konstantinopolis'in İmparatorları / emperors of constantinople

29

Upload: ku

Post on 18-Jan-2023

0 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

İçindekiler

Sunuş, Ertuğrul Günay, TC Kültür ve Turizm Bakanı 9 Önsöz, Zeynep Kızıltan, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü 11 İmparatorlar İstanbul’da: Hitit’ten Osmanlı’ya, Haluk Abbasoğlu 15

HİTİT DEVLETİ 19 – 53 MÖ 2. binyılda Önasya’da bir süper güç: Hititler, Gülsün Umurtak 21

Katalog 31

ANADOLU-PERS, MAKEDON İMPARATORLUĞU VE 55 – 143 HELLENİSTİK KRALLIKLAR, ROMA İMPARATORLUĞU Anadolu ve Trakya topraklarında iz bırakan imparatorlar (MÖ 6.-MS 4. yüzyıl): 57 İstilacı, yönetici, tanrı ya da gezgin, İnci Delemen

Katalog 71 Anadolu-Pers 72 Makedon İmparatorluğu ve Hellenistik Krallıklar 74 Roma İmparatorluğu 84 Antik dönem sikkeleri (Lydia’dan Bizans’a) 124

DOĞU ROMA (BİZANS) İMPARATORLUĞU 145 – 187 Konstantinopolis’in imparatorları, T. Engin Akyürek 147

Katalog 165 Bizans sikkeleri 180

OSMANLI İMPARATORLUĞU 189 – 269 “Nice diyarın sultanıyım!” derken…: Osmanlı’da imparatorluk göstergeleri, Gül İrepoğlu 191

Katalog 205 Osmanlı sikkeleri 259

Contents

Emperors in Istanbul FROM THE HITTITES TO THE OTTOMANS 271 – 332

Preface, Ertuğrul Günay, Minister of Culture and Tourism 273 Foreword, Zeynep Kızıltan, Director of Istanbul Archaeological Museums 274 Emperors in Istanbul: From the Hittites to the Ottomans, Haluk Abbasoğlu 277

HITITE STATE 278 – 286 A super power in the second millennium BC Near East: The Hittites, Gülsün Umurtak 278

Catalog 282

PERSIAN RULE IN ANATOLIA – MACEDONIAN EMPIRE 287 – 301 AND HELLENISTIC KINGDOMS – ROMAN EMPIRE Emperors of impact in Anatolia and Thrace (600 BC – AD 400): Invaders, rulers, 287 gods, or travelers, İnci Delemen

Catalog: Persian rule in Anatolia 292 Catalog: Macedonian Empire and Hellenistic Kingdoms 292 Catalog: Roman Empire 293 Catalog: Coins of Antiquity (from Lydian Kingdom to the fall of the Roman Empire) 298

EAST ROMAN (BYZANTINE) EMPIRE 302 – 312 Emperors of Constantinople, T. Engin Akyürek 302

Catalog 308 Catalog: Byzantine coins 311

OTTOMAN EMPIRE 313 – 332 Saying “I, who is the supreme ruler of many nations!”… : Signs of emperorship 313 in the Ottoman Empire, Gül İrepoğlu

Catalog 320 Catalog: Ottoman coins 329

Kaynakça | Bibliography 335

İMPARATORLAR İSTANBUL’DA: HİTİT’TEN OSMANLIYA EMPERORS IN ISTANBUL: FROM THE HITTITES TO THE OTTOMANSİstanbul Arkeoloji Müzeleri yayını Istanbul Archaeological Museums publication

Onur Komitesi Honorary Board Ertuğrul Günay, Kültür ve Turizm Bakanı Minister of Culture and Tourism

Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Directorate of Cultural Heritage and Museums Osman Murat Süslü, Genel Müdür General Director Zülküf Yılmaz, Müzeler ve Dış İlişkiler Daire Başkanı Director of Museums and International Relations Nilüfer Ertan, Kültürel Faaliyetler ve Dış İlişkiler Şubesi Müdürü Director of Cultural Activities and International Relations M. Olcay Kabar, Kültür ve Turizm Uzmanı Expert of Culture and Tourism

Bilim Komitesi Scientific Board Prof. Dr. İnci Delemen, İÜ Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü IU Faculty of Letters, Department of Archaeology Prof. Dr. Haluk Abbasoğlu, İÜ Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü IU Faculty of Letters, Department of Archaeology Prof. Dr. Gülsün Umurtak, İÜ Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü IU Faculty of Letters, Department of Archaeology Prof. Dr. Gül İrepoğlu, İÜ Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü IU Faculty of Letters, Department of Art History Prof. Dr. T. Engin Akyürek, İÜ Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü IU Faculty of Letters, Department of Art History Zeynep Kızıltan, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Director of Istanbul Archaeological Museums Rahmi Asal, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdür Yardımcısı V. Vice Director of Istanbul Archaeological Museums

SERGİ EXHIBITIONKüratör Curator Zeynep Kızıltan, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Müdürü Director of Istanbul Archaeological Museums

Sergi koordinasyonu ekibi Exhibition coordination Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğü Directorate of Cultural Heritage and Museums Zülküf Yılmaz Nilüfer Ertan Olcay Kabar

İstanbul Arkeoloji Müzeleri Istanbul Archaeological Museums Rahmi Asal Tuğçe Akbaytogan Gülcay Yağcı Gizem Dertürk Gülcan Kongaz Sedat Öztopbaş Özgür Çavga Özlem Korkmaz Kömürcü Semra Yıldırımer Sırrı Çölmekçi Halil Akman Zuhal Rona

İstanbul Rölöve ve Anıtlar Müdürlüğü Istanbul Directorate of Relevé and Monuments Halil Öğüt Sonay Kapubağlı Tayyar Garipağaoğlu

Mimari tasarım Architectural design Paralel 41 Mimarlık Ahmet Özgüner Oya Kızıltan Özgür Karasu

Grafik tasarım Graphic design Ersu Pekin

Mimari uygulama Architectural implementation İKS Yapı

Grafik baskılar Graphic printing Ora Reklam

Mülajlar Replicas Mia Organizasyon Restorasyon Ltd. Şti. Ahmet Demirtaş Yeliz Aydeniz

Sigorta InsuranceAllianz

Taşıma Transportation Bergen Fine Art Logistic

Ödünç eser veren kurumlar Lending institutions Adana Müzesi Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Antalya Müzesi Askeri Müze Aydın Afrodisyas Müzesi Burdur Müzesi Çorum Müzesi Deniz Müzesi Hatay Müzesi İzmir Efes Müzesi Kocaeli Müzesi Kastamonu Müzesi Kütahya Müzesi Topkapı Sarayı Müzesi Türk ve İslam Eserleri Müzesi

Katkılarından dolayı teşekkürler Acknowledgments Prof. Dr. Felix Pirson, Alman Arkeoloji Enstitüsü İstanbul Şubesi Müdürü Director of German Archaeological Institute at Istanbul Nurhan Özgenler, Alman Arkeoloji Enstitüsü German Archaeological Institute Nezih Başgelen, Arkeoloji ve Sanat Yayınları Archaeology and Art Publications Murat Nağış, Aktüel Arkeoloji magazine Özcan Yüksek, Atlas magazine Türk ve İslam Eserleri Müzesi Museum of Turkish and Islamic Arts Melih Arslan, Ankara Anadolu Müzeleri Müdürü Director of Ankara Museum of Anatolian Civilizations Murat Gülyaz, Nevşehir Müze Müdürü Director of Nevşehir Museum Yrd. Doç. Dr. Alessandra Ricci Dr. Mehmet Taşlıalan Mutlu Torun Bergen Fine Art Logistic Anonim Şirketi TÜRSAB

KATALOG CATALOGBu katalog, İstanbul Arkeoloji Müzeleri tarafından 10 Mayıs 2011 günü açılan İmparatorlar İstanbul’da: Hitit’ten Osmanlı’ya sergisi nedeniyle hazırlanmıştır.

This catalog is published on the occasion of the exhibition ‘Emperors in Istanbul: From the Hittites to the Ottomans’ launched on May 10, 2011 by Istanbul Archaeological Museums.

Makale yazarları Authors of the articles İD Prof. Dr. İnci Delemen GU Prof. Dr. Gülsün Umurtak Gİ Prof. Dr. Gül İrepoğlu EA Prof. Dr. T. Engin Akyürek

Katalog yazarları Authors of catalog entries AA Ahmet Ayhan, Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Palace Museum AÇ Aysel Çötelioğlu, Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Palace Museum AD Asuman Dönmez, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Istanbul Archaeological Museums AE Ayşe Erdoğdu, Topkapı Müzesi Müdür Yardımcısı Vice Director of Topkapı Palace Museum AK Arif Küçükçoban, Burdur Müzesi Burdur Museum ASD Ali Serkander Demirkol, Türk ve İslam Eserleri Müzesi Museum of Turkish and Islamic Arts CO Canan Okal, Kütahya Müzesi Kütahya Museum DT Derya Taneri, Deniz Müzesi Naval Museum EB Esra Bideci, İzmir Efes Müzesi Izmir Ephesus Museum EBi Emine Bilirgen, Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Palace Museum FÇ Feza Çakmut, Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Palace Museum FD Feza Demirkök, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Istanbul Archaeological Museums GBÇ Gülbahar Baran Çelik, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Istanbul Archaeological Museums GN Gülendam Nakipoğlu, Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Palace Museum GY Gülcay Yağcı İstanbul Arkeoloji Müzeleri Istanbul Archaeological Museums HÇ Hüseyin Çetinkaya, Aydın Afrodisyas Müzesi Aydın Aphrodisias Museum HG Dr. Hande Günyol, Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Palace Museum HK Hülya Karadeniz, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Istanbul Archaeological Museums HY Hülya Yalçınsoy, Antalya Müzesi Antalya Museum İA İsmet Aykut, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Ankara Museum of Anatolian Civilizations KÖ Kadriye Özbıyık, Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Palace Museum KT Kazım Tosun, Adana Müzesi Adana Museum NB Nimet Bal, Kastamonu Müzesi Kastamonu Museum ND Nuray Demirtaş, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Ankara Museum of Anatolian Civilizations NŞ Nilgün Şentürk, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Ankara Museum of Anatolian Civilizations OC Okan Cinemre, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Ankara Museum of Anatolian Civilizations ÖÇ Ömer Çelik, Hatay Müzesi Hatay Museum Öİ Dr. Önder İpek, Çorum Müzesi Çorum Museum RG Rıdvan Gölcük, Kocaeli Müzesi Kocaeli Museum SA Sevgi Ağca, Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Palace Museum SAA Sibel Alpaslan Arça, Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Palace Museum SG Serkan Gedük, Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Palace Museum SK Sevgi Kutluay, Türk ve İslam Eserleri Müzesi Museum of Turkish and Islamic Arts SÖ Sedat Öztopbaş, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Istanbul Archaeological Museums ŞK Dr. Şehrazat Karagöz, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Istanbul Archaeological Museums ŞP Şenay Palamut, Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Palace Museum ŞY Dr. Şerife Yılmaz, Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi Ankara Museum of Anatolian Civilizations TG Tünay Güçkıran, Askeri Müze Military Museum ZA Zeynep Atbaş, Topkapı Sarayı Müzesi Topkapı Palace Museum ZNA Zeynep Nilüfer Aydın, İstanbul Arkeoloji Müzeleri Istanbul Archaeological Museums

Katalog tasarımı Catalog design Ersu Pekin

Yayına hazırlayan Prepared for publication by Arzu Karamani Pekin

Çeviri Translation from the Turkish İnci Türkoğlu Dilek Şendil

Fotoğraflar Photographs Hadiye Cangökçe Alman Arkeoloji Enstitüsü German Archaeological Institute Ayasofya Müzesi Ayasofya Museum Biblioteca Nazionale Marciana, Venedik Venice Basilica di San Marco Staatliche Museen zu Berlin, Skulpturensammlung, Berlin Kunsthistorisches Museum, Skulpturensammlung, Viyana Musée du Louvre, Paris Byzantine and Christian Museum, Atina Mesut Ilgım Mehmet Güngör

Baskı ve cilt Printed and bound by Mas Matbaacılık A.Ş. Hamidiye Mahallesi, Soğuksu Caddesi, No: 3 34408 Kağıthane, İstanbul 0212 294 10 00 Sertifika No: 12055

© Tüm yayın hakları saklıdır. Bu yayının hiçbir bölümü kopya edilemez. Dipnot vermeden alıntı yapılamaz ve İstanbul Arkeoloji Müzeleri’nin izni olmadan elektronik, mekanik, fotokopi ve benzeri yollarla kopya edilemez, yayınlanamaz

© All rights reserved. No part of this publication may be reproduced without prior permission in writing from the authors and publisher..

