collected works

97
DEĞİŞİK İNANIŞLARDAN BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNME ŞEKİLLERİ Tarih içinde atalarımız iki amaçla giyinmişlerdir. İlki, eski çağların "din kurallarına" göre yönetilmeleri yüzünden inançlarının getirdiği "yasaklara dayalı" kıyafetlerdir. Bunu "örtünme" olarak biliyoruz. İkincisi ise, iklim koşulları ve yaşam koşullarının belirlediği şartlara göre örtünme vardır. Buna da "giyinme " diyoruz. Atalarımız, her iki kurala göre de ortak kıyafetler belirlemişlerdir. İşte bu konuda dünyanın değişik inançlarına sahip insanlara ait bazı resimleri aşağıda sizler için hazırladım. Mısır altın Mumya lahit kapağı ve mumyada başörtüsü Örtünme ile ilgili olarak, Tevrat, İncil ve Kuran ayetlerini de ekledim; "NUR SURESİ-31-Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini bakılması yasak olan şeyden çevirsinler. İffetlerini korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen kısım dışında açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar.

Upload: independent

Post on 24-Feb-2023

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

DEĞİŞİK İNANIŞLARDAN BAŞÖRTÜSÜ ve ÖRTÜNME ŞEKİLLERİ Tarih içinde atalarımız iki amaçla giyinmişlerdir. İlki, eski çağların "din kurallarına" göre yönetilmeleri yüzünden inançlarının getirdiği "yasaklara dayalı" kıyafetlerdir. Bunu "örtünme" olarak biliyoruz. İkincisi ise, iklim koşulları ve yaşam koşullarının belirlediği şartlara göre örtünme vardır. Buna da "giyinme " diyoruz. Atalarımız, her iki kurala göre de ortak kıyafetler belirlemişlerdir. İşte bu konuda dünyanın değişik inançlarına sahip insanlara ait bazı resimleri aşağıda sizler için hazırladım.

Mısır altın Mumya lahit kapağı ve mumyada başörtüsü Örtünme ile ilgili olarak, Tevrat, İncil ve Kuran ayetlerini de ekledim; "NUR SURESİ-31-Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini bakılması yasak olan şeyden çevirsinler. İffetlerini korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen kısım dışında açmasınlar. Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar.

Süs yerlerini kocaları veya babaları veya kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kız kardeşlerinin oğulları veya kadınları veya cariyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçiler, ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar, mutluluğa ermek için tövbe ederek Allah’ın hükmüne dönün." Nur Suresi 31. ayetin "Başörtülerini yakalarının üzerine salsınlar " ifadesine çok dikkat edilmelidir. Çünkü Tevrat Hezekiel Bölüm 24'de şu ifade dikkat çekicidir.Bu tüm İbranileri bağlayan bir emirdir.Hezekiel Allah'tan aldığı emirleri İsrailoğullarına iletirken aynen şöyle der: "Hez.24: 22 Ben ne yaptıysam, siz de aynısını yapacaksınız. Yüzünüzün alt kısmını örtmeyeceksiniz, yas tutanların yiyeceğini yemeyeceksiniz." Ayet emrin aslı ise 17.ayette şöyledir; Hez.24: 17 İçin için inle; ölüler için yas tutmayacaksın. Sarığın başında, çarığın ayaklarında kalsın; yüzünün alt kısmını örtme, yas tutanların yiyeceğini yeme."

İran'ın İnanna'dan türettiği kutsal tapınak fahişesi tanrıça Anahita'nın bronz heykeli. Sol göğsünün açıkta oluşuna

dikkat ediniz. Bu günün moda dergilerinde bulabileceğimiz bir kıyafete sahip.

İnanna gibi aslanlar ile tanrıçanın ebatlarını dikkat edelim. İncil ve Kuranda örtünmeyi düzenleyen ayetlerin kökeni de bu Tevrat ayetine dayanmaktadır. Tevrat'ın M.Ö. 7. yy. da Asurlularca köle edilerek Babil'e götürülüp köle edilmelerinden 70 yıl sonra İran imparatoru Büyük Krus'un Asur imparatorluğunu yıkıp Yahudileri serbest bırakıp, tapınaklarını inşa etmesinden sonra Rahip Ezra/Üzeyir peygamber tarafından yazıldığını biliyoruz.

Tevrat'ı yazan rahip Ezra/Üzeyir peygamber. Yetmiş yılda unutulmuş olan Tevrat'ın yeniden yazılmasını, Yahudilerin tapınaklarının yeniden inşaasını, kölelikten azad edilmiş Yahudilerin yeni kitaplarına İran dini motiflerini koymamaları, "hem, Allah tarafından seçilerek "yeryüzünün kralı" olduğunu söyleyen İran şahlarına hem de Allah'a karşı bir hakaret sayılırdı. Ayrıca da nankör ilan edilirlerdi. Bu gün bildiğimiz Tevrat işte İran Zerdüştlüğü-Mitracılığı, Asur-Babil dini efsaneleri etkisinde yazılmış bir Tevrattır. Musa'ya Tur dağında Ay tanrısının indirdiği ilk beş kitap ve ardından sürgüne kadar var olan ilk Tevrat'ın ne olduğu bilinmemektedir. İran Zerdüştlük ve Mitra dinlerinin "Bereket Tanrıçası" Anahita'nın kıyafetine iyi bakalım. Çünkü o zamanki kadın kıyafeti, tanrıçaların kıyafetlerine uygun olmalıydı. İsamın tebliğ tarihi olan 611 yılına kadar Hicaz Arapları da, Krus'tan altı yüzyıl sonra yaşamış İran Şahı Zerkses'in, yeryüzünü şeytan Ehriman'ın teslim aldığından, şeytana tapnmayı getiren Zervanilik dini ile eski Grek

Hermetizmi harmanı olan "İran'ın Mecüc adı verilen cüce şeytanlarına tapınmalarını emreden Mecusiliğe inanırlardı. Bunun yanında İran ve Grek hileci tanrılarına tapınmayı da esas alan Sabilik, Sabiliğe dönmüş, şeytana tapınan, Yahudi ve Hristiyan mezheplerine göre ibadet edenler de vardı.

Allah'ın kızları ve eşleri olan El Lat (Venüs), El Uzza (Güneş) ve Menat'ın (Merih) kıyafetlerine bakalım (Necm 19...24.ayetlerde adları geçer.)

Anahita'ya göre örtülüler ama Lat ve Uzza bu günün modası gibi giyiniyorlar. Hepsinin de boyunları açık.

İran'da günümüz Zerdüşt din adamı ve kadınlarını örtünmeleri

Hristiyan Arap tv'de İsa'yı suçlayan Yahudi din adamı kıyafeti. Son olarak da ; Azhab 59- "Muhammet Müslümanlara söyle,eşleri,sokağa çıkarken üstlerine örtü alsınlar.Bu onların tanınıp rahatsız edilmelerini önler"

Baş örtüsünü yakaları üzerine salmış,Müslüman bir Arap kadını

Bu ayetlerin değişik yorumları sonucu İslam ülkelerinde farklı farklı örtünme şekilleri ortaya çıkmıştır.

Tarihte bilinen yaklaşık 6000-7000 yıllık en eski

"Tapınak Kıyafeti"

Sümer Zigguratlarında tanrılara hizmet için ömrünü tapınakta geçiren bir rahip ve kıyafeti.Başındaki "takkeyi" bu gün iydiğimizi unutmayalım. HEAD COVERS/BAŞ ÖRTÜLERİ;

İşte sarıklı-çarıklı Keldani Arapları. Bu temsili resimleri,tarihi belgelerden buldukları gibi,anlatımlardan da esinlenerek ressamlar çizebilmektedir.Sarık-çarık bahsini Tevrat ayetinde okuduğumuz gibi.

Hz.İbrahim'in Mısırlı Hacer'den olma oğlu Hz.İsmail soyu olduğu Kur'anda ve İncil İlk Ahitinde yazılı olan Hicaz Arapları, ayrı kavimdirler.

Günümüzden 4000 yıl önce bölgeye geldiğine

inanılan Hz.İbrahim ve daha öncesi, Arap yarımadası,Suriye,Irak,Libya'ya kadar bölge

halkı "Arap Keldani" lerden oluşmaktaydı.

Eski Mısır'da ev içinde düğün eğlenceleri M.Ö.2000'ler.

Keldani sarığının bir ileri aşaması olan Osmanlı Sarığı ve kadın baş örtüsü.Resmin Kanuni Sultan Süleyman'a,

kadının da Saraylı olmasına dikkat edin.Kanuni aynı anda Halifedir.Aslında değişen ne?Kanuni'nin sarığı kavuk olmuş,büyümüş. Kadınların baş örtüleri,

pek de farklı değil. Alttaki resimde,Sümer Tanrıçası İnanna-İştar.Sanki günümüzden bir kadın görünümünde.

Kutsal fahişe İnanna- Baş örtüsü ve elbisesi ile çok farklı bir görünüm.Sümer tanrıları insanlara kızıp atmosferi bile ilaçlarlar, aç bırakırlar, tabiatı kuruturlar,sonunda tufanla yok ederler.Nuh-Ziusudra ile tufandan kurtardıklarını da,nesillerini de yok ederler. Köle ihtiyaçları ağır basınca yeniden Ademoğlu soyunu yarattıklarında da insanlar her şeyden hasta olup ölmeye başlarlar. Sağlıklı olarak yaratamazlar. İnanna,insanlarla evlenerek,doğan çocukların genlerinin kendi genleri ile güçlenip,uzun yaşamasını sağlar. Bu yüzden kendisine yeryüzünün ve ve göklerin "kutsal fahişesi" denilirdi. Anadolu'nun kutsal ana tanrıçası Kibele olarak da nam saldı.

Kibele, Venüs Anadolu'nun bereket tanrıçası

Kutsal Ana Venüs. İlginç baş örtüsüyle

İnsanları yönetmeleri için seçtikleri krallar ve rahipler bu şekilde doğan çocuklardan seçilmekteydi. Bu yüzden,insanların genetik yapılarını yükseltmek için,tapınaklara girip onların kanından doğmuş rahip ve rahibelerle ilişkiye girerek çocuk yapmalarını şart koşmuşlardı. Anadolu,Mezopotamya,Ortadoğu ve Avrupa'da Kral ve devlet adamlarının Hıristiyanlık öncesi ve sonrası yaşamlarında,yeni evlenecek kızlarla "ilk geceyi geçirme" haklarının da kökeni bu efsaneye dayanmaktadır. Cesur Yürek filmi bu konu üzerine kuruludur.

İtalyan heykeltraşlardan peçeli İsis heykeli Isis ve diğer tanrıçalar bakışlarıyla insanları öldürebildikleri için

peçeyi insanları nazarıyla öldürmemek için takarlardı. Anadolu'nun Kibelesi, Mısır'ın İsis'i,Yunan'ın afroditi hep odur. Adı "Sibel" olanların adı Kibele'nin bozulmuş halidir. Bu Tanrıça kadının adına atfen konulmuştur.Çoğu zaman yüzü peçelidir.Peçesini açan erkek o an ölüme mahkum olur ve öldürülür.

