ekolojik mimarl k kapsam nda çok katl konut yap lar n n
TRANSCRIPT
Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü
İçmimarlık ve Çevre Tasarımı Anabilim Dalı
Ekolojik Mimarlık Kapsamında Çok Katlı Konut Yapılarının
Tasarım Kriterleri
Sharareh Sohrabi
Yüksek Lisans Tezi
Ankara, 2015
Ekolojik Mimarlık Kapsamında Çok Katlı Konut Yapılarının Tasarım Kriterleri
Sharareh Sohrabi
Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü
İç mimarlık ve Çevre Tasarımı Anabilim Dalı
Yüksek LisansTezi
Ankara, 2015
KABUL VE ONAY
Sharareh Sohrabi tarafından hazırlanan “Ekolojik Mimarlık Kapsamında Çok Katlı
Konut Yapılarının Tasarım Kriterleri” başlıklı bu çalışma, 1 Ekim 2015 tarihinde
yapılan savunma sınavı sonucunda başarılı bulunarak jürimiz tarafından Yüksek
LisansTezi olarak kabul edilmiştir.
[ İ m z a ]
[Prof. Dr. Pelin Yıldız] (Başkan)
[ İ m z a ]
[Öğr. Gör. Esen Kaleli] (Danışman)
[ İ m z a ]
[Doç. Dr. Bilge Sayıl Onaran]
[ İ m z a ]
[Yad. Doç. Dr. Feray Ünlü]
[ İ m z a ]
[Yad. Doç. Dr. Duygu Koca]
Yukarıdaki imzaların adı geçen öğretim üyelerine ait olduğunu onaylarım.
[Prof. Dr.Türev Berki]
Enstitü Müdürü
BİLDİRİM
Hazırladığım tezin/raporun tamamen kendi çalışmam olduğunu ve her alıntıya kaynak
gösterdiğimi taahhüt eder, tezimin/raporumun kağıt ve elektronik kopyalarının
Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Enstitüsü arşivlerinde aşağıda belirttiğim
koşullarda saklanmasına izin verdiğimi onaylarım:
Tezimin/Raporumun tamamı her yerden erişime açılabilir.
Tezim/Raporum sadece Hacettepe Üniversitesi yerleşkelerinden erişime açılabilir.
Tezimin/Raporumun …… yıl süreyle erişime açılmasını istemiyorum. Bu sürenin
sonunda uzatma için başvuruda bulunmadığım takdirde, tezimin/raporumun
tamamı her yerden erişime açılabilir.
1 Ekim 2015
Sharareh Sohrabi
Değerli aileme ve sevgili eşime
TEŞEKKÜR
Öncelikle tez çalışmamda bana her zaman destek olan, her türlü bilgi birikimini ve
deneyimini benimle paylaşan değerli danışmanım Öğr. Gör. Esen Kaleli’ye ve bana her
zaman destek olan hocam Prof. Pelin Yıldız’a sonsuz teşekkürü borç bilirim.
Tez çalışmamın kapsamı içinde yoğun iş tempolarının olmasına rağmen takıldığım her
konuda beni güler yüzüyle karşılıyan ve sorularımı cevaplayan Arş. Gör. Pelin Koçkan
ve Arş. Gör. Emre Dedekargunoğlu’na teşekkürlerimi sunarım.
Çok sevdiğim eşim Salar Ghaffarian’a, tez çalışmam sırasında da her zaman yanımda
olup destek verdiği ve farklı bakış açısıyla çalışmamın daha iyi olmasına yardım ettiği
için ve tez çalışmam boyunca bana manevi destek veren ve hep yanımda olduklarını
hissettiren annem İran Forughi, babam Rasul Sohrabi, kardeşim Bahareh Sohrabi ve eşi
Amir Jalilzadeh’e ve eşimin annesi Farangis Darayi ve babası Morteza Ghaffarian ve
kardeşim gibi olan kayınbiraderim Saman Ghaffarian’a teşekkür ederim.
iii
ÖZET
SOHRABİ, Sharareh. Ekolojik Mimarlık Kapsamında Çok Katlı Konut Yapılarının
Tasarım Kriterleri, Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 2015.
Sanayi Devrimi ile birlikte, ulaşım, makineleşme, üretim, işletim-enformasyon
teknolojisindeki gelişmeler insan yaşamını kolaylaştırmıştır. Endüstrileşmiş
toplumlarda, yirminci yüzyılın başından itibaren kentlerde yoğun nüfus artışıyla birlikte
plansız yapay çevre oluşumu, doğal çevre üzerinde ciddi boyutta tahribata neden
olmuştur. Gelişmemiş ya da gelişmekte olan ülkelerin çevre üzerinde yarattığı tahribat,
çevre biliminin gelişmemişliğiyle doğru orantılıdır.
1970 sonrası dönemde çevre kirliliğinin ciddi boyutlara ulaşması ve insan yaşamnı
tehdit eder hale gelmesi ile birlikte, konu uluslararası platformlarda tartışılmaya
başlamış, günümüze kadar konuyla ilgili birçok önemli adım atılmıştır. Bu dönemde
bina ve kent ölçeğinde ekolojik tasarım kriterlerinin doğrultusunda şekillenen tasarım
kararları çevrenin sürdürülebilirliğinin sağlanmasında etkin rol oynamaktadır.
Bütün canlılar için kabul edilebilir yaşam koşullarının devamlılığı olarak tanımlanan
sürdürülebilirlik, ekonomi, sosyal yaşam ve çevre etkileşiminde yerini almıştır.
Binaların yapım ve kullanım aşamalarındaki enerji ve doğal kaynak tüketimi ekolojik
dengenin bozulmasına neden olmaktadır. Kentlerde artan yoğunluğa bağlı olarak bina
yapılacak alanların azalması, düşeyde yükselmeyi getirmiştir. Binanın oturduğu alanla
kullanıcı sayısı arasındaki ters orantı, çok katlı binaların çevre üzerinde ne ölçüde etkili
olduğunu göstermektedir.
Çok katlı binalarda enerji tüketiminin büyük bir bölümünü ısıtma-soğutma,
havalandırma ve aydınlatma sistemleri oluşturmaktadır. Yüksek teknoloji yapım
sistemlerine sahip çok katlı binalarda, tamamen mekanik sistemlerle sağlanan kullanıcı
gereksinimleri, ekolojik döngüyü hiçe sayarak, doğal çevre üzerinde olumsuz izler
bırakmaktadır.
iv
Günümüz teknolojisinin vardığı nokta, binalarda kullanılan sistemlerde doğayla uyumlu
enerji etkin tasarımlar yapabilmeyi sağlamaktadır. Bu araştırma çok katlı konutların,
ekolojk mimarlık alanında, enerji korunumunu sağlayabilen kriterlerin analizini
kapsamaktadır.
Anahtar Sözcükler:
enerji korunumu, ekolojik mimari, tasarım kriterleri, çok katlı binalar, konut yapılar
v
ABSTRACT
SOHRABI, Sharareh. Design Criteria of Multi-Storey Residential Buildings in context
of Ecological Architecture, Master’s Thesis, Ankara, 2015.
Along with Industrial-Revolution, transportation, manufacturing, operating-information
technology improvements has facilitated human-life. In industrialized societies, from
the beginning of the twentieth century, unplanned artificial environment along with the
formation of intense population growth in urban areas has caused serious damages in
the natural environment. The damage over the environment caused by developed and/or
developing countries, is proportional to the immaturity of environmental science.
In the period after 1970 environmental pollution have reached to serious dimensions
and become a threat to human-life, the subject began to be discussed in the international
arena and many important steps have been taken on the matter up to now. During this
period design-decisions are formed in accordance with the ecological design criteria in
building and urban scale which play an active role in ensuring the sustainability of the
environment.
Sustainability, has defined as the continuation of living conditions which is acceptable
for all living creatures, has taken its place in economy, social-life and the environment
in interact. Energy and natural resources consumption in the use-phase of buildings
under construction lead to deterioration of the ecological balance. Increasing building-
density in urban areas due to the reduction of the area for building construction, it has
brought an increase vertically. An inverse relation exists between users and building’s
area which demonstrates the amount of effectiveness of multi-story buildings on
environment.
A large portion of energy consumption in multi-story buildings has been generated from
heating-cooling, ventilation and lighting systems. This research contains analysis of the
factors which are impressive in enegy conservation of the multi-storey buildings, in
echological architecture context, according to their residential structures.
vi
Keywords: energy conservation, ecological architecture, design criteria, multi-story
buildings, residential buildings.
vii
İÇİNDEKİLER
KABUL VE ONAY
BİLDİRİM
TEŞEKKÜR
ÖZET…………………………………………………….....……...……....………….. iii
ABSTRACT………………………………….....………………………...…....….……v
İÇİNDEKİLER……………………………….......………...……………........………vii
ŞEKİLLER DİZİNİ ………………………………..................……………......….…. ix
TABLOLER DİZİNİ ………………………………................…………...……..…. xiv
GİRİŞ…………………………………………………………………………………....1
BÖLÜM 1: EKOLOJİK MİMARLIK KAVRAMININ OLUŞUMU VE
TARİHSEL GELİŞİMİ........................................................................................3
1.1. ENDÜSTÜRİLEŞME DÖNEMİNE KADAR OLAN GELİŞMELER.....5
1.2. ENDÜSTÜRİLEŞME DÖNEMİNEDEN GÜNÜMÜZE KADAR OLAN
GELİŞMELER.................................................................................................9
BÖLÜM 2 : ÇOK KATLI KONUT YAPILARIN TARİHSEL GELİŞİMİ VE
EKOLOJİK TASARIM İLKELERİ.....................................................................19
2.1. ÇOK KATLI KONUT YAPILARIN TARİHSEL GELİŞİMİ........................19
2.2. ÇOK KATLI KONUT YAPILARDA EKOLOJİK TASARIM İLKELERİ..29
BÖLÜM 3 : YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARININ ÇOK KATLI
KONUT BİNALARDA KULLANIM SİSTEMLERİNİN İNCELENMESİ...........32
3.1. ÇEVRE TANIMI VE KİRLİLİĞİ ……………..................…………..………...32
3.2. ENERJİ KAYNAKLARI…...................................…..……………………...…...33
3.2.1. Güneş Enerjisinin Çok Katlı Yapılarda Kullanımı …………….............36
3.2.1.1. Pasif Güneş Enerji Sistemleri………....…...................................38
viii
3.2.1.2. Aydınlatma…………..................…...............................................39
3.2.1.3. Isıtma ve Soğutma Sistemleri…………...…................................43
3.2.1.4. Aktif Güneş Enerji Sistemleri………..........................................51
3.2.2. Rüzgar Enerjisinin Çok Katlı Yapılarda Kullanımı ……………....…...59
3.2.2.1. Pasif Rüzgar Enerji Sistemleri …………....................................61
3.2.2.2. Aktif Rüzgar Enerji Sistemleri ……….......................................67
3.2. 3. Jeotermal Enerjisinin Çok Katlı Yapılarda Kullanımı …..............…...71
3.2. 4. Biyokütle (Biyomas )Enerjisi nin Çok Katlı Yapılarda Kullanımı........74
3.2. 5. Hidrojen Enerjisi nin Çok Katlı Yapılarda Kullanımı..................….....76
BÖLÜM 4 : TÜRKİYE VE DÜNYADAN İNCELENEN ÖRNEKLER...............79
4.1.EKOLOJİK ÇOK KATLI YAPI SEÇİM KRİTERLERİ..................................79
4.1.1. Türkiye’den İncelenen Örnekler……...............….....................................82
4.1.1.1. Varyap Meridian........................................…....…........................84
4.1.1.2. One Tower...................................................…………....................91
4.1.2. Dünya’dan İncelenen Örnekler……...............….......................................97
4.1.2.1. MBF Tower.................................................…………....................99
4.1.2.2. Idaman Residence........................................………....................102
BÖLÜM 5 : SONUÇ VE DEĞERLENDİRME.....................................................114
Genel degerlendirme...................................................................................................114
Sonuç.............................................................................................................................117
KAYNAKLAR.............................................................................................................122
EKLER.........................................................................................................................137
ÖZGEÇMİŞ.................................................................................................................140
ix
ŞEKİLLER DİZİNİ
Şekil 1.1 Kızılderili çadırı.................................................................................................6
Şekil 1.2 Dağ köyü, Ticino, İsviçre..................................................................................8
Şekil 1.3 Faroe Adası, geleneksel ev tipi...........................................................................8
Şekil 1.4 Dik kubbeli evlerden görünümler.......................................................................8
Şekil 1.5 Geleneksel Diyarbakır evlerinde avluda yer alan havuzdan bir görünüm.........9
Şekil 1.6 Marsilya Konutları (düsey bahçeli site), Marsilya...........................................10
Şekil 1.7 L’Esprit Nouveau (Yeni Ruh Pavyonu), Paris................................................11
Şekil 1.8 Şelale Evi, Pensilvanya, ABD..........................................................................11
Şekil 1.9. Dymaxion house..............................................................................................11
Şekil 1.10. A.B.D Pavyonu, Montreal.............................................................................12
Şekil 1.11 Venedik Bienali, Norveç Pavyonu, Venedik..................................................12
Şekil 1.12 : Jimmy Carter ve Beyaz Saray çatısındaki solar paneller.............................13
Şekil 1.13 : Biyosfer II Binası.........................................................................................13
Şekil 1.14. vernaküler yapılardan bir örnek....................................................................16
Şekil 1.15. Dominus şaraphanesi.......................................................................................18
Şekil 1.16. LitraCon...........................................................................................................18
Şekil 2.1.Price Tower/Oklahoma.....................................................................................20
Şekil 2.2 Yüksek yapı tanımlamasında çevre dokusu önemli bir kriterdir......................21
Şekil 2.3 Yüksek yapı tanımlamasında yapının narinlik oranı önemli bir kriterdir........21
Şekil 2.4 Yüksek yapı tanımlamasında yapıda kullanılan ileri teknolojiler önem
kazanmaktadır..................................................................................................................21
Şekil 2.5. Home Insurance Building................................................................................23
Şekil 2.6. Woolworth Building........................................................................................24
Şekil.2.7. Lake Shore Drive Apartments.........................................................................25
Şekil.2.8. Marina City Towers.........................................................................................25
x
Şekil.2.9. DeWitt Chestnut Apartments Building...........................................................25
Şekil.2.10. Lake Point Tower..........................................................................................25
Şekil.2.11. John Hancock Center Building......................................................................26
Şekil.2.12. Jin Mao Tower...............................................................................................27
Şekil.2.13. Burj el Arap...................................................................................................27
Şekil.2.14. Burj Dubai.....................................................................................................27
Şekil.2.15. Emek iş hanı Kızılay, Ulus iş hanı................................................................28
Şekil.2.16. Akmerkez, Cumhüriyet Gazetesi Arşivi.......................................................29
Şekil 3.1 Kondüksiyon (Isı İletimi).................................................................................37
Şekil 3.2 Konveksiyon (Taşınım)....................................................................................37
Şekil 3.3 Radyasyon (Isınım)..........................................................................................38
Şekil 3.4. Işık raflarının yaz ve kış dönemlerine ilişkin etkileri......................................40
Şekil 3.5. Doğa Kütüphanesi Binası ve ışık rafı detayı...................................................40
Şekil 3.6. gün ışığının ışık tüpü vasıtasıyla iç mekanlara ulaşımı...................................41
Şekil 3.7.şefaf ışık tüpünün iç mekanlarda yansıttğt gün ışığı........................................41
Şekil 3.8. Soochaw Güvenlik Genel Merkezi binası ve kesiti.........................................42
Şekil 3.9. Casa Batllo binası merkezi ışık kuyusu...........................................................43
şekil 3.10. çatı pencerelerinin vasıtasıyla Güneşten doğrudan yararlanma.................44
Şekil 3.11. Güneş odası (sera) uygulaması......................................................................45
Şekil 3.12. BedZed güneş odası.......................................................................................45
Şekil 3.13. Arizona güneş merkezinin yaptırdığı çatı havuzu.........................................46
Şekil 3.14. Çatı havuzu sistemi.......................................................................................46
Şekil 3.15. Konveksiyon kanallı sistem...........................................................................47
Şekil 3.16. İç mekân su duvarı örnekleri.........................................................................47
şekil 3.17. Su duvarı uygulaması.....................................................................................48
Şekil 3.18. Taş yataklamanın güneş kolektörleri ile çalışma prensibi.............................48
xi
Şekil 3.19. Paul Raff Studio tarafından yapılan Leed sertifikası almış trombe
duvarlıCascade House binası...........................................................................................49
Şekil 3.20. Trombe duvarı çalışma ve havalandırma şekli..............................................49
Şekil 3.21. Trombe duvarı sistemi...................................................................................50
Şekil 3.22. Michel-Trombe evi........................................................................................50
Şekil 3.23 Fotovoltaik Sistem ve güneş pillerinden oluşan enerji yolu...........................51
Şekil 3. 24 a) Çatıda Uygulanmış b) Asvalt Görünümde................................................52
Şekil 3.25 İnce film PV panel görünüş............................................................................53
Şekil 3.26 Nano ince film yapısı İnce film fotovoltaik örneği........................................54
Şekil 3.27. Kolektör bileşenleri.......................................................................................54
Şekil 3.28. Toprak altı kollektör sistemi kesiti................................................................55
Şekil 3.29. Kolektör ve Pv sistemlerin çatı eğimi ve formundan tamamen farklı bir
bütünlük içinde monte edilmiş örnek..............................................................................56
Şekil 3.30. Güneş pillerinin bina bütünleşme şekilleri....................................................57
Şekil 3.31. Muğla Üniversitesi Rektörlüğü cephe bütünleşik güneş pilleri....................57
Şekil 3.32. Bina bütünleşik kolektör uygulamaları; a) parapet örneği, b) cephe örneği, c)
eğimli çatı örneği.............................................................................................................58
Şekil 3.33. Ecole Polytechnique Enstitüsünün anket ve prototip uygulamaları sonucu
ortaya çıkan demo ürün...................................................................................................58
Şekil 3.34. Concordia Üniversitesi John Molson İşletme Bölümü binası bina bütünleşik
PV/T cephe uygulaması...................................................................................................59
Şekil 3.35 Yazd kentinde bulunun “Badgir” adı verilen rüzgar bacaları .......................62
Şekil 3.36 Rüzgâr Kulesi İran örneği..............................................................................63
Şekil 3.37 Rüzgâr Kulesi İran örneği..............................................................................63
Şekil 3.38 Havalandırma bacası çalışma prensibi...........................................................64
Şekil 3.39. Portcullis Yeni Parlamento Binası doğal havalandırma sağlayan rüzgâr
bacaları.............................................................................................................................64
Şekil 3.40 Atrium uygulaması çalışma prensibi..............................................................65
xii
Şekil 3.41. Küresel Ekoloji Araştırma Merkezi soğutma kulesi.....................................65
Şekil 3.42 Hochhaus Uptown cephesinde yer alan fanlar..............................................66
Şekil 3.43. Rüzgâr gücü ile çalışan türbin vantilatör.......................................................66
Şekil 3.44. Rüzgar Türbini İç Yapısı...............................................................................67
Şekil 3.45. Rüzgâr türbini; yatay ve dikey aks hareketli.................................................68
Şekil 3.46. Bina-monte rüzgar türbinleri için entegrasyon stratejileri............................69
Şekil 3.47 Bina-monte rüzgar tribünleri için yapı örneği ,Hollanda Pavyonu, Expo 2000,
Hannover, Almanya.........................................................................................................69
Şekil 3.48 Margot ve Harold Schiff Rezidans chicago...................................................69
Şekil 3.49. Atkins tarafından tasarlanan 225 kilowatlık 3 büyük rüzgar türbinine sahip
Lighthouse, Resim. b’ de Hamilton tarafından tasarlanan, bina tepesine 9 metre
genişliğinde 3 rüzgar türbini entegre edilen Castle house, Resim c’ de Owings & Merrill
(SOM) tarafında tasarlanan Pearl River Tower Bina entegre rüzgar türbinlerine örnek
binalardır.................................................................................................................70
Şekil 3.50 Bina-mesnetsiz rüzgar türbinleri, farklı bina ilişki kombinasyonları.............70
Şekil 3.51. a.Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi Binası b. COR Ekolojik Konut ve Ticaret
Binası c. Web Concentrator ............................................................................................71
Şekil 3.52 Jeotermal Üretim Sistemi...............................................................................72
Şekil 3.53 Toprak kaynaklı ısı pompası uygulamaları Uluslararası İleri Teknolojiler
Sempozyumu...................................................................................................................74
Şekil 3.54 Kuzey Kaliforniya'da Santa Rosa yakınlarındaki Gayzer, dünyanın en büyük
elektrik üreten jeotermal gelişmedir................................................................................74
Şekil 3.55 Hidrojen Enerjisinin Konut İçinde Devirdaim Şeması...................................78
Şekil 4.1 .Varyap Meridian cephe perspektifi.................................................................85
Şekil 4.2 .Varyap Meridian cephe perspektifi.................................................................86
Şekil 4.3 : Varyap Meridianda lobi.................................................................................89
Şekil 4.4 : Varyap Meridianda sosyal mekanlar, cafe, yuzme havuzu, spor
salonu...............................................................................................................................89
Şekil 4.5 : Varyap Meridianda konutların iç mekanları..................................................90
xiii
Şekil 4.6 : One Tower......................................................................................................91
Şekil 4.7 : One Tower AVM’nin iç mekan görüntüleri...................................................92
Şekil 4.8: One Tower da sosyal mekanlar, lobi, yuzme havuzu......................................93
Şekil 4.9 : One Tower da konutların iç mekanları...........................................................96
Şekil 4.10 : MBf kulesi 28 katın tip plan şeması.............................................................99
Şekil 4.11 : MBf kulesi cephe ......................................................................................100
Şekil 4.12 : MBf kulesi cephe perspektifi ve Gök avlular............................................100
Şekil 4.13 : MBf kulesi ofis katının planı ve bina kesiti...............................................101
Şekil 4.14 : MBf kulesine ait ofis katının görüntileri....................................................101
Şekil 4.15 : MBf kulesine ait iç mekan katının görüntileri...........................................102
Şekil 4.16: Idaman residans da sosyal mekanlar, lobi, yuzme havuzu..........................103
Şekil 4.17: Idaman residans tek kat dairelerin planları.................................................104
Şekil 4.18: Idaman residans tek kat dairelerin planları.................................................105
Şekil 4.19: Idaman residans dubleks dairelerin planları................................................105
Şekil 4.20: Idaman residance iç mekan göntüleri..........................................................106
.
xiv
TABLOLER DİZĞİNİ
Tablo 1 . LEED performans kriterleri ve değerleri.........................................................81
Tablo 2 . Varyap Meridian binasının künyesi.................................................................84
Tablo 3 . One Tower binasının künyesi...........................................................................91
Tablo 4 . MBF Tower binasının künyesi.........................................................................99
Tablo 5 . Idaman Residence binasının künyesi.............................................................102
Tablo 6 . Genel değerlendirme tablosu..........................................................................107
1
GİRİŞ
Teknoloji sınır tanımaz ve durdurulamaz bir şekilde ilerlemesini sürdürürken, tüketim
alışkanlıkları ihtiyacın çok ötesinde sınırları zorlarken, başta su ve enerji olmak üzere
doğal kaynaklar hızla tükenirken ve en önemlisi insanlar her geçen gün biraz daha
konfor koşulları arttırılmış yaşam alanları talep ederken hem doğa dostu tasarımlar
yapmak, hem alışılagelmiş konfor koşullarının gerisinde kalmamak ve hatta ilerisine
gitmek fazla enerji tüketimine yol açmadan kaynakları doğru bir şekilde kullanmak ve
sonunda ekolojik yatırımlar ortaya çıkarmak, onları kullanmak, kullandırmak büyük
önem taşımaktadır (Aytıs ve Polatkan, 2010).
Mimarlık disiplini teknolojik, ekonomik, siyasal, sosyal ve kültürel bağlamlarda
toplumun yaşadığı değişim süreçlerinden etkilenmektedir. Mimarlığın teknolojik
gelişmelerle olan ilişkisi pek çok değişkene bağlı ve belli akım ve gruplara
ayrıştırılamayacak kadar birbirine geçmiş bir yapıdadır. Yapım sistemlerinden taşıyıcı
malzeme niteliklerine kadar teknolojiden faydalanan yeni nesil binaların yanı sıra, farklı
alanlardaki teknolojilerin bilgisayar desteği ile geliştirilerek uygulanabildiği değişik
sistemler de kullanılmaya başlamıştır (Akyol Altun, 2007).
Mimarlıkta ekoloji kavramı, yaşadığımız çevrelerdeki enerji kullanımını en aza
indirgeyecek, su ve elektrik gibi kaynakların kullanımını kontrol edebilecek, yapının
sosyal ve ekonomik açıdan devamlılığını sağlayabilecek, insanların sağlık ve konforunu
koruyacak bazı yaklaşımlar öngörmektedir. Bu bağlamda, ‘ekolojik tasarım’
ekosistemde canlı ve cansız bütün varlıkların birlikte var olmasını sağlayan ve sağlığını
güven altına alan mimari çözümler bulmayı amaçlamaktadır (Güleryüz ve Dostoğlu,
2012).
Mimarlık ve mekan düzenlemesinde de birçok firma tarafından ekolojik ürünlere ve
doğal kaynaklara doğru bir yönelim söz konusudur. Topoğrafik özellikler kullanılarak
ilkel yapı tekniğinde inşa edilen mekânlarla doğal ısıtma ve soğutma teknikleri
geliştirilmiştir. Kaynakların azalması sebebiyle doğal malzemelere (ahşap, doğal taş, su
bazlı boyalar…) yönelme artış göstermektedir. Her tasarım çevreye duyarlı bir bakış
açısıyla ele alınmadıkça, diğer tüm gereklilikleri yerine getirilmiş bile olsa eksik kabul
2
edilmektedir. Bu en başta insani bir görev ve devamında tasarımcının görevidir.
Çevreye etkisi düşünülmeden üretim aşamasına kadar getirilmiş bir tasarım, faydasının
yanında zararlarıyla beraber tüketime sunulmuş demektir.
Bu çalışma kapsamındaki, mekanda yenilenebilir enerji kaynakları, kullanım sistemleri
ve uygulamaları, ekolojik tasarımların mekanlardaki tasarım kriterleri şu başlıklar
altında incelenecektir:
• Yenilenemeyen enerji kaynakların kullanımı sonucu ortaya çıkan çevre sorunları ve
kaynak sıkıntısının açıklanması.
• Son yıllarda gündemde olan ekoloji bilimi ve ekolojik mimarlıkta kavramı beraber
açıklanmalı, mimarların konu ile olan bağların tanımlanması.
• Enerji kavramının tanımının yapılması.
• Çevre ekoloji ve sürdürebilirlik kavramlarının tanımlanması.
• Yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanım sistemlerinin anlatılması, mimarlik ve iç
mekan tasarımıyla ilgili uygulamaların incelenmesi, sistemlerinin bina ile olan
uyumlarının ve tasarım aşamasında gereken kısıtlamaların ve koşulların, tasarım
kriterlerine olan etkilerinin analiz edilmesi.
• Çok katlı ekolojik yapıların mekanlarının tasarım kriterlerinin incelenmesi.
• Ekolojik sistemler ve tasarımlara sahip Türkiye ve dünya üzerindeki mevcut
binalardaki potansiyellerin açıklanması
Bu konulara değinildikten sonra genel değerlendirme ve sonuç bölümü bulunmaktadır.
Bu bölümde ekolojik tasarım kriterlerinden yola çıkarak oluşturulan analiz tablosunun
değerlendirilmesi yapılmaktadır.
3
BÖLÜM 1
EKOLOJİK MİMARLIK KAVRAMININ OLUŞUMU VE
TARİHSEL GELİŞİMİ
Mimarlık, teknolojik gelişimlere, yeniliklere ve sürekli gelişen yeni uygulamalara açık
olmakla birlikte, kendini içinde bulunduğu çağa uydurmaktadır. Bununla birlikte, çoğu
zaman mimari yapılar ekolojik kriterler göz önünde bulundurulmaksızın tasarlanmakta
ve uygulanmaktadır. Bu durum sonucunda en belirgin örnek, kent siluetlerinin giderek
bozulması, altyapı sorunlarının artması, yaşam allanlarına yansıyan kirlilik farklı yaşam
koşullarının oluşmasıdır. Fakat bir mimari yapı, mutlak olarak en başta içinde
bulunduğu çevre dikkate alınarak incelenmeli ve yine çevreye en uyumlu halde nasıl
uygulanabilir, bunun araştırması yapılmalıdır (Berktan, 2006).
Ekoloji kelimesi Türk Dil Kurumu tarafından “Canlıların hem kendi aralarındaki hem
de çevreleriyle olan iliskilerini tek tek veya birlikte inceleyen bilim dalı” olarak
tanımlanmaktadır. “İlk kez 1866 yılında Alman biyolog Ernest Haeckel tarafından
ortaya atılan ekoloji kavramı, canlı varlıkların ortamları ile olan ilişkilerinin incelenmesi
olarak tanımlanmaktadır” (Serin, 2011, s.21).
Ekoloji, Yunanca kökenli bir sözcük olup “oikos (yaşanılan yer)” ile “logia (bilim)”
sözcüklerinden türetilmiştir. Hayvan ya da bitkilerin çevreleri ile olan bütün iliskileri
ekolojinin nesnesini oluşturmaktadır (Keles ve Hamamcı, 2002). 1970’li yıllara kadar,
ekoloji biyolojinin bir kolu olarak flora ve faunanın1 çevreleriyle olan ilişkilerini
inceleyen bir disiplin olarak tanımlanırken, hızla artan çevre sorunlarının etkisiyle
günümüzde çok daha geniş bir alana yayılmış, çevre sorunlarının yaşam kalitesini
olumsuz etkilemesi ile insan-doğa ilişkileri de ekolojinin araştırmaları kapsamına girmiş
ve disiplinler arası bir bilim dalı haline gelmiştir (Özmehmet, 2005).
Ekolojik mimari, doğal kaynakları verimli kullanan, doğal çevreye duyarlı bir mimari
tasarım yaklaşımıdır. Sürdürülebilir mimari ve yeşil mimari kavramlarından üst ölçekte
bir mimari yaklaşım olarak kabul edilebilir. Yeşil mimari, performans doğrultulu bir
1 flora ve fauna: Flora, fauna ve mikrobiyota: biyosfer ömrü bulunan yer ise, biota (ya da bir bütün
olarak biyokütle) tüm yaşam formlarının toplamıdır (http://www.britannica.com/science/flora-and-fauna).
4
tasarım yaklaşımı ortaya koyarken, sürdürülebilir mimarlık, ekonomik ve toplumsal
boyutları içine alan doğayla barışık, daha sosyal bir bilince sahiptir. Ekolojik mimari ise
tüm bunları kapsayan ekolojik holistik (bütüncül) bir mimari düşünce yapısıdır. Hagan
(2001),ekolojik mimariyi farklı iklimsel ve fiziksel koşullara uyum sağlamak için
doğadaki sistemi araştıran ve doğadaki süreçleri taklit eden bir yaklaşım olarak
tanımlar.
Ekolojik mimarlık: Bir yapının ekosisteme en az zarar verecek şekilde tasarlanan,
yapının tasarımında, kullanımında ve yıkım aşamasında minimum enerji kullanarak
çevreye en az zarar verecek şekilde düşünülmüştür. Güneş, rüzgar ve su gibi
yenilenebilir enerji kaynaklarından maksimum derecede faydalanılması, topluma ve
kültüre uyum gösterilmesi, tarihsel süreklilik sağlanması, binada geri dönüşümlü
malzeme kullanılması ve kullanıcılara daha sağlıklı ortamlar sağlanması amaçlanmıştır
(Dullinja, 2012).
Kleiner’e (1995,s.8) göre ekolojik mimarlık, “Çevreyi ve insanı korur. Bu nedenle
çevreye saygılı mimarlık aynı zamanda insana saygılı mimarlıktır.”
Kısaovalı (2007,s.348) ekolojik mimariyi şöyle tanımlamaktadır, “Ekolojik mimari,
deneysel bir mimaridir. İnsanoğlu, çevresini fikirlerle
kurar, ideali arar ve idealizmini çevresel sorunları algılama ve bunlar üzerine
yoğunlaşma çabası içinde oluşturur. Bütüncül ve gerçekçidir.”
Berktan’a (2006,s.5) göre ekolojik mimari, “Doğal malzemeler kullanılarak, kendi
dönüşümünü tamamlayabilen enerji sistemlerinden yararlanarak, salt tüketime dayalı
üretim yerine, tüketilenden tekrar üretmek mantığını benimseyen ve bu özelliğiyle de
ekosistemin doğal prensiplerine dayanan mekan tasarlama yöntemler ve tasarımlar
bütündür”
Ayrıca binaların yapım ve kullanım aşamasında doğaya verilen zararlı çıktıların
azaltılması, yeryüzündeki ekosistemlerin olumsuz yönde etkilenmesini de
engelleyecektir. Aslında yapının kendisi de bir ekosistemdir. Yapıda tüm
ekosistemlerde olduğu gibi canlı ve cansız öğeler arasında karşılıklı etkileşim, madde ve
enerji alışverişi vardır. Yapı enerji kullanır, güneş sağladığı ısı ve ışıktan faydalanır,
yağmur sularını depolar ve işler. Bu bağlamda yerel ekosistemlerle daha iyi ilişki kurup,
5
mümkün olduğu kadar ekolojik döngüler içindeki yerini alması önemlidir (Bruck,
1983).
Mimarlık ‘çevre’ açısından ele alındığında iki ayrı dönem dikkate alınarak
incelenmiştir. Bu dönemlerden ilki; Endüstri Devrimi’nden önceki dönem olan
‘geleneksel mimarlık’, ikincisi ise; endüstürileşme döneminden günümüze ‘modern
mimarlık’, ve ‘ekolojik mimarlık’ olarak adlandırılabilmektedir (Yılmaz, 2007).
Geleneksel mimarlık doğa ile daima barışık olmuştur. Geleneksel mimaride mekanların
ısınma ve soğutma sorunları güneşin mevsimlere göre hareketi dikkate alınarak
çözülmüş; havalandırma sorunu ise rüzgar yönüne göre mekanların ve boşlukların
konumlandırılması ile sağlanmaya çalışılmıştır. Böylece, insanların ihtiyacı olan iç
mekan konforu doğal yöntemlerle çözülmüştür. Bu çözümlere yaşam biçimlerinin de
katılmasıyla, özgün yerel mimari kimliğin en güzel örnekleri oluşturulmuştur.
20.yüzyıl (modern) mimarlığı, endüstri ve teknoloji çağı ile başlamıştır. Isıtma, soğutma
ve havalandırma tesisleri, modern mimarlığı doğadan ayırmıştır. Çevre sorunlarının en
büyüklerinden bir tanesi fosil yakıtların tüketilmesidir. Arabalar ve fabrikalar çevrenin
en belirgin düşmanları olarak düşünülse de, binalar dünyada kullanılan enerjinin
yarısından fazlasını tüketmektedirler. (Modern Mimari) Endüstri çağı, kültürel
farklılıklarla oluşan yöresel, geleneksel mimariyi ortadan kaldırmıştır (Kanan, 2010).
1.1. ENDÜSTÜRİLEŞME DÖNEMİNE KADAR OLAN GELİŞMELER
Yerel mimariye bakıldığı zaman, ekolojik/sürdürülebilir tasarım ilkelerinin çok da yeni
olmadıklarını saptamak mümkündür. Yerel verilerin, özellikle de iklimsel özelliklerin
tasarımda kullanılmasıtır (Ciravoglu, 2008).
Yüzyıllar boyunca geliştirilen geleneksel bina tiplerine ait formlar, iklimle uyumlu
formların mükemmel temsilcileridir. Yapısal olarak kullanıcı gereksinimlerine, yerel
ekonomiye uyumludurlar ve bölgesel iklim koşulları göz önüne alınarak, yerel yapı
malzemeleri kullanılarak yapılmışlardır (Schittich,2003).
İnsanlara barınak olan mekanlarda doğal havalandırma, gün ışığından yararlanma, doğal
yollarla ısıtma ve soğutma gereksinimleri için, dünyanın çesitli yerlerinde, çeşitli
6
yöntemler geliştirilmistir. Örneğin yerli Amerikalıların yaşadığı Kızılderili çadırlarında
(Şekil 1.1) doğal havalandırma amacıyla; çadırın altında ve üstünde boşluklar
bırakılmıştır. Alt kottan alınan havanın üst kottan dışarı çıkması sayesinde, iç mekanda
bir hava sirkülasyonu sağlanmaktadır (indians,2015).
Şekil 1.1 Kızılderili çadırı (Bowen, 1985)
İnsanlık tarihine bakıldığında, ilk toplu yaşam örneklerinin doğa ile dikkat çekici bir
uyum yakaladığı görülebilir. Bu örneklerde doğa hem yerleşimlerin kimliğinin, hem de
toplu yaşamın fiziksel sınırlarının temel belirleyicisi olmuştur. Tasarımda yerel
değerlerin ve koşulların, özellikle iklim şartlarının kullanılması, eski çağlardan beri yapı
ile uğraşanların dikkat ettiği bir ölçüt olmuştur. Bu bağlamda, antik dönemde serin
günlerde güneş enerjisinden yararlanmayı, sıcak yaz günlerinde güneşin ısısından
sakınmayı sağlayacak konutları tasarlamayı öğrenmişlerdir. Bunun ötesinde, erken
döneme ait kanıtlar göstermektedir ki, güneş enerjisinden ve diğer iklimsel özelliklerden
yalnız tek ev ölçeğinde değil, aynı zamanda kentsel bağlamda bir grup ev tasarlanırken
de yararlanılmıştır. “Hippocrates1, örneğin, yaşama mekânlarında doğuya yönelmeyi en
sağıklı çözüm olarak önermiş, güney yönünün de kabul edilebilir olduğunu
vurgulamıştır. Vitruvius2 ise geniş caddelerin kentin havasının temizlenmesi için,
rüzgara açılmasının, dar sokaklarda ise, bir yaşam çevresi olarak kullanılabilmesi için
rüzgardan sakınılmasının önemine dikkat çekmiştir” (Oktay, 2002, s.67).