ISBN 978-975-17-3551-5

İstanbul 2011.

147

Konstantinopolis’in imparatorları

T. Engin Akyürek

Doğu Roma (Bizans)1 imparatorlarının İstanbul için ayrı bir önemi vardır. Bu kent bugün nüfusu 20 milyona yaklaşan bir dünya megapolisiyse, bu büyük ölçüde Bizans imparatorları sayesinde olmuştur. Dördüncü yüzyıl ortalarına doğru Sarayburnu ve bugünkü Sultanahmet çevresini kaplayan

küçük, sıradan bir Roma kenti olan Byzantion, geç antik çağın neredeyse bütün “uygar” dünyasını içine alan bir dünya imparatorluğunun –Roma İmparatorluğu’nun– başkenti olarak seçilmeseydi, ve on bir yüzyıl boyunca bu imparatorluğa başkentlik yapmış olmasaydı, belki de günümüze küçük, sıradan bir kent olarak ulaşacaktı. Bu kent, Roma İmparatoru I. Constantinus’un imparatorluğun yeni başkenti olarak seçtiği 330 yılından 1453 yılına kadar, Roma İmparatorluğu’nun başkenti olma niteliğini ve prestijini korudu. Bu niteliğinden ötürü Osmanlı İmparatorluğu’nun da başkenti olarak seçildi ve bugünün megapolisine giden yolun taşları böylece döşenmiş oldu. Constantinus’tan önce Diocletianus bu denli geniş bir imparatorluğu Roma kentinden yönetmenin zorluklarını görmüş, Doğu’da da bir yönetim merkezi oluşturmuştu. Bu merkez, Diocletianus’un zamanının neredeyse ta-mamını geçirdiği Nikomedia (İzmit) idi. Nikomedia, geç antik çağda Boğaz kıyısındaki Byzantion’dan daha önemli bir kentti. Eğer imparatorluğun yeni başkenti olarak Byzantion yerine Nikomedia seçil-miş olsaydı, bugün her iki kentin de kaderi çok farklı olacaktı.

Bizans İmparatorluğu, Roma’nın bir devamı olmasına ve özellikle de hukuki ve yönetim sistemi bakımından Roma özelliklerini uzun süre korumuş olmasına karşın, önemli dönüşümler geçirmiş, Hıristiyan ve Grekçe konuşulan bir ortaçağ devletine dönüşmüştür. Başlangıçta bütün Akdeniz’i çevreleyen bir devlet, sonunda sadece Boğaz kıyısında bir kentin, Konstantinopolis’in surlarının içine kadar gerilemiştir. I. Constantinus’tan başlayarak birçok imparator bu kenti imar etmiş, geliştirmiş, büyütmüş, geç antik çağ ve ortaçağ boyunca “dünyanın merkezi” haline getir-mişlerdir. Bizans imparatorları bu kenti zenginleştirip geliştirirken, kent de kendisine sahip olan-lara güvenli bir başkent, büyük bir prestij ve onur sağlamıştır.

Bizans’ta imparatorluk kültü Basileos, Autokrator ya da Despotes olarak adlandırılan Bizans imparatorları devletin ve bütün toplumun en tepesinde yer alırlardı. Güçlerinin ideolojik kaynağını Romalılık ve Hıristiyan dini

1 Tarihte kendisini Bizans olarak adlandıran bir devlet yoktur; onlar kendilerini hep Roma İmparatorluğu (basileia ton Rhomaion) olarak adlandırdılar. Modern çağın tarihçileri, başkenti Konstantinopolis olmak üzere Doğu’da 1453’e kadar devam eden Roma devletine “Bizans” demişlerlerdir. Ancak Bizans, günümüz bilimsel literatüründe üzerinde uzlaşılmış bir isim olduğundan, burada tercih edilmektedir.

¡ 1 İmparator Iustinianos, Ayasofya’nın maketini Meryem’e sunarken. Ayasofya Müzesi, İstanbul.

148

oluşturmaktaydı: O, bir yandan kutsal ve büyük prestijli Roma’nın imparatoruydu; öte yandan Hıristiyan tanrısının yeryüzündeki temsilcisiydi.

İmparator, Roma’nın tek meşru varisi olarak, aynı zamanda yeryüzündeki “tek meşru imparator”dur. Bu durum, bir yandan imparatorun Bizans içindeki mutlak iktidarını meşrulaştırır-ken, bir yandan da bütün diğer ülkeler üzerinde hak iddia etmelerinin yolunu açmaktaydı. İmpa-ratorun gözünde bütün ülkeler tartışmasız bir biçimde kendisinin mülküydü. Bu kavrayış, Bizans siyasal doktrininin temel taşlarından birisidir ve Bizans’ı ve onun imparatorlarını anlamak için kilit konumundadır.2 Ancak bu anlayış, Bizans’ın komşuları tarafından da kabul görmekteydi. Bizans imparatorunun, ülkesinin en zayıf günlerinde bile, Roma’nın imparatoru olarak, kendisinden daha güçlü komşu devletler üzerinde tartışılmayan bir otoritesi vardı. Diğer bütün devletlerin hüküm-darlarının iktidarı, Roma imparatorundan kaynaklanmaktaydı. Birçok devletin hükümdarı, Bizans imparatorunun kendilerine bahşettiği saray unvanlarını gururla taşırdı. Bizans imparatoru yabancı ülke yöneticilerine hükümdarlık alametleri göndererek bu yetkinin kendisinde olduğunu her fırsatta göstermekteydi. Örneğin Macar kralı I. Géza (1074-1077) Bizans imparatorunun gönderdiği tacı giy-miştir.3 Bu nedenle Bizans imparatorları “Romalılar’ın İmparatoru” unvanını imparatorluğun sonuna kadar ısrarla kullanmışlardır. Öte yandan, güçlenen bazı ülkelerin hükümdarları da Roma İmparatoru unvanını kullanmak istemişler –örneğin 10. yüzyılda Bulgar kralı Symeon, 14. yüzyılda Sırp kralı Stephan Duşan gibi– ancak bu iddiaları diğer devletler tarafından kabul görmemiştir.4

Öte yandan, Bizans İmparatoru’nun bu gücü tanrısal iradeden kaynaklanmaktadır. İmpa-rator hangi yolla iktidara gelmiş olursa olsun, bu tanrının iradesinin tecellisi olarak algılanırdı. O

2 Ostrogorsky 1999, 51-67, bkz. 56-57.

3 Agy, 62.

4 Agy, 58-59.

2. İmparator Iustunianos döneminde en geniş sınırlarıyla Bizans İmparatorluğu.3. Bizans imparatorlarının mutlak gücü, Tanrı’nın iradesinden kaynaklanmaktaydı.

2

Konstantinopolis’in imparatorları

T. Engin Akyürek

149

3

150

sadece ordunun başkomutanı, tek kanun koyucu ve devletin mutlak hâkimi değil, aynı zamanda kilisenin ve “doğru inancın” da koruyucusudur. Tanrının seçtiği kişi olarak, tanrının kendisine emanet ettiği Hıristiyan imparatorluğun koruyucusudur.5 Caesarea’lı Eusebius imparatorun koz-mik düzendeki rolünü tanımlarken, imparatorun da tanrı gibi mutlak hâkim olduğunu, tanrının yeryüzündeki temsilcisi olduğunu belirtir: Tıpkı Hıristiyan tanrısının “tek” olması gibi, yeryüzü imparatorluğunda da sadece bir Hıristiyan imparator olabilir ve onun otoritesi tanrısal otoriteden kaynaklanır.6 Bu anlayış aslında pagan Yunan-Roma kültürlerinin “tanrı–imparator” anlayışının, Hıristiyan Bizans kültüründe de biraz değişerek sürdürülmesidir.7 Paradoks gibi görünse de, pagan tanrı–imparator kültü anlayışıyla Hıristiyanlık bir noktada çıkar birliği yapmıştır: Hıristiyan tanrı-sının yeryüzündeki temsilcisi olmak Roma İmparatoru’nun meşruiyetini, böylece de kendi tebaası ve diğer Hıristiyan ülkeler nezdindeki otoritesini garantilemiştir. Buna karşılık Hıristiyan dini de güçlü bir hami kazanmıştır.

Bizans’ta imparator imgesini yücelten bir diğer unsur ise törenlerdi. İmparatorun bütün faaliyetlerini sarmalayan kapsamlı törenler, imparator imgesini yüceltmeyi, insanları etkilemeyi amaçlayan bir propaganda aracıydı. Sayısız karmaşık törenler, imparatorun saraydaki günlük ya-

5 Ostrogorsky 1991, 28.

6 Geanakoplos 1984, 17-18.

7 Ostrogorsky 1999, 52.

4

5 1

4. Bizans İmparatorluğu’nun iki büyük hükümdarı: Konstantinopolis kentinin kurucusu I. Constantinus ve Ayasofya’yı yaptıran Iustinianos, Ayasofya Müzesi, İstanbul.5. Ayasofya, her çağda ziyaretçilerini etkilemiş, imparatorluğun gücünü temsil eden sembol bir yapı olmuştur.

Konstantinopolis’in imparatorları

T. Engin Akyürek

151

152

şamından, siyasal ve dinsel faaliyetlerine kadar her anını doldururdu. Bu törenler o kadar fazla ve karmaşıktılar ki, protokol görevlileri için oldukça ayrıntılı ve uzun el kitapları hazırlanırdı. Saraydaki törenleri anlatan bu tür kitaplardan en ünlüsü, İmparator VII. Konstantinos Porphyro-gennetos (945-959) tarafından yazılmış olan Törenler kitabıdır (De ceremoniis aulae byzantinae). İmparator, bu kitabının giriş kısmında imparatorluk törenlerinin ihmal edildiğini, bunların zamanla yok olmasından endişe duyduğunu belirtir ve bu törenler olmadan imparatorluğun ihtişamı ve güzelliğinden çok şey kaybedeceğini söyler.8

İmparatorun gücünün fiziksel kaynağını ise profesyonel bir ordu ve güçlü bir devlet bü-rokrasisi oluştururdu. Yedinci yüzyıla kadar imparatorların çoğu ordudan gelmekteydi. Yedinci–on ikinci yüzyıllar arasında ise imparatorluğa yükselmekte hanedan (Makedonlar ve Komnenoslar) ve bürokrasi öne çıktı. Bizans’ın son döneminde (1261-1453) Palaiologos hanedanı kesintisiz olarak imparatorluğu yönetti.