Baş örtüsüyle başka bir Kibele heykeli Baş örtüsü peçe yerine de kullanılıyordu.

"Kutsal Fahişe" olan kadın budur.O dönemlerde fahişelik yazdığım amaç nedeniyle kutsal sayılmaktaydı. Efsanesini de öğrenmiş oldunuz.Ama kadın veya erkek,tanrı veya tanrıça fark etmiyor.Baş örtüsünü herkes giymiş.Ama,bunun çarşaf veya Türban olması şart mı? Bakın siz kararınızı verin.

Hindu örtünmesi.5000.yıllık

Hz.Yahya'nın erkek olur diye,doğmadan önce tapınağa (Sinegog'a) adadığı

Hz.İsa'nınn annesi Hz.Meryem kucağında Hz.İsa ile. Tapınak kıyafeti içinde.Çene altı bağlı değil.

Koreli Katolikler başörtüleri ile.

Çene altı bağlanması Tevrat'ta özellikle "Başının altını bağlama" şeklinde olduğundan Nur Suresi 31.ayete de uyar.

Hintli Hıristiyanlar Kilisede

Amerika'da bir Kilise Cemaati kadınları. Bizim Nur cemaatinden olmayan

kadınlarımız gibi örtünmüşler. Hava soğuk olsa gerek ki çene

altlarını bağlamışlar.

Rus Ortodoks Kilisesinde rahibe ve kadınlar

HZ.AYŞE FERACE ÖRTÜNÜRDÜ (15.10.2010'da eklendi)

Yedinci yy. da yaşayan Hz. Ayşe'den dört yüzyıl önce lahit üzerinde Hristiyan azizelerinin peçeli resimleri

Okuyacağınız paragraf merhum,Elmalılı Hamdi Yazır Hoca'nın Kuran-ı Kerim Nur Suresi tefsirinden alınmıştır. Peygamberimiz,Hz.Muhammed'in eşi, Hz.Ebubekir'in kızı Hz.AYŞE'nin yani Müslüman bütün kadınların "AYŞE ANASI-AYŞE ANAMIZ"ın FERACE" ile örtündüğünü bu olayda okuyoruz.

Hz. Ayşe'nin taşındığı Hevdec Bu örtü,Said-i Kürdi'nin Nurculuğu çıkıncaya kadar,yani 1890'lara kadar bütün İslam dünyası ve Osmanlı hudutlarında giyilen bir örtüydü.Olayın bütününü merak eden tefsiri okusun.Ben sadece "Ferace" kısmın konu gereği aldım.

"...Derken uyumuşum, Safvân b. Muattal ordunun arkasına kalır, insanların eşyalarını araştırır, bir şey kalmış ise kaybolmaması için diğer konak yerine götürürdü, beni görünce tanımış "Allah'tan geldik ve yine O'na döneceğiz" (Bakara, 2/156) demesiyle uyandım, hemen feracemle yüzümü örttüm, devesinden indi, ben bininceye kadar çekildi, bindim. Sonra deveyi çekti, yürüdü, öğle sıcağında orduya yetiştik; inmişler, bağrışıyorlardı...."

Hz. Ayşe'den 400 yıl önce peçeli Arap kadınları

Bu İngiliz-Amerikan işbirlikçis Nur-Işık Cemaati yeni tasarımları olan "çarşaf-peçe-türban" türü örtünme şekillerini şart koşarak Hz.Muhammed'in bu işi iyi bilmediğini mi kanıtlıyorlar.? Allah ve peygamberin eksikleri vardı da bunlar mı tamamlıyorlar? Peygamberden, Hz. Ayşe'den daha mı Müslümanlar?

Katolik Hristiyan rahibeler Tapınak Fahişe dini kalıntısı örtüleriyle.

Lütfen aklınızla araştırıp öyle bir gruba giriniz. "Müslüman maskesi ile bu ülkede "faiz yasak" iken faizi,çok zenginlik haram iken aşırı zenginliği,devlet malından çalmak cehennemlik suç iken,beytülmahalden dünürlere gazeteler, ihaleler, yavrucuklarına gemicikleri,16 yaşında çocukların internet şirketleri kurmaları din bezirganları olduklarını göstermeye yetmiyor mu? (Bu konular için diğer yazılarıma bakınız.) Yoksa siz de mi "din bezirganısınız? Ferace ile örtünme aslında böyledir.Acele olarak sokağa çıkılmasında giyilmez baş üstüne örtülürdü. Yüz açık yürünürdü. Aileden olmayan,yabancı yetişkin bir erkek görüldüğünde örtünün iki kenarları birleştirilerek yüzün göz altı bölümü kapatılırdı.Yabancı veya,aileden olmayan erkek geçince yüz açılarak yürünürdü.

Mardin Süryani Kilisesinde Hristiyan kadınlar Namaz kılarken.Ama bu yol soran birine cevap vermemek anlamına da gelmiyordu. Bu ferace çok sosyetik olmuş yalnız.Şekil olarak benzediği için aldım. Üstteki linkteya da altta göreceğiniz 1873 yılına ait Müslüman Türk ve Kürt kadınlarının giydikleri de o zamana kadar kullanılan feracelerdir.

Ülkemizde,aşağıdaki "kara çarşafları" ortadan kaldırmak için "Türban", 12 Eylül 1980 darbesi ile bu örtüye denilmeye başlandı.

Syn.Hayrünisa Gül hanım eşi ile.Türbanlı ve baş açık hali. Türbanı,kara çarşaf ve peçeyi rahibeler de giyerler !

Çene altı bağlanmamış,ancak bizim türbanlılar gibi sarmalamış bir rahibe.

Çağdaş (!)Türbanlı hanımın baş örtüsü,üstteki rahibenin ki ile aynı değil mi? Bu baş örtüsü İngiltere İ.S.800'lerden.Bu linkte başörtü ve peçenin yüzyıllara uzanan resimli,yazılı hikayesini,tanıdık baş örtüsü resimleri bulabilirsiniz.

Ya 1200 yıl öncesinden çıkmış gelmiş bu İngiliz hanımın?

Ya da ondan 500 yıl sonra kullanılan bu baş örtüsü?

İngiltere İ.S.1300'lerden

baş örtüsü.Aynı linkte Resimleri biraz toparlayalım;

Yukarıda,soldaki,Ortodoks Yahudi kadını,Gri renkli Katolik Rahibe, Ortodoks Hıristiyan rahibe ve Müslüman kadın kıyafetleri ile bir arada.

Bu da baş örtülü güzel rahibe.

Örtünmenin aşırı olanları.

Yukarıdaki,Burkalı bir Afgan kadını.

Burkalı Afgan kadınları (Afganistan ve Hindistan 17.yy'dan beri İngiliz idaresindedir. Afganlı ve Pakistan'lı aydınların,"İngilizler bizi değiştiriyorlar. Atatürk Türkiyesine benzeyelim"diyen yazıları çoktur.)

Endonezya'lı kadınlar,iyice uçmuşlar.

Malezya-Bande Açe'li Müslüman kadınlar ibadet esnasında.Başları,çene altları ile birlikte örtülü.

Kara çarşaflı şeriat devrimcileri.İran

Yavaş yavaş da alaya alındığınızı fark etmiyor musunuz?

Harem ehli çarşaflı turist Müslüman kadınları ve haremin sahibi beyefendi Bu Müslüman takkeli erkeğin kıyafetinin en üstteki,5000 yıl önceki Keldani, Sümerli tapınak rahibi kıyafetinden farkı ne? Takkelerinin modeli farklı sadece. İnsanlar nesilleri kuruyuncaya kadar aynı kıyafeti mi giyecekler? Kadınların resimlerinde çarşaf,el ve çanta.Başka görünen bir şey yok. Kim kim olduğunu nereden bilecek? Kadınlar birleşip adamı öldürseler,adam kim vurduya gidecek. Kara çarşaf ve peçe Hıristiyan yas kıyafeti;

Solda Diyarbakırlı Müslüman,ortada Hıristiyan-peçeli kadın,sağda Palu'lu Kürt kadın.1873 yılı kıyafeti.

Bunlar rahip-rahibe kıyafeti değilse nedir?

Elinde Haç'ı ile "Kara Çarşaflı" Zenci bir Hıristiyan Rahibe . Bu kıyafette Avrupa'lı bir rahibe resmi bulamadım. Bu "din" işinde de "Irkçılık" var gibi görünüyor.

Bunlar da Paris'li "Çarşaflı-Türbanlılar" Avrupa'da başka oluyorlar:))

Bu örtünme şekli,daha çok,Hıristiyanlık öncesi Paflagonya olarak bilinen Karadeniz bölgesimizdeki Venüs tapınaklarında görevli "kutsal Fahişe" olarak bilinen rahibelerin kıyafeti ile aynı amaçla tasarlanmış bir "örtünme şekli olarak kabul edilmelidir.

Sümer, İran, Grek, Asur, Babil Kutsal Fahişe Kültü Tapınak fahişelerini remz eden eski bir mozaik

Aşağıdaki Müslüman kadınlarının kıyafetleri il aynı değil mi? Dikkat edin. ÇARŞAF PEÇE FAHİŞE KIYAFETİ Çarşaf ve peçe'nin fahişe kıyafeti olduğunun Tevrat'ta "Yahuda-Tamara(Link)" bölümünde geçtiğini yazmıştım.

Kanada'da Beyt Şems (Beit Shemesh) tarikatı kadınlarının bu burkaları giydikleri ve "bir haftadan önce de yıkanmadıkları" anlatılıyor. İsrail'de Yahudi Haredi Yahudilerinin Rabbi'lerinden adını vermeyen birisi "Her nerede Burkalı Yahudi görürseniz yüzüne tükürün! fetvasını vermiş. Link İngilizcedir; Fotoğraf

Linki; http://mostlykosher.blogspot.com/2011/01/more-on-jewish-burqa.html Türkçesi;http://keykubat.blogspot.com/2012/03/yahudi-burka-kultu-ve-yahudi-

talibanlar.html#axzz1sciixBxc Yüze tükürme fetvası linki;

http://mostlykosher.blogspot.com/2011/10/burqa-update-clearly-not-empowerment.html

"Hıristiyanların "Hiç yaşamamış insan tanrısı" İSA'nın annesi Meryem'in

Yahudilere göre örtünmüş resmi!

"Kutsal Fahişe" olarak bilinen "çarşaf-peçe" giyen bu rahibelerin sadece Karadeniz bölgesi,Yunanistan, Ege adalarındaki Venüs tapınaklarında değil İran, Irak, Suriye, Mısır bölgelerindeki Ba'al tapınaklarında,Sümer tanrıçası İnanna'ya, İsis'e, Venüs'e, Afrodit'e tapınılan toplumların tapınaklarında da olduklarını biliyoruz. Hz.Musa'nın ardından Yahudilerin Ortadoğu'ya yerleşmelerinden sonra,Yahudiler tarafından helak edilen bu İnanna tapınılan tapınakların fahişeleri,artık "ücretli fahişeler" haline dönüşmüşlerdi.