1 Hipokrat (MÖ 460, İstanköy - ö. MÖ 370, Larissa), (Yunanca: Ἱπποκράτης, Hippokrates) tıbbın babası
olarak anılan hekim.
2 Marcus Vitruvius Pollio ,tanınan Romalı yazar, mühendis ve mimar (MÖ 80-70, ö. MÖ 15 sonra).
7
Vitrivius (1990) M.Ö. 25 yılında yazdığı Mimarlık Hakkında On Kitap’da özel konut
tasarımlarının, yapıldıkları bölgeye dair iklim ve yerel koşullara dikkat edilerek
yapılmasının önemli olduğunu belirtmiştir.
M.Ö. 470–399 yıllarında yaşayan Sokrates1 güneye bakan evlerde kış güneşinin içeriye
alınabildiğini ama yazın güneşin tepemizden ve çatıların üstünden geçtiğini, böylece
gölgede kaldığını söylemiş, bu durumda kış güneşini alabilmek için güney cephesinin
yüksek, soğuk rüzgârlardan korunabilmek içinde küzey cephesinin alçak yapılmasını
önermiştir (Özkasıkçı, 2004).
Geçmişten günümüze kadar bulunduğu çevrede ayakta kalmayı başarabilmiş geleneksel
yapılar, bir yapının bulunduğu çevreyle dil birliğine sahip malzeme kullanımı ve o
bölgenin sosyal yapısı, topografik ve iklimsel koşulları düşünülerek tasarlanması
durumunda ne kadar uzun ömürlü olabileceğini göstermektedirler. Bulunduğu çevreye
göre özelleşmiş bu geleneksel yapılara Türkiye’den ve dünyanın çeşitli yerlerinden
örnekler verilebilir.
Sıcaklığın çok düşük olduğu bölgelerde, sıcaklığı yayan dış yüzey alanını azaltmak
amacıyla binalar, küçük boyutlarda, kompakt olarak yapılmaktadırlar. Rüzgarlı
bölgelerde binalar zemine doğru yaklaştırılır ya da toprağa gömülü bir şekilde inşa
edilir. Yumuşak iklim bölgelerinde ise güneşe doğru yönlenme yapılmıştır. Güneşin
olumsuz etkilerinden korunmak için ağaçlandırma yapılmış, rüzgarı engelleyici setler
oluşturulmuştur. Örneğin İsviçre’nin Ticino köyünde çatı örtüleri ve sıvanmamış
duvarları taştan yapılmış, yamaçta konumlandırılmış evler, o yörenin geleneksel yapı
tipidir (Şekil 1.2). Faroe Adası’nda bazaltik kaya üzerinde konumlandırılmış ahşap
konstrüksiyona ve bol çimli çatıya sahip evler de (Şekil 1.3) bu bölgedeki geleneksel
yapı tipidir (Schittich, 2003).
3Sokrates (Yunanca: Σωκράτης, Yunanca Telaffuzu: Sokratis; MÖ 469; Atina - MÖ 399, Atina), Antik
Yunan döneminin önemli filozoflarındandır.
8
Urfa’ya bağlı Harran yerleşmesi, Güneydoğu Anadolu’da bir höyük üzerine kurulu,
ilginç geleneksel yapı formlarıyla dikkatleri çeken bir tarihi yerleşim merkezidir (Şekil
1.6). Harran evlerinin kökeni, eski Mezopotamya uygarlıklarına dayanmaktadır.
Geçmişte konut olarak kullanılırken günümüzde bazıları hariç çoğu, ahır ve depo olarak
kullanılmaktadır. Benzer yapı formları, Suriye’nin Hama ve Humus yörelerinde, Güney
İtalya’da ve Libya’nın Fezzan ile Kufra bölgelerinde ayakta kalabilmişler. Kurak ve
sıcak iklim koşullarına uyarlanmış dik kubbeli Harran yapıları, zeminde taş ve kerpiç
karışımı duvarlar ve kemerler üstünde yükselen taş plaklardan inşa edilmiş kubbeleriyle
tanınır (Şekil 1.4). Evlerin yapımında yöreye ait doğal malzemelerin kullanılması, yapı
boyutları formunun biçimlenişi, yapı birimlerinin birbirlerini gölgelemesi ve organik
yerleşim düzeni ile Harran evleri, bugünün ve geleceğin gereksinmelerini
karşılayabilecek, yörenin doğasıyla ve topografyasıyla uyumlu ve doğanın olumsuz
etkilerinden kendini koruyabilen evlerdir. Ayrıca havalandırma, aydınlatma ve ısı
kaybını minimumda tutma gibi gereksinimleri, biçimlenişleri ile doğal yollarla
sağlamaktadır (Özdeniz, 1998).
Şekil 1.4 Dik
kubbeli
evlerden
görünümler
(Aran, 2000).
Şekil 1.2 Dağ köyü, Ticino, İsviçre
(Schittich, 2003).
Şekil 1.3 Faroe Adası, geleneksel ev tipi
(Schittich, 2003).
9
Geleneksel Diyarbakır evlerinde de avlu kullanımı ve avluda serinletici öğe olarak
havuz kullanımı yaygındır. Evlerin bütün bölümleri avlu ile bağlantılıdır. Ev halkı, bu
sayede kendi mahremiyetlerini koruyarak yaz kış evlerinde yaşamaktadır. Bu tarz
yerleşme, yaz aylarındaki aşırı sıcaklıklar için iyi bir çözüm oluşturmaktadır (Şekil 1.5).
Şekil 1.5 Geleneksel Diyarbakır evlerinde avluda yer
alan havuzdan bir görünüm (Kenthaber, 2015)
Yerel mimarinin ekolojiye uygunluğunun sebebi, hem yerleşim ve çevrenin evrensel
ilişkilerini, hem de insanın zaman-mekan deneyimiyle ortaya çıkan ‘doğal’ tasarım
sürecinde basit ama anlamlı sistematik ilişkiler kurması olarak açıklanabilir. (Özkasıkçı,
2004).
1.2. ENDÜSTÜRİLEŞME DÖNEMİNEDEN GÜNÜMÜZE KADAR OLAN
GELİŞMELER
Sanayi devrimiyle başlayan teknolojik gelişmeler, nüfusun, kentleşmenin ve
yapılaşmanın da hızlı ve düzensiz bir şekilde artmasına, bunlarla beraber doğal
kaynakların hızla tükenmeye başlaması ekoloji kavramını dünya çapında önemli bir
günden maddeesi haline getirmiştir.
Endüstri Devrimi ile birlikte yaşanan hızlı dönüşüm süreci ve II. Dünya Savaşı sonrası
izlenilen hızlı kalkınma politikasına bağlı olarak yaşanan nüfus artışı mimari gelişimi
olumsuz yönde etkilemiştir. Geleneksel bina tasarımı yerini “modern” bina tasarımı
almış ve geleneksel bina tasarımında doğa, çevre ve iklim koşuları uyumu anlayışı
yerine doğa üzerinde baskın bir üstünlük kurma çabasına dönüşmüştür. Bu yapıların
yapımı ve kullanımında çok fazla enerji israfından dolayı ekosisteme çok fazla zarar
verilmiştir. Fakat doğal kaynakların hızla tükenmeye başlaması ve ekosistemler
üzerinde yapılan tahribat sonucu doğal dengelerin bozulması, insanoğlunun mimari
10
anlayışının yeniden sorgulamasını ve bunun sonucu olarak ekolojik kavramının
doğmasını sağlamıştır. Ekolojik bilincin gelişimiyle birlikte uluslararası ölçekte de
çabalar artmıştır ve ‘ekolojik’ kavramı önem kazanmıştır. Kimi araştırmalara göre en
ekolojik bina inşa edilmemiş bir yapıdır. Fakat insanoğlunun doğal bir ihtiyacı olan
barınma, bu kavramı imkânsız kılmaktadır. Bu nedenle ekolojik tasarım anlayışında
yapılacak olan binaların, ekosisteme en az zarar verecek şekilde tasarlanması
amaçlanmaktadır (Dullinja, 2012).
70’lerdeki enerji bunalımı ve bunu takip eden yıllar, tasarruf ihtiyacını ilk defa gündeme
getirmiş, petrol stoklarının azalması ve fiyatlarının çarpıcı bir şekilde yükselmesiyle
enerji korunumu ekonomik ve ekolojik bir gereklilik olarak belirmeye başlamıştır
(Brandt, 1992). Kriz ile birlikte, enerji açısından dışa bağımlı Avrupa ülkelerinde
enerjiyi korumaya yönelik bir ihtiyaç ön plana çıkmıştır. Daha az enerji tüketimine
yönelik girişimlerin başlatılmasıyla yasalarla yeni düzenlemelere gidilmiş, bina form ve
biçimlenişinde enerji tüketimine ilişkin kriterler önem kazanmıştır (Utkutuğ, 2000).
90’lı yıllarda organik mimarlık için çaba gösteren ve bu çabayı yapılarına yansıtan
mimarlar da olmuştur. Louis Henry Sullivan, modern çağın insanının ihtiyaçlarına
cevap verebilen, zamanı, yeri ve fonksiyonu yansıtan tasarımlar yapan, 1871 büyük
Chicago yangınından sonraki yeniden yapılanma döneminin bir mimarıdır. Binalarını
teknoloji ve bilimle birlikte, doğanın uyum kuralları içerisinde tasarlamıştır. “Form
fonksiyonu takip eder” sözünü ilk kez söyleyerek Wright’ın tasarımlarına ilham kaynağı
olmuştur (Özkanlar, 2008). Doğayı içine alma ya da doğaya yakın ilişkili durma
arayışlarını, 1920’lerde Le Corbusier’in “Düşey Bahçeli Site” adı verilen Marsilya
konutları (Şekil 1.6), “L’Esprit Nouveau (Yeni Ruh Pavyonu)” (Sekil 1.7), F.Lloyd
Wright’ın “Şelale Evi” (Şekil 1.8) gibi örneklerinde görmek mümkündür (Kebapçı ve
Yasa, 2005).
Şekil 1.6 Marsilya Konutları (düşey
bahçeli site), Marsilya. (Kebapçı ve Yasa,
2005).
11
Şekil 1.7 L’Esprit Nouveau (Yeni Ruh
Pavyonu), Paris. (Kebapçı ve Yasa, 2005).
Şekil 1.8 Şelale Evi, Pensilvanya, ABD
(Arkitera, 2015).
Fuller’in (1895-1983) yeşil bina devrimi için Amerika’da yaptığı calışmalar vardır.
1927 yılında tasarladığı Dymaxion House (Sekil 1.9)adlı yapısı ise enerji etkin, ısıtma
ve havalandırmasını doğal yollarla sağlayan, kendi enerjisini kendi üreten, depreme
dayanıklı yapı malzemelerinin kullanıldığı bir yapı olarak tasarlanmıştır (Efimeras,
2015).
Şekil 1.9. Dymaxion house (Efimeras,
2015).
1940’ların sonunda Buckminister Fuller eko tasarım için verimli olabilecek fikirler
içeren bir kübbe örneği olan 1967 Expo fuarındaki A.B.D. pavyonunu çevreye duyarlı
ilk yapılardan biri olarak tasarlamıştır (Wilkinson,1996). Ayrıca Fuller’in kubbeleri,
güneş panelleri gibi alternatif enerji kaynaklarından yararlanan sistemler kullanarak
enerji harcamalarında tasarruf sağlayabilmektedir (Şekil 1.10) (wikipedia, 2015).
12
Şekil 1.10. A.B.D Pavyonu,
Montreal(Arkitera, 2015).
1960’lı yıllarda Norveçli mimar Sverre Fehn’in Venedik Bienali için yapmış olduğu
pavyon ise en az Le Corbusier’in çalısması kadar radikal ve ilerici bir örnek olarak göze
çarpmaktadır. Bahsedilen örneklerdeki ortak nokta, insanın doğayla olan uyumlu
ilişkisinin ön planda tutulması ve sağlam temellere dayandırılmış, keyfiyetten uzak
tasarım anlayışıdır (Şekil 1.11).
Şekil 1.11 Venedik Bienali, Norveç
Pavyonu, Venedik (Kebapçı ve Yasa,
2005).
Bu olumlu örneklere karşın, henüz doğal kaynakların riskli tüketiminin başlamadığı bu
dönemde, şaşırtıcı bir şekilde ileriyi gören bu örneklerin pek de destek görmemesine
rağmen, mimaride doğaya yakın durma çabası görülürken, doğal enerjinin etkin
kullanımının öncelikli hedefler arasında olmadığı görülmektedir .
20. yüzyılda çevre sorunlarına karşılık bir çözüm yolu olarak Ekolojik Mimarlık ortaya
çıkmıştır. Aktuna’ya (2007,s.1) göre ; “ekolojik mimarlık, mevcut arazi verileri,
iklimsel veriler ve doğal çevre göz önünde bulundurularak bir mimari yapının
yerleşiminde, tasarımında ve malzeme seçiminde yapının enerji ihtiyacını en aza
indirgemeyi amaçlamaktadır”.
13
Ekolojik mimarinin gelişimini etkileyen bir diğer önemli olay 1973 petrol krizidir. Bu
kriz, 20. yüzyılda yapılarda enerji etkin anlamda ekolojik dönüşüme sebep olan en
önemli ekonomik-siyasal krizdir. Bu krizle yenilenebilir enerjilerin kullanımı gündeme
gelmiş ve çalışmalar artmıştır. Özellikle ABD‘de yüzlerce güneş evi yapılmış,
Kaliforniya’da enerji üretim amaçlı solar tarlalar kurulmuştur. 1979’da ABD başkanı
Jimmy Carter döneminde Beyaz Saray’ın çatısına su ısıtma amaçlı solar paneller
konulması mimaride enerji etkinliğinin vurgulanması bakımından 20. yüzyıldaki en
önemli sembolik anlam taşıyan resmi girişim olmuştur (Şekil 1.12).
Şekil 1.12 : Jimmy Carter ve Beyaz Saray çatısındaki solar paneller (Mediamatters,
2015)
Earnst Friedrich Schumacher’in 1974 yılında yayınlanan ‘’Small Is Beautiful’’ (Küçük
Güzeldir) adlı kitabı petrol krizi sonrası hızlanan globalleşme hareketinde batının
tüketimci ve sömürücü ekonomik yaklaşımını eleştirmiş ve kendi kendine yetebilirliğin
temel alınmasını ileri sürmüştür. Bu durumo dönemde mimarinin ekolojik
uygulamalarının ana felsefesini oluşturmuştur. 1980’li yıllarda ekolojik yapı üzerine bir
çok araştırma ekibi kurulup çeşitli deneyler yapılmıştır. Toronto Ekoloji Evi ve Arizona
Çölündeki Biyosfer II (Şekil 1.13) bunlardan en önemlileridir. (Beyaztaş, 2012)
Şekil 1.13 : Biyosfer II Binası
(Thespacereview, 2015).
14
Doksanlı yıllara gelindiğinde; Soğuk Savaş’ın sona ermesi ve sonrasında oluşan tek
kutuplu kapitalist dünyada enerji tüketmi büyük bir hızla artmıştır. Enerji ve kaynak
tüketiminin hızlı artışı ekonomiyi sarsmaya başlamış ve buna parallel olarak aynı
tüketim alışkanlıkları ekolojiyi de hissedilir derecede etkilemeye başlamıştır. Enerji ve
kaynakların önemli bir kesiminin yapılarda tüketildiği düşünelecek olursa bu durum
mimaride ekolojik yaklaşımı bir zorunluluk haline getirmiştir. Daha önceleri bir lüks
olarak görülen mimaride ekolojik olma fikri artık ekonominin de bir uzantısı haline
gelmiştir (Akova, 2008).
Günümüzde kapsam ve anlam bakımından daha geniş çerçeveden bakılan ekolojik
tasarım yaklaşımlarının birçok tasarımcı tarafından farklı yorumlandığını ve farklı
unsurları ön plana çıkaran tasarımlar ortaya koy duğunu görebiliriz. Geleneksel
tekniklerden yararlanma, yerel malzeme kullanımını öne çıkaran Hassan Fathy, iklimsel
koşulların tasarım dilini oluşturan Raj Rewal, geri dönüştürülebilir malzeme kullanımını
ile hızlı ve etkin çözümler sunan Shigeru Ban, ekolojik tasarım ilkelerini sosyal açıdan
duyarlılığın bir parçası olarak gören Joe Noero, tasarıma enerji verimliliği ve uygun
teknoloji kullanımı ile bakan Norman Foster ve Behnish, yöresel tasarım ilkelerine
kulak veren Renzo Piano, ekoloji ve felsefeyi tasarımlarında buluşturmaya özen
gösteren Kurukowa ve ekolojik tasarımın babası adını kendine maleden Kean Yeang
vb. tasarımcılar ekolojik açıdan farklı tasarım örnekleri ile karşımıza çıkarlar.
Verilen örneklerden de anlaşılacağı gibi, sanayi devrimi öncesi uygulanan geleneksel
yapım teknikleri, 20. yüzyılda çevre sorunlarının artmasıyla, tekrar araştırılmaya
başlamıştır. Günümüz koşullarına göre bu tekniklerin daha da geliştirilerek mimaride
denendiği örneklerin sayısı artmaktadır. 20. yüzyıl’ın ikinci yarısında yapılan
projelerde, doğayla uyumlu yapı tasarımı çerçevesinde; yapıda yerel malzemelerin
kulllanımı, mevcut araziye ve iklime uyumlu tasarım gibi prensiplerin ötesine gidilmiş,
yapıyı doğanın bir parçası olarak tasarlama anlayışı da geliştirilmiştir. Doğayla uyum
içerisinde, hem doğayı koruyan hem de doğanın olumsuz koşullarından kendini
koruyabilen yapılar tasarlama fikri doğrultusunda yapılar inşa edilmektedir.(Güvenç,
2008).
Doğayla barışık olma amacıyla tasarlanan ve uygulanan yapıların, uzun vadede
kullanıcıya ve doğaya sağladığı faydaların, tasarımcılar ve kullanıcılar vasıtasıyla
15
uygulanmış örnekler üzerinden gözlemlenmesi sonucunda yaygınlaşması
beklenmektedir.
İç Mimarlık Disiplinlerinin Zaman İçinde Etkileşimi ve Gelişmesi
Aşırı enerji kullanımından kaynaklanan çevre sorunlarının önüne geçmek ve enerjiyi
etkin bir biçimde kullanabilmek amacıyla, iç mimarlık dalı açısından gerekli tasarım
kararlarının alınması önemlidir. Bu kararların alınabilmesi için aşağıdaki konulara
dikkat edilmesi gerekmektedir.
Mekân organizasyonun çevresel verilere uygun yapılması: Mekânın yapı içerisindeki
konumu, mekânlar arası fonksiyon ilişkilerinin yanında iklimsel konforu ve enerji
tasarrufunu etkileyen önemli değişkenlerdendir. Bu bağlamda ortak fonksiyon ve konfor
koşullarına sahip mekânların birlikte, sıcak ya da soğuk mekânların tampon bölge
oluşturacak ve yapı içindeki hava hareketini engellemeyecek şekilde konumlandırılması
öngörülmektedir. Mekânların bu ilişkisi oluşturulurken, yapının yön durumundan
referans alınmalı, ısı ve aydınlık ihtiyacı yüksek olan birimler güney yönüne, az
aydınlık ve ısı ihtiyacı olan depo, kiler ve ıslak hacimler gibi birimler kuzey yönüne
yerleştirilmelidir. Böylelikle, maksimum düzeyde doğal aydınlatma, ısıtma ve
havalandırma sağlanacak ve yapay sistemlere bağlı enerji tüketimi azaltılacaktır.
(Edwards, 1999 ve Jones, 2008).
Mekânlarda tasarlanan avlu, iç bahçe ve galeri gibi öğeler yapıya görsel zenginlik
katmanın yanında mekânlar arasında doğal havalandırma ve aydınlanmaya imkân
tanırlar. Hava hareketini engellemek için mekanlar arasında mümkün olduğunca az
bölücü duvar kullanılması ve düşey sirkülasyon elemanlarının yapının merkezine
konumlandırılarak havalandırma kanalı görevi görmesi sağlanabilir. Böylesi bir
anlayışla kurgulanan mekân organizasyonu, enerji tüketiminin azalmasının yanında iç
mekân çevre kalitesinin artırılmasını sağlayacaktır. İç mekân çevre kalitesini etkileyen
etmenler toksik malzeme miktarının yanında doğal aydınlatma ve havalandırmadır.
Doğru bir mekân organizasyonu ile yeterli doğal aydınlık ve havalandırma düzeyinin
sağlanması, iç hava kalitesi değerine katkıda bulunarak, kullanıcı konfor koşullarını ve
verimliliğini artırmaktadır (Jones, 2008).
16
20. Yüzyıldan Günümüze Ekolojik Tasarım İlkererine Yaklaşım
1.ve 2. Dünya Savaşı sonrası’ndan itibaren bilim, teknoloji, otomasyon ve bilgisayar
teknolojileri büyük bir hızla gelişmiştir. Her keşif ve ürünle yeni iş alanları açılmış,
ekonomi büyük bir hızla büyümüştür. Doğayı sınırsız bir kaynak olarak gören tüketici
ekonomisi, toplumu ve pazar odaklı küreselleşme, kaynakların kontrolünü ele geçirmiş,
tüketiciliği üst düzeyde teşvik etmiş ve üretimi de katlanarak arttırmıştır. Kontrolsüz
endüstürileşme ve fosil yakıt kullanımının giderek yükselmesi, yerküre ve atmosferde
bulunan atık, kirlilik ve sera gazı oranını büyük ölçüde arttırmış, bu yoğun baskılar ise
biyo-iklimsel döngüler ve ekosistemi bozma noktasına getirmiştir. İklim değişikliği,
çevre kirliliği, doğal kaynakların hızla tükenmesi gibi pek çok tehlike ile başbaşa kalan
alarm durumundaki dünya için çevre bilincinin global anlamda yerleşmesi ve her
bireyin, her kuruluşun, her devletin üzerine düşen sorumluluğun gereklerini yerine
getirmesi yaşamsal önem taşımaktadır (Aytıs ve Polatkan, 2010).
Çevrenin doğaya zarar vermemesi ve ekosisteme katkıda bulunabilmesi için “Ekolojik
Tasarım”, 21. yüzyılın her geçen gün gelişen ve büyüyen ekonomik/fiziksel verimliliğin
devam ettirilmesi anlamına gelmekte; bütünün sürdürülebilir olabilmesi için bütünü
oluşturan parçaların da sürdürülebilir olması gerekmektedir. Binaların, insan
aktivitelerinde kullanılan enerjinin %50’sinden sorumlu olduğu göz önünde
bulundurulduğunda mimaride ekolojik çözümlere yönelmenin ne denli önemli olduğu
anlaşılmaktadır (Aytıs ve Polatkan, 2010).
Yapılarda kullanılan malzemenin yakın çevrede bulunup bulunmadığı , üretim-inşa
alanı arasında harcanacak enerjiden tasarruf etmek adına oldukça önemlidir .Örneğin,
geleneksel yapım teknikleri ve yerel malzemelerin kullanıldığı, tamamen içinde
bulundukları çevrenin bir ürünü oldukları için doğal ve kendiliğinden olan
sürdürülebilir yapılardır (Şekil 1.16).
Şekil 1.14. Vernaküler yapılardan bir
örnek(Aytıs ve Polatkan, 2010).
17
Ekolojik malzemeler, çoğunlukla yeniden kullanılabilir, yenilenebilir, veya geri
dönüştürülebilir/dönüştürülmüş malzemelerden oluşmaktadır. Bu nitelikte malzemelere
örnek olarak koyun yünü, kağıt paneller, sıkıştırılmış toprak, kerpiç, pişmiş toprak, kil,
keten, ahşap, fiber, kumtaşı, molozlar, yeniden kullanılabilir tuğla, kesme taşlar,
volkanik sünger taşı ve vs... gösterilebilir. Bambu, çabuk büyüyen çevre dostu bir
malzeme olsa da Türkiye’de yetişmemekte, bu durumda sadece yetiştiği çevre açısından
ekolojik olma niteliği taşımaktadır. O halde, yapıların bulunduğu coğrafi konuma göre
ekolojik anlamları ve her ortam için uygun ekolojik malzeme kullanımı da farklılık
göstermektedir .Son yıllarda ürün veya hizmetlerin çevresel etkilerini değerlendirmek
için çeşitli yöntemler geliştirilmiştir. Örneğin Yaşam Döngüsü Değerlendirmesi (YDD),
hammaddenin çıkarılma, işlenme, paketlenme, taşınma, inşa, kullanım, gerektiğinde
bakım ve onarım, ömrünü tamamladığında atılma, geri dönüştürülme ve yeniden
kullanıma hazır hale getirilme süreçleri üzerinden yapılmakta; bu sayede malzemelerin
yaşam döngülerindeki çevresel performans ve potansiyel etkiler belirlenmeye
çalışılmaktadır (Aytıs ve Polatkan, 2010).
Mimarlık ve teknoloji arasındaki ilişki yapı malzemelerinin ekolojik açıdan
dönüşmesinin de önünü açmıştır. Malzeme, salt taşıyıcı bir öğe olmaktan çıkmış ve
yapıya, hem görünüşü hem de tasarımcının ifade yeteneği ile yapıya estetik bir değer
katan yapı bileşeni haline gelmiştir. “Yarı şeffaf beton, eklemsiz bina, ihtiyaca göre
konumunu değiştirebilen, kendi kendini tamir edebilen binalar, güneşin durumuna göre
uzayıp kısalan güneşlikler gibi fikirler olabilir” (Renzo Piano, 1998).
Ekolojik kaygılar sebebiyle, günümüzde doğal malzemeye yönelik yoğun bir eğilim
mevcuttur. Geleneksel malzemelerin, teknolojik gelişmelerden faydalanarak farklı
uygulama alanları araştırılmakta ve yapıları da geliştirilmektedir. Örnek olarak
Kalforniya, Napa Vadisi’nde ,Herzog&de Meuron firması tarafından tasarlanan
Dominus şarabı için kurulan şaraphanedeki taş kullanımı verilebilir (Şekil 1.17). “Yerel
bazalt taşlarının istenirse tamamen geçirimsiz istenirse de gün ışığını sızdıracak şekilde
yerleştirilebildiği sepet benzeri çelik strüktür yapıyı ısı farklılıklarından da
korumaktadır” (Anon, 2000, s.114).
18
Şekil 1.15. Dominus şaraphanesi (Openhousebcn, 2015)
İnşaat atıklarından ayrıştırılan betonun ağırlığı azaltılarak üretilen ‘hafif beton’; içine
organik fiberler konularak daha dayanıklı ve pürüzsüz ve hafif bir malzeme olarak
üretilmektedir (Yılmaz, 2006). Kurzweil’in (1999) aktardığına göre “Çeşitli ebatlarda
bloklar şeklinde üretilebilen ve ısı yalıtımı da uygulanabilen duvarlar 20m’ye kadar
ışığın oranında hiç bir azalmaya neden olmadan ışığı geçirebilmekte, basınç dayanımı
betona eşdeğer olduğundan taşıyıcı olarak da kullanılabilmektedir” (Kurzweil,1999)
(Şekil 1.19).
Şekil 1.16. Litra Con (Litracon, 2015)
Bahsedilen malzemelerin yanısıra farklı tasarım uygulamalarına imkan veren ve henüz
kısıtlı alanda kullanılan akıllı malzemeler ve ekolojik tasarıma yardımcı olan ve enerji
tasarrufunda etkisi olan doğru tasarım yöntemleri geliştirilmektedir.
19
BÖLÜM 2
ÇOK KATLI KONUT YAPILARIN TARİHSEL GELİŞİMİ VE
EKOLOJİK TASARIM İLKELERİ
2.1. ÇOK KATLI KONUT YAPILARIN TARİHSEL GELİŞİMİ
Yaşadığımız çevre sürekli değişim içindedir. Kentlerde imara uygun alanların sınırlı
olması buna karşılık sürekli artan dünya nüfusu nedeniyle yatayda büyüme şansı
bulamayan kentlerin; düşeyde gelişmesi kaçınılmaz bir sonuçtur. Bu bağlamda, çok
katlı binaların inşa edilmesi bir gereksinim olarak ortaya çıkmaktadır. Ancak, yüksek
binalar her zaman için aşırı enerji tüketicisi olmuştur. Bu aşırı enerji tüketimi sonrasında
ortaya çıkan sorunlar nedeniyle yüksek binaların tasarım ilkeleri sorgulanmış, 90’lı
yıllar ile birlikte, çok katlı yüksek binaların, ekolojik tasarım ilkeleriyle tasarlanması ve
inşa edilmesi eğilimi görülmeye başlanmıştır. Ancak günümüzde çokça talep gören ve
geniş uygulama alanı bulan yeni yüksek binaların tasarımlarında daha yoğun bir şekilde
‘‘ekolojik’’ kaygısı hissedilmektedir (Güleryüz ve Dostoğlu, 2012).
İlk sürdürülebilir gökdelen olarak Frank Lloyd Wright’ın tasarladığı, 1956 yılında
Oklahoma’da inşa edilen ‘Price Tower’ binası örnek gösterilebilir (Şekil 2.1). Bu
binanın ‘sürdürülebilir’ nitelikte olmasını şu özellikleriyle açıklayabiliriz: (Güleryüz ve
Dostoğlu, 2012);
a) Binada, dönemin modernist ideali olan cam cephe reddedilmiş ve noktasal pencereler ile
daha saydam bir cephe oluşturulmuş, bu sayede iklimin aşırı sıcaklarına karşı yalıtım
sağlanmıştır.
b) Yapı cephesinde konumlandırılan yatay ve dikey ışık rafları, güneş ısısı ve ışığının
binaya etkisi kontrol altına alınabilmektedir.
c) Bina programı, kompakt ve karma kullanımı desteklemektedir; binada büro ve
konut alanlarının aynı kulede yer alması, binanın sosyal sürdürülebilirliğini
arttırmaktadır.
20
Şekil 2.1-Price Tower/Oklahoma (Archdaily, 2015)
Yüksek Yapı Kavramına İlişkin Tanımlar
İnsanoğlu varolduğu günden bu yana, yükselme özlemi içerisinde olmuştur. Bunu
önceleri barınma yerlerini yüksek yerlerden seçerek, sonraları ise kendileri için kutsal
olan mekanları yüksek yerlere inşaa ederek göstermiştir. İnsanoğlu için yüksek olan
şeyler her zaman destansıdır ve ayrıcalıklı bir yeri vardır. Günümüzde ise, dünyanın
çeşitli yerlerinde yüksek yapılar artık ihtiyaçları karşılamak ve imaj oluşturmak için
yapılmaktadır. Yerine ve zamanına göre yükselme isteğinin farklı anlamlar taşıdığı
görülmektedir (Turan, 2003).
Sınırları ülkeler arası farklılık gösterse de, belli bir yüksekliği aşan yapılar için, yüksek
yapı, çok katlı bina, gökdelen ya da kule bina gibi tanımlar kullanılmaktadır. Son
21
katının tavan kotu 30 metreyi aşan ve ya toplam kat sayısı bodrum kat ile birlikte 13’ten
fazla olan yapılar yüksek yapı kategorisine girmektdir.
1996 yılında A.B.D.’de kurulmuş olan Yüksek Binalar ve Kentsel Yerleşimler
Konseyi’ne göre (Council on Tall Buildings and Urban Habitat - CTBUH), yüksek yapı
kavramının mutlak bir tanımlaması olmayıp, yüksekliğin aşağıdaki kriterlere göre
ölçülüp tanımlanabileceği öne sürülmektedir (Taştan, 2012):
a. Çevre dokusuna göre yükseklik: Yükseklik tanımı, yapının bulunduğu çevre
dokusuyla yakından ilişkili niteliksel bir değerdir (Şekil 2.2). Örneğin 14 katlı bir yapı
Chicago ve New York’un şehir dokusu içinde yüksek olarak tanımlanmazken, aynı yapı
Avrupa şehirlerindeki tarihi bir doku içinde ya da kırsal bir yerleşimde yüksek olarak
tanımlanmaktadır.
b. Oran: Yükseklik aynı zamanda oransal bir kavramdır. Dünyanın çeşitli yerlerinde
çok yüksek sayılamayacak, ancak çok narin görünümlü binalar bulunmaktadır (Şekil
2.3). Bunun yanı sıra yüksek olup, taban alanının büyük olmasından dolayı yüksek
olarak tanımlanamayacak binalar da vardır. Dolayısıyla yükseklik kavramı yapının
narinliği ile de ilişkilidir.
c. Yüksek bina teknolojileri: Yüksek bir yapı ileri düzeyde düşey ulaşım teknolojileri,
yatay rijitleştirme sistemleri ve strüktürel çaprazlamalar, hızlı yapım yöntemleri gibi
teknolojilerden yararlandığı durumlarda yüksek bina olarak tanımlanmalıdır (Şekil 2.4).
Şekil 2.2 Yüksek yapı
tanımlamasında çevre dokusu
önemli bir kriterdir (Ctbuh, 2015)
Şekil 2.3 Yüksek yapı
tanımlamasında yapının narinlik
oranı önemli bir kriterdir (Ctbuh,
2015)
Şekil 2.4 Yüksek yapı
tanımlamasında yapıda kullanılan
ileri teknolojiler önem
kazanmaktadır (Ctbuh, 2015)
22
Amerika Birleşik Devletleri’nde 1870’lerde yapı malzemeleri, taşıyıcı sistemler ve
düşey sirkülasyon sistemleri (asansör) teknolojilerinin ilerlemesiyle birlikte, şehirlerde
gelişen iş hacminden doğan ihtiyacı karşılamak maksadıyla 10 katı geçen büro binaları
yapılmıştır. Bu binalar ‘skyscraper’ (gökkazıyan) olarak adlandırılmıştır. Bu tabir,
Avrupa dillerinde de benzer karşılıklar bulmuştur. Fransızca’da ‘gratte-ciel’
(gökkaşıyan), Almanca’da ‘Hochhaus’ (yüksek yapı) veya ‘Wolkenkratzer’
(bulutkaşıyan) gibi tabirler kullanılmıştır.İngilizce’ de ise yüksek yapılarlarla ilgili
‘skyscraper’ sözcüğünden ayrı olarak başka tabirler de kullanılmıştır. High Rise
Building: ‘High’ kelimesinin Türkçe karşılığı ‘yüksek’tir. ‘Rise’ ise; ‘doğuş, yükseliş,
artış’ anlamlarına gelir. ‘Building’ de ‘yapı, bina’ demek olduğuna göre, ‘High Rise
Building’ çevreye göre yükselen binalar için kullanılır. Tall Building: ‘Tall’ kelimesinin
Türkçe karşılığı ‘uzun, yüksek’ tir. ‘Tall Building’ tabiri de taban boyutlarına oranla
yüksekliği fazla olan yapılar için kullanılır (Arslanoğlu, 2006).
Türkiye’ de yüksek yapıların ortaya çıkışı 19. yüzyıl sonunda olmasına rağmen,
yaygınlaşması ikinci Dünya Savaşı sonrasını bulmuştur. 1950’li yıllardan sonra 20 katı
bulan binalar yapılmıştır (Bayır, 1988).
Yüksek yapılar ilk olarak 1880-1900 dönemde Amerika Birleşik Devletleri’nde
yükselmeye başlamıştır. 1871 yılında Chicago merkezindeki büyük yangın sonrasında
kent merkezindeki arsa fiyatlarının artması; yeni yapı teknolojisi ve de yapım
tekniklerini geliştirme yollarının aranmasına neden olmuştur. “Bu bağlamda William Le
Baron Jenney, Louis Sullivan, Dankmar Adler, Daniel H. Burnham ve Martin Roche’un
öncülüğünde “Chicago Okulu” adıyla yeni bir ekol doğmuş ve çelik iskelet sistem
geliştirilerek ilk yüksek yapılar yapılmıştır”(Begeç, 2008, s. 11). 1885 yılında
Chicago’da William Le Baron Jenney tarafından yapılan “Home Insurance Building”,
“Yüksek Binalar ve Kentsel Yerleşimler Konseyi (CTBUH)” tarafından dünyanın ilk
yüksek binası olarak kabul edilmiş, tescillenmiştir. Çelik çerçeve strüktürünün verdiği
avantaj ile cephede elde edilen boşluklar pencere olarak tasarlanmıştır (Şekil 2.5)
(Begeç, 2008).
1885 yılında Burnham&Root’un Chicago’da yaptığı ‘Reliance Binası’da tarihteki ilk
gökdelenler arasındadır. 60 m. yüksekliğinde ve 15 katlı olan binanın taşıyıcı sistemi
çelik çerçeveden yapılmıştır. (Sev, 2001).
23
1880-1900 yılları arasında yapılan çerçeve sistemli yüksek yapılar, yüksek yapı
gelişiminin ilk devresi ve Chicago Okulu Dönemi yapıları olarak adlandırılır. Çünkü
asansörün icadı ve kullanılmaya başlanması bu dönemde olmuştur. Bu dönemde
Chicago görülmemiş bir hızla yeniden inşa edilmiştir. Bu dönemdeki yüksek yapıların
kütle biçimlenme özellikleri; 19. yüzyılda dünya mimarlığında hakim olan geçmiş
üslupların görsel olarak yeniden canlandırılması anlayışı biçimindedir. Ayrıca özellikle
oran ve strüktürel kütle biçimi, anlatım aracı olarak kullanılmıştır (Korkmaz, Aslı ve
Zeliha, 2010). Teknolojik gelişmeler açısından, çelik çerçeve elemanlarının yangından
korunma amacıyla tuğla gibi malzemelerle giydirilmeye başlanması bu döneme rastlar
(Sev, 2001).