8 Geanakoplos 1984, 21-22.

6

6. İmparator Iustinianos saray ve kilise ileri gelenleriyle. San Vitale, Ravenna.

Konstantinopolis’in imparatorları

T. Engin Akyürek

153

İmparatorlar nasıl tahta çıkarlardı? Bizans imparatorlarının çok çeşitli biçimlerde tahta çıkmasına tanık olunmaktadır. Normal olarak taht, babadan oğula geçer, ya da hanedan kuralları içinde değişim gerçekleşirdi. Bizans’ın erken döneminde genellikle ordu imparatoru ilan ederdi ve bunda her zaman geleneklere uyulmaya-bilirdi. Genellikle orduda etkili, parlak askeri kariyeri olan bir kişi imparator olarak ilan edilirdi. İmparatorun iktidarını rahat sürdürebilmesi için, ordunun dışında Hipodrom Partileri olarak ad-landırabileceğimiz örgütlenmelerin desteği de gerekliydi. Bu partilerin en önemlileri Maviler ve Yeşiller’di. Parlak bir asker olan I. Ioustinos (518-527) imparator Anastasios ölünce ordu ve parti-ler tarafından imparator ilan edilmiştir. Bazı imparatorlar ise savaşarak ya da darbe yaparak tahta çıkmışlarsa da, bu durumda yine ordunun –en azından etkin bir kısmının– desteği gerekli olmuştur. Bizans tahtının gasp yoluyla el değiştirdiği vakalar çoktur. Bunun bir örneği, Konstantinopolis’te Latin işgalinin son bulduğu 1261 yılında, Mikhael VIII. Palaiologos’un Konstantinopolis’e gelerek, ordunun da desteğiyle Ayasofya’da taç giymesi ve tahtın gerçek varisi olan çocuk yaştaki Ioannes IV. Laskaris’in gözlerine mil çektirip Dakybize (Gebze) kalesine hapsettirmesidir.

7

7. İmparatoriçe Theodora maiyetiyle. San Vitale, Ravenna.

154

Tahta çıkmanın bir başka yoluysa dul kalan imparatoriçeyle evlenmektir. İmparator öldü-ğünde güçlü bir varis yoksa, ülkeyi imparatoriçe yönetir, birisiyle evlendiğinde de o kişi imparator olurdu. Bunun en tipik örneklerinden biri, 491 yılında imparator Zenon’un dul eşi Ariadne’nin saray memurlarından Anastasios ile evlenerek onu imparator yapmasıdır.9

İmparatorların tahta çıkması, gücün ve meşruiyetin bir yansıması olarak, gösterişli tö-renlere sahne olurdu. Bizans’ın erken döneminde taç giyme töreni esas olarak askeri bir tören biçiminde cereyan ederdi. Bu törenin önemli bir kısmı, imparatorun kalkan üzerinde yükseltilmesi biçimindedir. Esasen Batı kökenli bir tören olan kalkan üzerinde yükseltilme, Bizans’ta ilk olarak 361 yılında Batı Orduları tarafından Paris’te imparator ilan edilen Ioulianos’un bir kalkanın üze-rine çıkarak askerler tarafından havaya kaldırılmasıyla başlamıştır. Uzun bir süre uygulanmayan bu gelenek, Konstantinopolis’in Latin ordularının işgali altında olduğu 1204-1261 yılları arasında İznik’te sürgündeki Bizans İmparatorluğu’nda sistemli bir biçimde uygulanmış ve Bizans’ın son döneminde de sürdürülmüştür.10

Patrik beşinci yüzyıldan itibaren taç giyme törenlerine dahil olarak imparatorluk alamet-lerini (semeia) kutsamaya başlamıştır. 641 yılında II. Konstans’ın Ayasofya kilisesinin ambonunda taç giymesi, Büyük Kilise’de taç giyme geleneğini başlatır. Bu, imparatorun meşruiyetinin dinsel ayağını oluşturmuştur. Onuncu yüzyılda belgelenmiş bir taç giyme törenine göre imparator, as-kerler, devlet bürokratları ve Hipodrom Partileri eşliğinde Ayasofya’ya bir yürüyüş alayıyla ilerler. Tacı, ambonda patrik giydirir. Bu sırada hazır bulunanlar tezahüratlarıyla kabullerini belirtirler. Sonra tahta çıkan imparator devlet ileri gelenlerini huzura kabul eder ve onlar imparatorun önün-de secdeye vararak (proskynesis) imparatora bağlılıklarını bildirirler.11 İmparatoriçeler Büyük Sa-ray kompleksi içinde yer alan Daphne sarayında taç giyerlerdi.

Bizans’ın imparatorlarıOn bir yüzyıllık tarihi boyunca Bizans’ın başkenti olan Konstantinopolis, bu uzun süreçte 88 imparator ve 3 imparatoriçeye12 “payitahtlık” yapmıştır. Elbette ki bu hükümdarların tahtta kalış süreleri ve yaptıkları işler birbirinden farklıdır. Bazıları iktidarda 50 yıl hüküm sürerken, bazıları bir yıldan az bir süre kalmış; bazılarının hükümranlığı sürecinde çok önemli dönüşümler yaşanmışken, bazıları kayda değer bir şey yapmamıştır. Bu bölümde, Bizans tarihine yön veren önemli impara-torları, bunun yanısıra, tahta geliş biçimleri ve benzeri gibi konularda tipik örnekler oluşturan bazı figürler de kısaca tanıtılmaktadır.

I. Constantinus Tarihin garip bir cilvesi olarak Bizans’ın ilk imparatoru I. Constantinus, son imparatoru da aynı isimli XI. Konstantinos13 olmuştur. Çok sayıda hükümdarın “payitahtı” olan İstanbul kenti için belki de en

9 Ostrogorsky 1991, 59.

10 MacCormick 1991a, III, 1888.

11 MacCormick 1991b, I, 533-534.

12 Eirene 797-802, Zoe ve Theodora birlikte 1042, Theodora tek başına 1055-1056 yılları arasında imparatorluğu yönetmişlerdir.

13 Yazım farklılığı ilk imparatorların isimlerinin Latice, sonrakilerin Grekçe olmasından kaynaklanmaktadır.

Konstantinopolis’in imparatorları

T. Engin Akyürek

155

önemli imparator, “Büyük Konstantin” olarak da anılan I. Constantinus’tur (324-337).14 Çünkü bu kentin kaderi, dördüncü yüzyılda Roma İmparatoru I. Constantinus’un iradesiyle değişmiştir: Cons-tantinus, bu küçük Roma kentinin, imparatorluğun yeni başkenti olmasına karar vermiştir.

Bu seçim, Constantinus’un dehasının ve ileri görüşlülüğünün bir sonucudur. Dördüncü yüzyıla girildiğinde imparatorluk birçok sorunla karşı karşıyadır. Bunlardan en önemlisi, impara-torluğun başkenti olan Roma kentinin, Avrupa kıtasının kuzeyinde yaşayan ve Romalıların barbar olarak nitelediği halkların tehdidi altında artık güvenli bir yer olmaktan çıkmasıdır. Öte yandan, yasak olmasına karşın Hıristiyanlık, özellikle imparatorluğun doğu topraklarında çok geniş bir toplumsal taban bulmuştur. Çatırdayan Roma İmparatorluğu’na yeni bir kan ve güvenli bir merkez gerekmektedir. Yeni kan, yeni dinin doğu eyaletlerindeki güçlü toplumsal tabanı olacaktır. Güvenli bir merkez ise, jeo-stratejik konumundan ötürü Byzantion kenti.

Constantinus, 27 Şubat 272 yılında İlliryalı (Balkanlar) bir imparator muhafızı (protector) olan Constantius ile Helena’nın oğlu olarak dünyaya gelmiştir. 288 yılında, kendisi de İlliryalı olan

14 İmparator I. Constantinus için bkz. Lenski 2006; Gregory– Cutler 1991a, I, 498-500.

8

8. Hippodrom’da Iustinianos’un heykeli, üç dikilitaş ve Ayasofya. 16. yüzyıl minyatürü. Tercüme-i Miftâh-ı Cifrü’l- Câmi. (İÜK, T6624)

156

Maximianus, Diocletianus ile eş–imparator olunca, Constantius’u üvey kızı Theodora ile evlendirerek hiz-metine almış, 293’te ilk Dörtlü Yönetim (Tetrarklık)15 kurulup da Diokletianus ile Maximianus yanlarına bi-rer yardımcı imparator (Caesar) almaya karar verin-ce, Maximianus Constantius’u Caesar olarak almıştır. Constantinus, babasının Caesar olmasının yararını görmüş, iyi bir eğitim alarak Latince, Grekçe ve fel-sefe öğrenmiştir. Ancak Tetrark’ta esas görevi askeri alanda olan Constantius’un oğlu olarak Constantinus, savaş alanlarında yetişmiştir. Daha gençken babası onu Doğu’nun Tetrarkları Diocletianus ile Galerius’un yanına göndermiş, onlarla beraber seferlere katılmış, Mısır’a kadar bütün Doğu’yu dolaşmış, tanımıştır. 305 yılında iki Augustus, Diokletianus ve Maximianus Tet-rarklığı bırakınca, yerlerine onların Caesar ’ları olan Gallerius ve Constantius geçmişlerdir. Constantius’un 306’da İngiltere’de ölmesi üzerine, oğlu Constantinus oradaki ordu tarafından Augustus ilan edilmiş, ancak bu diğer Tetrark’larla bir çekişmeyi de beraberinde ge-tirmiş, Constantinus ancak 308’de Tetrark içinde yeri-ni alabilmiştir.

Dört hükümdarı bir arada gösteren porfir Tetrark heykelleri yapılıp önemli kentlere dikilmişti. Byzantion’da bu heykel Philadelphion olarak bilinen meydanda, bugünkü Laleli–Vezneciler arasında bir yerde durmaktaydı. 1204 yılında Konstantinopolis’i

ele geçiren Haçlılar tarafından Venedik’e götürülmüştür. Bugün Venedik’te San Marco’da bu-lunmaktadır. Porfir mermerden yapılmış olan Tetrark heykeli, belli dört kişinin portresi olmaktan çok, iki Augustus, iki Caesar olmak üzere Tetrarklığı temsil etmektedir. Augustus’lar ve Caesar ’lar birbirine sarılmış vaziyette betimlenmişlerdir. Bu duruş Tetrark’ın birliğini temsil etmektedir.

