da vardır. Bu kurumlar aracılığıyla bilimsel nesnellik garanti

altına alınmıştır.222 Bilimin nesnelliğini, bilim adamının nesnelliğine dayandıran

görüş, bilimin işte bu özelliklerini göz ardı etmektedir.

Özetle söyleyecek olursak, insanî değerlerini tamamen bir kenara bırakmış bir

bilim adamı topluluğu oluşturulamayacağından, değerlerden tamamen arınmış bir

bilim meydana getirmek mümkün değildir.223 Zaten Popper’a göre, bu, bilimsel

nesnelliğin ölçütü de değildir. Bilimsel nesnelliğin altında yatan tek şey, eleştiri

geleneğidir. Bilimdeki nesnellik, tek tek bilim adamlarının bireysel meselesi değil,

karşılıklı eleştiriye, işbölümüne, birlikte ve bireysel çalışmalara bağlı sosyal bir

meseledir.224 Bilimsel nesnellik dediğimiz şey, bireysel olarak bilim adamının

tarafsızlığının değil, bilimsel yöntemin toplumsal niteliğinin bir sonucudur: Bilim

adamının tarafsızlığı da, bilimin bu toplumsal olarak örgütlenmiş olan nesnelliğinin

nedeni değil, daha çok bir sonucudur.225

Son olarak, Popper’ın “nesnel bilgi kuramı”nın, “bilginin gelişimi kuramı”

olduğu söylenebilir. “Nesnel bilgi kuramı, sorun çözmenin bir başka ifadeyle

oluşturmanın, eleştirel tartışmanın, değerlendirmenin, eleştirel denemenin, yarışan

tahminlerin kuramıdır.”226 Kısacası, Popper’ın nesnel bilgi kuramı, onun bilim

anlayışına ve bilimsel yönteme bakışına bir giriş, düşünce sisteminin de özetleyicisi

konumundadır.

222 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları II, s. 226-227. 223 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 89. 224 Popper, a.g.e., s. 87. 225 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları II, s. 228. 226 Popper ,Objective Knowledge, s. 142.

Page 51: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

51

III. BÖLÜM

BİLİMSEL YÖNTEM

Popper’ın, önceki iki bölümde üzerinde durulan bilgi teorisi ve bu teoriye bağlı

olarak geliştirilen bilim anlayışı aslında, Popper’ın yöntem anlayışına bir hazırlık

mahiyetindedir. Çünkü Popper’ın bilim anlayışı dediğimiz şeyin altında, onun

bilimsel yönteme ilişkin düşünceleri yatmaktadır. Bu nedenle, bu bölümde,

Popper’ın yaygın bilimsel yönteme yaklaşımı, eleştirileri ve çözüm önerisi olarak

ortaya koyduğu, kendine özgü bilimsel yöntemi üzerinde durulacaktır. Bilimsel

yönteme ilişkin Popper’ın üzerinde durduğu en önemli konu, onun yöntem

anlayışının özünü de oluşturan “eleştirel akılcılık” kavramıdır. Bu nedenle, bu

bölümde ilk olarak “eleştirel akılcılık”ın mahiyeti üzerinde durulacaktır.

3.1. Eleştirel Akılcılık

Popper’ın bilim anlayışının anahtar kavramlarından biri olan eleştirel akılcılık,

kökeni Eski Yunana kadar uzanan bir gelenektir. Bu geleneğin ortaya çıkışıyla ilgili

olarak Popper, iki farklı okul ve iki farklı tutumdan bahseder. Bunların ilki, Eski

Yunanda Pythagoras tarafından kurulmuş İtalya okuludur ki, bu okul, akılcı

tartışmalara kapalı ve geleneksel yapıyı temsil eden bir kurumdur. Diğeri ise, Elea

okuludur ve eleştirel geleneğin yolunu açan da bu okul olmuştur. Popper’a göre, bu

okula bağlı Anaximandros’un hocası Thales’i eleştirmesi ve Thales’in de bu

eleştiriler karşısında hoşgörülü davranıp karşı çıkmayışı özgürlüğün, eleştirel

geleneğin ve hoşgörünün yolunu açmıştır.227 Yine, Eski Yunan’ın, geleneğin hüküm

sürdüğü kapalı toplum yapısından, herkesin kendi seçimleriyle baş başa bırakıldığı,

bireyselliğin ön plana çıktığı açık toplum yapısına geçişi, akılcı düşünme ve

eleştirinin gelişiminde önemli bir rol oynamıştır.228 Kısacası, Popper’a göre, bugünkü

Batı Uygarlığının hem düşünsel hem de toplumsal temeli, büyük oranda Eski

227 Popper, Conjectures and Refutations,200-204. 228 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları I, Türk Siyasi İlimler Derneği Yay., Ankara, 1967, s. 185 -188.

Page 52: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

52

Yunanlılar’ın eseridir.229 Bunların yanında, eleştirel akılcılığın oluşmasında katkısı

göz ardı edilemeyecek en önemli isim hiç şüphesiz Sokrates’tir. Popper’a göre, insan

aklına inanmanın önemini, dogmatizmden uzak durulmasının gerektiğini, akla

güvensizlikten de bilgiyi putlaştıran tavırdan da kaçınılmasının önemini; kısacası

bilimin ruhunun eleştiri ruhu olduğunu öğreten asıl isim Sokrates’tir.230 Hatırlanacağı

üzere Sokrates’e göre, kesin bilgi ( ya da bilginin sınırı) yoktur. Buna bağlı olarak

kişi, her an yanlış yapabilir, ancak bilgisizliğinin farkına varırsa hatalarını

düzeltebilir. Bu durum, kişiye bazı ahlakî sorumluluklar da yükler. İşte Sokrates’in

bu düşünceleri, Popper’ın eleştirel akılcılık yönteminin özünü teşkil eder ve Popper,

bu tipik Sokratesçi bilimsel tavrı “entellektüel alçakgönüllülük” ilkesi ile ifade eder.

Eleştirel yöntem konusunda Popper’ı etkileyen diğer iki önemli isim Hume ve

Kant’tır. “Hume, sözde bilim yerine, sığ zihinleri karanlıklarıyla doldurarak önemli

ve felsefî bir tavır takınan, hurafe ve çetrefil dil karmaşası olan boş bilimin yerine,

“eleştiri”yi koymaktadır.”231 Hume, şüpheci görünse de asıl yöntemi eleştiridir ve

Hume’un düşünceleri Kant üzerinde önemli bir etki yapmıştır. Hem Hume, hem de

Kant’ın, her ikisinin de hedefi kesin bilgiye ulaşmaktır ve her ikisi de bu süreçte

eleştirel zihniyetten hareket eder.232

Popper’da eleştirel akılcılığın oluşmasına katkı sağlayan isimlerden

bahsettikten sonra artık, Popper’ın eleştirel akılcılık kavramıyla neyi kastettiğini

açıklamaya geçebiliriz. Öncelikle şunu söylemeliyiz ki, Popper, kendisini “akılcı” ve

“aydınlanmacı” bir düşünür olarak tanımlar.233 Popper’a göre, akılcılık,

Descartes’inki gibi felsefi bir kuram ya da insanın yalnızca aklî bir varlık haline

indirgenmesi değildir. O, aklın gücüne inanmakla birlikte, bu inanç, insan aklının her

şeye kadir olması anlamında bir inanç değildir. Aklın, insan yaşamında çok sade bir

işlevi vardır, o da eleştirel düşünme ve tartışmaya yön vermektir.234 Onun akılcılıktan

kastı, hatalarımız ve yanılgılarımıza ait özeleştiri, ya da dışardan gelen eleştiriler

229 Popper, a.g.e., s. 184. 230 Popper, a.g.e., 198. 231 Alfred Weber, Felsefe Tarihi, Sosyal Yayınlar, İstanbul , 1998, s. 292. 232 Weber, a.g.e., s. 293. 233 Popper, Hayat Problem Çözmektir,s. 127.; Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı,s. 222. 234 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı,s. 222.

Page 53: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

53

yoluyla bir şeyler öğrenebileceğimizdir.235 Yani Popper için rasyonalite, tamamen

eleştiriye açık olmak demektir.236 Buradan hareketle de akılcı, haklı çıkmaktan çok,

öğrenmeye değer veren; başkalarının fikirlerini olduğu gibi kabullenmek yerine,

kendi fikirlerini başkalarının eleştirisine açarak ve başkalarının fikirlerini eleştirerek

öğrenmeye açık olan insandır. Akılcı, ne kendisinin, ne de başkasının bilgeliği

tekeline alabileceğine inanmaz. Sadece eleştirinin, kişiyi hemen yeni fikirlere

ulaştırmayacağını bilir. Ancak eleştirinin iyiyi kötüden ayırt etmede önemli bir araç

olduğunun farkındadır. Ama yalnızca eleştirel tartışmanın, kişiyi, bir fikri farklı

açılardan değerlendirmek ve adilce yargılamak için gerekli olgunluğu

kazandırabileceğine de inanır. Ayrıca akılcı, bu olgunluğa ulaşabilmek için

başkalarının eleştirisine ihtiyacı olduğunu da unutmaz ve önemli olanın kişisel

ihtiraslardan çok, doğruya yaklaşabilme fikri olduğunu bilir; buna uygun davranır.237

Popper’a göre, eleştirel akılcılık ilkesi pek çok konuda yol gösterici olmakla

birlikte, faaliyet gösterdiği en önemli alan bilimsel alandır. O, doğa biliminin

doğuşunu, doğa olgularının doğru açıklamasını bulma arayışına bağlar. Buna göre,

bu faaliyetin ilk geliştiği yer Eski Yunan’dır ve doğa bilimleri aslında, doğaya ilişkin

efsanevi açıklamaların akılcı ve eleştirel bir yolla gözden geçirilmesi sürecinde

doğar. Popper, buradaki akılcı eleştiriden kastının, doğru bakış açısı altında “bu

doğru mu?” ve “bu doğru olabilir mi?” sorularının ışığında geliştirilen bir eleştiri

olduğunu söyler.238 Popper, bunun için takip edilmesi gereken yolu da gösterir. Bu

yolda atılacak en önemli adım, mutlak bilgiye ulaşmanın mümkün olmadığını, ancak

doğruya ulaşma ihtimalinin olduğunu kabul etmektir. Doğruya yaklaşmanın tek yolu

da yanılgılarımızı keşfetmekten ve hatalarımızı kabul edip, onlardan bir şeyler

öğrenmekten geçer. Popper’ın ifadesiyle söyleyecek olursak, “doğruyu bulmak ve

hatalardan kurtulmak için yapmamız gereken tek şey, karşısında olduğumuz

görüşlerde olduğu gibi, kendi görüşlerimizi de aynı eleştirel yaklaşımla yargılamayı

öğrenmektir.”239 Popper’a göre, bu tavır, kişinin bağımlılıktan kurtulmasını da sağlar.

Ancak hemen belirtmek gerekir ki, onun bağımlılıktan kurtulma düşüncesi

235 Popper, Hayat Problem Çözmektir,s. 129. 236 Popper, Bitmeyen Arayış, 145. 237 Popper, Hayat Problem Çözmektir,s. 129. 238 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı,s. 132. 239 Popper, a.g.e., 158-159.

Page 54: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

54

Aydınlanma’nın, özellikle Bacon’da ifadesini bulan, doğaya egemen olarak

bağımlılıktan kurtulma düşüncesi değildir. Popper için bağımlılıktan kurtulmak,

“daha çok düşünsel olarak, hatalardan, yanlış inançlardan kendini kurtarmaktır; kendi

düşüncelerimizi eleştirmek için aklı özgür kılmaktır.”240 Bu düşünceler ışığında

bakıldığında, Popper’ın düşüncesi üzerindeki Kant etkisi kolayca anlaşılır. O,

emprist geleneğin Bacon’dan beri doğaya egemen olma hedefinin yerine düşünsel

olarak, hatalardan ve yanlış inançlardan kurtulmak ve aklı özgürleştirmek

düşüncesini koyarak, tam bir aydınlanmacı tutum gösterir.241

Popper, eleştirinin en temel işlevinin bilimsel olanı bilimsel olmayandan ayırt

etme işi olduğunu söyler. 242 Bu açıdan bakıldığında, bilimi bilim öncesi

gelişmelerden ayıran şeyin eleştiri olduğu açıkça görülecektir.243 Bunun

oluşmasındaki en temel unsur “dil”dir. Çünkü kuramların eleştirilebilmesi için, her

şeyden önce, dil ile ifade edilerek nesnel ve topluma açık hale getirilmesi

gerekmektedir; eleştiri ve tartışma bundan sonra başlayabilir. Ancak burada göz ardı

edilmemesi gereken en önemli nokta, bu eleştirilerin ve tartışmaların çok uzun yıllar

devam edebileceği, her bilimsel tartışmanın bir sonuca ulaşacağının ve buna bağlı

olarak bilimsel ilerlemenin garantisinin olmayacağıdır.244 Eleştirinin bilime katkı

sağlamasının en önemli nedeni, içinde bulundurduğu “bilinç” unsurudur. Buna göre,

eleştiri, kuramların doğal ayıklaması yerine, bilinçli ayıklaması ve seçilmesidir.

Bilinçlilik hali, hem yanılgılarımızı keşfetmemizde hem de bir kurama ilişkin

değerlendirmelerimizde önemli bir role sahiptir. Bilinçli, rasyonel eleştiri olmaksızın

insanî bilgiye ulaşmak da mümkün değildir. Kısacası, rasyonel eleştiri, yani gerçeğin

eleştirel sorgulanması olmazsa bilgi var olamaz.245 Bilgide olduğu gibi, bilimde de

esas olan rasyonel eleştiridir. Eleştiri yoluyla bilimsel kuramların geçerliliğini

ölçebilir ve doğruya ulaşmaya gayret edebiliriz. Bu noktada eleştiri, “hayal gücünü

bağlamayan, ama onu dizginleyen” bir unsurdur.246 Eleştiri, bilimin nesnelliği için de

240 A.g.e Popper, a.g.e., s. 158. 241 Adnan Ömerustaoğlu, Bilgi Kuramı, Araştırma Yayınları, Ankara, 2004, s. 81. 242 Popper, Conjectures and Refutations,s.67. ; Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı,s. 90. 243 Popper, Hayat Problem Çözmektir,s. 24-25. 244 Popper, a.g.e., s. 24. 245 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı,s. 33. 246 Popper, a.g.e., s. 48.

Page 55: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

55

vazgeçilmez ön koşuldur. Bilimin nesnelliği ancak bilim adamının kendisini

eleştirilere açık tutması ile mümkündür.247

Eleştirel yaklaşımın öneminden ve işlevinden bu şekilde bahsettikten sonra,

akıllara bu tartışmanın nasıl yapılacağı sorusu gelebilir. Popper, bu soruya, eleştirel

tartışmaya zemin hazırlayan iki soru ve bu soruların cevaplarından yola çıkarak

cevap verir. Bu soruların ilki, iddianın “doğru” olup olmadığı sorusu; yani iddianın

önemli olup olmadığı ve ele aldığımız problem karşısında, iddianın konuya yarar

sağlayıp sağlamayacağı sorusudur.248 Diğer soruya geçmeden önce Popper’ın

“doğruluk” kavramına yüklediği anlamın ne olduğunu bilmemiz gerekir. Öncelikle

şunu söyleyebiliriz ki, Popper için doğruluk kavramı, eleştirel tutum için

vazgeçilmez bir kavramdır. Çünkü eleştirilen şey, doğrudan, doğruluk iddiasıdır.

Popper’ın yöntem anlayışının temelini oluşturan, hatalar aracılığıyla öğrenme,

düzenleyici bir doğru düşüncesi olmaksızın anlaşılamaz; yanılgıya düşmemiz, bir

ölçek ya da norma dayanarak yaptığımız doğruluk ölçümleri sonucunda,

hedeflediğimiz standarda ulaşamadığımızın göstergesidir. Bir önerme, gerçeklerle

örtüştüğü ya da uyuştuğu sürece; ya da olaylar, önermenin betimlediği biçimde

geliştiği sürece doğrudur. İşte, sözü edilen mutlak ya da nesnel doğruluk kavramı

budur.249 Eleştirel tartışmanın ikinci sorusuna gelince, bu, bilimin doğrudan alanına

dahil olmayan çeşitli problemler (sosyal refah, milli savunma vs.) karşısında,

iddianın önemli, yararlı ve anlamlı olup olmayacağı sorusudur.250 Hiç kuşku yok ki,

eleştirel tartışma yapılırken bilimsel olanla olmayanın arasını tamamen ayırmak

mümkün olmayacaktır. Fakat bilimsel çalışmayı bilimdışı uygulamalardan ve

değerlendirmelerden uzak tutmak olanaksız olsa da, bilimsel eleştirilerde ve

tartışmalarda yapılması gereken işlerden biri, biriken değerlere engel olmak ve

özellikle de bilim dışı değerlendirmeleri, doğruluk sorgulamasının dışında tutmaktır.

Bunu sağlayacak tek şey de eleştiridir.251

247 Popper, a.g.e., s. 88. 248 Popper, a.g.e., s.88 249 Popper, a.g.e., s. 91. 250 Popper, a.g.e., s. 88. 251 Popper, a.g.e., s. 89.

Page 56: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

56

Özetle söyleyecek olursak, eleştirellik, içinde üç önemli erdemi taşır.

Eleştirelliğin birinci erdemi, bilimin olgunlaşmasında yanlışlığa stratejik bir yer

vermesidir. Buna göre, en sağlam görünen iddialar bile, kuşkuya ve sorgulamaya

açık olmalıdır. Eleştirelliğin ikinci erdemi, ilgiyi kişisel kanıların değil,

toplumsallaşmış yöntemlerin, tartışmanın ve karşılıklı fikir alış verişinin

egemenliğine bırakmış olmasıdır. Eleştirelliğin üçüncü erdemi ise, belirsiz özlerin

araştırılması çabası yerine, bilişsel etkinliği, sorunların çözümüne yöneltmiş

olmasıdır. Yani bilim adamını nesneler üzerinde değil, sorunlar üzerinde çalışmaya

teşvik etmesidir.252

Popper için eleştirel akıl, yalnızca bilim açısından değil, etik açısından da

önemli bir ilkedir. Bu ilkeden hareketle Popper, yeni bir mesleki etik anlayışı inşa

eder. Bu yeni etiğin temelinde, epistemolojinin de temelinde bulunan üç önemli ilke;

“hata yapabilirlik ilkesi”, “akılcı tartışma ilkesi” ve “doğruya yaklaşma ilkesi” yer

alır.253 Popper’a göre, hem eski hem de yeni etik anlayışının altında doğruluk,

akılcılık ve entellektüel sorumluluk gibi ortak ilkeler yatar; ancak eski etik anlayışı

kişisel ve kesin bilgiye, dolayısıyla “otorite” anlayışına dayanırken; yeni anlayış,

nesnel ve hiçbir zaman kesin olmayan bilgi anlayışı üzerine kurulmuştur.254 O, yeni

mesleki etiği on iki ilkeyle özetler ki, bunlar, doğrudan eleştirel akılcılık için de

geçerlidir. Bunlar:

“1) Bilgimiz, tamamen tahmîndir, bu nedenle bilgi için otoritelerden söz

edilemez. Bu durum, özel alanlar için de geçerlidir.

2) Tüm hataların önüne geçmek mümkün değildir. Bu nedenle, bunun

yapılabileceğini iddia eden eski anlayış değiştirilmelidir, çünkü hatalıdır.

3) Kuşkusuz göre,vimiz, olabildiğince hatalardan sakınmak olacaktır. Ancak,

bunun zorluğu ve bugüne kadar tam anlamıyla başarılamadığı, göz önünde

bulundurulmalıdır.

252 Boudoin, Karl Popper,s. 57. 253 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı,s. 215. 254 Popper, a.g.e., 216.

Page 57: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

57

4) Her kuramda gözden kaçan hatalar olabilir. Bilim adamının görevi, bu

hataları araştırmak olmalıdır.

5) Bu nedenle, hatalara karşı tutumumuzu değiştirmek zorundayız. Eski etik

anlayışının, hataları örtbas eden, saklayan ve unutturmaya çalışan tutumu

değiştirilmelidir.

6) Hatalarımızdan kaçınabilmek için, onlardan bir şeyler öğrenmek zorunda

olduğumuzun bilincine varmamız şarttır. Bu nedenle, yanlışları örtbas etmek,

entellektüel açıdan işlenen en büyük günahtır.

7) Bu bakımdan, hatalarımıza karşı sürekli tetikte bulunmalıyız.

8) Bu, zorunlu olarak öz eleştiri ve dürüstlüğü beraberinde getirir.

9) Hatalarımızdan bir şeyler öğrenmek zorunda olduğumuz için, hatalarımız

konusunda bizi uyaranlara minnet duymayı ve hatalarımızı kabul etmeyi

öğrenmeliyiz. Ayrıca, biz başkalarını hataları konusunda uyarırken, kendimizin de

benzer hatalara düşebileceğimizi göz önünde bulundurmalıyız.

10) Hataların bulunması ve düzetilmesi konusunda, diğer insanlara, özellikle

de farklı ortamlarda yetişmiş ve farklı düşüncelere sahip insanlara gereksinim

duyduğumuzu hiç unutmamalıyız.

11) Özeleştirinin en iyi eleştiri, başkaları tarafından eleştirilmenin de bir

gereklilik olduğunu öğrenmeliyiz.

12) Akılcı eleştiri, kişisel değil, özgül olmalıdır.”255

Yöntem açısından önemli bir yere sahip olan eleştirel akılcılıktan sonra artık,

Popper’ın bilimsel ölçüt anlayışını açıklamaya geçebiliriz.

255 Popper, a.g.e., s. 217 - 219.

Page 58: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

58

3.2 Bilimsel Ölçüt

Popper’ın bilim anlayışı dikkatlice incelendiğinde, onun temel amacının,

bilimsellik için bir ölçüt bulmak olduğu kolayca anlaşılır. O, “Bir kuram ne zaman

bilimsel sayılmalıdır?” ve “Bir kuramın bilimsel sayılması için, bir ölçüt var mıdır?”

sorularına cevap aramaya ilk kez 1919 sonbaharında başladığını söyler. Ayrıca, o

sıralarda, ilgilendiği soruların ne “Bir kuram ne zaman doğrudur?”, ne de “Bir kuram

ne zaman kabul edilebilir?” soruları olmadığını da vurgular.256 Biraz önce de

belirttiğimiz gibi, onun asıl sorunu, bilim için geçerli bir ölçütün olup olmadığı

sorunudur. Popper’ı böyle bir ölçüt aramaya götüren ne olabilir? Bu sorunun cevabı,

Mantıkçı Pozitivizm olarak da adlandırılan Viyana Çevresi düşünürlerinin bilime

yaklaşımında ve bilimsel yöntem anlayışları altında yatmaktadır.