I. Dünya Savaşı öncesinde yapılan yüksek binalardan en önemlisi 60 kat sınırına ulaşan
‘Woolworth Binası’dır (Şekil 2.6). Cephesi Gotik motiflerle süslenmiş ve terracotta
malzemesiyle kaplanmıştır. 241 metre yüksekliğindeki binanın mimarı Cass Gilbert’dir.
Katedral tarzı karma kullanım binalarının ilk örneği olan, kule formuyla gelecek
dönemlere ışık tutan ve ticari bir katedral olarak nitelendirilen yapı çelik kolon ve
kirişlerle taşınmıştır. Bu savaş sırasında yüksek binaların yapımı bir durgunluk
dönemine girmişse de, savaştan sonra daha büyük bir hızla devam etmiştir (Taştan,
2012) .
Şekil 2.5. Home Insurance Building
(Chicagoarchitecture, 2015)
24
1930-1950 arası dönemde çelik yapı sistemlerindeki gelişmeler devam etmiş çekirdekli,
çerçeve tüp sistemler kullanılmıştır. Cephede ise daha hafif malzemelerin strüktürü
oluşturduğu görülür (Taştan, 2012).
Bu yıllarda II. Dünya Savaşı’nın tetiklediği bir ekonomik krizin neticesinde dönem
yapılarının genelinde ekonomiklik ve mühendislik kriterleri etkili olmaya başlamıştır.
Teknolojinin ilerlemesi sürerken aranan çözüm yolları neticesinde yapay aydınlatma ve
havalandırma sistemleri geliştirilmiş ve bu sayede yüksek yapıların daha etkin kullanımı
bu dönemlerde gerçekleştirilmiştir (Diamonstein ve Barbaralee 1988).
İkinci Dünya Savaşı sonrası 1940’lı yılların sonunda ve 1950’lerin başında ortaya çıkan
ve mimaride karşılaşılan “Az çoktur (less is more)” akımının izlerine yüksek yapılarda
da rastlanır. Bu dönemde binalarda fonksiyonellik ve rasyonellik ön planda tutulmuş,
süsleme ve motiflerden arınmış, malzeme ve strüktürünü doğrudan ifade eden yalın
tasarımlarla yapı teknolojik ve monolitik kutular olarak karakterize edilmiştir. Yüksek
yapılarda uygulanan taban, gövde, başlık şeklindeki biçimlenme özelliği terk edilmiş,
yerine zeminden çatıya kadar aynı geometrik biçimde tasarlanmış cam ve çelikten
oluşan saf biçimler ve tablalı-podyumlu prizma biçimleri kullanılmaya başlanmıştır.
1952’de tamamlanan ‘Lake Shore Drive Apartmanları’ giydirme cam kaplamalarıyla
dönemin önemli yapılarındandır (Şekil 2.7). 24 kattan oluşan bu bina kolon yerleşimleri
ve kiriş yükseklikleriyle, rijit düğüm noktalı, iç çekirdek bağlantılarıyla rijitliği
artırılmış modern çerçeve örneğinin başlangıcı niteliğindedir ve çerçeve açıklıkları,
cephe oranları ve detayları açısından yüksek bina tasarımına yeni bir anlayış sunmuştur
(Özgen ve Aydan, 1989).
Şekil 2.6. Woolworth Building
(Thewoolworthtower, 2015)
25
20. yüzyıl’ın ikinci yarısında betonarmenin kendine özgü niteliklerinin araştırılıp ortaya
konması ile betonarme çok katlı binaların gelişimi de hızlanmış, işlev ve estetiğe ağırlık
veren çözümler ön plana çıkmıştır. Buna en güzel örneklerden biri Chicago’da, 1963’te
Bertrand Goldberg’in tasarlamış olduğu ‘Marina City Kuleleri’dir (Şekil 2.8). Silindirik
bir geometrik forma sahip bu 60 katlı ikiz kuleler betonarmenin monolitik karakterini
açıkça sergilemektedir (Özgen ve Aydan, 1989).
1961’de yapımı tamamlanan 43 katlı, 122 m. yüksekliğindeki ‘DeWitt Chestnut
Apartman Binası’ (Şekil 2.9), 1968’de yapılan ‘Lake Point Tower’ (Şekil 2.10) değişik
geometrik formları ve cephe tasarımları ile yüksek bina tasarımına yeni bir anlayış
kazandırmıştır (Taştan, 2012).
Şekil.2.7. Lake Shore Drive Apartments
(Archimaps , 2015)
Şekil.2.8. Marina
City Towers
(wikipedia , 2015)
Şekil.2.9. DeWitt
Chestnut Apartments
Building (Som ,
2015)
Şekil.2.10. Lake
Point Tower
(Almrsal, 2015)
26
Savaşın ve ekonomik sıkıntıların ardından 1960’lı yılların sonlarına gelindiğinde bu
dönem yüksek yapıların altın yılları olarak kabul edilmektedir. 1969 yılında Skidmore,
Owings ve Merril tarafından tasarlanan Chicago’da yapılan 100 katlı 344 m.
yüksekliğindeki ‘John Hancock Center Binası’ “süper yüksek” olarak adlandırılan
dönemin ilk örneklerindendir (Şekil 2.11). Taşıyıcı sistem olarak kafes kiriş ve
diyagonal elemanlı tüpler (tübüler sistem) kullanılmıştır. Cephede ise kolon, kiriş ve
ızgaraların arasındaki çapraz taşıyıcılar rijitliği sağlamıştır. Bina fonksiyonel olarak da
yüksek bina kavramına yeni bir anlayış getirmiştir. O zamana kadar yalnızca büro ya da
konut olarak tasarlanan yüksek binalara karşılık ‘John Hancock Center’; büro, konut,
kule, ticari alanlar gibi çeşitli karma fonksiyonların tümünü birden bünyesinde
barındırmaktadır (Taştan, 2012).
1980’li yıllara doğru Cam ve çelik gibi estetiği ön planda tutan endüstri devrimi sonucu
yaygınlaşan malzemelerin kullanıldığı yapıların, çoğunlukla dış cepheden de
algılanabilen taşıyıcı sistemleri bir bitmemişlik izlenimi vermektedirler. Bu dönemde
yapılan yüksek yapılarda mimari ifade ve fonksiyon arasında farklılık yaratan
tasarımlardan da kaçınıldığı görülür (Korkmaz, Aslı ve Zeliha, 2010). Post modern
kabul edilebilecek bir diğer önemli yapı 1998 yılında Şangay’da inşa edilen ‘Jin Mao
Binası’dır (Şekil 2.12) (Taştan, 2012).
Yirminci yüzyılın sonunda 1999 yılında kullanıma açılan ‘Arapların kulesi’ anlamına
gelen 321 metre yüksekliğindeki 60 katlı dünyanın en büyük ve gösterişli oteli olan
‘Burj el Arap Binası’, Dubai’nin simge yapısı haline gelmiştir. Mimar Atkins tarafından
Şekil.2.11. John Hancock Center Building
(Openbuildings, 2015)
27
tasarlanan otel ana karaya eğik bir köprüyle bağlanan yapay bir ada üzerine inşa
edilmiştir (Şekil 2.13) (Taştan, 2012).
2000’li yıllara gelindiğinde artık gökdelenler, yükseklik sınırlarının zorlanmaya
başlandığı örneklerle karşımıza çıkmaktadır. bu dev binaların en sonuncusu ise
dünyanın en yüksek binası olma rekorunun da sahibi olan 2009 yılında yapımı
tamamlanan ‘Burj Dubai Binası’dır. Ofis olarak kullanılan 818 metre yüksekliğindeki
dev gökdelen Skidmore, Owings & Merril tarafından tasarlanmıştır (Şekil 2.14) (Taştan,
2012).
Türkiye’de Çok Katlı Yapıları ve Gelişimi
1960’larda Türkiye’de çok katlı yapıların yapımına başlamasının nedenlerinin başında,
şirketlerin imaj yaratma arzusu, güç ve zenginlik göstergesi isteğidir. İmar
Şekil.2.12. Jin Mao
Tower (Flickr, 2015)
Şekil.2.13. Burj el
Arap
(wikipedia,2015)
Şekil.2.14. Burj Dubai
(wikipedia,2015)
28
yönetmeliklerine göre çok katlı yapı yapımı yasak olmasına rağmen, bazı koşulların
zorlanması sonucu özellikle Ankara ve İstanbul’da yüksek yapılar yapılabilmiştir.
(Başoğlu, 2007)
Türkiye’de özellikle 1970’lerin ortalarına kadar daha ihtiyatlı davranılarak 25 katı
geçmeyen betonarme taşıyıcı sistem kullanılarak inşa edilmiş, 1985 yılından sonra ise
yüksek yapı yapımında önemli ölçüde bir artış görülmüştür. Türkiye, Ankara’da Ulus İş
Hanı, Emek İş Hanı (73 m) , İş Bankası Genel Müdürlük Binası (90 m) ilk örneklerdir.
Mersin, Cengiz Bektaş tarafından 1987 yılında tasarlanan Mersin Gökdeleni yapısı
yıllar boyunca Türkiye’de unvanı elinde bulundurmuştur. 20.yy.’ın sonlarında yarışın
hızlandığı Türkiye’de özellikle İstanbul’da birçok yüksek yapı yapılmıştır. Bunlar
arasında Akbank İkiz Kuleleri (158 m), Tekstilkent Plaza 1 (168m), Şişli Plaza (177 m)
ve İş Bankası Kule 1 (181 m) yapıları yarıştaki son dönem örneklerdir (Durmuş. 2010).
21. yüzyıla, öncelikle ofis olarak kullanılmak üzere inşa edilen bu yüksek yapıların artık
konut olarak kullanılmaya başlandığı, başka bir deyişle, Türkiye’de önemli sayıda
rezidansların inşa edildiği ve bu yapıların toplum tarafından büyük rağbet gördüğü
görülmektedir (Durmuş. 2010).
İstanbul’da rezidanslar, ya da başka bir deyişle “yüksek binalardaki lüks apartman
daireleri” ilk defa 1993 yılında görünmeye başlanmıştır. İstanbul’daki rezidansların ilk
Şekil.2.15. Emek İş Hanı Kızılay, Ulus İş Hanı
29
örnekleri Etiler’deki Akmerkez (şekil 2.16), BJK Plaza, Polat Plaza, Beşiktaş’taki
Selenium Rezidans ve Metrocity, Şişli’deki Elit Rezidans olmuştur (Yoldaş , 2008).
2.2. ÇOK KATLI KONUT YAPILARDA EKOLOJİK TASARIM İLKELERİ
Geçmişin mimari çözümlerinan yola çıkarak elde edilen ekolojik mimarlık kavramı;
çevreyi biyolojik, kültürel ve psikolojik boyutlarıyla önemsiyor ve binanın tasarımından
uygulama-kullanma-yıpranma-yıkım ve sağlıklaştırma aşamasına kadar olan süreçte,
ekolojik sistemlerine uyum sağlayabileceği, mevcut malzeme ve yenilenebilir enerji
kaynaklı sistemlere kullnaımına özen gösterebileceği ve bu sayede çevreye zararlı atık
madde üretimini önleyerek doğal kaynaklar ve yaşamın gelecek nesillere bozulmadan
aktarmayı amaçlayan, insana saygılı mimari oluşumu hedefleyen yaklaşımlardan
oluşmaktadır (Ozek ve Kısaovalı, 2007).
Ekolojik mimarlıkta; çevre kirliliğini minimum seviyeye indiren, yerel yaşamda, yapı
kültürünün korunmasını sağlayan ve mimari dil ve bütünlüğe olumlu yaklaşan özgün
ekolojik yapılar tasarlanmalıdır. Yapılar sağlıklı, güvenilir, doğal malzeme ile
oluşturulmalıdır.
Yılmaz’a (2007,s.75) göre “ekolojik yapıların tüm bu faydalı tarafları göz önüne
alındığında, tasarım ilkelerinde de vurgulanması gereken önemli noktalar olduğu göze
çarpmaktadır”. Bu noktalar;
-Enerji: Herhangi bir medeniyetin varlığının ön koşuludur. Fosil yakıtların tüketimi
çevre problemlerinin en önemlilerindendir. Çevre sorunlarının çoğu fosil yakıtlara
bağımlı sistemin sonucudur.
Şekil.2.16. Akmerkez, Cumhüriyet
Gazetesi Arşivi
30
-İklim: Sabit bir strüktür olarak mimarlık, hem insanların hareketleri hem de güneş ve
iklimin hareketleri ile mücadele etmek durumundadır. ‘Sabit’ bir oluşum olan
mimarlığa, ekolojik uygulamalar tasarım ile yüklenebilir. Mimarlık iklime çevap
vermelidir. Örneğin; kutuplarda yaşayan insanlar, hava akımlarını en az şekilde geçiren
ve dış alan ile iç mekân arasında minimum alanlı bir iletişim kuran bir yapı dili bularak,
dondurucu havalara karşı koyabilecek bir yapı düzeni içinde yaşamaktadırlar. ‘Igloo’
olarak adlandırılan bu yapı, kar ve buz kullanılarak yapılmıl olup, ısı tasarrufu sağlayan
bir mühendislik çalışması olarak kabul görmektedir.
-Yapı Malzemeleri: Yapı malzemelerinin çevreye olan etkileri ve kaynak kullanımı
araştırılmalıdır. Malzeme seçimi yapılırken, hammadde kaynakları, üretim ve araziye
ulaşım, inşa, kullanım ve son olarak yeniden kullanım gibi konular sorgulanmalıdır.
Sanayinin talep edilen ürünleri daha az malzeme, kaynak ve enerji tüketerek
üretebilmesi yaklaşımı ile “eko-yeterlilik” yani ekonomik büyümede sürdürülebilirlik
kavramı ortaya çıkmaktadır. “Azaltmak (reduce), yeniden kullanım (reuse), yeniden
dönüşüm (recycle)”, eko-yeterliliğin pöpüler sloganıdır.
-Kent Mekanlarına Bütüncül Yaklaşım: Bireylerin refahı ve dolayısıyla sosyal yapısı,
içinde yaşanması keyifli ve iyi tasarlanmış bir çevrenin mevcudiyetiyle ilişkilidir.
Niteliksiz şekilde planlanmış konut bölgeleri ve yetersiz şekilde sağlanan ulaşım ve
sosyal olanaklar, insanlar üzerinde olumsuz etkiler yaratmakta, toplumsal katılımı
azaltmakta ve iş verimini düşürmektedir.
-Yerleşim ve Arazi Kullanımı: Yaşanabilir topluluklar için toplu taşıma halkaları ve
yaya dostu stratejiler ile karma-kullanım yöntemleri geliştirilmelidir. Planlama ve
tasarım ile yaratılabilen arazi ve mimarlığın yeterliliği ne kadar çok olursa çevreye
verilen zarar azalır. Her yerleşim alanının konumu, topoğrafyasını, organizmaları,
bitkileri, güneş ışığı, rüzgarı ve iklimi kendine özgüdür.
-Kimlik: Var olan çevrenin anlaşılması yolu ile kendine özgü bir dünya kazanmaktır.
Genel olarak, var olan çevrenin yaşanabilir bir ortam olabilmesi için insan tarafından
yorumlanabilmesi gerekmektedir. Kent yerleşimlerinde kimliğe ulaşmak için ‘yer
duygusunun’ yaratılması önemli bir faktördür.
31
-Yeşil Alanlar: İnsanların kaynaşması ve toplumun gelişmesi için gerekli olan kent
içindeki yeşil alanlar, insan eylemlerine, iklimlerin dengelenmesine ve ekolojik
farklılığa, insanları birbirinden ayırmadan yardımcı olmaktadırlar. Böylece insan
yaşantısının kalitesini artırmaktadırlar.
-Ölçek: Son 50 yıldır mimarlık, tecrit edilmiş arazilerde duvarlarla çevrilmiş ve kilitli
kapısı olan, tecrit edilmiş anıtsal yapılar üzerinde yoğunlaşmıştır. Toplumu şaşırtmayı
güden büyüklük, heybetlilik ve teknolojik başarılar moda olmuştur. İnsan ölçeğine
yakın mimari, mega-strüktürlere mantıklı bir alternatif oluşturmaktadır. Fakat küresel
nüfus fazlalığı ve toplu konut ihtiyacı bu çözüme soru işareti konulmasına neden
olmaktadır. Bu durumda tercih edilen seçim; kent dışına doğru yaygınlaşmayan, kent ile
ilişkili olan kümelenmiş, bloklardan oluşmalıdır.
-Şantiye ve Yapım: Bölgenin yerel verileri analiz edilir, zamanlama ve enerji kullanımı
akılcı şekilde planlanır. Mevcut yeşil dokuya zarar verilmez, hava, su ve gürültü kirliliği
yaratılmaz. Geri donüşümlü malzeme kullanılır, atıklar kontrol edilir.
-Yıkım: Binanın ekonomik ömrü, verimli kullanım süresi ve sonrası önceden planlanır
ve gerekli öngörülerde bulunulur.
-Eğitim: Eğitim, yapılı çevrenin önemine dair bilincin toplumda oluşturulabilmesi için
kullanılması gereken en önemli araçtır. Yüzyıllardır tarihi süreç içinde insanoğlu,
saydığımız temel ilkelerin, güneşin varlığına ve güneşten gelen yaşamın, enerjinin,
bereketin bilincinde olmuşdur. Buna dayanarak, yaşama mekânını güneş ışığından en
fazla yararlanabilecek, rüzgarı enerjisinın klimatik konfor koşullarınıdan
faydalanabileceği şekilde inşa etmiştir.
32
BÖLÜM 3
YENİLENEBİLİR ENERJİ KAYNAKLARININ ÇOK KATLI KONUT
BİNALARDA KULLANIM SİSTEMLERİNİN İNCELENMESİ
3.1. ÇEVRENİN TANIMI VE SORUNLARI
“Çevre”, çok kapsamlı bir kavram olduğu için, birçok kaynakta farklı biçimlerde
tanımlanmaktadır. “Türk Çevre Mevzuatının temelini oluşturan Çevre Yasası’nda çevre,
bütün vatandaşların ortak varlığı olup, hava, su, toprak, bitki ve hayvan varlığı ile doğal
ve tarihsel zenginlikleri içermektedir” (Hamamcı ve Keleş,1993,s. 15). Çevre : “bir
organizmanın veya organizmalar toplumunun yaşamı üzerinde etkisi olan tüm
faktörlerin bütününü ifade eden bir terimdir. Canlıların yaşamasını ve gelişmesini
sağlayan fiziksel, kimyasal ve biyolojik faktörlerin bütünlüğüdür” (Çepel, 1995,s.45).
Kısaca bizim etrafımızda ve yaşantımızda olan yaşantımızı etkileyen her şeyi çevre
olarak tanımlayabiliriz.
18. yüzyılda gerçekleşen Endüstri Devrimi sonrasında başlayan ve gelişen sanayileşme
olgusu zaman içinde insan-doğa dengesinin bozulmasına sebep olmuştur. 20. yüzyılda
artarak devam eden teknolojideki ilerlemelerle doğal çevredeki sorunlar hızla artmıştır.
Sanayileşmede ilerlemeler kaydedilirken, çevre etkeni gözardı edilmektedir (Alkin ve
lkin, 1991). Küresel ölçekteki çevre sorunlarının ortaya çıkmasına en büyük etki ise; 2.
Dünya Savaşı’nı izleyen yıllardaki ekonomik kalkınma yarışı olmuştur (Berber, 2012).
Günümüzdeki başlıca çevre sorunları; küresel ısınma, su kirliliği, hava kirliliği, toprak
kirlenmesi, radyoaktif kirlenme, çölleşme, görüntü kirliliği, gürültü kirliliğidir. Artan
nüfus ve hızla gelişen teknolojinin duyarsızca kullanımı, doğal miras olan biyolojik
çeşitliliğin de dengesini bozmaktadır. Çarpık ve dengesiz kentleşme, yeşil alanların
eksikliği, bilinçsiz ve duyarsız bir şekilde oluşturulan yapay çevre, doğal dengeye en
büyük zararı vermektedir (Berber, 2012).
Çevre insanın tüm biyolojik, sosyolojik, ekonomik ve kültürel faaliyetlerini sürdürdüğü
yerdir. Bu ortamda, varlıklar arasındaki madde ve enerji alışverişi sağlıklı ve dengeli bir
şekilde devam ettiği sürece yaşam da devam eder. Dolayısıyla insan da diğer canlılar ve
doğa ile uyumlu olduğu sürece varolacaktır. Ancak, ilk zamanlarında çevresine uyumlu
33
davranan insan giderek aykırı müdahalesiyle bu uyumu bozmuştur. Yerleşik hayata
geçmesinden itibaren önce tarım alanları yaratmak için, sonra yeni yapılar inşa etmek;
sosyal, kültürel ve ekonomik faaliyetlerini geliştirmek; teknolojiyi ilerletmek adına
doğal kaynakları sınırsızca tüketmeye; havayı, suyu, toprağı kirletmeye başlamıştır
(Atasoy, 2009).
Çevrenin kirlenmesinin önemli sonuçlarından biri, ilk kez 1980’li yıllarda kamuoyuna
aktarılan küresel ısınmadır. Sera etkisi’nin rolü küresel ısınmının oluşumunda büyüktür.
Bu terim atmosferik bir dengesizliği ifade eder: Kömür ya da petrol gibi fosil yakıtların
yanması sonucu ortaya, başta karbondioksit olmak üzere bazı zehirli ve radyoaktif
özellikte gazlar salınır. Bu gazların dünya etrafında oluşturduğu tabaka, güneşten gelen
kısa dalgalı ışınları yüzeye ulaştırırkan, dünya üzerinden yansıyan uzun-dalga
ışınlarının çoğunu atmosfer bünyesinde tutar. Bu durum doğal sıcaklık dengelerini
etkiler ve sıcaklıkta artış, iklimsel özelliklerin bozulması, buzulların erimesi, denizlerin
yükselmesi, birçok canlı türünün ortadan kalkması gibi olumsuz sonuçlar doğurur
(Atasoy, 2009).
3.2. ENERJİ KAYNAKLARI
İnsanoğlunun kullanabileceği enerji kaynakları, çevreye etkileri ve tükenebilirlikleri
açısından 2 sınıfta toplanabilir. Bunlar: yenilenemez (tükenir, geleneksel, dönüşümsüz)
enerji kaynakları ve yenilenebilir (tükenmez) enerji kaynaklarıdır. Yenilenemeyen
enerji kaynakları; milyonlarca yıl öncesinden depolanan fosil yakıtları, petrol, doğalgaz,
kömür, turba (Torf) 1, petrollü kayalar ve nükleer enerji gibi kaynaklardır. Yenilenebilir
enerji kaynakları ise güneş, rüzgâr, biyokütle, hidroelektrik, hidrojen, jeotermal ve deniz
enerjilerinden oluşmaktadır (Mangan, 2006).
Fosil yakıtların Dünya’da sınırlı olduğunun ve küresel iklim değişikliği ile çevresel
problemlerin insan yaşamında ön plana çıkması, sürekli fosil kaynakların tüketimine
dayalı yaşam biçiminin daha uzun süre devam ettirilemeyeceğinin farkına varılmasını
sağlamıştır. Yapılan araştırmalar kapsamında elde edilen hesaplamalara göre, 2030-
2050 yıllar arasında petrol ve kömür gibi doğal kaynaklara ulaşım zorlaşacak ve
1 Turba, bitki materyallrın kısmi ayrışmasından oluşan süngersi bir malzeme şeklinde organik yakıttır.
(http://www.britannica.com/technology/peat).
34
insanların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik sıkıntılar ortaya çıkacaktır. Fosil yakıtlara
bağımlılığın azaltılması, alternatif yakıt kaynaklarının kullanılması ve geliştirilmesi ve
kullanılan yakıtlardan mümkün olan en fazla verimin alınması, tanımlanan çevre
problemlerinin çözülmesinde önemli bir adımdır. Bu yüzden dünya çapında, enerji
üretimi ve etkinliği, alternatif enerji kaynaklarının kullanımı araştırılmaktadır (Mangan,
2006).
Enerji için kaynakların tek başına sürdürülebilir olması yeterli değildir. Sürdürülebilir
olmasına rağmen yaşamın sürdürülebilirliğini engelleyen kaynaklar da bulunmaktadır.
Bu nedenle enerji sistemlerin ve kaynakların yenilenebilir olması gerekmektedir (Aykal,
Gümüş, ve Özbudak Akça, 2009).
Yenilenemez Enerji Kaynaklarının Tükenmesi ve Mimaride Yenilenebilir Enerji
Kaynaklarına Yönelim
Sınırlı rezervlere sahip fosil yakıtların verimsiz şekilde kullanılması sonucu
yenilenemeyen enerji kaynakları tükenmektedir. Ayrıca çevre kirliliği, ozon tabakasının
delinmesi, sera etkisi ve iklim değişikliği, doğal kaynakların azalması, çölleşme, sel
felaketleri, çeşitli bitki ve hayvan nesillerinin tükenmesi sonucu ekolojik dengenin
bozulması, insanoğlunun fosil enerji kaynaklarını kullanması, kullanırken de ölçüyü
kaçırmasının sonucudur (Yazıcı, 2002).
Yapıların tasarım aşamasındayken enerji tüketiminin düşünülmesi, yapının konforunu
doğal yöntemlerle karşılanacak şekilde düzenlenmesi, hem kullanıcı adına hem de çevre
adına ekonomik ve çevresel açıdan yarar sağlayacaktır. Günümüzde sürdürülebilir bina-
yapım kavramı güncellik kazanmakta ve bina tasarımında doğal enerji kaynaklarından
daha fazla yararlanarak ekolojik, enerji ve ekonomik etkin çözümler yaratmak anlayışı
geçerli olmaktadır. Artık binalar, değişen iklim şartlarına karşı minimum enerji
kullanarak optimum şartları sağlamak üzere nasıl davranacağını tahmin edebilen
sistemler olarak düşünülmektedir (Buyruk, 2007).
Ekolojik mimari ürünleri günümüzde bina işletimi boyunca kullandıkları enerji
miktarına dayanarak üç ana grupta toplamak mümkündür. Bunlar: (ETB), Enerji
Tasarruflu Bina, (SEB), Sıfır Enerjili Bina, (AEB), Artı Enerji Binası’dır. ETB,
35
hâlihazırdaki bina şartnamesine göre yapılmış yapılardan daha düşük enerji harcayan
binalara verilen addır. Bazı ülkelerde ulusal enerji standardı belirli bir bina
şartnamesiyle ilişkilidir. Örneğin Almanya’da bir ETB’nin gereksinim duyduğu enerji
miktarı, 1m2 ’lik bir mekânın yıllık ısıtması (50 kWs/m
2 ) için gerekli 7 lt’lik gaz yağına
denk bir sınıra sahiptir. ETB’lerde tipik olarak yüksek derecede yalıtım, enerji verimli
pencereler ve düşük miktarda hava kaybı vardır (Enginöz, 2006).
SEB terimi, geçen bir yıl boyunca şehir elektrik şebekesinden net enerji tüketimi sıfır
olan binalar için kullanılmaktadır. Bu binalar, ihtiyacı olan enerjiyi kendi arazi sınırları
içinde, yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlamaktadırlar. Sıfır enerji kullanımına
ulaşamayan binalar içinse “Sıfır Enerjiye Yakın Binalar” ya da “Çok Enerji Tasarruflu
Binalar” adlandırması yapılmaktadır. SEB, kimi zaman şehrin elektrik şebekesine de
bağlanabilir, hatta fazla üretimi böylece şebekeye aktarabilmektedir. Bunlar tamamen
akıllı sistemlerle denetlenen otokontrollü binalardır (Enginöz, 2006).
AEB terimi ise; kendi arazi sınırları dâhilinde, kullanacağından fazla enerji üreten
binaya denmektedir. Bu üretim, genellikle güneş panelleri, güneşe bağlı ısıtma ve
soğutma, iyi bir yalıtım, arazinin dikkatli seçimi, binanın doğru konumlandırılması gibi
tasarım kriterlerine uyulması ile başarılmaktadır. Ancak SEB ve AEB, gelişmiş
ülkelerde bile henüz yaygın değildir. Bu tip binaların tasarımının ardında yalnızca sıfır
enerji kullanan bir yapı üretiminden çok, enerji tüketimini belli yaşam alışkanlıklarını
öngörerek ve önererek düşürmek yeter (Enginöz, 2006).
Yenilenebilir Enerji Kaynakları
Yenilenebilir enerji kaynakları, doğada sürekli ve döngüsel olarak kullanılabilen ve
doğaya zararlı atıkları bulunmadığının yanı sıra dünyanın her ülkesinde var olabilen
kaynaklardır(Atasoy, 2009). Yenilenebilir enerji kaynaklarının karbon emisyonlarının,
yenilenemeyen (dönüşümsüz veya tükenebilen) enerji kaynakları ile kıyaslandığında
yok denecek kadar az olmasından dolayı “temiz enerjiler” olarak da
adlandırılmaktadırlar (Atasoy, 2009).
Yenilenebilir enerji kaynakları güneş, rüzgar, jeotermal, biyokütle, hidroelektrik,
hidrojen ve deniz enerjisi gibi tiplerden oluşmaktadır (Bozdoğan, 2003).
36
3. 2.1. Güneş Enerjisinin Çok Katlı Yapılarda Kullanımı
Güneş enerjisi, güneşin çekirdeğinde açığa çıkan ışıma enerjisidir, güneşteki hidrojen
gazının helyuma dönüşmesi şeklindeki füzyon sürecinden kaynaklanır (Eie, 2015).
1970 sonrasında yaşanan enerji krizi ile birlikte güneş enerjisinden yararlanma önem
kazanmış, kullanılan teknolojilerinde ilerleme artarken bu konuda artan talep karşısında
maliyet bakımından düşme göstermektedir. “Güneş enerjisi konut ve iş yerlerinin
iklimlendirilmesi (ısıtma-soğutma), sıcak su temini; deniz suyundan tuz ve tatlı su
üretilmesi; güneş pilleri, güneş havuzları, ısı borusu uygulamaları; sinyalizasyon ve
otomasyon, elektrik üretimi için kullanılmaktadır” (Ulusoy, 2012, s.12).
Güneş enerjisi teknolojileri yöntem, malzeme ve teknolojik düzey açısından çok
çeşitlilik göstermekle birlikte iki ana gruba ayrılabilir (Uyar ve Özil,1999):
Isıl Güneş Teknolojileri ve Odaklanmış Güneş Enerjisi (CSP): Güneş enerjisinden ısı
elde edilen bu sistemlerde, ısı doğrudan kullanılabileceği gibi elektrik üretiminde de
kullanılabilir. CSP (concentrating solar power) santralleri, değişik ayna konumları
kullanmak süretiyle güneş enerjisini yüksek sıcaklıklı ısıya dönüştürerek elektrik
üretir. İstenen güçte kurulabilmeleri nedeniyle genellikle sinyalizasyon, kırsal elektrik
ihtiyacının karşılanması vb. gibi uygulamalarda kullanılmaktadır.
Güneş Pilleri: “Fotovoltaik piller de denen bu yarı-iletken malzemeler güneş ışığını
doğrudan elektriğe çevirirler.”
Tükenmez enerji kaynaklarından güneş enerjisi, yapılarda en kolay kullanılabilen ve
kullanım alanı en geniş olan enerjidir. Güneş enerjisi (Ulusoy, 2012);
Binaların iklimlendirilmesi (ısıtma-soğutma)
Yapılarda, ısı ve elektriğe dayalı enerji sisteminin bir kısmının karşılanması,
Kullanım suyu ısıtma, yüzme havuzu suyu ısıtma,
Deniz suyu ya da kirli suyun arıtılması,
Gündüz ve gece aydınlatması,
Güneş pilleri, güneş havuzları uygulaması,
Yapının tasarım aşamasında alınan planlama kararları pasif sistemler(edilgen sistemler),
tasarıma eklenen teknolojiler aktif sistemlere (etken sistemler) olarak adlandırılıyor.
37
Alparslan ve diğerlerine (2009,s. 22) göre “Pasif sistemde güneş enerjisi, yapının duvar,
pencere ve çatı elemanları tarafından toplandıktan sonra iletim, dolaşım ve ışınım
yollarından bir veya birkaçı kullanılarak iç mekânlara aktarılmaktadır”.
Isıl konfor, insanın bulunduğu ortamda kendini uygun sıcaklıkta hissetmesi yani ne çok
soğuk ne de çok sıcak hissetmesidir. Birbirinden farklı sıcaklık değerlerine sahip iki
cisim arasında ısı geçişi ise üç şekilde gerçekleşmektedir. Bunlar kondüksiyon,
konveksiyon ve radyasyondur. (Berber , 2012).
Kondüksiyon (Isı iletimi): Bu şekilde ısı transferinde madde titreşim veya molekül
hareketi ile bitişiğindeki soğuk olan diğer moleküle etki eder ve ısıyı ona aktararak
parçalar arasında bir kinetik enerji akışı sağlar. Wachberger (1988)’a göre ısı iletimi,
sıcak taraftan soğuk tarafa doğru olmaktadır. Şekil 3.1’de kondüksiyon mekanizmasının
nasıl işlediği kabaca gösterilmektedir.
Şekil 3.1 Kondüksiyon (Isı İletimi)(Wachberger,1988)
Konveksiyon (Taşınım /Sürekli Dolaşım): Wachberger (1988)’a göre konveksiyon
olarak tanımlanan olay, kondüksiyona ilave olarak sıcak moleküllerin yayılması ve
soğuk moleküller ile yer değiştirmesi suretiyle ısının, sıvı veya gaz akışkanlar
bünyesindeki geçişidir. Şekil 3.2’de bu sistemin nasıl çalıştığı gösterilmektedir.
Şekil 3.2 Konveksiyon (Taşınım)(Wachberger,1988)
38
Radyasyon (Isı Isınımı): Wachberger (1988)’a göre iletim ve taşınım ile ısı transferinde,
ısı maddenin içinden geçerek iletilir. Isınım yolu ile ısı geçişinde ise ısı elektromagnetik
dalgalar ile etrafa yayılır. Şekil 3.3’de bu sistemin nasıl çalıştığı gösterilmektedir.
Isınım ile ısı geçişi arada taşıyıcı bir maddeye ihtiyaç duymadan meydana gelmektedir.
Isı geçişinde aradaki taşıyıcı madde, katı veya sıvı olduğunda geçiş mümkün değildir.
Ancak arada bir gaz bulunduğu zaman ısının ısınım ile geçmesi mümkündür (Berber ,
2012).
Şekil 3.3 Radyasyon (Isınım)(Wachberger,1988)
3.2.1.1. Pasif Güneş Enerji Sistemleri
Pasif güneş sistemleri, güneş enerjisinden yararlanmada kullanılan en basit yoldur.
Mimaride pasif sistem uygulamaları ile kış aylarında güneşten ısı kazançlarını arttırma,
yaz aylarında ise doğal havalandırma, aydınlatma ve soğutma amaçlı
faydalanılabilmektedir. Pasif güneş sistemleri, yapının tasarım aşamasında alınan
kararlar ve bu kararlar doğrultusunda seçilen yapı malzemesi ile güneş enerjisinden
etkin bir şekilde yararlanılmasıdır (Ulusoy, 2012).
Yapılarda pasif sistemler yoluyla enerji elde edilmesinde ana amaç, güneş enerjisinin
binanın dış yüzeyinde tutulmasıdır. Buradan elde edilen enerjinin iç mekanlara aktarımı
sağlanır.
“Pasif güneş sistemlerinin genel tasarım ilkeleri (İcmimarlik, 2015);
• Yüksek düzeyde yalıtım; bilinçli ve teknik donanımlı ısı yalıtım uygulamaları ile ısı,
hava, nem köprülerinin azaltılarak enerji korunum düzeyinin artırılması,
• Güneş enerjisinin tutulması,
• Tutulan enerjinin depolanması,
• Gerekli olduğunda bu enerjinin yavaşça ortama geri alınması,
39
• Kontrol elemanlarının tasarımı” şeklindedir.
3.2.1.2. Aydınlatma
Ekolojik mimarlık anlayışı edilgin gün ışığı araçlarının etkin şekilde kullanımını, bu
sayede gün ışığından maximum ölçüde yararlanmayı ve enerji tüketimini artıran yapay
aydınlatma gereksinimini azaltmayı hedefler.
Doğal aydınlatmanın ana kaynağı güneşten gelen gün ışığıdır. Mekanların doğal (günışığı
ile) aydınlatılması, pencereler ve bazı durumlarda çatıdan gelen ışık yardımıyla
sağlanmaktadır. Malzemenin cinsi ne olursa olsun, doğal aydınlatmanın doğru yapıldığı
mekanlar da aydınlatma problemi yaşanmaz (Öztürk ve Çiğdem, 2006).
Geçişken gün ışığı tasarımları, geleneksel pencere yüksekliğiyle yaklaşık 4 ila 6 metre
içinde günışığı sağlayabilmektedir. Pencerelerden daha uzak mesafelerde yeterli gün
ışığı düzeyi sağlamak için daha geniş pencereler ve daha yüksek geçirgenlikte camlar
kullanmanın tatmin edici sonuç vermediği kanıtlanmıştır. Öyleyse mekanın arka
tarafındaki gün ışığı seviyesinde küçük kazanımlar elde etmek için mekanın ön tarafına
aşırı miktarda güneş ışınımı sokulmak zorundadır. Bu durum ise ancak özel bazı
sistemler kullanılarak yapılabilir. Doğal gün ışığını binanın iç derinliklerine alabilmek
amacıyla birtakım özel sistemler geliştirilmiştir. Bu gelişmiş sistemler ‘ışık rafı’ ve ‘ışık
tüpü’ gibi sistemleri kullanır (Yeang, 2012).