Tetrarklığının birinci yılının sonunda Constantinus, iktidarı paylaştığı Maxentius’u 28 ekim 312 yılında Roma yakınındaki Milvio Köprüsü’nde yenerek Batı Roma’nın tek hâkimi oldu. Constantinus, bu zaferini ilahi bir işarete bağlar: Constantinus’un biyografisini yazan Eusebius’un anlattığına göre İmparator, bu çarpışmadan önce gökyüzünde üzerinde “bununla fethet” ya-zılı bir haç görmüştür. Bunun üzerine bütün ordusuna kalkanlarının üzerine bu X (Khi) ve P

15 Roma İmparatoru Diocletianus (225-305), çok geniş toprakları olan Roma İmparatorluğu’nun tek bir merkezden, Roma’dan yönetilmesinin zorluklarını fark etmişti. Bu nedenle ünlü “Tetrarklık” yani Dörtlü Hükümdarlık yönetimini kurdu. Buna göre, Batı’da ve Doğu’da birer imparator (Augustus) olacak, bu imparatorlar yanlarına –özellikle savaşlarda kendilerine yardımcı olacak– birer Caesar alarak İmparatorluğu birlikte yöneteceklerdi. İlk Tetrark’ta Doğu’nun Augustus’u Diocletianus, Batı’nın Augustus’u ise Maximianus olmuş, yanlarına Caesar olarak da Diocletianus Galerius’u, Maximianus ise Constantius’u almıştır. Gregory 1991a, III, 2027-2028.

9

9. Bugün Venedik’te bulunan porfir taşından yontulmuş heykel. İki Augustus ve iki Caesar’dan oluşan Tetrak grubunun birliğini temsil eder.

Konstantinopolis’in imparatorları

T. Engin Akyürek

157

(Rho) harflerinden oluşan bir işaretin (Kristogram) konulmasını emretmiş ve zaferi kazanmıştır. Bu zaferin hemen ardından da, 313 yılında çıkardığı Milano Fermanı’yla Hıristiyan dinini Roma İmparatorluğu’nun eşit dinlerinden birisi olarak yasallaştırmıştır. Kendisi gerçekten Hıristiyan di-nini benimsemiş miydi, bunu bilmiyoruz; ancak o zamana kadar büyük eziyetler gören Hıristiyan cemaatinin gönlünü ve desteğini kazandığını, imparatorluğun gereksinim duyduğu taze kanı bul-duğunu tarih göstermiştir.

Bütün Roma İmparatorluğu’nun tek hâkimi olmak için son hesaplaşma, Constantinus ile Doğu’nun Augustus’u Licinius arasında geçecekti: 18 Eylül 324 yılında Licinius’u Byzantion’un karşı kıyısındaki Khrysopolis’te (bugünkü Üsküdar) ağır bir yenilgiye uğratan Constantinus, artık bütün Akdeniz çevresini kaplayan Roma İmparatorluğu’nun tek hâkimiydi.

Bu zaferin ardından Constantinus, karşı kıyıdaki Byzantion kentine geldi. 324–330 yılları arasında Byzantion, Roma model alınarak kapsamlı ve yoğun bir imar faaliyetiyle baştan inşa edildi. Nihayet 11 Mayıs 330 tarihinde yeni başkent (Nea Roma) olarak törenlerle ilan edildi ve artık Konstantinopolis olarak anıldı.

330 yılından itibaren Roma İmparatorluğu iki başkentli bir devlettir: Batıda Roma kenti, doğuda ise Konstantinopolis. Ancak imparator Constantinus, artık Roma’da değil, yeni başkent Konstantinopolis’te yaşamaktaydı. Konstantinopolis, daha başlangıcında bir “dünya başkenti” olarak kurulmuş ve bu vizyona uygun bir biçimde imar edilmiştir. Konstantinopolis’in bu ilk kuru-luşunda kentin, izleri günümüze kadar devam eden ana hatları oluşturulmuştur.

Kendisi ancak ölüm döşeğinde vaftiz olmuşsa da, Hıristiyan diniyle ilgisi oldukça yakın olmuştur. Çünkü o, Hıristiyanların da lideri olmak istemektedir. 20 Mayıs–19 Haziran 325 tarihleri arasında Nikaea’da (İznik) Birinci Ekümenik Konsil’i toplayarak dinsel konularda Hıristiyan birliğini sağlamaya çalışmıştır. Bu Konsil’e imparatorluğun dört bir yanından yaklaşık 300 piskopos katıl-mıştır. Hıristiyan kilisesinin ve dogmasının temelleri bu Konsil’de atılmıştır.

337 yılında Perslere karşı Doğu seferine çıkar. Niyeti oradan Kutsal Topraklar’a inip, İsa’nın vaftiz edildiği Ürdün Nehri’nde vaftiz edilmektir. Ancak daha Nikomedia’ya (İzmit) varamadan hastalanır ve 22 Mayıs 337 günü ölür. Oğlu Constantius doğu sınırından hemen Nikomedia’ya gelir ve babasının cenazesini altın bir tabuta koyarak Konstantinopolis’e getirir, görkemli bir Hı-ristiyan töreniyle buradaki Kutsal Havariler kilisesine gömülür.

I. Theodosius16

11 Ocak 347 tarihinde güneybatı İspanya’da Gallaecia’da doğmuş ve 379-395 yılları arasında hüküm sürmüştür. Bir general olan babasının gözden düşmesi onun askeri kariyerini kesintiye uğratmışsa da, Adrianople (Edirne) savaşından sonra Gratianus tarafından çağırılmış ve Doğu’nun imparatoru ilan edilmiştir. 383’te Gratianus öldürülünce, bütün imparatorluğun tek hâkimi ol-muştur. Dindar bir imparator olan I. Theodosius, 381’de I. Konstantinopolis Konsili’ni toplayarak Arianusçuluğu mahkum ettirir, Ortodoks çizgi gerçek iman olarak ilan edilir. Kilise, paganizmi resmen yasaklayıp Hıristiyanlığı devletin resmi dini yapan imparatora “Büyük” unvanını vermiştir. Theodosius’un ilk karısı Aelia Flavia Flaccilla’dan Arcadius, Honorius ve kızı Pulcheria; ikinci karısı Galla’dan ise kızı Galla Placidia doğmuştur.

16 Gregory-Cutler 1991b, III, 2050-2051.

158

Konstantinopolis’in imparatorları

T. Engin Akyürek

159

Onun kentteki en önemli eseri, 393 yılında bugünkü Beyazıt meydanında yer alan Theo-dosius Forumu’dur. Forum Tauri olarak da bilinen bu meydan, Mese caddesinin üzerinde Constan-tinus Forumu’ndan sonra ikinci forumdu. Forumun biçimine ilişkin günümüze ulaşabilmiş yeterli veri yoksa da, Roma’daki Forum Traianus’un benzeri olduğu kabul edilmektedir. Forumun bir par-çası olan, Mese caddesi üzerindeki üç kemerli bir zafer takının kaidesi ve bazı parçaları bugün yerinde durmaktadır. Bunun yanısıra, uzun bir sürecin ardından Mısır Karnak’tan getirilen porfir granitten yapılmış III. Tutmosis obeliski, bugünkü kabartmalı kaidesinin üzerine I. Theodosius yerleştirmiştir. Bu kaidede Hipodrom’da İmparatorluk locasında (kathisma) yarışları izleyen impa-rator ve maiyeti betimlenmiştir.

Theodosius, ölmeden önce Roma İmparatorluğu’nu iki oğlu arasında bölmüş, Batı Roma’yı Honorius’a, Doğu Roma’yı Arcadius’a vermiştir. Artık Roma İmparatorluğu, iki merkez-den (Roma ve Konstantinopolis) iki imparator tarafından yönetilen bir devlettir. Ancak yine de iki ayrı devlet değil, iki parçası olan tek bir devlet olarak görülmekte ve bu husus her fırsatta vurgulanmaktadır.17 410 yılında Germenler Batı Roma’yı tarih sahnesinden silince, Roma İmpa-ratorluğu varlığını Doğu’da sürdürür.

Arcadius18 377’de, Konstantinopolis’te doğdu. 394 yılında babası bir sefere çıktığında Konstantinopolis’te imparator naibi olarak bırakıldı. 395 yılında babası I. Theodosius’un ölümü üzerine Doğu’nun imparatoru oldu ve 408 yılında ölümüne kadar tahtta kaldı. Arcadius çok güçlü bir imparator değildi; başta karısı Eudoxia olmak üzere, birçok kişinin (Rufinus, Anthemios gibi) etkisi altın-da kalmıştır. Arcadius, bugünkü Cerrahpaşa’da, Altın Kapı’ya doğru devam eden Mese caddesi üzerinde, 403 yılında kendi adına bir forum yaptırmaya başlamış ve ortasına da 404 yılında bir anıt-sütun diktirmişti. Ancak sütun Arcadius’un yaşam süresinde tamamlanamamış, oğlu II. The-odosius bu anıtı 421 yılında tamamlayarak sütunun üzerine babasının bir heykelini de koymuştur. Bu heykel 740 yılında bir depremde devrilmiştir. On yedinci yüzyılda muhteşem rölyefleriyle halen ayakta olan anıt sütun, 1711 yılında etrafını sarmış olan evlere zarar verebilir diye kaidesine kadar yıktırılmıştır. Bu sütun, Forum Tauri’deki (Beyazıt) I. Theodosius’un anıt sütunu gibi, Roma’daki Traianus sütununa benzemekteydi. Elli metre yüksekliğindeki sütunun gövdesinde helezon bir şerit üzerinde imparator Arcadius’un savaşları ve önemli olaylar kabartma olarak betimlenmişti.

II. Theodosius (408-450) Önceleri ablası Pulkheria’nın, sonra da karısı Eudokia’nın etkisi altında kalmış zayıf bir impa-ratordur.19 İmparatorun ilk yaptığı işlerden birisi, 404 yılındaki isyanda yanmış olan Ayasofya kilisesinin yeniden inşası olmuştur. 413 yılında, bugün halen ayakta olan surlar inşa edilerek kent bir kez daha batıya doğru 1.5 kilometre kadar genişletilmiştir. II. Theodosius’un yaptırdığı yeni surlar, Roma askeri mimarisinin en güzel örneklerinden birisidir. Kent alanını neredeyse iki katına çıkartan bu surlar, kentin yerleştiği yarımadayı denizden ve karadan çepeçevre kuşat-makta ve toplam uzunluğu 19 km’yi bulmaktadır. Marmara Denizi kıyısından Haliç’e uzanan

17 Ostrogorsky 1991, 50-52.

18 Gregory 1991b, I, 173-174.19 Ostrogorsky 1991, 51.

¡ 10

10. 395 yılında Roma İmparatorluğu II. Theodosius’un oğulları arasında bölüşülmüş, Arcadius, Doğu Roma’nın imparatoru olmuştu. Arcadius başı, İstanbul Arkeoloi Müzeleri (kat no. 100).

160

kara surları üç kademeli olarak inşa edilmişti: Ana duvar (mega teihos), ikinci duvar (mikron te-ihos), 20 m genişliğinde bir terasın (parateihon) sonunda yüksekliği iki metreye yakın dendanlı bir set, bundan hemen sonra da, savunma sisteminin en dışında 20 m genişliğinde, 5 m derinli-ğinde, içinde su ya da balçık çamur olan bir hendek (tafros) yer almaktaydı.20 II. Theodosius’un bu kentte bıraktığı diğer bir iz de, geçtiğimiz yıllarda gerçekleştirilen kazılarla ortaya çıkartılan ve kendi adıyla anılan liman olmuştur.