İnanna-Dumuzi'nin çiftleşmesi güneşin doğması, yağmurların yağması,

insan ve hayvanların üremesi ülkeye bereketin gelmesi demekti.

Tapınaklarda, coşkulu ilahiler, çalgılar eşliğindeşarap içilerek her türlü cinsel

ilişkiye girmek ibadet sayılırdı. Ayrıca diğer inançalara sahip toplumlarda ve Yahudilerde de fahişelik olağan olaylardı.Bazı Yahudi mezheplerinde fahişeliğe izin verildiği geçmektedir. Bunlar,toplumda utanmadan yaşayabilmek amacıyla kimliklerini "çarşaf ve peçe" ile örtünerek gizlerlerdi. Şimdi de gene Tavrat'tan, hem Davut peygamberin Zebur'daki şiirlerinden hem de Tevrat'ı dilimize çeviren tercümanın da görüşünü alan bir Tevrat ayetini ,bu gün,10.10.2010'da ekliyorum. --> Tevrat Süleyman’ın Ezgiler Ezgisi; Bölüm-1 Ezgi.1: 7 Ey sevgilim, söyle bana, sürünü nerede otlatıyorsun, Öğleyin nerede yatırıyorsun? Neden arkadaşlarının sürüleri yanında Yüzünü örten bir kadın durumuna düşeyim"

Çevirenin Notu-1:7 Eski çağlarda kadının örtünmesi fahişe olduğunu gösterirdi.

Roma'nın meşhur Vesta bakireleri tapınaklarda yaşarlardı. Ajan-fahişe-savaşçı olarak devlet hizmet ederlerdi.

Özel yetiştirilirlerdi. Hepsi tam bir tapınak fahişesiydi. Halkla ilişkiye girmezlerdi.

Tapınak içinde tümüyle örtünmezlerdi. Zebur olarak bildiğimiz Davut peygambere inen kitap,tanrıya yakarışların,dileklerin dile getirildiği şiirlerin yanında tam bir aşk şiirleri kitabıdır. Ve bu şiirlerde "peçeye de yer verilir.Ama bu yukarıdaki gibi "fahişe peçesi" değil,asil,özgür,onurlu kadınların,kendilerini cezbedici kılmak,erkeğinin ilgisini korumak için örttükleri peçedir. İşte o peçe ile ilgili ayet ve seçtiğim peçe resimleri. -->

Fransa kraliçesi Bavarya'lı İsabel peçeli 1435-15.yy. Davut'un Ezgiler Ezgisi; BÖLÜM 4 Ezg.4: 1 "Ah, ne güzelsin, aşkım, ah, ne güzel! Peçenin ardındaki gözlerin güvercinler gibi."

İşte,kendsini "cazibeli" kılmak için "peçe" takmış "güvercin gibi" bir Hintli genç hanım;:)))

Bu da Bedevi, tarzı bir Filipin veya Malezyalı Müslüman kadın peçesi;

AKPKKK dönemi tesettür yeniliklerine bir örnek

Din tüccarlarında vatan, bayrak sevgisi yoktur. Hepsi "Müslüman kimliğinde gizlenen"

kripto gayrimüslümlerdir.

Paskalya bayramında (14 Nisan) İsa'nın resmini taşıyan rahibeler.

Ulu orta Çarşaflı aşkı

Bu kıyafetlerin hepsi, İslam öncesi dişi şeytan İnanna/İştar/ Er Ruha,

Tavus, El Uzza, Anahita gibi adlarla anılan

"Bereket Tanrısı Dini" kıyafetleridir. Şeytanın

kıyafetleridir. Biraz da gevşeyiniz; Örtünmenin ayarını kaçıranlar; İşte tam bir "fahişe peçesi".:))

Birilerinin bizim giyeceklerimizi de inançlarımızı da düzenliyor,yavaş yavaş Hıristiyanlaştırıldığınız,alaya alındığınız hissine kapılmadınız mı?

Güzel ülkemizden örtünmenin ayarını şaşırmış bir genç kızımız.

Bu da başka benzer örnek

Şu örtünün nesi var?

Bu da Ameliyat odası tesettürü :)

Sünni İslam'a geçmiş, namaz kılan Gregoryen Ermeni Yezidi ve Süryani Hristiyan kadınlarının giydikleri kıyafet

"SİYAH ÇARŞAF" CHP'ye de girdi.

Süryani kilisesi, rahibe kıyafeti olan çarşaf ve peçeyi, kadınlarının giymesini emretmiştir.

Bu yüzden "Tapınak Fahişe Kıyafeti" tanımlamasına en büyük tepki onlardan gelmiştir.

Bu İslam maskesli kadınların hepsi Süryani, Yezidi, GregoryenŞemsi, Yakubi Yahudi ve Hristiyanlardır.

Hepsinin ortak kıyafeti, siyah ÇARŞAF-PEÇE!dir.

Ya da Beety Page gibi.

Bu da "küfürbaz" örnek!

Fransa'dan başka bir "Avrupai Türban" örneği(Üstü kapalı, altı açık tercih ediliyor:)) )

Yoksa kadınlar böyle mi örtünmeli? :))

Tehditkâr,leopar baş örtüsü :))

Bu da Hintli bir erkek:))

Bu da Hintli bir erkek,abartılı türbanı veya kavuğu ile.:))

Bu resmi abartılı kavuğu yüzünden koydum. :)) Ama o komedyen değil,saygın bir adam olduğunu her halinden belli ediyor. Abartılı kavuk hariç,ama ona yakın büyüklükteki yukarıdaki padişahımız Kanuni'de var.Yani büyük kavukları büyük adamlar giyermiş.Hintlilerde de Türklerde de,bütün Ortadoğu bölgesinde de böyleydi.

Bizim kendini "Allah yoluna adamış" olduğu için eski Osmanlı-Bedevi Arap kıyafetlerini tercih eden dindarlarımızın bu "giysi dindarlıkları" aslında temelsiz bir şeydir.Dünyayı,başka milletleri tanımamızdan kaynaklanır. Masum bir cahilliktir bu "giysi dindarlığının" adı. Mısır'dan Hicaz'a Araplarının örtünmesi

Hani,"kendisini fazla önemseyip,başkalarını hakir görenlere meşhur bir deyişimiz vardır; -"Sanki bulunmaz Hint kumaşı!"

İşte,dini kıyafet ve giyimde sır buradadır. İşte bulunmaz Hint Kumaşından gelinlik giymiş,günümüze ait kınalı bir genç Hintli hanımın örtünmesi

19.yüzyılda,sanayi devrimi sayesinde,buhar motorunun gücü eklenerek yeniden düzenlenmiş motorize iğli dokuma tezgahları çıkıncaya kadar,"en iyi kumaş gerçekten Hint Kumaşıydı" ve kadınlı-erkekli,Hz. İbrahimden öncesinden Müslümanlığı yaymış Hz.Muhammed'e (ikisi arasında yaklaşık 2600 yıl vardır) ve ardından gelen nesillere "kumaşın iyisini üreten ve satan" Hintlilerdi. Bulunmaz Hint kumaşı giymiş, günümüzden bir Hint'li gelin ve damadın örtünme şekli.

Kumaşı onlar üretince modayı da onlar tasarlıyorlardı.Günümüzde batının yaptığı gibi. Yani,asırlardır hiç bir şeyi değiştirmeden,aynı moda elbiseyi insanlara "Bütün dinlerde tanrılar böyle giyiniyorlardı" bahanesiyle satıyorlardı. Ne tasarım ne de stil dertleri vardı. Herkes kendi dininin büyükleri böyle giyerdi diye alıp,gönül rahatlığı ile giyiyordu. İşte bir Hz.İbrahim'in İsmail'i kurban olayında kurban getiren ve gözleyen meleği temsil eden bu resim. İ.Ö.2000'lere göre çizilmiş. Kıyafetler arasında günümüzün Hint'li gelin ve damadınkileri arasındaki stil farkı aynıdır.

Diğer yandan sık sık çıkan savaşlardan toplumlar zaten nefes de alamıyorlardı ki,bunları düşünebilsinler. İspatı işte bizim,Fatih semtindeki tarikatçı erkeklerimizin,imamların giydikleri cübbeler,başlarına geçirdikleri kavuklar,yukarıdaki "putperest Hintli" ile aynı değil mi?

Fatih'te Rum patrikhanesini kuşatmaya, korumaya almış, sahte Müslüman tarikatları

Çarşaf ve peçeden başka erkeklere “İslam-î Kıyafet” olarak dayatılan Sarık ve Cübbe’nin Yezidi, putperest Keldani kıyafeti olduğunu Tevrat’ın ayetleri bize 3200 yıl öncesinden göstermektedir; Tevrat’ın Hezekyel Peygamber’inin işlerinin anlatıldığı 23. Bölümün 14. Ve 15. Ayetlerinde Sarık ve Cübbe’nin çöl şeytanlarına ve cinlerine tapınan Yezidi/ Sabi (Her dine dönen) “Keldani/ Kildani yani Irak Arap kıyafeti olduğu anlatılmaktadır; İnanmadınız değil mi? Sizce bunlar Müslüman mı?

Hayır Bunlar, Şeytan Ruha'dan ürediklerine inanan Urfa'lı, Irak'lı Sabi kadınları.

Ya bunlar Müslüman mı? Hayır, Bunlar da Mandean-Sabi erkekleri

SARIK VE KUŞAK KIYAFETİNİN KÖKENİ Hezekyel; 23: 14-15 "Oholiva fahişeliklerini giderek artırdı. Duvara oyulmuş insan resimlerini bellerine kuşak, başlarına geniş sarık bağlamış kırmızı renkli Kildani resimlerini- gördü. Hepsi kökeni Kildan ülkesine dayanan Babil subaylarına benziyordu.”

Bunlar da Sabilikten türeme Yezidi Kürtler. Bunlar da şeytan Tavus'tan ürediklerine inanırlar.

Sizce bunlar Müslüman mı?Değil bunlar da Mandeanlar (Harran Sabileri) Urfa'nın eski adının

Yavuz Selim zamanında"Ruha Vilayeti" olduğunu biliyor muydunuz? Sabilerin tanrıları olan "El Ruha (Ruh,Şeytan)" nın babasının "Allah" adıyla

İslamiyetten bir kaç bin yıl öncesinden beri bilindiğini ve şeytanı cezalandırdığını?

Bilmiyorsanız okuyunuz! Her sarıklı Arap, her çarşaflı, türbanlı, burkalı,

her "Allah" diyen Müslüman değildir.

TAPINAK FAHİŞELİĞİNDEN TARİKAT FAHİŞELİĞİNE TIKLA

Yahudi Tevrat’ı İslamiyet’ten 1200 yıl önce Yahudilerin Babil Sürgününden dönüşlerinden sonra rahip Ezra tarafından en son olarak düzenlenip yazılmıştır.

Bunlar da Mekke'li Baş örtülü Müslüman erkekler. Keldanilerden kalma eteklikleri ile.İslam 1400 yıllık bir inançtır. Bizim dindarlarımızın,"dini kıyafet" diye özenerek diktirdiği bu kıyafetlerin Hindu,Brahman,Budist,Zerdüşt, Mecusi,Yezidi, Yahudi,Hıristiyan inançlarına mensup bölge halklarınca da giyilmesine ne demeli peki?

