edebİyatirmaĞireceptayyiperdogankizanadoluihl.meb.k12.tr/meb_iys...divan,halk, tanzimat ve batı...
TRANSCRIPT
-
2017-2018
SAYI:1
NECĠP
FAZIL
KISAKÜREK
ÖZEL SAYSI
[EDEBİYAT IRMAĞI] Orada, o anda doğadan ve görünümler
dünyasından koptum; edebiyat ırmağına
bırakıyordum kendimi. Sadık Hidayet
-
2
Genel Yayın Yönetmeni: İçindekiler
Muhammet KAYAPINAR Editörün kaleminden. ................................ 3
Necip Fazıl'ın Hayatı ve Sanat anlayışı. ... 4
Yazı İşleri Müdürü: Şakir Kurtulmuş İle Röportaj. ......................6
Annem ................................................... 10
Asuda Feyza YAYAN Vehim ......................................................... 11
Tasavvufun Bahçeleri ..............................12
Yayın Editörü: Hep Seninle Olan ......................................... 15
Zindandan Mehmet'e Mektup. .............. 16
Zeynep Tumay KILIÇ Yalnız Senden Medet Umarım ................. 18
Okuyucuya Mektup. ................................. 19
Grafik-Tasarım: Bir Değişimin Hikayesi. ............................... 20
Kürk Mantolu Madonna Üzerine. .......... 22
Tülay UZUN Beethoven'ın Hayatı,Sözleri ...................... 23
Resim:
Zehra Ece POLAT
Kaygısızlar:
Zeynep Tumay KILIÇ
Sude Naz BALDEMĠR
Halime ARĠ
Rümeysa CÜREOĞLU
Tülay UZUN
Melike YÜCEKAYA
Sevda EREN
Elif Nur ALAYHAN
Bedriye KESER
Saadet Elizaveta BABAL
-
3
Editörün Kaleminden
Değerli okurlar,
Dergimizin ilk sayısıyla 9A sınıfı olarak karışınızdayız.
Necip Fazıl Kısakürek'i tanırsınız ama onun eserlerine hayatına hiç bu kadar dahil
olmadınız.Size nezih bir kafede arkadaşlarınızla otururken "Bunları da biliyor muydunuz?"
diyerek meraklı bakışları üstünüze çekme fırsatı sunuyoruz. Üstadın şiirlerinden esinlenerek
yazdığımız şiirleri, onun sözlerini ve hayatını okurken ruhunuz bu aylık edebiyat açlığına
doymuş olacak.
Peki, Beethoven'i tanır mısınız? Daha önce bir kitapta,bir dergide ya da bir internet
sitesinde onunla hiç karşılaştınız mı? Daha önce kendisiyle tanışmadıysanız üzülmeyin, sizi
biz tanıştırıyoruz. Sizin için derlediğimiz "Ölmeden Önce Dinlemeniz Gereken Beethoven'in
Beş Eseri" adlı yazıyı okurken camın kenarına geçmenizi,kulaklığınızı takıp eserleri dinlerken
bu ilginç hayatı okumanızı tavsiye ediyoruz.
Camın kenarındaki koltuğunuz, sıcak çayınız ve kulaklığınız sizi bekliyor. Edebiyat
Irmağı'nın şırtılsına kendinizi bırakın.
Su kesiksiz hareket, zikir, ahenk, şırıltı
Akmayan kokar diye esrarlı bir mırıltı
-Necip Fazıl Kısakürek-
Biz de edebiyatın bu akşına dahil olduk.Yayın dünyasında başarılar elde
etmek dileğiyle dergimizi siz okuyuclarımıza sunuyoruz. Keyifli okumalar.
Zeynep Tumay KILIÇ
Zehra Ece Polat
-
4
Araştırma
NECĠP FAZIL KISAKÜREK'ĠN HAYAT KRONOLĠJĠSĠ
1904- Necip Fazıl dünyaya gelir
1910- Çok kısa bir sürede mahalle mektebine girer ve Mustafa Efendi'den Kuran dersi almaya
başlar
1912- Dedesi Hilmi Efendi onu kendi eliyle Fransız Mektebi'ne yazdırır . Ancak çok
geçmeden oradan alınarak Amerikan Koleji'ne verilir.
1913- Büyük Reşit Paşa Numune Mektebi'ne kaydolur. Numune Mektebi’ni bitirir bitirmez
Bahriye Mektebi’nin kabul imtihanlarına girer ve kazanır. İlk olarak edebiyat öğretmeni
tarafından keşfedilir. Şiire bu okulda başlar. O dönemde Talebe Yazıları ve Nihal isimli el
yazması haftalık mecmualar çıkarır.
1921- Darulfünun'un felsefe şubesine kaydolur. Yakup kadri Karaosmanoğlu’ya ilgi duymaya
başlar ve yazdığı şiirleri ona götürür.
1922- Darulfünun da ileriki zamanın yazarları ile tanışır ve onlarla arkadaşlık kurar. Yeni
Mecmua dergisinde şiirleri çıkmaya başlar.
1924- Yüksek Öğretmen Okulundadır. Cumhuriyetin yurt dışına talebeler göndermek için
açtığı imtihanları iyi derece ile kazanır. Ayrıca Anadolu mecmuasında şiirleri çıkmaktadır.
Vakit gazetesinde yazdığı bir röportaj ile gazeteciliğe başlar.
1928- Kaldırımlar isimli 2. şiir kitabını çıkarır. Cumhuriyet gazetesinin edebiyat sayfasına
tahliller ve hikayeler yazmaya başlar.
1930- Hakimiyet-i Milliye gazetesinde Zaviye başlığı altında tahlil yazıları yazar.
1932- Örümcek Ağı ve Kaldırımlar isimli ilk kitaplarındaki çoğu şiirlerle yeni yazdıklarını da
bir araya getirerek Ben ve Ötesi isimli kitabını çıkarır.
1933- Birkaç Hikaye Birkaç Tahlil isimli eserini yayınladı.
1934- Seyit Abdulhakim Arvasi ile tanışır.
1935- İlk tiyatro eseri olan Tohum yayınlanır.
1936- 14 Mart Ağaç mecmuasını Ankara’da yayınlamaya başlar.29 ağustos Ağaç dergisinin
17. sayısında yayın dünyasından çekilir.
1937- Bir Adam Yaratmak adlı eser İstanbul Şehir Tiyatrosunda oynanır. Yazarın bu eseri
aylarca konuşulur.
1938- Büyük Doğu Marşı isimli şiiri çıkar . Bir Adam Yaratmak piyesi dergilere konu olur.
1942- Kırk beş günlüğüne Erzurum’a askerliğini tamamlamak için gider. Bu süreçte yazmayı
bırakmaz ve Yeni İstanbul gazetesine yazılar gönderir. Para isimli piyesi İstanbul şehir
tiyatrolarında oynanır ve büyük ilgi görür.
1945- Büyük Doğu Dergi’si 2. kez çıkar.
1948- Halkadan Pırıltılar isimli eseri Türk Neşriyat Yurdu tarafından yayınlanır ve bu yıllarda
hapse atılır.
1973- Büyük Doğu Yayın Evi kurulur. İlk olarak Esselam –Mukaddese Hayattan 63 Levha
isimli kitap çıkarılır.
1980- Türk Edebiyatı Vakfı tarafından Sultan-ı Şüara (Şairler Sultanı) ilan edilir.
1983- 25 Mayıs günü Erenköy’deki evinde hayata gözlerini yumar.
NECĠP FAZIL'IN EDEBĠ KĠġĠLĠĞĠ VE SANAT ANLAYIġI
Modern Türk şiirinin mistik şairidir.Düz yazı türünde yapıtları olmasına rağmen asıl
güçlü yanı şiirlerindedir. Halk şiririmizin öz ve biçim yapısından yararlanmış, bunlara batılı,
modern bir özellik kazandırmış,sonraları dinsel duyuşlarda karar kılmıştır. Sağlam bir
teknikle, esrarlı iç alemini, felsefi görüşlerini,etkileyici bir anlatımla dile getirmiştir.