Işık Rafı
Işık rafları, güneş ışığını engellemek ve gün ışığını tavana yönlendirmek amacıyla
tasarlanan, pencerenin iç veya dış yüzeyinde yer alan yatay veya yataya yakın
elemanlardır. Cepheyle bütünleşmiş bir eleman olabileceği gibi sonradan monte edilen
bir eleman da olabilirler. Bu elemanlar genellikle demirden çekilmiş alüminyum iskelet
sistemi ve alüminyum kompozit panellerden yapılmaktadır. Işık rafı genellikle göz
seviyesi üzerine yerleştirilir. Pencerenin alt kısmı dış görüşü sağlarken üst pencere alanı
ışığın içeri alınmasına hizmet eder. Işık rafları hacimde pencereye yakın bölgeyi güneş
ışığından korurken, yansımış ışık tavanı aydınlatmaktadır. Kışın ise ışık rafının altında
ve üstünde kalan pencere bölümlerinden hacme güneş ışığı girebilmektedir (Şekil 3.4)
(Yener, Köknel ve Alpin, 2007).
40
Şekil 3.4. Işık raflarının yaz ve
kış dönemlerine ilişkin etkilerini
gösteren yapı kesitleri (Öztürk
ve Çiğdem, 2006)
Işık rafları hem kamaşmayı önlemek hem de dış görüşü sağlamak amacını taşıdıkları
için konumları hacimsel özelliklere bağlıdır. Ne kadar altta yer alırsa tavana yansıtılan
ışık miktarı da o kadar fazla olur. Işık raflarının işlevlerini yerine getirebilmeleri için
yüksek bir tavana gerek olduğundan mimari tasarım ve taşıyıcı sistemle birlikte
düşünülmesi gerekmektedir. Aşağıda Kean Yeang’a ait tasarımda ışık raflarının
kullanıldığı görülmektedir.
Şekil 3.5. Doğa Kütüphanesi Binası ve ışık rafı detayı (Mandyhyj , 2015)
Işık Tüpü
İlk örnekleri antik Mısır uygarlığında görülen ışık tüpü tasarım prensibi; tüp veya
borunun bir yerden başka bir yere taşınırken ışığın kaybının minimumda kalmasına,
41
şeffaf tüp veya boruda ışığın yayılma süresince, kesintisiz , kontrollü eşit yayılabilmesi
ilkelerine bağlı olarak binalarda uygulanmaktadır (Kanan, 2010) .
Işık tüpü, uzun mesafelerde kullanılabilmesinden dolayı gelişmiş gün ışığı sistemleri
arasında en teknolojik ve ilgi çekici olanıdır. Temel olarak ışık tüpünün amacı
biriktirdiği güneş ışığını binanın herhangi bir yerine kanallar yardımıyla ulaştırmaktır
(Şekil 3.6) (Öztürk ve Çiğdem 2006).
Şekil 3.6. Gün ışığının ışık
tüpü vasıtasıyla iç mekanlara
ulaşımı (İnhabitat , 2015)
Işık tüplerinde, küçük çatı ışıklıklarından veya cephelerden alınan günışığı, yansıtıcı
borularla hacmin tavanına taşınmaktadır. Işığın hacme dağılımı içte yer alan yayıcı
elemanlarla sağlanmaktadır. Borunun içine veya yayıcı elemana yerleştirilen günışığına
duyarlı yapay aydınlatma elemanı günışığı ile bağlantılı çalışabilmektedirler. Bu
şekilde düzenlendiklerinde enerji tasarrufu açısından da olumlu sonuçlar vermektedirler.
Direkt güneş ışığı mevcut olduğunda kapalı göktekine göre daha iyi performans
gösterirler. Tüpün içinde iletilen ışık miktarı, uzaklıkla ters orantılı ve tüp içerisine
optik film yerleştirilmektedir. Böylece yansıtma katsayısı %95’in üzerinde olan film
tabakası sayesinde ışık, çok az kayıpla bina boyunca iletilebilmektedir (Yener, Köknel
ve Alpin, 2007) (Şekil 3.7).
Şekil 3.7.Şefaf ışık tüpünün iç mekanlarda yansıttğı gün ışığı (İnhabitat , 2015)
42
Yeang (2009)’a göre ışık tüpleri çatı tavan arasında ilerleyen dikey pasif aydınlatmalar
olmasının yanısıra yatay pasif aydınlatma elemanı olarak da tasarlanmış ve
uygulanmıştır. Yatay ışık tüpü ile en fazla bir mekana 4.5 metre gidebilen gün ışığı
yansıtıcılarla en az 9 m daha iç mekanları aydınlatabilmektedir. Ayrıca 10.000 lux ışık
şiddeti, tüp sonunda 200 lux’luk ideal bir değere ulaşmış olmaktadır .
Atrium
“Avrupa’da ilk olarak 1820 ve 1870 yılları arasında sık kullanılmaya başlamıştır. Bu
yıllarda endüstriyel alandaki gelişmeler, dökme demir konstrüksiyonlar ve cam esaslı
yapı elemanlarının prefabrik yapımına imkan tanımıştır. Amerika Birleşik Devletlerinde
atrium 1900‘lü yıllarda kullanılmaya başlanmış ve 1970 ‘li yıllardan sonra tüm dünyada
atriumlu yapılar çoğalmaya başlamıştır” (Beceren ve Kılıç,1999, s.749).
Atrium mekânların hem aydınlatma hem ısı depolama hem de havalandırma
yapılabilecek tampon bir mekân olması nedeniyle pasif tasarımlarda vazgeçilmez bir
sistem olmaktadır. Atriumlar insanların ortak zaman geçirebilecekleri mekânların
olmanın yanısıra, güneşten gelen dolaylı ışığı mekâna şeffaf yüzeyler yardımıyla
aktararak doğal aydınlatma sağlarken, kışın tıpkı bir güneş odası gibi çalışıp, yazın ise
pasif yöntemler ile düşünülmüş ve farklı kotlardan aşılmış boşluklarla çapraz
havalandırma yoluyla havalandırılmaktadır (Kanan, 2010).
Enerji kazancını pasif olarak sağlayan atrium örneklerinden biri 2009 yılında Goettsch
Partners tarafından yarışma ile kazanılmış yeni Soochaw Güvenlik Genel Merkezi
binasıdır. Bina 21 katlı, merkezi atrium ve cephelere dayanan atrium etrafında üçgen
form içinde ofis blokları ile oluşturulmuştur (Şekil 3.8) (Worldarchitecturenews, 2015).
Şekil 3.8. Soochaw
Güvenlik Genel
Merkezi binası ve
kesiti
(Worldarchitecturene
ws, 2015)
43
Işık Kuyusu
Işık kuyusu tam olarak Türkçe karşılığı olmamakla birlikte atrium ile ışıklık arasında bir
büyüklüğe sahip, tasarlandığı mekânın üstünde derin bir ışık etkisi yaratırken, kuyu
yüzeyine bakan mekânlar boyunca da pasif aydınlatma sağlamaktadır. Birçok modern
binalar, ışık kuyularını dış pencereler olmadan iç alanlara , ya da bir iç bahçe alanı
üzerine ışığın girmesi için kullanırlar. Bunun en güzel örneği Gaudi’nin Batllo
yapısında uyguladığı ışık kuyusunda görülmektedir (Şekil 3.9) ( Kanan, Özeler ve
Nilay, 2010).
Şekil 3.9. Casa Batllo binası merkezi ışık
kuyusu (İmagefiesta, 2015)
3. 2.1.3. Isıtma ve Soğutma Sistemleri
Güneş ve Çatı Pencereleri
Güneş ve çatı pencereleri aracılığıyla güneş ışınlarının yapı İçine ara bir sistem
gerekmeksizin cam ve çatıdan geçen ısı, iç mekândaki yüzey tarafından depolanıp sera
etkisi yaratılarak yapı bütününün bir enerji toplayıcı olarak kullanıldığı sistemlerdir .
Bu sistemlerde ısının toplanması için kullanılan cam ve yüzeylerin özellikleri önem
kazanmaktadır. Ekolojik yapı tasarımında cam yüzeyler, güneş enerjisi girdisi yeterli, ısı
kaybı ise minimum düzeyde olacak şekilde yönlendirilmeli, boyutlandırılmalı ve
depolanan enerji, doğal dolaşım yoluyla mekânlara dağıtılmalıdır. Dağıtımın homojen
olması ve ısısal konfor koşullarının sağlanması için mekânın küçük ve ısı depolayıcı
kütle alanının büyük olması gerekir (Tayfun, 2007) (Şekil 3.10 ).
44
Şekil 3.10. Çatı pencerelerinin vasıtasıyla güneşten doğrudan yararlanma.(
Wachberger, 1988)
Ekolojik yapı tasarımında en yaygın kullanılan açıklık güney açıklıklarıdır. Doğrudan
kazanç sistemlerinde ısıtma veya soğutma sağlayan güney açıklıkları pencereler, güneş
odaları (sera) ve çatı açıklıklarından oluşur (Özdoğan, 2005).
Güney açıklıklarında pencerelerin konumu ve büyüklüğü önem taşımaktadır. Kış
mevsiminde güneşten ısı kazancının az olması, kış rüzgârlarının genellikle kuzeyden
esmesi, hava sızmalarının ve ısı kaybının artması gibi nedenlerle soğuk iklim
bölgelerinde kapı ve pencere açıklıkları kuzey yönüne yerleştirilmemelidir. Doğu ve
batıya yerleştirilen kapı ve pencerelerde ısı kaybı, kuzey cephesine kıyasla daha az olup
bu cephelerde güneş enerjisinden az da olsa yararlanmak olasıdır. Ancak, yaz güneşinin
sabah ve öğleden sonraki saatlerde yatık gelmesi nedeniyle, doğu ve batı yönündeki
açıklıklarda aşırı ısınma sorunuyla karşılaşılır. Güney pencerelerinde, kışın yatık gelen
güneş ışınlarından gün boyu yararlanılırken, yazın daha dik gelen ışınlardan korunmak
kolaylaşmaktadır. Bu nedenle açıklıkların güney yönünde büyük; kuzey, doğu ve batı
yönlerindeyse doğal aydınlatma ve havalandırmayı sağlamak koşuluyla,
olabildiğince küçük tutulmaları önerilmektedir (Alparslan, Gültekin ve Dikmen, 2009).
Güneş Odası
Güney cephesine kurgulanan camın güneş ışınlarını hapsetme özelliğinden dolayı
camekân olarak kurgulanan ne iç ne de dış mekânlardır bunların yanısıra Güneş odaları
yapıya ısı, taze hava ve nem sağlayan, iç mekânla bahçe arasında geçiş olanağı veren ve
içinde yaşanabilen mekânlardır. Güneş odası, sera, yeşil oda , kış bahçesi , kapalı
terasyada balkonlar vs gibi birçok isimle adlandırılmaktadır. Güneşe bakan cam
45
yüzeylerin artması, kış günlerinde ısı kazancını arttırmakta, buna karşılık güneşin
olmadığı saatlerde ısı kaybının, yazın da istenmeyen ısı kazancının artması gibi
olumsuzluklar getirmektedir. Bu nedenle seralarda kış akşamları için gece yalıtımı, yaz
gündüzleri için de güneşten korunma güney pencerelerine göre daha büyük önem
taşımaktadır. Şekil 3.11.’ de bir güneş odası uygulaması şematik olarak ifade
edilmektedir ( Tayfun, 2007).
Şekil 3.11.
Güneş odası
(sera)
uygulaması(
Tayfun,
2007).
Günümüzde güneş odasının ve diğer pasif uygulamaların en iyi örneklerinden biri olan
BedZed (Beddington Zero Energy Development ) İngiltere'nin ilk ve en büyük karbon-
doğal eko-topluluğudur ve Londra'dan Güney doğuda, bir yerleşim kasabasında
bulunmaktadır. Güneş odaları binaların güney yönüne bakan cephelerde 3 kat boyunca
devam ettiği görülmektedir (Şekil 3.12) (Alchimag, 2015).
Şekil 3.12. BedZed güneş odası (Alchimag, 2015).
46
Çatı Havuzu
Çatı havuzu siteminde, su yatakları en üst kottaki cam, plastik,fiberglas veya metal kaplı
iletken ve su sızdırmazlığı sağlanmış bir döşeme üzerine yerleştirilerek
kullanılmaktadır. Isısal kütle görevini çatıda yer alan 15-30 mm yüksekliğinde bir su
kütlesi yerine getirmektedir. Sistem gece gündüz sıcaklık farkları yüksek olan iklim
koşullarında kışın pasif ısıtma, yazın serinletmeye yönelik kullanılmakta, yüksek
verimde çalışmaktadır. Yaz ve kış koşullarında sistemin performansının arttırılması için
yaz-kış, gündüz-gece koşullarında doğru denetim sistemlerinin kurgulanması
gerekmektedir. Bu amaçla yaz ve kış dönemlerinde değişen iklimsel koşullara göre
açılıp kapanan hareketli, ısı yalıtımlı, yüzeyi yansıtıcı kaplama içeren paneller
kullanılmaktadır. Paneller kış gündüzünde açılmakta, kış gecesi depolanan ısının
korunması amacıyla kapanmaktadır. Yazın tam tersi gündüz kapatılmakta, gece
serinliğin depolanması için açılmaktadır .Ancak çatı havuzları aşırı yağışlı ve/veya
soğuk iklim koşullarında, çok katlı binalarda beklenen verimi sağlayamamaktadır (Şekil
3.13) ( Güngör,1993).
Şekil 3.13. Arizona güneş merkezinin
yaptırdığı çatı havuzu (Azsolarcenter,
2015)
Sistemin çok katlı binalarda pasif olarak çalışabilmesi için mühendislik sorunlarının da
çözümlenmesi gerekmektedir. Özellikle denetim mekanizması gerektirmesi açısından
pahalı bir sistemdir. Günümüzde geneldemüstakil evlerin çatılarında uygulandığı
görülmektedir. (Esin, 2006)
Şekil 3.14. Çatı havuzu
sistemi (Eğrican ve
Onbaşıoğlu 1993)
47
Konveksiyon Kanallı
Bu sistemlerde soğuk ve sıcak hava bir perdenin iki yanında akmaktadır. Genellikle ısı
depolayıcı herhangi bir eleman bulunmaz; bu yüzden, daha çok gündüzleri ısıtma
ihtiyacı gösteren ofis tipi işyeri binaları için uygundur. Bazı uygulamalarda, bu sistem
binanın doğu tarafına yerleştirilerek sabahlan binanın erken saatlerde ısıtılması
sağlanmaktadır (Eğrican ve Onbaşıoğlu 1993) (Şekil 3.15).
Şekil 3.15. Konveksiyon kanallı sistem (Eğrican
ve Onbaşıoğlu 1993)
Su duvarı
Doğrudan kazanca dayalı pasif sistemler arasında yer alan su duvarı, ısı duvarı (thermal
wall) sistemlerinin bir alt sistemi olup, kışın mekanlara pasif ısı kazancı sağlamaktadır.
Sistemin çalışma prensibi tıpkı çatı havuzundaki gibidir. Sadece tek farkı iç mekânlarda
hem dekoratif amaçlı hem de ısıtma amacı dâhilinde kullanılabilmektedir (Uyar ve
Özil,1999).
Şekil 3.16. İç mekân su duvarı örnekleri (Anonim)
Duvarlarda ısınan su yukarı doğru çıkarken bir konveksiyon akımı oluşturur, böylece
hacme sürekli ve anında ısı verilir. Elde edilen ısının depolanması için gerekli olan su
48
düşey borularda, kanallarda, tüplerde veya depolama ünitelerinde saklanır. Şekil 3.17’
de bir su duvarı uygulaması şematik olarak ifade edilmektedir. (Uyar ve Özil, 1999)
şekil 3.17. Su duvarı uygulaması (Tayfun, 2007)
Taş Yataklama
Taş yataklama, doğal taşın ısı depolama özelliğinin kullanılarak dış ortam ile iç ortam
arasındaki aşırı sıcaklık farkının oluşmaması ve dengelenmesi için ara tampon bölge
oluşturmaktadır. Taş yataklama termosifon sistem, güneş odası gibi farklı sistemlerde
yüksek miktarda ısı enerjisinin uzun süreli depolanmasını sağlamaktadır. Günümüzde
müstakil ev gruplarında güneş kolektörleri ile ısınan havanın taş yataklama tampon
bölgesinden geçerek iç mekâna alınması yönteminin fazlasıyla kullanıldığı
görülmektedir (Şekil 3.18). Taş yataklama, aktif-pasif sistemlerden hangisiyle
kullanılacağına, taşların boyutlarına, taş yataklamanın büyüklüğüne ve geometrisine
bağlı bir takım hesaplara dayanmaktadır ( Kanan, Özeler ve Nilay, 2010).
Şekil 3.18. Taş yataklamanın güneş kolektörleri ile çalışma prensibi (Architecture,
2015)
49
Trombe Duvarı
Trombe duvarı yapı kabuğunda duvar bileşeninde ısının toplanıp, depolandığı ve
dağıtıldığı pasif ısıtma-serinletme sistemleridir. Toplaç görevini üstlenen güneye
yerleşmiş camlı yüzey, arkasında yer alan ısı depolama görevini üstlenen taş, Beton,
tuğla, kerpiç, su, tuz hidratları vb. gibi malzemeden oluşan ısıl kütle ve bu ısıl kütlenin
alt-üst kotlarında yer alan deliklerden oluşur ( Utkutuğ, Ayçam, ve İmren, 2003).
Şekil 3.19. Paul Raff Studio tarafından
yapılan trombe duvarlı Cascade House
binası (Greensource, 2015)
Güneş ışınlarından en iyi şekilde faydalanmak için; bu duvarlar koyu renkli masif
yapıdadırlar. Camdan geçen ve duvarla cam arasında kalan ısıyı konveksiyonla mekâna
iletebilmek için masif duvarın alt ve üst kısımlarına transfer kanalları açılır. Güneş
enerjisi ile kazanılan ısı, depolayıcı duvardan mekâna ışınım ve konveksiyon
yöntemiyle, mekândaki soğuyan ısı da cam ve masif duvar arasındaki hacme doğal veya
zorlanmış konveksiyonla transfer edilir (Tunçalp, Sucu ve Oğuz, 2002).
Şekil 3.20. Trombe duvarı çalışma ve havalandırma şekli (Eğrican ve Onbaşıoğlu, 1993)
“İç mekana giren ısı mıktarını kontrol etmek adına duvarın direk güneş ışığı gören
kısmına iki yönlü panjur sistemi yerleştirilebilir. Bu panjur sisteminin bir yüzeyinde
siyah kaplama diğer yüzeyi ise yansıtıcı özelliği olan bir sistemden oluşturulup otomatik
bir sistem sayesinde kışın panjurun siyah kısmı güneş ışığını absorbe ederek ısınmaya
50
katkı sağlar. Yazın ise diğer yüzeyi çevrilerek gelen güneş ışınlarını yansıtarak ısınmayı
azaltabilir” (Coşkun ve diğerleri, 2008,s.163).
Şekil 3.21. Trombe duvarı
sistemi(Coşkun ve diğerleri, 2008).
Isı depolayıcı duvarlara en güzel örnek Fransa Odeillo'da mimar Jacques Michel ve
Felix Trombe tarafından 1967'de tasarlanan ve uygulanan Michel-Trombe evidir.
Michel-Trombe evinin güney cephesindeki masif duvarın gündüz ısıyı depolaması, gece
ise, ısıyı masif duvardan mekâna iletilmesidir. Gündüz mekândaki soğuk hava, masif
duvarın alt tarafındaki transfer kanallarından ara hacme girer, ara hacimde soğuk hava
ısınarak yukarıya doğru çıkar ve masif duvarın üst tarafındaki transfer kanallarından
tekrar mekâna dönerek doğal sirkülasyon sağlanır. Yazın Michel-Trombe evinin aşırı
ısınması evin kuzey cephesindeki duvarın havalandırma kanalları açılarak, mekâna
soğuk hava girişiyle giderilmektedir (Göngör, 1993).
Şekil 3.22. Michel-Trombe evi
(Dennisrhollowayarchitect, 2015)
51
3. 2.1.4. Aktif Güneş Enerji Sistemleri
Aktif sistemler, yapılarda güneş enerjisinden faydalanmak amacıyla güneş kolektörleri,
fotovoltaik malzemeler gibi teknolojiden faydalanılarak üretilen sistemlerin yapıya
entegre edilmesidir. Aktif sistemlerin uygulamasında malzemelerin sonradan yapıya
eklenmesi değil tasarım aşamasında yapıya entegre edilmesi, işlevinin artması ve
yapının estetiğinin bozulmaması açısından önemlidir (Berber, 2012).
Aktif sistemde temel elemanları toplayıcılar, depolama birimleri, transfer
mekanizmaları ve dağıtım sistemleri (pompa, fan) oluşturur. Bu sistemde bir ve ya daha
fazla çalışma akışkanı, toplanan güneş enerjisinin transfer, depolama ve dağıtımını
sağlar. Güneş enerjisi, hacim ısıtmasında toplam harcamanın %30-50'si civarında katkı
sağlar. Azalan sıcaklık ile ısıtma gereksinimi artar. Aynı zamanda güneşten elde edilen
enerji azaldığından ve güneş enerjisi gece elde edilemediğinden, destek ısıtma
sistemleriyle birleştirmek ve ya depolama tesisatı eklemek gerekir (Güngör,1993).
Güneş Pili
Güneş ışınımından toplaçlar aracılığı ile elektrik enerjisi üretip, bu enerjinin
kullanımına olanak sağlayan bileşenlerin tümüne fotovoltaik (PV) veya güneş pili
sistemleri denir. “Güneş hücresi (İngilizce: solar cell) ışığı doğrudan elektrik akımına
dönüştüren bir araçtır. Yarı iletken bir diyot olarak çalışan güneş hücresi, güneş ışığının
taşıdığı enerjiyi iç fotoelektrik reaksiyondan faydalanarak doğrudan elektrik enerjisine
dönüştürür” (Smith, 2006, s.68). Binalarda ısıtma ve aydınlatma başta olmak üzere
pekçok donanımın gereksindiği enerjinin tamamını veya bir kısmını güneşten
karşılayabilme kapasitesi olan fotovoltaik kavramı, ışık anlamına gelen “photo” ve
“voltaj” anlamına gelen “voltaic” kelimelerinin birleştirilmesiyle türetilmiştir (Epia,
2015).
Şekil 3.23 Fotovoltaik Sistem ve güneş
pillerinden oluşan enerji yolu (Guneshaber,
2015)
52
“Güneş pili” olarak da bilinen PV’ler, ilk kez 1839 yılında Becquerel tarafından
araştırılmış, 1954 yılında ise modern anlamdaki PV hücreler geliştirilerek uzay
teknolojisi uydu araçlarında pahalı bir elektrik üreteci olarak kullanılmaya başlanmıştır.
Teknolojideki gelişme, üretimdeki endüstrileşme ve talepteki artışa bağlı olarak saat ve
hesap makinelerinde, sokak aydınlatmasında, 1981 yılından bu yana da binalarda
entegre olarak kullanılmaya başlanmıştır. PV paneller açık alanlarda kurulan güneş
santrallerinde elektrik üretmek amacıyla kullanılırken, binalarda ilk kez çatılarda
uygulanmaya başlanmış bu bağlamda özel çatı panelleri mevcut çatılara ek bir sistem
olarak ilave edilmiş, daha sonraları ise doğrudan çatı kaplaması olarak kullanılabilen PV
paneller üretilmiştir. Güneş ışınım miktarının panel üzerindeki etkileri, gölgeleme, ısı
geçirgenlik değeri ve sızdırmazlık üzerine yapılan araştırmalar ve bulgular, PV’lerin
bina düşey kabuğunda da etkin olarak kullanılabileceğini göstermiş ve 1992 yılından bu
yana pilot uygulamalar artmıştır (Çelebi, 2002).
Şekil 3. 24 a)
Çatıda
Uygulanmış
b) Asvalt
Görünümde
(Berber, 2012).
Boyutları ve formları üretim özelliklerine bağlı olarak değişen fotovoltaik hücreler
genellikle 10x10 cm, yüzeyleri ise kare, dikdörtgen, daire şeklinde olabilmektedir.
PV paneller, yapımında kullanılan kristalin yapısına bağlı olarak farklı türlerde
üretilebilmektedir. Genellikle tek kristal silisyum, çok kristal silisyum ve amorf
silisyum olmak üzere üç farklı türde üretilir. Bunlara ek olarak son dönemde nanoPV
üretimi gelişmektedir. PV hücreleri üretim teknolojilerine göre 3 başlık altında
toplamak mümkündür (Farkas, Andresen ve Hestnes, 2009):
İlki 1.nesil fotovoltaik olarak adlandırılan metal tabanlı teknolojilerdir. Güneş
hücrelerin eldesi için kristal silikon kalıp kullanılmaktadır. Mono-kristal, poli-kristal PV
paneller mimaride en yaygın kullanılan türlerdir. Mono-kristal panellerden %15 ‘in
53
üzerinde verim elde edilebilmektedir. Poli-kristal paneller ise daha düşük maliyetle
üretilmektedirler. Verimlilikleri ise mono-kristale oranla daha düşüktür ve %14 verim
elde edilmektedir (Farkas, Andresen, Hestnes, 2009).
2.nesil ince film teknolojisi ise PV üretimindeki maliyeti düşürmek için daha az
malzeme kullanımı ve daha hızlı üretim süreci ile geliştirilmiştir (Şekil 4.33). Homojen
ince katman yaratmak için amorf silikon kullanılmaktadır. Bu şekilde hücre
boyutundaki sınır kalkmaktadır. “İnce film teknolojisi 1-2 mikrometre kalınlığında
tabakalar üzerinde yarı iletken malzeme uygulanarak yapılan fotovoltaik üretim
teknolojisidir. Bunun sonucu olarak fotovoltaik üretim maliyeti düşürülebilmektedir”
(Guneshaber,2015, s.1). Bunun yanısıra eğimli, kıvrımlı yüzeyler için esnek tasarım
imkanı sağlamaktadır ve verimlilik oranları %7-14 arasında değişmektedir (Farkas,
Andresen ve Hestnes, 2009).
Şekil 3.25 İnce film PV panel görünüşü
(PV , 2015)
3.nesil fotovoltaikler ise yukarda bahsedilen teknolojilere alternatif olarak nanoPV’ler
(Nanotüp güneş hücreleri) ortaya çıkmıştır. Yarı iletken madde olarak TiO2
(Titanyum
Oksit) kullanılan NanoPV, mevcut güneş pili malzemelerine göre daha ince, daha esnek,
daha hafif ve güneş enerjisinden elektrik enerjisi elde etme verimi %8-%10 daha
fazladır. Titanyum oksit, üzerine gelen güneş ışığını elektrik enerjisine çevirmekte,
antibakteriyel özelliği sayesinde açığa çıkan enerjinin bir kısmını kullanarak kendini
temizlemektedir. Bunun sonucunda binanın bakım giderlerinin azalmasına yardımcı
olmaktadır (Ayçam, ve Özeler Kanan, 2009). Nanoteknoloji ve nanoteknoloji ile
üretilmiş yapı malzemeleri yeşil mimarlık bina örneklerinin yaratılmasında yeni bir
eğilim ve alışkanlık alanı olmaktadır (Hemeida, 2010).
54
Şekil 3.26 Nano ince film yapısı İnce film fotovoltaik örneği (Ayçam ve Kanan,2009)
Güneş Kolektörleri
Bu sistemde toplanan güneş enerjisi mekanik öğeler yardımıyla ısıtılan elemanlara
iletilmesi sağlanmaktadir. Mekanik tesisat yardımıyla ısı bir bölgede toplanmakta,
pompa ya da fanlarla başka bölgelere iletilmektedir . Güneş kollektörlerinden
faydalanılarak sıcak su üretilmesi, güneşten aktif olarak yararlanmaya bir örnektir
(Katırcı, 2003). Sıcak sudan, kullanım suyu olarak faydalanılabileceği gibi radyatörler
aracılığı ile yapının ısınması için de kullanılabilir. Özellikle iklimin uygun olduğu
bölgelerde bu yöntemlerle yaygın olarak enerji sağlanmaktadır (Taştan, 2012).
Toplaçların başlıca bileşenleri cam, cam ile soğurucu plaka arasında yeterince boşluk,
metal ve plastik soğurucu plaka, yalıtım ve bunların tamamını saran kasadan
oluşmaktadır (Sekil 3.27) (Kanan, Özeler ve Nilay, 2010).
Şekil 3.27. Kolektör bileşenleri
(Shop.solardirect, 2015)
“Güneş ısısından maksimum yarar sağlayarak bunu depolanabilir ve kullanılabilir ısıya
dönüştüren güneş kollektörleri seralar ve fotovoltaik güneş pili uygulamalarından
55
farklı olarak güneş ışınımının sadece ısı boyutu ile ilgilidir. Kullanım sırasındaki
kazalar, veya ısıl kırılma risklerine karşı camların “temperli” olması önerilmektedir.
Güneş kollektörleri; düzlemsel ve toprak kollektörleri olarak 2’ye ayrılmaktadır”
(Kanan, Özeler ve Nilay, 2010, s.57).
Düzlemsel güneş kollektörleri: Düzlemsel güneş kollektörleri, üstten alta doğru, camdan
yapılan üst örtü, cam ile absorban plaka arasında yeterince boşluk, metal veya plastik
absorban plaka, arka ve yan yalıtım ve bu bölümleri içine alan bir kasadan
oluşmaktadır. Absorban plakanın yüzeyi genellikte koyu renkte olup bazen seçiciliği
artıran bir madde ile kaplanmaktadır. Kollektörler, yerin enlemine bağlı olarak güneşi
maksimum alacak şekilde, sabit bir açıyla yerleştirilmektedirler (Culturevulture, 2015).
“Doğru seçilmiş güneş enerjisi sistemleri ve birbirine uyumlu bileşenleri ile, müstakil
konutların kullanma suyu ısıtması için gerekli yıllık enerji miktarının yaklaşık % 65’i
karşılanabilmektedir” (Emo, 2015).
Toprak kollektör sistemi: Toprak kollektör sistemi; toprak altında uzun süre depolanabilen
güneş ısısından faydalanmayı hedeflemektedir (Projects,2015). Topraktan enerji çekilmesi,
toprak altına geniş bir alana döşenmiş olan plastik boru sistemi ile gerçekleştirilmektedir
(Şekil 3.28). Toprak altında depolanmış olan ısı enerjisi; boru sistemi içerisinde dolaştırılan
akışkan (antifiriz ve su karışımı) ile taşınmaktadır.
Şekil 3.28. Toprak altı kollektör sistemi kesiti (Eryılmaz, 2002)
Yapıları nano büyüklükteki malzeme bileşenlerinden oluşan ya da akışkanın nano-sıvı
özellikli olması ile yine ısının aktarılmasını sağlayan aygıtlar olarak çalışmaktadır.
Geleneksel sistemli kolektörlere göre verimliliği çok yüksek, boyut olarak küçük,
üretimi de zor olmaktadır. Günümüzde henüz laboratuar çalışmaları devam etmektedir.
(Kanan, Özeler ve Nilay, 2010).
56
Binaya Entegre Sistemler
Bu sistemler, mevcut veya tasarım aşamasındaki binalara tatbik edilebilmektedir.
Mimari tasarımın kabuk formu ile doğrudan bütünlük kurulmadan yapının herhangi bir
yerine örneğin herhangi bir malzemenin fabrika üretimi aşamasında, geleneksel sistem
formu ile monte edilerek yine enerji kazancı sağlayan sistemlerdir (Şekil 3.29) (Kanan,
Özeler ve Nilay, 2010).
Şekil 3.29. Kolektör ve PV sistemlerin çatı
eğimi ve formundan tamamen farklı bir
bütünlük içinde monte edilmiş
örnek(Kanan, Özeler ve Nilay, 2010).
Binaya Bütünleşik Sistemler
Güneş pili
Binaya bütünleşik güneş pili teknolojisi mimari bütünleşme yoluyla uygulanan
sistemlerin estetik kaygılara cevap verebilmesi, çatı ya da cephede garantili ve sağlam
uyum sağlaması, kesintisiz performans gösterebilmesi, geometrik düzen içerisinde
uygulama kolaylığı sağlaması, maliyetlerin gittikçe azalması, tüketim pazarına girmesi
ve eski binalarda da renovasyon çalışmaları ile uygulanabilmesi gibi özellikleri ile bina
bütünleşik mimari tasarım kararlarına da yön verebilmektedir (Roberts ve Guariento,
2009).
2004 yılında Almanya’da güneş pillerinden sağlanan enerjinin %70’i bina bağımsız
enerji sistemleri olarak çalışırken, %29’u bina çatı monte enerji sistemi, %1’lik güneş
pili uygulamaları da bina bütünleşik olarak uygulanmıştır. O tarihlerden bu yana
Almanya binanın yapı elemanı gibi çalışan, tasarımdan ayrık veya tasarıma monte
durmaktan daha öte bir anlayışla, mimari tasarım kalitesini arttırmaya yönelik teknoloji
geliştirme çalışmalarına devam etmektedir. Uluslararası Enerji Ajansı’nın (IEA) ‘Güneş
Pili Enerji Sistemleri Programı’ sonucunda, mimari ile bütünleşik teknolojik sistemlerin
tasarım kalitesini oluşturmak için bir takım dikkat edilmesi gereken kriterler
57
belirlenmiştir. Bunlar iyi malzeme ve renk birleşimi, modüler düzenile uyumu, modüler
düzenin bina ile tatmin edici uyumu, bina tipinin ve içeriğinin güneş pilleri ile
bütünlüğü ve yeni tasarım anlayışlarında enerji kazancı sağlanmasına yönelik
uygulanabilirlik gibi özelliklerdir (Roberts ve Guariento, 2009).
Bina kabuğunda güneş pili yapı malzemesinin bütünleşmesi; güneş kırıcı, atrium örtüsü,
çift kabuk v.b. uygulamalarda görülmektedir (Şekil 3.30).
Şekil 3.30. Güneş pillerinin bina bütünleşme şekilleri (Roberts ve Guariento, 2009).
Bina kabuğuna uyum sağlayarak uygulama yapılan bu sistemin dünya genelinde birçok
inşa edilmiş örneği bulunmaktadır. Ancak Türkiye’de bina bütünleşik güneş pili
uygulamasının nadir örneklerinden biri de 48.000kwh elektrik enerjisi üretilmesi
beklenen ve 07.05.2008 tarihinde açılışı gerçekleştirilen Muğla Üniversitesi Rektörlük
Binası’nda yapılan renovasyon çalışması ile oluşturulmuştur. Binada, enerji ihtiyacını
fazlasıyla karşılayan cephe ve parapetler ile bütünleşik güneş pili uygulaması
yapılmıştır (Şekil 3.31). Bu güneş pilleri ile yenileme çalışması, 40 kwp kurulu güce
sahip, amorf silisyum tek-eklemli ve üç - eklemli ince film modüllerden oluşmaktadır.
(Kanan, Özeler ve Nilay, 2010).
Şekil 3.31. Muğla Üniversitesi
Rektörlüğü cephe bütünleşik
güneş pilleri (Mutek, 2015).
58
Kolektör
tasarımcıların kolektörlerin yüzeyinde görmek istemediği boru düzeneğini
gizleyebilecek, sadece düz yüzeylerde veya gridal düzeni olan yerlerde değil kavisli
olan kısımlarda da kullanılabilecek ve üst katmanı oluşturan koyu renk dış cephe
kaplamanın ısıyı emdikten sonra, ısıyı borulara aktarabilecek sistem özelliği
kazanılmaktadır (Şekil 3.32 ve 33).
Şekil 3.32. Bina bütünleşik kolektör uygulamaları; a) parapet örneği, b) cephe örneği, c)
eğimli çatı örneği (Leso, 2015).
Şekil 3.33. Ecole Polytechnique Enstitüsünün anket ve prototip uygulamaları sonucu
ortaya çıkan demo ürün (Probst ve Roecker, 2007).
Güneş Pili ve Kolektör
Bu sistemin oluşturulması ile geleneksel fotovoltaik panellere özgü iki önemli sorun
olan uzun zamanlı geri ödeme süresi ve düşük verimlilik değerlerinde çalışma
problemleri giderilmektedir. PV’lerin verimliliğini arttırmak amacıyla soğutma
sağlayabilecek, PV’nin alt yüzeyinde biriken ısıyı alıp akışkan yoluyla borularla
uzaklaştırabilecek sistemler geliştirilmiştir. Bu sistemlere PV/T karma sistemler, bu
sistemlerin bina mimarisi ile bütüncül uyum sağlamasına da bina bütünleşik karma
59
sistemler denmektedir (Solarwall,2015). Bütünleşik olarak mimari tasarım kararlarının
alınmasında henüz yaygın bir alanda olmayan bu sistemin en güzel örneklerinden biri
Concordia Üniversitesi John Molson işletme okulu binasıdır (Şekil 3.34). Bina da
uygulanmış kojenerasyon sistemindeki elektrik kazancı 25 kW iken 75 kW da ısıl
kazanç elde edilmektedir (Kanan, Özeler ve Nilay,2010).
Şekil 3.34. Concordia Üniversitesi John
Molson İşletme Bölümü binası bina
bütünleşik PV/T cephe uygulaması
(Solarwall, 2015)
3. 2.2. Rüzgar Enerjisinin Çok Katlı Yapılarda Kullanımı
Atmosferdeki sıcaklık ve basınç farklılıklarından dolayı hava kitlelerinin yer
değiştirmesi, rüzgar olarak tanımlanmaktadır. Rüzgar; kararlı, güvenilir, sürekli bir
kaynaktır. Rüzgar enerjisi dönüşüme uğramış güneş enerjisidir ( Akkaya ve Dağdaş,
2002).
Atmosfer basıncı ve sıcaklık değişimleri havanın
1. Yükselen ve alçalan hava akımları
2. Yatay hava akımları
olmak üzere, iki şekilde hareket etmesine yol açar. Bu akımların yanı sıra, okyanus ve
kıtaların düzensiz dağılımı, düzensiz arazi, günlük sıcaklık değişimleri ve mevsimsel
değişiklikler de hava olaylarını etkilemektedir, rüzgar oluşumunu sağlamaktadır (Şen,
2003) .