Mantıkçı Pozitivizm, kökleri 18. yüzyıla Aydınlanma’ya ve A. Comte’un

adıyla birleşen 19. yy hareketine geri gitmekle birlikte, mantık ve dile verdiği özel

önemle farklılaşan, 20. yy düşünce hareketinin adıdır.257 19. yüzyılda pozitivizmi

sistemli hale getiren Comte, entellektüel gelişimin üç haline dair kanunu, kendi

sistemine işlemiştir. İnsan zihninin teolojik merhaleden başlayarak, metafizik

merhale üzerinden geçerek, pozitif düşünüş çağına ulaşması sosyal dinamiğin ana

kanununu teşkil eder.258 Comte’un aklı öne çıkaran bu düşüncesini temel alan 20. yy

pozitivistlerinin başlıca temsilciliğini, özelde Herbert Feigl, Philipp Frank, Moritz

Sclick ve Rudolf Carnap; genelde ise Arne Naess, A.J. Ayer ve Ernst Nagel gibi

filozoflar yapar. Mantıkçı Pozitivizm akımı felsefi spekülasyona, özellikle Hegel’ci

metafiziğe bir tepkidir. Onlar, felsefi spekülasyonun bir bilimsel işlevi olmadığına

inanıyor ve bunun karşısına bilimsel deneyi çıkarıyorlardı. Onlara göre, Galileo ve

Newton’dan bu yana doğa bilimlerindeki sürekli gelişmeye karşılık, metafizikte

böyle bir gelişen görülmemiştir. Gelişen ve deneylerden yaralanan bilim olduğuna

göre, bilim ve metafizik arasında önemli bir fark olmalıdır. Bilimselliğin ölçütü

256 Popper, Conjectures and Refutations, s. 43 - 44. 257 Cevizci, Felsefe Sözlüğü, s. 618. 258 Hans Freyer, İçtimai Nazariyeler Tarihi, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yay., Ankara, 1997, s. 52.

Page 59: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

59

bulunarak bu fark ortaya çıkarılabilir ve gereksiz metafizik bilimden

uzaklaştırılabilir.259 Kısacası, Viyana Çevresi düşünürleri, bir sınır koyma ölçütü

arıyorlardı ve bu ölçütün de “doğrulanabilirlik” olduğunu düşünüyorlardı.

Doğrulanabilirlik ölçütüne göre, bir tümce ya da önerme, en azından ilke olarak

emprik yoldan doğrulanabilirse, anlamlı; aksi takdirde anlamsızdır.260

Doğrulanabilirliğe bağlı olarak Mantıkçı pozitivistler’in kullandığı bir diğer bilimsel

ölçüt “anlam analizi”dir. Onlara göre, dil, bir hesaplama sanatı ve anlam analizi

yöntemiyle, felsefi problemlerin, gerçekte, sözde problemler olduğu gösterilebilir;

bilimin temelleri ortaya çıkarılabilir.261 Temelini Wittgenstein’ın Tractatus’undan

alan bu görüşe göre, “düşüncenin sınırı dildir, bunun dışında kalan her şey

saçmadır”262, “dünya olguların toplamıdır”263, “doğruluk ya da yanlışlık, anlamın

gerçeklikle uyuşmasına bağlıdır”264 ve belki de en önemlisi “doğa bilimi tümcelerin

toplamından ibarettir.”265 Bunlara bağlı olarak, metafizik önermelerin gerçekte

karşılıkları olmadığı için, doğruluk ya da yanlışlıklarına deneyimden yararlanarak

karar verme imkânı bulunmadığı için metafiziksel önermeler boş ve anlamsızdır.266

Popper’ı yeni bir ölçüt aramaya götüren Mantıkçı pozitivistler’in bu

görüşleridir. O, Viyana Çevresi’nin görüşlerini eleştirirken, onların en önemli

hatalarının metafiziği anlamsız, saçma ve bütünüyle işe yaramaz kılacak bir ölçüt

aramaları olduğunu söyler. Çünkü Popper’a göre, böyle bir ölçüt yoktur, zira

metafizik önermeler tamamen anlamsız değil, tersine çoğunlukla bilimsel fikirlerin

öncüleridir. Popper’ın ikinci eleştirisi, anlamlılık-anlamsızlık ayrımına ilişkindir.

Ona göre, böyle bir ayrım sorunu saptırmaktan başka bir işe yaramaz. Çünkü Viyana

Çevresi’nin de teslim ettiği gibi, bu tür bir ayırt etme başka bir ölçütü gerekli

kılıyordu. Mantıkçı pozitivistler, bunun için, doğrulanabilirlik kriterini

benimsemişlerdi ki, bunun “gözlem önermeleri yoluyla doğrulanabirlik”le aynı şey

olduğunu varsayıyorlardı. Oysa Popper’a göre, bu, tümevarımı farklı bir şekilde dile

259 Hüseyin Bal, Bilginin Felsefesi ve Sosyolojik Boyutları, Fakülte Kitabevi Yay., Isparta, 2004, s.13. 260 Cevizci, Felsefe Sözlüğü, s. 619. 261 Cevizci, a.g.e., s. 619. 262 Ludwig Wittgenstein, Tractatus, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 2002, s. 9. 263 Wittgenstein, a.g.e., 13. 264 Wittgenstein, a.g.e., 25. 265 Wittgenstein, a.g.e., s. 58. 266 Cevizci, Felsefe Sözlüğü, s. 619.

Page 60: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

60

getirmekten başka bir şey değildir. Ona göre, bilimsel araştırmanın yöntemi

tümevarım değil tümdengelimdir.267

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Popper’ın bilimsel ölçüt arayışı Mantıkçı

Pozitivistler’e karşı bir itirazdır. Viyana Çevresi’nin ölçüt konusundaki açmazını o,

“sınır koyma” sorunu olarak adlandırır ve bu sorunu çözmek için yeni bir ölçüt

geliştirir. Bu ölçütün temeli, eleştirel akılcılığa dayanmaktadır. Buna göre, Popper,

Viyana Çevresi’ne yönelttiği ilk itirazın kaynağı olan doğrulanabilirlik yerine

yanlışlanabilirliği; tümevarım yerine de tümdengelimi koyar. Bilimsel ölçüt

konusundaki bu ön bilgiden sonra, Popper’ın “sınır koyma sorunu”na nasıl

yaklaştığını daha ayrıntılı bir şekilde incelemeye geçebiliriz.

3.2.1 Sınır Koyma Sorunu

Popper, Bacon’dan beri tartışılan ve açıklığa kavuşturulamayan268, bilimsel

olanla- bilimsel olmayan (yalancı bilim, ya da fizikötesi) arasına bir sınır çizme

problemiyle ilk kez 1919’da uğraşmaya başladığını söyler. Şunu hemen belirtelim ki,

Popper’ın o sıralardaki sorunu, ne bir kuramın, doğruluğu ne de

kanıtlanabilirliğidir.269 Ona göre, bu sorun kısaca, emprik bilimi, hem matematik ve

mantık hem de fizikötesi dizgelerden ayıran ölçütlerin bulunması sorunudur.270

Popper, bu sorunun, Kant’ın “bilimsel bilginin sınırının ne olduğu” sorusuyla özdeş

olduğunu söyler271 ve bu sorunun, ilk olarak, Hume tarafından çözülmeye

çalışıldığını; ancak Kant tarafından epistemolojinin temeline oturtulduğunu da ekler.

Bu açıdan bakıldığında “tümevarım sorunu” “Hume sorunu” olarak algılanırsa, “sınır

koyma / ayırma” sorunu da “Kant sorunu” olarak adlandırılabilir.272 Popper’ı böyle

bir sınırlandırma ölçütü arayışına götüren, 1919’da ilgilendiği üç kuramdır. Bunlar

Marx’ın “tarih kuramı”, Adler’in “bireysel ruh bilimi” ve Freud’un “ruh çözümleme”

kuramlarıdır. Aynı dönemde, Popper’ın dikkatini çeken bir diğer kuram da

267 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 110-111. 268 Popper, Conjectures and Refutations, s.344. 269 Popper, a.g.e., 44. 270 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 58. 271 Popper, a.g.e., s. 356. 272 Popper, a.g.e., s. 58.

Page 61: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

61

Einstein’ın “görelilik kuramı”dır.273 Bu kuramlar üzerindeki çalışmaları sonucunda

Popper, ilk üçünün bilimden çok mitleri andırdığını274 ve bunların her şekilde

doğrulanabildiği sonucuna ulaşır.275 Einstein’ın kuramı ise, bunlardan farklıdır.

Çünkü Einstein’ın kuramı, diğer kuramların aksine doğrulanabilir değil,

yanlışlanabilir niteliktedir ve kuramı bu şekilde kuran bizzat Einstein’ın

kendisidir.276 Popper, buradan hareketle bilimsel olanla - olmayan arasındaki ayrımı

sağlayan doğrulanabilirlik kriterinin geçersizliği sonucuna ulaşır ve bunun yerine

yeni bir kriter koyma arayışı içine girer.

Bu süreçte Popper, Mantıkçı pozitivistler’in soruna yaklaşımlarını da şiddetle

eleştirir. Ona göre pozitivistler, sınır koyma sorununu “doğalcı” bir yaklaşımla

yorumlarlar: Sorunu, amaçlı bir saptama için değil, emprik bilim ve fizikötesi

arasında varolan farkı “doğal” kabul ederek ele alırlar. Onlar fizikötesinin, anlamsız

sözler, (Hume’un da söylediği gibi) “ateşe atılması gereken göz boyamalar, ya da

sihirler” olduğunu anlatmaya çalışırlar.277 Oysa Popper’a göre, bu, büyük bir

yanılgıdır. Çünkü sorun, esasında bir anlamlılık sorunu değil, bir sınır koyma

sorunudur.278 Anlamlılık konusunda Popper’ın eleştirdiği ilk isim Wittgenstein’dır.

Ona göre, Wittgenstein, Tractatus’unda tüm sözde felsefi, ya da metafiziksel

önermelerin, gerçekte önerme olmadıklarını ve dolayısıyla anlamsız olduklarını

göstermeye çalışmıştır. Wittgenstein için anlamlı önermeler temel önermelere

indirgenebilen ve doğrulanabilen önermelerdir.279 Popper, Wittgenstein’ın her

“anlamlı önerme”yi mantıksal olarak “temel tümceler”e indirgeme çabasının,

tümevarım ile aynı şey olduğunu ve bu yolla sınır koyma çabasının tümevarım

sorununu da başarısızlığa uğratacağını söyler. Ona göre, bu yaklaşım, fizikötesiyle

birlikte doğa bilimlerini de yok eder. Çünkü doğa yasaları da fizikötesi önermeler

gibi “temel tümceler”e indirgenemez. Wittgenstein’ın anlamlılık ölçütü tutarlı bir

şekilde uygulanırsa doğa yasaları da anlamsız olacaktır.280 Aslında Popper’ın

273 Popper, Conjectures and Refutations, s. 44. 274 Popper, a.g.e., s. 45. 275 Popper, a.g.e., 46. 276 Popper, a.g.e., 47. 277 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 59. 278 Popper, a.g.e., s. 355. 279 Popper, Conjectures and Refutations,s. 52. 280 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 60.

Page 62: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

62

Wittgenstein’ı eleştirmesinin asıl nedeni, onun yönteminin fizikötesini tamamen

önemsiz ve boş bir alana çevirmesidir. Oysa, Popper’a göre, hemen hemen tüm

bilimsel kuramlar fizikötesinden, mitlerden doğar ve mitler bilimsel kuramlar için

önemli ön bilgiler sağlar.281 Bu nedenle, fizikötesi, hepten değersiz sayılamaz.

Bilimin ilerlemesini engelleyen bazı fizikötesi düşünce süreçlerinin yanı sıra, bilimin

gelişmesini sağlayan başka fizikötesi düşünce süreçlerinin de olduğu yadsınamaz ve

ruh bilimsel açıdan ele alındığında, bilimsel yönü olmayan, bir takım düşüncelere

olan inanç olmaksızın, bilimsel bir araştırma mümkün olamaz.282

Sınır koyma sorunuyla ilgili olarak, Popper’ın eleştirilerine maruz kalan bir

diğer isim Carnap’tır. Popper, bu sorunun üzerinde bu kadar durmasının nedeninin

Carnap’ın bilim ve metafizik (aynı zamanda anlamlılık ve anlamsızlık) arasındaki

sınırlandırma ölçütünün hatalı olduğunu göstermek olduğunu söyler.283 Onun,

Carnap’a yaptığı eleştirilerin çıkış noktası, Wittgenstein’a yaptığı eleştirilerle

aynıdır; yani dilin bilim üzerindeki fonksiyonu ve metafiziğin konumu. Carnap’a

göre, bilim mantığının amacı “bilimsel dilin biçimini” araştırmaktır. Bu mantık

“nesneleri” değil sözcükleri; “durumları” değil önermeleri konu edinir. Carnap, kesin

doğru olan biçimsel anlatımı, alışılagelmiş içeriksel anlatım biçimiyle karşılaştırır.

Belirsizliklerden kaçınmak istendiğinde, içeriksel anlatım yerine biçimsel anlatım

kullanılmalıdır. Bu yaklaşım, Carnap’ı bilim mantığında, önermelerin “durumlar” ya

da “yaşantılar”la değil, diğer önermelerle karşılaştırılarak denendikleri sonucuna

götürür.284 Bu görüşe göre, bilimde yaşantılar ya da olgular değil, yaşantıyı

betimleyen tümceler -ki bunlara “tutanaklar” adı verilir- vardır.285 Tutanaklar

“gerçek durumlar”a dayanır ve dolaysız yaşantı içeriklerini yani algılanabilen en

basit durumları betimler.286 Carnap’a göre, emprik bilim bu tutanaklara dayanır ve

bunlar tek başlarına başka önermeleri geçersiz kılabilecek “çürütülemez”

önermelerdir.287 Oysa, Popper’a göre, daha önce de belirttiğimiz üzere, bu tür

çürütülemez önermelerin varlığı mümkün değildir; bu tür önermeler var olsa bile,

281 Popper, Conjectures and Refutations, s. 51. 282 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 62. 283 Popper, Conjectures and Refutations, s. 341. 284 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 119-120. 285 Popper, a.g.e., s. 119. 286 Popper, a.g.e., s. 120. 287 Popper, a.g.e., s. 121.

Page 63: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

63

bunlar bilimselliğin ölçütü olamaz. Popper’a göre, bilimselliğin ölçütü şudur: “Bir

kuram, ancak ve ancak eğer olası deneyimlerle çelişiyorsa, yanlışlanabiliyorsa

deneysel bilim kapsamındadır.”288 Kısacası, Popper’ın ölçütü Carnap’ınkinin tam

tersi yönde işlemektedir. Popper’ın sınır koyma sorununa yaklaşımını bu şekilde

özetledikten sonra, artık sorunun çözümüne ilişkin ölçüt önerisine, yani

yanlışlanabilirliğe geçebiliriz.

A) Yanlışlanabilirlik

Popper’ın bilimsel ölçütü olan yanlışlanabilirlik, temelini Popper’ın bilim

anlayışı ve eleştirel akılcılık yönteminden alan bir kavramdır. Daha önce de

belirttiğimiz gibi, Popper için bilim, “yanlışların elenmesi”nden başka bir şey

değildir. Bunun gerçekleşebilmesi de ancak eleştirel tutumun bilime hâkim olması ile

mümkün olabilecektir. Popper, yanlışlama yönteminin, bilimin tanımı ve eleştirel

tutumdan zorunlu olarak çıktığını söylerken, bunun karşısında da “doğrulama”

yöntemi olduğunu söyler. Doğrulamanın temeli de, dogmatik tutuma dayanır.

Dogmatik tutum, doğrulama işlemini gerçekleştirmek için çürütme ve yanlışlamaları

sürekli göz ardı eder. Böylece, doğrulamacı yaklaşım ve dogmatik tutum yalancı-

bilimin (fizikötesinin) yöntemi ile özdeşleşirken; eleştirel tutum ve yanlışlanabilirlik,

bilimsel tutumla özdeşleşir.289 Buradan hareketle, Popper’ın bilimsel ölçütünün,

doğrulamacı yaklaşımı benimseyen uzlaşımcılara bir karşı koyuş olduğu söylenebilir.

Popper’ın yönteme ilişkin açıklamaları incelendiğinde, onun yöntem anlayışını

uzlaşımcılara ve pozitivistlere yönelttiği eleştiriler üzerine inşa ettiği kolayca fark

edilecektir.

Popper, eleştirilerine, uzlaşımcıların doğa yasaları, yalınlık ve bilim gibi

kavramlara yüklediği anlamlar üzerinde durarak başlar. Ona göre, uzlaşımcı

felsefenin çıkışını sağlayan şey, dünyanın doğa yasalarında kendini gösteren

inanılmaz yalınlığına duyulan meraktır. Onlara göre, yalınlık, doğayı etkileyen (ve

böylece doğayı yalınlaştıran) akılcı yasaların bir ifadesi değildir. Çünkü yalın olan

doğa değil, sadece doğa yasalarıdır; bunlar ise insanoğlunun özgür yaratıcılığı,

288 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 31. 289 Popper, Conjectures and Refutations, s. 66.

Page 64: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

64

buluşları ve kararlarıdır. Uzlaşımcılara göre, doğa yasaları salt kavramsal bir

yapıdadır. Bu yapıyı belirleyen dünyanın yasaları değil, yapay, insanlar tarafından

oluşturulmuş kavramlar dünyasının özellikleridir; örtük tanımlandığında, bizim

doğaya yüklediğimiz yasalardır. Bilim de, yalnızca bu dünyadan söz eder. Bu bakış

açısıyla ele alındığında, doğa yasaları yanlışlanamaz. Bir dizgeyi sarstığı sanılan her

yanlışlama ve çelişki uzlaşımcıya göre, dizgeyi açıklamaya çalışanların yaptıkları

hatalardan kaynaklanır. Bu yüzden her çelişki, yardımcı varsayımlara (Popper bu

varsayımlara “ad hoc” varsayımlar adını verir) 290 başvurarak ya da ölçme aracında

düzeltmeler yaparak giderilebilir.291 Popper, uzlaşımcıların bu tutumundan uzak

durmanın şart olduğunu söyler ve kesin olarak onların yöntemlerine başvurulmaması

gerektiğini de ekler. Bunun için karşıt bir ölçüt geliştirilmesini ve dizgede uzlaşımcı

bir eğilim görülmesi durumunda, söz konusu dizgenin yeniden denenmesini ve

gerektiğinde dizgenin kesinlikle reddedilmesi gerektiğini söyler. Yardımcı

varsayımlar ile ilgili olarak da “yanlışlanabilirlik” ihtimalini azaltan değil, tersine,

yalnızca artıran yardımcı varsayımların kabul edilebilir olduğunu belirtir.292

Popper’ın uzlaşımcılara ilişkin görüşlerini ve eleştirilerini bu şekilde dile

getirdikten sonra, onun “yanlışlanabilirlik”ten ne anladığını tartışmaya ve bu

yöntemin nasıl işlediğini açıklamaya geçebiliriz. Bunu yaparken, öncelikle,

Popper’ın konuya ilişkin kavramlara yüklediği anlamlar ve bu kavramlar arasındaki

farklara dikkat çekmek yerinde olacaktır. Konuya ilişkin olarak, üzerinde durulması

gereken iki önemli kavram “yanlışlama” ve “yanlışlanabilirlik”tir. Popper, bu iki

kavram arasında ayrım yapmanın zorunluluğuna dikkat çeker. O, yanlışlanabilirliği,

salt önerme dizgelerinin emprik özelliklerinin ölçütü olarak ele alır ve dizgenin ne

zaman yanlışlanabilir kabul edilebileceği, konulan kurallarla belirlenmelidir, der.

Temel önermelerle çelişen bir kuramı ise, “yanlışlanmış” olarak nitelendirir. Ancak

yanlışlanmanın bir kez olmasını bilim açısından yeterli görmez. Ona göre, birkaç

temel önermenin kuramla çelişmesi, kuramın yanlışlanmış olduğu anlamına gelmez.

Ancak kuramı çürüten bir etki bulunduğunda, başka bir deyişle, kuramla çelişme

halinde olan, evrensellik düzeyi düşük emprik bir varsayım öne sürüldüğünde,

290 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s.66. 291 Popper, a.g.e., s. 102 - 103. 292 Popper, a.g.e., s. 105.

Page 65: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

65

kuramın yanlışlandığı söylenebilir. Popper, buna “yanlışlayan varsayım” adını

verir.293 Biraz daha açık ifade edecek olursak, Popper’a göre, bir kuram, akla

gelebilecek bütün temel önermelerin kümesini açık bir şekilde, boş olmayan iki alt

kümeye ayırdığında, o kuram “emprik” ya da “yanlışlanabilir” demektir.

Altkümelerin birinde kuram, temel önermelerle çelişme durumunda olup, onları

“yasaklar” –bu tür önermelerden oluşmuş kümeyi Popper, kuramın yanlışlanabilme

olanağını sağlayan küme olarak adlandırır- diğer alt kümede ise kuram, temel

önermelerle çelişme durumunda olmayıp, onlara “izin verir”. Özetle, kuramın

yanlışlanabilme olanağını veren küme boş değilse o kuram yanlışlanabilir.294

Popper’ın yanlışlanabilirliği açıklarken üzerinde durduğu diğer iki kavram

“olay” ve “olgu” kavramlarıdır. O, olay kavramını, eşdeğer iki (özel) önermenin

birlikte ve aynı anda ortaya çıkması olarak anlar. Olgu ise, tipik ve evrensel olanın ne

olduğunu, evrensel kavramlarla neyin betimlenebileceğini ortaya koymak için

kullanılır. Buna göre, olgu şu şekilde tanımlanabilir: Bir P olgusu bütün Pk, Pl, …

olaylarının kümesidir, aralarındaki ayrım yalnızca bireysel kavramların

farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Buna göre, örneğin, “buraya az önce bir bardak

su döküldü” önermesinin “bir bardak suyun dökülmesi” olgusunun bir elemanı

olduğu söylenebilir.295 Buradan hareketle, yanlışlanabilen bir kuramın, yalnızca tek

bir olayı değil, aynı zamanda, en azından tek bir olguyu da yasaklaması gerekir.

