sÜrdÜrÜlebİlİr kentsel gelİŞİm İÇİn yerleŞİme uygun alanlarin belİrlenmesİ:...

10
380 Coğrafyacılar Derneği Uluslararası Kongresi Bildiriler Kitabı 4-6 Haziran 2014, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, MUĞLA SÜRDÜRÜLEBİLİR KENTSEL GELİŞİM İÇİN YERLEŞİME UYGUN ALANLARIN BELİRLENMESİ: İSKENDERUN KENTİ ÖRNEĞİ Mehmet DEĞERLİYURT 1 , Saye Nihan ÇABUK 2 , Recep AKSU 3 ÖZET Günümüzde kentlerin hızlı büyümesine bağlı olarak yerleşim alanları ve çevresindeki arazilere olan talep artmıştır. Kentsel alanlarda konut yapımı için yeterli alan kalmayınca eğimli yamaçlar, vadi tabanları, fay hatlarının çevreleri, tarım alanları, ormanlar ve sulak alanlar yerleşme baskısına maruz kalmıştır. Yerleşimin aslında yerleşmeye uygun olmayan alanlara doğru kayması, doğaya müdahalelere neden olmuştur. Akarsuların yatakları değiştirilmiş, göller kurutulmuş, eğimli yamaçlardan arazi kazanmak amacıyla doğal eğim bozulmuştur. Bu bağlamda hem çeşitli canlılara ev sahipliği yapan doğal ortamlar zarar görmüş hem de afetler meydana gelmiştir. Her iki duruma da neden olabilecek yerleşim sorunlarının yaşanmaması için şehirlere doğal çevreye uyum içinde eklenecek planlı yeni yerleşim alanları kurulması sağlanmalıdır. Bu sayede doğal ortamların zarar görmesi önleneceği gibi afet riski olan yerlerde yaşayan insanların daha güvenli, standartları yüksek ortamlarda yaşaması sağlanabilir. Çalışmada, İskenderun İlçesi’nde yerleşime uygun alanların sürdürülebilirlik prensibine bağlı kalınarak nasıl planlanabileceği “Çok Kriterli Karar Verme Analizi” kullanılarak analiz edilmiştir. Bu bağlamda inceleme alanına ait unsurlar “Afet Maruziyet” ve Ekolojik Hassasiyet adı altında iki başlık altında analiz edilmiştir. Sayısal formatta hazırlanan sayısal tematik haritalar hücre sayısı 10 olan raster haritalar haline getirilmiş ve Overlay (Çakıştırma) analizi yapılmıştır. Her iki başlık altında oluşturulan duyarlılık haritaları tekrar birleştirilerek sonuç haritası elde edilmiş ve bu harita yerleşime uygunluk düzeyine göre derecelendirilmiştir. Buna göre, inceleme alanının % 33.79’unun yerleşime uygun olduğu, % 26.88’inin ise yerleşime uygun olmadığı, en fazla alanı ise 39.33’lük payla yerleşime orta derecede uygun olan alanların kapladığı belirlenmiştir. İnceleme alanında nüfusun daha çok yerleşime uygun olmayan alanlarda toplanması, yerleşim yerlerinde uygunluk analizi çalışmalarının aslında yerleşim alanları kurulmadan önce yapılarak yerleşimin ona göre yapılmasının daha yararlı olacağını göstermektedir. Anahtar Kelimeler: Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS), Geotasarım, Yerleşime Uygunluk, Afet Maruziyet, Ekolojik Hassasiyet 1. GİRİŞ Günümüzde kentlerde sosyoekonomik koşulların iyi olması cazibe merkezi haline gelmesine neden olmuştur. Hızla nüfus kazanan yerleşim alanlarında meydana gelen barınma ihtiyacını karşılamak amacıyla konut yapım süreci hızlanmış, buna bağlı olarak ta yerleşim alanları çevresindeki arazilere olan talep artmıştır. Arazilere olan talebin artması arsa fiyatlarının yükselmesine neden olmuştur. Bu durum ise kentlerdeki her boşluğun bir şekilde binalar tarafından işgal edilmesiyle sonuçlanmıştır. Zamanla yerleşim alanlarının yetersiz kalmasıyla eğimli yamaçlar, vadi tabanları, fay hatları çevreleri, tarım alanları, ormanlık alanlar ve sulak alanlar yerleşme baskısına maruz kalmıştır (Smith ve Petley, 2008; Martins vd., 2012). Yerleşimin aslında yerleşmeye uygun olmayan alanlara doğru kayması, doğaya müdahalelere neden olmuştur. Akarsuların yatakları değiştirilmiş, göller kurutulmuş, eğimli yamaçlardan arazi kazanmak amacıyla doğal eğim bozulmuştur. Bu bağlamda hem çeşitli canlılara ev sahipliği yapan doğal ortamlar zarar görmüş hem de afetler meydana gelmiştir. Her iki duruma da neden olabilecek yerleşim sorunlarının yaşanmaması için şehirlere uyum içinde eklenecek planlı yeni yerleşim alanları kurulması sağlanmalıdır. Bu sayede doğal ortamların zarar görmesi önleneceği gibi afet riski olan yerlerde yaşayan insanların daha güvenli, standartları yüksek ortamlarda yaşaması sağlanabilir. Günümüzdeki mevcut olanaklar açısından daha planlı, sağlıklı ve yaşanabilir şehirler kurmak mümkündür. Bu bağlamda yapılacak yerleşime uygunluk çalışmalarıyla şehirlerin eski dokusuna uyum içinde eklenecek planlı yeni yerleşim alanları kurulabilir. Ayrıca eski, plansız ve sağlıksız bir yapılanma ile kurulmuş yerleşim alanlarının zaman içerisine kentsel dönüşüm kapsamında yeniden planlanarak modern bir yapıya kavuşturulması yapılabilecek en önemli çalışmalardan birisidir. Bu sayede sağlıksız 1 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Coğrafya Bölümü: [email protected] 2 Anadolu Üniversitesi Yer ve Uzay Bilimleri Enstitüsü: [email protected] 3 Dicle Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliği Bölümü: [email protected]

Upload: mehmetakif

Post on 25-Feb-2023

0 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

380

Coğrafyacılar Derneği Uluslararası Kongresi Bildiriler Kitabı 4-6 Haziran 2014, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, MUĞLA

SÜRDÜRÜLEBİLİR KENTSEL GELİŞİM İÇİN YERLEŞİME UYGUN ALANLARIN BELİRLENMESİ: İSKENDERUN KENTİ

ÖRNEĞİ

Mehmet DEĞERLİYURT1, Saye Nihan ÇABUK2, Recep AKSU3

ÖZET Günümüzde kentlerin hızlı büyümesine bağlı olarak yerleşim alanları ve çevresindeki arazilere olan talep artmıştır. Kentsel alanlarda konut yapımı için yeterli alan kalmayınca eğimli yamaçlar, vadi tabanları, fay hatlarının çevreleri, tarım alanları, ormanlar ve sulak alanlar yerleşme baskısına maruz kalmıştır. Yerleşimin aslında yerleşmeye uygun olmayan alanlara doğru kayması, doğaya müdahalelere neden olmuştur. Akarsuların yatakları değiştirilmiş, göller kurutulmuş, eğimli yamaçlardan arazi kazanmak amacıyla doğal eğim bozulmuştur. Bu bağlamda hem çeşitli canlılara ev sahipliği yapan doğal ortamlar zarar görmüş hem de afetler meydana gelmiştir. Her iki duruma da neden olabilecek yerleşim sorunlarının yaşanmaması için şehirlere doğal çevreye uyum içinde eklenecek planlı yeni yerleşim alanları kurulması sağlanmalıdır. Bu sayede doğal ortamların zarar görmesi önleneceği gibi afet riski olan yerlerde yaşayan insanların daha güvenli, standartları yüksek ortamlarda yaşaması sağlanabilir.