Rüzgar, sürekli, mevsimlik ve yerel rüzgarlar olmak üzere üç kısma ayrılmaktadır (
Akkaya ve Dağdaş, 2002).
60
Sürekli (yıllık) rüzgarlar: sürekli yüksek basınç alanlarından sürekli alçak basınç
alanlarına doğru esen rüzgarlardır. Sürekli rüzgârlar ise üç farklı şekilde
oluşmaktadır.
Mevsimlik Rüzgarlar:kıta ve okyanusların farklı ısınmaları ve soğumaları
sonucu oluşan rüzgarlardır. Yaz mevsiminde okyanuslardan kara içlerine esen
yaz musonları, kış mevsiminde karaların iç kesiminden okyanuslara doğru esen
kış musonları mevsimlik rüzgarların çeşitlerini oluşturmaktadır.
Yerel Rüzgarlar: kısa süre içerisinde esen ve etki alanları kısıtlı olan
rüzgarlardır. Yerel rüzgarları, meltem rüzgarları, sıcak yerel rüzgarlar, soğuk
yerel rüzgarlar ve tropikal rüzgarlar oluşturmaktadır.
Ekonomik ve sosyal alanda yaşanan gelişmelere bağlı olarak dünyada her yıl yaklaşık
olarak %4-5 oranında artan enerji ihtiyacının, ömürleri sınırlı ve çevreye zararlı etkileri
olan fosil ve nükleer kaynaklardan sağlamanın gelecek vaat etmediği gerçeğine
dayanılarak yeni enerji kaynaklarına yönelim sonucu, temiz, çevre dostu ve yerel bir
kaynak olan rüzgar enerjisinden yararlanmanın gerekliliği söz konusu olmaktadır
(Çağlar ve Canbaz 2002).
Rüzgar enerjisi, sektörde öncelikli olarak Kaliforniya’da ortaya çıkmış daha sonra
Almanya, İngiltere, Hollanda, İspanya ve İsveç’te gelişim göstermiştir. Dünyada
üretilen enerjinin %65’i fosil yakıtlardan elde edilirken, geri kalan enerji ihtiyacı
yenilenebilir eneri kaynaklarından sağlanmaktadır. Bu oran içerisinde rüzgar enerjisi
%0.3’lük bir paya sahiptir (Günel ve Ilgın, 2008).
Santrallerin bulundurmak mecburiyetinde olduğu soğutma suyuna ihtiyacı olmaması,
rüzgar enerjisini en zararsız enerji kaynağı olduğunu göstermektedir. Rüzgarın hızı ve
esme süresi elde edilecek enerjinin miktarını belirliyor (Berber, 2012).
Rüzgar enerjisinin avantajları ve dezavantajları aşağıdaki gibi sıralanabilir (Arslanoğlu,
2007 ):
Avantajları:
• Atmosferi kirletici etkiye sahip gazların salınmaması,
• Temiz bir enerji kaynağı olması,
61
• Kaynağının tükenmemesi (güneş, dünya ve atmosfer olduğu sürece),
• Rüzgâr tesislerinin kurulumu ve işletilmesinin diğer tesislere göre daha kolay olması,
• Enerji üretim maliyetlerinin düşük olması,
• Güvenilirliğinin artması,
• Bölgesel olması ve dolayısıyla kişilerin kendi elektriğini üretebilmesi.
Dezavantajları:
• Rüzgârın sürekliliği olmadığı için enerji üretim değerinin sabit olmaması,
• Rüzgâr türbinlerinin büyük alan kaplaması,
• Gürültü kirliliği oluşturması
• Fosil ve nükleer yakıtlardan elde edilen enerjiye oranla enerji üretiminin düşük olması
• Yatırım maliyetlerinin yüksek olması,
• Kullanım ömrü dolan kompozit parçaların doğada geri dönüştürülmesinin mümkün
olmaması.
• Diğer tip enerji üretim tesislerine göre daha fazla dinamik parça barındırması,
dolayısıyla işletme risklerinin daha fazla olması.
Rüzgâr enerjisinden etkin bir şekilde yararlanabilmek için çeşitli tasarım
parametrelerinin dikkate alınması gerekir. Bu parametreler yapının yeri, diğer yapılara
olan mesafesi ve konumlandırılış yönü, biçimi, kabuk elemanlarının ısı geçişini
etkileyen fiziksel özellikleri, güneş kontrol ve doğal havalandırma sistemleri olarak
sayılabilir. Güneş enerjisi kullanımında olduğu gibi, rüzgâr enerjisinden de pasif ve
aktif sistemler kullanılarak yararlanmak mümkündür (Smith, 2005).
3. 2.2.1. Pasif Rüzgar Enerji Sistemleri
Tasarım aşamasında alınan kararlar ile mekanik sistem gerekmeksizin rüzgâr
enerjisinden yararlanılması pasif rüzgâr sistemleri olarak adlandırılmaktadır. Bu
62
uygulamalar, iç mekânda kullanılan havanın, rüzgârın pasif kullanımı ile dışarı atılması
ve dolayısıyla binanın havalandırılması prensini üzerine kurulmuştur (Ulusoy, 2012).
Doğal havalandırma, açıklıklar veya basınç farkı vasıtası ile oluşmaktadır. Hakim
rüzgar yönünde konumlandırılan yapı ya da yapıların, üzerindeki açıklıklardan sağlanan
hava akımı ile havalandırma ve soğutma sağlanmaktadır. (Healthy Buildings, 2001)
Sıcak nemli iklimlerdeki pasif yapı soğutmasında baslıca strateji doğal havalandırma
sağlamaktır. Doğal havalandırma için açılabilir pencerelerin kullanımı en yaygın
olanıdır. Ayrıca planlama aşamasında yapı içerisinde hâkim rüzgâr yönünde olacak
şekilde bir iç avlu tasarlanabilir. İç avluyu saran hacimler pencereler yoluyla soğuk
havayla dolarken, avlu sıcak havayı toplayarak dışarı taşır (Azami, 2005). Soğutma
yükünün fazla olduğu Ortadoğu ülkelerindeki geleneksel yapılarda, yaygın olarak
kullanılan ve “badgir” olarak isimlendirilen rüzgâr bacaları da, rüzgâr enerjisinden pasif
sistemlerle yararlanmaya örnek olarak gösterilebilir.
Şekil 3.35 Yazd kentinde bulunun “Badgir”
adı verilen rüzgar bacaları (Heritageinstitute,
2015)
Rüzgar Kuleleri
Doğal havalandırma yöntemlerinden birisi cephede tasarlanan rüzgâr kuleleridir. İlk
kullanımına 13.yy’da İran’da rastlanmaktadır. Yapıda oluşturulan açıklıklardan rüzgârın
yakalanamadığı durumlarda, bu yöntem ile çatı üstü seviyesinden geçen rüzgâr esintileri
yakalanabilmektedir. Rüzgâr kuleleri pozitif hava basıncı tarafından yönlendirilen
soğuk dış havanın kule açıklıklarından içeri alınması prensibine dayanmaktadır.
Kulenin rüzgâr almayan tarafındaki iç kısmındaki düşük basınç yapının içinden havanın
çekilmesini sağlamaktadır. Rüzgâr kuleleri rüzgâr olsun ya da olmasın her zaman hava
sirkülasyonuna tabidirler. Çünkü çekim etkisi, hava yoğunluğundaki değişim ile
yaratılmaktadır (Yüksek, 2011).
63
Rüzgârsız bir yaz gününde, sıcak hava kulenin duvarına temas etmekte ve
soğutulmaktadır. Dışarıdaki hava soğuduğunda yoğunlaşmakta ve bu soğuk hava
kuleden aşağıya inmektedir. Baca etkisinin tam tersi bir etki oluşturmaktadır. Havanın
rüzgârlı olduğu durumlarda ise soğutma hızı artmaktadır (Chen, Sun ve Liu, 2008).
Rüzgârsız yaz gecelerinde ise, rüzgâr kuleleri baca gibi çalışmaktadır. Gün boyunca
ısınan duvarlar ısı yaymaktadır ve sıcak hava yaratılan çekim gücü ile kulenin üst
noktasından uzaklaştırılmaktadır.(Şekil 3.36) Kulenin üst noktasında daha az yoğun
olan sıcak havaya bağlı olarak hava basıncı azalmaktadır (Chen, Sun ve Liu, 2008).
Şekil 3.36 Rüzgâr Kulesi İran
örneği (Architectural Fluid
Dynamics,2012)
Su ve rüzgar enerjisini kullanarak çalışan rüzgar kuleleri de mevcut, bu kuleler soğuk
yer altı su kaynaklarının yararlanarak soğutulmuş havayı iç mekana yönendiriyor. Bu
aşamada iç mekandaki serin hava rüzgar kulelerinin yaratığı etkiyle iç mekanda dolaşıp
binan tüm noktalarına ulaşmayı başarıyor.
Şekil 3.37 Rüzgâr Kulesi İran
örneği (Heritageinstitute, 2015)
64
Rüzgar Bacası
Hava hareketlerinin yetersiz olduğu durumda kullanılan yöntemdir. Havalandırma
bacasının çalışma prensibi, ısınan sıcak hava yükselir ve bacadan dışarı atılır ilkesine
dayanmaktadır (Şekil 3.38). Oluşan basınç farkı ile iç mekânda hava dolaşımı
sağlanmaktadır. Sistemde, kuzey cephesinde oluşturulan açıklıklardan alınan hava, iç
mekânı serinletmektedir. İç mekândaki sıcak hava yükselerek üst kotta oluşturulan
açıklıktan cephede tasarlanan havalandırma bacası ile dışarı verilmektedir (Yüksek,
2011).
Şekil 3.38 Havalandırma bacası
çalışma prensibi (Yüksek, 2011).
Modern binalarda pasif havalandırma sistemlerinde, binanın tamamı rüzgâr bacaları ile
serinletilmektedir. Örneğin Michael Hopkins and Partners tarafından 1993-2001yılları
arasında İngiltere’de tasarlanan Portcullis Parlamento Binası kendine özgü bina formu
ile karakteristiğini oluşturmaktadır (Kanan, 2010).
Şekil 3.39. Portcullis
Yeni Parlamento Binası
rüzgâr bacaları
(Urbanwindenergy, 2015)
Pasif sistemler ile doğal havalandırma sağlamak için bir diğer yöntem, yapı içinde
hakim rüzgar yönünde bir atrium tasarlamaktır. Bina içine alınan soğuk havanın
sirkülasyonu, karşılıklı açılan boşluklar sayesinde sağlanmakta, ısınan hava ise atrium
içine alınmaktadır. Burada hava genleşmekte, yükselmekte ve bu doğal sirkülasyon
kulesinden dışarı atılmaktadır (Şekil 3.40) (Ulusoy, 2012).
65
Şekil 3.40 Atrium uygulaması çalışma prensibi (Yüksek,
2011).
Soğutma Kulesi
Soğutma kulesi, basınç farklılığından dolayı mekânlardaki ısınan havayı kulenin üst
noktasına kadar taşımaktadır. Kulenin üst noktasında yağmurlama sistemi ile ısınan
havayı soğutarak ağırlaştırmaktadır. Ağırlaşan hava nem oranı artmış ve serin, temiz bir
şekilde alt kota doğru hareket etmektedir. Ancak bu hareket kulenin en üst kotundan
rüzgârın kule içine yönlendirilmesiyle de daha alt kotlara indirilebilmektedir. Ekolojik
bir uygulama olabilmesi için yağmurlama sisteminde kullanılan suyun toplama yağmur
suyu ile yapılması sayesinde binada su denetimi ve geri dönüşüm sağlanmış olmaktadır.
Bu sistem sıcak-kuru iklimlerde nemlendirici ve serinletici etkisinden dolayı daha çok
tercih edilmektedir. Yapılan örneklerden biri de Küresel Ekoloji Araştırma Merkezi
binasıdır. Bu binanın soğutma kulesi bacasından yaklaşık 53 oC giren hava, bacanın üst
kotunda yağmurlama sistemiyle soğutulmuş, baca içi ve duvarlarına çarparak
soğumakta ve ağırlaşmaktadır. Böylece alt kot açıklığından iç mekâna 27 oC taze hava
lobiyi serinletmektedir (Şekil 3.41). Küresel Ekoloji Araştırma Merkezinin çatısının
tamamı da yağmurlama sistemi ile ısının uzaklaştırılması amacıyla serinletilmektedir
(Kanan, 2010).
Şekil 3.41.
Küresel Ekoloji
Araştırma
Merkezi soğutma
kulesi(Greensourc
e, 2008,)
66
Fanlar
Bu sistemde dış ortamdaki hava, cepheye yerleştirilen fanlar vasıtasıyla iç mekâna
alınmaktadır. Sistem uygulama örneklerinden bir tanesi Münih’te bulunan Hochhaus
Uptown binasıdır(Şekil 3.42). Yapının cam giydirme cephesi doğal havalandırmaya
imkân sağlayacak şekilde tasarlanmıştır. 37 katlı ofis kulesi cephesinde yer alan 70 cm
çapındaki dairesel fanlar, iç mekâna doğal hava girmesini sağlamaktadır. Bina
otomasyon sistemi tarafından kontrol edilen vantilatörler, dış hava koşullarının uygun
olmadığı durumlarda kapanarak hava girişini engellemektedir (Sev, 2009).
Şekil 3.42 Hochhaus Uptown cephesinde yer alan fanlar (Detail, 2015)
Rüzgar Gülü
Bu tip harici bina bileşenleri, rüzgâr tarafından harekete geçirilen ve rotor (dönme)
özelliği gösteren aktif parçaları sayesinde mecburi bir havalandırma sağlamaktadır. Bu
sistemlerde kullanılan parçalar, devamlı bir suretle ve baca yüksekliği seviyesine ya da
daha alt bir seviyeye monte edilerek kullanılmaktadır (Günel, Ilgın ve Sorguç, 2007)
(Şekil 3.43).
Şekil 3.43. Rüzgâr gücü ile çalışan türbin
vantilatör (Tunalarmetal, 2015)
67
3.2.2.2. Aktif Rüzgar Enerji Sistemleri
Rüzgar Türbinler
“Rüzgâr türbinleri, rüzgârın sahip olduğu enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren
sistemlerdir. ‘Rüzgâr türbinleri bir rotor (pervane), güç şaftı ve rüzgârın kinetik
enerjisini elektrik enerjisine çevirecek bir jeneratör kullanırlar. Rüzgâr rotordan
geçerken, aerodinamik bir kaldırma gücü oluşturur ve rotoru döndürür. Bu dönel
hareket jeneratörü hareket ettirir ve elektrik üretir. Türbinlerde ayrıca, dönme oranını
ayarlayacak ve kanatların hareketini durduracak bir rotor kontrolü bulunur” (Bekar,
2007, s.64).
Kule:türbinin tepe düzlemine yerleştirilmesini sağlayan genellikle boru kesitli direktir.
Jeneratör:Mekanik enerjiyi, elektrik enerjiye çeviren sistemlerdir.
Kanatlar:Rüzgarı aldıktan sonra bu gücü motor göbeğine iletmektedirler.
Şekil 3.44. Rüzgar Türbini İç Yapısı
(Erkınay, 2012).
Rüzgar türbinleri, eksen odaklı ikiye ayrılır:
Yatay eksenli
Yatay Eksenli Rüzgar Türbinleri:Rotorları yatay eksende, rüzgar akış yönünde çalışan
türbinler yatay eksenli türbinlerdir.
Dikey eksenli
Dikey Eksenli Rüzgar Türbinleri:Rotorları dikey eksende, rüzgar akış yönünde çalışan
türbinler dikey eksenli türbinlerdir.
68
Şekil 3.45. Rüzgâr
türbini; yatay ve
dikey aks hareketli
(Enerjiotomasyon,
2015)
Kullanım Yeri Odaklı Rüzgar Türbinleri
Binaya Monte Rüzgar Türbinleri
Bina-monte rüzgar türbinleri, bina/binaları bir çeşit kule olarak kullanmalarının yanı
sıra, tam entegre olanların aksine, bina formunu, mevcut rüzgar akışını değiştirmek ya
da arttırmak amacıyla kullanmamaktadır. Bu uygulamalar mevcut veya tasarım
aşamasındaki binalara tatbik edilebilir. Tasarım aşamasındaki binalarda mimari form,
türbinlere doğru olan rüzgar akışını arttırıcı olarak modifiye edilebilir. Bu tarz
uygulamalarda, bina formu tasarımına köklü müdahaleler yerine, küçük ölçekli
iyileştirmeler yapılabilmektedir. Örneğin, rüzgar türbinine gelen rüzgarın şiddetini
arttırmaya yönelik olarak hava kanalı yaratmak amacıyla türbinin etrafına kanatların
yerleştirilmesi rüzgar verimini arttırıcı etkili bir iyileştirmedir. Bu iyileştirici
uygulamaların marjinal bir örneği, kanallı rüzgar türbini olarak karşımıza çıkmaktadır.
(Yerebakan,2001)
Şekil 3.46’da bina-monte rüzgar türbinleri için bazı entegrasyon stratejileri
gösterilmiştir. Sonuç olarak, bina-monte rüzgar türbinlerinde mimari, rüzgar enerjisi
etkin tasarım kaygısı taşımamaktadır. Dolayısıyla, bina-entegre rüzgar türbinleri ve
bina- monte rüzgar türbinleri arasındaki temel ayrım, bina formunun rüzgar enerjisi
etkin tasarım kaygısı taşıyıp taşımadığı noktasında ortaya çıkmaktadır (Günel ve
Ilgın,2008).
69
Şekil 3.46. Bina-monte rüzgar türbinleri için entegrasyon stratejileri (Günel ve
Ilgın,2008).
Binaya Entegre Rüzgar Türbinleri
Binaya entegre rüzgar türbinleri mesnetsiz ve mesnetli olarak iki sınıfa inceleniyor,
mimari tasarım sırasında sürece dahil edilmiş olup, binanın/binaların formu tarafından
desteklenerek, rüzgarın yönünü, hızını ya da yoğunluğunu değiştirmek veya arttırmak
suretiyle, elde edilecek olan enerjinin maksimum seviyelere yükselmesi hedeflerine
yönelik olarak tasarlanan türbinlerdir. Rüzgar türbinleri mimari form üzerinde büyük
etkiye sahip olup bina/binaların tasarımında asıl amaç rüzgar enerjisini kullanmaktır
(Günel, Ilgın ve Sorguç ,2007).
Binaya entegre rüzgar türbinleri, tasarım aşamasında rüzgar enerjisinin kullanımının
esas alındığı yapıların bu tasarımla şekillendiği sistem biçimidir(Günel, Ilgın ve Sorguç
,2007).
Şekil 3.47 Bina-monte rüzgar
tribünleri için yapı örneği ,Hollanda
Pavyonu, Expo 2000, Hannover,
Almanya (Arkitera, 2015)
Şekil 3.48 Margot ve Harold Schiff
Rezidans chicago (Mercyhousing, 2015)
70
Şekil 3.49. Atkins tarafından tasarlanan 225 kilowatlık 3 büyük rüzgar türbinine sahip
Lighthouse, Resim. b’ de Hamilton tarafından tasarlanan, bina tepesine 9 metre
genişliğinde 3 rüzgar türbini entegre edilen Castle house, Resim c’ de Owings & Merrill
(SOM) tarafında tasarlanan Pearl River Tower Bina entegre rüzgar türbinlerine örnek
binalardır.
Binaya mesnetsiz rüzgar türbinleri
Binaya mesnetsiz rüzgar türbinleri, henüz teoriden uygulamaya geçmemiş olup
binaya/binalara yakın bir yerde çalışabilen ve binanın yaratacağı, rüzgar akışını
potansiyel olarak kullanabilen kendi mesnetiyle desteklenmekte olup binanın genel
tasarımı etkilemektedir (Günel ve Ilgın,2008).
Şekil 3.50 Bina-mesnetsiz rüzgar
türbinleri, farklı bina ilişki
kombinasyonları (Günel ve Ilgın, 2008)
Binaya mesnetli rüzgar türbinleri
Binaya mesnetli rüzgar türbinleri, binanın strüktürünü mesnet edinerek binanın
kendisini (genelliklede üst kısmını), mevcut rüzgar potansiyelinden maksimum
derecede istifade etmek amacıyla, kule olarak kullanmaktadır (Yerebakan, 2001).
a b c
71
Binaya mesnetli rüzgar türbinlerinin, mimari, strüktürel ve çevresel entegrasyonu
bağlamında önemli noktaları aşağıda belirtilmiştir. Türbinlere yakın mekanlar,
türbin(ler)in sebebiyet verebileceği, gürültü iletimi, dönen kanatlar yüzünden ışığın
titreyerek yansıması, elektromanyetik parazit gibi olaylar yüzünden, çekiciliğinden ve
ekonomik değerinden ödün verebilmektedir. Makul bir mekan organizasyonu
kurgulayabilmek adına, türbin(ler)in yakınındaki yerler, sık kullanımı olmayan alanlara
ya da servis mekanlarına (asansörler, merdivenler, çekirdek vb.) tahsis edilerek tampon
bölgeler oluşturulmaya çalışılmalıdır. Bu mekanlar, heyecan verici geçiş alanlarına ya
da gök lobilerine dönüştürülebilmelidir. (Reeves, 2003)
Şekil 3.51. a.Bahreyn Dünya Ticaret Merkezi Binası b. COR Ekolojik Konut ve Ticaret
Binası c. web Concentrator (konsept projesi) Stuttgart Üniversitesi
3. 2.3. Jeotermal Enerjisinin Çok Katlı Yapılarda Kullanımı
Jeotermal enerji, yerkabuğunun çeşitli derinliklerinde birikmiş ısının oluşturduğu,
sıcaklıkları atmosferik sıcaklığın üzerinde olan ve çevresindeki normal yer altı ve yer
üstü sularına göre daha fazla erimiş mineral, tuzlar ve gazlar, içerebilen sıcak su, buhar
ve gazlar olarak tanımlanabilir. Ayrıca herhangi bir akışkan içermeden de bazı teknik
yöntemlerle yerin derinliklerindeki ısıdan yararlanılması da jeotermal enerji kaynağı
olarak nitelendirilmektedir ( Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, 2004).
a b c
72
Şekil 3.52 Jeotermal Üretim
Sistemi (Çağlar, ve diğerlesi 2006).
Jeotermal enerji dünyada en çok bulunan yenilenebilir enerji kaynaklarından biridir.
Jeotermal akışkanın uygulama yöntemlerine göre jeotermal enerji sistemleri ısı
pompaları, kuyu içi eşanjörler ve ısı boruları olarak sınırlanmaktadır (Bekar, 2007).
“Jeotermal sistem; ısı kaynağı, rezervuar ve ısıyı taşıyan akışkan olmak üzere üç ana
unsurdan oluşmaktadır. 600°C’den daha yüksek sıcaklığa sahip ve yüzeye 5-10 km
mesafedeki kısımlara ulaşabilen magmatik sokulumlar olabileceği gibi, düşük sıcaklıklı
sistemlerde de derinlikle birlikte artan normal sıcaklık olabilir. Rezervuar ise ısıyı yer
altından yüzeye taşıyan akışkanın devir-daim edebileceği çatlaklı kayaçlardır.
Rezervuarların üzerinde genellikle geçirimsiz tabakalar bulunmaktadır. Jeotermal
akışkan ise çoğu durumda meteorik sudur ve rezervuarda sıcaklık ve basınca bağlı
olarak buhar veya sıvı haldedir. Bu su genellikle bazı kimyasal maddeler ve gazlar (CO2
, H2S gibi) içerir” (Maden, 2015, s.3).
“Enerji değişim teknolojileri yardımıyla, sıcak su ve buhardan elektrik üretimi sağlanır
veya ısı enerjisi amaçlı doğrudan kullanım uygulamaları söz konusu olur. Enerjisinden
yararlanılan atık akışkan olumsuz çevresel etkileri nedeniyle yeraltına reenjekte edilir.
Jeotermal enerjiden yararlanan birçok ülkede reenjeksiyon uygulandığı için, jeotermal
enerji çevre açısından en olumlu enerji kaynağı olarak değerlendirilir. Ancak ülkemizde
reenjeksiyon uygulaması çok sınırlı olup, temiz enerji kaynağı jeotermal enerjinin
temizliği sadece tanımında kalmaktadır. Jeotermal enerji yerinde kullanılabilen bir
enerji kaynağıdır ve uzak mesafelere nakli sınırlıdır (en fazla 100 km civarında).
Jeotermal enerji kısa mesafelere, kapalı borular içinde nakledildiğinden hiçbir olumsuz
çevresel etkisi yoktur” (Emo, 2015, s.2).
“Jeotermal enerjinin avantajları
73
- Çevre dostudur. Suyun ısıtılması ve buharlaştırılması için fosil enerjiye ihtiyaç
duymaz
- Doğal kaynaklar kullanılır, dışa bağımlı değildir
Jeotermal enerjinin dezavantajları
- Yapılarında bulunan hidrojen sülfür ve karbondioksit gibi gazların açığa çıkması
nedeniyle reenjeksiyon gereklidir” (Veziroğlu , 2010, s.19).
Jeotermal Isı Pompaları
Jeotermal ısı pompaları, yeraltı ısıdan yapıların ısıtılması ve soğutulması amacıyla
faydalanmaktadır. Mimaride en yaygın kullanılan sistem ısı pompalarıdır. Isı pompaları,
düşük sıcaklıktaki bir ısı kaynağından ısı enerjisini absorbe edip yüksek sıcaklıktaki bir
ısı kuyusuna deşarj eden sistemlerdir. Bina ısıtmak amacıyla jeotermal kaynaklardan
doğrudan veya dolaylı olarak faydalanılır. Jeotermal kaynağın doğrudan kullanıldığı
jeotermal ısıtma sistemlerinde, bir eşanjör vasıtasıyla jeotermal suyun ısısı bina ısıtma
tesisatı su devresine aktarılır. Bu tip bir uygulama için jeotermal suyun sıcaklığı 80 ˚C
civarında olmalıdır. Bu yüzden sıcaklığı 50 ˚C altındaki kaynaklar böyle bir uygulama
için elverişli değildir. Fakat bu kaynaklardan ısı pompası vasıtasıyla faydalanmak
mümkündür (Abitaticingenclik, 2015).
Düşük sıcaklık kaynağı olarak hava, toprak ve jeotermal akışkan kullanılmaktadır.
Toprak kaynaklı ısı pompalarında, toprak altına döşenen boruların içerisinden su
dolaştırılarak ısı sağlanır. Yer altına yerleştirilecek, ısı değişimini sağlayacak bir
sistemle kış aylarında toprak altındaki sıvı yer altındaki ısıyı taşıyarak binaya getirir. Isı
uygun sıcaklıkta değilse yükseltilerek bina içine taşınır. Yaz aylarında ise ısı bina
içerisinden çekilerek ortamdan daha serin olan toprağa bırakılır (Erkınay, 2012).
Konutlarda jeotermal enerjiden en çok ısı pompalarıyla yararlanılmaktadır. Isı
pompalarının yatay, dikey ve spiral gibi farklı yapım sistemleri vardır bu sistem arazi
koşullarına göre yerleştirilmektedirDikey döşeme maliyetin yüksek olması nedeniyle
arazinin dar olduğu yerde kullanılmaktadır. Dikey tip uygulaması yeraltında ısının
belli derinlikten sonra sabit olması sebebiyle daha verimlidir. Yatay tip uygulamalarda
ise ısı değişimi sistemin verimini olumsuz etkilemektedi (Ulusoy, 2012).
74
Şekil 3.53 Toprak kaynaklı ısı
pompası uygulamaları
Uluslararası İleri Teknolojiler
Sempozyumu (Yüksek ve Esin,
2009)
Geleneksel ısıtma sistemlerine nazaran jeotermal ısı pompaları sistemleri daha az
elektrik harcamaktadırlar. Bu sistem yeni binalara kolayca entegre edilebildiği gibi eski
binalarda da kullanılabilmektedir (Ulusoy, 2012).
Elektrik Üretimi
“Jeotermal enerjinin doğrudan olmayan kullanımı elektrik enerjisine çevrilmesiyle
gerçekleştirilmektedir. Elektrik üretimi için sondaj kuyuları yer altı rezervuarlarında
oluşturulmaktadır. Jeotermal alana bir kuyu açılmakta ve kuyudan alınan buharın bir
jeneratörü çalıştırması sağlanmaktadır. Hidroelektrik santrallerde yüksekten hızla düşen
suyun enerjisinden yararlanıldığı gibi, jeotermal tesislerde de buharın enerjisinden
yararlanılmaktadır. Buhar bir türbine yollanır ve türbinin dönmesi sağlanır. Hareket
eden türbin elektrik üreten bir jeneratörü çalıştırmaktadır. Bunun sonucunda da elektrik
üretilmektedir” (Ulusoy ,2012, s.31).
Şekil 3.54 Kuzey
Kaliforniya'da Santa Rosa
yakınlarındaki Gayzer,
dünyanın en büyük elektrik
üreten jeotermal gelişmedir.
(Geothermal energy, 2012)
3.2.4. Biyokütle (Biyomas) Enerjisinin Çok Katlı Yapılarda Kullanımı
“Biyokütle 100 yıllık periyottan daha kısa sürede yenilenebilen, karada ve suda yetişen
bitkiler, hayvan artıkları, besin endüstrisi ve orman ürünleri ile kentsel atıkları içeren
75
tüm organik maddeler olarak tanımlanmaktadır. Yenilenebilir enerji kaynağı olan
biyokütlenin toplam enerji eşdeğeri 65376 MTEP ( milyon ton eşdeğeri petrol ) olup bu
değer 1997 dünya enerji tüketiminin yaklaşık 8 katına eşittir. Günümüzde ise ancak %
7' si kullanılabilmektedir” (Acaroğlu,2008, s.351).
Biyokütle, doğrudan yakılarak ya da kirletici oluşturmayan yakıtlara dönüştürülerek
yakılabilmektedir. Bunlar, fermantasyonla alkol gibi sıvılara, uygun bağlayıcılar
kullanılıp briket şekli verilerek katılara ve anaerobik süreçler sonunda hidrojen ya da
metan türü gazlara dönüştürülmeleriyle elde edilen biyokütle kökenli yakıtlar olarak
sıralanabilir (Berber, 2012).
“Biyokütle enerjisi, klasik ve modern biyokütle enerjisi olmak üzere ikiye ayrılır.
Birincisi; konvansiyonel ormanlardan elde edilen yakacak odun ve yine yakacak olarak
kullanılan bitki ve hayvan atıklarından oluşur. Bunlar doğrudan yakılarak enerji elde
edilebilir. Fosil yakıtlara göre daha az zararlıdır. Modern biyokütle enerjisi ise; enerji
ormancılığı ve orman-ağaç endüstrisi atıklarından elde edilen biodizel, etanol gibi çeşitli
yakıtlar, tarım kesimindeki bitkisel atıklar, kentsel atıklar, tarıma dayalı endüstri atıkları
olarak sıralanır” (Abitaticingenclik, 2015, s.23).
Konutlarda biyokütle kaynağından: havasız çürütme yöntemi ile elde edilen biyogaz
elektrik üretiminde, piroliz yöntemi ile elde edilen etanol ısınma amaçlı, doğrudan
yakma yöntemi ile elde edilen hidrojen su ısıtma amaçlı kullanılmaktadır. Bunların
dışında fermantasyon, gazlaştırma, hidroliz ve biyofotoliz yöntemleri de diğer sektörler
tarafından uygulanmaktadır (Herzog, Lipman ve Kammen 2001).
Biokütle enerjisinin olumlu yönleri (TURE, 2001):
• Her yerde yetiştirilebilmesi
• Üretim ve çevrim teknolojilerinin iyi bilinmesi
• Her ölçekte enerji üretimi için uygun olması
• Düşük ışık şiddetlerinin yeterli olması
• Depolanabilir olması
76
• 5-35 ˚C arasında sıcaklık gerektirmesi
• Kanserojen madde içermemesi
• Çevre kirliliği oluşturmaması
• Sera etkisi oluşturmaması böylece atmosferde CO2 dengesi sağlanması
• Asit yağmurlarına yol açmaması olarak özetlenebilir.
“Biyokütle; tükenmez bir kaynak olması, her yerde yetiştirilebilmesi, özellikle kırsal
alanlar için sosyoekonomik gelişmelere yardımcı olması nedeniyle uygun ve önemli bir
enerji kaynağı olarak görülmektedir. Petrol, kömür, doğalgaz gibi tükenmekte olan
enerji kaynaklarının kısıtlı olması, ayrıca bunların çevre kirliliği oluşturması nedeni ile
biyokütle kullanımı, enerji sorununu çözmek için giderek önem kazanmaktadır”
(Kapluhan, 2015, s.101).
3.2.5. Hidrojen Enerjisinin Çok Katlı Yapılarda Kullanımı
Güneş ve diğer yıldızların termonükleer tepkimeye vermiş olduğu ısının yakıtı hidrojen
olup, evrenin temel enerji kaynağıdır. Hidrojen bilinen tüm yakıtlar içerisinde birim
kütle başına en yüksek enerji içeriğine sahiptir (Üst ısıl değeri 140,9 MJ/kg, alt ısıl
değeri 120,7 MJ/kg). 1 kg hidrojen 2,1 kg doğal gaz veya 2,8 kg petrolün sahip olduğu
enerjiye sahiptir. Ancak birim enerji başına hacmi yüksektir (wikipedia,2015).
Hidrojen 1500’lü yıllarda keşfedilmiş, 1700’lü yıllarda yanabilme özelliğinin farkına
varılmış, evrenin en basit ve en çok bulunan elementi olup; renksiz, kokusuz, havadan 14.4
kez daha hafif ve tamamen zehirsiz bir gazdır. Kömür, doğalgaz gibi fosil kaynakların
yanısıra sudan ve biyokütleden de elde edilen hidrojen, enerji kaynağı olmaktan çok, bir
başka enerji tüketilerek elde edilen sentetik yakıt durumundaki enerji taşıyıcısıdır (Eie,
2015).
Hidrojenin üretim kaynakları oldukça çeşitlidir. Bunlar arasında kömür, doğal gaz gibi
fosil yakıtlar vardır ancak sınırlı rezerve sahip oldukları gibi çevre zararlarına da yol
açmaktadırlar. Bu nedenle hidrojenin temiz enerji kaynaklarından üretilmesi enerjiyi
verimli kullanma ve çevre bilinci açısından en doğru seçim olacaktır. Hidrojen üretimi
yenilenebilir enerji kaynaklarından güneş enerjisinden, rüzgar enerjisinden, jeotermal
77
enerjiden, biokütle enerjisinden, dalga enerjisinden çeşitli yöntemlerle
sağlanabilmektedir (Erkınay, 2012).
Giderek artan çevre sorunları ve küresel ısınma sentetik bir yakıt olan hidrojeni cazip
hale getirmektedir. Kolayca taşınabilen ve taşınması sırasında çok az bir enerji harcanan
hidrojen, elektrik üretiminde, sanayide, evlerde ve taşıtlarda kullanılabilen bir yakıttır.
Günümüzde önemli hale gelen hidrojen enerjisi teknolojileri yakıt hücresi olarak
adlandırılan teknoloji sayesinde kimyasal reaksiyonlar sonucu oluşan enerjiyi elektrik
enerjisine çevirebilmektedir. Yakıt hücreleri, yakıt dönüştürücüden, yakıt hücresi
modülünden, güç dönüştürücüden, kontrol sisteminden oluşur. Hidrojen kullanarak
gerçekleşen kimyasal reaksiyonlar sonucu ısı, elektrik ve su meydana gelmektedir.
İşlemler esnasında su buharı dışında çevreyi kirletici hiçbir zararlı kimyasal madde
üretimi söz konusu değildir. Elde edilen enerji, yapıları ısıtmada, sıcak su elde etmede,
yemek pişirmede ve elektrik ihtiyacını karşılamak amacıyla kullanılmaktadır (Türe,
2001).
Hidrojen enerjisi, konut içi kullanımlar dahil olmak üzere bugün fosil yakıtların yaptığı
her işi yapabilmektedir. Evleri ısıtıp soğutmada, mutfak ve banyo için sıcak su
temininde, elektrik ihtiyacını karşılamak amacıyla hidrojen kullanılmaktadır. Hidrojeni
buralarda kullanmak için önce onun üretilmesine, depolanmasına ve nakledilmesine
ihtiyaç vardır (Berber, 2012).
Evlerde enerji gerektiren başlıca ihtiyaçlardan biri de yemek pişirmedir; fırın, ocak,
mikrodalga vs. Bunlar için gerekli enerjinin elde edilmesinde hidrojenden üç şekilde
yararlanılabilir. Bunlardan biri, konvansiyonel gazlı cihazlarda doğalgaz yerine
hidrojenin kullanılmasıdır. Diğer seçenek, konvansiyonel elektrikli mutfak cihazlarının
kullanılmasıdır. Üçüncü yöntem ise, pişirme için gerekli termal enerjinin elde
edilmesinde katalitik hidrojen yakma yoluna gitmektir (Berber,2012).
Binalarda hidrojen uygulamalarına yönelik farklı sistemler düşünülmektedir. Örneğin,
doğalgaz şebekesine bağlı bir konutta doğalgazdan hidrojen üretilebilir ve üretilen
hidrojen yakıt pilinde elektrik, ısı ve saf su üretilmesinde kullanılabilinir. Pilin ısısından
konutun ısıtılmasında ve sıcak su üretiminde yararlanabilir (Berber, 2012)(Şekil 4.70).
