esir milletler haftasıulkunet.com/ucuncusayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar,...

15
Esir Milletler Haftası Ağlayın, parmakları nur Sularından kınalı kızlarım Ağlasın Meraga göklerinden Meraga'ya bakıp yıldızlarım! Yollara Kürşad'lar uzanmış, ölü... Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü! Yiğitlerim uyur gurbet ellerde Kimi Semerkant'ta bekler beni, Kimi Caber'de... Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok.. Ben nasıl varım? Ağla, ey Tanrı dağlarından İndirilmiş Tanrım! Şu yakın suların Kolu neden bükülmez? Fırat niçin, Dicle niçin, Araş niçin Benden doğar bana dökülmez? Ben ki ateşle konuşurdum, selle konu- şurdum İtil'le, Tuna'yla, NiI'Ie konuşurdum. «Sangaryos» u «Sakarya» yapan, «İkonyom»u «Konya» yapan Dille konuşurdum. EMİNE IŞINSU Bozkurt'tan Bozkurtlara SADİ SOMUNCUOĞLU Mîllî Bağımsızlık Mücade- leleri ve Esir Türkler GALİP ERDEM Esir Milletler ve Türk Dünyası DILAVER CEBECİ İki bin Yetmiş üç * ŞEVKET B. YAHNİCİ Ülkücü Aydmlar Kadrosu DİNÇ YAYLALIER Aşırı Milliyetçilik OSMAN OKTAY Esir Milletler Haftasında Ne Yapıyoruz? Arif Nihat i s y a TEMMUZ * n 19 7 3 10

Upload: others

Post on 28-Feb-2020

12 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Esir Milletler Haftasıulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla tıyorlar, bizim insanımız

Esir Milletler Haftası

Ağlayın, parmakları nur Sularından kınalı kızlarım Ağlasın Meraga göklerinden Meraga'ya bakıp yıldızlarım!

Yollara Kürşad'lar uzanmış, ölü... Ağlasın Akülke, ağlasın Sütgölü! Yiğitlerim uyur gurbet ellerde Kimi Semerkant'ta bekler beni, Kimi Caber'de...

Caber yok, Tiyanşan yok, Aral yok.. Ben nasıl varım? Ağla, ey Tanrı dağlarından İndirilmiş Tanrım!

Şu yakın suların Kolu neden bükülmez? Fırat niçin, Dicle niçin, Araş niçin Benden doğar bana dökülmez?

Ben ki ateşle konuşurdum, selle konu­şurdum

İtil'le, Tuna'yla, NiI'Ie konuşurdum. «Sangaryos» u «Sakarya» yapan, «İkonyom»u «Konya» yapan Dille konuşurdum.

EMİNE IŞINSU Bozkurt'tan Bozkurtlara

SADİ SOMUNCUOĞLU Mîllî Bağımsızlık Mücade­leleri ve Esir Türkler

GALİP ERDEM Esir Milletler ve Türk Dünyası

DILAVER CEBECİ İki bin Yetmiş üç

* ŞEVKET B. YAHNİCİ Ülkücü Aydmlar Kadrosu

DİNÇ YAYLALIER Aşırı Milliyetçilik

OSMAN OKTAY Esir Milletler Haftasında Ne Yapıyoruz?

Arif Nihat isya TEMMUZ * n

19 7 3 1 0

Page 2: Esir Milletler Haftasıulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla tıyorlar, bizim insanımız

Ülkücü Kardeşlerim,

Bir kaç gün önce, Zile'ye, ülkü şehidimiz Ertuğrul Dursun önkuzu'-nun ailesini ziyarete gittik.

Ankara'nın o bizi, bizden uzak­laştıran «Büyük Şehir» havasından bir iki gün için bile ayrılmak hoşu­muza gitti. Yol boyu irili ufaklı şe­hirlerin, köylerin insanlarında «Bi zim tnsan»ı gördük, şükrettik. Bu, bizim insan, törelerimizden kopma-mış; gelen yabancıya, «yabancı» ol-

_ duğunu hissettirmek değil; O'na ai­lesine kavuşmuş olmanın sevincini yaşatıyor.

«Aleyküm selâm»ı, sıcak. «Buyu­run bir çay için»i, samimi. Her tür­lü yardımınıza koşmaya hazır.

Ancak, şehirlerde zaman zaman bir Selçuklu'nun, zaman zaman bir Osmanlı'nın ince, zarif, çok güzel, terkedilmiş hallerinde bile azamet­li eserlerinin yanısıra yükselen, o özenti kibrit kutusu misâli apart­manlar, içimizi sızlattı. Ankara'da çirkini, bizden olmayanı göre göre alışmışız, yadırgamıyoruz. Fakat meselâ bir Amasya'da, bu tezat, in­sanı adamakıllı rahatsız ediyor.

Nasıl, bir zaman var ki büyük şehirli münevver geçinenimiz, batı­nın kültürünü alıp, hazmedemediği­ni kusup, kustuğunu tekrar yemeye çalışıp acaip-ül garaip bir varlık o-lup çıkmışsa; bizim insanımız da, maalesef «Büyük şehir» özentisi i-çinde sahip olduğu değerleri terke-

dip, bu çirkin yapıları seçmeye he­veslenmiş. Acı. Ve pek tabiî kaba­hat yine münevver geçinenimizde. Çünkü o, bizim insanı sahip oldu­ğu değerlerden bilgisiz kıldı. Bilgi­siz kılmakla kalmadı, o değerleri kötülemeye, karalamaya çalıştı. Oy sa, şu bizim insan, eğer büyük şeh­rin konforunu istiyorsa; elindeki eserin şeklini, sitilini, nisbetini boz madan yani güzelliğine ve bizim ol­ma vasfına halel getirmeden, evi­nin içine istediği konforu yerleşti­rebilir.

Bunu; anlatmak, öğretmek ge­rek.

Ülkücü kardeşlerim, ben size asıi, Zile'li ülkücülerden bahis aç­mak istiyorum. Orada, Dursun'un ailesini ve arkadaşlarını tanıdım. Tanrı izin verirse; Dursun'u, müca­delesini, vahşice katledilişini, bir roman halinde okuyucularıma sun­mak istediğim için; O'nun doğup, büyüdüğü yeri görmek, yakınları ile tanışmak istemiştim.

Aslında bu, tanışmaktan öte bir şey. Bir genç ülkücünün zihnî ya­pısını kavramak, olaylara onun gibi bakmak, onun gibi düşünüp, duy­mak. Ki roman, gerçeği aksettirebil-sin. Bir nevî kendi kişiliğimden sıy­rılıp, Dursun'un ve arkadaşlarının kişiliğine bürünmek. 1969'lara, 70' lere dönüp, olayları tek tek yaşa­mak. Bu işte ne derece başarılı ol­duğumu, herhalde roman göstere­cek. Şimdiden bir şey söylenemez. Ancak O'nun arkadaşlarıyla konu­şurken, üzerinde dikkatle durduğum bir sualim vardı. «Niçin, neden ül­kücü oldun?» Çeşitli cevaplar al­dım. Sanırım beni en çok etkileyen bir genç iktisatçının, son derece ta­biî ve rahat; «Çünkü başka türlü olmam mümkün değildi» deyişi ol­du. Bu arkadaş ne kimsenin, ne bir milliyetçi yayının tesiri altında kal­mış. O'nun, «Doğru»yu görmesine bir başkası yardımcı olmamış. Sa­dece düşünmüş. Sol yayınlarla ko­partılan fırtınayı takip etmiş. «Kö­yümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla­tıyorlar, bizim insanımız değil! Dert

E. IŞINSU

lere çare sunuyorlar, bizim dertle­re çare değil!»

Yüreği gerçekten memleket, mil­let sevgisi ile dopdolu; kendini, ken dimizi iyi tanıyan görmesini ve dü­şünmesini bilen bir kafanın sahibi bu arkadaş, elbet saplantısız, sağ­lıklı bir düşünce sisteminden geçe­cek ve sağlıklı, sağlam bir neticeye ulaşacaktı. Sonra, sualime; «Çünkü başka türlü olmam mümkün de­ğildi.» diye cevap verecekti.

Asırların ardından Bilge Kağan; «Ey Türk titre ve kendine dön» diye sesleniyor. Bu cümlenin anla­mı, iktisatçı arkadaşın berrak mu­hakemesinde yerini buluyor.

Evet Zileli ülkücü kardeşlerim, Dursun'un yakınları, teşkilât başka­nı Hacı Mehmet Bey; Ankaralı mi­safirlerinize gösterdiğiniz yakın, sı­cak ilgiden dolayı hepinize gönül do lusu teşekkür ediyorum. Davamız, sizlerle, sizin gibi olanlarla yaşıyor, güçleniyor ve zaferin müjdesini ısı­tıyor.

Page 3: Esir Milletler Haftasıulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla tıyorlar, bizim insanımız

Millî Bağımsızlık Mücadeleleri ve Esir Türkler

Sadi SOMUNCUOĞLU

kinci Dünya Harbi sonunda dünya siyasetinde önemli değişiklikler oldu. Komünist blokun dı­şındaki hür dünya memleketlerinin fiilen lide­

ri bulunan İngiltere tahtından indirildi, yerine Ameri­ka Birleşik Devletleri oturdu. Bu tarihe kadar Ame­rika kıtasının sınırları içinde kalma politikası takip eden Birleşik Devletler, artık bütün dünyaya kapı­larını açıyor, bütün dünya ülkeleriyle ilgilenmeye başlıyordu. A.B.D. nin dış siyasetindeki bu değişiklik milletlerarasındaki münasebetleri de son derece et­kiledi.

A.B.D. nin teşebbüsüyle, «İnsan Hakları Beyan­namesi» yayınlandı ve pek çok ülke tarafından altı imzalandı. Beyannamenin dünya siyasetine getirdiği önemli değişikliklerden biri, «Milletlere istiklâl, in­sanlara hürriyet.» prensibinin kabul edilmesi, idi. Yine İkinci Dünya Harbi'nden sonra kurulan Birleş­miş Milletler teşkilâtının anayasasında, yeni dönemin dünya siyasetine yön veren hükümleri yer alıyordu. Birleşmiş Milletler Anayasası'na göre, her millete «Kendi kendini idare» (Şelf determinasyon) hakkı tanınıyordu.

A.B.D. nin birinci plânda rol oynaması, İnsan Hakları Beyannamesi'nin kabul edilmesi ve Birleş­miş Milletler Teşkilâtfnın konulması ile; batı dünya­sının millî bağımsızlıkları yok etmek suretiyle yü­rüttüğü sömürgeciliğe süratle son verildi. 1940 lar-daki durumla bugünkü durumu kıyaslayacak olursak, şaşırtıcı değişikliklerin olduğunu görürüz. «Güneş Batmayan İmparatorluk» şöhretine (!) sahip İngilte­re'nin artık; Asya, Avustralya, Afrika, Amerika ve Orta Doğu ülkelerinde, askerî ve idarî fonksiyonu sona ermiştir. Adına «İngilz Milletler Topluluğu» de­nilen ve iktisadi ilişkileri devam eden bir yeni dü­zen gelmiştir. Dört kıtadaki çeşitli topluluklar ayrı ayrı devlet kurmuş ve istiklâllerini elde etmişlerdir. Bu gelişme batının diğer sömürgeci devletleri için de aynen kendini göstermiştir. Sömürgecilik tas­fiye edilmiş; millî bağımsızlıklarına kavuşan yeni devletler doğmuş; ileri ülkelerle bu yeni ülkeler ara­sındaki münasebetlerdeki menfaat yarışması, çağın anlayışına uygun yeni biçimlere bürünmüştür.

