erich-von-daniken-yuce tanrıların izinde

180
Auf den Spurer t der Allmachtige n (1. kitap ) Raumfahr t im Altertu m (2. kitap ) YÜCE TANRI'NI N İZİND E Eric h von Dâniken'i n araştırmas ı Türkçeleştiren : Esat Nerm i Erendo r C. BERTELSMAN N Verlag Gmbh , Münche n 1993/ Cep Kitaplar ı A.Ş. , İstanbu l 1993 ISBN: 975~480-088- X Cep Kitapları: 125 / Bilgi Dizisi: 24 Birinci baskı: Nisan 1995 Ofset hazırlık: Cep Kitapları A.Ş. Baskı: Mart Matbaası , İstanbu l ERICH von DANIKE N YÜCE TANRILARI N İZİND E Çev: Esat Nermi Erendo r Piyerlot i Caddes i 7-9 Çemberlitaş-ISTANBU L

Upload: ozzy88

Post on 17-Feb-2015

259 views

Category:

Documents


11 download

TRANSCRIPT

Page 1: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Auf den Spurer t der Allmachtige n (1. kitap ) Raumfahr t im Altertu m (2. kitap )YÜCE TANRI'NI N İZİND E Erich von Dâniken'i n araştırmas ı Türkçeleştiren : Esat Nerm i Erendo r

C. BERTELSMAN N Verlag Gmbh , Münche n 1993/ Cep Kitaplar ı A.Ş. , İstanbu l 1993

ISBN: 975~480-088- X

Cep Kitapları: 125 / Bilgi Dizisi: 24Birinci baskı: Nisan 1995

Ofset hazırlık: Cep Kitapları A.Ş. Baskı: Mart Matbaası , İstanbu l

ERICH von DANIKEN

YÜCE TANRILARI N İZİNDE

Çev: Esat Nermi Erendo r

Piyerlot i Caddes i 7-9 Çemberlitaş-ISTANBU L

Page 2: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

.

Page 3: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ÖNSÖZ

"Yüce Tanrı'nı n izinde" adıyla yirmi beş bölümlü k bir televiz yon dizisi hazırlama k düşünces i Frank Elstner'l e yaptığımız bir ko nuşmada n doğdu. Frank Elstner'd e TV için gerekli tüm bilgiler var dı; geçmişe ve geleceğe yapılacak böyle bir maceralı yolculuğa katıl maya hevesli insanları , rejisörleri , kamera ekiplerini ve bilgisayar elemanların ı tanıyordu . Bende de konunu n özüne ilişkin bilgiler vardı; dünyayı ve bu gezegen üzerindek i sırları , henüz çözülmemi ş muammalar ı biliyordum .

Bize René Steiche n de katıldı. İşinin ehli TV rejisörü olara k onun büyük deneyiminde n hem çok yararlandım , hem çok şey öğ rendim . Yanımızda kamera ekibi olduğu halde , onunl a birlikt e Dünya'y ı dolaştık: Peru'd a Nazca'm n kızgın çölünde n Türkiye'd e yeraltı kentlerine , Hindistan'd a esrarengiz tapınaklarda n Pasifik't e küçücük Paskalya Adası'na kadar çeşit çeşit yerlere gittik .

Frank Elstner' e sözünde her durduğu ve bu kitap için bana yı ğınla resim verdiği için teşekkür borçluyum . Ren6 Steichen' e de hiç bir zaman sinirlenmede n işini yürüttüğ ü için teşekkürü borç bili rim. Luxemburg'd a Cerise-Team'i n genç bilgisayarcıların a da, bi raz aşırı cüretkâran e olan düşüncelerimi , harika bilgisayar resimle rine dönüştürdüklerinde n dolayı teşekkür ederim. Kameramanlar a da teşekkür borçluyum ; onlar dört bin metre yüksekliklerd e de ye raltındak i daracık mağaralard a da bir an bile sızlanmada n işlerin i yürüttüler . Ayrıca alışılmış cinsten olmayan görüşleri geniş halk yı ğınlarına aktarma k yürekliliğini gösterdikleri için de SAT'ın prog ram müdürlerin e teşekkür ederim .

I. KİTAP

YÜCE TANRI'NI N İZİND E

darkmalt1

tarafından

taranmıştır

Erich von Dânike n

Page 4: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

1. Bölüm

İÇİNDEKİLE R

Önsöz 6

1. Bölüm/ZAMA N MAKİNELER İ 7

2. Bölüm/YERALT I KENTLER İ 17

3. Bölüm/TANRILARI N UÇAKLAR I 23

4. Bölüm/Ü Ç MUAMMAL I ADA 325. Bölüm/CHICHE N ITZA

VAHŞ İ ORMANDAK İ MAYA KENT İ 38

6. Bölüm/KUTSA L ÇİZGİLE R 507. BölümTANRILAR A RESİMLE R 60

8. Bölüm/SANATKÂRLAR-SAHTEKÂRLA R 70

9. Bölüm/FATİHLE R NASI L TANRI OLDU ? 7810. Bölüm/AKİL ERMEZ TEKNOLOJİLE R 8711. Bölüm/AZTEKLERİN BÜYÜKKENT İ 9512. Bölüm/ÖLÜMSÜ Z MESAJLAR 10413. Bölüm/TAŞLARI N DİLİ OLSAYDI 113

ZAMAN MAKİNELER İ

Piramitler İnşa Etmek Pek mi Kolay? - Keşfedilmemiş Dehlizler ve Odalar - Kaybolmuş Firavun - Evren Nasıl İskân Edilir? - Stone- henge Üzerindeki Mehtap - Taşocağından Bir Gezegenler Modeli.

Merakl ı mısınız? Ben meraklıyımdır . Birçok konud a yöneltil miş sorular a bir zamanla r verilmiş cevaplar var; ben , bu cevaplarl a yetinmeye n tiplerdenim . Bunlar a yeni cevapla r arıyorum ; çünk ü es kiler beni doyurmuyor . Aslında nedir istediğim ? Elbett e ki her şey den kuşkulanma k değil; ama sorular sormak , daha çok da soruları n ardınd a yatan başka soruları sormak istiyorum ve amacım , sizler i de soru işaretlerini n bu büyüleyici , bu şaşırtıcı, bu görkeml i ülkesi ne alıp götürmek . Bu yolculuğumuzd a hiçbir şeyi kanıtlamay a kalkı şacak değilim; ancak yine de ucund a bazı muammaları n yattığı, ge rilim yüklü birtakı m şeyleri gözler önün e sereceğim . Bunu yapar ken bilimsel bir tutum izlemek gibi bir niyetim hiç yok. Niyetim sa dece şu Dünya'mızd a bugüne kadar ne olduğunu anlayamadığımı z şeylerin bulunduğun u göstermek. Soru işaretlerinin bu büyüleyici ülkesine yolculukta lütfen beni izleyiniz.

En eski soru işaretlerinde n biri, Nil kıyısındaki ülkede. Burad a Firavun Keops'un Büyük Piramit'i var. Kimdi bu Keops? Ne za man yaşadı? Ne biliyoruz onun hakkında ?

Aslında bildiklerimiz pek az. Büyük Piramit denilen bu dev ya pıya M.O. 2551 yıllarında başlanmış olmalı. Peki, nasıl başarmışla r bu işi? Kimse bilmiyor. Büyük Piramit'in yapılışına ilişkin olarak, tek bir sözcük olsun, söylemiş ne bir işçi, ne bir rahip, ne bir mi mar, ne de bir firavun var.1 Koca yapı tam bir bilinmezlik örtüsü al tında. Keops piramidini n içinde de ne bir yazı parçası bulundu ne de herhangi bir yazılı belge.

Piramitleri n yapımında elverişli alet olarak tahta kızaklar gösteriliyor. Buna göre kocaman ve kocaman olduğu kadar da ağır taş

7

Page 5: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

bloklar , bu kızakları n üstünde n kaydırılara k taşınmış , kızakları n al tında da yine ağaçta n altlıklar varmış.

2 Belki doğrudu r bu; ama

ille de böyle olmuştu r denilemez . Çünk ü bugün olduğu gibi o zamanlar da da Mısır'd a ağaç çok kıttır ve tahta kızaklar , yine ağaçta n yumu şak altlıklar üstünde , ağır taş yükün basmanı yiyince çok çabuk par çalanır . Ayrıca bir nokta daha var: Bu iş için nasıl bir ip kullanılmış tı? İpin dayanıklılı k derecesi neydi? Kızak kalaslar ne kadar zaman da parçalanıyor , ipler ne zaman kopuyordu ? Ağırlık üç ton olunc a mı, beş ton ya da elli ton olunc a mı? Bunları bilmiyoruz . Sadec e hep varsayımda bulunuyor , hep kabul edilebilir sandığımı z çözüm ler bulmaya uğraşıyoruz .

Buluna n en akıllıca çözüm , en azında n şimdiye kadarkileri n en akıllıcası , bir rampaydı . Buna göre piramitleri n inşasınd a uygula nan yönte m aslmda çok basitti , işe Nil kıyısında n başlanıyordu ; çün kü yapı malzemes i oraya getiriliyordu . Taşlar ve tuğlalar üst üste konuyor , bunlara kerestele r katılıyordu . Böylece bir rampa inşa edi liyordu. Nil kıyısı , piramidi n yapım alanında n çukurd a bulunduğun dan , böyle bir rampanı n üç kilometr e uzunlukt a olması gerekiyor . Bu durumd a rampa , en tepe noktad a 147 metre yüksekliğe ulaşır ve hacmi de Büyük Piramit'i n hacminde n birkaç kat fazla olur.

2 Üs telik bu rampanı n eğiklik

durumund a da bir değişiklik yapılamazdı . Örneğin , bir dirsek , bir döneme ç yapılması olanaksızdı . Rampanı n her yükseltilişini n de tüm uzunluğ u kapsamas ı gerekiyordu , yani rampanı n tamamınd a kesintisiz bir yükseliş uyumu olmalıydı .

Daha pragmati k düşüne n bazı kimseler ise Nil kıyısında n inşa at alanın a bir rampa yapılmasın a gerek olmadığı , tümüyl e başka bir sistemin uygulanara k -piramidin çevresini dolanan - salyangoz ka buğu biçimind e bir rampa yapılabileceğ i kanısındalar . Aslında bu da olası; ancak bu rampanı n çok geniş tutulmas ı şart. Çünk ü aynı anda birçok kızağın , yani yukarı çekilenlerl e aşağıya kaydırılanları n yan yana hareke t etmesi gerekiyor. Bu spiral rampanı n hacmi de, asıl piramidi n hacmin i yine birkaç kat aşacaktır . Kısacası , piramitle rin yapımı muammas ı hâlâ çözümlenmi ş değildi .

Bu konud a kafamızı kurcalayan , dolayısıyla düşünmemiz i ge rektire n birkaç nokta daha var. Bunlar , söz konusu piramitl e bağ lantılı matematikse l ve geometri k bazı garip olgulardır :

Ekvator'd a Dünya'nı n çapı tam 12.756.326 metredir . Bir günü müz 24 saate; saatler de dakikalar a ve saniyelere bölünmüştür . Üs telik hayli eski zamanlarda n beri böyledir bu. Eskiçağ'd a Kaidel i

8

Page 6: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

gökbilimcile r bile, ne gariptir , bu ölçüm ü yapmayı biliyorlardı ? Bir günde topla m 86.400 saniye vardır. Şimdi şu küçük oyunu yapalım : On iki milyon küsur olan Düny a çapı sayısını , güneşin saniye sayısı na bölelim , ne çıkar? Piramidi n yüksekliği çıkar , 147.64 metre . Bu rada eleştirmenle r heme n araya girip eski Mısırlıları n ölçü olara k metre kullanmadıkların ı söyleyeceklerdir . Olsun , yine de sonuçt a bu orant ı ve bu olgu değişmez . Mısırlıla r eğer arşın veya endazeyl e hesap yapmışlars a sonuç olarak elbette farklı bir sayı çıkar. Ne var ki Dünya'nı n çapı ile piramidi n yüksekliği arasındak i ilişki yine de aynı kalır .

Buna benzer daha başka gariplikler var:- Piramit , dört yönü doğru olarak gösterece k bir konumda

dır.- Piramit , Dünya'nı n kara kitlesini n tam merkezind e bulun

maktadır .- Piramitte n geçen meridyen , denizlerl e karaları iki

büyük eşit parçaya ayırmaktadır . Bu meridyen , ayrıca , tüm yerküreni n ku- zey-güne y doğrultusund a karalar üzerinde n geçen en uzun meridye nidir .

- Gizeh'i n üç piramidini n konum u alt alta Pisagor'u n üçgen i içindedir . Kenarlarınd a 3-4-5 orantısı vardır .

- Pirami t dev bir güneş saatidir . Ekimi n ortasında n mart başı na kadar düşen gölge , mevsimler i gösterir; piramid i çevreleye n taş plakaları n uzunluğu , bir günün gölge uzunluğudur .

- Piramidi n dörtge n tabanını n kenar uzunluğ u 365.342 Mısı r arşınıdır . Bu sayı , tropik güneş yılının gün sayışma eşittir .

- Büyük Piramit'i n Dünya'nı n merkez noktasın a olan uzaklığ ı ile kuzey kutbun a olan uzaklığı birbirin e eşittir .

Bu piramitle r hakkınd a bildiklerimi z neler? Kesin konuşma k gerekirse bilinenle r pek az. Bilinenle r birkaç koridor , birkaç oda - bunlarda n biri kraliçe odası , biri de bunu n üst yanındak i kral odası . Ne var ki bilinen odaları n ve dehlizleri n topla m hacmi , piramidi n hacmini n ancak yüzde birini oluşturuyor . Böylesi dev bir yapıda , sa dece yüzde birlik bir kesimin boş olması garip değil mi?

Birkaç yıl önce Japonya'da n bir ekip buraya geldi; Tokyo'd a Nased a Üniversitesi'nde n bilim adamlarıyd ı bunlar.

4 Getirdikler i

malzem e arasınd a çok moder n aygıtlar vardı; bunlarl a taşların içi bile görülebiliyordu . Japonlar , piramidi n en az yüzde üçlük bir ke-

9

Page 7: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

siminin boş olması, yani içinde başka odalar , dolayısıyla da keşfe dilmemi ş koridorla r bulunmas ı gerektiğin i saptadılar . Bunda n çok daha oluml u bir sonuc a ise, kısa bir süre önce , Fransı z araştırma cılar vardılar . Bu ekip de burad a incelemele r yaptı; onları n da çok moder n aygıtları vardı. Fransızlar a göre , piramidi n içinde yüz de on beş oranında boş mekânlar bulunması gerekiyormuş. Bu du rumda bizi bekleyen nelerdir acaba? Pek yakında yeni odalar açı lırsa nelerle karşılaşabiliriz? Yeni mesajlarla mı? Avrupa'da insan ların henüz mağaralarda barındığı bir zamana ilişkin ileri uygarlık göstergesi bilgilerle mi? Ya da herhangi bir öğretici üstadın bildi rileriyle mi? Veya izini sürüp durduğum Yüce Tanrı'nı n bildirdik- leriyle mi?

Mısır'da garip şeyler keşfedildi ve -emi n olun - ilerde çok da ha garip şeylerle karşılaşılacaktır. Soru işaretleri dünyası büyüyor. Bunlarda n biri , basamakl ı piramidiyl e ünlenmi ş Sakkara'nı n çöl ta- pınağındadır. En eski piramit bu. Keops'un Büyük Piramiti'nde n daha önce yapılmış. Sakkara'da yerdeki bir delik, 1954'te, Mısırl ı arkeolog Goneym'i n dikkatini çekti. Toprak kazıldı ve bir kapıyla karşılaşıldı. Kapının her yanı Firavun Şemşet'in hiç bozulmada n kalmış mühürleriyle süslenmişti. 5

10

Şemşet , Büyük Piramit' i yaptıran , Keops'ta n çok daha öncele ri yaşamıştı . Kapıdak i mühü r kırılmamı ş olduğundan , içerde meza r soyguncularını n eline düşmemi ş bir mumy a bulunacağ ı umud u be lirmişti . Gerçekte n de yerin altında , kayaları n içine oyulmuş bir odaya ulaşıldı ve odanı n ortasınd a olağanüst ü bir lahit vardı. Lahi t olağanüstüydü ; çünk ü tek parça beyaz bir kaymaktaşında n yapılmış tı. Ayrıca başka lahitlerde n farklıydı. Geneld e bu lahitle r kapakla rında n açılıp kapatılırlar ; Sakkara'dak i lahitt e ise her şey başka tür lüydü. Lahiti n yanınd a sürgülü bir kapı bulunuyor ; kapı , bir oluk içinde inip kalkıyord u ve bu görünüşüyl e bir hayvan kafesini çağrış tırıyordu . Lahiti n üstünd e bir çiçek hevenginin kalıntılar ı bile duru yordu .

Lahiti n açılışınd a gazetecile r hazır bulundu . Film kameraları , fotoğraf makineler i çalışmay a başladı. Küçü k küçük zorlamalarl a kapak yavaş yavaş , milim milim yukarı kaldırıldı . Lahiti n içi boştu . Bir muammayl a karşılaşılmıştı . Çiçek hevengini n kalıntıları , ölen bi rine son bir selamla saygı duruşund a bulunulduğun u apaçık biçim de kanıtlıyordu .

Her şey mühürl ü ve kapalıydı. Meza r soyguncular ı buraya asla ayak basmamışlardı . Peki , firavunu n mumyas ı nerdeydi ? Kendi ken dine kalkıp gitmiş miydi? Yoksa görünme z olabile n tanrılarda n mıy dı? Ya da eski firavunların gerçekten ataları olduğuna inandıkları o varlıklardan, o gökten ya da bugün denildiği gibi uzaydan insanlar a bir şeyler öğretmeye gelmiş o üstatlardan biri miydi? Mısır firavun ları, öldükten sonra, bir güneş kayığına binip yukarlarda, evrenin bir yerinde bulunan atalarının yanına varacaklarında n emin olarak yaşamışlardı .

Böyle bir şey olası mı? İnsanlık dışardan ziyaret edildi mi? Ya da dışardan birilerinden etkilendi mi? Yoksa bu tez çok mu aşırı?

Henüz yeni yetme bir delikanlı olduğum zamanlar dillerde do laşan "Uzanma yıldızlara, ulaşamazsın onlara!" diye bir şarkı vardı. Acaba gerçekten ulaşamaz mıyız yıldızlara? Yıldızlararası dev uzak lıklar, sonsuza kadar hep aşılamayaca k mı? Yoksa bu iş gerçekleşti rilebilir mi? Nasıl gerçekleştirilebilir? Yıldızlara, örneğin en yakını mızdaki sabit yıldıza ulaşılabilir mi? Evet! Geleceğin insanları bu dev uzaklıkları aşmayı, hem de çok rahatlıkla başaracaklardır. Bu nu nasıl gerçekleştireceklerdir? İşte şimdi niyetim buna değinmek .

Amerikan uzay mekiğini herkes bilir. Bu taşıt, her kalkışında

ıı

Page 8: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

otuz ton yükü belli bir yörünged e taşıyor. Şu anda tepemizd e dola nıp duran uydular var, uzay istasyonlar ı var. Bu uzay istasyonlar ı gi derek daha da büyütülecek . Bunları kuracak yapı parçalarını n imal edilmesi hiç de uzak bir gelecekte olmayacak . Uzayd a dev aynala r yer alacak; prefabrik yapı parçalar ı birbirlerin e uzayda takılıp per çinlenecek . O zaman insanlar Ay'a gidip orada tesisler kuracaktır . Aydaki kraterleri n üstü kubbelerl e kapatılaca k ve Dünya'nı n uydu sunda n hammadd e elde edilecek . Bunu n için de elbette robotla r ça lıştırılacak ; ama ben insanı n da maceray a katılmakta n kaçınmayaca ğı kanısındayım . Ay üstünd e kendisi de doğruda n eylemlerd e bulu nacaktır . Ay ile Düny a arasınd a buluna n L.5 noktasın a uçulacaktır . (L.5 noktası hem Dünya'nı n hem Ay'ın çekim güçlerini n etkileye mediği bölgedir. ) Bu noktaya , giderek daha da büyütülece k uzay te sislerinde kullanılma k üzere , hammaddeler , madenler , izolasyo n malzemeler i taşınacaktır .

Orada , L.5'te dev tekerlekle r kurulacaktır.6

Niçi n tekerlek ? Tekerlek döner çünkü ve bu dönüş hareketiyl e merkezka ç güç do ğar. Bu gücün etkisini evimizdek i aygıtlardan , örneği n çamaşır ma kinesinde n biliyoruz. Kasnak ne kadar hızlı dönerse , çamaşırla r da o kadar çok yan cidarlar a sıkıştırılır. Aynı fizik ilkesinde n uzay da yararlanılacaktır . Tekerlek dönmey e başlayınca , içinde buluna n her şey artık ağırlığını yitirmiş halde boşlukta dolanmayacaktır . İn

bir ışık yılı mesafe aşılacaktır . Böylece Samanyolumu z on milyon yıl içinde tümüyl e iskân edilebilecektir .

Şimdi şu soru yöneltilebilir : Kim kalkar da böylesine geniş bo yutlarda düşünebilir ? Elbett e ki bütün bunlar görecedir . Burada ön görülen on milyon yıl, Samanyolumuzu n yaşının ancak binde biri kadar bir zaman dilimidir . Buranı n yaşı on milyar yıldır. Yani eğer istenirse ve eğer zavallı zaman ölçümüzle ; politikacılarımızı n türlü hokkabazlı k yaptıkları yıllarımızla düşünme k zorund a kalınmazs a bu iş pekâlâ başarılabilir .

Bizleri bir zamanla r ziyaret etmiş olanlar , herhalde , şu güze lim Düny a üzerind e izler ve işaretler bırakmakta n başka şeyler de yapmışlardı . Uzay yolculuğunu n geleceği önümüzd e durmakta . Bu gelecekte n geçmişe yönelme k için bir zaman makines i kullanaca ğım; önce şimdiki zamana , ardında n uzak geçmişe , M.Ö. 3100 yılla rına gideceğiz , yani günümüzde n beş bin yıl kadar gerilere. O za manda n beri insanlık tarihini n bir muamması , bugünkü İngiltere'd e varlığını sürdürü p duruyor : Stonehenge !

Dev boyutlu bir yer burası. Bir daire halind e dizilmiş kocama n taş bloklarda n oluşuyor . Bu daireni n dışında , üzerin e delikler açıl mış taşların sıralandığı başka daireler yer alıyor ve en dışta da çok daha büyük bir daire bulunuyor . Stonehenge , insanoğlunu n geçmişi

8

san ayağının altında her zaman güvenle basabileceği bir yer bula

ne derinlemesin e uzanmaktadır. Yapımın a M.Ö. 3100 yıllarınd a

caktır .Bizim Samanyolumuzu n tamam ı da belirli bir noktada n işe ko

yularak iskân edilebilir. Şöyle ki: İçind e birkaç kuşak insanı n yaşa yacağı bir uzay gemisi Dünya'da n hareketl e on ışık yılı ötedeki bir yıldıza doğru yola çıkacak. Bu uçan taşıtın hızı , ışık hızını n sadece yüzde ikisi kadar olacaktır.

7 Bu hızla on ışık yılı olan uzaklığın aşıl

ması için beş yüz Düny a yılı gerekmektedir . Uzay yolcularını n vara cağı ilk gezegend e ikinci bir uzay gemisi inşa etmek için bir beş yüz yıl daha zaman öngörülmektedir . Bu durumd a uzayda , yine on ışık yılı uzaklıktak i iki yere , iki uzay gemisi gidebilecektir . Birkaç yüzyıl sonra iki gemi daha hazırlanacağında n gemi sayısı dört olacak; bu sayı, aynı sistemle sekize , on altıya , otuz ikiye ve daha fazlaya çıka caktır. Bütünüyl e buna "kartopu sistemi" denilmektedir . On ışık yılı tutan uzaklık için , beş yüz Düny a yılı süren bir yolculuk ve yine beş yüz Düny a yılı süren bir duraklayış öngörülmesi , her yüzyıl başına bir ışık yıllık yayılma hızı

gerçekleşece k demektir . Yani bir yüzyılda

12

Page 9: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

başlanmış . O zamanla r öğrenm e meraklısı bazı rahiple r ya da astronomlar , gökyüzün ü gözlemlemey e başlamış olmalılar . Bu adamla r Ay'ın , Güneş'i n ve bazı yıldızları n gökte görünmelerini n hep belirl i zamanlard a olduğun u anlamışlardır . Bu olguyu yerde ipliklerle işa retlemiş olabilirler , belki de küçük taşlarla yapmışlardı . Çünk ü ke sin olan bir nokta var: O zamanlar , yani günümüzde n beş bin yıl ön ce yazı yoktu. Taş Çağı plancılar ı soyutlayıc ı bilimsel düşünm e yete neğine sahiptiler . Oysa bizler böylesi bir yeteneği onlara asla yakış- tıramamışızdır .

Taş Çağ'ınd a kimdi bu düşüne n kafalar? Kimdi geleceğe alabil diğince derinlemesin e bakmış , bakabilmi ş bu yapı ustaları? Bu nok tada kafamı sürekli kurcalamı ş olan başka bir soru daha çıkıyor or taya: Bu insanlar yapmış olduklar ı şeyleri aslında niye yapmışlardı ? Bütün bunlar sadece bir takvim miydi? Hayır , bunu n çok daha öte sinde bir şeylerdi amaçları . Mevsimler i belirleme k için elbette ki böylesine dev Taş Çağı gereçleri kullanılaca k değildi. Çok eski çağ-

13

Page 10: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

da bu yapıları planlayı p kurdurmu ş kimseleri n asıl niyetlerini n ne olduğun u hiçbir zaman tümüyl e kestiremeyeceğiz . Bununl a birlikt e yirmi yıl kadar önce , bir İngiliz astronomu , Profesö r Dr. Geral d Hawkins , bir bilgisayarda toplam ı 7140 olası bağlantıyı sıralamıştı.

9

Böylece rastlantıları n olasılıkları dışında ne gibi ilişkilerin ortaya çıkabileceğin i anlama k istemişti . Bunu n sonucund a Stonehenge'ni n hem gezegenler e hem de yıldızlara yönelik gözlemleri n yapılabildi ği bir gözlemevi (rasathane ) olduğu saptandı . Ardında n da tartışma lar patlak verdi. Bazı bilginler , İngiliz profesörü n bilgisayar çalışma sında eleştirilece k noktala r bulunduğun u ortaya koydular.

10 Buna rağmen buranı n astronomiyl e ilgili hizmetle r

yaptığını kesinlikl e gösteren topla m kırktan fazla nokta sağlam dayanakla r halind e ayakta kaldı .

Stonehenge'ni n tüm ayrıntılarıyl a bir yeniden-yapımın ı (re- konstrüksiyonunu ) gerçekleştirme k istedik; bunu n için de bir bilgi sayardan yararlandık . Sonund a taşların ne biçimd e durduğun u ve daha önceler i nered e bulundukların ı anladık . Ayrıca delikleri n bulu nuş durumları m da, taşların yüksekliklerin i de saptadık . Bütün bun ları ve öğrendiğimi z daha başka bilgileri bir araya getirdik. Sonuçt a tertemiz , üstelik üç boyutlu bir bilgisayar animasyon u elde ettik . Bütün veriler değerlendirildi . Böylece Stoneheng e görünümün ü ol duğu gibi açığa vurmuş oldu .

Anlaşıldı ki burası M.Ö. 3100 yıllarınd a yapımı bitirilmiş bir yer değildi; değişik zamanlard a yeni yapılar eskilerine eklenmişti . Şimdi ise karşımıza , bilgisayar animasyonunu n da saptadığı gibi, dört bin yddan fazla bir zaman ı temsil eden görüntüsüyl e çıkmak taydı. Peki , bu astronom i merkezinde n yararlanma k için işe nerde n başlanmalıydı ?

21 Haziran'da , yaz gündönümünde , güneş Stonehenge'ni n dışında bulunan , topuktaş ı denile n bir monoliti n tam üzerin e geldi. Sonra büyük kapını n içinde n geçti ve bu arada biraz daha büyüdü ,

daha parlak , daha göz kamaştırıc ı oldu. Güne ş buna benzer bir gös teriyi 21 Aralık'ta da yaptı. Böylece güneş , yoluna devam

etmede n önce , adeta iki blok arasınd a kısa bir an durup kalmak istiyormu ş gibi bir izlenim uyandırıyordu . Burada belirleyici olan , monolitle r üzerindek i ışık ve gölge oyunuydu . Böyle bir gösteri ,

tıpatıp bir

(*) Monolit: Tek bir taş tomruğunda n yontularak elde edilen dikilitaş. (Ç.N. )

14

Page 11: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

benzerlikl e ay tarafında n da gerçekleştirilmekteydi . O da, parlaklığ ı hayli az olmakla birlikte , ışığını aynı şekilde yere gönderiyordu . Ayın belirli evreleri vardır; kuzeyde incecik bir hilal olur , sonra ya nmaya dönüşür , ardında n dolunay halini alır ve bir güneyde bir de kuzeyde dönüşü m yapar. Bütün bu oluşumla r gözlemlenir . Ay doğ duğu ya da battığı zaman , Stonehenge'de , taşlar üzerind e türlü ışık oyunları meydan a gelir. Rahipler , hangi gölgenin ne zaman , nerey e geleceğini biliyorlardı . Bu olayların , şu ya da bu gün meydan a gele ceğini , kendilerinde n çok emin bir tavırla halka bildiriyorlar , insan lar da bu bilgeliğe şaşıp kalıyorlardı .

Bir şey daha var. Bugün heme n herkes Güne ş sistemimizi n ya pısını biliyor. Merkezd e Güne ş yer almakta , onu sırasıyla Merkür , Venüs , Düny a ve öteki gezegenler çevrelemektedir . Astrono m Mi- ke Saunders , Stonehenge'ni n Güne ş sistemimizi n küçük bir model i olduğun u saptamıştır.

11 Bu modeld e gezegenleri n

yörüngeler i elip tik değildir; yörünge mesafeleri de sadece ortalam a bir orand a yan sıtılmıştır . En içteki daireni n ortasınd a Güne ş bulunmaktadır ; bunu kuşata n ikinci daire Merkü r içindir ; üçüncüs ü Venüs ve dördüncü sü Düny a içindir. Dah a dış kesimde Mars için bir daire bulunmak tadır. Mars ile Jüpite r arasınd a geniş bir ara vardır; burada astroid - ler kuşağmı n irili ufaklı binlerce parçası hareke t halindedir . Sonun cu halka olarak en dışta topuktaşlar ı unutulmamıştır . Bunlar Jüpi ter'in ortala ma yörünge uzaklığını göstermektedir .

Bütün bunlar çok acayip gibi görünüyor . Bilgisizliğimizi n ka ranlığın a gömülü uzak geçmişte n bizlere bir mesaj mı gönderme k istemişlerdi ? Bunu istemiş olanlar kimlerdi ? Güne ş sistemimizi n or talama yörünge mesafelerin i taşçağı insanlarını n bildiği elbette ki ileri sürülemez . O halde onları n öğreticiler i mi vardı? Bu öğretici ler Stonehenge'y i kurmakl a neyi amaçlamışlardı ? Rus jeologu Dr . Vladimir Tyurin-Avinskiy , Stonehenge'ni n gelecek kuşaklar için bir çeşit sınav ödevi olduğu görüşünde.

12 Şimdiye

kadar ise kimleri n bi ze bu mesajı gönderme k istediğini ve ortaya konula n verilerin ardın da neyin saklı olduğun u anlayabilmi ş değiliz .

15

Page 12: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Kaynakça

1. Eggebrecht, Eva: Die Geschichte des Pharaonenreiches. Aus: Das alte

Agypten, Münih 1984

2. Goyon, Georges: Die Cheopspyramide. Bergisch Gladbach 1979.

3. Sicilyalı Diodor: Geschichtsbibliothek, 2. Kitap. Çev: Dr. Adolf VVahrmund,

Stuttgart 1867.

4. Yoshimura, Sakuji: Non-Destructive Pyramid Investigation by

Electromagnetic Wave Method. Waseda University, Tokyo 1987.

5. Oâniken, Erich von: Die Augen der Sphinx. (Sfenksin Gözleri, İnkılap

Kitabevi, İst.) Münih 1989.

6. O'Neill, Gerard K.: Unsere Zukunft im Raum. Bern/Stuttgart 1978.

7. Papagiannis, Michael: The need to explore the asteroid belt. Tebliğ,

International Astronautical Federation 33. Kongre, Paris, 27 Eylül - 2 Ekim

1982.

8. Dâniken, Erich von: Die Steinzeit warganz anders. (Taş Devri Bildiğiniz Gibi

Değildi, Cep Kitapları, 1993, istanbul).

9. Havvkins, Gerald S.: Stonehenge Decoded. New York 1965.

10. Atkinson, R.J.C.: Moonshine on Stonehenge; Antiquity, cilt 40,1966.

11. Saunders, Mike: Planetarium Stonehenge. Caterham, Surrey, ingiltere,

1980.

12. Awinskij, VVladimir: New Arguments in Favour of the Reality of Space

Paleocontacts, Tebliğ, Ancient Astronaut Society, 16. Dünya Kongresi,

Chicago, 26 Ağustos 1989.

16

Page 13: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Yukarıda :

Derin kuyu

yeraltı odalar ı

ve koridorlar ı

Aşağıda :

Yuvarla k

taş kapılarl a

girişler

kapatılıyord u

9 km. uzaktaki Kaymaklı'da n bir görünt ü

Hattuşa Kentinde n kalanla r

Page 14: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

2. Bölüm

YERALTI KENTLER İ

Anadolu'da Ay Arazisi - Lav Taşlarından Gökdelenler - 300.000 İn san İçin Koruganlar - Binlerce Yıl Önce Hava Saldırıları - Patates Kilerinde Labirentler - Eski Mısır'da Matkap Delikleri.

Tıpkı bir Ay arazisi görünümündek i bu bölge Türkiye'dek i Ka- padokya'nı n Görem e Vadisi'ndedir . Burada yanardağ küllerini n tortusunda n acayip kuleler oluşmuş , katılaşmış , sonra da rüzgârın , ha vanın ve yağmuru n etkisiyle birbirinde n farklı biçimler almış .

Miladi takvime göre 8. ve 9. yüzyıllarda buranı n insanları , kule lerin içini oymaya ve onları konut olarak kullanmay a başladılar . Hatt a bu lav taşlarını oyarak görkemli kiliseler yaptılar ve duvarları nı harika renkli ikonalarl a bezediler. Ne var ki bu Kapadoky a bölge sinin asıl heyecan uyandıra n yanı yerin altında saklıdır. Toprağın al tında kurulmuş çok büyük kentler vardır; binlerce ve binlerce insa nı barındırmı ş dev boyutlu kentlerdi r bunlar. İçlerind e en ünlüsü de bugünkü Derinkuy u Köyü'nd e bulunanıdır . Yeraltı dünyasın a gi rişler değişik yerlerdedir , bazıları ise evlerin altında gizli girişlerdir . Her yanda havalandırm a delikleriyle karşılaşılmaktadır , bunlar top rağın derinliklerinde n yukarıya uzana n hava bacalarıdır .

Yörenin tümü yeraltınd a kazılmış tüneller ve odalarla doludur . Derinkuyu'd a yeraltı kentini n en üst katı , dört kilometr e karelik bir alanı kaplamaktadır . Üst katları oluştura n beş katta , inanmayacaksı nız ama , beş bin insanı barındıraca k kadar yer vardır. Bugün yöre nin tamam ı için, zaman zaman üç yüz binden fazla insanın yeraltı na sığınabilmiş olduğu tahmin i yapılmaktadır .

Yalnız Derinkuy u yeraltı kentind e 52 havalandırm a bacası , ay rıca 15 bin kadar daha küçük çaplı kuyu vardır. Kuyuları n en büyü ğü 85 metre derinliğe inmektedir . Yeraltı kentini n en dipteki kesi mi , aynı zamand a su deposu hizmeti görmektedir . Yeraltı labirent lerini keşfeden ise Demi r Bey'dir. Bu keşifte rastlant ı çok öneml i bir rol oynamış; çünkü Derinkuy u Köyü'nde , evlerin altında bulu-

Page 15: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

F.2 / Yüce Tanrı'nın n İzinde 17

Page 16: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

nan bodrumla r zaten soğuk hava mahzeni , bir çeşit buzhan e olara k kullanılıyormuş . Günü n birind e Demi r Bey, bodrumd a dolaşırke n ayağı bir deliğe takılara k sendeliyor . Bunu n üzerin e merak edip de liği kazmay a başlıyor. Böylece büyük keşfi yapıyor .

Günümüz e kadar bu arazid e keşfedilen yeraltı kentlerini n sayı sı 36 kadar. Bunları n hepsi kuşkusuz Derinkuy u veya Kaymakl ı kentler i kadar büyük değil; ama yine de hepsi birer kentti r ve bu arada planla n da çizilebilmiştir. Bölgeyi tanıyanlar , bu yeraltı kent leri bölgesind e daha pek çok şeyin bulunduğ u görüşündeler . Şimdi ye kadar keşfedilmi ş olan kentler , tünellerl e birbirlerin e bağlı du rumdadırlar . Kaymakl ı ile Derinkuy u arasındak i bağlant ı galeris i tam on kilometr e uzunluktadır .

Yeraltı kentleri ! Onlar yerlerind e duruyor ; peki ama kim kur muş bu kentleri ? Ne zama n kazmış yerin altını? Ne amaçl a kullanıl mış buraları ? Bu konud a çeşitli düşünceler , spekülasyonla r var; ger çekler de var. Bu gerçeklerde n biri , Hıristiyanlığın ilk döneminde , henü z yeni yeni yayılan bu dinin yandaşlarını n burad a kendilerin e sığınacak yer aramış ve bulmu ş olmaları . İlk dalga herhald e 2. veya3. yüzyılda buraya gelmiştir . Dah a sonralar ı burası bir kez daha sak lanm a yeri olarak kullanılmış, bu seferki Bizans döneminde ; Arap orduları Bizans devletinin başkentti Konstantinopol'ü n (bugünkü İs tanbul'un ) kapılarına dayandığı zaman. O günlerde Hıristiyanlar , bu yeraltı tesislerinde gerçek sığınaklar bulmuşlar. Ne var ki bura nın asıl yapımcıları Hıristiyanlar değildi. Hıristiyanlar yeraltı kentle rini hazır buldular. Kim kurmuştu bu kentleri ve ne zaman? İşte bunoktada spekülasyonlar başlıyor.

Mısır'ı n firavunları gibi tanrı sayılmışlardır . Ancak daha sonrak i dönemlerd e birer ad almışlardır . Çoğu kez uzun şapkala r giyerek süs lenmekteydiler . Bugün böyle şapkalar ı cüce başlığı diye nitelendiri yoruz. Oysa bu tür şapkanı n da kendin e özgü bir geleneği vardır . Bu geleneğe yeryüzünü n çeşitli yörelerind e rastlıyoruz . Bence , böy le bir başlığı kafaların a takan insanlar , gökten gelmiş öğretici üstat larını n çok iri kafaların ı taklit etmek , bir çeşit güzellik ideali saydık ları o iri kafalara benzeme k istemişlerdir . Biçimi uzunlamasın a bozulmuş kafatasla n dünyamızd a yaygın görüle n bir olaydır ; çeşitl i bölgelerde , örneği n eski Mısır'd a heykellerd e Ve resimlerd e böyle uzun kafalar ebedileştirilmişlerdir.

2

Ama beni m sorum hâlâ cevapsız: Bu insanla r niçin, Tanrı aşkı na niçin böyle saklanıyorlardı ? Besbelli ki bir düşmanda n korkuyor lardı. Peki , bu düşma n kimdi , kim olabilirdi ?

Önce dünyamızdak i bir düşmanı n ordusuyl a geldiğini varsaya lım. Bu düşma n hiç kuşkusuz yörede işlenmiş tarlala r ve boş evler le karşılaşacaktı . Gelgeleli m yeraltı kentlerind e de mutfakla r vardı . Hava bacalarınd an çevreye yayılabilece k en çarpıc ı koku yemek ko kuları olacaktı . O zama n da yer üstündek i herhang i bir komuta n için, yeraltındak i insanlar ı kapan a kısılmış fare gibi açlıkta n öldür mek, hatt a hava almaların ı önleme k pek kolay bir iş olurdu . Bu ne denle ben diyorum ki, yeraltın a gizlene n insanla r yalnızca dünyal ı düşmanlarda n korkuyor değillerdi, kayaların içine konutları ilk oyanlar bunu "uçan" düşmanlarda n korktukları için yapmışlardı. Bu nun bir anlamı var mı?

Elbette var. Eski Habeşlerin kutsal kitabı Kebra Negest't eKral Süleyman'ın uçan bir arabayla, sırf ibret olsun diye, bir yöreye

3

Tartışılmayan özellik, yeraltının volkan kayalarından oluşmu ş nasıl korku saldığı anlatılmaktadır. Hem yalnızca kendisi değil, oğ

bulunması. Yakınlarda sönmüş yanardağlar bulunuyor. Eğer elde kullanılabilecek çakmaktaşı varsa, volkan kayalarını oymak hiç de zor bir iş değildir. Bölgede ise bu taşlardan yeterince vardı. Yerin

lu da havalarda dolaşmış ve ona biat edenler de uçan arabada ya-nındaymışlar. Arap tarihçisi El Mesudi de Kral Süleyman'ın ve -biraz senli benli bir deyişle - tüm soy-sopunun yaptığı bu yolculuğu

4 ,5 , 6

altı işte bu sayede kazılmıştır; bu iş elbette ki sadece bir nesil bo anlatır. İnsanları n uçan bu nesneden nasıl korktuklarını gözü

yunca yapılmamıştır. Çünkü kimi yerde kentler on üç kattır. Dah a alttaki tabakalarda Hititler çağından kalma öteberi bile bulunmuş tur. Hititler kimdi?

Hititler M.Ö. 1800'den 1300'e kadar bölgede egemen olmu ş eski bir halktı. 1 Başkentleri Hattuşa , Derinkuyu'da n yuvarlak hesap300 kilometre uzaklıktaydı. Hititler bir ara eski kral kenti Babil'i bile fethetmişlerdi . Başlangıç dönemind e Hitit kralları da tıpkı eski

18

Page 17: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

mün önüne getirebiliyorum. Belki de tecavüze, talana, toplu kıyımauğramışlardı; öyle ki ne zaman "Geliyorlar!" diye alarm çığlıkları yankılansa, bütün halk yeraltı kentine koşuyordu. Bir hava saldırısı halinde bugün bizim de yeraltı sığınaklarına koşarak yaptığımız bun dan farklı bir iş değil.

Bu söylediğim sadece bir teori; ama rahatça savunulabilece k bir teori. Zira zama n zama n sayıları üç yüz bine varan halk yığınla -

19

Page 18: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

rının bu yeraltı tesislerine koştuğun u bildiğimiz gibi , elimizd e eski çağlarda uçan arabalarda n söz eden , atalarda n kalma , yığınla yazılı belge var.

7 Bunlard a kinci hükümdarların , tüm hare m halkıyla bir

likte , bazı ülkeleri nasıl havada n dolaştıklar ı apaçık biçimd e anlatılı yor. İşte buna Hindistan'da n bir örnek :

"Böylece Kral , hare m halkı , karıları , yüksek rütbeli maiyeti ve kenti n her kesiminde n davet edilmiş insanlarl a birlikte göksel ara bada yerini aldı. Önce göğün enginliğin e ulaştılar , soma da rüzgâ rın rotasını izlediler. Gök arabası yeryüzün ü okyanusu n üzerinde n dolaştı , ardında n da o sırada bir şenlik düzenlenmi ş buluna n AVANTİS kenti ne doğru düme n kırdı. Makinele r stop etti , böyle ce kral şenliğe katılabildi . Kısa bir molada n sonra kral , şaşkın şaş kın seyreden sayısız meraklını n gözleri önünde , gemiyi yenide n ha reket ettirdi."

8

Yeraltı kentleriyl e ilgili olarak cevaplandırılmas ı gereken baş ka bir soru da, kayaları n oyulmasınd a nasıl bir teknolojini n kullanıl dığıdır. Anadolu'd a toprağı n altı çakmaktaşında n tokmaklarl a uyul muştur . Gerç i zahmetl i bir çalışma olmuştu r bu; ama başarı da sağ lanmıştır . Şimdi ise çakmaktaş ı tezini n işe yaramadığ ı bir olguya de ğineceğim :

Abusir Mısır'dadır , Gize'ni n Büyük Piramiti'nde n 15 kilomet re uzaklıktadır . Burada da üç pirami t vardır. Bunlar 5. haneda n za manınd a yapılmışlar . Keops'ta n heme n sonraki dönemin , yani kaba hesapla 4 bin yıl öncesini n eseridir. Abusir'de diyorit blokları işlen miştir. Diyorit , çok sert bir taştır , direnci granitte n çok daha fazla dır. İşte bu niteliktek i taşların içine daire biçimind e delikler açılmış tır. Nasıl ?

İnsanoğl u her çağda delikler açmıştır . Taş Çağı'nı n başlarınd a bile obsidyan çubuklar ı kullanılara k granit parçaların a delikler açılmıştır. Kemiklerd e ve kaya yüzeylerind e de açılmış delikler vardır . Gelgeleli m Abusir'deki delikler , bu türde n alelade delikler değil dir; bunlard a çekirdekse l burgulam a denile n bir delme tekniği söz konusudur . Böyle adlandırılması , burguyla açılmış deliğin taşın çe kirdeğin e kadar gitmesinde n değil de, çekirdeği n içi boş burgud a kalıp bir sucuk halind e dışarı çıkarılabilmesinde n dolayıdır .

Delik açmaya kalkışan birisi , sadece elini kullanara k bir diyorit blokun içinde böyle bir delik açamaz . Gerek taş blokun gerekse kullanıla n aletin sımsıkı tespit edilmiş halde olması gereksiz. Abu sir' deki deliklerd e gördüğümü z şekilde doğrusal bir delme elde et-

2

0

Page 19: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

mek için burguyu ileri yönde itecek , aynı zamand a da basınç sağla yacak bir aygıtın kullanılmas ı zorunludur . Sadece kol gücüyle bu ni telikte bir delik açılması olanaksızdır . Deliğin önce bir kalem kes kiyle açılıp ardından , deliğin içinin düzgün biçime sokulması için, perdahlanmı ş olması da düşünülemez . Matka p diye nitelendireceği miz bir burgunu n bu deliklerd e dönmü ş olduğu , hem deliğin girişin de hem de deliğin içinde açıkça görülmektedir .

Abusir'deki çekirdekse l burgulamanı n çağımızd a yapılmış ola bileceği tezi de ileri sürülebilir . Arkeologu n biri taşın sertliğini anla mak için bu delikleri matkapl a açmıştır denilebilir . Ne var ki böyle test niteliğind e delmele r bir ya da birkaç tane olur. Abusir'de ise çekirdekse l burgulama , hem çeşit çeşit taşlar üzerindedir , hem de yöreni n her yanındadır . Üstelik jeologlar bu taşların sertlik derece lerini çok iyi bilmektedir . O nedenl e test niteliğind e delik açma giri şimi hiç de gerekli değildir. Ayrıca Mister Flinder s Petrie de, 4. ha neda n döneminde n kalma dediği bu diyorit taşlarındak i garip bur gu deliklerini , yüz on yıl önce ayrıntısıyla anlatmıştı.

9 Bu bakımda n

çağımızd a yapılmış test delmeler i söz konusu olamaz .Mısırlı yapı ustaları besbelli ki bugüne kadar neler oldukların ı

anlayamadığımı z bazı araç ve gerece sahiptiler . Çekirdekse l burgulama gibi teknikle r herhald e bir gecede bulunmu ş değildir. Tekno lojinin de evrimi vardır , matkabı n icadı tek başına yetmez buna. Bu çekirdekse l burgulam a için, örneği n elmasla donatılmı ş burgu ucu gibi zorunl u malzem e gereklidir . Ayrıca elmasları burgularl a birleş tirecek sert plastik maddeni n de geliştirilmiş olması gerekir. Bun dan başka matkabı n verimli kullanım ı için çeşitli gereçlerde n olu şan bir donatımı n varlığı da zorunludur .

Bütün bu soruların , 20. yüzyılın sona ermekt e olduğu çağımız da dahi , hâlâ cevaplandırılmamı ş bulunmasın ı doğrusu şahsen ben çok şaşırtıcı buluyorum . Bu da bizi uzun zamanda n beri bir kenar a itilmiş eski sorunla r üzerind e yenide n kafa yormaya zorluyor . Çekir deksel burgulam a olayınd a da bu delme kanallarında n bazılarını n granitlerd e açılırken , bazılarını n ise niye diyoritlerde , hem de niçin bu kadar çok sayıda açıldığını sormamı z gerekiyor. Çeşit çeşit taş türlerini n kullanılmı ş bulunması , bu taşları işleyenleri n üzerind e ça lıştıkları malzemeni n direnm e kapasitesi ve diğer özelikleri hakkında bilgi sahibi olduklarını , çalışmaların ı da buna göre yaptıkları m ortaya koymaktadır .

Bütün bunlar uzun yılları kapsayan bir bilgi birikimin i ve bu bi-

21

Page 20: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

rikimi n öğrenilmes i sürecin i gerektirir . Peki , dört bin yıl öncesini n insanlarınd a böyle bir bilgi birikimi olabilir miydi? Yoksa beni m "Yüce Tanrılar"ı m eski Mısır'd a birazcık yardım mı vermişlerdi ?

Kaynakç a

1. Lehmann, Johannes: Die Hethrter. Münih 1975.

2. Dâniken, Erich von: DieAugen derSphinx. Münih 1989.

3. Kebra Nagast, Die Herrlichkeit der Könige. Bavyera Kraliyet Bilimler i

Akademisi'nin Felsefe-filoloji semineri tutanakları, deri. Cari Bezold, 23.

Cilt, 1. Bölüm, Münih 1905.

4. B-Mesudi:Biszu den Gıvnzen der Erde. Tübingen/Basel 1978.

5. Christensen, Arthur: L'lran sous les Sassanides. Kopenhag 1944.

6. Schmidt, Erich: Flights över ancient cities of Iran, Chicago 1940.

7. Kanjilal, Dileep Kumar: Fliegende Maschinen im atten Indien; Dâniken,

Erich von: Habe ich mich geirrt? (Yoksa Yanıldım mı? Cep Kitapları, 1988,

istanbul)8. Laufer, Berthold: The Prehistory of Aviation; Field Museum of Natura l

History, Arıthropological Series, cilt 18, sa.1, Chicago 1928.9. Petrie, Flinders W.M.: The Pyramids and Temples ofGizeh. London 1883.

22

Page 21: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

3. Bölüm

TANRILARI N UÇAKLAR I

Tanıtlar Ülkesi - Yanlış Anlaşılan Teknolojiler - İndra'nın Uzay Yol culuğu - Mahabalipumm ve Tanıtların Arabaları - Eski Hindis tan'da Pilotlar İçin Kontrol Listeleri - Binlerce Yıl Öncesinin Yıldız Savaşları - Oksijen Maskeleri ve Fil Hortumla» - Bambudur - Uza ya Tam Yol İleri -

Tanrıla r ülkesi nerededir ?Hiçbi r yerde; çünkü tanrıları n olmadığın ı hepimi z biliyoruz .

Görkeml i bir evrensel yaratılış vardır , hepimi z onun birer parçası yız. Ancak şu dünyamızd a bazı ülkeler var ki, buralard a insanla r binlerc e yıldan beri çoktanrıl ı bir inanç sistemin e bağlıdır. Bir yığın tanrıya ve yarı-tanrıy a inanmaktadırlar . Onları n inandığ ı bu tanrıla r ve yarı-tannla r evrensel yaratıcımızl a elbette kıyaslanamaz . Sayıla n bir hayli fazla olan bu tanrıla r genellikle insan hayalgücünü n ürünü dür; ya yıldırım, gök gürültüsü , depre m gibi doğal olaylarda n orta ya çıkmışlardır , ya da yanlış anlaşıla n teknojilerde n doğmuşlardır .

İnsanları n ne olduğun a akıl erdiremedikler i teknikleri n ardın da tanrısal bir şeyler araması , keşifler çağından günümüz e kadar sü rüp gelmiştir. Teknoloj i bakımında n geri kalmış kültürler , gelişmi ş insanları n tekniğind e hep doğaüst ü bir şeyler bulunduğun u sanmış lardır. Bu insanda n da çoğu kez tapınmala r ve dinler meydan a gel miş, yani inançla r bir yanılgıdan doğmuştur .

Tanrıları n ülkeleri , bugün Uzakdoğu'dadır : Endonezya'da , Cava'da ve dev büyüklüktek i Hindista n kıtasındadır ; tanrıla r buralar ı binlerc e yıldan beri yurt edinmişlerdir .

Hindistan' a her gidişimde bende uyana n izlenim, burada pek az şeyin değiştiği olmuştur . Sokaklar yine eskisi gibi pistir; derm e çatm a barakala r dükkâ n işlevi görmektedir ; biraz varlıklı kimsele r ise teneke damlı taş bir binaya geçmişlerdir . Yol kavşaklarında hâ lâ yılan oynata n üfürükçüler e ya da bir kobrayla bir mungo arasın daki dövüşlere rastlanılmaktadır . Dövüşü kazana n da her zama n

23

Page 22: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

mung o olmaktadır . Otomobiller , motosikletle r ve binlerc e bisikle t tozlu yollarda , eskiden olduğu gibi, şimdi de bir trafik keşmekeşi ya ratmakt a ve aynı yollarda yüzyılımızı n sonun a geldiğimiz halde in sanlar , dünyanı n en ucuz taksisini, rikşaları hâlâ çekip durmakta dır. İnsanlard a acıma duygusu uyandırma k isteyen , pislikten görün mez hale girmiş sakatlar , lüks otelleri n ve büyük mağazaları n yanı başında yine dilenmekte , kırsal kesimde yoksul köylüler verimsi z tarlaları m bugün de yine eskisi gibi öküzleri n çektiği basit sapanlarla sürmektedir .

Hindista n renklidir , görkemlidir ; hem zengin hem fakirdir. İn sanlar sıcakkanlı, alçakgönüll ü ve dindardır ; çünkü ülkeleri tanrıla rın yurdudur . Ağaçların gölgelerind e okul çocuklar ı oturu p eski destanlar Ramayan a ve Mahabharata'da n parçal ar bellerler . Tapına k okullarını n bakımın a özen gösterilir ve zengin Hintlile r buralar a pa ra yardımı yapar tıpkı binlerc e yıl öncesind e olduğu gibi. O zaman lardaki gibi bugün de her iki cinsten gençler karmaşık , Batılılar için şaşırtıcı , ama zarif ve harika tapına k dansların ı yaparlar .

Gelene k Hindistan'd a öneml i bir rol oynar. Manevi miras can lıdır; çok eski çağlardak i tanrıları n kahramanlıklar ı şarkılarla tekra r ve tekrar anlatılır , tapınaklard a verilen temsillerd e sık sık canlandı rılır .

Bir tapına k aslında nedir? İlk bakışta kilise gibi , katedra l gibi bir yerdir. Batılının dinsel dünya görüşüne göre kilise Tanrı'nın evi dir. Hindistan'd a tapınaklar tanrıların evleridir; tanrılara bağlılığı göstermek için yapılmış, çok fazla süslü ve çok pahalıya mal olmuş mimari eserleridir. Tapınaklar bulutlardan aşağıya inerek insanlar ı eğitmiş olan kudretli ve esrarlı varlıkların anısına ve şerefine inşa edilmiştir. Tanrılar yalnızca göklerde değil, yeryüzünde de kendile rini rahat hissetmeliydiler. Tanrılar için, dinsel düşünceler için insa noğlu her şeyini feda etmiştir: Yaratıcı gücünü, gözyaşlarını, kanı nı. ,

Cava'da, Prambanan'dak i büyük Şiva tapınağı gerçi 19. yüzyıl da yapılmıştır; ama çok daha eski bir yapının temelleri üzerind e yükselmektedir. Bugünkü asıl tapınak, heybetli bir kule ile Brahm a ve Vişnu adına yapılmış ve kulenin iki yanında yer alan daha küçük iki kuleden oluşmaktadır. Bunların önünde daha küçük tapınak ya pıları yer alır; bu yapılar tanrıların taşıtlarını simgeler. Dar merdi venlerde n çıkılarak karanlı k ana kapıya varılır. Burada Tanrı Şiva'-

24

Page 23: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

nın yanındakilerl e birlikte tapınağ a nasıl girdiği kolayca göz önün e getirilebilir . Merdiveni n parmaklıklar ı sanatkâran e bezeklerle , ka bartmalarl a donatılmıştır . Bu taş kabartmalard a kahramanlı k desta nı Ramayana'da n aktarılmı ş öyküler betimlenmektedir . Bunlar in sanları ve tanrıları , onları n öfkelerini, neşelerini , umutlarını , umut suzlukların ı ve de yanlış anlaşılmı ş teknolojiler i dile getiren öyküler dir.

Teknolojini n yanlış anlaşılmas ı tezi , benim ortaya attığım bir görüş değildir -b u olgu eski Hint metinlerind e de vardır. Niteki m yüz seksen bin dizede n meydan a gelen kahramanlı k destanı Mahab - harata'd a Arcunas'ın , İndra'nı n oturduğ u göğe yaptığı yolculuk şöy le anlatılıyor :

"Birdenbir e bir ışık parıltısı içinde İndra'nı n göksel arabası or taya çıkıverdi. Karanlığ ı gökten kovdu ve bulutlar ı aydınlattı . He r yanı gök gürültüsün ü andıra n çatırtıla r doldurdu . Göz kamaştıra n bir görünüm , göksel bir sihir olayıydı bu. Güneş e benzeye n bu gök arabasıyla Arcuna havaya yükseldi. Ölümlüleri n gözüne görünme yen bölgeye yaklaşınc a başka gök arabalar ı gördü , yüzlerceydiler . Orada yukarda güneş de parıldamıyord u ay da. Orada ateş de parıl - damıyordu . Aşağıdan , yeryüzünde n yıldız şeklinde görülen , sanki uzak lambalarmı ş gibi ışıldayan şeyler gerçekte kocama n cisimler di."

Arcuna'nın yolculuğu eski Hindistan'd a gök arabalarını betimleyen tek metin değildir. Yığınla başka metinler vardır. Bunlard a sayıları hayli fazla tanrılar vardır, uzaydan gelmiş öğretici üstatlar vardır ve dünyadışı bu varlıkların yeryüzünün üzerinde bir yerlerde bulunan yüce katına gidebilme ayrıcalığa sahip insanlar vardır. Se çilmişler diye nitelendirilebilecek bu ölümlülerin, göklerde yaptıkla rı yolculukları büyük bir heyecanla anlatmalarınd a anlaşılmayaca k bir taraf yoktur. Yeryüzünde ise insanlar arasında, "göklerdeki yapı ların en güzel kopyasını kim ortaya koyacak" diye bir yarış başgös- termiştir. Bu rekabetin özünü, kudretli tanrıları yeryüzüne çekebil meyi başarma, bu tanrıların kendilerini uzaydaki asıl saraylarında - larmış gibi rahat hissetmelerini sağlama kaygısı oluşturuyordu. Böy lece birçok tapınak göklerdeki kentlerin tıpatıp benzeri olarak inşa edildi. Gerçi tapınaklar değişik zamanlarda ortaya çıkmış ve deği şik tanrılara adanmıştır, ama bu yapılan inşa edenler eski gelene ğin kaybolmamasına günümüze kadar hep titizlikle özen göstermiş lerdir .

25

Page 24: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Güne y Hindistan'd a tapına k kenti Mahabalituram , taşa dönüş türüle n bu gelenek için canlı bir örnektir . Alt kat kabartmalar ı Ma- habharat a destanını n kahraman ı Arcuna'nı n hayatında n sahneler i sergilemektedir . Arcuna'nı n işlediği günahta n ötürü tövbe edişi , af dilemek üzere tanrıları n huzurun a varışı ve bağışlanışı , dev boyutl u bir dizi kabartmayl a kayalara oyulmuştur . Mahabalipturam'ı n en il ginç görüntüs ü ise beş "Ratha" , yani tanrı-arabasıdır . Arcuna'nı n tanrı-arabasınd a pirami t biçimind e bir çatı vardır; doğal büyüklükle rinde aslanlar , filler ve öyküler arabanı n çevresind e ona yaltaklık et mektedir . Diğer gök taşıtları küçük tapınaklarda n ya da kulübey e

laka uzun bir silindir bulunur . Bunlar tanrıları n taşıtların ı simgeler ; bu taşıtlarl a tanrıla r bir zamanla r uzayda n gelmişlerdir . Bu tanrı ta

şıtları değişik biçimlerdedir ; ama hepsi de aynı adı taşır: Bunlar a "Vimana" denir. Ancak bunlar yıldızlarda n yıldızlara büyük uzaklık ları aşabilece k nitelikt e taşıtlar değildir; hayır, burada sadece Dün ya atmosferind e uçabile n küçük taşıtlar söz konusudur , bunlar için en çok yeryüzünde n uzaydaki bir ana gemiye gidiş geliş düşünülebi

lir. Bu niteliktek i Vimanalar , eski Hint metinlerind e çok ayrıntılı bi :

çimde anlatılmıştır . 1943 yılında , Güne y Hindistan'd a Mysore ken tinde buluna n Kraliyet Sanskrit Kütüphanesi , "Vymaanila-Shaas -

2

benzer yapılarda n oluşmuştur , içlerind e tanrısa l kahramanla r otur tra" adıyla bir elyazmasını yayınladı. Bu elyazması metinle r hara p

maktadır .

Biz, Batılı tarzda yetişmiş insanlar , anlaşılma z olanda n anla m çıkarmakt a çok zorluk çekeriz. Ama Hint mitolojisind e kişiler hep hayvanlarla kıyaslanır: Onlar aslan gibi güçlü , sıçan gibi kurnaz , kaplan gibi atiktir ; kuşlar gibi uçarlar , bin gözlü olduklarınd a her şeyi görürler ve birçok kolları bulunduğunda n her şeyi bir anda ya- kalayıverirler . Böylece akıl almaz olan , heykeller halind e biçim alır. Bu heykeller yıpranır , onardır ; kırılır, yenide n yapılır; böylece bu acayip varlıklara ilişkin tasarımla r dünyası hep canlı kalır. Burad a dinler , kökenlerindek i ilk görevlerin i yerine getirmiş , geleneği koru muşlardır .

Hindistan'ı n güneyinde tapınak kenti Kanchipura m en eski yer leşim merkezlerindendir . Buda'nın kendisi bile M.Ö. 5. yüzyılda bu rada vaazlar vermiş. Bir zamanlar bu kentte tanrıları ululayan bin kadar tapınak varmış; bugün de tapınak sayısı yüz yirmi dörttür. Bu tapınaklarda , tıpkı bizim kilise ve katedrallerimizdeki gibi, insanı huşu içinde olmaya yönelten aynı hava egemendir. İnanmış insanlar mihrapların önünde durup çiğ renklerle boyanmış ve çiçek hevenk- leriyle süslenmiş tanrı figürlerine tapınırlar. Dört bir yanda mumla r titrek ışıklar saçarak yanmaktadır; bazı tanrı heykelleri çok değerli ipek örtülere bürünmüştür . Hintli sanatçıların el sanatlarındaki be cerileri bu heykellerde hemen göze çarpar: Burada, göz alıcı sanat eserleri halinde Şiva, Vişnu, Krişna, Rama ve Brahma karşınıza çı J

kar; bunlara filler, kuğular ve öküzler eşlik eder. Kanchipura m et kin bir hac yeridir.

Tüm heybetiyle yükselen tapınak piramitlerini n tepesinde mut -

26

Page 25: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

tapınakları n küflü mahzenlerinde n çıkarılmıştı . Meti n parçalar ı paketlenmiş , sicimlerle bağlanmış , eski tahta kapakları n arasına konu larak sıkıştırılmış ve kütüphaney e taşınmıştı . Bu metinlerd e on bö lüm halind e son derece güncel konula r ele alınmaktaydı ; bu konu lar pilotları n giysileri ve eğitilmeleri , uçuş rotaları , uçak makineleri nin tek tek parçaları , bu parçaları n yapımınd a kullanılan metaller , sıcaklığı soğuran metal çeşitleri ve değişik moto r tipleriydi .

Burada şöyle bilgiler de veriliyordu : "Enerji toplayıc ı ayna beş ölçü civa, altı ölçü mika, sekiz ölçü inci tozu , on ölçü granit tuzu , sekiz ölçü tuzda n oluşur... " Bunlarl a diğer katkı maddeler i temiz lenmeli , tartılmalı , sonra da bir eritme fırınında sekiz yüz derece ısı da ısıtılmalıdır. Malzemenin hepsi akışkan hale gelince birbirine ka tılmalı ve bu eriyik önceden hazırlanmış kalıplara dökülmelidir .

Bazı Vimana tiplerinde uçuş hızı, bizim sayısal değerlerimiz edönüştürüldüğünde , saatte 5760 kilometreye ulaşırız.

Bu tarih öncesi uçuş aygıtlarında yıldırım siperleri de eksik de ğildir. Buradaki eski betimlemeler beş değişik yıldırım çeşidinden söz etmektedir .

1943'lerde Hintli Sanskrit bilginleri, yerli teknik elemanlarla işbirliği yaparak, bu çok eski betimlemeleri somutlaştırmak çabasına giriştiler. Yazılanlara harfi harfine sadık kalarak Vimana modeller i yaptılar. Böylece ortaya çıkan modeller, hiç de zamanımızın teknolojisine tümüyl e aykırı şeyler olmadı . Eski metinler e dayanılara k ortaya konulan bu restorasyonların ne de olsa elli yıl önce gerçekleştirilmiş bulunduğunu unutmamak gerekir. Bunlarda bir çeşit elektromanyetik motorla çalışan birkaç katlı vimanalar betimlenmiştir. Bazı başka betimlemelerde de çok sıcak ısı çıkaran bir fırınla donatıl

mış uçan taşıtlardan söz edilmektedir. 1943'te metinler i

27

Page 26: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

yorumlamı ş olanları n saptayışları böyle. Onlara göre bu hava taşıt larında izolatörler , hava emme aygıtları , rotorla r (döneçler ) var ve elektrik enerjisi kullanılıyor . Taşıtları n arka kesimlerind e de ateş püskürte n motorla r bulunmaktadır . Sık sık belirtilen bir özellik de, bu taşıtları n piramit biçimind e olması ve piramidi n üst kısmınd a saydam bir maddeyl e kaplı bir komuta yerinin bulunmasıdır .

Bu tür hava taşıtların ı anlata n eski Hint metinler i toplam altı bin satır tutmaktadır.

3,4, 5 Ne var ki ulaşılan sonuç hiç de umulduğ u

gibi olmamıştır . Hint üniversitelerind e konferansla r verdiğim za man , bu konular a çok rahatç a değindim . Fakat aynı konuları bizim enlemlerd e ele alınca heme n herkes burun kıvırdı ve anlatılanla r tü müyle Hintlileri n engin hayalgücünü n ürünü olarak nitelendirilme k istendi. Ne var ki böylesi bir tutum yanlıştır ve bize bir yararı da do kunmayacaktır .

Eski Hintlile r de geleneksel metinlerini n zengin içeriğinde apaçık farkları ayırt etmeyi herhald e biliyorlardı . Bu metinlerd e tekerlekli arabalar vardır , ancak yerde gidebilmektedir ; ama başka ara

nı sözcükle anlatılmas ı söz konusu değildir. Bu bakımda n metind e anlatıla n üç kent cennett e değil , düpedü z gökyüzünd e yer alan kent lerdir. Küçük fakat önemli bir farktır bu.

Somaki kuşakların bu tür betimlemele r karşısında afallamış ol maların a şaşmama k gerekir. Bir zamanla r gerçek olmuş şeylerin gerçek olmamas ı gerektiğini kanıtlama k için akıl ilkelerine dört elle sarıldılar , psikolojiyi araç yaparak açıklamalard a bulundular , çö züm yolları aradılar . Böylece bu çok eskiden kalma metinleri n yeni çevirileri , yeni yorumlar ı ortaya çıktı. Ne var ki hiç kimse bunları n gerçek olabileceğin i düşünmedi . Yapılan her çeviriyle , sözüm ona rasyonelleştirm e çabasıyla metinlerdek i asıl anlamla r giderek saç malığa doğru kaydırıldı.(

10)

Aynı durum plastik sanat yapıtları için de geçerlidir. Gökse l varlıklar o zamanla r oksijen solumaya yarayan hortuml u maskele r ve başlıklar kullanmışlar ; bunları kullananla r heme n fil tanrılar ola rak tanımlandı ; çünkü oksijen hortumlar ı ancak ve ancak fil hortu mu olarak tasarlanabilmişti . Bu yolla Tanrı Ganeşa , Şiva'nın oğulla

11,12

balar da vardır , sadece atmosferi n içinde hareket edebilmektedir ; rında n biri olarak ortaya çıkıverdi. Bu tanrı , günümüz e kadar

bunları n yanında herhang i bir farklı anlamay a yer bırakmayaca k bi çimde uzayda dolaşanlar ı da vardır.

6,7,8 Ayrıca eski Hindistan'ı n bu

tanrıları hiç de kutsal varlıklar değildir; aksine etten ve kemikten , üstelik insana özgü nitelikleri ve zayıflıkları olan kimselerdir . Bu doğaüstü varlıkların bazıları gökteki gerçek kentlere egemendir . Dün yadan bakıldığınd a bu kentleri n altın ya da gümüş gibi parıldadıkla rı ve yıldızlar gibi yörünge çizdikleri görülmektedir . Hatta bu gök kentleri halkları arasında savaşlar da olmuştur . İşte bir örnek :

Mahabharata'nm Drona Parva kitabım Basel Üniversites i kitaplığınd a buldum.

9 İngilizce çeviri 1888 yılında yayınlanmıştı ; yani

en popüler Hind u tanrısı olarak varlığını sürdürdü ; çünkü Ganeşa ,her türlü engeli kaldıran tanrıydı . Kuşkusuz Ganeşa'nı n kökeni do ğaüstüydü. Göksel varlıklar onu düpedü z yaratmışlardı ; böylece o da, göksel varlıklara , konuksever olmayan Dünya gezegenind e hu zur ve esenlik sağlamıştı .

Yanlış anlaşılan , daha sonra da bambaşka bir anlam verilen teknolojile r kapsamın a "Stupa" da girmektedir . Stupa , tepesind e siv ri bir kuleciği buluna n bir çeşit çan ya da yarım küredir. Görkeml i bir Stupa örneği olarak , güney yarımküresini n en önemli ve en bü yük mimari anıtı sayılan Orta-Cava'dak i Borobudu r gösterilir. Bu

3

çevirmeni n uydular , uzay istasyonları ya da geleceğin uzay kentler i

dev tapınak manzumes i 55 bin m andezit taşı bloklarında n ve teras

gibi şeylerden , tek sözcükle , habersiz olduğu bir zamanda . Kitabı n691. sayfasında 77. kıta bu gök kentlerini n mahvoluşun u anlatır .

"Tanrı Mahadeva , gökte üç kentle çatışınc a üç katlı kemerin den çıkan korkunç ışınıyla bu kentleri delik deşik etti... Üç kent yanmaya başlayınca , Parvati gösteriyi seyretmek için

Page 27: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

heme n orayakoştu. "

Biz Batılı insanlar gök sözcüğün ü cenne t ile eş anlamlı olara k kullanırız . Sanskritçed e ise sözcük kökü "bulutları n üzerindek i şey" ile tanımlanmaktadır . Yani Batı dillerindek i gibi gök ve cenneti n ay-

28

larda 1460 kabartm a tasvirden oluşmuştur . Borobudu r piramit biçimindedi r ve taşlaşmış bir düğün pastasını andırırcasın a birbiri üs tünde dokuz teras halinde inşa edilmiştir . (Bu arada hatırlatalım : Orta Amerika'd a Maya piramitler i de birbiri üstünd e yer alan do kuz platfor m halindedir. ) Borobudur'd a koridorları n ve geçitleri n duvarlarınd a -iki taraflı olarak - Buda'nı n hayatında n sahneler i be timleyen 1300 kabartm a vardır; ayrıca çeşit çeşit özelliklerde bezek lerle kaplı 1212 levha , 432 Buda figürü bulunmaktadı r ve stupala - rın sayısı da toplam 1472' dir. Burası , hayalgücünün , zenginliğin ve

29

Page 28: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

el sanatlarını n gerçek bir cümbüşüdür , taşlaşmış bir ilahidir. Bu da'nın da -tıpkı kendinde n öncekile r gibi - göksel saraylarda otur duğu ve defalarca tanrılar katına yolculuklar yaptığı kabul edilmek tedir; bunu çok doğal karşılamak gerekir. Buda'nı n sonsuz mutlu luk ve aydınlanm a diyarına ulaşmak için bindiği taşıt , bir stupadır . Budistler stupaya çeşitli anlamla r verirler.

13 Stupa hayat yolculuğu

nun sonunu gösteren bir simgedir; yaratıcı güçlerin hem merkez i hem mezarıdır ; Budist "üçlemesi"ni n göstergesi , tanrılar dünyasın a götüren bir araç ve içinde tapınmaları n yapıldığı basbayağı bir tanrı lar taşıtıdır .

Borobudu r tapmak kenti , olağanüst ü heybetli kitlesiyle aynı zamand a koskocama n tek bir stupadır . Stupa biçimi Borobudur'd a toplam bin beş yüz defa kendini tekrarlar . Yani stupalar stupaları n içindedir , o stupalar da başka stupaları n içindedir . En üstteki plat formda buluna n stupanı n içinde ise genç Buda oturmakta , elleriyle tapınm a hareketler i yapmaktadır .

Peki , tanrılar a ulaşmak için nasıl tapınm a davranışlar ı yapılma sı gerekiyor? Bunlarla eski Hint metinlerind e vimanaları n pilotlar ı için anlatılmı ş buluna n belirli el kol hareketler i mi kastediliyordu ? Stupanı n içinde otura n genç Buda , çok eski ve yanlış anlaşılmış bir teknolojini n uygulanmasında n başka bir şey midir? Üstelik bu teknolojiyi dünyanı n öbür ucunda , Orta Amerika'd a da bulmuyo r mu yuz? Orada , Maya ülkesinde , göklere saldırırcasın a dimdik yükse len basamaklı piramitlerl e Hindistan'dakile r arasında yalnızca ben zerlik yok; ayrıca stupa içinde -pardon , gök taşıtı içinde - genç tan rıyla da karşılaşıyoruz . Onu Maya kenti Palenque'd e bir piramidi n dibinde buluyoruz .

Ne var ki gözler önüne serilen bu olgulara uzmanlarımı z kuş kusuz bambaşka bir gözle bakmaktadır . Bakabilirler ; bu, onları n hakkı. Ama ayrı ayrı yörelerde birbirine benzeye n şeyler anlata n ef saneler ve birbirine benzeye n mimari eserler arasında enlemesin e bağlantıla r kurmak da benim hakkım .

30

Kaynakça

1. Bopp, Franz: Ardschuna's Reise zu Indra's Himmet. Berlin 1824.

2. Josyer, G.R.: Vymaanila-Shaastra ot Science ofAeronautics. Mysore 1973.

3. Kanjilal, Dileep Kumar: Fliegende Maschinen im alten Indien; Dâniken,

Erich von: Habe ich mich geirrt?

4. Laufer, Berthold: The Prehistory of Aviation; Field Museum of Natural

History. Anthropological Series, cilt 18, sa. 1, Chicago 1928.

5. Dâniken, Erich von: Der Götter-Schock. (Tanrıların Şoku, Cep Kitapları ,1993, istanbul)

6. Ramayana: The Warin Ceylon, anonim.

7. Kanjilal, Dileep Kumar: Vimanas in Ancieni India. Kalküta 1985.

8. a.g.y: Alm. çev.; Julia Zimmermann. Bonn.

9. Roy, Chandra Protap: The Mahabharata, Drona Parva. Kalküta 1888.

10. Wollheim da Fonseca, A.E.: Mythologie des alten Indien. Berlin 1856.11. Getty, Alice: Ganesa - A Monograph on the elephant-faced God. Oxford

1936.

12. Rassat, Hans-Joachim: Ganesa, eme Untersuchung über Herkunft, VVesenund Kült der elefantenköpfigen Gottheit Indiens (tez). Tübingen 1955.

13. Govinda, Lama Anagarika: Der Stupa - Psychokosmisches Lebens undTodes-symbol. Freiburg i. Br. 1978.

31

Page 29: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

4. Bölüm

ÜÇ MUAMMAL I ADA

Malta'da Çok Eski Çağlardan Kalma "Raylar" - Denize Batmış Ray

lar - On İki Bin Yaşındaki Taşçağı Saati - Yeraltında Tapınak -

Çok Eski Çağların Yiğitleri - Bütün Bunlar Tııfan'dan Önce Olmuş.

Malta Adası Libya ile Sicilya arasında , Sicilya'ya ancak yüz kilo metre uzaklıkt a yer alır. Ve bu Malta üç bilmeceyi sinesind e saklar . Ben bunlara üç süper bilmece diyorum ; çünkü arkeolojik açıdan hiç bir kalıba uydurulamıyor . Bunlarda n birincisi tren rayların a benze yen çizgilerdir , ada halkı "Cart ruts - Araba tekerleği izleri" diyor bunlara . İzlere şöyle üstünkör ü bakan kimse , gerçekte n de bunlar ı araba tekerleği izi sanabilir . Peki , bir zamanla r yere gerçek raylar dö şenmiş , sonra da bunlar sökülmü ş olamaz mı? Hayır olamaz . Niye ? Çünk ü rayları çağrıştıra n izlerin enlerind e farklılıklar vardır. Belki de bunlar gerçekte n araba tekeri izidir. İki dingilli büyük yük arabala rı bu izleri açmış olamaz mı? Hayır , bu da olanaksız ; çünkü iki dingil li arabaları n bilindiği üzere dört tekeri vardır. İki çift tekerlekte n ar kadaki , öndekinde n daha küçük bir dönüş eğrisi çizer. Bunu n sonuc u olarak birbiri içinde iki iz bulunmas ı gerekir. Oysa burada böyle bir şey yoktur. Peki , tek dingilli araba olamaz mı? Bu tahmi n de yine ay nı nedenle , izlerin eni farklılık gösterdiğinde n dolayı sonuç vermez . Aksi halde arabalard a bir genişleyip bir darala n lastik dingiller bulun duğun u kabul etmek gerekecektir .