Çalışmada, İskenderun İlçesi’nde yerleşime uygun alanların sürdürülebilirlik prensibine bağlı kalınarak nasıl planlanabileceği “Çok Kriterli Karar Verme Analizi” kullanılarak analiz edilmiştir. Bu bağlamda inceleme alanına ait unsurlar “Afet Maruziyet” ve Ekolojik Hassasiyet adı altında iki başlık altında analiz edilmiştir. Sayısal formatta hazırlanan sayısal tematik haritalar hücre sayısı 10 olan raster haritalar haline getirilmiş ve Overlay (Çakıştırma) analizi yapılmıştır. Her iki başlık altında oluşturulan duyarlılık haritaları tekrar birleştirilerek sonuç haritası elde edilmiş ve bu harita yerleşime uygunluk düzeyine göre derecelendirilmiştir. Buna göre, inceleme alanının % 33.79’unun yerleşime uygun olduğu, % 26.88’inin ise yerleşime uygun olmadığı, en fazla alanı ise 39.33’lük payla yerleşime orta derecede uygun olan alanların kapladığı belirlenmiştir. İnceleme alanında nüfusun daha çok yerleşime uygun olmayan alanlarda toplanması, yerleşim yerlerinde uygunluk analizi çalışmalarının aslında yerleşim alanları kurulmadan önce yapılarak yerleşimin ona göre yapılmasının daha yararlı olacağını göstermektedir.

Anahtar Kelimeler: Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS), Geotasarım, Yerleşime Uygunluk, Afet Maruziyet, Ekolojik Hassasiyet

1. GİRİŞ Günümüzde kentlerde sosyoekonomik koşulların iyi olması cazibe merkezi haline gelmesine neden olmuştur. Hızla nüfus kazanan yerleşim alanlarında meydana gelen barınma ihtiyacını karşılamak amacıyla konut yapım süreci hızlanmış, buna bağlı olarak ta yerleşim alanları çevresindeki arazilere olan talep artmıştır. Arazilere olan talebin artması arsa fiyatlarının yükselmesine neden olmuştur. Bu durum ise kentlerdeki her boşluğun bir şekilde binalar tarafından işgal edilmesiyle sonuçlanmıştır. Zamanla yerleşim alanlarının yetersiz kalmasıyla eğimli yamaçlar, vadi tabanları, fay hatları çevreleri, tarım alanları, ormanlık alanlar ve sulak alanlar yerleşme baskısına maruz kalmıştır (Smith ve Petley, 2008; Martins vd., 2012). Yerleşimin aslında yerleşmeye uygun olmayan alanlara doğru kayması, doğaya müdahalelere neden olmuştur. Akarsuların yatakları değiştirilmiş, göller kurutulmuş, eğimli yamaçlardan arazi kazanmak amacıyla doğal eğim bozulmuştur. Bu bağlamda hem çeşitli canlılara ev sahipliği yapan doğal ortamlar zarar görmüş hem de afetler meydana gelmiştir. Her iki duruma da neden olabilecek yerleşim sorunlarının yaşanmaması için şehirlere uyum içinde eklenecek planlı yeni yerleşim alanları kurulması sağlanmalıdır. Bu sayede doğal ortamların zarar görmesi önleneceği gibi afet riski olan yerlerde yaşayan insanların daha güvenli, standartları yüksek ortamlarda yaşaması sağlanabilir. Günümüzdeki mevcut olanaklar açısından daha planlı, sağlıklı ve yaşanabilir şehirler kurmak mümkündür. Bu bağlamda yapılacak yerleşime uygunluk çalışmalarıyla şehirlerin eski dokusuna uyum içinde eklenecek planlı yeni yerleşim alanları kurulabilir. Ayrıca eski, plansız ve sağlıksız bir yapılanma ile kurulmuş yerleşim alanlarının zaman içerisine kentsel dönüşüm kapsamında yeniden planlanarak modern bir yapıya kavuşturulması yapılabilecek en önemli çalışmalardan birisidir. Bu sayede sağlıksız

1 Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Coğrafya Bölümü: [email protected] 2 Anadolu Üniversitesi Yer ve Uzay Bilimleri Enstitüsü: [email protected] 3 Dicle Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliği Bölümü: [email protected]

381

Coğrafyacılar Derneği Uluslararası Kongresi Bildiriler Kitabı 4-6 Haziran 2014, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, MUĞLA

koşullar altında ve afet riski altında yaşayan insanların yaşamları güvence altına alınarak, yaşam standartları yükseltilebilir.

Bu çalışmada yerleşim alanlarının planlanmasında Geotasarım* çalışmalarının önemine değinilmiştir. Kentsel planlama çalışmalarında önemli bir referans kaynağı olan ve Multidisipliner bir yaklaşım gerektiren bu kuram çerçevesinde yerleşime uygun olan alanlar çok kriterli karar verme yöntemi kullanılarak belirlenmiştir. Ayrıca Geotasarım kuramının kentsel planlama çalışmalarında kullanılmasıyla elde edilecek kazanımlar üzerinde durulmuştur.

2. KENTSEL PLANLAMADA GEOTASARIM KURAMI Geotasarım kelimesi geo ve tasarım kelimelerinin birleşiminden meydana gelmiştir. Bu bağlamda; “Geo” nun bütün yaklaşımların ortak fikri olarak mekânsal bilgi olduğu söylenebilir. Mekânsal bilgi olarak çeşitli şekillerde (Analiz, modelleme, ölçüm, sayısallaştırma, tahmin vs..) elde edilen bilgiler kastedilmektedir. Bu bilgiler jeolojik, biyolojik, ekolojik, sosyolojik, ekonomik, arazi kullanım özellikleri, altyapı tesisi ve hangi süreçlerinden ibaret olduğunu belirten, belirli bir alanın fiziksel, mekânsal ve kültürel özelliklerdir (Schwarz vd., 2011; Miller, 2012).