-
5
Araştırma
Şiirin yanı sıra makale,tarih, eleştiri, biyografi, öykü türlerinde de yapıtlar
vermiştir. Divan,halk, Tanzimat ve Batı edebiyatını en ince ayrıntılarına kadar bilen bir
sanatçıdır.Serbest şiire karşı çıkmış ve kafiyeye sığınmayı sahtekarlık saymıştır. Ona göre
duygu ve düşünce harmanlanıp şiir kalıbında sanat kaygısıyla dillendirilmelidir.Şiirin iç
yapısıyla dış yapısı arasında bir uyum bulunması gerektiği düşüncesinden hareketle Necip
Fazıl, 1930'lu yılların başına değin süren yoğun şairlik yaşamında lirizim ağır bastığı şiirler
yayımlamıştır.Duygularını değişik biçimde yansıtışı,değişik benzetmeler kullanarak şiirlerini
renklendirişiyle bu yılların şairleri arasında ayrı bir yeri olmuştur.Her
şiirinde,sanatından,ruhundan, hissiyatından ve düşüncelerinden ipuçları vardır. Genellikle
şiirlerinde ruh çalkantılarını,korkularını,iç hesaplaşmalarını,çocukluk yıllarına ait has
hatıralarını dış dünyadaki varlığı ve kendisiyle dişdişmelerini,arayışlarını anlatmıştır.
Rümeysa CÜREOĞLU
Zehra Ece POLAT
-
6
Röportaj
Merhabalar,ben Recep Tayyip Erdoğan Kız Anadolu Ġmam Hatip Lisesi 9/A sınıfı öğrencisi
Sude Naz Baldemir. Sınıf arkadaşlarımla birlikte hazırladığımız "Edebiyat Irmağı" adlı dergimizin ilk
sayısını Necip Fazıl Kısakürek'e ayırdık.Bu konuda röportaj yapma isteğimizi kırmadığınız için size çok
teşekkür ederiz.
S.B: Türk Edebiyatı açısından Üstad Necip Fazıl’ı nasıl konumlandırıyor ve değerlendiriyorsunuz?
ġakir KURTULMUġ: Üstad Necip Fazıl Kıskürek, Cumhuriyet Dönemi edebiyat tarihimizin önemli
şahsiyetlerinden, iz bırakmış birisidir. Şair olarak öne çıkmış olmasına rağmen düşünceleriyle, yazdığı
eserlerle, gazeteci kimliği ve dergiciliği ile bir medeniyet mücadelesine girişen kahramandır. Sadece
bir edebiyatcı değil, bir fikir ve dava adamıdır. Bugün bizler bir medeniyet davası, bir yeniden diriliş
düşüncesi içersindeysek, bu konuma gelişimizde en büyük pay Üstad'ındır. Cumhuriyet döneminde
tek başına mücadele örneği sergilemiş bir şahsiyetten söz ediyoruz. Üstad'ın hayatı boyunca yapmaya
çalıştığı şey, İslam’a hizmet, Müslümanların içinde bulunduğu durumdan çıkış yollarını araştırıp
sunmak, İslam düşüncesine bağlı kalarak insanımızı yeniden dirilişe çağıran eserler ortaya koyup, hem
eylem olarak hem fikir olarak yeni bir tarz ortaya koymak olmuştur. Edebi eserleriyle olsun, düşünce
eserleriyle olsun çıkardığı Ağaç ve Büyük Doğu dergileri ile olsun hayatı boyunca verdiği mücadele
bunun içindir. Ömrünü savunduğu, yoğurmaya çalıştığı neslin oluşması için adamış, yiğit bir dava
adamıdır.
S.B: Necip Fazıl’ın eserlerine baktığımızda hem ferdî hem içtimaî ilişkinin işlendiğini
görüyoruz. Bu bakımdan Necip Fazıl’daki sanat anlayışı hakkında neler söylersiniz?
ġakir KURTULMUġ: Necip Fazıl ‘bir meselesi’ olan insandı. O meselesi uğrunda çok çalıştı.
Dava adamı olmasının en güzel örneğini sundu hayatıyla bizlere. Kendi meselesini asla
toplumun meselerinin önüne geçmesine izin vermedi. Evlerinde parası ödenmediği için
elektrik olmadı, ısınamadılar. Dergi çıkararak mücadeleyi yürütmeye özen gösterdi. Matbaaya
borçları olduğu için dergiyi basmıyorlardı. Eşinin mantosunu götürüp matbaaya rehin olarak
verip derginin basılmasını isteyecek kadar dava adamıydı. Davası için yapacağı çalışmalar
sanatının daima önünde durmuş, sanatın her dalında verdiği eserlerle sahip olduğu fikir
uğrunda yürüttüğü eylem ve dünya görüşünü yansıtmaktan asla geri durmamıştır. Ve kısa ama
özlü bir cümleyle sanat anlayışını şu cümle ile açıklayacaktır: ‘Anladım sanat Allah’ı
aramakmış.’
-
7
Röportaj
S.B: Necip Fazıl, çok genç bir yaşta, üstelik şiir gibi zor bir alanda ün kazanmış. Necip
Fazıl’ın şiirinin bu kadar tutulmasının, ona ün kazandıracak denli konuşulmasının nedeni
nedir?
ġakir KURTULMUġ: Elbette Necip Fazıl Cumhuriyet Döneminin en önemli şairidir. Hece
şiiri onunla en üst seviyeye çıkmış, doruklarda yaşamış ve kendisinden sonra gelenlerin daha
ileriye götüremeyecekleri bir üst noktaya yerleşmiştir. Yazdıklarıyla, tarz olarak heceyi
seçenlerin önünü tıkamıştır. Şiire getirdiği yeni sesle, lirik, iç derinlik, dilde yenilik ve güzel
akıcı bir uslupla en iyisini ortaya koymayı başarmıştır. Hayatına Abdülhakim Arvasi’nin
girmesi ile öz olarak daha farklı bir tarzda yazmaya başlayınca devrin önemli edebiyatçıları,
Necip Fazıl’ı görmezden gelmeye, eskisi gibi iyi şiirler ortaya koyamamakla itham etmeye
başlarlar. Fakat onun şiirindeki iç ses, ben, ruh gibi birbirinden güçlü söyleyişler ve imgelerle
büyük şiire giden yolu sürdürmeye devam edecek ve kendisinden sonra gelenlerin önüne en
güzel eserleri bırakacaktır. Onun bu başarısı Türk şiirinin özgün eserleri olarak bir dönemin
en önemli çalışmaları olarak anılmayı hak edecektir. Kendisinden sonra gelen şairler arasında
hece ile yazanlar olsa bile, döneminde hece şiirinin en iyi örneklerini ortaya koyup çok üst
perdede bir yer edinen Üstad’ı kimse geçememiştir.
S.B: Üstad’ın Abdulhâkim Arvasî ile tanışması ve bu tanışıklığın sonrası hakkında neler
söylersiniz?
ġakir KURTULMUġ: Üstad'ın Abdülhakim Arvasi ile tanışması hayatında önemli bir dönüm
noktasıdır.Onunla tanışıncaya kadar gençlik döneminde en uç noktalarda yaşamış birisi olarak
buhranlar içinde kıvranmaktadır. Bir arayış içindeyken tanımıştır kendisini ve yollarının
kesiştiği o tarihten sonra üretkenliği artmış ve birbirinden güzel eserler ortaya koymaya
başlamıştır. Bu dönemde Bir Adam Yaratmak, Çile, İdeolocya Örgüsü gibi önemli eserleri
yazmış ve geçirdiği evreyi şiirine de yansıtmıştır. Şiirini Abdülhakim Arvasi ile tanıştığı
zamana gore, onunla ve ondan sonra diye kendisi ayırmaktadır. Bu ayrımı şiiri ile de en güzel
biçimde şöyle ifade eder:
‘Tam otuz yıl saatim işlemiş, ben durmuşum
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum’
S.B: Necip Fazıl'ın eserlerinde tasavvufi düşüncenin izlerini nasıl sürebiliriz?