Yasaklanmış temel önermeler kümesi, yani kuramın yanlışlanma olanağını sağlayan

küme, sınırsız birçok temel önermeyi kapsar. Çünkü kuram, küme boş olmadığı

durumda hiçbir bireysel kavrama dayanmaz. Tek tip bir olguya ait özel (temel)

önermeler, “tek tip” önermeler olarak nitelendirilebilir. Böylece, bir kuramın

yanlışlanabilme olanağını sağlayan, boş olmayan her küme, tek tip temel

önermelerden oluşan (boş olmayan) bir kümeyi kapsar.296

Yanlışlanabilirliğin açıklanmasında üzerinde durulması gereken bir diğer

önemli konu, yanlışlanabilirlik ve olasılık arasındaki ilişkidir. Bu ilişki

293 Popper, a.g.e., s. 109 - 110. 294 Popper, a.g.e., s. 109. 295 Popper, a.g.e., s. 112-113. 296 Popper, a.g.e., s. 113.

Page 66: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

66

yanlışlanabilirlik dereceleriyle yakından ilişkilidir. Popper’a göre, kuramlar “daha

katı”, ya da “daha az katı” bir şekilde denenebilir; “daha kolay”, ya da “daha az

kolay” yanlışlanabilir. Yanlışlanabilirlik derecelerinin karşılaştırılması, yanlışlama

olanağı sağlayan önerme kümelerinin karşılaştırılmasına dayanır. Buna göre, bir

kuram, ancak kendisine ait yasaklanmış temel önermelerden oluşan, en az bir tek tip

küme, yani yanlışlama olanağı sağlayan boş küme, olduğunda yanlışlanabilir.

Popper, bu durumun daha iyi anlaşılması için, olası tüm önermeler kümesinin bir

daire, olguların ise dairenin yarıçapı boyunca sıralanmış olarak düşünülmesini önerir.

Buna göre, en az bir yarıçap, daha doğrusu en az tek bir dar kesit –kesitin sonlu eni,

olgunun “gözlemlenebilirliğini” göstermektedir- kuram yardımıyla yasaklanmış

olmalıdır. Bu şekilde, farklı kuramların yanlışlanma olanaklarını, farklı enlerdeki

kesitlerle gösterebiliriz; yani kesitin enine göre, bir kuramın daha fazla, başka bir

kuramın daha az yanlışlanma olanağı olur. Yanlışlama olanağı kümesi “daha büyük”

olan kuramın, diğer kuramlara oranla, olası deneyimlerle daha fazla çürütülebilir

olduğunu söyleyebiliriz. Bu kuram, artık “en yüksek derecede yanlışlanabilir” bir

kuramdır. Bu da kuramın deneyim dünyası hakkında diğer kurama göre, daha fazla

şey söylediği anlamına gelir, çünkü kuram, temel önermelerden oluşan daha büyük

bir kümeyi yasaklamış olmaktadır. Buna dayanarak, bir kuramın emprik içeriğinin,

kuramın yanlışlanabilirlik derecesiyle arttığını söyleyebiliriz.297

Bu durumun, “olasılık”la ilişkisine gelince, bu ilişki şu şekilde ifade edilebilir:

“Yanlışlanabilirlik açısından iki önerme karşılaştırılabilseydi, yanlışlanabilirlik

derecesi daha az olan önermenin, mantıksal biçimi nedeniyle “daha fazla olasılık”

taşıdığı sonucuna ulaşılırdı ki, bu olasılık mantıksal olasılıktır. Mantıksal olasılık, bir

önermenin yanlışlanabilirlik derecesiyle ters orantılıdır. Başka bir deyişle, önermenin

yanlışlanabilirlik derecesi azaldıkça, olasılık artar: “0” değerindeki yanlışlanabilirlik

derecesinin karşılığı “1” değerindeki mantıksal olasılığa denktir, ya da tam tersi.

Daha iyi denenebilen önerme, “mantıksal açıdan olasılığı fazla olmayan” önermedir.

Buna karşın, iyi bir biçimde denenemeyen bir önerme “mantıksal açıdan olasılığı

daha fazla olan” bir önermedir.298

297 Popper, a.g.e., s. 138-139. 298 Popper, a.g.e., s. 145.

Page 67: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

67

Popper’ın yanlışlanabilirlik derecelerini tespit ederken kullandığı yöntem,

deneme-yanılma yöntemidir. Ona göre, deneme yanılma yöntemi, organizmaların

kullandığı üç aşamalı biyolojik evrim şemasıyla; yani problem, çözüm denemeleri ve

ortadan kaldırma süreçlerinin bilime uygulanışıyla yakından ilişkilidir. Buna göre,

şema bilimde şu şekilde işler: Öncelikle, ilk aşamada, çözüm bekleyen bir problem

vardır. Bu problemin çözümü için, deneme amaçlı, çeşitli kuramlar oluşturulur.

Çeşitli denemeler ve eleştirel tartışma yöntemiyle, ortaya atılan kuram ışığında,

problem, çözüme ulaştırılmaya çalışılır. Çözüm denemeleri sırasında ortaya atılan

kuramlar, farkında olmadan, yeni problemlerin doğmasına da neden olur. Süreç, bu

şekilde devam eder.299 Buradan hareketle, bilimin, özünde dinamik bir yapıya sahip

ve sonu olmayan bir faaliyet olduğu söylenebilir. Bilime bu özelliğini kazandıran,

eleştirel tartışmadır.

Çözüm denemelerini eleştiriye açarak, problemi ortadan kaldırmak için,

elimizden geleni yapar ve kuramların yanlış taraflarını bulmaya çalışırız. Popper’a

göre, bilimsel kuram için belirleyici olan bu “yanlışları arama” faaliyetidir ve bu

yöntemin oluşmasında en önemli isim Einstein’dır. Popper, aynı evrimsel şemayı

kullanan bir organizma ile Einstein arasındaki farkı da bu “yanlışlama” tavrıyla

açıklar. Ona göre, organizma problemin çözümünde yanlışlamalardan kaçınırken;

Einstein, kuramını yanlışlayacak şartları bizzat kendisi araştırmıştır. İşte onun bu

tavrı, yani kuramını yanlışlamaya çalışması, bilimsel yaklaşımı bilim öncesi

yaklaşımdan ayıran en önemli ölçütü ortaya çıkarmıştır.300 Bu tavrın kabul

edilmesinin temelindeki düşünce de, tüm kuramların “geçici” oluşudur. Popper’a

göre, tüm kuramlar geçicidir301, varsayımlıdır ve tümü reddedilebilir.302 Başka bir

deyişle, tüm kuramlar tahmin ve çürütmelerden ibarettir.303 Bu nedenle, bilimde

kesinlik yoktur. Doğruya ulaşmaktan ziyade, doğruluğa yaklaşma fikri vardır. Bu

fikir, doğrudan rekabet halindeki kuramların, eleştirel tartışmaya tâbi tutulmasıyla

alâkalıdır.

299 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 28. 300 Popper, a.g.e., s. 24-25. 301 Popper, Conjectures and Refutations, s.72. 302 Popper, Objective Knowledge, s. 29. 303 Popper, Conjectures and Refutations, s.60.

Page 68: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

68

Eleştirel tartışmayı düzenleyen üç önemli fikir vardır. Bunlardan ilki, doğruluk

fikridir. Bilimin amacı, doğruya mümkün olabildiğince çok yaklaşmaktır. İkincisi,

kuramın kapsamıdır.304 Buna göre, bir kuram ne kadar çok şeyi yasaklarsa,

“deneyim” dünyası hakkında o kadar çok şey bildirir.305 Üçüncüsü, kuramın

cesaretidir ve kuramın kapsamının büyüklüğünü ifade eder. Buna göre, bir kuramla

ne kadar çok şey iddia ediyorsak, kuramın yanlış çıkma riski de o kadar büyüktür.306

Kuramın cesareti hem emprik içeriği hem de mantıksal içeriği ile yakından

ilişkilidir. Kısaca tanımlayacak olursak bir önermenin emprik içeriği, ona,

yanlışlanma olanağı sağlayan kümedir.307 Bir önermenin ya da kuramın emprik

içeriği, o kuram tarafından yasaklanan deneysel önermeler kümesi, yani kuramla

çelişki içinde bulunan deneysel önermeler kümesidir. Basit bir örnekle

somutlaştıracak olursak, “ak karga yoktur” kuramı, “bu ak bir kargadır” önermesiyle

çelişki içindedir. Yani ak kargaların varlığını yasaklamaktadır. “Bütün kargalar

karadır” kuramı, çok daha geniş bir deneysel kapsama sahiptir. Sadece ak kargaları

değil, mavi, yeşil, kırmızı kargaları da yasaklar ve bu durumda yasaklanmış

önermeler sınıfı çok daha büyüktür. Bir kuramla çelişki içinde bulunan deneysel bir

önerme, ya da bir gözlem önermesi, ilgili kuramın bir yanlışlama olasılığı, ya da

kuramın potansiyel yanlışlayıcısı olarak tanımlanabilir: Bir yanlışlama olasılığı,

gerçekten gözlendiği zaman, kuram deneysel olarak yanlışlanmış demektir.308

Mantıksal içeriğe gelince, onu, ileri sürülen önermeden türetilen ve birbirinden farklı

olan tüm önermeler kümesi,309 ya da ilgili önermeden mantıksal olarak

çıkarılabilecek çözümler kümesi olarak tanımlayabiliriz.310 Bir kurama “cesur”

diyebilmemiz için, hem emprik hem de mantıksal içeriğinin büyük olması şarttır.

Böyle cesur kuramlara örnek olarak, Newton veya Einstein’ın çekim kuramları,

kuantum kuramı ve genetik bilimi gösterilebilir.311

304 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 34. 305 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 146. 306 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 34. 307 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 146. 308 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 35. 309 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 146. 310 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 35. 311 Popper, a.g.e., s.34 - 35.

Page 69: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

69

Buraya kadar yanlışlanabilirlik hakkında anlatılanlardan ve eleştirel akılcılık

yönteminden yola çıkılarak Popper, bilimsel yönteminin işleyişini şu şekilde özetler:

“a) Hareket noktası olarak belirlenen problemlerin çözümü için girişimlerde

bulunulur. Çözümler önerilir ve eleştirilir. Önerilen çözüm, nesnel eleştiriye açık

değilse, bilimsel değil diye, bir süre için dışarıda bırakılır.

b) Getirilen çözüm, nesnel eleştiriye açıksa, çürütülmeye çalışılır; çünkü

bilimsel eleştiri denilen şey, kuramı çürütme girişimidir.

c) Eğer öneri, getirdiğimiz eleştiriyle çürütüldüyse, başka bir çözüm getirilir.

d) Eğer getirilen çözüm önerisi eleştiri karşısında sağlam kaldıysa, geçici bir

süre için kabul edilir. Daha doğrusu o, daha fazla tartışılmaya ve eleştirilmeye değer

görülür.

e) Bu durumda, bilimsel yöntem, en katı eleştirilerle sınanan, geçici çözüm

önerileri bulma girişimidir. Eleştirilerle yönetilen deneme-yanılma yöntemidir.”312

Bu şekilde özetlenebilecek Popper’ın bilimsel yönteminin, yaygın bilimsel

yöntemle arasındaki fark barizdir. Bu farkın ve Popper’ın mevcut yöntemi tersine

çeviren tavrının kabul edilmesi, hiç de kolay olmamış ve yanlışlanabilirlik yöntemi

yoğun eleştirilere maruz kalmıştır. Biz burada çok sık dile getirilen iki itiraz ve

Popper’ın bu itirazlara verdiği cevaplar üzerinde durarak konunun daha anlaşılır hale

gelmesini sağlamaya çalışacağız. Yanlışlanabilirliğe yöneltilen itirazların ilki,

“yanlışlama” kavramının fazla basit bulunmasıdır: Popper’a göre, bilim adamları

tahminlerde bulunurlar; daha sonra da bunları, gerçeklerle karşılaştırmak için

deneyler yaparlar ve bu şekilde varsayımı test edetler. Eğer tahmin yanlışsa,

varsayım yanlışlanmış olur. Fakat bir varsayımın yanlışlığı, ancak onun yerine başka

312 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 81-82.

Page 70: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

70

varsayımlar ileri sürülerek kanıtlanabilir. Örneğin, bir demir çubuk üzerine sarılmış

tel içinden geçirilen elektrik akımını, bu çubuğu bir mıknatısa dönüştüreceği

varsayımını test ettiğimizi varsayalım; bu varsayımın öngörülen sonucu, akım

geçtiğinde çubuğun talaşları kendine çekeceğidir. Ancak bu deneyi yaptığımızda,

öngörülen sonucun ortaya çıkmadığını varsayalım. Bundan, derhal varsayımın yanlış

olduğu sonucuna mı ulaşılmalıdır? Şüphesiz, bu sorunun cevabı “hayır”dır. Olumsuz

sonuç, birçok biçimde açıklanabilir: Telin içinden akım geçmemiş olabilir, ya da

geçen akım yeterince güçlü olmayabilir, devrede bir kopukluk oluşmuş olabilir vs.

Burada ana konu şudur: Kesin konuşmak gerekirse, tek tek varsayımları bağımsız

olarak ne doğrulamak, ne da yanlışlamak mümkündür. Bilim adamları, deneysel bir

buluşu, belli bir varsayımın yanlış olması gerektiği yönünde yorumladıklarında,

bunu, bu tür imkanları yanlış teknikler, bozuk veriler, hatalı örnekler olarak dışarı

atabilecek veya tahminlerinin dayandığı, diğer kuramsal görüşlerin yanlışlığını

ortaya koyacak karmaşık bir varsayımlar bütününü ileri sürmüş oldukları için

yaparlar.313

Aslında, bu eleştiri Popper’ın yanlışlanabilirlik ölçütü açısından geçerli bir

eleştiri sayılamaz. Çünkü biz yanlışlanabilirliği açıklarken, onun tek bir gözlemden

yola çıkmadığını, yanlışlanabilirliğin, çeşitli kriterlere göre işleyen bir yöntem

olduğunu söyledik ve bu işleyişin kurallarını ayrıntılı bir şekilde ele aldık. Ayrıca, bu

eleştiriye cevaben Popper, istenirse tüm yanlışlamaların çeşitli bahaneler, ya da

hipotezler öne sürülerek reddedilebileceğini, yok sayılabileceğini, ya da kuramlara

tüm olası yanlışlamalara karşı “bağışıklık” kazandırılabileceğini söyler.314 Bu tür

kurtarıcı hipotezlere “ad hoc” hipotezler adını verir.315 Bu durumun en önemli

örneğini, Marx’ın tarih kuramının yorumlarında gördüğünü de söyler ve bunu

“geleneksel büküm (conventionalist twist)” veya “ geleneksel manevra

(conventionalist stratagem)” olarak isimlendirir.316 Popper’a göre, bu açıklamalar

kabul edilemez niteliktedir. Çünkü, bir kuramın temel niteliği yanlışlanabilirliğidir ve

313 Chris Horner – Emrys Westacott, Felsefe Aracılığıyla Düşünme, Phoenix Yay., Ankara, 2001, s. 125-126. 314 Popper, Objective Knowledge, s.30 .; Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 32. 315 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, 66. 316 Popper, Conjectures and Refutations, s. 49.

Page 71: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

71

yanlışlanamayan kuramlar sonsuza kadar hipotezler, ya da tahminler olarak

kalırlar.317

Popper’a yöneltilen bir diğer eleştiri de, yanlışlanabilmeyi bilimsel olanı

olmayandan ayırma ölçütü olarak kullanmasıyla alakalıdır: Bazı kuramcılara göre,

eğer bu ölçüt ciddiye alınırsa en ünlü, yararlı ve herkes tarafından kabul edilen

ilkelerden bazıları bilimin tapınağından dışarı atılmak zorundadır. Örneğin,

Darwin’in ilkesini göz önüne alalım. Evrim süresince hayatta kalan türler çevrelerine

en iyi uyum göstermiş olanlarıdır. Popper’ın görüşüne göre, eğer bu varsayım

bilimsel güvenilirliğe sahip olacaksa, yanlışlanabilir olmalıdır. Ancak, onu

yanlışlamak için ne yapılabilir? Bunu yapmak için, çevresel bakımdan dezavantajlı

olmakla birlikte, hayatta kalan bir türe ilişkin deliller bulmak gerekir. Ancak onun

hayatta kalması, ilk bakışta, türün çevreye iyi uyum göstermiş olmasının bir delili

olarak alınabilir.- Darwin’in ilkesine bağlı birinin yapacağı yorum bu olacaktır-.

Burada mesele, söz konusu ilkenin, yani Darwin’in ilkesinin, tümüyle problemsiz

olması değildir. Konu, basit olarak Popper’ın ilkesinin çok katı ve kaba

olabilmesidir. Bu ilkenin, bilim dışı olarak nitelendireceği, ama bilimsel bilgi

sistemimizin tamamlayıcı bir parçası olan varsayımlar vardır.318

Bu itiraza gelince, buraya kadar anlattıklarımızdan, Popper’ın amacının tam da

bunu yapmak, yani bilimsel gibi görünen, ama özünde bilimsel olmayan kuramları

ayıklamaktır. Bu yüzden, bu itiraz daha başından geçersizdir. Ayrıca burada

hatırlatılması gereken bir diğer nokta, Popper’a göre, bir kuramın bilimsel

olmayışının onun anlamlılığını ve yararlılığını yok etmeyeceğidir. Nitekim Popper’a

göre, bilimin temeli, bu tür yararlı ama bilimsel olmayan tezlere dayanmaktadır.

Popper, genel olarak, yanlışlanabilirlik ilkesine gelen eleştirilerin tutarsız

olduğunu düşünür. Ona göre, yanlışlanabilirlik ilkesi, bilimin tarihçesini araştıranlar

için oldukça önemlidir; yanlışlamalar başta tartışmalı durumlar yaratmış olsalar da,

bilim açısından önemli bir işlev üstlenmişlerdir. Popper, bu işlevin yanlışlama

ilkesinin devrimci yapısına bağlı olduğunu söyler. Yanlışlama ilkesinin en temel 317 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 109. 318 Chris Horner – Emrys Westacott, Felsefe Aracılığıyla Düşünme, s. 126.

Page 72: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

72

özelliği, bu devrimci yapısıdır. O, bu durumu bilim tarihinden verdiği örneklerle

destekler. Bu örneklerin ilki, J.J. Thomson’un, (kendisi ve başkaları tarafından) yeni

bulunan elektronun atomun bir parçası olduğu görüşüdür; bu yaklaşım, bir zamanlar

atomun bölünmez olduğu şeklinde ileri sürülen kuramı yanlışlamış ve elektron çağını

başlatan bilimsel bir devrime yol açmıştır. İkinci örnek, Planck’ın kuantum

kuramıdır. Bu kuram, Wilhelm Wien’in enerji dağılımı yasasına değişiklik getirmek

amacıyla ortaya atılmıştır; çünkü bu yasa, Lummer ve Pringheim, Kurlbaum ve

Rubens tarafından artık çürütülmüştü. Üçüncü örnek, Rutherford’un, yine bilimsel

bir devrim niteliğindeki çekirdek atomu varsayımıdır. Bu varsayım, J.J.Thomsun’un

ortaya attığı atom modelinin Geiger ve Marsden’in yaptıkları bir deneyde

yanlışlanmış olduğu görüşünün bir sonucudur. Dördüncü örnek, Anderson’un

1935’te bulduğu “mezon”dur. Bu buluş, maddenin elektro manyetik kuramını

yanlışlamıştır. Bu kuram, neredeyse unutulmuştur ama Weyl, Eddington ve

Einstein’ın araştırmalarında önemli bir katkısı vardır. Son örnek ise, 1957 yılında

çürütülen “eşdeğerlilik kuramı”dır. Üçüncü ve beşinci örnek, yanlışlamanın önemi

açısından önemli yankılar uyandırmış ve bu yöntemin önemini göstermiştir.319

Böylece, Popper’ın bilimsel ölçütünün ve sınır koyma ölçütünün en önemli

unsuru olan yanlışlanabilirlik hakkında bu şekilde bilgi verdikten sonra, sınır koyma

ölçütünün ikinci unsuru olan ve yanlışlanabilirlik ölçütüyle birlikte işleyen

“denenebilirlik” i ele alabiliriz.

B) Denenebilirlik

Popper’ın sınır koyma sorunu ve bunun bir unsuru olan yanlışlanabilirlik

ölçütüne bağlı olarak, ele aldığı bir diğer ölçüt, “denenebilirlik”tir. Denenebilirlik,

bilimsel nesnellik, kuram oluşturma, varsayım vs. konularla da yakından ilişkilidir.

Denenebilirliğe ilişkin söylenebilecek ilk şey, bunun Popper için bilimselliğin

ölçütü olduğudur. O, bilimsel kuramları savunulabilir (doğrulanabilir) olarak değil

319 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 563-564.

Page 73: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

73

denenebilir olarak kabul eder.320 Ona göre, yalnızca, olguların yasalara bağlı olarak

tekrarlandığı ya da yeniden oluşturulduğu yerde yapılan gözlemler herkes tarafından

denenebilir. Kendi gözlemlerimizi bile, yinelenen deneyler ya da gözlemlerle tekrar

denemeden ve gözlemlerimizin bir kerelik “rastlantısal bir ilişkilendirme”

olmadığına ikna olmadan, bilimsel olarak, ciddiye alamayız. Yalnızca yasalara

uygun olarak ortaya çıkması ve yeniden oluşturulabilmesi nedeniyle, ilke olarak,

“özneler arası denenebilir” ilişkilendirmeler, bilimsel bir önem taşımaktadır.321

Burada dikkat çekilmesi gereken önemli bir husus, Popper için, her önermenin

gerçekten denenmesi değil “denenebilir”lik özelliğine sahip olmasının, bilimselliğin

şartı olduğudur. Yani üzerinde yeterince düşünülmeden kabul edilen önermeler,

bilimde yer almamalıdır; çünkü bunların mantıksal nedenlerden dolayı denenmeleri

olanaksızdır.322 Popper, bilimselliğin ölçütü olarak sunduğu “özneler arası

denenebilirlik”le, denenecek önermelerden denenebilecek başka önermelerin

tümdengelimsel olarak türetilmesini anlar. Temel önermelerin de, özneler arası

denenebilir olmaları beklendiğinde, bilimde “mutlak en son önermeler”; yani

kendileri tarafından artık denenemeyen ve kendilerinden türetilmiş önermelerin

yanlışlamasıyla yanlışlanamayan önermeler olmayacaktır. O halde, buradan şöyle bir

sonuca ulaşılabilir: Kuramlardan evrenselliği az olan önermeler türetilerek, kuramlar

dizgesi denenir. Bu önermelerin de özneler arası denenebilir olmaları gerektiğinden,

kendi aralarında benzer şekilde denenebilmelidirler- bu deneme, sonsuza değin

sürer.323

Denenebilirliğin bir diğer belirgin özelliği, dereceleri oluşudur. Popper’a göre,

kuramlar daha katı, ya da daha az katı bir biçimde denenebilirler. Denenebilirliğin

nasıl olacağına dair verilecek karar kuramların seçiminde büyük önem taşır.324

Kuramın kaderini belirleyen ve onu diğer kuramlardan “daha iyi” ve “üstün” kılan

şey, kuramın denenebilirliğidir. Yani, rakip kuramlar arasında yapılan ayıklamalarda,

kendini daha iyi öne çıkaran, en katı biçimde sınanabilen ve o ana kadarki tüm katı

denemelere karşın hâlâ ayakta duran kuram, “iyi” kuramdır. Kuram, âdeta,

320 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 68. 321 Popper, a.g.e., s. 69. 322 Popper, a.g.e., s. 72. 323 Popper, a.g.e., s. 71. 324 Popper, a.g.e., s. 138.