Design (Tasarım) belirli bir amaca yönelik objeleri ya da çevreyi yönlendirme veya düzenleme işini bilgi, fonksiyon ve belirli bir sistem dâhilinde yapmaktır. Bu amaçla objeleri veya doğal çevreyi kendi yararına daha fonksiyonel ve yüksek performanslı, daha estetik ve daha etkili bir şekilde kullanmayı amaçlar (Schwarz vd., 2011; Miller, 2012). Geotasarımın tanımlanmasına örnek olarak, Miller (2010), “Coğrafi mekândaki varlıkların oluşumunu içeren düşünme sürecidir”, ifadesini kullanırken, Dangermond (2010), Geotasarımı “Doğayı göz önünde bulundurarak tasarlamaktır” demiştir. Başka bir tanımda Entchev (2010) Geotasarımı, “Ne olduğu”ndan “Ne olacağı” sorusuna doğru zekice bir stratejik kaymadır, olarak tanımlamıştır. Steinitz, (2012), Geotasarımı tanımlarken, “Değişen coğrafyayı tasarlamaktır” ifadesini kullanırken; Goodchild, (2010), “Geotasarım, dünyanın nasıl işlediğini CBS tabanlı simülasyonları kullanarak bilimsel olarak ifade etmektir” demiştir. Flaxman (2010) ise geotasarımı, “Coğrafi bilgilerden elde edilen etkileşimli simülasyonlarla üretilen tasarım önerilerini sıkıca birleştiren bir tasarlama ve planlama metodudur” ifadesini kullanmıştır.

Yukarıda verilen tanımlar Geotasarımın tasarım yapılırken doğal koşulların da göz önüne alınarak geleceğe yönelik coğrafi bir bakış açısı oluşturulması gerektiği ve bu amaçla CBS tabanlı analiz ve simülasyonların kullanılmasının gerektiği ortaya konmuştur. Bu bağlamda doğayla uyum sürecine olumlu etkisi olan bu bakış açısının mekânsal, idari, hukuki, sosyal vs.. olmak üzere farklı boyutları vardır. Bu yüzden geotasarım çalışmaları her zaman multidisipliner bir yaklaşımı gerektirir (Çabuk vd, 2012). Geotasarım çalışmalarının amacına ulaşabilmesi için, yöneticiler coğrafyacılar, planlamacılar, mühendislerle birlikte ortak akılla çalışmalıdırlar. Geotasarım, insan tasarımı şehirlerle değişen çevre koşulları arasındaki karmaşık ilişkileri anlamak için oluşturulmuş bir çerçevedir. Amaç daha sürdürülebilir, çevre koşullarına uyumlu yaşama alanlarının oluşturulmasını sağlamaktır. Bu metodoloji bize riskleri değerlendirme, değişiklikleri tanımlama, sinerji oluşturma, stratejiler geliştirme, değişimlere, uyum ve yapılanların sonuçlarını izleme olanağı sunar. Geotasarım yerel ve küresel ölçekteki sorunların ve bu sorunların çözümü için oluşturulan projelerin özelliklerini optimize etmeyi, gelecekte meydana gelebilecek kritik sorunların çözümünde disiplinler arası sinerjik bir yaklaşımı getirmektedir (Dangermond, 2010b). Bu sayede gerek yerleşim alanlarının gelişiminde gerekse kamu yararına kurulan tesisler için uygun yerlerin seçimi, inşası ve kullanımında sorunlarla karşılaşılmayacak, doğayla uyumlu ve hedeflenen kapasitede çalışması sağlanacaktır.

3. GEOTASARIMIN TARİHÇESİ Tarihin eski dönemlerinden beri insanlar yerleşim alanlarını kurarken doğal koşullardan en iyi seviyede yararlanmayı amaçlamışlardır. Diğer yandan zaman içerisinde meydana gelen afetlerin olumsuz etkilerinden korunmak istemişler, bazen de yanlış yer seçiminden dolayı yerleşim alanlarını taşımak zorunda kalmışlardır. Bu açıdan bakıldığında geotasarım çalışmalarının insanlık tarihi kadar olduğu eski olduğu söylenebilir. Ancak geotasarımın kuramsal anlamdaki gelişimi 20. Yüzyılın başlarından itibaren belirgin olarak ortaya çıkmış ve uygulama alanı bulmaya başlamıştır. Bu dönemin en önemli özelliği

* Çalışmada Geotasarım kelimesi İngilizce “Geodesign” kelimesi yerine kullanılmıştır.

382

Coğrafyacılar Derneği Uluslararası Kongresi Bildiriler Kitabı 4-6 Haziran 2014, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, MUĞLA

yapılan çalışmaların geotasarım çalışmaları olmasına rağmen Geotasarımın kavram olarak kullanılmamış olmasıdır. Geotasarımın teknolojik olanakların ilerlemesiyle birlikte uygulama alanları gelişmiştir. Geotasarımın uygulama alanlarının genişlemesinde en çok etkili olan gelişme ise bilgisayar teknolojisine bağlı olarak Coğrafi Bilgi Sistemlerinin ortaya çıkmasıdır. Geotasarımın kavram olarak kullanılması 21. Yüzyıl başlarında gerçekleşmiştir. Geotasarımın kuramsal olarak gelişimi aşağıdaki gibi olmuştur:

Tarihte geotasarım fikrinin ilk çıkış noktasına ve bu yaklaşımla yapılan plan ve tasarım örneklerine bakıldığında, Frank Lloyd Wright’ın yapmış olduğu çalışma dikkat çekmektedir. Frank Lloyd Wright geotasarımı terim olarak kullanmasa da, fikir olarak geotasarımdan yola çıkarak organik mimari fikrini tasarımlarına taşımıştır (Şenöz, 2013). Edgar Kaufmann’ın Kuzeybatı Pennsylvania’nın kırsal kesiminde bir ev inşa ettirmek istemiş ve bu evin tasarımı sürecinde Wright’dan yardım almıştır. Wright bu evin tasarımı sürecinde geotasarım fikrinden yola çıkmıştır. Çünkü evin tasarımı sürecinde; alanın coğrafi durumunu, topoğrafyasını, su baskınlarından etkilenebileceği düşüncesiyle yakınındaki nehre uzaklığını, evin manzara durumunu, alanın jeolojik yapısını, kışın ve yazın güneşten faydalanabilme durumu, kışın soğuk rüzgârlardan etkilenmemesi ve yazın serin kalması gibi etmenleri dikkate alarak tasarımlarını sürdürmüştür. Bu durum Wright’in geotasarım fikrini, yapmış olduğu tasarımında kullandığını göstermektedir (Miller 2012). 1920’li yıllarda Wright ile çalışmış olan Avusturyalı mimar Richard Neutra, doğa ile tasarımın önemini vurgulayan “Survival Through Design” adlı eseri yayınlamıştır. Richard Neutra da Wright gibi yapılacak tasarımlarda bütüncül bir yaklaşımın gerektiğini, doğa ve çevre koşullarını dikkate alarak kullanıcıların da görüşleri doğrultusunda tasarımların geliştirilmesi gerektiğini savunmuştur (Miller 2012; Şenöz, 2013). Warren H. Manning (1860-1938) ise Peyzaj mimarı olarak çalışmalarını yaparken 1910’lu yıllarda elektriğin iyice yaygınlaşmasıyla alttan aydınlatmalı yarı saydam cam olan çizim masalarıyla 1912 yılında, bugün yaygın bir analiz yöntemi olarak kullanılan çalışma yaptı. Bu ışıklı masalara saydam haritaları üst üste bindirerek 1923’te tüm ülke için bir peyzaj planı yaptı (Steinitz 2012; Miller 2012).