Kalde'li Yezidi kadınlar Irak Onlar da mı Müslüman?

Irak'ta Kalde'li Hıristiyan rahip Mar Serhad

(Yılan Serhat)Kalde yılbaşı konuşmasında.

Kalde'li rahibeler. Bizim Nurcu, Fetoşçu tayfasıyla aynı örtüler

değil mi bunların örtüleri?

Onlar değişmediklerine göre Hıristiyan edildiğinizi

halen anlamayacak mısınız? Moda değiştirmenin vakti gelmedi mi hala? Hem de en az 6-7 bin yıllık bir moda! O zaman;

Yakın gelecekte,bayan yargıç , kıyafetlerimiz böyle olabilir mi? :))

(Ellerine bakın bu bayan değil bay'dır) İnsanlığın tekamül edişine kıyafetlerinden geleneklerine kadar direnen Müslümanlar "İlim Çinde olsa git al, İlim Müslümanın kayıp malıdır" sözünü ne çabuk unuttular? Yoksa İngiliz uydurması olan bir hadis var,şöyle diyor; -"Kıyamete doğru Müslümanlar,Hıristiyanların ardına takılacak,onlar kertenkele çukuruna girseler Müslümanlar da girecek" Nur ve Fethullah cemaatinin ilkesi olmuş,Hz.Muhammed'e yamanan bu uydurma hadisi takip eden Müslüman ülkeler,I.Dünya Savaşında ve öncesinde bizim üstümüze,şimdi de NATO kuvvetlerinde yer alıp Afgan,Irak işgallerine kapılar açıp,yollar verip üstüne de en az 250 yıldır asker göndermiyorlar mı? HAÇLININ KARA ÇARŞAF ve TÜRBAN DAYATMASI NEDEN? İncil'de,"Şeytan'ın sayısı 666" dır.(İncil-Vahiyler 13:18 olması gerektir.) Kuranın "6666" ayeti olduğundan dolayı da Hırisytiyan dünyası Hz.Muhammed için "Şeytanın soyu,dölü" demektedir. Bu bağlamda,Müslümanları da "şeytana tapanlar" olarak kabul etmektedirler.

İşte Hz.Muhammedi Baykuş, pedofili,en büyük kan emici

şeytan ettikleri bir tasvir. Bunları halktan insanların

yapması o kadar yadırganamıyor,arkalarında "Haçlı Seferlerine" soyunan hükümetleri gördükçe.

Müslümanların bu kara çarşafları,burkaları giymesi,17.yüzyıldan itibaren,uzun menzilli topları keşfetmeleri ile bütün dünyayı işgal ettikleri gibi Müslüman ve Türk dünyasını da işgal eden Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu*, kendi inançları dışında olan toplumları "şeytani" olarak tanımlamışlardır.

Kazak Türklerinin milli kıyafetlerinde örtünme Aramıza,"Müslüman oldum",sizler ne yüce ruhlu,adil insanlarsınız gibi "hayranlık" kisveleri içinde soktukları ajanları,Afganistan'ın Topal Mollası,Arabistan'ın Abdulvehhab'ının hocası Hemperi,İngiliz rahip ajanı Mr.Frew'ün talebesi Kürtlerin Said-i Kürdi'si, İngiliz ajanı İran'ın Humeyni'si,günümüzün Amerikan ajanı Fethullah Gülen'i hep onların "kasıtlı olarak dayattığı" aslında, Hıristiyan yas kıyafeti oldukları, bunları 1892'de yasaklayan II.Sultan Abdülhamit'in fermanında da yazılı olan,bu kara çarşaf-

peçe ve türban adı verilen saçmalıkları Müslüman halkımıza da yukarıdaki Zenci Hıristiyan rahibeye de son 200-250 yıl içinde "telkin" etmişlerdir.

Afgan, İran Hristiyanlarında çarşaf-peçe Tapınak Fahişe kültü kalıntısıdır.

Hindistan'da elan tapınak Fahişe Dini yaşamaktadır.

Dua eden bir Ortodoks rahibesi Bizde 12 Eylül 1980 sonrası "Amerika'nın bizim çocukları" Kenan Evren-Turgut Özal sayesinde yaygınlaşır.

Resim 15.3.2012'de eklendi *(Durum gerçekten böyleydi ve her yeri birlikte,Papa'dan ve Prusya Kayzerinden aldıkları talimatlarla işgal ettiler.Her girdikleri ülkeyi de birlikte sömürmektedirler. Batı Emperyalizmini en iyi anlatan yazım "Afyon Savaşları" başlıklı yazımdır. Yazıyı bitirdikten sonra TIKLA) Şeytana tapanların da "yüzlerini tabiatın bile görmesini" istemediklerinden dolayı Müslümanlara veya İbrani soyu olmayan Hıristiyanlara, bu kara çarşafları ve burkaları uygun görmektedirler.

Fransa'da şeytana tapan Anglo Sakson mason locası 17.yy.

Şeytan Tavus'a tapınan Ira Yezidileri

İngiliz Chelsea maçında şeytana tapınanların desteği

Ateş başında şeytan çağıran çarşaf-peçeli rahibeler

Şeytan Tavus'a tapınan Ezidiler, İslam öncesi Mecusilik/ Cüce Şeytanlara tapınmayı esas alan, üç vakit namaz,

30 gün oruç, hac, gibi bütün İslam şartlarını yerine getiren, imamı, mühtüsü, müezzini olan, namaza çağrı yapılan bir dindi.

Kürt Yezidilik dini 1199larda Mervanilerden Şeyh Adi tarafından kuruldu.

Irak'lı Yezidiler yağmur duasındalar.

"Müslüman olmuş Avrupalı" kılığında asırlardır içimize soktukları ajanlarınca koca koca devletlerimizi yıktılar.İnançlarımızla oynadılar. Salaklık bizde,gavuru Müslüman ettiğini sanan avanak din adamları bunlara bu kapıları açanlar oldu hep.

Nuh'un çocukları Sam, Yafes, Ham (Temsili resim)

Zenciler de "Ham soyu" köle oldukları için Hıristiyan da olsalar kara çarşafa layık görülmektedirler. Haçlı savaşı sürmektedir,bu örtüleri vücutlarına geçirenler onların isteklerine uymuşlardır. Onlar ne Filistin'li,ne Afgan'lı ne Pakistan'lı Müslümanları ne de kendilerini koruyabilirler. Ben bunu anlatmak için bunları yazıyorum.İşin aslı budur. Bütün yazılarımda sayısız delilleri de koydum. Haçlı "Kuranı İlahi " kabul etmediği için,hesabını Tevrat ve İncil'e göre yapmaktadır.Bizim Müslümanlar da "Tevrat İncil değişmiş" inancı ile bu kitapları hiç mi hiç kâle almazlar ki bu da onlar için bulunmaz bir nimettir. Bilgisizliğimiz onların rahat çalışmasını sağlamaktadır. Öğrenmek için İncil ve Tevratı da okuyunuz.(Bakara Suresi 106,Maide 68'in 2.ayeti Tevrat ve İncil okunmasını emreder.Siz din tüccarı şıhlara,pirlere,hacı-hocalara değil Kuran'a bakın.)

Türk kızı baş örtüsü

Türk kızlarının baş örtüsü altına giydikleri başlık Bir de II.Abdülhamit'in "Çarşaf ve Peçe'nin İslam kıyafeti olmadığını,yas tutan Hıristiyan kadınlarının kıyafeti olduğunu," tehlikeli asayiş (güvenlik) sorunlarına sebep olabileceğini belirterek "Kara Çarşaf ve Peçe'yi" yasakladığı ferman ile ilgili yazımı da okuyunuz.: --> "http://keykubat.blogspot.com/2009/01/padişah-fermani-ile-araf-yasai.html"

Yazı doğrultusunda, başörtüsünün mitsel kökenlerine de uzanarak hazırladığım bu videoyu seyrederken önce durdurarak okuyunuz. Sonra olağan haliyle

seyredersiniz. Saygılar.

Farklı detaylar…

http://keykubat.blogspot.com.tr/2008_11_18_archive.html#axzz3L9esMoDk

*********

Read more: http://adilyargic.blogspot.com/,http://keykubat.blogspot.com/,http://adilyargicc.blogspot.com/,http://keykubat.blogcu.com/ http://adilyargic.blogspot.com/2012/06/sabetay-seviden-burkali-yahudilige.html#ixzz3L9mUe2Wh Read more: http://adilyargic.blogspot.com/,http://keykubat.blogspot.com/,http://adilyargicc.blogspot.com/,http://keykubat.blogcu.com/ Under Creative Commons License: Attribution

SABETAY SEVİ'DEN BURKALI YAHUDILIGE

SABETAY SEVİ’DEN BURKALI YAHUDİLİĞE

(Sabetay Sevi hakkındaki bilgiler yazar Soner Yalçın’ın “EFENDİ” adlı kitabından alınmıştır. A.Yavuz)

Kara Menteş” in oğlu, Sabetay Sevi, 7 Temmuz 1626 tarihinde İzmir'in Agora semtinde doğdu.

Her Yahudi çocuk gibi o da eğitimine önce kutsal kitap Tevrat'ı öğrenerek başladı. Tevrat'ın özel yorumu sonucu ortaya çıkan gizemli "kabala" öğretisine merak sardı. Haham olarak yetiştirilen Sabetay Sevi, otuz dokuzuncu yaşının eşiğinde yoğun bir mistisizme saplandı. Yahudi toplumunu kurtaracak tanrısal ilahî güce sahip Mesih (kurtarıcı) olduğunu söylemeye başladı. Agora'daki Portugal ve Galante sinagoglarında ilk vaazlarına başladı.15

Ve 31 mayıs 1665 tarihinde "Mesih" olduğunu ilan etti. Yahudi inancına göre Mesih, kendilerine, bugünkü İsrail topraklarında bağımsız bir devlet kuracak ve dünyanın dört bir yanma dağılmış

olan Yahudileri bir araya toplayacaktı.

Mesih olduğunu iddia eden Sabetay Sevi, sinagoglarda ateşli konuşmalar yapmaya başladı. Taraftarlarının sayısı her gün arttı. Bu heyecanlı konuşmalar, Avrupa'dan Yemen'e, Kuzey Afrika'dan Anadolu'ya kadar geniş bir coğrafyada yaşayan insanlar arasında dalgalanmalar yarattı. Bu akım, Hristiyanlar da, Müslümanları da etkiledi. Avrupa'daki Milleneryan Hristiyanlar da 1666 yılında İsa Mesih'in ikinci kez dünyaya gelişini bekliyorlardı. Bu kehanete göre İsa'dan önce Yahudilik içinden bir Mesih çıkması, bu Mesih'in bütün Yahudileri Hıristiyanlığa döndürmesi ve "Kutsal Topraklar"ı işgal eden "Türk" imparatorunun sonunun gelmesi gerekiyordu.