ġakir KURTULMUġ: Gençlik döneminde yalnızlığı ile büyük buhranlar içinde yaşayan
Üstad, hocası ile tanışınca yalnızlığı hemen terkedemez, yaşadığı buhranlar bir iki yıl daha
sürer. Hocasından zaman zaman kaçmaya çalışır ancak başarısız olur ve kaçtıkça daha çok
kendini girdiği dairenin sınırları içinde bulur. Ondaki bu değişim eserlerine de yansıyacaktır
ve bu dönüm noktasını ‘O ve Ben’ isimli eserinde şöyle ifade eder: ‘Ben kendilerini
tanımadan dik bir kaya üzerinde gururla dünyaya karşı dikilmiş uyuz bir keçiyken, tanıdıktan
sonra yere inen ve geçtiği yol boyunca süt koyuveren memeleri şiş, patlayasıya şiş bir koyun
olmuştum.’ Şehrin karmaşasından, düzensiz hayattan, sıkıntılı dost ilişkilerinden kaçmak
istediğinde hemen şeyhinin yanına koşardı. Eskiden dünyaya, eşyaya, gündelik yaşantıya çok
tutkun olan Necip Fazıl, Arvasi ile tanıştıktan sonra kendisini hafiflemiş olarak hissettiğini
söyler. Ben’in farkına varır, aklın hiçliğini görür ve eserlerinde özellikle ‘O ve Ben’ de
Yunus’un şeyhine bağlılığı gibi O’na bağlılığını anlatır. ‘Kalbinize erimiş kurşun halinde,
kızgın bir aşk sıvısı dökülüyor.’
-
8
Röportaj
S.B: Necip Fazıl ve Büyük Doğu deyince aklınıza ne geliyor? Büyük Doğu, Diriliş, Edebiyat
ve Mavera gibi dergiler bir geleneğin ürünleri.Günümüzde bu geleneği sürdüren süreli
yayınlar var mı?
ġakir KURTULMUġ:Büyük Doğu bir mefkürenin ismidir, der Üstad. Aslında bu kısa cümle
Büyük Doğu’yu anlatan en özgün, en anlamlı bir cümledir. Düşüncesizliğin yaygınlaştığı bir
toplumda, inanç zayıflığının hat safhada olduğu, kişiliksizliğin çoğaldığı bir dönemde inançlı
olmaya, inancın gücüne bir çağrıdır Büyük Doğu’nun çıkışı. Günlük, haftalık, aylık gibi
değişik periyotlarda yaklaşık 45 yıl yayınlanan Büyük Doğu dergisi Necip Fazıl’ın ismiyle
bütünleşmiş, ülkenin son yüzyılda düşünce, kültür, sanat, edebiyat ve siyaset hayatında
belirleyici ve etkili olmuş,çok sayıda aydın, düşünür ve yazar yetiştirmiş, bundan sonra da bu
etkinin gücü görülmeye devam edecektir. Necip Fazıl’ın Büyük Doğu ile önce kendisine ve
sonraki kuşaklar için açtığı bu kapıdan girerek yürüyüşüne devam eden Diriliş, Edebiyat,
Mavera, Yönelişler, Yedi İklim gibi daha pek çok dergimiz, bu geleneği bugüne kadar olduğu
gibi bundan sonra da sürdürmeye devam edeceklerdir.
S.B: Bir yazarın eserlerinin anlaşılırlık seviyesi farklıdır. Kimi eseri kolayca anlaşılabilirken,
kimi eseri de kolay hazmedilemez, zor gelir. Bu bakımdan Necip Fazıl’ın ilk olarak hangi
eserleri mutlaka okunmalıdır?
ġakir KURTULMUġ: Üstad Necip Fazıl’ı anlamak için bütün külliyatını okumak gerekir. İlk
olarak okumaya şiirlerinden başlanabilir, hikaye ve tiyatro eserleri ile daha sonra da düşünce
eserleri okunabilir.
S.B: Necip Fazıl'ın hayatında yaşadığı dönüm noktaları nelerdir?
ġakir KURTULMUġ: Bu soruya yularıdaki sorulardan birisini cevaplarken kısmen karşılık
vermiş olduk ama burada konunun önemine binaen yeniden tekrarlamış olalım. En önemli
dönüm noktası şeyhi ile tanışmasıdır. Daha önceki dönemle tanıştıktan sonraki dönem kendi
ifadesi ile çok farklıdır. İkinci dönemi daha kıymetli, daha verimli bir dönem olarak niteler,
pek çok güzel eserleri de bu dönemde ortaya koymuştur.
S.B: Necip Fazıl'ı yakından tanıma imkanınız oldu mu?
ġakir KURTULMUġ: Üniversite tahsili için İstanbul’a geldiğimizde Üstad burada ve
Anadolu’nun pek çok yerinde konferanslar veriyordu. İstanbul’da MTTB’nin
Cağaloğlu’ndaki genel merkez binasındaki konferans salonunda düzenlenen
konferanslarından bir kaç tanesini izlemek bize de nasip oldu. Üstadı bu konferanslar
nedeniyle yakından görebildik. Birkaç kez de Cağaloğlu’ndaki Büyük Doğu idarehanesine
gidip kendisini ziyaret ettik.
S.B: Son olarak; şiir yazmak için biz öğrencilere tavsiyeleriniz nelerdir?
ġakir KURTULMUġ: Yazmadan önce mutlaka okumalarınız olmalı. Çok okumalısınız. Kültür
coğrafyamızın her bir parçasında büyük emekleri olan değerlerimizi Mehmet Akif, Necip
Fazıl, Sezai Karakoç, Cemil Meriç, Nurettin Topçu, Nuri Pakdil, Erdem Bayazıt, Akif İnan,
Cahit Zarifoğlu, Rasim Özdenören’den başlayarak günümüz edebiyatına kadar takip ederek
okumalıyız.
-
9
Röportaj
Bir yazarı okumaya başladığınızda ona ait kitapları bir bütünlük içinde toplu
okumalar biçiminde takip etmek, okumak size çok daha yararlı olacaktır. Başta da söylediğim
gibi, yazmaya başlamadan once okumalar yapmalısınız, çok okumalı, az yazmalısınız.
S.B: Bu güzel sohbet için çok teşekkür ederim.
ġakir KURTULMUġ: Edebiyat Irmağı dergisi hayırlı olsun. İlk sayısını Üstad Necip Fazıl’a
ayırmanız çok güzel. Bu vesile ile Necip Fazıl’ı daha önce okumamış arkadaşlarımıza hemen
şimdi onu okuma heyecanı vereceğinden kuşkumuz yok. Hayırlara vesile olmasını diliyor,
ben de teşekkür ediyorum.
-
10
Şiir
ANNEM
Anne girdin düşüme
Yorganın olsun duam
Mezarında üşüme
-Necip Fazıl Kısakürek-
Güneşe benzetsem,batmazdın annem
Çiçeğe benzetsem, solmazdın
Buluta benzetsem,kararmazdın ki
Toprağa nasıl benzedin annem?
Her gece yokluğunu örttüm üstüme
Her sabah hayalinle uyandım
Kırık dökük penceremden her akşam
Saçlarının kokusu sızdı annem
Mezarındaki çiçekler de büyümüş
Yoksa gözyaşların mı onları büyüttü annem?
İçimde umutsuzluk sarmaşıkları
Özleminle büyüttüm onları annem
Hani hiçbir şeye benzemezdin ya
Şimdi neye baksam sen
Saçlarına ak düşünce korkan ben
Karanlığına nasıl dayansın annem?