Ian McHarg, 1960 yılında yayınlamış olduğu “Design with Nature” kitabı ile sadece doğanın tasarım üzerindeki etkisini vurgulamamış, aynı zamanda belirli bir arazide en uygun konumun belirlemesinde coğrafya temeline dayanan tematik haritaların kullanılması ve üst üste bindirilerek çakıştırılması gerektiğine (Overlay) değinmiştir (Şekil 3). Ayrıca McHarg yapılacak olan çevresel tasarım ve planlama çalışmalarında, disiplinler arası çalışmayı öngören öncü isimlerden biridir (Miller 2012; Şenöz, 2013). Bugün neredeyse bütün CBS kitaplarının kapaklarında yer alan McHarg’ın yazmış olduğu kitabın merkezindeki katmanların üst üste bindirilmesi fikri bilimsel, objektif bir temele dayanan ve tekrarlanabilir bir yöntem olmasından dolayı zamanla CBS’nin güçlü argümanlarından birisi haline geldi (Goodchild, 2010). McHarg’ın tasarıma olan yaklaşımı geotasarımı fikir anlamında benimsediğini göstermekle birlikte geotasarımı kavram olarak kullanmamıştır. Ayrıca çevre planlama çalışmalarında multidisipliner bir yaklaşım izlenmesi gerektiğini savunmuş, Pensilvanya Üniversitesi’ndeki çalışmalarında böyle bir ekip kurmuştur (Miller, 2012). Diğer bir isim ise, Carl Steinitz (1938 -) 30 yıla yakın bir süredir meslektaşları ve öğrencileri ile beraber yapmış olduğu çalışmalarda, bölgesel peyzaj planlama çalışmaları kapsamında geotasarımı uygulayabilmek için kavramsal bir çerçeve geliştirmiştir. “A Framework of Geodesign” adlı çalışmasında 6 adet modelin kullanılması temeline dayanan Steinitz’in “Geotasarım Çerçevesindeki” ilk 3 model peyzajın değerlendirilmesini diğer 3 model de ise değerlendirmeler sonucunda, peyzajın nasıl değiştirilebileceği, bu değişimlerin ne gibi sonuçlar doğurabileceği ve peyzajın değiştirilmesinin doğru olup olmayacağı gibi yaklaşımlar bulunmaktadır. Steinitz’den sonra geotasarım konusunda iki isim ön plana çıkmaktadır. Bu isimlerden birincisi ve aynı zamanda geotasarımı kavram olarak kullanan ve dünya genelinde tanıtılmasında önemli çalışmalar yapan Jack Dangermond’dur. Dangermond (1945 -) aynı zamanda ESRI (Environmental Systems Research Institute) firmasının kurucusu ve başkanı olup, Harvard Üniversitesi'nde Steinitz’in öğrencilerinden biriydi. Peyzaj mimarlığı okumuş, aynı zamanda bilgisayar grafikleri ve Mekânsal Analiz Laboratuvarı'nda yapılan çalışmaları yakından takip etmiştir. 1970 yılında mezun olduktan sonra, şimdi CBS teknolojisi çalışmalarına SYMAP kullanarak başlamıştır. Günümüzde ise ESRI şirketi ArcGIS adlı yazılımla dünya lideri haline gelmiştir. Dangermond aynı zamanda başlangıçta Amerika birleşik devletlerinde yapılan daha sonra dünyanın değişik yerlerinde de yapılan “Gedesign Summit” toplantılarının da fikir öncülüğünü yapmıştır. Diğer isim ise İngiliz-Amerikan coğrafyacı Michael Goodchild (1944 -)’dır. Goodchild meslektaşlarıyla birlikte CBS’nin gelişimi için 30 yıllık bir süre boyunca çalışmalar yaptı. Goodchild 1988 yılında Ulusal Coğrafi Bilgi ve Analiz Merkezi’ni (NCGIA)

383

Coğrafyacılar Derneği Uluslararası Kongresi Bildiriler Kitabı 4-6 Haziran 2014, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, MUĞLA

kurdu ve 20 yıl boyunca müdürlüğünü yaptı. NCGIA yaptıkları çalışmalarla CBS bilimi destekleyen eğitim materyallerinin geliştirilmesine önemli katkılar sağladı (Miller, 2012).

4. İSKENDERUN KENTİNİN KONUM ÖZELLİKLERİ İnceleme alanı Akdeniz Bölgesi’nin Adana Bölümü’nde kalan Hatay İli’nin İskenderun ilçesidir. Coğrafi koordinat sistemine göre 35o 50’ D – 36o 20’ D boylamları ile 36o15’ K – 36o 43’ K enlemleri arasında yer almaktadır (Şekil 1). Akdeniz ikliminin etki alanı içerisinde olan inceleme alanında, bu iklimin bütün karakteristik özelliklerini taşımaktadır. Genel olarak yazlar sıcak ve kurak kışlar ılık ve yağışlıdır. Sıcaklık ortalamaları Ağustos ayında en üst seviyeye (28.5 oC) çıkarken, Ocak ayında en düşük seviyeye (11.8 oC) iner. Yıllık yağış toplamı ise 720.27 mm’dir (MGM, 2014). Bu yağışın % 35.76’sı kış, % 27.20’si ilkbahar, % 8.66’sı yaz ve % 28.38’i ise sonbahar mevsiminde düşmektedir. Şehir Akdeniz kıyılarına paralel olarak uzanan alüvyal ovalar ve eski bataklık alanları üzerine kurulmuştur. Amanos Dağları ilçenin doğusu boyunca KD-GB doğrultusunda uzanır. Bu dağların güney kesimlerinde Üst Kretase dönemine ait ofiyolitik kayaçlar geniş yer kaplarken inceleme alanının kuzey kesimlerinde daha çok Orta Eosene ve Üst Jura-Alt Kretase dönemlerine ait kireçtaşları yer almaktadır. İnceleme alanı horst özelliğinde olan bir dağın batı yamacında büyük fay hatlarına yakın bir konumda bulunmaktadır.