Bu doğrultud a başka görüşler de öne sürüldü.1

Herhang i bir hayvanın , örneği n öküzleri n sırtına çatal dallar bağlanmış olama z mı? Bu dalların uçları yere sarkıtılıp üzerlerin e de ağır yükler konu labilir; bu görkemli adada buluna n yığınla tapına k için megalit deni len taş bloklar bu yolla taşınmış olabilir. Ne yazık ki bu kuramı n da şansı yoktur. Malta'nı n tabanı kireçtaşındandı r ve hayvanla r gerçek ten çatal dalları yıllarca ve yıllarca artları sıra sürükleyip durmuşlar - sa dalların ucu yeri oymuş olabilir; ancak bu durumd a hayvanları n ayak izlerinde n bir patikanı n oluşması ve çatal dal izlerini n aynı en de olması gerekirdi. Oysa böyle bir şey yoktur .

32

Bu ray benzeri izler bilmecesin i acaba taş bilyeler çözeme z mi? Bilyeler bu olukları n içinde yuvarlanabili r ve bilyeler üzerind e hareke t eden taşıtlarla yük taşınabili r mi? Bu öneri de çözüm getir miyor; çünkü bilyelerin olukları n içinde , Malta'd a görülenlerde n çok daha farklı iz bırakmas ı gerekirdi. Bu konud a görülenleri n tü müyle bir çeşit sulama düzeni olduğu bile ileri sürüldü ; ne var ki bu tezin de geçerliliği yoktu: İzler dağları , vadileri aşıyor ve sık sık da çok dar dönemeçle r yapıyordu .

Son öneri: İzlerin içinde n sadece tek bir tekerlek geçirilmiş ola maz mıydı? Olamazdı ; çünkü izlerde 72 santimetrey e kadar varan derinlikle r görülüyordu . Bu durumd a tekerleği n de en az 70 santi metre izin içine girmesi gerekmekte . Oysa izler öylesine daracık dö nemeçle r yapıyord u ki, bu kadar derine girmiş bir tekerleği n yerin den kımıldamas ı olanaksızlaşıyordu .

İzler konusund a ortaya atılmış yirmi değişik görüş ve bir yığın spekülasyo n var; gelgelelim hiçbiri bir çözüm getirmiyor . Kesin olan nokta şu: Malta'nı n "Araba tekerleği" denile n izleri tarih önce si çağdan kalma benzersiz bir bilmecedir .

En son varsayım , bütün bu "raylar şebekesinin " Malta'dak i,otuz megalit tapınağ a ağır yükler taşımak için kullanıldığ ı yolunda dır. Ne var ki raylar , bu tapmakları n kilometrelerc e ötesinde n ge çip gitmektedir .

Üstelik Malta'd a öyle yerler var ki bu izler doğruca denizi n içi ne dalmaktadır . Dalgıçla r bu izleri suyun içinde takip ettiler ve 42 metre derinliğe kadar ulaştığını saptadılar . Bir muamm a daha çık mıştı ortaya. Nasıl çözümlenecekt i bu muamma ? Malta Adası bat mış mıydı? Bence hayır .

Burada biraz tuhaf kaçacak bir karşılaştırm a yapalım: Bizim astronotla r da Ay'da izler bırakmışlardı . Hatt a bir Ay otosu orada sağa sola dolaştırılmıştı . Malta Adası , kireç taşında n oluşmuştur ; ki reç taşı ıslanırsa yumuşar . Sakın UFO'la r toprağı n üstünd e vals dö nüşleri yaparak dolaşmış olmasınlar ?

Malta'dak i Mnajdra Tapınağın a Güne ş Tapmağ ı da deniyor . Deniz yüzeyinde n tam 84 metre yüksekliktedir . Rüzgâr , bu kuml u tepeni n üzerinde , yılın yarısında sürekli uğuldar; yakındak i deniz den de tuz kristallerini , tapınağı n harap olmasını hızlandırma k için taşıyıp durur. En yakın tapına k Hagar Kim sadece yarım kilometr e uzaklıktadır . Mnajdr a tapınağı genel görünüşüyl e üç dilli yonca yap rağına benzer ; genişliği 70 metre kadar tutmaktadır .

F:3 / Yüce Tann'nı n İzinde

33

Page 30: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Paul Micallef adınd a Maltal ı bir kartograf , tapınakt a dakik öl çümle r yaptı ve şaşırtıcı bir saptamad a bulundu.

2 Yaz gündönümün

de, güneş tam doğarke n ışınlar , sağdaki giriş monolitinde n arkada ki oval mekân a gidiyor ve onun içinde sol kolda buluna n bir monoli - tin üstünd e eni dar , dikey bir ışık sütun u oluşturuyor . Ancak bu hep böyle olmamıştır . M.Ö. 3700 yıllarınd a ışın, monoliti n önün den geçip arkada buluna n bir taşın kenarı na dokunuyordu . Bun a karşın Muafta n 10.000 yıl önce ise ışık sütunu , bir lazer ışını deme ti gibi doğruda n doğruya daha ötede buluna n sunak taşını n tam ortasına çarpıyordu .

Kış gündönümünde , 21 Aralık'ta aynı gösteri , bu sefer tam karşıda buluna n tarafta tekrarlanıyor . Ne var ki burada , arka me kânda bir sunak taşı yoktur .

Bu ışık oyununu n rastlant ı olmadığını, gündüzl e gecenin eşit olduğu tarihlerd e tapınaktak i durum a bakılmas ı açıkça göstermekte dir. Güne ş doğarke n ilk ışınlar , her iki giriş monolitini n arasında n dikine dalıp tapınağı n içine akmakta , kemerli kapını n altında n geçe rek salonu n ortasındak i büyük sunak taşını aydınlatmaktadır . Bu sı rada olup bitenlerd e görülen kesin dakiklik , her türlü rastlant ı olası lığını ortada n kaldırmaktadır .

Çünk ü kış ya da yaz gündönümlerinde , tapınağ m sağ ve sol tarafında , ilgili takvim monolitini n üstünd e bir ışın sütun u meydan a gelmektedir . Ancak bu monolitle r eşit genişlikte değildir. Sağdaki - nin eni 1,35 metredir ; soldakini n ise, 1,20 metredir . Sağdaki mono - litte güneş sütunlar ı hafif belirir; böylece hangi sütunu n yüzyılımı zın kış gündönümünü n belirtisi olarak oluştuğun u anlarız . Bu ışın sütun u taşın kenarı na kadar gelmez; daha başka iki ışın sütun u için , tam da M.Ö. 3700 ve M.Ö. 10.000 dönü m tarihlerind e oluşa n ışın sütunlar ı için ölçülmü ş gibi , yer kalmaktadır .

25.800 yıllık bir zama n dilimi içinde ışın sütunu , taşın üstünde ki devrini bir defa tamamlamıştır . Taşın eni bu ışın gösterisini n baş langıç tarihin i bize bildirmektedir : Miladi tarihi n başlamasında n10.205 yıl önce olmuştu r bu.

Zama n içinde böylesine uzak geçmişe gidilmesini n kanıtı ise, karşılıklı duran takvim monolitleridir . Tapınağ ı yapanla r onun takvimini de yapmışlar . Soldaki takvim monolit i 13 santimetr e daha dar dır; bu durumd a burada , her biri 6,1 santimetr e enind e iki güne ş ışını , sütun u için yer bulunmaktadır . Bu takvim monolit i daha enl i olmuş olsaydı , o zama n da güneş ışını , arkada yer alan sunak taşı nın tam ortasın a düşemezdi .

34

Page 31: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Toparlayalım : Bugün güneş ışını sunak taşını n üstüne düşmemekte , soldaki daha küçük monoliti n kenarınd a kalmaktadır . M.Ö .3700 yılında da güneş , sunak taşını n merkezin e vurmuyordu ; 6,1 santimetreli k bir kesim eksik kalıyordu . Bu olay, şimdiye kadar bir defa cereyan edebilmiştir : M.Ö. 10205 yılında .

Sağ ve sol monolitleri n birbirin e eşit genişlikte olmayışı , tapınağın yapılış tarihin i ortaya koyuyor. Miladi tarihi n başlamasında n10205 yıl önce ışın sütunu , kış gündönümünd e sağdaki monoliti n tam kenarınd a belirmiştir . Yine aynı yılda , yaz gündönümünd e gü neş ışını , soldaki monoliti n ardınd a buluna n sunak taşını n tam orta sına düşmüştür . Böylece tarih kesinlikle saptanıyor : Olay M.Ö .102()5'te , yani günümüzde n yaklaşık on iki bin yıl önce cereyan etmiştir .

Arkeoloji böylesi tarih saptamalarında n kaçınır . Taş Çağı atalarımızın sevimli düzenlerin i de baştan sona alt üst eder .

Malta Güne ş Tapınağı ' ndaki dakik güneş saati , onu yapanlar a ilişkin çıkarımlar a da yol açmaktadır . Bu insanla r herhald e ilkel de ğildiler , en azında n astronom i ve takvim bilgileri açısında n hiç de az gelişmiş düzeyde değildiler . Ayrıca gelecek kuşaklara -yani biz lere - ne zama n yaşadıkların ı ve ne zama n ne yaptıkların ı bildir mek istedikler i de gün gibi ortada .

Malta Adası'nı n üçünc ü bilmecesi başkent Valetta'nı n güne y kesiminde , göze çarpmaya n küçük bir sokakta saklıdır. 1902 yılınd a burada garip şeyler cereyan etti. Bir evin yapımı sırasında inşaat us tası yerde bir delik keşfetti ve kimseye bir şey söylemedi . Malt a Adası'nı n heme n her köşesinde , yer altında , tarih öncesi çağlarda n kalma mekânla r bulunduğun u biliyordu . Evin altınd a nasıl bir hazi neni n bulunduğ u ancak bir hayli zama n sonra ortaya çıktı .

Bugün bu tür yer altı mekânlar ı "Hipogeum" diye adlandırılı yor. Sözcüğü n kökeni Grekç e "Hipo"; alt demek , "Gaia" da toprak . Böylece sözcüğü n anlam ı "toprakaltı " oluyor. Söz konusu Hipoge um, birbiri üstünd e yer alan birçok mekânda n oluşuyor . Burad a mağara girişleri ve acayip odalar var, ayrıca büyüklükler i birbirin den farklı birçok da hücre . Bunları n arasınd a kayaları n yontulmasıy - la yapılmış sütunla r ve çaplan daha küçük direkler yer alıyor; bü yük giriş bölümü n kubbesin i bunlar taşımaktadır . Her şey kusursu z bir megalit yapı ustalığını n eseri görünümündedir . Belirgin çizgiler , keskin kenarla r ve hatta heybetle yükselen taş kirişler göze çarp -

35

Page 32: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

maktadır . Burad a hiçbir şey eklenmi ş ya da tek tek parçaları n bir leştirilmesiyl e yapılmış değildir. Her şey sert kayaları n yontulmas ı ya da oyulmasıyla meydan a getirilmiş . Monolitle r tek kesik yeri ol maksızı n taş döşemeni n üstün de yükselnıektedir . Hücrele r ve sütun lar da aynı taşın oyulmasıyl a yapılmıştır. Üç katlı Hipogeum'u n en derin noktası , yer düzeyini n on iki metr e altına kadar inmektedir .

Burayı yapanla r taş çekiçler kullanmı ş olmalıdır ; çünk ü Malta'da oksidian-çakmaktaş ı yoktur .

Böylesin e dev boyutlu bir yeraltı tesisinin planlayıcılar ı kimdi ? Böyle bir tesisin çok acele inşa edilmesi zorunluluğun u Taş Çağı in sanların a kim söylemişti? Burası niye yapılmıştı ? Hipogeum'u n amacı bugüne kadar anlaşılmamıştır .

Şimdi de sıra küçük Goz o Adası'nda ; burası Akdeniz'd e topl u iğne başı gibi bir adacık . Ne var ki bütü n Malt a tapınaklarını n en büyüğü buradadır .

Tapına k kompleksin e "El Gigantiya", deniyor ; "devler" demek . Buranı n çok eskiden yapılmış olduğu , zamanı n yapı üzerindek i tahribatında n kolayca anlaşılıyor. Yapıda küçük taşlarla kocama n taş bloklar iç içe yerleştirilmiştir . Kullanılan monolitleri n en büyüğü nün eni 7,81 metre . El Gigantiy a ayrıca , Malt a Adası tapınaklar ı içinde bir efsaneyle bağlantıs ı buluna n tek tapınak . Öyküye göre bu rasını hamil e bir devanas ı inşa etmiş. Yapı bittikte n sonra devana - sı, duvarların koruması altında bir dev oğul doğurmuş; bu dev oğul çocukluk yıllarını tapınakta geçirmiş. Devler saçma bir kavram mı acaba?

Musa'nın 1. Kitabı'nda devlerden söz ediliyordu. 3 Orada bu devlerin çok eski çağların yiğitleri olduğunu, kahramanlıklarıyl a ün saldıklarını okuyoruz. Kutsal Kitap'a sonradan eklenmiş Peygam ber Honok kitabında da "Niye dev oğulları ürettiniz?" diye sorul maktadır. 4 Peygamber Baruh'a ilişkin metinlerde de -bütün eski metinler içinde en benzersiz olanıdır - devlerin sayısı söz konusu ediliyor: "Yücelerin yücesi, yeryüzünü tufanla kaplattı ve tüm canlı ları yok etti ve dört milyon doksan bin devi de." 5

Malta'da n Fransa'ya şöyle bir sıçrayacağım, bu sefer Atlantik kıyısına. Burada Brötanya uzanır ve Auray kasabasının önünde Er Lannic diye küçük bir ada vardır. Bu adacığın kıyısında menhirler , adeta suyun içine yürüyen askerler gibi Atlantik Okyanusu'nu n de rinliklerine dalmışlardır .

Er Lanni c Adası'nı n tam önünde , 33 taşta n meydan a gelmi ş

36

kocama n bir taş çember i deniz tarafında n örtülmüştür . Fransı z Brö- tanyası'm n kuzey kıyısında , küçük Saint-Paul-de-Leo n limanınd a da, suyun içinde , 25 metr e derinlikt e heybetl i bir dolme n bulunur .

Bütü n bunlarda n sadece bir sonuç çıkar: He m Akdeniz'd e hem de Atlantik't e su yükselmiştir . Ülkele r çökmü ş değildir. Yani taşları n dikilmeleri , buzul çağının sonlarında , kaba bir hesapl a M.Ö . 10. ve 11. yüzyıllarda olmuştur .

Bunu n mantıksa l açıklamas ı basit: On bin yıl önce kimse suyun altınd a bir şey inşa etmemiştir ; bunları n deniz düzeyinin üstün de yerlere yapılmış olması gerekir. Ne var ki zamanl a deniz düzey i yükselmiştir . Böylece de Brötanya'dak i menhirle r ve Malta'dak i raylar suyun altınd a kalmışlardır .

Bu bölümü n başınd a Malt a Adası'nı n batmış olamayacağın ı söylemiştim . Niçin batmış olamazdı ? Böyle bir olay cereya n etmi ş olsaydı , bugün Malta'nı n Güne ş Tapınağı'nd a insanı etkileye n ışın oyunların a şaşıp kalmak olanağı bulunamazdı . Topra k tabanınd a meydan a gelebilece k en küçük bir kayma dahi , tapınakt a giriş ve su nak monolitlerini n konumun u değişikliğe uğratırdı . Oysa öyle bir duru m söz konus u değildir; güneş , 1993 yılının 21 Martı'nd a da, doğruc a iki giriş monolitini n arasınd a belirmiştir .

Yüce tanrıları n izini sürerke n yalnızc a evrene bakmıyorum . Za man zama n takvim taşların ı kurcalıyor ya da kafamı suyun altına so kuyorum .

Kaynakça

1. Dâniken, Erich von: Prophet der Vergangenhert. (Tanrıların Ayak İzleri, CepKitapları, 1982, İstanbul)

2. Micallef, Paul I.: Der prâhistorische Tempel Mnajdra - Ein Kalender ausStein, Malta 1991.

3. Bibel - D/e Heilige SchrHt des Alten und Neuen Testaments.

VVürttembergische Bibelanstalt. Stuttgart 1972.

4. Kautzsch, Emil: O/e Apokryphen und Pseudepigraphen des Alten

Testaments. Cilt 1 ve 2, Tübingen 1990.

5. RieOler, Paul: Altjüdisches Schrifttum auBerhalb der Bibel. Augsburg 1928.

4

37

Page 33: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

5. Bölüm

CHICHE N ITZAVAHŞÎ ORMANDAK İ MAYA KENT İ

Kukulkan İçin Bir Piramit - Mayaların Top Oyunu ~ Rahiplerin Elindeki "Ütüler" - Vahşi Ormanda Bir Gözlemevi - Akıl Ermez Takvim Bilgileri - Bulutlardan İnen Geliştirici - Los Voladores - Tanrılar İçin Merdivenler - Gölge ve Işıkla Bir Deha Gösterisi.

Bugün turistleri n görmeye geldiği Maya kentler i içinde Chic- hen İtza'nı n özel bir yeri vardır. Bu tapına k kenti Yukatan Yarıma - dası'ndadı r ve hem Merida'da n hem de oteller kenti Cancun'da n asfalt yollarla bağlantılıdır ; o nedenl e rahatç a gidilebilmektedir . Ye terli parası olan için küçük bir uçak kiralama k olanağı da vardır .

ispanyolları n gelmesinde n önce Chiche n İtza , Yukatan'd a en öneml i Maya merkezlerinde n biriydi. Bugün ise kısmen restore edil miş harabeleriyl e pek görkemli , pek etkileyici bir izlenim uyandır maktadır . Dinsel nitelikli yapıların ortasında , otuz metre yükseklik teki Kukulkan Piramidi yer alır. Piramit, kenarları 55,50 metr e uzunluğunda kare biçimi bir taban üzerinde yükselir ve konumuyl a bir takvim simgesi oluşturur. Birbiri üstünde yer alan dokuz plat form halinde inşa edilmiştir. Piramidin dört yanında birer merdi ven vardır ve bu merdivenler 91 basamaktır. Basamaklar en yukar- daki platformda küçük bir kutsal odanın önünde son bulur. He r merdiven 91 basamak olduğuna göre 4 x 91 = 364 sonucunu verir; buna en üst basamak eklenirse 365 sayısı, yani bir yılın gün sayısı çı kar. Ayrıca piramidin dört cephesinin dördü de, üzerleri sanatkâra - ne süslerle bezenmiş 52 adet taş levhayla bölümlere ayrılmıştır. 52 sayısı ise Maya takviminde bir yılın tamamlanışını n ifadesidir.

Chichen İtza'da bir de ünlü bir top oyunu alam vardır. Burada Tok-a-to k oynanırmış. Bu oyun, uzunluğu 40 metre, eni 15 metr e olan dörtgen biçiminde bir avluda oynanıyor. Avlunun iki yanı di key bir duvarla kapatılmış oluyor. 1

Mayalar olsun, Meksika yaylasındaki Aztekler olsun bu oyunu, içi kauçuk bir topla oynuyorlardı. Bugünkü futbolumuz daha çok

38

ayakla oynandığı ve bu arada topa göğüsle , kafayla , ayak bileği ve baldırla vurulabildiği halde , Tok-a-to k oyunund a topu n kullanım ı bambaşkaydı . Topa ne el dokundurulabiliyord u ne de ayak. Top vü cudu n ani tepkisel hareketleriyle , yani kalça , sırt , dirsek , diz veya kafa vuruşlarıyl a diğer oyuncular a aktarılıyordu . Oyuncula r sıçrayarak topu n üstüne atılıyor; çok sert olan topa omuzlan , kollan ve vü cudu n diğer kısımlarıyla vuruyor; fakat asla ellerini veya ayakların ı kullanamıyorlardı . Alanın iki yanındak i duvarlarda , 4 metre yüksek likte duvara yerleştirilmi ş birer taş halka bulunuyordu . Oyunu n amacı, içi dolu kauçuk topu halkanı n içinde n geçirme k ve karşı ta kım oyuncularını n bunu başarmaların ı önlemekti . Bir oyuncunu n eli veya ayağı topa çarparsa , bu, o oyuncunu n takımı için eksi puan oluyordu .

Meksika fatihi Herna n Cortes , dönerken , Aztekli oyunculardan kurulu tok-a-to k takımların ı İspanya'y a getirmiş. İmparato r V. Karel'ı n sarayındak i kibar takımı , bu Kızılderililer i ilkin pek ilgisiz ce seyretmişler ; ama çok geçmede n -öyle naklediliyor - ortalıkt a çıt çıkmaz olmuş. Herkes soluğun u kesip oyunu seyre koyulmuş ; çünkü oyun gerçekte n soluk kesiciymiş. Eski Dünya'd a böyle bir şe yin ne eşi ne benzeri varmış. Burun kemikler i çökmüş , kemikler na hoş sesler çıkarara k kırılmış , hatta bir oyunc u ölmüş ve oyun alanın dan dışarı taşınmış . Bir İspanyo l görgü tanığını n bildirdiğin e göre , öteki oyuncula r da dizlerinde n ve baldırlarında n öneml i yaralar al mışlar.

Bu oyunda yenilen takım oyuncularını n tanrılara kurban edilipedilmediği konusunda uzmanlar görüş birliği içinde değildirler. Ben de bu kanıda değilim; çünkü oyuncuları öldürülmüş olsaydı, böylesine zor bir oyunu oynayabilecek iyi takımları kurabilmek ola- naksızlaşırdı. Üstelik böyle ucunda ölüm bulunan koşullarda bu top oyunundan kim zevk alabilirdi?

Chichen İtza'daki oyun alanı çepeçevre kabartma heykellerle donatılmıştır; bunlar kurban törenlerini olduğu kadar Mayaları n dinsel yaşantılarından sahneleri de yansıtmaktadır. Bu kabartmalar dan birçoğunun neyi anlattığı günümüze kadar açıklanabilmiş değil dir; özellikle bunlardan biri, çok süslü giyinmiş rahiplerin ellerinde tuttuklar ı nesnedir . Bir uzman , bütün ciddiyetiyle , bu nesneni n bir "ütü" olduğunu bana söylemişti.

Chichen İtza'nın baş tanrısı Kukulkan ya da Kukumatz diye ad landırılıyor. Orta Amerika'nın diğer bölgelerinde ona "Ouetzalco- atl" da deniyor. Kastedilen hep aynı figürdür ve bu Kukulkan, gele-

39

Page 34: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

neksel söylentiye göre , uzak bir ülkede n ya da göklerde n Maya ül kesine gelmiştir. Kukulkan , öbür adıyla Kukumatz , öteki adıyla Qu- etzalcoat l hep tüylü , yani kanatlı bir ydan halind e betimlenmiştir.

2

Düny a gezgini olarak yeryüzünd e paralel olgularla karşılaşma k beni hep şaşırtmıştır . Mısır'da , Krallar Vadisi'nde , firavunları n bü yük bir debdebeyl e gömüldükler i bu yerde de kanat h yılanlar karşı mıza çıkar. Göz alıcı renklerl e boyanmı ş olarak onun resimlerin e birçok firavun mezarını n duvarlarmd a rastlıyoruz .

Meksika'd a yaşamış Mayala r ile uzak Afrika'daki Mısırlıla r arasında , kuş uçuşu on beş bin kilometr e uzaklık var. Yalnızca bu uzaklık değil , ayrıca zaman faktörü de bir engel olarak karşımıza çı kıyor: Mısır firavunu I. Thutmosis , M.Ö. 1492'de Krallar Vadisi'n de defnedildi . Bu firavunu n Mayaları n kanatlı yılanında n haberda r olması olanaksızdı ; çünkü Mayaları n en eski kenti Tikal , bu firavu nun ölümünde n dört yüz yıl sonra kurulacaktır . Öyleyse uçan tüylü yılan motifi , birbirinde n zaman ve coğrafya bakımında n bu kadar uzak iki yerde nasıl oluyor da ortaya çıkabiliyor ?

Bu sorunu n cevabı belki başımızı n üzerindedi r de bizler farkın da değiliz; tıpkı uçakları n gökte bıraktıklar ı izlere bakmayışımı z gi bi. Ardında bulutta n kuyruğun u sürükleyere k gelen ve gümüş gibi parıldaya n bir kafa, teknoloj i bilgisinde n yoksun bir gözlemci tara fından pekâlâ , uçan bir ydan olarak algılanıp , o şekilde resmedilebi -

Biz yine Chiche n İtza'ya dönelim . Büyük Kukulka n piramidi nin yanında , daha küçük birkaç kesik piramit , top oyunu alanı ve bezeklerind e kutsallık hâleleriyl e yine tanrıları n yer aldığı birkaç ta pınak vardır. Chiche n İtza'da da gökten inmiş tanrılar a rastlıyoruz . Arkeologfarc a "Arı Tanrılar " diye nitelendirilen

3 bu

garip başlıkl ı varlıklar , Bakireler Tapınağ ı denile n tapınağı n birçok sütunun u süs ler. Bunlar bir yerden aşağıya iniyormuşçasın a başlarını öne uzat mış, dirseklerin i bükmüş , bacakları nı sanki bir kızağın üstünd e yo kuş aşağı vadiye doğru hızla kayıyormu ş gibi yukarıya kaldırmış du rumda resmedilmişlerdir .

Chiche n İtza'dak i en büyük haciml i yapı , Kukulka n piramid i ya da bir sütunl u tapına k değildir , gözlemevidir . Restore edilmiş bu lunan bu büyük mimar i eseri , günümüzd e bile sanki moder n bir yıl dız gözlemeviymi ş gibi bir izlenim uyandırmaktadır . Vahşi bir orma nın ortasmda , yuvarlak konumuyla , üç teras halind e olanca görke miyle yükselmektedir . İç kesimind e helezo n bir merdivenl e en tepe deki gözlem yerine çıkılmaktadır . Burada Maya mitolojisini n belirl i

40

Page 35: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

yıldız durumların ı gösteren delikler ve aralıklar vardır. Bu görkeml i yapının dış duvarlarında , bir zamanlar , kimi kanat h kimi kanatsı z birçok tanrı resmi bulunuyordu ; günümüz e bu resimlerde n anca k bazı parçala r kalabilmiştir .

Mayala r astronomiy e aşırı dereced e meraklıydılar . Bunu Dres - den Kodeksi denile n belgeden öğreniyoruz . Bu belge İspanyo l istila sı felaketinde n artakalabilmi ş üç Maya elyazmasmda n biridir. Dres - den Kodeksi sayılar ve tarihlerl e doludur . Bu renkli elyazmasını n on bir sayfası

4, Venüs gezegenini n astronomi k niteliklerin i içeriyor .

Saydarı n ve tarihleri n sıraya konulması , Mayaları n bir Venüs yılını583,92 gün olarak hesapladıkların ı gösteriyor . Bu eski Maya elyaz masını n iki sayfası Mars'ı n yörüngesin i kapsamakta , dört sayfası Jü piter , Satürn , Kutu p Yıldızı , Orion ve Ülker takımyıldızlar ı ile İkiz ler burcun a ilişkin bilgiler vermektedir . Mayala r Güne ş ve Ay tutul masını n zamanların ı kestirmeyi de biliyorlardı . Hazırladıklar ı cetvel lerden , bu coğrafi bölgede geçmişteki ve gelecektek i Güne ş ve Ay tutulmalar ı olasılıkları öğrenilebiliyor .

Dünyanı n Güne ş çevresindek i yörüngesini n zamanın ı Mayala r365,2421 gün olarak hesaplamışlardır . Bu sonuç , bir yılı 365,242 4gün olarak öngöre n bizim Gregorye n takviminde n daha doğrudur .Mayala r ayrıca çeşitli gezegenleri n aralarındak i ilişkileri de doğruolarak biliyorlardı ; yani Mars , örneği n pi noktasınd a dururke n Venüs'ü n Jüpiter' e göre nered e bulunacağın ı hesaplıyorlardı . Mayala r bunu hesaplamay ı biliyorlardı . Peki , nerede n biliyorlardı?

5,6

Uzma n kişiler , bunu , yüzyıllar süren gözlemlerden , sihirli bir zorlamada n kusursuz bir takvime geçip , bir çeşit tutkuda n matema tiğe ulaşma diye açıklıyor. Belki doğrudur ; ama bugün bunu kim araştırı p doğrulayabilir ? Öte yandan göz önünd e bulundurulaca k bir nokta daha var: Mayala r öyle bir coğrafi bölgede ve öyle mete orolojik koşullar altında yaşadılar ki ülkeleri , göğü sürekli gözlemle meleri için hiç de ideal olanakla r sunmuyordu . Geniş haciml i tro pik yağmur bulutları , yılda altı ay gökyüzünü n net gözlemlenmesin i engelliyordu .

Buna karşın Mayalar , Venüs'ün yörünge tarihlerin i öylesin e doğru biliyorlard ı ki, bu bilgi altı bin yıllık bir zaman dilimi içind e sadece bir günlük sapma gösteriyordu . Gelgeleli m Maya halkı , bu altı bin yıl boyunc a var olmuş değildi.

7'8'9

Mayalar , Kukulka n veya Kukumat z ya da Öuetzcalcoat l dedik leri tanrını n öğretici üstatlar ı olduğun u söylüyorlar . Eski öyküler e göre , bu Kukulkan'ı n yüzü bir maskeyle örtülüymüş . Çok acayi p bir şapkası varmış ve boynund a da ışıldayan bir gerdanlık taşırmış ,

41

Page 36: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ayak bileklerin i de yine ışıldaya n küçük halhalla r süslermiş, Ort a Amerika halklarını n gelenekse l söylentilerin e göre , insanla r bu tan rıdan matemati k ve astronom i bilimlerin i öğrenmişler , el sanatları nı bellete n ve yasaları koyan da oymuş .

1 0 " Doğuş u da "doğaüstü "

diye anlatılıyor . Gerçekleştirdiğ i kalkınm a yardımında n sonra "cennet suyunu n kıyısına" çekilmiş ve orada kendi isteğiyle kendisi m yakmış. Böylece de Mayaları n tasarı m dünyasınd a sabah yıldızı ol ma mertebesin e ulaşmış. Söylentinin ikinci bir şekline göre , gökler de bir yere gizlenmiş. Üçünc ü bir söylenti ise, Kukulkan'ı n sihirli yı lan kayığına binip yurdun a döndüğ ü yolundadır . Bütü n bu söylenti lerin ortak yanı , Kukulkan'i n uzak bir gelecekt e geri döneceğin e da ir söz vermiş olduğun un vurgulanmasıdır .

Şimdi yeniden Mayaları n gözlemevin e ve takvimine dönelim . Orta Amerika halkları zama n çevrimler i içinde yaşarlar. En küçü k çevrim 52 yıldan oluşur. Ve bu halklar , göksel öğretici ustaları n be lirli bir zama n aralığında n sonra kendilerin e döneceğin e gerçekte n inanmaktaydılar .

52 yıllık zama n çevrimin e olan bu inanç , onlar a felaket getir miştir. 1519 yılında ispanyol fatihi Herna n Cortes , Orta Ameri ka'ya geldiğinde , bir rastlant ı sonuc u tam o sırada böyle bir takvim dönem i tamamlanmı ş bulunuyordu . Gere k ovalık kesimdek i Maya lar, gerekse yüksek yaylalardak i Aztekler bu yüzde n Cortes'i n geri ye döne n Kukulka n ya da en azında n bu tanrını n bir elçisi olduğ u kanısın a vardılar . Bu nedenl e de onu hediyelerl e ve tantanayl a kar şıladılar. İstilacılar durum u heme n kavradıla r ve bu yanlış anlama dan en rezil biçimd e yararlandılar .

Mayalard a görülen , bu tanrını n geriye dönüş ü inancın a koşu t inançlar , birçok eski dinde ve dünyanı n çeşitli yörelerind e de var dır. Eski Ahit'te (Ahd-i Atik'te) Peygambe r Hano k ile halefi İl- yas'ın ateşler saçan bir arabayl a gökte kayboluşun u hatırlamaya n var mı? İnançl ı bütü n Müslümanla r Mehdi'ni n ve bütü n Hıristiyan lar İsa'nı n dönü p geleceği günü beklemiyorla r mı? Bu geriye dönü ş düşüncesini n kökeni Eski Çağ'dadı r ve yeryüzünü n her yanınd a can lılığını korumuştur . Çağımızı n dinlerind e de varlığını sürdürmüştür .

Orta Amerika halklarını n efsanelerin e göre , çok eski zamanlar da bu göksel öğretici ustalarda n dörd ü yeryüzün e gökten inmiş. 52 yıl sonra , yani Maya takvimin e göre en kısa çevriminin sonund a dönme k için gezegenin çevresind e on üç defa dönmüşlermiş .

Bu inanış günümü z folklorun a yansımıştır . Mayala r bu inanış ı bir törenl e canlandırırlar . Bu tören , Maya töre n yerlerind e dikili du ran bir direğin önünde ; son zamanlard a da Meksik o kentind e antro -

42

poloji müzesini n önün e dikilmiş bir direğin önünd e yapılmaktadır . Rengâren k garip giysili dört Kızılderili , bu direğin çevresind e önc e dans eder; bu sırada flüt çalarlar , şarkı söylerler . Beşinci bir yerli nin verdiği komutl a dört Kızılderili , direğe asılı iplere tırmanmay a başlar. Direği n tepesin e varan , ipin bir ucun u direğe dolar , öbür ucunu ya göğsüne ya da sol ayak bileğine bağlar. Yine beşinci Kızıl derili'ni n bir komutuyl a dört adam kendilerin i direğini tepesinde n aşağıya koyverirler ; eller yere yöneliktir , görünüşler i çeşitli kabart malard a görüle n tanrıları n görünüşler i gibidir. İpleri n boyu öyle ayarlanmıştı r ki, her Kızılderil i elleriyle toprağ a dokunmazda n önce, direğin çevresind e tam on üç defa dönm e olanağın ı bulur. Dör t Kızılderili'ni n on üçer defa dönmesi , elli iki sayısını verir. Bu da Maya zama n çevrimini göstere n sayıdır; göksel öğretici ustanı n geri dönmes i bu çevrimin sonund a olacaktır. "

Mayaları n rahip mimarlar ı bir başka dahic e işi de başarmışlar dır; bu da günümüz e kadar bir zama n makines i gibi bir işlevi yeri ne getirmiştir . Burad a yılda iki kez, baharı n ve güzün başlangıcın da, yani 21 Mart ve 21 Eylül'd e tekrarlana n bir olay söz konusu dur .

Büyük Kukulka n Piramiti'ni n konum u için öyle bir yer seçil miştir ki, yılın bu iki gününd e benzersi z bir gösterini n seyredilmesi ne olanak vermektedir . 21 Mart sabahı doğan güneşin ışınları, pira midin doğu cephesin e vurur. Güne ş yükseldikçe güneş ışını da, yer den başlayıp basamaklar ı teker teker tırmanara k tepe noktasın a ula şır. Bu sırada merdiveni n iki kenarınd a Tanrı Kukulkan'ı n sembol ü tüylü yılan görüntüs ü oluşur. Bu görüntü , yılanın başı yere yöneli k olmak üzere yukarda n aşağıya doğrudur . Piramidi n dokuz basama ğı boyunca , güneşin doğuşu sırasında , ışık ve gölgede n meydan a ge len bir görüntü , tam merdive n kenarlarını n üstüne , yani tüylü yıla nın üstün e düşer. Güne ş yükseldikç e bu ışık ve gölge oyununda n bir kıvrım şeridi oluşur , merdive n kenarında n aşağıya yavaş yavaş sürünere k kayar ve sonund a aydınlığı n ortalığı kaplamasıyla kaybo lur. 21 Eylül'd e aynı gösteri , bu sefer aksi yönde olmak üzere , sey redenler i hayretle r içinde bırakır .

Bütü n bunlar , tanrıları n hizmetindek i rahipleri n geometr i bilgi sinde n kaynaklana n bir büyük gösteridir . Maya astronomlarını n da hice bir oyunu , taş halind e gelecek kuşaklar a aktardıklar ı bir bildiri dir. Öyle ki Maya elyazmalar ı çokta n çürüyü p gittiği , tapınakla r çokta n yıkılıp çöktüğ ü halde , söyleyeceğin i açıkça söylemektedir :

Tanrı Kukulka n uzaydan yere indi, bir süre insanla r arasınd a

43

Page 37: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

kaldı ve onlara birçok şey öğretti. Sonund a da daha sonra geleceği ni vadedere k insanları terk etti. Jaguar rahiplerini n kitabınd a bu du rum şöyle yazılmıştır

13:

"Onlar yıldızların yolundan inip geldiler... Gökteki yıldızların si hirli dilini konuşuyorlardı. Tüm belirtileri onların göklerden geldiğini gösteriyordu. Ve eğer bir daha aşağıya inerlerse, bir zamanlar yaşattık ları şeyleri yeniden düzenleyeceklerdi."

K a ynakça

1. Grunfeld, Federic V.: Spiele der Welt - Tlachtli. isviçre, UNICEF Komitesi.Zürih tarih yok.

2. Girard, Rafael: Die ewigen Mayas - Zivilisation und Geschichte. Zürich1969.

3. Riese, Berthold: Geschichte der Maya. Stuttgart 1972.4. Förstemann, Ernst: Die Astronomie der Mayas; Das Weltall. Berlin, 4. yıl,

sayı 19, 1 Temmuz 1904.

5. Dittrich, Amost: Die Korrelation der Maya-Chronologie; Prusya BilimlerAkademisi, Fizik-Matematik Semineri Tutanaklan'ndan, sa. 3, Berlin, 1936.

6. Förstemann, Ernst: Blatt sechzig der Dresdener Maya-Handschriift; DasVVeltall. Berlin, 6. yıl, sa. 16,15 Mayıs 1906.

7. Henseling, Ftobert: Das Alter der Maya-Astronomie und die Oktaeteris; Forschungen und Fortschritte, Nachrichtenblatt der deutschen Vı/issenschaft und Technik. Berlin, 25. yıl, sa.3/4, Şubat 1949.

8. Dittrich, Arnost: Der Planet Venüs und seine Behandlung im Dresdener Maya-Kodex. Prusya Bilimler Akademisi, Fizik-Matematik Semineri Tutanaklan'ndan Özel Baskı, sa. 24, 1937.

9. Rovvan-Robinson, Michael: Mayan astronomy; New Scientist, 18 Ekim1979.

10. Lehmann, VValter: Die Geschichte der Königreiche von Colhuacan undMexiko. Stuttgart/Berlin 1938.

11. Nicholson, İrene: Mexican and Central American Mythology. Londra/NewYork 1967.

12. Dâniken, Erich von: Der Tag an dem die Götter karnen. (Tanrıların GeldiğiGün, Cep Kitapları, İstanbul, 1986.)

13. Makemson, VVorcester M.: The Book ofthe Jaguar Priest, Tizimin'ln ChilamBalam kitabının açıklamalı çevirisi, New York 1951.

44

Page 38: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde
Page 39: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde
Page 40: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

6. Bölüm

KUTSAL ÇİZGİLE R

Alfred Watkins'in Keşfi - Olanaksız Çıkarım - Almanya'daki Kutsal Çizgiler - Santiago de Compostela'ya Uzanan Yıldızlar Caddesi - Karlsruhe Üzerindeki Beş Köşeli Yıldız - Danimarka'dan Delphi'ye - Yunanistan Üstündeki Geometrik Ağ - Tanrıların Oğlu Apollo'dan Selamlar.

Bir tez kanıtlanmamı ş bir varsayımdır . İnsa n bir görüş ortay a atar. Herke s yapabilir bunu ; ama ortaya attığı görüşü kanıtlama k da o kişinin boynunu n borcudur .

Bu bölümü n başınd a ben de bir tez ortaya atıyor ve bun u olabildiğinc e en iyi biçimd e sağlam temeller e oturtma k istiyorum .

Tezim şu: Binlerc e yıl önce , insanla r henü z Taş Çağı'n ı yaşarken , birileri yeryüzünü n üstünd e geometri k bir ağ kurmuştur . Birçok Taş Çağı toplum u kutsal yerlerini n dümdü z çizgiler üstünd e bulunmasın a özellikle özen göstermişlerdir . He m de bu çizgiler , binlerce kilometre uzaklığa kadar ip gibi dümdüz uzana n çizgilerdir. Her çizgi, bir geometrik şeklin de tamamlayıcısıdır .

Bu tez kabul edilir gibi değil. Çünkü Taş Çağı'nda yaşamışatalarımızın kutsal yerlerini birbirinden uzak yerlerde, üstelik ip gibi dümdüz bir sırada dizilecek şekilde kurabilmeleri için gereken ölçümleri yapacak araç-gereçte n yoksun olduğunu biliyoruz. He m bunu ne diye böyle yapmalıydılar ?

1921 Haziranı'nd a İngiliz fotoğrafçı Alfred Watkins, bazı megalitik yapılara giden en kısa yollan harita üzerinde aradı, amac ı buraların resimlerini çekmekti. Bu yapıların bulunduğu yerleri, küçük kırmızı dairelerl e işaretledi . Birde n hayretle r içinde kaldı . İşaretlenen yerlerin hepsi dümdüz bir çizgi üstünde yer alıyordu ; buralara eline bir pusula alarak atla rahatça gidebilirdi. 1

Bu düz çizgilerden bazıları, ne gariptir ki, kiliselerin yeşapellerin bulunduğu yerlerden de geçiyordu. Alfred Watkins durumu çabuk kavradı. Hıristiyan tanıklar, Hıristiyanlık önces i

50

dönemi n kutsal yerlerindeydi . Hıristiyanlaştırm a sırasında , kimbili r ne zaman , ateşli keşişler eski pagan dinini n tapınm a yerlerin i yıkmışlar ve aynı yerlere kendi dinlerini n ibadet yerlerin i kurmuşlardı .

Ünl ü Stoneheng e taş çemberi , Salisbury kentini n kuzeybatısındadır . Stonehenge'de n çekilecek dümdü z bir çizgi Old Sarum'dak i taş çağı höyüğü üzerinde n eski Salisbury'y e ulaşır . Çizgiyi çekmey i sürdürürseni z Salisbury kenti katedral i üzerinde n Clearbury'ye , orada n da Frankenbur y Camp' e varılır. Bütü n bu yerler tarih öncesi dönemd e de vardı. Salisbury katedral i de Hıristiyanlık öncesi dönemi n dinsel töre n alanlarında n biri üstünd e inşa edilmişti.

(2 )

Yüzlerce örnekte n sadece bir tanesidi r bu. Nasıl olmuşt u da taş çağının insanları , kutsal yerlerin i dümdü z bir çizgi üstünd e sıralanaca k şekilde kurabilmişlerdi ? Bunlar ı böyle kurabilmey i kim akıl edebilmi ş ve kim bu işi başarabilmişti ? Dahas ı var, ne diye böyle diziler oluşturmuşlardı ? Önce bir çizgi çekmişle r de ardından , örneği n Stonehenge , bu çizgiye göre mi yapılmışt ı ya da önce Stoneheng e vardı da, çizgi daha sonra mı çizilmişti ?

Her iki olasılık da bizi olanaksı z çıkarımlar a götürüyor . Eğe r önceli k Stonehenge'd e ise, bu durumd a daha sonrak i kuşakları n bir çizgiler ağına göre hareket etmiş olmaları gerekirdi, oysa hiçbir yerde böyle bir ağın kaydına rastlanmıyor. Üstelik o zamanla r harita diye bir şey yoktu, yazı da henüz bulunmamıştı . Ayrıca Taş Çağı yapılan değişik zamanlarda ortaya çıkmıştır. Aksini ele alalım: Çizgiler ağı daha önce kurulmuş ve Taş Çağı yapıları daha sonra mı ortaya çıkmıştır? Stonehenge'ni n kuruluşunda , ilk yapılış aşamasından önce, yani en azından 4800 yıl önce böyle bir çizgiler ağını kim kurmuş olabilir?

Bu nitelikte çizgiler Almanya üzerinde de çizilmiştir. Bir örnek :

Wiesbaden kentinin kuzey kenarında Neroberg vardır; burası eskiden bir pagan tapınm a yeriymiş. Burada n güneydoğ u yönün e çekilen bir çizgi, Wiesbaden kentinin merkezinde n geçip Mainz'i n eski kent bölgesine, oradan da Worms ve Speyer kentlerini n katedrallerine ulaşır. Bütün bunlar rastlantı mı? 3

Aachen, Frankfurt , Würzburg, Nürnberg ve Donaustau f kentleri dümdüz bir çizgi üzerinde yer almışlardır. Üç yüz

51

Page 41: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

kilometr e kadar uzana n bu çizgi Walhalla'd a sona erer. Burad a büyük Almanları n anısına kurulmu ş tapınak , efsaneye göre Kuzey'i n tanrısı Odin'i n ölüm salonuydu.

4

Gözle görülmeye n çizgilerde n bir ağ tüm Avrupa'yı kaplar. 48. ve 49. enlemle r arasınd a bir çizgi Strasburg'u n güneyind e başlamaktadır . Bu çizgi doğuda n batıya doğru bir yön izleyere k küçük yerleşim yerleri Saint-Odile , Balmont , Vaudigny , Domrémy , Vaudeville , Joinville , Fontainebleu , Domblain , Louze , La Belle Etoile , Pierrefite , Chartres , La Loupe'ta n geçip Atlantik't e küçük bir ada olan Quessant't a sona erer. Bu çizgi üzerind e adlar ı sıralana n kent veya kasaba merkezler i değil , bunları n yakınınd a ortaya çıkarılmı ş buluna n megalitik kalıntıla r yer almaktadır.

5

Bunları böyle bir çizgi üzerind e kurmakl a uzak atalarımı z neyi amaçlamıştı ? Yoksa hiçbir amaçlar ı yok muydu ? Ya da kutsa l merkezlerin i başka yerlere değil de buralara kurmalar ı için atalarımız ı birileri mi yönlendirmişti ?

İspanya'nı n kuzeybat ı ucunda , hac ziyareti yeri Santiag o de Compostel a vardır. 1989 yılında Papa II. John Paul , dördünc ü dünya gençlik günün ü kutlama k üzere gençleri oraya çağırdı . Yaklaşık üç yüz bin genç Papa'nı n çağrısına uydu ve bu gençleri n üçte biri de oraya varmak için iki yüz kilometreli k bir yolu yürüyere k aştı. Ne var ki onlar bu yolu yürürlerke n Hıristiyanlı k öncesi çağın bir çizgisini izlediklerini n farkınd a olmadılar .

Efsaneler , imparato r Şarlman'ı n Santiag o de Compostela'y a hac ziyareti yaptığını bildiriyor . Bu yolculukt a imparator a bir "Yıldızlar Caddesi" yol göstermiştir .

Gerç i bir efsane bu ve Şarlma n hiçbir zaman Santiag o de Compostela'y a gitmemiştir ; ama böyle bir yıldızlar caddesi vardır . Bunu n doğru olup olmadığın ı anlama k için, isterseniz şimdi elinize bir atlas ya da bir harita alabilirsiniz .

Yıldızlar Caddesi , tam 42 derece 46 dakika enlemde , Piren e Dağları üzerind e doğuda n batıya doğru uzanır . Burada bütün yerleşim birimleri , yalnızca aynı enlem üzerind e sıralanmak la kalmaz , ayrıca hepsini n admı n aynı kök sözcükte n türediği görülür .

Yıldız sözcüğü Latince'd e "stella"dır. Bunda n Fransızc a "etoile" ve İspanyolc a "estralla" çıkmıştır . Şimdi haritay a bir göz atınız. Les Eteilles kasabası gözünüz e çarpacaktır ; buras ı Katalonya'd a Luzena c yakınındadır . Bu kasabayı Pireneleri n güney

52

Page 42: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

tarafındak i Estillon izler; sonra da Sompor t geçidind e Lizarra , Pamplon a dolayınd a Lizarraga , Leon dağlarınd a Liciella ve Gali - zia'da Aster kasabaları sıralanır. Bütün bu yerleşim birimlerini n ad larınd a kök sözcük hep "yıldız"dır. Varılacak son noktanı n adı da, Santiag o de Composte a da yıldız sözcüğünde n türetilmiştir.

5

Bu yerlerin hepsinin , Taş Çağı'nd a birer kutsal merkez olduğunu söylemeye bilmem gerek var mı?

Peki , bütün bunları nasıl toparlayı p bir sonuca varacağız? 42 derece 46 dakika enlemd e uzana n Yıldızlar Caddesi , Akdeniz kıyı sından başlayıp dümdü z bir çizgide dağları , tepeleri aşıyor ve Atlan tik Okyanusu'n a ulaşıyor. Bu işin böyle planlanmasınd a kimleri n katkısı olmuştu ?

Şüpheciler , değişik yerleşim noktalarını n pekâlâ düz bir çizgi üzerind e birbirlerin e bağlanabileceğin i ileri süreceklerdir . Bazı yer ler için doğru olabilir bu; ama adlarınd a nedens e hep aynı sözcük kökü buluna n yerler söz konusu ise, bu görüşün doğruluğ u su götü rür.

Esoterikle r (içrekçiler) , böylesi garip çizgilerin yeraltında n be lirli made n damarlarını n geçmesinde n dolayı meydan a geldiği dü şüncesindedirler . Onlara göre bu damarla r Taş Çağı'nd a yaşamı ş atalarımızc a fark edilmiş , yerleri saptanmı ş ve kutsal merkezle r özellikle buralara kurulmuştur .

Bu görüş çeşitli yörelerd e buluna n bazı küçük bölgeler için doğ ru olabilir; fakat her jeolog çok iyi bilir ki, örneği n bir demir veya al tın damarı hiçbir zaman , hiçbir yerde yüzlerce kilometre , üstelik düm düz bir çizgide uzanmaz . Başka bir açıklam a aramak zorundayız .

Belirli yerlerin dev boyutlu bir beş köşeli yıldızın uçlarınd a bu lunmas ı da aynı dereced e şaşırtıcı değil mi? Böyle bir beş köşeli yıl dız Almanya'd a Karlsruh e kenti üzerindedir . Bu yıldızın varlığı o bölgede yaşayan Dr. Jens Möller tarafında n keşfedilmiştir.

7-

8,9

Karlsruhe'ni n kuzeyind e Eggenstein'd e bir kilise vardır; bu kili se pagan çağının bir tapınm a yerinde inşa edilmiştir . Burada n Karls ruhe kentini n içinde n geçen dosdoğr u bir çizgiyi güney yönünd e çe kersek , Klostervvald' a varırız. Burası da Hıristiyanlı k öncesi çağda pagan din törenlerini n yapıldığı bir yerdir. Burada n batı yönünd e çekilecek düz bir çizgi Büchelber g kilisesine ve orada n doğuya çeki lecek düz çizgi de Klein-Steinbac h kilisesine varır. Karlsruhe'ni n gü neybatısındak i Sankt VVendelin kilisesi yıldızın bir ucun u oluşturur ; burada n çizilecek düz bir çizgi doğruca başlangıç noktasına , Eg- genstein kilisesine ulaşır .

53

Page 43: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Bu konud a tamamlayıc ı parçayı Knielinge n kasabasınd a bulu yoruz; burası , günümüzd e Karlsruhe'ni n genişlemes i sonuc u bu kenti n bir semti haline gelmiştir. Başlangıcı bilinmeye n çok eski bir zamanda n beri Knielingen'i n armasında , ne gariptir ki, beş köşeli bir yıldız vardır. Bu yıldızın kasaba armasın a nasıl ve ne zama n gir diğini ise kimse bilmiyor .

Dikkatl i bir araştırıc ı olan Jens Möller'i n gözüne daha başka şaşırtıcı ayrıntılar da çarpmıştı . Beş köşeli yıldızı oluştura n doğrularda altın kesit oranlar ı vardı. Altın kesit ne demektir ?

1000

(Altın Kesit)

B 618 A 382 C

AC/AB-AB/B C ÖRNE K _ £ - . - £ _ . , * »Herhang i bir doğru parçası eşit olmaya n iki parçaya bölünün

ce, küçük parçanı n büyük parçaya oranı; büyük parçanın , doğrunu n bütünün e oranın a eşit olursa , buna altın kesit denir. İşin ilginç ya nı, bu işlemin istenildiği kadar sürdürülebilmesidir .

Bölünümdeki bu orantılar, Karlsruhe'nin üzerindeki beş köşeliyıldızda da görülüyor. Sankt Margareten kilisesi, Sankt AVendelin- Klosterwald çizgisinde altın kesit yapmaktadır. (Altın kesitin bü yük parçasını Klosterwald - Sankt Margareten, küçük parçasını da Sankt Margareten - Sankt Wendelin doğruları oluşturuyor.) Aynı durum öteki güzergâhlar için de söz konusudur .

Rastlantı denilip bu durumun açıklaması yapılabilir. Gelgele- lim şimdi sizlere anlatacaklarım için, rastlantı denilen o kocaman sı ğınakta pek yer bulunamayacaktır .

Danimarka , Viking kalelerinin yurdudur. Bu kaleler içinde en tamnmışı Trelleborg adını taşır. Bu kale, daire biçiminde bir kule ile bunun önünde yer alan, yine yuvarlak üç başka kuleden oluşur. Burada bir zamanlar Vikinglerin oturduğu kesin; çünkü arkeolog lar burada Vikinglere ait tahta parçaları, mızrak uçları, aletler ve hatta küçük süs eşyaları bulmuşlardır. Bu buluntu parçalarının aşağı yukarı 1000 yıllarından kalma olduğu anlaşılmıştır .

Buna rağme n Danimarkal ı arkeologlar , bu kaleni n ilk kurucu -

54

Page 44: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

larının Vikingler olmadığ ı görüşündedirler ; çünkü burada göze çar pan planlam a ve düzeni n Vikinglerce gerçekleştirilmi ş bulunmas ı pek olası değil. Aynı kuşku Eskeholm , Fyrkat ya da Aggersborg gi bi öteki Viking kaleleri için de geçerli .

Bir şey daha var: Vikingler kalelerin i hep su kenarların a kurar lardı. Aggersborg kıyıdan 40 kilometr e içerdedi r ve Trelleborg'u n denize olan uzaklığı da 3 kilometredir !

Güze l bir yaz sabahı amatö r bir pilot olan Danimarkal ı Pre - ben Hansson , tek motorl u uçağıyla havalanı p Viking kalesi üzerin de birkaç tur attı.

1 0 Bu sırada Trelleborg'u n aynı ölçüdek i daire bi

çimli tabyaların ı ve toprağı n üstünd e sıralanmı ş elips biçimindek i16 kalıntıyı gördü. Arkeologla r bu 16 kalıntını n Viking gemileri ol duğun u sanıyorlardı . Yerdeki bu kalıntıları n bir yay oluştururcasın a sıralanmı ş olmaları , Prebe n Hansson' a parabo l antenler i hatırlatt ı ve içinde n gelen bir sese uyarak uçağı otomati k pilota bağladı. Böy lece rastgele uçtu. 67 kilometr e sonra ikinci Viking kalesinin , Eske- holm'u n üzerindeydi . Bunda da pek olağandışı bir taraf yoktu; an cak iki nokta arasındak i bağlantı dümdü z bir çizgi halindeydi .

Prebe n Hansso n aynı rotad a uçmayı sürdürdü . Yüz kilometr e sonra uçak Fyrkat arkeoloji k bölgesine ulaşmıştı . Uçuş , yine düm düz bir çizgi üzerinde , bu sefer daire biçimind e heybetli bir kale olan Aggersborg'a kadar sürdü. Preben Hansson, kuş uçuşu top lam 218,5 kilometrelik bir mesafeyi aşmış ve bir ipliğe dizili inciler gibi düz bir çizgide sıralanmış dört Viking kalesinin üzerinden geç mişti.

Evine dönen Preben Hansson, bu düz çizgileri yerküre üstün de uzattı. Bir doğru Berlin'den geçerek Alpler üzerinden Yugoslav ya'ya gidiyor ve sonra eski Grek kenti Delfı'de son buluyordu .

Eski Grekler, sonradan kehanetleriyle ünlenecek olan Delfi'yi dünyanın göbeği sayıyorlardı. Delfı tümüyle tanrıların oğlu Apol- lo'ya adanmıştı. Apollo'nun başka nitelikleri de vardı: Işık tanrısıy- dı, aynı zamanda sağlığın ve hekimliğin de tanrısıydı. Ayrıca genç insanlığın öğretici ustası kabul ediliyordu.

Şaşırtıcı olan durum, eski Greklere ait ne kadar kutsal tapın ma yeri varsa, hepsinin aralarında belirli geometrik ilişkilerin bulunması ve hepsinin doğru çizgilerle Delfi'ye bağlanmış olmasıdır. İşte size insanı afallatan birkaç örnek:

Delfi'yi Olimpia'ya, Olimpia'yı Atina'daki Akropolis'e bağla-

55

Page 45: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

yın. Eşkena r bir üçgen çıkar ortaya . Şimdi de Delfi'de n Nemea'y a bir doğru çizin , bu sefer iki üçgen oluşur. Delfi-Akropolis arasın ı ya da Delfi-Olimpi a arasını altın kesite göre bölün ; altın kesitin bü yük parçasını n Delfi'de n Nemea'y a olan uzaklık kadar olduğun u saptarsınız .

Şimdi Olimpia-Delfi doğrus u ile Delfi'de n 90 dereceli k açıyla uzatılaca k bir doğruyu birleştirdim . Bu doğru Dodoni'd e sona ere cektir. Dodoni'de n Olimpia'ıy a bir çizgi çekelim. Yine bir üçge n oluşacaktır . Bund a bif gariplik yok mu? Dodoni-Delf i arasını altın kesite göre bolün . Heme n göreceksini z ki uzun parça ile Olim pia-Delf i arasındak i mesafe tam bir eşitlik gösterecektir .

Sparta-Olimpi a arasındak i uzaklık , Sparta-Atin a arasındak i mesafeni n altın kesitini n büyük parçasın a eşittir .

Birkaç örnek daha :Kutsal bir yer olan Delfi ile Epidavro ş arasındak i uzaklık , Epi -

davros: Delos uzaklığının altın kesitini n büyük parçasın a eşittir , yani

% 62'sidir .Olimpia-Kalki s arasındak i uzaklık, Olimpia-Delo s doğrusunu n

altın kesitini n büyük parçasın a eşittir , yani % 61,8'idir .Delfi-Teb arasındak i uzaklık, Delfi-Atin a uzaklığının altın kesi

tinin büyük parçasın a eşittir , yani % 61,8'idir .Epidavros-Spart a arasındak i uzaklık , Epidavros-Olimpi a ara

sındaki uzaklığın altın kesitinin büyük parçasına eşittir, yani %61,8'idir .

Delos-Eleusis arasındaki uzaklık, Delos-Delfi arasındaki uzaklığın altın kesitinin büyük parçasına eşittir, yani % 61,8'idir .

Knossos-Delo s arasındaki uzaklık, Knossos-Kalkis arasındak i uzaklığın altın kesitinin büyük parçasına eşittir, yani % 61,8'idir .

Delfi-Dodon i arasındaki uzaklık, Delfi-Atina arasındaki uzaklığın altın kesitinin büyük parçasına eşittir, yani % 61,8'idir .

Delfi-Olimpi a arasındaki uzaklık, Olimpia-Kalki s arasındak i uzaklığın altın kesitinin büyük parçasına eşittir, yani % 61,8'idir .

Bu oyun böylece tüm Yunanistan üstünde sürdürülebilir . Olympia'dan Kalkis'e olan uzaklık da, Olimpia-Delo s altın kesiti nin büyük parçasına eşittir .

Göze çarpan diğer bir özellik de, bir yerleşim birimi merke z alınarak çizilecek dairenin üzerinde mutlaka iki yerleşim birimini n daha eşit uzaklıkta yer almasıdır .

Knossos, Girit Adası'ndadır. Knossos üzerine bir pergelin ucu-

56

nu koyun ve bir daire çizin. Bu daire Spart a ve Taros'ta n geçecektir. Bu sefer Taros' u merke z olarak alın, çizilece k daire güneyd e Knossos'u , kuzeyd e Kalkis'i kesecektir . Delos' u merke z yaparsa nız, daire Teb'de n ve Ege Denizi'ni n öte yakasınd a Türk toprağın da İzmir'de n geçecektir . İzmir , eski Symrna'dır . Burası da tarih ön cesi çağda bir tapınm a yeriydi. Bu ilişkileri diğer bütü n yerleşim bi rimleri arasınd a da görebilirsiniz .

Örnekle r pergel oynatılara k çoğaltılabilir . Eski Yunanista n geometri k prensipler e göre kurulmuştur .

Bunu n da pek şaşırtıcı olmamas ı gerekeceği kanıtlanabilir ; çün kü Yunanista n en büyük matematikçilerde n birini , Öklid'i çıkarmış tır. Bu büyük matematikç i M.Ö . 4. yüzyılın sonların a doğru yaşadı . Yazdığı,on beş eserde matematiği n ve geometrini n bütü n konuları nı ele almıştır.

1 3

Öklid , Eflatun'u n çağdaşıyd ı. Eflatu n filozoft u ve politikayl a da uğraşıyordu . Öklid'i n verdiği dersleri de dinlemişti . Eflatun poli tikacı olduğun a göre , yapı siparişler i konusund a etkili rol de oynaya bilirdi. Mimarla r da, kutsal yerleri belli bir geometri k sistem içind e inşa etmek direktifin i onda n almış olamazla r mı?

Hayır , olamazlar ; böylesi bir varsayım yanlıştır . Çünkü bütü n bu yerlerde tarih öncesi çağlard a da, yani Oklid'de n çok önce de kutsal merkezler vardı.

Ayrıca bizim anladığımız anlamda ölçümler yapabilecek teknikaletler de yoktu. Üstelik bu kutsal yerlerin birçoğu sıradağlarla, en gebeli arazilerle, hatta denizlerle birbirinden ayrılmış durumdaydı . Öyle ya, Yunanistan toprağında n çıplak gözle Ege Denizi'ni n ötesindeki İzmir'e de, güneyde Girit'e de bakılamazdı .

Peki, o halde Taş Çağı insanlarını , kutsal yerlerini geometri k bir düzen içinde kurmaları için kim yönlendirmişti? Bütün bunları n anlamı neydi? Yunanistan'dak i geometrik olguların, Danimarka'd a Viking kalelerine dek ip gibi dümdüz uzanan çizgiyle ilişkisi neydi?

Hatırlayalım: Delfi, tanrıların oğlu Apollo'nun kutsal mekânıy dı. Greklerin kendileri de bu Apollo'nun aslında nereden geldiğini bilmiyorlardı. Apollo'nun tartışılmayan yanı, onun tanrıların babası Zeus'un çocuğu olmasıydı. Bilinen diğer bir özelliği de, her yıl bir kaç haftalığına Delfi'den çıkıp gitmesiydi; Apollo bu yolculuğu "Kuzey rüzgârının ötesinde" yaşayan "Hiperbor" adlı uzak bir halkın ya nma uçarak yapıyordu .

Herhang i bir görüşe bağlanmı ş değilim; dolayısıyla da tam bir

57

Page 46: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

tarafsızlıkla akıl yürütebilirim . Apollo kimdi? Zeus'u n oğlu. Nere de duruyordu ? Bulutları n üstünd e bir yerde. Ne yapıyor? Beğendi ği bir yere iniyor ve burası insanla r için Dünya'nı n merkez i oluyor . Neden ? Çünk ü insanla r burad a onda n öğütler alıyorlar . Apollo kal kınma yardımı olarak etkinliklerd e bulunuyor . Düny a üzerind e yap tığı uçuşlard a basit uçuş aygıtlarında n yararlanıyor . Bu tür aygıtlar ı Hin t gelenekse l metinlerind e bazı tanrıları n kullandıkların ı görüyo ruz. O zamanla r da, bugün olduğu gibi , uzak mesafele r en kısa ro tayla aşılıyordu ; bunu sağlayan da elbette hava yoluydu . Apollo da bu yolla bir yerlere gidiyor ve insanlar a bir şeyler öğretme k için ora larda bir süre kalıyor. Kaldığı yerlerde bir kutsal merke z oluşuyor . İnsanla r bu kutsal yerleri kurarlarke n aslında bir uçuş rotasın a göre dümdü z bir çizgi üzerind e bunu yaptıklarını fark etmiyorlar . Yuna nistan'd a görüle n geometri k gariplikler i ya da bugünk ü Karlsrah e üzerind e göze çarpa n beş köşeli yıldızı başka nasıl açıklayabiliriz ? Bu çeşit oluşumla r daha başka birçok yerde var.

1 4 Yüce tanrıla r

bunlar ı belirli amaçlarl a bırakmışlardır . Bunlarl a iki hedef gütmü ş olmalıdırlar :

Dünya'y a iniş yapmış bir uzaylı ekibi , bu dev beş köşeli yıldızlarla uzaya işaret göndermiştir . Gerçekte n de pentagra m denile n bu tip yıldız , mitolojid e yer alan öneml i bir simgedir . Eski gnosti k okullarında "alev saçan" yıldız olarak gösterilmiş ve mutlak gücün belirtisi sayılmıştır. 15

Geometri k düzen içindeki bütün bu kutsal yerlerle, bu beş köşeli yıldızlarla ve bin kilometrede n fazla uzaklıkları ip gibi dümdü z doğrultuda aşan bu çizgilerle bambaşka bir hedefe ulaşılmak isten miştir: İnsanlığın geleceğine.

Günü n birinde, geleceğin insanları, üzerinde yaşadıkları yeryü zünde ölçümler yapabilecek bir düzeye gelirlerse, er veya geç, bu geometrik özelliklerin göze çarpacağı düşünülmüştür . O zaman el bette, bugün benim sorduğum gibi sorular sorulacaktı. Gördükleri mizi şöyle bir hatırlayıp şu sorulan yöneltmek zorundayız: Bütün bunlar nasıl olabildi? Taş Çağı'ndaki insanların, arazilerini dev pen- tagramlarla işaretlemeleri ya da kutsal yerlerine geometrik özellik ler "vermeleri için bir nedenleri yoktu, işin içinde başka birilerinin olması gerekiyor. Peki, uzak geçmişimizde bu işleri başaranlar, böy lece uzak geleceklere, doğru sonuçlar çıkarabilme olanağını veren ler kimlerdi? 1 6

58

Kaynakça

1. Watkins, Alfred: The Old Straight Track. Londra 1970.

2. Devereux, Paul, ve Forrest, Robert: Straight Lines on an Ancient Landscape;New Scientist, 23-30 Aralık 1982.

3. Fesler, Richard: Protokolle der Steinzeit. Münih 1974.

4. a.g.y: Die Steinzeit liegt wr deiner Tür. Münih 1981.

5. Charpentier, Louis; Santiago de Compostela. Olten 1979.

6. Guichard, Xavier: Eleusis Alesia - Engu&te surles Origines de la CMlisationEuropeenne. Abbeville 1936.

7. Möller, Jens M.: Karlsruhe - Stadt der Pyramide; PARA, Zeitschrift für Psyc- hologie und vemandte Gebiete. 12. yıl, sa. 2,3,4, 1985.

8. Kili, G. H.: Karlsruhes unsichtbare Geometrie; Zeitschrift für Kosmosophie.Sa. 1,1984.

9. Möller, Jens M.: Geomantie in Mitteleuropa. Karlsruhe 1988.

10. Hansson, Preben: Und sie waren doch da. Münih 1990.

11. Manias, Theophanis N.: The Invisible Harmony of the Ancient Greek World and the Apocryphal Geometry of the Greeks. Atina 1969.

12. Helm, Reinhard, ve Riemer, Thomas: Von heiligen Linien und heiligen Örten. Halver/Dortmund 1987.

13. Rogowski, Fritz: Tennen und Steinkreise in Griechenland; Mitt'eilungen derTechnischen Universitât Carolo-Wilhelmina. 8. yıl, sa. 2, 1973.

14. Allesch, Richard: Herzogstuhl: Kultstein der Druiden? Sonntags Journal. Kla- genfurt, 6.3.1977.

15. Mehrere Autoren: Bildlexikon der Symbole. Münih 1980.16. Dâniken, Erich von: DieSteinzeitwarganzanders. Münih 1991.

59

Page 47: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

7. Bölüm

TANRILARA RESİMLE R

Tepe Biçiminde Resimler - Dağ Doruğunda Yıldız Çemberi '- 250Metre Yüksekliğinde bir Şamdan - Dünyanın En Büyük Resimli Kita bı - Nazca'daki Şaşırtıcı Oyun - Pisti Andıran Çizgiler - BirAirbus İndi.

Uzu n yıllar Kuzey Amerika kıtası tarihte n yoksun bir yöre ola rak nitelendirildi . Gerç i burad a Kızılderilile r yaşamıştı ; ama beyaz adam onları , pek kibirli bir tutunıl a aşağıladı. Hiç bu "ilkeller" ta rih sahnesind e bir rol oynamış olabilirle r miydi ?

Gelgeleli m bu arada tablo değişti. Kızılderililer e ait binlerc e kaya resmi ortaya çıktı. Kızılderilileri n gelenekse l söylentileri , yara tılışa ve tanrıy a ilişkin efsaneler i bugün etnologları n başlıca konula rı haline gelmiştir.

1 8

Geçen son kırk yıl içinde daha başka şeylerin de varlığı farkedildi. Aslında bunlar binlerce yıldan beri, bulundukları yerlerde arazinin bir parçası halinde gözler önündeydi; ama kimsenin dikka tini çekmemişti. Bunlar "lndian mounds" denilen Kızılderili tepele ridir. Colorado Irmağı'nda n Meksika'ya, Kayalık Dağlar'ında n Bir leşik Devletler'in kuzeyinde Appalaçi'ye kadar her yerde bunlarda n binlercesi vardır. Bu Kızılderili tepeleri insan eliyle yapılmış setler dir; kimi bizon, kimi kuş, ayı veya kertenkele, kimi de insan şeklin dedir. Bazıları mezar olarak da kullanılmıştır; ama çoğu sanat eseri niteliğindedir ve ancak havadan bakılınca bütünüyle görülebilmektedir. Birleşik Devletler'in Ohio devletinde, başkent Columbus ile Newark arasında dev boyutlu bir sekizgen vardır ve buradan pek uzak olmayan bir yerde, Adams County'de , Portsmout h kentini n batısında da yılan biçiminde bir tepe bulunmaktadır . Arazi üzerine çizilmiş bu yılan resmi, dört yüz metre uzunluktadı r ve uzanışı bo yunca küçük Bush-Cree k ırmağının kıvrımlarına - e n azından akın tının yukarı kesiminde - tam bir paralellik gösterir. Yılanın başı, te- pemsi arazinin daha yüksek olan kesimindedir; birkaç kıvrım yapan

60

Page 48: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

kuyruk kısmı, sonu gelmez bir ejderh a gibi 400 metrede n fazla uzanıp bir sarmald a sona erer .

Kızılderilileri n bu kocama n arazi resimleriyl e aslında neyi amaçladıkların ı bugüne kadar anlamı ş değiliz. Kızılderil i halkları n aşiretle r halind e bölündüğün ü ve her aşireti n manda , kartal , kurt , özellikle yılan gibi hayvanları sembol olarak armaların a koydukları nı biliyoruz. Arazi üzerindek i bu dev resimlerle , acaba yukardak i bi rilerin e işaret mi verilmek istenmişti ? Bu birileri kim olabilir ?

Yine bu nitelikt e ancak havada n farkedilebile n başka bir gö rüntü , Birleşik Devletler'i n Wyoming eyaletinde , Big Hor n Dağı' - nın doruğund a buluna n Medicin e Wheel'dir , yani Heki m Çemberi . Kızılderililer arasınd a hekimli k ile büyücülü k eşanlamlıdır.

9

Medicin e Wheel , Big Hor n Dağı'nd a insan eliyle yapılmış, 25 metr e çapınd a kocama n bir taş çemberdir . Çembe r 28 dilime bö lünmüştü r ve dış kenarınd a da birbirinde n farklı büyüklüklerd e U biçimind e taş yığınları vardır .

70'li yılların başlarınd a Colorado'd a Boulde r gözlemevinde n Prof. John Eddy , Medicin e Wheel'i n bazı yıldızlar a yönelik durum da olduğun u saptadı . Çemberi n dış kenarındak i U biçimli yerleri n birinden , bir dilim boyunc a daireni n merkezin e bakılaca k olursa , bahar başlangıcınd a Sirius'un * doğuşu gözlemlenebilmektedir .

Öteki gözlem doğruları çemberin merkezinde n geçmeyip aksi ne U noktalarında n ikisini birbirine bağlamakta, böylece de baha r başlangıcında Aldebaran'ın veya Rigel yıldızının doğuşu görülebilmektedir. Çemberin ana ekseni ve uygun dilimler boyunca da güne şin doğuşu, bahar veya güz başlangıcında izlenebilmektedir .

Wyoming Hekimlik Çemberi, hepsi de astronomik işlevli olan yığınla sistemden biridir. Peki, bunun ardındaki sır nedir ?

Taş Çağı insanları da gökte parıldayan ışıklı noktaların çekiciliğine kendilerini kuşkusuz kaptırmışlardı ; doğal bir davranıştır bu.

Kızılderili astronomlar da belirli yıldızların görünmeleri ve kay bolmaları üzerine düşünceler üretmişler, bunları belirli taşlarla işa retleme k yoluna gitmişlerdi ; bu da anlaşılı r bir davranıştır . Bu çaba yı yüzlerce yıl sürdürmeleri sonunda ay, yıl, gün olarak belirli zaman saptamaların a ulaşmışlar; bu da rahiplere birtakım olayları kâhin gibi önceden bildirme olanağını vermiştir. Örneğin, Büyük Kö-

(*) Sirius: Birbirine benzemeyen iki yıldızdan oluşur. Sirius A, gökteki en parlakyıldızdır. Güneşi n 16 katı kuvvetinde radyasyon yayar , (ç.n)

61

Page 49: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

takımyıldızınd a yer alan Sirius, kuzey yarımkür e göğünd e en parla k yıldızdır . Gökyüzün e bakan insanı n adeta gözüne batar. Eski Mısır lıların bir Sirius takvimi kullanmı ş olmalarını n neden i de herhald e yıldızın bu özelliğiydi . Peki , ya Adlebaran' a ne diyeceğiz? Bu yıldız48 milyon kilometreli k çapıyla Boğa burcunu n en büyük yıldızıdır ; ama öte yanda n iki yüz kadar tek yıldızda n oluşan bir kümeni n ta mamlayıcı parçası halind e Yedi Süreyya'ya oranl a pek az göze çar pan bir durum u vardır .

İnsanoğl u meraklanmay a başlayalı beri , her biri başka sırlarl a dolu milyarlarc a ışık noktasını n oluşturduğ u bir kubbeyi hep başı nın üzerind e görmüştür . Karşısınd a suskun ve kusursu z bir görke m halind e ışıldayan bu kubbe , onda nice özlemle r uyandırmış , onu nice düşünceler e götürmüştür . Bu özlemle r hayalgüc ü için de bire r güdüydü . Kayan yıldızlar , geceni n görkem i içinde sessizce ve büyü k bir hızla hareke t ediyor , belirli ışık noktalar ı türlü şekiller oluşturu yor , bunla r burçlar , takımyıldızlar halind e öbekleşiyordu . İnsanla r orada , gök kubbed e bir yerlerde bazı tanrıları n yaşadığın ı yalnızc a sezmiyor, bunu biliyorlard ı da. Çünk ü bu tanrılar , bu öğretici usta lar, uzayda n aşağıya inmişler ve yeryüzünd e yaşayanlar ı eğitmişlerdi.

Kırk ciltlik tarihi bir yapıtın yazarı Sicilyalı Diodor , iki bin yıl önce bir zamanla r tanrıları n uzayda n gelip yeryüzün e indiklerin i yazmıştır. 10 O zamanlar insanlar henüz çok ilkel yaratıklarmış; onla rın birbirlerini yemelerini yasaklayan bu tanrılar olmuş. İnsanlar sa natları, madenciliği, alet yapmayı, ev inşasını, dilleri ve yazıları da bu göksellerden öğrenmişler .

Ve insanlar, bu gizemli öğretici ustaların, geri döneceğiz diye söz vermiş olduklarını bildikleri için de onlara işaretler hazırlamış lar. Bu işaretler dev boyutlu şekiller, semboller ve kocaman binalar dır, hepsinin ortak yanı, ancak havadan bakıldığında görülebilir ol malarıdır .

1978 yılında, o sırada Ekvator'da Quito Katolik Üniversitesi ar keoloji fakültesi dekanı olan Rahip Porras, vahşi ormanlar içinde bir kent keşfetti.11 Bu kent, Ekvator'da Upano Irmağı kıyısında, Macas kentinin 40 kilometre kuzeyindeydi. Rahip, bu kentin Güney Ameri ka'nın en eski kültürünü temsil ettiği görüşündeydi. Bugüne kadar esaslı biçimde incelenmemi ş olan kent kalıntısında dörtgen biçimin de 180 tepe vardır. Bu tepelerin bazılarında kenar uzunlukları 800 metreyi buluyordu. Bu doldurma yükseltiler, havadan bakıldığında-yerden bakıldığında göze çarpmayan - resimlere dönüşü -

62

yordu. Bu resimlerd e gözler , burunlar , ağızlar, hatt a stilize çizilmi ş bir jaguarın gövdesi görülüyordu . Ancak belirli bir yükseklikte n ba kılırsa görülebile n bu resimlerin , vahşi ormanla r içinde yaşayan Kı zılderililer e ne yararı olabilirdi ?