Sabetay Sevi'nin ortaya çıkışı bazı Hıristiyanlara göre bu kehanetin habercisiydi! Gelişmelerden rahatsız olan Osmanlı yönetimi Sabetay Sevi'yi tutukladı ve yargıladı. Sultan IV. Mehmet, çok uzun süren yargılamayı

perde arkasından takip etti. Yargılama sonunda Sabetay Sevi'nin önüne iki seçenek kondu: iddialarından vazgeçmezse öldürülecek ya da Müslümanlığı kabul ederse hayatı bağışlanacaktı

Sabetay Sevi'nin sarayda sorgulanışı sırasında orada bulunanlardan biri de sultanın doktorlarından Hayatîzade Mustafa Fevzi Efendi'ydi. Hayatîzade aslında, gerçek adı Moses ben Raffael Abrabanel

lan, Yahudilikten Müslümanlığa dönmüş biriydi.

"Mucizeci (Bedi-üz-Zamman- Mucizeyle bağlayan)

büyücü, Sabetay Sevi

Hayatîzade Mustafa Fevzi Efendi, Edirne Sarayı'ndaki sorguda Sabetay Sevi'nin tercümanlığını yaptı. Sonuçta Sabetay Sevi kendisine önerilen iki seçenekten birini kabul etti. "Bu can bu bedende olduğu sürece Müslüman'ım" dedi ve "Mehmet Aziz Efendi" adını aldı.

Sabetayistler, İslamiyet'i kabul ettiklerini söylemelerine, görünüşte Müslüman gibi hareket etmelerine rağmen, gerçekte Museviliğe inanmaktaydılar. En belirgin özellikleri güçlü saklanma yeteneği olup, (...) gerçek

Müslümanlara karşı kendilerini iyi korumasını bilirler.

Her birinin, hem Türkçe hem de İbranice adı vardı. Türkçe adlar toplumsal yaşamda, İbranice adlar ise aile ve "cemaat içinde" kullanılıyordu. Her birinin, hem Türkçe hem de İbranice adı vardı. Türkçe adlar

toplumsal yaşamda, İbranice adlar ise aile ve "cemaat içinde" kullanılıyordu. Sabetayistlerin büyük çoğunluğu İspanyol göçmem, yani "Sefarad" dı. Bu nedenle anadilleri İbranice-İspanyolca karışımı Ladino'ydu.

Çoğu Türkçeyi ve Rumcayı da iyi derecede konuşuyordu. Sabetaycılık sadece İzmir, Selanik gibi Osmanlı kentlerinde değil, Orta ve Kuzey Avrupa kentlerinde de yayılmıştı. Sabetay Sevi, Musa Peygamber'in "On Emir” inden ilham alarak on sekiz emir yayınladı. Bunlardan on yedinci emir "müritlerinin" Müslüman biriyle evlenmelerine getirilen kesin yasaktı: "On yedinci budur ki, onlarla (Müslümanlarla) nikâh akdedilmemesi

lazımdır." Toplumsal yaşamda İslam dininin gereklerini yerine getirecekler, ancak kesinlikle gerçek Müslümanlarla evlenmeyeceklerdi! Aksi takdirde cehennemlik olacakları uyarısı vardı.

Sabetay Sevi 1675 tarihinde öldü.

Ve gerçek gizem bundan sonra kök saldı. Çünkü Mesih'e inanan büyük bir kesim Sabetay Sevi'nin gövdesel olarak Müslümanlığa döndüğünü, ancak ruhsal olarak göğe uçarak yeniden dünyaya döneceğine inandılar.

Sabetay'm 1666'da din değiştirmesini izleyen on yıl boyunca yaklaşık 200 aile de Mesihlerinin izinden giderek Müslüman olmuştu, bu ailelerinin çoğu Edirne, Selanik, İstanbul, İzmir ve Bursa'daydı. Anadolu'da

ve Balkanlar'da da din değiştiren bazı aileler vardı. 1683 yılında Selanik'teki Yahudiler arasında kitlesel din değiştirmeler görüldü ve kısa sürede yaklaşık 300 aile Müslüman oldu. Bilinen en eski kaynak olan Danimarkalı gezgin Karsten Nibeuhr'un 1784 tarihli eserinde, burada (Selanik'te) 600 dönme aile bulunduğu belirtiliyor. (John Freely, Kayıp Mesih, s. 254-255 ve 258) Gershom Scholem, Sabetay

İnananlar Sabetay Sevi'nin ölümüne inanmamışlardı; o (Maşi-,, ölmemişti, sadece beden değiştirmişti ve yeniden dünyaya gelecekti. Sabetay Sevi öldükten sonra Sabetaycılığın merkezi durumuna gelen kent Selanik'ti.

Sabetay Sevi'nin son eşi Ayşe, Selanikliydi. Ayşe kardeşi Yakov Kerido'nun (Abdullah Yakub) ölen eşinin ruhunu taşıdığını öne sürdü. Sabetay Sevi (Maşiah) ile cemaat arasındaki bağlantıyı ancak Yakov

Kerido'nun sürdüreceğini söyledi. Böylece Kerido'ya inanan taraftarlar oluşmaya başladı. Yakov Kerido, yani Müslüman adıyla Abdullah Yakub, İslam'ın emirlerini eksiksiz yerine getirmeye dayalı bir esas kurdu. Kendilerini "mümin" olarak gören bu grup üyeleri namazını, orucunu, zekâtını ihmal etmiyordu. Çokeşlilik ve boşanma konusunda Müslümanlardan farklıydılar. Sabetayistler birden fazla eşe karşıydılar.

Hatta, Abdullah Yakub cemaat mensuplarına örnek olmak için, yanma "müritlerinden" Mustafa Efendi'yi alarak Kabe'ye hacı olmaya gitti. Ancak Mekke'ye giderken deve üzerinden düşerek öldü. "Hacı" olup dönen Mustafa Efendi "tarikatın" başına geçti. Hacı Mustafa Efendi kendisine iki halef seçti: Mehmet Ağa ve İzak Ağa.

Bunların unvanları "Zişan “dı!

Yakov Kerido'nun sağlığında başlayan grup içindeki tartışmalar bitmedi, daha da alevlendi. Muhalif grubun başını Mustafa Çelebi çekiyordu. Mustafa Çelebi, sadık adamlarından Abdurrahman Efendi'nin Sabetay Sevi'nin ölümünden dokuz ay sonra doğan oğlu Baruchiah Russo Maşiah'ın ruhunu taşıdığını ileri sürdü. Yani Sabetay Sevi'nin ruhunu Yakov Kerido değil, Baruchiah Russo taşıyordu. Sabetayistler ikiye bölündü. Baruchiah Russo, yani Müslüman adıyla Osman Baba'ya inananlar gruptan ayrıldı ve bunlara Karakaş (Karakaşîler) dendi. Kalanlara, Yakov Kerido'nun Müslüman adı Abdullah Yakup’tan dolayı "Yakubiler" denildi.

1884 senesine doğru Goncai Edep isimli bir mecmua çıkaran genç Sabetayistler, güya Sabetay ananesinin artık unutulması lazım geldiği ve izdivaç yoluyla Türk camiasına karışmamanın pek gülünç olduğu şeklinde propagandalar yapmaya başlamışlardır. Sabetay Sevi ve Sabetaycıların Gelenekleri adlı kitabın yazarı Prof. Abraham Galante "eksik bilgiyi" tamamlıyor: Sabetay Sevi, gençler tarafından yayımlanan Goncai Edep adlı dergide, "XVII. yüzyılın şarlatanı “olarak tanımlandı. Goncai Edep dergisini çıkaran isimlerden Fazlı Necip Sabetayist bir ailenin oğluydu. Asır ve Yeni Asır gazetelerinin kurucusu ve başyazarı Fazlı Necip, Sabah gazetesinin sahibi Dinç Bilgin'in babası Şevket Bilgin'in öz amcasıdır. Bilgin ailesi Yakubî Sabetayist'ti.

Yahudiler, Sabetayistler ve masonlar

İsrail NUR Mason Locası

Selanik'teki örgütün temelini Sabetayistler ve Yahudiler oluşturuyordu. Özellikle Balkanlar'da yayılan milliyetçi hava karşısında Osmanlı Devleti'ni bir güvence olarak gören Selanik Yahudileri ve Sabetayistler harekete hem fikri hem de maddî destek veriyorlardı...

Bir de masonlar vardı.

İttihatçı kadrolar mı masondu, yoksa masonlar mı İttihatçı'ydı hâlâ tartışılan bir konudur! 83

Masonluk, Osmanlı'ya İngiltere'den gelmişti. İngiltere Büyük Locası'nın ilk üstadı âzamlarından Lord Mongu 1690-1749) İngiliz masonluğunun kuruluşunda büyük rol oynamıştı. Lord Montagu, 1716-1718 yıllan arasında İngiltere'nin İstanbul büyükelçisiydi. Eh, gelmişken İstanbul münevverlerini de masonlukla tanıştırıverdi!..

Osmanlı'daki ilk localarda yabancılar ağırlıktaydı. İlk bilenen mason, Tophane nazırlığı, Paris büyükelçiliği görevlerinde bulunan Sadrazam Yirmisekiz Çelebizade Mehmet Said Paşa'ydı. Türkiye'de masonlar konusunda en iyi araştırmalardan birini gazeteci-yazar İlhami Soysal yapmıştır. Dünyada ve Türkiye'de Masonlar ve Masonluk adlı çalışmasında, Yirmisekiz Çelebizade Mehmet Said Paşa'nın babasının devşirme olduğunu yazıyor.

(1978, s. 169)

Osmanlı'ya ilk matbaayı getiren (1727) "Macar dönmesi" İbrahim Müteferrika ve Osmanlı'da ilk Mühendishanei Berrîi Hümayun'u kuran "Fransız dönmesi" Humbaracı Ahmed Paşa da (Kont Bonneval) ilk masonlardandı.

Osmanlı'ya ilk matbaayı kimin getirdiğini biliyoruz: mason İbrahim Müteferrika. Peki hangi sadrazam döneminde getirildiğini biliyor musunuz: ilk mason Yirmisekiz Çelebizade Mehmet Said Paşa'nın sadrazamlığında!

Aristoteles mantığı": o halde ilk matbaayı Osmanlı'ya getirenler bu işi Galata'da Mason locasında görüşüp karara bağlamışlardı! Din düşmanlığı yaptığı, devlet içinde devlet kurmaya çalıştığı iddialarıyla, başta Papa XII. Clemens olmak üzere, Fransa hükümeti ve Hollanda hükümeti masonlara savaş açıp, locaları kapanca; 1748 de Osmanlı da daha "emekleme dönemindeki" masonluğu yasakladı.

İran NUR Mason Locası Nurculuk Mason Dinidir!