Şekil 3: İskenderun İlçesinin Lokasyon Haritası

Geçmişi MÖ.1200’lü yıllara kadar uzanan İskenderun’un bulunduğu alana kurulmasında en etkili olan faktör ulaşıma olan elverişliliğidir. XVI. yüzyılın ikinci yarısında körfezin haritasını çizen Pîrî Reis, denizin dağ eteğini takip ettiğini belirtmektedir. Yine Pîrî Reis; şehir önündeki denizin sığ olduğunu, büyük gemilerin birkaç mil açıkta demir bırakarak, sandallarla iskeleye yanaşıldığını belirtmektedir. Şehrin ilk kurulduğu yerler ve bugünkü gelişme alanı kıyı boyunca kum ve çakılların yığıldığı, deniz seviyesinden 1-2 metre yükseklikteki alanlardan oluşmaktaydı. Etrafı bataklıklarla çevrili bu alan zamanla bataklıkların kurutulmasıyla daha da genişlemiştir(Okur, 2000). Ancak buna rağmen günümüzde şehir merkezinin hemen batısında Fernak, doğusunda Akçay olmak üzere iki tane bataklık alanı vardır. İnceleme alanındaki kentleşme hareketlerinde 1970 sonrasında gerçekleşen sanayi yatırımlarının önemi büyüktür. Özellikle körfezin kuzeyi (Dörtyol-İskenderun arası) 1975 yılında hizmete giren İskenderun Demir-Çelik Fabrikalarıyla (İSDEMİR) başlayan sanayileşme sürecinden etkilenmiştir. 1979’dan sonra 2. ünitenin devreye girmesiyle süreç daha da hızlanmış, mevcut sanayi faaliyetleri ivme kazandığı gibi, yeni sanayi kolları da gelişmeye başlamıştır. Zaman içerisinde bu bölge Hatay’ın en yoğun sanayi bölgesini oluşturduğu gibi, Türkiye sanayisi içerisinde de önemli bir yer kazanmıştır (Çetin, 2012).Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’ne göre 2012 yılında inceleme alanının toplam nüfusu 318.780 kişidir. Adana-Hatay arasındaki ulaşımda önemli bir konumda bulunan inceleme alanının içinden D-817 karayolu, yakınından ise E 91 (Ceyhan İskenderun Otoyolu) geçmektedir. Bu iki yol Adana-İskenderun-Belen-Antakya arasındaki ulaşımı sağlamaktadır. Ayrıca inceleme alanıyla Mersin ve Adana arasında yük taşımakta kullanılan demiryolu bağlantısı mevcuttur.

384

Coğrafyacılar Derneği Uluslararası Kongresi Bildiriler Kitabı 4-6 Haziran 2014, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, MUĞLA

5. MATERYAL VE METOT Yerleşime uygunluk analizi kapsamında yapılan çalışma iki aşamadan oluşmaktadır. İlk aşamada afet maruziyet riskinin ortaya konulması amacıyla litoloji, fay hattından uzaklık, eğim, bakı, yamaç eğriliği (Kürvatür), akarsulardan uzaklık verileri kullanılarak inceleme alanına ait afet maruziyet riski; ikinci aşamada ise ekolojik hassasiyet durumu belirlemek amacıyla toprak ve mevcut arazi kullanımı ve arazi örtüsüne ait özellikler analiz edilmiştir (Şekil 2). İnceleme alanına ait litoloji ve fay hatları haritası olarak MTA tarafından hazırlanan Doğu Anadolu Fay Atlası kullanılmıştır. Yükselti, eğim, bakı ve yamaç eğriliği (Kürvatür), özellikleri ise ASTER GDEM projesi kapsamında üretilen ve 15 metre çözünürlüklü sayısal yükseklik modeli (DEM) haritasından elde edilmiştir. Akarsu ağı ise Harita Genel Komutanlığı’na ait sayısal akarsu haritasından elde edilmiştir.

Ekolojik hassasiyet başlığı altında analiz edilen katmanlar için yapılan sınıflandırmada her bir unsurun ekoloji açısından değeri göz önüne alınmış, vasfını kaybetmiş alanların risk durumu düşük tutulmuştur. Örneğin ormanlık alanlar ve verimli tarım alanları ekolojik hassasiyeti yüksek alanlar olarak değerlendirilmiş ve yerleşime uygun olmadığı görüşü doğrultusunda puanlama yapılmıştır. Diğer yandan, yerleşim alanları ekolojik hassasiyeti düşük alanlar olarak değerlendirilmiştir. Bu kapsamda, analizde kullanılan büyük toprak grupları, diğer toprak özellikleri, erozyon durumu ve arazi kullanım kabiliyet sınıflarına ait bilgiler ise Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın hazırladığı sayısal toprak kullanılarak oluşturulmuştur (Tablo 1).

Şekil 2: Çalışmada Kullanılan Verilerin Sınıflandırılması

Çalışmada Çok Kriterli Karar Verme Analizi kullanılmıştır. Bu yöntem Coğrafi Bilgi Sistemi tabanlı mekânsal planlama ve yönetiminde kullanılan en etkili yöntemlerden biridir. Bu analiz, çevre planlama, ekoloji yönetimi, kentsel ve bölgesel planlama, hidroloji ve su kaynakları, orman ve ulaştırma alanlarında kullanıldığı gibi, tarım, doğal tehlike yönetimi, sağlık yatırımlarına kaynak ayırma gibi işlerde de karar ve yönetim aşamalarında kullanılır (Vahidniaa, 2008). Ayrıca coğrafi bilgi sistemleri ve çok kriterli karar verme yönteminin birleşimi, yerleşime uygun arazilerin değerlendirilmesinde kullanılan güçlü bir yaklaşım olup, coğrafi olarak tanımlanmış temel birimlerin harita katmanları olarak değerlendirmesi amacıyla bir dizi kriterlerin belirlenmesi gerekmektedir. Belirlenen bu kriterler

385

Coğrafyacılar Derneği Uluslararası Kongresi Bildiriler Kitabı 4-6 Haziran 2014, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, MUĞLA

uygunluk seviyesine göre sınıflandırılır ve her birisine bir ağırlık değeri verilir. Bu ağırlık değerleri karar verme konumunda olanların tercihlerine göre verildikten sonra haritalar birleştirilir (Chen vd., 2009). Bu nedenle, çok kriterli karar verme analizinde sonucun elde edilmesinde ağırlıkların seçimi önemli etkiye sahiptir (Chen vd., 2009). Bu çalışma, birden çok değerlendirme kriterinin bulunduğu durumlarda farklı alternatiflerin değerlendirilmesinin ve karşılaştırmasını mümkün kılar. Alternatif çözümlerin sıralanması, amaca uygun tüm hedefler ile ilgili daha iyi sonuç veren optimum çözümün tanımlanmasına imkan verir (Caterino vd, 2008 ). Ayrıca bu analiz, yerleşim alanları içerisinde her zaman istenilen standartlara uygunlukta alan bulmanın zor olduğu, yerel koşulların gözüne alınarak istenilen kriterlere en yakın alanların tercih edilmesinin gerektiği durumlarda (Çabuk vd., 2006), uygun iş alanlarının seçiminde birden fazla seçenek olduğu durumlarda, çevresel etkenlerle birlikte, güvenlik, ekolojik risk, ekonomik nedenler ya da insana olan etkileriyle ilgili kriterlerin belirlenmesinde kullanılmaktadır (Pažek, vd.,2010).