Page 74: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

74

uygulamalarla denenen ve uygulamasına bakarak yararlılığına karar verilen bir

araçtır.325 Buna bağlı olarak, bir kuramcının yapması gereken de, denemelerden

kendini korumuş olan kuramlardan en az olası olanı, yani en katı biçimde

denebilecek olan seçmektir. Ancak unutulmaması gereken, bu kuramın yalnızca

geçici bir süre için kabul edileceğidir. Bu da, yalnızca onun ileriki eleştiriler ve akla

gelebilecek en katı denemelere dayanabileceği düşünüldüğündendir. Böyle bir

tutumun en önemli sonucu, denemelerde kendini koruyan kuramın, bilinen en iyi ve

en katı sınanmış kuram olduğunu söyleyebilmektir.326

Popper için gerçek deneme, aslında çürütme girişimidir ve çürütmelere en fazla

dayanan kuram en güçlü kuramdır.327 Tasarlanabilir hiç bir olay tarafından

çürütülemeyen kuram, bilimsel değildir. Bir kuram için çürütülemezlik, zannedilenin

aksine, bir erdem değil, ama bir kusurdur. Bir kuramın her gerçek denemesi onun

yanlışlamasıdır. Denenebilirlik yanlışlanabilirliktir ve dereceleri vardır. Bazı

kuramlar, diğerlerine oranla, daha fazla denenebilir niteliktedir, yani çürütülmeye

daha açıktır ve daha fazla risk alırlar. Doğrulayıcı kanıtlar, kuramın gerçek bir

denemesinin sonucu olması dışında geçerli olamaz.328 Bu durumda, varsayımlar

doğru önermeler olarak değil, geçici tahminler olarak ele alınmalıdır.

Varsayımların bu karakteri bizi “sağlama” (confirm) ve “deneme” kavramları

arasındaki ilişkiye götürür. “Sağlama” bir varsayım değil, tersine kuramdan ya da

temel önermeden türetilebilen bir önermedir. Bu önerme, temel önermelerin kuramla

çelişmediğini ortaya koyar. Bunu da, kuramın denenebilirlik derecesi ışığında aynı

zamanda da, kuramın denemelerinin (belirli bir ânâ kadar), katı olup olmadığına

bakarak saptar. Bir kuram, denemelerden kendini koruduğu sürece, “sağlanmış”

olarak adlandırılır. Sağlamanın takdirini ( sağlanmışlık yargısını) belirleyecek olan

temel ilişkiler, bağdaştırılabilirlik ve bağdaştırılamazlıktır. Bağdaştırılamazlığı, bir

kuramın yanlışlanması olarak değerlendirirken; bağdaştırılabilirliği, kuramın olumlu

bir sağlanmışlık değeri şeklinde yorumlayamayız.

325 Popper, a.g.e., s. 133. 326 Popper, a.g.e, s. 500. 327 Popper, Conjectures and Refutations, s. 345. 328 Popper, a.g.e., s. 48.

Page 75: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

75

Bir kuramın yanlışlanmadığı gerçeği, hemen olumlu anlamda sağlanmışlık

olarak düşünülemez; çünkü kabul edilen temel önermelerin oluşturduğu dizgeyle

bağdaşık olan sayısız kuram geliştirmek her zaman mümkündür. Bunun için kuram,

kabul edilmiş temel önermelerle bağdaşık olup, temel önermelerin bir alt kümesi,

kuramdan ve diğer temel önermelerden türetilebildiğinde, kurama sağlanmışlık

değeri yüklenmelidir. Ancak, bu da yeterli değildir. Popper, kuramların daha iyi, ya

da daha az iyi sağlanmış biçiminde nitelendirilmesini önerir; bu nedenle de, bir

kuramın sağlamışlık derecesini, sağlanmış durumların, türetilebilir ve kabul edilmiş

temel önermelerin sayısına bakarak belirleyemeyeceğimizi söyler. Çünkü, kuram

yardımıyla birçok temel önerme türetilmiş olabilir ve yine de bu kuram, daha az

temel önerme türetilen başka bir kuram kadar sağlanmış olmayabilir. Popper, buna

örnek olarak, iki varsayımı karşılaştırır: “Bütün kargalar siyahtır” ve “elektronun

yükü Millikan’ın saptadığı değerdedir”: Her ne kadar birinci önermeye benzer

varsayımlarda, onu destekleyen daha çok temel önerme kabul edilmiş olsa da,

Millikan’ın varsayımı daha iyi sağlanmış bir varsayımdır. O halde, sağlanmışlık

derecesinin belirlenmesinde önemli olan, sağlanmış durumların sayısı değil, daha çok

ilgili önermenin, karşı karşıya kalabileceği ve kaldığı denemenin katılığıdır. Bu da,

önermenin denenebilirlik derecesine bağlıdır. Buna göre, en üst derecede

yanlışlanabilen, daha yalın önerme, aynı zamanda en üst derecede sağlanabilen

önermedir.329

Popper, sınırlama sorunu içinde yanlışlanabilirliği ve denenebilirliği bu şekilde

izah ettikten sonra, bilimsel ölçüt açısından ikinci önemli soruna yani “tümevarım

sorunu”na çözüm aramaya geçer.

3.2.2 Tümevarım Sorunu

Genel olarak, zihnin “tikel”den “tümel”e gidiş yolu; bir bütünün parçalarına

dayanarak o bütün hakkında hüküm vermek330 olarak tanımlayabileceğimiz

tümevarım, deney ve gözleme dayanarak işleyen ve sıkça başvurulan bilimsel bir

yöntemdir. Ancak, geçmiş durumlara ilişkin sınırlı deneyimizden, her ikisi de, açıkça 329 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 301-302. 330 Necati Öner, Klasik Mantık, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay.,Ankara, 1974, s. 163.

Page 76: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

76

deneyimizin konusu olan şey hakkındaki tespitlerimizi aşan, geleceğe ilişkin kesin

genellemeler yapmamızı ve tahminlerde bulunmamızı haklı kılan nedir? İşte bu soru,

tümevarım sorununun kaynağıdır.331 Tümevarım sorunu, Popper’ın bilimsel bir ölçüt

bulabilmek için, sınır koyma sorunundan sonra ele alıp incelediği ve çözmeye

çalıştığı ikinci önemli sorundur.

O, bu soruna 1923 yılında ilgi duymaya başladığını söyler, aynı sorunun içinde

yer almalarına rağmen, sınır koyma sorunu ile tümevarım sorunu arasındaki ilişkiyi

beş yıl boyunca fark edemediğini de ekler.332 Bu soruna ağırlık vermesinin ise, sınır

koyma problemini çözdükten sonra olduğunu söyler.333 Popper, kendince sorunu

1927 yılında çözmüş, ancak görüşleri bu yıllarda ilgi çekmemiştir.334 Popper, bunu

müteakip, 1933 ve 1934’te de sorunun çözümüne ilişkin önerilerini yayınlamıştır.335

Popper’ın tümevarım sorununa yaklaşımı, kendisinin “zihnin kova kuramı”

adını verdiği ve “zihnimizde duyumlarımızdan geçmemiş hiçbir şey yoktur” cümlesi

ile ifade edilebilecek kurama yaptığı eleştirilere dayanır.336 Biraz daha açık

tanımlayacak olursak, bu kurama göre, bilgi, duyumlarımız aracılığıyla oluşur;

yanılgıların temelinde ise, duyu verilerinin karıştırılması, ya da bunlar arasındaki

çağrışımlar yatar. Bu nedenle, bilgi edinme sürecindeki yanılgıları ortadan

kaldırmanın yolu, bu süreçte tamamen alıcı ve edilgen olmak ve sürece müdahale

etmemektir.337 Popper, bu kuramın yerine, Kant’ın bilgi kuramını benimser. Ona

göre, bilgi, duyumlar tarafından toplanıp zihinde biriktirilen bir veri yığınından ibaret

değil, aksine zihnimizin çok geniş çaptaki etkinliğinin bir sonucudur.338

Popper’a göre, tümevarım sorununun temeli, Aristoteles’in bilgi anlayışına

dayanır. Aristo, kesin bilgiye ulaşılabileceğini savunan bir filozoftur. Bilginin

kesinliğini kanıtlamak için de tümevarımı yani örneklerden öze ulaşma yöntemini

331 Chris Horner – Emrys Westacott, Felsefe Aracılığıyla Düşünme, s. 109. 332 Popper, Conjectures and Refutations, s. 64. 333 Popper, Objective Knowledge, s. 29. 334 Popper, a.g.e., s.1. 335 Popper, a.g.e., s. 3. 336 Popper, a.g.e., s. 3. 337 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları II, s. 222. 338 Popper, a.g.e., s. 222.

Page 77: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

77

kullanmıştır.339 Popper’a göre, Aristoteles’i bu kurama götüren, Platon’dan

devraldığı “özcülük”tür; yani her nesnenin bir özü, bir iç görünümü, ya da doğası

olduğu ve bunların nesne içindeki en önemli, bilinmeye değer, nesneyi nesne yapan

ve bilgiye ulaştırabilen tüm özellikleri taşıdığı düşüncesidir. Bu yaklaşımı

benimseyen Aristo, Platon’un idea öğretisinden etkilenmiş, ama kendisi aslında

Sokrates’ten etkilendiğini yazmıştır.340 Popper’a göre, Aristoteles’in bu tavrı, hiçbir

şey bilmediğini bilen ve bunu itiraf eden Sokrates’e atılmış bir iftiradır.341

Popper, tümevarımsal çıkarım ya da tümevarım çıkarımından, örneğin

gözlemler, deneyler vb.ni tanımlayan özel önermelerden evrensel önermelere, yani

varsayımlara ve kuramlara varılmasını anlar. Ancak ona göre, ne kadar çok olursa

olsun, varılan evrensel önermelerin doğruluğunu kanıtlamak mümkün değildir. Böyle

bir çıkarım her zaman yanlış olabilecektir.342 Tümevarımı bu şekilde özetleyen

Popper, tümevarım sorununu da, tümevarımsal çıkarımların yerinde olup olmadığı ve

ne zaman yerinde olacağı sorusu ile özetler.343 Bilimin başarısı bu yönteme

bağlıymış gibi düşünülse de, Popper için, hiçbir kural, hiçbir zaman bir genellemenin

doğru olduğunun güvencesini vermez -bu gözlemler sıklıkla yinelenseler bile- ve

bilimin başarısı, tümevarım kuralları üzerine dayanmaz. Bilimsel başarı, daha çok,

şansa, dehaya ve eleştirel akıl yürütme kurallarına dayanır.344

Popper, geleneksel tümevarım sorununun üç temel sorusu olduğunu söyler.

Bunlardan ilki, “tümevarım (Hume’a rağmen) nasıl temellendirilir?”; ikincisi, “bir

tümevarım ilkesi nasıl temellendirilebilir?”; üçüncüsü ise, “insan, ‘gelecek geçmiş

gibi olacaktır’, ya da ‘doğanın tekdüzeliği ilkesi’ gibi bir tümevarım ilkesini nasıl

temellendirebilir?”dir.345

Daha önce de belirttiğimiz gibi Popper’a göre, tümevarım sorunu “Hume

sorunu”dur. Bu nedenle Popper, tümevarım sorununu ele alırken, Hume’un konuya

339 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 594. 340 Popper, a.g.e., s. 595. 341 Popper, a.g.e., s.595. 342 Popper, a.g.e., s. 51. 343 Popper, a.g.e., s.52. 344 Popper, Conjectures and Refutations, s. 70. 345 Popper, Objective Knowledge, s. 27.

Page 78: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

78

ilişkin görüşlerini ayrıntılı bir şekilde ele alır ve eleştirir. Popper, tümevarım

sorununa Hume yoluyla yaklaştığını ve tümevarımın mantıksal olarak geçerli

olamayacağını söyleyen Hume’un çok isabetli bir tespit yaptığını söyler.346 Hume’a

göre, nesnelerin sık, ya da değişmez birlikteliğinin gözleminden sonra bile, herhangi

bir nesne üzerine deneyimlerini edinmiş olduklarımızın ötesinde herhangi bir

çıkarsamada bulunmak için, herhangi bir nedenimiz yoktur. Deneyime başvurarak

tümevarımı geçerli kılma çabası, sonsuz geri gitmelere yol açar. Sonuç olarak

denilebilir ki, kuramlar hiçbir zaman gözlem bildirimlerinden çıkarsanamaz ya da

onlar tarafından akli olarak geçerli kılınamaz.347 Popper, Hume’un bu görüşünü

“Hume’un mantıkla ilgili sorunu” olarak adlandırır. Buna göre, “tecrübe ettiğimiz

durumların sonuçlarını tecrübe etmediğimiz durumlara aktarmakta haklı mıyız?”

sorusuna Hume’un verdiği cevap, ne kadar çok tekrar edilmiş olursa olsun,

“hayır”dır.348 Popper, bunun dışında Hume’un tümevarıma ilişkin bir sorun daha

ortaya koyduğunu söyler. Hume’un psikoloji ile ilgili olan bu sorunu, aklı başında

insanların deneyimini edinmiş oldukları durumların, deneyimini edinmediğimiz

durumlara da uyacağını beklemeleri, buna inanmalarıdır.349 Popper, Hume’un bu

sorunlara yaklaşım şekliyle, gelmiş geçmiş en akıllı zihinlerden biri, bir kuşkucu,

ama aynı zamanda inanan, irrasyonel bilgi kuramına inanan biri haline geldiğini

söyler.350 Russell’ın ifadesiyle “Hume’un felsefesi, XVII. yüzyıl akılcılığının iflasını

gösterir.351

Hume’un tümevarımla ilgili mantık sorununa yaklaşımını sonuna kadar

destekleyen Popper, onun psikoloji ile ilgili sorunun çözümüne ilişkin düşüncelerinin

kendisini tatmin etmediğini söyler. Ona göre, Hume’un kuramı felsefi olmaktan çok,

psikolojik bir kuramdır. Çünkü Hume, psikolojik bir olgunun –kurallılıkları

beklememizin, ya da sürekli olarak birlikte bulunan bazı olaylar bulunduğunu

söyleyen ifadeleri kabul etmemizin, bir başka deyişle, yasalara inanma olgusunun –

“alışkanlık”a bağlı olduğunu söyleyerek, sorunun nedensel bir açıklamasını vermeye

346 Popper, Conjectures and Refutations, 55. 347 Popper, a.g.e., s.55. 348 Popper, Objective Knowledge, s. 4. 349 Popper, a.g.e, s. 4. 350 Popper, a.g.e., s.4. 351 Popper, a.g.e., s. 5.

Page 79: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

79

çalışmıştır. Fakat bu açıklama, doyurucu değildir; çünkü “psikolojik olgu denen

şeyin kendisi de bir alışkanlık, yani yasalara, ya da kurallılıklara inanma alışkanlığı,

olarak betimlenebilir. Popper’a göre, böyle bir alışkanlığın alışkanlığa bağlı olarak

açıklanması ne şaşırtıcı, ne de aydınlatıcıdır. Kısacası, başka alışkanlıklar gibi,

yasalara inanma alışkanlığı da sık yinelemenin, belli bir türden şeylerin sürekli

olarak başka türden şeyler ile birlikte oldukları üzerine yinelenen gözlemin,

ürünüdür.352 Popper’a göre, Hume’un bu kuramı popüler olmasına rağmen,

zannedilenin aksine, devrimci bir yapıda değildir ve mantıksal zeminde

çürütülebilir.353

Popper, Hume’un psikolojik kuramının en az üç ayrı şeyde yanıldığını söyler.

Bu yanılgıların ilki, piyanoda güç bir pasajı tekrarlamak gibi, yinelemenin tipik

sonucu olarak, ilkin dikkat gerektiren işlerin bir süre sonra dikkat olmaksızın yerine

getirilmesidir. Bu durum, öğrenme sürecini kısaltır; bilinçliliğe son verdiği için

süreç, bir süre sonra psikolojik bir süreç haline gelir. Bisiklete binme örneğinde

olduğu gibi; eğer direksiyonu düşme tehlikesi yaşadığımız tarafa kırarsak devrilmeyi

engelleriz. Bir süre sonra, bu kuralı unutsak bile, böyle bir durumla karşılaştığımızda,

aynı işlemi farkında olmadan tekrarlayabiliriz. İkincisi, Hume’un alışkanlıkların

tekrarlamalar yoluyla öğrenildiği düşüncesidir ki, Popper, bunu reddeder. Konuşma,

belli saatlerde beslenme, yürüme gibi alışkanlıklar yinelemelerden önce başlar.

Bunların tekrarlamalardan sonra, “alışkanlık” olarak adlandırıldığını söylesek de

bunların kökeni, yinelemelerin öncesine dayanır. Üçüncüsü, tek bir çarpıcı gözlemin

bile bir inanç ya da beklenti yaratmak için yeterli oluşudur. Hume bunun, yaşamın ilk

yıllarında yapılan uzun tekrarlar sonucunda oluşmuş bir tümevarım alışkanlığı

olduğuna inanır. Popper, Hume’u bu konuda çürütmek için, küçük köpek yavrularına

koklatılan sigara dumanından sonra köpek yavrularının beyaz kâğıt ruloya bile sigara

tepkisi vermelerini örnek verir. Bu örnek beklentilerin, ya da belli davranış

kalıplarının uzun tekrarlar sonucunda değil, daha çok genellemeler sonucunda

gerçekleştiği göstergesidir.354

352 Popper, Conjectures and Refutations, s. 56. 353 Popper, a.g.e., s. 56. 354 Popper, a.g.e., s. 57-58.

Page 80: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

80

Popper’a göre, Hume’un kuramının ana düşüncesi benzerlik üzerine dayalı

“tekrarlama” düşüncesidir.355 Ancak, bu tür tekrarlamalar, öncelikle bir bakış açısını

gerektirir. Bu demektir ki, mantıksal nedenlerle herhangi bir tekrarlama olmadan

önce her zaman bir bakış açısı; yani beklentiler, ilgiler olmalıdır.356 Biraz daha net

ifade edecek olursak, bizim için benzerlik, yorumlar ya da beklentiler içeren bir

tepkinin ürünüdür. O halde, öncelemeleri ya da beklentileri, Hume tarafından ileri

sürüldüğü gibi, birçok tekrar sonucu olarak açıklamak imkânsızdır. Çünkü bizim için

ilk tekrar bile benzerlik üzerine ve dolayısıyla beklentiler üzerine dayalı olmalıdır.

Bu da, Hume’un “psikolojik kuramı”nda sonsuz geri gitmelere neden olan bir unsur

olduğunu gösterir.357

Hume’un tümevarım sorununu, alışkanlık ilkesiyle çözme çabası, onu, bilginin

oluşumuyla ilgili bir çıkmaza sokmuştur. Eğer tümevarım geçersizse, “psikolojik bir

olgu olarak bilgimizi nasıl elde ederiz?” sorusu ile Hume karşı karşıya kalmıştır. Bu

sorunun iki cevabı olabilir. 1) Bilgimizi, tümevarımcı olmayan bir yoldan elde

ederiz. Bu yanıt Hume’un akılcılığı bir şekilde sürdürmesine izin verirdi. 2)

Bilgimizi tekrar ve tümevarımla, yani mantıken ve aklî olarak geçersiz bir yolla elde

ederiz ki, böyle bilgi, alışkanlıklar üzerine dayalı bir tür inançtır. Ancak bu cevap,

giderek, bilimsel bilginin bile akıldışı olmasına neden olacaktır.358 Böylece Hume,

farkında olmadan, eleştirdiği tümevarım ilkesinin “psikolojik kuram” kılığında geri

gelmesine izin vermiştir.

Popper, Hume’u bu şekilde eleştirirken kendi düşüncelerini de, Hume’unki ile

karşılaştırmalı olarak, maddeler halinde açıklar. Buna göre, Popper ilk olarak,

Hume’un mantıksal, sorunla ruhbilimsel sorun arasında yaptığı ayrımı son derece

önemli bulduğunu belirtir. Ancak, Hume’un geçerli çıkarım süreçlerini yeterince açık

olarak betimlemesine rağmen, bunları “ussal” düşünce süreçleri olarak gördüğünü,

kendisinin ise başlıca yöntemlerinden birisinin, özellikle inanç gibi tüm öznel ya da

psikolojik terimleri nesnel terimlere çevirmek olduğunu söyler. Bununla da, bir

355 Popper, a.g.e., s. 58. 356 Popper, a.g.e., s. 58. 357 Popper, a.g.e., s. 59. 358 Popper, a.g.e., s. 60.

Page 81: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

81

inançtan söz etmek yerine, bir önerme ya da açıklayıcı kuramdan; bir “izlenim”

yerine bir “gözlem önermesinden”, ya da bir test önermesinden; “bir inancı

temellendirme” yerine, “bir kuramın doğruluk iddiasını temellendirmekten”

bahsettiğini söyler. İkinci olarak, bir kez mantıksal sorun çözüldü mü, mantıkta

doğru olan çözüm psikolojide de doğrudur ve aktarım ilkesi yoluyla, çözüm

psikolojik soruna da uygulanır. Üçüncü olarak, eğer Hume aktarım ilkesini

kullanabilirse kuramındaki sıkıntıların son bulabileceğini söyler. O, tümevarımı,

aktarım ilkesini çiğnemeden yanıtlayabilirse, o zaman mantıkla psikoloji arasında

hiçbir uyuşmazlığın kalmayacağını belirtir. Dördüncü olarak, Hume’un mantıksal

soruna ilişkin çözümü, bilimsel kuramlarla gözlemler arasındaki mantıksal ilişkiler

hakkında, mantıksal sorunda söylenenden çok daha fazlasının söylenebileceği

anlamına gelir. Son olarak, ulaştığı temel yargılardan birinin, Hume’un, mantıkta

tekrarlamaya dayalı tümevarım diye bir şeyin olmadığı konusundaki görüşünde,

haklı olduğudur.359

Popper, tümevarımın geçerliliğinin korunması için, tümevarım mantığının

olasılık mantığı olarak geliştirildiğini söyler: Tümevarımla önermelerin olasılık

derecelerinin belirlenmesi ve bir tümevarım ilkesiyle çıkarsanan önermelerin “olası

geçerliliklerinin” korunması, ya da yeniden olası kılınması amaçlanmıştır. Çünkü

tümevarım ilkesi, belki de yalnızca olasılıkla geçerli olabilecekti. Popper, bu

düşüncenin tümevarımla ilgili problemi ortadan kaldırmadığını söyler ve bir

varsayımın olasılığını tartışmak yerine, varsayımın o ânâ kadar hangi denemelere

dayandığının araştırılmasını ister.360

Popper, Bacon’dan beri bilime egemen olan, tekrarlanan gözlemler, ya da

deneyler vasıtasıyla kuramların doğrulanması yönteminin, yani tümevarımsal

yöntemin bu kadar yerleşik oluşunun nedenini de şu şekilde açıklar: Bilim adamları,

faaliyetlerini sahte bilimden olduğu kadar, teoloji ve metafizikten de ayırt etmek

zorundaydılar ve bunun için de “sınır koyma ölçütü” olarak Bacon’dan tümevarımı

devraldılar.361 Popper, yöntem olarak tümevarımın kabul edilmesinin ardında,

359 Popper, Objective Knowledge, s. 6 - 7. 360 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 285. 361 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 108.