II. Theodosius dönemi, kentin sosyal yaşamında da önemli işlerin başarıldığı bir dönem olmuştur. Bunlardan birisi Konstantinopolis’te, nüvesini I. Constantinus’un oluşturduğu, “üniver-site” niteliğinde ilk yüksek öğretim kurumunun yeniden organize edilerek açılmasıdır. 27 Şubat 425 tarihinde Stoa Bazilikası’nda kurulan bu üniversitede Yunanca, Latince, hukuk ve felsefe bölümleri bulunmaktaydı. Diğeri ise, I. Constantinus döneminden bu yana çıkartılmış olan bütün yasaların Codex Theodosianus adı altında 438 yılında bir araya getirerek imparatorluğun hukuki yapısını baştan temellendirmesi olmuştur.

I. Anastasios21 (491-518) Bir imparatoriçe tarafından imparator yapılmıştır. 491 yılında imparator Zenon’un dul eşi Ari-adne, halkın taleplerini de dikkate alarak saray memurlarından yaşlı Anastasios ile evlenerek onun imparator olmasını sağlamıştır. Bazı kaynaklara göre bir papazın oğlu olan Anastasios, son derece dindar bir kişiydi. Gerçekleştirdiği önemli işler arasında, kapsamlı bir mali reform yaparak devletin vergi yükünü kentlerden kırsal alana kaydırması ve vergi toplama işini doğrudan devlet memurlarının yapmasını sağlaması; parasal sistemi stabilize eden reformlar yapması22 sayılabilir. Ayrıca, 503 yılında kentin savunmasını güçlendirmek için II. Theodosius surlarının 65 km batısına, Karadeniz’den Marmara Denizi’ne kadar uzanan Büyük Duvar’ı yaptırmıştır.

Iustinianos23 (527-565) Bizans İmparatorluğu’nun I. Constantinus’tan sonra en önemli imparatoru olarak görülmüştür. Ayasofya Müzesi’nin güney tarafındaki çıkış kapısının tympanumunda 10. yüzyılda yapılmış olan bir mozaik panoda, biri 4. yüzyılda yaşamış ve kentin kurucusu olan Constantinus, diğeri 6. yüz-yılda yaşamış ve Ayasofya kilisesini yaptırmış olan Iustinianos birlikte betimlenmişlerdir.

482 yılında Makedonya’nın bir köyünde doğan Iustinianos, imparator I. Ioustinos’un ye-ğenidir. Amcasının yanında parlak bir kariyer yapmış, muhafız kuvvetleri kumandanı ve ardın-dan 527’de eş–imparator olmuştur. Bütün Akdeniz’i içine alacak birleşik bir Roma İmparatorluğu kurmak onun politikalarının temelini oluşturmaktaydı. Generali Belisarios komutasındaki Bizans ordusu, bütün Kuzey Afrika (534), İspanya’nın Akdeniz kıyıları (554), Dalmaçya ve İtalya’yı (555) ele geçirerek Akdeniz’i çepeçevre saran eski Imperium Romanum düşünü –geçici bir süre için de olsa– gerçekleştirdi. Onun döneminde Bizans imparatorluğu en geniş sınırlarına ulaştı ve güçlü bir merkezi devlet yönetimi oluşturdu.

Ancak ağır vergiler halkı yoksullaştırmış, bunun sonucunda 532 yılı Ocak ayında

20 Surlar için bkz. B. Meyer-Plath–A. M. Schneider 1943.

21 Gregory 1991c, I, 86-87.

22 Ostrogorsky 1991, 59-60.

23 Kaegi-Kazhdan-Cutler 1991, I, 1083-1084.

Konstantinopolis’in imparatorları

T. Engin Akyürek

161

Hipodrom’da büyük bir isyan patlak vermiştir. Nika (zafer) adıyla anılan bu isyan hızla büyümüş, imparatorluk sarayı ve patrikhane kilisesi (Ayasofya) gibi otoritenin sembolleri yakılmıştı. İmpa-rator, tüm ümidini kaybetmiş ve kaçmaya hazırlanırken, imparatoriçe Theodora’nın cesaretlen-dirmesi sonucunda bundan vazgeçmiş ve generalleri Belisarios ile Narses’in yardımıyla isyanı çok kanlı bir biçimde bastırmıştır.

I. Constantinus’un Konstantinopolis’i başkent olarak baştan imar etmesinden sonra kent-te gerçekleştirilen en kapsamlı yapım kampanyası çerçevesinde kentte 30 kadar kilise inşa et-tirmiştir. Bunların arasında Ayasofya, Sergios Bakhos ve Aya İrini gibi çok büyük yapılar da bu-lunmaktadır.24 Kent bu çabaların sonucunda, 500 bine varan nüfusuyla, o günün dünyasının en büyük kentlerinden birisi olmuştu.

Ayasofya, kentin mimari bakımdan doruğunu temsil etmenin yanı sıra, Iustinianos’un politikalarını anlayabilmek için de önemli bir “sembol yapı”dır. Iustinianos’un imparatorluğu, o günün bütün “uygar dünyası”nı kapsayan, Hıristiyan bir “dünya devleti” olacaktır. Bu devletin ve dinin merkezi de Konsantinopolis olacaktır. Ayasofya, Iustinianos’un bu büyük iddiasının mima-ride somutlaşmasıdır.

Iustinianos döneminin önemli başarılarından biri de bütün Roma hukukunu bir kodeks halinde birleştirmesi olmuştur. İmparator Hadrianus’tan beri geçerli olan imparatorluk cons-titutio’ları bir araya toplandı ve 529 yılında Codex Iustinianus adıyla yayınlandı. 533 yılında yayınlanan Digest ’lerde ise Roma hukukçularının bütün hüküm ve kanaatleri ilk kez bir araya toplayarak yayınlamıştır.25

Eirene (797-802) Bizans tahtında güçlü bir imparatoriçe olarak ilginç bir figürdür.26 Atina’da 752’de doğmuş, 803’te Lesbos’ta ölmüştür. 768’de IV. Leon ile evlenerek taç giyen Eirene’nin tek çocuğu Konstantinos’tur. Kocası Leon’un ikonoklast olmasına rağmen Eirene bir ikon-severdir ve bu yüzden kocasıyla da sık sık karşı karşıya gelmekten çekinmemiştir. 780 yılında Leon ölünce, Eirene henüz küçük yaştaki oğlu VI. Konstantinos için imparator naibi olarak 10 yıl imparator-luğu yönetmiştir. 787’de, halkın da desteğini alarak, Patrik olarak kendi sekreteri Tasarios’un seçilmesini sağlamış ve aynı yıl ikinci Ekümenik İznik Konsili’ni toplayarak ikonaklast döneme bir süreliğine de olsa son vermiştir.27 790 yılının Ekim ayında ordu, VI. Konstantinos’u imparator olarak ilan ederek Eirene’nin hükümdarlığına son verir. Ancak aykırı davranışlarıyla kiliseden ve halktan tepki görerek konumu zayıflayan imparator Konstantinos, 797’de Eirene tarafından tahttan indirilmiş ve gözlerine mil çekilerek tekrar tahta çıkmasının yolu kapatılmıştır. Böylece Eirene, I. Nikophoros’un onu devirerek Lesbos adasında sürgüne gönderdiği 802 yılına kadar, imparatorluğu Bizans’ın ilk kadın autocrat ’ı olarak yönetmiştir.

24 Iustinianos’un imar faaliyetleri için bkz. Prokopios 1994.

25 Ostrogorsky 1991, 69.

26 Hollingsworth-Cutler 1991, II, 1008-1009.

27 Ostrogorsky 1991, 165-167.

162

Konstantinopolis’in imparatorları

T. Engin Akyürek

163

Aleksandros28 (912-913) Bizans imparatorluk tarihinin belki de en zayıf, en etkisiz ve en sevilmeyen imparatoru olmuştur ve bu açıdan ele alınmaya değer bir figürdür. İmparator I. Basileus’un küçük oğlu olan Alek-sandros, dönemin kronikleri tarafından tembel, sefahat düşkünü ve sapık olarak anılmakta, halk tarafından da sevilmemektedir. I. Basileos’un büyük oğlu ise, Ayasofya’nın imparator kapısı tim-panumunda yer alan mozaik panoda (10. yüzyıl) İsa’nın önünde secdeye varmış olarak betimlenen VI. Leon’dur (886-912). Aleksandros, tahtı şeklen de olsa ağabeyi VI. Leo ile paylaşmaktaysa da, onun yanında hep geri planda kalmış, imparatorluk işleriyle pek uğraşmamıştır. Leon’un ölümüyle sadece bir yıl hükümdarlık yapmış olsa da, Ayasofya’nın kuzey galerisinde, fazla dikkat çekmeyen bir köşede mozaik olarak betimlenmiştir.

Ioannes II. Komnenos (1118-1143)Komnenos hanedanının birbiri ardına iktidara gelen beş imparatorundan ikincisidir. 1087 de Konstantinopolis’te doğan imparator, 1143’te Anazarbos’ta ölmüştür. Babası I. Aleksios Komnenos’un Anadolu’daki askeri başarılarının meyvalarını topladı ve bu başarıları pekiştirdi. Özellikle de güney ve batı Anadolu’yu elinde tutmak için çeşitli seferler düzenledi. Orta Bizans döneminin en büyük ve önemli manastırı olan Pantokrator Manastırı’nı kurdu (bugün Zeyrek Camisi). Ayasofya’da galeri katında yer alan mozaik panoda “Romalıların İmparatoru Porphyrogennetos29 Ioannes Komnenos” yazısıyla yer alır, yanında karısı Eirene ve oğlu Alexios betimlenmişlerdir.

Mikhael VIII. Palaiologos (1259-1282) Kentin Latinler’den geri alınmasının ardından 15 Ağustos 1261 tarihinde törenle Konstantinopolis’e girmiş ve Ayasofya’da taç giymiştir. Mikhael böylece, Konstantinopolis’in Osmanlılar’ın eline geç-tiği 1453 yılına kadar sürecek olan Palaiologoslar hanedanı dönemini başlatmıştır.30 Mikhael kente girdiğinde gerçek anlamda bir enkazla karşılaşmıştı. Latinler birçok önemli yapıyı tahrip etmiş, birçoğu da bakımsızlıktan harap olmuş haldeydi. Kiliselerin hazineleri ve değerli eşyaları talan edilmişti. VIII. Mikhael’den sonra –Ioannes VI. Kantakuzenos hariç- Palaiologos haneda-nından dokuz imparator daha 1453 yılına kadar Bizans’ı yönetmiştir. Palaiologoslar döneminde büyük toprak kayıpları yaşanmış, 15. yüzyıla girilirken imparatorluk neredeyse bir şehir devletine dönüşmüştü. “Roma İmparatorluğu” sadece surlarının arkasındaki başkent Konstantinopolis ve birbiriyle bağlantısı kalmayan birkaç küçük toprak parçasından ibaret kalmış, büyük mali sıkıntılar ve iç çekişmelere sahne olmuştur. Ancak, imparatorluğun içinde bulunduğu bütün bu zorluklara rağmen, özellikle de II. Andronikos Palaiologos (1282-1328) dönemi, sanat ve bilim açısından çok parlak, yaratıcı bir dönem olmuştur. Bu dönemden İstanbul’a kalan başyapıt ise, bugün Kariye Müzesi olan Khora manastırının kilisesidir. Palaiologos hanedanının ve Bizans’ın son imparatoru, Bizans’ın ilk imparatoruyla aynı adı taşıyan Konstantinos XI. Palaiologos (1449-1453) olmuştur. Konstantinopolis Osmanlılar tarafından fethedildiğinde, imparatora ya da cesedine hiçbir yerde rastlanılmadığından, onun tebdil kıyafet savaşarak öldüğü düşünülmüştür.