78
Şekil 3.55 Hidrojen Enerjisinin Konut
İçinde Devirdaim Şeması
(Enerjiuretimsistemleri, 2015)
Güneş-hidrojen enerji sisteminin ilk kurulum maliyetleri yüksek olmasına rağmen
hareketli parçaya sahip olmayıp bakım gerektirmemeleri ile bu sistemler kendilerini
birkaç sene içerisinde amortize etmektedirler. Özellikle şebekeden bağımsız konutlarda,
uzak yerlerde kurulan hastaneler, okullar gibi taşınması gereken yerlerde bu tür
sistemlerin kullanımları daha avantajlı olmaktadır. Çünkü çöl gibi şebekeden uzak
yerlere şebeke bağlantısı götürmek şu anki fiyat koşullarında bile birçok durumda
güneş-hidrojen enerji sisteminden pahalıya gelmektedir (Bilgiustam, 2015).
Bu bölümde anlatılan pasif ve aktif sistemlerin ekolojik anlamda yenilenebilir
enerjilerden faydalanarak tasarlanan çok katlı konutların seçilmelerine ve analizlerinde
kullandıkları ve ya kullanmadıkları sistemlerin avantaj ve dezavantajlarının
aydınlanmasına dördüncü bölümde ışık göstereceklerdir.
79
BÖLÜM 4
TÜRKİYE VE DÜNYADAN İNCELENEN ÖRNEKLER
4.1.EKOLOJİK ÇOK KATLI YAPI SEÇİM KRİTERLERİ
Bu bölümde, araştırma kapsamında ikinci ve üçüncü bölümde değinilen ekolojik ilkeler
ve yenilenebilir enerjileri kaynaklı pasif ve aktif sistemleri göz önüne alarak çevre
kirliliğini azaltmağa çalışan örnekler ele alınmıştır. Seçilen ekolojik çok katlı binaların
analizi, kavramsal alt yapıyı üç ana başlık altında “pasif ve aktif enerjinin etkin
kullanılması, suyun etkin kullanılması, pasif ve aktif enerjilerin iç mekan tasarımlarnda
kullanımı” bir tablo oluşturularak yapılacaktır. Türkiye’den seçilen örneklerde ekolojik
mimarlık kriterlerini sağlamak amacıyla, tezin ek kısmında mevcut tabloda değinilen
LEED sertifikasının koşullarını yerine getirerek puan toplamaya çalışan, iki farklı iklim
koşağında yapıln binalar ele alınacaktır. Yurtdışından seçilen binalarda ise binaların
mekan tasarımında ve formunda radikal kararlarıyla kendinden ekolojik mimarlık
kapsamında söz ettiren Ken Yeang’ın tasarladığı iki çok katlı konut binasında ortaya
koyduğu teorik fikirler ve pratik uygulamaları göz önünde bulundurarak, 13 katın
üstündeki tamamlanmış ve 2015 yılında tamamlanacak , 4 örnek seçilmiş ve
incelenmiştir.
LEED sertifikasyon sistemi
LEED (Leadership in Energy and Environmental Design); Amerika Yeşil Bina Konseyi
tarafından yeşil binaların gelişim ve üretim hızını arttırmak üzere 1998’de tasarlanmış,
ulusal oybirliğine dayanan, piyasaya bağlı bir bina değerlendirme sistemidir. Amerikan
Yeşil Bina Konseyi tarafından “piyasaya bağlı” şeklinde tanımlandıgı halde; LEED’in
ilk müşterileri; hükümete bağlı kurumlar, üniversiteler, okullar ve çevresel
organizasyonlar olmuştur (Civan, 2006).
LEED’in ana hedefi; “yapı sektöründe payı olan bütün kişi ve kuruluşların, yapıların,
yaşam döngüsü sürecinde oluşturdukları çevresel etkilere dikkat çekerek, etkinliklerini
ve ürünlerini bu etkileri azaltmak doğrultusunda gerçekleştirmeleridir” (Sev, Canbay,
2009,s. 42).
80
2009’da güncellenen LEED V.3’de; uyumluluk ve bölgeselleşme konularına ağırlık
verilmiş, kredi ağırlıklarında değişiklikler yapılmıştır. Versiyon 3’de sera gazı salınımı
ve iklim değişikliğine etkisi olan ölçütlerin ağırlığı da arttırılmıştır (USGBC, 2009,
Çelik, 2009)
“LEED sertifika sürecinde denetçi sistemi yoktur. USGBC’nin açtığı uzmanlık
sınavından geçen kişiler LEED danışmanı olabilirler. Fakat süreç boyunca LEED
danışmanı ile çalışma zorunluluğu yoktur, danışman ile birlikte çalışmak ayrı bir puan
getirir. Sistem denetleme değil belgeleme esasına dayalıdır ve tamamen şeffaf bir
süreçtir. Puan alınması öngörülen kriterlere göre hazırlanan belirli dokümanların
USGBC web sayfasına yüklenmesi ve USGBC tarafından incelenmesi sonrası puanlama
yapılır. Sertifika dokümanlarında ön koşul olarak belirtilen şartlar sağlanmazsa başvuru
kabul edilmez” (Çelik, 2009).
LEED Sertifika Kategorileri (Çelik, 2009, USGBC, 2011):
Yeni Konstrüksiyonlar
Mevcut Bina Yenilemesi
Ticari İç Mimari
Kaba İnşaat ve Dış Cephe
Okullar
Hastane ve Klinikler
Konutlar
Mahalle Geliştirme ve
Alışveriş Merkezleri olarak belirlenmiştir
LEED yeşil bina derecelendirme sisteminin 4 temel seviyesi vardır. Bunlar;
LEED Yalın Sertifika (LEED Certified) 40-49 puan arası
LEED Gümüş (LEED Silver) 59 puan
81
LEED Altın (LEED Gold) 60-79 puan arası
LEED Platin (LEED Platinum) 80 puan ‘dir.
LEED’in herhangi bir yapının sürdürülebilirlik yaklaşımına sahip olup olmadığıyla ilgili
çevresel performansı kontrol ettiği değerlendirme kriterleri ve yüzdeleri Tablo 1’ de
listelenmiştir.
PERFORMANS KRİTERİ PUAN DEĞERİ
Sürdürülebilir araziler 26
Su verimliliği 10
Enerji ve atmosfer 35
Malzeme ve kaynaklar 14
Kapalı çevre kalitesi 15
Tasarımda yenilikler 6
Bölgesel öncelik 4
Puanlama sertifika kategorilerine göre değişiklik gösterebilmektedir. Kriterlerin
içerisinde ön koşul olarak istenenler ayrıca belirtilmiştir ve puanlar ön koşul
kriterlerinin dışında kalan kriterlerden elde edilmektedir.
Sürdürülebilir Araziler: Bir binanın saha seçimi ve saha yönetimi projenin
sürdürülebilirliği açısından çok önemlidir. Sürdürülebilir arsalar kategorisi daha önce
işlenmemiş arazilerde yapılaşmadan kaçınır ve yapıların ekosistem üzerindeki
etkisini minimize etmeyi amaçlar. Bölgenin özelliklerine uygun peyzajı, akıllı ulaşım
sistemlerini teşvik eder, erozyonu, ışık kirliliğini, ısı adası etkisini azaltır ve yağmur
sularını kontrol altına alır (USGBC, 2011).
Su verimliliği: Su verimliliği kategorisinin hedefi, su kullanımının iç ve dış
mekânlarda daha akıllıca yapılmasıdır. Su kullanımının azaltılması genellikle
tasaruflu cihazların kullanımı, yeşil alanlarda kurakçıl peyzaja yönelik olarak su
Tablo 1. LEED performans
kriterleri ve değerleri (USGBC,
2011)
82
ihtiyacı az olan bitkilerin kullanılması ve suların arıtılarak yeniden kullanılmasıyla
gerçekleştirilir (USGBC, 2011).
Enerji ve Atmosfer: ABD Enerji Bakanlığı’na göre ABD’de binalar her yıl üretilen
enerjinin % 74’ ünü elektrik olarak kullanmaktadırlar. Bu nedenle tasarruflu cihaz
kullanımı, enerji kullanımının izlenmesi, yenilenebilir enerji kullanımı, verimli
tasarım ve inşaat gibi yenilikçi stratejileri teşvik etmektedir (USGBC, 2011).
Malzeme ve kaynaklar: Binaların inşaat ve uygulama aşamalarında birçok atık
malzeme ortaya çıkar. Bu kategori atık malzemelerin azaltılması, yeniden
kullanılması ve geri dönüştürülmesini ve tasarımlarda geri dönüşümlü malzeme
kullanımını teşvik eder. Ayrıca yerel malzeme kullanımınıda destekler (USGBC,
2011).
Kapalı çevre kalitesi: Bu kategori doğal gün ışığından faydalanma, sigara dumanı
kontrolü, iç mekânlarda düşük uçucu organik madde içeriği olan malzeme kullanımı,
iklimlendirme sistemlerinin verimli kullanımı gibi hususları teşvik eder (USGBC,
2011ve Çelik, 2009).
Tasarımda Yenilikler: Bu kriter, yukarıda belirtilen kriterler dışında da çevre için
faydalı aktiviteler yapılmasını teşvik etmeyi amaçlar (USGBC, 2011).
“Bölgesel Öncelik: USGBC’nin bölgesel konseyleri, bölümleri ve iştirakleri, ülkenin
her bölgesi için yerel olarak en önemli çevresel kaygılarını teşhis etmiş ve her bölge
için bu yerel önceliklere hitap eden altı LEED kriteri seçmişlerdir. Bölgesel öncelik
kredisi kazanan bir proje, o kredi için hak ettiği krediye ek olarak bir ek puan
kazanır. Dört krediye kadar bu şekilde kredi kazanılabilir” (Yenigün, 2010).
4.1.1. Türkiye’den İncelenen Örnekler
Son 50 yıl içinde Türkiye’de özellikle büyük şehirlerde aşırı nüfus artışı ile birlikte
kontrolsüz yapılaşma sorunu ortaya çıkmıştır, geleneksel mimariye bakıldığında
binalarda kullanılan kerpiç, ahşap gibi doğal malzemelerin hepsinin sürdürülebilir
nitelik taşıdığı ve geri dönüşümlü olduğu gözlenmektedir. Ancak zamanla yapıların
yükselmesi, modernleşmesi, farklı görsel ve mimari yaklaşımlar, ekolojik denge
korunumunun ihmal edilmesi gibi sebeplerle yapay malzeme kullanımı yaygınlaşmıştır.
83
Ancak, doğada yaratılan bozulmanın etkilerinin görülmeye başlanması ile ekolojik yapı
ve sürdürülebilir mimarlık kavramları ülkemizde de gündeme gelmiş ve bu yönde
çalışmalar başlatılmıştır (Arslan,2011).
Çalışmanın özgün kısmında Türkiye’den seçilen örneklerde dikkat edilen noktalar,
konut yapılarının enerji tasarrufu sağlayan, ekolojik, yenilenebilir enerji kullanan veya
yeşil bina sertifika ve değerlendirme sistemlerine uygun olarak tasarlandığının
vurgulanması ve pazarlama stratejisi olarak bu özelliklerinin öne çıkartılmasıdır. Son
yıllarda özellikle bu konunun halk tarafından ilgi görmesi ve yeşil bina sertifika
sistemlerinin bir yapı için prestij sağlayıcı bir özellik haline gelmesi bu yaklaşımla
konut yapılmasını yaygınlaştırmıştır. Mimar ve mühendisler çoğunlukla LEED
sertifikasyon sistemini kullanarak geliştirdikleri, yapımını üstlendikleri veya
projelendirdikleri binaların çevre dostu olduklarını ve enerji tasarrufuna önem
verdiklerini belgeleyerek yeşil bina statüsü kazandıracak belirli bir sertifikasyon
sürecine dahil olma çabası içine girerek duyarlılıklarını ortaya koymuşlardır (Anon,
2011).
Sertifika sistemleri Türkiye’de genellikle bir prestij ve pazarlama aracı olarak
kullanılmaktadır. Sertifikalandırma sistemlerinin ortak amaçlarından birinin de bina
pazarını ekolojik yapı tasarımlarına doğru çekmek olduğu düşünülürse bu hedefe giden
olumlu bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Ancak özellikle ekolojik malzeme
sektöründeki yetersizlikler, enerji verimli sistemlerin ilk yatırım maliyetlerinin yüksek
olması yeşil bina maliyetlerinin piyasa koşullarının üzerinde kalmasına neden
olmaktadır (Çelik, 2009).
Burada asıl sorgulanmak istenen bu düşünce ile yola çıkılarak tasarlanan yapıların
gerçekte ne kadar ekolojik olduğu ve değişik iklimlerde farklı kurallara rastlanıp
rastlamadığımızdır. Ekolojik kavramı tezin başında da detaylı olarak açıklandığı gibi
bütüncül bir yaklaşımla bakılması gereken bir olgudur. Sadece yenilenebilir enerji
kaynakları kullanmak veya başka bir ülkenin yeşil bina sertifika istemine göre bir yapı
inşa etmek, o yapıyı sürdürülebilir yapmamaktadır. Bu yaklaşımla yola çıkarak
Türkiye’de inşa edilirken ve pazarlanırken ‘ekolojik konut’, ‘enerji tasarrufu sağlayan
konut’ gibi sloganlarla ortaya çıkan ılıman ve karasal olarak iki farklı iklimde inşa
84
edilen yapılar incelenmiştir. Seçilen 2 örnek İstanbul ve Ankara’da inşaatı 2015 yılın’da
tamamlanacak olan Varyap Meridian ve One Tower adlı konut projeleridir.
4.1.1.1. Varyap Meridian
BİN
A K
ÜN
YE
Sİ
Varyap Meridian
Konum: İstanbul, Türkiye
Proje başlama/bitiş tarihi: 2009/2015
Kullanım amacı: Konut, beş yıldızlı otel, AVM, ofis
İklim/bitki örtüsü tipi: Yazın sıcak ve kurakken kışlar
yağışlı ve ılık / orman ve fundalık
Yapıdaki kat sayısı: 5 kulede 20 ile 61 katlı
Arsa alanı: 107.000m2
Arsa kullanım oranı: 13.000m2 binalar için kullanılmış
İstanbul, Ataşehir’de inşa edilen Veryap Meridian projesi kapsamında 5 kulede 20 ile
61 katlı 1500 konut, 50 bin metrekare kiralık alana sahip iş merkezi, 20.000 m2 ofis
binası, 5 yıldızlı otel, kongre ve ticaret alanları olmak üzere toplam 6 kule ve 3 adet
alçak katlı ticari blok yer alıyor. Proje dahilinde 40 m2'lik stüdyolardan çatı katları
dairelere kadar farklı konut seçeneği bulunmaktadır .Proje ekolojik inşaat projesi olarak
tasarlanmış ve LEED sertifikasına adaydır. 107.000 metrekarelik alana sahip projenin
%90’ı yeşil alan ve 13.000 m²’ si binalardan oluşmaktadır (Veryap,2015).
Projenin “çevreci konut” konseptinin oluşturulmasında çevresel etkenler ve ekolojik
tasarım ilkeleri önem taşımaktadır. Bu hedefe ulaşmak için arazinin topoğrafik yapısı,
rüzgâr ve manzara yönleri, güneş ışığıyla ilgili analizler, proje tasarımında dikkate
alınmıştır. Veryap Meridian’da ortak alanların bir bölümü rüzgâr ve güneş enerjisi gibi
doğal kaynaklardan üretilecek enerji ile karşılanacaktır, yağmur suları toplanıp yeşil
alanların sulanmasında kullanılacaktır ve bu vasıtayla doğanın korunmasına katkı
sağlanmıştır. Binaların konumlandırılması güneş ışığından en iyi derece
Tablo 2. Varyap Meridian binasının künyesi (Kişisel Arşiv)
85
faydalanılmasını sağlamıştır. Teraslar binaların doğal aydınlanması, havalandırılması ve
yağmur suyunun tıplanıp peyzajın sulamasında kullanımlası için bir araç olarak
kullanılmıştır. Peyzaj tasarımına arsanın doğal bitki örtüsü ve topoğrafik yapısı yön
verecek biçiminde tasarlanmiştır.
Şekil 4.1 .Varyap Meridian dış görünüşü.
Cephe tasarımı, bina sakinlerinin güneş ışığından maksimum düzeyde faydalanmaları
ve sıcak, soğuk iklim şartlarının olumsuz etkilerinin azaltılması hedefleri ile
tasarlanmıştır. Cephe, cam ve seramik panellerden oluşan hibrit sistemdir. Kullanılan
camlar açık yeşil rengindedir. Hafif renkli olan bu camlar yazın iç ortamı aşırı
ısınmaktan koruyup soğutma ihtiyacını azaltırken, kışın da içeri yüksek seviyede güneş
ışığı girmesine izin vererek ısıtma yükünü hafifletmektedir. Belli bir kata kadar
açılabilir olacak camlar, üst katlarda rüzgarın hızlı olduğundan dolayı bina sakinlerini
ve bina strüktürnü zorlamamk amaclı bina sakinlerine ihtiyaç duydukları anda doğal
havalandırmadan faydalanabilme olanağı sağlamaktadır.
Projeye yeşil bina özelliği ile birlikte yenilenebilir enerji kaynakları entegre edilmiştir.
Fosil yakıt kullanımını ve karbondioksit salınımını azaltmak için, projede elektrik
üretmek amacıyla, güneş panelleri ve rüzgâr türbinleri kullanılmaktadır. Bütün peyzaj
düzenlemelerinde ve bitki tercihlerinde su kullanımını minimize etmek ve yere özgü
doğal yapıyı korumak, öncelikli amaç olmuştur. Açık alanların ana karakteri olarak
özellikle seçilen çayır dokusu, çim ağırlıklı düzenlemelere göre su kullanımını yarıya
indirdiği için tercih edilmiştir. Her mevsim başka bir noktanın canlanmasıyla yıl boyu
yeşil sürekliliğinin gözetildiği bir bahçe bütünlüğü oluşturulmuştur.
86
Şekil 4.2 : Varyap Meridian ve çevre görünüşleri
Çevreci malzeme seçimi ve atık yönetimi stratejileriyle %75 atıkların geri dönüşümü,
% 24-% 50’ye enerji, % 30-% 50’ye varan su ve ısı tasarrufu ve %35 daha az CO²
salınımı planlanmaktadır. Projede; binaları güneş ve rüzgâra göre konumlayarak ısı
kayıplarını minimize etmek, doğru malzeme seçimleriyle yalıtımı artırmak, az enerji
tüketen A sınıfı elektrikli ekipmanlar kullanmak, doğal aydınlatmadan maksimum
yararlanmak, az elektrik tüketen lambalar kullanmak, su tasarruflu mutfak bataryaları ve
çift basmalı rezervuar sistemi kullanmak, yağmur sularını toplamak ve peyzajda az su
tüketen bitkilere yer vermek gibi önlemler bulunmaktadır (Veryap,2015).
Varyap Meridian Projesi’nde konutların tipleri stüdyo, kat bahçeli stüdyo,1+1, kat
bahçeli 1+1 ,teraslı kat bahçeli 1+1ve bu özellikler 2+1,3+1,4+1,5+1 planlarında devam
etmektedir. Araştırmalamiz sonucu 4+1 ve 5+1 planlarına ulaşamadık (Veryap,2015):
Stüdyo
Brüt Alan: 53.7 m²
Antre : 3,07 m²
Salon + Mutfak : 27,73 m²
Banyo : 4,5 m²
87
Kat Bahçeli Stüdyo
Brüt Alan: 75.67m²
Antre : 3,46 m²
Salon + Mutfak : 28,74 m²
Banyo : 4,5 m²
Kat Bahçesi : 19,36 m²
1+1
Brüt Alan: 78.67m²
Antre : 2,64 m²
Salon + Mutfak : 27,38 m²
Banyo : 5,13 m²
Yatak Odası : 15,39 m²
Kat Bahçeli 1+1
Brüt Alan: 93.51 m²
Antre : 2,72 m²
Salon + Mutfak : 27,62 m²
Banyo : 5,13 m²
Yatak Odası : 15,39 m²
Kat Bahçesi : 15,31 m²
Teraslı Kat Bahçeli 1+1
Brüt Alan: 102.8 m²
Antre : 4,22 m²
Salon + Mutfak : 35,28 m²
Banyo : 5,4 m²
Yatak Odası : 18,34 m²
Kat Bahçesi : 6,74 m²
Teras : 9,76 m²
88
2+1
Brüt Alan: 112.8 m²
Antre : 5,55 m²
Salon + Mutfak : 30,22 m²
Banyo : 5,4 m²
WC : 1,98 m²
Yatak Odası : 12,18 m²
Yatak Odası : 15,99 m²
Koridor : 3,86 m²
Kat Bahçeli 2+1
Brüt Alan: 148.54 m²
Antre : 6,24 m²
Salon : 31,83 m²
Mutfak : 10,08 m²
Banyo : 5,4 m²
Yatak Odası : 11,07 m²
Yatak Odası : 21,17 m²
Koridor : 4,33 m²
Kat Bahçesi : 13,16 m²
3+1
Brüt Alan: 132.49 m²
Antre : 7,29 m²
Salon : 31,61 m²
Mutfak : 12,65 m²
Banyo : 5,4 m²
Yatak Odası : 24,04 m²
Banyo : 4,5 m²
Yatak Odası : 10,39 m²
Yatak Odası : 14,52 m²
Koridor : 6,84 m²
89
Şekil 4.4 : Varyap Meridianda sosyal mekanlar, cafe, yuzme havuzu, spor salonu
(Veryap,2015).
Şekil 4.3. Varyap Meridianda lobi (Veryap,2015).
90
Varyap Meridian’da, iç mekân tasarımlarına bakıldığında; banyo, mutfak ve balkonların
zeminlerinde doğal taş kullandığı görülmektedir. Ancak malzeme her ne kadar doğal
olursa olsun kullanılan yapıştırıcılardan dolayı az oranda da olsa kirletici gaz çıkışına
sebep olur. Salon ve yatak odalarında kullanılan 1. sınıf ahşap parke kullanılmıştır.
Ahşap üzerinde ve kapılarda kullanılan koruyucu kimyasal malzemeler nedeniyle bazı
kirletici bileşiklerin kaynağını teşkil eder. Tüm bu bilgiler ışığında iç mekânlarda PVC
ve yalıtım malzemeleri dışında doğal malzeme kullanımına özen gösterildiği ve iç
mekân hava kalitesine olumsuz etkinin genel itibari ile minimumda tutulmaya çalışıldığı
söylenebilir (Veryap,2015).
Şekil 4.5 : Varyap Meridianda konutların iç mekanları (Veryap,2015).
91
4.1.1.2. One Tower
BİN
A K
ÜN
YE
Sİ
One Tower
Konum: Ankara , Türkiye
Proje başlama/bitiş tarihi: 2012/2015
Kullanım amacı: konut, beş yıldızlı otel, AVM, ofis
İklim/bitki örtüsü tipi: yazlar çok sıcak , kışlar ı iyse çok
soğuk/ bozkır (step) bitkileri
Yapıdaki kat sayısı: 48 katlı
Arsa alanı: 190.183m2
Arsa kullanım oranı: -
Ankara, Oran’da inşa edilen ONE TOWER projesi kapsamında 48 katlı kulede 306
daire, 40 bin metrekare kiralık alana sahip 5 katlı AVM yer alıyor. Proje dahilinde 108
m2'lik 2+1 lerden çatı katı dairelere kadar farklı konut seçeneği bulunuyor .Proje
Ankara’nın karma ekolojik inşaat projesi olarak tasarlanmış ve LEED-NC “GOLD”
(The Leadership in Energy and Environmental Design) sertifikasına adaydır (One
Tower,2015).
Şekil 4.6 : One Tower (One Tower,2015).
Tablo 3. One Tower binasının künyesi (Kişisel Arşiv)
92
Ankara’nın en yüksek tepelerinden birinde yükselen One Tower projesi Yeşil
bina kriterlerine uygun olarak konutlarında kullanılan atık sular arıtılarak hem AVM
soğutma kulelerinde hem de bahçe sulamasında kullanılacak biçiminde tasarlanmıştır.
One Tower’da bir çeşit motorlu elektrik üreticisi olarak özetlenebilen kojenerasyon
sistemi planlanmıştır. Bu sistemle üretilen enerji One Tower konutlarındaki ortak
mahallerin elektrik ihtiyacını karşılayacaktır. Sıcak gaz çıkışıyla suyun ısınması
sağlanacaktır. Böylece hiçbir enerji harcanmadan sıcak su elde edilebilecektır
(Yaşammekan, 2015).
AVM'de çıkan ısıyı kullanarak enerji verimliliğini yükselterek, ortak mahallerde
aydınlatmanın gerektiği durumlarda aktif ve azaltılması enerji tasarrufuna katkı
sağlıamak amaçlanmaktadır. İç hava kalitesini yükseltmek amacıyla inşaat sırasında
hava kalitesi idaresi, kullanılan yapıştırıcı, boya, döşeme malzemelerin VOC “Volatile
Organic Compound” değerleri düşük olanların tercih edilmesi, ısı konforunun
ayarlanabilir olması, sigara içilecek alanların belirlenmesi gibi detaylar binanın
tasarımında dikkat edilmiştir. Bina’ın “Extra clear” camlarla dışarıdaki manzara ve
renkleri olduğu gibi iç mekana yansıtılacaktır. Her mevsimde sıcaklık dengesi sağlayıp
ayrıca enerji tasarrufunude sağlanacaktır. Otoparklarda akülü araç parkı ve dolum
noktası düşünülmüştür. İnşaattan çıkan araçların teker temizliğinden, dönüştürülebilir
malzemelerin ayrıştırılmasına önem verilmiştir (One Tower,2015).
Şekil 4.7 : One Tower AVM’nin iç mekan görüntüleri. Şekillerden anlaşıldığı kadar
mekana sıcaklık vermek için ahşap ağırlıkı malzemeler kullanılmış ve iç ortamda
canlılık duygusunu yaşatmak için tasarımda bitkilerden de yararlanmıştır.
93
One Tower’da güvenlik hizmeti, vale hizmeti, concierge hizmetleri (alışveriş desteği,
temizlik hizmeti, ilaç tedariği, çiçek gönderimi, kuru temizleme/lostra ve terzi
hizmetleri, kurye ile posta gönderimi, sosyal tesis rezervasyon işlemleri, catering/davet
organizasyonu, çocuk bakım hizmeti, veteriner hizmetleri, evcil hayvan bakıcılığı, araç
Kiralama hizmeti, bilet/otel/tur organizasyon), teknik destek (bakım/onarım hizmetleri)
gibi müşterilerine kendilerini ayrıcalıklı hissettirecek her türlü hizmet verilecektır. One
Tower’da her daireye ait depo da bulunacaktır. Sosyal tesislerde ise kapalı yüzme
havuzu, güneşlenme terasları, vitamin bar, sauna, buhar odası, masaj odası, dinlenme
alanı, genel aktivite alanları (lounge, özel davet mekanları, toplantı salonları), çocuk
kulübü, fitness, pilates/yoga salonu, squash, tek pota basketbol sahası, masa tenisi,
soyunma odaları, bilardo salonu, satranç salonu, dart salonu ve yönetim ofisleri
bulunacaktır. (One Tower,2015)
Şekil 4.8: One Tower da sosyal mekanlar, lobi, yüzme havuzu (One Tower,2015)
Tüm iç mekânlarda ekolojik malzemeler, doğal taş, ahşap, LEED onaylı alçı, çimento,
sıva , boya ve materiyalleri yapıştırmak için kullandıkları yapıştırıcılar seçilmiştir. Daire
büyüklükleri 108 ile 112 metrekare arasında değişen 161 adet 2+1; 145 ile 148
metrekare arasında 73 adet 3+1; 193 metrekarelik 42 adet 4+1; 256 metrekarelik 26 adet
5+1 ile 4 adet penthouse olmak üzere 13 ayrı tipte toplam 306 daire yer alıyor.aşağıda
tip planların birkaç tanesi gösterilmektedir (One Tower,2015):
94
2+1 ,Tip 1
Brüt Alan: 112.2 m²
Antre ve vestiyer : 4,2 m²
Salon ve Yemek
alanı : 30,7 m²
Mutfak: 9,6 m²
Banyo : 5,2 m²
Soyunma: 4,8 m²
Yatak Odası : 12,2 m²
Yatak Odası : 17,9 m²
Koridor ve Çamaşır: 7,0 m²
3+1 ,Tip 5
Brüt Alan: 148,4 m²
Antre ve vestiyer : 6,5 m²
Salon ve Yemek
alanı : 29,8 m²
Mutfak: 9,0 m²
Banyo : 4,8 m²
Soyunma: 5,0 m²
Çocuk Yatak Odası : 19,6 m²
Çocuk Yatak Odası : 11,9 m²
Ebeveyn yatak
odası: 18,2 m²
Koridor ve Çamaşır: 7,9 m²
3+1 ,Tip 7
Brüt Alan: 148,1 m²
Antre ve vestiyer : 10,10 m²
Salon ve Yemek
alanı : 29,32 m²
Mutfak: 9,73 m²
WC : 2,53 m²
Soyunma: 3,14 m²
Çocuk Yatak Odası : 19,78 m²
Çocuk Yatak Odası : 12,86 m²
Ebeveyn yatak
odası: 17,66 m²
Koridor ve Çamaşır: 5,67 m²
95
4+1 ,Tip 8
Brüt Alan: 193,0 m²
Antre ve vestiyer : 11,2 m²
Salon ve Yemek
alanı : 40,9 m²
Mutfak: 17,0 m²
Banyo : 4,9 m²
Soyunma: 4,6 m²
Günlük oda: 13,3 m²
Çocuk Yatak Odası : 13,4 m²
Çocuk Yatak Odası : 13,2 m²
Ebeveyn yatak
odası: 21,3 m²
Ebeveyn Banyo : 5,2 m²
Koridor ve Çamaşır: 6,5 m²
5+1 ,Tip 10
Brüt Alan: 256,5 m²
Antre ve vestiyer : 13,9 m²
Salon ve Yemek
alanı : 46,8 m²
Mutfak: 17,0 m²
Banyo : 5,3 m²
WC : 1,8 m²
Soyunma: 3,0 m²
Günlük oda: 16,7 m²
Çocuk Yatak Odası : 13,5 m²
Çocuk Yatak Odası : 13,2 m²
Çocuk Yatak Odası : 16,2 m²
Ebeveyn yatak
odası: 27,1 m²
Ebeveyn Banyo : 4,8 m²
Ebeveyn Soyunma: 4,5 m²
Koridor ve Çamaşır: 12,4 m²
96
Şekil 4.9: One Tower da konutların iç mekanları (One Tower,2015)
One Tower, iç mekân tasarımlarında bakıldığında Varyap Meridian projesi gibi banyo,
mutfak ve balkonların zeminlerinde doğal taş kullandığı görülmektedir. Büyük
pencereler kullanılarak doğal gün ışığını iç mekanların tüm noktalarını aydınlattığını
görebiliyoruz bu imkan yaşam alanını daha ferah ve iç açıcı etmektedir. Salon ve yatak
odalarında kullanılan 1. sınıf ahşap parke kullanılmıştır. (One Tower,2015).
97
4.1.2. Dünya’dan İncelenen Örnekler
Ekolojik mimarlığın gelişmiş olduğu ülkelerde yatırımlar gerek devlet, gerekse özel
kurumlar tarafından desteklenmektedir. Avrupa başta olmak üzere, artık tüm dünyada
iklimle dengeli tasarımlar yapılmakta ve binaların enerji verimliliği hesaplanmaktadır.
Az katlı konutlarda örnekleri daha fazla ve kolay görmek mümkünken, çok katlı
binalarda kullanılması gereken sistemler ağırlaşacağından örneklerini görmek daha
zordur. Ancak, artan nüfus yoğunluğu, insanların kaliteli ortamlar istemesi sebebiyle
konut birimleri de gökdelenlerin içine girmiştir ve çok katlı konut binaları yapılması
zorunluluk haline gelmiştir.
Ekolojik yaklaşımın öncüsü olan Ken Yeang 1980’lerden bu yana yaptığı çalışmalar ile
uluslararası alanda kendinden söz ettirmiştir. “Ken Yeang’a (2008) göre ekolojik
tasarım; Dünya üzerinde ekosistemdeki her şeyin zincir oluşturduğunun ve bu zincir
içindeki müdahalenin hem yerel hem de küresel anlamda ekosistemi etkilediğinin
farkında olarak tasarımı geliştirmektir. Ekolojik tasarım, insan eliyle yapılan ortamın ya
da tasarım sistemlerinin doğal çevreyle en uyumlu ve iyi bir şekilde bütünleşmesini
sağlamak için vardır” (Yeang, 2008, s.114).
Yeang çok katlı yapıyı, “bölgenin meteorolojik ve iklimsel verilerine göre pasif, düşük
enerji tekniklerinin kullanıldığı, doğal çevreyle etkileşim içinde olan, yapımında ve
işletilmesi sırasında az enerji kullanan bir yapı tipi” olarak tanımlamaktadır (Yeang,
1996, s:18).
Yeang (1996 ) yüksek yapı ve ekolojik mimarlık kavramlarına bakışını, ekolojik
tasarım ilkeleri eşliğinde; düşey sirkülasyon, düşey peyzajlandırma, rüzgar ve doğal
havalandırma, bina kabuğu, altyapı sistemleri, servis sistemleri ve akıllı bina sistemleri
başlıkları altında ele almıştır ve “The Skyscraper: Bioclimatically Considered” isimli
kitabında, biyoiklimsel yüksek yapı bileşenlerini ve nasıl uygulanması gerektiğini
teorileri ile birlikte anlatmıştır.
Yeang için ekolojik yapı tasarımında dikkate alınmasını gereken konular:
Ekolojik çok katlı yapı tasarımında, binanın bulunduğu yarım küre ve enleme
bağlı olarak her bir cephe için güneş etkisi günün ve hatta yılın farklı
zamanlarında değişiklikler göstermesinden dolayı binanın her bir cephesinin
98
tasarımı ve genel bina performansı için farklı yaklaşımlarda bulunmak
gerekmektedir (Yeang, 1996).
İklim verilerine duyarlı ekolojik tasarım yaklaşımı, yıl boyunca kullanıcı
konforunun sağlanmasını ve aynı zamanda pasif önlemlerle enerji tüketimini
azaltmayı hedefler. Ayrıca ekolojik tasarım yaklaşımı malzeme seçimi ve doğal
enerji kaynaklarının korunması gibi konuları dikkate alarak, sürdürülebilir
mimarlık açısından olumlu sonuçlar elde edilmesini sağlar (Yeang, 1996).
Kaynak korunumu ilkesinin temel prensibi, yapı girdisi olan doğal kaynakların
etkin kullanımı ve işlevlerini tamamladıktan sonra çıktı olarak yeniden
kullanılmak üzere geri dönüştürülmesi esasına dayanmaktadır (Yeang, 1996).
Kaynak korunumu; enerji korunumu, su korunumu ve malzeme korunumuna yönelik
stratejiler ve yöntemlerden oluşmaktadır. Pasif sistemlerin etkin kullanımını öngören
enerji korunumu, tez içinde biyoiklimsel tasarım ilkeleri başlığı adıyla incelenmiştir. Su
korunumu başlığı altında su tüketimini azaltacak yöntemler ve atık suların geri
dönüştürülmesi ve yeniden kullanımı konuları incelenmiştir. Malzeme korunumu
ilkesinde ise malzeme seçiminde dikkat edilmesi gereken hususların yanı sıra esnek
tasarım ve uzun ömürlü yapılar ortaya koyma stratejilerine değinilmiştir.
Bu bağlamda, Ken Yeang’ın tasarladığı çok katlı konut kullanımlı binaları araştırılmıştır
ve bu araştırma sonucunda Maleziya’da yapılan 2 tek ve İstabnul’da yapılan toplu konut
projesine ulaşılmıştır ancak İstanbul’daki projenin 2006 yılında yapımının başlamasına
karar vermelerine rağmen yapım aşamasında inşaat firmalarının değişimi ve dönem
dönem projenin durdurulması sonucu projenin bitimi 2013 yılına kadar surmuş ve
Yeang’ın ekolojik anlamda sunduğu çözümlerin bir çoğu yapım aşamasında
değişilmiştir ve proje normal bir rezidans olarak tanımlanıp satışa sunulmuştur. Bu
aşamada diğer iki bina , MBF Tower ve Idaman Rezidans, örnek olarak seçilmiş ve
incelenmiştir.
99
4.1.2.1. MBF Tower
BİN
A K
ÜN
YE
Sİ
MBF Tower
Konum: Penang / Malaysia
Proje başlama/bitiş tarihi: 1990/1993
Kullanım amacı: konut ,ofis
İklim/bitki örtüsü tipi: ekvatoral iklimi ve muson iklimi /
gür yağmur ormanlarından oluşuyor
Yapıdaki kat sayısı: 32 katlı
Arsa alanı: -
Arsa kullanım oranı: -
MBF Tower bloğunun 28 katını 3 yatak odalı uniteler olışturmaktadır. Binanın bürt
alanı 17.531m2 dir ve dairlelerin genişlikleri 112m
2 ile 130m
2 arasında
degişmektedirler.Bu bina yapıldığı zamana göre farklı cephe ve mimari tarzıyla hala
farkını ortaya koymaktadır. Bina, Malacca Boğazının yanında yer aldığı için bina
sahipleri deniz ve şehirden güzel bir panoramik manzaradan yararlanabilmektedir.
Yüzme havuzu, bahçe, kapalı otopark ve 24 saat hizmet veran güvenlik MbF Tower da
mevcut olan tesislerdir.
Şekil 4.10 : MBF Kulesi 28
katın tip plan şeması (Zinzade,
2010)
Tablo 4. MBF Tower binasının künyesi (Kişisel Arşiv)
100
MBF Külesi 1990 yılında T.R. Hamzah & Kenneth Yeang tarafından tasarlanmıştır.
Giriş katında banka ve ofislerin bulunduğu 68 daireli bir yüksek konut bloğudur. Daha
iyi havalandırma sağlayabilmek, teras ve bahçe alanları yaratılabilmek amacıyla binada,
2 kat yüksekliğinde gök avlular tasarlanmıştır. Teraslar ve aralarındaki gök avlularda
çapraz havalandırma sağlayabilmek amacıyla, her katta dört adet bulunan konut
birimleri, birbirlerinden asansör çekirdeğinden ayrılmaktadır. Katlar kolonsuz çözülmüş
ve taşıyıcı elemanlar bina çevresine alınmıştır (Zinzade, 2010).