Kabul etmek gerekir ki, sömürgeciliğin hür dün­ya kesiminde tasfiye edilmesinde A.B.D.'nin rolü son derece büyüktür. Ancak, ne kadar iyi niyetli olursak olalım, ABD'nin millî bağımsızlık prensiplerine duy­duğu aşktan değil, kendi millî çıkarları böyle dav­ranmayı gerektirdiğinden, bu rolü oynadığını söyle­mek mecburiyetindeyiz. Çünkü, dünya kaynaklarının

büyük kısmını elinde tutan Avrupa'dan bu imkânları Amerika'ya çevirebilmek için, onları diğer ülkelerin tesirinden kurtarmak gerekiyordu. Böylece, Amerikan politikasının iki yanh sonucunun biri sömürgeciliğin tasfiyesine yaradı.

Benim asıl üzerinde durmak istediğim konu, hür dünya memleketlerinde tasfiye edilen askeri ve siya­sî emperyalizmin, demirperde gerisine intikâl etti-rilememesidir. Bu durum Türk dünyası için büyük bir talihsizlik olmuştur. Afrika'nın medeniyetten uzak, devlet denen teşkilâtı ilk defa gören toplulukları da­hil, bir yığın yeni bağımsız milletlerin doğması ya­nında; tarihin sayfalarını şan, şeref ve medeniyetle süsleyen Türk Milleti'nin büyük bir kısmı içine düş­tüğü tutsaklıktan kurtarılamamıştır.

Daha ziyade Çin ve Rus esaretinde bulunan Türklüğün, bu elim durumdan kurtulamayışmın sebe­bi, sadece komünist emperyalizmin henüz tasfiye edi­lememesinden doğmamaktadır. Türklüğün bu bağım­sızlık dâvasında en büyük görev, Türkiye Devleti'ne düşmektedir. Ama, Türkiye Devleti'ni idare edenler, içine düştükleri yenilmişlik ve korkaklık psikolojisin­den bir türlü kurtulamadıkları için, bu millî dâva ile ilgilenmek bir yana, Türkiye dışında Türk toplulukla­rının bulunduğunu söyleyen ilim ve siyaset fikir adamlarını ağır töhmet altına sokmaya ve onları hak­sız bir şekilde kanunlar önünde mahkûm etmeye kal­kışmışlardır. 1940 lardan bugüne kadar Türk Milli­yetçiliğine bağlı fikir ve siyaset adamlarıyla, iktidar­lar arasında, bu konuda amansız bir mücadele sürüp gelmiştir. Ama bugünün gerçekleri, devlet adamlığı vasfından çok uzaklarda bulunanların suratında sert bir şamar halinde şakılamıştır. «Kimsenin bir karış toprağında gözümüz yoktur» politikasını dışa değil de, içe yöneltenler, hiç düşünmemişlerdir ki, millet­lere topraklar Tanrı tarafından değişmez sınırlarla emanet edilmemiştir. Hiç düşünmemişlerdir ki, ye­rinde saymak, en geniş anlamıyla gerilemektir. Nite­kim, bugün Türkiye, şu küçük Anadoluyu muhafaza etme gayretine düşmüştür. Bu durum 12 Mart ola­yıyla inkârı mümkün olmayacak şekilde, su yüzüne çıkmıştır.

Bizim devlet mefhumundan habersiz idarecile­rimize ve beyni sulanmış bir kısım aydınlarımıza şim­dilik hatırlatacağımız bir husus vardır. Bundan 35 yıl önceki dünya haritası ile, bugünkü dünya harita­sını karşılaştırsınlar. Göreceklerdir ki, o günkü sı­nırlarla, bugünkü sınırlar aynı değildir. O halde sı­nırların değişmesi bir kanun olduğuna göre, bu de­ğişikliği Türkiye'nin lehine çevirmek için alınan ted­birler nelerdir?

«Türk Milleti'nin bölünmezliği vatanın parçalan-mazlığı» temel ilkesini korumak için tedbir alamayan­lardan, esir Türk illeri hakkında herhangi bir müsbet hareket beklemek mümkün müdür?

Türklüğün kurtuluşunun Türk Milliyetçiliğine bağ­lı kadroların işbaşına gelmesiyle mümkün olacağı bir kerre daha anlaşılmaktadır.

3

Page 4: Esir Milletler Haftasıulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla tıyorlar, bizim insanımız

GÖKÇEADA DOSYASI :

DAVETSİZ MİSAFİR

BAY KEMAL Ö Z U N ' U SOHBET :

Hatırlayacaksınız : BOZKURT'-un Nisan sayısının 4. sayfasında GÖKÇE ADA'DA ÜLKÜCÜLERE BASKI başlığını taşıyan bir haber yazmıştık. Bu haberimizde Gökçe­ada (İmroz)'da bulunan Atatürk İlköğretmen Okulu'ndaki bazı sol baskılardan ve bilhassa bu okulun Edebiyat Öğretmeni Kemal Özkan'­ın hünerlerinden «!..» bahsetmiş­tik...

Ve yine hatırlayacaksınız k i : BOZKURT'un 9. (Haziran) sayısın­da da Bay Kemal Özkan'ın mahke­me kanalıyla göndermek zahmetin­de bulunduğu meşhur tekzibini ya­yınladık.

Bu tekzip hani bir bakıma da iyi oldu. Şöyleki: Biz haberimizde pek fazla tafsilât vermemiş ve kir­li çamaşırları pek ortaya dökmemiş-tik. Tekzip göndermekle bizim a-çıklamalarımıza da fırsat vermiş olduğu için kendisine teşekkürler...

Haberimizde: «.... Gökçeada'da bulunan İlköğretmen Okulu'nda «Millî değil, ideolojiye göre eğitim yapılmaktadır. Her ne kadar adı Atatürk ise de, Atatürk ilkelerin­den tamamen uzak öğretim yapı­lan bu okulda milliyetçilik suçtur. Bu okula milliyetçi dergi, gazete ve kitap giremez...» diyor ve devam edip gidiyorduk. Bay Kemal Özkan ise haberimizin «Tamamen asılsız iddialar» taşıdığını beyan ettikten sonra: «.... Yazınızda bahsedilen

kitap toplama, yakma diye birşey yoktur...» diyerek devam ediyor: «Türk Destan Dairelerini ayrıntıla­rıyla inceledim!..» diyor, «Okulu­muzda her türlü yayın okunmakta ve öğrenciler istediklerini incele­mektedirler...» diyor ve gururla «!.» Okulda düzenlemiş olduğu N. Ke­mal ve Malazgirt kutlamalarının M.E.B, nca teşekküre lâyık görül­düğünü söylüyor. Doğrusu bu ba­şarılarından ve faaliyetlerinden «!» dolayı Kemal Özkan'ı kucakla­yıp tebrik etmek gerekiyor...

Ancak aceleciliği bırakıp vesi­kalara baş vurarak Kemal Özkan'­ın tarihe geçecek başarılarını «!» tasdik ettirecek kadar sabırlı ola­lım. Şimdi sıkı dur bakalım meş­hur kahraman!.. Okulunuzdaki Ki­taplık Kolu'nun ilk toplantısında sizin ağzınızdan çıktığını tespit et­tiğimiz şu sözler size çok mu ya­bancı geliyor? Hele bir koklayın, belki dost çıkarsınız. Size o sözleri­nizi hatırlatalım :

«Okula dışarıdan ve koli ile ki­tap getirtilmesini önleyeceğiz. O ge­len kolilerin, dışarıdan sokulan ki­tapların içinde neler var neler... Okulda kafatasçı bir rüzgâr estiri­liyor. Nereden estiriliyor bu rüz­gâr? Yönü belirsiz, hedefi belirsiz... Birçoklarınız bilinçsizce kapılmış gidiyorsunuz bu kafatasçı rüzgâra. Ben Eğitim Şefiyken böyle tam bir çuval kitap YAKMIŞTIM...»

Kitap konusuna devam ediyo­ruz :

Ta r ih : 16-2-1973. Sınıf: 5-i Ders: Müzik. Öğretmen: Kemal Özkan. Sınıfta bir kitaplık ve bir sürü ki­tabın içinde Kemal Özkan'ın dikka­tini çeken bir k i t a p : «ÜLKÜ KAV­GASI.»

Kemal Özkan: «Karşıda bir ki­tap görüyorum. Kimin o kitap?...» Kitabın sahibi olan öğrenci kalka­rak «Kitabın kendisne ait olduğu­nu, Türk Ocağı'ndan aldığım» söy­leyince; «Sizin orası da amma ge­lişmiş ha! Bu kitapla kendini ze­hirlemişsin. Bari arkadaşlarını ze­hirleme. Bu kitabı buradan kal­dır... demiştir. Ülkücü genç cevap

veriyor : «Fakir Bay kur t gibi Türki­ye Cumhuriyeti Devletine ayaklan­dığı herkesçe bilinen birinin kitap­ları yasak olmuyor da, bu kitap mı yasak oluyor?» Ve Kemal Bey'in cevabı: «Yasak demedim, kaldır-san iyi olur dedim...» ÜLKÜ KAV­GASI Kemal Özkan'ın emriyle ki­taplıktan kaldırılmış ve zat-ı şaha­nelerinin 23-2-1973 günü yine aynı sınıfta buyurdukları gibi kitaplık «Ne kadar güzel» olmuştur. Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Kemal Ta-hir. . . gibi sol yazarların kitapları ise bu «Ne kadar güzel» olan kitap­lığın elmastan birer süsü «!..» gibi kalmışlardır.

Yine Kemal Özkan 4-E sınıfının kitaplığında bulunan ÜLKÜ-BİR Gazetesi'ni yırtmamış mıdır?

Aynı zamanda «Kitaplık Rehber Öğretmeni» de olan bay Kemal Özkan, adı ÜLKÜ olan herşeyi küf­redip yırtarken çocuklara ÜLKÜ'-den önce Sex bilgilerinin verilmesi­nin şart olduğuna «!» inanmış ola­cak ki sınıf kitaplıklarında Sex kitapları da teşhir edilmektedir. Örnek mi istediniz? Hay hay efen­dim :

5-E sınıf kitaplığının 25 numa­ralı kitabının i smi : DİŞÎ FIRTI­NA «!..»

26 numaralı k i t ap : KAHRE­DEN ARZULAR «!.»