28 Ostrogorsky 1991, 225-226; Kazhdan–Cutler 1991, I, 56-57.

29 Sarayda imparatorların doğduğu porfir (erguvan) odada doğmuş anlamında olup, doğduğunda babasının tahtta olduğunu göstermesi bakımından önem taşıyan bir unvandır.

30 Bizans’ın son dönemi için bkz. Nicol 1999.

¡ 11

11. “Son yüzyıllarında imparatorluk büyük toprak kayıplarına uğramış ve eski gücünü yitirmişse de, başkentte büyük bir kültürel canlanmaya tanık olunmuştur. İmparatorluğun çöküş süreciyle bir tezat oluşturan bu canlanışın başkentteki en önemli örneği, harika mozaik ve fresko bezemesiyle, bugünkü Kariye Müzesi’dir.

302

EAST ROMAN (BYZANTINE) EMPIRE

(4th - 15th c. AD)

Emperors of Constantinople

T. Engin Akyürek

East Roman, or Byzantine,1 emperors played significant roles in the history of Istanbul. If the city has now become a megapolis with almost a 20 million population, it is mostly thanks to the Byzan-tine emperors. Had it not been the center of the empire of the world, i.e. the Roman Empire, encompassing almost all the ‘civi-lized’ world of late antiquity and remained as the imperial capital for about eleven centuries, Byzantium (or Byzantion in Greek), an ordinary small city towards the mid-fourth century located in the area called Seraglio (Sarayburnu) and in the vicinity around what is today the Sultanahmet Square, would, perhaps, still be a small, ordinary city. Byzantium had been the imperial capital since AD 330, when re-founded as the new capital by the Roman emperor Constantine I, until 1453 and maintained its prestige. For that matter it was also chosen as the capital by the Ottoman Empire, paving the way for Istanbul to become today’s megapolis. Before Constantine it was Diocletian who realized the difficulties of rul-ing the entire empire from Rome and established an administrative center in the east. Thus, Nicomedia (today Izmit), where Diocle-tian spent almost his entire life became the eastern capital. In the late antiquity it was a more important city than Byzantium on the Bosporus. Had Nicomedia become the imperial capital instead of Byzantium the fate of both cities would be quite different today.

Despite the fact that the Byzantine Empire was a continuation of the Roman Empire and that it maintained its Roman identity, es-pecially the system of law and government, it underwent significant transformations and turned into a medieval Christian state where Greek was spoken. The state of the Empire once covering the entire Mediterranean region was in the end reduced to a city on the Bos-porus with its borders pushed back to the walls of Constantinople. Constantine I and his successors enlarged and transformed the city into a major “world center” throughout late antiquity and Middle Ages by sponsoring important building projects. While the city pros-pered and developed under Byzantine emperors it became a safe capital city adding prestige and honor to its inhabitants.

Imperial cult in ByzantiumThe Byzantine emperors who bore titles such as basileus, autocrat or despotes, were at the top of the hierarchical order both in the

1 Throughout history no state has called itself “Byzantine”: They considered themselves the Roman Empire (Basileia ton Rhomaion). It was modern historians who named the Roman state as Byzantine which survived until 1453 in the East centered on the capital of Constantinople. However, because it is a commonly agreed on terminology among the scholars, here we shall use it.

Emperors of Constantinople

T. Engin Akyürek

303

government and the society. Their ideological power depended on their Roman and Christian identity. He was on one hand the sacred and highly respected Roman emperor, and representative of the Christian God on the other.

Being the only legitimate heir to the Roman throne, the em-peror had the “sole legitimate authority” on earth. This not only justified his absolute power within the Byzantine Empire but en-abled him to claim territorial rights over all other countries. The emperor regarded all territories as his own property without dis-pute. This understanding is one of the major milestones of Byz-antine political doctrine. And at the same time it is a key factor for a better comprehension of the Byzantine idea of emperorship and empire.2 However, this Byzantine interpretation of the idea of empire was recognized by the neighboring states as well. Even during the declining years of the empire the Byzantine emperor was considered as the indisputable authority over the more power-ful neighboring countries. All other rulers derived their power from the Roman emperor. Many of them bore proudly their courtly titles granted by the emperor himself. In order to remind the rulers of foreign countries of his authority, the Byzantine emperor used to send them insignia of his supremacy. For instance, the Hungarian king Géza I (r. 1074-1077) wore the crown granted him by the Byzantine emperor.3 For this reason, the Byzantine emperors in-sisted on using the title “Emperor of the Romans” till the very end. In the meantime, some newly powerful rulers preferred the same title such as Symeon I of Bulgaria in the tenth century and Stephen Dushan (Stefan Dušan) of Serbia in the fourteenth century; how-ever, other countries did not accept their claims of emperorship.4

But then, the Byzantine Emperor derived his power from di-vine authority. No matter how he ascended to the throne it was regarded as the revelation of divine will. The emperor was not only the commander-in-chief, the sole legislator and the absolute sovereign but also the protector of the Church and the “orthodox faith”. He was the guardian of the Christian empire which God entrusted to him.5 When Eusebius of Caesarea described the role of the emperor in the cosmic order he observed that, like God, the emperor also held absolute sovereignty as the heavenly represen-tative of God: Since there is but “one” Christian God, it is He who held the position of the “sole Christian emperor” with his author-ity derived from the divine power.6 This notion of god-emperor in

fact is a continuation of the interpretation made in pagan Greco-Roman cultures.7 No matter how paradoxical it may seem the cult of god-emperor was a common interest to both paganism and Christianity: Representing the Christian God on earth attested the legitimacy of the Roman Emperor, thereby reinforcing his author-ity in the eyes of his subjects and other Christian countries. Hence, the Christianity acquired a powerful patron.

Another element that exalted the image of the emperor in Byzantium was the ceremonies. Comprehensive ceremonies en-compassing all the activities of the emperor were an instrument of propaganda targeting exaltation of the image of the emperor and influence people. Uncountable and complex ceremonies filled every moment in the life of the emperor, from his daily life at the palace to the political and religious activities. These ceremonies were so many and complicated that detailed and long handbooks were prepared for the officials. The most famous one of these books is the Book of Ceremonies (De ceremoniis aulae byzantinae) personally written by Emperor Constantine VII Porphyrogennetus (r. 945-959). In the introduction the emperor states that the cer-emonies had been neglected, he was concerned that these would be one day forgotten, and thus the empire could lose a lot from its grandeur and beauty.8

The physical power of the emperor depended on a professional army and strong state bureaucracy. Most of the emperors until the seventh century originated from the army. From the seventh through the twelfth century dynasties (Macedonian and Comne-nian) and bureaucracy had the leading part in the accession to the throne. In the last phase of the empire (1261-1453) the Palaeolo-gian dynasty ruled uninterrupted.

How did the emperors ascend to the throne?A wide variety of ways for accession to the throne is observed in Byzantine history. Normally the emperorship passed from father to son or dynastic rules would apply. In the early phases of Byz-antium the army would proclaim the emperor and this would not necessarily follow the customs. Usually an influential and bright personage in the army would be proclaimed the emperor. How-ever, it was necessary to obtain the support of the hippodrome factions in addition to the army. The most important factions were

2 Georg Ostrogorsky, The Byzantine Empire and the Hierarchical World Order, quoted in Cogito 17, Winter 1999, 51-67 (see 56-57)

3 ibid. 62

4 ibid. 58-59

5 Georg Ostrogorsky, History of the Byzantine State (Turkish translation F. Işıltan) Ankara 1991, 28

6 Deno John Geanakoplos, Byzantium, Church, Society and Civilization Seen through Contemporary Eyes, Chicago 1984, 17-18

7 Ostrogorsky, The Byzantine Empire, 52

8 Geanakoplos, 21-22

304

the Greens and the Blues. A bright soldier, Justin I (r. 518-527) was proclaimed the emperor by the army and the factions when Emperor Anastasius had died. Although some emperors ascended the throne by a coup or battle they also needed the support of the army, or at least some influential part of it. There are also many cases of usurpation. One example was when in 1261 the Latin occupation of Constantinople was brought to an end Michael VIII Palaeologus came to Istanbul and proceeded with his coronation at Hagia Sophia (Ayasofya) with the support of the army; then he blinded and imprisoned John IV Lascaris, who had the actual right for the throne, at Dakybiza (modern Gebze).

Another way to become the emperor was to marry the widow empress. In case there was not a strong successor when the em-peror died, the empress ruled over the empire and if she married someone then that man became the emperor. For instance, em-press Ariadne, widow of late Emperor Zenon, married Anastasius, a court official, in 491 raising him to the throne.9

Accession to the throne brought with it grand ceremonies as a reflection of legitimacy and power. In the early phases of Byz-antium coronation ceremony was like a military ceremony which involved, as an important part, lifting the emperor on a shield. Shield-raising, a custom of western origin, started in 361 at Ju-lian’s acclamation at Paris by the western troops. For a long time this custom was abandoned but the Byzantine government on ex-ile at Iznik (ancient Nicea) during the Latin occupation of Istanbul (1204-1261) pursued it systematically and it remained in regular practice in the last phase as well.10

The patriarch became part of the coronation ceremonies as of the fifth century and consecrated the imperial insignia (semeia). In 641 Constans II was crowned on the ambo (pulpit) of Hagia Sophia marking the beginning of a new custom of coronation at the Great Church. This was the religious part of the emperor’s legitimacy. In a coronation ceremony documented in the tenth century the em-peror proceeded to Hagia Sophia in a procession together with the soldiers, civil bureaucrats and hippodrome factions. The crown was placed on his head by the patriarch on the ambo. Those present cheered for approval. Then the emperor now enthroned received

the dignitaries who prostrated (proskynesis) before him expressing their loyalty.11 On the other hand the empresses were crowned at the Daphne palace located within the complex of the Great Palace.

Emperors of ByzantiumThe capital of Byzantium for a period of eleven centuries Constan-tinople was the seat of government for 88 emperors and three empresses.12 Certainly the duration of power for these rulers and their deeds are different from one another. Some ruled for fifty years while some others stayed less than a year; reigns of some others witnessed dramatic changes while some others did not do anything worth mentioning. In this chapter we will briefly present some important emperors who marked the Byzantine history with their deeds, their accession stories and relevant issues.

Constantine I: A curious play of history, both the first and the last emperor of Byzantium were named Constantine–Constantinus I and Konstantinos XI.13 For Istanbul, which was the seat of gov-ernment for numerous emperors, perhaps the most important one was Constantine I (r. 324-337), also called Constantine the Great14 because the fate of this city changed with the providence of the Roman Emperor Constantine I, who decided to make this small city the new capital of the Roman Empire (cat. nos. 92 and 100).