Page 82: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

82

doğada kurallılıklar bulma beklentisi olduğunu söyler. Bu görüşün altında, doğa

yasalarının değişmezliği ve zorunluluğu düşüncesi yatar.362 Popper, bu görüşe

şiddetle karşı çıkar. O, bu konuda Kant’ın “anlığımız yasaları doğadan türetmez, ama

onları doğaya dayatır” sözünü hatırlatır. Kant’ın tespiti haklı olmakla birlikte, o, bu

yasaların, zorunlu olarak doğru olduklarını söylerken yanılmıştır.363 Popper için doğa

yasaları, zorunlu olarak doğru ve değişmez değildir; o, doğayı bu sıfatlarla

tanımlayanın bizler olduğunu söyler.364

Popper, bilim adamlarının bu yöntemin doğruluğunu haklı çıkarmak için de bir

takım örnekler kullandıklarını söyler ve bu örnekleri tek tek çürütür. Popper’ın

“kabul edilmiş yasalar” adını verdiği bu örneklerden üçü şunlardır: 1) Güneşin yirmi

dört saatte bir doğup batması; 2) Tüm insanların ölümlü oluşu ; 3) Ekmek

besleyicidir, önermesidir. O, bu üç önermeden ilkinin, Marsilyalı Pytheas’ın “buz

denizi “ ve “gece yarısı güneşi”ni keşfetmesi ile çürütüldüğünü söyler. İkinci

önermenin, çok açık bir şekilde olmasa da çürütüldüğünü söyler. Bu ikinci önerme,

Aristoteles’in “her doğan varlığın çürümeye ve zamanı gelince ölüme mahkûm

olduğu” şeklindeki görüşüne dayanır; ancak bölünerek çoğalma ölüm

sayılamadığından, bakterilerin ölüme mahkûm olmadıklarının anlaşılmasıyla, bu

önerme çürütülmüştür. Üçüncü önerme de, bir Fransız köyünde, insanların ekmekten

zehirlenmeleriyle çürütülmüştür.365 Böylece, en genel geçer görünen önermelerin

bile, kesin kabul edilemeyeceğini Popper, net bir şekilde göstermiş olmaktadır.

Kısacası, Popper için kesin bilgi yoktur; bu nedenle de tümevarımın bilimsel

işlevi yoktur. Bilimsel varsayımların doğrulukları, asla kanıtlanamaz ve bilimsel

varsayımlar doğrulanamaz. Yöntem konusunda düşülen hatanın nedeni şudur:

“Bilim, önceleri olabildiğince güvenilir ve sağlam bilgilerden oluşmuş bir sistem

olarak algılanmıştı; “tümevarım” da bilgilerin doğruluğunu kesin olarak ortaya

koyacaktı. Daha sonra mutlak güvenilir doğruların olmadığı anlaşılmış, ancak bunun

üzerine, artık bir tür ‘kesinliği gevşek tutulmuş doğruyla’ yani olasılıkla, bilimsel

362 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 286. 363 Popper, Conjectures and Refutations, s. 63. 364 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 287. 365 Popper, Objective Knowledge, s. 10 - 11.

Page 83: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

83

çalışmaların yürütülmesine devam edilmiştir.” Ancak unutulmamalıdır ki, olasılık

kavramı, bilimsel çalışmalar için kurtarıcıdan çok, yanıltıcı olmuştur.366

Sonuç olarak Popper’ın tümevarıma ilişkin görüşlerini özetleyecek olursak:

“1) Tümevarım, gözleme dayalı bir çıkarsama, bir mittir; ruhbilimsel bir olgu,

bilimsel bir yöntem, ya da günlük yaşama ilişkin bir olgu değildir.

2) Bilimsel yöntem, tahminlerle çalışır. Bazen, tek bir gözlem bile sonuca

ulaşmak için yeterlidir.

3) Tekrarlanan gözlem ve deneyler, bilimsel tahminler ya da varsayımlar için

birer deneme aracı, çürütme girişimidir.

4) Tümevarımın bu kadar yaygın kabul görmesinin nedeni, bir sınır koyma

ölçütüne duyulan ihtiyaçtır. Bu ihtiyacı, geleneksel ve yanlış olarak, sadece

tümevarımın karşılayabileceği düşünülmektedir.

5) Böyle bir tümevarım anlayışı, doğrulanabilirlik ölçütü gibi hatalı bir

yaklaşımın da benimsenmesine neden olur.

6) Tümevarımın, kuramları kesin değil, olası kıldığını söylemek, yöntemin

yanlışlığını gidermez.”367

Popper için bu sorunun çözümü ancak, yanlışlanabilirlik, denenebilirlik ve

eleştirel akılcığın doğru bir şekilde kullanılmasıyla mümkün olacaktır. Bunların

yanında, Popper’ın yöntem açısından bir diğer çözüm önerisi, tümevarım yerine

tümdengelimsel mantığı kullanmaktır.

3.3. “Çözüm Önerisi” Olarak Tümdengelim

Popper, yöntem anlayışına “bilimin ışıldak kuramı” adını verir. Bu kurama

göre, bilimsel bir araştırma, her zaman belli bir alana odaklanmış; zihinde belli

beklenti ve hedeflerle gerçekleştirilmiştir.368 Popper’ın bahsettiği bu yöntem, genel

olarak koşullu, tümdengelimsel mantıktır ve şu şekilde işler:

366 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 359. 367 Popper, Conjectures and Refutations, s. 70-71. 368 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s.140.

Page 84: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

84

“1) Belli bir varsayım ortaya atılır.

2) Bu varsayımdan bazı sonuçlar çıkarılır.

3) Deneyim ve gözlemle öngörülen sonuçların, ortaya çıkıp çıkmadığı

araştırılır.

4) Eğer beklenen sonuç, ortaya çıkmazsa varsayım yanlışlanmış olur. O

zaman, yeni bir varsayıma ihtiyaç vardır.

5) Eğer beklenen sonuca ulaşılmışsa, varsayım belli ölçüde desteklenmiş

demektir. Onu, daha fazla desteklemek ve yeni sonuçlara ulaşmak için üçüncü aşama

tekrarlanır.”369

Bu süreçte zihin, “tümel” ve “genel” bir önermeden, “tekil” veya “tikel” bir

önermeye geçer. Bu, kaplamı geniş olandan, kaplamı dar olana bir geçiştir.

Sebeplerden sonuçlara, müessirden esere, kanunlardan olaylara, prensiplerden

sonuçlara geçiş yoluyla da yapılır.370

Popper, neden bu yöntemi tercih etmiştir? Bu sorunun cevabı aslında açıktır.

Ona göre, tümdengelimsel çıkarsamalar geçersiz olabileceği gibi geçerli de olabilir,

oysa tümevarımsal çıkarsamalar asla geçerli değildir.371 Ayrıca, Popper’ın bilimsel

yöntemi eleştiriye, bir takım varsayımlar öne sürüp, onları çürütme yöntemine

dayanmaktadır. Tümdengelimin formülasyonu incelendiğinde, bu yöntemin,

Popper’ın eleştirel akılcılık ve yanlışlanabilirlik ilkeleriyle yakından ilişkili olduğu

fark edilecektir.

Popper, tümdengelimsel yaklaşımı tartışmaya başlamadan önce, “bilgi

psikolojisi”yle “bilgi mantığı” arasındaki farka dikkat çeker. Bu fark, tümdengelim

açısından önemlidir. Popper, bilgi mantığının, olguların sorgulanmasıyla değil,

geçerliliğin sorgulanmasıyla ilgilendiğini söyler. Bilgi mantığı, bir önermenin

savunulup savunulamayacağı, önermenin denenebilir olup olmadığı, bilinen diğer

önermelerle mantıksal olarak bağlı olup olmadığı, ya da onların karşıtı olup olmadığı

369 Chris Horner – Emrys Westacott, Felsefe Aracılığıyla Düşünme, s. 120. 370 İbrahim Emiroğlu, Ana Hatlarıyla Klasik Mantık, Asa Yay., İstanbul, 1999, s. 154. 371 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 596.

Page 85: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

85

gibi sorularla ilgilenir. Olguların sorgulanması ise, “bilgi psikolojisi”nin görevidir.

“Yeni bir şeyin akla nasıl geldiği” sorusuna bilgi mantığı değil bilgi psikolojisi cevap

verir. Bu nedenle, Popper, bir fikrin ortaya nasıl çıktığının araştırılmasıyla, onun

mantıksal irdelemelerdeki yöntem ve sonuçlarının araştırılması arasında kesin bir

ayrım yapılmasını ister.372 Bu durumda, tümdengelim, bilgi mantığının alanında

görev yapacaktır.

Popper için tümdengelimsel mantığın en önemli işlevi, eleştiriye zemin

hazırlamasıdır. Tümdengelimsel mantık, mantıksal çıkarımların, ya da mantıksal

neden-sonuç ilişkisinin geçerliliği kuramıdır. Mantıksal bir neden-sonuç ilişkisinin

geçerliliği için gerekli ve önemli koşul şudur: Geçerli bir çıkarımın öncülleri eğer

doğruysa, ulaşılan sonuç da doğru olmak zorundadır. Yani, tümdengelimsel mantık,

doğrunun öncüllerden sonuca aktarılması kuramıdır. Eğer öncüller doğru, çıkarım da

geçerli ise, sonucun da doğru olması gerekir. Bu nedenle, geçerli bir çıkarımda sonuç

yanlışsa, tüm öncüllerin doğru olması mümkün değildir. Bu basit ama önemli fark, şu

şekilde ifade edilebilir: Tümdengelimsel mantık, yalnızca öncüllerden sonuca,

doğrunun aktarılması değil, aynı zamanda da sonuçtan, en azından öncüllerden

birine, yanlışlığın geri aktarılması kuramıdır. Bu özelliğiyle tümdengelimsel mantık,

rasyonel eleştiri kuramına dönüşür.373

Tümdengelimin bilimsel işlevine gelince, Popper, bilimin kuramlarla yani

tümdengelimsel sistemlerle çalıştığını söyler. Bunun iki nedeni vardır. Birincisi, bir,

kuram ya da tümdengelimsel sistem, açıklama girişimi ve bu nedenle, bilimsel bir

problemi çözme girişimidir. İkincisi, kuram yani tümdengelimsel sistem,

çıkarımlarıyla rasyonel açıdan eleştirilebilir bir önermedir; yani rasyonel eleştiriden

geçen bir çözüm önerisidir.374

Bir başka ifadeyle, tümdengelimin görevi, kuramları denemektir. Bu deneme,

dört boyutta yapılır. Varsayım ya da kuramsal dizge içinde çelişmezliğin varolup

olmadığını ortaya koymak için sonuçların kendi aralarında mantıksal açıdan

372 Popper, a.g.e., s. 54 -55. 373 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 90. 374 Popper, a.g.e., s. 91.

Page 86: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

86

karşılaştırılması; kuramın emprik-bilimsel nitelikte olup olmadığını görmek için

yapılan, kuramın mantıksal biçimine ilişkin inceleme; test edilecek kuramın ( eğer bu

kuramın uygunluğu, diğer denemelerde kanıtlandıysa), bilimsel ilerlemeler için

önemli olup olmadığını belirlemek amacıyla, diğer kuramlarla karşılaştırılması; son

olarak türetilmiş sonuçların “emprik” uygulamalarla test edilmesi.375 İşte

tümdengelimin devreye girdiği boyut, bu son boyuttur. Popper, bu evrede

tümdengelimin işleyişini şöyle izah eder: Öncelikle, dizgeden emprik açıdan basit,

denenebilir ya da uygulanabilir tekil sonuçlar (tahminler ya da kestirimler),

tümdengelimsel olarak türetilir ve bunlardan, özellikle bilinen dizgelerden

türetilemeyen, ya da onlarla çelişik olanlar seçilir. Bu sonuçların geçerliliğine, pratik

uygulamalar, deneyler, gözlemler vs. ile karar verilir. Sonuç olumlu ise, tekil

sonuçlar benimsenir ve doğrulanır; olumsuzsa sonuçlar yanlışlanır; böylece

sonuçların tümdengelimsel olarak türetildiği dizge de yanlışlanmış olur. Burada

gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta, olumlu kararın dizgeyi, yalnızca

geçici bir süre için, geçerli kıldığıdır. Sonraki aşamalarda, olumsuz bir kararla dizge

yanlışlanabilir.376 Bu şekilde, bilimsel kuramlar tümdengelimsel yöntemle sınanmış

olur.

Tümdengelimsel bir çıkarsama ne zaman doğrudur? Aslında bu sorunun cevabı

kuramların tümdengelimsel deneme süreciyle alakalı açıklamalara bağlıdır. Ancak,

biraz daha net bir şekilde soruyu cevaplamaya çalışırsak; tümdengelimsel bir

çıkarsama, ancak ve ancak doğruluğu, öncüllerden sonuca değişmeden aynen

aktarması halinde geçerlidir. Yani, ancak aynı mantıksal formun bütün çıkarımları,

doğruluğu aktardığı takdirde geçerlidir. Kısacası, bir tümdengelimsel çıkarsama,

ancak bir karşıt örnek bulunmadığı takdirde geçerlidir.377

Popper, tümdengelimi ve işleyişini bu şekilde izah ettikten sonra, tümdengelim

ve tümevarım arasındaki farka da değinir. Ona göre, tümdengelimcilik ve

tümevarımcılık arasındaki karşıtlık bazı bakımlardan akılcılık ve deneycilik

arasındaki klasik ayrıma tekabül eder. Bacon’dan itibaren bütün İngiliz deneycileri,

375 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 56 - 57. 376 Popper, a.g.e., s. 57. 377 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 205.

Page 87: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

87

bilimleri, kendilerinden tümevarım yoluyla genellemelerin elde edildiği gözlemlerin

toplanması olarak düşünürken; Descartes, bütün bilimleri tümdengelimsel sistemler

şeklinde düşünmüştür. Fakat Descartes, ilkelerin, tümdengelimsel sistemlerin

öncüllerinin, emin ve apaçık, “açık ve seçik” olması gerektiğine inanır. Descartes

için bu ilkeler, aklın basiretine dayanır. Kant’ın ifadesiyle söylenecek olursa bu

ilkeler, sentetiktirler (ve apriori olarak geçerlidirler). Oysa Popper’a göre, bu ilkeler,

deneme niteliğindeki tahminler veya hipotezlerdir. Bu hipotezler de, ilke olarak

çürütülebilir niteliktedir.378

Popper, bu iki yöntem arasında ortak yönler bulunduğunu söyleyenleri de

eleştirir. Bu iddianın sahiplerine göre, “tümdengelimin geçerliliği, geçerli bir yolla

kanıtlanamaz. Zira bu, mantığın mantıkla kanıtlanması anlamına gelir ki, bu durum

döngüseldir. Buna rağmen, bu tür döngüsel argümanlar görüşlerimizi netleştirip

güvenimizi kazanabilir. Aynı şey, tümevarım için de doğrudur. Tümevarımsal

muhakeme vazgeçilmez bir şey olmasa bile, yararlı ve yardım edici bir şeydir.”379

Popper, tümevarımı kurtarmaya yönelik, bu benzerlik iddiasını, şu şekilde eleştirir:

“Bir tümdengelimsel çıkarsama, şayet bir karşıt örnek yoksa geçerlidir. Dolayısıyla

elimizde, objektif bir eleştirel deneme yöntemi vardır. Herhangi tümdengelimsel bir

kurala, bir karşıt-örnek inşa etmeyi deneyebiliriz. Eğer başarılı olursak, o zaman

çıkarsama ya da çıkarsama kuralı geçersizdir; isterse bu, bir kısım insanlarca, hatta

herkes tarafından, sezgisel olarak geçerli kabul edilsin.”380

Kısacası Popper’a göre, tümdengelimsel çıkarsamanın geçersiz olduğu

durumlar olsa da, geçerli olduğu durumlar da vardır; ancak tümevarımsal bir

çıkarsama hiçbir zaman doğrulanamaz. Popper’a göre, bilim, tümevarımsal ve

doğrulanabilir bir yapıya değil; eleştirel akılcılıktan temel alan, tümdengelimsel

yöntemle işleyen, yanlışlanabilir ve sınanabilir bir yapıya sahiptir.

378 Popper, Tarihselciliğin Sefaleti, s. 141. 379 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 209. 380 Popper, a.g.e., s. 209.

Page 88: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

88

IV. BÖLÜM SOSYAL BİLİMLER

4.1. Bilim-Sosyal Bilim İlişkisi

Popper, doğa bilimleri ve sosyal bilimler arasındaki ilişkiyi anlatırken,

“yöntem” öğretisinden yola çıkar. O, konuya ilişkin görüşlerini, “Tarihselciliğin

Sefaleti” ve Açık Toplum ve Düşmanları I-II ” adlı eserlerinde ayrıntılı bir biçimde

ortaya koyar. Onun konuyla ilgili en temel tezi, sosyal bilimlere olan ilginin, doğa

bilimlerine olan ilgi kadar eski olduğu ve doğa bilimlerinde (özellikle fizikte)

kullanılan yöntemin sosyal bilimlere de aktarılabileceğidir.381 Popper, yöntem

açısından sosyal bilimlere yaklaşımı, iki başlık altında toplar. Buna göre, fiziğin

metotları sosyal bilimlere de uygulanır, fikrini savunan görüşü “tabiatçılık taraftarı”

veya “pozitif”; fiziğin metotları sosyal bilimlere uygulanamaz diyenleri ise,

“tabiatçılık aleyhtarı” veya “negatif” olarak adlandırır. Popper’a göre, metotla

ilgilenen birinin, tabiat taraftarı, ya da tabiat aleyhtarı bir öğretiyi mi; yoksa her

ikisini birleştiren bir yaklaşımımı benimseyeceği, bu kişinin bilimsel anlayışıyla

yakından alakalıdır.382

Popper, sosyal bilimlerde metot konusunu tartışırken, büyük oranda tarih bilimi

ve bu bilimin kullandığı yöntemden yola çıkar. Sosyal bilimlere ilişkin görüşlerini,

“tarihselcilik”e yaptığı eleştiriler üzerinden açıklar. Popper’a göre, tarihselci

düşüncenin temelinde, “tarihî zorunluluk” fikri yatar.383 Tarihselcilik, tarihsel ön-

görünün sosyal bilimlerin asıl hedefi olduğunu ve bu hedefe, tarihsel evrimin

temelinde yatan “ritimler” ve “örüntüler”, “kanunlar” ve “yönelimler”in açığa

çıkarılmasıyla ulaşılabileceğini kabul eden bir yaklaşım tarzıdır.384 Bunlar, tarihî

olayların gelişimi üzerine kehanette bulunmalarını mümkün kılan, tarihsel yasaları

381 Popper, Tarihselciliğin Sefaleti, s.27. 382 Popper, a.g.e., s. 28. 383 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları-I, s. 3. 384 Popper, Tarihselciliğin Sefaleti, s. 29.

Page 89: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

89

keşfetmiş olduklarına inanırlar.385 Kısacası, tarihselciliğin merkezi öğretisi, toplumun

evrim kanununu açığa çıkararak, geleceği önceden haber vermektir, denebilir.386

Popper’a göre, tarihselci düşüncenin temeli Platon’a kadar uzanır. Platon’a

göre, bütün toplumsal değişim, bozulma, çürüme ya da soysuzlaşmadır ki, bu da

tarihi bir gelişim yasasıdır. Ona göre, yaşadığı çağ, belki de ulaşılabilecek en aşağı

düzeyde düşkünlük çağıdır ve bu çağdan önceki tüm dönemler de, içlerinde bir çeşit

çürüme eğilimi barındırmaktadır. Ancak Platon, bu tarihi çürüme yasasının, insan

tarafından akıl yoluyla çiğnenebileceğine ve tarihin kontrol altına alınabileceğine;

böylelikle yeryüzünde mükemmel bir siyasi yapı oluşturulabileceğine inanır.387

Tarihselciliği savunan pek çok düşünür olmakla birlikte, Popper’ın bu konuda

düşüncelerini ele alıp eleştirdiği bir diğer isim K. Marx olmuştur. Marx’ın görüşleri

Platon’unkinden biraz daha farklı olmakla birlikte, temelde tarihselci bir karakter

göstermektedir. Marx’a göre, tarihin akışı önceden ana hatlarıyla belirlenmiştir. Bu

akışı tamamen değiştirmek mümkün olamasa da, yapılması gereken, tarihin akışını

önceden tahmin etmek ve bu akışı sekteye uğratabilecek engelleri ortadan kaldırmak;

bir başka ifade ile, “ortaya çıkması zorunlu olan şey”in gerçekleşmesine yardımcı

olmaktır.388

Popper, doğa bilimlerinin yöntemlerinin, sosyal bilimlere uygulanamayacağını

söyleyen tarihselcilerin temel tezinin, sosyal hayattaki düzenlilikle fizik dünyadaki

düzenliliklerin birbirinden farklı oluşu, olduğunu söyler. Bu farklılık iddiasına göre,

fizik kanunları değişmez nitelikte iken, sosyal kanunlar önceden yapılan tahminlere

dayalı olarak değiştirilebilir.389 Popper, bunlarla birlikte en sık kullanılan tarihselci

tezlerin, “genelleme”, “deney”, “yenilik”, “karmaşıklık” gibi tezler olduğunu

söyler.390

385Popper, Açık Toplum ve Düşmanları-I, s. 3. 386 Popper, Tarihselciliğin Sefaleti, s. 115. 387 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları-I, s. 21-23. 388 Popper, Açık Toplum ve Düşmanları- II, s. 88. 389 Popper, Tarihselciliğin Sefaleti, s. 31. 390 Popper, a.g.e., s. 32.