Ve Kemal Özkan'a bir bayan yoldaşı: Yine bir Edebiyat Öğret­meni olan Rukiye Karabulut 4-E sınıfında Sıkıyönetim Mahkemele­rinde yargılanarak kodesi boylamış olan TÖS Genel Başkanı Fakir Baykurt 'u överek: «Ne diyor Fakir Bay kurt?» «Doğruyu söylediğimiz için dokuz köyden kovulursak o-nuncu köye gideceğiz...» «O'nun ki­tapları hepinize önder olacaktır..,»

Kitap mevzuunda şimdilik bun­larla yetiniyoruz ve Bay Özkan'a bir soru soruyoruz: Sayın Bay; hep ülkülü ve bozkurtlu kitapları, der­gileri kaldırtıyorsunuz. Ama peki Mızrak Aşiloğlu isimli solcu âğren-cinin elinde idare tarafından bulu­nan lüks baskılı «Sovyet Sosya­list Cumhuriyetleri Birliğinin Dü-

Page 5: Esir Milletler Haftasıulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla tıyorlar, bizim insanımız

zeni» isimli broşüre ve belki de 0'-nun gibi daha nicelerine bir kerecik de olsa neden tesadüf etmediniz?

Bir başka husus : Kemal Özkan, Türk Destanları ve BOZKURT.

Sene başlarında 5-E sınıfında Oğuz Kağan Destanı işlenirken Kemal Özkan Bozkurt'a «Boz it» demiş ve «Boz İt Destanı» şeklinde bir tabir kullanarak öğrencilere : «Bir de Bozitçiler türemeye başladı çocuklar. Sizin bunlardan haberi­niz var mı?.» demiştir. Sonra da O büyük Türk Destanı'nı alaylı bir şekilde anlatmıştır.

23-2-1973 günü 5-î sınıfında bir öğrencinin yakasındaki BOZKURT rozetini görünce eliyle acayip bir işaret yaparak «Çocuklar bir de böyleciler türedi. Siz bizi milâttan öncelere götürmek istiyorsunuz.» demiştir. Rozetli öğrenci ise kalka rak: «Bozkurt Türklüğün sembo­lüdür. Avrupalı yazarlar bile Ata­türk'e «Türkiye'nin Bozkurt» u de­mişlerdir., diye cevap vermiş, Ke­mal Özkan susmuştur.

24-2-1973 günü yine aynı sınıf­ta fakat bir başka rozetli öğrenci­ye «Sende mi?» diye kafa salla­mıştır. Öğrenciler sayın hocalarına «Neden Bozkurt düşmanı» olduğu­nu sordukları zaman «Düşmanım demiyorum ama Atatürk îlköğret-men Okulu'nda yakanızda Atatürk rozeti olmalıdır.,.» şeklinde cevap veren Kemal Özkan'a Atatürk'ün yakasında da BOZKURT rozeti bu­lunduğunu, Bozkurtlu paralar bas-tırtmış olduğunu hatırlatmak iste­riz. Bir de sorumuz var: Acaba kendileri niçin Atatürk rozeti takmıyorlar? Atatürk'ü kendisine siper yaparak bir takım emeller peşinde koştuğunu ise söylemeye lüzum bile görmeyiz.

Sayın Kemal Özkan: İşittik ki derslerinizde «ÖTEN - KÎŞNEYEN YAYINLARI» diye bir yayınevinin reklâmını da yapıyormuşsunuz. Acaba o yayınevinin adresini bize lütfedip gönderir misiniz?

Yoksa ÖTÜKEN Yaymevi'ni siz öyle mi telâffuz ediyorsunuz? Ma­lûm!.. Edebiyatçı olduğunuza göre

Ötüken Ormanlarında kişneyerek, haykırarak zaferlere koşan atlan hatırlamış ve oraya izafe etmiş ola­caksınız. Zekânıza hayran olduk doğrusu!.. Ama o Ötüken Orman­larından çıkan bir ses daha var­dı. O'nu unutuyorsunuz galiba. Yok sa o sesin hitap ettiği millet'ten de­ğilsiniz de O'nu anlamıyor musu­nuz? Hani şu söz canım: «EY TÜRK!.. TİTRE ve KENDİNE DÖN.»

Gökçeada Atatürk llköğretmen Okulu'nun 4-E sınıfında bay Özkan yine sahnede: İsmi Abdullah olan bir öğrenciye «Senin isminde iş yok ha...» diyor. Sebep malûm: Abdul­lah (Abd Allah = Allah'ın Kulu) demektir. Allah'a kul olmak ise Kemal Özkan'ın felsefesi dışında­dır. Öyle değil mi sayın edebiyat hocası? Ve ilâve: «Senin soyadmda da iş yok ha, onu da söyleyeyim...»

Çünkü öğrencinin soyadı da BOZ­KURT!..

Öğrenci seçimlerinin başladığı ilk günlerde Kemal Özkan 5-1 sını­fına girerek seçimlere giren grupla­rın adını sormuştur. TÖRE ve KÜRŞAD adını duyunca bozulmuş ve «Yahu çocuklar, bunların adla­rında bile iş yok. Sakın onları se-çipte başımıza belâ getirmeyin...» demiştir. Hatırladınız değil mi Bay Kemal?

5-D sınıfı Tarık Buğra'nm ko­münistlerin Macar llgalini anla­tan AYAKTA DURMAK İSTİYO­RUM adlı piyesini oynamak iste­miş, ancak bu piyes Okul İdaresin­ce — her nedense — «Mahzurlu» görülerek oynatılmamıştır. Bunda da parmağınız vardır diyoruz. Ke­mal Bey. İsterseniz iyice düşünün. Mutlaka bir ilginizin oduğunu ha­tırlarsınız. —>

?Z.$ifIuf gfŞSRSHMBp?

Page 6: Esir Milletler Haftasıulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla tıyorlar, bizim insanımız

Şimdi de göndermekle çok iyi ettiğiniz, belki de farkında olmadan gerçeklerin anlaşılması hususunda büyük bir memleket hizmeti yap­mış olduğunuz tekzibinizin son pa­ragrafına gelelim :

Şahsınızın «Abdülhamit'i öven, modern okulları yeren, Turancılık fikrini hortlatarak Atatürk ilkele rine temelden ters düşen görüşleri reddeden gerçek bir Atatürkçü» ol­duğunuzu beyan etmişsiniz. Aferin. Bir edebiyat öğretmenine yakışır bir şekilde güzel bir edebiyat yap­mışsınız. Cidden ahyran olduk. Ancak edebiyatın sadece şekil değil, muhteva da istediğini unutmuşsu­nuz. Gerçi bir muhteva vermişsiniz ama, yaşayışınıza ve uygulamaları­nıza göre pek birşey çıkaramadık. Türk Ülkücüleri hiçbir zaman mo­dern okulları yermedikleri gibi A-tatürk'e dil uzatmamışlar, O'nu tıpkı sizin olduğu gibi paravan ola­rak kullanmamışlar ve bilâkis çok yerde örnek almışlardır. O Atatürk k i : «Benim fikir babam Ziya Gö-kalp» tir. demiştir. O Gökalp ki: «Düşman ülkesi viran olacak Tür­kiye büyüyüp Turan olacak» demiş tir. Siz ise uygulamalarınız ve Ata­türk'ün sevip değer verdiği sembol­ler, isimlere karşı gelmekle, Ata­türk'ü sevmediğinizi ve bir maske olarak kullandığınızı ispatlamış bu­lunmuyor musunuz? Türk sembol­lerine kesin olarak cephe aldığınıza göre siz kimsiniz, necisiniz ve Tür­kiye'de işiniz nedir? «Atatürk Dev­rimlerine dil uzatanların her zaman karşısında olacağınızı...» yazıyorsu­nuz. Acaba Atatürk; Bozkurt, Töre,

Kür şad vs. gibi isimlerin kullanıla-mıyacağına dair de bir devrim yap­mış mıdır?

Gökçeada'da BOZKURT'un 7. sayısını toplattığınızı, sizi bir hayli düşündüren ve meşgul eden 5-î sı­nıfını mahkemeye verdiğinizi, öğren çilere gelen ve onlar tarafından atılan mektupların sıkı bir şekilde kontrol edildiğini biliyoruz. Hele işi daha da ileri götürerek mektup­ları postanede bile kontrol ettiği­nizi de biliyoruz. Daha bu kadar da değil, çok şeyler biliyoruz Ke­mal Bey. Siz üç derseniz biz beş diyebilecek kadar güçlü ve bilgili yiz.

Evet Bay Kemal, görüyorsunuz ki. Birşeyler bilyoruz ve hepte ger­çek olan şeyleri söylüyoruz. Tarih­ler, sınıflar, isimler, hepsi eksiksiz. Ülkücüler boş durmuyor artık. Çalı­şıyorlar, çalışıyoruz. Hedefe, en son ve en mükemmel hedefe varmak için koşuyoruz. En önemlisi inan­dığımız için koşuyoruz.

DÜNDAR TAŞER TÖRENLERLE ANILDI

Türk Ülkücüleri'nin büyük ve eş­siz ağabeyi Dündar Taşer ölümünün birinci yıldönümünde yapılan tö­renlerle anılmıştır.

Ankara'da ilk tören 13 Haziran 1973 günü yapılmıştır. Anma töre­ninde Alparslan Türkeş ve dergi­miz sahibi Sadi Somuncuoğlu söz alarak merhumun kişiliğini ve ha­tıralarını anlatmışlardır. Taşer aile sinin de hazır bulunduğu anma tö­reni büyük ilgi görmüştür.

16 Haziran cumartesi günü de DEVLET, TÖRE ve BOZKURT Der­gileri idarehanesinde bir tören dü­zenlenmiştir. Burada düzenlenen tö­rende de Taşer hakkında çeşitli ko­nuşmalar yapılmış ve cenaze töre­nine ait bir film gösterilmiştir. Bü-yük Türk_ Milliyetçisi Gal i r jErdem

bu törende yaptığı konuşmada:

«Türk Milleti'nin yükselme ve ge lişme devirlerinde, milletimize hiz­met eden, ona hizmet yarışı duygu­su içinde bulunan Türk büyükleri­nin devirle mütenasip bir şekilde değerlerinin anlaşılıp; milletin ta­mamı tarafından sevgi, saygı ve taktirle anıldıklarını, aksi halin hü­küm sürdüğü devirlerde ise bunun mümkün olmadığını» söylemiştir. Galip Erdem daha sonra: «İşte, mer hum Taşer ağabeyimiz de böylesi­ne sevgi, saygı ve takdirle anılma­ya lâyık ölçüde bir Türk büyüğüy­dü. Eğer bu devirde değilde, yükse­liş devirlerimiz ve kudretli devlet olduğumuz çağlarda yaşasaydı, şüp­hesiz bütün milletin andığı bir kim­se olurdu. Ama görüyorsunuz O'nun kıymetini, yüce değerini bugünkü Türkiye'de anlıyabilenler sadece bizleriz ve O'nu sadece biz Ülkücü­ler, Milliyetçi Hareketçiler, yani Milletimizin sadece bir bölümü anı­yor» diyerek sözlerini bitirmiştir.

Dündar Taşer Türk Ülkücüleri'­nin gönlünde ebediyyen yaşayacak­tır. Allah'ın rahmeti üzerine olsun.