Gelgeleli m bu nitelikte , yani göklere yönelik resim işaretler e daha başka yerlerde de rastlanıyor . Güne y Peru'd a Mollend o ken tinde n aşağıda çöllere ve Şili'ni n Antofagast a iline kadar uzana n bölgede göklere yönelik işaretle r sayısız denilece k kadar çok. Bunla rın kimi çöl düzlükleri n üstünde , kimi tepeleri n yamaçlarındadır.

12

Bunla r dev boyutlu dörtgenlerdir , oklardır , kıvrık basamakl ı merdi venlerdir ; dağları n yamaçlar ı içleri türlü süslerle bezenmi ş dörtgen lerle doludur . Bazı araştırıcılar , bu işaretleri n bir kısmını n yazı ola bileceği kanısın a varmışlardır . Peki , kimin içindi bu yazılar ?

Şili'de Trapaca r Çölü'nd e çıplak bir tepeye , 121 metr e boyun da robot a benzer bir şekil çizmiştir . Bu robotu n başında n semboli k ışınlar fışkırmakt a ve robot sağ elinde küçük bir maymu n tutmakta dır. Şeklin çevresind e dörtgenler , çemberle r ve elipsler bulunmakta dır.

Los Angeles'i n güneydoğusund a Colorad o İrmağı'nı n kıyısında ki Blythe kasabası yakınlarınd a yere kazılmış kocama n insan ve hay van resimler i vardır. Bunla r da bütünüyl e ancak havada n görülebil mektedir .

Tabuk'un 200 mil güneyinde, Ürdün sınırı yakınında, Arabistan çölünde, uzunlukları 100 ila 200 metre arasında değişen birçok geometrik şekil çizilmiştir yere. Bu şekiller, birbiri üstünde yer alan piramit biçiminde üçgenler oluşturmakta , üçgenlerin tepelerind e büyük bir halka bulunmaktadır . Bu şekillerin de hepsi ancak hava dan bakılırsa görülebilmektedir .

Aral Gölü çevresinde, uydu resimlerinin değerlendirilmesi sıra sında, Sovyet jeologlar garip bir keşif yaptılar. Kap Duan'da n çorak Üstyurt Yarımadası'nın içlerine kadar geniş bir alanda, yerlere çizil miş acayip, üç köşeli şekiller gözlerine çarpmıştı. Üstelik bu şekil ler birkaç yüz kilometre boyunca hep görülüyordu. İlkin bunları n hayvanlar için yapılmış çitler, yani bir çeşit dev boyutlu ağıllar olaca ğı sanısına kapıldılar; ama bu görüşten çok çabuk vazgeçildi. Görü len şekillerdeki olağanüstü ölçüler, insanların tasarlayabileceği bü yüklük, uzunluk, genişlik gibi ölçülerin sınırlarını çok aşıyor, insan zihni için bu ölçüleri algılanamaz kılıyordu. Sovyet arkeologların -

63

Page 50: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

dan birine göre , insan bu üçgenlerde n birinin bir kenarı boyunc a ta şıtla uzun süre gidebiliyor , bu sırada arkeolojik bir anıtın üstünd e yol aldığını fark bile etmiyordu .

Peru'nun Pasifik kıyısında Pisco adınd a bir balıkçı kasabası var dır. Burada , Pisco koyunda , çıplak bir dağın yamacını n bir kesimi acayip bir işaretle kaplıdır. Denizde n gelen kimse , bu işareti hayl i uzakta n fark edebilir. İşaret , üç dişli dev bir yaba ya da çok koca man üç kollu bir şamda n diyebileceğimi z bir görünümdedir . Şekil250 metre boyundadır ; yabanın üç çatalında n her biri 3,80 metrey e kadar genişlik göstermektedir . İşareti n zemini beyaz renkli , tuz içe rikli , kristalli bir maddedendi r ve çöl fırtınası şekilleri kumla kapla dığı zaman , her defasınd a bu madd e sayesinde şekiller kumlarda n çok çabuk arınabilmektedir . Bu şekillerin kim tarafından , ne za man yapıldığını ve ne ifade ettiğini bilen kimse yoktur. Kesin olan , bu şekillerin gelip gitmesiyle ilgili bir işaret olmadığıdır . Çünk ü ko yun önünd e küçük bir ada vardır , bu da şekillerin denizde n görül mesini engellemektedir . Zate n koy da kuzeyde n ve güneyde n kapa lı olduğunda n şekiller ancak birkaç kilometr e yaklaşılınc a görülebil mektedir .

Pisco'nu n kuş uçuşu 160 kilometr e güneyind e ünlü Nazc a düz lüğü , dünyanı n en büyük resimli kitabı uzanır . Buraya ilişkin yazıla rımı yazdığım 1968 yılında n bu yana Nazc a konusu güncelliğin i hep sürdürmüştür . Nered e bir tartışmay a katılsam , heme n Nazc a söz konusu edilmiştir . Her defasınd a karşıma çıkan sayın hasımlarımı n benim Nazca'y a ilişkin yazdıklarımda n hiç haberler i olmadığın ı sap- tamışımdır .

Nazc a bir çöl düzlüğündedir . Bu düzlük yaklaşık 8 kilometr e uzunluktadı r ve üstündek i şekillerle çizgiler , 1939'da New York Long Island Üniversitesi'nd en Dr. Paul Kosok tarafında n keşfedil miştir. Bu keşif bir rastlant ı sonucu olmuştur ; çünkü Kosok , bu ço rak ve ıssız Nazc a ovasının üstünde n tek motorl u spor uçağıyla ge çerken , aslında eski su kanallarını n güzergâhın ı izlemek niyetindey di. Bu sırada altında birden dev boyutlu şekilleri ve pistleri andırı r acayip çizgileri görüverdi.

13

Akıl ermez bir görüntüyd ü bu. Heme n değişik görüşler öne sü rüldü. Bunlar İnkalar a ait eski yolların kahntısıdı r denildi . Faka t yol dedikleri görüntüler , birbirin e paralel uzanıyor ; bir yerde bir-

64

Page 51: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

denbire başlayıp bir yerde birdenbir e bitiveriyordu . Bunlar a yol demeni n anlamı yoktu .

1946'da coğrafyacı Maria Reiche , Amerikalı Kosok'la buluştu . Kosok'u n çekmiş olduğu fotoğraflar , bu genç Alman bayanı öylesi ne heyecanlandırd ı ki tüm hayatm ı Nazc a düzlüğü bilmecesin i çöz meye adadı. Bayan Reiche , bir benzeri bulunmaya n bu çizgileri ilkin astronomi k bir takvimle bağlantılı sandı; çünkü çizgilerin birka çı yaz ve kış gündönümlerin e tam uyum gösteriyordu.

14 Daha sonra

bu gayretli araştırmacı , Nazca'nı n tümüyl e astronomi k içerikli bir görünt ü sergilemesi olasılığını düşündü ; çünkü kazılmış birkaç şe kil, takımyıldızlar ı çağrıştıra n görünümdeydi . Bugün ise bütün baş lar öne eğilmiştir ve sadece bunları n sihirli çizgiler olduğun u söyle mekle yetiniliyor .

Gerçekte n acayip çizgiler bunlar. İnceci k olanları , yere kazıl mış şekillerin uzantısı gibidir. Eni seksen metrey e kadar genişleye n çok kalınları , çoğu kez iki kilometrede n fazla dümdü z uzanıyor , sonra da birden bitivermektedir . Bunları n aralarınd a ve yanlarınd a uzana n bir sürü ince çizgi vardır; bir cetvelle çizilmiş gibi kilometrelerce uzanmakta , piste benzeye n büyük alanlar a yaklaşıp bunlar a bir ışın demet i gibi katılmaktadır . Ayrıca bir doğa harikası gibi dağ yamaçlarında n yukarı dümdü z tırmana n çizgiler de vardır , beşi bir birine paralel olanları da. Dik açılarla birbirini kesenleri de vardır , sekiz yüz metre uzunluğund a yamukları n içinde sona erenleri de. Ve bütün bu ana eksenleri n araları yere kazılmış küçük balık , kuş, örümcek , maymu n ve insan resimleriyl e doludur .

Nazc a düzlüğü için neler ileri sürülmed i ki... Amatör arkeolog lardan biri , araziyi tümüyl e sıcak hava balonlarını n kalkış pisti ola rak nitelendirdi.

15 İnka hükümdarlar ı "Güneş'i n Oğullan" diye ad

landırılmıyo r muydu ? O halde bunları n cenazelerini n böyle bir ha va taşıtına konulu p Güneş'e doğru yola çıkarılmı ş olmalar ı pekâl â düşünülebilirdi .

Bir televizyo n profesör ü ise Nazc a düzlüğünü n İnka öncesi ça ğın bir spor alanında n başka şey olmadığı savını ortaya attı. Şekille r de Kızılderilileri n spor yarışmalarıyl a ilgili olarak koyduklar ı işaret lerdi. Bu görüşü ciddiye alırsak , böyle bir bölgede spor yarışmaları nın yapıldığını nasıl açıklarız ? Nazc a ovasında yağmur yılda en faz la yarım saat yağar; yer kupkurudu r ve koşucuları n bin kilometr e karede n geniş bu düzlükt e gözden kaybolmalar ı işten değildir. Hiç-

F:5 / Yüce Tann'nın İzinde 65

Page 52: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

bir İnka , atletleri n turların ı tamamlarke n hangi işareti n çevresin den dolandığın ı kestiremezdi ; üstelik millerc e uzakta dahi bir dam la içme suyu yoktu. Spor alanı savını güdenlerl e alay edercesin e o garip şekilleri n birçoğu da dimdi k dağ yamaçlarındaydı . Bu işaretle ri izleyerek koşmak ise tek sözcükle olanaksızdı . Ayrıca spor alan ı tezi , kilometrelerc e uzana n ve çok geniş olan çizgileri açıklayabile cek bir görüş ortaya koyamamıştır .

Bilmeceni n çözüm ü aranırke n bilgisayarla r da devreye sokul du. Astronomi k ilişki noktalar ı var mıydı? Hayır , sadece tek tek dar çizgiler yıldızlar a yöneltilmişti.

17 New York Eyalet Üniversite

si'nde n antropoloj i profesör ü Isbell , Nazc a problemin i tümüyl e bir darbed e çözümleyiverdi.

18 "Kızılderililerin" dedi , "tarla ürünlerin i

depolayaca k ambarlar ı yoktu. Bu yüzde n iyi ürün alına n yıllard a halkın aşırı orand a çoğalması , kötü ürün yıllarınd a da açlıkta n kırıl ması tehlikesi vardı." Peki , ne yapıldı? Bay Isbell buna , tarımsa l ürün fazlasını dengeleme k için ova insanlar ı yeterli enerji harcaya cakları törense l uğraşlar a yöneltildiler , cevabını vererek sorun u hal lediyor. Zırva !

Berlinli bir profesö r de adeta devrim denilece k bir önerid e bu lundu . Kızılderilile r seraplar görmüşler ; havanı n ufukta yarattığı bu olağanüst ü renk oyunların ı resimle r halind e yere kazma k hevesin e kapılmışlardı. Haydi, öyledir diyelim. Peki, piste benzeyen o çizgile ri nasıl açıklayacağız?

Nazca düzlüğündeki şekillerin, dev yapılı örme zincirlerin günümüze kalabilmiş izleri olduğunu ileri süren araştırıcılar oldu.2 0

Perulu arkeolog Profesör Kaufmann-Doig , çizgi numunelerin i uçan kedi-tanrılan n sembolleri diye tanımladı .

Bunlara benzer daha bir yığın gülünç çözüm önerisi var. Hepsinde de hep aynı kusur göze çarpıyor: Yörecilik. Konuya ilgi du yanların hepsi, sadece Nazca düzlüğü çerçevesi içinde kalıp çözüm ü burada aramış, bakışlarını bu çukur ovanın ötelerine çevirmemiştir . Unutula n nokta , böyle dev boyutlu ve gökyüzün e yönelik işaretleri n yalnızca Nazca'da bulunmadığıdır . O halde bütün bu işaretlerde or taklaşa olan güdü neydi?

Son zamanlarda bilmecenin çözümü yolunda yeni adımlar atıldı; bu doğrultuda Nazca Kızılderililerini n seramikleri çıkış noktas ı yapıldı. Gerçekte n de bu seramiklerdeki figürler, çöl düzlüğünd e yere kazınmı ş resimler e çoğunlukl a benzerli k gösteriyordu . Gelgele - lim kimse çıkıp da buna bağlı olan şu soruya cevap veremiyor : Han -

66

gisi daha önceydi ? Yumurt a mı tavuk mu? Yere kazılı resimle r mi, seramikle r mi? Bence , yöredek i gariban yerlilerin , çorak çöl düzlü ğüne o dev figürleri , sırf bunla r seramik vazolard a da bulunduğ u için kazımış olabileceklerin i kabul etmek hayli zor. Üsteli k bu vazo teorisi , kilometrelerc e uzana n çizgiler için hiçbir açıklam a getiremi yor .

İnandırıc ı ve kanıtlayıcı bir çözü m ileri sürülüncey e kadar ben ,25 yılönce ortaya atmış olduğu m görüşüm ü korumay ı sürdüreceğim.

İnka hükümdarlar ı kendilerin i "Güneş'i n Oğulları" diye adlan dırıyorlardı , yani uzayda n gelmiş o gizemli öğretici ustaları n soyun dan geldiklerin e inanıyorlardı . Şimdi gözümü n önün e bir uzay gemi sini getirebiliyorum ; eski Hindistan'd a Vimana denile n türde n in san taşıyan bu gemi , uzayda yörünged e buluna n bir istasyonda n kal kıp Nazca ovasına iniş yapmaktadır . Yabancı astronotları n iniş yap mak için piste gereksinmeler i yoktu. Orad a kimse olmasa da uzay gemisi iniş yapabilirdi . Böyle bir gemi -ister çırpa n kanatları , ister helikopterlerdek i gibi rotorları , ister yumuşak hava yastıkları olsun fark etmez - iniş arasınd a çöl yüzeyind e mutlak a bir etki yapacak , bir iz bırakacaktır . Böylesi bir iniş için zemini n çok yumuşak oldu ğu itirazını yapacaklara, Amerikalıların Ay'a nasıl indiklerini hatır latırım. Orada da aynı sorunla karşılaşılmış; ama Amerikalılar bu nu çözümlemişlerdi .

Kızılderililer, bu inişi yakın tepelerden ve dağlardan seyretmiş ler ve tanrıların yaptığı bu işe akıl erdirememişlerdir . Gördükler i ateşler püsküren, parıltılar saçan, gürültüler çıkaran bir nesnedir ; gökten gelmiş ve yerde tozu dumana katmıştır. Dünya dışından ge lenler ise analizler ve ölçümler yapmakla uğraşmışlar, belki de ya kındaki dağda bir üs kurmuşlardır .

Uzaydan gelen bu ziyaretçilerin Dünya'da aylarca kalmış olma ları düşünülebilir; bu sırada bir de pist inşa etmiş olabilirler. Çün kü buyrukları altında yeterince bedava iş gücü vardı. Bu kalkış-ini ş alanı, hiç kuşkusuz, uzay yolculuğu yapan gemiler için değildi; Dün ya atmosferi içinde oradan oraya gitmede kullanılan çeşitli tiplerde - ki uçuş taşıtları içindi .

Nazca düzlüğünde hiçbir pist yoktur diye itirazda bulunacakla ra da altından kalkamayacakları şu soruyu yönelteceğim: Peki, ne dir burası? Bu resimlere dikkatle bakıp onları belleğinize güzelce

67

Page 53: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

yerleştirin . Ne bunlar için bir yardımı m dokunabilir , ne de bu re simleri ortada n kaldırabilirim . Burad a gördüğümü z Nazca'nı n bir resmidir , orijinal bir resim , kamuoyunda n sürekli kaçırılmı ş resim lerinde n biridir. İnsanları n Peru'da, Nazc a düzlüğünde , yalnızc a in ce ince çizgiler , pistlerle asla kıyaslanamayaca k çizgiler bulunduğu nu sanmalar ı istenmiştir . Oluşturulma k istene n bu hayali yıktığım için özür dilerim . ,

Bugün pistlere benzerli k göstere n bu uzun ve geniş çizgileri n üstün e kocama n jetleri indirip kaldırma k olanağı vardır. Bu olanağ ı bilgisayarla deneyere k saptadık . Böyle bir uçağın inişi ve kalkış ı için yeterinc e yer bulunmaktadır .

Ya yere kazılmış şekiller ?Düny a dışında n gelenler çekip gittikte n sonra insanlar ,

gökyü züne yönelik bu işaretler i yapmak çabasın a girişmişlerdir . Bütü n amaçları , öğretici ustaları n yenide n Dünya'y a gelmesin i sağlamaktı ; onun için yukarıya , o gökselleri n geldiği , sonra da gittiği göğe işa retler yollama k istediler . Böylece de var güçleriyle yere dev boyutl u işaretler i kazmay a koyuldula r - tanrılar ı için bir resimle r sergisi yaptılar .

Tarih tekrarlanı r mı? Geleceği n uyanık arkeologları , Kaliforni ya'da , Mojawe çölünde , üstün e Amerika n uzay mekiklerini n indiği pistleri n dev boyutlu bir takvim olduğun u mu söyleyeceklerdi r aca ba? Burayı da trigonometr i diniyle , İnka öncesi bir kutsal tören ala nı benzetmesiyle , bir serapla , dev bir örgü kahntısıyl a ya da bir uğ raşla tedavi yeri olarak mı açıklayacaklarda- ?

Gerç i bunlar kulağa pek gülünç geliyor; ama bugün gözler önünd e apaçık dura n olgular karşısınd a nasıl böyle gülünçlükle r ya pıldıysa , gelecekt e de benzerler i pekâlâ yapılabilir .

68

Page 54: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Kaynakça

1. Thompson, Stith: Tales ofihe North American Indians. Bloomington/Londr a1971.

2. Berry Judson, Katharine: Myths and Legends of British North America.Chicago 1917.

3. Stevens, James R.: Sacred Legends of the Sandy Lake Creek. Tororıt o1971.

4. Macfarlan, Allan A.: North American Indian Folktales. Harrisburg, Pa., 1974.

5. Barrett, Samuel A: Pomo Myths. Bulletin of the Public Museum of the City ofMilwaukee, c. 15, 6 kasım, 1933.

6. Mooney, James: Myths of the Cherokee; U.S. Bureau of AmericanEthnology. 19. yıllık rapor, 1897/98. Washington 1900.

7. Wissler, Clark, und Duvall, D.C.: Mythology of the Blackfoot Indians; Anthropological papers of the American Museum of Natural History, c. 2 kısım I, NevvYork 1908.

8. Latta, Frank F.: Califomia Indian Folklore, F.F. Latta'ya anlatıldığı gibi; Wah-nom'kot, VVah-hum'-chah, Lee'-mee (ve diğerleri) taraf. Shafter. Ca„1936.

9. Cornell, James: Die ersten Astronomen. Basel 1983.10. Sicilyalı Diodor: Geschichts-Bibliothek, çev.: Dr. Adolf Wahrmund. Stuttgart

1866.11. Porras, G., Pedro I.: Investigations at the Sangay Mound Complex, Eastern

Ecuador; National Geopraphic Research, cilt 5, s. 374-381. Washington, D.C., 1989.

12. Dâniken, Erich von: Habe ich mich geirrt?13. Kosok, Paul, und Reiche, Maria: Ancient Drawings on the Desert of Peru;

Archaeologyll, 1949.14. Reiche, Maria: Geheimnis derVVüste. Stuttgart 1968.15. Woodman, Jim: Nazca. Münih 1977.

16. Ditfurth, Holmar von: Warum der Mensch zum Renner wurde; GEO, sa.12/Arahk 1981, Hamburg.

17. Havvkins, Gerald S.: Beyond Stonehenge. Londra 1973.

18. Isbell, William H.: Die Bodennzeichnunge n Alt-Perus; Spektnım derWissenschaft, Dezember 1978.

19. Tributsch, Helmut: Das Râtsel der Götter - FataMorgana. Frankfurt 1983.

20. Stierlin, Henri: A/azca, la clefdu mystere. Paris 1983.

Page 55: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

8. Bölüm

SANATKÂRLAR-SAHTEKÂRLA R

Bir Çılgınlık Müzesi - Piramitler, Yılanlar ve Filler - Sahteler,

Sade ce Sahte mi? - Tenekeden Nasıl Altın Olur - Taşlardan Bir

Kütüpha ne - Sahtekâr ve Eseri - Uzman Raporları Sahici

Gravürleri de Onaylar - İnsanlar ve Dev Kertenkeleler.

Ekvator'd a Cuenc a kenti vardır. Orad a bir de kilise vardır ki adı Mari a Auxiliadora'dır ; çevirisi "merhametl i tanrıanası " diye ya pılabilir . Bu kilisenin cemaatin e Pede r Carlo Crespi , elli yıldan faz la bir zama n papazlı k yapmış. Yerli halkın güvenilir dostu olara k ün kazanmı ş ve daha sağlığında kasabalıları n gözünd e bir aziz hali ne gelmiş. Pede r Çrespi bu arada ölmüş , Cuencahla r da onu n için bir anıt dikmişler . Bu papazd a böyle olağanüst ü olan özellik neydi ? Kızılderililer i dinlermiş ; saatlerce , günlerc e dinlermiş . Onları n gü venini kazanmış ve herkese de elinden geldiğince yardımcı olmuş .

Kızılderililer de buna karşılık vermişler ve Peder'e geçmiş çağlardan kalma çeşit çeşit sanat eserleri hediye etmişler. O da bunlar ı arka avlusunda bir ambara koymuş; gelen öteberi zamanla çoğalın ca burası küçük gelmiş, iki oda daha kullanılmış. Ben burada birbi ri üstüne gelişigüzel yığılmış öyle şaşırtıcı şeyler buldum ki hiçbirin i bir müzede göremezsiniz .

Burada 22 santimetre çapında bir disk vardı. Üstünde stilize tohum iplikçileri, gülümseyen güneşler, hilal biçiminde bir ay, koca man bir yıldız ve iki de dört köşeli insan yüzü bulunuyordu .

Sonra da duvara asılan bir resim gözüme çarptı: Basamaklı bir piramitti bu; yan duvarlarına yılanlar tırmanmıştı . Bununla Mayala rın kanatlı yılanı mı anlatılmak istenmişti ?

Bir başka piramitin yanlarında ise kedi veya jaguar olan hay vanlar yer almıştı. Burada da yılanlar vardı; ancak bunlar havada boşlukta duruyorlardı. Resmin alt kenarında yazı işaretleri belirgin biçimde dans ediyordu .

Piramidi n sağ ve sol ayaklarınd a ise birer fil duruyordu . Böyl e

70

bir görünt ü burad a nasıl yer alabilirdi ? Ne İnkala r çağınd a ne de daha sonralar ı Güne y Amerika'd a fil yaşamıştı . Gerç i Meksika'd a fillere ait iki kemik topra k altında n çıkarılmıştı ; ancak bunla r on iki bin yıldan daha eski bir dönemde n kalmaydı .

Pede r Crespi'ni n arka avlusundak i karmakarışı k öteber i yığını , şimdiye kadar esaslı şekilde gözde n geçirilmi ş değildir. Kolsuz bir kadını göstere n bir levha 32 santimetr e boyundadır ; kadını n kulak larınd a uzun klips küpele r asılıdır; kılığı da bluz ve pantolonda n oluşmuştur . Yıldızlar herhald e kadını n nerede n geldiğini simgeli yor. Yine filler göze çarpıyor . Ne tuhaf , fillerin Güne y Amerika'yl a hiç mi hiç ilgisi bulunmadığ ı halde , birçok süs eşyasınd a hep karşı mıza çıkmaktadır .

Kimbilir ne zama n kimin boynund a taşımış olduğu bir gerdanlı ğın üstünd e yine yazılar dikkat çekiyor . Bunla r hakkedilere k yazıl mış on altı işaret. Gelgeldi m şimdiye kadar bunlar ı deşifre etme k için hiç kimse uğraşmış değil.

Pede r Crespi'ni n eşyaları arasında , üzerler i yazılı taş levhala r da buldum . Ardında n 56 kareli bir dikilitaşı n fotoğrafını çektim ; her karesind e yine bilinmeye n işaretlerl e yazılmış bir yazı vardı. Ne gariptir ki bir Hintl i profesör , bu işaretlerde n birkaçın ı eski Brah - manc a yazısı olarak deşifre etti.

1 Ekvato r yaylasındak i Kızılderil i

sahtekâr nasıl olmuş da eski Brahmanc a öğrenmiş, doğrusu benim için anlaşılır gibi değil.

Uzmanla r Peder Crespi'nin hazinesiyle ilgilenmiyorlar. Hepsi nin yakın zamanlarda yapılmış sahte eserler olduğu söylendi. Levha ların, figürlerin ve dikili taşların bazıları çağımıza ait olabilir; ötekileri ise doğrudan doğruya gizli bir İnka hazinesi sayarım. Yüzyılımı zın Kızılderilileri tümüyle Hıristiyanlaşmıştır ; buna karşın tek bir sa nat eserinde dahi en küçük cinsinden bir Hıristiyan sembolü görül memiştir. Bizim burada yüzyüze geldiğimiz sanat akımı zamanımı za ait değildir. Yüzler yabancıdır; tüm üslûp metal levhalara kazına rak yapılmış sayısız semboller, sanat tarihinin bilinen akımlarında n hiçbirin e uymamaktadır . Üzerind e gravürler buluna n maden i levha lar, çoğunlukla öylesine karmaşık, öylesine küçücük resimlerle kap lıdır ki büyük görüntülerin yanında film şeritleri gibi sıralanmışlar dır. Böyle ilginç işler başarabildiğine göre, sahteci denilen bu sanat çı pekâlâ kendine özgü bir sanat okulu açabilirdi .

Bunların arasında birbirini izleyen öykülerin canlandırıldığı me-

71

Page 56: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

tal levhalar da vardı ve biz bunlara dikkat bile etmedik . Karmaşı k bir şekil zenginliği içinde , resimlerde n oluşmuş tek tek alanlar birbi rinin içine geçen kompozisyonla r gösteriyordu . Burada güneş çe- lenkli suratlar vardı , zürafayı andırır kafalar ışıklar saçıyor , korkuy a kapılmış maymunums u yüzlerde n yılanlar çıkıyordu . Alt tarafı kaba bir sahtecili k denile n işler için doğrusu çok fazla ayrıntıyd ı bunlar .

Büyüklüğüyl e göze çarpa n bir levhanı n yüksekliği neredeys e bir metrey e varıyordu , eni de yarım metreydi . Bir sahte eser olara k hiçbir anlamı yoktu. Neyin taklidi , neyin sahte benzeriydi ? Resmi n üst kenarınd a sağlı sollu yıldızlar göze çarpıyordu , sonra şiş göbek li, yılan kuyruklu bir yaratık vardı; fareye benzer bir hayvan , zırh giymiş miğferli bir insan , göbeği delik deşik üç köşeli bir figür ve bunu n öbür yanınd a ışınlar fışkırtan bir kafa; sonra yine yüzler , te kerler , kuşlar , yılanlar ve tam ortada aşağı tarafı gösteren ok gibi bir şey. Bütün bunlar bir kaosu andırıyor ; gelgelelim sahte eser ola rak bir yaran yok gibi.

Peder Carlo Crespi herhang i bir serseri serüvenci değildi. Bir din adamıydı ; yerliler ona bir azizmiş gibi saygı göstermişlerdi . Kı zılderilile r Peder'e, hediye etmiş olduklar ı hazineni n atalarını n gizi ambarlarında n çıkarıldığın ı söylemişlerdi . Acaba nasıl bir nedenl e Kızılderililer , bu kadar çok sevdikleri ve saydıkları rahibe yalan söy lemişler , ona kendi yaptıkları değersiz öteberiyi ata yadigârları diye yutturma k istemişlerdi ? Şahsen ben, Peder Crespi henüz hayattay ken koleksiyonunda n birkaç yüz resim derleyebildiği m için memnu num ve kendisin e teşekkür borçluyum .

Benzerler i bulunmaya n bu sanat eserlerini n kullandığı malzeme tartışm a konusu yapılabilir. Niteki m Crespi de altın renkli levha ların gerçekte n altın olmadıklar ı kuşkusun u duymuştu . Şurası bilin melidir ki İnkaları n -dah a sonralar ı asla aşılamamı ş bir düzeyde - inanılma z mükemmellikt e metal eritme ve alaşım yöntemler i var dı.

2 Çok geliştirilmiş dökü m tekniklerind e ve altın

kaplam a işlemle rinde , % 50 bakıra % 20 gümüş ve % 25 altın karıştırıyorlardı . Maddeni n dış rengine bakarak içindek i altın oranın ı kestirme k ola naklıydı , înkalar incelikler i yarım ila iki mikrometr e arasınd a deği şen altın varaklarla kaplam a yapabiliyorlardı ; bunlar ancak mikros - kopik fotoğraflarl a beş yüz defa büyütülere k saptanabilmektedir . în kalar ayrıca metalleri n yüzeylerin e farklı görünü m vermey i

72

Page 57: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

biliyorlar , kalitece düşük değerdek i metalleri n değerli metal gibi görünmesin i sağlıyorlardı .

Bir bakır-gümüş-tenek e karışım ı veya bir bakır-altın-tenek e ka rışımı ısıtılıyor; değerli metal yavaş yavaş üst yüzeyde toplanırke n bakır oksitlenmeyl e kayboluyor . Sonund a üst yüzey saf altınmı ş gibi bir görünü m kazanıyor . Alaşım gümüş de içerebiliyor ; bu durumd a her iki değerli metal üst yüzeyde toplanıyor ; o zaman da yüzey par lak gümüşide n soluk sarıya değişen pardtıla r saçmaya başlıyor .

Bütün bu kaplam a ve işleme tekniklerin i İnkala r çok iyi uygula mışlardı. Gelgeleli m Peder Crespi'ni n elli yıl boyunc a arka avlusun da topladığı harika hazineyl e ilgilenme k zahmetin e kimse katlanma mış , bir sahtedi r lafı sürüp gitmişti. Fakat günün birinde İnkaları n yazıyı da fili de tanımadığ ı gerçeği kabul edilmek zorund a kalınınc a konu iyice çıkmaz a girdi. Ortad a 'bu ne perhiz , bu ne turşu' denile cek bir çelişki vardı .

Ne yapılacaktı ? Yine eskisi gibi Carlo Crespi'ni n acayip kolek siyonun a sahtedi r bahanesiyl e gülünü p geçilmeli miydi; yoksa en azında n bu sanat eserlerini n bazıların a esaslı analizle r mi uygulan malıydı? Crespi , Kızılderil i halkı hiç aldatmamıştı . Bu güven ilişkisi karşılıklıydı. Peder Crespi başını kaldırıp da geride bıraktıkların a hiçbir ilgi gösterilmediğin i görebilseydi , herhald e mezarınd a ters dönerdi .

Tıpkı Peder Crespi'ni n hazinesi gibi itirazları üzerin e çeken bir başka koleksiyon , küçük bir Peru kenti olan İca'dadır . Başken t Lima ile Nazc a arasındak i yolun aşağı yukarı ortasındadır . Burad a Plaza de Armas'ta eski bir büyük evde Cabrer a ailesi yaşamakta . Baba Cabrer a hekimdir , daha doğrusu cerrahtı r ve tıpkı Cuenca'd a Peder Crespi gibi yerli halkın sevgisini kazanmıştır . Dr. Cabrer a ameliyatl a bir tümör ü çıkarır da hasta Kızılderil i para ödeyemezse , tedavi ücreti olarak bir taş almayı kabul ediyordu .

Yanlış okumadınız ; evet , bir taş. Ancak bunlar özelliği olan taşlardı ; üzerlerin e bir şeyler kazılmıştı . Günü n birinde Dr. Cabre ra, hastaların a üzerleri kazılı bu taşların nerede n geldiğini sordu ; onlar da kendisin i bir yere götürdüler , orada bu taşlarda n binlerc e vardı .

Dr. Cabrera , bu arada büyük evinin birçok odasını bir taş mü zesine dönüştürme k zorund a kalmıştı.

3 Bu odalard a raflar ve yerler

taşlarla doldu: Yumruk büyüklüğünd e taşlardı bunlar , futbol topu biçimind e olanları da vardı , kaya parçası halind e olanları da. Her

73

Page 58: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

taşın üstün e başka bir motif hakkedilmişti . Kimisind e kuşlara bin miş Kızılderilile r görülüyordu , kimind e de insanla r ellerind e ne ol dukları kestirilemeye n garip aletler tutuyorlardı . Bir taşın üstün e harit a gibi bir şeyler çizilmişti ; en azında n bugün ülkeler haritad a bu taştaki gibi gösteriliyordu . Bunu n yanınd a büyük bir blokta da bütü n bir kıta çizilmişti . Dah a başka taşlard a ise elinde büyüte ç tu tan Kızılderilile r vardı; bazısınd a da gerçek bir kalp ameliyatı göste riliyordu . Hast a bir çeşit ameliyat masasın a yatırılmıştı , hortumlar la serum veriliyordu. İki cerra h atardamarlar ı tıkamış , göğüs kafesi de kapatılmıştı . Binlerc e yıl öncesinin kalp cerrahlığ ı mıydı bu, yok sa hepsi dev boyutlu bir aldatmac a mı?

Dr. Cabrera , taşlarını n sayısını bu arada on dört bine ulaştır mıştı ve bunları n arasınd a zamanımızd a yapılmış yığınla taklit sahte ler bulunduğunu n da farkındaydı. Taşları n çoğu yumru k büyüklü ğünde ve genellikle günlük hayata ilişkin kuş, çiçek, ağaç , insan gibi motifler i var. Karmaşı k ve birbirini n içine girmiş motiflerl e kapl ı olanlar ı sadece daha büyük taşlar. Sahte olanlar a karşın birçok da sahici "eski" taş var.

4

Burada n 26 kilometr e uzakta küçük bir çöl köyünd e Basilo Lı- şuya adınd a bir Kızılderil i yaşar. İşi , sahte gravürler yapmaktır . Bir kurşun kabuk taş üstün e şekilleri çizer, ardında n kırık bir tester e parçasını eline alıp kırk dakika içinde uygun bir motifi taşın üstün e oyar. Sonra da bu taş ateşin ya da sıcak külün içine yolculuk yapar. Sıcaklık taşta çizgileri belirginleştirir, yeni çizgiler oluşturur. Çoğu kez bu tür taşlara son işlem olarak kahverengi ayakkabı boyası sürü lür, böylece onlara bazalt görünümü verilmek istenir .

Bu şekilde hazırlanmış üzerleri resimli taşlar turistlere satılır. Kızılderili halk ise bu kandırmacad a kayırdır.

Bununla birlikte üzerleri resimli taşların hepsi, günümüzde ya pılmış sahte eserler değildir. Bunun böyle olmadığı öncelikle işle nen motiflerden bellidir. Böyle motiflere zamanımızı n hiçbir resim li dergisinde rastlanmaz. Bizde bugün kalp ameliyatı yapılırken, cer rah serum enfüzyonun u kol veya bacaktan yapar; oysa üzerleri re simli taşlarda hortumla r hastanın ağzından içeri sokulmuştur .

Dr. Cabrera, sahici diye niteleyip ayırdığı bazı taşlara jeolojik inceleme uygulattı. Lima'da Mauricio Hochschil d maden şirketi, gönderilen numuneler i andesit olarak nitelendirdi . Bu öyle bir taş çeşididir ki mekanik etkiler ve yüksek basınçla bileşikler meydan a

74

getirebilmektedir . Bu andesitleri n yüzeylerind e çok ince fakat do ğal bir oksidasyo n tabakası vardı. Bu tabaka da gravür çizikleriyl e kaplıydı .

Bunlar , bu halleriyle çağımız a ait olamazlardı .Buna benzer bir sonuc a Lima Tekni k Yüksek Okulu uzmanla

rı da vardılar . Burad a da birçok taş incelendi . Aynı zamand a sertli k dereceler i test edildi. Gravürl ü taşları n dış sertliği , Moh n ölçeğin e göre ortalam a üç derecey e eşitlik gösterirken , iç kesimd e taşla r dört buçuk derecey e ulaşıyorlardı .

Yüksek Okulu n uzmanlar ı da sahte ve sahici gravürler arasın da belirgin farklar saptadılar . Eski gravür taşlarını n üstünde , ince bir cila gibi, bir oksidasyon tabakası bulunuyordu . Çizikler de mik roskop altınd a birbirinde n farklı eskilik dereceler i gösteriyordu . Bu na karşın yeni gravürlerd e bu belirtile r bulunmuyordu.

5

Cabrer a koleksiyonund a buluna n gravürlü büyük taşlar , eski ler sınıfı içine konuldu . Bunları n üstün de dağlar , garip ağaçlar var dı; en ilginci de teleskoplarl a gökyüzün ü inceleye n Kızılderililerdi . Belki de onlar göklerde gemileri , gravürlü taşları n üstün e resimler i çizilmiş gemileri arıyorlardı . Eski Hin t metinlerinden , yapıları birbi rinde n farklı uçan gemileri n bulunduğunu , insanları n da bu gök ta şıtlarını bildiklerin i ve onlar a derin saygı gösterdiklerin i öğrenmiştik.

Çarpıcı bir çapraz bağlantı daha var ki, kaydedilmeye değer. Cuenca'd a Peder Crespi'nin koleksiyonunda , üstünde dinozor res mi bulunan bir levha gözüme çarpmıştı. Bir benzerini Dr. Cabre -'nın gravürleri arasında da gördüm. Bu da bizi gerçek bir paradoksla karşı karşıya getirmektedir .

Altmış dört milyon yıl önce dev sürüngenleri n soyu tükenmiş ti. Bilimsel açıdan kanıtlanmış bir olgudur bu. O zamanlar ise ne in san vardı, ne de insan-önces i bir yaratık; gezegenimizde yaşayan memeli türünde n tek canlı sadece sivri burunlu farelerdi .

Yani hiçbir insan, canlı bir dev keleri asla görmüş olamaz. Pe ki, nasıl oluyordu da Ekvator'da Peder Crespi'nin metal levhaları nın ve Ica'da Dr. Cabrera'nı n gravürlü taşlarının üstünde insanön - cesi çağ hayvanlarının resimleri yer alabiliyor?

Dinozorları n ve benzeri hayvanların resimlerine bakılarak sah te eserler ortaya konulabileceği kanıtlanabilir. Çağımızın sahte eser yapımcıları bu dev kertenkeleleri resimli magazinlerde görmüşler -

75

Page 59: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

dir denilebilir . Böyle denilinc e de bu muamm a ortada n kalkmış olacak mı? Hayır , bu sorun daha uzun süre bizi uğraştıracaktır .

Son otuz yıl içinde Dünya'mızı n birçok yerinde , dev keler ka lıntılarını n yanı başında insan ayak izleri de bulundu : Örneğin , Ken- tuck/d e Vernon Dağı'nı n 12 kilometr e kuzeydoğusunda , Teksas't a Glen Rose kasabasını n yakınlarında . Glen Rose'd a Pahuc y ırmağ ı akar; bu ırmağın yatağınd a aynı jeolojik tabaka içinde dev sürünge n ve insan izleri keşfedildi -he m de sadece bir, iki tane değil , düzine lerce.

6

Bu muammanı n çözüm ü için aklı başında insana sadece tek bir çıkış yolu var: Ya dev sürüngenleri n izi ya da insanı n ayak izleri sahtedir . İkisini n bir arada bulunmas ı olanaksız . Peki , nasıl oluyo r da ikisi bir arada bulunabiliyor ?

Glen Rose'da Pahuc y ırmağındak i izlere ilişkin bilimsel kavga, iki üç yılda bir yenide n alevlenir; bu sırada bilim adamlarını n ceph e değiştirmeler i hiç de seyrek görülen hallerde n değildir. Her paleon - tolog , her antropolo g insanla dev kelerleri n yan yana var olamaya cağını bilir. Bu kesin bir kanıdır ; ne var ki bu kesinlik jeolojik taba kaların inceleni p her iki izin yanyan a ortaya çıkmasın a kadar geçer liliğini sürdürebildi .

Glen Rose'da ve buraya komşu Walnut Springs't e böylesi izler den yüzlerce var ve yöreni n yaşlı sakinleri bunları n varlığını dedele rinin zamanında n beri biliyorlar. Bununl a Teksas'ta bazı sahtekâr lar işbaşı yapmışlar demek istemiyorum ; zaten Amerikalıları n birço ğu, özelikle de dinda r olanları , ötede n beri ünlü Evrim Teorisi'n e karşı olumsuz bir tavır içindedirler .

Ne var ki olası sahteciliğ e rağmen , sahici olduklar ı kesin dev sürünge n izlerini n yanında , sahici olduklar ı kesin insan izleri de yer almaktadır . Bu izlerin sahiciliği , jeolojik tabakala r birbiri ardında n parça parça çıkarılıp numunele r taşındıkta n sonra , izlerin bu numu neleri n içinde ortaya çıkmalarıyl a kanıtlanmaktadır .

Öyleyse aksayan nedir? Yanlışlık nerededir ? Bu konud a her yerde , yalnızca hep sahte eserler görenler var. Onlar bu görüşlerin de direnmekle , Dünya'mızd a nice çabalar harcayı p nice özel aletle r kullanara k yeryüzünü n orasına burasın a bir şeyler kazımakta n baş ka yapacak daha iyi bir iş bulamamı ş zavallı çılgınlarda n oluşan bir güruhu n varlığını kabul etmiş oluyorlar . Bu sahtekârla r ordusunun , uğraşların ı nice kuşaklar boyunc a hep sürdürmü ş olmalar ı gereki yor. Sahte ayak izleri hazırlayanları n da, Ekvator'dak i ve Peru'nu n

76

Page 60: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ücra köşelerindek i Kızılderililerl e gizli anlaşmala r yapmış olmalar ı gerekiyor; çünkü ancak bu kadar büyük sayıda sahtekâ r oralard a sa nat eserlerini n üstüne insanlar ı ve dinozorlar ı kazıyabilirdi .

Belki , bunlar sahte miydi , sahici miydi sorusun u gelecek kuşak lara bırakmamı z ve o zaman a kadar da William Shakespeare'i n şu sözüne uymamı z daha yerinde olacaktır : "Yerle gök arasınd a okul lu bilgelerimizi n düşleyebileceğinde n çok daha fazla şeyler vardır. "

K aynakça

1. Kanjilal, Dileep Kumar: Decipherment of the Ouenca Script - Revisited;AnclentSkies, cilt 9, sa.3, Tem-Ağu. 1982. Highland Park, Illinois, ABD.

2. Lechtman, Heather: Vorkolumbische Oberflâchenveredlung von Metali;Spektrum der Wissenschaft, Ağustos 1984.

3. Cabrera, Javier: The Message of the engraved Stones of Ica. Ica, Peru,1988.

4. Charroux, Robert: Das Ratsel der Anden. Düsseldorf 1978.

5. Daniken, Erich von: Beweise - Lokşltermin in fûnfKontinenten. Düsseldorf1977.

6. Dougherty, Cecil N.: Valleyofthe Giants. Clebume, Texas, 1971.

77

Page 61: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

9. Bölüm

FATİHLE R NASIL TANRI OLDU ?

Hıristiyan Sanatçılar Görgü Tanığı Değildiler - Kâşifler ve Tanrılar -

Kargo Tapınması - Vahşi Ormanda Piramitler Kenti -

Teknolojinin Yanlış Anlaşılması - Güneş Tanrısına Kaside - Tulum

'un Antannla- rı - Ejderha Monolit - Gökten Geldiler.

Buraya kadarki sekiz bölüm ü okuyanlar , beni m alışılmışı n öte sindeki yepyeni düşünü ş tarzım ı ya çok beğenecekle r ya da iyice kızıp "böyle şeyler olmaz , böyle şeyler olmamalı! " diyeceklerdi. Olu r mu , olmaz mı?

Moder n ulaşım araçlarıyl a Düny a küçülmüştür . İletişi m araçları da, eskiden bir araştırmacını n ömrünü n incelemey e yetmediğ i şeyleri incede n inceye ele alma olanağın ı sağlamıştır . Benim de amacım , burad a bazı bağlantılar ı pervasızca ama kimseyi incitme den , herhang i bir şeyi zorla kabul ettirmey e kalkışmadan , her çeşi t dogmatik baskıdan kaçınarak ortaya dökmektir .

"Bilim", "bilmek" sözünden gelir. O halde düşünceni n akışınınyeni yönlere çevrilmesini başarmak ne güzel olacaktır .

Herkes bilir ki Nasıralı İsa, iki bin yıl önce Filistin'de vaazlar vermiş, sonunda da insanlar tarafından çarmıha gerilerek idam edil miştir. Bunun böyle olduğunu Eski ve Yeni Ahit'lerin ve Havari ler'in mektuplarını n yazılı tanıklığı doğruluyor. Hıristiyanlık yeryüzünde bütün kıtalara yayılmış, böylece sayıları yüz binleri bulan şa peller, kiliseler ve heybetli katedraller ortaya çıkmıştır. Bunları n içinde göz kamaştırıcı güzellikte yağlıboya tablolar, altın ve gümüş kullanılarak yapılmış Hıristiyan sanat eserleri, Meryem Ana ve çar mıha gerilmiş Isa heykelleri vardır. Kendine özgü müziğiyle, örne ğin Gregoryen şarkıları ya da Johann Sebastian Bach'ın besteleriyle bir Hıristiyan kültürü oluşmuştur .

Yaratıcı güçlerini dinin hizmetine sokmuş bütün bu sanatçıla rın ve bestecilerin, anlatmak istedikleri olayların görgü tanığı olma dıklarını hiç düşündünü z mü? O görkemli katedralleri, kiliseleri ya-

78

pan mimarların , o güzelim mihraplar ı bezeyenlerin , o zarif taht a oy maları yaratanları n hiçbiri ne İsa'nı n doğumun u görmüştü r ne de onu n çağınd a yaşamıştır . Ne Michelangel o ne Sebastia n Bach "son akşam yemeği" ne katılmıştır . Geçtiğimi z iki bin yıl boyunc a yaşa- ıpış sanatçılarda n biri dahi "dağ vaazı"nı dinleyebilmi ş değildir. Bun ların -istisnasız - hepsi aktarılagele n geleneği n aletleri olmuşlar dır .

İsa'nı n kendisi de geride tek bir eşya bırakmamıştır ; dünyanı n hiçbir müzesind e ona ait bir şey yok. Ne bir parşöme n parçasın a bir iki satırcık yazmış , ne tanrısa l ayaklarıyl a bir çamu r tabakasın a basmış , ne de bir yere çağınd a kullanıla n Rom a takvimin e göre tarih atarak el yazısını ebedileştirmiştir .

Bir an için iki bin yıl sonrayı düşüneli m ve o zamanı n arkeolog larını n Hıristiya n kiliselerinin kalıntıların ı topra k altında n çıkardık larını varsayalım . Bu yapılar a ilişkin tarihler i çok sağlıklı biçimd e sı ralayacaklar , sonra da en azında n iki bin yılı aşkın bir zama n dilim i içinde aynı motiflerin kullanılmı ş olduğun u saptayacaklardır . Karşı larına hep çarmıh a gerili, ahırd a doğum yapma sahneleri , saygı n başlarını n etrafınd a kutsallık haleleriyl e melekle r ve havarile r çıka caktır. İki bin yıl sonranı n uzma n bilginleri kuşkusuz çelişkiler de saptayacaklardır . Yukarı Bavyera'dak i bir tanrının-anas ı figürü ile Konya'daki bir Meryem heykeli arasında büyük farklar bulacaklar dır. Vitray ressamlığının eşsiz güzellikteki örneklerine sahip gör kemli bir mimari anıt olan Fransa'da Chartres Katedrali'n i 1992 yı lında yapılmış gösterişsiz bir beton kiliseyle kıyaslamada elbette zorluk çekeceklerdir. Sanatçılar ve mimarlar gerçi bu yapıların aslında aynı şeyler olduğunu, sadece dışavurum üslûplarında farklar bulun duğunu söyleyeceklerdir. Ve bir nokta daha saptanacaktır : Buluntulara dayanarak arkeologlar Nasırah İsa'nın en az iki bin yıl süreyle Dünya üzerinde oradan oraya dolaştığı kanısına varacaklardır; çün kü kültür anıtları bu kadar bir zaman dilimini kapsamaktadır .

Biz Hıristiyanlar bütün bu anıtların nasıl meydana geldiğini biliyoruz. Ama bin yıl sonraki geleceğin insanları acaba bunu hâlâ biliyor olabilecekler mi? İnsanları n ne kadar az şey bildiğini ve yanıl gıların ne kadar çabuk oluştuğunu keşifler çağı göstermedi mi?

Columbus , 1492'de, bugünkü Bahama Adaları'ndan birinin kıyısına çıktığında şunları not etmişti :

"Yerli halk bize seslendi ve tanrıya şükretti. Birkaçı su getirdi,

79

Page 62: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

bazıları da bize yiyecek verdi. Bizlere gökten mi geldiğimizi sorduklarını anlıyorduk."

1

Bunda n otuz yıl sonra , 1519'da , benzeri bir yüzkarası göster i dramati k biçimd e tekrarlandı . Herna n Cortes , on bir gemi , yüz ge mici ve beş yüz sekiz askerle Meksika kıyılarınd a göründü . Niyet i bu ülkeyi istila etmek olan İspanyol , kendisin i görmek üzere toplan mış yerli halkta saygı uyandırma k amacıyla bir topu ateşletti . To pun güllesi Kızılderilileri n başı üzerinde n geçti. Cortes de notların da, yerlilerin ölü gibi yere kapaklandıklarını , yenide n kımıldamay ı göze alıncaya kadar hayli zamanı n geçtiğini kaydeder.

2

Francisc o Pizarr o da Güne y Amerika'd a İnkala r tarafında n ilkin tanrı sanılmıştı.

3 Güne y Deniz i adaların ı keşfeden İngiliz Kap

tan Cook da farklı bir duruml a karşılaşmış değil. Polinezyalıla r onu geriye dönmü ş olan , Rongo ya da Longo dedikleri tanrılar ı sandı lar /

Yerlilerin bu garip davranışlar ı keşifler çağında daha birçok ör nekle belgelendirilmiştir . Kuşkusu z ne Columbu s ne Cortes ne de Pizarr o tanrıydı . Aslında onlar gerçekte n insafsız istilacılardı . Buna karşın yerlilerce tanrı olarak nitelendirildiler . Bu yanılgı nerede n ileri geliyor?

Bugün yerli halkları n bu yanılgını n bedelini pahalı ödediklerin i söylüyoruz . Onlar yurtların ı acımasızc a istila ve talan edenleri n teknolojisinde n habersizdiler . Bu yabana varlıkları , üniformalar ı ve si lahları nasıl açıklayacakların ı kestiremediler . Böylece de istilacıla r yerlilerin tasarım dünyasınd a tanrı mertebesin e ulaştılar. Hepimi z tanrıları n olmadığını , hiçbir zaman da olmamı ş olduğun u biliyoruz . "Tanrılar " kavramı bir yanlış anlamada n doğmuştur .

Bütün bunlar yüzyıllarca önce olmuştu , bugün artık böyle şey ler elbette ki olmaz denilebilir . Acaba gerçekte n olmaz mı? 1945 baharmd a Amerikalıla r Yeni Gine'ni n Hollandi a bölgesind e bir ana üs kurdular . Zama n zaman burada kalan asker sayısı kırk bine kadar çıkıyordu . Sürekli bir uçak trafiği vardı. Bu uçaklar Pasifik'te ki savaş için malzem e taşıyordu . Civardak i vahşi ormanlard a çoğu Papu a olan ilkel bir halk yaşıyordu . Bu insanlar , yabancıları n yap tıkları işleri hiçbir şey anlamada n seyredip durmaktaydı . Ne dünya politikasında n haberler i vardı ne de teknolojiden . Ne var ki Ameri kan askerleri onlara sık sık küçük hediyeler , örneği n çiklet , çikola ta, eski ayakkabı , şişe gibi şeyler dağıtıyorlardı . Bütün bu hediyele rin yerliler arasınd a adı "kargo" idi. ingilizce mal anlamınd a bir söz-

80

Page 63: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

cüktür bu. Papuala r giderek daha da çok kargo istemeye başladıla r ve ormanda n çıkıp havaalanını n kenarın a kadar gelmeyi göze alır oldular . Burada da kocama n gümüş kuşların bulutlar a doğru nası l yükseldiğini gördüler ; bu kuşlar belki de Cennet' e gidiyorlardı . Yer liler , bu cenne t kuşlarını n doğruca kendi bölgelerin e uçmasın ı ve oraya kargo götürmesin i arzuladılar . Bunu n için ne yapılmalıydı?

5

Papuala r bunu n için tıpkı yabancıla r gibi davranma k gerektiğ i kanısın a vardılar. Böyle yaparlars a cenne t kuşları kendiliğinde n on ların yaşadığı bölgeye gelecekti. Heme n hareket e geçtiler ve We- wak Adası' nda pist taklidi uydurm a alanları , tahtada n ve samanda n yapılmış uçaklarıyl a gerçekte n bir hayalet hava limanı ortaya çıkı verdi. Yeni Gine'ni n doğu yaylalarınd a Hollandal ı görevliler uydur ma radyo istasyonlar ı ve yaprakları n kıvrılmasıylâ yapılmış sözde izolatörle r buldular . Tahtada n veya demirde n kol saatleri yapılmış tı, hatta kaplumbağ a kabuğunda n çelik miğferler vardı. Hollandal ı ve Amerikalı subaylar olup bitenler i şaşkınlıkla seyrettiler , bu ara da bir hayli de eğlendiler . Yerliler gördükler i her şeyi inanılma z bir ciddiyet ve tutarlılıkl a taklit etmişlerdi.

6

Alman araştırm a pilotu Hans Bertram'ın , Avustralya'nı n balta girmemiş ormanların a yaptığı zorunl u iniş sırasında atlattığı tehlike li duru m hayli ilginçtir. Bölgeni n Aborigin denile n ilkel yerlileri , onu sırf pilot gözlüğü taktığı için öldürmediler . Yerliler , böyle göz lüğü andırır nesneler i takmış varlıkları bölgelerindek i kaya resimlerinde n tanıyorlardı . Bunlar ana tanrıç a Wandina'n m resimleriydi .

Yüzyılımızı n yirmili yıllarınd a Fran k Hurley , Yeni Gine'd e Ka- irnari köyüne geldiğinde , köy halkı onun deniz uçağını tanrısal bir kuş sanmıştı . Her akşam bir kanoyla uçağın baş tarafın a gelmişle r ve orada bir domuz kurban etmişlerdi .

Yerlilerin bu tür davranışlarına , bugün yalnızca şöyle bir gü lümseyip geçmek istiyoruz. Bu da üstün durumd a bulunmamızda n kaynaklanıyor ; çünkü bilgimiz çok daha fazla. Hıristiya n kültüründen ve ilkel yerli halkları n davranışında n verdiğim örnekleri n karan lık eski çağla ortaklaşa olan yanı nedir ?

Günümüzd e sanat eserleri çoğu kez dinsel motiflerde n doğu yor. İkinci Düny a Savaşı yıllarınd a da duru m farklı değildi; fetihle r çağında da öyleydi. Binlerc e yıl önce de insanları n tutum u yine böy leydi.

8,11 O zamank i inançları , görkemli mimar i anıtlar ,

sunaklar , tapınakla r ve piramitle r yapmalar ı için itici güç olmuştu . O zaman ki sanatçıla r da çoğu kez görgü tanığı değildiler . Taşlarda n yonttuk -

F:6 / Yüce Tann'nı n İzinde

81

Page 64: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

la n heykelleri , kendi yaşadıklar ı dünyay ı değil , gelenekl e aktarılmı ş olan şeyleri anlatsın diye yaptılar .

İşte birkaç örnek: Bugünk ü Guatemala'd a Tikal kentini n harabeleri var. Kentin kuruluş tarihi M.Ö . 1000 yıllarına kadar uzanı yor. Tikal'i n yalnızc a merke z kesimind e üç bin yapı saptanmıştır ; bunla r konutlar , saraylar , yönetim binaları , teraslar , meydanlar , pi ramitle r ve sunaklardır . Bu piramitleri n işlevi neydi? Gözlemev i olarak mı kullanıldılar? Eğer öyleyse , ne diye bunlar ı dar bir alan içinde yanyan a yaptılar ? Acaba anıt mezar mıydılar? Şimdiy e kada r bu piramitleri n içinde hiçbir mezar bulunmadı .

Birbirinde n farklı düşünc e akımların ı temsil eden okullar ola rak mı kullanılıyorlardı? Okul iseler , öğretmenle r nered e öğretiyor , öğrencile r nered e öğreniyorlardı ? Çünk ü piramitlerd e oturulabile - cek yerler pek azdı .

Piramitle r kurba n sunaklar ı miydi? Tikal için söz konus u ola mazdı bu; çünk ü insan kurba n etme törenler i çok daha sonrak i dö nemlerd e başlamıştır .

Yoksa bir hükümda r ailesi bu piramitleri , adlarını n anılmas ı için anıt diye mi diktirmişti ? Bu olasılık da pek tutarl ı değil; çünk ü aynı dönemd e yapılmış birçok pirami t vardır .

Tikal bir zamanla r büyük bir kentti ; miladı n ilk yıllarında yet miş bin insanı barındırıyordu . Bu insanlar a yiyecek gerekliydi , oysa Tikal'da bunlar yoktu. En yakın göl, bugünkü Peten-Itz a gölü kırk kilometre uzaktaydı. O halde bu görkemli kent ne diye böylesine el verişsiz bir yerde kurulmuştu ?

Tikal'da bulunmuş yeşimtaşından bir levhacıktaki on beş Maya yazı işareti deşifre edildi. Levhada şunlar yazılıydı:

"Buraya gök ailesinin hükümdarı indi. "İzninizle ben de şimdi şunu sorayım: Hangi gök ailesi? Yüzyılımızda büyük çapta hac ziyareti yapılan birçok yer orta

ya çıktı; örneğin, Güney Fransa'da Lourdes gibi. Burası niye ünlen - mişti? Çünkü bazı gençler bu kasabada -özellikle de yalnızca bura d a - tanrının anasının kendilerine göründüğünü çok kesin şekilde bildirmişlerdi. Böylesi bir olay bin yıl önce Tikal'da da cereyan et miş olamaz mı? Tikal'da "gök ailesinden" biri gerçekten gökten inmiş, kent de bu yüzden çağının önemli bir ziyaret merkezi olarak hızla büyümüş olamaz mı? Bu göksel hükümdarı n görünümü acaba nasıldı?

82

Bu konud a Tikal'd a buluna n bir kısmı kopmu ş bir dikilitaş belki bize yardımc ı olacaktır . Bu dikilitaş kim olduğu bilinmeye n bir sanatç ı tarafında n tahmine n 2700 yıl önce yapılmıştır . Taşın üstünde kabartm a bir resim vardır , başı kopmuştur . Bu varlığın göğsün e doğru inen iki kolu dirsekte n kıvrılmıştır. Alt kısma doğru bakılınc a omurilik , geniş bir kemer , baldırla r ve ayaklar görülmektedir . Gel - gelelim bu görünüşüyl e resim doğrus u pek bir şey ifade etmiyordu . Kabartmadak i görüntünü n üstünd e buluna n garip giysinin bazı ay rıntıların ı renklendirdik . Gerç i aslında hiçbir şey değişmedi ; fakat boyana n kısımları n görüntüs ü belirginleşti . O zama n ellerin tek par maklı eldivenler e sokulu olduğu açıkça görüldü . Kabartmadak i kişi bileklerind e geniş manşetle r buluna n bir üniform a giymişti. Omuri lik sanılan şeyin de bir hortu m olduğu ve bu hortumu n ucunu n yan taraft a asılı kutuya benzer bir şeyin içine girdiği meydan a çıktı . Ayakkabıla r çizme oldu , bu çizmelerde n yanlar a doğru acayip mar - puçla r çıkmaktaydı .

Bu kabartm a resim , dikilitaşı n sadece orta kısmını gösteriyor du. Taşın sağ ve sol yanları kırılmıştı ; bununl a birlikte kabartmanı n tamamı , bu orta kısımda n daha karmaşı k yapıdaymış, teknik bakımdan daha üstün durumdaymı ş gibi bir izleni m uyandırıyo r insanda . Burad a yüce tanrılarda n biri , kimin ne olduğun u bilmeye n bir insa n tarafında n taşa aktarılara k ebedileştirilmi ş miydi? Bunu yetmiş yıl önce, bir deniz uçağını tanrılaştırmış Yeni Gine insanlarıyla kıyasla yabilir miyiz? Bu kabartmayı yapan sanatçı, belki de taşın üstünd e ebedileştirdiği kimseyi canlı haliyle görmemişti; yarattığı figürü de sadece geleneksel söylentilere dayanarak meydana getirmiş olama z mı? Bu dikilitaş, uzmanlarc a "klasik öncesi" diye sınıflandırılmıştır . Böylece işin kolayına kaçırmıştır .

Tikal'da bulunan diğer bir dikilitaşın üstündeki kabartmada yine kıvrılmış kollar, bileklerde manşetler ve elde tek parmaklı eldi venler vardır. Bu sefer baş, karmakarışık süsleriyle birlikte sağlam kalmıştır. Başta görülen bir miğferle bir surattır. Omurilik sanılan hortum burada da vardır ve boru halinde vücuda sokulmuştur .

Bu şaşkınlık uyandıran resim, binlerce yıl gerilerde kalmış bir dünyaya aittir. Eğer uzman kişiler, burada tanrıların ve yüksek rüt beli rahiplerin betimlenmiş olduğunu söylerlerse kuşkusuz haklıdır lar. Bunlar nasıl tanrılardı? Rahipler nasıl tören kaftanları giyer, na sıl süsler takar, nasıl öteberiler taşırlardı? İnsanoğlu büyük bir taklitçidir; gördüğünün benzerini yapar, ne olduğunu anlamada n da ya par bunu .

83

Page 65: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Başka bir kabartmad a bir rahip tasvirinin üzerind e tanrılarda n biri boşlukta durmaktadır , bu tanrını n da teknik donanım ı vardır . Diğer tanrılar atalarımı z tarafında n hep etrafa alevler saçan yuvar lak şekiller içinde resmedilmiştir .

Yukarıdan aşağıya inen tanrılar motifine pek çok yerde rastla nıyor. Bu da çok norma l diye itiraz edebilirsiniz ; öyle ya tanrılar bu lutlard an gelmezse , başka nerede n geleceklerdi ? İnsanoğl u hep yu karılara bakmış ve kurtuluş u hep oradan beklemiştir . Bu görüş ke sinlikle yerindedir ; gelgelelim burada beni rahatsız eden bir nokt a var, o da bu tanrılardak i teknik donanımdır . Ben ikisini bağdaştıra mıyorum , ya siz?

Berlin Etnografy a Müzesi'nd e tam giriş yerinde birkaç dikili taş vardır; bunlar son yüzyılda Guatemala'd a bulunmuştur . Üzerle rinde kabartm a resimler vardır. Bir tanesi bir kurban sahnesini gös terir , bir rahip kurban edilen birinde n koparıp çıkardığı bir kalbi yu karıya doğru uzatmaktadır . Burada bir insanın eksiksiz görüntüs ü vardır. Taş kabartmay ı yapan sanatçı neyi resmettiğini n bilincinde dir.

Bir sonraki dikilitaşta sahne değişiyor. Rahip elinde yine bir şey tutmaktadır ; ama bu şey daha çok bir yüz maskesini andırmak tadır. Bu sefer tanrısal bir varlık , alevlerden bir hâleyle çevrili hal de, gökten yere inmektedir . Bunda n sonraki sahnede de benzer i bir tablo vardır. Yine etrafı alevlerle çevrili bir figür görülmekt e ve bu figür sahneni n üzerind e boşlukta durmaktadır .

Uzmanla r bu resimleri güneş tanrısını n bir övgüsü , bu tanr ı için söylenmiş bir kaside diye nitelendiriyorlar . Peki , bu resimlerl e büsbütü n başka şeyler anlatılma k istenmiş olamaz mı? Sakın bizler hep belirli bir çerçeve içinde yazılmış şeyleri okuduğumu z ve belirli hedeflere yönelik bir eğitim aldığımız için gözümüzü n önündek i şey leri görmez durumd a olamaz mıyız? Bizler hâlâ sadece aklı başınd a kitaplard a yazılı duran şeylere inanıyoru z ve bu yüzden kendi aklı mızın sesine bile kulak tıkıyor değil miyiz? Ben de gerçekte n saygı n tek bir uzmanlı k alanı içinde yetişmiş olsaydım , herhald e böyle kar şılaştırmalar a kalkışmazdım . Ne yapayım ki böyle bir aykırı davranı şa girişmek zorundayım ; çünkü yalnızca bu kabartm a resimler değil efsaneler de aynı dili konuşuyorlar .

Tulum , Meksika'd a Karayip Denizi kıyısındadır . Belli bir pla-

84

Page 66: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

na göre kurulmuş bir kenttir . Ana caddeleri n hepsi kuzey-güney doğrultusund a birbirine paralel uzanır ve kat kat tapınakları n gö rüntüsü , yeşilimsi mavilikteki denize beyaz ışık kuleleri gibi vurur .

Bugün Tulum ıssız bir harabele r kentidir , turizm bakımında n da ihmal edilmiştir . Tulum'dak i tapınaklar , uzman kişilerin görüşü ne göre , arı tanrıya adanmışlardır . Gelgeleli m buradaki her biri sa nat eseri olan taş kabartm a resimler hiç de bir bal toplayıcıyı göster memekte ; karşımıza hep yüzleri insanı andıra n ve gökten aşağıya uçan varlıklar çıkarmaktadır . Hepsind e de bacaklar yukarıya doğru dur, hepsini n başında miğferler vardır ve hepsi de yeryüzüne iniş halindedir . Tulum ana tapınağındak i kabartm a güçlükle seçilir du rumdadır . Ama buna rağmen havada açılmış bacaklar görülebili yor , ayakkabılar ise dayanak levhası gibi bir şeyin üstündedir . Kol lar dirsekten kıvrıktır , avcunu n içinde tuttuğu nesne de olsa olsa an cak bir uçak kumand a levyesi olabilir. Niteki m sağ ve sol yanlard a stilize kanatlar vardır ve kafasında pike miğferiyle üstündek i giysi, iniş yapan tanrıya mükemme l bir görünüş sağlamaktadır .

Bir an olabilir mi bu? Gözümüzü n içine sokulan şeylere bak mayı unutmuşu z galiba. Ben Tulum'dak i kabartmalard a da yanlış anlaşılmış teknolojiyi gördüm . Hiç şüphe yok ki bu kabartmay ı ya panları n hiçbiri , tepeüst ü bulutlarda n aşağıya uçup gelmiş birini görmüş değildi. Fakat dinsel gelenek ona , bir zamanla r yanınd a akıl sır ermez bir donanım ı olan bir öğretici ustanın göklerden gel diğini öğretmişti . Bu gizemli varlık yine geleceğine dair de söz ver mişti ve insanlar geçmişteki o yüce 'göksel varlığın döneceği günü özlemle bekliyordu .

Meksika'd a Villahermosa'd a La Venta arkeoloji parkınd a ka ba saba , kocama n başlar sergilenir , hepsini n de sımsıkı oturmu ş miğferi vardır. Bunlar birkaç kilometr e uzaklıktak i bir bataklığı n içinde bulunmuştur . Nedir bunlar? Tanrıla r mı? Rahiple r mi? Sa vaşçılar mı? Bilmiyoruz . Aynı parkta ejderha monolit i denilen ka bartma da şaşkınlıkla seyredilmektedir . Burada kafasında miğfer buluna n insan görünüml ü biri , ejderhanı n içinde , kapalı bir yerde oturur durumdadır . Sağ eliyle bir çubuğu kullanmaktadı r ve başının üzerind e dört köşeli bir kutu asılıdır. İnsanlar , alev püskürte n bu ca navarla bir uçan taşıtı mı betimleme k istemişlerdi ?

Bir de 3 numaral ı dikilitaş var. Boyutları 4,27 metreye 2,03 metre. Ne yazık ki bu sanat eserinin birçok parçası ufalanıp dökül -

85

Page 67: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

müş. Buna rağme n üst sağ taraft a kafasınd a miğfer buluna n birini n aşağıya doğru uçtuğ u görülebiliyor . Ayakları yukarıya yöneliktir , el leriyle sanki bir şeyler öğretiyormuşçasına , aşağı tarafı göstermekte dir.

Bizim kiliselerd e aşağıya doğru uçan melekle r de bunda n pek farklı resmedilmi ş değillerdir .

Villahermos a parkındak i 3 numaral ı dikilitaşı yapmış olan sanatçı , bence "tanrısını " iyi gözlemlemiştir .

K aynakça

1. Bitterli, Urs: Die Wilderı und die Zivilisierten. Münih 1976.

2. Sahagun, Bernardino de: Historia general de las cosas de Nueva

Espanhna.

3. Hagen, Victor von: Die Wüstenkönigreiche Perus. Bergisch Gladbach 1979.4. Verne, Jules: Die groBen Seefahrer und Entdecker. Zürih 1974.5. Dâniken, Erich von: DerGötter-Schock. Münih 1992.6. Guariglia, Guglielmo: Prophetismus und Heilserwartungsbewegungen als

völkerkundliches und religionsgeschichtliches Problem; Wiener Beitrâge zur Kulturgeschichte und Linguistik. Viyana, cilt 13, 1959.

7. Hurley, Frank: Perlen und Wilde. Leipzig 1926.8. Delbrueck, Richard: Südasiatische Seefahrt im Altertum; Bonner

Jahrbücher des Rheinischen Laodesmuseums in Bonn. Bonn, sa. 155/156,1955/1956.

9. Laufer, Berthold: The Prehistory of Aviation; Field Museum of NaturalHistory. Anthmpological Series. Cilt 18, sa.1, Chicago 1928.

10. VVılcke, Claus: Das Lugalbanda-Epos. Wiesbaden 1969.11 / Sandars, N.K.: The Epic ofGilgamesch. Baltimore/ABD, 1960.12. Dâniken, Erich von: Der Tag, an dem die Götter karnen. Münih 1983.

86

Page 68: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

10. Bölüm

AKIL ERMEZ TEKNOLOJİLE R

İnka'nın Ötesi - Eski Çağda Beton - Megalitler ve Sihirbazlar - Puma Punku, Başka Bir Dünyadan Bir Panorama - Taşlarda Cümbüş- Binlerce Yıl Öncesinde En Modem Teknik - Kenet Kilitler ve Su Borusu Parçalan - Bilgisayar Duvan - Abydos'a Sıçrama - Btitish Museum'da Tanklar.

Binlerc e yıl önce , hiçbir yazılı belgede nasıl olduğun a ilişkin bilgi bulamadığımı z o gizemli çağda , üstün güçleri buluna n biriler i yeryüzünd e etkili olmuş olmalıdır . Bunları n kim olduklarını , nere den geldiklerin i bilmiyoruz ; bıraktıklar ı izler oradadır , akıl erme z bir tekniği n eserleridi r bunlar .

İnkaları n Sacsayhuama n Kalesi, Peru kenti Cuzco'nu n yakla şık üç bin beş yüz metr e yukarısındadır . Bu kaleyi kuranları n İnka - lar olduğu kesin, çünk ü burad a da onları n büyük ve kenarlard a yu varlak kesme taşları kullana n yapı tarzı göze çarpmaktadır . Bu tar z yapılar , İnka İmparatorluğu'nu n yayıldığı bütü n bölgelerd e görül mektedir . Kaleni n üst kısmınd a heybetli bir taş çembe r vardır. Bu çembe r bir zamanla r takvim işlevi görmüş olmalı. Büyük bir kule nin tabanı da olabilir .

İnka Kalesi'n e sırtınızı dönerseniz , kayalarda n bir labirentl e karşılaşırsınız ; buraya heme n "harabeler " deyip geçemezsiniz . Bura da her taraf , ne olduğu tanımlanamaya n taşlarla kaplıdır ; kimi bü yük, kimi küçük kesme taşlardı r bunlar . Bir yapıda n artakalmı ş taşlar mıdır kestirilemiyor . Önceler i buranı n İnkalar a ait bir taş ocağ ı olabileceğ i düşünüldü . Ne var ki hiç de böyle bir yer değildi, inkala rın birkaç taş ocağı bulunmuştu . Oralard a bambaşk a bir tarzd a çalı şılmıştı.

1

Yarıklara ve delikler e basılarak yukardak i düzlüğe çıkılınc a hiç beklenmedi k bir görünt ü çıkıyor karşımıza , burad a birinci sınıf işçilikle kesilmiş kaya blokları vardır. Bunla r belirli bir düzend e değil dir, bir duvar gibi örülmü ş değildir, istif edilmiş monolitle r de değil dir. Yalçın kayalar adeta birbiriyle kucaklaşmış gibidir. Yontulmu ş kaya kitleleri ne olduğu anlaşılmayan bir tablonu n içinde mozai k

87

Page 69: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

taşları gibi yer almıştır . Bütü n bloklard a taş işçiliği vardır. Hiçbi r bilgiç arkeolo g kalkıp da bana bunları n doğanı n eseri olduğunu , ka yalardak i bu dik açılı kenarlar a bir doğa harikas ı diye bakılmas ı ge rektiğini , yüzeylerdeki özene bezen e cilalamanı n doğa tarafında n yapıldığın ı ve gerçek bîr coşkunu n ürün ü olan bu dev kitleyi bir taş koltuk gibi arazini n ortasın a yine doğa tarafında n oturtulduğun u söyleyemez .

Inka Kalesi'ni n tam arkasınd a işlenmiş monoliti k kayalar bu lunmaktadır , bu da muammay ı biraz daha zorlaştırıyor . Çok güze l kesilmiş taş kitleleri karşısınd a insan şaşıp kalıyor. Hiçbi r yerde sı va veya çiment o gibi kaynaştırm a maddes i yok.

2 Bloklar büyük bir

ustalıkla birbirini n üstün e yerleştirilmiş . Bunu basit aletleriyl e İnka - lar mı yapmış ?

Karşımız a sekiz metr e yüksekliğind e bir kitle çıkıyor , beton dan sanıyorsunuz . Sanki taht a kalıpları birkaç hafta önce sökülmü ş gibi görünüyor . Oysa beton filan değil. Bütü n öteki bloklar gibi bu da granitten . Bu doğal kaya üst tarafında n tanınıyor . Kıl inceliğind e parlak renk farkları taş kitleni n yüzeyi boyunc a uzanıyor . Asıl bü yük parçala r ise çevrede dağılmış halde. Bunlard a yukarıda n aşağı ya inen basamakla r var. Bu da kaya kitlelerini n daha büyük bir tesi sin tamamlayıc ı parçalar ı olduğun u kanıtlamaktır .

Peki , nasıl bir tesisti bu? Bilmiyoruz . Kesin olan nokta , bura da birilerinin kayaları, bizim peyniri kesişimiz gibi kesip biçtiğidir . Yine kesin olan bir başka olgu da, bu akla durgunluk veren taş işçi liğinin, İspanyol fatihlerin Peru yaylasına gelmezden önce varoluşu dur.

Kim olduğunu bilmediğimiz kudretli kimselerin, kocaman ka yaları dilim dilim kesebilecek teknik olanaklara sahip olmaları gere kir. Daha sonraları, çok daha sonraları İnkalar işlenip hazırlanmı ş bu kaya yığınından yararlanmışlardır . Harika biçimde kesilmiş kaya parçalarını , tanrılarına tapındıkları tapınaklar olarak kullanmışlar ; bu tanrılar göklerden gelmişlerdi. Onun içindir ki en yüce İnka'y a hep "Güneşin Oğlu" diye baş eğilmiştir. İnkaların başı da kendini , yeryüzüne bir zamanlar inip insanları eğitmiş o gizemli varlıkların soyundan gelen biri olarak görüyordu .

Kuşkusuz İspanyol istilacılar bu acayip ve şaşkınlık uyandırıc ı kaya kitleleri karşısında afallamışlardı. Inkalardan , bütün bunları n kendi zamanlarında n önce de var olduğunu öğrendiler. Bugün için düzgün kesilip işlenmiş yüzlerce kaya parçasında n oluşan bu muam -

88

manı n rekonstrüksiyon u artık olası değil. Ama hayalgücümüz ü çalış tırırsak burad a bir zamanla r tanrıları n kaldığı büyük bir sarayı , da ha doğrus u bugün "ana-üs " denile n türde n bir yeri gözümüzü n ko layca önün e getirebiliriz .

Aynı dereced e akla durgunlu k veren bir yer de Pum a Punku ; buraSı kullanıla n teknik açısında n çok daha etkileyici. Bugünkü Bolivya'da Titicac a Gölü'nü n yakınınd a dört bin metr e yükseklikte . Bu kadar yüksekliğe çıkmayı göze alan birkaç turist de Pum a Pun - ku'da n pek bir şeyler görmezler ; çünk ü onları daha çok yakında bu luna n ve güneş kapısıyla ünlü Tiahuanaco'y a götürürler . Bu güne ş kapısı üç metr e yükseklikte ve dört metr e genişliktedir , ilginç yanı tek bir monoliti k blokta n oluşmu ş olmasıdır . Kırk sekiz garip figür, ortad a buluna n bir tanrını n iki yanını süsler .

Şimdi hayatt a olmayan Profesö r Schindler-Bellamy , burad a yıl larca çalıştı, bu figürlerd e bir Düny a ve Ay takvimi ortaya çıkardı ; bu takvim , inanılı r gibi değil, yirmi bin yıllık bir zama n çevrimin i kapsıyordu.