Melike YÜCEKAYA
-
11
Şiir
VEHĠM
Cinlerin beynimde yaptığı düğün
Sulardan, seslerden ve gecelerden.
-Necip Fazıl Kısakürek-
Sözcükleri sardım, çektim içime
Biriktirdim yıllar yılı
Bünyem ağır, ruhum zayıf
Yoruldum, zamansız nefes alışlarımdan
Düğün dernek kuruldu cümlelerden
Bir cadı kazanı kaynamakta beynimde
Bir harfin peşinde saçlarımı ağarttım
İfadesi yok sensizliğin, ey mavi rüya
Ey mavi rüya, gene savaş var
Düşünceler hücum etmekte yüreğime
Sabaha kadar sürüp gidiyor bir hengame
Gözlerim güneşe takılı kaldı
Kan çanağı tutmakta yeryüzüne
Bir vehim ki bu, sonsuzluğun nefesini üfürmekte
Tülay UZUN
-
12
Araştırma-Ġnceleme
TASAVVUFUN BAHÇELERİ ADLI KİTAP ÜZERİNE BİR MÜLAKAT
Necip Fazıl'ın sanat anlayışının dönüm noktalarından biri de Abdulhakim Arvasi ile tanışması
olduğu edebiyat çevrelerinde bilinmektedir.Bu tanışıklıktan önce bir arayış içinde olan şair artık
aradığını bulmuştur.Tasavvufun kapılarını arayan şair artık başka bir dünyanın
eşiğindedir."Kurtarıcım" olarak adlandırdığı Abdulhakim Arvasi'nin düşüncelerini benimsemiş, ölene
dek de bu düşüncelere sıkı sıkıya bağlı kalmıştır.
Biz bu yazımızda sizleri Necip Fazıl'ın "Tasavvuf Bahçeleri" adlı eseriyle buluşturmayı
amaçlıyoruz. Böylece Necip Fazıl'ın girdiği bu dünyayı yakından tanımış olacağız. Ġlk olarak kitabı
teknik olarak tanıtmakla işe başlayalım. Eser,"Takdim, Bazı Tasvvuf Istılahları Hakkında, Nakşi Yolunun
Hususiyetlerinden, Tabir Farkları" olmak üzere beş ayrı bölümden oluşmaktadır. Aslında eser, Necip
Fazıl'ın kendisine örnek aldığı ve düşüncelerini benimsediği Abdulhakim Arvasi'nin eşsiz eserlerinden
birisidir.Necip Fazıl, bu eseri sadeleştirerek yeniden
yayıma sunmuştur. Eserin takdim bölümünde;
Bu da yazarın Abdulhakim Arvasi'ye nasıl önem verdiğini net şekilde ortaya
koymaktadır. Yazar "O ve Ben" adlı eserininin taktim kısmında da bu önemi ifade etmek için şunları dile getirmektedir:"Bu eser dünyaya gelişimden bugüne kadar en hususi renkleri,çizgileri ve sesleriyle
hayatımın hikayesi ve aslı O'nu tanıdıktan sonra manasını anlamaya başladığım vücut hikmetinin
bende tecelli eden yakıcı ifadesidir." Onu tanımadan önce ve onu tanıdıktan sonra şeklinde yazar,
hayatını iki döneme ayırır.Bu da Abdulhakim Arvasi'nin yazarı etkileyen en önemli kişi olduğunu
göstermektedir.
Yazar, "Tasavvufun Bahçeleri" adlı eserin baş kısımında tasavvufun mevzuunun meal olarak
"Allah'ın Zatı" olduğunu, bu yüzden "imkan alemi"(olabilirler alemi) içinde beyan edilmesinin
imkansızlığını, bununla birlikte bağlıları tarafından bu konuda pek çok kitap ve risale tertip edildiğini
ifade etmektedir.
öğretici mahiyette, bu son asrın
en büyük din eserini, en titiz
sadakat, en derin dikkat ve
kesin haşyetle sadeleştirirken,
kendimden ekleyeceğim ölçü,
Büyük Veli'nin muazzez
ruhaniyetine sığınmak ve affını
dilemektir" diye açıklıyor.
Arvasi
dışından Hazretlerine ait,
"İrşad edicim, kurtarıcım,
Efendim Abdulhakim
-
13
Araştırma-Ġnceleme
Tasavvuf konusunda yazan kişilerin keşfe bağlı hakikatler ve ilhama dayalı incelikler
üzerinde, zeyli uzun anlamı bir, bakış açısı bakımından değişik kitaplar yazdığından bahseder.Bu
kitapların bir kısmınında da tasavvuf tarihi diye nitelendirebileceğimiz bir tarzda olduğunu
bildirmektedir. Bir kısmı da bu yola girme ve bu yolda olamanın edep kuralları üzerinedir ki yazar asıl
önemli olanların bu kitaplar olduğunu söylemektedir.Bu kitapları havas ve avama fadalı olarak
nitelendirir. Gene bu kitapların bir kısmı, velilerin kerametleri hakkındadır ve bu kitaplar diğerlerine
göre daha az öneme sahiptir.
Yazar, tasavvuf kelimesinin doğuşunu titiz kalemiyle detaylı bir şekilde anlatmıştır. Bu
kelimenin kökenini "safvet" kelimesine dayandırmıştır.Tasavvuf kelimesinin "Safvet" kelimesinden
geldiğini şu hadise dayandırmıştır:
"Rivayet edilmiştir ki, Allah'ın Rasulü, mübarek peygamberlik simalarında açık bir hüzün ve değişiklik
eseri olduğu halde, Sahabiler meclisini şereflendirmişler ve "Bu dünyanın safası gitti, kederi kaldı"
buyurmuşlardır.
Sufi, mutasavvıf, tasavvuf kelimelerinin kökeninin nerelere dayandırıldığına dair bilgiler
verdikten sonra Sufi kelimesinin sebep aranmaksızın, kalp safasına, gönlü, bütün yabancılardan
arındırma ve ilahi zikirle ruhu donatmaya malik olanlara verilen isim olarak tanımlamıştır.
Bunun yanı sıra "tasavvuf" kelimesinin tarifi üzerine çeşitli şeyh ve velilerin ifadelerine yer vererek
eserin gidişatını güçlendirmiştir.
"Sufi taifesinin efendisi Cüneyd, buyurdular ki:
-Tasavvuf,Hakk'ın seni sende öldürmesi ve kendisiyle diriltmesidir.
Yine Cüneyd bir başka yerde dedi ki:
-Tasavvuf, şeriat yasaklarına ve kötü ahlaka karşı sürekli mücahededir.
Şibli ise tasavvufu söyle ifade eder:
-Her türlü endişe ve düşüncelerden uzak,Allah ile birlikte olmaktır.
Ebu Yakup:
-Tasavvuf, öyle bir haldir ki, bütün beşeri sıfatları yok eder.
Maruf:
-Tasavvuf uzaklığın kaderinden sonra, yakınlığın safasıdır.
Ebu Muhammed Ceriri:
-Tasavvuf, her düşük ahlaktan çıkmak, her yüksek ahlaka ermek..."
Tasavvuf kelime olarak kalbi kötü huylardan arındırmak, kalbe huzur vermek
anlamındadır.Eserde okuyucuda oluşan soru işaretlerini cevaplamak amacıyla bazı tasavvufi
istilahlarının açıklamalarına yer vermiştir.Bu ıstılahlar Arapça kökenli olup geçmişte sufiler tarafından
kullanılmıştır.Örneğin, nefs,üns, heybet, tevacüd, vecd, murakabe vs. Bu ıstılahların açıklanması
okuyuclar tarafından tasavvufun daha anlaşılır bir yol olmasını sağlamıştır.