YÜKSEK ÖĞRENİMİN PARALI OLMASINI KABUL ETMİYORUZ

Millî Eğitim Temel Kanunu ta­sarısının meclislerden geçerek ka­nunlaşması ile Yüksek Öğrenim pa­ralı hale getirilmiştir. Biz Türk Ül­kücüleri olarak fakir Anadolu genç­lerinin ne şartlar altında okudukla­rını, pardesüsüz, ceketsiz okula ge­lip giden, peynir ekmekle idare et­tirmeye çalışan üniversite gençliği­nin durumunu gayet iyi biliyoruz.

Bilhassa üniversite ve Yüksek okullarda komünistlerin giriştikle­ri anarşik olaylardan sonra yavru­larını okula gönderme şevki kırılan köylümüze bu hareket ikinci bir darbe olacak ve «Köylü Milletin Efendisidir» parolası yine afişler­de ve nutuklarda kalmış olacaktır. İlgililerin bu konuyu yeniden ince­leyerek fakir halkımız lehinde ka^ rar almaları en büyük dileğimizdir.

6

Page 7: Esir Milletler Haftasıulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla tıyorlar, bizim insanımız

T Ü R K E L P N D E N Kıemlin'de Kan İçilir Güneş kaybolurken dağ do­

ruklarında, Anadolu'dan selâm ge-tirirmiş dalgalar. Tütün sarısı ak­şamlar inerken sahillere, yeşilleri bile bir başka olurmuş Kırım'ın. Yine de mutlu yarınları beklermiş orda doğanlar. Çünkü: Bir Moskof gölgesi varmış üzerlerinde. Bir Mos­kof gölgesi ki, Kremlin'de neler tezgahlar, orası hiç bilinmezmiş.

Meğer beterin beteri de varmış, daha sonra görmüş bunu Kırım'da Türkler. Henüz bahar gelmeden, tütün tarlalarındaki tütünler boy vermeden, İvanlar sökün etmiş. Sürü sürü askerler girmiş Kırım'a. Kurşunlar sıkılmış, evler yakılmış insafsızca, kalleşçe şehit edilmiş Ahmetler, Mehmetler... Barış adına işlenmiş cinayetler, köyler, kentler kentler barış adına yakılmış ve de barış adına sürülmüş insanlar Si­birya'ya. Hayvan götüren vagonlar taşımış onları. Tetik çekip küfür etmiş îvanlar. Kan kusmuş evladı ananın kollarında. Bulutlar bile kahrından kurumuş o gün. Bir acı kasırga esmiş ki TURAN'larda, Tür­kü yerine ağıt söylemiş bu kez dil­ler. «Sibirya treni vahşet, Sibirya ölüm. Kızıl eller kan içer Kremlin'­de. Silah tutmaz, yumruk vurmaz gayri bu elim. Şu Moskof'un zulmü bizi öldürür.» Susmuş Anadolu, sus­muş dünya ve de o kez anlamış Kırımlı yetim olduğunu.

Masmavi bir deniz bırakmışlar. Ekilen tarlalar bırakmışlar gider­ken. Evler, hayvanlar bırakmışlar tvanoflar'a, gözleri yaşlı yaşlı ay­rılmışlar Kırım'dan ve anlamışlar bir daha dönmeyeceklerini...

Ekinler boy salarken Anadolu'­da, Kırım'da tütünler yaprak açar. Mısır tarlalarında çapalar inip kal­karken, Kırımlı olmıyan çocuklar koşuşur tarlalarda. Ilık bir rüzgâr eser Karadeniz'den, koca dağları yutarcasma, dalgalar vurur sahille­re. 0 da yol arar Sibirya'ya, ama yıllardır bir türlü bulamaz. Yine de yıllardır büyük bir hınçla habi-re vurur sahillere...

ESEN YELLE*

Esir Milletler Haftasfnda Ne Yapıyoruz?

Osman OKTAY

17 Temmuz 1959 tarihinde toplanan Amerika Büyük Kongre­si hürriyet ve insanlık adına büyük bir karar alarak Temmuzun üçüncü haftasını «ESİR MÎLLETLER HAFTASI» olarak kabul etmiştir.

Atalarımız üç kıta üzerinde taht kurmuşlar ve bu kadar ge­niş bir bölgeye yayılmışlardır. Bugün bu bölgelerde esir olarak yaşayan milyonlarca Türk vardır ve onların haklarını arayan, hallerini hatırlarını soran bir makam, bir yetkili maalesef yok­tur.

Onun için bu mevsim, hele Temmuz gelince TÜRKELÎ'nin yelleri bir başka eser. Temmuz sıcağından daha yakıcı, daha ateşlidir.

Yakar! . . . «Bana gölge olmadın, bana gölge bulmadın, beni yaktın, sen

de yanaşın...» diye. Yakar!... «Sevgimi bilmedin, ah ettim duymadın, inledim bakmadın,

sen bana yâr olmadın...» diye.

«ESİR MÎLLETLER HAFTASI» imiş! Hangi «Esir Milletler» ağam. Hey paşam hangi «Esir Millet­

ler?» Benden başka «Esir Millet», benim kardeşlerimden başka esir yaşayan var mı? O'nlar esirken ben nasıl hür olabilirim?

Bu hafta benim için, bizim içinse, biz bu haftada ne yapı­yoruz? Yapılan birşey varsa benim niçin haberim olmuyor?

Yeryüzünde vatanları olmayan «Bir karışcık topraksız» Er­meniler bile hak arıyorlar. Birisi çıkıp geçenlerde bir yabancı ülkede iki görevli memurumuzu öldürmüştü. O bunu «Esir Mil­letler Haftası'na hazırlık olsun, bana Türkiye'yi versinler...» di­ye mi yapmıştı? «İntikam için yaptım!..» demiş. Kimin, neyin in­tikamını alıyor, kime kafa tutuyor?

Biz Kerkük'te, Kafkaslar'da, Kırım'da, Bulgaristan'da vel­hasıl bütün TÜRKELLERİ'nde esir yaşayan milyonlarca karde­şimiz olduğu halde intikam için, namusumuzu, şerefimizi ko­rumak için ne yaptık, kime baş vurduk?

Hani meclisler, radyolar, televizyonlar ve gazeteler bu ko­nunun heyecanıyla neden çalkalanmadı, bu neden olmuyor?

Cevabı olmayan bir soruya cevap aramak boşunadır. Alına­cak olan cevaplar da boştur, hükümsüzdür.

Bu ortamda daha kaç Temmuzlar ve bu Temmuzların üçün­cü haftaları gelip geçecek fakat esir Türklerin kaderi değişme­yecektir. Ülkücüler olarak bu hususta tek tesellimiz arzuladığı­mız ve savaşını verdiğimiz mutlu günlerin mutlaka geleceği ve esir Türk illerinin huzura kavuşacağına olan inancımızdır.

İlgili mercilerin «Esir Türkler» meselesine bir an önce eğil­mesi en büyük dileğimizdir.

TANRI TÜRKÜ KORUSUN.

7

Page 8: Esir Milletler Haftasıulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla tıyorlar, bizim insanımız

ESİR MİLLETLER VE TÜRK p U N Y A S I Galip ERDEM

1973 Temmuzunun üçüncü hafta­sı, geçen yularda olduğu gibi, Ame­rika Birleşik Devletleri ve gelişmiş Batı Dünyası'nda «Esir MiHetler»in hatırlanmasına, bağımsızlık istekle* tinin ifadesine ve milli özellikleri koruma çalışmalarının değerlendi­rilmesine ayrılacaktır. Toplantılar düzenlenecek, kitaplar yayınlana­cak, makaleler ve şiirler yazılacak, radyo ve televizyon programlarında esir milletler konusuna yer verile­cektir. Ancak, bu yılki törenlerin ön çeki yıllara kıyasla sönük geçme­si çok kuvvetli bir ihtimaldir. Çün­kü, Amerika Birleşik Devletleri ve Batı Avrupa'nın gelişmiş ülkeleri

yönünden esir milletler dâvası, bloklar arasındaki ideolojik müca­delede taraftar kazanmağa yarayan bir vasıtadan ibarettir. Böyle olu­şunun izahı da basittir: Bugün Cer­men veya Lâtin ırklarından birine mensup olup da yabancı bir devle­tin hâkimiyeti altında yaşayan her­hangi bir millet yoktur- Maddeci hayat felsefesine bağlı bulunan ba­tı insanının, başka bir milletin esa­ret acısını yüreğinde duyması el­bette mümkün değildir. Sovyetler Birliği dış siyasetinin, özellikle 1973 yılında, Amerika ve Batı dün-yası'na yaklaşmak isteyen bir döne­me girmesi yüzünden esir milletler dâvası, en azından soğuk harbin ye­niden hızlanacağı bir zamana ka­dar, unutulmağa terkedilecektir. Başkan Nbton'ın Çin'i ziyareti, Le-onid Brejnev'in «Holivut salası!» esir milletler dâvasma inanmışla­rın endişelerini haklı kılacak uğur­suz işaretlerdir. Ama, Amerika'nın ve Batı dünyasının şartlara ve men­faat hesaplarına göre değişen tu­tumu ne yönde gelişirse gelişsin; bizler, yaşamanın manasını Türk

Milliyetçiliği ülküsüne bağuflıktâ bulanlar, esir milletler dâvasını as­la unutmayacağız, unutanları da biz den saymayacağız! Tutumumuzun/ gerekçesi bellidir, anlatmak içînJ lâf kalabalığına ihtiyaç yoktur. Esir >' milletlerin bağımsızlık dâvası, dün-j ya üzerinde diğer milletlerin hep--i sinden Önce ve hepsinden çok, Türk Milleti'ni ügilenclirir. Zira çağımız­da, en azından yetmiş milyon Türk esirdir; insan olarak yaratılmama! en tabiî haklarından yoksundur.j Başta Sovyetler Birliği olmak üze-î re, bütün komşu ülkelerde, İran'da ' Trak'da, Suriye'de, Yunanistan'da,' Bulgaristan'da, ayrıca, Çin'de, Afga- -nistan'da, Romanya ve Yugoslavya' da tutsak kardeşlerimiz vardır. Esir Türkler konusu öyle bir gerçektir ki, tanınması Türkiye'nin, tutumuna] bağlı, değildir; inkâr etsek yine var­dır! Acılarım paylaşmağa mecbu— ruz. Bağımsızlıklarını kazanmaları­na yardım etmeğe, şartların uygun­suzluğu ve imkânlarımızın, yetersiz ligi yüzünden, elimizden başka biri şey gelmiyorsa, konuşmağa ve yaz­mağa mecburuz. Ancak budalalara

yakışacak çarpık yorumlara düşül­mesini istemeyiz. Türk Dünyasının bağımsızlık dâvası ile Türkiye Cum-huriyeti'nin güvenliği arasında den­geyi bozmama şartım herkesten da­ha geç unuturuz. Sevmekten, ilgilen mekten, bir de yapılması mümkün olanların yapılması gerektiğinden söz ediyoruz. Sağır bir dünyada, sö­mürgelerin milletleştiği bir çağda, yüce bir millete mensup milyonluk zümrelerin sömürgeleşmesindeki utancı haykırmanın yalnız bir soy­daşlık borcu değil, aynı zamanda insanlığın icabı olduğunu anlatma­ğa çalışalım, diyoruz. Birlenmiş Mil­letler Anayasası ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ilkel cemi­yetlerin devlet kurmasına yardım ediyor da, cihan tarihine şeref dam­gasını vurmuş bir milletin çocukla-

i tim neden devletsiz bırakıyor?