Tablo 1: Çalışmada Kullanılan Verilerin Formatları ve Temin Edildikleri Yerler

Veri Temin Edildiği Yer Formatı

Litoloji Haritası MTA 1/100.000 Ölçekli Hatay Jeoloji Haritası JPEG Fay Hatları Haritası MTA 1/100.000 Ölçekli Hatay Jeoloji Haritası JPEG DEM Haritası ASTER GDEM projesi (15 Metre Çözünürlüklü) Raster Akarsu Ağı Haritası Harita Genel Komutanlığı 1/25.000 Ölçekli sayısal Harita Shape File Toprak Haritası Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Shape File Kıyı Çizgisi Harita Genel Komutanlığı 1/25.000 Ölçekli sayısal Harita Shape File Sit Alanları İskenderun Belediyesi NCZ

Litolojik birimlerin dayanım özellikleri belirlenirken Ateş vd., (2004), Korkmaz (2006) ve Herece (2008)’den yararlanılmıştır. Fay hatlarından uzaklık sınıflarının belirlenirken ise aktif fay alanlarına yakınlık deprem hasar riski açısından oldukça belirleyici bir faktör olarak kabul edilmiş, ancak bu konuda kesin bir uzaklık bildirilmediği için (Verstappen, 1983; Demirtaş, 2003; Rahn, 2006; Bolt, 2008), Demirtaş (2003)’ün belirttiği üzere Türkiye için bu değer en az 15 m’den az olmaması görüşü benimsenmiş (Demirtaş, 2003) ve ilk 15 metre yüksek duyarlı alan olarak değerlendirilmiştir. Yerleşime uygunluk bakımından eğim değerleri McBride, (1999)’a göre değerlendirilmiştir. Buna göre, % 0-2 arası gelişime en uygun aralık olarak belirtmiştir. Eğimin artmasına göre % 2-8’i birçok gelişim tipi için uygun, % 8-16’lık eğimi bazı gelişimler sınırlandığı, yollar ve yürüyüş yolları için üst sınır olduğunu, % 16-24’lük eğimde ise gelişime uygun olmadığı bu eğim değerlerinin birçok gelişime için önemli kısıtlamalar getirdiğini ve % 24’te fazla bir eğimin gelişime uygun olmadığını belirtmiştir.

İnceleme alanında bakı durumu, denize dönük yamaçların denizden gelen nemli ve yağış getiren hava kütlelerine açık olma özelliklerine göre değerlendirilmiştir. Bu yamaçların diğer yamaçlardan fazla yağış alacağı dikkate alınarak zemin hareketi, su baskını gibi doğal afetlere maruz kalabileceğinden dolayı duyarlılık değerleri yüksek tutulmuştur. Yükselti değerlerinin artmasının, ortam koşullarında değişmelere neden olduğu, bu değişikliklerin ise genel anlamda iklim koşullarında dolayısıyla yaşam koşullarında güçlüklere neden olacağından, yükseltinin artmasına bağlı olarak duyarlılık değerleri artmıştır. Yamacın eğrilik durumunu yerleşime uygunluk açısından belirleyici etkiye sahiptir. Çünkü yamaçların içbükey ve dışbükey olma özelliği hem mikroklimatik şartları hem de toprak özelliklerini etkilemektedir. Örneğin dışbükey yamaçlarda eğim içbükey yamaçlara göre daha fazladır (Mater, 1998; Tağıl, 2006). Düz alanlar ise yerleşime en uygun alanlardır. Arc Info ile yapılan analizlerde pozitif değerler dışbükey yer şekillerini, negatif değerler içbükey yer şekillerini ve sıfıra yakın değerler ise düz alanları göstermektedir (Zeverbergen ve Thorne, 1987; Moore vd. 1991; Tağıl, 2006). Akarsuların taşıma kapasitelerinin üstünde debiye ulaştıklarında yataklarından taşarak çevreye zarar vermesi (Hoşgören, 2010) söz konusu olacağından, akarsuların çevrelerinde 0-20, 20-40, 40-60, 60-80 ve 80 metre ve üstü şeklinde zonlar oluşturulmuştur. Ekolojik hassasiyet uygunluk sınıflarının belirlenmesinde Doygun (2003)’ün yaklaşımı benimsenmiştir. Bu kapsamda ekolojik açıdan önem arz eden ve korunması gereken unsurların faktör değeri yüksek tutulmuştur. Bu bağlamda tarım açısından

386

Coğrafyacılar Derneği Uluslararası Kongresi Bildiriler Kitabı 4-6 Haziran 2014, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, MUĞLA

önemli olan toprakların, arazi kullanım kabiliyeti I, II ve III sınıf olan ve henüz erozyona uğramamış olan topraklar ekolojik hassasiyetleri yüksek olarak değerlendirilmiştir (Tablo 5).

Bu yöntem kapsamında üretilen her katman hücre değeri 10 olan raster haritalara dönüştürülmüştür. Bu haritalar her bir katmana verilen Ağırlık değerleri ile çarpıldıktan sonra elde edilen haritalar birleştirilerek sonuç haritasına ulaşılmıştır.

6. BULGULAR VE SONUÇLAR İnceleme alanına ait parametreler afet maruziyet ve ekolojik hassasiyet adı altında iki grup halinde değerlendirilerek çok kriterli karar verme analizi uygulandığında inceleme alanının % 19.71’inin yerleşmeye en uygun, % 14.08’inin uygun olduğu belirlenmiştir. Diğer yandan uygun olmayan alanlar % 15.61, hiç uygun olmayan alanlar ise % 11.27’lik bir paya sahiptir. Yani inceleme alanının yaklaşık olarak % 34’lük kısmı yerleşime uygun, 27’si ise yerleşime uygun değildir.

Sonuç haritası incelendiğinde ise yerleşim alanlarının ise daha çok yerleşime uygun olmayan alanlarda olduğu dikkati çekmektedir. Bu durum yerleşim alanlarının ya afet riski taşıyan ya da ekolojik açıdan duyarlı alanlara kurulduğunu göstermektedir (Şekil 3).

Yukarıda verilen örneğin ışığında geotasarımın planlama çalışmalarında kullanılmasının altı konuda kazanç sağlaması beklenir.