Ayrıca yazar eserinde Hace Behaeddin Nakşibend üzerinde de durur.Ona ayrılan
bölümde sözleri,öğütleri ve bazı kişilerle yaptıkları diyaloglara yer verilir."Nakşi Yolunun
Hususiyetleri" adlı bölümde Nakşi yolunun gidişatinın on bir Farsça kelime ile açıklar.Bu bölümün
başında şu ifade geçmektedir:
-
14
Araştırma-Ġnceleme
"Büyük Nakşibend yolunda hususi olarak onbir kelime vardır ki, bunlar Farsidir.Zira bu yolun
büyüklerinin çoğu Fars'tandır."
Bu on bir kelime sırasıyla şunlardır: "Huş der dem, nazar ber kadem, sefer der
vatan,halvet der encümen,yadkerd,bazkeşt,nigahdaşt,yaddaşt,vukuf-i zamani,vukuf-i adedi,vukuf-i
kalbi. Bu kelimler sırasıyla açıklanarak sufilere yol gösterilmiştir.
Eser, Necip Fazıl'ın Abdulhakim Arvasi'den ne kadar etkilendiğinin bir kanıtı olarak
karşımızda durmakta ve bize onların dünylarından bir kesit sunmaktadır.Necip Fazıl'ın yıllar yılı arayışı
sonunda bulduğu yolu tanımamız açısından önemlidir.
Anladım işi, sanat Allah’ı aramakmış;
Marifet bu, gerisi yalnız çelik - çomakmış..
Halime ARİ
(Necip Fazıl Kısakürek)
(Abdulhakim Arvasi)
-
15
Şiir
HEP SENĠNLE OLAN
Yolumun karanlığa saplanan noktasında,
Sanki beni bekleyen bir hayal görüyorum.
-Necip Fazıl-
Yalnızlık diye bir şey yoktur bence
Çünkü yanında hep o vardır
Sesi vardır mesela, bazen kafa kemirir
Hüznü vardır mesela, bazen sıkıntı verir
Gölgesi de vardır biliyor musunuz?
Ruhunuza işler hep
İçinize korku düşürür
Ondandır işte hep ondan
Dengesizliği evrenin
Yalnızlık diye bir şey yoktur bence
Sen nereye gidersen git
İçinin bir köşesinde Seni dinler
Düşüncelerini didikler
Onun ayak sesleri duyulur
Ve unutursun kendini
Karanlığın keşmekeşliğinde
Sude Naz BALDEMİR
-
16
Hikaye
ZĠNDANDAN MEHMET'E MEKTUP
Gittiği okulları başarıyla bitiren Cevdet, bu son senesini de başarıyla tamamladı.
Onun için artık lise dönemi bitmiş üniversite dönemi başlamıştı. Lise döneminde yarım
bırkatığı şiirleri yazmaya devam ederken bir yandan da İstanbul Üniversitesi'nin Felsefe
Bölümü'nü kazandı. Bölüm hocalarından Yaşar Naci, Cevdet'in şiir yazdığını gördü ve bir
mısra okumak istedi.
-Cevdet, bakabilir miyim?
-Buyrun, buyrun, bakabilirsiniz.
Nizam köpürüyor med vakti deniz;
Nizam köpürüyor, ta çenemde su.
Suda gizli bir yol, pırıltılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu
-Ne kadar manalı sözcükler kullanıyorsun. Bunlar bir tek sende kalmamalı, yayılmalı Cevdet.
-Şu an öyle bir imkanım yok efendim, ben de yayınlanmasını isterim.
-Sana yardımcı olabilirim. Tanıdık birkaç dergi var yayınlanmasını sağlayabilirim.
Yaşar Naci, Cevdet'in şiirlerinin birkaç dergide yayınlanmasına yardımcı oldu. Ve
ardından önemli şairlerle ve yazarlarla tanışmasını sağladı. Cevdet, bu önemli yazarların
yaşayış biçimini özümsemek istedi ve onlarla beraber bohem bir yaşam sürdürmeye başladı.
Bu bohem hayatı yaşarken babasından kalan mirası, hiç istemese de sonradan başladığı, bir
türlü yakasını bırakmayan içkiye yatırdı.
Cevdet ne kadar özendiği hayatı yaşasa da istediği hayat bu değildi.İstediği hayatı
arıyordu, kafasında her geçen gün çoğalan sorulara cevap bulmaya çalışıyordu. Yine
kafasındaki sorulara cevap aradığı bir gün yolda yürürken yanına biri yaklaştı ve söze girdi;
-Yaşamak... Ne çetin bir bilmece değil mi?
-Ya... Öyle. Çözmeye çalıştıkça daha fazla düğüm oluyor sanki.
-Yaşamak, Allah'ın bize bir lütfudur. Bir onur için...
Cevdet, Abdulhalim Ceziri'nin konuşmasından çok etkilenmiştir. Ve sanki o
konuştukça kafasındaki soru işaretleri azalmıştır. Abdulhalim Ceziri sayesinde bir türlü
bırakamadığı içkiyi bırakmış, onun isteği üzerine evlenmiş ve oğlu Mehmed dünyaya
gelmiştir. Artık aradığı hayatı bulmuş efendisinin izinden Allah yolunda ilerlemeye
başlamıştır. Yine efendisinin yardımıyla ''Letafet'' adlı bir dergide yazılar yayınlamaya
başlamıştır. En son yayınlanan ''Yaşamak'' adlı yazısı yüzünden tutuklanır ve gericilik suçu
nedeniyle Sinop Cezaevi'ne gönderilir. Cezaevinin girişinde Cevdet, içine oturan anlamsız
hisle etrafına bakıp bin yıllık bir konaktan bozma, zemini tuğla döşeli bu kapalı hücreyi, belki
yüz belki bin kere adım adım arşınladığını hayal etti. Başını iki diz kapağının arasına
yerleştirip sordu kendine:
''Ben neyim ve bu hal neyin nesi?"
Tam o sırada Ali yaklaştı yanına,
-
17
Hikaye
-Allah kurtarsın kardeş, ben Ali. Bana sorarsan çok fazla düşünme derim, daldığın
düşüncelerden ayrılamazsın.
-Sağolasın Ali kardeş.
-Senin suçun neydi de attılar seni buraya?
-"Gericilik!" dediler kardeşim ya senin suçun?
-Ben, üvey babam olacak o herifi öldürdüm, iyi ki de öldürdüm; bacıma dokunmak ha... Az
bile yaptım, cayır cayır yakacaktım onu ancak öyle içim soğurdu.
Cevdet bir an için kaçmak istedi ordan bir baba katiliyle aynı safta olmak... Cevdet'in
kırk yıl düşünse aklına gelmezdi bu kadar vahim bir durum içerisine düşeceği. Her gün dua
ediyordu, yalvarıyordu Allah'a: "Kurtar ya Rab! Kurtar. Sen her şeye kadirsin ya Rab. Duy
sesimi."
Cevdet hapse gireli daha iki gün olmuştu ki Ali'nin idamına şahit oldu. Ona Ali'yi
hatırlatacak tek şey bahçeye diktiği karanfillerdi artık. Her gün saat beşte sayım için Malta'ya
giderken burnuna Ali'nin diktiği karanfillerin kokusu gelirdi. Cevdet için işkence olan bu
dakikalarda Cevdet'in sevdiği tek şey bu karanfil kokusuydu. Ancak her gün aynı hissi
yaşamak Cevdet'in çektiği eziyeti bir kat daha arttırıyordu:
"Resmen böcek gibi eziyorlar bizi."
Koğuşta gericilik suçundan kaldığını öğrenenler ona ''Geri Adam'' lakabı taktılar.
Cevdet bu lakaptan rahatsız olduğu için buna karşı koyar,bu nedenle de hemen hemen her gün
bir kavgaya karışırdı. Cevdet artık çıldıracak gibi hissediyordu kendini. Koğuşun pis
duvarlarına, iğrenç kokusuna dayanamadığı anlarda da namaz kılıyor, secdede buluyordu
huzuru. Ya da kağıtlara dökerdi içini, öyle hafifletmek isterdi yükünü .