«Yer yüzünün neresinde bir Türk varsa acısı acuruz, sevinci se-vincimizdir» Bir büyüğümüzün böy­lece özetlediği davranışımıza hor bakanlar, Türklük bir yana, insan bile sayılmazlar.

ı 2 3 4 5 1İ 7 8 9

10 İl 12

1 2 3 4 5 6 7 8 910 1112-

BULMAC» SOLDAN SAûA: 1 -1959 da Irak'

ta Türk katliamına sahne olan bir şehir, Millet. 2-Bir devletin diğe­rine verdiği ihtarname. 3-Tersi na­mus, Sancak türünden bir işaret, Bir hayvan. 4-Güney Arabistan'da bir devlet. 5-Bir ordu birliği. Bağ. 6-Deste, Asya'da bir göl. 7-Kay­betti, Avuç içi. 8-Bir uzvumuz. 9-Tersi bir hayvan, Doğuda bir ka­zamız. 10-Kapatılan komünist der­neklerden birinin kısa adı, tsmi, Istfanbul'da bir semt. 11-Tecrübe et anlamına bir emir. 12 - Kıbrıs'ta bir şehir, Sert

YUKARIDAN AŞAĞI: 1-40 tt siyle Çin Sarayını basan Türk yiğfe di, Çocuk (Eski dilde Ç o S " 1 ) - . 2 ^ göz rengi, Bir çiçek. 3-Tersi Tür­kiye'nin uluslararası simgesi. Org ve Doğu Anadolu şivesinde amca, otomobilin gözü. 4-Yeterli. 5 - J | Ş mak, Boru sesi. 6-Eskiden şehir­leri korumak için yapılan sağlam yapılar, Tersi esM dilde hakim. ' • Orta Asya'da kutlu bir dağ. 8-Top sesi. 9-Uzak için işaret edatı. T o s su, Tahriş edilmiş. 1<>-Te™jto hayvan, bir kadm ismi. M " * 5 5 ^ bir dağ, Donuk. 12-TeIS«. hrfc Tersi Batı Trakya'da bir Türk sena Desen : Coşkun Karakaya

Page 9: Esir Milletler Haftasıulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla tıyorlar, bizim insanımız

BOZKURTLAR ÖLMEZ — Hikâye —

Sabahın ilk ışıkları yüksek çam ağaçlarının uç­larında yansıdı. Belli ki, güneş ufuktan yeni görünü­yordu. Soğuk bir ayaz, çiğ düşmüş ağaç yapraklarını hışırdataüak geçti. Burası Trabzon'un Fatih Parkı idi...

Parktaki bankların üzerinde yüzden fazla genç uyuyordu. Bank bulamıyanların kimisi bir ağaca yas­lanmış kimisi yere çömelmiş, uyumaya çalışıyorlar­dı. Parkın kıyısından geçenlerin dikkatini hemen on­lar çekiyorlardı.

Bu kadar kalabalık genç neden açıkta sabahlı­yorlardı? Banlar kimdi?

Yaşlı, hafif kambur bir adam parktan içeri gir­di. Bir ağaca yaslanmış sigara içen gencin yanına doğru yaklaştı.

— Oğul, dedi. Ne bu haliniz? Niye burada sabah­lıyorsun?

Genç, başını yavaşça adama doğru çevirdi içinin hıncı gözlerinden belli oluyordu.

— Biz üniversitede okuyoruz amca dedi, komü­nistler yurtlarımızı işgal ettiler. Daha önce derslere giremiyorduk. Şimdi de yatacağımız yeri aldılar.

— Otele gitseydiniz oğul! Baksana arkadaşlarınız buz gibi yerde uyuyorlar.

Gencin yarasına parmak dokunulmuştu. Sigara­sını yere atıp ezdi. Başını aşağı eğdi. Sesi çok yavaş çıkıyordu.

— Biz köy çocuğuyuz amca! Anadolu'dan gelmişiz Cebimiz çok para görmez bizim. Sabah kahvaltımız bir çayla bir simittir. Otelde yatacak paramız yoktur bizim.

Yaşlı adamın gözleri doldu. Sustu, bir zaman ko­nuşmadı. . .

Bir ezan sesi geliyordu uzaklardan.. . Sabah na­mazına giden insanlar vardı caddelerde.

Yaşlı adam yavaş adımlarla parktan dışarı çık­tı. Caddelerde hızlı hızlı yürüyerek ilerliyordu. Gel­diği ilk camiin avlusundan içeri girdi. Elindeki asası­nı yere bir kaç defa vurdu.

— Ey müslümanlar! Ey müslümanlar! Diye ba­ğırdı. Sizin aldığınız abdest, kıldığınız namaz gabil olmaz. İbadet bu değildir müslümanlar!

Abdest alanlar birden abdestlerini bırakarak yaş­lı adama dikkatle baktılar. Duydukları sözlerle adeta şoke olmuşlardı.

Yaşlı adam bastonunu yere birkaç defa daha vurdu.

— Gomonisler üniversite yurdunu eşgal eylemiş, bu milletin çocuklarını içeri almıyorlarmış hepsi Fa­tih Parkında sabahlıyorlar. Onlar orada uyurlarken sizin ibadetiniz gabil olmaz müslümanlar!

Olay kulaktan kulağa yayıldı. Bütün camilere haber gönderildi. Cuma namazı sonrası halk yığın yı­ğın Fatih Parkına toplandı. Yaşlı, genç, çoluk çocuk herkes orada idi. İşçi-köylü, memur-esnaf, öğrenci ga­leyana gelmiş «Kahrolsun komünizm» diye bağırıyor-lardı. Trabzon ÜLKÜ OCAKLARI BİRLİĞİ bütün üye­lerini toplayıp parka gelmişti. Herkesin ağzında aynı konu konuşuluyordu.

— Emniyete durum bildirilmemiş mi? — Bildirmişler ama cevap alamamışlar. — İşgalci komünistler yurdu cephane deposu

yapmışlar. — Jandarma bir bölüğünü oraya göndermiş. — Komandolar olmasa her yeri yakıp yıkacak-

larmış. Herkeste büyük bir heyecan ve hınç vardı. Bü­

tün gönüller bu hınçla ve heyecanla doluyordu. İşte bu büyük kalabalık üniversiteye doğru ha­

reket etti. Halkın galeyanını gören polis ve jandar­ma üniversite yurdunu çember içine almıştı. Çıkacak olayları önlemeye çalışıyordu.

Halk jandarma çemberi içine alınmış olan yur­dun etrafına toplandı.

Üniversite yurdunun birinci katma ranzalarla ba­rikat yapılmıştı. İkinci katı boştu. Üçüncü ve dördün­cü katında işgalciler kalıyorlardı. Halkın galeyanını görünce beynelmilel komünizm marşları söylemeye başladılar. Bazan silâh sesleri duyuluyordu.

Jandarma albayı yarım saat içinde yurdun bo­şaltılacağını halka bildirerek kalabalığı yatıştırdı. Aradan bir değil bir kaç tane yarım saatler geçtiği halde yurt henüz boşaltılmamıştı. Halkın heyecanı son haddine varmıştı. İşte bu heyecan bir anda pat­lak verdi. Halk jandarma çemberini yararak üniver­site yurdunun kapısına doğru aktı. Bunu gören işgal­ciler üstten halka ateş açtılar. Hava kurşun sesleriy­le çınlıyordu.

Bir Bozkurt devrildi yere bu sıra. Diz çöktü, bir elini kalbine dayamıştı parmaklarının arasında sızan kanlar yere akıyordu. Havada kalan diğer eliyle ül-küdaşlarma adeta «İlerleyin» diye bağırır gibiydi. Bozkurtlar haykırmaya başladı Trabzon semalarında. Altın yeleli bir Bozkurt daha uçtu gitti, Tanrıdağma. Bu vatanı kanları ile canları ile korumaya andiçmiş ÜLKÜ Ordusu bir yiğitini daha işte böyle kaybetti. O, ÜLKÜ KAVGASI'nm ne ilk şehididir ne de sonu olacaktır.

ÜMİT BEYAZ ÇAVDAR derler O'na. Her seher vaktinde Trabzon semalarında O'nun gür sesi yükse­lir.

İşte biz o ümitlerin ışığıyle yürüyoruz ileri.

10

Page 10: Esir Milletler Haftasıulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla tıyorlar, bizim insanımız

Şevket Bülent YAHNİCİ

Genç Cumhuriyetimizin 50. yılını kutlamaya hazırlanıyoruz. 50. yıl; dünya tarihi, millet ömrü açısından bakıldığında çok kısa bir zaman olarak görünüyor. Ama «50 yıl sonra nerede, hangi noktada­yız?» sualinin cevabı da hiç gönül ferahlatıcı, iç açıcı değil. î f T TFff J1TT Türk Tarihi dikkate değer bir safhayı yaşamaktadır. Müthiş bir

I J J K I J İ J I J kemiriliş, olamaz oluş, fasit daire içerisinde çılgıncasına bir bocalama milletimizi canevinden incitmiş, kendi vatanımızda bizi bizden olmayan

H V n T M T H D larm dilencisi yapmıştır. Her şeyiyle; kültürüyle iktisadıyla, siyasî nü-2111/lilJjlllv fuzuvla, himmet ve sırt sıvazlamasıyla Batı'nm dilencisi... Bu durum,

şüphesiz halk dediğimiz, milletin aslî değer ve kıymet hükümlerini hâ-T(ünPfl\| lâ taşıyabilen kitle üzerinde değil ama aydınlarımızın pek çoğunda « • * * " * » V I J U hâkim vaziyettedir.

Aydınlar bir milleti peşinden sürükleyecek, iyiye veya kötüye götürebilecek zümredir. Bugün Türk Milletinin kurtuluşunun yegâne ümidi ve olamaz oluş zincirinin; fasit daireyi kırabilecek yegâne gücü olan aydınların, maalesef büyük çoğunluğu 150 yıllık çarpık, garp mantığının yaygarasını yapan mukallit eğitimin fabrikasında dokunan kumaş görünümündedir. Milleti için değil, şahsı için egoist (bencil) şahsı için menfaatçı ve nemelazımcı aydınlar, bunların hâkim olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kadrola­rı ve 50. yılda halimiz, bulunduğumuz yer...

Türk'ün beş bin yıllık devlet felsefesinden ve tarih şuurundan yoksun, beyinleri* deniz anasına dön­müş bu miyop aydınlar kadrosunun Türkiye'yi getirebildiği nokta ortada, apaçık duruyor.