3 Başkaları da bu figürlerd e yanlış anlaşılmı ş bir tekno

lojinin şemati k betimlemelerin i gördüler .Beni m Tiahuanaco'y a ilk gidişim otuz yıl önce oldu. O günler

de tek tek monolitle r ağaçsız arazid e orada burad a durmaktaydı ; dü zenli kazılar da tek tük, hem de uzun aralarl a yapılıyordu. Bu işlere ayrılacak para pek yoktu; şimdiye kadar da durumd a hiçbir değişiklik olmuş değildir. Monolitleri n yan taraflarında oluğu andırır derin çizgiler vardı, yukardan aşağıya doğru inmekteydiler . Bir amaca hiz met etmiş olmaları gerekirdi. Bu arada restore etme çabaları oldu ve monolitler de bu çabanın kurbanı oldular. Monolitleri n araların a koca bir duvar diktiler, üzerindeki oluğumsu yarıklar kayboldu.

Tiahuanaco'nu n güneybatı tarafında bir başka dünyanın panoraması gözler önüne serilir; burası Puma Punku'dur . İnsan burad a hayretler içinde kalmayı yeniden öğrenebilir. Gezegenimizd e hâlâ açıklanamamı ş bilmeceler var. Puma Punku'ya giderken yolda kar şımıza diyorit taşından bir blok çıkar. Üzerine pervazlar ve bölme ler oyulmuştür . Bu oyukları n neye yaradığın ı kestiremiyoruz . Uz man kişilerimiz ise, yine klişeleşmiş açıklamalarını yaparak taşın, kurban taşı, bölmelerin de akacak kanın toplanma yerleri olduğun u söylemekten başka bir laf edemiyorlar. Nerede oluklu ve oyuklu bir taş görseler akıllarına kurbandan başka bir şey gelmiyor. Kan ve acıyla kaplı karamsar bir dünya bu!

89

Page 70: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Pum a Punk u ötede n beri hep büyük bir soru işareti olmuştur .1651'de , o zama n La Paz piskopos u olan Antoni o de Castr o y del Castillo , Pum a Punku'nu n Tufan'da n öncey e ait bir yapı olduğun u yazıyor. Ona göre İspanyolla r buradak i taşları bir defa bile yerin den kımıldatamamışlar.

5

Gerçekte n de kımıldatamazlardı . Yukarıda heybetl i terasla r ve platformla r var; en büyüğü kırk metr e uzunluk , yedi metr e genişli k ve iki metr e yükseklikte.

6 Ağırlığı bin ton kadar tahmi n ediliyor .

Devrilmi ş yan duvarları n ve taş zeminleri n meydan a getirdiği bu ka os granit , andesi t ve diyoritte n oluşuyor. Bu sonuncus u yeşil gri renkte , olağanüst ü sertlik ve direnci olası derin katmanlard a bulu nan bir taş kütlesidir . Platformla r ve monolitler , ince bir işçilikl e yontulmuş , perdahlanmı ş ve cilalanmıştır ; hepsi de sanki en mo dern matkaplara , keskilere , frezeler e sahip bir atölyed e işlenmiş gi bidir. Burad a ustaca elden geçirilmiş taşlarda n karmakarışı k bir yı ğın ortalığı kaplamıştır ; bu parça parça taşlar bir zamanla r kuşkusuz bir bütü n oluşturuyordu . Bu taşları n yerli yerinde bulunduğ u binlerc e yıl öncesinin Pum a Punku'su n nasıl bir görünümd e olduğu nu göz önün e getirm e olanağında n yoksunuz . Ancak kullanılmı ş olan teknolojini n bazı örneklerin i gözlemleyebiliyoruz :

1,10 metr e yüksekliğinde bir diyorit blok,var . Yukarda n aşağı ya inen derin bir oyuk çizgi göze çarpıyor, bu çizginin üstünde bir kaç santimetre aralıklara delikler sıralanmış. Diyorit denilen taşla rın üstünde kemikle, odunla, kumla, iple, çakmaktaşıyla, bakırdan veya demirden bir aletle delik ya da oluk açılamaz. Öyleyse burad a nasıl bir matkap ve freze kullanılmıştır ?

Başka bir bloğun uzunluğu 2,78 metre, eni 1,75 metre yüksek liği ise 88 santimetre . Toplam altı yüzeyi büyüklü küçüklü başka yü zeylere bölünmüş, her biri başka bir düzlemde. Birbirinden farklı pervazlar, şeritler, dörtgenler ve kareler var.7

Bugün böylesine kusursuz bir işçilik için çelik frezeler ve geliş tirilmiş matkaplar kullanmak gerekmektedir. Önceden hazırlanmı ş şablonlar taş yüzey üzerine konulmaktadır , çünkü modelden en kü çük bir sapma , yapılmak istenen i işe yarama z hale sokuverir . Peki , kimdi bu taş işçiliğinin planlayıcıları, kimdi bunların teknik ressam ları?

Ya o prefabrik diyebileceğimiz önceden hazırlanmış yapı par çalan? Ana yüzeylerinde frezelenerek açılmış iki delik buluna n bloklar vardı. Bu delikleri n arkalarınd a küçük dörtgenle r bulunu -

90

yordu. Dörtgenle r çengelli kilitleri hatırlatıyor , ikisi karşı karşıya getirilinc e bloklar birbirlerin e kenetleniyordu .

Bütü n bu taş işçiliği asla bir boş vakit uğraşı olamaz . Yapılan lar bir bütünün , çok büyük bir yapını n parçalarıdır . Her parçanın , karşılığı olan eşine tastama m uyması gerekir. Bunu n için de gelişti rilmiş bir aygıt aracılığıyl a kusursu z kalıplar hazırlanmas ı zorunlulu ğu vardır; ancak bu sayede taşta n kilitler ve kilit yuvalarının bir kilit leme sırasınd a parçalanmas ı önlenebilir .

Bir uygulama denemes i yaptık ve bilgisayara bu prefabri k nite likteki yapı parçalarında n üçün e ilişkin verileri verdik. Sonra da bil gisayarda n hangi parçanı n hangi parçay a uyduğun u saptamasın ı iste dik. Ve ne gördük.. . bilgisayar parçala n tek tek yıldırım hızıyla bir araya getirdi. Oluklarl a raylar , girintilerl e çıkıntılar birbirini n içine tastama m geçti , böylece öncede n hazırlanmı ş parçalarda n bir duva r oluştu . Har ç yoktu , eksik ya da fazla bir parça yoktu ve deprem e karşı da dirençliydi .

Bir şey daha var: Heybetl i platformları n başlangıçt a tahtada n veya bakırda n kenetlerl e birbirin e tutturulmu ş olmalar ı gerekir deni yordu. Oysa her iki madd e de bu kadar büyük ağırlığın basıncın a da yanamaz . Unutmayalı m ki dört bin metr e yükseklikt e bulunuyoruz . Geceler i ısı sıfırın altına düşerke n gündüzler i bunaltıc ı sıcak oluyor .

Otuz yıl önce Puma Punku'd a fotoğraflar çekmiştim ; bunları n arasında yakındaki Tiahuanaco'd a yere sokulu birkaç boru parças ı da vardı. Bu borular sanki fabrikadan çıkmış gibi görünüyorlardı . Bunların su boruları olduğu söyleniyor. Diyelim ki öyledir, bu du rumda alttaki parçanın asıl su borusu olması gerekir. İki tane çifteli borunun yan yana konulması nasıl garip bir planlamanı n sonucudu r acaba? Daha büyük çaplı tek bir boruyla su nakli daha kolay olmaz mıydı? Ne diye yan yana iki boru kullanılmıştı ?

Peru kenti Cuzco'da ve Bolivya'da Puma Punku'da görülen taş işçiliği hiçbir yerde benzeri bulunmayan bir teknolojinin varlığını ka nıtlamaktadır . Arkeologlar Puma Punku'nu n 600 yıllarında, Titica - ca Gölü dolayında yerleşmiş bir Kızılderili boyu olan Aymaralar ta rafından kurulduğunu kesin bir dille belirtiyorlar. Gelgelelim, bir nokta bu sayın bayların gözünden kaçmış. Aymara boyu maden kul lanmayı, hele bakır ve demiri işlemeyi bilmezdi, yazıdan ise hiç ha berleri yoktu.

Kimse kalkıp da buradaki çalışmaların belli bir projeye göre

91

Page 71: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

yapılmadığın ı söyleyemez. Öncede n hazırlanmı ş parçala r bunu n kanıtıdır . Detayları n işlenmes i ise ileri bir teknolojini n varlığım açıkça ortaya koyuyor . Bu nitelikt e planlamala r bir yazını n kullanı mını zorunl u kılar. Burad a düşünülecek , hesaplanaca k ve kâğıd a dökülü p saptanaca k yığınla işçilik örneği var; en azında n taşçı us taları n nered e oyuk yapacağını , nereye pervaz yontacağın ı bilmes i gerekir , bunlarım a yazılmış bir model olmada n gerçekleştirilmes i olanaksızdır .

Gözle r önünd e yatan işlenmiş parçalar , Aymara boyun u bu ya pıları n kurucus u olarak göstere n görüşü çürütmektedir . Çok dah a sonralar ı Aymarala r bu harabeler e gelip yerleşmiş olabilirler ; ama asıl Pum a Punku'nu n onlar tarafında n kurulmu ş olması düşünüle mez. Çünk ü çok basit bir formül var ortada :

Planlam a artı aritmeti k artı geometr i artı prefabri k yapı parça ları artı çelik sertliğind e aletler artı metal kenetle r artı çok ağır maddeleri n taşınması , bizim bugün sahip olduğumuz a denk bir tek noloji sonucun u verir .

Peki , bu kenti n kurucus u olarak kimi düşünebiliriz ? Kızılderili lerin gelenekse l söylentiler i Pum a Punku'nu n tek bir uzun geced e tanrıla r tarafında n inşa edildiğin i söylüyor. İnsanla r bu işe katılma mışlar.

8

Tanrıla r tarafında n mı?Nasıl tanrıla r tarafından ? Han i şu insanlığı n geleneksi söylen

tilerind e hep sözü edilen gizemli öğreticile r miydi bunlar ? Uzayda n gelmiş bu varlıklar, bu dünyadışıla r mı taşlarla uğraştılar , onları iş lediler ?

Elbette ! Biz insanla r önümüzdek i bin yıl içinde Ay'a ve Mars' a yerleşecek olursak , yapı planlarını , aletleri , şablonlar ı ve plastik maddeler i komşu gezegenler e taşıyacağız . Bunlar a küçü k makineler i de katabiliriz ; ama kesinlikle profil demiri götürmeyiz . Ay'da ve Mars't a taşlarda n yararlanırız , onları işleriz; çünk ü taş malzemes i her taraft a elimizin altınd a olacaktır , üstelik ideal bir hammaddedir . Soğuğa ve sıcağa karşı bizi korur ; uzamas ı kısalmas ı yoktur ; ayrıca ateşe karşı dayanıklıdır . Radyasyonda n korum a işini çok iyi yaptığı gibi yıldırım a karşı da izolatördür . Komş u gezegen lerde de taşları kullanırız .

Bolivya yaylasından Abidos'a bir sıçram a yapıyorum ; buras ı Eskiçağ'ı n başlarınd a tüm Mısır'ı n en öneml i mezarla r beldesiydİ . Tanrı Oziris'i n sözde mezar ı buradadır . Niye 'Sözde mezar"? Bu

92

tanrı efsaneye göre paramparç a olmuş ve parçalar ı tüm Mısır' a dağılmış. Yalnızca kafası Abidos't a gömülmüş .

Oziris de taşçağı insanların a çeşitli şeyler öğretmi ş o göksel öğ reticilerde n biriydi. Eski Mısırlıla r tanrılar ı Oziris'e bir anıtmeza r yaptılar . Mezarı n monoliti k kalıntısı tapına k duvarını n arkasınd a bir çukuru n içindedir , tapınağı n kendisinde n sekiz metr e daha aşa ğıda bulunmaktadır . Bu harabeleri n kaç bin yıldan beri çölün kum- larınc a örtüldüğün ü kimse söyleyemiyor; ama herkes arada n geçen bunc a bin yılın buradak i monolitler e hiçbir zarar veremediğin i göre biliyor. Taşlar yepyeniymi ş gibi görünüyor . Heybetl i istinat duvarla rı ve döşem e kirişleri çukuru n içinde sanki İngiltere'd e Stonehen - ge'den ithal edilmiş gibi duruyorlar .

Taş işçiliğindeki özenli incelik tıpkı İnkalar' m uzak ülkesindek i gibi. Kıtalararas ı çalışan bir usta eğitme n mi?

Antik Çağ tarihçis i Sicilyalı Diodor , birinci kitabında , eski tanrıların Mısır'd a birçok kent kurduğunu , Hindistan'dak i kentleri n de onları n eseri olduğun u ileri sürer. <

9> Bence buna Güne y Amerika' -

daki kentler i de katmalı .Diodor'u n zama n bakımında n verdiği bilgi nasıl ?"Oziris ve İzis'ten İskender'in egemenliğine kadar on bin yıldan

fazla zaman geçtiğini söylüyorlar - bazıları ise bu sürenin 23.000 yıl dan ancak biraz daha az olduğunu yazıyor."

Abidos't a bir tapınağı n süs kuşağınd a buluna n garip hiyeroglif ler şaşırtıcıdır . Burad a helikopter e benzeye n bir şey görülmekte ; ay rıca hücu m botu gibi bir şekil ve tankı andırı r bir taşıt resmi göze çarpmaktadır . Uzmanlar , bu resimleri n iki ayrı hiyeroglif metini n birbirin i üstün e yazılmas ı ve bu yazılmanı n eski meti n kazınmada n yapılmas ı sonuc u tesadüfe n oluştuğ u görüşündeler.

1 0 Oysa tapına k

kirişlerind e böyle bir duru m hiç de göze çarpmıyor ; ama ben yine de sayın uzmanlar a itiraz etmek niyetind e değilim .

Buna karşılık gerçek zırhlı arabalar , British Museum'd a gören leri şaşkına çeviriyor . Bunla r için koçbaşında n başka bir şey deği l denildiğin i işittim . Kent surları m yıkmad a kullanılırlarmış . Hayd i öyledir diyelim; ama bu tokmaklam a aygıtını n naml u diyebileceği miz parçası niye yukarıya çevrilidir ? Tokmağ ı yukarıya çevrili koç başı olur mu? Bu durumd a bütü n kinetik enerji havaya uçma z mı? Ya koçbaşı denile n bu aygıtın altınd a koşacak olan cesur adamla r ayakların ı nasıl koruyacaklar ?

Kesin bir olgu var ortada : Doğr u dürüst bilgiye sahip bulunma -

93

Page 72: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

dığımız uzak geçmişimizde , tekniğin evrimin e de, gelişim tarihin e de uymaya n teknolojile r var olmuştur . En mükemmeli , önce var ol muştu ; oysa tam tersi olması beklenirdi .

K aynakça

1. Dâniken, Erich von: Reise nach Kiribati. (Kiribati'ye Yolculuk, Cep Kitapları,

istanbul, 1985)

2. De la Vega, Garcilaso: Primera Parte de tos Commentarios Reales, Madrid

1973, ve Historia General del Peru. Segunda Parte. Madrit 1722.

3. Schindler-Bellamy, H.S., und Allan, P.: The Great Idol of Tiahuanaco.

Londra 1959.4. Tschudi, Johann Jakob von: Reisen durch Südamerika. Leipzig 1869.

5. De Castro y del Castillo, Antonio: Teafro Eclesiastico de las /g/es/a s de

Peru yNueva Espaha. Madrid 1651.6. D'Orbigny, Alcide: Voyage dans l'Amerique Mâridionale. Paris 1844.

7. Stübel, Alphons, und Uhle, Max: Die Ruinenstâtte von Tiahuanaco im

Hochland des alten Peru. Leipzig 1892.8. Cieca de Leon, Pedro: La Chronica del Peru. Anvers 1554.

9. VVahrmund, Adolf: Diodor von Sicilien. Geschichts-Bibliothek, 1. Cilt,

Stuttgart 1866.

10. Haase, Michael: Geheimnisvolle Hieroglyphen? Die Darstellung zvveier

Königstitulaturen im Sethos-Tempel von Abydos; G.R.A.L. sa. 2/1992 .

Berlin.

94

Page 73: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

11. Bölüm

AZTEKLERİ N BÜYÜKKENT İ

Üç Bin Yıllık Büyükkent - Tanrıların Görkemli Yolu - Güneş ve Ay Piramitleri - Her Tarafta Uçan Yılanlar - Mikadan Mahzen Çatısı - İzolatör Niye? - Taşlarda Bir Güneş Sistemi.

Bugünk ü Meksik o kenti -Birleşmi ş Milletle r uzmanların a gö r e - yirmi milyon nüfusuyl a Dünya'nı n en büyük kentidir . Dumanl a kaplı bir fanusun altınd a soluk almaya çabalar ve yılda yüz bin ölüm olayıyla en yoğun çevre kirliliğini temsil eder. Bu haliyle çoğu kez, Mayaları n ve Aztekleri n torunlar ı olan kent halkı, kaderc i bir umursamazlı k içinde ciğerlerin i zehirli havaya mahvetmey e kara r vermiş gibi bir izleni m uyandırmaktadır . Sanki eski tanrıla r bu ölüm kurbanların ı istiyorlar .

Sabahı n altısında n geceni n geç saatlerin e kadar , insand a sinir bırakmayan bir klakson konseri sürüp gider. Otuz binden fazla oto büs mavi-kara egzos dumanı koyverir; bu dumana karşı ıslak men diller bile para etmez. Mavi üniformalı yirmi bin kadar polis acı acı düdük öttürüp güney insanlarına özgü gevşek kol hareketleriyle bin lerce taşıttan oluşan trafik selini kontrol altına almaya çabalar . Ama bu trafik seli geniş otoyollara rağmen giderek düşen bir tempoyla sürüklenip durur; yüzyıl öncesinin at arabası hızından daha yavaş bir hıza ulaşır. Bu sevimli kent azmanmda ışıklar ikide bir sö ner; telefon şebekesi aşırı yüklüdür, öyle ki bir yere telefon etme k kumarda kazanmak gibi tümüyle şans işidir. İçme suyu klor kokar ve içine ne oldukları kestirilmeyen daha başka kimyasal maddele r karışmıştır - insan burada savaşsız da ölebilir.

Meksiko kenti pek çok kültür etkinliği sunar. Chapultepe c gibi büyük parkları, görkemli müzeleri vardır; özellikle antropoloji mü zesi görülecek yerdir. Bunlara operasını ve yığınla sinemasını da ka tabiliriz. Tüm parıltısryla yükselen lüks otellerin yanında perişan ku lübeler yer alır ve Ortaçağ katedralleriyle kiliselerinin önündeki di lenciler kaldırım boyunca sıralanır. Kent bir zıtlıklar labirentidir .

95

Yalınayak insanlar teneke , karton , otomobi l lastiği , tahta ve demi r kazıklarda n yapılmış gecekondulard a oturur . Burada» tekila da içi lir, erkekliği öldüre n ucuz şnaps türü pulque de. Bazı caddelerd e ise sıra sıra süper butikler vitrinlerind e dünyanı n dört bir tarafın dan gelme değerli malları sergileyerek insanları n başını döndürür .

Meksiko kentin de oturanları n hepsi , nasıl tarihle yüklü bir yer de yaşadıklarını n farkınd a mıdır bilmem . Çünk ü burada bir zaman lar Aztekleri n büyük kenti Tenochtitla n bulunuyordu ; kocama n kapılarını n önün e 15 Kasım 1519'da İspanyo l istilacı Herna n Corte s ordusuyl a gelip dayanmıştı .

O zamanla r bu kent gümüş parıltıla r saçan bir gölün kıyısın- daydı; sabah güneşini n ışıkları altında gizemli tapınakları , saraylar ı ve piramitleriyl e göz kamaştırırdı . Birbirinde n güzel yetmiş bin ko nut vardı burada , her yanında n zenginlik fışkırırdı .

Aztekleri n Tenochtitlan' ı Meksika hükümetini n siparişi üzerin e Ressam Diego Rivera tarafında n olağanüst ü güzellikte bir duvar tab losund a betimlenmiştir . Aztekleri n İspanyolla r

gelmezde n önceki ya şayışını gösteren freskler , bugün Meksiko kenti hüküme t konağını n iç avlusunu süslemektedir . Bunlard a Mayalar'ı n tanrısı Kukulkan'l a özdeş olan Quetzalcoatl'ı n ortaya çıkışını gösteren sahnele r de var dır. Bu resimlerd e tüylü veya uçan yılanlar geleneksel söylentileri n naklettiğ i gibi gösterilmiştir . Tanrı Quetzalcoat l mavi ufukta mağru r bir hükümda r gibi tahtmd a oturmaktadır . Yılan biçimli göksel taşıtı na binmiş uçmakt a ve sol elinde insanla r üzerindek i egemenliğin i sağ layan anahta r olan asasını tutmaktadır . Aşağıda ise, basamakl ı pira midin dibinde rahiple r beyazlar giyinmiş çömezler e ders vermekte dir.

Yaklaşık beş yüz yıl önce Herna n Cortes , Tenochtitlan'da n kırk kilometr e uzakta üstünü yaban bitkiler kaplamış birkaç küçük tepeni n yanında n geçti. Bu tepeleri n altında neyin saklandığında n haberi olmadı . Burası eski Meksika'nı n en heyeca n uyandırıc ı bü yük kenti Teotihuacan'dı.

1

Aztekleri n zamanınd a Teotihuaca n çokta n harabey e dönüş

müştü . Aztekler buranı n eski tanrılar a ait bir mezarlık olduğun u sa

Page 74: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

tanrıçası , yıldızlar örtüsü tanrısı , öğretici usta Quetzalcoat l ve yağ mur tanrısı Tlaloc. Bu göksel konsorsiyu m insanı n doğuşu konusu nu görüştü. Sonra toplantıy a katılanla r beyaz tebeşirler i süründüle r ve çok değerli tüyden giysilerine sarındılar . Bu sırada öteki tanrıla r "tanrıla r fırınını" tutuşturu p çok büyük ve alevler saçan bir ateş yak tılar. Sonra da tanrıla r bu ateşleri n ve dumanları n içinde göklerd e gözden kayboldular .

Ama tanrıla r uzaya hareke t etmezde n önce , dev boyutlu bir kenti n yapımı için planlar bırakmıştı . Bunlar , ancak bugün yavaş ya vaş anlamay a başladığımı z planlardı .

Teotihuacan'ı n inşası için projeler çizmiş olan o rahip mimarla rın kim olduğun u kimse bilmiyor . Bilinen kesin nokta Teotihua can'ı n Meksika yaylasında en eski uygarlık olduğu ve kuruluşun a başlanmasını n M.O. 1000 yılına kadar gerilere uzandığıdır . O za manla r Avrupa'd a eski Roma henüz yoktu. Roma iki buçuk yüzyıl sonra kurulacaktır . Uzak Mısır'd a 21. haned an egemendi , Yunanis tan'da ise klasik Hele n tanrılar ı devri başlamıştı ve Eski

Ahit'e gö re, yeni yetme delikanl ı Davut tam o sıralarda Dev Golyat' ı yenilgi ye uğratmıştı .

Roma gibi Teotihuaca n da bir günde doğmadı . Arkeologla r beş ayrı inşaat dönem i saptamışlardır . En parlak çağını 600 yılların da yaşayan Teotihuacan'ı n o günlerd e nüfusu iki yüz bine yaklaşı yordu .

Yüzyılımızdak i büyük kentler e bakarak , kentleri n düzensiz , alt yapısız ve vahşice yayılabildiğin i öğrenmi ş bulunuyoruz . Burada ise ilk kurula n yapılarda n başlamak üzere kusursuz bir planlamayl a

karşılaşıyoruz ; kent büyüdükç e bu plana hep uyulmuştur . Bin yıl uzun bir zamandır ; bugünü n kent yönetimler i şimdiki planlarını n böylesine uzun bir zaman sonra dahi aynen uygulanabileceğin i an cak düşlerin de görebilirler .

Bir süre Teotihuacan'd a kazıları yönetmi ş buluna n arkeolo g Bayan Laurett e Sejourn6 , bu yüksek kültürü n kökenlerini n asla çö zümlenemeyece k bir bilmece olduğun u belirtmiştir . Bu arkeolo g "nereden " diye soruyordu , "böyle bir planlamay ı gerçekleştirebilmi ş

4

nıyorlardı . Buna rağmen Aztekleri n Teotihuacan'ı n doğuşun a ilişkin bir efsanesi vardır.

2'3

"Gece vakti, güneş henüz doğmamışken tanrılar Teotihuacan de

nilen yerde toplantı yaptılar."Tanrıla r meclisi dört üyeden oluşuyordu : Yıldızlar göğünü n

%

olan bu kadar üstün düzeyde bir zekâ nerede n gelmiş olabilir?"

Bu bilinmeye n esrarengi z planlamacıları n ve mimarları n kim olduklar ı bilinmediğinde n onlara kenti n adına izafeten "Teotihuaca - nos" denilmektedir .

Kuzeyde n güneye uzana n kırk metre genişlik ve üç kilometr e

F:7 / Yüce Tanrı'nı n İzinde

97

Page 75: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

uzunlukt a görkemli bir cadde vardır. Buna "Camin o de los Muer - tos" (Ölüler Caddesi ) deniliyor . Burası süslü bir yoldur; sağda ve solda piramitlerl e tapına k platformlar ı sıralanır . Kuzey tarafınd a bulvarın otuz metreli k bir eğimi vardır; öyle ki güneyde n baka n kimseyi göz aldanmasın a uğratır , görkemli cadde sanki göğe uzanı - yormuş gibi bir izleni m uyandırır . Caddeni n alt ucund a duran kim se, eşit basamakl ı sonsuz bir merdiven görür , bu merdive n üç kilo metre sonra Ay Piramidi'n e kavuşmaktadır .

Buna karşılık Ay Piramidi'ni n önünde n bakan kimse karşısın da ip gibi dümdü z uzana n bir cadde görür; basamakla r ise sihirl i bir el tarafında n silinivermiştir .

Teotihuaca n kentini n esrarengi z planlamacıları , resmi ekolü n görüşün e göre , Taş Çağı insanlarıymış. Günümüzd e herhang i bir yol mühendis i size, 3 kilometreli k bir caddenin ; hiç değişmeye n be lirli aralıklarl a altı basamak ve bir platform, ardında n tekrar altı ba samak ve bir platfor m oluşturmak ; sonra da sürüp gitmiş bu basa- mak-platfor m düzenin i yokuşun üst başında , santimetr e sektirme den dev bir piramitl e sona erdirme k suretiyle yapılmasının nasıl zor bir iş olduğun u söyleyebilir. Hiçbi r basamakta , hiçbir platformd a ve hiçbir ara mekând a en küçük bir kayma yoktur. Ve bunlar Taş Çağı'nı n planlamasıymı ş ha? Bilgeliğin en son mertebes i olabilir bu görüş .

Camino de los Muertos, yani Ölüler Caddesi, Ay Piramidi'ni n önünde sona erer; burası 150 x 200 metrelik bir tabana oturan, basamaklarla yükselen bir yapıdır. Taban yüzölçümü iki futbol saha sından daha geniştir. Yapı beş ana terasla kırk dört metre yüksek liktedir. Ortada bulunan geniş bir merdiven en yukarıdaki platfor ma çıkar; burada bir zamanlar altından bir tanrı heykeli parıltıla r saçmış olmalı .

Ay Piramidi'nde n bakılınca sol tarafta, Orta Amerika'nın en büyük anıtsal mimari eseri Güneş Piramit'i yükselir. Bu piramidi n taban boyutları 222 x 265 metredir ve Ay Piramidi'nde n yirmi met re daha yüksektir. Bununl a birlikte en yukardak i platformda n bakı lınca, sanki Güneş ve Ay piramitleri eşit yükseklikteymiş gibi bir iz lenim uyanmaktadır. Bu göz aldanması görkemli caddenin eğimin den ileri gelmektedir .

Teotihuacan'ı n Güneş Piramidi hacim bakımından Gize'dek i ünlü Keops Piramidi'nde n daha büyüktür. Tuğla ve taştan kitlesi bir milyon tondan fazladır. He r iki piramidin dış cephelerine sert bir sı-

98

va sürülmüştü r ve bu sıva renklidir , değişik renklerd e parıldar . Gü neş Piramidi'ni n tepesind e altın ve gümüş kaplamal ı bir tanrı heyke li varmış. İspanyo l istilacılar geldiklerind e bu heykel yerindeymiş ; Meksika'nı n ilk piskopos u Fransiske n keşişi Juan de Zumarraga , bu dev heykeli kırdırıp erittirmiş . Altın , tanrılarda n çok daha önemliyd i

Ölüler Caddesi'nd e ayrıca tepeleri kesik, küçük piramitler , platformla r yer alır; bunları n üstleri tüylü yılan , maymun , jaguar , el lerinde ne olduklar ı tanımlanamaya n cisimler tutan veya sırtlarınd a kanatla r olan rahip kabartmalarıyl a bezenmiştir .

Teotihuacan' m üçünc ü büyük yapısı , içinde Ouetzalcoat l Tapınağı buluna n kaledir. Aslında buraya kale denilmes i bence anlamsız; çünkü buranı n kale sözcüğüyle anlatılma k istene n tesisle bir ilgi si yok. Teotilhuaca n Kalesi'n i gerçek bir kaleye benzetmek , bir Hin du tapınağın ı Frankfur t tren garına benzetme k gibi bir şey oluyor . Kuşkusu z bütün bu adları n burayı kurmuş olanlarl a bir ilgisi yok. Güne ş ve Ay Piramid i adını bizler koymuşuz; kale ve Ouetzalcoat l Tapınağ ı adları da bizim yakıştırmamız . Burayı kuranların , bu gör kemli yapıların a nasıl adlar verdikleri konusund a ise hiçbir bilgiye sahip değiliz .

Kale denile n bu yapının yan uzunluğ u dört yüz metredir . Ku zey, güney ve batı yanlarınd a eskiden dört pirami t varmış; onlarda n günümüze sadece parçalar kalmıştır. Ouetzalcoatl Tapınağı, bir yı ğın kabartma resimle süslüdür. Tüylerle donatılmış yılanlar uzanıp duran süs kuşağında kıvrılmakta, kötü cinlerin maskeleri andıra n suratları merdiven duvarlarından ve kabartmalarda n bakıp durmak ta, yılan gövdeleri tapınağın duvar dipleri boyunca uzanmaktadır . Tüylü kocaman yılanların başları stilize ışınlarla kuşatılmıştır; yüzle ri, alev püskürten ejderhalar gibi görünmektedir . Eski Çin'de de, tanrılar alev püskürten ejderhalarla gökten iniyorlardı .

Bugün güneşin çiğ ışığı altında beyaz-gri-kahverengi görünen ler, bir zamanlar gökkuşağının ışıldayan renkleriyle parıldıyorlardı . Her tanrının kendine özgü rengi vardı; kabartmalar da yalnızca süs değildi , dinsel bildirilerd e bulunmalar ı için yapılmışlardı .

Ouetzalcoatl Tapınağı'ndaki süs motifleri, kanatlı yılan-tanr ı simgesinin Aztekler ve Mayalar çağından çok önce de bilindiğini ka nıtlıyor .

Görkemli caddenin iki yanında sıralanan platformların ve piramitlerin ardında bir zamanlar binalar bulunuyordu; bunlar bugün

99

Page 76: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

konut olarak kullanılıyor. Burada otuz odalı komple konut bloklar ı var; yüz yetmiş beş odalı olanlar ı da meydan a çıkarıldı . Dah a kü çük tapınakla r ve tapınm a yerleri olduğu gibi , mükemme l su tesisa tı buluna n dev boyutlu konutla r da var. Ortaya çıkarıla n bulgular , kentte her el sanatı için ayrı bölgeleri n bulunduğun u gösteriyor . Be lirli bir bölgede çömlekçiler , bir başka bölgede taşçılar , bir diğerinde dokumacıla r çalışıyormuş . Kentin bütün bölümler i birbirin e ip gibi dümdü z uzana n caddelerl e bağlanmıştır , bu yolların istisnası z hepsi birbirleriyl e dik açılar yaparak kesişmektedir . Teotihuacan , Orta Amerika'nı n New York'uydu .

Birkaç yıl önce Meksikal ı bir dostu m o sırada keşfedilmiş olan garip bir şeye dikkatim i çekmişti . Teotihuacan'ı n çevresindek i tepe lerde , yamaçlard a ve dağların doruklarınd a arkeologla r belirli nok talarda kaya yarıkları bulmuşlardı ; buralarda n çekilecek çizgile r kenti n üzerind e bir ağ şebekesi oluşturuyordu . Bir gözlemci , baha r gündönümünde , 21 Mart't a Güne ş Piramidi'ni n tepesinde n batıya bakarsa , güneşin ufukta işaretlenmi ş belirli bir taşın hizasınd a battı ğını görmektedir . Benzeri nitelikt e işaretler , on dört kilometr e batı da Cerro Chiconautla'd a ve otuz beş kilometr e ötede bulunmuş tur.

5 , 6

Büyük piramidi n altındak i bir koridorda n dört odaya gidilmek tedir; buraya "Kutsal Mağara" deniliyor. Arkeologla r yapını n tümüyle bu kutsal mağaranın üzerine inşa edildiği görüşündeler; çün kü burası ölüler evrenine girişi gösteriyor, aynı zamanda Orta Ame rika'nın merkezi sayılıyor; buraya gelenler hacı oluyor. Bunun bir nedeni olmalı !

Güneş Piramidi'ni n uzağında olmayan bir yerde, toprak altında odalar keşfedildi; burası turistlerin ziyaretine kapalı tutulmakta dır. Yeraltındaki bu odaların bir sırrı var, gerçek bir muamma bu; uzmanlarımız ise bu konuyu konuşmaya hiç yanaşmıyorlar. Bu odalar kalın bir mika tabakasıyla izole edilmişlerdir. Bundan daha gi zemli bir şey olabilir mi?

Bir mahzen damı düşünün, önce taştan bir çatıyla örtülmüş . Sonra on beş santimetre kalınlığında mikadan bir tabaka daha var.

bakaları bulunmuştur . Bir kalyum-aluminyumhidrosilika t karışım ı olan mikaya , özellikle yüksek dağlarda graniti n yakınlarınd a rastlanır. Biz İsviçreliler onu Gotthar d Dağları'nda n tanırız . Büyük oran da mika, yeryüzünd e Hindistan , Madagaskar , Güne y Afrika , Brezil ya'da ve Kayalık Dağlar'd a bulunur . Az miktard a da İsviçre'd e ve Tirol Alpleri'nd e vardır. Buna karşılık Orta Amerika daha çok vol kanik kütlelerde n oluşmuştur . Günümüzd e Meksika mika ithal et mek zorundadır ; çünkü bu maddeni n sahip olduğu bazı nitelikle r onu dünyamızd a adeta vazgeçilme z yapmıştır . Hem çok dirençlidi r hem de elastikidir . Sekiz yüz santig'rat derecey e kadar ateşe dayanır; aynı zamand a ani ısı dalgalanmalarında n hiç etkilenmez . Mika bitkilerin , hayvanların, mikroorganizmaları n ölmesi ve buna yağ mur suyunu n katılmasıyl a toprakt a oluşan her çeşit organik nitelikl i asitleri n etkilerin e de bağışıktır. Ayrıca elektriğe karşı da mükem mel bir izolatördür . Mika plakalar ı bir kitabın sayfaları gibi ince yap raklar haline getirilebilir , incecik mika tabakalar ı hem saydam hem de ateşe dayanıklı olduklarında n yüksek fırınları n pencerelerin e ko nulur. Elektroteknikt e mikada n radyo ve televizyo n lambalarınd a izolatö r olarak yararlanılır . Transformatörlerd e ve radarlard a da kullanılır. Bilgisayar teknolojisind e de elektrik izolatör ü olmak nite liğinde n ötürü yer almıştır . Düşük kaliteli mika öğütülü p toz halin e getirilir veya pulcukla r halind e küçük parçalar a dönüştürülür . Bun lar elektrik ütülerinde , çamaşır ve tost makinelerind e kullanılır .

Peki, bu mika nasıl olmuş da Teotihuacan'd a bir mahzenin da mına gelmiş? Ne amaçla buraya konulmuş? Ahbap olduğum bir ar keologa göre, mika güneşte harika parıldadığı için onu güneş reflek törü olarak kullanmışlar .

Böyle bir şey olamaz. Buradaki mikanın bir sandviç düzenind e iki taş tabakasının arasına konulduğunu unutmayalım. Bu durumd a güneş ışığıyla temas edemezdi. Güneş ışığını en ışıltılı biçimde yan sıtsın diye dam baştanbaşa mikayla kaplanmış olsa bile, bunun için incecik bir tabaka yeterli olurdu. Kalkıp on beş santimetre kalınlı ğında mika plakaları kullanmak gereksizdi.

Yeni açıklamala r ararke n insanı n bu açıklamay ı gerçekte n bul7

Bu tabakadan sonra yine taştan bir tabaka daha. Bütünüyle birma olasılığı da vardır. Ben de burada dört dörtlük çözümler sun

sandviçi andırıyor: Ekmek, sosis, ekmek gibi.Bir bekçi yeraltına açılan demir kapağı açtı bana. Güneş ışığı

nın aşağıdaki deliği aydınlattığı an, mikanın göz kamaştırıcı ışığı da yansıyıverdi. Şimdiye kadar bu mikanın otuz metre kalınlıkta ta-

100

Page 77: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

muyorum; yapabileceğim, olası çözümlere yol açabilmek için küçücük aklımı ve hayalgücümü çalıştırmak sadece. Mahzenin odalar ı damından niçin izole edilmiş olabilir? Çünkü bu odalara çok duyar lı aygıtlar konulmuştur. Bu aygıtların hem yıldırım gibi elektrik bo şalımlarından , hem asitli yağmur sularından , hem de yüksek ısıda n

101

Page 78: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

korunmas ı gerekiyordu . Beni m bu görüşü m çözüm e yakın nitelikt e sayılırsa, yeni sorular ortaya çıkıverecektir . Taş çağını n bina yapıcı ları mikanı n çok yönlü niteliklerin e ilişkin bilgileri nerede n öğren miş olabilirler ? Teotihuacanlıla r ne tehlikel i asitlerle , ne aşırı sıcak lıklarla , ne de elektrikl e uğraşmışlardı . Jeologları n saptadığın a göre Teotihuacan'da , yeraltındak i dama döşenmi ş buluna n mika tabakası, dedelerimizi n "Moskov a Camı" diye adlandırdıklar ı Muskovit ini kasıydı .

Birileri bu mikanı n ithal edileceği yeri bildiği gibi , mikanı n ka litesinde n de anlıyordu. Ama bu birileri herhald e Taş Çağı insanları değildi .

Amerikanistleri n 1974'te Meksiko'd a yaptıklar ı uluslararas ı kongrede , Hugh Harlesto n adınd a biri , uzmanlar ı afallatan bir ko nuşm a yaptı.<

8> Harleston , Teotihuacan'd a bütü n yapılard a kullanıl

mış bir oran birimi aramıştı . Bu birimi 1,059 metr e olarak bulmu ş ve ona "birim" anlamınd a Maya dilind e "hunab" adını vermişti . B,u hunab , Teotihuacan'd a bütü n yapılard a ve kenti n bütü n yollarınd a kullanılmı ş bir uzunluk ölçüşüydü. Quetzalcoat l Piramidi , Güne ş ve Ay Piramitler i tam 21, 42 ve 63 "birim" yüksekliktedir , yani birbirle riyle bire iki, ikiye üç oran ilişkileri içindedir . Harlesto n bir bilgisa yarla çalışmıştı . Bilgisayarda n araştırmacıy ı adeta şaşkına çevire n veriler çıkmıştı. Kaleyi çevreleyen kesik piramitlerd e Harleston , Merkür, Venüs, Dünya ve Mars gezegenlerinin ortalama yörünge verilerini keşfetti. Güneşe olan mesafe 96 "birimle" gösterilmişti . Merkür 36, Venüs 72 ve Mars 144 "birimle" gerçek uzaklıklarında - dır. Kalenin hemen arkasından akan bir ırmak vardır; Teotihua - can'ı kuranlar bu ırmağı yapay bir kanalın içine akıtmışlardı. Bu ka nal Ölüler Caddesi'ni n alt kesimi boyunca uzanır ve 288 "birimle" asteroidler kuşağına olan mesafeyi tastamam gösterir. Bu kuşak Mars ile Jiipiter arasındadır. Asteroidler kuşağında nasıl binlerc e asteroid yer alıyorsa, bu ırmakta da binlerce taş parçası oynaşıp durmaktadır. 9

Kalenin orta çizgisinden 520 "birim" uzaklıkta ne olduğu bilinmeyen bir tapınağın temelleri bulunmaktadır . Burası da, Jüpiter'i n uzaklığını göstermektedir . Bir 945 "birim" uzaklıkta ise, bugün sa dece kalıntısı bulunan bir tapınak daha vardır. Bu yapı Satürn' ü göstermektedir .

Daha sonra 1845 "birim" ötede, Ölüler Caddesi'ni n sonund a Ay Piramidi'ni n merkezi, Uranüs'ü n yörüngesi üzerinde yer almak tadır. Ölüler Caddesi'nde n bir doğru uzatılırs a Cerr o Gord o Dağı '

102

nın doruğun a çıkılır. Burad a küçük bir tapınağı n kalıntısıyla eski te melleri üstünd e dura n bir kule vardır. 2880 ve 3780 birim uzaklık tan geçirilece k dairele r Neptü n ile Plüton'u n ortalam a uzaklığın ı gösterir .

Böylece Teotihuacan'd a Ölüler Caddesi'ni n Güne ş sistemimizin küçültülmü ş bir modelin i oluşturduğ u anlaşılıyor . İlginç nokta , büyük Güne ş Piramidi'ni n bu sistemi n tamamlayıc ı bir parçası ol mayışıdır ; üstelik bu pirami t görkeml i bulvarı n doğru ekseni üstünde de değildir , yan taraft a kalmaktadır .

Ölüler Caddesi'ni n arkasındak i tepeyi de kapsa m içine almak la Teotihuaca n planlamacılar ı daha baştan araziyi Güne ş sistemini n model i olarak kullanmay a kararlı olduklar ı göstermişlerdir . Peki , gezegenlerimizi n ortalam a uzaklıkların a ilişkin veriler hangi kaynak tan sağlanmıştır ? Uranü s ancak 1781'de keşfedilmişti ; Neptü n ise1845'te . Minik gezegen Plüton'u n keşif tarihi 1930' dur. Yüce tanrı lar burad a gelecek kuşakları n gözüne takılsın diye bir işaret mi bı rakma k istemişlerd i acaba? Burad a altını çizerek belirteyi m ki, Te otihuaca n dünyadışı yaratıkla r tarafında n inşa edilmişti r diye bir sav ileri sürüyor değilim . Böyle bir işe bulaşmamışlardır . Ama her halde mimarlar a Güne ş sistemini n bir modelin i çizdirmişle r ve be lirli binaları n doğru aralıklarl a yapılmasını istemişlerdir ; böylece ge lecek zaman a taşta n bir mesaj yollamay ı amaçlamışlardır .

Bir şeyleri daha net görebilmek için, çoğu zaman bakış doğrultusunu değiştirmek yeterlidir .

Kaynakça

1. Prescott, William H.: History of the Conquest of Mexico. Paris 1844. a.g.y :Geschichte der Eroberung von Mexiko, cilt 1 ve 2, Leipzig 1845.

2. yazarı yok: Teotihuacan, Guia oficial, Instituto Nacional de Antropologia eHistoria. Mexiko 1965.

3. Seler, Eduard: Gesammelte Abhandlungen zur amerikanischen Sprach- und

Altertumskunde, 4. cilt. Graz 1961.4. S6joume, Laurette: Pensiamento y religion en el M6xico Antiguo. Meksiko

1957.5. Tichy, Franz: Deutung von Orts- und Flurnetzen im Hochland von Mexico als

Kült. Bonn 1974.6. Aveni, Anthony F., ve Hartung, Horst: Space and Time in the Cosmovisio n

of Mesoamerica. Latin Amerika Etüdleri, 10. cilt; 43. International Congress of Americanists. Münih 1982.

7. Dâniken, Erich von: DerTag, an dem die Götterkarnen. Münih 1984.8. Harleston, Hugh: A mathematical analysis of Teotihuacan; 41. International

Congress of Americanists. Meksiko 1974.9. Tompkins, Peter: Die Wiege derSonne. Bern/Münih 1977.

Page 79: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

103

Page 80: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

12. Bölüm

ÖLÜMSÜ Z MESAJLAR

Tanrılar Dağı - Geleceğe Mesajlar - Kmnataştan Piramidin Altında ki Mezar - Eski Çağ'da Atom Patlaması - Ye/yüzündeki Cennet - Keşmir'de Bir İsa Mezan.

Türkiye'ni n güneydoğusunda , Toros Dağları'nı n ortasınd a Ko- majen'i n kutsal dağı , 2150 metr e yüksekliktek i Nemru t Dağı yükse lir. Yüzyılda n fazla bir zama n önce , 1882'de yol mühendis i Kar i Sester , dağın doruğund a buluna n kocama n tahtlarda n ve heykeller den söz etti.

1 Berlin'dek i Prusya Bilimler Akademisi , o zamanla r

bugünkünde n çok daha az bürokrati k olmalı ki, Güneydoğ u Anado lu'ya heme n bir incelem e ekibi gönderdi . Ekibin başınd a Alman ar keologu Otto Puchstei n bulunuyordu .

Puchstein , dağdaki incelemes i bitince, kendisin i görevlendir miş olanlar a verdiği raporda , dağın doruğunu n insan eliyle yapılmı ş bir taşlık tepe olduğun u bildirdi . Dağ doruğunu n elli metr e kada r alt kesimind e ise Alman araştırıc ı üç platform keşfetti. Doğu ve ba tı platformlar ı arası yüz elli metreydi .

Burayı yaptıra n kişinin kimliği çok çabuk saptandı : Kral I. An tiyokos idi bu kişi. Bu kral M.Ö . 36 yılında ölmüş ve geride küçü k ama iyi örgütlenmi ş bir devlet bırakmıştı .

Burayı yaptıra n kişinin Kral I. Antiyoko s olduğun a nasıl hemen kesinlikle karar verilmişti ? Antiyoko s uzak görüşlü biri olmal ı ki birçok taş yazıt hazırlatmı ş ve heykelleri n arkaların a da yazıla r hakkettirmişti . Gelece k kuşaklar a kutsal dağın efendisinin kim oldu ğunu böylece bildirme k istemişti .

Bir dağın doruğunda , bir kral mezar ı mı? Kral I, Antiyoko s bu eyleminin nedenlerin i de gelecek kuşaklar a bildiriyor . Yazıtın birin de 36. satırda kutsal bir yer kurduğun u belirtiyor :

"Böylece benim ileri bir yasa kadar sağlığını korumuş bedenimin dış kılıfı, tanrı sevgisiyle dolu ruhum Zeus'un göksel tahtına yükseldik ten sonra, burada sonsuza dek dinlensin."

2

104

Page 81: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Geçmiş e ve geleceğe yönelik duyguları olan , tarih bilincin e sa hip bir insanmış . Nemru t Dağı'nı n bin metr e aşağısında , Eski Kâh ta'da atalarını n mezarların ı yeniliyo r ve altı metr e boyund a bir ya zıtta da şunu bildiriyor :

"... Adil tanrının tanrıların kararlarını yürütme yetkisini bahşetti ği büyük Kral, sonsuza dek anılsın diye, el sürülmeyecek bir anıta ölümsüz bildiriler yazdırarak zamanın sarsılmaz bir yasasını bıraktı."

Bugün e kadar bu "ölümsü z bildiriler" ortaya çıkmış değil, böy le bir yazıt ne Nemru t Dağı'nd a var ne de Eski Kâhta'da . Zate n bu rada duru m da hayli karışık .

Antiyokos , lahdin i ilkin dağın tepesin e gömdürmü ş olmalı . Sonra da doruğu n çevresind e üç teras hazırlanmış ; bu sırada çıkan bütü n malzeme , yumru k büyüklüğünd e çakıl taşları , Antiyokos'u n mezarını n bulunduğ u yapının üstün e yığılmış. Sonra da terasları n üstün e tanrıları n ve insanları n tahtlar ı konulmuş : Bunla r Antiyo -

kos'un atalarıdır.3

En başta I. Daryu s yer almıştır ; onu I. Kserkses ,1. Artakserkses . izlemekte ; II. Daryu s ve II. Artakserkse s ile son bulmaktadır . Ataları n anıtlarını n arka tarafların a Antiyoko s anıtı n kime ait olduğun u göstere n bir yazıt hakkettirmiştir . Her heykeli n önünd e küçük bir blok bulunmaktadır , herhald e sunak olarak düşü nülmüştür . Heykelle r kireç taşında n ve yeşilimtra k kumtaşında n ya pılmıştır .

Batı terasınd a tanrıla r görkeml i tahtlarınd a oturmaktadır ; bun lar Zeus , Herakles , Apollo , Komaje n tanrıças ı ve burayı yaptıra n Antiyokos'tur . Ayrıca batı ve doğu teraslarınd a çeşitli kabartmalar , ciddi ve mağrur bakışlı kartal başları , 2,40 metr e enind e 1,75 met re boyund a heybetli bir aslan heykeli vardır. Aslan , boynunu n altın da on dokuz yıldızla çevrelenmi ş bir hilal taşımaktadır . O nedenl e bu taşa "horosko p (zayiçe) taşı" deniliyor. Burad a sekiz ışını olan yıldızlar ve on altı ışınlı yıldızlar var; buralar ı yaptıran , neleri n söz konus u olduğun u gelecek kuşaklar bilsin istemiş. Antiyokos'u n horoskopund a aslan burcunu n yükseldiği anlatılırken , öte yanda n Ay'ın yanınd a Mars , Merkü r ve Jüpite r gezegenlerini n aynı burçt a yer aldığı da gösterilmiş . Gökse l tanrıla r birbiri ardında n Antiyo - kos'u selamlıyo r ve onunl a vedalaşıyor. Büyük yazılı levhada , Anti yokos'u n bu anıtı "tanrıları n ve tanrısa l ataları n apaçık yardımları na duyduğ u şükran ı gösterme k için" diktiği belirtiliyor .

105

Page 82: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Antiyoko s yaşadığı sırada zorluklarl a karşılaşmı ş olmalı ; bun

larda n ancak tanrıları n yardımıyl a kurtulabilmiş .

Dağ doruğundak i mezarın a Antiyoko s beraberind e acaba ne gi bi yazılar , bildiriler ve tapınm a gereçler i götürmüştü ? Bunu bilmiyoruz; çünk ü burad a bir mima r dahiyane bir düzenlemeyl e meza r yerini bir muammay a dönüştürmüştür . Nemru t Dağı'ndak i dikilitaş ların ve heykelleri n korunmasınd a olağanüst ü hizmet i buluna n Alman arkeolog u Friedric h Kari Dörner , 1956'da Antiyokos'u n gizli mezarın a ulaşma k için bir geçit aramay a koyuldu. Bir galeri açıld ı ve yukarda n aşağı yuvarlanaca k taşları n her şeyi yenide n örtmemes i için de gerekli koruyuc u önlemle r alındı. Dörner , Nemrut Dağı'nda ki Tanrılar Tahtı adlı kitabınd a şunu kaydeder : "Fakat bir türlü ileri gidemedik; çünkü giderek çoğalan kayalar çok geçmeden ilerleyişimi ze son verdi."

Otuz yıla yakın bir zama n sonra , 1984'te , Kari Dörne r bir araştırma ekibiyle yenide n dağın tepesindeydi . Hayli uğraşılarak , taht a iskeleler ve hidroli k bir vinç yukarıya taşındı . Ancak bu sefer amaç , gizli mezar ı bulma k değildi; heykelleri n ve dikilitaşları n korunmasıy - dı. Böylece Alman yardımı sayesind e tanrıla r yenide n tahtların a oturtuldu .

Peki , Antiyokos'u n mezar ı sorun u ne oldu? 1989 yazınd aMünster'dek i Westfale n Müzesi'ni n jeofizikçileri ve arkeologlar ı öl çüm aletleriyl e dağa çıktılar . Manyetometreleri n ve sismometrele - rin yardımıyla kayalığın içindek i kovuklar saptandı ; öte yanda n da ğın doruğun u örte n çakıltaşı tabakasını n birbirinde n farklı üç ayrı konumda n oluştuğ u da anlaşıldı . Deme k ki iki bin yıl öncesini n mi marlar ı ne yaptıklarını n tam anlamıyla bilincindeymişler . Kayalık tan taşları basamakla r oluşturara k koparmış , böylece çakıl yığınını n aşağıya kaymasın ı önlemişler .

Bugün e kadar Kral Antiyokos'u n hangi sırlarını mezarın a gö türmü ş olduğun u öğrenmi ş değiliz. Gere k onu n gerekse atalarını n tanrılarl a olan ilişkisiyle ilgili bir şeyleri bilmeyi doğrusu çok ister dim. Antiyoko s niçin tanrıların a sonsuza dek minnetta r kalmak ge reğini duymuştu ? Tanrılar , onu n için olağandış ı ne yapmış olabilir ler?

Düny a daha uzun bir süre bu sırları çözemeyecek . Geleceği n

106

Page 83: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

araştırıcılarına , geleceğin bilim adamların a yapılaca k yığınla iş kalı yor. Nemru t Dağı'nı n esrarı da er ya da geç çözülece k ve -umu dum o k i - Antiyokos'u n mezarınd a tanrıları n geçmişin e derinleme sine ışık tutaca k bazı yazılarla da karşılaşılacaktır .

Hindistan'd a ise duru m bunu n tam tersi. Burad a tanrılarda n ve onları n gök arabalarında n açıkça söz eden eski yazılar var. Hin t geleneği bunlar ı tarihte n öğrenmemi z için bizi uyarıyor ; çünkü geze genimizi n geçmişind e birçok karanlı k noktala r bulunuyor .

Hintliler'i n ulusal destan ı Mahabharata'nı n sekizinci bölümün de bilinmeye n bir silahta n söz edilmektedir ; bu silah çakan bir şim şek gibidir.

4 İnsanlar ı bir anda kül gibi un ufak ediyor , akkor halin e gelen

vücutla r tanınma z oluyor. Bu silahın kullanıldığ ı yerde canl ı kalmayı başaranları n ise saçları ve tırnaklar ı dökülüyor . Çana k çöm lek gibi eşyalar en küçük bir dokunuşt a paramparç a oluveriyor , kuş lar havada n yere düşüyor . Yiyecekleri n tümü bir anda zehire dönü şüyor. Çaka n şimşek her şeyin üzerin i inceci k bir toz tabakası gibi kaplıyor .

Bu anlatılanla r Hiroşima'nı n ya da Nagasaki'ni n betimlemes i midir? Hayır , bu betimlem e eski Hin t metinlerinde n alınmıştır . Kendi kendim e hep sormuşumdur , böylesine yıkımlar gerçekte n ol muş mudur , yoksa bunları n hepsi hayalgüc ü geniş bir yazarın beyni nin mi ürünüdür ? Bunu n cevabını bulma k için baştanbaş a yıkılmı ş kentler i aramay a koyuldum ve "yeryüzünde Cennet' i buldum .

Hindistan'ı n kuzey kesimind e Keşmi r yaylası yer alır. Bura hal kı arasınd a iyice kökleşmiş bir efsaneye göre , Keşmi r Vadisi gerçek te, Musa'nı n İsrail oğulların a vadettiği toprak ; Arz-ı Mevut'tur .

Keşmi r Vadisi iki bin metrede n fazla yükseklikt e uzanı r ve bu yüzde n de Hindistan'ı n geri kalan kısmındak i boğucu sıcaklıklar bu rada görülmez . Burad a eski hükümdarları n yaptırdığ ı olağanüst ü güzellikt e parklar , çok geniş dinlenm e alanlar ı ve eşsiz bir çiçek zenginliği vardır. Keşmir'i n başkent i Srinagar'dır , Vular Gölü'nü n ağzında yer alır. Vadiye "Yeryüzündek i Cennet " denilmektedir . Sri- nagar kenti ise Asya'nın Venedik' i olarak nitelendirilir . Kenti n için den birçok kanal geçmekt e ve bu kanallard a kayıklar, gondollar , de mir atmış yüzer-evler kaynaşmaktadır . Srinaga r 34. enlemde , yani Cebelitarı k ve Şam'la aynı hizad a bulunmaktadır ; ama yüksekliğ i

107

nedeniyl e çok yumuşak bir iklim özelliği gösterir . Yaz sıcaklığ ı otuz, kış soğuğu dört derec e dolayındadır . Gere k Srinagar'd a, gerekse civarındak i köylerd e ve kasabalard a Hin t pazarını n harıl harı l etkinlikler i görülür . Çoğunu n üstü örtül ü dar sokaklar insanl a do lup taşar. Meyve ve çiçek satılan tezgâhla r dopdoludur ; halk çalış kandır ; ne yazık ki çocukla r altı yaşında n sonra çalışma hayatın a başlamaktadır .

Binlerc e yıl önce , cennet i andıra n bu topraklard a korkun ç bir felaket yaşanmı ş olmalı. Parhaspu r harabeler i bunu kanıtlıyor . Bu rası bir zamanla r bir kentmi ş ve kenti n tam ortasınd a çok büyü k bir pirami t kule göğe yükseliyormuş . Teras biçimindek i temeller i henü z seçilebilir durumda . Bunu n ardınd a ise bir kaos yer alıyor : Paramparç a olmuş , kırpıntılar a dönüşmüş , dört bir yana dağılmı ş taşlarda n meydan a gelmiş bir çöl vardır burada ; sanki koca pirami t kule bir vuruşta yerle bir edilmiştir . Bu yıkıntılar

yığınını n orasın ıburasın ı karıştırırke n Mahabharata'da n başka bir bölüm aklımız a

Page 84: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

büyüklükt e taşlar , karmakarışı k bir halde birkaç kilometr e kareli k bir alan kaplamıştı . Sümerler'i n Gılgamı ş destanınd a şunları okuyoruz:

"Gök haykırdı, yer buna böğürerek cevap verdi, biryıldınm parıl- dadı, bir ateş alevlerini yukarıya fırlattı, ölüm yağmur oldu. Aydınlık kayboldu, ateş söndü. Yıldırımın çarptığı her şey kül oldu."

Burada , Srinaga r yaylasında , Parhaspur'da . gördüklerim , ben de bütü n bu yıkıntıların büyük bir patlam a sonuc u oluştuğu

izleni mini uyandırdı . Zamanı n kemiri p harabey e çevirdiği tapınaklar ı iyi tanırım ; taşlar yavaş yavaş ufalanı r ve sonra birden çöküverir. Par haspur'd a ise her şey bambaşka . Burad a yıkım bir anda , korkun ç bir darbeyl e olup bitmiş. Bir zamanla r yapıları n bulunduğ u merke z kesimde n çevreye doğru gidilince, merkezde n aynı uzaklıkta bulu nan taş parçalarınd a birbirin e eşit büyüklü k ve ağırlık göze çarp maktadır .

Tanrılar ı ve onları n korkun ç silahların ı anlata n efsaneler bana

67

ge

çarpım tablosundaki rakamla r gibi apaçık görünüyor.*

* Bu bakım

"Sanki tüm elementler başıboş kalmıştı. Sanki Güneş burada dönmekteydi; silahın oluşturduğu akkordan Dünya alazlanıp kor kunç bir sıcağın içine yuvarlandı. Filler ateş alıp sersem sepet oradan oraya koşup durdular. Sular kaynadı, hayvanlar öldü. Ateşin

azgınlığı ağaçları bir orman yangınındaki gibi sıra sıra yere devirdi. Atlar ve sa vaş arabaları yandılar. Binlerce araba yok edildi. Sonra bir sessizlik çöktü ortalığa. Tüyler ürpertici bir manzara çıktı ortaya. Vurulmuşla- nn cesetleri korkunç sıcaktan dolayı

öylesine değişmişti ki, artık insa na benzemiyorlardı. Daha önceleri hiç böylesine dehşet verici bir si lah görmemiş, daha önceleri hiç böyle bir silah duymamıştık."

Harabeleri n çevresind e çok geniş bir aland a hep yıkıntılarl a karşılaştım ; yüzeyleri çok şiddetli bir sıcakta n etkilendiğ i için parıl dayan kaya tümsekle r gördüm . Sonra karşıma yine sanki tanrıları n bir yumruğuyla darmadağını k olmuş , insan eliyle işlenmiş kocama n taş parçalar ı çıktı; bunla r bir infilakı n öfkesiyle buralar a savrulmuş - çasına , çevreleriyle ilişkisiz halde orada burad a yere serilmiş duru yorlardı .

Dah a küçük tapınakları n basamaklar ı ortada n kaldırılmıştı ; Sri- nagar halkı bunlarda n işe yarayaca k gibi olanlar ı evleri için kullan mıştı. Ama sadece bir köşede , başka bir enkaz yığını vardı; farkl ı

108

dan havada n gelen bir mahvetm e düşüncesin i hiç de saçma bulmuyorum . Tarihte n öğrenece k değil miyiz? Tarih e önem vermediği miz ve eski gelenekse l söylentiler i sadece hiçbir bilgi vermeyen ma sallar olarak değerlendirdiğimiz , uzak geçmişte n haberle r verenler i yetenekl i hayalperestle r diye küçümsediğimi z sürece , tarihte n hiç bir şey öğrenenleyiz .

Keşmir , Hindistan'dak i bu cenne t yayla , renk cümbüş ü içinde ki dağları , gölleri ve kanallarıyl a bizi bekliyor . Srinagar'ı n kapılar ı önünd e ise, korkun ç silahlarl a yok edilmiş bir kültürü n kalıntılarıy la karşılaşıyoruz .

Bugünk ü Srinagar'd a karşılaşıla n çok değişik nitelikte , başka bir şaşırtıcı duru m daha var; hoşumuz a gitsin ya da gitmesin bu bir olgu ve son olarak bu olguya kısaca bir göz atmamı z gerek .

Keşmi r başkentini n ortasınd a iki bin yıllık bir ziyaret yeri var. Buranı n bakımın ı yürüte n dini cemaat , bütü n

Page 85: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ciddiyetiyl e burad a Nasıral ı İsa'nı n gömül ü olduğun u

söylemektedir.8

İnanc ı tam her Hıristiya n için bu söz saçmadır ; çünkü hep biliriz ki İsa ölmüş , sonra dirilmiş ve üçünc ü gün göğe uçmuştur . Yani onu n bir mezar ı olamaz . Ya da olur mu? Srinagar'ı n dar bir soka-

109

Page 86: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ğında küçük bir arka avlusu buluna n tek katlı bir bina var. Sokağı n adı da anlamlı : "Bir peygambe r gelecek." Yapının kiliseyle cami ka rışımı bir görünüm ü var. Giriş yerinin önünd e birkaç görevli bekli yor , içeri girecekleri n ayakkabıların ı çıkarmaların ı ve başların ı ört melerin i sağlıyorlar. Üzerind e "Ziara t Yousa" yazılı tahta bir levha , burad a İsa'nı n kabrini n bulunduğun u belirtiyor .

Peki ama tanrını n oğlu Keşmir yaylasına nasıl gelmiş olabilir ? Cemaatı n başkanı bunu bana şöyle açıkladı: Çarmıhta n indirildik ten sonra İsa tedavi edilmiş ve yanınd a birkaç genç olduğu hald e uzun yolları aşıp buraya gelmiş; çünk ü Rom a İmparatorluğ u topraklarınd a kendisin i artık güvenced e hissetmiyormuş .

Konuştuğu m bu zata söylediklerini nasıl kanıtlayacağın ı sordu ğumda bana yazılı belgeler bulunduğun u söyledi; gerçekte n de bu belgeleri ertesi gün Srinaga r devlet arşivinde buldum . Yazılara ta rih atılmışt ı ve o zamanı n Keşmi r hükümdar ı ile bir yabancını n iki karşılaşmasın ı anlatıyordu . Yabancı beyaz keten giysiliymiş ve çayır da oturuyormuş , çevresind e birçok dinleyic i varmış. Hükümdar , ya bancını n kim olduğun u sorduruyor ; beyaz giysili adam sakin ve mutlu bir sesle cevap veriyor :

"Bakire bir kadından doğdum. Filistin'de dolaşıp vaazlar verdim ve törelerin yıkılması karşısında gerçekleri öğrettim. Ama benim öğret tiklerimden hoşlanmadılar, töreleri bozup beni mahkûm ettiler.

Onla rın elinde çok acı çektim."9

Keşmir'dek i bilgilere inanırsa k İsa hayli yaşlanıncaya kada r

mutl u yaşamış ve insanlar a bilgiler vermiş .

Kutsal odacığın önünd e duruyordum . Bir Hintl i profesö r türbe

deki yazıyı çevirdi :"Burad a ünlü peygambe r Yesu , İsrailoğullarını n peygamber i

yatıyor. "Yanınd a daha küçük ikinci bir odacık var. Burası oldukç a ka

ranlık, bir kirişin üstünd e yanan mumla r ve haçlar var. Ortad a ince kesilmiş tahta levhalarda n oluşan bir odacığı n içinde bir sanduk a bulunuyor ; bu sandukanı n üstünd e işlemeli tahtalarda n koruyuc u bir ızgara var. Bir istisna olarak sandukayı açtılar . Renkl i örtüleri n altında n bir çeşit büyük sehpa çıktı. Hafif sesle dualar okunara k bu sehpa kaldırılı p yan tarafa konuldu . Taş zemi n üstünd e yere gömül -

110

Page 87: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

BB

müş bir lahiti n üst kısmı heme n gözüm e çarptı . Lahit batı-doğ u doğrultusund a yerleştirilmişti .

Srinigar'd a İsa'yı ululaya n bu kutsal yer yalnızca Hıristiyanla r tarafında n değil , Hindula r ve Müslümanla r tarafında n da ziyare t ediliyor. İsa, Müslümanla r tarafında n da peygambe r ve örnek bir in san kabul ediliyor .

Mezarı n başındayke n içimd e bazı kuşkuları n kıpırdadığın ı söy lemede n geçemeyeceğim . Burad a gerçekte n Nasıra h İsa'nı n kemik lerini n yatmakt a olabileceğ i düşünces i rahatsı z ediciydi. Lahiti n taş kapağını n kaldırılı p altındak i mezarı n açılmas ı gerekir. Eğer iskele tin ellerind e ve ayaklarınd a yara izleri görülürse , bunla r belki bir kanıt olur .

Hatt a ben Srinagar'dak i bu mezarı n Hıristiyanlı k gerçeği adı na mutlak a açılması gerektiğin i düşünüyorum . Unutulması n ki bu rası dünyad a İsa'nı n gömül ü olduğu söylenen, iki bin yaşında bir mezardır . Hıristiya n cemaatini n bu efsaneye açıklık getirme k üzer e ilgi göstermes i gerekir .

Yoksa gerekme z mi?

111

Page 88: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ªª

Kaynakça

1. Dörner, Friedrich Kari: Kommagene - Geschichte und Kultur einer antiken

Landschaft; Antike Welt, özel sayı, 1975.

2. Dörner, Eleonore: Kommagene - Ritt zu den Himmlischen Thronen; Antike

Welt, özel sayı, 1975.

3. Dörner, Friedrich Kari: Der Thron der Götter auf dem Nemrud Dag. 2.

genişletilmiş bas. Bergisch Gladbach 1987.

4. Roy, Protap Chandra: The Mahabharata. Kalküta 1896.

5. Biren, Roy: Das Mahabharata. Düsseldorf/Köln 1961.

6. Jacobi, Hermann. Das Râmâyana. Bonn 1893.

7. Dutt, Nath. M.: The Râmâyana. Kalküta 1891.

8. Dâniken, Erich von: Reise nach Kiribati. Düsseldorf 1981.

9. yazarı yok: Bhavishya Maha Purana. M.S 115'de deri., s. 465-466, Âyet

17-32. Srinagar Devlet Arşivi.

Ark a Sayfalardak i Fotoğraflar ;

1) Ön pland a ana sunak olarak kullanıla n platform . Arkada Tannlar'ı n tahtlan ve

çakıltaşı piramidi .

2) Taşta n aslan figürü , Nemrut'u n doruğun u bekliyor .

3) Batı ve Doğu teraslarınd a Kartal başlan bulunuyor .

4) 1. Antiyokos , bu yapıyı inşa ettirmiş .

112

v

Page 89: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ªª

Page 90: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

13. Bölüm

TAŞLARI N DİLİ OLSAYDI

Güney Denizi'nin Unutulmuş Tapınağı - Nan Madol, Bazalt Sütunlar-

• dan Mikado Oyunu - Deniz Dibinde Platinler - Dünyanın En Uzun

Adı - Eski Mısır'dan Radyoaktif Mumyalar.

Taşlar cansız varlıklardır . Kendiliklerinde n hareke t edeme z ve sessizce dururlar . Ne var ki jeologlara yine de bir şeyler anlatabilir ler. Bileşimleriyl e asıllarını n ne olduğun u haber verirler. Ama kesi lip biçilmişler , boyanmışlars a taşlar arkeologlarl a konuşur . Çoğu kez taşlar , taşlarda n oluşmuş dağlar tek bir olayın suskun tanıkları dır. Buradak i bu taş da böyleydi .

Güne y Denizi'nd e Ekvator'u n altında buluna n Kiribati takıma dalarını n biri de küçük Auroae Adası'dır. Burada granitte n birkaç monolit e çok derin saygı gösterilir; yerliler bunlara "gemici taşlan " diyor; çünkü uzaklard a belirli hedefler e yöneltilmişlerdir.

1 Taşlar dan biri güneydoğ u yönünd e Batı

Samoa'y ı göstermektedir , buras ı1900 kilometr e uzaktadır . Bir diğeri Niuta o Adası'nı göstermekte dir, burası da "sadece" 1800 kilometr e ötededi r ve bir üçünc ü taş da 4700 kilometrede n fazla bir mesafed e buluna n Tuamot o Adala rı'na çevrilidir .

Efsaneye göre , ataların a bu hedef doğrultuların ı gösteren "kuşlar" imiş.

Güne y Denizi'nd e bazı adalar , örneği n Polinezya'd a Raivava e ve Raiatea'da geçmişi bilinmeye n tapınakla r var. Bu tapınaklar ı kimlerin , ne zaman ve niye yaptırdığın ı kimse bilmiyor . Ancak bu kutsal yerlerin yine de efsanelerl e bağlantısı var. Raiavavae'dek i ta pınak bugün hâlâ Tanrı Maui'ni n yıldızlarda n gelip Dünya'y a indiği yer sayılıyor. Pasifik Okyanusu'nu n uçsuz bucaksız enginliği içind e bu tür tapınaklarda n pek çok var ve kimse bilmiyor bunları.

2

Yalnızca Mikronezy a adalar grubund a beş yüzden fazla ada yer alır; bunları n içinde en büyüğü Ponape'dir . "Büyük" burada "kü çük" demektir ; çünkü Ponap e beş yüz kilometr e kare yüz ölçümüy -

Page 91: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

F:8 / Yüce Tann'nın İzind e \\s

Page 92: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

\

le harit a üzerind e ancak Lichtenstei n prensliği kadar bir yer kaplar . Bu Ponap e Adası' nın önünd e minik bir ada daha vardır , harit a üs tünd e toplu iğne batırılmı ş gibi görünü r ve burad a üst üste yığılmı ş taşlar , dağlar oluşturmuştur . Bunlar a Nan Mado l harabeler i diyor lar; Küçü k adanı n her yanını kaplayan bunc a şeyi kim yapmıştı r bi len yok.

1595 yılında Portekizl i Kapta n Pedr o Fernande s de Quiros , San Jeronim o adlı gemisiyle bu adacığa geldi. Harabele r terk edilmiş durumdaydı ; yapıları inşa etmiş olanları n kimliğini ortaya koya bilecek hiçbir iz yoktu.

3

Denizde n gelen kimse, bugün burad a çok uzak bir geçmişi n tarihine ilişkin bu tanıklarl a birdenbir e karşılaşınc a şaşırır kalır. Böy le bir karşılaşmay a hazırlıkl ı değildir; çünk ü bu toprakta , daha doğ rusu Mikronezya'd a böyle bir görüntüyl e karşılaşabileceğin i hiç aklı na getirmemiştir .

Burada , tıpkı Mikad o oyunund a olduğu gibi sayısız çubuk kullanılmış ; bunla r birbiri üstün e konulmuş , böylece katlar ve sırala r oluşturulmuştur . Ama bu hiç de öyle kolay bir oyun olmasa gerek ; çünk ü çubuk dediğimi z bazalt çubuklardı r ve tonlarc a bir ağırlık or taya koymaktadırlar . Bazalt soğuyup katılaşmı ş lavdır ve çok köşel i çubukla r halind e katılaşm a özelliği vardır .

Ponape Adasının kuzey kıyısında bu tür kolon halinde bazaltlar bulunmaktadır . Fakat bu bazaltlar Ponape' nin kuzeyinden NanMadol adacığına nasıl gelmiş olabilir?

Kendimi zorlayıp ana yapının bir cephesindeki bazalt kolonlar ı saydım. 1082 kolon vardı. Yapının dört yanı için bu sayı 4328 olu yordu. Ancak bu sayı bazalt kullanılmış bir kesim için geçerliydi; ze min bazalt sütunlarda n oluşmuştu; bazalt kolonlarla pekiştirilmi ş kanallar vardı; çukur yerler bulunuyordu ; ayrıca en yüksek yeri14,20 metre olan 860 metre uzunluğund a bir duvar uzanıyordu. Bü tün bunları da katınca Ponape'dek i yapıların tümünde 400.000 ba zalt kolon kullanıldığı sonucuna varılmaktaydı. Peki, bu kadar çok bazalt, böylesine küçük bir adaya nasıl gelebilmişti?

İlkin bazalt kolonların taş ocağından koparılıp çıkarılması gere kirdi. Ponape Adası dağlık, üstelik yaban ormanlarla kaplı olduğun dan, çıkarılan bazalt ancak denizden taşınabilirdi. Bazalt kolonla r ya sallara yüklenecek ya da Katamara n denilen çift gövdeli kayıkla ra asılarak taşınacaktı. Bu şekilde taş kolonların özgül ağırlığı azal maktadır .

114

Ne var ki salla taşıma da, su içinde taşıma da öyle kolay çö zümle r değildi; çünk ü deniz çoğu zama n fırtınalı ve dalgalıdır . He r gün ağırlıkları birkaç ton olan bazalt bloklarda n dört tanesini n bü yük adada n Nan Madol' a taşındığın ı ve 365 gün sürekli çalışıldığın ı varsayarsak , yılda 1460 bazalt kolonu n yapıda kullanılmas ı sağlana bilir. Bu durumd a yapı yerlerin e gerekli malzemeyi , yani 400.00 0 kolon u taşıyabilmek için adalıları n 296 yıl çalışmış olduklar ı sonuc u çıkar .

Nan Mado l harabeler i güzel değildi. Burad a ne kabartmala r vardı , ne heykeller , ne de Paskaly a Adası'ndak i gibi dev boyutl u anıtlar . Resim de yoktu. Sadec e soğuk, kasvetli yapılardı . Kaba , hatt a ürkütüc ü bazalt parçalar ı birbiri üstün e yığılmıştı. Bu da şaşır tıcıydı; çünk ü Pasifik bölgesind e adalıla r sarayların ı ve kalelerini , hovardac a denilebilece k bir çoklukla , her türlü süsle bezemiştir .

Nan Mado l ise süssüz ve cansızdır , yapıları n kendisinde n baş ka şaşılacak hiçbir şey yoktur . Bu harabele r bir savunm a tesisi ola rak da kullanılmış olamazlar ; çünk ü deniz kıyısında n başlayan geni ş bir merdive n Nan Madol'u n girişine kadar çıkmaktadır .

Burad a bir zamanla r ünlü bir devleti n görkeml i parıltıla r için de bir merkez i mi vardı? Şimdi niye hiçbir şey yoktu ortalıkta ? Ne bir yazı , ne bir kutsal yer , ne bir anıtmezar ! Güne y Deniz i adalılar ı genellikle dürüst, barışsever ve tembel insanlardır. Onları böylesine zorbaca işler yapmaya iten çok olağanüstü bir etken olması gerekir.

1919'dan 1944'e kadar bu takımadalar Japon manda yönetim ialtında kaldı ve bu sırada garip bir olay cereyan etti. Japon dalgıç lar denizden platin parçaları çıkardılar, bu çıkarma sürüp gitti.5 O zamana kadar Ponape Adası, Hindistan cevizi, vanilya, inci, Hint ir miği gibi şeylerin satımıyla yaşıyordu; birden platin ihraç etmeye başladı. İşin garip yanı Ponape'ni n çevresinde hiçbir yerde doğal platin cevheri yoktu. Peki, bu hazinenin kökeni neydi?

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra takımadalar Amerika BirleşikDevletleri'ni n yönetimine geçti. Ne var ki platin kaynağı kurumuştu .

Ponape'dek i yapıları inşa edenlerin kimliği ve bunların ne amaçla yapıldığı sorunu aydınlatılabilmiş değildir. Geriye sadece ef saneler kalıyor; belki bu efsaneler taşları konuşturabilir .

Adadaki ana yapıya bugün "Kutsal Güvercin Tapınağı" deniliyor.6 Üç yüzyıl önce canlı bir güvercin kayıkla adaların arasındak i boğazları geçmiş. Güvercinin karşısında bir başrahip oturuyormu ş ve sürekli kuşun gözlerine bakmak zorundaymış. Kuş göz kırpınca

115

Page 93: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

zavallı adamcağı z da göz kırpıyormuş . Güverci n sık sık göz kırptığından , ortaya pek komik bir görünü m çıkıyormuş .