''Sen bir devsin, yükü ağırdır devin
Kalk ayağa, dimdik doğrul ve sevin.''
Yazdıkları onun güç kaynağıdır. Onlar sayesinde ayakta durur. Çoğu zamanını oğlu
Mehmet'e mektup yazarak değerlendirir.
''Mehmed'im, sevinin, başlar yüksekte!
Ölsek de sevinin, eve dönsek de!"
Cevdet, yazı yazmaya, mektup yazmaya devam ederken aradan iki yıl geçmiştir. Bu
sırada altı roman, on hikaye yazmıştır. Sonunda Cevdet'in istediği olmuştur. Allah dualarını
kabul etmiştir yapılan genel bir afla Cevdet de serbest bırakılmıştır. Ayşe hanım ve oğlu
Mehmet'e kavuşan Cevdet, Ayşe Hanım'ın dergi işlerini çok iyi yönettiğini ve işlerde aksaklık
olmadığını fark eder.Artık her şey yoluna girecektir. Ailesiyle hasret gideren Cevdet, yazdığı
roman ve hikayeleri peşpeşe yayımlar. Ancak her fani insan gibi Cevdet de bu dünyadan
göçecektir. Cevdet ceazaevinden çıkışının beşinci yılında güzel bir ölümle bu dünyadan
ayrılır ve yaratıcısına kavuşur.
Ölüm güzel şey, budur perde ardından haber
Hiç güzel olmasaydı, ölür müydü peygamber?
Semanur ÖZDEMĠR
-
18
Şiir
YALNIZ SENDEN MEDET UMARIM
Bu yük senden Allah'ım, çekeceğim naçarım!
Senden sana sığınır, senden sana kaçarım!
Bu yük benim Allah'ım bu benim imtihanım,
Senin kapını çalar, yardımını ararım.
Bu yük senden Allah'ım, taşıyacağım naçarım!
Senin varlığına inanır, senin için çabalarım.
Bu yük benim Allah'ım, seni anmakla huzur bulurum.
Yalnız senden medet umar, yalnız sana kulluk ederim.
Bedriye KESER
-
19
Okuyucuya Mektup
Sevgili Okurlarımız;
Hepinizin bir gayesi vardır. bunun için çabalar, uğraşırsınız. Benim gayem ise
huzurdur. Benim huzurum olsun da varsın hiçbir şeyim olmasın. Bana bir seccade versinler
bir ömür yaşarım ben onunla. Şu kasvetli dünyada özlediğim, anını gözlediğim tek vakit
namazdır. Çünkü benim için seccadededir huzur, duadır, namazdadır.
Dilimde tek söz, kalbimde tek sevgi ''Allah'' tır. Şöyle etrafıma bir bakıyorum da
Allah'a inanmayan, şirk koşan, emirlerini yerine getirmeyen ne çok kişi var. "Acaba neden
yapıyorlar bu kadar şeyi? Hiç mi düşünmüyorlar? Hiç mi görmüyorlar bu güzelliği? Allah hiç
mi gelmiyor akıllarına? Neden?" diyorum. Düşünsenize her şeyi gören her şeyi duyan biri var.
Karıncanın hacetini bile işiten, o en ufak mikrobu gören biri var. Sen nasıl ona şirk koşarsın?
Nasıl inanmazsın da ismini anmazsın? Bunların hepsi senden Allah'ım. Her kötü şeyden sana
sığınırım, sana kaçarım. Sen ki rahmetinle de korkunla da güzelsin. İnsanlar kurtuluş ister,
kurtuluş yolundan gitmez. Tek bir sözüne bakar kurtulmak oysa. ''Allah'', Allah desin yeter.
Ne demiş Necip Fazıl;
Her şey, her şey şu tek müjdede;
Yoktur ölüm, Allah diyene
Canım kurban, başı secdede
İki büklüm, Allah diyene.
Semanur ÖZDEMİR
-
20
Kültür-Sanat
BĠR DEĞĠġĠMĠN HĠKAYESĠ
Eğitim-öğretim ile ilgili bir film arayışındaysanız, işte size bir öneri: Les
Chorıstes.Türkçe adıyla "Koro"
Chiristophe Berratier tarafından yönetilen bu film,
2004 Faransa yapımı müzikal daramatik bir filmdir.
Filmin temelinde yer alan felsefe aksiyon-reaksiyondur.
Yani, etki-tepkidir. Koro, en iyi yabancı flim dalında
Oscar kazanmış bunun yanı sıra Altın Küre adaylığı gibi
birçok ödüle aday olarak gösterilmiş bir
filmdir.Fransa'daki "Sezar Ödülleri"nde ise en iyi
müzik ve ses ödülünü kazanmıştır.
Film, İkinci Dünya Savaşı sonrasında Gernard Jugnot tarafından canlandırılan
Clement Mathieu adlı bir müzik öğretmeninin, Fond d'Etang (Yerin dibi) adlı bir yatılı erkek
okuluna atanmasını ve sonrasında sorunlu erkek çocuklarından oluşan sınıfını müzik yoluyla
eğitmesini anlatır. Bunun yanı sıra François Berland tarafından canlandırılan sinirli ve
disiplinli olan müdür Rochin okulun disiplini için her türlü cezayı denemektedir.Film,
Mathieu ve Rochin'in yöntemlerinin savaşına sahne olur. Mathieu sayesinde cezalardan
kurtulan çocuklar müziğe daha çok bağlanır.Hatta hikaye eski öğrencilerinden Pepinot
(Jacques Perrin) ve Pierre Morhange (Jean-Baptiste)'nin Matthieu'nun notlarını okumasıyla
seyirce aktarılmaya başlanır.
Koro,2004 Fransa yapımı
müzikal dramatik bir filmdir.29
Nisan 2005'te Türkiye'de
gösterime girmiştir.
Yönetmen:Chirstophe
Berratier
Film müziğinin bestecisi: Bruno
Coulais
Flim müziği: Look to Your Path
Oyuncular: Gerard Jugnot,
François Berleand, Jacques
Perrin, Jean-Baptiste Maunier
-
Kültür-Sanat
21
Bu filmde, eğitimde kullanılan yöntemlerin öğrenci üzerindeki etkileri gözler önüne
serilmiştir.Eğitimde zorlama yöntemlerin etkisizliği, öğrencilerin yetenekli olduğu alanlara
yönlendirmenin önemi vurgulanmaktadır. Morhange'daki değişim, biz öğrencilerin de
yetenekli olduğumuz alanlarda her türlü zorluğa rağmen ilerlememiz gerektiğini
kullaklarımıza fısıldamaktadır.
Film yönetici, eğitmen ve biz öğrencilerin mutlaka izlemesi gereken filmler arasındadır.
Konumunuz ne olursa olsun kendinizden bir şeyler bulacağınız, müzikle iç içe olan
mükemmel bir filmdir Koro. Filmin çarpıcı repliklerinden biri:
Asla, asla deme.
Asla, asla demeyin ve başarmanın yolunu bulun. Kötü görünen her durumda bir çıkış yolu
bulabilirsiniz. İçinizdeki yetenekleri keşfedin...İyi seyirler.
Sevda EREN
RE
PL
İKL
ER
DE
BİR
FİL
MD
İR
-
Kültür-Sanat
22
KÜRK MANTOLU MADONTULU MADONNA ÜZERĠNE BĠRKAÇ SÖZ
Sebahattin Ali’in yazmış olduğu Kürk Mantolu Madonna kitabı duyguların gerçekten öne
çıkarılmış olduğu bir yapıttır. Kitabın asıl konusu aşk ve peşinde sürükleyen tutkuyla alakalıdır.