Değer yargılarımız bile değişti. Aydınımızı, iyi ile kötü doğru ile yanlış, güzel ile çirkin arasında birinciler lehine doğması gerekli, akim ve mantığın icabı olan tercihi bile yapamaz hale getirdiler. Va­tanseverle vatan haini, komünistle milliyetçi arasındaki tercihi sorulduğunda «Tercihsizlik ve tarafsızlı­ğını» ilân eyliyecek aydın sayısı çoğunlukta...

Memleket ekonomisi? O, ayrı bir felâket. Ufak bir misâl, ithalâtçı - ihracatçı kelimeleri de yerleri­ni kısa zamanda işbirlikçi-komisyoncu kelimelerine bırakmaya hazırlanıyor.

Sonuç? Sonuç şu ki, Türkiye dünya milletleri sıralamasında fert basma millî geliri en düşük ülke­lerden biri. Yeri 72. sıra...

Peki, sebep? Sebep şu ki, yüz elli yıldır münakaşası yapılan, çare olarak getirilen her mesele şekil ve meodla ilgili. Muhteva itilivermiş bir kenara. İnanılan yapılan, yapılması düşünülen hep yanlış hep taklit de olsa (öyle olduğu gerçek) mesele nasıl uygulanacağında, hangi kalıplara oturtulacağında ve millete nasıl sunulacağında. Aynı hamuru değişik kalıplara dökseniz, değişik lezzetde farklı yapıda pasta olur mu ki sanki? Bizim işler de hep böyle olmuş. Hep gayrımilliyi, hep taklidi, hep batı'yı değişik şe­kil ve metodlarla götürmüşüz millete «al» demişiz. Millet almış almamış, ama aydın çoğunlukla kabül-lenivermiş. En basit, Millî Eğitim Meselemiz... MillîEğitim bir ülke aydınlarını devlet kadrolarınma ye­tiştiren, hazırlayan en mühim köprü başıdır. Aydının «Aydın» niteliğini kazanma yolu «Eğitim»den geçer. Senelerdir sık sık «eğitim reformu» yaparız, ne hikmetse. Gene yaptık ve bir kanun çıkardık. Her yap­tığımız kanun gibi sonuncusu da Millî Eğitim siyasetimizdeki şekil ve metod meseleleriyle ilgili. Ortada yanlış ve bozuk olan bir öğretilecekler listesi. Bunların nasıl öğretileceğinin münakaşası yapılmış galip fikir kanun olmuş. Kanunu yapanların hiç düşünmediği, girmediği bir mesele öğretilenlerin ne olduğu, yani Millî Eğitimin muhtevası, Millilik derecesi, vasfı. Buna yaklaşan yok. Bugüne kadarki öğretilenlerle ortaya çıkan aydın tipi ortada. Bu aydın tipinin Türkive'ye verebildiği ortada. Öyleyse bu aydın tipini de­ğiştirmek lâzım. Öyleyse bu değişikliği sağlıyacak eğitimi yaptırmak lâzım. Yani öğretilenleri değiştir­mek, yani eğitimi özüyle, muhtevasıyla, ders programlarıyla millîleştirmek lâzım.

Peki ya çare. Çare şu ki, Türkiye meselelerine arlık şekil ve metod münakaşalarını bir kenara itip. öz ve muhteva itibarıyla milliyetçi açıdan bakan; nemelazımcı, menfaatçı, bencil aydın tipinin yerine menfaat ve egoizm duygularını millet seviyesinde duvan Ülkücü Aydınlar Kadrosunun hakimiyetinin sağ­lanması... Biricik kurtuluş yolu ve ümidi.

Maddî ve manevî kurtuluşa susamış «Aydın adayı» ülkücü gençlik, Türk'ün sabırsızlığı, kin ve kurtuluş aşkı içinde geliyor. Onlar fabrikaların dokuduğu yanlış imalât. Onlar kendilerine öğretilmek istenileni değil, kendi öğrenmek istediklerini öğrenecek yetişenler. Zor oldu bu ortamda bu gerçeğe ulaş­maları, kinleri ondan.

Haykırıyorlar. «Yüz elli yıldır bu milleti aldattığınız gibi aldanacaksınız bundan sonraki hesapla­rınızda..»

Çare : Ülkücü Aydınlar Kadrosu. Sonuç: Büyük ve Kudretli Türkiye. TANRI TÜRKÜ KORUSUN!.

11

Page 11: Esir Milletler Haftasıulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla tıyorlar, bizim insanımız

AŞIRI MİLLİYETÇİLİK Az, orta, aşırı kıyaslamaları, genellikle bütün ko­

nulara teşmil edilerek, «Herşeyin aşırısı ifrattır» neti­cesi beyinlere işlenmek istenir. Klâsik eğitim siste­minin çarkları arasında ezilerek, düşünme kaabiliye-tini kaybeden ve robotlaşan beyinlerde bu görüşün savunuculuğunu yaparlar.

Bu yanlış zihniyet taraftarları yukarıdaki üçlü kıyaslamayı milliyetçiliğe de tatbik ediyorlar. Dolayı­sıyla az, orta ve aşırı milliyetçiler grublarmm orta­ya çıktığın görüyoruz. «Aşırı Milliyetçi» olarak ülkücü camia suçlandığına göre, diğer zümreler az veya orta milliyetçi grublarma dahildir.

Yıllardır kalkınma gayretleri içerisinde olan Türkiye'de az veya orta milliyetçi grublarma men­sup olan kimseler iktidara gelmişlerdir. Devlet ge­misini yürütme görevini onlar üzerlerine almış, ülke­mizin kalkınma plânlarını, dış politikasını, eğitim sistemini onlar hazırlamışlardır. Geri kalmışlığımızın sebeblerinin tartışıldığı günümüz ortamında, mesele­ye daima bu açıdan bakmak, doğru neticeleri elde etmeye yardımcı olacaktır.

Demokratik ülkelerde millî iradeyi sağ kanat temsil eder. Ancak dünyanın hiçbir medenî ülkesin­de, bizde olduğu gibi sağ blok param parça değildir. Yani; «Az, orta, aşırı» kıyaslamaları yoktur. Milletini aşırı derecede seven hükümetler iktidar olmuştur ve izledikleri millî politika ile ülkelerini muasır millet­ler seviyesine çıkarmışlardır. Dögol aşırı bir Fransız milliyetçisi idi. Milletini aşırı derecede sevmesi O'nun ölümsüzleşmesinin temel sebebidir. Alman Biıiiği'nin kurucusu Bismark, I. Dünya Harbinde İngiltereyi dar boğazlardan geçiren Çörçil, İsrail Devleti'nin yaratı­cısı Teodor Herz, milletlerini aşırı derecede seven li­derlerdi. Peron'u hatırlayın. Bundan 17 sene evvel bir darbe neticesinde Arjantin'den sürülmüştü. Ancak, 17 senelik ayrılık, Arjantin'de Peron sevgisini öldürme­di. Arjantinliler, aş ın milliyetçi liderlerini unutma­dılar.

Atatürk de aşırı bir Türk Milliyetçisi idi. İkti­darı zamanındaki icraatları bunun en açık delilidir. Atatürkçü geçinip ülkücülüğe karşı olanlar, siyasî yatırımlar uğruna şahsiyetlerinden taviz verenlerdir.

Ülkemizin meseleleri kısa vadeli reform tasarı­larıyla çözümlenemez. Uzun vadeli köklü reformlar yapmak, millîlik vasfını kaybetmiş müesseseleri de yeniden kurmak gerekir. Meselelerin temeline inme­den yazılan reçeteler, onların ileride daha da büyü­mesine yardımcı olur. îşte az veya orta milliyetçi grupların teşkil ettiği hükümetler, Türkiye'nin mese­lelerine hep bu açıdan bakmışlar, temele inmeden, kısa vadeli göz boyayıcı yatırımlarla meseleleri çö­züm yoluna gitmişlerdir. Ülkemizin bugünkü az ge­lişmiş ortamına bir günde gelinmedi. Atatürk'ün ölü­münden sonra iktidar olan istisnasız bütün hükümet­ler günümüzün az gelişmiş ortamından tek tek so­rumludurlar.

Türkiye'de bütün hesaplar iktidar olmak için ya­pılır. İktidar olduktan sonra, tatbik edecekleri sıh­hatli teorileri olmadığı olsa dahi bunu tatbikata ko­yacak kadroları bulunmadığı için, yıllardır temel me­selelerimiz çözümlenememiştir.

Aşırı milliyetçi olarak suçlanan ülkücü camia ise, ülkemizin geleceği konusunda en sıhhatli reçeteyi yazmıştır. İktidar olduğu zaman, teorisini tatbikata koyacak kadroları gün geçtikçe kuvvetlenmektedir. Türk Millet'ini aşırı derecede seven ülkücüler, bütün kesimlerdeki idealist kadrolarıyla yarının güçlü Tür­kiye'sini kuracaklardır. Gençliği kendilerine itici güç olarak alamayan, menfaat saikinin bir araya getirdi­ği tesadüfi gruplar zaman içerisinde erimeye mah­kûm oleacaklardır. Başka bir ifade ile, büyük bir po­tansiyel olan gençlik kesiminden gelen güçleri olma­dığı için, zamanla nesilleri tükenecektir.

Türkiye'de bazı hakikatler maalesef geç anlaşılı­yor. 12 Mart öncesini hatırlıyahm. Ülkücü camia, bütün yayın organları ile ülkemizde bir Komünist ih­tilâlinin hazırlandığını ifade ediyordu. Sorumlular ise, «Herkesde mi komünist? Her taşın altında ko­münist arıyorsunuz» şeklinde solu sempatik gösteren demeçlerle, böyle bir tehlikenin mevcut olmadığını ifade ediyorlardı. 12 Mart ile uçurumun kenarından dönen Türkiye'de, ülkücü camianın teşhislerinin doğ ruluğu bir defa daha ortaya çıktı.

Ülkücü hareketin ilmî esaslara dayanan sağlam teorisi, Türkiye'nin tek kurtuluş yoludur. Hissî konu­ları istismar ederek, sermaye yardımıyla seçim ka­zanma dönemi devam ettiği sürece, Türkiye «Az ge­lişmişlik» çukurundan kurtulamayacaktır. Ülkücü hareketin idealizmi materyalist çemberleri mutlaka kıracaktır. Zafer, idealizmin insan ruhunda yarattı­ğı hazzı duyan«Aşırı Milliyetçi» ülkücülerin olacak­tır.

12

Page 12: Esir Milletler Haftasıulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla tıyorlar, bizim insanımız

bozkurtiarın kal&ninden « T U T S A K »

Hüseyin Yeniçeri

«Tutsak» (1) Işmsu'nun Otüken Yayınları arasın­da çıkan yeni romanı. «Küçük Dünya» (2) adlı ro­manı ile bu türde ilk eserini veren yazar, Turizm ve Tanıtma Bakanlığı'nm «Sanat Armağanı»nı kazanmış­tı. İkinci romanı üç yılda, üç baskı yapan «Azap Top­rakları» (3) adlı, dış Türkleri konu edinmiş güçlü bir eser. Bu romanda Işmsu kendine özgü üslûbu ve başarılı bir anlatımla, Batı Trakya Türklerinin, kendi kaderlerine terkedilmişliklerini; acı, ıstırap, ölüm dolu hayatlarını hikâye etmiştir.