Page 90: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

90

Bu tezlere genel hatlarıyla bakacak olursak, tarihselcilerin kullandığı ilk tezin

“genelleme” olduğu görülür. Onlara göre, fiziğin metodu, sosyal bilimlere

uygulanamaz; çünkü fiziğin ilgi alanı olan tabiattaki düzenlilikler, değişmez

niteliktedir. Bu nedenle, tabiat bilimlerinde genellemelere daha kolay gidilebilir ve

bu genellemeler, her zaman, her yerde geçerli olabilir. Oysa, sosyal bilimlerdeki

kanunlar, değişmez nitelikte değildir. Bu nedenle, genelleme yapmak, tabiat

bilimlerinde olduğu kadar kolay olmaz. Ayrıca, ulaşılan genellemeler, tabiat

bilimlerindeki kadar kesin de değildir. Onlara göre, böyle kesin genellemeler

olduğunu varsaymak, toplumun değişen ve gelişen yönünü göz ardı etmek

demektir.391

Tarihselcinin bir diğer itirazı, fiziğin kullandığı deney metoduna ilişkindir.

Fizik, deney metodunu kullanır; yani yapay kontrol ve yapay soyutlamaya

başvurarak, benzer şartların yeniden meydana getirilmesini ve bunun sonucu olarak

da belli etkilerin meydana gelmesini sağlar. Bu metot, açıkça, şartların benzer olduğu

yerde, benzer şeylerin meydana geleceği düşüncesine dayanır. Tarihselci, bu

metodun sosyolojide uygulanma kabiliyeti olmadığını iddia eder. Çünkü benzer

şartlar yalnızca bir tek dönemin sınırları içinde gerçekleştiğinden, herhangi bir

deneyden elde edilen sonuç, çok sınırlı bir geçerliliğe sahip olacaktır. Örneğin,

Robinson Cruose ve soyutlanmış bireysel ekonomisi, problemleri tamamen fertlerin

ve grupların karşılıklı hareketlerinden kaynaklanan bir ekonomi için, hiçbir zaman

önemli bir model olamaz.392

Tarihselcilerin bir diğer tezi “yenilik”tir. Tarihselci, büyük ölçekli sosyal

deneylerin tıpatıp benzer şartlarda tekrarlanabilme imkânını reddeder; çünkü önceki

deney, bir sonraki olayın şartlarını etkileyecektir. Bu tez toplumun, tıpkı bir

organizma gibi, çoğunlukla onun tarihi diye isimlendirilen, bir çeşit hafızaya sahip

olduğu düşüncesine dayanır. Buna göre, toplum da organizma gibi, deneyim yoluyla

öğrenir. Gelenekler bu durumun en net göstergesidir. Ancak bu düşünce, tarihin

kendini tekrar ettiği anlamına gelmez; çünkü sosyal hayattaki en temel özellik

değişim ve yeniliktir. Bu nedenle, tarih tekrar etmiş gibi görünse de, asla aynı 391 Popper, a.g.e., s. 32-33. 392 Popper, a.g.e., s. 34.

Page 91: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

91

seviyede bir tekrar söz konusu olamaz. Tarihselciler, fizik içinse durumun tam tersi

olduğunu iddia ederler. Çünkü fiziğin tasvir ettiği dünyada, gerçek yenilik

denebilecek hiçbir şey yoktur. Fizikteki yenilik düzenleme ve terkiplerin

yeniliğinden ibarettir.393

Tarihselcilerin sosyolojiyi fizikten ayırdıkları bir başka nokta da,

“karmaşıklık”tır. Onlara göre, sosyal yapı, fiziksel dünyadan en az iki kat daha

karmaşıktır.394

Tarihselciler bu gibi tezlerle, fiziğin metotlarının sosyal bilimlere

uygulanamayacağını iddia ederler. Bundan dolayı, sosyal bilimler için tarihsel

yaklaşım metodunu kullanmayı önerirler. Onlara göre, sosyal bilimlerde kullanılması

gereken metot, doğa bilimlerinin tersine, sosyal olgunun derinlemesine ele alınıp

incelenmesine dayanır. Buradan hareketle, fizik ile tarihin kullandığı yöntemin

farkları şunlardır: Fizik nedensel açıklamayı amaçlar, sosyoloji ise anlam ve amacı

açıklamaya çalışır; fizikte olaylar, kesin ve nicel bir şekilde, matematiksel formüller

yardımıyla açıklanır; sosyoloji ise, tarihi gelişmeleri daha nitel bir tarzda; mesela

çatışan eğilimler ve amaçlar şeklinde, ya da “mili karakter” veya “çağın ruhu” gibi

terimlerle anlamaya çalışır. Bundan dolayı, fizik, tümevarımsal genellemelerle

çalıştığı halde, sosyoloji, duygudaş hayal gücü (sympathetic imagination) yardımıyla

çalışır. Fizik evrensel tek biçimliliklere ulaşabilir ve tek tek olayları bu tür tek

biçimliliklerin örnekleri olarak açıklayabilirken, sosyolojide nev’i şahsına münhasır

olayların ve onların çıkarlar, eğilimler ve kaderlerin belirli mücadelesi içinde oluşan

belirli durumlarda oynadıkları rolün, sezgisel yoldan anlaşılmasıyla yetinmek

zorundadır.395

Popper, tarihselcilerin fiziksel metoda gösterdikleri karşıt tavrın yanında, fizik

ve sosyal bilimler arasında ortak bir öğe bulunduğu fikrine de karşı çıkmadıklarını

söyler. Bu ortak öğe, her iki alanın da teorik ve emprik olmayı amaçlıyor olmasıdır.

Sosyolojinin teorik bir disiplin olduğunu söylemek, onun tümel kanunlar ve teoriler

393 Popper, a.g.e, s.34-36. 394 Popper, a.g.e., s. 36- 37. 395 Popper, a.g.e., s.43.

Page 92: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

92

yardımıyla olayları açıkladığını söylemek demektir. Sosyolojinin emprik olması ise,

onun deneyimle desteklendiğini; açıkladığı ve tahminlerde bulunduğu olayların,

gözlemlenebilir olgular olduğunu ve gözlemin ileri sürülen herhangi bir teorinin

kabul veya reddedilmesinde temel unsuru teşkil ettiğini söylemektir. Buradan

hareketle, fiziğin başarısı gibi, sosyolojinin de başarısının tahminlerinin teyit

edilmesine bağlı olduğu söylenebilir.396

Sonuçta, tarihselcilerin de kabul ettiği bu ortak noktadan hareketle Popper,

onların tam tersi bir sonuca, yani iki alanın metotlarının ortak olması gerektiği

sonucuna ulaşır. Ona göre, ister tabiat bilimleri ister sosyal bilimler, bütün teorik ya

da genelleyici bilimler, aynı yöntemi kullanır.397 Popper’a göre, diğer bilimlerde

olduğu gibi, sosyal bilimlerde de yöntemin belirlenmesine yardımcı olan temel

unsur, pratik problemlerdir; doğa bilimlerinde olduğu gibi sosyal bilimlerde de

problemlerden yola çıkılır.398 Popper, iki alan arasındaki ortak yöntemin gözlem ve

deneye dayalı, bir çeşit “genelleme” ve “tümevarım” süreci değil;399 daima

tümdengelimci, nedensel açıklamalar yapan ve onları test eden bir metot olduğunu

söyler.400 Popper, metodun işleyişini şöyle özetler: Test edilecek hipotezden, bu

amaç için problematik kabul ettiğimiz başka önermeler ile birlikte tümdengelim

yoluyla bir teşhiste bulunulur. Daha sonra bu teşhis, mümkün olan her yerde,

deneysel ve diğer gözlemlerin sonuçlarıyla karşılaştırılır. Bu sonuçlarla uyuşması,

kesin olarak olmasa da, hipotezin doğrulanması demektir; sonuçlarla uyuşmaması

halinde ise, hipotez çürütülmüş ya da yanlışlanmış kabul edilir. Yapılan testler

sonucu, testlere dayanabilen hipotezler kabul edilirken; dayanamayanlar ise

reddedilir. Bütün testler, aslında, yanlış teorileri ayıklamaya, yani test tarafından

yanlışlandığı takdirde reddetmek üzere bir teorinin zayıf taraflarını bulma girişimleri

olarak yorumlanabilir. Popper’a göre, bu yanlışlama çabasının temelinde eleştirel

tutum vardır. Eleştirel tutuma sahip olunmadığı takdirde, araştırmalarda her zaman

bulmayı istediğimiz şeyleri buluruz.401 Kısacası, bu metot, eleştiriye dayalı bir çeşit

396 Popper, a.g.e. s.55. 397 Popper, a.g.e., s.140. 398 Popper, a.g.e., s. 74. 399 Popper, a.g.e., s. 111. 400 Popper, a.g.e., s. 140. 401 Popper, a.g.e., s. 141 - 143.

Page 93: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

93

deneme-yanılma metodudur402 ve hem sosyal bilimler, hem de tabiat bilimlerinde

kullanılan metottur.403

Özetle söyleyecek olursak, tarihselcilerin iddia ettiğinin aksine, aslında tüm

bilimler aynı yöntemi kullanır. Buradan hareketle, doğa bilimlerinde kesin bilgiye ve

kanunlara ulaşmamızı engelleyen tüm sebepler, doğa bilimleri içinde geçerlidir.

Tarihselcilerin iddia ettikleri gibi, mutlak tarihsel kanunlar yoktur. Popper, bu

düşüncesini temellendirmek için şu gerekçeleri öne sürer:

“1) Beşeri tarihin akışı, beşeri bilginin artışından şiddetli bir şekilde etkilenir.

2) Aklî veya bilimsel metotlarla, bilimsel bilgimizin gelecekteki artışını

önceden haber veremeyiz.

3) Bu sebeple, beşeri tarihin gelecekteki akış yönünü önceden haber

veremeyiz.

4) Bu demektir ki, teorik bir tarihin yani teorik fiziğe tekabül eden bir tarîhî

sosyal bilimin imkânını reddetmemiz gerekir. Tarihsel tahmin için, temel görevi

yapacak, herhangi bir bilimsel tarihsel gelişme teorisi olamaz.

5) Bundan dolayı, tarihselci metotların ana hedefi yanlış kavranmıştır ve

böylece tarihselcilik çökmektedir.”404

Buradan hareketle, denebilir ki, sosyal bilimlere ait açıklamalar fizik

bilimlerinde de olduğu gibi, bir kesinlik arz etmez. Sosyal bilimlerin açıklamaları,

eğilimleri ve tahminleri yanlışlanmaya açık birer hipotezden ibarettir ve bu nedenle

kanunmuş gibi algılanamaz; dolayısıyla bu açıklamalardan hareketle toplumsal

yapının kontrol altına alınması, ya da Platon’un yapmak istediği gibi

şekillendirilmesi söz konusu olamaz. Doğa bilimleri ve sosyal bilimler arasında

varolan bu ilişkiye ilişkin açıklamalardan sonra bilimin iç içe olduğu bir başka alan

olan felsefeyi açıklamaya geçebiliriz.

402 Popper, a.g.e, s. 111. 403 Popper, a.g.e., s. 145. 404 Popper, a.g.e, s. 24.

Page 94: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

94

4.2.Bilim – Felsefe İlişkisi Felsefeyi, “dünyayı, kendimizi ve bilgiyi anlama sorunu”405 olarak gören

Popper’ın, felsefeye yaklaşımı, bilim ve bilimsel yönteme yaklaşımıyla iç içedir. Ona

göre, felsefenin ödevi, evren ve evren içindeki yerimizi, bilgimizin tehlikeli gücünü

ve bizi iyiye ve kötüye iten güçler hakkındaki düşünceleri ortaya koymaktır.406

Popper’ın bilime ve felsefeye ilişkin tanımları dikkate alındığında, onun, felsefeyi

bilimden ayrı bir alan olarak görmediği açıkça görülür. Ona göre, felsefenin çıkış

noktası, bilimin çıkış noktasıyla aynıdır. Her iki alan da, Eski Yunanlıların evren ve

dünya düzeni hakkında ortaya attıkları felsefi spekülasyonlardan doğmuştur. Her iki

alanın da ortak ataları, Homeros, Hesiodes ve Sokrates öncesi filozoflardır; hepsinin

araştırmalarının konusu, evrenin yapısı ve bizlerin evrendeki yeri, yani kısaca

“evrenin bilgisi (kozmoloji)” problemidir. Bu problem, o zamandan bu zamana dek

süregelen en önemli bilimsel ve felsefî problemdir.407

Popper, felsefenin çıkış noktasını bu şekilde belirttikten sonra; bilim ve

felsefeye ilgi duyuşunu, bu iki alan arasındaki çıkış noktası ve dolayısıyla konuları

arasındaki ortaklığa bağlar. O, bu ilgiyi “Bilimsel Araştırmanın Mantığı” adlı

eserinin ilk İngilizce baskısına yazdığı önsözde şu şekilde ifade eder: “Bilim ve

felsefeye bu denli ilgi duymamın tek nedeni, yaşadığımız dünyanın ve insanoğlunun,

bu dünya hakkındaki bilgilerinin gizini öğrenme isteğimdendir. Bilimde ve felsefede,

uzmanlıkların yaratılmasını ve uzmanların yetkinliğine olan sakıncalı boş inançların

doğmasını, ancak, bu gize duyulan merakın yeniden uyandırılması engelleyebilir;

akılcı ve eleştirel dönemden sonraki çağa uyan ve akılcı geleneğiyle birlikte, akıl

yürütme geleneğini de büyük bir zevkle yıkmayı amaç edinmiş boş inançları yok

edebiliriz.”408

Popper, bu amaca hizmet etmek için kullandığı felsefeyi açıklarken, bilimi

açıklarken yaptığı gibi Viyana Çevresi düşünürlerinin görüşlerinden yola çıkar ve

onların felsefeye yaklaşımını eleştirir. Ona göre, Viyana Çevresi’nin felsefeye

405 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 27. 406 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 201. 407 Popper, a.g.e., s. 199. 408 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı , s.36.

Page 95: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

95

yaklaşımında Wittengestein’ın Tractatus’undaki görüşler büyük oranda etkili

olmuştur.409 Wittengestein Tractatus’unda, “felsefe konusunda yazılan çoğu cümle ve

soru yanlış değil saçmadır. Filozofların çoğunluk soru ve cümleleri, dil mantığını

anlamamamıza dayanır; bütün felsefe, ‘dil eleştirisi’dir” der.410 Wittengestein’ın

felsefî problemleri anlam problemine indirgeyen bu tavrı, Viyana Çevre’si

düşünürlerinin felsefeyi “boş sözler” bütünü olarak görmelerine ve ileride felsefenin

tam olarak yok olacağına inanmalarına neden olur.411 Felsefî sorunların var

olmadığına, olsa bile bunların sözcüklerin anlamlarına ilişkin sorunlar olduğuna

inanan dil çözümleyicilerine karşın Popper, en azından bir felsefî sorun olduğuna

inanır: Bu “kozmoloji sorunu”, yani dünyayı ve kendimizi anlayabilme sorunudur.

Popper için, buradan hareketle, tüm bilimler ve felsefe, evrenbilimin unsurlarıdır;

hem felsefe, hem de doğa bilimleri evrenbilime yaptıkları katkıdan dolayı

önemlidir.412 Popper’a göre, bu manada, aslında tüm insanlar farkında olmasalar da

birer filozoftur. Her insanın en azından, felsefî önyargıları vardır. Bu önyargılardan

çoğu, doğal olarak kabul edilen kuramlardır: Bunlar, bunlar düşünsel çevrelerden ya

da geleneklerden gelen kuramlardır. Bu kuramlar, çoğunlukla bilinç dışı kabullerdir

ve düşünülmeden eleştirilmeden kabul edilmişlerdir. Bu kuramları eleştiri ve

denemelere açmanın gerekliliği felsefeyi de gerekli kılar.413

Popper’ın bilim ve felsefe arasında ilişki kurduğu bir diğer nokta, bu iki alanın

kullandığı yöntemlerdir. O, yöntem ortaklığını da dil çözümleyicilerinin yanılgıları

üzerinden açıklar. Onlar, felsefenin yegâne yöntemi olarak “dil çözümlemesi”ni

görürler. Oysa Popper’a göre, felsefeciler, gerçeği ararken kendilerini başarıya

ulaştıracağını düşündükleri her yöntemi kullanabilirler; “yalnızca felsefeye özgü ve

felsefe için önemli bir yöntem olamaz”.414 Felsefe, kavramları, sözcükleri ve dilleri

çözümlemeye, ya da açıklamaya çalışmak değildir. Kavramlar ya da sözcükler,

yalnızca önermeleri, varsayımları veya kuramları ifade edebilmek için kullanılan

araçlardır. Bu anlamda kavramların ya da sözcüklerin, doğru veya yanlış oluşları söz

409 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 190. 410Wittengestein, Tractatus, s. 45. 411 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 190. 412 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı , s. 27. 413 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 193. 414 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı , s.28.

Page 96: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

96

konusu olamaz. Onların tek işlevi, insan dilinin betimlenişi ve temellendirilişine araç

oluşlarıdır. Bu nedenle, felsefenin amacı, anlamları çözümlemek değil, ilginç ve

anlamlı kuramların peşine düşmektir.415 Bununla birlikte, felsefenin yegâne yöntemi

denebilecek bir yöntem olmamakla birlikte, felsefe açısından oldukça önemli olan ve

felsefî olarak adlandırılabilecek bir yöntem vardır, o da “akılcı tartışma” yöntemidir

ki, bu yöntem, yalnızca felsefenin değil tüm doğa bilimlerinin de yöntemidir.416 Her

ne kadar diğer bilimler felsefeden ayrılmış olsa bile, felsefî araştırmalarda, en önemli

özellik olarak kalacak olan, bilimde, buluşlarında ve yöntemlerindeki “eleştirel”

yaklaşımdır.417 Popper, “akılcı tartışma” ve “eleştirel yaklaşım” adını verdiği

yöntemin işleyişini şöyle anlatır: “Ne zaman bir sorunun çözümünü bulduğumuza

inansak, amacımız çözümü savunmak değil, tersine tüm olanaklarımızla onu

çürütmeye çalışmak olmalıdır. Ne yazık ki, aramızda bu kurala uyan yalnızca birkaç

kişi vardır. Gerçi biz getirmesek de, başkaları eleştiriye her zaman hazırdır. Ama

getirilen eleştiri, ancak sorunumuzu açıkça formüle etmiş ve çözümümüzü belirgin,

yani eleştirel olarak tartışılabilecek, biçimde ortaya koymuşsak yararlı olacaktır.”418

Şunu hemen belirtmeliyiz ki, Popper, dil çözümleyicilerini eleştirmekle birlikte,

eleştirel yöntemin uygulanışı sırasında, dil çözümleme yönteminin katkıları olduğunu

da yadsımaz. Popper’ın ifade etmeye çalıştığı şey, dil çözümlemesinin felsefe için

tek ve vazgeçilmez yöntem olmadığı, felsefenin pek çok yöntemi bir arada

kullanabileceğidir.419

Popper, konu ve yöntem açısından ilişkilendirdiği felsefe ve bilimin konularını

“fikirler tablosu” olarak adlandırdığı bir tabloyla özetler420:

415 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 192. 416 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, s. 28. 417 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 199. 418 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığ , s. 28. 419 Popper, a.g.e., s. 28-29. 420Popper, Conjectures and Refutation, s.25.

Page 97: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

97

FİKİRLER

yani İSİMLER veya TERİMLER ÖNERMELER veyaÖNERİLER ya da ya da KAVRAMLAR KURAMLAR ki KELİMELER ÇIKARSAMALAR ile formüle edilebilirler; bunlar ANLAMLI DOĞRU olabilirler ve bunların ANLAMI DOĞRULUĞU TANIMLAR TÜRETMELER yoluyla TANIMLAN(A)MAYAN İLKEL KAVRAMLAR’a ÖNERMELER’e indirgenebilirler Bu araçlarla (indirgemeden ziyade) bunların

ANLAMI’nı DOĞRULUĞU’nu Tespit etme girişimi sonsuz bir geriye gidişe kapı aralar

Popper’a göre, bu tablonun sağ ve sol tarafları arasındaki mantıksal analoji

mükemmel olmasına rağmen, sol tarafı felsefî açıdan önemsizdir. Buna karşılık,

tablonun sağ tarafı felsefî açıdan büyük önem taşır. Bu, şu demektir: Bir teoriyi

önemli kılan onun anlamı değil, hakikate yaklaşabilme gücüdür.421 Yani felsefe

açısından önemli olan, isimler, terimler, ya da kavramlar değil, önermeler ve

kuramlardır; bunlar her ne kadar kelimelerle ifade ediliyor olsa da, kelimeler tek

başına bir öneme sahip değildir. Felsefenin amacı, kelimelerin anlamlarına ulaşmak

değil, doğruluğa mümkün olduğunca çok yaklaşmak olmalıdır.

Popper felsefenin ne olduğunu bu şekil açıkladıktan sonra, felsefenin ne

olmadığı üzerinde de durur:

“1)Felsefenin görevi, yanılgıları ortadan kaldırmak değildir.

421 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 22 - 23.

Page 98: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

98

2) Felsefe, içinde insanı şaşkına çeviren sembollerin olduğu bir sanat galerisi

değildir. Felsefeyi bu biçimde algılamak, büyük filozoflara haksızlık etmektir. Onlar,

salt estetik hedefleri amaçlamamışlardır; dâhiyane öğretilerin yaratıcıları olmak gibi

bir amaçları da yoktur. Onlar, diğer bilim adamları gibi yalnızca doğruya

ulaşabilmeyi hedeflerler.

3) Felsefi öğretiler tarihi, olası tüm düşüncelerin denendiği ve doğrunun bir yan

ürünü olarak ortaya çıkmış bir entellektüel yapıtlar tarihi değildir.

4) Felsefe, kavramları, sözcükleri ve dilleri çözümlemeye, ya da açıklamaya

çalışmak değildir.

5) Felsefe, insanın kendini zeki göstermesine yarayan bir araç değildir.

6) Felsefe, insanların felsefi karmaşadan sıyrılmasını sağlayan

(Wittengestein’ın deyimiyle) entellektüel bir terapi değildir. Buna göre,

Wittengestein, şişedeki sineğe yolunu göstermemiş, tersine, şişede yolunu bulamayan

sinekle kendini betimlemiştir.

7) Felsefe, kendini daha kesin ve daha açık biçimde ifade etme yolu değildir.