1. Yapılacak çalışmalarda etkin bir karar verme mekanizması sunar. Geotasarımla yapılan analiz ve hesaplamaların planlama çalışmalarının başlangıç noktasını oluşturması hızlı etkin bir karar mekanizmasının oluşmasını sağlar. En uygun yer seçimi, en iyi güzergâh, en riskli yerlerin belirlenmesi gibi analizlerin yapılması, bu analizlere bağlı olarak en iyi güzergâhın seçilmesi, en uygun lokasyonun belirlenmesi, taşkın bölgelerine yapılaşma yapılmaması, kütle hareketi riski olan yerlerin belirlenerek bu alanlarda risk azaltıcı çalışmaların yapılması birçok sorunun daha başlangıç aşamasındayken çözülmesine olanak sağlar.

2. Doğal çevreden en iyi seviyede yararlanılmasını sağlar. Bu kapsamda doğal kaynakların israf edilerek gelecek nesillerin bu kaynaklardan mahrum kalmasının önüne geçilmesi sağlanır. Ayrıca kaynakların verimli kullanılması, yenilenebilir kaynakların ön plana çıkarılmasıyla önemli kazançlar sağlanır ve doğal kaynakların aşırı kullanıma bağlı olarak tüketilmesinin önüne geçilir. Doğadaki diğer canlıların da bu durumdan olumsuz etkilenmemesi sağlanmış olur.

3. Doğal dengelerin korunması sağlanır. Tasarım sürecinde hava-su-toprak dengesinin korunması, yüzeyi kaplayan doğal örtünün korunması diğer canlıların yaşam alanlarının da insanlar tarafından tamamen işgal edilmesinin önüne geçer. Yaşam alanlarının arasındaki bağlantının kopmasının önüne geçilmesi veya yeni yaşam alanları oluşturulması sağlanarak ekolojik dengelerin tamamen bozulmasının önüne geçilmiş olur.

4. Doğal afetlerden en az seviyede etkilenilmesini sağlar. Doğal afetlerin en önemli nedenlerinden birisi de insanların yaşadığı doğal ortamı yeterince araştırmamış ve yeterli bilgi sahibi olmamış olmasıdır. Tanımadığı bir coğrafi ortamın hangi durumda nasıl bir tepkide bulunacağını da bilemeyen insan bunu başına gelen afetlerin verdiği acı tecrübelerle öğrenmektedir. Bu riskli bölgelerdeki yerleşmelerde (yanlış yer seçimine de bağlı olarak) doğal afetler sonucu önemli can ve mal kayıpları yaşanmaktadır. Geçmişte bu yerleşmelerden bir kısmı ise, yer değiştirmek zorunda kalmıştır. Ülkemizde Erzincan, Bingöl, Gediz, Halfeti, Erciş, Köyceğiz ve Erbaa, Gördes, Samsat, Doğubayazıt, gerek deprem gerekse diğer doğal afetler, sonucunda yerleri değiştirilmek zorunda kalınırken (Yılmaz vd., 2013), İstanbul-Büyükdere ve İzmir-Kadifekale heyelanlarında olduğu gibi bazen binaların yıkılmasına, Sürmene, Of, Kayseri-Ayvazhacı, Sera- Trabzon ve Çatak heyelanlarında olduğu gibi büyük ölçüde insan kayıplarına yol açar (Akbulut, 2010). Geotasarım kapsamında yapılan çalışmalar insanın bulunduğu coğrafyayı daha iyi tanımasını ve olası afet risklerine karşı alınması gereken önlemler hakkında bilgi edinmesini sağlar.

387

Coğrafyacılar Derneği Uluslararası Kongresi Bildiriler Kitabı 4-6 Haziran 2014, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, MUĞLA

5. Yapılan yatırımların ve çalışmaların zarar görerek ve atıl kalması önlenir. İçinde bulunduğu coğrafi ortama göre tasarlanmayan bir çalışma zaman zaman meydana gelen afetlerden olumsuz etkilenebildiği gibi, tam anlamıyla istenilen verim sağlanamamaktadır. Örneğin, jeolojik yapıya dikkat edilmeden yapılan yol çalışmalarının meydana gelen kütle hareketleriyle aksaması yada sular altında kalan havaalanının zaman zaman hizmet verememesi gibi..

6. Doğal peyzajın korunmasını sağlar. Farklı amaçlarla verilen ÇED (Çevre etki değerlendirmesi) raporları sonucunda açılan taş ve maden ocaklarının çevreye verdiği geri döndürülmesi zor olan zararın önüne geçilir. Bu durumun ilerleyen dönemlerde bir felakete dönüşmesi engellenir.

Şekil 3: İnceleme alanına ait yerleşime uygunluk haritası

KAYNAKLAR

Akbulut, G., (2011), Türkiye’de Yer Değiştiren Yerleşmelere Bir Örnek: Arguvan İlçe Merkezi (Malatya), Marmara Coğrafya Dergisi Sayı: 24, S. 471-492, İstanbul.

Ateş, Ş., Keçer, M., Osmançelebioğlu, R., Kahraman,S., 2004. Antakya (Hatay) İl Merkezi ve Çevresinin Yerbilim Verileri, MTA Genel Müdürlüğü Jeoloji Etütleri Dairesi Başkanlığı, Ankara.

Avcı, S. (1993) “Türkiye’de şehir ve şehirli nüfusun dağılışı”, Türk Coğrafya Dergisi 28, 249-269. Bolt, B.A., 2004. Depremler, TÜBİTAK Popüler Bilim Kitapları, Ankara. Caterino, N., Iervolino, I., Manfredi, G., Cosenza, E., (2008), “Multi-Criteria Decision Making For

Seismic Retrofitting Of Re Structures”, Journal of Earthquake Engineering, 12:555–583. Chen, Y. Yu, J., Shahbaz, K., Xevi, E., 2009. “GIS-Based Sensitivity Analysis of Multi-Criteria

Weights”, 18th World IMACS / MODSIM Congress, Cairns, Australia.

388

Coğrafyacılar Derneği Uluslararası Kongresi Bildiriler Kitabı 4-6 Haziran 2014, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, MUĞLA

Çabuk, S. N., Çabuk, A., Bakış, R., 2012, Landscape based urbanism enriched with geospatial understanding against landscape urbanism: Regeneration project proposal for Antakya City, African Journal of Agricultural Research, Vol. 8(9), pp. 832-843, 18 March, 2013

Çabuk, S., N., Döğeroglu, T., Çabuk, A., 2006. “Using GIS Capabilities For Strategic Environmental Assessment Studies: Eskişehir Mass Housing Project”, 4. Coğrafi Bilgi Sistemleri Bilişim Günleri, Fatih Üniversitesi, İstanbul-Türkiye.

Çetin, B., (2013), Antakya ve İskenderun-Dörtyol Çevresinde Suburbanizasyon (Banliyöleşme), Doğu Coğrafya Dergisi, Sayı: 28, S. 259-282, Erzurum.