Millî Türk romanının ustalarından olan yazarın «Ak Topraklar» (4) adlı tarihî romanında, Dede Kor­kut üslûbuna yakın bir anlatımla Türklerin Anado­lu'yu yurt edinişleri anlatılmıştır. Sanatçının dördün­cü romanı Tutsak ise Irak Türklerini ele almış. Bir­çok millî meselemize de parmak basılan eserde, içi­mizdeki tutsaklar da anlatılmış, hangi hasletlerini kayıp ettiklerinden bu durumlara düştükleri verilme­ğe çalışılmıştır.

Bizce Tutsak önemini, ele aldığı konudan almak­tadır. Konunun derinliğine ve gerçekçi bir tutumla işlenişini de eserin önemini art t ıran diğer unsurlar olarak kabul edebiliriz. Romanda Türk Milliyetçiliği ülküsü ile dopdolu bir idealist olarak tanıtılan Tâ­rik, tüm Kerküklü soydaşlarımızı temsil eden bir semboldür. Târik, yüzyıllarca hür ve bağımsız yaşa­mış milletine, büyük bir imanla bağlıdır. Milletinin tutsaklığı, sömürülüşü, horlanması O'nu yeyip bitir­mektedir. Milletinin yüceliğine olan inancı, O'nu, ya­rına umutla bağlamağa yöneltiyor. Bu kurtuluş umu­dunun «Anavatan»dan uzatılacak kardeş ellerle ger­çekleşeceğini sanarak, Türkiye'ye gelmiştir. «27 Ma­yıs »tan 1 yıl öncesine tesadüf eden o günlerde Türki­ye için için kaynamaktadır. Derdini çoklarına söyle­miş, sâdece ülkücüler dinlemişler O'nu. Târik bu gu­ruba ve liderlerine içtenlikle inanıyor. Fakat onla­rın da yapacak bir şeyleri yoktur. Sonunda Kerkük'e dönüyor Târik. 14 Temmuzda bütün Türkleri yok et­meği amaçlayan komünistlerin tertipledikleri k t̂tj-liâmda O da, diğer soydaşlarının içinde şehâdet şer­betini içiyor.

Tutsak gerek Türkiye sınırları içindeki Türkleri, gerekse dış Türkleri; her çeşit tutsaklıktan kurtara­cak ülkücü lideri de müjdeliye r.

Dil bakımından başarılı bir Türkçe'nin uygulan­dığı eser, tahlil etmeğe çalıştığı devrin panoraması durumundadır. Eserin birçok yerine serpiştirilen Ker­kük Horyatlarmm, onu, birçok yönden millî çizgile­rin yoğun olduğu bir tablo durumuna ulaştırmada bü­yük katkıları olduğunu., görüyoruz. Bu horyat lan ile

kendi acılarını dile getiren söyleyişlerinden başka, bu vefalı sve mustarip soydaşlarımız, bizim dertleri­mizle de yakından ilgililer.

Emine Işmsu'nun dış Türkler meselesine Azap Topraklarından sonra eğilen bu yeni romanının ül­kümüze büyük katkıları olacağını sanıyoruz. Sanatçı bu fikrî eserinde, gerçekçi bir yol izleyerek mesele­lerimizi tahlile çalışmıştır. Türk Milliyetçiliği ülkü­süne gönül verenlere, bu eserin birçok yararlar sağ-lıyacağma inanıyoruz. (1) TUTSAK, Emine Işmsu. Otüken Yaymevi, 1973

İst. (2) KÜÇÜK DÜNYA, Emine Işmsu, Yağmur Yayın­

ları, 1966-İst. (3) AZAP TOPRAKLARI, Emine Işmsu, Otüken Ya­

ymevi, 1969-İst. (4) AK TOPRAKLAR, Emine Işmsu, Otüken Yaym­

evi, 1971-İst.

ÇAfilRIYA GELİŞ — Ülküdaşım Dilâver CEBECİ'ye —

Bu bayrağı öz bilen, Ölmez inan Bozkurtum. Bine karşı tek giren Yılmaz inan, Bozkurtum.

Pusatlanmak er şanı Cenk Oğuz'un nisam, Hele bulsun meydanı Durmaz inan Bozkurtum.

Çağrın gönülde ülkü, Yüceleştirir Türk'ü TURAN'ın kutlu yükü, Yormaz inan Bozkurtum.

Başbuğ, emri salanda Mehter cengi çalanda Bir tek çaşıt vatanda Kalmaz inan Bozkurtum.

Mevlüt Yılmaz ULUĞTEKİN

13

Page 13: Esir Milletler Haftasıulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla tıyorlar, bizim insanımız

Osman Nuri KURT

Karadeniz'de Ermeni Vahşeti

Birinci Dünya Savaşının başla-masiyle içimizdeki imtiyazlı Er-meni-Rum azınlıklarının Türk'ü ço­luk çocuğu ile katletmesi hızlanmış­t ı . . . Urus askerleri ile Trabzon'a giren Ermeni çeteleri yerli Rum ve Ermenilerin yardımıyle öyle katli­amlar yapmışlardı ki; Dünya tari­hinde eşine ancak Stalin devrinde raslanabilmiştir.. .

Bu Ermeni sürüleri gebe kadın­ların karnındaki çocuk için «Erkek mi, kız mı?» diye birbiriyle bahse gi rerek kasatura ile karınlarını yarı­yor, köşede korku içinde gözleri dehşetle büyüyen küçük yavruları süngü uçlarında sallıyor, ırz, namus demeden saldırıyor; evleri yakıyor, ekinleri imha ediyorlardı... Türbe­lerimiz, mabetlerimiz, mezarlarımız üstüne sürükledikleri Müslüman delikanlılarını İsa ve papazlarının aşkına boğazlıyorlardı... «İşte seni İsa için kurban ediyoruz. Gelsin Muhammediniz seni kurtarsın» di­yorlardı.. .

Ya camilere doldurdukları kitle halindeki Türk'ün durumu. . . O günleri yaşamış köylü bir halk oza­nının yazdığı destandan aşağıdaki sekiz mısraın Trabzon'da ve civar köylerde söylendiğini hâlâ duyabi­lirsiniz...

Ermeniler geliyor Hem yaka, hem de yıka Kesiyorlar sübyanları Süngüyü soka, soka...

Altıyüz kişi birden Dolduruyor bir eve Döküyor gaz yağını Hep veriyor aleve...

Bugün için medeniyetten bahsedi­len Amerika, İngiltere, Fransa'daki tahrikler ve kendi derdiyle başa çıkamayan Lübnan'ın hali, bir yüz­karası değil de nedir? Rus'ların Er­meni 'leri tahriki altında hangi dü­şünceler yatmaktadır?. . . Fransa'nın diktirdiği anıt ile Amerika'da ka­patılan Türkoloji bölümü açık ni­yetlerini ortaya koymaktadır. . .

Medeniyetten, hümanizm'den bahseden bugünkü çivisi kopmuş dünya da, Ermeni-Rum ve Bulgar canavarları Müslüman Türk'ü kes­meğe, ezmeğe, Türk'ü esir etmeğe, Türk ve Türkiye alehinde abideler dikmeye, yürüyüşler yapmaya, vasi­yet yazmaya devam edecekler mi­dir?.. . Güya dostumuz olan bu ba­tılı Devletler ne zamana kadar bu duruma göz yumacaklardır?.. .

Hani nerede Evrensel insan hak­larına imza koyanlar?...

Hani Demokrasi'ye inanıp iman edenler?... Hani Nato Mütefikleri-miz?. Türk devamlı katlediliyor; Türk'ün yavruları kurşuna diziliyor, Türk'ün camii'leri yıkılıyor, Türk'­ün okulları kapatılıyor, Türk'ün ana dili Türkçe yasak ediliyor, Türk ga­zetecisi mahkûm ediliyor...

Bütün dünya ayaklanmış Türk'­ün son bağımsız kalasını imha et­meğe çalışıyor... Ve maalesef ki bu hareketi yakın komşularımız da destekliyor... Ne yazık ki biz hâlâ bizi katledenlere en yüksek iş sa­halarında imkânlar tanıyor, papaz okullarına, patrikhanelerine, kilise­lerine hürmet ediyor, okullarında dillerine, eğitimlerine karışmıyo­ruz; onlar ırkdaşlarımızı köylerin­den dahi dışarıya çıkarmazken biz onlara en geniş seyahat hakkı tanı­yor ve mukaddes ordumuzda su­bay dahi olmalarına imkân veriyo­ruz.. .

Bizi dünya tarihinden silmek isteyenler bizim Türk oluşumuz­dan; insancıl oluşumuzdan, bizim kutsal dinimizden, örf ve adetleri­mizden istifade ederek bizi bir iç savaşa götürmek istiyorlar...

Bu hainlerin iplerini idare eden­ler bilmiyorlar ki, Türk'e karşı sal­dırmakla kendilerini Tanrı'nın bü­yük gazabından kurtaramıyacaklar-dır... Alev alev yaktıkları dünyada kendileri de bir gün yanıp bitecek­lerdir... Karadeniz'de boydan boya Türk'ü çoluk çocuğu ile katleden Ermeni sürülerine karşı her an uyanık bulunmalıyız... Ermeniler içimizdeki yerli Rus uşaklarıyla birlikte dünyanın her köşesinde Türk düşmanlığına devam etmek­ledir ler . ..

Türkiye'de bir kızıl ihtilâl so­nucu Ermenilere Doğu Anadolu'nun verileceği vaad edilmektedir... Bu hayâl ile bütün dünyadaki Ermeni­ler Türk'ü yeniden katledecekleri günü sabırsızlıkla beklemekte ve eğitilmektedirler...

Yazımı burada bitirirken Erme­nilerin şehit ettiği milyonlarca Türk'ün aziz hatıraları önünde eği­lir ruhlarına Tanrı'dan rahmet di­lerim...

Tanrı Türkiye'yi ve aziz Türk Milleti'ni korusun.. .

GEÇEN BULMACANIN ÇÖZÜMÜ ;

Soldan Sağa : 1 — Dokuz Işık, Sa. 2 — Alın, Kan. 3 — Hazar, Raman. 4 — Abaza, Araz. 5 — Lâhid. 6 — Nalan, Eğil. 7 — Irakeyn, Ne. 8 — Kut, Ye, Ke. 9 — Al, Zafer, fi­ğe. 10 Nar, Çeri, Mög. 11 — La, Kale. 12 — Seyyare, Al.

Yukarıdan Aşağı : 1 — Dandenakan, 2 — Ola, Lâle. 3 — Kızanlık, Ray. 4 — Unab, Aruz. 5 — Ralnataç. 6 — Za, Fe. 7 — Rah, Eyerle. 8 — Ira, Yeri. 9 — Maden, Ka. 10 — Kar, Kemal. 11 —- Sana, İne­göl, 12 — An, Zile. Ege.