This decision was the result of the far-sighted genius of Con-stantine. In the beginning of the fourth century the Empire was face to face with many problems. The most important one of these problems was that the imperial capital Rome was no more a safe place due to constant threats by the barbaric peoples living in the north of Europe. On the other hand, Christianity, although sup-pressed with bans, gained a large social support particularly in the east territories of the Empire. The cracking Empire of Rome needed a secure center and new blood. The secure center was Byzantium due to her geo-strategic position.

Constantine was born on the 27th of February in 272; his father was Constantius, an imperial guard (protector) from Illyria in the Balkans and his mother was Helena. When Maximian of Illyria became co-augustus with Diocletian in 288 he married his daughter Theodora to Constantius taking him in his personal

9 Ostrogorsky, History, 59

10 Michael MacCormick, “Shield-raising”, The Oxford Dictionary of Byzantium (A.P. Kazhdan et al, eds.), New York-Oxford 1991, vol. III, 1888

11 Michael MacCormick, “Coronation”, The Oxford Dictionary of Byzantium (A.P. Kazhdan et al, eds.), New York-Oxford 1991, vol. I, 533-534

12 Irene 797-802, Zoe and Theodora together in 1042, then Theodora alone in 1055-1056.

13 The difference in writing arises from the Latin version of the name in the early phases of the empire and Greek version used in later phases. In this book we prefer using the common English version of “Constantine” for the sake of making the text easy to read.

14 For more information on Emperor Constantine I see, Noel Lenski (ed.), The Age of Constantine, Cambridge University Pres, Cambridge 2006; Timothy E. Gregory-Anthony Cutler, “Constantine I the Great”, The Oxford Dictionary of Byzantium, (A.P. Kazhdan et al, eds.), New York-Oxford 1991, vol. I, 498-500

15 Emperor Diocletian had noticed the handicaps of ruling the vast territory of the Roman Empire from a single center, Rome only. Therefore, he established the reputed system of foursome rulers called tetrarchy. Thus there would be an emperor (augustus) both in the East and West parts of the Empire and these augusti would pick a caesar to assist them particularly in war affairs. In the first tetrarchy, the augustus of the East was Diocletian and the augustus of the West was Maximian; Diocletian picked Galerius and Maximian picked Constantius as their caesars. Timothy E. Gregory, “Tetrarchy”, The Oxford Dictionary of Byzantium, (A.P. Kazhdan et al, eds.), New York-Oxford 1991, vol. III, 2027-2028.

Emperors of Constantinople

T. Engin Akyürek

305

service; in AD 293 when the tetrarchy15 was established with the two augusti selecting two caesars as their assistant-emperors Maximian picked Constantius as his caesar. Thanks to the posi-tion of his father Constantine received a very good education and learned Latin, Greek and philosophy. However, as Constantius was mainly occupied with the military affairs Constantine grew up in battle fields. He was sent to join Diocletian and Galerius on their campaigns, thus Constantine got acquainted with the en-tire east part of the Empire down to Egypt. In AD 305 Diocletian (cat. no. 91) and Maximian abdicated from their positions in the tetrarchy with their caesars Galerius and Constantius taking their places. When Constantius died in Britain in 306 Constantine was proclaimed augustus by the army but this led to conflicts with the other members of the tetrarchy; Constantine finally took his position in the tetrarchy in 308.

Statues of the four tetrarchs were made from porphyry and erected in major cities of the Empire. In Byzantium this statue was erected in the square called Philadelphion located somewhere between Laleli and Vezneciler and was taken to Venice by the fourth crusaders who conquered Constantinople in 1204. Today it is located at San Marco in Venice. It represents the tetrarchy of two augusti and two caesars rather than depicting particular personages. The figures are depicted embracing each other, which symbolizes the unity of tetrarchy.

At the end of the first year of his tetrarchy Constantine de-feated his co-emperor Maxentius at the Battle of Milvian Bridge near Rome on October 28, 312 becoming the sole emperor of the West. Constantine related this victory to a divine sign: According to Eusebius who wrote the biography of the emperor, Constantine saw in the sky a cross inscribed “In hoc signo vinces / In this sign you will conquer” before the battle. Thus, he ordered that a chris-togram comprising the letters of chi (X) and rho (P) be marked on the shields and so he won a victory. In 313 he issued a decree at Milan legitimizing Christianity as one of the religions of the Ro-man Empire. We actually do not know if he ever personally appro-priated the Christian religion but he won the hearts and support of Christians who had been suffering greatly from persecution, pro-viding him with the new blood he was looking for.

The final deal to become the sole emperor took place between Constantine and Licinius, the emperor of the East: On September 18, 324, Constantine decidedly defeated Licinius at Chrysopolis (modern Üsküdar on the Asian side of Istanbul) becoming the sole emperor of the Roman Empire which then encompassed the entire Mediterranean basin.

Following this great victory Constantine set foot at Byzantium across the strait and rebuilt the city after Rome between 324 and

330. On the eleventh of May 330, the city was proclaimed the new capital (Nea Roma) and called Konstantinopolis (hence Constanti-nople) thereafter.

As of 330 Roman Empire had two capital cities: Rome in the west and Constantinople in the east. However, Emperor Constan-tine resided at Constantinople, which was re-founded as a ‘world capital’ and built as per this vision. The main lines of the city were established with this foundation.

Although he was baptized at death bed Constantine had great interest in Christianity because he wanted to be a leader of the Christians. He convened the first ecumenical council at Nicea be-tween May 20 and June 19 in AD 325 in order to build the Chris-tian unity regarding religious issues. About 300 bishops attended the council and the foundations of the Christian Church and its dogma were laid there.

Constantine set off for the eastern campaign against the Per-sians in 337. His wish was to visit the Holy land after the campaign and get baptized at the River Jordan where Jesus had been bap-tized. However, he sickened before he reached Nicomedia (mod-ern Izmit) and died on May 22, 337. His son Constantius came to Nicomedia, placed his father’s body in a golden coffin and brought it to Constantinople where he was buried in the Church of Holy Apostles with a Christian ceremony (cat. no. 106).

Theodosius I16 was born in Gallaecia in southwest Spain on January 11, 347 and ruled the Empire from 379 to 395 (cat. no. 96). When his father, a general, fell in disgrace Theodosius’ military carrier was interrupted but after the Battle at Adrianople (modern Edirne) he was called back by Gratian and proclaimed the emperor of the East. When Gratian was murdered in 383 he became the sole emperor. A pious person, Theodosius I summoned the first council of Constantinople and had Arianism condemned, and Orthodoxy proclaimed the true line of faith. The Church honored him with the title of ‘Great’ for he officially prohibited paganism and made Christianity the official state religion. His children are Arcadius, Honorius and Pulcheria from his first wife Aelia Flavia Flaccilla; and his other daughter Galla Placidia from his second wife Galla.

His greatest monument in the city is the Forum of Theodosius at the place of modern Beyazıt Square. It was the second forum, after the Forum of Constantine on the Mese (the main colonnaded street) and was also called Forum Tauri. Although its actual layout is not known it is thought to be similar to Forum of Trajan in Rome. The base and some fragments of a three-arched triumphal monu-ment can still be seen by the main street. In addition, the porphyry granite obelisk of Thutmose III brought from the temple in Karnak, Egypt, was erected on top of its present base decorated with re-liefs in the reign of Theodosius I. The reliefs on the base depict the

16 Timothy E. Gregory – Anthony Cutler, “Theodosios I”, The Oxford Dictionary of Byzantium, (A.P. Kazhdan et al, eds.), New York-Oxford 1991, vol. III, 2050-1.

306

emperor and his entourage watching the races in the hippodrome from their royal loge (kathisma) (cat. no. 102).

Before he died, Theodosius divided his empire between his two sons with Honorius becoming the emperor of the West and Arcadius of the East. From then on the Roman Empire was a state ruled from two centers, namely Rome and Constantinople, by two emperors; however, it is considered a single state with two parts rather than two separate entities and this feature is constantly emphasized.17 When the Germanic peoples wiped out the West in AD 410, Rome retained her existence in the East only.

Arcadius18 was born in Constantinople in 377 and was appointed as the imperial regent when his father left for a campaign in 394. He ascended to the throne of the East upon the death of his father in 395 and remained the emperor until his own death in 408 (cat. nos. 97 and 103). He was not a mighty emperor and was very much influenced by his wife, above all, and other like Rufinus and Anthe-mius. Arcadius started the construction of a forum in his name on the Mese around Cerrahpaşa today in 403 and erected a monumen-tal column there in 404. However, the column could be completed much later in 421 by his son Theodosius II, who also erected a statue of his father on its top. The statue fell down due to an earthquake in 740. It is known that the column decorated with magnificent reliefs was still intact in the seventeenth century and in 1711 it was pulled down in order to prevent any damage to the houses encroaching around it. Like the monumental column of Theodosius I in Forum Tauri, this column also resembled the Column of Trajan in Rome. Reaching a height of fifty m. it was decorated with spiral bands of reliefs depicting the wars fought by Arcadius.

Theodosius II (r. 408-450) was first manipulated by his older sis-ter Pulcheria and then his wife Eudocia19 (cat. no. 98). One of his first deeds was the reconstruction of the Hagia Sophia (Ayasofya) Church which had burned in a riot in 404. In 413 the present city walls were built and the city was expanded about 1.5 km to the west. These walls constitute one of the most important examples of Roman military architecture. The walls doubled the intramural area and reached a total length of 19 km encircling the city on the land and sea sides. The land walls extending from the Sea of Marmara to the Golden Horn is comprised of three basic elements:

The main wall (mega teichos), second wall (micron teichos), a cren-ellated wall reaching a height of two m. at the end of a 20-m wide terrace followed by a moat (tafros) of 20-m width and 5-m depth filled with water or mud20 (cat. no. 104). Another mark left by Theodosius II is the harbor named after him and uncovered in the recent years.

The reign of Theodosius II was a period of many works accom-plished in the social life of the city. One such event was the reorga-nization and opening of the first ‘university’ whose core was built by Constantine I. Founded at the Stoa Basilica on February 27, 425 this university taught Greek, Latin, law and philosophy. Another event was the reformulation of the laws issued since Constantine I in Codex Theodosianus in AD 438 and thus re-foundation of the jurisdictional structure of the Empire.

Anastasius I21 (r. 491-518) was made the emperor by an empress. Empress Ariadne, widow of Emperor Zenon, considering the de-mand of the people, married with the aged Anastasius, an official of the court, in 491 qualifying him to become the emperor (cat. no. 107). Some sources state that Anastasius was the son of a priest and thus very pious. Among his important deeds we can cite the shifting of the tax load of the state from the cities to the country-side through a financial reform, tax collection by the state officials directly; and introducing reforms22 that stabilized the monetary system. Furthermore, in 503 he had the Great Wall built from the Sea of Marmara to the Black Sea, 65 km west of the Theodosian walls, in order to improve the defense system.