Ancak masonluk, III. Selim (1789-1807) döneminde yeniden ortaya çıktı; 1839'dan sonra ise yaygınlaştı. Çoğu yazar bu büyümenin edenini Kırım Savaşı'na bağlasa da, bizce asıl neden 1838 Ticaret 84 Antlaşmasından sonra hızla Osmanlı'ya gelen yabancı tüccarlardır! Her ne kadar mason localarında, din, dil, ırk ayrımı yapılmadığı ve masonların idealist olduğu söylense de, İngiltere ile Fransa arasındaki rekabet mason localarını etkiledi. İngilizler ve Fransızlar dünya üzerinde ayrı aynı localar örgütlediler. Bunlara zamanla İtalyan, Alman, Yunan, Ermeni ve son olarak Müslüman-Türk locası eklenecekti...

Gerek Sabetayistler, gerekse Yeniçeri Ocağı'nm kaldırılmasından (1826) sonra sürekli horlanan, etkinliklerini gizli olarak sürdüren Bektaşîler, masonluğa sıcak baktılar. Üstelik mason törenleriyle bu iki grubun dinsel ritüelleri arasında fazlaca benzerlikler vardı. Ama en çekici yanı gizliliğin esas olmasıydı.

Masonluğun sektiler (laik) karakteri, "din, mezhep, ırk, dil farkı gözetmeksizin insanların kardeşliği için çalışmak" şeklinde gösterilen amaçları, Osmanlı toplumunda "farklı yapı"ya sahip dönmeler için de, "yeni kimlik" düzeninde "kabul ve itibar bulmaları" için sarılacak bir dal olmuş, bu sebepten dönmeler mason localarında toplanmıştır. (Süleyman Kocabaş, Jön Türkler Nerede Yanıldı, 2003, s. 37)

Sabetayistlerin mason localarına girmelerinde hiç de şaşılacak bir durum yoktu. Aslına baktığınızda, masonluk giderek etkisini yitiren dinsel kurumların "alternatifi" olarak doğmamış mıydı ?

Bu "yeni din", artık "laik okullarda" yetişen ve Mesih inancını reddeden yeni kuşak Sabetayistlerin manevî boşluğunun giderilmesine yardımcı olmaktaydı.

Selanik'teki İttihatçıları masonlarla tanıştıran kişi, İtalyan himayesi altındaki "Macedonia Risorta" Locası'nın üstadı âzami, Yahudi avukat Emmanuel Karasu'ydu.16 Emmanuel Karasu zaten İtalyan vatandaşıydı! Selanik'teki İttihatçılara, mason locasında toplanma önerisini getiren isim de oydu. Talat, Midhat Şükrü, Rahmi, İsmail Canbulad ve Cemal (Paşa) bu locaya bağlıydı. (Buraya kadar "EFENDİ" den alıntıdır.)

"Efendi"yi oku!

Sabetay Sev’ini ölümündem sonra Avrupa’da yaşayan Yahudiler arasında yayılan ve Osmanlı’da “Kibarlığı Seven kişi, Efendi” adıyla “Sabetaycılık Mezhebi” çıkmış ve Osmanlı’nın son dönemlerinde özellikle Yahudi, Alevi, Bektaşi, Yezidi, Hıristiyan Yakubi, Süryani, Sabiler arasında yayıldı. Osmanlı’da “Bey”, Tatarlar ve Türkmenler arasında “BAY (Zengin, güçlü, kibar kişi)” kullanılıyordu. Cumhuriyet döneminde “BAY ve BEY” yerine bu Sabetayistler “EFENDİ” kelimesini kabul ettirdiler. Oysa “EFENDİ” Grek dilinde kölenin sahibine seslenişi olan “Sahip, Sahibim” anlamına gelen Efendimos’tan alınmadır. Türkçe, Türklük ve İslamiyetle bir bağlantısı yoktur. Türkler asla köle olarak yaşamadıkları için kimseye “Sahibim” anlamına gelen “EFENDİM” dememişlerdir. Cumhuriyet döneminde Mason İsmet İnönü ve Sabetayist bir aileden gelen Kırım göçmeni Yahudi Tatarı, asker kaçağı Adnan Menderes tayfaları bize bunu “kibar kişi, kibarlık” olarak gösterip devlet dairelerinde kullanma mecburiyeti getirerek zorla kabul ettirdiler.

Amerika'da NUR Mason Arap Locası

İşte bu “EFENDİ” liğin batı türemesi İngilizce’de “Sir” dür ve Masonların yeni dininin temelini oluşturur. Müslümanlardaki yansımaları da Hindistan’da Kadıyanilik, İran’da Bahailik, Mısır’da Efganilik, Kürtlerde ve Trükiye’de Nurculuk ve son haliyle Fethullah Gülen’in “Ilımlı İslam’ıdır.

Sabetay Sevi’nin yenilikçi hareketi Avrupa’da, Polonya ve Litvanya gibi ülkelerden başlayarak 18. yüzyılda yeni türlerini üretti. 1950’de İsrail’in kurulmasıyla bu yenilikçi Yahudi anlayışları İsrail’e yerleşti ve bizde Fethullah Gülen’in Turgut ÖZAL tarafından bütün ABD ve öteki batılı ülkeler ile Türk ve Müslüman dünyasına reklam edildiği yıllarda İsrail’de de Yenilikçi Hasidi’lerden, şatanist ayinler yapan, burka giyen bir “Lev Tahor” tarikatı çıktı.

Şimdi bunlar hakkında kısa bilgiler verelim.

İsrail’ de Yahudi Şemsiler;

Beyt şems şehri: İng-Beit Shemesh (İbrani (Yahudi): ֶׁשֶמׁש ֵ◌ית ,; Grek (Yunan): βαιθσαμύσ ; Latince ; Bethsames)

Kudüs’ün (Jerusalem-Yeruşalim okunur.) 30 km batisinda İsrail’in Yeruşalim bölgesinde bulunan 80.600 (1980 sayimi)nüfuslu bir şehirdir. Tarihi Tevrat tarihi kadar eskilere dayanir. Çağdaş Beyt Şems şehri 1950’de kurulmuştur.

Antik tarihi;

Eski Beyt Şems şehri (Güneşin Evi veya Güneş Tapinaği) adini Kenanilerin Güneş Tanriçasi olduğundan antik çağlarda kendisine ibadet edilen Şamaş (Şemeş) ten alir. Eski şehrin harabeleri günümüzdeki şehrin yakininda tel Beyt Şems’de görülebilir.

1952’den itibaren Romanya, SSCB, Fas, Irak Kürdsitanindan, Etiyopya ve İngiliz dili konuşan kuzey Amerika, Güney Afrika, İngiltere ve Avustralya gibi ülkelerden göçmen almaya başlamiştir. 2003’de hiç Arap barindirmayan %100 Yahudi nüfusa kavuşmuştur. Halkin mezhebi yapisi içinde Haredimler (Şemsileri sapik gören İsrail’in gerçek mezhebi) düzenli olarak artmaktadir.

Beyt Şems Şehri

Haredimlerin nüfusu 2011’de nüfusun %40’nin oluştururken okula giden öğrenciler arasinda belediye kayitlarina göre 2010’da %63’tür bu rakamin 2012-2013 eğitim döneminde %75 olacaği tahmin edilmektedir. Ancak şehirde ciddi mezhep kavgalari vardir. Belediye başkani Abutbul’un Haaretz gazetesinde yayinlanan bir ifadesinde;”-Beyt Şems bir Haredim şehri değildir ve asla olmayacaktir” demiştir. 2009 seçimlerinde bu yüzden seçimler boykot edilmiştir. Etiyopya Yahudi kültü ile İsrail’in benimsediği resmi Yahudi dini arasinda çatişmalar vardir. Şehir halki arasinda burka giyimi yaygindir.

HASİDİ TARİKATI;

Hasid- hasidik- hasidim- chasidim (kasidim), hasidut- hasidus şeklinde hasidi felsefeyi tanimlayan adlardir. Hasid kelime olarak “dindar, doğru” anlamina gelir. Hasid adi tanrinin ve herkesin sevdiği, “efendi, kibar kişi” anlaminda “kesed” (chesed) kelimesinden türemedir. (Sabetay Sevi tarikatı mensuplarının “Efendi” adını almalarının kaynağı aynı olaydır. Bu Yahudi tarikatları da Sabetay Sevi’nin çizgisinde ortaya çıkan tarikatlardır.)

Hasidi Yahudi çocukları

Yahudi imaninin temel görüntüsü olan ve Aşkenazi Yahudileri (Rusya), Seferad Yahudilerinin (Endülüs) Hasidus (Chasidus-Xasidus) ile Yiddiş (Kibarliği seven- Efendi) Alman Iskandinav Yahudilerinin inançla-rina göre Yahudi mistisizminin uluslararasilaştirilmasi ve sevilebilirliğinin arttilirlmasi için ruhen hoşlanmayi sağlayan Ortodoks Yahudiliğinin bir tarikatidir.

Rabbi Yisroel (Israel) Ben Eliezer (אליעזר בן ישראל רבי) (25 Agst 1698 — 22 May 1760) ya da Baal Şem Tuv (Baal Shem Tov)* namiyla da bilinen, Yahudi Rabbi’isi tarafindan 18.yüzyilda kurulmuştur. Baal şem Tuv adi Ingilizce çevirilerde her ne kadar “Ad’in iyi üstadi” olarak çevirilse de ilahi manada “hastaliklari iyileştiren ve mucize gösteren” anlaminda kullanilir. Ibrani dil bilgisine gore “baal= iyi kişilikli olan” anlamindadir ve “şem= şöhret” demektir. Baal şem de “iyi kişilikli, şöhretli olan” anlamina gelmektedir. Ama Yahudiler ve diğerleri ona bu adin kisaltilmişi olan “Beşt (Besht)” demektedirler. (Ba’al Şemain aynı zamanda Filistin bölgesi eski Sabi Arap tanrısıdır.)

Ona karşi olanlardan Rodomsk’lu Tebbe Shlomo;-“ Baal Şİem Tuv’un kitabi Şivei Ha Baal Şem’deki mucizelerine her kim inanirsa “aptaldir” ama her kim onlari inkâr ederse “apikoros=kâfirdir!” Demiştir.

Klasik rabbilik öğretisi içinde tanrinin dünya işlerine karişmadiğini savunan Sadukilerden (doğru olan-lar) ayrilir. Günlük sinirlari içinde yapilmasi gereken dindarliği öğütlemektedir.

Aşiri Yenilikçi Yahudilik (Ultra Orthodoks Judaism) ile Litvanya Yeşiva Tevrat yaklaşimini ve Doğu Seferad geleneklerini içermektedir. Yenilikçi (ortodoks) olmayan Yeni Hasidi düşünürleri çağdaş aka-demik Yahudi düşünürleri arasinda sayilmaktadir. Farkli Yahudi mezheplerini içine aldiğindan bir tari-kat hareketi değildir. Ibadetleri, giyimleri, kültürleri hep komşu dinlerden kavimlerden alinti olduğun-dan komşulariyla aralarinda çok benzerlikler barindirmaktadir. Ektir;

Demonoloji'de (Şeytan Bilimi) Ba'al'iyüzleri ve şekli

*Ba’al adında çok açık bir çarpıtma vardır. Baal (Dev Cin tanrı) hem Tevrat (yukarıda açıklandı) hem de Kur’an’da Kenan Sabilerinin ve onların dinlerine giren Yahudilerin tapındıkları “Baş şeytan/Cin” olduğu bilinmektedir. İşte İspatı;

Kur’an-I Kerim 37. Saffat Suresi, Ayetler 123-126 Tefsiri. Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri;

Ba'l (Ba’al).