Sebahattin Ali’den kısaca bahsetmek gerekirse hayatını yazmaya ve kitap okumaya adamış bir
yazardır. Öyle ki kolu kırıkken bile yazmış olduğu kitap vardır. Sebahattin Ali’nin ele aldığı
konulardan biri kuşkusuz gerçekliktir. Kariyerinde bir çok mükafata tabi tutulmuştur. Kürk Mantolu
Madonna kitabını kısaca özetleyecek olursak olaylar şöyle gerçekleşmiştir.
Rasim Efendi işinden çıkarılır ve arkadaşının baskısıyla da olsa onun iş yerinde çalışmaya
başlar, oda arkadaşı Raif Efendi ile tanışır , Raif Efendi kendi duygularını iç dünyasında yaşamayı
seven ve içine kapanık bir insandır. Kısa bir vakit geçirdikten sonra Raif Efendi hastalanır ve Rasim
Efendi’yi ona işleri götürmek üzere görev verirler Aslında Raif Efendi olmasına rağmen
küçümseniyordur. Raif efendi daha sonra Rasim Efendi’nin çekmecesindeki evraklarını ona
getirmesini ister Rasim Efendi bu talebi yerine getirirken gözüne siyah bir defter çarpar. Bu defter
Raif Efendi’nin hayatını anlatmaktadır. Defterde ise şöyle yazmaktadır;
Raif Efendi’nin babası ona işi vermek istediğinden işi öğrenmesi için onu Almanya’ya
gönderir. Fakat Raif Efendi kendisini Almanya’nın kültürüne ve havasına kaptırarak amacından
uzaklaşmaya başlar. Yine bir gün gazete okurken bir sergi gözüne çarpar ve bu sergiye gider. Sergi
bitene kadar aynı tabloyu yani Kürk Mantolu Madonna tablosunu seyreder. Serginin son günü bir
kadın (Maria) onu fark eder ve tablodaki kişiyi birine benzetip benzetmediğini sorar. Ama o anın
vermiş olduğu utançla öyle olmasa da annesine benzettiğini söyler. Yine bir gün arkadaşıyla gezerken
bu kadına rastlar fakat iletişim kuramazlar ve ayrılırlar. Bir sonraki gün Raif Efendi kadını yine aynı
yerde beklemeye başlar. Daha sonra kadının bir gece kulübüne girdiğini görür ve takip eder. Kadın
aslında müzisyendir.
Kadın yani Maria programını bitirdikten sonra Raif Efendi’nin olduğu yere gelir ve sohbet
etmeye başlarlar. Sergide baktığı fotoğrafın aslında onun oto portresi olduğunu söyler. Arkadaşlıkları
sürmeye devam eder ama Raif Efendi Maria’ya sırılsıklam aşık olur. Fakat Maria ona önceden aşktan
beklentisi olmadığını ve aşkın ona saçma geldiğini söylemiştir. Aradan bayağı bir zaman geçer ve
Maria’da olacaklardan habersiz Raif Efendi’ye aşık olur. Ta ki Raif Efendi’nin babasının vefatı ve
Türkiye’ye dönmesi gerçeğiyle yüzleşinceye kadar. Maria ve Raif sürekli telgraflaşıyorlardır. Ta ki
Maria’dan telgraf kesilinceye kadar. Raif Efendi yine kapanık olduğu iç dünyasına geri döner ve
yaşamdan gittikçe soğur. Fakat günlerden bir gün Maria’nın kuzenini ve yanında küçük bir kız
gördüğünde işler değişir. Kuzeni telgrafın kesilmesinin nedeninin Maria’nın ölmüş olduğu gerçeğini
ve yanındaki kızın onun kızı olduğunu söyler. Raif Efendi kızını ve kuzenini alıp uzun bir yolculuğa
çıkarlar.
Kitaptaki bana göre en ilgi çekici sözlerden bazıları şunlardır;
‘ Aşk öyle bir histir ki nereden geldiğini bilmediğimiz gibi günün birinde nereye kaçacağını
bilemeyiz’
‘’Birçok şeye ihtiyacımızı ancak onları görüp tanıdıktan sonra hissetmez miyiz?’’ sözleri
aslında bütün kitabın anlatmaya çalıştığı hisleri aktarır. Kitabın bana göre duyguları ve hedef kitlesi
yetişkin kişiler çünkü duyguların yoğunluğu ön planda ve bu yaşlara oyun oynamanın değil de insanın
iç dünyasının gelişmeye başladığı yaşlardır. Bu kitabın okunmasını isterim.Kendinizi Raif Efendi'nin
duygularına ortak kılarsanız eserin etkisini gerçekten iliklerinize kadar hissedeceksiniz. Son olarak
kitabın eleştirisinin sonunda kitabın kapağını yorumlayacağım. Kitabın biraz daha ilgi çekmesini
sağlayacak bir kapak olmasını isterdim fakat bu kitap zaten Türk Edebiyatı tarihindeki en önemli
yerini kazanmıştır.
Saadet Elizaveta BABAL
-
Kültür-Sanat
23
BEETHOVEN’IN HAYATI
1770 yılında Almaya’nın Bonn şehrinde doğmuştur.
1783 yılında saray orketrası azalığına 1785’te ikinci saray organiztliğine getirlilmiştir.
1787 yılında Mozart’a talebe olmak için Viyana’ya gönderildi.
Annesinin ölümünden sonra 1792 de Viyana’ya geri döndüğünde Mozart’ın ölmüş olduğunu
öğrendi.
1792 yılında Viyana’ya geri giden Beethoven klasik müzüğin ünlü besteci Joseph Haydn’ın
yanında çalışmaya başladı.
İlk senfonisini 1800 yılında yapmıştır.
Yaşamı boyunca sağlık problemleri çeken Beethoven 1801’de işitme problemleri yaşamaya
başlamış, 1817’de tamamen sağır olmuştur. Bu dönemden sonra sağırlığı müzik yaşamını
hiçbir şekilde etkilememiştir. 9. Senfoniyi sağırlık döneminde bestelemiştir.
1827 yılında 56 yaşındayken dünyaca tanınan bir besteci olarak siroz hastalığı sebebiyle vefat
etmiştir.
BEETHOVEN’IN SÖZLERĠ
İnsanı sadece bilim ve sanat yüceltecektir.
Asıl müzik gerçeğin kendisidir.
Bütün mesele büyük görünmek değil, gerçekten büyük olmaktır.
Ahlaksız insan, başaramayacağı işi üstlenen kişidir.
Çocuklarınıza erdemli olmayı öğretin, insanlığı ancak bu mutlu kılar.
Mutlu olmak istiyorsan başkalarının mutluluğu içinde çalış bunun sevinci seni mutlu etmeye
yetecektir.
ÖLMEDEN ÖNCE DĠNLENĠLMESĠ GEREKEN BEETHOVEN'IN BEġ ESERĠ VE
HAYATINDAN AZ BĠLĠNEN KESĠTLER
Bach, klasik müziğin matematikçisiydi, Mozart şairi, Beethoven ise filozofu...
Ludwing Van Beethoven (1770-1827), Bonn'da dünyaya geldi. (Almanya'nın Kuzey Ren-
Vestfalya eyaletinin güneyinde, Ren Nehri'nin her iki yakasına yayılan bir kenttir) Annesi
sevecenliğiyle, mutsuz çocukluğunun tek parıltısı oldu. Prenslik Kilisesi'nde tenar olan alkolik
-
Kültür-Sanat
24
babası, Beethoven'a çok sert ve acımasız bir piano eğitimi verir. Sizin için derlediğimiz
eserleri dinlerken onun çocukluğuından gelen sert vuruşları, notaları hissedeceksiniz.