8) Bu nedenle felsefe, yakın, ya da uzak gelecekte ortaya çıkabilecek sorunların

çözümüne temel veya kavramsal çerçeve hazırlamak değildir.

9) Felsefe, çağdaş ruhun bir ifadesi de değildir. Bilimde olduğu gibi, felsefede

de bazı modalar vardır. Ancak, ciddi anlamda doğruyu arayan, zaten modayı takip

etmeyecek, ona karşı savaşacaktır.”422

Sonuç olarak, Popper’a göre, felsefe, bilim gibi, “doğruya yaklaşma” düşüncesi

üzerine kurulu olan, bu yönüyle ve yöntem anlayışıyla bilimle yakın ilişki içinde

422 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 191-193.

Page 99: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

99

bulunan, hatta bilimi tamamlayan bir unsurdur. Hem bilimin, hem felsefenin amacı

evrenin sonu gelmez gizini çözmeye çalışmaktır. Her iki alanın da en önemli özelliği,

sonu gelmez bir faaliyet oluşlarıdır. Bilim ve felsefe arasındaki ilişkiden bu şekilde

bahsettikten sonra, Popper göre, bilimle yakından alakalı olan bir başka alana,

sanata geçebiliriz.

4.3. Bilim-Sanat İlişkisi

Popper’ın eserlerinde vurgu yaptığı konulardan biri de sanattır. O, genellikle

müzik ve şiir gibi sanat dalları aracılığıyla genel olarak sanatla ilgili düşüncelerini

açıklar. Popper, sanatı iki açıdan ele alır. Birincisi, sanatın Popper’ın düşünsel

gelişimine yaptığı katkı; ikincisi ise bilim-sanat ilişkisidir.

Sanatın Popper’ın entellektüel gelişimine etkisi müzik aracılığıyla olmuştur.

Popper, çocuk yaşlarda aile içinde başlayan müzik tutkusunun, entellektüel

gelişiminde en az üç fikrin oluşmasına zemin hazırladığını söyler. Bunlardan ilki,

dogmatik düşünce ile eleştirel düşünce arasındaki farkın önemi; ikincisi “objektif” ve

“sübjektif” terimleri arasındaki farklılık; üçüncüsü ise, tarihselci düşüncelerin,

müzikte ve genel olarak sanat alanında yol açtığı tahribattır.423

Bilim - sanat ilişkisine gelince, Popper, 1979’da yaptığı “Bilim ve Sanatta

Özeleştiri” adlı konuşmasında bilim ve sanat arasındaki ortak noktaları ve

farklılıkları ayrıntılı bir şekilde açıklar. Onun iki alan arasında ilişki kurduğu ilk

nokta, bu iki alanın tutumlarıdır. Popper, sanatçıların “sanat, sanat içindir”

yaklaşımının altında yatan anlayışın, doğa bilimleri için de geçerli olduğunu söyler.

Sanatçı, nasıl ki, sadece sanatı için faaliyette bulunuyorsa, doğa bilimci de sadece

öğrenme amacıyla araştırma yapar. Buna bağlı olarak, Popper, “doğa bilimleri,

uygulamalarıyla değer kazanır” görüşünü reddeder. Ona göre, araştırmacı kuramının

pratik uygulamalarını düşünmez. Örneğin, ne Planck, ne de Einstein, ne Rutherford

ne de Bohr, atom kuramının pratikteki uygulamalarını düşünmüşlerdir. Tersine, belli

bir zamana kadar bunların kuramları, uygulamaları olanaksız kuramlar olarak

423 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 70 - 72.

Page 100: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

100

görülmüştür. Zaten onların amacı da, pratik olarak uygulanabilir kuramlar ileri

sürmek değil, dünyanın gizemini çözebilmektir.424

Popper’a göre, hem bilimin, hem de sanatın kökeni Eski Yunan’a, Homeros ve

Hesiodes’in destanlarına kadar uzanır ve buradan önemli oranda beslenir.425 Her iki

alanın da temelinde, hayatı başka gözlüklerle görmemizi sağlayan ve gündelik

olayları, hayal gücüyle açıklamaya çalışan bir çeşit yaratıcılık vardır. Bilim de, sanat

da hayal gücümüzün ve sezgilerimizin eseridir.426 Bilim ve sanattaki ortak

yaratıcılık, dogmayı ve miti bizi bilinmeyene götüren araçlar olarak kullanarak,

dünyayı keşfetmeye, düzenlilikleri bulmaya, kuralları incelemeye, kaybolan

düzenliliklerin ve kuralların yerine yenilerini oluşturmaya çalışırız. Bu yolla

yaptığımız keşifler vasıtasıyla, antik çağlarda hayal bile edilmeyecek yeni dünyalar

inşa etmeyi deneriz.427 Popper’a göre, bilim ve sanatın ortak çıkış noktası olan hayal

gücü ve yaratıcılık, etkisini tüm zamanlarda sürdürür. Hem bilim, hem sanat,

kendimizi ve dünyayı anlamlandırmada kullandığımız mitlerin saf yorumlarından

ibarettir.428

Popper’a göre, bilim adamı ve sanatçıyı birleştiren bir diğer nokta, kullandıkları

yöntemdir. Önceki bölümlerde, bilimin deneme - yanılma süreciyle ilerlediğini öne

sürülen kuramların rasyonel eleştiri yoluyla çürütülerek test edildiğini söylemiştik.

Popper’a göre, sanatçı da bilim adamı gibi, deneme yanılma süreciyle öğrenir.429 Bu

süreçte, eleştiri, sanatçı için önemli rol oynar: İki tür eleştiri vardır. İlki edebî, estetik

eleştiridir ki, bizi mitlerden sanata; ikincisi rasyonel eleştiridir ki bizi mitlerden

bilime götürür.430 Sanat eserinin çıkış noktası, bir problem, yahut –opera ya da ayin

yazmak gibi- tek bir amaç olabilir. Sanatçı, eserini oluştururken ana hatlarıyla

yapmak istediğini tasarlar. Ancak, uygulamaya geçildiğinde, yani tasarı

somutlaştırılmaya başladığında, bir takım eksiklikler veya hatalarla karşılaşılabilir.

Bu hatalar ve eksikler giderildikten sonra, tasarlanan ideal şekliyle, mevcut eser

424 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 246. 425 Popper, a.g.e., s.246. 426 Popper, a.g.e., s. 68. 427 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 246-247. 428 Popper, a.g.e, s. 247. 429 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 85. 430 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 247.

Page 101: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

101

arasında değerlendirmelerde bulunulur ve eserin ideale ne kadar yaklaştığı test edilir.

Bu süreçte sanatçının kullandığı yöntem “eleştiri”dir. Ancak sanattaki eleştiri, bir “öz

eleştiri”dir.431 Bilime gelince, bilim kuramlarla ve varsayımlarla ilerler. Bilimsel

çalışmada amaç, doğruya, olabildiğince fazla yaklaşmaktır ve bu süreçte, bilim de

sanat gibi deneme yanılma ve “eleştiri” yöntemlerini kullanır. Ancak, bilim ve

sanattaki eleştiri birbirinden farklıdır. Sanat yalnızca “öz eleştiri” yi kullanırken,

bilim, öz eleştirinin yanında karşılıklı eleştiri de kullanır. Çünkü bir doğa bilimci,

hatasını fark edemese de, bir başkası hatayı mutlaka görüp eleştirecektir.432 Kısacası,

bilimin yöntemi rasyonel eleştiridir ve rasyonel eleştiri, içinde hem öz eleştiriyi hem

de dışardan gelen eleştirileri barındırır. Belki de bilim ve sanat arasındaki en bariz

fark da budur. Bilimi bilim yapan da, kendini dışarıdan gelen eleştirilere açık tutması

ve katı testler açık olmasıdır.

Bilim ve sanat ilişkisine dair üzerinde durulabilecek bir diğer nokta, hem bilim

adamı, hem de sanatçı için hayal gücünün yanında, sezgi ve biçim duygusunun

taşıdığı önemdir. Ancak, arada önemli bir fark vardır. Sanatçı, bu özelliklerini

eserine tamamen yansıtabilmesine rağmen; bilim adamı bu özelliklerinin kendisini

zaman zaman yanlışa düşürebileceğinin bilincindedir. Bu nedenle de, kuramını

denemelere açık tutar. Sonuçta, bir sanat eseri, son şeklini aldıktan sonra

düzeltilemezken; bilimsel kuramlar, sanat eserinden farklı olarak, düzeltmelere her

zaman açıktır.433

Popper, bilim ve sanatın ortak yönlerini ve farklılıklarını ana hatlarıyla böyle

anlattıktan sonra, iki alan arasındaki bağı belirtmek için, Kepler’den şu alıntıyı yapar:

“Evet, gök cisimlerinin hareketi sonsuz bir konserdir: duyarak ya da seslenerek

değil, akıl yoluyla algılanabilen bir konserdir. Çünkü bu gök cisimleri, gerilimler ve

uyumsuzluklar içinde hareket eder, müzisyen de, doğadaki bu uyumsuzluğu zaten

senkoplarla ve susmalarla anlatmaya çalışır. Dolayısıyla eski zamanlarda

bilinmeyen, ama sonunda Yaratıcının taklitçisi olan insan tarafından keşfedilmiştir -

431 Popper, a.g.e, s. 250-251. 432 Popper, a.g.e., s. 251. 433 Popper, a.g.e, s. 251.

Page 102: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

102

bir çok parçanın uyum içinde şarkı söylemesini sağlayan kurallardan daha harika

veya daha yüce bir şey yoktur- ; böylelikle, bir çok sesin uyumlu senfonisi yoluyla,

insan bir saat gibi kısa bir zaman diliminde gerçekten de alemin zaman içindeki

ebediyetini aklına getirebilir ve müzikle zevkine varılan büyük mutlulukla, Tanrı’nın

yankısını duyabilir, Tanrı’nın kendi eserlerinde duyduğu gönül hoşluğuna

erişebilir.”434

Bu alıntıdan hareketle, doğa bilimleri ve sanatın birbirinden ayrılması mümkün

olmayan iki alan olduğunu söyleyebiliriz. Her ikisi de insanın dünyayı, kendini vs.

anlama sorununa (Popper buna kozmoloji sorunu der) verilen farklı cevapları içerir.

Cevaplar farklı olsa da çıkış noktası ve kullanılan yöntem aynıdır. Bilim ve sanat

ilişkisinden sonra, bu bölümde ele alınan son konu bilim-din ilişkisi olacaktır.

4.4. Bilim- Din İlişkisi

Bilim ve din arasında doğrudan bir ilişki var mıdır; varsa bu ilişkinin mahiyeti

nedir? Yoksa, bu alanlar birbirlerinden tamamen bağımsız mıdır? Bilim felsefesi

bünyesinde çokça ele alınıp tartışılan bu sorulara, net bir cevap bulunduğu

söylenemez. Bu iki alan arasında, bir çeşit ilişkinin olduğunu söyleyenler olduğu

gibi; bu iki alanın, birbirinden tamamen bağımsız olduğunu söyleyenler, hatta, dinin

anlamsızlığını öne sürenler de olmuştur. Popper’ın bu konuya yaklaşımına gelince,

öncelikle şunu söylemeliyiz ki, Popper, konuya ilişkin sorularla doğrudan

ilgilenmemiştir. Din olgusu, Popper’ın çok da üzerinde durduğu bir kavram değildir.

O, teolojiye olan ilgisinin, henüz on beş yaşlarında iken, Spinoza’nın “ Etika” ve “

Descartes’e İlişkin İlkeler (Kartezyen Felsefesinin İlkeleri)” adlı eserlerini

inceledikten sonra kaybettiğini söyler. Popper’a göre, her iki kitap da keyfî, anlamsız

ve soru işaretleri ile yüklü tanımlarla doludur; bu kitaplar değerlendirdikten sonra

Popper, Tanrı ile ilgili olarak öne sürülen teorilerle ilgilenmez.435 Ancak şunu hemen

belirtmeliyiz ki, Popper, doğrudan dinle ilgili açıklamalar yapmayı hedeflememiş

olsa da, özellikle onun yöntem anlayışı konuya ilişkin tartışmaların yönünü

değiştirecek ve soruların cevaplanmasını kolaylaştıracak niteliktedir. Bunun yanında, 434 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 77. 435 Popper, a.g.e., s. 17.

Page 103: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

103

onun din ve toplumsal yapı arasında kurduğu bağ, pratik açıdan büyük önem

taşımaktadır.

Yöntem anlayışında yola çıkılarak, Popper’ın din-bilim ilişkisine yaklaşımı iki

temel tezle özetlenebilir. Bunlardan ilki, iddia edilenin tersine, metafiziksel

önermelerin anlamsız olmayışı; ikincisi ise, metafizik önermeleri, dolayısıyla dînî

önermeleri de, “anlamsız” kılan doğrulanabilirlik ölçütünün geçersizliğidir.

Popper’ın bu iki temel tezi, Mantıkçı pozitivistlerin görüşlerinin eleştirisi üzerine

bina edilmiştir. Bu nedenle, konunun anlaşılabilmesi, Mantıkçı pozitivistlerin

görüşlerinin tam olarak anlaşılmasıyla mümkün olacaktır.

Mantıkçı Pozitivizm akımı, Hegelci metafiziğe bir tepkidir. Onlar için felsefi

spekülasyonun hiçbir değeri yoktur; bilimsel açıdan geçerli yöntem, “deney”

yöntemidir. Onlara göre, Galileo ve Newton’dan bu yana doğa bilimlerindeki sürekli

gelişmeye karşılık, metafizikte böyle bir gelişme görülmemiştir. Gelişen ve

deneylerden yararlanan, metafizik değil de bilim olduğuna göre, bunlar arasında

önemli bir fark olmalıdır. Bilimselliğin bir ölçütü bulunarak, gereksiz olan metafizik

düşünce, bilimden tamamen tasfiye edilmelidir.436 Zaten 1929’da yayınladıkları

programlarında, Mantıkçı pozitivistler, amaçlarını şu şekilde ifade ederler:

“Amacımız, tek bir bilimin, yani insanların edinebileceği tüm bilgiler, fizik ve

psikoloji, doğa bilimleri ve edebiyat, felsefe ve özel bilimler gibi birbirinden

tamamen ayrı disiplinlere ayırmaksızın içinde toplayan bir bilimin yaratılmasıdır. Bu

amaca ulaşmanın yolu, Peano, Frege, Whitehead ve Russell’in geliştirmiş oldukları,

mantıksal çözümleme yönteminin kullanılmasıdır. Bu yöntem, bilimi metafizik

sorunlardan ve anlamsız önermelerden arındırmaktadır.437 Pozitivistlere göre, anlamlı

önermeler, bir yanda analitik olarak doğru, ya da yanlış önermeler; diğer yanda ise,

maddi olgularla ilgili konuları ifade eden veya dile getirmeyi amaçlayan önermeler

olarak ikiye ayrılabilir. Mantık ve matematiğin önermeleri birinci sınıfa; buna karşın

tarihin, doğa bilimleri ve sosyal bilimlerin önermeleri ikinci sınıfa girer. Bir olguyu

ifade eden bir önermenin, anlamlı olup olmadığına karar vermek için, pozitivistlere

göre, önce neyin onun doğruluğunun lehinde veya aleyhinde olacağı sorulmalıdır. 436 Bal, Bilginin Sosyolojik ve Felsefi Boyutları, s.13. 437 Demir, Bilim Felsefesi, s.32.

Page 104: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

104

Onun doğruluğunu veya yanlışlığını gösterecek “hiçbir şey” bulunmuyorsa, bu

önermenin bir anlamı yoktur. Yani pozitivistlere göre, bir önermenin anlamı onun

doğrulanabilmesine bağlıdır. Onların metafiziği reddetmesinin temelinde de bu

“doğrulanabilirlik” fikri bulunmaktadır. Onlara göre, metafiziğin kapsamına giren,

“Mutlak’ın tarihi yoktur”, “Tanrı vardır” gibi bir takım önermeler doğrulanamaz; bu

nedenle de anlamsızdır.438 Pozitivistlerin bu görüşlerinin oluşmasında,

Wittengestein’ın Tractatus’unda vurguladığı “dünyanın olguların toplamından ibaret

oluşu”439, “dilin sınırlarının dünyanın sınırları oluşu”440 ve anlamlılığı “dil

çözümlemesi”ne dayandıran441 görüşleri etkili olmuştur. Buna göre, metafiziksel

önermeler, olgulara karşılık gelmediği için anlamsızdır. Özetle, Mantıkçı

pozitivistlerin ana hedefi, bilimsel olanla olmayan arasına sınır koyacak bir ölçüt

bulmaktır. Bunu yapabilmek için de “anlamlılık” ve “anlamsızlık” terimlerinden yola

çıkmışlar ve doğrulama yöntemini kullanmışlardır.

Popper, Mantıkçı pozitivistlerin sınır koyma ölçütünün, beraberinde tümevarım

problemini de getirdiğini söyler442 ve özellikle Wittengestein’ın görüşlerini şiddetle

eleştirir. Wittengestein’a göre, her anlamlı önerme, mantıksal olarak tekil gözlem

önermelerine dayandırılabilmelidir; aksi halde, önerme “anlamsız”dır, fizik ötesidir.

Popper, onun bu görüşünün fizikötesiyle birlikte doğa bilimlerini de yok edeceğinin

iddia eder. Çünkü doğa yasaları da, gözlem önermelerinden mantıksal olarak

türetilemez. Wittengestein’ın anlamlılık ölçütü, doğa yasalarına tutarlı bir şekilde

uygulandığında, onlar da “anlamsız-sözde önermeler”den, “fizikötesi önermeler”den

başka bir şey olmayacaktır. Bu nedenle de, anlamlılık ve doğrulanabilirliğe dayalı

sınır koyma çabası başarısız olmaya mahkûmdur.443 Buna karşın, Popper, sorunun

çözümü için yanlışlanabilirlik ölçütünü teklif eder. Buna göre, ancak deneyim

ışığında başarısızlığa uğrayan önermeler; daha doğrusu yöntemsel denemelerle karşı

karşıya kalan ve bu denemelerin sonuçlarına göre, çürütülebilen önermeler deneyim

dünyasını dile getirirler. Böylece bilimsel olanla fizikötesi arasındaki sınır net bir

438 Ahmet Cevizci, Metafiziğe Giriş, Paradigma Yay., İstanbul, 2001, s. 99. 439 Wittengestein, Tractatus, s.13. 440 Popper, a.g.e., s.131. 441 Popper, a.g.e., s.27. 442 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 111. 443 Popper, Bilimsel Araştırmanın Mantığı , s.357.

Page 105: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

105

şekilde belirlenmiş olur.444 Popper’ın pozitivistlere yönelttiği eleştiri, yalnızca

fizikötesinin belirlenmesinde kullanılan yönteme ilişkin değildir. O, aynı zamanda

fizikötesi önermelerin “anlamsız” olduğu tezi ne de karşı çıkar. Ona göre,

pozitivistler, metafiziği anlamsız, saçma ve bütünüyle işe yaramaz kılacak bir ölçüt

ararlar; oysa, bu tür bir kriterin sıkıntı yaratması kaçınılmazdır; çünkü metafiziksel

fikirler, bilimsel fikirlerin öncüleridir.445 Bilimsel kuramlar genellikle fizikötesi

unsurlar olan mitlerden doğarlar; onlar olmaksızın ne bilimsel kuramlar, ne

doğruluk-yanlışlık fikri, ne de eleştiri mümkün olabilir.446 Bu mitler, geliştirilebilir,

denenebilir ve eleştirilebilir. Böylece, bilimsel faaliyet için önemli bir malzeme

haline gelir. Bu aslında şu demektir: Bir kuramın bilimsel olmayışı onun anlamsız,

saçma ya da işe yaramaz olması demek değildir.447 Bu nedenle pozitivistlerin,

metafiziği ortadan kaldırma talebi tamamen yersizdir.448 Kısacası, Popper’a göre,

metafizik;

“a) “Yönlendirici bir bilim”dir; ilke olarak bilgi edinme sürecinin temelinde

yatan yaratıcı merakı, hayret duygusunu teşvik eder. Mitler ve masallarla,

varsayımlar ve kuramlar arasında doğal bir süreklilik vardır; her ikisi de insan

zihninin doğa yasalarını anlama çabasının ürünüdür.

b) Mutlak anlamda metafizik bir öğreti, daha sonraki bilimsel çalışmalar için

yararlı olabilir.

c) Doğrudan test edilemeyen ve bu yüzden bilimsel bir statüye sahip olmayan

bazı metafizik öğretiler, Darwin’in kuramında olduğu gibi, gerçek bilimsel kuramlara

çerçeve sağlayabilir.”449

Buraya kadar yöntem ve metafiziğe ilişkin olarak söylenen her şey, aslında,

dolaylı olarak din için söylenmiştir. Çünkü pozitivistlerin yok etmek istedikleri

444Popper, a.g.e., s.357. 445Popper, Bitmeyen Arayış, s. 110. 446Popper, a.g.e., s. 283. 447Popper, Conjectures and Refutation, s. 50 - 51. 448 Popper, Bitmeyen Arayış, s. 123. 449 Baudouin, Karl Popper, s. 36 - 37.

Page 106: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

106

metafizik önermelerin başında dînî önermeler gelmektedir. Onlar, doğrulanamayan

her önermenin anlamsız olduğunu söylerken, dini önermeleri de reddetmiş olurlar.

Çünkü dini önermeler de, bu dünyadaki olgulara karşılık gelmez, denemelere konu

olamaz, gözlem ve deney yoluyla doğrulanamaz. Popper’ın doğrulanabilirlik

ölçütünü tersine çeviren yaklaşımı, tüm metafizik önermelerin olduğu gibi, dini

önermelerin de temellendirilmesi ve savunulmasında kullanılabilir.

Popper’ın yöntem anlayışının din üzerindeki etkisini kısaca açıkladıktan sonra,

onun toplumsal yaşam-din ilişkisini nasıl değerlendirdiğinden bahsedebiliriz.