Güvercini n gelmesinde n çok önce de alev püskürte n bir ejder ha Ponape'y e egemenmiş . Ejderhanı n anası öylesine şiddetl e solu- yormuş ki Ponape'ni n kanallar ı bu solumada n açılmış. Ejderhala r ayrıca uçara k bazalt tomrukların ı komşu büyük adada n Ponape'y e taşımışlar .

Uzmanlar , ejderhayl a yolunu şaşırıp Ponape'y e gelmiş bir tim sah kastedilmi ş olmalıdır , diyorlar. Gelgeleli m üç bin mil çapınd a çev rede bu sürüngenlerde n bir tane bile yok, en azında n günümüzd e yok.

Ejderhala r efsaneleri n ve destanları n evrensel öğelerinde n biridir. Eski Çin'i n alev püskürte n ejderhalar ı herkesç e bilinir. Bu tür canavarla r günümüz e kadar Çin'd e halk şenliklerind e ululanmıştır .

Ponap e harabeler i ve bunları n ardınd a saklı dura n büyük işgü cü bir olgu halind e karşımızd a duru p duruyor . Akıl erdirilemeye n nokta , adalıları n başardığı böylesine büyük bir işin hiçbir yerde tari he geçmemi ş olması . Ponape'ni n beş yüz yıl önce yapılmış olduğ u kabul ediliyor. Ne var ki bu tahmini n dayandığı kanıt pek yetersiz , çünk ü harabelerd e bulunmu ş birkaç odun kömür ü kalıntısın a daya nıyor. Bilindiği üzere odun kömürünü n eskilik süresi kolayca sapta - nabilmektedir. * Faka t ya adamı n biri gelip harabeleri n içinde bir ateş yakmışsa? Böyle bir olasılıkta n ötür ü bu kalıntını n kanıt değer i söz götürür .

Ponape'd e tartışm a götürme z bir başka olgu da suyun altınd a buluna n bina kalıntılar ı ve basamaklar . Geçe n son beş yüz yıl için de Pasifik Okyanusu'nu n yüzeyi yükselmedi . Yoksa adalar mı bat tı? Hayır , böyle bir olay da cereya n etmiş değil. Bu tür tektoni k de ğişiklikler mutlak a Nan Mado l harabelerind e de iz bırakır. Oysa gö rünürd e böyle izlerde n eser yok.

(*) Bu saptamada "C 14" yöntemi uygulanmaktadır. Atom ağırlığı 14 olan radyo aktif Karbon İzotopunun atmosferde değişmez miktarlarda bulunması ilkesi ne dayanır. Bu karbon izotopu bütün bitkiler tarafından emilir; ağaçlar, kök ler, yapraklar ve otlarda değişmez miktarlarda bulunur. Canlı organizmalar da bitki yedikleri için insanda ve hayvanda da aynı oranda C 14 vardır. Radyo aktif nesnelerin, yeni radyoaktif nesneler eklenmedikçe ayrışıp dağılma sürele ri kesin olur. Bu dağılma süresi hayvanda ölümle, bitkide hasat veya yanmay la başlar. Ortalama 5600 yıl içinde C 14'ün yarısı dağılır. 11200 yıl sonra 1/4'ü,22400 yıl sonra 1/8'i kalır. Böylece fosilleşmiş organik maddelerin, bir kemiğin, bir kömür parçasının yaşı belirlenir, (ç.n)

116

Page 94: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Nan Mado l taşları sırlarını açığa vurmuyor . Yüzlerce , belki de binlerc e yıl önce birileri burada , bu boğucu sıcak iklimd e bir şeyler yapıp bırakmış , sanki "Yüce Tanrı ceviz ihsan eder ama kabuğun u kırmak da bize düşer," atasözün ü destekleme k istemiş .

Nan Madol'u n çetin cevizini kim kıracak acaba ?

Bambaşk a nitelikt e bir çetin ceviz de dünyac a ünlü Guinnes Book of World Records (Dünya Rekorları Kitabı) nın 1978 baskısın da yayınlandı . Kitabı n 207. sayfasında dünyanı n en uzun adı yer alı yordu.

7

Azman bir sözcükt ü bu. Adın sahibi 29 Şubat 1904'te , Ham burg yakınında Bergedor f ta doğmuş , birkaç yıl sonra da ailesi Amerika'y a göç etmiş. Bu uzun adlı adam kısa bir süre önce de Phi - ladelphia'd a ölmüştü .

Böylesine saçma bir ad hiçbir pasaport a yazılamayacağı için adamı n kartvizitind e sadece "Wolfe + 585, Senior" sözü yazılıydı . Philadelphia'd a yaşayan Bay "Wolfe + 585" , acayip adını n ardınd a neler saklı olduğunda n habersizdi . Aslında bu ad Ortaça ğ Almanca - sıyla verilmiş bir mesajdı. Rekorla r Kitabı da bu mesajın farkınd a olmamıştı .

Meti n bugünk ü Almanca'y a aktarılınc a şu sözler ortaya çıkmaktadır :

"Çok uzun zaman önce koyunlarını özenle güden vicdan sahibi çobanlar yaşıyordu. Sonra dünyanın ilk insanından önce zorlu düş manlar ortaya çıktı; bu, 12000 yıl önceydi. Uzay gemileri, enerji kay nağı olarak ışık kullanıyorlardı. Bunlar oturulabilir bir gezegen ararken yıldızlararası uzayda uzun bir yolculuk yapmışlardı. Yeni ırkı bun lar akıl sahibi insanlarla çiftleşerek ürettiler. Uzaydan gelecek başka zeki yaratıkların korkusunu duymaksızın, yaşamaktan zevk alarak ömür sürdüler."

Mister "Wolfe + 585" in Ortaçağ'd a yaşamış bir atası, insanlı ğın uzak geçmişin e ilişkin bilgilere sahipmi ş ki bunlar ı çok uzun so yadını n içine sıkıştırıvermiş. Günü n birind e bir meraklını n bu söz dizisini kurcalayabileceğim düşünmü ş olmalı .

Günümüzde n çok ilginç bir gariplik daha var ki, bir benzer i ne duyulmuş ne yazılmıştır .

Olayı 18 mayıs 1992 tarihli yarı resmi Mısır gazetesi "Al Ah- ra/n"da n öğreniyoruz . Burad a çok kendin e özgü bir keşfin betimlen mesi var.

8

117

Page 95: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Kahire'dek i Mısır Müzesi'nd e dünyanı n en güzel ve en iyi du rumd a korunmu ş mumyalar ı bulunmaktadır . Bunla r binlerc e yıldan beri kendi lahitler i içinde yatmaktadır . Mumyala r içice altın ve tah ta sandukaları n içindedir ; bu sandukala r da kocama n taş lahitleri n içine gömülmü ş durumdadır . Böylece mumyaları n çevre koşulların dan etkilenmemes i sağlanma k istenmiştir .

Mısır Müzesi'ndek i ısı değişimler i ve nem nedeniyl e bazı mum yalarda çürüm e belirtiler i görülmey e başlamış . Bu da ilgili makam ları önle m almaya yöneltmiş . Mısır' a uzmanla r çağrılmış ve mumya ların röntgenler i çekilmiş. Bu sırada röntge n uzmanları , en eski mumyalarda n bazılarını n radyoakti f ışınlar yaydığını hayretle r için de saptamışlar . Bu ışınlamanı n röntge n aygıtlarının çalıştırılmasıyl a bir ilgisi yokmuş, daha öncede n fark edilmiş . Bir radyologu n bildir diğine göre , ölçüm aleti belirli bir mumyanı n yakınına her getirili şinde derhal alarm işareti veriyormuş .

Bu radyoaktifli k nerede n kaynaklanıyor ? Doğad a radyoaktifli k vardır , örneği n uranyum cevheri böyle bir maddedir . Ancak bunu n böyle olduğunu n bilinmes i gerekir. Geige r aygıtı olmada n bir yerd e radyoakti f ışıma olup olmadığ ı saptanamaz , çünk ü bu ışıma gözle görülmez . Geige r sayacı ve buna benzer diğer ölçüm aygıtları ise yüzyılımızı n icatlarıdır . Eski Mısırlıları n bunlarda n haberi yoktu . Belirli bazı madenleri n radyasyo n yayıp yaymadığın ı ise eski Mısırlı ların bilebilmes i mantı k gereği olanaksızdı . O halde nasıl oluyor da mumyalar radyasyon yayıyor?

Günümüzd e az gelişmiş ülkelerden gelmiş bazı sebze ve mey- 'velere kısa süreyle radyoaktif ışınlama uygulanmaktadır . Yani otur ma odanızda masaya konulan muz veya hurmaları n çoğuna radyo aktif ışınlama uygulanmıştır. Niye? Kısa süreli, tümüyle tehlikesiz böyle bir ışınlama, meyvelerin çürümesine neden olan belirli mikro organizmaları öldürmektedir . Bu tür bir işlemden geçirilen meyve ler ise uzun süre bozulmada n kalmaktadır .

Peki, mumyalarla ilgisi ne bunun? Radyasyon uygulayarak çok uzun süre bozulmada n kalmaları mı sağlanmak istenmişti? Bu amaçla mumyalara radyoaktif ışınlama mı uygulanmıştı ?

Bu sorular bizi olanaksız çıkarımlara götürür: Eski Mısırlılar radyoaktif ışın kaynaklarını biliyor ve onlardan yararlanıyorlardı so nucu çıkar.

Düşük dozda radyoaktif ışın uygulamak için bazı ölçüm aletlerinin olması zorunludur . Belki de bizim o malûm yüce kudretliler ,

\118

eski Mısır'ı n rahiplerin e sayın hükümdarlarını n vücutların a uygula mak üzere belli bir yöntem i öğretmişler , böylece onları n binlerc e yıl boyunca parazitlerde n etkilenmemelerin i sağlamışlardır . Bu söy lediklerim e spekülasyon denilebilir .

Ama bu spekülasyonu n ardınd a bir olgu var; o da Kahir e Müzesi'nd e radyoakti f ışıma yapan mumyalardır .

Kaynakç a

1. Grimble, Rosemary: Migrations, Myth and Magic from the Gilbert Islands.Londra/Boston 1972.

2. Buck, Peter.Vikings of the Pacific. Chicago 1972.3. Dâniken, Erich von: Reise nach Kiribati. Düsseldorf 1981.

4. Hambruch, Paul: Ponape, Ergebnisse der Südsoe-Expedition. Berlin 1936.5. Rittlinger, Herbert: DermaBlose Ozean. Stuttgart, yılı yok.6. Danielsson, B.: Vergessene Inseln derSüdsee. Frankfurt/Berlin 1955.7. Quinness Book ofWorld Records 1978, s.207.

8. Al-Ahram, Kahire , 18 Mayıs , 1992.

Page 96: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

119

Page 97: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

II. KİTAP

ESKİ ÇAĞ'A UZAY YOLCULUĞ U

Page 98: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

2. Bölüm/SFENKSLE R ve MELEZVARLIKLA R

3. Bölüm/KÜTSA L MAKİN E

135

145Fırlatma Rampaları - Kızılderililerin Metal Alaşımları - İki Garip

Toprak Kap.4. Bölüm/AFRİK A ÜZERİNDEK İ YILDIZLA R 154

5. Bölüm/PİKTOGRAMLA R VE PETROGLİFLE R 162

6. Bölüm/DUVAR A ÇİZİL İ UCUBELE R 172 Kızılderili Hopileri n geleneksel söylentisin e göre dünyamızı n7. Bölüm/FİRAVUNLAR A IŞI K

8. Bölüm/VAHŞİ ORMANDA KAYIP KENTLE R

182

188tarihi dört çağ geçirmiş; bizim zamanımı z dördünc ü çağmış. Binlerce yıl önce Hopileri n ataları Pasifik bölgesind e "Kasskara" diye bir

9. Bölüm/ESKİÇAĞ'D A UZAY YOLCULUĞ U 197 kıtada yaşıyormuş.1

O günlerd e başka bir kıtanı n halkıyla savaşa tu10. Bölüm/KUTSA L KİTA P PLAN TAHTASIND A 206 tuşmuşlar . Kasskara kıtası parça parça ayrılmış , deniz kabarmı ş ve

11. Bölüm/TASLAŞMI Ş GEOMETR İ 214 Hopileri n en eski yurdu sulara gömülmüş . Sonund a sadece kıtanı n

12. Bölüm/PASKALY A ADASI'NIN DEVLER İ 222 yüksek kesimleri suyun üstünd e kalabilmiş ; bunlar da bugünkü Güney Denizi adalarının bazılarıymış.

İÇİNDEKİLE R

1. Bölüm/KUKLALA R 123

1. Bölüm

KUKLALA R

Hopilerin Geleneksel Söylentileri - Kukla Kılığında Taunlar -

Taşça- ğı Kartpostalları - Yaban Orman içindeki En Eski

Üniversite - Peru Halklarına Katchinalar - Binlerce Yıl Öncesinin

Jumbo-Jetleri - Uzaylı Öğreticiler - Doğa Güçleri Konuşmazlar -

Yaban Ormanda

Beyaz Ayı adında, bugün doksan yaşında olan bir Hopi anlatt ı bütün bunları. Kasskara'nın mahvolduğu sırada Katchinalar ortaya çıkmış, bunlar "yüce ve saygın bilginler" imiş. Vücutları olan kimse- lermiş; söylenmesi güç "Toonaotekha" adındaki uzak bir gezegen den gelmişler. Hopilere göre, bu "bilginler" Dünya'yı farklı mesafe lerden gelerek ikide bir ziyaret ediyorlarmış .

Katchinalar'ı n birçok çeşidi varmış: Kimisi eğitici, öğretmen - miş, kimisi yasa koruyucu. Öğretmen olanlar arasında da değişik bilgi dallarında uzmanlar bulunuyormuş. Böylece örneğin jinekolog lar kadınlara doğum sırasında yardım ediyor, astronomlar insanlar ı gökbilim konusunda bilgilendiriyor, metalürji uzmanları da dünyalı lara madenlerin elde edilmesini ve işlenmesini öğretiyormuş .

Hopiler bu eğitmen Katchinaları kuklalar halinde günümüz e kadar hep canlandırdılar. Bunu da, Beyaz Ayı'nın anlattığına göre, iki nedenle yapıyorlarmış2: Birincisi, biz insanlar kuruntulara , kibir-

122

Page 99: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

123

Page 100: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

lere kapılmayalım ; her şeyi kendi eserimi z sanıp en büyük olduğu muza inanmayalı m diye; ikincisi , Katchinalar m döneceğ i hep hatır lansın diye... Ve onlar bir gün döneceklermiş .

Katchin a kuklalarının , bir zamanları n asıl Katchinaların ı can landırmas ı gerekmektedir . Hiçbi r kukla öbürün e benzemez ; çünk ü asıl Katchinala r da birbirinde n farklı yetenekler e sahip kimselerdi . Kuklala r farklı sembolle r ve renkle r taşımakta , başlıkları ye maske leri de -tıpkı binlerc e yıl önce Toonaotekh a gezegeninde n gelen Katchinalarınk i gibi - çeşitli özellikler göstermektedir .

Bugün Arizona'd a Hopi köyü Oraibi'ni n yakınlarında , ziyaretçilerin görmesin e izin verilmeye n kayalık bir çukur vardır. Bunu n duvarlar ı çepeçevr e çiziklerl e donanmıştır , bunlar a petrogli f denili yor. Bu çizikler Hopileri n tarihin i anlatıyor ; ancak buradak i bilgile r bizim bugünk ü bilgimize hiç uymuyor .

İhtiya r Hopi Beyaz Ayı, ilk yurtla n olan kıta parçalandığ ı za man Katchinalarm , ataların a nasıl yardı m ettiğini uzun uzun anlat tı. Hopileri n ataları , Katchinalar m gök taşıtlarına , "uçan kalkanla ra" bindirili p tehlikel i bölgede n uzaklaştırılmı ş ve art arda yapıla n seferlerle bugünk ü Güne y Amerika'y a taşınmışlar . Bu uçan kalkan ların yarım kabakla r gibi dış görünüm ü varmış .

Güne y Amerika'y a gelmeleriyl e Hopile r için yeni bir tarih baş lamış. Kızılderililer hızla çoğalmışlar, ilk Hopi halkı çeşitli oymakla ra bölünmüş. Bu oymaklardan bazıları birkaç bin yıllık bir göçle ku zeye gitmiş; bunların arasında ayı ve kurt oymakları da varmış. Bü yük Hopileşme hareketi içinde yeni birleşmeler olmuş ve bunla r

Palatquapi'd e Hopileri n ataları yüzyıllarc a mutl u yaşamışlar . Ancak zamanl a meydan a gelen bir nüfus patlamas ı sonuc u yeni yer leşim bölgeleri oluşmuş . Böylece merkezl e olan bağlar gevşemiş. O sırada Katchinala r da Palatquapi'y i terk edip yurtların a geri dön müşler .

Dah a sonrak i yüzyıllard a korkun ç kardeş kavgaları olmuş. Bir birine düşma n kesilen oymakla r gerçi eski tanrıları n tapınakların a ve piramitlerin e saygı gösteriyormu ş ama kutsal törenle r yine de ge leneksel biçimlerin i gittikçe daha çok yitirmişler .

Böylece Yay oymağını n başkenti , Maya kenti Tikal ıssızlaşmış . Bugün Palenqu e denilen Palatquapi'ni n tapınaklar ı ve caddeler i bo- şalıvermiş .

Hopi Kızılderililerini n bu tarihi , bizde bugüne kadar geçerl i olan, Güne y Amerika'nı n kuzeyde n güneye gelen göçlerle iskân edildiği yolundak i görüşe ters düşüyor . Ne var ki göçleri ve yanlı ş yönlere gitmeleri , kavgaları ve ana oymakta n yeni gruplar halind e ayrılmalarıyl a tüm geçmişler i kayalara yazılmış. Hopileri n bu öl mez kaya resimleri , okuyabilen için açık bir tarih kitabı gibi. Gelge ldim beyaz adam , kaya duvarlardak i bu çiziklerl e ilgilenmey e niyet li bile değil. Hopileri n tarihin e inanmıyo r zaten ; çünkü beyaz adam her şeyi herkesten daha iyi bildiği kanısında .

Orta Amerika'ya ilişkin zaman saptamalard a bazı tarihleri n doğru olamayabileceğini , Maya araştırıcısı Norma n Hammond'u n

3

Güney Amerika'nın yüksek dağlarını, Orta Amerika'nın ormanları yeni bulguları açıkça ortaya koydu. Bu araştırıcı Yukatan'da M.Ö .

nı yurt edinmişler .Bu insanlar Peru'da İnkaların , Orta Amerika'da da Mayala

rın ataları imişler. Bugünkü Yukatan'da birçok kent kurmuşlar ; bunların arasında Maya kenti Tikal ile Hopi merkezi Palatquap i de varmış. Bu Palatquapi kentini -hangi oymaktan olursa olsun -

2600 yılına ait olması gereken seramik eşyalar keşfetti. Böylece bugüne kadar geçerliliği kabul edilen zamanlam a şemasından bin beş yüz yıl daha geriye gidilmesi gerektiğini gösterdi .

Hopi Kızılderililerini n Katchinalar a ilişkin betimlemelerin e paralellik gösteren şekiller de İnkalarönces i oymakların dokumaların

4 , 5

hiçbir Hopi unutmamıştır . Çünkü bu kent hafızalarda derin izler da bulundu. Bugünkü Peru'nu n Paracas kasabası dolayında iki

bırakmış. Burada üç katlı bir bina varmış, sadece insanların eğiti mi için kullanılırmış. Zemin katında genç Kızılderililer halklarını n tarihini öğrenir, birinci katta doğa bilimleri dersi görür, üçünc ü katta matemati k ve astronomiyle uğraşırlarmış. Öğretmenler i de Katchinalarmış .

124

Page 101: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

bin yıl önceler i dokumalarıyl a ünlenmi ş biri yaşamıştır . Bunları nbezleri ve halıları üzerine işledikleri motifler, Katchina figürlerinden başka bir şey değildir.

O zamanlar, milattan önceki o çağlarda da oymak başkanlar ı ve rahipler törenlerde dokunmuş kumaşlardan parlak renkli ve gös terişli pelerinle r giyerlermiş . İçind e böyle dokum a kumaşlar a sarıl-

125

Page 102: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

mış cesetleri n bulunduğ u mezarla r ortaya çıkarılmıştır . Kumaşları n üstündek i motifler, bugün o bölgede n birkaç bin kilometr e kuzeyd e yaşayan Hopileri n motifleridir .

Hopileri n tarihinin , yani göksel öğreticile r tarafında n kocama n hava taşıtların a bindirili p denizin üzerinde n uçmalarını n bir benzeri ni eski Hin t metn i "Kathasaritsagar " da buluyoruz . Burad a "hiç ya kıt almak zorund a kalmayan " bir hava taşıtında n söz edilmektedir . Bu büyük taşıt birçok insanı denizi n öbür tarafındak i uzak bir ülke ye taşımıştır .

Hopileri n Katchinalar a ilişkin gelenekse l söylentilerini n şaşırtı cı bir yansımasın ı Yukarı Amazo n bölgesind e yaşayan Kayapo lar'da gördüm . Bu Kızılderil i halk her yıl bir şenlik düzenliyor ve bu şenlikte göksel öğreticilerin i ululuyor. Şenlik başlamazda n önc e dünyamızın dışında n gelmiş bu ziyaretçileri n kılıklarını n dokunmas ı gerekiyor . Bu amaçl a Kayap o erkekler i ve kadınlar ı kenevirde n enl i şeritler hazırlayı p bunlarda n kaba saba bir giysi örüyorlar . Bu giysi nin her yanı kapalıdır ; ağız , buru n ve gözler için dahi delik yoktur . Kayap o Kızılderililer i göksel öğreticilerini n aynen böyle göründüğü nü söylüyorlar. Bu öğreticini n adı Bep-Kororoti'dir ; öyküsü de şöy

ledir:6

Günü n birinde Pukato-T i dağında korkunç bir gürültü yankılanmış ve Bep-Kororot i gökten yere inmiş. Üstünde tepeden tırna ğa her yanını kapatan bir tören giysisi varmış. Elinde bir "kop" taşı- yormuş, bu bir yıldırım silahıymış. Köyde bulunan herkes korkuda n ormana kaçmış; erkekler, kadınları ve çocukları korumak istemiş, hatta birkaç kişi bu yabancıyla dövüşmeye bile kalkışmış. Ama silah larıyla Bep-Kororoti'ni n giysisine dokunduklar ı zaman, her seferin de yerlere serilmişler. Uzaydan gelmiş bu yaratık, kendisine karşı çıkmaya yeltenenlerin böyle yerlere yuvarlanmasına hayli gülmüş ol malı. Etrafındakilere gücünü kanıtlamak için yıldırım silahını kaldır mış, bir ağaca ve bir taşa yöneltmiş, ikisini de yok etmiş .

O zaman ortalığı bir kargaşa kaplamış. Sonunda oymağın en cesur savaşçıları Bep-Kororoti'ni n varlığını kabullenmişler. Bep-Ko roroti herkesten akıllıymış ve o yüzden insanların ona duyduklar ı güven giderek daha da artmış. Erkeklere, bir erkekler evi yapmala rı için rehberli k etmiş; bu evler bugün bütü n Kayap o köylerind e var-

126

dır. Bu ev, aslında bir okuldur , Bep-Kororot i de onu n öğretmeniydi.

Hopileri n Katchinalar ı için anlattıklar ı bunda n hiç farklı deği l ve eski Hin t gelenekse l söylentilerind e yer alanla r da bunları n tıpkı sı. Kayapolar , uzaydan gelen öğreticiy e çok şey borçlu oldukların ı söylüyorlar . Silahların ı o geliştirmiş , güvenli evler yapmay ı ve evler i yıldırım a karşı korumay ı o öğretmiş .

Yeniyetm e gençleri n okula gitmemeler i olayı sık sık görülür - müş. Böyle durumlard a Bep-Kororot i özel giysisini giyer , kaçaklar ı heme n bulurmuş . Gençleri n hiçbiri ona direnemezmiş ; çünk ü ond a insanı kötürümleştirm e yeteneği olduğun u bilirlermiş .

Ava çıkıldığında Bep-Kororot i hayvanlar ı öldürüyor , bunu da onları yaralamada n yapıyor. Her zama n ele geçen tüm ganimet i hep Kayapolar a bırakıyor ; çünk ü kendisi yemede n yaşıyor. Günü n birind e Bep-Kororot i ortada n kayboluyor; bir süre sonra yenide n ortaya çıkıyor. Ancak bu sefer korkun ç bir yaygara koparıyor , bağı rıp çağırıyor ; eşyalarında n biri kaybolduğu için kudurmu ş gibi dav ranıyor . Kızılderililer neyi nered e aramalar ı gerektiğin i kestiremi yorlar. Erkekle r yanına yaklaşma k isteyince, silahın a davranmıyo r ama bütü n vücud u da tirtir titriyo r ve kendisin e dokuna n bir and a yere yuvarlanıp bayılıyor. Sonunda uzaydan gelen öğretici insanlar a veda ediyor; ancak birkaç savaşçı onu uğurluyor ve kendisini dağın yamacına kadar izliyorlar. Orada görülmedik şeyler oluyor, herke sin dili tutuluyor. Bep-Kororoti , yıldırım silahıyla ağaçları ve çalıla rı yok ediyor, bir boş alan meydana getiriyor. Sonra birden bulutla rın içinden bir gümbürtü kopuyor, bütün bölge sarsılıyor. Ev gibi bir şey gökten iniyor ve Bep-Kororot i onun içinde kayboluyor .

Bulutların içinde ateş gibi bir şeyler yanıyor, dumanları yere çöküyor ve çok şiddetli bir gümbürtü duyuluyor. Toprağı sarsan bu olay yüzünden fundaların kökleri yerlerinden fırlıyor ve bütün yaba ni meyveler mahvoluyor. Orman hayvanlarının bu olayın cereyan et tiği yere gelmeyi göze almaları için hayli zamanın geçmesi gereki yor.

Ne zaman Kayapo Kızılderilileri'ni n bu efsanesini anlatsam , her seferinde teologlar, etnologlar ve psikologlar burada bir doğacı din söz konusudur diye karşı çıktılar. Kızılderililer yıldırımdan kork-

127

Page 103: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

muşlardır , belki de bir volkan patlamasını n ya da bir depremi n görgü tanığı olmuşlardı r dediler .

Doğac ı din görüşün e karşı çıkacak değilim; bu dinin nasıl doğ duğun u bilirim . Benim bozulma m bizdeki düşünm e tembelliğine , özellikle de bu tembelliğin yüksek okul kökenli olanlarına . Teknolo jik gelişmede n nasibini alamamı ş ilkel halkları n doğa güçleri karşı sında korkuy a kapıldığını, yıldırımla gökgürültüs ü arasındak i ilişkiyi anlayamadığın ı, bu yüzde n törenle r düzenleyerek , duala r edere k hatt a kurbanla r keserek öfkelendiğin i sandıklar ı güçleri sakinleştir meye çabaladıkların ı ben de biliyorum. Doğac ı dinler böyle meyda na gelmiştir .

Ne var ki burad a böyle bir duru m yok. Doğa güçleri ne zaman dan beri konuşu r oldular ? Ne zamanda n beri yıldırım ya da gökgü rültüs ü bir halkı eğitmektedir ? Bir depremi n herhang i bir yerde bir erkekle r evi kurduğ u ya da bir yanardağı n yerlileri n silahların ı geliş tirdiği hiç görüld ü mü ?

Antik Çağ tanrılarını n heykelciklerin i değişik biçimd e yorumladığım zaman , bu yorumlam a okul öğretisinde n farklı olduğunda n beni m tanımlamalarım a düpedü z gülünü p geçildi. Kimse bunlar a beni m gözüml e bakma k gereğini duymadı . Ne var ki Kayap o ve Ho - pilere ilişkin olaylard a duru m farklı; bunlard a artık geçmişt e kalmı ş gözlem tarzı geçerli değil; çünkü bu halklar hâlâ yaşıyor - Tanrıla ra şükür olsun! Dileyen uçağa atlayıp Kayapo Kızılderilileri'ni n ya nına uçabilir ve onlara saman giysili adamın ne anlamı olduğunu so rabilir. Bizim yaptığımız gibi onlar da saman giysili adamı filme çekebilir ve yerlilerin anlatacakların ı teybe kaydedebilir. Bu sefer burada arkeolojinin heykelcikleri konusunda olduğu gibi bir yorumla ma sorunu söz konusu değil. Düpedüz olgular var ortada .

Aynı durum Hopilerin Katchinalar ı için de geçerli. Kuklalar gözümüzün önünde ve her yıl yapılan törenlerde yine gözümüzü n önünde olacaklar; böylece anlayışı kıt insanlara gözlem yoluyla öğ renme olanağı vereceklerdir. Bugünkü bilgimiz, bilinebilenin son aşaması olamaz. Dünyamızı n çeşitli yörelerinde görülen birbiriyle bağlantılı olgular, pek çok mit, sözlü nakiller ve eski dinler; uzay dan gelmiş öğreticilerden , genç insanlığa gelişmesinde yardımcı ol muş tanrılarda n söz ediyor. Ayrıca Güney Amerika aynı doğrultud a yığınla arkeoloji k çetin cevizi gözler önün e seriyor. Bolivya'da oto-

128

Page 104: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

mobill e Sant a Cruz'da n beş saat ötedek i küçük Samaipat a köyünü n yakınınd a "El Fuerte " Dağı yükselir. El Fuert e aslında kale, hisa r demek . Gelgeleli m görünürd e kaleye benzer hiçbir şey yoktur . Bu ad zamanımızd a konulmuş .

Dağı n tepesin e çıkan yolda taşıt kullanma k üstün sürücülü k ye teneği istiyor , yine de yukarıya çıkmak şansa kalmıştır . Çoğu za man yağmur suları çakıllı yolu geçilme z hale sokar. Hava sıcak, nemli ve boğucudur ; dolayısıyla kökü bir türlü kurutulamaya n ve varlıklarını n neden i bilinmeye n sivrisinekle r kaynaşır durur .

Dağı n doruğunu n eteğind e taşıtta n inmek gerekiyor . Biz de yo lun son birkaç yüz metresind e fotoğraf makinelerin i yükleni p hayl i zorlanara k tepeye tırmandık . Buralard a tek bir yerli görünmüyordu, bu yüzde n olacak , yılanlar tepeyi yurt edinmişlerdi .

Dağı n doruğ u bütünüyl e insan eliyle yaratılmı ş bir piramid i an dırıyordu . Aşağıdan yukarıya birbirin e paralel iki oluk dümdü z bir çizgide tırmanıyordu . Olukla r otuz sekiz santimetr e eninde , uzun lukları da yirmi yedi metreydi ; gökyüzün e yöneltilmiş bir fırlatm a rampas ı görünümündeydiler . İnsa n eliyle yapılmış bu olukları n sağ ve solund a zikzak yapan çizgiler vardı; bunları n ne olduğu kestirile - medi .

"Rampa"nm yukarıdaki ucunda, dağ doruğunun tepesinde ka yaların kesilmesiyle yapdmış bir rondela vardır. Rondelanı n dış çemberine dörtgen ve üçgen biçiminde oyuklar kazılmıştır; bunla r oturma yerlerine benzemektedir .

Bu rondela, insan eliyle düzleştirilmiş dağ doruğunu doğruda n doğruya rampanın sonuna bağladığından, insanın aklına bir mancı nık düzeneğini getirmektedir. Böylesi bir olasılıkta olukların alt ba şına konulacak bir uçurtma veya bir planör düşünülebilir, bunla r oluğun içindeki raylar üstünde hareket edecektir. Yukarda, rondela - da bir lastik bant makaraya sarılmıştır, bir ucu da aşağıda duran uç ma aygıtına bağlıdır. Böyle bir düzeneği kurmak, İnkalar öncesi halklar için bile zor değildi .

Şimdi şöyle bir senaryoyu göz önüne getirebiliriz: Oyukların alt başında planör durmaktadır . Bir lastik bant planörde n oyukların ortasından geçerek rondelaya kadar uzanmaktadır . Kuvvetli kollar lastik banda asılır, çekilen bant rondelaya sarılır. Çekilme gittikçe hızlanacağından , bandı saran çarkın kirişleri kayalara oyulmuş

F:9 / Yüce Tann'nın İzinde 129

dörtgenle r ve üçgenler aracılığıyla yavaşlatılır , ya da durdurulur . Herhald e dörtgenle r çekiş ekibinin ayak koyarak güç almasına, üç genler de kirişlerin durdurulmasın a yarıyordu . Bir kumandayl a bu düzene k işletilir ve planö r -y a da isterseniz uçurtma - göğe fırlatı

dır. Kayalard a ve kurnaları n kenarlarınd a semender , kertenkel e ve maymu n benzeri hayvan kabartmalar ı bulunmaktadır .

Burayla ilgili olarak arkeologları n aklına; 'ayak yıkama ve kur

ban kanıyla bağıntılı bir tapınm a yeri'nde n başka bir şey gelmi

lır. Benzeri düzenekle r bugün uçak gemilerind e vardır. Lastik ise

11

'1 2 , 1 3

gerek Güne y gerekse Orta Amerika halklarınca , Avrupalılarda n çok önce biliniyordu .

Bir şey daha var burada . Rondelanı n arkasında , düzleştirilmi ş dağ doruğunu n üstünd e birçok oluk ve küçük tünel var, bunlar bir birinde n farklı yapıda kurnalar a gitmektedir . Tesisin yan tarafınd a ise kayalara oyulmuş gizemli vitrinler , kareler ve oturm a yerleri bu lunmaktadır .

Uzma n kişiler , El Fuertes'i n ne olduğu konusund a ilginç görüş

ler öne sürüyorlar . Kimi

"İnkaları n tapınm a yeri"7

diyor , kimi "ata lar

kültünden"8

söz ediyor, "bir hükümdarı n ya da bir

delini n aklın a esmiş" de burayı yaptırmı ş diyen de

var9, buranı n bir kale

olduğun u söyleyen de. Sonuncus u yorumları n en budalacası ; çünkü yukard a savunmaya yarayabilecek hiçbir şey yok; dağ, yapay bir pirami t gibi ortad a duruyo r ve buraya her tarafında n çıkma olanağı var.

Tanınmış Amerikanist Dr. Herman n Trimborn, tümüyle bu te

sisin "bir benzeri bulunmayan ve diğer harabelerin hiçbiriyle kıyas- lanamayan bir eser"1 0 olduğunu söylemiştir.

Ama Samaipata'daki

Page 105: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

bu olukların ve kurnaların bir benzer i var. Bu, Kolombiya'daki San Agustin'de, Pitalito kasabasına otomo bille bir saat uzaklıktadır. Orada dolmen denilen taş masaların , menhir denilen dik duran taşların ve yeraltı tapınaklarını n arasında korkunç görünüşlü tanrı heykelleri araziye dağılmış halde karşımıza çıkar; bunlar hakkında hiç kimse inandırıcı bir yorum yapabilmiş

değildir.

Samaipata'nı n benzeri işte buradadır, "ayak yıkama pınarı" di

ye anılır.

Üç yüz metre kare kadar bir düzlükte, kahverengi yassı kayala rın

üstünde, alet kullanılarak birbirinden farklı genişliklerde birçok kanal açılmış ve bu kanallar karmaşık bir şebeke oluşturmuştur. Bu rada taşların arasınd a yılan gibi kıvrılan eni dar oluklar ve belirl i bir sisteme göre hazırlanmı ş irili ufaklı kurnala r ve rondelala r var

Bence hem Bolivya'da El Fuert e Dağı'ndaki , hem

Kolombiya'da San Agustin'dek i tesisler , daha çok birer metal temizlem e ye ri izlenimi uyandırıyor . Eriyik halindek i made n kurnada n kurnay a akıtılıyor , ağır kısımlar dibe çöküyor, hafif olanları n akıtılması sür dürülüyor , temiz olmayan parçacıklarl a cüruflar rondelalard a ve yı lankavi oluklard a buluna n filtrelerd e takılıp kalıyordu .

Gerek İnkaları n gerekse onlarda n önceki halkları n made n ala şımları konusund a inanılmayaca k üstünlükt e bilgilere sahip oldukla rı herkesç e bilinmektedir . Onları n eritme metotları , dökü m teknik leri ve kaplam a usulleri altın gibi görüne n ama aslında sadece bir mikrometr e kalınlığınd a incecik bir altın kaplamada n oluşan alaşım ların yapılabilmesin i sağlamıştır .

Olukları ve olukları n üst başındak i kocama n rondelasıyla dik kati çeken El Fuert e Dağı hakkınd a sadece tek bir yerel efsane var dır: Tanrıla r burada n gökyüzüne çıkmışlar .

Belki de Kızılderililer tanrıların yaptığı işin benzerini yapmak istediler. Uçağa benzer modeller yapıp bunların dışını çok ince bir altın tabakayla kapladılar. Bu

tabaka dağın düzleştirilmiş olan doru ğunda bulunan rondela ve oluklarda elde edildi. Sonra da -büyü k bir şenlikle - altın uçaklarını gökyüzüne, fırlattılar, böylece tanrılar a yeryüzünden bir selam yollamak istediler.

Bu olasılığı bir parça uçuk bulanlar bilmelidirler ki, înka hü kümdarları kendilerini "Güneş'in oğullan" olarak nitelendirirlerdi . Onlar da tıpkı uzak Mısır'daki Firavunlar gibi uzaydan inmiş varlık ların soyundan geldiklerine inanırlardı .

Nitekim hem Mısır'da hem de Kolombiya'da çok eski

çağlardan kalma uçak mode

Page 106: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

lleri bulunmuştur.

Böyle bir model uçak 1898'de Mısır'da Sakkara yakınındaki bir mezarda ortaya çıkarıldı.14 Bu nesne 6347 numaraya kayıtlı ola rak Kahire Müzesi'nde tam elli yıl bir cam fanusun altında durdu . Ancak 1969 yılında bu acayip kuş yuvasından çıkarılabildi. Havada

131

Page 107: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

dolaşan öteki canlılarda n farklı olarak bu 6347 numaranı n kanatlar dan başka bir de dikine oturtulmu ş kocama n bir kuyruğu vardı. Altı na birkaç hiyeroglif hakkedilmişti ; çevirisi şöyleydi: "Amon'u n arma ğanı." Amon ise "Esinti Tanrısı"ydı .

Mısır müzesindek i model uçak , şu sırada onanm a alındığın dan, ziyaretçiy e sergilenmiyor . Hem bu uçak sadece otuz doku z gram ağırlıktadır , kanat açıklığı on sekiz santimetre , gövde uzunlu ğu da on dört santimetredir . Uçağı n burnu , kanat uçları ve tüm göv desi aerodinami k nitelikt e biçimlendirilmiştir .

Kolombiya'd a Bogota Altın Müzesi'nd e ise sergilenmiş bir bö lük altın kaplam a uçak modeli vardır.

15 Bunları böcek diye nitelen

dirmişlerdir , oysa Güne y Amerika'nı n hiçbir yerinde böcekleri kut sal sayan herhang i bir inanış yoktur. Bu nesnele r pahalı altınla kap landığın a göre mutlak a bir inanışla , bir kültle bağlantılı olması gere kir. Böyle bir kült bulunmadığ ı olgusu karşısında , akla heme n bun lar niye altınla kaplanmışlardı r sorusu geliyor .

(Bogota Altın Müzesi'ndek i bu modellerde n birinin kopyası bu gün Ancient Astronaut Society için simge olmuştur . Bu dernek "Yü ce Tanrıları n İzi"ni sürmekle uğraşan uluslararas ı bir kuruluştur . Kamu yararına olan bu dernek Amerika Birleşik Devletleri'nd e ku rulmuştur ; birçok ülkede şubeleri vardır. Yalnız Almanc a konuşu lan bölgede üye sayısı 6000 olmuştur . Bu konud a daha fazla bilgi edinme k isteyenler "AAS, CH-4532 Feldbrunnen - İSVİÇRE" adre sine bir kart atarlars a kendilerin e bir broşür gönderilecektir. )

Konu uçuş ve eski teknolojile r olunc a sizlere özellikle bir vazo dan söz etmek isterim. Bu vazo El Salvador'd a bulunmuştu r ve Ma yalara ait olduğu ileri sürülmektedir . Vazonu n üstünd e bacakları yu karıya kıvrık , karın üstü yatmış biri görülmektedir . Bu kişinin kar nında geniş bir kuşak bulunmakta , sırtında da aygıta benzer bir şey taşımaktadır ; aygıt bir ışın makines i izlenimi uyandırmaktadır .

Yeryüzündek i yığınla örnekten , atalarımızı n teknolojiler i hep yanlış anladıkların ı ve gördükler i aygıtları kötü taklit ettiklerin i öğ renmiş bulunuyoruz . İnsanoğlunu n boş inançlarını n ve bağnazlığı nın smırı yoktur. Samaipata'd a rampalar ı yapanla r göğe insanlar ı fır latırke n herhald e tanrıları n bu canh mermiler i kabul edeceği umu- dundaydılar . Tutsakla r bir mancınığ a bağlanıp güneş tanrısın a doğ-

132

1

Page 108: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ru fırlatılma k suretiyle kurban edilirke n de aynı umud u taşımaktaydılar .

Tepesi düzleştirilmi ş dağ doruğu bana bir şeyi daha çağrıştırdı . Guatemala'da n bir toprak tabak , insanı n bir nesneyi nasıl bir

birinde n farklı bakış açılarıyla gözden geçirebildiğin i göstermesi bakımında n tipik bir örnek oluşturmaktadır . Arkeologla r bu tabağı bir "bezekli tabak" diye niteleyip geçmişler , onda daha fazla bir

özellik arama gereğini duymamışlar . Oysa tabağın ortasındak i Kızılderili suratı kapatılırsa , ortaya bir elektrik aygıtı çıkmaktadır . Aygıtı çalıştıraca k bütün ayrıntıla r heme n göze çarpıyor : Bakır tel sargılar, bobinler , karbonlar , elektrik akımını n giriş ve çıkış yerleri... Kızılderili'ni n suratı da, belki sadece bu aygıtı çalıştıra n uzmanı n yü

züydü .

133

Page 109: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Kaynakça

1. Blumrich, Josef F.: Kasskara und die sieben Welten - WeiBer Bâr

erzâhlt den Erdmythos der Hopi-lndianer. Düsseldorf 1979.

2. Dâniken, Erich von: Der Tag, an dem die Götter karnen. Münih 1984.

3. Hammond, Norman: The earliest Maya; Scientific American, New

York, Mart 1977.

4. Lothrop, Samuel K.: Das vorkolumbianische Amerika und seine

Kuntstschâtze. Cenevre 1964.

5. Osborne, Harold: South American Mythology. New York 1968.

6. Dâniken, Erich von: Der Götter-Schock (Tanrılar'ın Şoku, Cep Kitapları,

İstanbul, 1993) Münih 1992.

7. Herzog, Th.: Vom Unvald zu den Gletschern der Kordilleren. Stuttgart 1913.

8. Puoher, Leo: Ensayo sobre el arte prehistorico de Samaypata. San

Francisco 1945.

9 Nordensköld, E. von: Meine Reise in Bolivien; Globus, cilt 97,1910.

10. Trimborn, Hermann: Archâologische Studien in den Kordilleren Boliviens,

Cilt 3, Berlin 1967.

11. Soto Holguin, Alvaro: San Agustin, Instituto Colombiano de Antropologla.

Bogota, yılı yok.

12. Disselhoff, Hans-Dietrich: Die Kunst der Andenlânder; Alt-Amerika-Die

Hochkulturen derAlten Welt. Baden-Baden 1961.

13. Nachtigall, Horst: Die amerikanischen Megalithkulturen. Berlin 1958.

14. Dâniken, Erich von: Meine Weltin Bildern. Düsseldorf 1973.

15. Dâniken, Erich von: Die Strategie der Götter (Tanrılar'ın Stratejisi, Cep

Kitapları, İstanbul, 1983).

134

2. Bölüm

SFENKSLE R ve MELE Z VARLIKLA R

Newgrange, Stonehenge Daha Eski - Taşçağınclan Astronomik Saat

- Plan/ayıcılar kimdi? - Dişi Sfenks, Erkek Sfenks, Aseksüel Sfenks

- Manetho ve Melez Varlıklar - Dünyanın En Büyük Lahiti - Kut

sal Boğalan Kim Yarattı? - Ucubeler İçin Yemin Hapishanesi - Gö

recek Gözü Olan Görür Göreceğim.

İrlanda'nı n başkent i Dublin'i n elli bir kilometr e kuzeybatısınd a ya da Droghed a kasabasını n on beş kilometr e batısında , yemyeşi l Meat h ilçesini n arazisind e dev bir dolme n vardır , adı Nevvgrange . Bu dolmen i taş masa diye nitelendire n de oldu , altınd a mezarlard a görü len şeyler bulunmadığ ı halde Hun mezar ı diye nitelendirenle r de. Ncwgrange'd e gerçi bir iki kemik parçası gün ışığına çıkarıldı . Ama ne lahit var, ne altın , ne süs eşyası. Yani verimsiz bir keşif miydi bu? Hayır , çok geçmede n bütü n gözleri kendisin e çevirten bir ilgi odağ ı oldu .

Nevvgrange dolmenini n çapı doksan beş metreydi, yüksekliği de on beş metre. Toplam dört yüz monolit kullanılarak yapılmıştı. Taş- çağında bu dolmeni yaptıranlar ilkin bir tepeyi ortadan kaldırmak ve zemini güzelce düzlemek zorunda kalmışlar. Bu da basit bir iş değil di; çünkü dolmen astronomik nedenlerde n düz bir zemin üzerind e yer almamaktadır . Dolmeni n üstünde bulunduğu yer hafif eğilimli dir. Ön çalışmalar bitirildikten sonra Taş Çağı insanları yirmi dört metre uzunlukta bir koridor inşa etmişler; bu koridoru sağlı ve sollu monolitlerle donatmışlar . Sonra da koridorun dip tarafına üstünd e garip gravürler bulunan kutsal nitelikli bazı taşlar yerleştirip bir sah te mezar odası oluşturmuşlar - bunu kullanılan monolitlerde n anlıyoruz. Bu monolitleri n üzerin e başka monolitle r yerleştirere k ve bun ların düzeyini yükselterek bir çeşit kubbe meydana getirmişler .

Bu kubbe tarihöncesi çağın bir harika eseridir. Uzman kişiler onu "yanlış kubbe" diye nitelendiriyorlar ; çünkü monolitler ağır par çalar altta kalmak, hafifler üste gelmek suretiyle istif edilmiştir . Böylece de yukarı çıkıldıkça daralan altı metre yükseklikte altı köşe-

135

Page 110: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

li bir kuyu ortaya çıkmıştır . En yukarda, bacanı n bittiği yerde ka pak görevi yapan bir taş plaka vardır, gerektiğind e bu taş kapak açı labilmektedir .

Bu koca yapıyı kuran gayretli kişiler sonund a tonlarc a topra k ve çakılı buraya taşımış , dolmeni n tümün ü bunlarl a kaplamışlar . Sonrak i kuşaklar için doğal bir tepe gibi görünmesin i istemişler .

Ne var ki burası böyle bir yer değildir .1969 yılında Cork Üniversitesi'nde n Profesö r O'Kelly , her iki

giriş monolitini n üst tarafınd a kasıtlı olarak açılmış dörtge n biçimin de bir delik keşfetti. Delik sadece yirmi santimetr e genişlikteydi ; ama bu kadarı da, bilginin o ünlü ışığı görmesin e yetti. Kış gündö - nümünde , profesör kubbeni n en arka kısmınd a oturu p bekledi.

1 Sa

at tam 9.45'te Güneş'i n üst kenarı ufukta belirdi. On üç dakika son ra Güne ş ışığının ilk oku giriş monolitini n üst tarafındak i dar delik te görüldü . Güne ş yükseldikç e gönderdiğ i ışın da koridoru n içind e uzamay a başladı; bu uzama yirmi dört metreyi geçince ışın, meza r odasını n en arka kesimind e buluna n sunak taşını n üstüne vuruver - di. O ana kadar Güneş'i n ışığı on yedi santimetr e enind e bir şerit halindeydi . Sunak taşını n üstüne vurunca oluşan yansımada n meza r odası öylesine dramati k bir biçimd e aydınlandı ki, yan odalard a ve kubbed e çeşitli ayrıntıla r açıkça görülür oldu .

Saat 10.04'te n itibare n ışık şeridi daralmay a başladı , 10.25't e de birden kesildi. Yani yılın en kısa gününde , Güneşi n doğuşu sıra sında, yirmi bir dakika süreyle bu esrarlı ışık oyunu oynanıyordu . Üstelik bu oyun asıl ana giriş yerleri aracılığıyla değil de, giriş mo- nolitlerinin üzerinde özellikle açılmış bir aralık sayesinde oynanıyor du.

Bir rastlantı mıydı bu? Hayır, çünkü daha sonra yapılan ölçüm ler, Güneş'in bu harika oyununu apaçık biçimde doğrulamıştır. 2 En az 5134 yıldan beri -bilgisayarın hesabı böyle- bu gösteri her yıl aynı gün tekrarlanmaktadır .

Yine Nevvgrange denilen bu koca yapıyı kuranlara dönelim . Bu insanlar inşa ettikleri yapıyla amaçladıkları şeyin tam anlamıyla bilincindeydiler . Koridord a tek bir monoliti n yerinde n oynatılmas ı bile her şeyi tümüyle değiştirebilirdi. Giriş yerinin üst tarafındak i yapay yarık bir santimetre daha dar ya da birkaç milimetre sağa sola kaydırılmış olsa, ışık huzmesi koridordaki yolunu tamamlayıp me zar odasının arka duvarı önündeki sunak taşına kadar uzanamazdı . Bir şey daha var: Bu dev yapı düz bir zemin üstüne kurulmamıştır .

136

Doğu-bat ı yönünd e uzana n korido r düz konumd a değildir , yukarıy a doğru eğikliği vardır. Korido r zemininde * en yüksek nokta , aynı za mand a yirmi dört metreli k mesafeni n bittiği yerdeki son monolittir .

M.Ö. 3153 yılını yapım tarihi olarak gösterdiklerinde n Newgrang e dünyanı n en eski büyük dolmen i sayılıyor. O dönemd e Mısır'd a piramitle r henü z yapılmamışt ı ve Güne y İngiltere'dek i ün lü Stoneheng e ise ortad a yoktu. Elbett e ki Nevvgrang e gibi bir kut sal kült yeri , boş zama n uğraşı olarak yapılmış değildi. İlkin ayrıntı lı planları , hatta belki de maketler i hazırlanmıştı . Nevvgrang e gibi engebeli bir yörede , kış gündönümümü z gününü , saatini ve dakika sını hesaplayabilme k için en azında n bir nesil boyu sürecek bir göz lemlem e ve ölçümlem e zamanın a gereksini m vardır .

Nevvgrang e astronomi k bir saattir , sonsuz gelecek için yapıl mıştır.

3 Böylesi bir sihri kim arzulamıştır ? Böylesi eksantri k ışık

oyununu kim tasarlamıştır ? Ne vincin ne de palanganı n bulunduğ u bir zamand a inşası hayli zahmetl i bu yerin yapılması emrini kim ver miştir ?

Nevvgrang e gibi bir yerin varlığı , beş bin yıldan fazla bir zama n önce gök mekaniğinde n çok iyi anlayan, hesaplamayı , teknik çizimi , plan yapmayı ve en şaşırtıcısı ağır yükler taşıtmay ı çok iyi bilen in sanları n bulunduğun u kanıtlamaktadır . Vardığımız bu şaşırtıcı so nuç ise ne taşçağın a uymaktadı r ne de teknolojini n evrimine .

Binlerce yıl önce hem kendi zamanlarını hem de uzak geleceğietkileyebilecek güçte bilgiye sahip olmuş olanlar kimdi? Zaman a vermek istedikleri nasıl bir bildiriydi? Niye bildirmek istiyorlardı, neyi bildirmek istiyorlardı?

Bunlar cevaplandırılmamış sorular. Bu soruların benzerleriyle daha sonraki bölümlerde de hep karşılayacağız. Bunlar bugüne ka dar pek az yöneltilmiş sorulardır ve -seziyorum k i - geçmişten ya şadığımız çağla bağ kurmaktadırlar . Bu sorulardan birkaçı, günü müzün ve geleceğin gen teknolojisiyle ilgilidir. Genetikçiler bugün tanrı rolü oynamaya başlamışlardır. İsterlerse ve biz de onlara izin verirsek Frankenstein'i n korkunç laboratuarında n dört dörtlük bir hayvanat bahçesi yaratabilirler. Nitekim tarım alanında üretime baş lamış bulunuyorlar. Karnıbaharla kara lahana melezi sebzeler, li monla portakal melezi meyveler yetiştirdiler ve yakında pazarda dört köşe domatesler, dörtgen prizma yumurtalar görecek olursam doğrusu hiç şaşmayacağım. Bu yöntemle ürünler daha iyi ambalajla- nacaklardır .

137

Page 111: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Son yirmi yıl içinde hiçbir bilim dalı genetik kadar ilerlem e göstermemiştir . Tüp insan ortaya çıkmak üzeredir . Beş yıla kada r genetikçile r insanı n tek tek bütün parçaların ı imal edebilece k duruma geleceklerdir . On yıl öncesin e kadar ütopya olarak nitelendiri len şeyler gerçek oluyor.

4

Zama n içinde dolaşıp duran biri olarak kendim e hep acab a uzak atalarımızı n zamanınd a melez varlıklar var mıydı diye sormuşumdur . Soru , ilk bakışta saçma gibi görünüyors a da aslında hiç de mantıksı z değildir. En azında n geçmiş çağların bir kırmavarlığını , sfenksi hepimi z biliyoruz. Sfenks dişi midir , erkek midir , yoksa cin siyetsiz midir tartışması , sürüp gider; zira sfenksler bütün varyas yonlard a hep vardır .

Dünyadak i büyük müzeleri n heme n hepsind e melez varlıkla r sergilenmektedir ; onları Paris't e Louvre'da , Atina'd a Ulusal Mü- ze'de , Berlin'd e Etnoloj i Müzesi'nd e ya da Ankara'd a Hitit Müze si'nde görebilirsiniz . Kırmavarlıkla r her yerde vardır .

Peki , atalarımı z böyle ucubeler i taşlara aktarara k neyi göster mek istemişlerdi ? Bunlar sadece sanatçıları n hayalgücünü n ürünle ri miydi? Bunda dünya çapınd a bir esinlemeni n etkisi olması gere kir; zira melez varlıklara sadece eski Babil veya Mısır'd a değil, Çin'de , Japonya'da , Güne y Amerika'd a İnkalar'd a ve Orta Ameri ka'da Mayalar'd a da rastlıyoruz . Buralard a kanatlı insanlar , insan vücutlu kartal başlılar, uzun boyunlu dört ayaklı yaratıklar var. As lında bunların hiçbiri yaşamış değil. İlginç olan nokta, ucube denile bilecek bu varlıklara insanların büyük değer vermesi, onları yücelt mesi.

Bu nitelikte melez varlıklar bazı düşünceleri, bazı özlemleri sa-natkârane tarzda dile getirmişlerdir. Bir hükümdar başının bir as lan gövdesiyle birleştirilmesi hükümdarı n büyük gücünün ifadesi olarak; ya da bir krala kanatlar takılması onun tanrılara denkliğinin göstergesi olarak yorumlanabilir .

Eski Mısır'ın inanç sisteminde melez varlıklar en üst düzeyde yer almaktaydı . Tarihç i ve kilise prensi Eusebius'u n bir eserind e Manetho adlı bir Mısır rahibinden alınmış bir metin vardır.5 Bu Ma- netho'ya göre bir zamanlar tanrılar, insanları eğitmek için gökten in mişler. Bu tanrılar çeşitli melez varlıklar meydana getirmişler, bunla ra "Kutsal hayvanlar" adı verilmiş. Mısırlı rahibin sözleri şöyle:

"Onlar kanatlı insanlar ve keçi bacaklı insan vücutlu varlıklar

139

Page 112: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ürettiler . Boynuzl u insanlar ve at ayaklı insanlar da. Onlar ön taraf ı insan arka tarafı at olan varlıklar da ürettiler . İnsan başlı boğalar ve balık kuyruklu köpekler de. Ayrıca başka canavarla r ve ejderha biçi minde yaratıkla r meydan a getirdiler . Bir yığın harika varlık ortaya çıktı , bunları n çeşitleri ve bu çeşitleri n de değişik türleri vardı. "

Sonund a Manetho , Babillileri n ve Mısırlıları n bu acayip varlıkları sanat eserlerind e betimlediklerin i kaydetmektedir .

İnanılı r gibi değil bu eski kitapta anlatıla n şeyler. Tanrıla r deni len birileri melezvarlıkla r meydan a getirmiş olabilir mi? Böyle bir işin olanaksız olmadığın ı günümüzdek i çalışmalard a biliyoruz; Ge netik bilgisi bunu yapabilece k düzeyde . Manetho'y a kulak verirsek bu ucubelerde n bazılarını n bir zamanla r yaşamış oldukların ı kabul etmek zorund a kalırız. O halde eski sanatçıla r eserlerini yaratırke n sadece hayal güçlerin e dayanmamışlar , canlı modeller e mi bakmış lar? Bu konud a bazı şeyler bana düşündürüc ü nitelikt e görünüyor . Grek mitolojisind e de Minoto r var, insan başlı bir boğa; onun için Girit halkı ünlü labiren t binayı yapmış. Binalar hayali varlıklar için mi yapılmış ?

Mısır'da , Sakkara'd a yeraltınd a kilometrelerc e uzana n koridor larda mumyalanmı ş milyonlarc a hayvan var. Mısırlıla r her şeyi mumyalıyordu ; hatta balıkları , köpekleri , maymunları , kuşları ve timsahları . Çoğu kez de bu hayvanla r toprak kapları n içine konul muş , kaplar da duvarda açılmış oyuklara yerleştirilmiştir . Bunu n bir istisnası var:

Sakkara'd a bir de Serafeu m bulunmaktadır ; burası yeryüzünde ki en büyük lahitleri n sıralandığı bir yeraltı mezarlığıdır . Bu büyük lahitler granitte n yapılmıştır , ağırlıkları yetmiş ila yüz ton arasınd a değişmektedir . Grani t Assuan'da n getirilmiştir , burası da Sakka- ra'dan bin kilometr e uzaktadır . Serafeu m tümüyl e kutsal boğaya adanmıştır , bu boğaya Mısırlıla r "Apis" adını vermişlerdi . Eski Mı sır'da Nil bölgesind e çok yaygın bir boğa kültünü n etkin olduğu ke sin.

7

Bununl a birlikte burada çok garip bir durum görüldü . Dev bo yutlu lahitleri n içinde boğa mumyalar ı var sanılıyordu ; içinde n çıka çıka ne çıktı? Bitüm denile n yer sakızı , yani doğal asfalt. Bu madde ye çeşitli hayvanlar a ait binlerce kemik karıştırılmıştı.

8

Eski Mısırlılar , bütün canlıları n ölümde n sonra yenide n dirile ceği kanısındaydılar . Ölüleri mumyalamalar ı da bu inançta n kaynak lanıyordu . Mısır inancın a göre ancak vücudu sağlam kalmış olanla r

140

Page 113: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

yenide n diriliş için uyandırılacaklardı . Ka ve Ba (vücut ve ruh) tek

rar bir araya gelecekti.9

Gelgeleli m Sakkara'dak i yeraltı mezarlığınd a bunu n tam tersi cereyan etmişti . Burada kemikler parça parça edilmiş , üstelik bir de yapışkan asfalta bulanmıştı . Bu da insanı n aklına burada yeni den dirilme "engellenme k istenmiş" düşüncesin i getiriyordu .

Peki , niye engellenme k istensin ? Mısırlıla r herhang i bir neden le kemikleri küçük parçalar a ayırmışlarsa , bu kalıntılar ı Nil'e atabi lir, yakabilir ya da toprağa gömebilirlerdi . Kırpınt ı haline getirilmi ş kemikler için Serafeu m büyüklüğünd e kocama n bir yeraltı yapısın a hiç de gerek yoktu. Buranı n inşası için kayalar oyulmuş , geniş giriş yerleri ve duvarlard a hücrele r yapmak uğruna kimbilir ne zorlu uğ raşlar verilmiştir . Sonra da bin kilometr e uzakta Assuan' dan dev boyutlu lahitler Nil yoluyla Sakkara'y a taşınmıştı . Ardında n bu lahit ler binbir güçlükle yeraltındak i dehlizler e indirilmi ş ve öncede n ha zırlanmı ş hücreler e yerleştirilmişti . Ve bütün bunlar birkaç kemi k kırpıntıs ı için miydi ?

Böylesine debdebel i uğraşlara yol açtığına göre , bu kemikleri n pek özel bir şeyler olması gerekir .

Bence bunlar melez varlıkları n kemikleriydi . Tanrıla r yeryü- zündeyke n bu ucubele r kutsal sayıldı. Bunlar doğal biçimd e dünya ya gelmemişler , aksine tanrıla r tarafında n yaratılmışlardı . Gelenek sel söylentiler , örneği n kutsal Apis öküzünü n sık sık nasıl öfkelendi ğini , tapına k sütunların ı nasıl devirdiğini , ihtiyar insanlar ı nasıl çiğ neyip tarlaları nasıl çöle döndürdüğün ü anlatır . Yunanlı tarihçi ve filozof Plutar k (50 yıllarınd a yaşamıştır ) tanrısal boğanı n doğal bi çimde dünyaya gelmediğini , gökten düşen bir ışınla hayat bulduğu nu bildirmektedir .

Fransı z arkeolog u Auguste Mariett e 1852 yılında Serafeum' u keşfettiğinde , yeraltındak i dehlizd e kutsal boğaya ithaf edilmiş bir yazıt da buldu . Yazıtta "Senin baban yok, seni gökler yarattı" cümle si vardı. Mısır'a günümüzde n iki bin beş yüz yıl önce gitmiş olan Tarihç i Heredo t da şunları yazmıştır :

"Apis hayvanının şu belirtileri vardır: Siyahtır, alnında dört köşe li beyaz bir leke bulunur, sırtında bir kartal görünümü vardır, kuyruk kılları iki'katlıdır ve dilinin altında bir böcek görüntüsü göze çarpar."

Bütün bu özellikler (aslında başka özellikler de vardır) doğal biçimd e doğmuş bir hayvana ait olamaz . Burada genetik

bir düzen leme kokusu var.

141

Page 114: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Tanrıla r dünyamızı terk ettiği zaman , bu ucubelerde n birkaç ı hâlâ geride kalmış bulunuyordu . Çevrelerin e korku ve dehşet saçı yorlardı ; bu canavarlar ı öldürmey e kalkışmay ı kimse göze alamadı ; doğal olarak ölmeler i beklendi . Öldükler i zama n da kemikler i par ça parça edildi , kayalar içinde çok güvenli bir zinda n hazırlandı , granitte n en sağlam lahitle r hazırlandı , bu lahitle r Sakkara'y a taşın dı, kemik kırpıntılar ı bu lahitleri n içine konuldu . Sonra da kemikle rin üstün e kötü kokulu, yapışka n asfalt döküldü , ardında n da lahit lerin üzeri otuz tonlu k ağır kapaklarl a kapatılı p açılmaması güven ce altına alındı .

Serafeu m kutsal bir mekâ n değildi , aksine bir daha asla diril memekti gereken ucube hayvanla r için bir hapishaneydi . Bu yaratık lar artık hiçbir zama n insanlar a korku ve dehşet saçmamalıydı .

Onlarda n geriye birer olgu halind e sayısız heykel kaldı , bir de böyle ucube varlıklara ilişkin söylentiler ve Sakkara'd a Seraphe - um'd a içinde kırpıntıya dönüştürülmü ş hayvan kemiklerini n saklan dığı lahitler . Bir başka olgu da, eski Mısırlıları n o ucube varlıkları n kemiklerin i un ufak ederke n yaptıklar ı işin tam bilincind e olduklarıdır; onlar bu varlıkları n sonsuza dek ortada n kaybolmaların ı sağla mak istemişlerdir . .

Bu doğrultud a beni düşündüre n bir başka şey daha var: Asur Kralı II. Salamasar'ı n siyah renkli dikilitaşı üstündek i çeşitli hayvan lar. Bu hayvanlar norma l büyüklüklerind e betimlenmiştir . Yani sa natçıla r yaptıklar ı işin bilincindeymişler . Burad a da melez varlıkla r karşımız a çıkıyor , hem de çok etkileyici görünümlerde . En önd e genç bir fil görülüyor . Bunu n ardınd a iki muhafı z boyunların a ip ge çirilmiş iki acayip varlığı yürütüyor . Bu varlıkları n canlı olmalar ı ge rekir , aksi halde boyunların a geçirilmiş iplerin bir anlamı olmaz . Bunları n ardında n iki ucube daha geliyor; bu ikisi tam Frankenste - in'in korkun ç laboratuarında n çıkmış gibi. Yaratıkla r bu defa zinci re vurulmuştur . Yaratıklarda n biri parmağın ı emmekte , öbürü ise eliyle bize nanik yapmaktadır . Uzmanla r bu melez canlıları "may mun" diye satmay a kalkışmışlardır . Kabartmalar a şöyle bir bakma k yeter. Görece k gözü olan görecekti r göreceğini .

Tarih tekerrü r mü ediyor? Bizim genetikçilerimi z sadece bin lerce yıl önce uygulanmış olan şeyleri mi keşfettiler ? Uzak ataları mızın Geneti k diye bir şeyden haberler i olmadığında n eminim , on-

142

Page 115: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

lar ne genetik kodları biliyorlardı , ne de DNS veya DNA'yı . Eğer bu melezvarlıklarda n tek bir tanesi bile bir zamanla r var olmuşsa , mutlak a bir genetik laboratuarınd a meydan a getirilmiştir . Bizim uzak dedelerimi z böyle bir laboratuar ı yapaca k durumd a değildiler . Geriy e sadece şu gizemli tanrılar , şu izlerini sürüp durduğu m uzay dan gelen üstün kudretl i varlıklar kalıyor .

K a ynakça

1. O'Kelly, M.: Newgrange. Londra 1983.

2. Ray, L.P.: The VVinter Solstice Phenomenon at New-Grange, Ireland: Accident öder Design? Natura, Ocak 1989, cilt 337.

3. Dâniken, Erich von: D/e Steinzeitwarganzanders. Münih 1991.

4. Latusseck, R. und Kürten, Ludwig: Wie man mit Milliardenaufwand ein genetisches VVörterbuch schreibt; Die Welt, sa. 163/1988.

5. Karst, Josef: Eusebius Werke - 5. cilt, D/e Chronik. Leipzig 1911.

6. Dâniken, Erich von: DieAugen derSphinx. Münih 1989.7. Eberhard, Otto: Beitrâge zur Geschichte der Stierkulte in Âgypten. Leipzig

1938.

8. Mariette, Auguste: Le Serapâum de Memphis. Paris 1857, yayınlayan: Gaston Maspero, 1882.

9. Grieshammer, R.: Grab und Jenseitsglaube; Arne Eggebrecht, Das a/feÂgypten. Münih 1984.

10. Herodot: Historien, 1. ve 2. kitaplar Münih 1963.

F o t oğ jr a f la r ;

l-2)Ahi t Sandığı'nı n temsili resimleri .3) Manna-makincsinin , Sassoon ve Dale tarafında n yapılan rckonstrüksiyonu .

4) Hz. İbrahim'i n "Göksel Eğitmenlerd e karşılaşması .

Page 116: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

144

Page 117: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde
Page 118: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

3. Bölüm

KUTSAL MAKİN E

Ahit Sandığı Muamması - "Günlerin En Yaşlısı" - Kudret Helvası

Makinesi - Eskiçağda Bir Plutoniyum Reaktörü - Bir Besin Deneyi

İçin Seçilmişler - Parsifal Efsanesi * Tarikat Şövalyelerinin Sim -

Oak Island'daki Hazine - C 14'le Zaman Belirlemesi -

İbrahim, Uzay Gemisinde.

Hepini z tanrı tarafında n seçilmiş halkın öyküsünü, onları n kırk yıl çöllerd e dolaştıkta n sonra sonund a vadedilmi ş Ülke'y e (Arz- ı Mevut'a ) varmaların ı bilirsiniz . Çöllerd e kaldıklar ı bu uzun süre içinde cereya n etmiş iki olay var ki zihnimi sürekli meşgul etmiştir .

Günü n birind e Musa Sina Dağı'n a çağrılıyor ve orada Ahit Sandığı'nı n yapımı için gerekli direktifi alıyor. Musa'nı n ikinci kita bı 25. bölüm 40. cümled e Tanrı , İsrailoğullarını n önderin e her şeyi kendisin e gösterilmi ş olan model e göre yapmaya çok dikkat etmesi ni emrediyor . Burad a bir gariplik yok mu ?

İnancı olan bir insanım ben. Tanrının varlığından ve onun tümevreni yaratmış olduğundan hiçbir şüphem yok. Peki, her şeye gücü yeten ulu tanrı, ne diye bir sandığın modelini yanında taşıyıp dur sun ve ne diye bu aygıtın benzeri yapılırken bütün direktiflere ay nen uyulması yolunda sıkı sıkıya uyarılarda bulunsun ?

Bu Ahit Sandığı neydi aslında?Dinbilimi alanında yazılmış eserlerde bu konuda değişik görüş

ler yer alıyor. En yaygını, bunun akasya ağacından yapılmış, içi de dışı da altınla kaplı bir sandık olduğunu söyleyen görüştür. 1

Peki, bu sandığın içinde ne vardı? Bu konuda da dinbilimcile r tartışmaktalar . "Kutsal bir taşın mahfazası" 2 olduğunu söyleyen var, "dolaştırılan bir tanrı tacı"3 , ya da "el sürülmez aletlerin taşındığı bir sandık"4 diyen de var; geçen yüzyılın ortalarında yaşamış Teolog Richard Vatke gibi onun "boş bir kap"4 olduğunu ve tanrının otur ması için hazırlandığını savunanlar da.

Kesin olan nokta, Ahit Sandığı'nın ancak özellikle eğitilmiş rahipler, Levililer tarafından muhafaza edilip taşınabildiğidir .

F: 10 / Yüce Tanrı'nı n İzind e 145

Page 119: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Gere k Kutsal Kitap'ta n gerekse Habeşleri n kral kitabı Kebra Nagast' tan

5 Ahit Sandığı'nı n ölüml e sonuçlana n birçok kazaya yol

açtığında n tehlikel i bir nesne olduğun u öğreniyoruz .Tanr ı tarafında n seçilmiş halkın konakladığı her yerde , Levi oy

mağında n rahipler , sandığı kutsal bir çadırın içine koyuyorlardı .Geçe n yüzyılın filozof ve matematikçis i Lazaru s Bendavid, Ber

lin'de yaşadı; kendisi aynı zamand a Serbest Musevi Okulu'nu n mü dürüydü . Yahudileri n gelenekse l söylentilerini çok esaslı biçimd e in celemi ş ve sonund a Ahit Sandığı'nı n kutsal çadırın içinde dahi öldü rücü bir tehlik e oluşturduğ u kanısın a varmıştı . Başrahi p bu kutsa l yerin kapısında n içeri her zama n belirli bir korkuyla giriyor ve sağ salim geri dönünc e de seviniyordu.

6

Bütü n bunla r kafa karıştırıcı . Günümüzd e film yönetmen i Ste- ven Spielber g Ahit Sandığı'n a ilişkin fantasti k bir film yaptı: Kayıp Hazine Avcıları.

İki İngiliz , Geor g Sassoo n ile Rodne y Dale de birkaç yıl önc e bu Ahit Sandığı'yla ilgilendiler . Geor g bu amaçl a Arami dilini öğ rendi , Rodne y ise biyolog ve teknik konular yazarıydı.

7

Bu iki araştırıcı , yığınla belge arasınd a Yahudileri n eski gizli yazılarında n biri ve Kabbala'nın tamamlayıcı bölüm ü olan Zoha r Kitabı'n ı da incelediler.

8 Zoha r Kitabı'nd a Ahit Sandığı'n a elli say

fa ayrılmıştı. Başka hiçbir konuy a bu kadar yer ayrılmış değildi .Zoha r Kitabı'nd a Ahit Sandığı nedens e hep bir başka varlıkl a

birlikte anılıyordu, buna da "Günleri n En Yaşlısı" deniliyordu . Bu "En Yaşh"nı n iki kafası vardır ve bir kafada n öbürün e besi suyu ak maktadı r. Üstt e buluna n ve daha küçük olan kafanı n içinde beyin bu lunmas ı gerekiyor ; hiç kimse burayı açmış değil. Alttaki kafanın ise dışarıya doğru uzayıp sonra tekra r kısalan hortumlar ı vardır. Bu "En Yaşlı" da bir de karın bulunmakt a ve çiğ bir ışık yaymaktadır . Bu ka rında n da hortumla r iki torbaya , sonra da bir penise uzanmaktadır .

İngiliz araştırıcıla r böylesi bir betimlemeyl e yaşlı bir adamı n kastedilmemi ş olduğun u anladılar . Burad a yanlış anlaşılmı ş herhan gi bir makineni n anlatılmas ı söz konusuydu. İngilizler metn i cüml e cüml e elden geçirmeye koyulu p sonuçla n bir resim tahtasın a aktar dılar. Sonund a ortay a deniz yosun u ürete n bir aygıtın resmi çıktı ; bu, bir çeşit "Kudre t Helvası Makinesi " idi.

Bu konud a Dr. Johanne s Fiebag'ı n bilgisine başvurdum . Ken disi yıllarca bu garip aygıt ve onu n tarihiyle yoğun biçimd e uğraş mıştı .

146

"Sayın Dr. Fiebag , nasıl bir makinedi r bu? ""Aslında deniz yosunu işleyen bir aygıttan başka bir şey değil.""Nasıl çalışıyordu? ""Aygıtın içinde Klorella tipinde bir yeşil deniz yosunu kültürü do

laşımı var. Bu kültür çok güçlü bir ışık kaynağından ışın alıyor. Yan kaplardan gelen karbonhidrat, yağlar ve daha başka maddeler buna karışıyor. Kültürün tümü borulardan oluşan bir sistem içinde dola şımdadır; bu sistem havanın oksijeni ve karbondioksidinin değiş tokıı- şunu sağlamakta, aynı zamanda meydana gelen sıcaklığı dışarıya ver mektedir. Sonunda ana maddesi Klorella olan macun bir başka ka ba aktarılmakta ve sertliği malt şekeri içinde kısmen sulandırılmakta- dır. Sonra da hafifçe pişirilip macunun tümüne bir helva lezzeti verilmektedir. Musa'nın ikinci kitabı, 16. bölüm 31. cümlede belirtildiğine göre, bu yiyecek kişniş tohumu gibi beyazdır ve ballı çörek gibi bir ta dı vardır. Üretilen sıvımsı madde "En Yaşlı'nın Torbaları" denilen iki kaba damlayarak akmakta ve "penis" denilen musluktan da dışarıya alınmaktadır."

"Peki , bütü n bu sistem için gerekli enerji nerede n elde edilmektedir? "

"Aygıtın kökeni elbette ki İsrailoğullan değildi; onlar bu aygıtı sa dece kullanmışlardır. Makinenin dünya dışı bir aklın eseri olduğunu kabul ediyoruz. Bunlar nükleer yakıtı saklamayı biliyorlardı, küçük bir plütonyum reaktörü yapmış olabilirler."

"Bizim bugünk ü uzay teknolojimi z bu tür nüklee r yakıt kapları nı kullanıyor, örneği n uydulard a bunla r var. Adları da mini-reak - tör. Bu mini-reaktörlerl e donatılmı ş uyduları n yeryüzün e düşmesin den ötür ü birkaç kez alarm verilmiştir . Bizim olayımızda da böyle bir mini-reaktörü n varlığı düşünülmeli ; bu minireaktö r deniz yosu nu kültür ü için ışın verdiği gibi aygıtın enerjisini de sağlıyordu. Pe ki, bu deniz yosun u kültürünü n çoğalm a hızı nasıldı? "

"Kutsal Kitap'a göre yiyecek her gün üretiliyordu; bu da deniz yo sunu malzemesinin işlenmesi yirmi dört saat içinde tamamlanıyor de mektir. Klorella tipinde deniz yosunlarının elverişli güneş ışığı altında yirmi dört saat içinde iki kat çoğaldıklarını biliyoruz."

"Seçilmiş denile n bir halkı çöllerd e dolaştırı p onlar ı böyle bir yiyecekle beslemed e kimin ne çıkarı olabilir? "

"Nedenin ne olabileceğini ben de kestiremiyorum. Bizler sadece Kutsal Kitap'a, Zohar Kitabı'na dayanarak bazı olayların cereyan etti ği sonucunu çıkarabiliyoruz. Ama öyle görünüyor ki bu halk kırk yıl,

Page 120: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

yani bütün bir nesil süresince çölde kalmış. Ancak ikinci nesil, Mı sır'dan ayrılan nesilden sonra yetişen nesil Vadedilmiş Topraklar'a ulaşabilmiş. Önderleri Musa dahi Vadedilmiş Topraklar'a (Arz-ı Me- vut'a) ayak basamamıştır."

"Kudre t helvas ı makines i diye ad taktığımı z bu makin e enerjisi ni bir nüklee r kaynakta n sağlıyorsa, bu durumd a tehlikel i bir aygıttı. Ahit Sandığı'n a ilişkin bilgiler bize ond a gerçekte n ölüm tehlike si bulunduğun u gösteriyor . Kaydedilmiş ölüm olaylar ı var. Peki , bu nesn e nerey e kayboldu ? Havay a mı dağıldı, yoksa bu makineni n herhang i bir kalıntısı bugü n bir yerlerd e mi? "

"Kalıntısının bir yerde bulunması olası. Nitekim bu konuda örne ğin Ortaçağ'dan kalma ilginç söylentiler var; bunlardan biri de Parsi- fal efsanesi..."