1-''5. Senfoni''
Mozart, 1787' de ''bu adama dikkat edin. O, günün birinde dünyada
kendisinden söz ettirecek.'' der. Annesinin ölümünden sonra evin bütün yükü Beethoven'in
omuzlarındadır. Babasından başka iki küçük kardeşi Anton Carl ile Nikolaus Johann'ın
bakımı da ona kalır. Gündüzleri evin işlerini de yapmak zorunda kalan Beethoven son derce
aksi ve sinirli biri olmuştur.
1972 yılında Viyana'ya giden Beethoven klasik müziğin ünlü bestecisi Joseph
Haydn'ın yanında çalmaya başlar. Onunla karşılaşması her şeyi değiştirir. Haydn ona her
konuda destek olur. Viyana'da artık pianoda gösterdiği başarı sayesinde Prens Karl
Lichnowsky ile eşinin de dikkatini çeker. Avusturyalı aristokrat aile müziğe çok
meraklıydılar. Beethoven'i yanlarına aldılar. bu sırada, genç müzisyenin Viyana sosyetesinde
de tanınmasını sağladılar. Beethoven'in kaba davranışları prens ve eşinin sabrını tüketse de
sanatın her şeyden önce geldiğine inanan prens, onun şımarıklıklarına ve huysuzluklarına
boyun eğiyordu.
2-Symphany No.3, ''Eroica''
Beethoven, başlarda besteci olarak değil, piyanist olarak adını duyurmuştu.
Oysa tek isteği, güzel eserler bestelemekti ama otuz yaşına yaklaştığı halde ilgi çekici bir eser
ortaya koymamıştı.
Üçüncü senfonisi Eroica'yı aslında, Avrupa'ya demokrasiyi getirdiği için,
Fransa ihtilali'nin kahramanı Napoleon Bonaporte'ye adamıştı fakat Napoleon'un kendisini
imparator ilan ettiğini duyunca çok sinirlendi ve ona adamaktan vazgeçti. Eserine ''Erjica''
(kahraman) adını koydu ve ''Vücudu hala yaşadığı halde ruhu çoktan ölmüş olan büyük bir
adamın anısına saygıyla'' kelimelerini ekledi.
3-''9.Senfoni'
1801'de işitme problemleri yaşamaya başlayan Beethoven 1817'de tamamen
sağır olmuştu. Fakat sağırlığı müzik yaşamını hiçbir şekilde etkilememişti. 9. senfonisini
sağırlık döneminde bestelemişti. Bu durum onun zaten melankoliye eğilimli olan tabiatını
daha da kararttı, deliliğin eşiğine götürdü, huysuz , aksi, geçimsiz biri haline getirdi. Dokuz
yıldır beste yapamıyorudu, bu sıkıntılı süreç 1824'te büyük bir neşeyle son buldu: Dokuzuncu
senfoni o güne kadar bir benzerine daha rastlanmamış, inanılmayacak derecede güzel bir
eserdi.
4-''Moonlight Sonata''
Aristokratların çağı kaybolur, Vals kralları günü ilahları olurlar. Geçimi
aristokratların cömerliğine bağlı olan Beethoven'ın durumu kötüleşir, hora sıkıntısı, evlerde
hastalıklar... 24 mart 1827'de hayata gözlerini kapar.
Beethoven hiç evlenmedi, ama çevresinde kendisine yakınlık gösteren epeyce
kadın vardı. Öldükten sonra çekmecesinde ''Ölümsüz sevgili'ye'' ait bir mektup bulundu.
İşte o mektup:
-
Kültür-Sanat
25
" Ezeli yarim, yataktayken bile düşüncelerim üzerinize düşüyor. Bazen sevinçle, bazen
hüzünle. Yazgının dularımızı işitmesini bekliyorum. Bu yaşama göğüs gerebilmem için ya
tümüyle sizinle birlikte olmalıyım yada sizi hiç görmemeliyim. Evet, kollarınıza uçup,
göğsünüzde gerçek barınağımı bulduğumu söyleyene ve kollarınız arasında ruhumu kutsal
ruhlar aleminde savrulmaya bırakana kadar, yaban ellerde bir avare olma azmindeyim.
Heyhat, ne yazık ki bu böyle olmak zorunda. Dinginliğe ereceksiniz, size olan sadakatimden
emin olduğunuzda bu dinginlik daha da büyüyecek şunu iyi bilmelisiniz ki, sizden başka
hiçbir kadın bu yüreğin sahibi olamaz. Asla, asla! ah Tanrım, insan böylesine değerli bir kadın
ile böyle bir hicranı yaşamak zorunda! Şu anda Viyana'daki yaşamım sefilce. Aşkınız beni
fanilerin hem en mutlusu, hemde en mutsuzu kıldı. Bu yaşta, artık yaşamımda bir düzene ve
dengeye gereksinim duyuyorum..."
5-''Für Elise''
''Yaşamakta olduğumuz ilişkide bu iki duygu bir arada olablir mi? Meleğim, az önce
postanın gideceğini duydum. Dolayısıyla bu mektubun hemen elinize ulaşabilmesi için burada
kesmem gerekiyor. Sakin olun, beni sevin. Bugün, dün, ne göz yaşartıcı bir özlem size
duyduğum... Size... Siz Hayatım her şeyim... Size ne içten dileklerimi sunuyorum. Ah n'olur
beni sevmeye devam edin, bu aşığınızın sadık yüreğini kesinlikle yanlış değerlendirmeyin.
Hep sizin, hep benim, hep ikimizin.''
Peki kimdi bu ölümsüz sevgili?
Beethoven'in ölümsüz sevgilisinin Alman şarkıcı Amelia Sebald olduğuna
inanılıyor. Beethoven'in gömülüşünde bütün viyana ayaktaydı. Tabutun sekiz ünlü müzisyen
taşıdı. Cenazesine otuz bine yakın insan katıldı. Avusturalya'nın en büyük şairi ölüm nutkunu
yazdı ve bir aktör tarafından okundu.
Hakkında Az Bilinenler
Ayyaş baba Johann gözü yükseklerde bir adamdı. Oğlunun müziğe ilgisini
keşfedince büyük bir hırsa kapıldı. Kendisinin elde edemediği ünü ve parayı yetenekli
oğlunun kazanmasını, onun yeni bir Mozart olmasını istiyordu. Oğlunu eğitmek için çok sert
ve zalim bir yöntem uygulamaya başladı. Dört yaşındaki çocuğu saatlerce klavsen başında
tutar, geceleri eve ayık gelirse, onu uykudan kaldırıp sabahlara kadar çalıştırırdı. Çocuk
yorgunluk, uykusuzluk ve soğuktan ötürü bitmişti üstelik hata yaptığı zaman ise dayak yerdi.
Beethoven daha sonra açıkça söylediği gibi müzikten öylesine nefret etmişti ki, bu işten
vazgeçmeyi bile düşünmüştü.
Nasıl Bir Adamdı?
Bu konuda anlatılanlar çok değişiktir ve çelişkilidir. Kimine göre
Beethoven az konuşan, somurtkan bir adamdı. Kimi onu derbeder bulur, kimi de çok şık
giyindiğini söylerdi. Bir çok kişi onu insanlardan kaçan, içe kapanık biri olarak görür,
başkalarıysa samimi, açık kalpli bulurdu.
Sağırlığı Nasıl Farkedildi?
Viyana'da bir arkadaş toplantısında piano çalıyordu. Dinleyenler bir ara şaşırıp
-
Kültür-Sanat
26
kaldılar, birbirlerine baktılar. Beethoven'in parmakları piano tuşlarına değiyor fakat ses
çıkmıyordu. Hiçbir şey duyamayan Beethoven parmaklarını hafifçe değdiriyor ve ses çıktığını
sanıyordu. Durumu son anda anladı.Artık Beethoven bestelerini yaparken dişlerinin arasına
bir çubuk alıp pianoya dayıyor, böylece ses titreşimlerini duyuyordu.
Zeynep Tumay KILIÇ- Elif Nur ALAYHAN