14

Page 14: Esir Milletler Haftasıulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla tıyorlar, bizim insanımız

Yüz Milyonluk Milliyetçi Türkiye'ye

Doğru Ulküdaşlarımızdan Süleyman

Kürkçü ve evdeşi Hatice hanımın geçtiğimiz hafta içerisinde bir oğul ve bir kızları dünyaya gelmiştir. Murat Sancar ve Selcen adları ve rilen ikizlere Milliyetçi Türkiye yo­lunda uzun ömürler dileriz.

Ankara Ziraat Öakültesi'nin ülkücü Dr. Asistanlarından Celâl Er ve evdeşi Şehrî hanımın Afşin adı verilen bir oğullan dünyaya gelmiştir. Afşin Beğ'e fetih dolu za­ferler dileriz.

Ülkücü Avukatlardan Şerafed-din Yılmaz ve evdeşi. Zuhal hanım'-m geçtiğimiz günlerde Sinan adı verilen bir yavruları dünyaya gel­miştir. Sinan'a uzun ömürler dile­riz.

Eskişehirli Ulküdaşlarımızdan Yakup Ünver ile evdeşi Münevver hanım'm 5 Haziran günü ÜLKÜ adı verilen bir kızları doğmuştur. Ülkü'ye Ülkü yolunda başarılar di­leriz.

Ülküdaşımız Mustafa Gözübü-yük ile Yüksel Eskiyapan nişanlan­mışlardır. Tebrik eder, hayırlı ol­masını dileriz.

Atatürk Üniversitesi asistanla­rından Mehmet Şahin ile Töre der­gisi İstanbul Temsilcisi Deniz Şa­hin (Dağoğlu) nikâhlanmışlardır. Tebrik eder, hayırlı olmasını dile­riz.

Urfalı Ulküdaşlarımızdan Nu­ri Alıcı 13 Nisan'da Hayriye Alıcı ile nişanlanmıştır. Ülküdas nişanlı­ları tebrik ederiz.

Konya Gazi Lisesi öğretmeni, ülküdaşımız Osman Gültekin'in 9 aylık BOZKURT oğlu Bilgehan GÜL TEKÎN ülküdas ağabeylerine 9 Işık çı Milliyetçi Türkiye'nin kurulması yolunda başarılar diler. Resimde Bilgehan görülüyor.

Gelibolulu Ulküdaşlarımızdan Kenan Gazel ile Ayfer Sungurtekin 25 Mayısla evlenmişlerdir. Ülkü-daşlarımızı tebrik ederiz.

Kayserili ulküdaşlarımızdan î. H. Okulu Öğretmeni Hüseyin Cö­mert, ülkücü bayan öğretmenlerden Pembe Oruçhanla evlenmiştir. Ül­küdas öğretmenleri tebrik ederiz.

Menemenli ulküdaşlarımızdan Ferruh Zincirci ile evdeşi Nebahat hanımın 29 Mayıs günü bir kızları dünyaya gelmiş ve yavruya ÜLKÜ adı verilmiştir. Ülkü'ye Fatihler do­ğuracak yaşlar dileriz.

Pertekli Ulküdaşlarımızdan Kaya Taşkın Yılmaz ile Firdevs ha­nım 10 Haziranda evlenmişlerdir. Genç evli ülküdaşımızı ve evdeşini tebrik ederiz.

— Erbaa Lisesi'nin Ülkücü öğret­menlerinden Bilâl Öztürk, Osmani­ye'nin Cevdetiye kasabasında 1 Ha­ziran günü yapılan düğünle Fadi­me Poyrazla evlenmiştir. Ülküda­şımızı- ve evdeşini tebrik ederiz. — Ülküdaşımız Musa Gürgün ve evdeşi Fatma hanım'm 10 Mayıs 1973 günü bir oğulları olmuş ve yavruya Süleyman KÜRŞAD adı verilmiştir. Kürşad'a hayırlı bir gelecek dileriz. — Ülkücü İşçiler Derneği Eğitim Sekreteri Kürşad Vaiz Özer Tuğlu Ailesi'nden Rallime hatunla 11 Ha-£.' rân'da Erzincan'da nişanlanmış­tır. Ülküdaşımız ve nişanlısını teb­rik ederiz. — Ulküdaşlarımızdan Cemal Kıcır ile Şenay Yılmaz 17 Haziran günü yapılan düğünle Yeşilova'da evlen­mişlerdir. Genç evlileri tebrik eder başarılar dileriz. — Hatay'ın Şenköy nahiyesinde ül­küdaşımız Ali Neşeli ve evdeşi E-mel hanımın 29 Mayıs günü Kür­şad adı verilen bir oğuları dünyaya gelmiştir. Kürşad'a Çin Sedlerini yıkacak bir kuvvet ve azim dileriz. — Edremit ' te Ziraat Teknisyeni o-lan ülküdaşımız Mehmet Gündüz, 20 Mayıs'da Eşme'de Safiye Kap­lan ile nişanlanmıştır. Ülküdas ni­şanlıları tebrik ederiz. — Develi Ülkücüler Teşk. İkinci Başkanı ülküdaşımız Yaşar Kmdı-ra PTT Müdürü'nün kızı Ayla Yö­rük hanımla evlenmiştir. Genç ev­lileri tebrik eder başarılar dileriz.

V E F A T Turhal Lisesi'nin ülkücü Din

Dersi öğretmeni Fikri Güngör eh­liyetsiz bir taksi sürücüsünün çarp­ması sonucu ölmüştür. Merhumun yakınlarına ve ülküdaşlanmıza baş­sağlığı dileriz.

Izrarı Sahibi : Sadi SOMUNCUOĞLU • Yazı İşleri Müdürü : Nedim ÜNAL

• Umumi Neşriyat Md : Mahir DURAKOĞLU ^ İdarî İşler Md : Osman

OKTAY # İdare Yeri: Bedesten içi Bedesten Han nu 6 — KONYA

• Haberleşme adresi: P.K. 151 Bakanlıklar ANKARA • Posta çeki nu: 10079758 C Y ı l : 1 Sayı: 10 • Yıllık abone : 17,50 TL. • Fîatı: 150 kr. • Yurt dışı : İkimisli • Reklâm tarifesi : Tam sayfa : 1000 TL.

Renkli sayfa: 1500TL.*Kitap İlânları: Santimi : 30 TL. Emel Matbaası — ANKARA •DAĞITIM - GAMEDA

15

Page 15: Esir Milletler Haftasıulkunet.com/UcuncuSayfa/bozkurt_10_yeni_6218.pdfyümüz, diye anlatıyorlar, bizim köy değil.» diyor, «İnsanımız, diye anla tıyorlar, bizim insanımız

İ K İ B İN Y E T M İ Ş ÜÇ DİLÂVER C E B E C İ

T Ö R E Aylık Fikir ve Sanat

Dergisi

P.K. 211 Kızılay Ankara

*

D E V L E T I Milliyetçi Hareketin

Haftalık Siyasî Gazetesi

P,K. 284 Bakanlıklar ANK.

TÖRE - DEVLET YAYINLARI

Uçurumun Kenarındaki Türkiye Serisi : (İddianameler ve Mahkeme Belgeleri)

• 1. T Ö S DOSYASİ

276 s. 10 TL. 2. T İ P DOSYASI

240 s. 10 TL. 3. TÜRKİYE İHTİLÂLCİ

İŞÇİ KÖYLÜ PARTİSİ DOSYASI 435 s. 15 TL.

4. MADANOĞLU DOSYASI 215 s. 10 TL.

* HUN AŞKI Dilâver Cebeci 5 TL. TÜRK - ERMENİ MÜNASEBETLERİ Necla Basgün 10 TL.

Fİ ATI: 150 Kr.

Ben iki bin yetmiş üç'e erişemiyecegim. Ellerim, kollarım, gözlerim bu ka-darcık zamana tahammül edemeyecek. Ama düşüncelerim kaç iki bin yetmiş üç­lere uzanır bilemezsiniz.

IŞIĞIM VAR; KARANLIĞA DİŞ BİLER

LİMANIM VAR; SIĞINACAK GEMİLER.

DÜŞÜNCEM VAR; BİR BAŞAKTAN BİN DİLER,

DÜŞÜNCEMİ BİLSE İDİN ÖLÜRDÜN.

Ne olur beni yalanlamayın! Ey zaman beni sen de yalanlama! Ben iyi biliyo­rum ki iki bin yetmiş üçte yurdumun gökleri böyle olmayacak. Şu her gün önün­den geçtiğim körpe çınar büyüyecek, kocaman olacak. Bir yorgun nine oturupta gölgesinde biraz dinlenecek olsa hemen kara düşüncelere dalıp gitmeyecek. Bu çarşılarda, sokaklarda başlarını omuzları üstünde zor - belâ taşıyan bedenler dolaşmayacak. Geceleri çocuklar, «Aydede» ye yabancı yabancı bakmayacaklar. Soylu gönüllerindeki enginlik arzusunu, böyle benim gibi bir damlacık suda din­dirmeğe çalışmayacaklar.

İki bin yetmiş üç'ü nasıl anlatsam? «Kaf Dağları»'nda gaddar devler olmaya­cak, Tanrı Dağlarına hüzünlü ve bereketsiz yağmurlar yağmayacak, Ötüken Or-mam'mn iri-kıyım ağaçları yağı baltaları önünde boyunlarım böyle eğmeyecekler.

Şimdi iki bin yetmiş üç'ün temellerini kazdık, kurbanlarımızın kanlarım ora­ya akıttık. Akça alnımdan ol temellere bir katre terim düşse fânilikten sıyrılaca­ğım.

O güne hazırlanan yüzbinler, bir dervişin emsalsiz sabrı içinde, güzel işler işli­yor ve birbirlerine doğruluğu, mertliği, yiğitliği öğütlüyorlar. Tanrı dahi öyle bu-yurmuyor mu?

«Asra (ikindiye veya yüz yıl'a) yemin olsun ki, insanoğlu zarardadır. Ancak inananlar, güzel işler işleyenler, birbirlerine sabrı ve hakkı tavsiye edenler hâ­riç.»

Ey iki bin yetmiş üç'ün bayrakları! Yıldızlara benden selâm iletin. O gün gür-leyecek olan hak pusatları, bir nâra da benim için vurun. Işıltılarında zaferler saklayan süngüler, benim de toprağımı aydınlatın.

Ben iki bin yetmiş üç'e erişemiyecegim. Ellerim, kollarım, gözlerim bu ka-darcık zamana tahammül edemeyecek. Ama düşüncelerim kaç iki bin yetmiş üçle­re uzanır bilemezsiniz.

Bu kör, kaddar, kaygusuz, ülküsüz ortamda, sarıp sarmalayıp büyütüp er yapıp, azıklandırıp yolladığım katı bilekli düşüncelerim, uğurlar olsun... Ve daha doğmamış, alınlarına hilâllerin şavkı, damaklarına denizlerimin tuzlu suyu, elle­rine tüfek kabzası, kulaklarına ezan sesi değmemiş, iki bin yetmiş üç'ün boğatır-ları, pırıl pırıl gözlerinizden öperim...