"Wolfra m von Eschenbach'ı n yazdığı efsan e mi? ""Evet o. Efsanenin odak noktasını Kutsal Kâse oluşturur. Bu Kâ

se, temel özellikleri bakımından ele alınırsa, tıpkı kudret helvası maki nesi gibi betimlenmektedir, onda da ekmek veren bir kap vardır. Me tinde çeşitli yerlerde aynı doğrultuda atıflar bulunduğa gibi ayrıca tarihe de yer verilmektedir. Wolfra m von Eschenbach Kutsal Kâse'nin ta rikat şövalyelerince korunduğunu vurguluyor. Tarikat şövalyeleri hakkında ise yeterince tarihsel bilgiye sahibiz. Onların bu aygıtı, yani Kut sal Kâseyi -diğer adıyla Kudret Helvası Makinesi'ni- bulmak için Filistin'e yolculuk ettiklerini biliyoruz. Kutsal Kâse bir zamanlar Fran sa'da muhafaza edilmiş olmalıdır."

"Peki bu nesneni n nered e saklı olduğ u niye şövalye ocağını n bugünk ü başkanın a sorulmuyor? "

"Tarikat şövalyeleri ocağı, kutsal topraklara yapılan ziyaretten üç yüz yıl sonra dağıldı. Dünya devletleri şövalye ocağının zenginlikleri ne göz dikmişti. O döneme ait yakınma yazılarında hep bîr nesneden söz edilmektedir; hem acayip hem korkunç bir şeydir bu. Yer yer be timlemesi yapılan bu nesneye tarikat şövalyeleri büyük bir saygı göste rirler. Bu nesnenin betimlemesi ile Zohar Kitabı'nda bulduğumu Kudret Helvası Makinesi'nin betimlemesi arasında, ne gariptir, tam bir benzerlik vardır."

"Deme k ki Wolfram von Eschenbac h ekme k ürete n makine den söz ede n çok eski söylentiler e dayanmaktadır . Tarika t şövalye leri de mutlak a bun a benze r metinleri , belki de aynı metinler i gör müş olmalılar ; çünkü İsrail' e gitmişlerd i ve hiç değilse makineni n bir parçasın ı bulmuşlardı . Peki , bugü n nered e bu makine? "

148

"Asıl sorun da bu zaten. Tarikat şövalyelerinin makine parçasını saklayabilecekleri yerler konusunda ileri sürülmüş bazı savlar var; do layısıyla da birkaç yer söz konusu. Bunlardan biri Gisor Şatosu; bu şato Paris ile sahil arasında. Bir diğer yer de Seine Irmağı ile Aube arasında, Troyes kasabasının yakınlarında Orient ormanı."

"Burad a heme n bir soru geliyor akla: Niy e hiç kimse bu yerlerde kazı yapmadı ? Niy e hiç kimse buralard a bir şey bulmadı? "

"Gisor Şatosuyla bağlantılı çok garip bir öykü var. Altmışlı yılla rın başlarında bölge Fransız askerî makamlarınca yasak bölge ilan edildi; çünkü şatonun bekçisi, yeraltında büyük metal sandıklar bu lunduğunu bildirmişti. Sonra arkeolojik kazılar başlatıldı, ancak bu kazılar kamuoyundan gizlendi; bir buçuk yıl sürdü. Bugün gerek şato gerekse civarı halka açılmıştır. Fakat askeri koruma altında arkeolog ların aslında ne aradığı ve ne bulmuş olabilecekleri konusunda kimse bir şey bilmiyor. Bunca askerî tantanaya ne diye başvurulduğu sontsu- na da bir cevap bulunamıyor."

"Doğrus u gerçekte n son derec e şaşırtıcı . Faka t son kitabınızd a ele aldığınız bir nokt a var;

9 burad a Kutsa l Kâse'ni n yani Kudre t

Helvas ı Makinesi'ni n tüm geçmişini anlatıyor , bu makineni n kalıntı sını n bulunabilm e olasılığını n çok dah a güçlü olduğ u başka bir yere ilişkin kuşkular a değinmektesiniz. "

"Evet; Oak Island'da çok kurnazca hazırlanmış bir saklama yeri var. Burası Kanada kıyılarında bir ada. İnsanlar iki buçuk yüzyıldan beri, burada yerin bir hayli altında saklı olduğu söylenen bir hazineyi bulmak için uğraşıp durdular."

"Bir hazineni n adad a bulunduğ u biliniyo r ve kimse bun u bulamıyor , öyle mi? "

"Evet. Burada çok karmaşık bir saklama yeri var. Aslında burası bir kuyu ve bu kuyunun yanında bir yığın yan yana kuyular sıralanıyor. Bugüne kadar içine girmeyi kimse başaramadı."

"Niye? ""Çünkü yan kuyular yoluyla denizden sürekli su geliyor. Yapılan

sondajda açılan bir yer hemen suyla doluveriyor.""Burad a kafamı kurcalaya n bir şey dah a var: Tarika t şövalyele

ri Fransa'd a etkiliydiler. Şimd i Kudre t Helvas ı Makinesi'ni n parça ları ne diye Kanad a kıyılarındaki bir adad a bulunsun? "

"Bir kere Tarikat şövalyelerinin Kristof Kolumbus'tan önce Atlantik'i geçtikleri ipotezi var. Avrupa'da baskılara uğradılar ve bütün olanaklarını kullanarak kutsal 'Nesne'lerini gizli ajanlardan kurtarma

l ı

Page 121: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ya uğraştılar. Edebiyatta, bu konuda güzel işaretler vardır. Oak Is- land'ta gömülü hazinenin benzerle/ipek çok korsan hazinelerinden ol madığını da biliyoruz; zira adada gömülü bu hazine radyoaktiftir. Tıp kı Kudret Helvası Makinesi gibi."

"Şimdi duru m tehlikel i bir hal aldı. ""Oak Island'daki kuyudan çeşitli organik maddeler çıkarıld; tah

ta parçaları, deri kırpıntıları, parşömen parçaları gibi şeylerdi bunlar. Bunların C-14 metoduyla yaşları saptandı. Yapılan çalışmalar birbi rinden çok farklı, hatta birbiriyle çelişen tarihler ortaya koydu. Bazı ta rihler milattan önceye, bazıları Ortaçağ'a aitti; hatta milattan sonra3000 yılını gösterenler de oldu."

"Ama böyle bir şey olamaz . Tümüyl e olanaksız. ""Doğru. Ne var ki ortaya yine de abuk sabuk tarihler çıkmıştı.

Bu da uygulamada radyoaktif C-14 saatinin deneyleri bozduğunu gösteriyordu. Böyle bir bozulma da ancak yeraltında bulunan çok güçlü bir radyoaktif ışın kaynağının etkisiyle olabilir. Burada uranyum ve uran-radyum .karışımı cevher söz konusu olamaz; çünkü Oak Is- land'da ne biri var ne de öteki. Bu durumda tek bir olasılık söz konu su..."

"O da yapay bir radyoakti f kaynak olabilir, bir mini-reaktörü n kalıntısı gibi bir kaynak. Tarika t şövalyeleri demek ki kaçışların ı ok yanus üzerinde n yapmışla r ve Kudre t Helvası Makinesi'ni n hiç de ğilse bazı parçaların ı da yanlarınd a götürmüşler . Oak Island'd a şeytanc a bir saklam a yeri hazırlamışlar , bu işi de acele davranmada n yapmışlardır , çünk ü kendilerin i gözetleyebilece k kimse yokmuş or talıkta . Böylece hazinelerin i toprağ a gömmüşler . Bütü n bu öyküd e apaçık olan nokt a aslında sadece bir zamanla r deniz yosununda n besin maddes i yapan bir makineni n varoluşudur . O halde Zoha r Ki tabı'ndak i eski metinler e dayanılara k bu makiney i günümüzd e de yapabiliriz . Bir başka özellik de, bu makineni n yanlış kullanılmas ı halind e öldürece k dereced e tehlikeli oluşu. Wolfram von Eschen - bach'ı n eserind e de aynı şekilde ekmek ürete n bir makineni n betim lenmes i bulunuyor ; bu makin e Tarika t Şövalyeleriyle ilişkilidir. Bir süre sonra şövalye ocağı yıkılıp dağılıyor. Ocağı n yazıları da yok edi liyor. Bugün elimizd e bazı edebi eserlerdek i birtakı m atıflarda n baş ka bir şey yok. Buna rağme n biz yine de bu konunu n ayrıntıların ı gün ışığına çıkarmay a kalkışmış bulunuyoruz. "

Yaptığımı z görüşm e sona ermişti .Bu konud a açıklayıc ı küçük bir ekleme yapma m gerekir. Jo-

150

Page 122: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

hanne s Fiebag , birbiriyle çelişen tarihlerde n söz etti ve "C-14" terimini kullandı . Bu teriml e kastettiği , karbonu n izotop u olan Karbo n14'tür. C-14 simgesiyle gösterile n karbo n izotop u hafif radyoaktif tir, füze uzayda n gelir ve bütü n canlı varlıklarda , insanlarda , bitki lerde , hayvanlard a C-14 izotoplar ı bulunur . Her radyoaktif madd e ayrışıp dağılır ve hepsini n belirli bir dağılm a süresi vardır. C-14't e bu süre beş bin altı yüz yıldır. Bir canlı kalıntısı incelemeye alını r ve C-14 saati denile n bir aygıtla içinde ne kadar C-14 izotopu bu lunduğ u ölçülebilir . Atmosferdek i asıl C-14 miktar ı bilindiğinden , dağılmış buluna n C-14 izotoplarını n sayısı kolayca hesaplanır . Ne var ki söz konus u olayda tümüyl e yanlış tarih ortaya çıkmıştır , yani milatta n sonra 3000 yılı. Nasıl açıklanabili r bu? Deme k ki Oak Is land'd a C-14'ü n doğal çevreye aktarabileceğinde n çok daha fazla izoto p aktara n radyoakti f bir kaynak var.

Peki , bu Kudre t Helvası Makines i denile n şey aslında neydi ? Gökte n düşen bir ekmek söz konus u değil miydi ?

Geçtiğimi z son on yıla kadar bu konud a yapılan açıklamala r hep "gökten düşmü ş ekmek" şeklind e olmuş , olay Kutsal Kitap' a gö re yorumlanmıştır . Bu bir besin suyuydu , kenger otu dalında n geli yordu. Bazıları ise karıncala r tarafında n toplana n ve tadı bal gibi olan meyve şekerinde n ya da çekirgede n söz etmekteydi . Kudre t Helvası'n ı bir bitkiler karışımı sayanlar da vardı. Gökte n düşe n üzümle r ve kırlangıçlar da tanrısa l yemekti .

Bu sırrı çözmey e yönelik olarak şimdiye kadar yapılmış bütü n önerilerde , doğal varyantları n ancak kısa süreli olarak -e n çok yıl da birkaç ay - ele alınması nahoş bir olgu halind e karşımız a çıkmaktadır . Buna karşılık Kutsal Kitap'ı n Kudre t Helvası her gün el de edilebile n temel besin maddes i olarak anlatılmıştır .

Peki , Ahit Sandığı'nı n bu Kudre t Helvası Makinesi'yle nası l bir ilişkisi vardı ?

Onu n enerjisin i sağlıyordu. Ahit Sandığı ikide birde kıvılcımla r saçıyordu ; eski metinler , bu sandıkl a temas ettiklerinde n birço k kimseni n öldüğün ü anlatmaktaydı . Ancak moder n teknolojinin sağladığı bilgiler sayesindedir ki, geçmişi n gelenekse l söylentilerini yep yeni bir gözle ele almak olanağın ı bulduk . Böylece bugün birileri nin binlerc e yıl önce bir halkı seçmeler i ve onlar a belirli bir beslen me deneyi uygulamaları konusund a birçok şey söyleyebiliyoruz .

Test edilen neydi ?

151

Page 123: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Aşırı olumsu z koşullar altınd a insanın, tek yanlı fakat zengi n protei n yüklenmi ş bir temel beslemeyl e göstereceğ i dayanıklılı k test edilmişti .

Böyle testleri n sonuçlarıyla yapılmak istene n neydi ?Bugün benzer i testlerl e yapılmak isteneni n aynıydı. Günümüz

de de sporcular a ve askerler e testler uygulanıp belirli besin çeşitler i karşısınd a gösterecekler i tepkile r ölçülüyor. Ayrıca uzay yolculukla rında da böylesi besin kaynakların a başvurulmas ı zorunluluğ u var; özellikle de yolculuk Mars' a gitmek gibi daha uzun sürecek nitelik - teyse bu zorunlulu k kesinlik kazanıyor . Teknolojimi z bugün bunla rın testini yapmaktadır .

Ne var ki bu düzeyd e bir teknoloji hiç de atalarımızı n dünyası na göre değil. O zamanla r böylesine bir teknoloji olmadığın a göre , bu teknoloj i Dünya'nı n dışında n mı gelmişti? Gelenekse l söylenti ler bu soruya oluml u cevaplar veriyor .

Hatt a bu söylentile r uzak atalarımızı n uzayda yaptığı birka ç yolculuğ u da anlatıyor . İbrahim'i n mahşe r günü öyküsünd e -Kut sal Kitap' a alınmaya n bir metindi r bu - bizim Dünya'mızda n olmadıkları anlaşıla n iki yabancının İbrahim' e yaptığı ziyareti okuyoruz . Kendisi de bu ziyaretçilerin insan olmadıkların ı belirtmektedir.

1 0

Sonra da bir ocakta n çıkıyormuşçasına dumanla r ortalığı kap lar ve alevler fışkırır. Ardında n da iki yabancı insanl a birlikte göğe yükselir. Orada yukarıd a çok parlak bir ışık vardır , bu ışık dille an latılır gibi değildir ve içinde yabancı kişiler orada n oraya gidip gel mekte ve insanı n anlayamadığı sözler söylemektedir .

Bu anlatılanla r beni hiç de şaşırtmadı . Dünyadışıla r aralarınd a elbette kendi dilleriyle konuşacakla r ve insan da bunu anlayamaya caktı .

Ama işin asıl ilginci bunda n sonra: İbrahi m istekte bulunuyor , söylediğin i aynen yazıyorum : "aşağıya yeryüzüne düşmek" istiyor . Çünk ü onun götürüldüğ ü yukardak i yer bir yukarıya sonra bir aşağı ya dönmektedir . Bu yüzde n İbrahi m yıldızları bir yukard a bir aşağı da görmektedir .

Bir uzay kentind e ilk kez buluna n Dünyal ı bir ziyaretçi kuşku suz böyle bir izleni m edinecektir . Dev tekerle k gökte kendi eksen i etrafınd a dönmektedir . Bu harekette n merkezka ç kuvvet doğmaktadır. Bu da bir yapay yerçekim i gibi etki oluşturmaktadır . Merkez kaç kuvvet olmasa yukarıda herkes ağırlıkta n yoksun halde boşluk ta dolanı p duracaktır , bu durum u günümüzd e astronotlard a gör-

152

mekteyiz . Ancak merkezka ç kuvvet ayaklarımızı n altınd a bir döşe me yaratabilir ; böylece ağırlıksız mekând a rahatç a ayakta durabilir , dolaşabiliriz .

Aslında çok şaşırtıcı olan , böylesin e ayrıntılarıyla bu tür betim lemeleri n eski metinlerd e karşımız a çıkması . Bu testleri n şimdiy e kadar psikolojik ya da dinsel bakış açısıyla yorumlanmı ş olmaların ı elbette takdirl e karşılarım .

Ne var ki zama n yerinde duru p kalmıyor . Yeni bir bakış açısı , yeni bir esinti zorunludur ; çok eski kehanetleri n üzerindek i örtüler i çekip kaldırma k için gerekli bu.

K a ynakça

1. Pierers Konversations-Lexikon, Cilt III. Berlin 1889.2. Schmitt, Reiner: Zelt und Lade als Thema alttestamentlicher Wissenschaft.

Gütersloh 1972.3. Dibelius, Martin: D/e Lade Jahves - Eine religionsgeschichtliche

Untersuchung. Gçttingen 1906.

4. Vatke, R.: D/e biblische Theologie - wissenschaftlich dargestellt. Berlin1835.

5. Kebra Nagast - D/e Herrlichkeit der Könige. Bavyera Kraliyet Bilimler Akademisi Felsefe-filoloji Semineri Tutanakları, deri. Cari Bezold, 23. cilt, 1. kısım, Münih 1905.

6. Neues Theologisches Journal. Nürnberg 1898.7. Sassoon, George, und Dale, Rodney: D/e Manna-Maschine. Rastatt 1979.8. Rosenroth, Knorr de: Kabbala denudata, 3 cilt, Frankfurt 1677-1684.9. Fiebag, Johannes und Peter: Die Entdeckung des Grals. Münih 1990.

10. RieBler, Paul: Altjüdisches Schrifttum auBerhalbderBibel. Augsburg 1928.

Page 124: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

153

Page 125: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

4. Bölüm

AFRİKA ÜZERİNDEK İ YILDIZLA R

Zimbabve'nin Keşfi - Burası Altın Ülkesi Ophir mi? - Anlamsız Elipsler ve Gereksiz Kule - Dogonlann Yıldızlar Modeli - Sirius A ve Siıius B - Nonvno, Bir Dünya Dışı mıydı? - Taunlar İçin Tapınak.

1868 yılında Alman serüvenc i ve fildişi tüccar ı Adam Renders , Güne y Afrika'nı n balta girmemi ş ormanlarınd a yolunu kaybetti . Vahşi tropik ormand a elindek i bıçakla kendin e bir yol açmay a uğ raştı , amacı uygarlığın bulunduğ u bir yöreye ulaşabilmekti . Birde n on metr e yükseklikt e bir duvarı n önünd e buldu kendini .

Duvarı n olduğu yerde genellikle insanla r da olur. Bu düşüncey le Render s duvar boyunca yürümey e başladı; fakat çok geçmede n bir daire çizip durduğun u fark etti .

Üç yıl sonra Renders , Alman arkeolog u Kari Mauch'u n Afri ka ormanlar ı içindek i bu harabeler e gelmesin i sağladı. Arkeolog ha rabeleri n planın ı çıkarıp Almanya'y a dönd ü ve kendin i Zimbabve' nin kâşifi ilan etti. Mauc h ayrıca , Zimbabve'ni n bir zamanla r Kra l Süleyman'ı n altın ve değerli taşlar alıp getirdiği efsanevi Ophi r ülke sinin tam ortasınd a bulunduğ u teorisin i de temsil etmektedir .

Ancak bu teori , Zimbabv e muammasın ı çözmeye kalkışan bir sürü görüşte n sadece bir tanesidir . Adam Render s harabeleri n çeki ciliğinden kendisin i kurtaramamıştı , ölüncey e kadar orada kaldı .

Bugün e kadar Zimbabv e harabeler i sorun u kalın bir sis perde si altınd a kaldı , bu siste birçok romanti k görüşler gelişme olanağ ı buldu. Arkeolog Marce l Brion bütü n bu yayınları derledi ve sonun da yazılanları n hepsinin birer varsayımda n başka bir şey olmadıkları sonucun a vardı.

1 Bu arada kurula n bir devlet harabeleri n adını al

dı. Eski Rodezya'nı n bugün adı Zimbabve'dir .Harabeleri n çevresindek i orman ı açmışlar . Oraya gidilirke n

uzakta n kaya parçalar ı seçiliyor; vadiye iyice girilince de yumurt a bi çimind e bir duvar görülüyor . Duvar a doğru ancak yavaş adımlarl a yürünebiliyor ; fundalıkların ve yeni yeni boy atan palmiyeleri n ara-

154

Page 126: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

sında ikide bir harab e kalıntılarıyl a karşılaşılıyor . Sonund a birde n karşımızd a yüz metr e uzunlukt a bir kale duvarı yükseliveriyor . Du var elips biçimind e ve yirmi bin metr e karelik bir alanı kuşatmakta , yani bu alan yaklaşık iki futbol sahası büyüklüğünde . Bu elipse bu gün "kral sarayı" deniliyor; aslında böyle bir isim vermek düpedü z saçma ; çünk ü duvarları n içinde bir kralın bir zamanla r burad a yaşadığını gösterebilece k hiçbir şey yok. Ne bir yazı bulunmu ş ne de bir heykel , ya da bir büst veya bir alet; hele mezar ya da lahit gibi bir şeyin izi bile söz konus u değil .

"Kral sarayı" denile n yeri çevreleyen duvarla r on metr e yüksek likte ve ortalam a dört buçuk metr e genişliği var. Har ç kullanılma mış. Hayli kalın olan bu surları n yapımınd a yüz bin ton malzem e kullanıldığ ı tahmi n ediliyor .

Bu harabelerde n ilk kez söz eden Avrupalı , on altınc ı yüzyıld aJoao de Barros adınd a Portekizl i bir tarihçi . Şunlar ı yazmış :

"Yerliler,bu binaya Zimbabve diyorlar... Buranın ne zaman ve kim tarafından yapıldığını kimse bilmiyor; çünkü ülke halkı yazıyı bil mediği gibi tarih geleneğinden de habersiz. Bununla birlikte binanın kendi yetenekleri açısından insan elinden çıkması olanaksız bir yapı olarak gördüklerinden şeytanın bir eseri diye nitelendiriyorlar."

2

Bu arada tesisin karaderil i halk tarafında n yapılmış olduğu sap tanmıştır . Bu konud a her ne kadar yazılı belge yoksa da, sözlü ka nıtlar bulunmaktadır .

Zimbabve , Sona dilinde "saygıdeğer ev" gibi bir anlam a geliyor. Bu da, din alanında n saygıya değer bir şeyleri çağrıştırıyor .

Zimbabv e harabeler i biçimsel bakımında n kendin e özgü bir özellikt e değildir. Mozambik't e Nova Zofala limanıyl a Zimbabv e arasınd a yüz kadar harab e bulunmaktadır . Bunla r gerçi büyüklü k bakımında n çok daha mütevaz ı yapılardır ; ama hepsi de aynı biçim sel özellikler i gösterirler . Eskide n Zimbabv e devletini n sınırlar ı Hin t Okyanusu'n a kadar uzanıyordu . Bu dönemd e kim olduklar ı bi linmeye n kralların , örneği n Araplar'da n çeşitli mallar alabilme k için altın ihraç ettikler i tahmi n ediliyor . Zimbabvc'd e Çin ipekliler i ve seramikleri , Arap kumaşları , bilezikleri, hatta Hindista n kökenl i süs eşyaları bulunmuştur . Bütü n bunlar , bir zamanla r bir ticare t yo lunu n burada n geçmiş olduğu yolundak i tahminler e kesinlik kazan dırıyor .

Kon u bu kadar geniş kapsamlı , bu kadar apaçık ; ancak uyumsuz bir şeyler de var. Dev boyutlu elipsin içinde daha küçük elipsle r

155

Page 127: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

yer alıyor; ayrıca küçük duvarları n oluşturduğ u dairele r göze çarpı yor; bir de kale surların a paralel uzana n bir duvar daha var. Böyle ce iki duvar arasınd a dar bir koridor , bir çeşit boğaz oluşuyor ; ne var ki bu boğaz hiçbir yere gitmiyor . Görünüş ü anlamsız ; çünk ü ikinci duvar bir yarım daire çizdikte n sonra asıl kale duvarında n ay rılıyor ve küçük bir dönemeçt e sona eriveriyor. Hiçbi r yerinde girişi yok; hiçbir yerde bir yokuş da görülmüyor .

Elipsin alt kesimind e altı metr e eni olan bir kule bulunuyor . Heybetl i bir görünüm ü var; yukarıya doğru daralı p sivrileşiyor , yüksekliği on metre .

Kule diye nitelendirile n yerin çevreyi gözetlem e işini görmes i gerekir. Ne var ki bunu söylemek düpedü z yanlış olur. Çünk ü çevre elips biçimli surlarda n da pekâlâ gözetlenebilir ; daha iyi gözetlemeler ise günümüzd e "Akropolis" adıyla anıla n kayalık tepede n yapıla bilir. Kule dediğimi z yapının da hiçbir girişi , ziyaretçiler i yukarı çı kartaca k hiçbir merdiven i yoktu. Bu acayip yerin ne penceres i var dı, ne de burayı gözetlem e kulesi diye nitelendirmemiz e yarayabilecek herhang i başka bir şey. Ve burası , tam bir gereksiz yapı halin de, duvarları n iç kesimind e öylece durmaktadır .

1929 yılında buradak i kazıları yönete n İngiliz arkeolog u Ger - trude Caton-Thompson , kuleni n altınd a bir mezar bulunabileceğin i sandı. Burada kazı yaptırdı, hiçbir şey bulunamadı . Kule bir şeyler sezmemizi sağlayacak herhangi bir sırrını bizlere açmamakta , hiç konuşmada n duvar kalıntısının içinde sadece dikilip durmaktadır .

Ana elipsin dış tarafında görülmeye değer bir yanı pek olmayan bir harabeler alam uzanmaktadır ; buraya "harabeler vadisi" diyorlar. Aslında buranın vadiye benzer bir yanı yok. Düzlük bir alan da taş döküntüler i ve güdük duvarlar etrafa dağılmış durumda; bü yük elips de bu düzlüğe kurulmuş. Taşlar arasında ise rengarenk ve çeşit çeşit bir bitki bolluğu göze çarpıyor .

Bütün bunları bastıran üçüncü bir görüntü daha var; buras ı yer yer yarıkları olan bir kayalığın üstünde yükseliyor. Buraya bütü nüyle niye "Akropolis" denildiğini bir türlü anlayabilmiş değilim. Bu tepede doğanın verilerinden ustalıkla yararlanılmış: Kayaların yarık oluşturduğu yerlere duvarlar yapılmış, böylece dış surlar mey dana getirilmiş. Bunların içinde en kalın olanı yedi buçuk metr e

Bu teped e arkeologla r küçük altın bilezikler , cam boncukla r ve sabuntaşında n yapılmış sekiz kuş buldular . Bu "Zimbabv e kuşla rı" harabele r yöresini örte n esrar perdesin i daha da anlaşılma z kıl maktadır . Kuşlar otuz santimetr e boyundadır , bir zamanla r herhal de sütunları n üstünd e durmaktaydılar .

"Akropolis"i n kaya bloklarında n bazıları insan elinde n çıkma dır. Buna benzer örnekler i Peru'd a da görmüştüm . Faka t ne diye bu kayalara bir kale yapılmış? Zimbabv e dolaylarınd a ocakla r ve ga leriler açılara k altın çıkarıldığı biliniyor. Bugünk ü tahminler e göre devleti n parlak çağında yılda altmış bin ton altın çıkarılıyormuş . Bu gün ise Zimbabv e devletini n yıllık altın üretim i ancak on altı ton dur .

Dör t yanı açık bir kayalık tepe üstün de kale kurmanı n amac ı altının güvenliğin i sağlamak olabilir. Bugün Akropolis denile n yer de, içinde askerleri n yaşadığı bir çeşit garnizond u herhalde . Bura dan bütü n ova gözetlenebilird i ve altın nakliyat ı da Hazret i İbra him'i n ellerine emane t edilmiş gibi güvencedeydi .

Bütü n bunlar a bir açıklam a yakıştırılabiliyorsa da, iş elips biçi mindek i koca duvara gelince söylenecek bir şey bulunamıyor . Bura da ne çevreyi görebilece k bir yer var, ne de çağlar boyu ok ve yay kullana n savunmacıları n yararlandığ ı mazgalla r ya da mazgalı andı ran delikler . Elips biçimindek i duvarlar a çıkmak da olanaksız ; ne yukarıya tırmana n basamaklar var, ne de buna benzer duvar çıkıntı ları. Büyük elipsin kale işlevi görmesi tek sözcükle olanaksız. İçine açılan tek giriş yerinin hiçbir güvencesi yok. Bu nedenle elipsler tab ya olarak gereksizdi; çünkü bunların üst tarafında kayalığın tepesin de gerçekten alınamaz bir kale vardı.

O halde, Tanrı aşkına söyleyin baha, Afrikalı oymaklar ne diyeyüz bin ton taşı buraya taşımış, sonra da bunları küçük küçük parçalara ayırıp bu ne idüğü belirsiz yapıyı dikmiş olabilirler ?

Bu anlamsız kule ile onun yanı başında uzanan duvarlar bir türlü aklımdan çıkmıyordu. Bu hal Zimbabve'ni n bir planını çizme me kadar sürdü; plan bana kendine özgü bir paralellik kurma ola nağını verdi. Zimbabve'ni n kuzeybatısında Mali Cumhuriyet i yer alır ve burada da eski bir halk olan Dogon boyu yaşar. Bu halk et nolojik bakımında n çok esaslı biçimde incelenmiştir , özellikle de

3, 4

yükseklikte ve tabanda 6,70 metre genişlikte. Zimbabve'ni n bu kesiFransız bilim adamlarınca. Etnologlar Dogonları n her elli yılda

mi -burası gerçekten bir kale ise - kolayca savunulabilecek şekilde tasarlanmış .

156

Page 128: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

bir çok özel ve tantanalı bir bayram kutladıklarını saptadılar; buna"Zigiu Şenliği" diyorlardı .

157

Page 129: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Peki ama bu bayram niçin elli yılda bir kutlanıyordu ? Halkta n birçoğu yeterinc e yaşlanamıyor , bu yüzde n de hayatınd a bir Zigiu Şenliğini göremiyordu .

Yerliler bu garip zamanlamanı n nedenin i etnologlar a açıklamışlardır .

Onları n anlattığın a göre , her elli yılda bir görünmeye n bir yıl dız, yukarıd a dura n parlak yıldızın çevresini dolanırmış . Parlak yıl dız diye gösterdikler i ise Sirius; bu yıldıza onlar başka ad takmışlar . Bu açıklam a karşısınd a etnologla r şaşıp kalıyorlar . Dogonları n bay ramını n neden i görünmeyen bir yıldızın uzayda çizdiği yörüngeyse , onlar böyle bir yıldızın var olduğun u nerede n biliyorlardı ? Kendile ri de bu yıldızın görünme z olduğun u söylüyorlardı ya.

Dogonlar , bilim adamların a kaya resimler i gösterdiler . Kayay a bir elips hakkedilmişt i ve bunu n alt tarafınd a en son kesime de bir nokta . Dogonları n yaptığı açıklamaya göre nokta , görünmeye n yıldı zın işaretiyd i ve bunu n Sirius'u n etrafında çizdiği yörünge , kaya res mind e elips biçimind e gösterilmişti . Elipsin içinde de Dogonla r bir kaç başka noktay ı daha işaretlemişlerdi ; bunla r at nah görünümün - deydiler . Bunlarda n biri "Kundurac ı Gezegeni"n i gösteriyordu , bir diğeri "Kadınla r Gezegeni"ni n simgeliyordu. Dogonla r etnologlar a yaptıklar ı açıklamada , bu görünmeye n yıldızın çok küçücük olduğu nu belirttiler , onu bölgelerind e yetiştirdikler i buğdayın tanesiyl e kı yasladılar . Çok minik olmasın a karşın görünmeye n yıldız çok ağır dı. Dogonla r ayrıca bütü n bu bilgileri Nomm o adlı bir yaratıcı tanrı dan edindiklerin i de kesin bir dille vurguladılar .

Benzersi z bir öykü. Afrika'nı n Mali ülkesind e bir aşiret her elli yılda bir bayram kutluyor ; bu kutlamay ı da, Sirius yıldızını n etra fında dönmes i gereke n ama gerçekt e hiçbir Dogon'u n görmemi ş ol duğu sözde bir yıldızda n dolayı yapıyor. Böyle bir yıldız var mıdır ?

1834 yılında Astrono m Bessel , Sirius'u n hareketind e düzensizlikler fark etti. Yıldızın hareket i doğru bir çizgi izlemiyor , aksine bir çeşit dalgalanm a yapıyordu . Bessel, bir şeyin Sirius'u n yörüngesin i etkilediği kanısın a vardı. Astronomla r bu görünmeye n şeye "Siriu s B" adını verdiler .

Bunu n keşfedilmesi ancak 1862 yılında Amerikal ı Astrono m Clarke tarafında n sağlanabildi . Söz konus u yıldız , kırk bir bin kilo metr e çapınd a bir cücedir . Aynı zamand a çok büyük bir yoğunluğ u vardır. Bu nedenl e Sirius B, bir "beyaz cüce" olarak nitelendiriliyor .

158

Aşırı ağırlığında n ötür ü Sirius B, çok daha parlak olan Siriu s A'nın yörüngesini etkilemektedir . Bu da Astrono m Bessel'in gözü ne çarpa n yörünge çizgisindek i yalpalanmanı n nedenidir .

Sistemin ana yıldızı olan Sirius A, Büyük Köpek takımyıldızın da birinci derec e büyük bir yıldızdır. Güne ş sistemimizde n sekiz bu çuk ışık yılı uzaklıktadı r ve güney göğünd e en parlak yıldızdır . Bun a karşılık Sirius B çıplak gözle görülemez ; görebilme k için çok güçlü bir telesko p gerekir. Peki , nasıl oluyor da Dogo n aşireti , görünme yen bir yıldıza ilişkin bunc a bilgiye sahip bulunuyor ? Onlar , bu yıldı zı hiçbir zaman , hiçbir şekilde gözlemleyebilmi ş değildiler.

5

Sirius A, ortak bir ağırlık noktas ı etrafında , beyaz cüce Siriu s B ile birlikte dönüşün ü elli yılda tamamlar . İşte o zama n da Dogon lar , yıldızın dönüşün ü tamamlayışını n şerefine Zigui bayramın ı kut larlar .

Dogonla r görünmeye n yıldızın çok küçük olduğun u söylemi ş ve onu en minik buğday tanesiyl e kıyaslamışlardı . Aynı zamand a bu yıldızın aşırı ölçüd e ağır olduğun u da belirtmişlerdi .

İkisi de doğrudur . Ne var ki Dogonları n bunu bilebilmeler i ola naksızdı . Çünk ü insanlık bu bilgileri ancak yüzyılımızd a edinebilmiş tir. Günümü z astronomisi , Sirius sistemi içinde gezegenleri n bulu nup bulunmadığın ı henü z saptayabilmi ş değildir. Oysa Dogonlar , bu sistem içinde bir "Kundurac ı Gezegeni " ile bir "Kadınla r Gezege nind e n söz etmektedir . Bütü n bunlar ı da Nomm o adlı tanrıların dan öğrenmişler .

Dogo n mitolojisinde Nommo , sepete benzer bir aygıtla bulutların içinde n çıkar.

6 Sepet gökgürültüleriyl e aşağıya iner; bu sırad a

yerdeki kumla r havalanır, çarpmanı n şiddetinde n topra k yarılır . Nommo'nu n yeryüzüne indiği anda ortalık sönen bir alevi andırır . Sonunda , Dogo n gelenekse l söylentisin e göre , on basamakl ı bir merdive n yere uzanır , bu merdiveni n altınc ı basamağınd a bir kapı vardır , burada n içerdek i sekiz odaya gidilmektedir .

Bu anlatılanlar , dünyadışı bir ekibin varlığını haber vermektedir. Peki , uzayda n gelmiş bu yabancılar , Dogonlar a ne diye Siriu s sistemi hakkınd a bilgiler verdiler acaba? Besbelli ki gelecek kuşak ları hayrett e bırakıp onları düşünmey e yöneltmek istediler .

O halde Zimbabv e elipsleri Sirius yıldız sistemini n taşa dönüş türülmü ş bir model i miydi? Eliptik duvarları n içindeki o heybetl i kule , aşırı ağırlığı olan Sirius B'nin simgesi değil miydi? Büyük elip sin düzlüğünd e yer alan , o ne olduklar ı açıklanamaya n duvar kalıntı -

159

Page 130: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

lan "Kundurac ı Gezegeni " ile "Kadınla r Gezegeni"ni n pozisyonları nı göstermiyo r muydu ? Elips duvara iç tarafta n eşlik eden parale l duvar , Sirius sistemi içinde başka bir gezegeni n yörüngesini n işaret i olama z mı?

Kesin olan nokta , Zimbabv e elipsleri için , savunm a amacıyl a yapıldığının söylenemeyeceğidir . Giriş yeri ve merdiven i bulunmayan koni biçimindek i o koca kule için de akla uygun hiçbir açıkla ma yapılamıyor. Aynı duru m paralel duvar ile büyük elipsin içind e yer alan elips biçimindek i öteki küçük duvarla r için de geçerli .

Zimbabv e "Akropolis"ind e bulunmu ş sekiz kuş heykeli aslınd a göksel bir tanrı olan Mısır Kralı Horus'u n kutsal şahinin e çok ben zemektedir . En eski Mısır takvimi bir Sirius takvimiydi . Horus'u n anası İsis de, Sirius tanrıças ı olarak anılıyordu .

Zimbabve'ni n ne zama n kurulduğ u bugüne kadar anlaşılmı ş değil. Dogo n halkını n ne zama n ve nerede n Mali'y e gelmiş olduğ u da bilinmiyor . Onları n ataları ya da onlarda n ayrılmış bir aşiret , bu günkü Zimbabv e bölgesinde , aynı kıtada Mısırlıları n yaptığı gibi Si rius tanrısın a mı tapıyordu ? Bunla r Sirius modelin i taşa dönüştü rüp ebedileştirere k gelecek zamanları n insanların a bir ışık mı,tut mak istediler ? İnsanlar ı büyük işler başarmay a iten her zaman , her yerde inan ç motifi olmuştur . Yeryüzünü n dört bir yanınd a megali t tapınaklar ve piramitler hep bu dinsel dürtüde n ortaya çıkmıştır; bu açıdan bakılınca o görkemli Arap camileri ile Hıristiyan katedralle ri arasında hiçbir fark yoktur. İnkalar ve Mayalar basamaklı pira mitlerini göksel tanrıların şerefine yapmışlar ve yoksulun yoksulu in sanlar da şu ya da bu tanrının şanını yüceltmek uğruna nice süsleri, nice değerli taşları buralara taşımışlardır .

Dogonları n Sirius modeli ile bunun Zimbabve'deki taşa dönüştürülmüş paraleli arasında görülen şaşırtıcı uygunluk dışında görü şümü destekleyebilecek hiçbir şey yok. Bence Zimbabve'yi inşa eden kara derililer tanrıları Nommo'y a Mali'nin Dogonlarında n çok daha yakındılar. Tanrılarını n yıldızlardaki yurdundan gelişinin anısın a Sirius sistemini n bir modelin i inşa ettiler . Dinse l bir coşku içinde yüce öğreticilerinin geriye dönüşüyle ilgili olan umutlarını di le getirmek için zorlu bir çabaya giriştiler. Ya da Sirius sisteminin yeryüzünde yaptıkları kopyasıyla yıldızlardaki tanrılarına "Biz bura da yaşıyoruz ve seni de burada bekliyoruz" mesajını vermek istedi ler.

160

Zimbabv e yapıları için mantıkl ı hiçbir nede n bulamadığımı z sürece; bir halkın taşlarda n hiçbir anlam ı olmaya n bir elipsi ne diye yaptığın ı ve içine de hiçbir işe yaramayan , her yanı kapalı bir kuleyi niye diktiğini bilemediğimi z sürece ; Zimbabve'dek i paralel duvarı n ne ifade ettiğini gösterece k en küçük bir ışığı dahi yakamadığımı z ve öteki küçük eliptik duvarcıkları n niçin yapılmış olduğun u söyleye mediğimi z sürece bu konud a yeni yeni görüşleri n ortaya atılmas ı ön lenemeyecektir .

Yeni şeyler düşüne n ve yeni çözümler i olanakl ı kılan her zaman hayalgücümüzdür .

Kaynakça

1. Brion, Marcel: Die frühen Kulturen der Welt. Köln 1964.2. Gayre, R.: The Origin of the Zimbavvean Civilisation. Salisbury 1972.3. Griaule, Marcel: Schvvarze Genesis. Freiburg 1970.4. Un systeme soudanais de Sirius; Journal de la Societe des Africanistes: Cilt

XXI, Fasikül 1, Paris 1951.

5. Temple, Robert K.G.: The Sirius Mystery. Londra 1976.6. Bonin, W.F.: Die GötterSchwarzafrikas. Graz 1979.

F: 11 / Yüce Tanrı'nı n İzinde 161

Page 131: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

5. Bölüm

PİKTOGRAMLA R VE PETROGLİFLER '

Taşçağından Selamlar - Dünya'nın Her Yanında Petroglifler -

Büyük Mars tanrısı - Kaya Duvarlarında Dünyadışılar - On İki Bin

Yıl Ön ceki Ziyaret - Uçan Tanıtlar - Gök Yolculuklanıu Bir

Kıyaslaması

- ET'ler Kazaya Uğradılar - Vadiler ve Dağlar Üzerindeki Dizi Dizi

Delikler.

İnsanlığı n uzak geçmişindek i bir çağda, atalarımı z henü z yazıyı bilmiyordu . O zamanlar , tarih öncesi dönemi n karanlığında , insa noğlu başka iletişim araçlar ı kullanma k zorund a kaldı. Bunlarda n biri konuşm a diliydi; ancak komşularl a anlaşmad a işe yarıyordu , ya şayan kuşaklar için geçerliydi. İnsanoğl u gelecek kuşaklar a bildir mek istediklerin i -harfleri , sözcükler i ve cümleler i bir yere kaydet meden-nas ı l bırakacaktı ?

Taşçağı insanı heme n her yerde aynı çareye başvurdu . Kayaların ve mağaraları n düz kesimlerin i hakketm e ve resimlem e yoluyl a güzelleştirmeye koyuldu .

Bu konuda şaşırtıcı olan, atalarımızın - henüz ağaçların üstünden yere inmeden - bu sanatını dünyamızın dört bir yanında geliştir miş olmasıdır. Kaya resimleri ve oymaları, birbirinden habersiz, bir birlerinden haberli olmaları olanaksız halklar tarafından yeryüzünü n her köşesinde yapılmıştır. Kimi uzak Yemen'den, kimi Brezilya'nı n Mato-Gross o vahşi ormanından , kimi Güney Şili kıyılarından, Ha- waii'den Orta Çin'e, Sibirya'dan Güney Afrika'ya kadar pek çok yer den Taş Çağı insanları, uzak geçmişten gönderilmiş kartpostallar gi bi, kaya resimleriyle bizlere selam yollamaktadır. 1"10 Pek ender hal lerde kayaları kazımış olan oymakların kimliğini bilebiliyoruz; böylece de Taş Çağının bazı halklarına binlerce yıl sonra bir ad konuluyor , burada isim babalığını çağımız bilimi yapıyor.

Dünyamızdak i kaya resimlerinin sayısı acaba ne kadardır? Hiç

(*) Piktogram: Kavramları resimle veya sembolik işaretler aracılığıyla gösteren il

kel yazı sisteminin öğesi.Petroglif: Taş üzerine yapılmış oyma. (ç.n)

162

Page 132: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

kuşkusuz milyonlarcadır . Küçücü k adalard a olsun , en yüksek dağlarda olsun -arkeoloj i dilindek i adıyla - petroglifle r karşımız a çıka bilir. Bunla r buzul çağının Alaska'sınd a da vardır , Avustralya'nı n Kimberle y düzlüğünd e kızgın kaya duvarlarınd a da.

Kuşkusu z bu kaya resimler i aynı dönemd e ortaya çıkmış değil dir, çoğu kez araya çok uzun zama n dilimler i girmiştir . Kimi haller de de aynı kaya duvarın a binlerc e yıl sonra yenide n resimle r yapıl mıştır .

Taşçağı insanını n en çok av sahneler i resmi yapmasın ı doğa l karşılama k gerekir. Keza güneş , ay, çember , çizgilerle adam ve avu- çiçi resimler i de onu n günlük yaşantısını n parçalarıydı . Bu tür kaya resimlerinde n birkaç binini sizlere sunabilirim . Arşivim hayli zen gindir .

Ne var ki aynı belirleyici özellikler i göstere n bazı şekiller, san ki bir vahşi orma n tamtamını n titreşimleriyl e bütü n kıtalar a yayıl- mışçasına karşımız a çıkınc a duru m acayipleşiyor : Resimlerd e tanrı lar hep ışınlarla donatılmı ş gösterilmektedir . Bu şaşırtıcı görüntüler den birkaçın ı da ben buldum .

Yukarı İtalya'd a Val Camonica'da , İsviçre sınırınd a Capo di Pont e kasabası yakınlarınd a buluna n kayalara , binlerc e yıldan bu yana sürekli yeni resimle r kazılmıştır ; bunla r arasınd a kafaları ışın saçan figürler de vardır. Burada betimlenmek istenenin bir dans ol duğunu söylüyor uzmanlar. Belki öyledir; ama bu yaratıkların elle rinde tuttukları acayip nesnelerin ne olduğunu kim söyleyecek ba na?

Özbekistan'da sanayi kenti Fergana'nı n kırk kilometre kadargüneyinde de ! kafasından ışınlar saçan bir figür bulundu. Rusya'd a Navoy kentinin on sekiz kilometre batısında çok etkileyici kaya re simleri ortaya çıktı. Buradaki ışın saçan figür diğerlerinden yüksek te taht gibi bir yerde duruyor, yakınında bulunan figürler ise burun larında maskeyi andırır bir şey taşıyorlardı. Alt tarafta sağda diz çökmüş insan, yeterince uzakta olmalı ki koruyucu maske takma k gereğini duymamıştır .

Avustralya diğer kıtalardan çok uzaktadır. Tarih öncesi çağlar da Avustralya'nın en eski halkı olan İlk Yerliler, (Aborijinler) her halde yeryüzünün öbür kesimleriyle temas kuramamışlardı . Ne var ki bu beşinci kıtada da, özellikle de Kimberley düzlüğünde en eski halkların yaptığı resimlerle dolu galeriler bulunmaktadır . Bunlard a

163

Page 133: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

tekrarlanı p dura n bir motif göze çarpar : Yüzleri parıltıla r saçan tanrılardır bunlar . Başlarını kuşata n ışından haleler i vardır, bazen de giysiler içindedirler . Bu görüntüleriyl e Avustralya'nı n kaya duvarla rında n bizleri selamlamaktadırlar .

Cari Gusta v Jung veya Sigmund Freud ; bu bilmeceni n çözüm ü için belki ortak bilinçaltı , kolektif sanrı ya da derinli k psikolojisi gi bi açıklamalar a başvururdu . Ama bence birbirinde n çok uzakta ya şamış bütü n bu oymaklar, aynı şeyleri görmüşler , aynı şeylere şaşıp kalmışla r ve aynı şeylerde n korkmuşlardır .

Wolfgang Weizel'in Namibya'd a fotoğrafını çektiği kaya resmi, gözlem yoluyla öğrenmey e çarpıcı bir örnek oluşturuyor . Res min ortasınd a bağdaş kurmu ş iki kişi var; bir üçünc ü figür solda ye re diz çökmüştür . Peki, sağda resmin tam orta yerinde buluna n örümceğ e benzeye n şey neyin nesi? İlk insanla r bununla , ne olduğu nu anlayamadıklar ı bir teknik aygıtı mı anlatma k istemişle r acaba ?

Tanrılarını n resimlerin i kaya duvarların a kazıyanların eski Mı sırlıların kendiler i olduğun u kim bilebilir? Asvan'ın kuzeyind e Nil'i n ortasınd a küçük Zehel adası yükselir. Burad a kocama n taş bloklar karmakarışı k bir yığın halindedir ; bütü n kaya blokları ufak parçalar a ayrılmıştır. Bu kaya parçala n yığını Mısır tanrılar ı ve hiye rogliflerle doludur, toplam altı yüz resim vardır.

Bu resimlerin yaşı hakkında bilginler tartışıp duruyor. Kaya resimlerinden birçoğunun M,S. ikinci yüzyıla ait olduğu tartışması z kabul ediürken, bir kısmının M.Ö. 2000 yıllarında yapıldığı saptanı yor. Eski Mısır'da o zamanlar birçok tapınak vardı; bu resimler ni ye kayalara yapılmıştır? Mısırlı sanatçılar tapınakların a güvenmiyor lar mıydı? Daha sağlam adım atmak ve tanrılarını kayalara resme derek onları gelecek kuşakların gözleri önüne sermek mi istemişler di?

Cezayir Büyük Sahra' sında bulunan, boyutları çok büyük kaya resimlerinde n bazıları özellikle doğal bir izlenim uyandırır. Burada , Tassili Dağlan'nd a yer alan yüzlerc e petroglilî n arasınd a öyleler i vardı ki bunların aslında ne resmi olduğu anlaşılmamıştır . Bu resim lerde ilk göze çarpan, acemice çizilmiş kafalardı; sonra da tomba lak denilebilecek şişkinlikteki giysiler dikkati çekiyordu. Kaya resim lerinin fotoğrafları çok kötü çekilmişti; bunları suyla ıslattık, böyle ce çizgiler biraz daha belirginleşti. Sonra da bu çizgilerin kopyaları-

164

nı çıkardık , ancak bunu yaparke n kendiliğimizde n hiçbir çizgi eklemedik .

Burada , kaya duvarlarınd a karşımız a çıkan şeyler, arkeologlar - ca "Yuvarlak Kafalar Çağı" diye adlandırıla n bir dönem e mal edil miştir. İçlerind e en büyük figür sekiz metr e boyundadır . Bunu keş feden Fransı z tarihönces i uzman ı Henr i Lhöte , içinde n gelen sese uyarak onu "Büyük Marstanrı " diye adlandırmıştı.

1 1

Peki , hayvan postların ı giysi yapan ya da anada n doğma çıpla k gezen Taş Çağı insanları , böyle bir resmi çizmekl e gelecek kuşakla ra neyi anlatma k istemiş olabilirler ? Onlar ı böyle korkun ç boyutlar da etkilemi ş olan neydi? Bu şeyi niye her şeyden üstün sayıp onu n resmin i sekiz metr e boyund a yapma k gereğini duymuşlardı ? Ne görmüşlerdi ? Neyi n önünd e huşuyla eğilmişlerdi ? Bu soruları n ce vabını resim açıkça veriyordu .

Bir başka ilginç resim daha var; ancak bunu burad a çekingeyl e ele alıyorum . Çünk ü söz konus u olan kaya resmini n bir fotoğrafı de ğil, bu kaya resmin e bakılara k yapılmış bir çizimdir . Resmi birka ç yıl önce , Rus Filolo g Dr. Vyatçeslav Zaysev'dc n almıştım . Bana bu fantastik kaya tablosunu n Fergan a kentini n güneyinde , Alay Dağla - rı'nd a bulunduğun u söylemişti. Alay Dağları , Himalayalar'ı n bat ı yönündek i uzantısıdır ; Fergan a kenti de kuzeyd e Kırgız Dağla n ile güneyde Alay Dağlan arasında, aynı adı taşıyan havzadadır. Zay- sev, resmi bir Rus araştırmacıda n almış.

Bu benzersiz kaya resminin bulunduğu yere gitme olanağını ,ne yazık ki, bugüne kadar elde edemedim. Eğer bu resmin gerçekli ği kanıtlanırsa, ben de yüce tanrılar dediğim kudretli yabancıların izi ni sürmekten vazgeçerim. Çünkü bu resim her şeyi açıklayacaktır .

Başı miğferli, sırtı kanatlı kişinin çizili olduğu garip tableti eli me aldığımda elektriklenmiş gibi olmuştum. Ashnda 1938 yılında, buna benzer üstü yazılı taş tabletlerin keşfedildiğini biliyordum; ya zılar deşifre edilememişti. Bu keşif, Fergana'da n iki bin kilometr e uzakta, Çin'de, Bayan-Kara-Ul a dağlık bölgesinde yapılmıştı. (Bu raya "Payenk-Ara-Ula " veya "Bayan-Har-Şan"d a deniyor. Yangçe ve Yalung ırmaklar ı bu dağlık bölgede n çıkmaktadır.)

1 3 Buralard a

dolaşan yerel bir efsaneye göre, on iki bin yıl önce bu bölgeye gök ten canlılar inmiş; yeryüzünden bir daha ayrılamamışlar. İnsanlar dan çok daha küçük yapılıymışlar; o yüzden insanlar tarafından av lanıp öldürülmüşler .

165

Page 134: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Hopi Kızılderililerini n kullanımları , petrogliflerinin belirleyic i işaretle r olduğun u bize öğretmişti.

1 4 Hopiler , değişik av sahalar ı

bulma k amacıyla birçok kardeş oymağa bölünmüşler . Dah a sonr a da asıl anayurtların a dönmüşle r ve kaya duvarlarınd a kiminin içeri ği iyi, kiminink i kötü mesajlar ı bulmuşlar . O zamanı n Kızılderililer i için kaya resimlerinin , günümü z Çin'ind e yayınlanan duvar gazetele ri gibi bir değeri vardı .

Günümü z uygarlığı , kayaları n üstün e bir şeyler çiziktirme basit liğine artık başvurmuyor . Artık çizimle r ve resimle r dağlardak i vahşi taşlara yapılmıyor; onları n yerini stadyumlar , kapalı yüzme havuzla rı, tren garları , süper marketle r almıştır . Buralard a yığınla çizimle r ve basite indirgenmi ş resimle r boy gösteriyor . Bunlar a piktogra m de niyor. Piktogramlar , okum a bilmeye n bir kimseni n dahi, yabancı ül kelerde gezi yapmasın a olana k sağlıyor. Piktogramlar , hayli zaman dan beri güvenilir gezi rehberler i olmuştur . Bunla r basit işaret levhalarında n çok daha kapsaml ı bir şeydirler ; sırasıyla bakılırsa uzun cümlele r halind e anlaşılmalar ı bile olanaklıdı r: Kapalı yüzme havuzuna burada n gidilir; burad a şu veya bu spor antrenman ı yapılır; tele fon birinci kattadır , tuvalet yanıbaşındadır ; bu asansö r bodru m katın daki saunay a iner.. . Hava limanlarınd a terminalle r piktogramlarl a donatılmıştır ; her çocuk kalkış ve varış işaretlerin i tanır , pasapor t kontrolü ya da para değişimi yapılan yerleri hemen bulabilir .

Binlerce yıl önce de buna benzer şeyler yok muydu? Her kıta da hemen anlaşılabilen belirli piktogramlar , belirli işaretler bulun muyor muydu? Bunlardan biri de kutsallık halesi değil midir? Ba şın çevresini kuşatan ışın demeti hep tanrıları göstermiyor muydu ? Gösteriyorsa , kimdi bu tanrılar ?

Kayaların üstüne resim hakketme sanatının uygulandığı zama nın üstünden binlerce yıl geçti; ama eski geleneksel söylentiler hâlâ varlıklarını sürdürüyor. İnsanoğlu bunları unutamadı ; çünkü hatır lanmaların ı sağlayan kaya resimleri vardı. Gerçi hangi tanrıları n gökten yere inmiş olduğu artık çoktandır hatırlanmıyordu . Faka t bu tanrıların ölümsüz oluşları ve uçabildikleri biliniyordu. Peki, her hükümdarı n en birinci isteği ölümsü z olabilme k değil midir? He r hükümda r, insanlarm üzerinde havada durabilmek, onları sürekli gözetleyebilmek ve her yana kolayca saldırabilmek istememiş mi dir? Bu bakımdan ilk büyük kültürlerin biçimlendiği yerlerin hepsin de, genellikle uçan tanrıların da bulunması beni hiç şaşırtmamakta - dır.

166

Mısır'd a güneş , kanatl ı olarak gösteriliyor . Mısır tapınakları nın birçoğund a giriş kapılarını n üstünd e rastlanıla n kanatl ı güne ş yuvarlağı , eski Babil'de ve çok daha eski Sümerlerd e de vardır. Bir çok ülkede krallar , tanrı oldukların ı ilan etmişlerdir . Bu tanrı-kral - lar kendilerin i ebedileştirme k istediler ; günümüzd e onları dünyanı n heme n her büyük müzesind e bulabiliyoruz . Ancak hiçbirimiz bu kralları n gerçekte n uçabilecek durumd a oldukların a inanmıyoruz . Hepsi de heykellerde , kabartmalarda , resimlerd e kanatl ı olarak gös terilmiş olmaların a karşın hiç kuşkusuz uçamıyordu . Ne var ki ken dilerini hep uçma sembolleriyl e gösterttiler ; çünkü gelenekse l söy lentilerde n tanrıları n böyle bir yeteneği olduğun u biliyorlardı . Hıris tiyanla r bu uçan varlıkları küçük melekle r yaptılar . Melek-angelos , ulak görevini yürütüyordu ; tanrıları n dünyası ile insanla r arasınd a aracı oluyordu . Bu dokunulma z varlıkları n miğferlerin i de -par don, kutsallık halelerini - eski çağlarda n aynen alıp resimle yapıla n betimlemeleri n hepsin e koyduk .

Tarihi n kaydetmediğ i o çağlard a bazı insanlar , tanrıla r tarafından yukarı alınm a ayrıcalığın a nail oldular . Bu nitelikt e olayları n anlatıldığı gelenekse l söylentilerd e ne kadar seçici ve kısıtlayıcı davran dığımızı aşağıdaki örnek çok güzel gösterir:

1 5

Tibet Budizmi'ni n efsanelerind e "Büyük Öğretmen " de deni len bir peygambe r anlatılır . Bu öğretmeni n yeryüzündek i zaman ı ta mam olunca , gökte bir bulut ile bir gökkuşağı belirir; gökkuşağını n içinde altın ve gümüşten bir at vardır. Büyük öğretmeni n ata binmesini, böylece yeryüzünden yukarı alınmasını herkes seyreder. Öğren cileri uçan atın ardından bakarken, at çok geçmeden bir karga kadar küçülür; az sonra bir ardıç kuşu kadar olur, hemen ardında n bir sinek gibi görünür; derken bir bit yumurtası kadar ufalır, belir sizlesin Sonunda insanlar uçan atı artık görmez olurlar .

Eski Ahit'in ikinci kitabında İlyas Peygamber, ateşten atların çektiği ateşten bir arabanın üstünde göğe uçar. Aşağıda yeryüzünd e duran oğlu Elişa ise "Baba, baba!" diye haykırır... Sonra Elişa baba sını artık görmez olur. Babasının düşürdüğü hırkayı yerden alıp Şe- ria Irmağ ı kıyısına yürür .

İmanı sağlam milyonlarca insan, İlyas Peygamber'in ateşten bir arabayla göğe uçmasını gerçek bir olay saymaktadır; çünkü Kut sal Kitap'ta yazılıdır. Buna karşılık nitelikçe benzeri olan Tibet efsa nesini gerçek kabul etmiyoruz. Bizdeki mantık işte böyle işliyor.

167

Page 135: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Kutsal kitaplard a ve kutsallığı daha az olan kitaplard a bulutlar dan yere inen ekipler anlatılıyor. Bunları n arasınd a dünyadışı kim selere karşı kötü davranışlar ı göstere n örnekle r de var. Hatt a düpe düz isyancı kitleler bile buluyoru z eski metinlerde . Örneği n Hano k Kitabı ' nda* böyle bir olay anlatılıyor.

16

Düny a dışında n gelen bir ekip, teknik aygıtları tümüyl e arızala nırsa yeryüzünde nasıl davranacaktır ? Ekip , ana uzay gemisiyle hiç bir radyo bağlantısı kuramıyorsa , yani halk arasınd a yaygın deyiml e şapa oturmu ş durumdalars a ne yapabilirler ? Ya da kazaya uğramı ş bu uzay yolcular ı teknik aygıtlar olmada n uzaydaki arkadaşlarıyl a nasıl anlaşm a sağlayabilirler?

Böylesi bütü n olumsuzluklar a rağme n yine de bir olanaklar ı vardır; bu olanak "bilgileri"dir. Örneği n sıcak hava balonlar ı yapabi lirler; bunları n nasıl çalıştığın ı biliyorlardır . Ya da yeryüzünde dev boyutlu işaretle r oluşturabilirler ; bunla r kocama n üçgenle r veya uzayda n bakıldığında heme n göze çarpaca k nitelikt e rengâren k dai reler olabilir. Bunlarda n tümüyl e farklı türde bir iletişim olanağı da ha vardır. İşte bir örnek:

1 7

Peru'nu n başkent i Lima'nı n güneyinde , Nazca düzlüğü yönünde Pisco Vadisi yer alır. Küçü k Huma y köyünü n heme n ardında , te peleri n üstünde , koyu renkli deliklerde n meydan a gelen bir kilomet re uzunlukt a garip bir şerit uzanır . Yukarda n bakılınc a şerit , tırtı l tekerlekli çok büyük bir taşıtın bıraktığı izmiş gibi bir izlenim uyan dırır. İlk bakışta uyanan bu izlenim aldatıcıdır; böyle bir tekerle k izi söz konusu bile değildir. Hayli dik olan bayırda, yukarı doğru eğ ri büğrü çizgilerle uzanan izler, bir benzeri bulunmayan deliklerde n oluşmuştur; hepsi de insan eliyle açılmıştır; bu yamaçlara hiçbir za man hiçbir taşıt tırmanmamıştır . Kızılderililer, dağ yamacını adeta bir çeşit savunma siperi kazarcasına bu yuvarlak deliklere doldurmuşlardır .

Aslında bu benzetme de uygun değil. Çünkü savunma söz ko nusu olsa arkadaki nişancıların öndekileri engellemesi gibi bir du rum ortaya çıkmaktadır; üstelik en yakın bayır, delikli bayırdan da ha yüksektir . Bu konumd a güçlü bir düşma n delikli şeriti her yan dan ateş altına alabilecek ve üzerinden geçebilecektir .

(*) Eski Ahit'teki gerçekliği şüpheli kitap. Habeşçe bir nüshası ve Latince, Arap ça, Grekçe parçalarıyla bilinir. Bu parçalar Kumran'dak i mağaralarda bulun muştur. M.O. I. ve II. yüzyıllarda birçok kişi tarafından yazılmış bu eser, özel likle astronom i konusund a bilgiler verir, (ç.n )

168

O halde dağlara açılmış bu delikler ne demek oluyor ?Burad a gözümüz e ilk çarpan , sekiz deliğin bir sıra oluşturmas ı

oldu. Moder n bilgisayar dilind e buna sekiz "bit" denir . Bit , iki ayrı değer alabile n bilgi birimidir . Bir bit, kayıt ortamını n pozitif veya negatif yönde mıknatıslanmasın a göre (1) ve (0)'a eşittir. Bu ikili kodlam a bütü n bilgisayarların temelidir . Hesaplam a yalnızc a bir ve ya sıfırla yapılır; her şey için evet veya hayır , doğru veya yanlış söz konusudur . İkili (binary) denile n bu sistemle bütü n sayılar ve mesaj lar düzenlenir .

Kazaya uğramış uzay ekibinin , yörünged e buluna n ana gemiye bir "ikili" mesaj yollama k istediğin i varsayalım . Bu, yere bir üçge n veya bir daire çizmek gibi yerinde n kıpırdamaya n bir mesaj değil , aksine sürekli genişletilebilece k bir mesaj olmalıdır .

Bunu n için çözü m çok basittir: Bu yörede otura n Kızılderililer den , bir sırada yan yana sekiz delik kazmalar ı istenecektir . Birinc i sırada n sonra , tekrar sekiz delikli bir sıra daha kazdırılacak , kazdır ma işi böylece sürüp gidecektir . Sonund a dümdü z bir çizgi halind e bir delikler dizisi ortaya çıkacaktır .

Aslında bu şeridin bayır yukarı ip gibi dümdü z bir çizgide uza nıyor olması , bugünk ü gibi eğriler çizer görünümd e olmamas ı gere kir. Faka t bir yanda n tektoni k etkiler , öbür yanda n her iki dağın de relerini n yamacı n altını oyması, daha önceler i düz durumdak i şcrit c kıvrıla kıvrıla giden bir solucan görünümü vermiş olabilir.

Delikler hazırlandıkta n sonra, bunların başında elinde beyazbezler bulunan yerliler duracak. Verilecek komuta göre bir delik beyaz bezle örtülecek, burası açık renkli, ışıklı bir görüntü verecek, öteki delikler koyu renkli, karanlık kalacaktır. Böylece açık-kapal ı delikler düzenlemesi yapılabilir. Bu düzenleme eğitimle gerçekleşti rilebilir ve sürekli yeni düzenlemele r yapmak da olanaklıdır. Olimpiyat oyunları gibi büyük kitlelere hitap eden gösterilerin açılış tö renlerinde , bu yöntemle çok renkli tablolar oluşturulabilmekte , çok anlamlı mesajlar verilebilmektedir. Bizim buradaki örneğimizde , şu mesajın yörüngedeki istasyona gönderilmesi amaçlanmış olabilir: "E.T, evini ara!"

Demek ki basit deliklerden oluşan bir şeritle hiçbir elektrik enerjisi, hiçbir verici aygıt olmadan uzaya her çeşit mesajın yollana- bilmesi olası. Kazaya uğramış bir uzay ekibi, ana gemilerinin Dün -

169

Page 136: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ya gezegeni çevresind e hangi noktad a durduğun u veya bir gözetle me uydusunun ne zaman Peru'nun bugünkü Pisco Vadisi'nin üze rinden geçeceğini herhalde bilmekteydi .

İnsa n beyni bilgiyi derler ve saklar; bu bilgi bir Taş Çağı bilgi sayarın a aktarılı p ışıklı-ışıksı z işaretlerl e yörüngedek i bir yere gön derilebilir . Bu işaretler i elektroni k aygıt algılayaca k ve çevirisin i ya pacaktır .

Geriye Peru'nu n ıssız bir vadisinde , bir yamaçta n yukarı hâlâ yılankavi biçimd e uzana n bir delikli şeritle , bunu n varlığını açıkla ma yolund a şimdiye kadar gösterilmi ş hiçbir çabanı n bulunmayış ı olgusu kalıyor .

Yaptığım açıklam a önerisin e gülümseni p geçilebilir . Anca k unutulmasın ki hayalgücü her zaman bütün olanakların ekseni ol muştur .

170

Kaynakç a

1. Toblsch, Osvvald, O.: Kült - Symbol - Schrift. Baden-Baden 1963.

2. Pager, Harald: Ndedema. Graz 1971.

3. Weber, Gertrud, und Strecker, Matthias: Petroglyphen der Finca LasPalmas. Graz 1980.

4. Muvaffak, Uyanık: Petroglyphs of South-Eastern Anatolia. Graz 1974.

5. Novvak, Herbert, und Ortner, Sigrid&Dieter: Felsbilder der SpanischenSahara. Graz 1975.

6. VVeaver, Donald E.: Images on Stone-The Prehistoric Rock Art on theColorado Plateau. Ragstaff 1986.

7. İsimsiz: Zwischen Grandhara und den SeidenstraBen - Felsbilder amKarakorum Highway. Mainz 1985.

8. Cox, Halley J.: Havvaiian Petroglyphs. Honolulu 1970.9. Biedermann, Hans: Bildsymbole derVorzeit. Graz 1977.10. Priuli, Ausilio: Felszeichnungen in den Alpen, Zürih 1984.

11. Lhote, Honri: Die Felsbilder der Sahara. VVürzburg 1963.12. Waxmann, Siegfried: Unsere Lehrmeister aus dem Kosmos. Ebersbach/Fils

1982.13. Krassa, Peter:... und karnen auffeurigen Drachen. Viyana 1984.14. Dâniken, Erich von: Der Tag, an dem die Götter karnen. Münih 1984.15. Grünvvedel, Albert: Mythologie des Buddhismus in Tibet und in der

Mongolei. Leipzig 1900.16. Kautzsch, Emil: Die Apokryphen und Pseudoepigraphen des Alten

Testaments, cilt 1 ve 2, Tübingen 1900.17. Dâniken, Erich von: Reise nach Kiribati. Düsseldorf 1981.

Page 137: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

6. Bölüm

DUVARA ÇİZİL İ UCUBELE R

Vahşi Ormanda Heykeller - Drakula Dişli Yamyamlar - Kolombi- ya'daki Dolmenler - Ayak Yıkama Pınarı — Ant Dağlan'ndaki Esra rengiz Tapmaklar - Geçmişi Olmayan Yontular - Tello Sütunu - Raimondi Dikilitaşı - Altı SilindiHİ Bir Motor - Teknolojinin Kökeni Neresi?

San Agustin Vadisi'nd e Kızılderililerin esrarengi z taş heykelle re taptığın ı ilk kez bildire n 1758 yılında İspanyol keşişi Juan de San ta oldu .

San Agustin, Kolombiya'nı n başkent i Bogota'da n beş yüz kilo metr e kadar uzaktadır . Buradak i küçük Kızılderil i köyü , o acayi p heykelle r olmasa belki de haritad a bile yer almazdı . Bu ücra yöre den Kolombiya'nı n en büyük ırmağı Magdelen e akıntısın a olan me safe de pek fazla değildir .

Geçe n yüzyılın ortalarınd a İtalyan Genera l Codazzi , San Agus tin'dek i vahşi orman a geldi. Birkaç heykelin çizimin i yaptı , sonr a da bunlarda n çıkar sağlamay a kalkıştı; ama başaramadı . Yirminc i yüzyılın başlarınd a Heidelberg'te n Profesö r Kari Stöpel , Kolombi ya yaylasında dolaştı ve bu heykellerde n bazılarını n alçı kalıpların ı ilk çıkara n kişi oldu.

1 Stöpel ayrıca tapınaklar ı birbirin e bağlaya n

yeraltı geçitlerin i de keşfetti .1912'de Etnolo g Theodo r K. Preuss , San Agustin'e geldi. Hey

kellerin ölçümlerin i yaptı ve mezar olduklar ı savıyla birçok yeri kaz dırdı. Gelgeleli m bu kazılard a herhang i bir iskelete ait en küçük bir kalıntı dahi bulamadı ; bu durum a çok hayret etti. Sonuc u çaresizlik le kabul etmek zorund a kalırke n dahi, yine de kemikleri n zamanl a toz olup dağıldığını söylemekte n geri kalmadı .

Paskaly a Adası'ndak i robot a benzer heykeller , boş bakışlarıy la, San Agustin'dek i heykellerd e görüle n ifade zenginliğ i karşısınd a can sıkıcı bir garabetle r müzesi izlenimi vermekte n öteye gidemi yor. Bugün e kadar San Agustin'd e kaydı yapılmış anıt sayısı üç yüz

172

yirmi sekizdir. San Agustin çeşit çeşit putları n yaptığı şeytani bir ge çit tören i gibi çıkar karşınıza . Heykellerd e çoğu kez ortak özelli k halind e göze çarpa n tek nokta , dudaklarda n dışarı fırlamış durumdaki Drakul a dişleridir . İnsand a ister istemez yamyamlar ı çağrıştı ran heykeller e de sık rastlanıyor . Korkun ç görünüşl ü bu heykelle r her iki eliyle bir küçük çocuğu baş aşağı göğüsleri hizasınd a tutmak ta, zavallı yavrucakları koca dişleriyle heme n parçalayacaklarmı ş iz lenimi uyandırmaktadır .

Derken , kulakların a bir çeşit dinlem e aleti takmış yaratıkla r göze çarpar . Yuvasında n fırlamış gözleriyle boşluğa bakmakta , elle rinde ya bir bıçak ya da bir kalem tutmaktadırlar .

Bade m gözlü bir başka heykel, embriyoy u andıra n bir şeyi ağzı na götürmekledir . Yayvan burunla r ve tiksinti veren etobu r dişler , San Agustin'd e sürekli benzerler i yapılmış gözde birer model oluş turmuş .

Sonra dört metr e yüksekliği olan bir boy heykeli dikkatler i üze rine çeker; günümüzd e bu heykel "Piskopos " adıyla anılıyor. İnsa n suratı ve hüzünl ü gözleriyle ilkin saygı hissi uyandırıyo r gibiydi ; ama bir süre düşündükte n sonra bu taşta n ucubey e böyle bir ad ver meyi haklı çıkarabilece k hiçbir özellik bulamadım . Bu "Piskopos " da elinde küçük bir çocuk tutuyordu , çocuğu n başıyla elleri aşağıya sarkıyordu . Bir Kilise büyüğü böyle gösterilir mi?

Kutsal pederi n on metr e arkasınd a ise üç gözlü bir kafa otları n içinden bakıyordu . Kocama n gözler , kocama n bir burun , kocama n bir ağız ve kocama n etobu r dişler bu sevimsiz görüntüy ü kaplamış tı. Bunu n birkaç metr e arkasınd a kartal a benzer bir kuş etrafı kolla maktaydı . Bir yanda n da bir yılanı gövdeye indirme k üzereydi ; yıla nın gövdesinin bir kısmı kartalı n şişkin göbeğine dolanmıştı .

Bu kartal heykelinin az ötesinde , otuzda n fazla yekpare taşın kullanımıyla yapılmış gösterişli bir höyük vardı. Merkezin i bir dol men oluşturuyordu ; bu dolmeni n konulu ş biçimi Fransı z Brötanya - sı'ndakile r gibiydi. İki heykel ile iki menhi r çatını n taş levhasını taşı yordu. Önde mezarı n bekçisi gibi dura n iki heykeli n de elinde balt a veya tokma k vardı , ikisi de miğferliyd i ve başlarını n üzerind e -bu lutlarda n gelmiş izlenimi veren - suratla r boşlukt a dolanıyormu ş gi bi yer almıştı .

San Agustin'd e böyle heybetl i dolmenlerde n bir hayli var. Gra nitte n yapılmış hepsi de; ancak bu taşın nerede n geldiğini kimse bil miyor. San Agustin dolaylarınd a granit yok. Heykelleri n ve levhala

ra

Page 138: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

rın hepsi granitte n değil , volkantaşında n ve kumtaşında n yapılmışla

rı da var.Dolmenleri n altınd a çoğu kez tek bir blok kayada n yapılmış la-

hitler bulunuyor . Bu lahitle r boyutlar ı büyük banyo küvetlerin i andı rıyor. Bazılarını n içinde bir hükümdarı n cesedin i simgeleyen bir taş heykel yatıyor. Faka t sadece bir varsayım bu; çünk ü aslında bu taş tekneleri n içi boştu .

San Agustin'i n en eski heykellerinin tarihi M.Ö . 800 yılların akadar götürüldü.

3 Yapay olarak meydan a getirilmi ş bir tepeni n üs

tünd e iki heykel duruyor ; bunlar a "el doble Yo" (çifte ben) deniyor . Heykellerde n biri , her iki kolunu kıvırmış , ellerini de göğsünü n önünd e birleştirmiştir . Korkun ç suratını , yayvan burnunu n altında n fırlamış dört tane köpek dişi daha da korkunçlaştırıyor . Deri n göz çukurlarında n çıkan keskin bakışların ı aşağıdaki vadiye dikmiştir . Başınd a dar bir miğfer vardır. Bu hilkat garibesini n arkasında , sırt çantas ı gibi , ikinci bir heykel asılı durmaktadır . Arkeologla r bun u'jaguar' diye tanımlıyorlar . Hayal gücümü n hayli geniş olmasın a rağmen , bu tanım ı doğrulayabilme k için doğrus u çok zorlandım .

Bu teped e de çekik gözlü ve ürkütüc ü Drakul a dişli heykelle r vardı , bunla r soyut modeld e yapılmışlardı .

Bu taşları yontanla r betimlem e sanatında n bir hayli anlıyorlar -mış, yaptıkları işin ustası oldukları besbelli. San Agustin'de heme n her yerde bu ustalık açıkça görülüyor. Heykelleri yapanlar, insanla insana benzer varlıklar, özellikle de Dracula dişli ucubeler arasında ki ince farkları göstermeyi başarmışlardır .

Doğa halklarının , dinsel içerikli danslarında hayvan postların abüründükleri herkesçe bilinir. Bu insanlar böyle davranmakla hay vanların güçlerini ve niteliklerini edindiklerine inanırlar. Acaba San Agustin'in anlaşılmaz heykellerinin sırrı bu psikolojik açıklamad a mı saklı?

Ne yazık ki San Agustin'de hayvan postlu tek bir heykel dahi yoktur. Heykellerde hayvan maskeleri de bulunmuyor ; bunun yeri ne en çok görülen başlık miğferlerdir .

İnsanın kafasını karıştıran bir süsleme sanatı, farkh çehrele rortaya çıkarıyor; hatta "çifte ben"de bu çehreler üçe bile çıkıyor. Bu çılgınca figürlere ilişkin doğru dürüst bir çözüm yolu da ortaya konulmuş değildir; ama iki, üç önerim var.4

Taşlara böylesine çok yönlü ifade verebilen sanatçılar, belki de iki varlığın birliğinde n bir üçüncünü n doğacağın ı anlatmay ı amaçla

ra

Page 139: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

mışlardı r ya da eserleriyl e şöyle bir uyarıda bulunma k istemişlerdir : Ey insanoğlu, uyanık ol! Arkand a olup bitenler e dikkat et ! Ya da üçünc ü varyant -onla r bir zamanla r sana korkula r salmış buluna n ve sırtlarınd a bir çeşit "arka çantası " taşımış olan o yabancı yaratık ları gözetliyorlar . Bunda n sonrası artık gelenekse l söylentile r ve yanlış anlaşılmış teknolojidir . Bunlar ı ise daha önce incelemiştik .

San Agustin'i n sunduğ u bir başka gariplik de "Ayak Yıkama Pınarı" denile n yerdir .

Yaklaşık üç yüz metr e karelik bir alanda , insan eliyle düzleşti - rilmiş kahvereng i kayaları n üstünd e genişlikler i birbirinde n çok farklı birçok kanal açılmış. Burad a taşları n arasında n yılan gibi kıv rılan daracı k arklar , kimi küçük kimi büyük kurnalar , dörtge n çu kurlar ve rondelala r var. Dör t büyük kurnanı n arasınd a otuzda n faz la acayip gravür ve sızıntı yeri saydım. Kanalla r tam bir labiren t gö rünümündedir . Bunları n içinde n su akıyor ve bir kanalda n bir baş ka kanala sızıyor , kısacası ne olduğu anlaşılmayan garip bir oyun oy nuyor .