Şekil 4.11 : MBF Kulesi cephesi (Zinzade, 2010)
Şekil 4.12 : MBF Kulesi cephe perspektifi ve gök avlular (penangproperties,2015).
101
Şekil 4.13 : MBF Kulesi ofis katının planı ve bina kesiti (archnet,2015)
Şekil 4.14 : MBF Kulesine ait ofis katının görüntileri (propwall,2015)
102
MBF Tower’da, iç mekân tasarımlarında bakıldığında banyo, mutfak , balkonların ve
hatta salon zeminlerinde doğal taş kullandığı görülmektedir. Duvarlarda açık renkle ve
ayna kullanılmış bu işlem mekanı daha geniş ve ferah hissedilmesin sağlamıştır.
Salonlarda güneş ışığından daha fazla yararlanıp iç mekanları aydınlatmak için büyük
bir duvarında cam malzeme kullanılmıştır (penangproperties,2015).
4.1.2.2. Idaman Residence
BİN
A K
ÜN
YE
Sİ
Idaman Residence
Konum: Kuala lumpur / Malaysia
Proje başlama/bitiş tarihi: - / 2008
Kullanım amacı: konut
İklim/bitki örtüsü tipi: ekvatoral iklimi ve muson iklimi /
gür yağmur ormanlarından oluşuyor
Yapıdaki kat sayısı: 34 katlı
Arsa alanı: -
Arsa kullanım oranı: -
Şekil 4.15 : MBF Kulesine ait iç mekan görüntileri (propwall,2015)
Tablo 5. Idaman Residence binasının künyesi (Kişisel Arşiv)
103
Idaman Residence binası Petronas ikiz külelerinin hemen karşısında yer alıyor. Bu
seçkin binanın konumu kuala lumpurun Golden Triangle olarak adlandırılan üçgen
şekline benzer, önemli caddelerin yer aldığı bir semttedir ve bu nedenle bina sakinleri
özellikle yiyecek ve içecek alışveriş, yemek ve eğlence faaliyetleri gibi imkanlara daha
kısa mesafe kat etmektedir (propwall,2015).
Binanın sosyal tesislerini yüzme havuzu, çocuk havuzu, çok amaçlı salon, çamaşırhane,
kullanışlı dükkan, çocuklar için oyun alanı, yönetim ofisi, su özellikleri ile özel olarak
tasarlanmış peyzaj bahçe, 24 saat güvenlik ve gözetim kapsamaktadır. Özel olarak
tasarlanmış peyzajda bahçe su akışı ve şelaleler kullanılmıştır.
Şekil 4.16: Idaman residans da sosyal mekanlar, lobi, yüzme havuzu (realtymalaysia,
2015)
104
T.R. Hamzah & Kenneth Yeang’ın mimari olduğu 34 katlı bina 250 daire
kapsamaktadır. Her katta 81.45m2 - 201.95m
2 arasında değişen ve yüksekliği 3m olan 9
daire bulunmaktadır. Bina sakinlerinin dışarıdaki manzaradan keyif alıp rahatca
izlemeleri için binanın dış cepesinin %90’ını camla kaplamıştır. Binanın girişindeki
lobinin yüksekliğinin 9m olması ve binanın iç mekanına yeşil alanlar ve suyun girmesi,
binayı daha ferah olmasını sağlıyor.Bina daireleri 1kat ve dublex olarak iki guruba ve
her biri 7 tip plandan oluşmaktadır.
Yapıda etkin bir yağmur suyu toplama, depolama ve yeniden kullanma, doğal
aydınlatma ve enerji korunumu İlkesi kullanılmamıştır. Ken Yeang’ın tropikal
iklimlerdeki yüksek yapı tasarımında göz ardı etmediği bina konumu ve açık cephe
rengi kullanımıyla iklime uygundur. Her dairnin planında balkon ve teras bulunmasına
dikkat etmiş ve Yeang’ın önem verdiği su ve bitki unsuru bu yapının iç mekanlarındada
görülmektedir.
Şekil 4.17: Idaman residans tek kat dairelerin planları (malaysiacondo, 2015)
105
Type A Type C
Type I
Type B
Type H
Şekil 4.19: Idaman residanın bazı dubleks dairelerin planları(malaysiacondo, 2015)
Şekil 4.18: Idaman residans tek kat dairelerin planları (malaysiacondo, 2015)
106
Şekil 4.20: Idaman residanın iç mekan göntüleri (İdealhome77, 2015)
Bu bölümün sonunda ikinci bölüm de vurgulanan ekolojik tasarım ilkeleri, üçüncü
bölümde anlatılan pasif ve aktif sistemler, Yeang’ın tasarımlarında önem verdiği
ekolojik ilkeler ve tezin ekinde bulunan LEED sertifikası değerlendirme tablosundan
yola çıkarak kendi örneklerimize uygun bir tablo hazırlanarak seçilen binalar
değerlendirilmiştir.
107
AM
AÇ
GE
NE
L
İLK
EL
ER
YAPI TASARIMI İLE
İLGİLİ OLAN İLKELER
Vary
ap
Mer
idia
n
On
e T
ow
er
MB
F T
ow
er
Idam
an
res
idan
ce
PA
SİF
EN
ER
JİN
İN E
TK
İN K
UL
LA
NIM
I
BİN
A F
OR
MU
VE
GE
NE
L B
AK
IŞ
Bina formu ve geometrisinde
cephenin daha az ısı
kaybetmesi ve güneş
kontrolünün sağlamasını
Doğal aydınlatma ve doğal
havalandırma sağlamak
amacıyla tasarlamak
Bina yükseldikçe, yumuşak
köşeler ve dönüşler veya
rüzgar yırtıkları sayesinde
rüzgarı kontrol etmek
- -
Binayı, güneş-rüzgar gibi
yenilenebilir enerji
kaynaklarından yararlanacak
şekilde tasarlamak
Binaları, birbirlerine gölge
yapmayacak şekilde arazi de
komlandırması - - -
Binanın yapıldığı azarinin
büyük yüzdesini yeşil alan için
ayrılması - - -
Yeşil cephe ve çatı yüzeyleri - - - -
Yerel bitki türlerinin kullanımı Güneşin, iç mekanların derin
noktalarına kadar
girebilmesini sağlayacak bina
formunda tasarlanması
DO
ĞA
L
AY
DIN
LA
TM
A
Işık rafı - -
Işık tüpü - - - -
Atrium - -
Işık kuyusu - - - -
Cam cephe - -
108
AM
AÇ
GE
NE
L
İLK
EL
ER
YAPI TASARIMI İLE
İLGİLİ OLAN İLKELER
Vary
ap
Mer
idia
n
On
e
Tow
er
MB
F
Tow
er
Idam
an
resi
dan
ce
PA
SİF
EN
ER
JİN
İN E
TK
İN K
UL
LA
NIM
I
DO
ĞA
L
AY
DIN
L
AT
MA
Eğimli forma sahip dış cam
cephe Açık bahçe balkonlar, teraslar -
PA
SİF
GÜ
NE
Ş E
NE
RJİS
İND
EN
YA
RA
RL
AN
AR
AK
İS
İTM
A V
E
SO
ĞU
TM
A S
IST
EM
LE
RI
Güneş ve çatı pencereleri - - - -
Güneş odası - Çatı havuzu - - - -
Konveksiyon kanallı - - - -
Su duvarı - - - -
Taş yataklama - - - -
Trombe duvarı - - - -
Soğutma kulesi - - -
DÖ
ŞE
ME
LE
R
DE
PA
SİF
GÜ
NE
Ş
EN
ER
JİS
İNİN
KU
LL
AN
IMI
Isı depolayıcı döşemeler - -
Kaya zemin-kış bahçesi - - - -
PA
SİF
RÜ
ZG
AR
EN
ER
JİS
İND
EN
YA
RA
RL
AN
AR
AK
DO
ĞA
L
HA
VA
LA
ND
IRM
A
Rüzgar kuleleri - - - -
Rüzgar bacası - - - -
Fanlar - - - -
Rüzgar gülü - - - -
Açılabilir pencereler Atriumlar, kış bahçeleri Balkonlar, teraslar, çatı
bahçeleri
109
AM
AÇ
GE
NE
L
İLK
EL
ER
YAPI TASARIMI İLE
İLGİLİ OLAN İLKELER
Vary
ap
Mer
idia
n
On
e T
ow
er
MB
F T
ow
er
Idam
an
resi
dan
ce
AK
TİF
EN
ER
JİN
İN E
TK
İN K
UL
LA
NIM
I
AK
TİF
GÜ
NE
Ş E
NE
RJİS
İND
EN
YA
RA
RL
AN
AR
AK
İS
İTM
A V
E
EL
EK
TR
İK Ü
RE
TİM
İ
Binaya monte güneş
kolektörleri - - -
Binaya bütünleşik güneş
kolektörleri - - - -
Binaya bütünleşik güneş pili - - - -
Binaya bütünleşik güneş pili
veya kolektörlü güneş Kırıcı - - -
Pv ısıtma kolektörleri - - - -
Yüksek performanslı güneş
kontrol camları - -
Isıtma , elektrik üretimi - -
AK
TİF
RÜ
ZG
AR
EN
ER
JİS
İND
EN
YA
RA
RL
AN
AR
AK
SO
ĞU
TM
A V
E
EL
EK
TR
İK Ü
RE
TİM
İ
Yatay eksenli rüzgar
türbinlerinin binalarda
kullanımı - - - -
Dikey eksenli rüzgar
türbinlerinin binalarda
kullanımı - - -
Binadan bağımsız rüzgar
türbinlerinin binalarda
kullanımı - - -
Binaya monte rüzgar
türbinlerinin binalarda
kullanımı - - - -
Binaya entegre rüzgar
türbinlerinin binalarda
kullanımı - - - -
SU
YU
N E
TK
İN
KU
LL
AN
IMI
YA
ĞM
UR
SU
YU
TO
PL
AM
A
Bina çatısında yağmur suyu
toplama - -
Bina cephesinde yağmur
suyunu toplamak - -
Cephe teraslarında,
balkonlarda yağmur suyu
toplamak -
Yağmur ve atık suların
yeniden kullanımı -
110
AM
AÇ
GE
NE
L
İLK
EL
ER
YAPI TASARIMI İLE
İLGİLİ OLAN İLKELER
Vary
ap
Mer
idia
n
On
e
Tow
er
MB
F
Tow
er
Idam
an
resi
dan
ce
AK
TİF
VE
PA
SİF
EN
ER
JİN
İN İ
Ç M
EK
AN
LA
RD
A E
TK
İN
KU
LL
AN
IMI
İÇ M
EK
AN
LA
RD
A E
KO
LO
JİK
TA
SA
RIM
LA
RL
A K
ON
FO
R V
E
FE
RA
HL
IĞI
AR
TT
IRM
AK
İç mekanlarda doğal ışığı tum
noktalara ulaşılması - İç mekanlarda doğal
aydınlatma İç mekanlarda doğal
havalandırma Pencerelerin açılabilir olması İç mekanlarda doğal
malzemelerin kullanımı İç mekanlarda ulaşılabilir ve
yapıldığı ülkede kullanılacak
malzemelerin bulunması -
Esnek tasarım İç mekanlarda zemin
kaplamaların ekolojik olması İç mekanlarda duvar
kaplamaların ekolojik olması - İç mekanlarda tavan
kaplamaların ekolojik olması İç mekanlarda yeşil alanların
bulunması - - Mobilya ve donatı - - - -
Tablo 6. Genel değerlendirme tablosu (Kişisel Arşiv)
Hazırlanan genel değerlendirme tablosunda dört proje için genel bir değerlendirme
yapıldığında;
Bina formu ve genel bakış olarak:
Örnek binaların hepsinde yapıldıkları iklim ve zemin topografisi göz önünde
bulundurularak daha az ısı kaybı, gün ışığını kontrol ederek doğal aydınlatma
sağlamak amacıyla uygun formlar seçilmiştir. Ken Yeang, özellikle tropikal
iklimlerde yapıların dikdörtgen forma sahip olmasını, yukarı çıkıldıkça formun
111
silindire benzemesini savunmaktadır. Ancak kendisinin tasarladığı iki binadan
biri bu özelliğe daha yakın bir tasarım olarak görülmektedir.
Düşey peyzaj ve bitkilendirme, Yeang’ın tasarım örneklerinde dikkat ettiği
ilkelerden biridir. Yeang, peyzaj elemanlarını; bina cephesine gölge sağlayarak
güneşten korunma, doğal gün ışığının sebep olacağı parlamayı azaltmayı
amaçlamaktadır. İncelenen bütün yapılarda yerel bitki türleri tercih edilmiştir.
Türkiye’de ele alınan örneklerde binaların etrafında dikilmek için seçilen
bitkilerin hava koşullarına ve ikilime uygun olmalarına dikkat edilmiştir.
Ken Yeang’ın vurgulayarak bahs edip önem verdiği çatı bahçeleri ve
cephelerde dikey bahçelerine tasarladığı iki binada da rastlanmamaktadır.
Doğal aydınlatma olarak:
Doğal gün ışığı neredeyse örnek binaların tamamında, teras, atriumlar ve
büyük pencereler vasıtasıyla iç mekanlara yönendirilip aydılatıyor ve bu olanak
gün boyu aydınlatma amaçlı kullanılan elektrikten tasarruf etmelerini
sağlamaktadır.
Genellikle tüm örneklerde doğal aydınlatma imkanını yaratmak için geniş
pencerelerden yararlanılmış oysa ki üçüncü bölümde pasif güneş enerjisinden
yararlanarak birden fazla doğal aydınlatma imkanı yaratılabilmek için, sistemler
tanıtılmış ve binaların hiç birinde o sistemlere rastlanmamıştır.
Pasif güneş enerjisinden yararlanarak ısıtma ve soğutma sistemleri olarak:
Pasif güneş enerjisinden yararlanarak binalarda soğutma amaçlı olarak tanıtılan
soğutma kulesi sistemi bir tek One Tower projesi kapsamında kullanılmıştır.
Doşemeler de pasif güneş enerjisinin kullanımı olarak:
Isı depolayıcı döşemeler, pasif güneş erjisinden yararlanarak binanın
ısıtmasında enerji tasarrufu yapılabilirken bu sistem sadece MBF Tower ve
Idaman Residanse binasınlarında kullanılmıştır.
112
Pasif rüzgar enerjisinden yararlanarak doğal havalandırma olarak:
Çok katlı yapılarda doğal havalandırma, yapının bütününde ele alınması
gereken bir ilkedir. Binalarda doğal olarak havalandırma sistemleri üçüncü
bölümde de anlatıldığı gibi atriumlar, gök avlular, açılabilen pencereler,
havalandırma bacaları, hava giriş ve çıkış kanalları ve fanlar içeriyor. Seçilen
örneklerde hava giriş ve çıkışına izin veren açılabilen pencereler ve teraslara
rastlamaktadır. Daire sakinleri mevcut terasları camla kapatarak kış aylarında
güneş odası amaçlı kullanılabilirler. MBF Tower örneğinde Yeang gök avlusunu
iç mekanlara geri çekilmiş boydan boya camla kaplı teras alanları yaratmaya
çalışmıştır ve bu vesileyle güneşin istenmeyen etkilerinden korunmak, doğal
havalanlandırılma ve aydınlatılma imkanı, peyzaj düzenleme ve bitkilendirme
alanları, acil bir durum esnasında insanların toplanabileceği tahliye alanları,
ileride meydana gelebilecek herhangi bir genişlemenin gerçekleştirilebileceği
ara bölgeler bulunmasının imkanını sağlamıştır.
Aktif güneş enerjisinden yararlanarak isitma ve elektrik üretimi:
One Tower ve Varyap Meridian’da aktif sistemlerin pasif sistemlerden daha
fazla kullanıldığı göze çarpıyor. Bu binaların modern çağın mimarisiyle
tasarlandığını göze alırsak teknolojinin ilerlemesiyle birlikte ekolojik tasarımda
pasif sistemler daha az göze çarpıyor. Aktif sistemlerin kullanımının
yaygınlaşması olumlu bir ilerleme gibi göze görülsede ekolojik yapılarda aktif
ve pasif sistemlerin eşit oranda kullanılmasında yarar var. Ken Yeang, incelenen
yapılarında pasif sistemler ve binanın iç ve dış cephesinde yarattığı sirkülasyon
ve açıklıkları daha fazla tercih etmektedir.
Aktif rüzgar enerjisinden yararlanarak soğutma ve elektirik üretimi olarak:
Yüksek bir yapıda ısı kayıp ve kazançlarının büyük bir bölümü cephelerde
oluştuğu için, enerji korunumu sağlamada cephe sisteminin rolü büyüktür.
Ekolojik bir yüksek yapıda cephe, iç ve dış mekanı birbirinden ayıran bir ‘filtre’
gibi enerji korunumu sağlamalı, doğrudan ve dolaylı kamaşmayı önlemeli, renk
ve doku detaylarına ilişkin alternatifler sunmalı, cephe temizlik ekipmanları ile
uyumlu olmalı, deprem, ısı değişikliği, rüzgar gibi etkenlerle oluşan hareketlere
113
uyumlu olmalı, hafif olmalı, strüktürel sisteme az yük getirmeli, kurulumu,
bakım ve onarımı kolay ve ekonomik olmalı, estetik olmalıdır. Örneklerin
tamamında; doğal havalandırma ve aydınlatma imkanı sağlama, dış ortam
koşullarından koruma ve bunlara benzer birçok özelliği bünyesinde barındıran
cephe tasarımları uygulanmıştır. Çoğunlukla cephede açık tonlu renklere sahip
yansıtma özelliği fazla ya da cam malzemeler tercih edilmiştir.
Yağmur suyu toplama olarak:
Su korunumu ilkesinin, neredeyse tüm örneklerde ön plana çıktığı
görülmektedir. Su kullanımını azaltmak amacıyla tüm örneklerde, yağmur suyu
toplanarak peyzaj elemanlarının büyük bölümü sulanabilmektedir. Üç projede
atık suların geri dönüştürülerek yeniden kullanımına olanak sağlayan sistemlere
yer verilmiştir. Ayrıca Yeang, yağmur sularının toplanıp, depolanarak yeniden
kullanımına büyük önem vermektedir.
İç mekanlarda ekolojik tasarımlarla konfor ve ferahlığı arttırmak olarak:
İç mekanlara yansıyan olumlu noktalardan biri, kullanılan materyallerde genel
olarak binanın yapıldığı ülkede bulunmasına ve ithal edilmemesine dikkat
edilmesidir, Türkiye’de yapılan One Tower ve Varyap Meridian’da iç mekanda
zemin, duvar ve tavan kaplamalarda kullanılan boya,alçı, çimento,parke v.b.
materyaller kullanılmadan önce LEED sertifikasindan ekolojik anlamda onay
almışlardır. Bu davranışlar ekolojik tasarımlarda olumlu etki bırakmaktadır.
114
BÖLÜM 5
Sonuç ve Değerlendirme
Genel değerledirme:
Barınma ihtiyacı ve içgüdüsü dünyada var olduğumuz günden itibaren, temel
gereksinimlerimizin en önemli bileşeni olmuştur. Tarihin bilinen ilk çağlarından
günümüze kadar birçok sebepten ötürü yapılı çevremizi değiştirdiğimiz ve
geliştirdiğimiz bilinmektedir. Mağaralarda başlayan doğayla uyumlu bu yaşam, her
geçen gün gelişen yapı, yapım teknolojileri ve yükselen hayat standartlarının bir sonucu
olarak, günümüzde yüksek yapılara doğru evrilirken, doğayı tükenmez bir kaynak
olarak gören insanoğlu, bu gelişim sürecine zıt bir şekilde doğayla uyumunu günden
güne yitirmiştir.
Bu hızlı ve kontrolsüz gelişimin sonuçları günümüzde dahi bizler için büyük sorunlar
oluşturmaktadır. Dünya’nın milyarlarca yıllar boyunca oluşturduğu doğal kaynakların
insan eliyle hızla tüketilmesi, ekosisteme ve bio-çeşitliliğe tamiri mümkün olmayacak
zararlar verilmesi ve bunların sonucu olarak iklim değişikliği, küresel ısınma sorunu
gibi birçok sorunların ortaya çıkması, günümüzde bizleri, geleceğimizi düşünmeye ve
daha bilinçli hareket etmeye sevk etmektedir.
Bu ihtiyacın geldiği en son nokta olan yüksek yapıların, diğer yapı tiplerine nazaran her
aşamada (yapım, işletme ve yıkım) çok daha fazla kaynak ve enerji tüketimine neden
olduğu bilinmektedir. Bu sebeple günümüzde, yüksek yapılarda ekolojik mimarlık
kavramı, gerek yurtdışında gerekse Türkiye’de çok daha fazla gündem oluşturmakta,
ekolojik tasarım ilkeleri doğrultusunda tasarlanan yüksek yapılar hızla artmaktadırlar.
Ekolojik mimarlığın amacı var olan yenilenebilir enerji kaynaklarımızı kullanarak
gelecek nesillere yaşanabilir bir çevre bırakmaktır. Yapıların enerji tüketimini azaltarak
çevresel etkilerini en aza indirmek, enerji etkin tasarım ilkelerinin aktif ve pasif şekilde
uygulanmasıyla sağlanmaktadır.
Geçmişten günümüze doğal kaynakların aşırı ve yanlış kullanımı, çarpık kentleşme,
sanayileşme gibi sebeplerle çevre sorunları ortaya çıkmıştır. Bu da ekolojik denge, bio-
çeşitlilik ve toplum sağlığı için tehlike oluşturmaktadır. Gelişmiş ülkelerde çevre
sorunlarına verilen önem artmaktadır, ancak genel eğilim kısa sürede ekonomik kazanç
115
sağlamak olduğundan gerekli tüm somut uygulamalar gerçekleştirilememekte
dolayısıyla doğada ve ekolojik dengede tahribat meydana gelmektedir. Yaşamın ve
çevrenin devamlılığı için kaynak tüketimi kaçınılmazdır. Ancak önemli olan husus;
tüketimin kaynakların kendini yenileme kabiliyetinin onarabileceği sınırı geçmemesi,
büyüme ve gelişmeyi, diğer canlıların yaşam döngüsünü kısıtlamayacak ve ekolojik
dengeye zarar vermeyecek biçimde yapılmasıdır. Bu nedenle ekolojik ve sürdürülebilir
tasarım yaklaşımının öneminin fark edilmesi ve ilgili disiplinlerin kendi alanlarında
bunu kullanacak yol yöntem ve ilkeler geliştirmesi uygun olacaktır.
Yapının havalandırılması, ısıtılması ve soğutulması için kullanılan pasif sistemler hariç
gerekli olan mekanik sistemlerin sonradan eklenmesinin önüne geçilmeli ve bu ihtiyacın
tasarım aşamasında düşünülerek, doğal verileri kullanarak karşılanması gerekmektedir.
Bu durum, yapı cephelerinde karşılaştığımız kontrolsüz şekilde ortaya çıkan
iklimlendirme sistemlerinin yarattığı görüntü kirliliğinin de önüne geçmektedir. Bu
aşamada, yenilenebilir enerji kaynaklarının yapı bileşeni ölçeğinde entegrasyonunun
önemi ortaya çıkmaktadır. Yapı bileşeni, ekolojik tasarım amacına uygun olarak
şekillendiğinde, değişen iklim koşullarına adapte olabilmektedir.
Çevre etkilerini dikkate almak, iç mekânda kullanıcıların konfor düzeyinde
pozitif etki yaratmanın yanında enerji tüketiminin azaltılmasını da
sağlamaktadır. İç mekânda; sağlıklı havalandırma, çevreyi kirletmeyen pasif
sistemler ile ısıtma ve soğutma işlevinin yerine getirilmesi, iç mekâna giren
doğal ışığın kontrolünün sağlanması, çevreci yaklaşımlar ile izlenecek yol
açısından önem taşımaktadır.
Yaşadığımız mekânlarda, ısıtma ve soğutma amaçlı pek çok işlev, fosil
yakıtlardan ve mekanik iklimlendirme sistemleri ile karşılanmaktadır bunların
yanısıra iç mekanlarda kullanılan malzeme, boya ve yapıştırıcıların kullanımı
sonucu atmosfere salınan CO2 ‘in iklim üzerinde yarattığı tahribatlar, mekanik
sistem kullanımının insan sağlığı açısından yol açtığı olumsuzluklar ekolojik
mimarlığın önemini kavramayı zorunlu hale getirmektedir. Her geçen gün,
yaşam döngüsünün devamlılığı açısından doğaya ne kadar muhtaç olduğumuz
gerçeğini gözler önüne sermektedir.
116
Seçilen örneklerin yapı tasarım kararlarının, ekolojik ve akıllı binaların boyutlarının
incelendiği üçüncü bölümde elde edilen veriler, dördüncü bölümde anlatılan kavramsal
altyapı ile hazırlanan tabloda gösterilmiştir. Enerjinin pasif ve aktif halinin etkin
kullanılması, suyun etkin kullanılması ve iç mekanlarda pasif ve aktif enerjinin etkin
kullanılması ana başlıkları doğrultusunda incelenen örneklerden elde edilen veriler
dördüncü bölümün sonundaki tabloda gösterilmektedir.
o Araştırma kapsamında yapılmış bitmiş veya sona ermek üzere olan ekolojik
mimarlık örnekleri incelendiğinde, günümüzde çok katlı yapıların tasarımlarında
teknolojik gelişmelerle birlikte ekolojik tasarım kriterlerinin etkilerini
görmekteyiz. Seçilen 4 binanın ikisi Türkiye’nin iki değişik ikliminden ve diğer
ikisi Malezya’dan, Ken Yeang’ın tasarladıgı çok katlı binalardır. Türkiye’de
araştırılan Varyap Meridian ve One Tower’da Türkiye için çok yenilikçi
yaklaşımların olduğu göze çarpmaktadır. Seçilen iki yapıda ekolojik ve
sürdürülebilir özellikleriyle öne çıkmış ve pazarlama yöntemini bu özellikler
üzerine geliştirmiştir. Genel olarak Türkiye, dünyadaki uygulama ve
sistemlerden geride olsa da çok önemli çalışmalar gerçekleştirilmektedir. Her iki
yapıda da aktif sistemlere ağırlık verilmiş ve iki farklı tasarım temasıyla ekolojik
anlamada çok iyi derecede ilerleme kat edilmiştir. Bunların yanısıra farklı
iklimlerin, LEED sertifikası’da her hangi bir farklı koşullara ratlanmamaktadır.
o MBF Tower ve Idaman Residans örneklerinde, doğal havalandırmanın mümkün
olduğunca kullanıldığı görülmektedir. Ancak örneklerin tropikal iklim
bölgelerinde yer almasından ötürü doğal havalandırma stratejilerinin yanı sıra
mekanik havalandırma sistemlerine de yer verilmiştir. Açılabilir pencere ve
kapılar yardımıyla tek yönlü ve/veya çapraz havalandırma imkanı sağlanmıştır.
Yeang’ın yapıları, uygulandıkları bölgeye ve iklime duyarlı, doğal enerji
kaynaklarının kullanımını azaltan ve aynı zamanda kullanıcı konforunu sağlayan
ekolojik yüksek yapılar olarak dikkat çekmektedirler.
Tüm örneklerin incelenmesi sonucu ortaya çıkan bir gerçekte, ekolojik yüksek yapıların
daha çok enerji etkinliği sağlamak amacıyla ilkeler geliştirdiğidir. Dikkat çeken bir
başka konu bu kadar ilerlemeye rağmen henüz iç mekanlara olması gerektiği kadar
ekolojik anlamda önem verilmediğidir. İç mekan kriterlerinin belirlenmesi yapılı
117
çevrelerin ekolojik kriterlerine uyması için atılması gereken ilk adımdır. Bu kriterlerin
belirlenmesi gelecek kuşakların daha yaşanabilir kentlere sahip olması için gereken
altyapıyı, yasa ve yönetmelikleri oluşturulmasının önemini ortaya koyacak ve daha iyi
iç mekanlarda yaşayabilmek için oluşturulan kriterlerin kullanılması zorunluluk haline
gelecektir.
Sonuç:
Yapılan değerlendirmeler sonucu ortaya koyulan veriler; binaların yapıldıkları
coğrafyaya ve iklime dayalı tasarım kararlarına bağlı olduğunu göstermiştir. Buna göre
Türkiye’de bu iklimsel verilerin varlığı araştırıldığında, Türkiye, sıradağ yapıları, üç
tarafının denizlerle çevrili olması ve geniş ovaları nedeniyle dört farklı mevsimin
yaşandığı bir ülkedir. Türkiye’nin geneline bakıldığında karasal, ılıman ve nemli iklim
özelliklerinin daha fazla hâkim olduğu görülmüştür. Bu özelliklere göre çevre duyarlı
pasif sistem bileşenlerinin kullanıldığı ekolojik bir tasarım meydana getirmek
mümkünken, öte yandan mühendislik ürünlerinin de yani eko-teknolojilerinde
kullanıldığı yapılar yapma imkanı bulunmaktadır. İncelenen binaların iklimsel
verilerinin tamamı Türkiye koşullarına uyumlu olduğundan binaların bu iklimlerde
yapılabileceği sonucuna varılmıştır. Ancak Türkiye, farklı iklim bölgelerine sahip
olmasına rağmen yıllardır her iklime inşa edilen tip projeciliğin kurbanı olmuştur.
Diğer bir değerlendirme sonucuna göre pasif tasarım kararlarının uygulanması için
mimari bilgi birikimi gerektiği ve Türkiye’de henüz bu bilgi düzeyinin
sağlanamamasından dolayı, Türkiye’nin yenilenebilir enerji zenginliklerinin
kullanılabileceği de göz ardı edilmektedir. Buna göre; inşaat yapım aşamasında yapı
malzemelerinin çevreci verilerinin de ele alındığı, tüm şantiye organizasyonunun,
kullanıcının ve müşterinin de içinde dâhil olduğu bina yapım sürecinin benimsenmesi
ve bu süreç ile ortaya çıkartılan sonuç ürünün sürdürülebilirlik özelliği kazanmış, tüm
eko-teknolojik yapı sistemleriyle mimarlık ürünü olmuş, bütünsel bir yaklaşım
olabileceği bilincine varılmalıdır.
Ele alınan örnek bağlamında, çok katlı konut binaları ekolojik kılmak üzere benimsenen
ortak yaklaşım, yöntem ve ilkelerden söz edilmek gerekirse, bunlar;
a) Cephe sistemlerinin enerji etkin şekilde kurgulanması,
118
b) Peyzaj öğelerinin binaya entegrasyonu, yeşilin en üst katlarda dahi kullanılması,
c) Yenilenebilir enerji sistemlerinin kullanılması,
d) Güneş kontrolü ve doğal havalandırma sistemlerinin kullanılması,
e) Karma kullanımı teşvik eden bina programları tasarlanması şeklinde özetlenebilir.
Belirtilen ortak yaklaşım ve ilkelerden de anlaşıldığı gibi, çok katlı yapılarda ekolojik
konusu daha çok bina ölçeğinde ele alınmaktadır. Binaların, bulunduğu bölge ve kent
üzerinde olumlu ya da olumsuz etkilerine gerekli önem verilmemektedir denilebilir.
Oysa ki binalar kenti oluşturmakta ve yalnızca binanın ekolojik olması, kentinde ekolojik
olması için yeterli olmamaktadır. Çok katlı binaların en önemli sorunlarından biri de bu
binaların cadde düzeyindeki ilişkilerinin kopukluğudur. Yüksek binaların, çevreye
olumlu etkileri olduğu gibi olumsuz etkileri de vardır ve bu etkiler bazen birbiriyle tezat
oluşturmaktadır. Bu zıtlık da ele alınan örnek bağlamında şu maddelerle ayrılabilir:
a) Çok katlı binalar, yükseklikleri sayesinde etkin bir biçimde rüzgârdan
yararlanmaktadır, fakat çevredeki rüzgâr hareketlerini değişime uğratmaktadırlar.
b) Çok katlı binalar, güneş enerjisinden, hem yükseklikleri hem de teknolojik sistemler
aracılığıyla yararlanmaktadır, fakat komşu binaların üzerine düşen gölgeleri, komşu
binaların güneş enerjisinden yararlanma olasılığını azaltmaktadır.
c) Çok katlı binaların, ulaşım, otopark, büro, konut gibi karma kullanımı teşvik etmesi,
kompakt ve dağılmayan bir kent oluşturması, altyapı ağının daralmasına neden
olmaktadır, fakat yetersiz kentsel hizmetlere ve altyapıya sahip kentlerde inşa
edildiklerinde, ek yük oluşturarak kentlerde problemler yaşanmasına neden
oluşturmaktadır.
d) Çok katlı binaların programlarında rekreasyon alanlarının olması, bina kullanıcılarının
sosyal ilişkilerini artırmakta, fakat bu sosyal alanların cadde, sokak gibi kamusal
mekanlardan uzak ve yüksek katlarda kurgulanması, binanın çevresinde bulunan
kamusal alanların hareketliliğini azaltmaktadır.
119
Çok katlı binaların, ekolojik olma yolundaki sorunlarını gidermek adına yenilenebilir
enerji kaynak kullanımı, karma kullanımı desteklemenin yanında örneğin, çok katlı
binaların caddeyle ilişkisini artırmak için özellikle alt katlara yerleştirilen restoranlar,
alışveriş merkezleri gibi sosyal ve ticari alanlar oldukça etkin bir çözüm oluşturmaktadır.
Ekolojik kavramı, mühendisler için elektrik ve mekanik sistemlerdeki teknolojik
gelişmelerle sağlanan enerji korunumu anlamına gelmektedir. Ancak, yüksek binaların
teknolojik yaklaşımlarla elde ettiği enerji korunumu gibi konular, ekoloji ile ilgilidir.
Oysa ekolojik olma, hem bina ölçeğinde hem de kentsel ölçekte, sosyal, fiziksel ve
ekonomik boyutlarıyla ele alınması gereken çok boyutlu bir kavramdır. Bu bağlamda,
yüksek binaların, kentte yarattığı problemler iyice anlaşılmalı ve bu problemleri çözmek
için ekolojikliğin bütün boyutlarına yanıt verebilecek yeni stratejiler ve yaklaşımlar
benimsenmelidir.
Türkiye’de uygulanacak ekolojik yapıların, öncelikle yenilenebilir enerji kaynakları
açısından yüksek potansiyele sahip bölgelerde uygulanması ile bu bölgelerin
özelliklerine uygun ekolojik yapı tasarımlarının yapılması, tasarlanan sistemlerin ve
binanın tamamının maksimum kazanç elde edilmesini sağlayacaktır.
Mimarlık, insanların yaşamlarını geliştiren, şekillendiren, bir adım ileriye götüren bir
meslek olarak kabul ediliyorsa, çevre korunumu ve sağlıklı ortamlar tasarlamak
konusunda tasarımcılara önemli görevler düşmektedir. Bir yapının yapım ve tasarım
aşaması, kullanım ve yıkım aşamasını önemli ölçüde etkilediği gibi tasarımcıya düşen
diğer bir görev de; doğal çevre korunumu , ilgili mimari uygulamalar konusunda kendi
bilgi ve deneyimlerini arttırmaları, iletişimde oldukları kişilerle bu bilgileri paylaşmaları
ve bilinç seviyesinin yükselmesi konusunda etkin rol almalarıdır. Ekolojik mimari
tasarım için uymaları gereken ilkeler özetle şu şekilde tanımlanabilir;
Sınırlı enerji sistemlerini yenilenebilir doğal enerji sistemleriyle değiştirmek,
Güneş, rüzgar, su enerjilerinden en üst düzeyde faydalanmak,
İklimsel verilerini dikkate alıp, tasarımları bu yönde geliştirmek,
Ekolojik sistemlerin , tasarımın her aşamasında kullanılmasını sağlamak,
120
Sistemleri mümkün olduğunca doğal enerjiyle çalışabilir şekilde düzenlemek,
Tasarım aşamasında pasif ve aktif sistemlerin aynı zamanda düşünülüp
uygulanması,
Ayrı iklim bölgeleri için, uygun, etkili ve verimli sistemleri seçmek,
Malzeme seçiminde enerji verimliliğine , ulaşılabilir, yenilenebilir olmasına
dikkat etmek,
İç mekan planlamalarında hava dolaşımı ve gün ışığının en derin noktalara kadar
ulaşmasını desteklemek amaçlı duvarlar ve pencereleri dikkatlice
konumlandırmak,
İç mekanlarda doğal havalandırma sistemlerin vasıtasıyla yardımıyla bina
sakinleri için daha sağlıklı ve temiz hava sağlayabilir,
İç mekanlarda şefaf renkler ve yansımaları kullanarak ekolojik tasarımı iç
mekanlara getirebiliriz,
Teknoloji ve enerji tasarrufu prensibini birleştirerek faydalı sistemler
geliştirmek,
Tüm sistemlerin toplumsal ve ekonomik sonuçlarını dikkate almak,
Kontrol sistemleri ile çok az enerjiyle daha büyük sistemleri yönetmek
gerekmektedir.
Bu tez ile birlikte bir kez daha görülüyor ki; yaşanabilir ve sürdürülebilir çevrelerin
oluşturulması için mimarlık ve iç mimarlık mesleği, yapılarda enerji etkinliğini ve
korunumu sağlama, temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarını tercih etme ve geri
dönüştürülebilen malzemelerin kullanımı ile ilgili önemli bir misyon üstlenmek
zorundadır. Bilimdeki ilerleme devam ettikçe mimari tasarım, iç mekan tasarım ve yapı
üretimi olanaklarını arttırmakta, geçmişe göre daha az maliyetli, daha konforlu, daha
çevreci ve daha sağlıklı yapılar yapma fırsatı vermektedir. Bu araştırmada amaç
ekolojik çok katlı yapı tasarımında kullanılacak bir tasarım sistemi oluşturmak değil,
toplanan verilerin yol göstermek amacıyla analizinin yapılmasıdır. Elde edilen verilerin
121
derlenmesiyle ekolojik yüksek yapı tasarımında tasarımcılara fikir verebilmek ve
teknolojinin yardımıyla yapı tasarımındaki sürdürülebilir ve ekolojik yöntemlerine
dikkat çekebilmektir.