Popper’a göre, din, sosyal bir kurumdur.450 Diğer sosyal kurumlar gibi, işleyişi insan

tarafından belirlenmektedir. Popper’a göre, Tanrı’yı algılama şeklimizde bile

düşüncelerimiz belirleyici rol oynamaktadır. O, bu durumu açıklamak için, Karl

Barth’dan bir alıntı yapar: “Tanrı dediğimizde, bildiğimizi sandığımız hiç bir şeyin,

ona ulaşamadığı veya onu kavrayamadığı,… ama bildiklerimizin hep kendi icat

ettiğimiz ve kendi hazırladığımız idollerimizden biri olduğu itirafıyla yola

çıkmalıyız. Bu, ister “tin” olsun, ister “doğa”, ister “kader”, ister “fikir”…451 Popper

yine Kant’tan yaptığı alıntıyla aynı durumu vurgular: “Gerçi sakıncalı olabilir, ama

kötü olduğunu söyleyemeyiz: Her insan, kendine göre, bir Tanrı yaratır…hatta,

ahlaki kavramların ışığında, bunu yaratmalıdır ki, Tanrıya kendini yaratan olarak

saygı gösterebilsin. Çünkü bir varlık, her hangi bir tanrı olarak da tanınmak ve tasvir

edilmek, hatta… onun gibi görünmek istiyorsa, ilkin kendisi, … onu ilahi bir varlık

olarak kabul edip saymaya, (vicdanen) hazır olup olmadığına karar vermek

zorundadır.”452 Bu alıntılardan hareketle, şu söylenebilir: Toplumsal ve bireysel her

konuda olduğu gibi, din konusunda da karar vermek tamamen özgür irademize

bağlıdır. Diğer alanlarda olduğu gibi, din alanında da düşüncelerimiz, ya da

inançlarımız eleştiriye tabi tutulabilir; bu bize düşen bir sorumluluktur.453 Din, ancak,

isteyerek kabul edildiğinde anlamlı olur. Bu durum, karşılıklı dînî hoşgörünün

oluşmasına da zemin hazırlar. Dînî hoşgörü, bireyin kişiliğine duyulan saygının bir

ifadesidir.454 Bu hoşgörü özgürlüğü de beraberinde getirir. Bu özgürlüğün

450Popper, Yüzyılın Dersi, s.29. 451 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 153 - 154. 452 Popper, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, s. 144. 453 Popper, a.g.e., s. 62. 454 Popper, a.g.e. s. 225.

Page 107: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

107

oluşabilmesi için, fikirlerimizin başkalarının eleştirilerine açık tutulması ve her an

yanılabileceğimizin farkında olmamız da şarttır. Kısacası, vicdan özgürlüğü, politik

özgürlük, düşünce özgürlüğü, başkalarının görüşlerine ve inançlarına saygı duymak

gibi pek çok erdemin temelinde dinsel yaklaşımlar bulunmaktadır.455 Bu yönüyle

şiddete karşı olan bir din anlayışıyla, liberalizm sıkı bir ilişki içerisindedir ve

Popper’a göre, liberalizm dinle işbirliği yapmadan da varlığını sürdürebilecek olsa da

iki alan arasında iş birliği şarttır.456

Sonuç olarak denilebilir ki, Popper’ın yöntem öğretisi ve metafizikle ilgili

görüşleri, bilim ve din arasında inkâr edilmesi çok da mümkün olmayan bir bağ

kurar. Özellikle, metafiziksel önermelerin bilime ilham kaynağı olduğu ve eleştirel

akılcılığın toplumsal yansımasının sonuçları olan özgürlük, hoşgörü gibi kavramların

dînî yaklaşımlarla bağlantısı göz önünde bulundurulduğunda, bu iki alan arasındaki

ilişki daha da belirgin ve önemli bir hal almaktadır.

455 Popper, Hayat Problem Çözmektir, s. 132. 456 Popper, Yüzyılın Dersi, s. 54-55.

Page 108: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

108

SONUÇ

XX. yüzyılın, önemli sistemci filozoflarından biri sayılan Popper, çeşitli

alanlarda çalışmalar yapmış olmakla birlikte, onun entellektüel ilgisinin odak

noktası, bilim felsefesi olmuştur. Bilim felsefesinden sonra, en fazla ilgi duyduğu

alanın, siyaset felsefesi olduğunu söyleyebiliriz. Onu, bu alana yönelten şey, I. ve II.

Dünya savaşları sırasında yaşadığı, çocukluk ve ilk gençlik tecrübeleri olmuştur.

Popper, bilimi, genellikle, “yöntem” açısından ele alır. Bilimsel yöntemi

açıklarken, Popper, Mantıkçı pozitivistlerin yöntem anlayışlarından ve bunların,

eleştirisinden yola çıkar. Buradan yola çıkarak, Popper’ın bilimsel yaklaşımının

temel özelliğinin, “eleştiri” olduğunu söyleyebiliriz.

Genel olarak, Popper’ın bilim anlayışı ve bu anlayışın özel alanlara nasıl

aktarıldığını, açıklamaya çalıştığımız çalışmamız dört ana bölümden oluşmaktadır.

Birinci bölüm, doğrudan tezimizin başlığıyla alakalı olmamakla birlikte,

konunun anlaşılması için, önemli anahtar bir kavram olan, “bilgi” den

bahsetmektedir. Popper’ın bilgiye, bilginin kaynaklarına, bilginin gelişimine ilişkin

görüşlerini aktarmaya çalıştığımız bu bölüm, çalışmamıza bir giriş mahiyetindedir.

Popper’ın bilimsel yaklaşımını, doğru tahlil edebilmemiz için, bilmemiz

gereken en temel kavram, bilim anlayışına temel oluşturması nedeniyle, “bilgi”

kavramıdır. Onun bu konudaki en temel vurgusu, “değişmez” bilgi ve “kesin” bilgi

kaynaklarının olmayışıdır. Popper, bilginin “eleştirel bir bulmaca” olduğunu ve bilgi

edinme çabamızın da, bu bulmacayı çözme girişiminden başka bir şey olmadığını

söyler. Onun, bilgi konusundaki görüşlerinin oluşmasına neden olan, en önemli isim

tartışmasız Sokrates’tir. Sokrates’in, “bildiğim tek şey, hiçbir şey bilmediğimdir”

ilkesi, Popper’da “entellektüel alçak gönüllülük” adını alır ve onun, bilgi anlayışının

da, özünü temsil eder. Bu ilkeden hareketle, Popper, bilgiye ulaşma çabasının, sonu

gelmez bir uğraş olduğu sonucuna ulaşır. Ona göre, bilgiyi arama faaliyetinin bir

sonu yoksa, her an yeni bir şeyler öğrenebiliyorsak; bu durumda yapmamız gereken,

Page 109: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

109

Sokrates’in yaptığı gibi, bilgimizin sınırlarının farkında olmak ve “entellektüel alçak

gönüllülük”ü elden bırakmamaktır.

İkinci bölüm, çalışmamızın ana konusu olan “bilim”e, Popper’ın yüklediği

anlamı, tartıştığımız kısımdır. Bu bölümde, öncelikle, Popper’ın bilim anlayışına etki

eden önemli isimler ve kuramlar üzerinde durularak, Popper’ın bilim anlayışının,

bilim felsefesi içindeki yerinin kavranması amaçlanmıştır. Bunun için öncelikle,

bilimin tanımı ve hedefi üzerinde durulmuştur. Daha sonra, bilimsel kuramların

oluşumu, bilimsel öznellik – nesnellik sorununa Popper’ın getirdiği “üç dünya”lı

çözüm anlatılmıştır.

Popper’ın bilgi kuramı, “bilginin büyümesi/ gelişimi”nin kuramıdır.Bilginin,

sürekli değişen ve gelişen yapısı, Popper’ın bilim tanımının da, iki ana karakterini

oluşturur. Popper, bilimsel bilginin oluşumunda, Darwin’in kuramından yola çıkarak,

insanların, diğer organizmalarla ortak bir yöntem kullandıklarını söyler ve bu

yöntemi, üç aşamalı bir şema ile ifade eder. Şemanın ilk unsuru, Popper’a göre, aynı

zamanda bilimsel bilginin başlangıcı da olan, “problem”dir. Popper, her bilimsel

araştırmanın, söylenenin aksine, deney ve gözlemle değil, “problem”le başladığını

iddia eder. Şemanın ikinci aşamasında, problemin çözümüne yönelik girişimler; son

aşamada ise çözüm sırasında yapılan yanlışların ayıklanması vardır. O, bilginin, bu

üç aşamalı şema ile, kesinliğe ulaşamadığını da belirtir; her geçici çözüm önerisi,

beraberinde, başka sorunları da getirir. O, bu gelişimi şu şekilde formüle eder:

P1 ( Problem) → TT (Tentative Theory) → EE (Error Elimination) → P2

(Problem)

Popper, bilimin değişen ve gelişen yapısı yanında, “nesnellik”i üzerinde de

durur. Bilimin nesnelliğini açıklamak için, kendine özgü, “üç dünya” adını verdiği

bir kuram da ileri sürer. Bu kurama göre, “Dünya 1” fiziksel nesnelerin dünyası iken;

“Dünya 2” zihinsel içerikler dünyası; ““Dünya 3” ise, bilimsel teorilerin, sanatın,

sosyal kurumların oluşmasına zemin hazırlayan, insan zihninin ürünlerini içeren

dünyadır. “Dünya 3”ün objeleri, “gerçek” ve “nesnel”dir; ayrıca “Dünya 3”, kendi

Page 110: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

110

içinde, “özerk” bir yapıya sahiptir. “Dünya 3”ün varlığını kabul etmeksizin, bilimin

işleyişini, bilim adamlarının faaliyetlerini ve bilimin nesnelliğini açıklayabilmek

imkansızdır. Popper için, bilimin nesnelliği, onun, en önemli özelliğidir. Ancak, bu

nesnellik, yaygın olarak kabul gören, bilim adamının, ön yargılardan tamamen

bağımsız olması, demek değildir; Popper, böyle bir şeyin mümkün olamayacağını

söyler. Ona göre, nesnellik, bilginin tahminî karakterinin farkında olmak, her an hata

yapabileceğimizi kabul etmek ve bu nedenle de gelebilecek eleştirilere açık olmaktır.

Popper, bilimdeki eleştiri geleneğinin kökenini, Eski Yunan’a dayandırır.

Thales’in, hocası Anaximandros’u eleştirmesi ve Anaximandros’un bu eleştirileri

hoşgörü ile karşılaması, “eleştirel akılcılık”ın oluşmasına neden olur. Ortaçağ’da,

önemini kaybeden “eleştirel akılcılık”, Rönesans’la birlikte, tekrar yükselişe geçer ve

bu ilke, Popper için, XX. yüzyıl düşüncesinin en önemli ilkesidir.

Çalışmamızın üçüncü bölümü, Popper’ın bilimsel yöntem anlayışını, konu

almaktadır. Yöntem konusunda tartışılan sorunlar ve bu sorunlara çözüm olarak,

Popper’ın önerdiği, yanlışlanabilirlik, denenebilirlik, eleştirel akılcılık gibi yöntemler

bu bölümde tartışılmıştır.

Popper’ın, bilime ilgili olarak, üzerinde durduğu asıl nokta ise, yöntem anlayışı

olmuştur. Onun yöntem anlayışı, her şeyden önce, XX. yüzyılın, önemli düşünce

tarzı olan, pozitivizme bir tepkidir. Popper’ın, yöntem konusundaki ilk hedefi,

bilimsel olanla - olmayan arasına, sınır koyacak bir ölçüt bulmak olmuştur. O,

kendisini, bu probleme götüren süreçte yer alan, önemli bir takım kuramlardan

bahseder. Bunlar, K.Marx’ın “tarih kuramı”, A.Adler’in “bireysel psikoloji”si ve

S.Freud’un “psikanaliz”idir. Popper, bu kuramlar üzerinde yaptığı incelemeler

sonucunda, Pozitivistlerin sınır koyma ölçütü olan, “doğrulanabilirlik”in geçersiz

olduğu sonucuna ulaşır. Çünkü, bu üç kuramın her biri, istendiği takdirde binlerce

kez doğrulanabilir. Ancak, Popper’a göre, bu, o kuramların, bilimsel olması için

geçerli bir nitelik değildir. Ona göre, bu kuramlar, bilimsel teorilerden ziyade,

mitleri andırırlar. O halde, bu kuramların bilimsel olup olmadığını belirlemeyen,

doğrulanabilirlik ölçütü, geçerli olamaz. Bu tespitinden sonra, Popper,

Page 111: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

111

doğrulanabilirliğin yerini alacak, yeni bir ölçüt arayışına girer. Bu sırada incelediği,

Einstein’ın “izafiyet teorisi”, onun için çok önemlidir. Çünkü Einstein’ı, Marx, Adler

ve Freud’dan ayıran, önemli bir unsur vardır. O da, Einstein’ın, kuramını doğrulamak

yerine, onu yanlışlamaya, çürütmeye çalışmasıdır. Popper, buradan hareketle,

bilimsel olanı bilimsel olmayandan ayıran temel ölçütün, doğrulanabilirlik değil

“yanlışlanabilirlik” olduğu sonucunu çıkarır. Popper’a göre, bilimsel açıdan

izlenmesi gereken yol, deneme – yanılma metodu vasıtasıyla, kuramları yanlışlamaya

çalışmak olmalıdır. Yanlışlamanın, bilimsel ölçüt olarak kabulü, beraberinde,

bilimsel kuramların, kesin doğru olamayacağı sonucunu da getirir. Popper’a göre,

bilimsel açıdan kesin olarak geçerli kuramlar yoktur. Ancak, katı denemelere

dayanan kuramlar, “geçici” olarak kabul edilebilir ve kabul edilen kuram,

yanlışlandığı takdirde reddedilir. Bu açıdan bakıldığında, Popper için, bilimsel

kuramlar tahminlerden ve bu tahminleri çürütme girişimlerinden ibarettir.

Popper, doğrulanabilirlik kriteri yerine, yanlışlanabilirliği ve denenebilirliği

koyarak, çözüm koyma problemine bir çözüm bulduğuna ve bilimsel olanla –

olmayanı sağlıklı bir şekilde ayırdığına inanır. Ancak, şunu belirtmekte yarar var ki,

Popper, bu ayrımı yaparken, bilimsel olmayanı, yani bir başka ifadeyle metafiziği,

Pozitivistlerin yaptığı gibi, yok saymaya kalkışmaz. Popper, her ne kadar, metafizik

önermelerin, bilimsel yönteme tam anlamıyla tâbi tutulamayacağını söylese de, ona

göre, metafizik önermeler geliştirilebilir, denenebilir hatta eleştirilebilir niteliktedir.

Kısacası metafizik, tamamen “anlamsız” değildir. Hatta Popper’a göre, bilimsel

kuramların ilham kaynağı, metafiziksel unsurlar olan mitler, efsaneler vs.dir. Bu

nedenle, bilimin varolabilmesi için, metafiziğin varlığını sürdürmesi şarttır.

Popper’ın, yöntem açısından ele aldığı, bir diğer sorun “tümevarım sorunu”dur.

Popper, pozitivistler tarafından, yegane bilimsel yöntem olarak görülen, deney ve

gözleme dayalı, tümevarımsal genelleme yöntemini reddeder. Popper, tümevarım

sorununu ele alırken, düşüncelerinden yararlandığı en önemli isim, Hume olmuştur.

Ancak, Popper’a göre, Hume, tümevarımı eleştirirken haklı olsa da; tümevarımı

açıklamaya çalıştığı “alışkanlık” ilkesi yetersizdir ve Hume’un psikolojik kuramı,

Page 112: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

112

farkında olmadan eleştirdiği yönteme, yani tümevarıma dayanmaktadır. Bu nedenle,

Hume, tümevarıma ilişkin değerlendirmelerinin bir kısmında, yanılgıya düşmüştür.

Popper, tümevarımı eleştirirken, öne sürdüğü en önemli gerekçe, tümevarımsal

önermelerin, deneyim dünyamızı aşmasıdır; “tüm kuğular beyazdır” önermesi,

bugüne kadar, tümevarımsal açıdan geçerli olmuş olsa da, bundan sonra, herhangi bir

zamanda, her hangi bir yerde, bu önermeyi yanlışlayacak bir örneğin çıkabilecek

olma ihtimali, bu önermenin kesinliğine engeldir. Popper’ın, tümevarım

eleştirilerinin bir diğer nedeni ,tümevarımın temelinin teşkil eden “yineleme”

düşüncesidir. “Yineleme” düşüncesi, bazı olayların bazılarıyla birlikte ortaya

çıkması, düşüncesine dayanır, Popper’a göre, bu durum kesin bir kural olmaktan

ziyade, olasılık ifade eden bir durumdur.

Tümevarımı, bu şekilde eleştiren Popper, çözüm önerisi olarak

“tümdengelim”in kullanılmasını önerir. Ona göre, bilim, tümdengelimsel akıl

yürütmelerle ilerler.

Son bölüm, Popper’ın, bilimsel yöntemi sosyal bilimlere nasıl aktardığını ve

bunun yanında bilim felsefesinin önemli konuları olan, bilim – felsefe, bilim – din,

bilim – sanat gibi alanlar arasındaki ilişkileri, Popper’ın bakış açısıyla vermeye

çalıştığımız bölümdür.)

Bilime ilişkin yöntemini, eleştirel akıl, yanlışlanabilirlik, denenebilirlik ve

tümdengelim ile özetleyebileceğimiz Popper, bu yöntemi doğa bilimlerinde olduğu

gibi, sosyal bilimlerde de kullanılabileceğini söyler. Sosyal bilimlerdeki “zorunlu

yasaların arayışı” ve “tarihin kontrol altına alınması” için çalışan tarihselcileri,

Popper, kıyasıya eleştirir. Popper’a göre, sosyal bilimlerde zorunlu yasalar yoktur, bu

nedenle, tarih kontrol altına alınamaz. Sosyal bilimler de doğa bilimleri gibi,

“gerçeğe yaklaşma” amacıyla hareket eden ve deneme-yanılma süreciyle işleyen bir

yapıya sahiptir.

Page 113: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

113

Popper’ın, bilimsel yöntemini aktardığı, en önemli alanlardan biri de, siyaset

felsefesidir. O, bilimsel kuramla siyaset kuramını birleştirir. Ona göre, bilimin

gelişimi, toplumsal yapıyla sıkı bir ilişki içindedir. Ona göre, bilim ancak eleştiriye

açık olan toplumlarda, “açık toplum”larda gelişebilir. Açık toplumun temelinde de,

liberalizm, buna bağlı olarak, özgürlük düşüncesi yatmaktadır. Popper’a göre,

özgürlük, kişinin insanca yaşabilmesi için, gerekli ortamın teminatıdır. Popper, her

konuda olduğu gibi, toplumsal değişim konusunda da – kendi ifadesiyle söyleyecek

olursak- iflah olmaz bir iyimserdir. Ona göre, özgürlük tesis edilebilirse, ki bu

karşılıklı hoşgörü, entellektüel alçakgönüllülük vs. ile mümkündür, insanlar, insanlık

onuruna yaraşır bir şekilde, kendi inanç ve düşüncelerine uygun bir şekilde

yaşayabilirler.

Sonuç olarak diyebiliriz ki, Popper, yöntem anlayışıyla, bilime yaptığı katkının

yanı sıra; “entellektüel alçak gönülülük”ü ön plana çıkaran tavrı, “özgürlük” anlayışı,

iyimser ve rasyonalist yaklaşımıyla, içinde bulunduğumuz çağın insanına oldukça

önemli mesajlar vermektedir.

.

Page 114: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

114

BİBLİYOGRAFYA Aslan, Ahmet , Felsefeye Giriş, Vadi Yay. ,Ankara, 2002. Bal, Hüseyin,Bilginin Felsefesi ve Sosyolojik Boyutları, Fakülte Kitabevi Yay., Isparta, 2004. Baudouin, Jean , Karl Popper, Çev: Bülent Gözkan, İletişim, İstanbul, 2003. Cevizci, Ahmet ,Felsefe Sözlüğü, Paradigma Yay., İstanbul, 2000 Demir, Ömer ,Bilim Felsefesi, Vadi Yayınları, Ankara 2000.

Edward, Paul (editor), Encyclopedia of Philosopy Volume 5 -6, Macmillan

Publishing,Newyork, 1972

Emiroğlu, İbrahim, Ana Hatlarıyla Klasik Mantık, Asa Yay., İstanbul, 1999. Freyer, Hans ,İçtimai Nazariyeler Tarihi, Çev: Tahir Çağatay, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Yay., Ankara, 1997. Gökberk, Macit , Felsefe Tarihi, Remzi Kitapevi, İstanbul, 2000. Hançerlioğlu, Orhan , Ruh Bilim Sözlüğü, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1998. Horner, Chris and Westacott, Emrys , Çev: Ahmet Aslan, Felsefe Aracılığıyla Düşünme, Phoenix Yay., Ankara, 2001 Ömerustaoğlu, Adnan ,Bilgi Kuramı: Karl Popper’ın Eleştirel Akılcılığı Üzerine, Araştırma Yayınları, Ankara, 2004 Öner, Necati, Klasik Mantık, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yay.,Ankara, 1974. Platon, Sokrates’in Savunması, Şule Yayınları İstanbul 2000. Popper, Karl, Açık Toplum ve Düşmanları I, Çev: HarunRızatepe, Türk Siyasi İlimler Derneği Yay., Ankara, 1967. Popper, Karl, Açık Toplum ve Düşmanları II, Çev: Mete Tunçay, Türk Siyasi İlimler Derneği Yay., Ankara, 1967. Popper, Karl, Bilimsel Araştırmanın Mantığı, Çev: İlknur Aka – İbrahimTuran, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul. Popper, Karl, Bitmeyen Arayış: Bir Entellektüelin Yaşam Öyküsü, Çev: Mustafa Acar, Plato Yayıncılık, İstanbul 2006.

Page 115: GİRİŞ - docs.neu.edu.trdocs.neu.edu.tr/library/nadir_eserler_el_yazmalari... · önerir, ancak Spinoza, Popper üzerinde olumlu bir etki bırakmaz. Hatta bu, Popper’ın ömrü

115

Popper, Karl, Conjectures and Refutations, Routledge, New York, 2002. Popper, Karl, Daha İyi Bir Dünya Arayışı, Çev: İlknur Aka, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2005. Popper, Karl, Hayat Problem Çözmektir, Çev: Ali Nalbant, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2005. Popper , Karl, Objective Knowledge, Oxford,London, 1972. Popper, Karl, Tarihselciliğin Sefaleti, Çev: Sabri Orman, İnsan Yay., İstanbul, 2004. Popper, Karl and J. C.Eccles ,The Self and Its Brain,Springer International, Germany, 1977. Popper, Karl, Yüzyılın Dersi, Çev: Ceyhan Aksoy, Plato Yayıncılık, İstanbul, 2006. Sunar, İlkay, Düşün ve Toplum, Doruk Yayımcılık, Ankara, 1999. Ural, Şafak, Pozitivist Felsefe, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1986. Weber, Alfred , Felsefe Tarihi, Sosyal Yayınlar, İstanbul , 1998. Wittgenstein, Ludwig , Tractatus, Çev: Oruç Auroba, Yapı Kredi Yay., İstanbul, 2002. www.tr.wikipedia.org/ wiki/ Karl Popper. Yanbastı, Gülgün, Kişilik Kuramları, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yay., İzmir, 1990. Yıldırım, Cemal , Bilim Felsefesi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1979.