Dangermond, J., 2010a, GeoDesign and GIS – Designing our Futures, http://www.kolleg.loel.hs-anhalt.de/landschaftsinformatik/fileadmin/user_upload/_temp_/2010/Proceedings/BuhmBuh_502-514.pdf, (Erişim: 21.04.2014)

Dangermond, J., 2010b, Designing Our Future, Changing Geography by Design: Selected Readings in GeoDesign, ESRI Press Book, USA

Demirtaş, R., 2003. Yerleşim ve yapı güvenliği açısından diri faylardan ne kadar uzaklaşılmalı?, (Antakya ve Osmaniye depremselliği ve kentleşmeye etkileri), TMMOB. 26-27 Haziran, Konferanslar Serisi: 1, Jeoloji Odası Yayınları, No: 76, 46-67, Ankara.

Doygun, H. (2003), İskenderun Arsuz (Uluçınar) Kıyı Bandı Örneğinde Kentsel Gelişmeler Ve Etkilerinin Sürdürülebilir Alan Kullanımı Açısından İncelenmesi, Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Peyzaj Mimarlığı Anabilim Dalı, Doktora Tezi (Yayınlanmamış), Adana.

Ekinci, D., (2011), Zonguldak-Hisarönü Arasındaki Karadeniz Akaçlama Havzasının Kütle Hareketleri Duyarlılık Analizi, Çantay Kitabevi, İstanbul.

Entchev, Atanas. 2010. “GeoDesign 2010 and Beyond.” The ENTCHEV GIS blog, 06 January 2010. http://blog.entchev.com/2010/01/06/geodesign-2010-and-beyond.aspx (Erişim: 19.12.2013)

Flaxman, Michael. Geodesign: Fundamental Principles and Routes Forward. Talk at GeoDesign Summit 2010

Goodchild, M. F. 2010, Towards Geodesign: Repurposing Cartography and GIS?, Cartographic Perspectives, Number 66, Fall 2010

Herece, E., (2008), Doğu Anadolu Fayı (DAF) Atlası, MTA Özel Yayın Serisi-13, Ankara. Hoşgören, M.Y. (2010), “Hidrografyanın Ana Çizgileri-1” Çantay Kitabevi, İstanbul Korkmaz, H., 2006. “Antakya’da Zemin Özellikleri ve Deprem Etkisi Arasındaki İlişki”, Coğrafi

Bilimler Dergisi, 4 (2), 49-66. Martins, V. N., Cabral, P., Sousa e Silva, D., 2012, Urban modelling for seismic prone areas: the case

study of Vila Franca do Campo (Azores Archipelago, Portugal), Nat. Hazards Earth Syst. Sci., 12, 2731–2741

Mater, B., (1998), Toprak Coğrafyası. Çantay Kitabevi, İstanbul. McBride, S. B. (1999). Site Planning and Design, Regional Research Institute, West Virginia University,

http://rri.wvu.edu/WebBook/McBride/main.html, Son Erişim Tarihi: 04. 11. 2014. MGM, 2014, Meteoroloji genel müdürlüğü (http://www.mgm.gov.tr/veridegerlendirme/il-ve-ilceler-

istatistik.aspx#sfU) (Erişim: 12.01.2014 ) Miller, B., 2010, Changing Geography by Design: Selected Readings in GeoDesign. Redlands, CA:

ESRI Press, USA Miller, W.R., 2012, Introducing Geodesign: The Concept, ESRI Press, USA Moore, I.D., Grayson, R. B. ve Landson, A. R. (1991) “Digital terrain modeling: A review of

hydrological, geomorphological, and biological applications”, Hydrological Processes, 5, 3–30. Okur, M.A. (2000), İskenderun Şehir Coğrafyası, İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Beşeri

ve İktisadi Coğrafya Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi (Yayınlanmamış), İstanbul Pazek K., Rozman C., Borec A., Turk J., Majkovic D., Bavec M., Bavec F. 2006. The Multi criteria

models for decision support on organic farms. Biological Agriculture and Horticulture Vol. 24/1.

389

Coğrafyacılar Derneği Uluslararası Kongresi Bildiriler Kitabı 4-6 Haziran 2014, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi, MUĞLA

Rahn, P. H., 2006. Mühendislik Jeolojisi (Çevirenler: Erdal Akyol ve Kamil Kayabalı), 2. Baskı, Gazi Kitabevi, Ankara.

Schwarz, H. G., Raumer, V., Stokman, A., 2011, GeoDesign – Approximations of a Catchphrase, In: Preliminary Proceedings Teaching Landscape Architecture, Anhalt University of Applied Sciences Bernburg & Dessau, 106-115.

Smith, K., Petley, D.N., 2008, Envıronmental Hazards, Assessing risk and Reducing Disaster (Fifth Edition), Taylor & Francis, USA.

Steinitz, C., 2012, A Framework for Geodesign: Changing Geography by Design, ESRI Press Book, USA

Şenöz, E., 2013, Kaynak Envanter ve Analizinde CBS Desteği: Geotasarım Kuramının Deneyimlenmesi, Anadolu Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Uzaktan Algılama ve Coğrafi Bilgi Sistemleri Anabilim Dalı, Yüksek Lisans Tezi (Yayınlanmamış), Eskişehir.

Tağıl, Ş., (2006), Kazdağı Milli Parkı’nda Arazi Örtüsü Organizasyonunu Kontrol Eden Jeomorfometrik Faktörler: Bir CBS Yaklaşımı, Coğrafi Bilimler Dergisi, 4 (2), 37-47

Ulus, A. (2000), İskenderun Kenti ve Yakın Çevresinin Peyzaj Ekonomisi Açısından İncelenmesi, İstanbul Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi (Yayınlanmamış), İstanbul

Ulusoy, A., Vural, T., 2001, Kentleşmenin Sosyo Ekonomik Etkileri (http://www.yerelsiyaset.com/pdf/haziran2007/1.pdf, Erişim: 16.01.2014)

Vahidniaa, M.H., Alesheikhb, A., Ali Mohammadi, A., Bassirid, A., 2008. “Fuzzy Analytical Hierarchy Process In GIS Application, The International Archives of the Photogrammetry”, Remote Sensing and Spatial Information Sciences, Vol. XXXVII. Part B2. Beijing.

Verstappen, H. T. H., 1983. Applied Geomorphology, International Institute for Aerial Survey and Earth Science, The Netherlands.

Yılmaz, A., Şahin, K., Şahin, M.H., (2013), Depreme Bağlı Yeri Değiştirilen Bir Şehir: Erbaa, Tokat, Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 6, Sayı: 24, S:414-425

Yüceşahin, M. M., Bayar, R., Özgür, E.M., (2004), Türkiye’de Şehirleşmenin Mekânsal Dağılışı ve Değişimi, Coğrafi Bilimler Dergisi, 2 (1), 23-39

Zeverbergen, L.W. ve Thorne, C.R. (1987) “Quantitative analysis of land surface topography”, Earth Surface Processes and Landforms, 12, 47–56.