122
KAYNAKLAR
Abitaticingenclik,(2015),http://www.habitaticingenclik.org.tr/dl/yayinlar/enerji/BiyoKut
le.pdf, [ErişimTarihi:20.07.2015]
Acaroğlu, M.,(2008),Türkiye'de Biyokütle –Biyotanol ve Biyomotorin Kaynakları ve
Biyoyakıt Enerjisinin Geleceği, VII. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu UTES, 17-19
Aralık, İstanbul.
Akkaya E. K. ve Dağdaş A.(2002)"Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Çevresel Açıdan
Değerlendirilmesi," IV. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu, Cilt 1, İstanbul, s. 37-43
Akova, İ., (2008), Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Nobeli Yayın Dağıtım, Ankara
Aktuna, M., (2007), Geleneksel Mimaride Binaların Sürdürülebilir Tasarım Kriterleri
Bağlamında Değerlendirilmesi Antalya Kaleiçi Evleri Örneği, Yüksek Lisans Tezi,
Yıldız Teknik Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Alchimag,(2015),http://www.alchimag.net/portale/2012/02/28/bedzed-prototype-of-
eco-neighbourhoods/,[ErişimTarihi:20.07.2015]
Alkin, E. ve lkin, A., (1991) “Çevre Sorunları, Ekonomik ve Sosyal Sorunlar Çözüm
Önerileri Dizisi 1”,TOBB, 1-6
Almrsal,(2015),http://www.almrsal.com/post/82968/6a00d834518cc969e2012876d6fb7
7970c-250wi,[Erişim Tarihi: 20.07.2015]
Alparslan, Gültekin ve Dikmen, (2009), “Ekolojik Yapı Tasarım Ölçütlerinin
Türkiye’deki Güneş Evleri Kapsamında İncelenmesi”, 5. Uluslar arası İleri Teknolojiler
Sempozyumu , s:3
Anon, (2011), http://www.solarenergyturkey.com/2010/02/, [Erişim Tarihi: 10.03.2011]
Anon., (2000), “Müthiş Bir şarap Üretince”, İstanbul, Domus, sayı:4, ss.112-116.
Aran K., (2000), Barınaktan Öte: Anadolu Kır Yapıları, Ofset Yapımevi, İstanbul.
123
Archdaily,(2015),http://www.archdaily.com/124191/ad-classics-price-tower-frank-
lloyd-wright,[Erişim Tarihi: 20.07.2015]
Archimaps , (2015),http://archimaps.tumblr.com/post/27423889209/mies-van-der-
rohes-lake-shore-drive-apartments-in,[Erişim Tarihi: 20.07.2015]
Architecture,(2015), www.architecture.uwaterloo.ca,[ErişimTarihi:20.07.2015]
Archnet ,(2015),http://archnet.org/sites/997/media_contents/13426, [Erişim Tarihi:
19.07.2015]
Arkitera,(2015),http://www.arkitera.com/,[Erişim Tarihi: 20.07.2015]
Arslan, p., (2011), Ekolojik Yapılar ve Sürdürülebilir Mimari Bağlamında Peyzaj
Mimarlığının Yeri, Önemi ve Katkıları Üzerinde Araştırmalar, Yüksek Lisans
Tezi,İstanbul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstabnul.
Arslanoglu, M, N., (2006), Günümüz Çok Katlı Konut Binaları Üzerinde Bio-İklimsel
Yaklaşımların İstanbul Örneği Üzerinde İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız
Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstabnul.
Atasoy, A., (2009), Akıllı bina teknolojisinin yapısal özellikleri açısından incelenmesi,
Yüksek Lisans Tezi, Dokuz Eylül Üniversitesi. Fen Bilimleri Enstitüsü, İzmir.
Ayçam, İ. ve Özeler Kanan, N., (2009), Ekolojik mimarlık kapsamında bina bütünleşik
nano-pv malzemenin incelenmesi, 5. Yenilenebilir Enerji Kaynakları Sempozyumu
Bildiri Kitabı, Elektrik Mühendisleri Odası Yayınları, 73-77 s.
Aykal, F., D., Gümüş, B. ve Özbudak Akça, Y. B. (2009). Sürdürülebilirlik kapsamında
yenilenebilir ve etkin enerji kullanımının yapılara aktarılması, 21. Uluslararası Yapı ve
Yaşam Kongresi, 20-21 Mart 2009, Bursa Uluslararası Fuar Merkezi.
Aytıs, S., Polatkan, I., (2010), Sürdürülebilir Tasarım Kavramında Temel İlkelerin Yapı
ve Toplum Ölçeğinde Değerlendirilmesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi
Mimarlık Fakültesi,İç Mimarlık Bölümü, İstanbul.
124
Azami, A., (2005), “Passive and Low Energy Cooling fort he Built Enviroment”,
International Conference, Santoni, Greece
Azsolarcenter,(2015),www.azsolarcenter.org/images/articles/techscience/application/24.
jpg,[ErişimTarihi:20.07.2015]
Başoğlu, K., (2007), Çok Katlı Yapılarda Esnek ve Değişebilir Düşey Bölme
Elemanları,Hacettepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Sanatta Yeterlik Tezi,
Ankara
Bayır, L., (1988), “Türkiye’ de Yüksek Yapıların Başlangıcı”, Yüksek Lisans Tezi,
istanbul Teknik Üniversitesi.
Beceren. K., Kılıç. A.,(1999),Atriumlarda duman kontrolü, IV. Ulusal tesısat
mühendisliği kongeresi ve sergisi,749-769 s
Begeç, Hasan, (2008), Yükseklik, Yüksek Olma ve Yüksek Yapıların Gelişimi, Ege
Mimarlık, Ekim, İzmir, 10-11 s.
Bekar, D.(2007). Ekolojik mimarlıkta aktif enerji sistemlerinin incelenmesi, Yüksek
Lisans Tezi, İstanbul: Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü.
Berber, f., Ekolojik malzemenin tasarimdaki yeri ve ekolojik malzemeyle mimai konut
tasarımı, Haliç Üniversitesi, yüksek lisans tezi, İstabnul, 2012
Berktan, O., (2006), Ekoloji - İç Mimarlık İlişkisi ve Eko - Ev, Yüksek Lisans Tezi,
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Beyaztaş, H,S., 2012, Mimari Tasarımda Ekolojik Bağlamda Biçim ve Doğa İlişksi,
İstabnul Teknik Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, fen Bilimleri Enistitüsü, İstabnul.
Bilgiustam,(2015),http://www.bilgiustam.com/gunes-hidrojen-sistemi
2/,[ErişimTarihi:20.07.2015]
Bowen, A., (1985), Passive and Low Energy Ecotechniques, Pergamon Press Ltd.,
Oxford.
125
Bozdoğan, B., (2003). Mimari Tasarım Ve Ekoloji. YTÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü,
Yüksek Lisans Tezi, İstanbul
Brandt, P. B., (1992). Office Design, Whitney Library Of Design, Newyork.
Bruck, R., (1983), Manifest zur okologischen bewegung, İnstitut Fur
Baubiologieokologie.
Buyruk, B. H., (2007), “Binalarda Enerji Verimliliği”, XPSbülten03 Dergisi, Aralık
sayısı: 14
Chen, B., Sun,Y.Y.& Liu, L.(2008). Effect of thermal storage on actual heat supply in
residential building with slab-on-grade radiant floor heating system. Solar Energy and
Human Settlement. 2506. China: Yuwen Zhao.
Chicagoarchitecture,(2015),http://www.chicagoarchitecture.info/Building/3168/The-
Home-Insurance-Building.php,[Erişim Tarihi: 20.07.2015]
Ciravoglu, A., (2008), “Sürdürülebilir Mimarlık Düsüncesi Ne Kadar Sürdürülebilir
dosyasında Sürdürülebilir Mimarlık: Eskimis Kavrayışlarla Yeni Söylemler Arasında”,
Mimarlık Dergisi, 340: 13-16.
Civan, U., (2006), Akıllı Binaların Çevresel Sürdürülebilirlik Açısından
Degerlendirilmesi, Y.Lisans Tezi, İTÜ, FBE, İstanbul
Coşkun. C., Oktay. Z., Sarpdağ. Ö., Coşkunyürek. A., Evciman. M.,( 2008),Yeşil enerji
etkin akıllı villalara yönelik özgün bir tasarım, VII. Ulusal Temiz Enerji Sempozyumu,
UTES’2008, 17-19 Aralık, s.161-171, İstanbul.
Ctbuh,(2015),http://www.ctbuh.org/TallBuildings/HeightStatistics/Criteria/tabid/446/la
nguage/en-US/Default.aspx,[Erişim Tarihi: 20.07.2015]
Culturevulture,(2015),http://www.culturevulture.net/ArtandArch.htm,[ErişimTarihi:20.
07.2015]
Çağlar M. ve Canbaz M, (2002)"Türkiye Rüzgar Enerjisi Potansiyeli", IV. Ulusal
Temiz Enerji Sempozyumu 16-18 Ekim, Bildiri Kitabı, Cilt 1, Su Vakfı Yayınları,
Yayın No:14, s.347-355
126
Çağlar, İ., Taymaz T., Yolsal, S., Avşar, Ü., (2006), “Sıfır Zararlı Jeotermal Enerji”,
Bilim veTeknik Dergisi, 464: 50.
Çelebi, G., (2002), Bina düşey kabuğunda fotovoltaik panellerin kullanım ilkeleri, Gazi
üniversitesi Mühendislik Mimarlık Fakültesi Dergisi, Cilt 17, No 3, 17-33 s.
Çelik, E., (2009), Yeşil Bina Sertifika Sistemlerinin İncelenmesi Türkiye’de
Uygulanabilirliklerinin Değerlendirilmesi, Y.Lisans Tezi, İTÜ FBE, İstanbul.
Çepel, N., (1995) “Çevre Koruma ve Ekoloji Terimleri Sözlüğü”, Türkiye Erozyonla
Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı Yayınları 6, İstanbul, 41-
79
Dennisrhollowayarchitect,(2015),http://www.dennisrhollowayarchitect.com/simpledesi
gnmethodology.html,[ErişimTarihi:20.07.2015]
Detail,(2015),http://www.detail.de/inspiration/uptown-muenchen-100480.html,
[ErişimTarihi:20.07.2015]
Diamonstein, Barbaralee, (1988), The Landmarks of New York: An Illustrated Record
of the City's Historic Buildings, Harry N. Abrams İnc., New York, 360 s.
Dullinja, E., (2012). Edirne Kaleiçi Bölgesindeki Evlerin Ekolojik Verilerinin Analizi,
Yüksek Lisans Tezi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Trakya Üniversitesi, Edirne.
Durmuş. O., (2010) , İstanbul’da Küresel Etki Bağlamında son 20 Yıl İçinde Levent-
Maslak Aksı Arasındaki Yüksek Katlı konut Yapıları, yüksek lisans tezi, İstanbul
Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstabnul.
Dünya Enerji Konseyi Türk Milli Komitesi, (2004). Yenilenebilir Enerji Kaynakları,
İstanbul, 5-25.
Edwards, B. (1999). Sustainable Architecture: European Directives and Building
Design. New York: Architectural Press.
Efimeras,(2015), http://www.efimeras.com/wordpress/?tag=ligereza,[Erişim
Tarihi:20.07.2015]
127
Eie,(2015), http://www.eie.gov.tr/teknoloji/h_enerjisi.aspx,[ErişimTarihi:20.07.2015]
Emo,(2015),http://www.emo.org.tr,[ErişimTarihi:20.07.2015]
Emo,(2015),http://www.emo.org.tr/ekler/dad073d2c77b052_ek.pdf,[ErişimTarihi:20.07
.2015]
Enerjiotomasyon, (2015),http://enerjiotomasyon.org/?p=6, [ErişimTarihi:20.07.2015]
Enerjiuretimsistemleri,(2015),http://enerjiuretimsistemleri.blogspot.com.tr/,[ErişimTari
hi:20.07.2015]
Enginöz, Y. K., (2006a), “Enerji Tüketimine Bağlı Olarak Değerlendirilen Binalar”,
XXI Dergisi, 47: 78-79.
Epia,(2015), www.epia.org/solar-pv/how-does-pv-work.html,[ErişimTarihi:20.07.2015]
Erkınay, P. U., (2012)Yenilenebilir enerji kaynaklarından rüzgar enerjisinin Tüekiyede
binalarda kullanımı üzerine bir inceleme, Çukurova Üniversitesi, Fen Bilimleri
Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, Adana
Eryıldız, S,. 2009, Mimarlık Eğitiminde Eko- Tasarımın Yeri ve Önemi sf:7.
Eryılmaz, B., (2002,)“Çevre ve gelecek için güneş enerjisi”, Viessmann Isı Teknik Tic.
A.Ş. Raporu, Ankara.
Farkas, K., Andresen, I., Hestnes, A.(2009). Architectural integration of photovoltaic
cells overview of materials and products from an architectural point of view
,http://www.sasbe2009.com
Flickr,(2015),https://www.flickr.com/photos/dotben/51904669,[ErişimTarihi:20.07.201
5]
Greensource, (2008), Emerald architecture: Case studies in green buildings,Mcgrawhill,
159-160 p.
Greensource,(2015),http://greensource.construction.com/features/bestgreenhouses/,[Eriş
imTarihi:20.07.2015]
128
Guneshaber,(2015), http://www.guneshaber.net/haber/1417-uygulamalar-gunes-paneli-
sisteminin-kurulmasi-ve-maliyet-hesab.html,[ErişimTarihi:20.07.2015]
Guneshaber,(2015), http://www.guneshaber.net/upload/dosyalar/3C5_Mitsubishi-
Fotovoltaik-Gunes-Pilleri-Brosuru[1].pdf, [ErişimTarihi:20.07.2015]
Güleryüz ve Dostoğlu, (2012), ‘’Yüksek Binalar ve Sürdürülebilir Mimarlık:Çelişkiler,
Beklentiler’’, Yapı Dergisi, sayı:368, s:72-76.
Günel, H. ve Ilgın, H.(2008). Bir mimari tasarım kriteri olarak rüzgar enerjisi kullanımı.
EMO İzmir Şubesi Haber Bülteni, 220, 32.
Günel, M.H., Ilgın, H.E. ve Sorguç, A.G., (2007), Rüzgar enerjisi ve bina tasarımı, Odtü
Mimarlık Fakültesi Basım İşbirliği, 1.baskı, 45-66 s.
Güngör, A., (1993), Binaların Doğal Isıtma ve Soğutulması İçin Güneş Enerjili Pasif
Sistemlerin Kullanımı, Tesisat Mühendisliği, TMMOB, MMO Yayını, Temmuz Sayısı,
S.20-25.
Güvenç, B., (2008), Sürdürülebilirlik Bağlamında Ekolojik Tasarım Prensiplerinin
Mimaride Uygulanabilirliğinin İrdelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Hagan, S., (2001), Taking Shape: A New Contract Between Architecture and Nature,
Architectural Press, Oxford.
Hamamcı, C. ve Keleş, R., (1993), “Çevre Bilim”, İmge Kitabevi Yayınları, İstanbul,
13-32
Healthy Buildings,(2001), Healthy People: A Vision for the 21st Century
Hemeida,A.O., F.A.E., (2010), Green nanoarchitecture, University of Alexandria,
Faculty of Engineering, Department of Architecture, 95 p.
Heritageinstitute,(2015),http://www.heritageinstitute.com/zoroastrianism/yazd/page2.ht
m,[ErişimTarihi:20.07.2015]
129
Herzog, A., Lipman,T, Kammen, D.,(2001). Renewable energy sources, encyclopedia
of life support systems (eolss) forerunner Volume “Perspectives and Overview of Life
Support Systems and Sustainable Development”. 10 Kasım 2011, http://www-
fa.upc.es/personals/fluids/oriol/ale/eolss.pdf.İcmimarlik,(2015),http://www.icmimarlik.
org/viewtopic.php?p=5435[ErişimTarihi:20.07.2015]
İdealhome77,(2015),http://idealhome77.blogspot.com.tr/2009/11/idaman-residence-
kualalumpur.html, [Erişim Tarihi: 19.07.2015]
İmagefiesta,(2015),http://imagefiesta.com/casa-batllo-staircase,
[ErişimTarihi:20.07.2015]
İndians,(2015), http://www.indians.org/articles/indian-tepee.html, [Erişim Tarihi:
20.07.2015]
İnhabitat ,(2015),http://inhabitat.com/,[Erişim Tarihi: 20.07.2015]
Jones, L. (2008). Environmentally Responsible Design: Green and Sustainable Design
for Interior Designers. Hoboken, N.J.: Wiley.
Kanan. N, Ö., (2010),Ekolojik Mimarlıkta Mimari Bütünleşmenin 1990 Yılı Sonrası
Ken Yeang ve Norman Foster’ın Yapıları Özelinde İncelenmesi, Yüksek Lisans Tezi,
Osmangazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Eskişehir.
Kapluhan, E., (2014), Enerji coğrafyası Açısından Bir İnceleme: Biyokütle Enerjisinin
Dünyadaki Ve Türkiye’deki Kullanım Durumu, Marmara Coğrafya Dergisi Sayı:
30,Temmuz, S. 97-125, İstanbul.
Katırcı, U., (2003), “Çevre ve yaşam için yapı tasarımı:Norman Foster”, Yüksek Lisans
Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 81-90.
Kebapçı, Ö. B. ve Yasa, E., (2005), “Bina Tasarımında Dogaya Uyum Arayısları ve
Enerjinin Etkin Kullanımı”, Tasarım Dergisi, Aralık, 157: 90-93.
Keleş, R. ve Hamamcı, C. (2002), Çevrebilim (2. Baskı). İstanbul : İmge Kitap Evi.
Kenthaber,(2015), http://www.kenthaber.com/,[Erişim Tarihi: 20.07.2015]
130
Kısaovalı, P., (2007), Gecmisin ekolojik yapı ve yasamı + geleceğin 3E sorunu, 19.Yapı
Yasam Kongresi Bildiri Kitabı, Bursa Mimarlar Odası Yayınları, 22-24 Mart 2007,
Bursa, Türkiye, s:348-369 .
Kleiner, H., (1995), Okologische Architektur, ein wettbewerb, Callwey Verlag, 8 p.
Korkmaz, Aslı ve Zeliha, (2010), Yüksek Bina Tasarımında Güncel Gelişmeler ve
Dünya-Ankara Örneklerinin Değerlendirilmesi, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi
Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 12-13-16-20-21 s.
Kurzweil, R., 1999, The Age of Spiritual Machines-Tinsel Makineler Çağı. Leso,
(2015),http://leso.epfl.ch,[ErişimTarihi:20.07.2015]
Litracon,(2015),http://www.litracon.hu/en,[Erişim Tarihi: 20.07.2015]
Maden,(2015),http://www.maden.org.tr/resimler/ekler/20ad4d76fe97759_ek.pdf?tipi=5
&turu=R&sube= 0, [ErişimTarihi:20.07.2015]
Malaysiacondo,(2015),http://www.malaysiacondo.com/2008/01/idaman-
residence.html,[Erişim Tarihi: 19.07.2015]
Mandyhyj ,(2015),https://mandyhyj.wordpress.com/,[Erişim Tarihi: 20.07.2015]
Mangan, S. D. (2006). Akıllı Binalarda Alt Sistem Değerlendirmesi: İstanbul Örneği,
Yüksek lisans tezi. İstanbul Teknik Üniversitesi, İstanbul.; Tokuç, A. (2004). İzmir’de
Enerji Etkin Konut Yapıları İçin Tasarım Kriterleri, Yüksek lisans tezi. Dokuz Eylül
Üniversitesi, İzmir
Mediamatters,(2015), http://mediamatters.org/research/2010/10/06/in-rush-to-compare-
obama-to-carter-right-wing-m/171576,[Erişim Tarihi: 20.07.2015]
Mercyhousing,(2015),https://www.mercyhousing.org/IL-Schiff-Residences,
[ErişimTarihi:20.07.2015]
Mutek, (2015),http://mutek.mu.edu.tr/,[ErişimTarihi:20.07.2015]
Oktay, D., (2002), “Sürdürülebilirlik ve Mimari dosyasında Sürdürülebilirlik
Bağlamında Planlama ve Tasarım”, Mimar.ist Dergisi, 6: 67-68.
131
One Tower, (2015),http://onetower.com.tr/,[Erişim Tarihi: 18.07.2015]
Openbuildings,(2015), http://openbuildings.com/buildings/john-hancock-center-profile-
1408/media#,[Erişim Tarihi: 20.07.2015]
Openhousebcn,(2015), http://openhousebcn.wordpress.com/2012/02/04/openhouse-
barcelona-monolithic-beauty-dominus-estate-vineyard-napa-valley-architecture-herzog-
de-meuron/,[Erişim Tarihi: 20.07.2015]
Ozek, V. ve Kısaovalı, P., (2007), Ekolojik mimarlıkta binaların enerji gereksinimini
azaltmaya yonelik olcutler ve ulkemiz icin onemi, Ekolojik Mimarlık ve Planlama
Sempozyumu Bildiri Kitabı, Antalya Mimarlar Odası Yayınları, 166- 172 s.
Özdeniz, M. B., Bekleyen, A., Gönül, İ. A., Gönül, H., Sarıgül, H., Dalkılıç, N.,
Yıldırım, M., İlter, T., (1998), “Geçmisten Gelecege Harran Yöresel Mimarisi”, Yapı
Dergisi, 198: 95-100.
Özdoğan, H.P., (2005),Ekolojik Binalarda Bina Kabuğunda Kullanılan Fotovoltaik
Panellerin Tasarım Baılamında incelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik
Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Özgen, Aydan, (1989), Çok Katlı Yapıların Tarihsel Gelişimi ve Son Aşama:Tübüler
Sistemler, Yapı Dergisi, Yapı Endustri Merkezi Yayınları, Sayı: 89, İstanbul, 47-53 s.
Özkanlar, G., (2008), “Organik Mimarlık Süreçleri”, Mimar.ist Dergisi, 27: 37.
Özkasıkçı, H., (2004), Elemanter ve Yüksek Teknolojili Mimari Tasarımda Ekoloji
Düsüncesi ve Dönüsümü, Yüksek Lisans Tezi, MSGSÜ Fen Bilimleri Enstitüsü,
İstanbul.
Özmehmet, E. (2005). Sürdürülebilir Mimarlık Bağlamında Akdeniz İklim Tipi İçin Bir
Bina Modeli Önerisi. Doktora Tezi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Dokuz Eylül Üniversitesi,
İzmir.
Öztürk, Çiğdem, (2006), Gelişmiş Doğal Aydınlatma Sistemleri ve Uygulama
Örnekleri, Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 5-
25-50-61 s.
132
Penangproperties,(2015),http://www.penangproperties.com/apartment/mbf_tower/mbfto
wer.htm, [Erişim Tarihi: 19.07.2015]
Probst, M.M. and Roecker, C., (2007), Towards an improved architectural quality of
building integrated solar thermal systems (BIST), Solar Energy, 81, 1104-1116 p.
Projects,(2015),http://projects.bre.co.uk/envbuild/,[ErişimTarihi:20.07.2015]
Propwall,(2015), http://www.propwall.my/klcc/idaman_residence/12, [Erişim Tarihi:
19.07.2015]
PV ,(2015),PV.mitsubishielectric.co.uk,[ErişimTarihi:20.07.2015]
Realtymalaysia,(2015),http://realtymalaysia.blogspot.com.tr/2009/03/klcc-idaman-
residence-in-pictures.html, [Erişim Tarihi: 19.07.2015]
Reeves, A., (2003) Wind Energy for Electric Power Renewable Energy Policy Project,
Worldwatch Institute, ABD
Renzo, P., (1998), Technology Place and Architecture The JerusalemSeminar in
Architecture, K. Frampton (Ed.), Rizzoli, NY.
Roberts, S. and Guariento, N., (2009), Building integrated photovoltaics: a
handbook,Birkhäuser Verlag AG, 11-12, 45 p.
Schittich, C., (2003), In Detail, Solar Architecture, Strategies, Visions, Concepts,
KöselGmbH&Co. KG, Kempten.
Serin, E.,(2011), Ekolojik Konut Tasarımı Kriterlerinin Araştırılması ve İzmir ili için bir
Tasarım Modeli Önerisi, Dokuz Eylül Üniversitesi Fen Bilimeri Enistitüsü, İzmir.
Sev, A. (2009). Sürdürülebilir mimarlık. İstanbul: YEM Yayın.
Sev, A., Canbay, N., (2009), Dünya Genelinde Uygulanan Yeşil Bina Değerlendirme ve
Sertifika Sistemleri, Yapı Dergisi Yapıda Ekoloji Eki, sayı 329, s.42-47, Yem Yayın,
İstanbul
Shop.solardirect,(2015),https://shop.solardirect.com/images/p_active_collector_inside.g
if,[ErişimTarihi:20.07.2015]
133
Smith, P. F., 2006, Sustainability at the cutting edge: Emerging technologies for low
energy buildings, Elsevier Press, 52, 67-68 p.
Solarwall,(2015),http://solarwall.com/tr/ueruenler/solarwall-pvt/solarwall-pvt-nasil-
calisir.php,[ErişimTarihi:20.07.2015]
Som ,(2015),http://www.som.com/projects/dewitt_chestnut_apartments,[Erişim Tarihi:
20.07.2015]
Şen, Ç., (2003), Gökçeada’nın Elektrik Enerjisi İhtiyacının Rüzgar Enerjisi İle
Karşılanması. Ege Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İzmir.
Taştan, T., (2012), Ken Yeang’ın Yüksek Yapılarda Biyoiklimsel Tasarıma Yaklaşımı,
Maltepe Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstabnul.
Tayfun, Y., (2007),Güneş Enerjisinden Edilgen Sistem Yararlanmada Güneş Odası
Ekleme Yönteminin İç Ortam Sıcaklığına Etkisinin incelenmesi İstanbul Örneği,
Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Thespacereview,(2015), http://www.thespacereview.com/,[Erişim Tarihi: 20.07.2015]
Thewoolworthtower,(2015), http://thewoolworthtower.com/,[Erişim Tarihi: 20.07.2015]
Tunalarmetal,(2015),http://tunalarmetal.com/tunamet/?portfolio=ruzgar-gulu,
[ErişimTarihi:20.07.2015]
Tunçalp, K., Sucu, M., Oğuz, Y., (2002),Değişik İklim Şartlarında Bina İçersinde Pasif
Isıtma Ve Soğutma Sistemlerinin Kullanılabilirliği, IV.Ulusal Temiz Enerji
Sempozyumu, 16-18 Ekim 2002, 283-291.
Turan, N., (2003), “Yüksek Yapılarda Kullanılan Teknolojiler: Mimari-Yapım-Bilisim
Teknolojileri liskileri”, Yüksek Lisans Tezi, Yıldız Teknik Üniversitesi
Ture,S., (2001), Biyokütle Enerjisi, Temiz Enerji Vakfı, Ankara,28s.
Ture, E., (2001), Hidrojen Enerjisi, Temiz Enerji Vakfı, Ankara, 30s.
Ulusoy. S., (2012),Yenilenebilir enerji kaynakları kullanan enerji etkin binaların yapı
bileşeni açısından irdelenmesi, Dokuz eylül Üniversitesi, Yüksek Lisans Tezi, İzmir.
134
Urbanwindenergy,(2015),www.urbanwindenergy.org.uk,[ErişimTarihi:20.07.2015]
USGBC, (2009), http://www.usgbc.org/DisplayPage.aspx?CMSPageID=1971> [Erişim
Tarihi: Nisan, 2009]
USGBC, (2011), http://www.usgbc.org/DisplayPage.aspx?CMSPageID=222, [Erişim
Tarihi: 06.03.2011]
Utkutuğ, G., (2000), Yeni Bin Yıla Girerken Sürdürülebilir Bir Gelecek İçin Ekolojik
Ve Enerji Etken Hedefler İle Bina Tasarımı Ve İşletimi, Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığı Ulusal Enerji Verimliliği Kongresi, Ocak, Ankara, Bildiriler Kitabı, 148.
Utkutuğ, G., Ayçam, İ. ve İmren, M., (2003), Gazi Üniversitesi, Mimarlık Bölümü,
Fiziksel Çevre Kontrolü basılmamış ders notları.
Uyar, T. S. & Özil, E.. (1999). Güneş Enerjisi Teknolojisindeki Gelişmeler
Sürdürülebilir Enerji Teknolojilerindeki Gelişmeler ve Türkiye’deki Uygulamaları
Konferansı Bildiriler Kitabı. TMMOB Makine Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi,
İstanbul
Varınca, K., Varank, G., (2005).Güneş kaynaklı farklı enerji üretim sistemlerinde
çevresel etkilerin kıyaslanması ve çözüm önerileri , Güneş Enerjisi Sistemleri
Sempozyumu ve Sergisi, İçel, 24–25 Haziran 2005.
Veryap,(2015), http://www.varyapmeridian.com, [Erişim Tarihi: 18.07.2015]
Veziroğlu. V., (2010),Enerji etkin yapı tasaarım kriterleri sürdürülebilir kaynakların
yapıda kullanımı ve mimari örnekler, Yüksek Lisans Tezi, Haliç Üniversitesi Fen
Bilimleri Enstitüsü, İstanbul.
Vitrivius, (1990). Mimarlık Üzerine On Kitap, Çev: Güven, S., Şevki Vanlı Mimarlık
Vakfı Yayınları, Ankara.
Wachberger, M.,(1988). Güneş ve Konut, Yaprak Kitapevi, Ankara.
wikipedia,(2015),http://en.wikipedia.org/wiki/Geodesic_dome,[Erişim Tarihi:
20.07.2015]
135
Wilkinson, C., (1996), Supersheds, 2nd edition, Butterworth Architecture.
Worldarchitecturenews,(2015),www.worldarchitecturenews.com/index.php?fuseaction=
wanappln.projectview&upload_id=12103/,[ErişimTarihi:20.07.2015]
Yaşammekan, (2015),http://www.yasammekan.com, [Erişim Tarihi: 18.07.2015]
Yazıcı, M., (2002), “Sürdürülebilirlik ve Mimari dosyasında Yenilenebilir Enerji”,
Mimar.ist Dergisi, 6: 77.
Yeang, K, (Çev. Eryıldız, S, & Eryıldız, D), (2012), Ekotasarım: Ekolojik Tasarım
Rehberi, Yem Kitabevi, İstanbul, 137-141-142-194-196-197- 198-199-200-202-203-
204-206-207-208-210-211-216-217-222-223-224-262-266- 294 s.
Yeang, K. (2008), Ken Yeang’ın Ekolojik Tasarım Yaklaşımı. Yapı Dergisi, Sayı: 318
(Mayıs), S. 112-118, İstanbul.
Yeang, K., (1996), The Skyscraper: Bioclimatically Considered, Academy Editions,
London, 18-19-39-77-101-130-154 s.
Yeang, K., (2009), Ken Yeang: Eco skyscrapers, I.Richards (Ed.), İmages Publishing,
136-139 s
Yener, Köknel, Alpin, (2007), Binalarda Güneş Işığından Yararlanma Yöntemleri:
Çağdaş Teknikler, VIII. Ulusal Tesisat Mühendisliği Kongresi Bildiriler Kitabı,
TMMOB Makine Mühendisleri Odası, Ankara, 231-235-237 s.
Yenigün, (2010), “LEED Sertifikası”, http://www.yesilplatform.com/2010/08/25/leed-
sertifikasi/
Yerebakan, M., (2001) Rüzgar Enerjisi, İTO Yayınları
Yılmaz, B., (2006), “Beton Sizi Þaþýrtacak!”, Yapı, sayı:297, ss.79-82.
Yılmaz, M., (2007), Mimarlık ve cevre, Cevre ve politika: baska bir dunya ozlemi, A.
Mengi (Derl.), İmge Kitabevi Yayınları, 75-92 s.
Yoldaş, B., (2008), Referans Gazetesi, 10 Ekim 2009,
http://www.referansgazetesi.com/haber.aspx?HBR_KOD=94627&KO S_KOD=5.
136
Zinzade, D., (2010),Yüksek Yapı Tasarımında Sürdürülebilirlik Boyutunun
İrdelenmesi, Yüksek Lisans Tezi, İstabnul Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü,
İstanbul.
137
EKLER
LEED v3. “Yeni Konstrüksiyon ve Renovasyon” Değerlendirme Tablosu
LEED DEĞERLENDİRME KRİTERLERİ BİNANIN İSMİ
1)SÜRDÜRÜLEBİLİR ARAZİLER (TOPLAM
KREDİ: 26) ZAYIF ORTA İYİ
ÇOK
İYİ
ÖN KOŞUL: İnşaat Faaliyet Kirliliğini Önlem
Kredi 1: Arazi seçimi
Kredi 2: Yerleşim yoğunluğu ve bağlantılar
Kredi 3: Terkedilmiş arazilerin yeniden kullanılması
Kredi 4.1: Alternatif ulaşım-Toplu taşıma erişim
Kredi 4.2: Alternatif ulaşım- Bisiklet park alanları
Kredi 4.3: Alternatif ulaşım- Düşük emisyonlu ve yakıt
verimli araçlar
Kredi 4.4: Alternatif ulaşım: Otopark kapasitesi
Kredi 5.1: Arazi geliştirme- Habitat koruma / onarma
Kredi 5.2: Arazi geliştirme- Açık alan maksimizasyonu
Kredi 6.1: Yağmursuyu yönetimi- Miktar kontrolü
Kredi 6.2: Yağmursuyu yönetimi- Kalite Kontrolü
Kredi 7.1: Isı adası etkisi- Çatısız
Kredi 7.2: Isı adası etkisi- Çatı
Kredi 8: Işık kirliliğini azaltma
2) SU VERİMLİLİĞİ (TOPLAM KREDİ:10)
ÖN KOŞUL: Su Kullanımını Azaltma
Kredi 1: Su verimli peyzaj
Kredi 2: Yenilikçi atıksu teknolojileri
138
Kredi 3: Su kullanımını azaltma
3) ENERJİ VE ATMOSFER (TOPLAM KREDİ: 35)
ÖN KOŞUL 1: Bina enerji sistemlerinin temel işletmesi
ÖN KOŞUL 2: Minimum enerji performansı
ÖN KOŞUL 3: Temel soğutma yönetimi
Kredi 1: Optimum enerji performansı
Kredi 2: Yerinde yenilenebilir enerji
Kredi 3: Gelişmiş İşletme
Kredi 4: Gelişmiş soğutma yönetimi
Kredi 5: Ölçüm ve doğrulama
Kredi 6: Yeşil güç
4) MALZEME VE KAYNAKLAR (TOPLAM
KREDİ: 14)
ÖN KOŞUL: Geri dönüştürülebilen atıkların
depolanması
Kredi 1.1: Binanın yeniden kullanımı- Mevcut duvarlar,
zemin ve çatı
Kredi 1.2: Binanın yeniden kullanımı- Yapısal olmayan
mevcut iç elemanların bakımı
Kredi 2: Bina atık yönetimi
Kredi 3: Malzeme yeniden kullanımı
Kredi 4: Geri dönüşümlü içerik
Kredi 5: Yerel malzeme
Kredi 6: Yenilenebilir malzeme
Kredi 7: Sertifikalı ahşap
5) KAPALI MEKAN KALİTESİ (TOPLAM KREDİ:
15)
ÖN KOŞUL 1: Asgari iç hava kalitesi performansı
139
ÖN KOŞUL 2: Çevresel sigara dumanı kontrolü
Kredi 1: Temiz hava girişinin izlenmesi
Kredi 2: Standartların üzerinde havalandırma yapılması
Kredi 3.1: İç mekan hava kalitesi yönetimi planı (Yapım
sırasında)
Kredi 3.2: İç mekan hava kalitesi yönetimi planı (İskan
izninden önce)
Kredi 4.1: Düşük emisyonlu malzeme-Yapıştırıcı ve
mastikler
Kredi 4.2: Düşük emisyonlu malzeme-Boya ve
kaplamalar
Kredi 4.3: Düşük emisyonlu malzeme-Döşeme sistemleri
Kredi 4.4: Düşük emisyonlu malzeme-Kompozit ahşap
ve agrifiber ürünler
Kredi 5: İç mekân kimyasal ve kirletici kaynak denetimi
Kredi 6.1: Sistem denetlenebilirliği- Aydınlatma
Kredi 6.2: Sistem denetlenebilirliği- Termal konfor
Kredi 7.1: Termal konfor-Tasarım
Kredi 7.2: Termal konfor-Kontrol
Kredi 8.1: Günışığı ve manzara- Günışığı
Kredi 8.2: Günışığı ve manzara- Manzara
6) TASARIMDA YENİLİK (TOPLAM KREDİ: 6)
Kredi 1: Tasarımda yenilik
Kredi 2: Profesyonel LEED akreditasyonu
7) BÖLGESEL ÖNCELİK (TOPLAM KREDİ: 4)
140
ÖZGEÇMİŞ
Kişisel Bilgiler
Adı Soyadı :Sharareh Sohrabi
Doğum Yeri ve Tarihi :İran, Tabriz/ 1988.09.11
Eğitim Durumu
Lisans Öğrenimi :Mimarlik
Yüksek Lisans Öğrenimi :İç Mimarlık ve Çevre Tasarımı
Bildiği Yabancı Diller :İngilizce
Bilimsel Faaliyetleri :
İş Deneyimi
Stajlar :
Projeler :
Çalıştığı Kurumlar :
İletişim
E-Posta Adresi :[email protected]
Tarih : Jüri Tarihi 1 Ekim 2015