BA'L: Bir putun ismi ki yirmi arşın boyunda (14.30m), altından ve dört yüzlü bir put olduğu söyleniyor. Kimbilir konduğu kaidesi ne kadar dı? Hâlâ Şam'da Ba'lebek kasabası bu ad ile anılmaktadır.

“İlyasîn'e selam olsun!

125. "Bal'e yalvarıp yakarıyor, yaratıcıların en güzelini bırakıyor musunuz?"

124,125,126- Hani o kavmine: "Siz Allah'tan korkmaz mısınız? Yaratanların en güzeli olan, sizin de Rabbiniz, daha önceki atalarınızın da Rabbi bulunan Allah'ı bırakıp da "Ba'l'e" (Ba'l ismindeki puta) mi yalvarıyorsunuz?" dedi.

158. “Allah'la cinler arasında bir nesep oluşturdular. Yemin olsun, cinler de bilmiştir kendilerinin Allah huzuruna mutlaka getirileceklerini/cinler de bilmiştir, bunların Allah'ın huzuruna mutlaka çıkarılacaklarını.”

Ba'al'in öteki sembolü "ARI'dır.Türkçe'de "Bal" ve "Bel"

onun adından gelir.

Bu Yahudi “Yenilikçi” (!) aslında Yahudilikten sapmış eski Babil Yahudi’lerinden olsa gerek ki, cinlere, şeytanlara tapınmaya vew “tapınak fahişeliğine” geri dönmeyi arzulamakta ve küresel sermayenin desteğiyle bunu sağlama niyetinde Yahudilerin de adlarını kara eden bir sapıktır.

Bu Ba’al Şem Tuv’dan yüz yıl sonra İran’da türeyen Bahailik Dininin kurucusu İran Yahudi’si Bahaullah (Allah’ın Ruhu) da “Baha (Ruh, Cin)” olan adını eski Pers/Part/İran cinlerinden almıştır. Okuyalım;

Baga

Baş tanrı Ahura Mazda’yı tanımlayan Sanskritçe “Baga/Baha” kelimesinden türetilmiş addır. Ahura Mazda “baga vazraga=Büyük Tanrı” adıyla anılıyordu. Mitra ise sadece “Baga” idi. Partlar döneminde “Baga” tanrının hanedanını onaylamakta kullanılıyordu.

Bahaullah’ın yolunda olanlara verilen “Babi” adının da kökeni “Baga’nın Mısır’a geçtikten sonra aldığı addan türemedir.

Babi

Mısır ölüler kitabında bahsedilen karanlığın bir şeytanıdır. Grek ayinlerinin yazıldığı bir papirüste adı Set/ Şit’in yerine kullanılan “Bafo” olarak geçer. Romalı Grek tarihçi Lucius Mestrius Plutarchus (M.S.c. 46 – 120) onu Set/Şit ile kıyaslar ve ondan “Bebun/Bibun” diye bahseder. Türkiye Samsun ilinde “Bafra” ilçesi, Kastamonu!nun Bizans’taki adı “Bafos, Pafos” olarak geçmektedir. Güney Kıbrıs’ta “Bafos” şehri, bu tanrı/cinin adından türetilmedir. Hatta bütün Karadeniz bölgesinin adı

Roma, Bizans ve Osmanlı kaynaklarında “Paflagonya” olarak geçer ki bu da “Bafo” dan türeme bir addır.

Kaynak= Alfred Kramer Verlag’ın 1984’te yayınladığı “Lexicon de Götter und Damonen” adlı eserinin 1987’de Routledge&Kegan Paul Ltd tarafından İngilizce yayınlanmış “The Routledge Dictionarry of Gods and Goddeses, Decvils and Demons” adlı kitabından seçilen bölümlerin tercümelerinden ibaret bir yazıdır.http://books.google.com.tr/books?id=hKOsJYdCr20C&pg=PA46&lpg=PA46&dq=persian+gods+Daiwa+pictures&source=bl& ots=LVUgAYRgu D&sig=mAuEwx6bF9UlSh1 5d7kRNQLnXM&hl=tr&sa=X&ei=FYk1T9_kGoTZsgau7pzNDA&ved= 0CCIQ6AEwAA#v=onepage&q= persian%20gods%20Daiwa%20pictures&f=false

Eda Haredit Tarikati;

Din ile günlerini geçiren Haredi Rabiler

Siyonisme karşi olarak öncelikle ingiliz himayesi altinda olan Ziyonist Baş Rabbilerce 1919’da Lit-vanya’nin Brisk Rabbi’si olan Yehoshua Leib Diskin’in oğlu Yerucham Diskin, Rabbi Yitzchok ve Yosef Chaim Sonnenfeld tarafindan kurulmuş, SSCB ve Litvanya göçmeni Aşkenazi Yahudilerine verilen addir. Merkezi Israil Kudüs’tedir. Kâfir ve Siyonizm’e karşi olan Yişuv Ha Yaşan’in (Yishuv Ha Yashan) başlattiği hareketin devamidir. Seferad Yahudilerinden olan Eda’nin (Edah)Aşkenazi Yahudileri ile İsrail’in resmi görüşü arasinda ortak noktalari barindirmaktadir.

Kurucularindan olan Sonnenfeld 1932’de ölünceye kadar bu öğretinin dini önderi sifatiyla aldiği Eda Haredilerin Av Beis Din’i (Haredim Dininin Baş Rabi’si) sifatini sürdürmüştür.

O ömründe Filistin topraklari üzerinde Osmanli hakimiyetinin zayifladiğini görmüş ve I.Dünya Savaşindan Sonra Ingiliz mandasina girdiğini görmüştür.

I.Dünya Savaşindan sonra Filistin topraklari üzerinde yeni bir Ziyonist Rabbi hiyerarşisi yaratilmiş ve Abraham Isaac Kook 1912’de Israil’in Baş Rabbisi ilan edilmiştir. Bu yüzden Eda Haridileri halen “antisiyonisttir” ve hem Siyonizme hem de İngilizlerin kurduğu bu Ziyonist baş rabbiliğe de karşidirlar.

Lev Tahor;

Şolomo Helbrans

1962 doğumlu Hasidi Rabbi Shlomo Erez Helbrans ya da Shlomo Elbarnes, Azeri Ortodoks gruplardan olan Lev Tahor’a (Arınmiş Kalp) önderlik ediyordu. Aslen Kudüslü olan Kiryat Yovel 1990’da ABD’ye gitti ve orada Brooklyn’de Yeşiva’da aşırı dindar bir gruptan oluşan öğrencilerine kısaca Lev Tahor düşüncelerini öğretti. 1992’de Babil Yahudi tarikatından Shai Fhima Reuven adlı “13” yaşındaki bir çocuğu (Bar Mitzvah=henüz dinen reşit, aile vesayetinde olan erkek çocuk) kaçırdı ve ABD hapishanelerinde iki yıl geçirdi. Aslında “12” yıla çarptırılmştı ama 1996’da temyiz mahkemesi önce “6” sonra da “2” yıla düşürmüştü. Mahkumları ehlileştirme programı çerçevesinde üç yıl bir iş bulunarak çalışmasına izin verildi. Yapılan itirazlara ve tepkilere karşın tekrar hapishaneye geri döndü.

1996’da şartlı tahliye yasası gereğince hapiste iki yıl geçirdiğinden serbest bırakılmasına karar verildi. Serbest bırakıldıktan sonra Helbrans New York’taki Monsey’e koştu ve 2000’de Israil’e gitmesi için sınır dışı edildi. Sonra Kanada’ya geçti ve Israil’de hayatının tehdit edildiği gerekçesiyle mültecilik hakkı elde etti. Lev Tahor tarikati önderi ve yakınları 45 aile olarak Kanada Quebec’te Laurentian dağlarinda Sainte- Agathe Des Monts adli küçük bir köyde yaşamaktadırlar.

Lev Tahor müridinin saç şekilleri

Helbranlar topluluğu, Lev Tahor, diğer Haredi Yahudi topluluklarinca “aşiri” olarak nitelendirilmekte-dir. Israil’lilier onlari burka giydikleri için “Yahudi Talibanlari” olarak da anmaktadirlar. Bu grubun ta-kipçileri Israil’de çoğunlukla Beyt Şems şehrinde, Avrupa’da, Kuzey Amerika Ve Kanada’da Montreal

yakınlarında 45 aile kadar yaşamaktadirlar. Bütün gün süren uzun dini ibadetler yapan ateşli dindarlar olduklari söylenir. Bütün kadın üyeleri yüzlerini ve vücutlarını tamamen örten burka giymektedirler. Bildirildiğine göre Lev Tahor üyeleri dini ayinlerinde günahkâr olduklari gerekçesiyle bütün üyelerini ve 14 yaşında evlendirilmiş kizlarini kırbaçladıkları sanılmaktadır.

Aşağıda verilen linkteki Haaretz Gazetesinin yazarı Oz Rosenberg, 05 Mayıs 2011’de yayınladığı haberinde Lev Tahor hakkında şu tespitleri yapmaktadır;

“Lev Tahor Topluluğu, bütün mali haklarından arındırılmış,tarikatın üyeleri ile evlenmeye zorlanmış ve gruptaki bütün kadınların ve genç kızların uymakla görevli oldukları şartları Kabul etmiş olarak içine kızların girmesine de izin veren bir Külttür.” Demektedir.

The Lev Tahor community is a cult, he contended; should the girls enter it, they would be stripped of all their property, he wrote, and they would be compelled to wed male members of the cult, which is an accepted practice among all young women in the group. http://www.haaretz.com/print-edition/news/court-to-rule-

on-legality-of-israeli-ultra-orthodox-taliban-sect-1.388187

Burka Kültü- Yahudi Nurcular;

Kanada'da Sınırdışı edilmek için bekleyen Çarşaf-peçeli Lev Tahor Yahudi kadınları (Taliban Yahudiler) Rabbileriyle

2008 yılının erken dönemlerinde yüz kadar kadın, şal, Frumka (Dindar= Frum’dan türetme) adını verdikleri ve yüzlerinin de tamamıyla örten Burka giyen Yahudi kadınların önderi Bruria Keren Beyt Şems’te tutuklandi.

Jerusalem Post Gazetesine göre, çok ender olarak evlerinden çıkan kadınlar Haredi toplumunca sür-gün ediliyorlardi. 2008’de sayıları “100” Yüz kadardı.