Nedi r burası? Uzmanla r ayak yıkama için kullanılan kutsal bir pınarda n söz ediyor; bazıları ise burayı bir kurba n taşı olarak görüyordu, onlar a göre kurbanı n kanı kanallarda n büyük kurnalar a akı yordu .

Bütün bu açıklama denemeleri havada kalıyor. Burası ilk bakışta nitelikleri kestirilemeyen, birbirinden farklı yüksekliklerde arklar ve kurnalar karmaşasıyla pekâlâ bir maden arıtma tesisi de olabilir. Burada akışkan hale getirilmiş maden, kurnadan kurnaya akabilir; ağır kısımlar buralarda dibe çökebilir, daha hafif olan kısım yoluna devam edip mıcırlar, cüruf rondelalarda ve yılankavi uzanan arklar da takılıp kalabilir.

Yaptığım bu açıklama önerisinin ille de doğru olduğunu savu nacak değilim; ancak şimdiye kadar öne sürülmüş bulunan görüşle rin de benimkinde n daha iyi olmadığını biliyorum. Öyle bir zaman da yaşıyoruz ki insanları hep bir "tek görüş" salçasına bandırmak is tiyorlar. Olabilirliğe ilişkin boş laflar, düşünülebilir olanı boğmak ta. Herhalde akıllı bilinen insanların öne sürdüğü görüşlerin, sanki bilgeliğin ulaştığı son merhaleymiş gibi benimsenmesi tutumu sü rüp gidiyor. İçimizden pek azı, karşı taraftan birinin tanımları ne kadar kanıtlanabiliyorsa ancak o kadar kanıtlanabile n başka bir gö rüşün , başka bir yorumu n söz konus u olduğun u fark edebiliyor .

175

Page 140: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Kolombiy a yaylasınd a San Agustin için geçerli olanlar , çok da ha geniş kapsaml ı biçimde , Peru'd a Ant Dağları'nd a buluna n Chavin de Huanta r muammas ı için de geçerli .

Chavin de Huantar' a ulaşmak için önce 4178 metre yükseklikteki Kahuis h Göçit'in i aşmak zorunluluğ u var.

Bizim taraflard a aynı enlem üzerind e dört bin metre yükseklik teki yerler hep buzullarl a kaplı olduğu halde , Kahuis h Geçit'in i yö reye özgü sağlam tekerli bir taşıtla zorlanmada n geçtik. Peru , ekva tora Orta Avrupa'da n daha yakın konumda . Geçidi n öte yakasınd a dar bir yol , sonu gelmek bilmeyen bir yılan gibi kıvrıla kıvrıla dağ yamacın ı tırmanıyordu . 3180 metred e Macha c köyünü n yanınd a Chavin de Huanta r harabeleriyl e karşılaşılıyor. Burayı kim yaptır mış, bilen yok; niye yaptırılmış, onu da bilen yok.

Harabeleri n en iyi durumd a olan kısmına "El Castillo" (Saray ) deniliyor ; gelgelelim hiç de saraya benzer bir yanı yok. Söz konus u olan , 73 metre uzunluğu, 70 metre genişliği buluna n dörtge n biçim de bir yapı. Birbirin e milimetri k uyum göstere n büyük granit blok lar , dört köşeli dış duvarı meydan a getiriyor. İç tarafa doğru hafi f eğim göstere n binada yıkıntı oranı tabanda n yukarı çıkıldıkç a dah a da belirginlik kazanıyor .

Bu yapının ana giriş kapısı doğu yönün e açılıyor. Doku z metr e uzunluğund a bir monolit , üstü granit levhalarla kaplı ve sağlı sollu duran iki sütunun üzerine konulmuş. Bu sütunlar bir zamanlar ince süslerle bezeliymiş; zamanla rüzgâr ve hava koşulları bunları silmiş ve ne acıdır ki insanlar da bu zarif sanat eserlerini parçalayıp almaktan geri kalmamış. Yapının tüm görkemini gösterdiği zamanlar da, herhalde burası yekpare bir blokmuş. "Saray" in önünde çok ge niş bir dörtgen meydan uzanıyor; bir zamanlar etrafı duvarla çevri- liymiş. Bu dörtgen meydan teras biçiminde yapılmış; her teras ana yapı yönünde yükseliyor. Alanın kuzey ve güneyinde platformla r var; ancak bunlar henüz tam olarak meydana çıkarılmış değil. Cha vin de Huantar , dinsel bir merkezdi; burası bir zamanlar on üç hek tarlık bir alana yayılmış durumdaydı. Ondan kalanların bugüne ka dar ancak pek azı hakkında bir şeyler öğrenebildik. Tesisin uzunluğu 228 metre, genişliği 175 metre. Merdivenli ön ve iç avluları var. Dörtgen biçimindeki ön meydanın altında koridorlardan , havalan dırma bacalarından , su galerilerinden oluşan bir yapı kompleksi gözlerden saklanmış; burada kusursuz bir planlanmayla gerçekleşti rilmiş bulunan bir altyapıyla karşılaşmaktayız .

L76

Chavin de Huanta r uzmanlar a kötü oyun oynamıştır ; çünkü bu tapına k kompleksin e ilişkin hiçbir önbilgi yoktur. Sanki hiçlikte n or taya çıkıvermiştir . Burası bilinmeye n bir halk tarafında n kurulmuş tur .

5 6 Chavin de Huanta r kültürünü n ortaya çıkması bir infilakı an

dırır; zira burada İnkaları n etkisi bulunmadığ ı kesinlikle saptanmıştır; onları n yapı tarzı bambaşk a özellikler gösterir .

Uzmanları n görüşün e göre Chavin de Huantar , hac ziyareti ya pılan bir yermiş , nerede n geldikleri bilinmeye n bir halkın dinse l merkeziymiş . Yani bir çeşit tören merkezi . Peki , kimin için?

Bütün dinlerd e öncü işlevi yapan birileri , din kurucular ı var dır. Dünyad a neresi olursa olsun bir din doğmuşsa , orada mutlak a bir peygambe r ya da bir tanrı-insan , dini yönlendirmiştir . Chavi n de Huantar'ı n "dinsel kültü" için ise bu olgu geçerli değil .

Tapına k olduğu söylenen yapını n zaman ı hakkınd a da farklı savlar var. Tesisin M.Ö. 500 yıllarında kurulduğun u söyleyen uzmanla r olduğu gibi, bazıları bu tarihi M.Ö. 1000 yılına kadar götü rüyor. Böylece Chavin de Huantar , Güne y Amerika'nı n bilinen en eski tapınağ ı oluyor. Peki , bu tapınakt a acaba kime tapılıyordu ?

Teraslı meydanı n altındak i düzenlemeni n bir benzeri , bir kori dorlar labirent i halind e asıl tapına k binasını n içinde de gerçekleştirilmiş. Kalın duvarları n birkaç metre ardında , koridorları n bir dört - yol ağzının tam ortasınd a acayip bir dikiliş duruyor . Buna "el Lan- zon" (mızrak) diyorlar. Bu mızrağın üç metreden fazla boyu var, eni ise sadece elli santimetre. Kocaman bir çiviyi andıran bu taş, buraya nasıl getirilmiş olabilir? Koridorların genişliği altmış santi metre olduğuna göre, bu taş ne yatay ne de dikey biçimde, bir sürü köşeden döndürülerek asla taşınamazdı. Anlaşılıyor ki Chavin de Huantar'ı n mimarları, daha başlangıçtan çatıda bir aralık planlamış lar, bu değerli taşı da hazırladıkları aralıktan şimdiki yerine indir mişler.

Bu taş anıta benzersiz acayiplikte bir yaratık hakkedilmiştir, insanın içini ürperten köpek dişleri vardır. San Agustin'in heykelleri ne selam olsun! Heykelin gözleri yukarda bir noktaya bakıp dur maktadır; başının üstünde süslemeler vardır, bunların ne olduğunu henüz kimse anlamış değil.

Tapınağın içindeki koridorlar da eskiden taş plakalarla kaplıy mış. Bu plakaların hepsi de ince kalemle oyulmuş kabartmalarla be zeliymiş; plakalar öylesine dümdüz, öylesine tertemizdi ki sanki mo dern bir diş hekimi, hobi olsun diye bunların üstünde basınçlı del-

F: 12 / Yüce Tann'nın İzinde

177

Page 141: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

me âletini dolaştırmıştı . Günümüzd e bu taş plakaları n heme n heps i yerlerinde n sökülmü ş ve satılmıştır . Koridorları n içinde orada bura da bunlarda n bir, iki numuney e rastlanabiliyor ; müzed e sergilenen leri de var. Bazılarınd a insana benzeye n kanatlı yaratıkla r görülü yor; bunları heme n yanlış anlaşılmı ş teknolojilerl e bağlantıy a geçiri yoruz. Bazılarınd a hayvanı andırır figürler bulunuyor , bunlar dah a

çözebilmektedir . Günü n birinde herhald e birileri Tello Dikilitaşı ' nın deşifre edilmesi işini üstlenecektir . Bu doğrultud a biz, böyle bir işe kalkışacak kimseye , muammay ı çözebilmes i için teknik bir bakış açısına öncelik tanımasın ı tavsiye ediyoruz .

Chavin de Huantar'd a Arkeolog Antoni o Raimond i de bir dikilitaş keşfetti; şimdi Lima Arkeoloji Müzesi'ni n en gözde parçasın ı

8

çok ejderha ile insan arası melek yaratıkla r izlenim i veriyorlar . Öte oluştura n bu esere Raimond i Dikilitaş ı deniliyor. Taş , koyu renkl i

ki ucubele r ise , günümüzü n gözüyle bakınca , daha çok yol yapım makinelerini n teknik çizimlerini çağrıştırıyor .

Bir de kafalar var. Bir zamanla r bunlar hem dış duvarın için

diyorittendir . 1,75 metre yüksekliği , 73 santimetr e eni ve 17 santimetre kalınlığı vardır. Kendisiyl e konuştuğu m ya da kitapların ı incelediğim arkeologları n hepsi , bu benzersiz sanat eserindek i resimle r

9,1 4

de, hem de ana binanı n odalarınd a duruyorlarmış . Bugün pek azı asıl yerinde . Bu kafaları da satmışlar . Pek azı geride kalmış; gör düklerimi z birbirlerinde n farklı özellikler gösteriyordu .

Kimisind e yayvan burunlu , şiş dudaklı suratlar var; kimisind e burunları n altınd a dört köşeli hayvan ağızlan yer alıyor , bu ağızlar dan Drakul a dişleri dışarı fırlıyordu . Ayrıca suratı bulunmaya n kafa lar da vardı .

Bazıları miğfer , kulaklık , ağız filtresi, gözlük gibi teknik gereçlere donatılmıştı . İki istisna dışında bütün yüzlerde dostça olmayan , çok yabansı , kendin i uzak tutan , soğuk bir ifade görülüyordu .

Chavin de Huantar'd a sanat üslubu tümüyl e soyuttur. Kabart malar el sanatı bakımında n büyük bir ustalıkla yontulmu ş olmaları na karşın , bizler yine de bunları n aslında neyi anlattığın ı kestiremi yoruz. Korkun ç görünüşl ü kafalarda n çıkıp tırtıl tekerlekli taşıt gibi bir şeyin içinde sona eren çizgilerde , kılı kırk yararcasın a bir ayrınt ı bolluğu ve bir karmakarışıklı k göze çarpar . Chavin de Huanta r te sisleri açıklanamıyor ; kabartmalar ı ise anlaşılmazlığı n doruğunda .

Ana binanı n önündek i teraslarda n birinde Perul u Arkeolog Ju- lio Tello'nu n bir yardımcıs ı bir dikilitaş buldu; bu taş şimdi Lima Arkeoloji Müzesi'n i süslemektedir.

7 Dolambaçl ı çizimlerle oyun oy

narcasın a bu taşa kazılmış resimleri n oluşturduğ u bezekleri n sırr ı bugüne kadar çözümlenemedi . Kesin nitelikt e hiçbir şey bilinmedi ğinden bu konud a da -oldu m olası yapıla geldiği üzere - her şey kült kavramın a bağlandı . Pek bulanık biçimd e bir jaguar kültünde n söz ediliyor; keza bir yırtıcı kuş kültü , bir yılan kültü , hatta bir diş kültü savları da var. Dikilitaşı n dört yanı rölyefle kaplıdır ; türlü şe killerin , kafaların , ellerin, kanatların , parma k tırnaklarını n ve dişle rin yer aldığı benzersiz bir karmakarışıklığı n cümbüşüdü r bu.

Gizli haberalm a servislerindek i uzmanlarımı z her çeşit şifreyi

178

Page 142: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

hakkınd a başka başka açıklamala r yapmaktadır.Kimi burada stilize tanrı başı olan bir jaguar-insa n görüyor ; ki

mi yırtıcı hayvan başları , hükümda r asaları , yılan gövdeleri ve yılan kafaları buluyor; kimileri de birbiri üstünd e yer alan ağızlarda n ve dışarıya fırlamış dillerde n oluşmuş olağanüst ü hayalgüc ü ürün ü bir başlıkta n ya da ışından bir haleyle çevrili kafası hayvan bir insan fi güründe n söz ediyor. Bu arada maskeleri , hayvan postların ı söz ko nusu edenler , hatta yaratıcı tanrı Viracocha'nı n beden bulmasını n betimleniş i olduğun u söyleyenler de var. Kısacası Raimond i Dikili taşı'nı n aslında ne olabileceği konusund a farklı görüşler öne süren tam yirmi altı yazı okudum .

Mühendisli k doktor u olan Alman Wolfgang Volkrodt , konuy a yepyeni bir gözle baktı.

1 5 Es war garız anders (Tamame n Değişikti )

adlı kitabınd a da mühendisli k bilgisini kullanara k Raimond i Dikili - taşı'nı n rekonstrüksiyonun u ortaya koydu. Sonuç şaşırtıcı , en azın dan şimdiye kadar yapılmış yetersiz açıklamaları n hepsinde n çok da ha akıllıca. Dr. Volkrodt , taşta jaguar kafası , hükümda r asası , yılan ya da buna benzer hayal ürün ü yakıştırmala r değil de , buhar enerji si ürete n bir kazan görüyor. Buhar , sekiz adet döner kolu ve bun a bağlı pistonlar ı hareke t ettiriyor . Günümüzd e buna sekiz silindirli , iki zamanl ı makin e diyorlar. Ortad a buluna n buhar kazanı dört ayrı silindir sistemin i besliyor , böylece makin e olası bütün ağır işlerde kullanılabiliyor .

Chavin de Huantar ' daki Raimond i Dikilitaş ı aslında kurnazc a plânlanmı ş bir makineni n teknik bakımda n gerçekleştirilmi ş olduğunu göstermektedir . Bu ucube kollarını oynatabiliyor, yürüyebiliyor du; yapımcılar ı ona isterlerse bekçilik bile yaptırabiliyorlardı . Bu nun için kollarını n birine bir kılıç takılmıştı . Teknolojide n haberi ol mayan Taş Çağı insanlarını n dumanla r çıkaran , buharla r saçan ve

179

Page 143: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ortalığı velveleye boğan böyle bir canavarda n korkup kaçmasınd a ya da önünd e huşuyla diz çöküp makiney e tapmasınd a şaşılacak bir nokta yok bence .

Beni daha çok şaşırtan , bizim zeki ve esprili arkeologlarımızın , Dr.Volkrod t gibi bir adamla niye şimdiye kadar hiç işbirliği yapma mış olmaları .

Raimond i Dikilitaşı' nın gerçekte bir makineni n betimlenmes i olduğu anlaşılıp sırrının çözümlenmesinde n sonra , Chavin de Huan - tar'daki öteki ucubelerde n bazılarını n da teknik nitelikte yorumlanabilmesi olanağı doğmuş bulunmaktadır . Bütün bunları n ardınd a yine aynı soru cevap bekliyor: Bu teknolojini n ve bu bilginin kayna ğı ne? Teknik aygıtlar öyle durup dururke n ortaya çıkmaz. Bunla rın tasarlanması , planlarını n çizilmesi , sınanmas ı ve deney yönerge lerinin ayrıntılı biçimde düzenlenmes i gerekir. Tekniğin de kend i evrimi vardır .

Çeşit çeşit uçan makineleri n pek bol bulunduğ u eski çağları n Hindistan'ınd a geleneksel metinler , bu alandaki tekniğin kökenin de "öğreticiler" olduğun u söylüyor. Bir zamanla r uzaydan gelmiş ve henüz ilk gençlik dönemin i yaşayan insanlığa çok şeyler öğretmi ş bu öğreticiler , yüce tanrılar olmuşlardır .

180

Kaynakça

1. Stöpel, Kari: Südamerikanische prâhistorische Tempel und Gottheiten.Frankfurt 1912.

2. PreuG, Theodor K.: Monumentale vorgeschichtliche Kunst. Göttingen 1929.

3. Soto Holguirı, Alvaro: San Agustin, Instituto Colombiano de Antropologla .Bogota, yılı yok.

4. Dâniken, Erich von: Die Strategie derGötter. Düsseldorf 1982.

5. Krickeberg, VJaltef. Altmexikanische Kulturen. Berlin 1975.6. Disselhoff, Hans-Dietrich: Alt-Amerika. Baden-Baden 1961.

7. Tello, Julio C: Discovery ot the Chavin Culture in Peru; American Antiquity,cilt 9, sa. 1, Menasha 1943.

8. Raimondi, Antonio: El Peru. cilt 1, Lima 1940.

9. Stingl, Miloslav: Die Inkas - Ahnen der "Sonnensöhne". Düsseldorf 1978.10. Pörtner, Rudolf und Davies, Nigel: Alte Kulturen der Neuen Welt - Neue

Erkenntnisse derArchâologie. Düsseldorf 1980.

11. Trimbornn, Hermann: Das Alte Amerika, Stuttgart 1959.12. NachtigalJ, Horst: Die amerkanischen Megalithkulturen. Berlin 1958.13. Huber, Slegfried: İm Reich der Inka. Olten 1976.14. Katz, Friedrich: Vorkolumbianische Kulturen - Die groBen Reiche des alten

Amerika. Münih 1969.15. Volkrodt, VVolfgang: Es war ganz anders. Die intelligente Technik der

Vorzeit. Münih 1991.

181

Page 144: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

7. Bölüm

FİRAVUNLAR A IŞI K

Bağdat Müzesi'nde Elektrik Pilleri - Kil Testilerden Çıkan Enerji -

Firavunların Kandırmacası mı? - Çeşitli İzolatörler - Dendera'da Ye

raltı Odası - Işık Yandı! - Tula Heykelleri - Akla Aykırı Kelebekler.

Eski Mısırlıla r yeraltındak i odaların ı nasıl aydınlatıyorlardı ? Ya Krallar Vadisi'nd e kayaları n içine oyulmu ş mezarları ? Ya duvarları yer yer yazılarla donatılmı ş piramitleri n içindek i mezar odaları nı ve koridorları ?

Binlerc e yıl önce yeraltındak i bu yerleri resimlerle , yazılarl abezeye n sanatçıla r işlerini görürke n meşale mi kullandıla r yoksa mum mu? Bunlar ı kullanmı ş olamazlar ; kullansalard ı duvarlard a ve tavanlard a is kalıntısı bulunurdu . Oysa yeraltı koridorlarınd a böyle bir kalıntı saptanabilmi ş değil. Acaba ışık, metal aynala r aracılığıy la mı odalara aktarılıyordu ?

Böyle bir uygulama ancak yeraltında, birinci veya ikinci katlarda bulunan mekânlar için söz konusu olabilir. Mısır'da güneş ışığı çok parlaktır; çok sayıda ayna kullanılarak ışığı yönlendirme k de olasıdır. Ne var ki bu olasılık yerin çok altında bulunan, örneğin Krallar Vadisi'ndeki odalar ve dolambaçlı koridorlar için geçerli de ğildir. Çünkü kullanılacak her yeni aynada ışık parlaklığını biraz daha yitirecektir, hele o zamanlar Mısır'da kullanılan metal ışık yansı tıcılarda bu parlaklık yitimi çok daha hızlı olacaktır. Yapılan tah minlere göre, köşelere konulacak üçüncü, bilemediniz dördünc ü yansıtıcıdan sonra tam bir karanlığa girilecektir .

Yoksa -biliyorsunuz , ben biraz aykırı düşüne n biriyim - eski Mısırlılar ampullü ve pilli elektrik ışığı gibi bir şeyler mi biliyorlar dı?

Gerçekte n de Eski Çağ'da elektriğin kullanıldığını gösteren izler vardır.1 1936 yılında arkeologlar, Bağdat dolayında bir tarlad a çeşit çeşit kil testiler buldular. Kaplar boş değildi; içlerinde bakır dan bir silindir vardı; içi oyuk olan silindirler, karasakızda n bir taba -

182

kayla sabitleştirilmişti . Silindirin ortasın a bir demir çubuk sokulmuşt u ve kap yine karasakızda n bir tıkaçla kapatılmıştı .

Alman arkeolog u Wilhelm König, buna çok benzeye n galvani k elementler i hatırladı . Kil testilerde n birine sirke asidi koydu ve de mir çubuk ile bakır silindir arasınd a yarım voltluk bir gerilim sapta dı. Benzer i sonuçlar ı sirke ve limon asidiyle , hatt a bir deniz suyu eriğiyle de elde etti .

O halde kil testiler elektrik ürete n pillerdi . Bunlarda n birkaç ı günümüzd e Bağdat Müzesi'nd e görülebilir .

Testiler , milatta n birkaç yüzyıl önce bu coğrafi bölgede yaşamış buluna n Partlar'ı n zamanında n kalmaydı .

Seksenli yılların başlarında , yine Irak'ta , buna benzer buluntu lar Dicle kıyısında Selevkoslar ülkesind e ve buraya komşu Ktesi - fon'da da ortaya çıkarıldı . Bunları n tarihi M.Ö . 2500 yılların a ka dar uzanıyordu .

Bunlarl a ne yapılabilirdi ? Örneği n küçük heykeller galvani z prensibin e göre altın kaplanabilir . Ya da birçok pil birbirin e bağla nıp bilindiği üzere elektrik akım gücü yükseltilebilir .

Bu çeşit piller eski Mısır'd a da kullanılmış olama z mı? Baz ı şeyler bunu doğrula r niteliktedir ; zira Mısır'd a tapınakları n duvarla rında Bağdat't a bulunmu ş olan pillere şaşılacak dereced e benzeye n testi resimlerin e rastlanılmıştır . Bunla r kimi yerde içine su, şara p veya yağ konulan, örneğin firavunların ve rahiplerin kutsamalar sı rasında kullandıkları türden alelade kaplar görünümündeydi . Buna karşın kimi yerde de birbirlerine bağlanmış testiler vardı, bunları n içeriği akışkan şeylerden daha ağır olmalıydı. Birbirine bağlı su kaplarından, aynı anda, bir başka kaba su dökmeyi bir deneyin. Mısırlı sanatçılar birbirine böyle garip tarzda bağlanmış toprak kapları zik zak çizgilerle süslemişlerdir. Bununla elektrik biçiminde bir enerji yi mi belirtmek istemişlerdi? Bu durumda Mısır resimlerinde en azından iki çeşit testi söz konusu olmuyor mu? Birinden sıvılar dökülürken öbüründe n elektrik mi çıkıyordu ?

Elektrik akımı bulunan yerde bakır teller de bulunur. Niteki m birçok firavun mezarında , örneği n Krallar Vadisi'nd e Tutanka - mon'un mezarında izole edilmiş, ince bakır teller bulunmuştur . Fi ravunların başlıklarının ön tarafında bir kobrayla süslü olduğu her kesçe bilinir. İçimden bir ses, bu süsle "tehlike", "iktidar", simgelen- mektedir diyor. Bu yılandan acaba bir elektrik şeraresi mi çıkıyor du? Ya da ansızın ışık saçıp sıradan ölümlülerin yüreğine korku mu

183

Page 145: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

salıyordu ? Firavunla r vücutlarını n bir yerinde pil mi taşıyorlardı ? Tahtlarınd a herhang i bir enerji kaynağı mı saklıydı ve firavun elek triği kullanara k uyruklarını n gözün ü mü boyuyordu ? Ya da cereya nı güneş kolektörlerinde n alıyord u da, sonrak i kuşaklar bilgisizlikle rinde n bunu başlık süsü ya da taç mı sandı? Çalışa n piller bir ger çek midir? Evet ! Gerisi -şimdilik - boş laf!

Fırat'l a Dicle arasındak i ülkeyle Nil kıyısındak i ülkeye elektrikle ilgili şeyleri kim getirmiş olabilir ?

Yaklaşık iki bin yıl önce yaşamış ve kırk ciltlik bir kitaplığı n ya zarı olan tarihç i Sicilyalı Diodor , bir zamanla r tanrıları n gökten aşa ğı indiğini , insanlar a sanatları , madenciliği, alet yapmayı , toprağı işlemeyi ve şarap elde etmeyi onları n öğrettiğin i yazmaktadır.

2 Keza

ölümlüler e yazıyı da onlar getirmiş ve Dünya'd a yaşayanlar ı doğa nın ahengi , yıldızları n düzen i ve daha başka yararlı konulard a eğit mişler .

Yüce tanrıla r dediğimi z bu esrarengi z varlıklar , tarihönces i çağda insanlar a yalnız ateşi değil de elektrik akımın ı da mı getirdi ler?

Burad a kurma k istediğimi z düşünc e yapısı henü z yeterinc e sağlam temelle r üzerind e değil. Eümizd e eski çağlarda n kalma çalışabi len piller ve izole edilmiş bakır teller var sadece . Faka t elektrikl e uğraşıla n yerde izolatörleri n de bulunmas ı gerekir. Bu çeşit izola törler bütü n dönemlerd e vardır. Mısırbilimciler bunlar ı 'ced' sütu nu diye adlandırıyorlar . Bunla r ancak bilenler tarafında n kullanıla biliyordu . En eski piramitte , Sakkara'd a Zoser Piramidi'nd e dah i bulunmuştur . Dah a sonralar ı bu ced sütunlar ı süs eşyası olarak kul lanılmış , boyund a bile taşınmıştır . Ne olduğunda n basit halkın haberi yoktu. Abidos't a büyük bir duvar resmi vardır; burad a Kral I. Set- hos'u n Tanrıç a İzis'e insan boyund a bir ced sütun u uzattığı görülü yor. Ced sütununu n insan büyüklüğünd e oluşu, eski papirüslerd e de gösterilmiştir . Peki , izolatör e benzeye n bu nesne aslında neyd i acaba ?

Günümü z Mısırbilimciler i bu konud a görüş birliği içinde değil ler. Çeşitli görüşler , beğen beğendiğin i al dercesin e sıralanmıştır . Bunlarda n biri , ced sütun u Tanrı Oziris'i n simgesidi r diyor. Başka larının , daha değişik yorumlar ı var. Bunlar a göre :

- süreklilik sembolüdür ,- sonsuzlu k sembolüdür ,

184

- yaprakların ı dökmü ş ağaçtır ,- çentiklerl e bezenmi ş direktir ,- bereket işaretidir ,- başak sembolüdür ,- Palmiye yelpazedir .Firavunların Işığı adıyla Eskiçağ'd a elektrik konusun u ele alan

bir kitap yazmış buluna n Pete r Krassa ve Reinhar d Habec k adlı ya zarlar , ced sütununu n büyüklüğün e ve kullanılan malzemey e göre farklılıkla r göstere n bir izolatö r olarak kabul edilmesin i öneriyor lar.

3 Gerçekte n de Mısır'd a bunları n hâlâ bakır tellere bağlı dura n

daha küçük çeşitleri bulunmuştur .

Luksor'u n 70 kilometr e kuzeyindek i bir yeraltı mezarınd a bulu nan eski duvar resimler i Krassa ile Habeck'i n tahminin i doğrulu yor. Dender a tapına k kompleks i öncelikl e Tanrıç a Hathor' a adan mıştır. Dah a eski zamanlard a bu Hathor , göklerin tanrıças ı ve Gü neş tanrısı Horus'u n anası kabul ediliyordu . Mastabas'ı n kaydettiğ i gibi , Dendera , Tanrıç a Hathor'u n tapınağ ı olarak eski imparatorluk zamanınd a da biliniyordu ; Mısır tarihini n evrimi içinde önemin i yitirdi , bu duru m Ptolemele r dönemin e kadar sürdü. Bu dönemd e tapına k kısme n restore , kısme n de yenide n inşa edildi .

Günümüzd e tapına k tesisleri her ziyaretç i için başlı başına bir gezi değerindedir . Sütunl u galerileri , duvarlar ı ve tavanlarıyla dah a yeni Mısır tanrılar ı tasarımların a derinlemesin e bakabilm e olanağı n ı v e r m e k t e d i r

t

Dendera , öte yanda n Mısır'da , Mısır yılının onar yıllık otuz al tı zama n dilimini göstere n burçla r kuşağının bulunduğ u tek yerdir . On iki ana figürlü , matematikse l ve gökbilimsel işaretle r içere n ola ğanüst ü güzellikteki kabartma , bugün Paris't e Louvre Müzesi'nd e ziyaretçiler i hayra n bırakmaktadır ; bu kabartm a geçen yüzyıld a Dender a Tapınağı'nı n bir tavanında n sökülmü ş ve Frans a Kralı 18. Louis'ye yüz elli bin Frank' a satılmıştır . Dender a dosyasını incele yen astronomla r yaşını M.Ö . 700 olarak belirlediler ; bu tarih i M.Ö . 3733'e götürenle r de oldu .

Dender a harikalarında n biri de yeraltı odalarıdır ; buralar ı çok tan unutulmu ş zamanlarda n kalma esrarengi z duvar kabartmalarıy la bezenmiştir . Bu odalarda n birine , ancak köpek kulübesi kapısıy- la kıyaslanabilecek daracı k bir delikte n girilebiliyor. Oda basık tavanlı, havasız; eni 1,12 metre , boyu 4,60 metre . Duvarlard a insan

İRS

Page 146: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

resimler i göze çarpar ; insanları n yanınd a şişirilmiş balon biçimind e nesnele r vardır; bunla r içlerind e dalgalı çizgi halind e uzana n yılanla - rıyla aşırı büyüklükt e ampuller i çağrıştırıyor . Yılanları n kuyruğu in- celerek bir lotus çiçeğine giriyor. Buranı n ampulü n dip tarafı oldu ğunu söylemek için öyle engin bir hayal gücün e gerek yok. Dah a sonra kablo gibi bir şey küçük bir kutuya giriyor; kutunu n üstünd e de hava tanrısı dizleri üzerind e oturuyor . Heme n yanıbaşında da, kuvvet işareti olarak , iki kollu gösterilmi ş bir ced sütun u duruyor . Dikkat i çeken bir nokt a da, şebek maymunun a benzeye n bir cinin , elinde tuttuğ u iki bıçakla "koruyan ve savunan güç" olarak gösteril miş bulunmasıdır . Belki de bıçaklı maymun , günümüzdek i kuru ka fa gibi bir tehlike sembolüydü .

Uzmanları n Dender a Hatho r Tapınağı'ndak i bu yeraltı odasıy la başları iyice dertte . Kimi burası için "tapınm a yeri" diyor; "kütüp hane" veya "arşiv" ya da "tapınm a malzemes i saklana n sandık oda sı" olduğun u söyleyenler de var. Bütü n bunla r bana gülünç geliyor . Ancak bir köpek kulübesin e girilir gibi girilebile n bu oda için arşiv veya kütüphane , sandık veya tapınm a odası yakıştırmalar ı yapılma sında mantı k var mı? He m bir sandık odasını n duvarlar ı ne diye hem çok değişik hem de harika güzellikte kabartmalarl a bezensin ? Johan n Wolfgang von Goeth e bir zamanla r şöyle demiş: "Haksız ol dukları zaman en zeki adamlar bile uzağı göremezler. "

Bence Dendera'nı n altındaki odanın duvarlarında anlatılma k istenen, elektrikle ilgili şeylerdir.

Resimde görülen ampul biçimli nesne, bir zamanlar aydınlık sağlayabilmiş, etrafa elektrik ışığı yayabilmiş miydi? Birisi bu sorunun cevabını deneyerek aradı. Elektrik mühendisi Viyanah Walter Garn, Dendera yeraltı odasındaki kabartmayı kılı kırk yaran bir ti tizlikle inceledi. Oradaki "ampul'un , "yılanlı tefin, "duy"un, ced sü tununu andıran "izolatör"ün aynını yaptı ve ortaya çıkan şeye cere yan verdi. Işık yandı!-

Buna benzer bir yanlış anlaşılmış teknoloji örneği de Tula hey kelleridir. Bu heykeller Meksiko kentinin 70 kilometre kuzeybatısın da yapay bir düzlükte durmaktadır . Bunlara kelebekler de deniyor ; bir "deste ok" ve bir "sapan"la donatılmışlar , başlarında da "kutuyu andırır bir şapka" taşıyorlarmış. Arkeologlar ayrıca göğüslerinde "kelebek sembolleri" ve ayakkabılarında da "çiçekler" görmektedir .

Hay aksi şeytan ! Bense bu heykellerd e hiç de böyle şeyler gör-

186

Page 147: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

müyorum . Bence gözlerind e özel gözlükler var bunların , kafaların da da kulak mahfazal ı miğferler . Evlerind e uçları sivri , günümüzdeki elektroşo k aletlerin e benzer silahlar tutuyorlar . Göğüslerindek i kutula r ise "kelebek sembolü " filan değil; bunları n omuz a asılı aygıt lar olduğu açıkça görülüyor . Ayakkapları n üstün e baktı m baktım , bir türlü çiçeğe benzer bir şey bulamadım . "Çiçek" sanılan şey, olsa olsa ancak ayar edilebile n bir dişli çark olabilir; bu sayede elde ka im eldiven varken ayakkabı kolayca açılabilir .

Uzmanlarımızı n gerek Mısır'd a gerekse Orta Amerika'dak i heykeller i ve resimler i yorumlaması , ortaya koyduklar ı zihinsel mo del ve bunu n çıkış noktas ı olan düşünm e tarzları , bir zamanla r yaşa mış buluna n halkları n düşünü ş tarzıyla ortak bir çizgide birleşeme - diği için işte bu kadar aykırı nitelik gösterebiliyor . Mısır'd a "ced sütunu" , Meksika'd a "yeşil tüylü yılan" , "arı tanrı" , "kabuklu jaguar " gibi hiçbir şey anlatmaya n yakıştırmala r böyle değil mi? Bunla r ve daha bir yığın nitelemele r bombo ş terimlerdir ; bunlar a öğretici ki taplard a süreklilik kazandırılıyor . Olaylar a bakış tarzımın , moder n gözlüklerl e yapıldığı için , kesinlikle doğru sonuçla r verdiği savınd a değilim . Beni m vurgulama k istediğim, şimdiye kadarki bakış tarzla rıyla da hiçbir zama n kesin sonuc a ulaşılamamı ş olduğudur .

K aynakça

1. Dâniken, Erich von: DieAugen derSphinx, Münih 1989.

2. Sicilyalı Diodor: Geschichts-Bibliothek, çev. Dr. Adolf VVahrmund. Stuttgart1866.

3. Krassa, Peter und Habeck, Reinhard: Das Licht der Pharaonen, Münih1992.

4. Pörtner, Rudolf und Davies, Nigel: Alte Kulturen der Neuen Welt Düsseldorf1980.

187

8. Bölüm

VAHŞİ ORMAND A KAYIP KENTLE R

Eski Doruk - İnkalann

Kasası - Ormanda

Megalit Kent -

Güneşta- sı - Buritaca

200 - Tanrılar Terası -

Kagabalar ve Uzay -

Gezegen lerde Tufan.

Sizleri iki kente götürme k istiyorum . İkisini n de başlangıcı geçmişin sisleriyle kapı. Kentlerde n biri , biline n bir yer; turizm e de açılmış. Burası , Peru'd a Mach u Picchu . Öbür kenti ise birkaç uz manda n başka bilen yok. Kolombiya'd a Sant a Marta'd a buluna n bu kent , Sierra Nevada'nı n buğular soluyan vahşi orman ı içind e kaybolmu ş gibi. Bu iki kent , birbirinde n binlerc e kilometr e uzakt a olduklar ı halde , mitoloji ve astronom i açısında n ortak özellikler gös teriyorlar .

görkemlilikte n oluşmu ş bir destan" diye nitelendirmişler . Buras ı kent kalelerini n en çetini , İnkalan n zırhlı kasası , Güneş'i n oğulları nın tanrısa l sarayıdır . Mach u Picchu'nu n gerçek yaşını kimse bilmi yor , asıl adını n ne olduğun u da bilen yok.

İspanyo l fatihleri n güncelerinden , Miguel Rufin o adınd a bir as kerin , zorla ırzına geçilme k istene n Kızılderili bir kızı kurtardığını , bu sırada kendi arkadaşlarında n birini de kılıçla öldürdüğün ü öğreniyoruz.

1 Bu olayda n sonra

İspanyol askerle İnka güzeli kız birlikt e kaçarlar . Kız, askeri günlerc e süren zorlu bir yürüyüşte n sonra Gü neş Bakireleri'ni n kutsal kentin e götürür . Miguel Rufin o daha son ra bu yeri , iki yüce dağı, bu dağları n arasında n çok aşağılard a kıvrı larak akan ırmağıyla öyle anlatı r ki, buranı n Mach u Picch u olduğ u heme n anlaşılmaktadır . Yiğit askerle sevgilisi, yöreni n yasaların a uyacakların a ve bu kutsal kent hakkınd a hiçbir yabancıya hiçbir şey anlatmayacakların a yemin etmek zorund a kalırlar. Yeminde n sonr a hara p bir konağı ev gibi döşemelerin e izin verilir ve iki sevgili tam bir yıl burad a yaşarlar .

Mach u Picchu'd a

Page 148: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

yapay terasları n üstünd e doksan iki yapı yük selir. Bunla r sekiz yüz metr e uzunluğunda , beş yüz metr e genişliğin de bir alanı kaplar. Bu hesaba tarla

olarak kullanıla n çok sayıdak i teras dahil değildir; bu tarla teraslarda n bazıları , tam anlamıyl a

2

Machu Picchu, çok farklı nitelikte bir kutsal yerdir. Cuzco'nu n

dimdik yamaçlara yapıştırılmış gibi durmaktadır.

Mühendislik sa

yüz on iki kilometre kuzeybatısında, kurumları pek bol olan Uru - bamba Irmağı'nın da iki bin metre yukarısındadır. Turistlere Mac hu Picchu'nu n kâşifi olarak, bu vahşi orman kentine 1911 yılında gelen, Amerikalı araştırıcı Hiram Bingham'ın adı veriliyor. Ancak bu niteleme doğru değildir. Saygıdeğer Amerikalı Hiram Bingham bu vahşi orman kentini keşfetmedi; çünkü yerli halk burayı ötede n beri biliyordu. Amerikalı, buranın varlığım kamuoyuna ilk kez duyu ran kişi oldu.

"Picchu"nun doruk gibi bir anlamı var; "machu" ise "eski" de mek. Böylece Machu Picchu, bir "Eski Doruk" oluyor. Buranı n tam karşısında , Urubamb a Irmağı'nı n öbür yakasında , ikinci bir do ruk yükselir, buna da Huayna Picchu diyorlar. Machu ve Huayn a Picchu, böylece buğulu sislerle kaplı Urubamba vadisinden

yukarı ya doğru pırıl pırıl temizlenmiş iki kelle şekeri gibi fırlamışlardır ; ikisini birbirinden ayıran sadece çağıltısı Machu Picchu'da yankıla nan ırmağın gümüş şeritidir. Machu Picchu'yu sözle betimleme k olanaksız . Araştırıcılar , kenti "taştan ve soluk kesen , hovardac a bir

188

natının bu eşsiz harikası, öylesine kurnazca gerçekleştirilmiştir ki,her şeyi aşağıdan, Urubamba vadisinden bakacak gözlerden sakla mıştır. Kullanılan yapı malzemesi genellikle mavimsi ve zümrüt ye şili granit ile volkantaşıdır .

Rehberleri n gezdirdiği sıradan turistler bile, Machu Picchu'd a birbirinden farklı üç yapı üslûbunu görebilirler .

İlk göze çarpan, tarla terasları çevreleyen alçak duvarlar olur; yaylada yaşayan Kızılderililer bugün de duvarları böyle yapmakta dır. Ardından heybetli İnka duvarlarını göreceklerdir; bunlar kes kin kenarlı, birbiri üstüne oturtulmuş ve birbirine tam uyum göste ren kesme taşlarla inşa edilmiştir . Bu arada monoliti k döşem e kiriş leri, çok gösterişli ve çok kocaman kuleler, yamuk biçimli, klasik tarzda aralıklar da karşılarına çıkacaktır. Sonra da sıra, çok eski, dev boyutlu ve yüzlerce ton ağırlıkta megalitlere gelecektir. Her şey bunların üstünde yükselmektedir. Bunlar, İspanyol askeri Miguel Rufino'nu n sevgilisiyle birlikte kalmasına izin veren o esrarengiz vahşi orman kentinin kalıntılarıdır .

189

Page 149: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Tartışılmayaca k bir nokta , Mach u Picchu'd a kadınlı erkekli bir İnka topluluğunu n oturmu ş ve kendilerin i İspanyo l istila felaketin den kurtarmı ş olmalarıdır . Ne var ki canların ı kurtarmay ı başara n bu topluluk , Mach u Picchu'y u kuranla r değildi kuşkusuz. Böyle bir işin altında n kalkmay a zamanlar ı yetmezdi . Mach u Picchu , genişliği ve mimarisiyl e ancak bir kuşağın çabasını n eseri olabilir; burayı ya panlar da binaların ı çok daha eski zamanlar a ait bir megalit kültürünü n kalıntılar ı üzerin e kurmuşlardı . "İnkaları n kayıp kenti" , İspan yol fatihleri n gelişinde n çok önceler i de vardı .

Megalit yapı sanatı ile İnka eserleri arasındak i üslûp farkı açık ça görülmektedir . Burada bugün "Krallık Anıt-mezarı " denile n bir yapı var. Doğal kayalarda n kesilerek yapılmıştır ; anıtmezar a inen yedi basamak da, İnka üslûbun a aykırı olarak tek kaya parçasından - dır. Aynı duru m saptaması , Mach u Picchu'nu n at nalı biçimindek i ana tapınağ ı için de geçerli. Bu tapınak , tek parça bir doğal kaya blokunda n çıkarılmı ş üç heybetli kaya parçası üstünd e yükselmekte dir. Bu duvarlar , daha sonralar ı üzerlerin e oturtulmu ş İnka duvarla rında n iki kat daha yüksektir. Duvarı n üstte buluna n üçte bir kısmı İnkalara , alttaki üçte ikilik kısmı , ilk Mach u Picchu'y u kurdukların dan dolayı kendilerin e minnetta r olduğumu z o meçhu l megalit kültürün e aittir .

Bugün "Nöbe t Kulesi" denile n kule için de aynı şeyleri söyleye biliriz. Yapı, yarım daire şeklinde bir surdan oluşmuştur; İnkala r suru daha önce burada bulunan megalit yapının çevresine inşa et mişler. Megalit parçayı ise, her nedense, olduğu gibi yerinde bırak mışlar. Bugüne kadar da hiç kimse, bu nöbet kulesinin döşemesi üs tünde duran koca taş kitlenin ne anlama geldiği sorusunu cevaplaya- mamıştır .

Machu Picchu acaba kaç yaşında?İnkalar, hanedanların ı Manco Capac adındaki atalarına dayan

dırırlar; güneş tanrısının oğlu olan bu kişi kurmuş devleti.3,4 Bu Manc o Capac , yanınd a Ant Dağları'nı n hiçbir şey bilmeye n halkın ı da getirmiş; onlara bitki yetiştirmeyi, sulama kanalları açmayı, tapı naklar inşa etmeyi öğretmiş. Bu arada onları matematik ve astrono mi konularında da eğitmiş.

Machu Picchu'nu n en yüksek yerinde, dikeni andırır tek parçabir taş yükselir. En çok hayranlık uyandıran, fotoğrafı en çok çekilen bu megalitik diken , "İntihuatana " adı verilen bir güneş taşıdır .

190

Oraya daracık taş basamaklarda n çıkılır; sol tarafta , aşağılarda , Urubamba'nı n gümüş yılanı hayallere dalmış gibi görünür . İntihua tana , yekpare büyük bir kayanın yontulmasıyla yapılmış. Güne ş ta şından üst kısım , temeli oluştura n kısımla bir dökümde n çıkmışçası na birbirin e kaynamıştır . Taşlard a görülen ince farklılıklar, teme l kısmıyla dik açı oluşturara k baş kaldırırcasın a yukarıya doğru uza nan dikeni n içinde artık görülme z olmuştur . Bu haliyle taştan di ken , niteliği hiç anlaşılamamı ş bir teknolojini n dilsiz tanığı olara k gökleri işaret ediyor gibidir. Blok , pusulaya tam uyum halind e dör t ana yöne dönüktür . Dikeni n üzerind e köşegenler , göğü iki eşit par çaya böler ve dağın bu en yüksek noktasını n üst kenarındak i küçü k bir taş pencere , baharı n başlangıcını dakik olarak gösterir. Güne ş tam bu oyuğun içinde doğar. Bu nedenl e de taşa İntihuatan a adı ve rilmiştir ; sözcük anlam ı "Güneş' i yakalayan yer"dir .

Şu sıralarda Arizona Üniversitesi'nde n astronomlar , esrarengiz taş blokun astronomi k özelliklerini incelemektedirler .

İnkalarda n önceki halklar , Mach u Picchu büyüklüğünd e bir megalit kenti , kendi başların a sarp dağ yamaçların a yapıştırmı ş de ğillerdir. Onları n öğretmenler i vardı; bunlar , İspanyo l tarihç i Cris- tobal de Molina'nı n aktarışın a göre

3, yaratıcı tanrı olan Viracoc -

ha'nı n iki oğluydu. Bu tanrıoğullar ı insanlar a taş kesmesini , taş nak liyesini ve astronomi öğretmişler. Fakat daha sonra yeryüzü sakinle rinden yana hayal kırıklığına uğramışlar; çünkü insanlar tanrı hey kelciklerine tapıyorlarmış. Babalarına haber salmışlar; o da nankö r insanları yıldırımla ve ateşle cezalandırmış. Buna rağmen Güne y Amerika'nın bu tanrılar babası, günün birinde geri geleceğine dair söz vermiş. O günden sonra İnkalar, gökyüzünü korkuyla gözleyip durmuşlar. Her değişikliği, her hareketi bir bir kaydetmişler. Günü müze kadar bütün dinlerde canlı kalmış aynı geriye dönüş umudu , ya da tanrının geriye dönüşünde n duyulan aynı korku burada da gö rülmektedir .

İkinci hayalet kent , üç bin elli beş metre yükseklikteki Cerr o Corea Boğazı'na yaslanmıştır. Burası da Kolombiya'nın Santa Mar ta yöresindeki Sierra Nevada'nın bir uzantısıdır .

Bu bilinmeyen kentin adı nedir? Buraya "Buritaca dos cientos "diyorlar, yani "Buritaca 200". Bölge çok geniş. Profesör Alvaro So- to Holguin yönetiminde Kolombiyalı arkeologlar -inanmayacaksı nız - 1976'dan beri bölgenin parke taş döşeli yollarında iki bin kilo-

191

Page 150: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

metr e katetmişlerdir.5

Buritac a 200, Mach u Picchu'da n en az on defa daha büyüktü r ve onu n gibi "kayıp kent" olarak nitelendirilmiş tir .

Buritaca'y a yol yoktu; o yüzde n helikopterl e gitmek zorund a kaldım . İneceğimi z yere yaklaştığımız sırada , altınd a uzana n yeşil cehennemi n tam ortasınd a helikopte r pisti gibi bir alan gördüm ; açık renkli bir terası andırıyor , bu rengiyle çevresin i kuşata n yeşille tezat oluşturuyordu . Helikopterimi z alçaldıkç a teras giderek dah a çok taşta n bir düğün pastasın a benzemey e başladı. Burası birbiri üstünd e yer alan birçok düzlük terasta n oluşuyordu . İniş sırasınd a bü yük bir merakl a fotoğraf makinem i olabildiğinc e hızlı çalıştırmay a uğraştım . Bir yandan habire fotoğraf çekerken , bir yanda n da bura lara hiç gelmese m daha iyi olacakt ı diye düşünüyordum . Helikopte rin pilotu sisin bastırmasında n korkuyordu . Makinesin i en üsttek i terasa yumuşa k bir sarsıntıyla indirdi ; beni yere indirmesiyl e hava lanmas ı da bir oldu. Altı saat sonra gelip beni yine aynı yerden ala caktı , tabii hava koşullar ı elverirse .

Helikopteri n gürültüs ü vahşi ormanı n içinde yankılanınc a may munla r bağrışmay a başladılar . Kuşlar türlü sesler çıkarara k ötüyor , görünmeye n hayvanla r haykırışlanyl a ortalığı velveleye veriyordu . Dört bir yandan saldırıya geçen sivrisinek sürüleri peşimi bırakmı yordu. Oysa ben buralarda Adem Babamız gibi dolaşayım isterdim , ama oramı buramı ısıran sinekler bana Cennet't e olmadığımı çok çabuk anlatmışlardı. Bir zamanlar bir yerde okumuştum: Bir buçuk milyon böcek türü varmış. Bunların büyük çoğunluğu herhalde şu sırada Buritaca'da toplanmıştı .

Önümde sonu belirsiz bir merdiven belirdi; ucu ileride bir yerlerde sarmaşıkların içinde kaybolmuştu. Arkama bakınca, ilkin, en üstteki terasın taş plakaların rastgele üst üste yığılmasıyla meydan a geldiği sanısına kapıldım. Ama çok geçmeden fark ettim ki burad a bilinçli olarak gerçekleştirilmiş garip bir düzenleme vardı. Burası taş çemberleri, uzayıp giden duvarları, elips biçimli yapıları, küçük kuleleri , merdivenler i ve yollarıyla dille anlatılma z bir biçimle r kar maşası sergiliyordu.

Sarmaşıkların oluşturduğu perdeyi kenara her itişimde, yeni sürprizler beliriyordu. Bu görüntüler bayır aşağı küçük Buritaca ırmağına kadar uzanıyor, bayır yukarı gidilince de sarp yamaçlard a asılmış gibi yer alıyorlardı . He p insan eliyle düzleştirilmi ş bir zemi n

192

üstünd e yürüyü p duruyordum ; bu gezinti m beni bilinmeye n geçmiş te nereler e götürecekti ? Antikçağ'd a Semiramis'i n Babil'de yaptır dığı "Asma Bahçeleri " Dünya'nı n yedinci harikas ı sayılır. Ben de şimdi Buritaca'nı n Dünya'nı n sekizinci harikas ı sayılmasını öneriyorum.

Burad a çok yüksek , çok gösterişli duvarla r vardı. Bu duvarla rın taşları ve düzlükler i arasında , vahşi ormanı n bereket i tüm zen- ginliğiyle kendin i göstermişti : Ceviz ağaçları , zakkumlar , sedir ağaç ları ve eğrelti otları yeşilin her tonun u gözler önün e seriyordu . Buri taca bugün bir labirentte n farksızdır; bitip tükenme k bilmeye n dör t yol ağızlarıyla da insanı n içinde kolayca kaybolacağ ı uçsuz bucaksı z bir şaşırtm a bahçesidir . Ne yana baksam - karşımd a insan yapısı baş ka bir düzlük görüyordum . Artık bu sefer tanrı yapısı doğal bir ye re geldim diye düşündüğü m an, orasını n da insan eliyle düzenlen miş olduğun u anlıyordum .

Acaba binlerc e yıl önce rahiple r en üstteki terast a tanrılar a ta pınır, binlerc e kişi düzlükleri n üstünd e bekleşir ve kurba n dumanla rı göğe yükselirke n buralar ı nasıl görünüyordu ?

Bogota'd a Profesö r Soto'da n kenti n tümüyl e dev boyutlu bir plana dayandığın ı öğrenmiştim ; ne var ki kendisi bunu n nasıl bir plan olduğun u bilmiyordu .

Sırtım ı bir ağaca dayadığı m sırada , bir buçuk metr e boyund a bir monolit gözüme çarptı; kazı yapanlarca oraya konulmuş olmalıy dı. Taşın üstüne çizgiler hakkedilmiş, sanki karmaşık şekillerle bir oyun oynanmıştı. Kentin planı bu olabilir miydi acaba?

Buritaca'yı kuranlar kimdi? Profesör Soto'nu n bana yaptığı açıklamaya göre, günümüzde Sierra Nevada'nı n vadilerinde ve etek lerinde oturan Kogi Kızılderilileri, Tairona halkının soyundan geli yordu. Aslında Tairona yersiz bir sözcüktü; çünkü bu adla anılan halkın kendine özgü başka adı vardı. Burada yaşayan halka Tairon a adını İspanyollar takmıştı, "maden dökümü yapan" mealinde bir an lamı vardı ve bu da fatihlerin yerlilerden istediği işti.6 Yerli halkla İspanyolla r arasındak i savaş , bu bölgede yaklaşık yüz yıl sürdü. Ne var ki Kızılderililerin sapan taşı, tahta tokmak, kargı ve zehirli ok gibi silahlarıyla İspanyolların üstün gücü karşısında hiçbir şansı yok tu. Tairona denilen kültür çöktü, unutuldu ; vahşi orman bir zaman ların bayındır köylerini, tarlalarını, kentlerini yuttu .

İspanyollarc a "Tairon a Kızılderilileri" diye adlandırılmı ş insan -

F: 13I Yüce Tanrı'm n İzinde 193

Page 151: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

lar, aslında Kagaba halkıydı. Bugün onlara kısaca Kogi deniliyor . Profesö r Reichel-Dolmatoff , bu halkla yıllarca ve çok yakında n ilgi lendi.

7,8 Bu arada bütün Kogi yapılarının , mutlak a uzayla bağlantıl ı

olduğun u keşfetti. Bir teras , bir ev ya da bir tapına k kozmik veriler le, yıldızlarla ve takvimle ilişki içinde yapılmaktaydı .

Kogilere göre evren , yumurt a biçimind e bir mekândı , yedi nok taya belirleniyordu : Kuzey , güney , doğu , batı , zenit* , ayakucu (zeni - tin tam karşısında buluna n nokta ) ve hepsini n orta noktası. Bu şekil de tanımlana n mekânı n içinde dokuz tabaka , dokuz dünya vardı; bun lardan ortadak i beşinci tabaka bizim Dünya'mızdı . Kogiler bütün ta pınaklarını , teraslarını , binaların ı işte bu modele göre yapıyorlardı .

Kogi evleri de yumurt a biçimindeydi . Evleri yapanlar , yumurta nın dört tabakasını n toprağı n altında , dördünü n de üstünd e olduğu nu düşünmekteydiler ; ortadak i beşinci tabakad a ise bizler bulunu yorduk. Kadınlarl a erkekler birbirlerinde n ayrı yaşıyordu . Her Ko gi topluluğund a yumurt a biçimind e bir erkekler evi vardı; bunu n ça tısında kocama n bir sırık, bayrak direği gibi göğe doğru uzatılmıştı . Bu evin çaprazlam a karşısında yine yumurt a biçimindek i kadınla r evi yer alıyordu ; bunu n da damınd a birbiriyle kesişip bir çarpı işare ti oluştura n iki sopa dikiliydi .

Evler astronom i bilgisine göre öyle bir yere yapılmıştı r ki, 21

Mart'ta, baharı n başlangıcında , erkekler evinin damındak i sırığın uzun gölgesi uzanır ve kadınla r evindeki çarpı işareti biçimindek i sopaları n gölgesine kadar gelir. Yani erkeklik organı kadınlık orga nına girer; baharı n simgesidir bu, tohu m tarlaya atılmalıdı r artık .

Bir Kogi tapınağınd a çatı kirişinde n aşağı kalın bir ip sarkar ; bu ipin dört kozmik tabakada n geçerek beşinci tabaka olan Düny a toprağın a uzandığı kabul edilir. Kogi başrahibi , bu ip sayesinde koz mik öğreticileriyl e doğruda n bağlantı içinde olduğunda n emindir .1926'da Viyanalı Profesö r Theodo r K.Preuss , Kogi Kızılderilileri - nin bir efsanesini yayınladı.

(9) Burada okuduğumuz a göre , insanlı k

bir zamanla r korkun ç bir tufanla cezalandırılmış ; bu sırada bir ra hip sihirli bir gemi yapmış , içine her türde n hayvanlar ı geçici olara k koymuş. Tufan sona erince bu gemi Sierra Degra'da bir tepeni n sır tında karaya oturmuş . Yeryüzündek i bütün kötüler yok oldukta n sonra hem bu rahip hem de onun ağabeyleri gökten aşağı in-

(*) Bir yerin düşeyinin (çekül doğrultusu) gökküreyi kestiği nokta.

Eşanlamlısı : Başucu, (ç.n)

194

Page 152: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

misler. Bütün tapınaklard a bu kozmik teması n hatırası sürekli canl ı tutulur .

Burada ilginç paralellikle r var: Kogi efsanesi herkesi n gökten yeryüzün e döndüğün ü söylüyor. Bambaşk a bir coğrafi bölgede n olan Sümerleri n krallar listesinde şunları okuyoruz : "Tufan sona er dikten sonra krallık yeniden gökten aşağı indi."

10 Buna benze r bir

du rumu Gılgamı ş Destanı'nd a da buluyoruz ; orada da tufanda n sonra tanrıları n yeryüzün e indikleri anlatılıyor . Böyle ortak noktaları n sa yısı çok daha fazla.

11

Bu paralelliklerdek i tıpatıp uyumları n sadece birer rastlant ı olabileceğin i söylemeye diliniz varabilir mi? Binlerc e yıl öncesin e ait gerçeklikler , birbirinde n çok uzakta yaşayan halklard a elbette ki kendi kendin e ortaya çıkmamıştır . İnsanlı k henüz çok gençke n tüm Dünya'y ı kapsayan ortak noktala r vardı: Tufan gibi, göksel öğret menle r gibi , uzayda n gelmiş yasa koyucula r gibi.

195

Page 153: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Kaynakça

1. Müller, Relnhold: Die Mârchen des Hiram Bingham; Kosmiscfte Spuren,

yay. Erich von Dâniken. Münih 1988.

2. Disselhoff, Hans-Dietrich: Das Imperium der Inka und die indianischen

Frühkulturen der Andenlander. Berlin 1972.

3. Molina, Cristobal de: Relacion de las fabulas y ritos de fos Irıcas. Santiago

1913.

4. Betanzonss, juan de: Suma y narracion de tos tocas. 5 cilt. Madrit 1880.

5. Soto Holguin, Alvaro: Buritaca 200 (Ciudad Perdida). Bogota, yılı yok.

6. Bischof, Henning: Die spanisch-indianische Auseinandersetzung in der

nördlichen Sierra Nevada de Santa Marta (1501-1600). Bonn 1971.

7. Reichel-Dolmatoff, Gerardo: Die Kogi in Kolumbien; Bild der Völker, cilt 5.

Wiesbaden, yılı yok.

8. Reichel-Dolmatoff, Gerardo: Templos Kogi - Introduccion al simbolismo y

a la astronomia del espacio sagrado; Revista Colombiana de Antropologla,

cilt 19, Bogota 1975.

9. Pıeuü,lheodotK.:ForschungsreisezudenKagaba. Viyana 1926.

10. Dâniken, Erich von: Prophet der Vergangenheit. Düsseldorf 1979.

11. Schmidtke, Frledrich: Der Aufbau derBabylon. Chronologie. Münster 1952.

196

Page 154: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

9. Bölüm

ESKÎÇAĞ'D A UZAY YOLCULUĞ U

Eski Hindistan'da Uçan Arabalar - Bir Zamanlar Dünya'nın Çevre sinde Uzay Gemileri Dolanıyordu - Doğu ile Batı Arasındaki Garip Bağlantılar - Döner-Mühürler ve Tanıtlar - Yüzbaşı ve Kont - Ün Kazanan Palanaue - Piramidin Altındaki Anıt - Dünyadışılar İçin Motosiklet.

Kitabımızı n birinci bölümünde , uçan taşıtlara ilişkin çok net bilgiler veren eski Hint metinlerinde n söz etmiştim . Orada Hin t destanlar ı Ramayana

1 ve Mahabharata'ya

2 değinmiştim ; ne var ki

bunlar sadece başlangıçtı. Rigveda'da da3

uçan arabalar anlatılmaktadır; hem bunlar olağanüst ü konforlu taşıtlardır . Bunlarla her yere uçulabilmekte , hatta en yukardaki bulutlarda n daha ötelerde , uza yın içine gidilebilmektedir . Bu uçan arabaları n yönetilmes i için en az üç kişi gereklidir. Hatt a taşıtları n yakıtları dahi uzun uzun anla tılmaktadır ; fakat üzücü olan nokta , bu yakıt karışımları için kulla nılmış buluna n sözcükleri n günümü z dilinde karşılığının bulunama - yışı, yani çeviri yapılamayışıdır . Rigveda'da açıkça vurgulandığın a göre, bu taşıtlar gökte "herhang i bir koşum hayvanı olmaksızın" ha reket ediyordu . Gök taşıtı bulutlarda n aşağı inmeye başlayınca , yer de büyük bir insan kalabalığı inişi görebilme k için toplanıyordu .

Rigveda'nın birinci kitabında , 46. bölüm , 4. paragrafta , çeşitl i yardım hizmetlerind e kullanılan , yapıları birbirinde n farklı uçan arabalar anlatılır . Bunlarla sulardan , mağaralardan , düşma n ordu sunun içinden , hatta işkence odalarında n adam kurtarm a operas yonları yapılırmış .

Rigveda'da anlatılanları n tersine Ramayana'da betimlene n uçan taşıtları n burunlar ı sivridir , olağanüst ü bir hızla hareket eder ler, gövdeleri de altın gibi parıltılar saçar. Bunlar büyük taşıtlardır ; birçok kamarası , kamaralarınd a da incilerle bezenmiş küçük pence releri vardır. İçindek i odalar çok zengin biçimde döşenmiştir . Rama- yana'da anlatıla n hava taşıtlarıyla on iki kişi taşınabilmektedir . Bu konuda bir de örnek vardır; sabahleyin Lanka'da n (bugünk ü Sri Lan-

197

Page 155: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ka) kalkan bu uçaklarda n biri öğleden sonra Ayodhaya'y a varmıştır . Bu sırada Kiskindhy a ve Vasisthasrama'y a ara inişler de yapmıştır . Böylece taşıt , iki bin dokuz yüz kilometreli k bir mesafeyi dokuz saat te almıştır . Bu da saatte üç yüz yirmi kilometreli k hız yapmış demek tir.

Bir uçakla uçabilme k ayrıcalığ ı, hükümda r aileleri veya ordu komutanlar ı gibi seçkin kimselere özgüydü. Eski Sanskrit edebiyatı nın tüm metinlerind e sık sık belirtile n bir nokta , uçan nesneleri n ya pım tekniğini n kökenind e tanrıları n bulunduğudur.

4'56

Ve bu yüce tanrıla r -Sabhaparvan metinlerind e vurgulandığın a göre - eski za manlard a insanlar ı eğitmek için yeryüzün e inmişler .

Bu metinlerd e tam anlamıyl a uzay kentlerinde n söz ediliyor , dev boyutlu uzay istasyonlarını n Dünya'nı n çevresind e nasıl döndük leri anlatılıyor.

2 Bu uzay kentlerinde n havalana n küçük

taşıtlar var dır, bunara "Vimana" deniliyor . Yalnız Mahabharata'd a uçan Vima- naları n anlatıldığ ı kırk bir metin parçası vardır. Vanaparvan ve Sab haparvan adlı kitaplarda n bin kişiyi ve daha fazlasını taşıyabile n uçan nesneleri n olduğunu , aynı zamand a üstüne tek bir insanı n oturduğ u bir çeşit uçan motosikletleri n bulunduğun u da öğreniyo ruz.

Kathasaritsagar, geçmiş çağlarda n tarihleri , çeşitli zamanlar dan efsaneleri ve söylentiler i içeren bir derlemedir. ® Burada "hiç ya kıt kullanmayan " ve insanlar ı denizi n öte yakasındak i uzak bir ülke ye götürebile n bir hava taşıtında n söz edilmektedir .

Bütün bunlar sadece hayal ürünü şeyler mi? İnsanları n gönülle rinde n geçirdikler i istekler mi? Eski Hintlileri n o ağdalı üsluplarıy la yazıya geçirdikler i masallar mı yalnızca? Hayır ! Metinle r ayrıntı larınd a çok tutarlıdır . İnsanla r acayip biçimli bulutlar ı tanrıları n ara baların a benzetmi ş olabilirler ; ama bu bulutlar direktifler veremez , konuşamazlar . Acaba binlerce yıl önce insanlar uzak Hindistan'da n havalanı p büyük denizi aşarak yeni kıtalara gerçekte n ulaşmış olabi lirler mi?

Orta Amerika ile Hindista n arasınd a bir yığın koşutlukla r bulu

nuyor .Kitabımızd a bir rahibin içinde bağdaş kurduğu bir sunak resmi

var; bu sunağın Hindistan'd a bir yerde olduğun u söylersem herke s beni doğrulayacaktır . Herkes e doğal görünece k bu nitelem e oysa yanlıştır. Sunak Hindistan'd a değil Meksiko kentind e ViUahermos a arkeoloji parkındadır .

198

Page 156: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Üzerind e harika işlemeler buluna n görkemli Tanrıla r Dikilita şı; ne olduğu anlaşılmamı ş yazdan , çarpıcı heykelcikler i ve figürler de ellerin göğüste kavuşturulmu ş olmasıyla , Güne y Hindistan'd a bir tapınağı n önavlusun u mu süslemektedir ?

Hayır , aslında sadece Hindistan'd a görülen , bir el işçiliğini n eseri olan bu heykelli taş Copan'dadır . Yani Orta Amerika devletle rinde n Honduras'tadır . Ya kocama n gözlü , fil hortuml u heykel ? Bunu n mutlak a Hindista n kökenli olması gerekir; zira Orta Ameri ka'da fil yoktur. Sahide n yok mu? Fil hortuml u bu heykelin fotoğra fını Meksika'd a Mont e Alban'da çekmiştim .

Jet çağı dünyamız ı küçültmüştür . Bir zamanla r soyutlanmış , kendi içine kapalı şeyler , birbiriyle uzlaşır , birbiriyle karşılaştırılı r oldu. Kitabımızd a gördüğümü z pirami t kule bugünkü Guatema la'da Tikal'dadır , pekâlâ Hindistan'd a da olabilirdi . Orada da pira mit kuleleri n buradakile r gibi terası andırır küçük basamaklar ı var dır. Orada da buradakile r gibi merdivenle r gökyüzün e çıkan zorlu yolu simgelemektedir . Orada da, burada da en yukardak i platfor mun üstünd e uzayda n gelecek olan "öğretici" beklemektedir ; o bu rada karşılanaca k ve bir tören alayıyla merdivenlerde n aşağıya , in sanların arasına inmesi sağlanacaktır . Hindista n tanrılarını n yüzler i ve heykelleri Orta Amerika'dakiler e benzemektedir . Orta Amerik a Mayalarını n yaptıkları resim, heykel ve kabartmalard a anlaşılma z tanrılarını n gücünü , kurnazlığını , hilekârlığın ı ve de uçabilm e yete neğini gösterme k için hep hayvan semboller i kullandıkların ı her uz man bilir. Eski Hintlile r de bunda n farklı davranmadıla r ve bu dav ranışların ı günümüz e kadar da sürdürdüler .

Orta Amerika'da n bazı resimleri birkaç Hintl i profesör e gös termek , keza Hint tapına k yapıların a ilişkin resimleri de Orta Ame rika'da arkeologları n önün e sermek şansım oldu. "Bu biçimsel ya kınlık şaşırtıcı!" dediler bana ve birbirinde n çok uzak halklar arasın da mânevi bağların bulunmas ı gerektiği vurgulandı .

Ben bu yakınlığı pek az "mânevi" buluyorum ; çünkü psikoloji k yorumlamayl a heme n her şeyin içinde n sıyrılmayı becerebiliyorlar . Bense psikolojik türde n açıklamay a olan inancım ı çokta n yitirmi ş bulunuyorum .

Derli toplu kitaplard a Mayaları n tekerleği bilmediklerin i oku dum; sonra bunu düzelttiler , tekerleği biliyorlard ı ama kullanmıyor lardı dediler. Kültürleraras ı dünya gezgini olarak Maya uygarlığını n

199

Page 157: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

yıkıntılarınd a yığınla tekerlek buldum : Örneğin , Tikal kentini n geli şigüzel toplanmı ş çöplüğünd e tek dingil başlıklı yarım tekerler var dı. Copan'd a taşlar arasınd a kırık dişli çarklar gördüm , daha iyisini biz bile yapamazdık . Ya Meksiko kenti antropoloj i müzesindek i te kerlekli oyuncaklar a ve diğer tekerlekli nesneler e ne demeli? Bun lar herhald e sırf boş vakit uğraşları olarak düşünülmemişlerdi .

Eski Hintlileri n çeşit çeşit birçok uçan makiney i tüm ayrıntılarıyla anlatmalarını , metinler i bilen hiç kimse yadsıyamıyor. Ya Orta Amerika'd a duru m nasıl? Halklarını n efsaneler i aşağıya uçan tanrılarda n söz ediyor, bulutlarda n uçarak gelen o miğferli varlıkla rı gösteriyor ; bu doğrultud a yığınla betimlem e var.

9 1 2 Hindista n ile

Orta Amerika arasındak i akrabalık yalnızca mânevi nitelikt e gerçek leşmekle kalmamış , burada tarih yazımızı n başlamasında n çok ön ce mutlak a doğruda n bir kültür teması da olmuştur . Bir zamanla r üstün güçleri buluna n varlıkların , binlerc e insanı dev boyutlu uçan gemilere bindirere k bir kıtada n bir başka kıtaya taşımış olduklar ı savına niye şiddetle karşı çıkıyoruz ? Tarih anlayışımı z gayretli ve na muslu uzmanlarımızc a çimentolanmıştır , uzmanla r oldum olası hep kendi çerçeveler i içine saplanı p kalmışlardır . Noksa n olan , tüm yer küreyi kapsayaca k karşılaştırmac ı bakıştır .

Eski Sümer'e , Fırat'l a Dicle arasındak i bu ülkeye yapacağımı z bir sıçrama, tarihöncesi çağda uçuş düşüncesinin dünya çapındak i akrabalığını kanıtlayacaktır .

M.O. 3000 yıllarında, Avrupa henüz genç Taş Çağı'nı yaşarken, Sümerler döner-mühü r yapacak kadar sanatta ileri gitmişlerdi . Bu mühürler altı santimetreye kadar boyu olan damgalardı; içi boş, uzun silindir şeklindeydi; üzerleri sanatkârane resimlerle bezenmiş ti. Mühür sahipleri bunları bir zincire bağlı halde boyunları asılı ta şırlardı. Bunlarla kil kaplara basılır, belgeler mühürlenir ya da tapı naklara yapılan bağışlar için verilen makbuzlar damgalanırdı. Bu döner-mühürle r mitolojik varlıkları ve sembolleri de gösterir. Bun lar cinsiyeti belirsiz varlıklar , efsanevi hayvanlar, gökte küreler ve kimlikleri tanımlanamaya n acayip kılıklı tanrılardır. Tanrılar çoğu kez balık kuyruklu ve başları miğferli olarak gösterilmiştir. Diğer varlıklar ise, hep arka planlarında gezegenler sistemi ve başlarının üzerinde yddızlar olduğu halde çizilmişlerdir.

Uzmanlar bunların hepsinin soyut resimler olduğu görüşünde -

200

dir. 1 3 , 1 4

Bu düşünc e bence hiç de zekice değil. Soyut resim , sanatı n çok uzun bir evrimde n sonra ulaştığı çok gelişmiş şeklidir. O hald e insanlığı n bu en eski ve en küçük anıtları , en gelişmiş sanat biçim i içinde mi meydan a getirilmiş oluyorlar ? Elbett e -başka nasıl olabi lir k i - döner-mühürleri n üstünd e gökte uçan taşıtlar , Ay'ın üzeri ne çizilmiş taşıtlar çok net biçimd e görünmektedir . Bu tür Sümer vi- manaların ı üç kişi uçuruyordu .

Alevler püsküre n canavar şeklindek i uçan varlıkları n en güzel resmini Maya kenti Palanque'd a buldum . Kent , Meksika'd a Yuka - tan Yarımadası'ndadı r ve bugün oraya asfalt bir yoldan rahatç a gidi lebilmektedir . Hatt a orada bayağı güzel oteller de vardır. Kent eş siz ilginçliktedir ; çünkü birçok tapına k ve pirami t bugün hâlâ dim dik yerlerindedir . Kazılard a çıkarılanla r ise yeterinc e heyeca n verici dir .

Palanqu e iki yüz yıl önce birçok gezgin tarafında n keşfedilmiş , betimlenmiş , hatta resimler e aktarılmıştır . 1787'de "del Rio" adın da bir İspanyo l yüzbaşı , haydut sürüsünde n farksız birliğiyle mayı s ayında harabele r alanın a girdi.

1 5 Harabeler i kaplamı ş otları bir

orand a ayıklama k ve geçit vermez sık ormand a bir patika açabil mek için Del Rio iki hafta uğraştı. Sonra bir açıklıkta durup karşı sında yükselen bir sarayın kalıntısın a büyülenmi ş gibi baktı. Buras ı odaları ve birbiri içine giren avlularıyla tam bir labirentti. Yazılarla ve esrarlı şekillerle donatılmış olan duvarlarda korkunç suratlar içe riye girmiş yabancılara ters ters bakıyorlardı. Yüzbaşı "Del Rio" öy le ince düşünceli biri değildi. Tapınak zemininde birçok yeri hoyrat ça kazdırdı. Kudurmuşçasın a bir saldırıydı bu; onun o zamanki bu davranışı, bugün arkeologları hâlâ dehşetle ürpertmektedir .

1822 yılında Londra'da Palanque hakkında küçük bir kitap ya yınlandı, kimsenin ilgisini çekmedi. Dünya, uzak Meksika'daki ke şiflere aldırış bile etmemişti -te k istisna vardı. Palanque hakkında ki yazı, Jean-Frdd6ri c von Waldeck adlı bir kontun eline geçmişti; kont, birazcık zıpır ama sevimli biriydi. Kitapta anlatılanların büyü süne kaptırıverdi kendini, oralara mutlaka gitmeliydi. Gitti de. Pa- lanque dolayında oturan yerlilere harabelerin ortaya çıkarılmasınd a kendisine yardım etmelerini Meksika hükümeti adına rica etti . Ama yerliler, paranın ucunu göster bakalım, dediler. Uzaklardak i hükümet de kendisini ortada bırakıverdi. Zavallı Kont Waldeck! Beş parasız kalıvermişti; ama yine de pes etmedi, yolundan dönme -

201

Page 158: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

di. Boğuc u sıcaklard a bunalarak , tufanı andırı r sağanaklard a ıslana rak, orasını burasın ı sokan böcekler e katlanara k günlerin i harabe lerde geçirdi , dizleri üstün e koyduğu resim defterin e çizimle r yaptı . Kont Waldeck'i n kalmış olduğu yapı bugün -yarı sevgi yarı alay be lirtisi olarak - hâlâ "Kontu n Tapınağı " diye anılmaktadır .

Waldeck'i n yaptığı krokilerde n günümüz e kalabilenle r yirmi bir parçadır . Bunla r o zamanla r Londra'nı n seçkin ressamlarında n biri olan Frederic k Cathervvood'u n eline geçti. Bu ressam aynı zamand a tanınmı ş bir gezi yazarı olan Amerikal ı avukat John Stephensİ e işbirliği yaptı, ikisi birlikte Maya kenti Palanque' a 1840 yılında geldi ler. Onları da kendilerinde n öncekileri n karşılaştığı koşullar bekli yordu. Balta girmemi ş vahşi orma n ıslaktı ve buğular saçıyordu; yo ğun bitki örtüs ü altınd a saklanmı ş gibi dura n tapına k kalıntıların ı ilkin bulamadılar . Cathervvoo d ile Stephens , daha önce Kont Wal- deck'e konu t hizmet i görmüş olan harabey e yerleştiler .

Ressam ile gezi yazarı , yavaş yavaş piramitler i ve türlü renkleriyle parıldaya n tanrı heykellerin i keşfetmey e başladılar . Karşılarına kötü cinleri n suratlar ı ve narin çizgili vücutla r çıktı; ürkütüc ü ba kışlı yüzler ve ne olduğu anlaşılmayan yüzlerc e yazı işareti gördü ler. Stephen s bunlar ı konuy a ilişkin bilgisini ve gözlem yeteneğin i gösterere k nüktelerl e dolu yarenlik havasında bir üslûpla yazıya döktü.

1 6 Frederic k Cathervvoo d da, çok özenle yaptığı resimlerl e

onu n sözlerin i süsledi. Cathervvood'un resim kâğıtların a yaptığı çi zimler birer belge değerindedir ; ayrıntıla r hiçbir fotoğraf makinesi nin çekemeyeceğ i dereced e çok ince çizgilerle gösterilebildiğinde n bu resimle r günümüz e kadar , emsalsiz çalışmala r olmak özelliğin i korudular . Catherwoo d ile Stephens'i n yayınladığ ı iki kitap kamuoyunda hayranlı k uyandırdı . Sonund a insanlar , Orta Amerika'nı n vahşi ormanlanndak i harabelerl e ilgilenmeye başlamışlardı .