Justinian23 (r. 527-565) is considered the second most important emperor of the Byzantine Empire after Constantine I (cat. no. 108). In a mosaic panel of the tenth century on the tympanum of the south entrance of Ayasofya Museum both Constantine I, the founder of the city in the fourth century, and Justinian, who built the Ayasofya in the sixth century, are depicted together

Justinian was born in a village in Illyricum (Macedonia) in 482 and was the nephew of the Emperor Justin I. He made a bright ca-reer by his uncle and became first the commander of the guards and then the co-emperor in 527. His policy was rooted in the idea of creating an united Roman Empire encompassing the entire Medi-terranean. The Byzantine army under the command of General

17 Ostrogorsky, History of the Byzantine State, 50-52.

18 Timothy E. Gregory, “Arkadios”, The Oxford Dictionary of Byzantium, (A.P. Kazhdan et al, eds.), New York-Oxford 1991, vol. I, 173-174.

19 Ostrogorsky, History of the Byzantine State, 51.

20 For more information on the city walls of Istanbul see, B. Meyer – Plath – A.M. Schneider, Die Landmauer von Konstantinopel, Berlin 1943.

21 Timothy E. Gregory, “Anastasios I”, The Oxford Dictionary of Byzantium, (A.P. Kazhdan et al, eds.), New York-Oxford 1991, vol. I, 86-87.

22 Ostrogorsky, History of the Byzantine State, 59-60.

23 Walter E. Kaegi – Alexander P. Kazhdan – Anthony Cutler, “Justinian I”, The Oxford Dictionary of Byzantium, (A.P. Kazhdan et al, eds.), New York-Oxford 1991, vol. II, 1083-1084.

Emperors of Constantinople

T. Engin Akyürek

307

Belisarius captured entire north Africa (534), Mediterranean coast of Spain (554), Dalmatia and Italy (555) making real - albeit for a short period – the old dream of Imperium Romanum encompassing the Mediterranean. The Byzantine Empire attained its largest expan-sion in his reign and a strong central administration was established.

However, heavy taxes impoverished the people which culmi-nated in a big riot in the hippodrome in January of 532. The riot called Nika, i.e. ‘victory’, spread rapidly and the symbols of author-ity like the imperial palace and the patriarchal church (Ayasofya) were burnt. Having lost all his hope the emperor was preparing to flee when Empress Theodora intervened and changed his mind; the riot was suppressed with great blood shedding by the generals Belisarius and Narses.

After Constantine I, who rebuilt the city as a capital, it was Justinian who launched the greatest campaign of constructions and had about thirty churches built, including great monuments like Ayasofya, Sergius and Bacchus and Ayairini (Hagia Eirene).24 Consequently the city attained a population of about 500,000, be-coming one of the biggest cities of the period in the world.

Ayasofya is a ‘symbol’ building not only representing the ze-nith of the architecture of the city but also to understand the poli-cies of Justinian. The empire of Justinian was to become a Chris-tian ‘world state’ encompassing the entire ‘civilized world’ of the time. And Constantinople was to be the center of this state and religion. Ayasofya is the condensed form of Justinian’s claim in architecture.

Another important accomplishment of Justinian is the codifi-cation of the entire Roman law. All the imperial constitutios valid since the reign of Hadrian were compiled and published as Codex Iustinianus in 529. Digests published in 533 brought together for the first time all the verdicts and comments of the Roman jurists.25

Irene, or Eirene, (r. 797-802) a curious figure and a strong empress on the Byzantine throne, was born in Athens in 752 and died at Lesbos in 803.26 Irene married with Leo IV in 768 becoming the empress. Their only child was Constantine. Although Leo was an iconoclast Irene was just the opposite, a true iconophile and she argued with her husband at any time on this issue. When her hus-band died in 780 Irene ruled the state for ten years as the imperial regent as her son Constantine VI was too young (cat. no. 113). In 787 obtaining the public support he managed to get her secretary

Tasarius be elected as the patriarch and summoned the second ecumenical council of Iznik (Nicea) the same year introducing a break to the iconoclasm.27 In 790 the army proclaimed Constantine the emperor thus bringing Irene’s ‘emperorship’ to an end. How-ever, Constantine’s deeds attracted disapproval of the Church and the people and finally he was deposed by Irene in 797 and blinded, thus prevented from returning to power again. Thus Irene ruled as the first female autocrat of Byzantium until 802 when she was deposed and exiled to Lesbos by Nicephorus I.

Alexander28 (r. 912-913) was perhaps the most unwanted, the weakest and least beloved emperor of the Byzantine history and that is why he is worthy of mention. Youngest son of Basil I, Al-exander is described as a lazy, hedonist and pervert person by the chronicles of the period and was not beloved by the people at all. The older son of Basil I was Leo VI (r. 886-912) (cat. no. 115), who is depicted prostrating before Christ on the tympanum mosaic above the Imperial Gate in Ayasofya. Although Alexander officially shared the power with his brother Leo VI, he was always in the background and was not interested in state affairs. He ruled as an emperor only for a year when Leo died and his mosaic was placed at an undistinguished point in the north gallery of Ayasofya.

John II Comnenus (r. 1118-1143) was the second of five succes-sive emperors of the Comnenus dynasty. Born in Constantinople in 1087 John died in Anazarbus in 1143. He harvested the mili-tary victories of his father Alexius I Comnenus in Anatolia and reinforced them. He launched several campaigns to hold particu-larly western and southern Anatolia. He founded the Pantocrator Monastery (today Zeyrek Mosque), the biggest and most important monastery of the Middle Byzantine period. He is named as ‘John Comnenus Porphyrogennetus,29 Emperor of the Romans’ and de-picted together with his wife Irene and their son Alexius in the mosaic panel in the south gallery of Ayasofya.

Michael VIII Palaeologus (r. 1259-1282) entered Constantinople with a ceremony on August 15, 1261 following the re-conquest of the city from the Latins and was crowned in Ayasofya. Thus, Michael started the Palaeologian dynasty that would stay in

24 For more information on the constructions commissioned by Justinian see, Prokopios, İstanbul’da Iustinianus Döneminde Yapılar, I. Kitap, (trans. by E. Özbayoğlu), Istanbul 1994.

25 Ostrogorsky, History of the Byzantine State, 69.

26 Paul A. Hollingsworth – Anthony Cutler, “Irene”, The Oxford Dictionary of Byzantium, (A.P. Kazhdan et al, eds.), New York-Oxford 1991, vol. II, 1008-9.

27 Ostrogorsky, History of the Byzantine State, 165-67.

28 Ostrogorsky, History of the Byzantine State, 225-26; Alexander P. Kazhdan-Anthony Cutler, “Alexander”, The Oxford Dictionary of Byzantium, (A.P. Kazhdan et al, eds.), New York-Oxford 1991, vol. I, 56-57.

29 The word means ‘born in the purple (porphyry) room’ where emperors were born in the palace and indicates that his father was in power when he was born.

308

power until 1453 when Constantinople was conquered by the Ot-tomans.30 Michael faced with a real wreck when he entered the city. Latins had destroyed many important buildings while many others had deteriorated due to lack of maintenance. Treasures and precious items of churches were plundered. After Michael VIII, the Palaeologian dynasty had nine other emperors – except John VI Cantacuzenus – until 1453. Great territorial losses marked the Pa-laeologian period and in the beginning of the fifteenth century the empire was no more than the city of Constantinople and a few other territories with no interconnection, undergoing terrible financial problems and internal conflict. However, in spite of all the difficulties, the reign of particularly Andronicus II Palaeolo-gus (r. 1282-1328) (cat. no. 119) witnessed great revival in arts and sciences. The masterpiece in Istanbul from this period is the Chora Monastery Church (today Kariye Camii Museum). The last emperor of the Palaeologian dynasty and the Byzantine Empire was Constantine XI Palaeologus (r. 1449-1453). His body was not recovered anywhere following the conquest of the city; therefore, it is thought that he died while fighting in disguise.

Illustrations

1. Emperor Justinian presenting the model of Ayasofya (Hagia Sophia) to Virgin Mary, Ayasofya Museum, Istanbul

2. Map showing the borders of the Byzantine Empire with its widest stretch in the reign of Emperor Justinian

3. The absolute power of the Byzantine emperors originated from the God’s will

4. Two great emperors of the Byzantine Empire: Constantine I, the founder of Constantinople, and Justinian, the patron of Hagia Sophia, Ayasofya Museum, Istanbul

5. Ayasofya (Hagia Sophia), a symbolic monument representing the power of the empire, has always impressed its visitors

6. Emperor Justinian with his courtiers and high church clergy. San Vitale, Ravenna

7. Empress Theodora with her entourage. San Vitale, Ravenna

8. Ayasofya, three obelisks and Justinian’s statue in the hippodrome. 16th century miniature from Tercüme-i Miftâh-ı Cifrü’l- Câmi. (İÜK, T6624)

9. Group of figures sculpted from porphyry, in Venice today, represents the unity of tetrarchy comprised of two augusti and two caesars.

10. The Roman Empire divided into two in AD 395 between the sons of Theodosius I and Arcadius received the East Roman Empire. Head of Arcadius (cat. no. 100), Istanbul Archaeological Museums

11. Kariye Museum, mosaic of Christ Pantocrator from the inner narthex

30 For more information on the last phase of the Byzantine Empire see, Donald M. Nicol, Bizans’ın Son Yüzyılları (1261-1453), Istanbul 1999. The Last Centuries of Byzantium, 1261-1453, Cambridge, New York 1993

CATALOG: EAST ROMAN (BYZANTINE)EMPIRE

97. Head of Emperor Constantine the GreatLate Roman, 4th century ADMarbleH: 39 cm, W: 21 cm, D: 30 cmIstanbul (?), 1955İAM, 5296 TThis marble head belonging to Emperor Flavius Valerianus Constantinus I (r. AD 306-337) was fixed on another statue in 1955 (Fıratlı 1955, 41, pl.I/1). But Dr. Fıratlı’s careful study showed that the head actually belonged to another statue (Fıratlı 1956, 3-5, figs. 24-27). The incongruent proportion between the head and the body was examined carefully and finally the head was re-moved and inventoried individually.The face and hair have deteriorated while tip of the nose and the chin are broken and missing. Emperor Constantine declared Byzantium the new Roman capital in AD 326 and he got bapti-zed converting to Christianity and showing that the new religion was officially acknowledged. The head is over life-size. The short straight hair is combed forward framing the large and fleshy face. Traces of workmanship between the ra-ised hair at the back of the head and the ears show that once a metal crown was placed here. The pupils are carved and the glances are fixed. This portrait must be depicting the emperor at a middle age. The figure recalls the statue heads with massive and solemn expressions from the reigns of Trajan and Hadrian. However, this head has a finer workmanship and reveals the facial expression of a civilian rather than a military personage.ŞK

Mendel cat. no. 1107; Istanbul 1983, B. 301; Fıratlı-Sodini 1990, no. 3, pl. 3a-c; Hippodrome 2010, cat. no. 1, p. 244

98. Fragment of the Serpent ColumnClassical period, 479-477 BCBronzeL: 34 cm, W: 16 cm, H: 11 cmIstanbul, nearby Ayasofya Museum, 1848İAM, 18 (M)This is the upper part of one serpent head from the Serpent Column in the Hippodrome (Sulta-nahmet Square) of Istanbul. Its lower jaw is mis-sing. The eyelids are quite muscular and accentu-ated with engraved lines; nostrils are given with holes and teeth are triangular. The eyes must