Bugün dahi Palanqu e ancak kısme n kazı yapılabilmi ş durumda dır. Kırklı yıllarda yapılan kazılarla "El Palacio " (Saray ) denile n çok etkileyici yapılar kompleks i ortaya çıkarıldı . Tesis , birkaç plat formu n üstünd e yer alır; her platformd a birçok oda ve avlu vardır . Dayana k sütunlard a bir zamanla r harika kabartmala r varmış , bun larda n ancak parçala r günümüz e kalabilmiş . Bir Maya delikanlısının ayaklarınd a pate n var -uzmanla r olur mu öyle şey diyorlar . Bunları n pate n olmayı p sandal olduklar ı kanıtlanmıştı r diyorlar , ayağın altındak i küçük yuvarlakla r da dört sayısını simgeliyormuş .

202

Burad a görüle n şeyin pate n ve sayı simgesi olup olmadığın ı tartış maya hiç niyeti m yok - çünk ü benim görmek için bir çift gözüm var.

Arizona'd a yaşayan Hopiler in gelenekse l söylentilerind e Palan - que'ın atalarını n bir kenti olduğu öne sürülüyor . O zamanla r bura nın adı Palatquap i imiş ve üniversit e kenti gibi bir yermiş. Öğreti m üyeleri de uzayda n yere inmiş tanrıla r olan Katchinalarmış.

1 7

Palanqu e kentind e söz konus u ettiğimi z sarayın yanında çeşitl i tapına k piramitle r var; bunla r bugün garip adlarla anılıyor : Haç Ta pınağı, Yaprak Haçı Tapmağı , Güne ş Tapınağ ı ya da Yazıtlı Tapı nak gibi. Bütü n bu adlar zamanımızd a takılmış , bu yapıları kuranla rın kutsal yerlerin e nasıl adlar verdiklerin i bilmiyoruz .

Burad a en heyecan verici keşfi yapmak , kırklı yılların sonların da Meksikal ı Arkeolog Dr. Alberto Ruz Lhuillier' e nasip oldu . Meksikal ı arkeolo g Yazıtlı Tapınak'ı n en yukardak i platform u üs tünd e döşemed e hafif yüksekçe bir ek yeri sonra da bir dörtge n par ça gördü. Dörtgeni n içinde ikişerli sıra halind e yanyana dizili on iki delik vardı. Dr. Ruz kaldıra ç getirti p döşemedek i kalln taşı yerin den çıkarttı . Bir basama k göründü , sonra da bir merdive n boşluğu . Merdive n piramidi n içinde aşağılara iniyordu . Ancak şimdi merdi ven boşluğu yukarıya kadar taş ve molozl a doldurulmu ş durumday dı. O halde birileri piramidi n dibind e bir şey saklamış olmalıydı .

Merdive n boşluğunu n temizlenmes i işi 1949'da n 1952'ye ka dar sürdü. Sonund a kazı ekibi üç köşeli bir kapıyla karşılaştı . Kapı bir el girecek kadar aralanı p aralıkta n içeri bir elektrik feneri uzatılınca kazıyı yönete n Dr. Ruz içeriye bakıp gördüklerin i arkasınd a dura n meslektaşların a anlattı . Bunlar ı onun kazı raporunda n ayne n aktarıyorum:

1 8

Bir çeşit buzdan mağara görüyordum; duvarları ve tavanı kusur suz düzlükte yüzeyler gibi göründü bana; tavandan aşağı sarkıtlardan oluşan kocaman perdeler sarkıyordu, sarkıtlar damlayan, kalın mum lar gibiydi. Döşeme ise kar kristalleri gibi panldıyordu."

18

Taş kapını n ardın a kadar açılmasında n sonra tavanda n sarka n damlataşla r parçalandı . Kazı ekibi şimdi dokuz metr e uzunluğun da, dört metr e genişliğinde ve yedi metr e yüksekliğinde bir yeralt ı odasınd a duruyordu ; burası pirami t temelini n iki metr e altındaydı . Döşemeni n en büyük kısmını tek bir monoli t kaplıyordu . Bu taş blok 3,80 metr e uzunlukta , 2,20 metr e enind e ve 23 santimetr e ka lınlıktaydı . Koca taş kütük tahmine n dokuz ton ağırlıktaydı .

203

Page 159: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Blokun üstüne garip bir kabartm a resim hakkedilmişti . Dr . Ruz'a göre kabartma , büyük bir yer canavarını n maskesi üstün e oturmu ş genç bir Kızılderili'yi gösteriyordu . Vücudunu n üzerind e Palanque'tak i diğer tapınaklard a da buluna n haçlarda n biri vardı . Dr. Ruz , kabartmad a ayrıca Quetza l kuşunu ve yağmur tanrısını n maskesin i de gördü. Bunlarda n başka , hükümdarları n adların ı ve bazı tarihler i içeren birçok yazı vardı. Yani bu sanat eseri , Maya di ninde n sahneler i yansıtıyordu .

Bu kabartmay a ilişkin öne sürülmü ş yorumları n hepsini bili rim. Bugün Mısır tanrısı Yum Kox'da n ya da Palanque'ı n son Ma ya hükümdar ı Pacal'da n söz edildiğinde n de haberi m var. Son yirmi yılın öğretici kitaplarınd a bu kabartm a hakkınd a çeşitli görüşle r ortaya çıktı. Bense burada - ötede n beri hep yaptığım gibi - bir eg zoz gibi ateş , gaz ya da sıcak hava çıkara n bir şeyler görüyorum . Sonra da şasi veya kapsül cinsinde n bir nesne var. Bunları n ortasın da da insana benzer bir görüntü . Bu insan öne doğru eğilmiştir ve iki eliyle bir aleti kullanmaktadır . İnsanı n ayakları çıplaktır ve sol topuğu üç basamakl ı bir makin e parçasını n üstündedir . Ayrıca bu varlığın burnunu n önünd e bir duma n görmekteyim ; daha da önd e ana kiriş bulunmaktadır . Bütün bunlar , gözler önün e serilmek iste nen bir uçan " öğretici" nin harika bir ustalıkla taşa hakkedilmi ş res minde n başka bir şey değildir .

Bu niteliktek i şeyleri gözden geçirme m elbette ki uzmanları n bakış açısına göre olmuyor ; böyle davranmanı n kendin e göre avantajları var. Uzmanla r belirli bir alan içinde sıkışıp kalırken , ben dünya arkeolojisini n ve dünya mitolojilerini n verilerini bir araya ge- tirebiliyorum . Sonrası için de bana sadece Hezekie l Peygamberi n Eski Antlaşma'd a yazılı şu sözünü tutma k kalıyor: "îmanlarınızın görmek için gözleri var - ve yine de hiçbir şey görmüyorlar." ,

204

Kaynakç a

1. Rajagopalachari, C: Râmâyana. Bombay 1975.

2. Roy, Chandra Protap: The Mahabharata, Drona Parva. Kalküta 1888.

3. Kanjilal, Dlleep Kumar: Vimanas in Ancientlndia. Kalküta 1985.

4. Josyer, G.R.: Vymaanila-Shaastra or Science ofAeronautics. Mysore 1973.

5. Laufer, Berthold: The Prehistory in Aviatiorı; Field Museum of Natura lHistory. Anthropological Series, cilt 18, sa. 1, Chicago 1928.

6. Kanjilal, Dileep kumar: Fliegende Maschinen im alten Indien; Dâniken, Erich von: Habe ich mich geirrt? Münih 1985.

7. yazar yok: (Vanaparvan ve Sabhaparvan Mahabharata'nın parçalarıdır.) :Vanaparvan, Âyet 168, 169 ve 173; Sabhaparvan, şarkı 3, Âyet 6-10 ,168-170, şarkı 9, Âyet 25-61 vs.

8. Kathasaritsagar . Lambhaka 7. Böl. 43, Âyet. 21-40; Dâniken, Erich von:Habe ich mich geirrt? Münih 1985.

9. Çordan, VVolfgang: Das Buch des Rates Popol Vuh. Düsseldorf 1962.10. Nicholson, İrene: Mexican and Central American Mythology. New York 1967.11. Prem, Hanns J., und Dyckerhoff, Ursula: Das alte Mexiko. Münih 1986.

12. Makemson, VVorcester M.: The Book ofthe Jaguar Priest. Tizimin'in ChilamBalam kitabının açıklamalı bir çevirisi. NewYork 1951.

13. Parrot, Andre: Assur. Paris 1969.14. Parrot, Andre: Sümer. Münih 1960.15. Dâniken, Erich von: Der Tag, an dem die Götler karnen. Münih 1984.16. Stephens, John L: Incidents of Travel in Central America, Chiapas and

Yucatan, cilt 2, New York 1841.17. Blumrich, Josef F.: Kasskara und die sieben Welten - VVeiBer Bâr

enâhlt den Erdmythos der Hopi-lndianer. Düsseldorf 1979.18. Ruz Lhuillier, Alberto: The Mystery of the Temple of the Inscriptions;

Archaelogy, Cilt 6, Cambridge/Mass. 1953.

205

Page 160: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ª

10. Bölüm

KUTSAL KİTAP PLAN TAHTASIND A

Eski Ahit'ten Bir Görgü Tanığı - NASA ve İncil - Kutsal Metinler

den Sağlanan Patent - "Maden Işıltılı Adam" - Hezekiel'in Kesin Öl

çüm Sayıları - "Tanrt'nın Görkemi" - Çatısız Tapınak - Geleceğe

Sürek Avı - Bizim Kuşağımız için Kehanetler.

Günümüzd e dinda r kişiler , İncil'i iki yüzyıl öncesini n insanla rında n daha farklı bir gözle okumaktadırlar . O zamanlard a da in sanlar , İncil metinlerin e bin yıl öncesinin insanlarında n farklı bakı yorlardı . Bunu kolayca kanıtlayabiliriz ; eski İncil metinlerin i bugün kü çevirileriyle karşılaştırma k yeter. Burad a -bi r yanlış anlamay ı önleme k için - heme n belirteyi m ki niyeti m asla Tanrı'y a sorula r yöneltme k değildir. He r şeyden önce Tanrı'y a inana n bir insanı m ben .

İncil'i , bir makiney i parça parça sökercesin e gözde n geçiriyo rum diye kınadıla r beni. Oysa moder n teologla r aynı şeyi beni m ya pabileceğimden çok daha iyi şekilde yaptılar .

Eski Ahit'te anlatılanlar arasında en çok hayret uyandıranlar dan biri Hezekiel Peygamber'e aittir. Hezekiel olayları doğruc a kendi ağzından birinci tekil şahıs kipiyle nakleder. İki yüz yıl önce Hezekiel, tartışmasız peygamber kabul ediliyor, sözleri de kutsal sa yılıyordu. Geçen zaman içinde uzmanlar , Hezekiel'in kitabının da ha eski orijinal metinlerde n yapılmış karma bir derleme olduğu ve sonradan eklendiği kanısına vardılar. 1, 2 3

Hezekiel'in anlattıklarını bu kadar ilginç kılan neydi? Söze baş lar başlama z bir şeyin fırtına gibi gelişini anlatır ; o şeyin etrafı bü yük bir bulutla ve ışıldayan bir parıltıyla kaplıdır. Tam ortada ateş gibi bir şey ışıklar saçmaktadır. Hezekiel daha sonra cilalı tunç gibi parıldayan, düz ayakları ve ayak tabanları olan dört yaratığı anlatır . Bu yaratıkların her birinin dört kanadı vardır.

Bundan sonra da peygamber, yerde duran parıltılı tekerlekler i

206

görür. "Tekerlekle r öyle yapılmıştı r ki sanki bir tekerlek , öteki tekerliğin içinde gibidir." Bu tekerlekleri n dönüş yapmada n dört bir yana hareke t edebildiğ i özellikle vurgulanıyor . Bu tekerlekleri n çemberler i de vardır ve garip yaratıkla r kanatlarıyl a yerden havalanınca , tekerlekle r de havaya kalkmaktadır . Peygamberi n anlattığın a göre , kanatla r çağıldayan sular gibi bir gürült ü çıkarmaktadır : Bu acayip nesne göğe yükselinc e çıkardığ ı ses bir ordunu n velvelesin i andırmaktadır .

1906 yılına ait bir Luthe r İncili'nd e bu nesneni n tüm yapısı üzerind e gökyakut gibi bir şeyin parıldadığı , bunu n taht a benzediğ i ve "bu tahtı n üstünd e de insanı andırı r görünüşt e birini n oturduğu " yazılıdır .

Dah a ilk cümlesinde n itibare n bende heme n yanlış anlaşılmı ş teknolojile r çağrışımı yapmış bir İncil metnidi r bu. Aslında Hezeki el -ya da onda n öncekilerde n biri - ne görmüştü ? İncil'i okuya n inan ç sahibi kimseler , anlatılanlar ı bir hayal sayarlar. Ne var ki bun lar bir hayal olamaz ; çünk ü Hezekie l yalnızca gördüklerin i betimle mekle kalmıyor, ayrıca işittiği korkun ç gürültüler i de anlatıyor . Üs telik metni n daha sonrak i kesimind e ona yiyecek bir şeyler de verili yor. O da bunlar ı alıyor ve kendin i çok daha rahatlamı ş hissediyor .

Peygamberin bu anlattıklarını NASA'nın yönetici mühendisle rinden biri de -ad ı Josef Blumrich - çok ilginç buluyor. Anlatılan ların gerçekte ne olabileceğini merak ediyor. Değişik yüzyıllardan kalma birçok İncil'i gözden geçiriyor. Sonra da plan tahtasının başı na geçiyor. Tümüyle Hezekiel'in anlattıkların a dayanarak ve uzay taşıtları yapımı bilgisinden yararlanarak söylenmiş olanları resim ha line getirmeye başlıyor. 4

Ona göre ana-gövde bir topaç biçimindedir . Tepede çepeçevr e her yanı görebilen bir komuta yeri vardır. Burası peygamberin gök yakut diye niteleyip tahta benzettiği yerdir.

Dünya atmosferi içinde bu gövde, kendisine monte edilmi ş dört helikopte r birimiyl e hareke t etmektedir . Rotorlar ı Hezekie l Peygamber, suların çağıldamasını andırır şekilde korkunç gürültü ler çıkaran "kanatlar" olarak nitelemiştir. İniş takımları olan düz ayaklarının da tunç gibi parıldadığını söylemiştir .

Kuşkusuz bu taşıt, bir yıldızdan diğerine uzak mesafeleri aşabi lecek güçte bir uzay gemisi değildir. Burada sadece bir ana uzay ge misi ile gezegen yüzeyleri arasında gidiş gelişleri gerçekleştirece k

207

Page 161: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ªª

şekilde imal edilmiş bir taşıyıcı söz konusudur . Moto r gücü , taşıtı n ortasınd a buluna n bir çekirdek reaktörde n sağlanmaktadır . Bu re aktörü n ayrılmaz parçası bir soğutucudur , bu da bir akkor görünü mü verir. Hezekiel'in , dört katı varlığın ortasınd a ateşe dönüşmü ş kömür gibiydi diye tanımladığ ı işte bu parçadır . Bir nükleer moto run böyle bir taşıtın içine asla konulamayacağını , bu durumd a çev renin ve bütün mürettebatı n radyoakti f ışın etkisi altında kalacağın ı söyleyecek olanlar a sadece atom denizaltılann ı hatırlatırım . Bu ge miler de nükleer enerjiyle gittikleri halde mürettebat ı hiçbir kötü et kiye uğramamaktadır . Her şey sadece bir teknoloj i sorunudur .

Hezekiel'i n anlattıklar ı içinde tekerlekle r özellikle ayrıntılıdır . Buna göre tekerlekle r jantlıdır ve gitmek üzere dönüş yapmaksızı n her yöne hareke t edebilmektedir . Tekerlekle r genellikle öne ve ar kaya doğru dönme hareket i yapar , ya da bir direksiyo n sistemin e bağlanmışlars a sola ve sağa kıvrılarak dönmey i sürdürürler . Burad a anlatıla n tekerlekle r ise böyle değil: Bunlar demir atmış gibi olduk ları yerde kalıyor ve yine de dört bir yöne dönebiliyorlardı .

NASA'da bu tekerlekle r üzerind e düşünüld ü ve sonund a yeni bir tekerlek tipi geliştirildi. Tekerlek , merkezinde n dışa doğru çeşit li segmanlar a bölündü . Her segman iki tarafa da dönebile n bir silin dirde son buluyordu . Bu tekerlek yapısı her yöne gitmeyi sağlıyor ; hatta tekerlek , dingilini oynatmada n verevleme hareke t edebiliyor du. İleri ve geri hareket i her norma l tekerlek gibi yapıyor , yana ha reketlerd e ise yerle teması buluna n silindirler devreye giriyordu .

NASA bu yapıdaki tekerlek için , 37.89947 numaral ı US paten tini de aldı. Bir direksiyo n tarafında n yönlendirilmede n her köşede helezo n çizebile n bu tekerlek , belki de Mars gezegenin e inişte kul lanılacaktır .

Fotoğraflar :

1) Hezekiel Peygamber'in "Vizyon"ları (temsili resimler) .2) "... ve uçan nesnenin bacakları düz ve cilalı tunç gibi parıldar idi."3) Hezekiel, tekerlekleri jantlarıyla birlikte ayrıntılı biçimde anlatıyor .4) Mühendis Beler, Hezekiel'in ölçülerine göre "Tapınak"ın rekonstrüksiyonun u

böyle yapmıştır .

Page 162: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ðð

208

Page 163: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ªª

Page 164: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Benim içinse bu, Düny a tarihini n gecikmiş bir nüktesi . Böyle bir tekerleği n icadın a ulaşılmasın ı sağlayan düşünc e tümüyl e Eski Ahit'e aitti .

Dahas ı var:Peygamberi n uzun uzadıya betimlediğ i o uzay taşıtı tekrar orta

ya çıkıp Hezekiel' i alır ve onu uzak bir ülkede "yüksek , çok yüksek bir dağa" götürür.

5 Burad a heme n peygamberi n İsrail'e götürüldü

ğü, İncil'd e de böyle yazılı olduğu , isteyenin çeşitli baskılard a İndi leri karşılaştırabileceğ i söylenecekti . Oysa "İsrail" sözcüğü o zaman ki çevirmenleri n kendiliklerinde n yaptıklar ı bir eklemedir . Orijina l metind e hiçbir yerde yoktur . Üsteli k İsrail'd e çok yüksek bir dağ da yoktur .

Orada yukard a -peygamberi n anlatış ı böyle - bir adam var dır, "tunç gibidir", yani metal ik nitelikt e parıldamaktadır . Bu kişi elinde bir ip ve bir ölçü çıtası tutmaktadır . Hezekiel' e şimdi olacak her şeye çok dikkat etmesini ; çünkü buraya bunu n için getirildiğin i söyler .

Sonra neler olduğun u herkes evinde İncil'i okuyara k öğrenebi lir. Hepsi Hezekie l kitabınd a 40.-48 . baplard a yazılı. Parıldaya n kişiyle birlikte Hezekie l büyük bir binanı n ölçümün ü yapar. Bütü n öl çümle r bir bir not edilir: Uzunluklar , genişlikler , güney-kuze y doğ rultusun a göre coğrafi konumlar , merdivenler , hatta duvarlardak i sanat eserleri. Dikkatl i görgü tanığı , bir de binanı n önünde n akan küçük derede n söz eder; bu dere daha sonra koca bir ırmak olacak ve deniz e dökülecektir .

Dah a öncek i teologla r bu anlatımd a bir tapına k hayali gördü ler. Hezekie l gelecektek i bir Kudüs'te , gelecektek i bir tapınağ ı anlatmış dediler .

Televizyon programınd a Mühendi s Hans Herber t Beier'le bir görüşm e yaptım . Bu mühendis , Hezekiel'i n anlattıkların a dayana rak tapına k diye nitelendirile n binanı n rekonstrüksiyonun u gerçek leştirmişti .

"Sayın Beier , siz uluslararas ı büyük bir işletmed e yönetici mü hendissiniz . Burad a yapmış olduğunu z bir model var. Aslında nedi r bu?"

"Çok basit. Bu model Hezekiel'in tapınağıdır, 41. ve 42. baplarda anlattığı tapmaktır."

"Sözünüz ü kestiğim için özür dilerim . Bu model hiç de bir tapı -

F: 141 Yüce Tanrı'nın İzinde 209

Page 165: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

nak görünümünd e değil , daha çok bir stadyum a benziyor . Böyle bir rekonstrüksiyon a nasıl gelindi? "

"Aslında buna bir tapınak denilmiş olması çok tuhaf. Rekons- trüksiyon için Hezekiel'in metnini esas aldık. İşin en ilginç yanı da bu zaten; çünkü İncil'in hiçbir yerinde, Hezekiel Peygamber'in anlattıklarında görülen nitelikte, yığınla ölçüm yok."

"Hang i İncil' i kullandınız? ""Çok sayıda kaynaktan yararlandım. Bunların aralarında kıs

men farklılıklar da vardı. Toplam olarak beş kategoriye ayırdığım otuz değişik nüshayı elden geçirdim. En önemli sonuçları çıkardığım kaynak ise, 1970 baskısı 'New American Bible - Yeni Amerikan İn cil'i oldu."

"Burad a da peygamber , diğer İncil nüshalarınd a görüldüğ ü gibi, size bir bina kompleks i yapımın ı gerçekleştirece k nitelikt e kesin ölçümle r veriyor mu? "

"Olağanüstü kesinlikte ölçümler veriyor. Bunu bir örnekte açıkla yayım: Hezekiel ile rehberin buluşması çok güzel ayarlanmıştır. Bu rehberin bir ölçüm çıtası ve bir ölçüm sicimi vardır..."

"... Bu rehbe r İncil'd e 'tun ç adam ' diye anlatıla n kişi deği l mi?"

"Evet ve Hezekiel oraya öyle bir şeyle getiriliyor ki peygamberonu 'Tanrt'nın görkemi' diye nitelendiriyor. Binanın dışında buluşulu yor, sonra da büyük kapıdan içeri geriliyor. Hezekiel işte burada kesin rakamlar vermeye başlıyor. Benden işiteceğiniz bütün ölçümler ya Hezekiel'in verdiği kesin ölçü sayılarıdır ya da bu sayıların toplamları ve çıkartma sonuçlarıdır."

"Gördüğüm e göre tapınağı n konum u dört ana yön esas alınarak yapılmış. "

"Evet, öyle. Konumu tastamam dört ana yöne göredir. Hezekiel her kenarı altı 'elle' olan kare biçiminde odaları anlatır. Burada kas- dettiği büyük elle, yani 53 santimetrelik uzunluk ölçüsü. Sonra da beş elle tutan aralıkları anlatır. Bereket versin toplam uzunlukları ve top lam genişlikleri vermekte; böylece biz de bütün ölçüm verilerini topla mak olanağını elde edebiliyoruz."

"Doğr u anladıysam Hezekie l Peygambe r tun ç gibi parıldaya n o kişiyle birlikt e binada n içeri giriyor; duvarları n ve basamakları n ölçümlerin i peygambe r yapıyor , dileyen bunlar ı İncil'd e okuyabi lir... "

"Ölçümlerin hepsi İncil'de var. İşin asıl ilginç yanı, bu ölçümle-

210

tin tastamam bir uygunlukta olması. Toplam beş yüz elle tutan bir ölçüm söz konusu."

"Metrey e vurursanı z ne ediyor? ""Bir elle aşağı yukarı yarım metre olduğuna göre 250 metre kare

ediyor. Tapınak binasının kendisi yaklaşık 50 metre kare oluyor.""Burad a bütünüyl e teras biçimind e bir yapı var. Ortay a niye üs

tü kapalı bir tapına k değil de , üstü açık çatısız bir yapı çıkıyor? ""İşin püf noktası da bu işte. Daha önce bu tür rekonstrüksiyonla-

ra girişenleri şapa oturtan yanılgı, yapıyı hep çatılı olarak düşünmüş olmaları. Zaten üstü kapalı bir bina Hezekiel'in metniyle de bağdaş mıyor. Anlatılanlarla bağdaştırılabilen tek çözüm, yukarıya doğru üs tü açık bir binayı gösteriyor. Nitekim Hezekiel de yapı yukarıya doğru alabildiğine genişliyordu'diyor ve birinden diğerine geçilebilen odalardan söz ediyor."

"Doğr u hatırladığımı , İncil'd e de çok iyi okuduğu m bir nokt a daha var: Peygambe r 'Tanrı'nı n görkem i bu binada n içeri girdi' di yor... Çatısı bulunmaya n bir bina için nasıl olur da böyle bir söz söyler? "

"Hezekiel aynen şöyle diyor: 'Tann'nı n görkemi doğu kapısının üzerinde belirdi. Büyük bir suyun çağıltısı gibi çağıldıyordu; Kebar Ir mağı kıyısında gördüğümün aynıydı; evden içeri girdi ve evi doldurdu ğunu gördüm..."

"NASA'nı n şef yapımcılarında n biri olan Josef Blumrich , Heze kiel'in anlattığ ı taşıyıcı uzay gemisini n bir rekonstrüksiyonun u gerçekleştirdi . Siz, sayın Beier , bu özenl i çalışmanız ı yürütürke n ve he saplarınız ı yaparke n Blumrich'i n yapımında n haberda r mıydınız? "

"Haberim yoktu. Böyle bir rekonstrüksiyonun varlığını ancak ça lışmamın sonuna geldiğimde öğrendim. Yani tapınak rekonstrüksiyo nunu bitirmek üzere olduğum sırada. İşin hoş tarafı, aradaki ilişkinin başlangıçta gözüme hiç çarpmamış olması. Çünkü ben sadece İncil'in paragraflarına bakıp duruyor, oradan tastamam ölçüm verileri alıyordum."

"NASA mühendis i Blumrich'l e bu arad a tanıştını z mı? ""Evet, birkaç hafta önce ilk kez.""Beni doğal olarak çok ilgilendiren bir kon u da sizin tapına k

denile n binay a ilişkin rekonstrüksiyonunuyl a NASA elemanını n ta şıt rekonstrüksiyonunu n birbirin e uyup uymadığı? "

"Birbirlerine harika denilecek derecede uyum gösteriyorlar. Hatta bu uyum, sayın Blumrich'i taslağını daha da geliştirmesini sağlaya

Page 166: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

cak çıkarımlara yöneltti. Bu da tapınağın çok daha sağlıklı olan öl çümlerinden kaynaklanıyor. Şimdi sayın Blumrich, taşıyıcı uzay gemi sinin Dünya üstünde bir yeri olduğunu, dolayısıyla tüm akaryakıtını taşıması gerekmediğini biliyor artık."

"Sayın Beier , çalışmalarını z hakkınd a çok ilginç ve çok sağlıklı araştırmalar ı içeren bir kitap yazdınız.

6 Bir-iki cümleyle

sizin ve NASA elemanını n çalışmalarını n ne sonuç verdiğini söyleyebilir mi siniz? "

"Sonuçların birincisi: Hezekiel Peygamber tarafından betimlenen binanın gerçekten var olmuş olması gerekir. İkincisi: Bu bina ne Ba- bil'deydi ne de İsrail'de; çok daha uzak başka bir yerlerdeydi. Üçüncü sü: Benim çalışmam, sayın Blumrich'in çalışmasını doğnıladı. Ayrıca Hezekiel'in harika bir gözlemci olduğunu da doğruladı; zamanının ve dilinin olanaklarıyla yaptığı betimlemelerin ne kadar mükemmel olduğunu ortaya koydu."

O halde biz, bugün , birbirinde n bağımsız iki mühendisi n yap mış olduğu gayet özenli araştırmalar a dayanarak , bir zamanla r nele rin cereyan ettiğini gözümüzü n önüne getirebiliriz . Hezekie l bir ta şıyıcı uzay gemisine alınıp 'çok çok yüksek' bir dağın tepesin e götü rülmüştür . Orada tepede tapına k denilmiş olan; ama gerçekte taşı yıcı uzay gemisini n bakım rampas ı olan bir yapı vardır .

Televizyo n görüşmesi böyle olmuştu .

İnsanlık , teknik çağın eşiğini aşıncaya kadar , uçmasın ı öğrenin ceye ve yakın gezegenlere , hatta uzak sabit yıldızlara ulaşma olana ğını anlayıncay a kadar binlerce yıl geçti .

Şimdi aşağıdaki gibi akıl yürütme k herhald e yerinde olacaktır : Aslında bir peygamberi n bildirdikler i nedir? Gelece k için yapılmı ş bir kehanette n başka bir şey midir? Peygamber e rehberli k yapan ve tüm verileri dikkatle not etmesi uyarısınd a buluna n şu "tunç gibi pa rıldayan adam" , ne yaptığını n elbette bilincindeydi . Hezekiel'i n ku şağının teknolojide n de, uzay yolculuğunda n da habersiz oldukları nı biliyordu . Ama gelecekte bir zaman teknik çağının başlayabilece ğini de bilmekteydi . Ve nihayet , Hezekie l Peygamber'de n sonra ge lecek olanları n gözündek i perde kalkacak , işin aslını mutlak a anla yacaklardı . Peygamberi n anlattıklarınd a gerçekte neleri n kastedil miş olduğun u bu insanlar anlama k zorundaydılar . Mesaj bize yol lanmıştır . Eski metinler i mantıkl ı bir bilgiyle aydınlatabilece k ve bir zamanla r cereyan etmiş olayların aslında ne olduğun u anlayabile cek durumdak i kuşak bizim kuşağımızdır .

212

Page 167: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Hezekie l -ya da ilk özgün metni yazdıra n onda n önce her kim se- "tunç gibi parıldaya n adama" bütün bunları niye yazması gerek tiğini sorduğund a verilen cevap çok anlamlıdır :

"Çünkü sana göstereyim diye buraya getirildin."Sonra made n gibi çok güzel parıltıla r saçan bu yabancını n çok

ünlü bir sözü daha var. Peygambere , daha doğrusu gelecek kuşakla ra söylediği şu sözleri herkes Kutsalkitap't a okuyabilir :

"Ademoğlu, sen inatçı bir halkın içinde oturuyorsun; görmekiçin gözleri var, görmüyorlar; işitmek için kulakları var, işitmiyorlar."

Kaynakça

1. Lang, Bernhard: Ezechiel - Der Prophet und das Buch. Darmstadt 1981.

2. Torrey, C: Pseudo-Ezekiel and the original Prophecy. New Haven 1930.3. Smend, Rudolf: Der Prophet Ezechiel. Leipzig 1880.4. Blumrich, Josef: Da tat sich der Himmel auf - D/e Raumschiffe des

Propheten Ezechiel. Düsseldorf 1973.5. Dâniken, Erich von: Strategie derGötter. Düsseldorf 1982.6. Beier, Hans Herbert: Kronzeuge Ezechiel - Sein Bericht - sein Tempel -

seme Raumschiffe. Münih 1985.

213

Page 168: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

11. Bölüm

TAŞLAŞMIŞ GEOMETR İ

Dolmenler-Menhiıier - Piramitlerden Çok Daha Eski - Zavallı Pitagoras! - Taş Çağında Gelişmiş Geometri - Tepelerin- ve Koyların Üzerindeki Nişan Çizgileri - Sorudan Başka Hiçbir Şey Olmayan Sorular - Zaman Kapsülü - Geçmişten Matematiksel Mesajlar - Bugünün Gerçeği.

Menhirleri n klasik ülkesind e -ya da Asteriks ile Obeliks'lerin * yurdunda - mantı k tepetakla k olmaktadır . Burad a hiçbir şey hesaba kitaba uymuyor. Fransı z Brötanya'sınd a görülece k şeyler nelerdir ?

Arkeologla r taş dikmeler i beş çeşide ayırıyorlar :a) Menhirler: Dik dura n taşlar ,b) Dolmenler: Taş masala r ve Hu n mezar ı denile n büyü k

mezarlar ,c) Kromlekler: Yay biçimind e dikilmiş taşlar ,d) Alignementlet: Kilometrelerc e uzana n sıralı taş bulvarları , e) Taş çemberler.Çok eskiden beri dinda r kimseleri n inandığ ı bir efsaneye göre ,

üçünc ü yüzyılda Aziz Cornelius' u Romal ı askerler karalıyormuş . O da Tanrı'y a yakarmı ş ve bir muciz e gerçekleşivermiş : Sevgili Tanrı , Romal ı askerler i menhirler e dönüştürmüş . Askerler şimdi böyle taşlaşmış halde sonsuza dek duruyorlar .

Bütü n bu bölgeni n dev boyutlu bir mezarlı k olduğu da söylendi. Gelgeleli m ne mezar bulunabild i ne de ölü veya ölülerl e birlikte gömüle n öteberilerde n biri. Dah a yeni zamanlard a bir çeşit vericini n söz konus u olduğun u ileri sürenle r de çıktı; çünkü menhi r dizileri kuvars taşındandı . Kuvars belirli ve hep aynı dalga uzunluğund a titreşir . Peki , bu tür bir taşçağı vericisini kim planlamı ş ve kullanmı ş olabilir ?

(*) Asteriks: Yıldız işareti - Obeliks: Dik dura n taş. (ç.n )

214

Page 169: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Turistle r için en ilginç olan , kuşkusuz sıralı taşlarda n meydana gelmiş bulvarlar . Kermario'd a 1029 menhir , on dizi halind e sıralanmıştır ; 100 metr e genişliği ve 1120 metr e uzunluğ u buluna n bir alanı kaplar. M6ne c yakınlarınd a 1099 taş, onbirli dizi olara k düzenlenmiştir . Kerlesca n taş bulvarı on üç dizide 540 menhirde n oluşmuştu r ve Kerzehr o dolayında on blok meydan a getire n menhirle r 1129 adettir .

Bu veriler tam değil; ama bize bir zamanla r birilerini n ne kadar büyük çapta işler yapmış olduğun u sezdirmey e yetiyor. Bu arada unutmada n söyleyeyim: C-14 zama n saptamas ı yöntemiyl e Kercad o dolmenlerini n 5830 yıllık olduğu kesinlikle anlaşılmıştır . Böylece en azından , bu konud a daha öncek i yayınlard a ciddi cidd i öne sürülmü ş bir yığın saçmalık kenar a itilmiş oldu. Başka görüşleri n yanı sıra ilkel göçebe halkların , eski çağlard a Avrupa'd a kocama n taşları parçalayı p diktikleri, bunu da Mısır'd a ve dah a başka yerlerde görkeml i mimar i anıtlarıyla övüne n Doğul u halklar a ayak uydurma k için yaptıklar ı kabul edilmişti . Diğer bir görüş , bugünk ü Brötany a bölgesini n tümüyl e bir zamanla r Druitleri n kutsal ülkesi olduğun u savunuyordu . Oysa Druitleri n en parla k dönem i milatta n öncek i son yüzyıldır. Yani Druitle r tapınakların ı menhirle r bölgesin e nakletmi ş olsalardı , pekâlâ tastama m tesisle r kurabilirlerdi .

Göçeb e halklar a ilişkin görüşü bir kenar a koyabiliriz; çünk ü altı bin yıl önce Mısır'da , Avrupalının kopya edebileceğ i ne pirami t vardı , ne de başka bir gösterişli yapı. Üsteli k bu görüşü n özünd e de sakatlık var: Göçeb e halklar a toprağ a yerleşik olmadıklar ı için bu adı vermişler . Oysa Brötanya'd a gerçekleştirile n megaliti k süper işler için toprağ a yerleşmiş bir toplumu n varlığı gerekli; çünkü bu taş hayaleti n meydan a getirilmes i -uzmanlar a inanılaca k olursa - en azında n bin yıl sürmüştür .

Son birkaç yıldan bu yana menhi r dizilerinin, dolmenleri n ve taş çemberleri n havada n fotoğraflarını n çekilmesi, bilgisayarları n hizmet e sokulması , daha yeni bakış açıların a orta m hazırlamıştır . Böylece işin içine matemati k ve geometr i girmiştir .

Şimdi bu taşları n araziye öyle gelişigüzel konulmadığı , aksin e öncede n düşünülmü ş geometri k oyun kuralların a göre yerleştirildikler i anlaşılmı ş bulunuyor . Üsteli k bu yerleştirm e büyü k boyutlarda , hiç de düz olmayan yörelerde , geniş mesafelerd e yapılmıştır . İşte birkaç örnek :

215

Page 170: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Le Ménec'i n batısındak i kromlekle r (yay biçimi dikilmi ş taşlar) arasınd a iki Pisagor üçgeni vardır; kenarlar ı birbirlerin e3=4 = 5 ilişkisi içindedir . Sisam adalı Grek filozofu Pisagor M.Ö .532 yıllarınd a yaşadı. Bu adamı n Brötanya'd a taşçağı insanların a ders vermiş olması olanaksızdır . Pisagor öğretisin e göre , dik açıl ı bir üçgend e hipotenüsü n (eğik kenarın ) karesi , iki dik kenarı n kareleri toplamın a eşittir. Zavallı Pisagor ! Senin bu yararl ı öğretini , sende n binlerc e yıl önce Brötanya'd a uygulamışlar .

"Mani o I" dolmenini n yamuk biçimli kenarlar ı uzatılırsa, yüz yedi metr e sonra kesiştikler i görülür . Bu yamuğu n taban çizgis i yakındak i menhir e uzatılırs a yan kenarları n kesişmesi yine bir Pythagora s üçgeni meydan a getirir. "Doğa Bilimleri'ne Bakış adlı dergide Dr. Bruno Kremer, bazı taş yerleştirmelerinin belirli ölçü işaretlerine göre yapıldığını, daha mezolitik dönemde çok gelişmiş bir ölçüm tekniğinin kullanıldığını vurgulamıştır."

1

Kreme r daha başka uyumsuzluklar a da dikkat çekmiştir : "Le Ménec " ve "Kermario " uzun taş dizileri kuzeydoğ u yönünde uzanır , en uzun noktad a da "Petit M6nec " taş bulvarın a kavuşur / Tepelerl e kaplı arazid e mesafe , yuvarlak hesap 3,3 kilometredir . Bu mesafe aynı zamand a bir Pisagor üçgenini n hipotenüsüdü r (eğik kenarıdır) . "Le M6nec " taş dizisine batı ucunda n kuzey yönünd e bir çizgi çekilirse , bu çizgi 2680 metr e sonr a "Mane-KĞrioned" dolmenin e dayanır . Burada n altmış dereceli k bir açıyla çizilecek başka bir çizgi doğruc a "Mani o I" menhirin e kavuşur. Mesafe yine 2680 metredir . Bu üç nokt a bir ikizkena r üçgen meydan a getirir; öyle ki hepsini n birbirin e uzaklığı aynıdır .

Yine altmış derecelik bir açıyla kenar uzunluklar ı 1680 metr e olan yeni bir ikizkena r üçgen ortaya çıkar; köşelerind e "Saint-Michel , Le Nignol , Kercado " vardır. Le Nignol-Kercad o doğrusu , yalnızca Kermari o taş dizisini iki eşit parçay a bölmekl e kalmaz ; ayrıca bu kesim noktası , Le M6nec-Peti t MĞne c arasındak i mesafeni n hipotenüsünü n tam yarısını gösterir .

Bütü n bunla r oyunmu ş gibi görünebilir , ne var ki hiç de öyle değil. Noktalar , birbirin e tam eşit uzaklıkt a ve tıpatı p birbirini n aynı açı dereceleriyl e birbirleriyl e bağlantılıdır . Üsteli k geni ş alanlar ı kapsaya n örnekle r sonu gelmeyecekmi ş gibi sürekl i karşımız a çıkıyor. Bu konud a Dr. Kreme r şöyle diyor: "Vesilelerin ve ilişkilerin çokluğu göz önüne alındığında, megalitik tesislerin uzaydan organize edilmiş bir planla kuruldukları konusunda hiçbir kuşkuya yer kalmaz."

2

216

Burad a sadece uygulamalı geometr i söz konus u değil. Dünya ' nın yuvarlak şekli , dereceler e bölünmesi , açıklık açıları , örgütleme , planlam a ve daha bir yığın şey işin içindedir .

Locmariaque r yakınındaki "Le grand Menhi r bris6" (Büyü k kırık menhir) , 21 metr e boyuyla en yüksek dikilitaştır . Üç yüz ton ağırlığı vardır. Bu kırık taş henü z ayakta dikili dururken , üzerinde n farklı yönlere sekiz nişan çizgisi çekilmekte , bu çizgiler aynı zamand a yerleştirilmi ş başka taşları n üzerinde n de dümdü z bir hat halind e geçmekteydi . Bu düz çizgilerde n biri Trevas yakınında n başlayıp kısa bir mesafed e kıyı boyunca gidiyor , Morbiha n körfez i üzerinde n Büyük Kırık Menhir' e ulaşıyor, Quibero n koyunu on altı kilometreli k bir doğru halind e kesiyor. Bu çizgini n geçtiği yerlerd e hep dikili taşlar bulunmaktadır .

Diğer bir çizgi Quiberon'd a Saint-Pierre'i n güneyind e tek başına dura n bir menhirde n başlayıp Ouibero n koyunu n üzerinde n geçiyor , Büyük Kırık Menhir' i ve Gavrini s menhirin i aşarak hedef i olan anakaray a ulaşıyor. İngiliz profesörler i Tho m ile Thom , Büyük Kırık Menhir'i n ayakta durduğ u zamanlarda , bütü n bu nişan noktalarını n çıplak gözle görülebileceğ i görüşündedirler.

3

İşte burad a sürekli tekrarlana n bir düşünc e yanlışı var. Nede n ile sonuç birbirini n yerini alıyor. Megali t çağının çılgınları, üç yüz tonlu k koca heyulayı , bulunduğ u yerden sekiz ayrı yöne nişan çizgi si oluştursu n diye , o (pi) noktasın a dikmiş olamazlar . Nişa n çizgiler i menhiri n dikilmesinde n sonra ortaya çıkmıştır. Üsteli k ancak taşın yirmi bir metr e yükseklikteki tepe noktasında n bakılırsa , engebel i arazid e öteki noktala r görülebilmektedir . Bu da bizim Taş Çağı uz manlarımızı n taşın konulacağ ı (pi) noktasın ı daha öncede n hesapla mış olmalar ı zorunluğun u gösterir ; aksi halde böyle bir dev taşı tam bu nişan noktasın a çekmeler i hayli zor olurdu .

O halde Brötanya'd a Taş Çağı'nd a yaşamış atalarımız ı kim yö netip yönlendirdi ? Bu megaliti k çağ insanlar ı tüm gezegenlerde n ne istiyorlardı ? Onları dürte n neydi? Matemati k ve geometr i bilgile ri nerede n kaynaklanıyordu ? Hangi aletleri kullanıyorlardı ? Bu en gebeli arazid e sabit noktalar ı hangi ölçüm teknikler i belirlemişti ? Bunla r hesapların ı hangi topografy a kartların a aktarmışlardı ? Han gi ölçülerde ? Yüklerin taşınmas ı nasıl organiz e edilmişti ? Ağır yük lerin taşınmas ı kışın nasıl yürütülmüştü ? Yağmur altınd a nasıl ? Topra k çamu r içindeyken nasıl? Menhi r dizileri niye farklı geniş-

217

Page 171: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

likteydi? Niye kimi yerde dokuzlu , kimi yerde de on birli veya on üçlü diziler halindeydi? "Le M6nec " taş bulvarını n başında ve so nund a buluna n oval taşların anlam ı neydi? Coğrafi konumları n be lirlenmesind e hangi pusulala r veya sekstantla r kullanılmıştı? Yapım işine başlanmazda n önce plan için ne kadar zama n ayrılmıştı ? Ne kadar iş gücüne gerek duyuldu ? Kalabalıklar ı kim yönetti? Son sö zü söyleme yetkisi kimindi ve niçin onundu ? İşçiler yakınlarıyl a bir likte nerde geceliyor , kışı nerde geçiriyorlardı ? Barınm a yerlerinin , yiyeceklerinin kalıntılar ı nerede ? Kemikler i nerede ? Bu megaliti k hayalet oyunu ne kadar sürdü? İki işçi kuşağı boyunca otuz yıl mı? Yoksa on işçi kuşağı boyunc a mı? Elli ya da daha fazla kuşak bo yunca mı? Kesin emirler sonraki kuşağa hangi yazıyla iletildi ?

Görüldüğ ü gibi araştırm a haritasını n üstünd e kocama n beyaz lekeler var ve ortalıkt a insanı n bir disiplin içinde tek başına incelemeler yapabileceğ i bir yer de görünmüyor . Fransı z Brötanya'sınd a uzmanlar , ya öyle ya böyle ikilemi karşısınd a teslim bayrağını çek mişlerdir . Ya tarihlemele r yanlıştı, ya da kuşaklar boyunc a titizlikl e uygulana n bir plan var olmalıydı. Örneği n Gavrini s dolmenini n yaşı nı M.Ö. 4000 olarak gösterip aynı eskiliği "Büyük Kırık Menhir " için kabul etmeme k mantıksızlıktır . Sonuçt a her iki nokta da, ötek i taşları da kapsaya n bir kilometr e uzunluğundak i bir nişan çizgisini n tamamlayıcı parçasıdır. Megalitik çağ insanları, uzayı kapsayan bir planlamanın tamamlayıcı parçası olmayan bir şeyi nasıl tasarlayabi lirler? Eğer taşların yerleştirilmesi işi aynı zamanda yapılmadıysa, bu durumda sonraki kuşaklar tarafından eski planlara göre yapıl mış olmaları gerekir. Hangisi? Ya o, ya bu.

Gavrinis adacığında, Fransız Brötanya'sının en büyük dolmen i bulunmaktadır . Dolmen denilince bizde koridorlu bir mezar anlaşı lır; içinde ölüyle ilgili hiçbir şey bulunmamış olmasına rağmen bu böyledir. Gavrinis dolmeni toplam 52 monolitte n oluşmuştur. Bu arada şu noktayı belirteyim: Mayaların takvim sistemi 52 yıllık bir zama n çevrimin e dayanır ve Mayala r Atlantik'i n öte yakasınd a bir kaç bin kilometre uzakta yaşamışlardır.

Gavrinis'in 52 monolitini n üzerinde tonlarca küçük taş yığılı dır. Bu küçük taşlar zamanla kum ve humusla örtülmüş, böylece or taya tümüyle doğal izlenimi veren bir tepe çıkmıştır. Koridorlu me zar denilen yerin keşfi de bu yüzden ancak 1832'de olmuştur; oysa yerliler bu tepeni n yapay olduğun u ötede n beri bilmekteydiler . Ya-

218

Page 172: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

pıda kullanılmı ş 52 monoliti n üstü kısmen garip gravürlerl e süslü dür. Bunlar birbiri üstünd e parma k izleri gibi görünmektedir . Yer yer de uçları sivrileşen baltalar ı andırmaktadır .

Birkaç yıl önce , bir Bröto n olan Guvenc'hla n Le Scouezec , bu garip "parmakizleri " ile "baltaların " sırrını çözdü , bunları n matema tiksel mesajlar olduğun u gösterdi.

4

Gwenc'hla n Le Scouezec , aşağıda sağdan başlayarak 52 mono - liti numaraladı . Bu arada 21. monoli t dikkatin i çekti , burada "balta lar" garip bir düzen içindeydi .

Önce üç, sonra dört , sonra da beş ve en alt sırada altı rakamla rını buldu. Bunlar ondalık sisteme göre okunurs a 3456 sonucun u verir .

Bunlar 21. monoliti n üstündeydi . 3456'yı bu sayıya bölerse k164,57 sonuc u çıkar. Bu da, Gavrini s adacığının önünd e -gelgit e göre - sekiz ila on iki metre deniz yüzeyini n altınd a buluna n taş çemberi n çevresi uzunluğudur . Taş çemberi n çapı 52,38 metredi r ve -n e gariptir k i - yaz gündönüm ü gününd e Gavrini s için azimu t denile n güney açıklık açısı 52 derece 38 dakikadır .

Çemberi n çevre uzunluğun u çapın a bölersek , ünlü Pi sayısı3,14 ortaya çıkacaktır .

Kuşkusuz burada , Gavrinis'i n bina yapımcılar ı ölçümlerind e as la metre kullanmamışlardır diye itiraz edilecek. Metreyle verilen Öl çülerin yerine herhangi bir başka ölçü birimi koyun, sayılar farklı da olsa, aralarındaki orantılar değişmeyecektir. Ve -rastlantı da olabilir - 52,38 metre eski Mısır'ın kullandığı ölçüyle 100 elle et mektedir .

Gavrinis'te toplam 52 monolit kullanıldı. 21 . taşta rakamla r vardı. 52 ile 21'i toplarsak 73 eder. Ondalık sisteme göre taştaki te mel sayı 3456 idi. Şimdi bu sayıyı 73'e bölün, sonuç 47,34 olacak tır. Rastlantıya bakın ki Gavrinis adacığı 47 derece 34 dakika boy lam üzerinde bulunmaktadır . Gerçekte n çok şaşırtıcı bir durum ; çünkü kalkıp Gavrinis'teki yapımcıların bizim boylam dereceleriyle hesaplar yaptığı elbette söylenemez. Gelgelelim yine de sonuçlar tastamam ortada. Hokuspokus mu bu? Yoksa zaman yolcuları mı işin içinde?

Ayrıca Gavrinis monolitleri üstündeki işaretler, çivi yazısında Babil rakamları olarak da okundu. Gizemli parmakizleri de Mısır dilinde anlamlandırıldı . Mısırlıların 100 sayısı için kullandıkları işarete defalarca rastlandı .

219

Page 173: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Megaliti k çağda bu insanların , Avrupa'y a uzak ülkelerl e ilişki ler kurmu ş olmalar ı gerekir; çünkü onları n sembol yazısı Taş Ça- ğı'nın birçok yapısında karşımız a çıkıyor: Örneğin , Gavrinis'te n kuş uçuşu yüzlerc e kilometr e uzaktak i Newgrange'd a (İrlanda) , ya da Güne y İspanya'd a Antequer a yakınında "Cueva de Menga"da ; İngil tere'd e Stonehenge'd e ve çeşitli Malt a tapınaklarında . Bu arad a Stonehenge'i n astronomiyl e ilgili bütü n tahminleri n yapılabildiğ i kozmik bir gözlem merkez i olduğu anlaşıldı . İyi ama Taş Çağı insa nı yıllık takvime ilişkin bilgileri öğreni p ne yapacaktı ? Ona , örneği n Capella , Castor , Pollux , Vega ya da Antares gibi sabit yıldızları n yö rünge sürelerin i bilmeni n ne yararı vardı? Bu saydığımı z yıldızla r Stonehenge'd e gözlemlenmişti . Bu megaliti k çağ insanlarını n yıldızlarda n istediği aslında neydi ?

Ve uzak Güne y Amerika'd a Ant Dağları'nı n tepesinde , Peru ' nun Cuzc o kenti yakınlarınd a koca koca ucubele r dizili duruyor ; bunları n ne anlam a geldiği bugüne kadar bir türlü anlaşılamadı . Bu taş anıtla r ancak efsanelerl e anlaşılabili r oluyorlar ; gelenekse l söy lentiler , bunları n tanrıları n eserleri olduğun u söylüyor. Doğr u görü nen de bu herhalde .

Bizlere bir mesaj , bir olgunluk sınavı bıraktıla r bu "Taş Çağ ı insanları" . Bugün e kadar bir türlü kavrayamadığımız, anlayamadığı mız bir mesaj bu.

Bence bizim Taş Çağı'ndak i atalarımı z yüce tanrıların a hizme t etmiş , bu hizme t de galiba sadece bedava işçilik yapmak olmuştur . Bize bir olgunluk sınavı bırakanla r "Taş Çağı insanları " değil , bir za manla r uzayda n gelerek Dünyamız ı ziyaret etmiş olan o "öğretici " denile n kimselerdi.

5 Biri çıkar da, dünyadışıla r asla "parmakizi " ve

"balta" şeklind e mesajlar bırakmazla r derse , ona uzaya yolladığımız kendi mesajlarımız ı hatırlatma k isterim . 1972'de n beri bu tür bilgi ler uzayda yolculuk yapmaktadır . O tariht e Amerikalıla r "Pionee r10" adlı uzay roketin i fırlattılar, ardında n da 6 Nisan 1973'te bunu n ikizi olan "Pionee r ll"i . Bu uzay yolcuları , geçen zama n içinde beş milyar kilometrede n fazla bir mesafeyi geride bırakmı ş ve Güne ş sistemimiz i çokta n terk etmiş bulunuyorlar . Bunları n içinde Güne ş sistemimiz i şemati k olarak göstere n alüminyu m levhalar var. Bilim adamlarımı z bu alüminyum levhalar ı altınla kaplattılar , böylece bin lerce yıl varlıklarını sürdürmesini ve günü n birind e Dünyadış ı uygar lıkların biri tarafında n okunmasın ı sağlamak istediler . Gavrinis't e yapıları kuranla r ve Brötanya'd a geometri k düzenlemeler i yapanla r

220

da mesajların ı taşlara aktarmışlar , böylece binlerce yıl varlıklarını sürdürmesini istemişlerdir . Biz ne yaptık? Görmezlikte n geldik ! Alaylı alaylı sırıttık ! Olanaksı z mesajlar ı Dünyada n gönderme k için yok yere kavgalar ettik. Bilime bir sorum var: Düny a gezegenind e akıllı yaratık hayatı var mı?

K aynakça

1. Kremer, Bruno P.: Ma6 und Zahl in den Megalithdenkmâlern der Bretagne;Natunvissenschaftliche Rundschau, 37 yıl, sa. 12, 1984.

2. a.g.y: Geometrie in Stein; Antike Welt, 18. yıl, sa. 1,1987.

3. Thom, A. und Thom, A.S.: Megalithic Remains in Britain and Brittany.Oxford 1978.

4. Le Scouezec, Gvvenc'hlan: Bretagne M6galithique. Paris 1987.5. Dâniken, Erich von: Die Steinzeit war ganz anders. Münih, 1991. (Bu

kitabında, bütün bu sorular yumağına ilişkkin ayrıntılı kaynakça mevcuttur.)

Page 174: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

12. Bölüm

PASKALYA ADASI'NI N DEVLER İ

Keşif - Tanrı Hollandalılar - Thor Heyerdahl ve Kanıt - YetersizAletler ve Yarım Kalan Heykeller -

Olay , 1722 yılında cereya n etti. Hollandal ı Amiral Jakob Rog- geveen , Pasifik Okyanusu ' nda , Şili kıyılarından dört bin beş yüz ki lometr e uzakta yelken açmış gidiyordu . Gemicileri n sabırsızlanı p si nirlenmey e başladığı sırada ufukta küçücü k bir ada göründü . Günlerde n pazard ı ve Paskaly a yortusu günüydü ; o nedenl e Roggeveen , adaya "Paskalya Adası" adını verdi.

1 Kıyıda n üç kilometr e açıkta ,

yalpalayıp dura n bir botu n içinde , bir adalını n kürek çektiğin i gör düler. Hollandalıla r tek başına gelen bu adamı gemiye aldılar . Adam gemiye çıkar çıkmaz güverted e derin bir saygıyla yere kapak landı. Gemicile r yarı çıplak bu garip konuğu n halin e şaştılar ve ona giysi parçalar ı hediye ettiler . Gelgeleli m yabancı bunlar ı ne yapaca ğını bilmiyordu . Gemicile r onu n eline bu sefer çatalla yemek bıçağ ı verdiler ve "ham ham" yapmasını istediler. Fakat yerli gözlerini fıl dır fıldır döndürerek elindeki çatalı ısırmaya koyuldu. Çok geçme den de gemide bulunmakta n çok hoşlandı, tanrıların bir gemisinde olduğunu sanıyordu. Hollandalıla r adamdan kurtulmak için kaba kuvvet kullanmak zorunda kaldılar .

ötede , kendilerin e göre güvenli saydıkları yerde kaldılar . Yerlileri n gözünd e Hollandalıla r çok kudretl i ve saygı uyandıra n "tanrılar " idi. Ne yazık ki Amiral Roggeveen , kaybedile n iki çapa yüzünde n aday ı terk etti , hiçbir araştırmay a girişmedi ve adadak i heykelleri n tarihi ne ilişkin hiçbir bilgi derletmedi . Oysa yerlilerle konuşara k parılda yan inci gözleri ve kocama n şapkalar ı buluna n bu taş heykeller hak kında bazı şeyler öğrenebilirdi . Bu heykelleri n neyi anlatma k istedi ğini bugüne kadar öğrenebilmi ş değiliz .

Norveçli serüvenc i Thor Heyerdahl , ellili yılların ortalarınd a Paskaly a Adası'na geldiğinde , heykelleri n çoğu kıyıda devrilmi ş yatı yordu. Diğerler i ise omuzların a kadar toprağ a gömülmü ş durum daydı ve çok sayıda heykel de, yarım kalmış halde Ran o Rarak u ya nardağını n lav duvarı içindeydi .

Paskaly a Adası , bugün siyasal bakımda n Şili'ye aittir. 118 kilo metr e kare yüzölçüm ü vardır , en yüksek yeri deniz yüzeyinde n 615 metr e yukardadır . Bu küçük ada volkanik kökenlidir ; o nedenl e de çok az bir ağaç varlığına sahiptir . Geçe n yüzyılda durumu n farklı ol duğunu , adanı n sık ormanlarl a kaplı bulunduğun u okudum . Böyle bir şeyin olabileceğinde n kuşkuluyum. Kraterleri n yamaçlarınd a binlerc e yıl önce de tek ağaç yoktu; kraterle r arası bölgede ise bal ta girmemiş bir orman için yeterli alan bulunmamaktadır .

Bilim adamlarını n karşısına burada dikilen birinci sorun, çalışma tekniği oldu. Nasıl olmuştu da adalılar toplam altı yüzden fazla kocaman heykeli volkantaşından yontup yapabilmişlerdi ?

Thor Heyerdahl , büyük bir azimle, bu sorunun cevabını arama2

Daha sonra Amiral Roggeveen, adacığın çevresini dolaştı ve ya koyuldu. Krater duvarındaki taş parçaları içinde yüzlerce ilkel

dürbünüyle bakınca kocaman kocaman yüzlerce taş heykel gördü. Kendisini hayretler içinde bırakan bu heykellerin parıldayan çok iri gözleri, başlarında da pas kırmızısı acayip şapkaları vardı. Paskalya Adası keşfedilmişti.

Ertesi gün yüz elli adam kıyıya çıkmayı göze aldı. Etrafları he men coşkulu bir kalabalık tarafından kuşatıldı; yerliler gemicilere sokulmak istiyor ve önlerine çeşit çeşit hediyeler yığıyorlardı. Hol landalılar tehlike kokusu sezip bu bunaltıcı kuşatmada n kendilerin i bıçak çekerek, silah atarak kurtardılar. Silah sesleri üzerine yerliler, gemicilerin önünde yerlere kapandılar , yeniden kıpırdanmay ı göze aldıklarınd a ise sürün e sürün e geri çekildiler ve en az on adım

222

Page 175: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

alet buldu, bunlar gelişigüzel etrafa saçılmıştı. Çok sayıda ilkel aletin bulunması olgusundan, kaç kişi oldukları kestirilemeyen bir yı ğın insanın, burada taşçılık yaptığı çıkarımına vardı. Sonunda da bu Norveçli, bir grup adalıyla birlikte, yapımına başlanıp bırakılmış bir heykelin yontusuna girişti, ilkel el aletleri kullanılıyordu. Sonra da konuya ilişkin yayınlarda okuduğuma ve sözüne güvenilir bazı eleş tirmenlerde n işittiğime göre, Heyerdahl ile Paskalya Adalılarda n oluşan ekibi, güya bir heykeli yapmayı başarmışlar. Doğru değil bu. Adalılar avuçları kan içinde kalıncaya kadar ilkel aletlerini kullan dıktan sonra bu işten vazgeçtiler ve işe yaramayan aletlerini de bı raktılar .

223

Page 176: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

Doğru olan ise, Thor Heyerdahlı n on sekiz günlük bir uğraş tan sonra , küçük bir heykeli ağaç kirişler kullanarak , heyamol a yön temiyle yerde kaydırma k suretiyle taşımayı ve havaya dikmeyi başar - masıdır .

İlkel el aletlerini n bulunmasıyl a bir teori pratik olarak kanıtlan mış görünüyor . İşte aletler karşımızda , daha başka bir şeyler iste meye gerek var mı? Biz insanlar ötede n beri kolayca tatmi n oluruz ; öneml i olan bir çözüm e kavuşmamızdır . Paskalya Adası'nd a defa larca kaldım , yarım kalmış heykelleri n bulunduğ u taşları defalarc a inceledim , ölçtüm .

Bunlar Rano Raraku'nu n krateri içinde , kimi yatay kimi dikey konumd a sağa sola dağılmıştı ; bazısına daha yeni başlanmıştı , bazı sı ise yarı yarıya tamamlanmı ş haldeydi . Lavlarda n tek tek heykelle re olan mesafeyi ölçtüm ; en yakın duranl a lav arasınd a 1,84 metr e vardı , bu aralık bazı taşlarda 32 metrey e kadar büyüyordu . En mü kemmel cevaplarl a dahi tatmi n edilemeye n biri olarak , ben böylesi bir mesafede n ilkel taş aletlerle kaskatı lav kitlesinde n yontula r ya pılabileceğinde n kuşkuluyum . İlkel taş keski kullanıldığ ı kuramı an cak bazı küçük heykeller için geçerli olabilir; lav kitlesinde n hayl i uzakta buluna n kocama n örneklerd e böyle aletlerle yontu yapmak , herhald e çok zahmetl i olacaktır . Ben başka bir model önereceğim .

Bir zamanl ar Paskalya Adası'nd a birilerini n elinde bazı aletle r vardı; bunlarl a taş keskilerle yapılabildiğinde n çok daha kolay şekil de lavdan parçala r kesilebiliyor ve bunlarda n heykeller yontulabili - yordu. Ne var ki sert aletler de körelir , kırılabilir ya da bu aletleri n nasıl kullanılacağın ı bilen rahiple r sırlarını korudular . Günü n birin de adalılar yeni başlanmı ş ve yarı yarıya bitirilmiş heykelleri n bulun duğu yeri buldular . Tamamlanmas ı en kolay gibi görünenler i seçip bu yarım kalmış modeller e ilkel keskileriyle aylarca çekiç salladılar . Var güçleriyle uğraştılar , ama onları n bu uğraşları iki yüz kadar olan taş heykele sinek ısırması gibi geliyordu . Taşlar direnmektey di; öyle ki sonund a kaygısızca günlerin i gün etmeye alışmış adalıla r bu boşuna çabalarında n vazgeçtiler , ilkel el aletlerin i bir kenara fır latıp mağaraların a ve kulübelerin e döndüler .

Konuy a böyle bir bakış açısıyla yaklaşınc a Heyerdahl'ı n buldu ğu ilkel el aletleri heykelleri n yapımı için bir kanıt olmuyor , aksine bunu n tam tersini n heykelleri n yapılamayışını n kanıtı oluyor. Eğer

224

Page 177: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

heykelleri n yapımı tamamlanmı ş olsaydı , elbette böyle bir tersine çı karımı yapamazdım . Ne var ki heykeller , kimi yerde kimi ayakta , sağa sola yayılmış halde karşımızda , iki yüz tane , hepsi de yarım kalmış. Boşa gitmiş zorlu çabanı n ürünü hepsi de ve her geçen gün durduklar ı yerde biraz daha harap olup gidiyorlar .

Peki , heykeller adanı n engebeli yörelerin e nasıl taşınabilmişti r acaba ?

Bir Fransı z dergisi , aklı sıra benim tezimle alay etmek için buheykelleri n Dünyadışıla r tarafında n yapıldığını , sonra bunları n uzay gemilerini n altına asılarak durduklar ı yerlere taşınmış oldukların ı yazmıştı. Gülün ç olmasın a gülünç , ama böylesine saçma düşüncele r bende n kaynaklanıyo r değil. Böyle bir şey benim hiçbir kitabımd a yok. Olamaz da. Dünyadışıları n ellerini bu işe bulaştırmalar ı ve sırf şenlik olsun diye taş heykelleri sahil boyunc a dikmeler i için hiçbi r nede n yok.

Acaba asıl heykel imalatçılar ı yerliler bu işi nasıl yaptılar ?Bir bilgisayar benzetim i gösterdi bunu. Belki de gerçek asitler i

vardı ellerinde ; bununl a en azında n heykelleri n kaba gövdelerin i ka yalarda n koparıp , çıkarabilirlerdi . Niteki m Güne y Amerika'd a İnka - ların geleneksel söylentileri , bazı bitkilerde n elde edilip taşları yu muşatmad a kullanıla n sıvılardan söz etmektedir . Dah a sonraki ince işçilik taş keskileriyle yürütülüyordu .

Heykelleri n durduklar ı yerlere taşınmalar ı için , ille de sık or manla r ve yığınla ağaç merdan e gerekmez . Tek bir sağlam kalas ve çatallı bir sırıkla bu iş görülebilir . Heykele bir miktar ip sarılır , son ra heykele sağlı sollu iki eğri kalas bağlanır , bu eğri kalaslar kızak işlevi görecektir . Heykeli n boynun a bir ip düğümleni p bu ip, çatall ı sırığın çatalında n geçirilir. Bu şekilde bir kaldıraç yapılmış olur . Heykeli n ön kısmı hafifçe yukarı kaldırılır , o zaman eğri kalaslar dan ötürü heykel bir metre kayar. Bu sefer ip gevşetilir; sırık dikleş- tirilip birkaç metre illeri kaydırılır. Yeniden bir "heyamola " yapılı r ve heykel birkaç metre daha ileri gider .

Heykeli n dikileceği yerde , eğik rampas ı buluna n bir düzlük ha zırlanır. Buraya getirilen heykele ilk iş olarak şapkası takılır. Bu şapkalar Rano Karak u kraterini n taşmda n değildir , bir çeşit çakıl ocağında n çıkarılmıştır . Küçük taşlarla kırmızı toprak karışımında n oluşmuştu r ve yamaçlarda n aşağı kolayca yuvarlanı p getirilebilmek tedirler .

Ancak bu başlıklar yine de hayli büyüktürler . Taş parçalar ı ara-

•1 / Yüce Tann'nın İzinde 225

Page 178: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

sında çevresi 7,60 metre , yüksekliği 2,18 metr e olanların ı buldum . Doğrus u saygı uyandıra n bir kafa büyüklüğ ü bu. Kend i kendim e yö nelttiği m sorularda n biri de, Paskaly a Adası heykellerini n niye hep kırmızı şapkalı olduğudur . Bunla r neyi simgeliyordu ? Yerlileri bir zamanla r böyle kocama n kırmızı şapkalar ı olan birileri mi ziyare t etmişti ? Ya da onlar a başlıksız heykelle r tamamlanmamı ş gibi mi gelmişti? Bunu anlamas ı gerçekte n çok zor; çünk ü adalılar , şapka dan filan vazgeçtik , üzerlerind e doğru dürüst giysi bile taşımıyorlar .

Şapkalar , kalasları n ve iplerin yardımıyl a kafanın üstün e sıkıca yerleştirildikte n sonra , heykelin altına küçük küçük taşlar sürülür . Heykeli kaldırmada , yine çatallı sırık kaldıra ç olarak kullanılır . Hey kel biraz kaldırıldıkça, altına yeniden küçük taşlar konulur . Böylec e heykel yavaş yavaş dik duraca k durum a getirilir. Dik durunc a da et rafı pekiştirilir . Heykel dikilmiştir .

Gerç i heykelleri n şimdi durduklar ı yerlere uçara k geldiklerin i anlata n iki efsane var. Ama bunlar a hiç değinmedik . Bu işin Dünya - dışılar ve hokuspoku s olmada n da pekâlâ yapılabileceğini göster mek istedik .

Yine de Paskaly a Adası'nd a birçok soru cevapsız kalmıştır . Bir an için altı yüz heykelin , taş keskileriyle lav kayalarında n ger çekte n yontulduğun u göz önün e getirelim . Taşta n heykel yontm a işinde en iyi taşçı ustası dahi yanlış bir vuruş yapama z mı? Bir üst dudak parçalanıp bir burun kanadı kopamaz mı? Ya da bir gözkapağı yarılamaz mı? Ne var ki Paskalya Adası'nın heykel sanatçıla rı tek kusur işlemeden çalışmışlardır; her çekiş vuruşu, her seferinde hep yerine oturmuştur ; kusur denilebilecek bir şeyden en ufak bir iz yoktur .

Fakat yontu yapılan yerde kırpıntı olur. Lav taşlarıyla heykel ler arasında kalan mesafeyi ölçtüm. 32 metre uzunluğu, 1,84 metr e eni olan bu aralıkta çöpler havaya uçamazdı. Taş kırpıntıları nereye gitmişti?

Soruların asıl en zorlusu da şu: Bu çok zahmetli zorlu çalışma ne diye yapılmıştı? Hiç kimse yüzlerce heykeli taşlardan yontup bin- bir zorlukla adanın çepeçevre kıyılarına taşıyarak, kafalarının üstü ne iki metre boyunda şapkaları oturtup parıltılı incilerden göz yapa rak, önceden hazırlanmış düzlüklere bu heykelleri sırf böyle işleri becerebildiği için dikmez .

Ne yapayım ki sorular soran bir beynim var ve en iyi cevapları bile reddetmede n duramıyorum .

226

Paskaly a Adalılar bu heykellerl e kimi betimleme k istediler ? Bir önderlerin i mi? Çok değer verdikler i atalarını n soyu tükenmi ş ırkını mı? Hayır , bunla r olamaz . Ada halkı ötede n beri barışsever , rahatm a düşkü n insanlardır . Yumuşak yüz çizgileri, bütü n Polinez - yalılar gibi yassı burunları , siyah saçları , hafifçe şişkin dudaklar ı var dır. Gözler i bade m biçimindedir , çeneler i yuvarlakçadır .

Buna karşılık heykelleri n sımsıkı kapalı inceci k dudakları , uzun sivri burunları , derin e kaçmış gözleriyle daha çok robot a ben zer donu k suratlar ı vardır.

4 Yani adalıları n atalarında n bambaşk a

şeylerdir .Paskaly a Adası heykellerini n biraz hayvanca , biraz ahmakç a

görüne n suratları , Dünyad a hiçbir kültür çevresine uymamaktadır . Ne bugünk ü Meksika'dak i Tula heykelleriyle bir yakınlığı vardır , ne aynı ülkeni n ovalarındak i şiş dudaklı , yayvan burunlu , kafalar ı miğferli heykelleriyle, hele Mayaları n ve Ant Dağlar ı halklarını n yu muşak dudaklı , çukur yanaklı , kartal burunl u profilleriyl e yakınlığ ı söz konus u bile edilemez . O halde Paskalya Adalılar taş heykeller de kimi anlatma k istemiş olabilirler ? Böylesin e derin saygı göster dikleri kimlerdi ? Bu eserleri yapmay a onları iken hangi inançtır , hangi dürtüdür ?

Yerliler bu küçücük adaların ı "Dünyanı n göbeği" diye nitelen diriyorlar.

5 Böyle bir adın konulması , ancak başka ülkeleri n varlığı

nın bilinmesiyle olabilir. Oysa Paskalya Adası'nın bin beş yüz kilometre çevresinde minik bir adadan başka kara parçası yoktur, on dan sonra da git gidebildiğin kadar, hiçbir kara görülmez .

Fransız Brötanyası'nd a birkaç parçaya ayrılmış "Le grand Men- hir bris6". (Büyük Kırık Menhir) vardır. Bu taş yüzlerce ya da bin lerce yıl önce dikili dururken , tepesi yerden yirmi bir metre yüksek teydi. "Büyük Kırık Menhir", granittendir ve yaklaşık üç yüz ton ağırlığı vardır. Paskalya Adası'nda ise yirmi iki metre yüksekliğin de, yani Brötanya'daki devden bir metre daha yüksek heykeller var. Buna rağmen aklı başında kitaplarda en ağır heykellerin otuz ton çektiği yazılıdır. Bunlar daha kısa olan "Grand Menhir bris6"den oh defa daha hafif mi oluyorlar ?

Onlar adalarına "Dünyanın göbeği" adını vermişler ve bugün hâlâ bunu her yıl bir halk şenliğiyle kutluyorlar. Bu bayramda cesur delikanlılar, kıyının açığındaki küçük bir resif kayalığının üstün de duran bir yumurtayı bulup kırmadan adaya getirmek zorundadırlar . Aslında bu yumurta, bir "kuş-insanın" yumurtasıymış, şenlik de

227

Page 179: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

onun anısın a düzenleniyormuş . Yirmi yıl kadar önce ben de, adad a göze çarpmaya n bir çakıl yığınını n altınd a taşlaşmış yumurtala r bul muştum . Bir metrey e varan çaplarıyl a pek kocamandıla r ve beledi ye başkanını n kesin bir dille vurguladığın a göre buna benzer nesne leri eskiden adanı n merkezind e de bulmuşlar .

Mitolojidek i bu benzersi z kuş-insanı n taşlard a ebedileştirilme - si kuşkusuz çok doğal: Onu esrarengi z bir melez olarak tasarlamış lar; vücudu , elleri , ayakları , parmaklar ı insan gibi; ama uzun gagalı bir kuş kafası var.

Paskalya Adası'nda , tüm Dünya'd a karşımız a milyonlarc a kez çıkan petroglifler , kaya resimler i de var. Bizim Taş Çağı atalarımız , parşöme n ve tuvalet kâğıdı olmaksızı n yaşamak zorund a kaldıkların dan, yeryüzünü n her yanınd a mesajların ı taşlara kazımışlar ; böyle ce de gelecek kuşaklara , neleri n kendilerin e çok önem i göründüğü nü bildirmişlerdir . Paskalya Adası'nd a petroglifleri , örneği n duvar - cıklar m tamamlayıcıs ı olan yuvarlak büyük kayaları n üstünd e göre bileceğini z gibi; onları mağara duvarlarında , hatta deniz kıyısınd a parçalanı p yok olacaklar ı günü sessizce bekleye n büyük kayaları n yüzeylerind e de bulabilirsiniz . Aralarınd a tebeşirle çizilmiş gibi olan acayipler i de vardır. Ne olabilir bu? Bir balık mı? Bir çiçeğin tomurcuğ u mu? Ya da teknik bir mekanizmanı n şematik betimle mesi mi? Hayal gücü olan kimse bu kaya resmini n ardınd a bir jet motorunu n yapısını heme n görebilir: Önde hava girişi vardır , sonr a darala n jet subaplar ı gelmekte , ortad a ateşlem e çakımı bulunmak ta, arkada da dar ama giderek genişleye n egzos borusu yer almakta dır. Hatt a bir yakıt sistemi şeması bile unutulmamıştır .

Bu -özellikl e vurgulama k isterim - bir eğlence , bir oyalanma dan başka bir şey değil; ama bir yığın soru sırada beklerken , bu ka- darcık bir aykırı düşünmeni n bir zararı olmasa gerek.

Paskalya Adası heykellerini n birkaçınd a boyunlar a asılı küçü k tahta levhacıkla r vardı , bunlar çok eskiden kalmış olmalı. ' Levhala rın üstündek i yazılar deşifre edilme k istendi ; fakat ortaya anlaml ı hiçbir şey çıkarılamadı .

Altmışlı yıllarda Paskalya Adası levhacıklanndak i yazıyla Mo- hendjo-Dar o kökenli bir yazı arasınd a bir yakınlık keşfedildi ; bu ya zı bugünk ü Pakistan'd a Indus vadisind e bir zamanla r yaşamış eski bir kültür e aitti. Ancak zama n konusund a bir paralelli k kurulama dı. Paskalya Adası'nı n iskân edilmesi , uzmanlar a göre Milatta n son-

228

Page 180: Erich-Von-Daniken-Yuce Tanrıların izinde

ra yaklaşık 350 yıllarınd a olmuştu ; oysa Mohendjo-Dar o kültür ü bunda n üç bin yıl öncesin e aitti .

Paskalya Adası'nı n geçmişi üzerind e kasten durmuyorum ; bir zamanla r savaşmış olan uzun kulaklı denilenlerl e kısa kulaklı deni lenleri de anlataca k değilim. Çünk ü bu öykülerin , herhang i bir ne denle yüzlerce heykeli çepeçevr e adanı n etrafın a dikmiş , bunu da adeta herhang i bir tanrı tarafında n keşfedilmey i beklercesin e yap mış olan ilk sanatçıla r kuşağıyla doğruda n hiçbir ilişkisi yok.

Paskalya Adası'na ilişkin en yeni teori , Alman arkeolog u Kur t Horedt' e ait.

6 Bu arkeolog , eski Cermenleri n Run yazısı ile

Paskal ya Adalıları n komik yazısı arasınd a dikkate değer uyumla r keşfetti . Kuzey Schleswig'd e Gallehaus't a 16. ve 17. yüzyıllard a iki satırlı k bir yazı bulunmuştu ; yazıda topla m dokuz işaret vardı. Bu harfler den yedisi , heme n heme n aynı biçimd e Paskalya Adası tahta levha cıklarınd a da vardı .

Bu tahtalar ı bin beş yüz yıl önce Paskalya Adası'ndak i heykel lere Kuzey Cermenler i mi asmıştı? Arkeolog Kurt Horedt' e göre, bu görüşü n benimsenmes i taştan devlerin yüz çizgilerin i de açıkla maktadır . Paskalya Adası heykellerini n kırmızı şapkalar ı da, Cer menleri n kızıl saçh başlarıyla özdeş olabilir .

O halde "Yüce Tanrılar " eski Cermenle r miydi? Belki de bir deniz kazasın a uğramışlardı . Heykeller i çepeçevr e ada kıyıların a dikmeleri , geçecek gemileri n dikkatin i çekme k için miydi? Rastlan tı sonuc u bölgeye gelmiş başka Cerme n gemilerini n tayfalarınd a merak mı uyandırma k istemişlerdi ?

Bu görüşü hiç de kötü bulmuyorum . Başımı ağrıtaca k olan bir soru var: Güne y Denizi'n e Cermenle r nasıl ulaştılar ? Kolumbus ' tan çok önce hem de! Öyle ya, Güne y Deniz i Cermenleri n evleri nin önünd e değildi - yoksa , bilmediği m bir şey mi var?