Keren kendisinin de vücudunu bütünüyle örten, yüzünü kapatan burka adlı kıyafeti “yenilikçi/Ortodoks” dinine olan bağlılığından dolayı giydiğini ve bu baştan ayak baş parmağına kadar olan örtünme şeklini bundan “400” Dört Yüz yıl öncesine ait bir resimde gördüğünü iddia etmektedir. Böyle giyinmenin kendilerini kendilerinden ve erkeklerden koruduğunu iddia etmektedir. Bir erkeğin kadının vücudunun bir parçasını gördüğünde cinsel iştahının kabardığını bunun da günaha neden olduğunu iddia etmektedir. Bu gerçekte bir günah işlemek olmamasına rağmen düşünce açısından günaha, ahlaksız düşüncelere teşvik etmekte olduğuna inandıklarını söylemektedir. Beyt Şems, Kudüs ve Safed şehirlerinde bu tarikatın takipçileri artmaktadır. Bu tarikatın takipçileri Keren’in “Kutsal Kadın” olduğuna inandıklarını söylemektedirler.

Eda Haredilerin bir sözcüsünün söylediklerinden bir alinti şöyledir; “Daima bu kadinlarin deli oldukla-rini biliyoruz…bizler hakli çiktik, bu kadinlar kötü hareketlerine bir son vermelidirler.”

Burkali Yahudilerden Keren 2009’da Kudüs Bölge Mahkemesince küçük çocuklari burka giymeye zor-lamaktan dolayi çaresiz, yaşça küçük insanlara saldirmak ve suistimal etmek suçlarindan dört yil hapse mahkum edildi, kocasi da ayni suçlamadan alti ay hapis cezasina çarptirildi ve İsrail basininca “Taliban Anne” lakabi takildi.

Lev Tahor öğrencileri öğretmenleri Rabbileriyle

Anne taliban’in yargilanmasinda yapilan suçlamalar arasinda, güneş ibadeti gereğince adakta bulun-mak için çocuklara oklava, sopa, elektrik kablosu ile günlük olarak vurarak işkence etmek, ensest ilişkide bulunmak, çocuklarin vücutlarinda darp izleri, çürükler ve morluklar, kibritle yakilmiş bölgeler tespit edildiği, kadinin kocasindan ayrilmiş otuz yaşlarinda biri olduğu, mahkemece tibbi müdahale altina alinmasina karar verilmesinin istenmesi dikkat çekicidir.

Keren’in hapis cezasına çarptırılmasından sonra tarikatın önderi ve Rabbi David Benizri’nin eşi olan Bracha Benizri tarafından lider konumuna yükseltildi.

Http://www.haaretz.co.il/news/law/1.1263609)

Yazılı ve görsel medyada “sikrikim” olarak adlandirilan aşiri ortodoks (yenilikçi)Yahudiler arasında basaltılan cinsiyet ayrımcılığı hastane kliniklerinde, otobüslerde sürmektedir.

Mehadrin otobüsleri adi verilen bu otobüslerde erkekler öne, kadınlar ise arkaya oturmaya, Haredimlerin yüzlerini görmelerini engellemek için de “kibar elbise” dedikleri burkaları giymeye öğrencileri zorlamaktadirlar.

Yeni hizmete alınmış Mehadrin Otobüsü

Bazı Haredim gruplari da Beyt Şems şehrinde Sinagoglara girmek isteyen Şemsileri engellemek isteyen Haredim Yahudileri sokmamak için saldırılarda bulunmaktadirlar. Hatta engel olmaya çalışan polis ve habercilere de saldırmaktadırlar. Kadın-erkek arasında ayrımı teşvik eden çok sayida afiş, pankart polisçe toplanmiştir.

Mehadrin Otobüslerine kadınlar "ARKADAN" biniyorlarResimler Linklidir. Tıklayabilirsiniz.

Googl'a tercüme ettirerek okuyabilirsiniz

Eylül ayında milli dindar kızların Orot Banot (burkali kız okuluymuş) okul açılışında, bazı aşırı dindar Haredimlerin okuldan çıkan burkalı kızlara tükürdükleri ve yüzlerine yumurta attıkları, bazı çocukların da kızların bacaklarına taşlar attıkları görülmüş ve polisçe engellenmiştir. Öğrencilere, taş, yumurta, domates atmaktan iki Haredi öğrenci şüphe üzerine göz altına alınarak tutuklanmıştır.

Mehadrin Otobüsünün içi "ARKADAN ÖNE DOĞRU GÖRÜNTÜ ALINMIŞ"

2011 Eylül’ünün sonlarinda yüzlerce Beyt Şems’li “köktendinci” aşırı ortodoks halkın ileri gelen başla-rında rabbileri (rahipleri) ve bir çok çocuğun katıldığı okul dışındaki gösteride “Haredi cemaatinin saflığını korumak için yabancılara karşı komplolar kurarak ayırımcılık yapan kötü rejime karşı korunma istedikleri” çağrısını yapmışlardır.

Lev Tahor öğrencileri

Ynet’in haberine göre de bir kadın muhabirlere iki genç Haredi tarafindan okulda saldırılmış, yüzüne tükürülmüş, iki genç Haredi ile öğrenci kızların anne ve babaları arasında büyüyen kavgayı polis ayırmıştır.

2011 Eylülünde Amerikan Göçmenlerinden Olan Na’ama Margolese Adlı Sekiz (8) yaşında bir kız çocuğuna yapılan suistimallere karşılık toplumun çiğliğini tanımlayan raporlar basında yer almıştır. Televizyon haberlerinde ilkokul ikinci sinif öğrencisine okulda nasıl tükürüldüğü, nasıl “fahişe” diye hakaret edildiği işlenmiştir…..

Na’ama’nin Şikago doğumlu Ortodoks Yahudi annesi “30” yaşlarındaki Hadasa Margolese (Hadise Margoliz) Yenilikçi (Ortodoks) bir Yahudi olup bileklerini örten uzun yenli ve uzun etekli kapalIbir elbise giydiğini ve;

“Ne gibi göründüğüm önemli değildir. Yensiz (kısa kollu) gömlekler giyenlerin de yolda yürürken taciz edilmemeleri gerekir!” Demektedir.

“Hadassa Margolese, Naama's 30-year-old Chicago-born mother, an orthodox jew who covers her hair and wears long sleeves and a long skirt, says, "it shouldn't matter what i look like. Someone should be allowed to walk around in sleeveless shirts and pants and not be harassed”.

Na’ama’nin taciz olayiyla ilgili olarak başbakan Bünyamin Netenyahu, konuya uygun olan Tevrat ayetini tekrar ederek; “komşunu kendin gibi sev!” çağrisinda bulunmuştur.

Ancak bunlara karşı olan Haredimler, “İsrail’in İran olmasina izin verilmemelidir!” Diye slogan atmak-tadirlar.

(http://www.northjersey.com/news/israeli_girls_plight_highlights_jewish_extremism.html?page=all)

Ey okuyucu, işte "İslam" diye sana kakalanan dini gördün! AKP'nin "Haremlik-Selamlık" otobüsleri, "çarşaf-peçe- Burka kıyafetleri sana bir şey anlatmıyorsa, bu kıyafetlerin 17. yüzyıllarda sadece Bitlis, Diyarbakır, Siirt, Mardin, Urfa, Harput (Elazığ henüz kurulmamıştı) bölgelerinde Yezidi Kürtler ile Sabi Arapları ve Hırtistiyan Eermeni, Arap Rumlarca giyildiğini "Evliya Çelebi" 'den öğrenmek için okuyunuz TIKLA

Alaeddin Yavuz keykubat /adilyargic/ adilyargicc Kafanıza takılacak iddialarımın kanıtları olan yazılarım; 1-http://keykubat.blogspot.com/2010/08/said-i-kurdiden-gunumuze-ihanetler-ve.html 2-http://keykubat.blogspot.com/2008/08/yecc-mecc-bush-ve-terdoan-ilikisi.html 3-http://keykubat.blogspot.com/2010/09/fethullah-hz-muhammede-karsi.html 4-http://keykubat.blogspot.com/2012/05/abdal-handan-bediuzzamana-yezidi.html 5-http://keykubat.blogspot.com/2012/05/devleti-savasa-sokan-asker-kacagi.html 6-http://adilyargic.blogspot.com/2012/05/evliya-celebiye-gore-dogu-anadolu-ve.html Bloglarımda daha çok yazı ve kanıt vardır! YAHUDİLER ATEİSTLERİNİ KULLANARAK SAVUNMAYA GEÇTİLER İşte benim dışımda Yahuıdiler bu kanıtları vermeye başladılar. Bu yüzyılda çok şey öğreneceğiz gibi görünüyor. Biz Yahudileri karalamak için yazmadık. Yeryüzüne hükmettiğini iddia edenleri, kitaplarındaki ilkelere bağlı kalarak kendilerinin dışındaki milletleri yok etmek için dünya savaşları çıkartan, Vaat Edilen=Arz-ı Mevut topraklarında bir İsrail devleti kurmak için batı ülkelerindeki kendi halklarını bu topraklara göç ettirmek için kendi iktidar ettikleri diktatörlere soy kırımlar uygulatıp göç ettirenleri yazdık.

Şimdi de ateistlerini kullanarak savunmaya geçtiler. Adam hem ateist olduğunu söylüyor hem de Sabetay Sevi'nin mesih olduğu için 20 yüzyılda Türkiyeyi Hitler saldırısından koruduğunu, bunda Sabetayistlerin baş rol oynadıklarını yazıyor. Irak'a Hitlerin bir ayda geçebileceği halde Yahudilerin hatırı için Rusya'ya yöneldiğini, 20. yüzyılda Rusya, Türkiye ve İsrail olmak üzere üç devlet kurduklarını iddia ederken, kendilerinin de inançsız ama soy olarak Yahudi olduğunu söylüyor. Atatürk'ün Sabetayist Yahudi olduğunu dile getiriyor ve Enver paşa ile bu yüzden anlaşamadığını geçiyor. Nerdeyse Ata'nın da Yahudi olduğunu söyleyecekti ki kendisini tuttu. Bence söyleseydi de zararı yoktu. Onun cevabını önceki büyü öndere atılan iftiralar konularındaki yazılarımda anlatmıştım. Atatürk devleti kurtarmak için mason localarına girmiş, onlar arasında bulunmuş, hatta "Atatür" adlı bir Yahudi tarikatının olduğunu da Soner Yalçın yazmıştır. Ama MASON LOCALASRINI KAPATAN VE BU YÜZDEN ALTINDAN HALISI ÇEKİLEN BU ADAM NE KADAR YAHUDİDİR. BİR İNSAN KÖTÜ OLDUĞU ZAMAN HERKES "O BİZDEN DEĞİL" DER. AMA "ATATÜRK" adının kendisine verilmesini bile talep etmemiş olan Mustafa Kemal Atatürk'ü, Yunanlılar, Sırplar, Arnavutlar ve Makedonyalılar kendilerinden sayarlar. Neden? Büyük adam ya. Dinleri "yalanı zeka sayan, şeytanı öne çıkaran, adını değiştirerek tanrı edinen " bu hileci, kaypak milletlerin" kaypaklıklarını "Sümer'den İslam'a Cin ve Şeytan Kültü" adlı araştırma, çevirilerden oluşan kitabımda (adilyargicc.blogspot.com!dadır.) belgeleriyle kendi kitaplarından ve Mısır kaynaklarında kesin delilleriyle yazdım. Bizde "Yalancınınmumu yatsıya kada yanar" derler. Yahudilerin 3.300 yıl süren yalanları daha zamanında çökmüşse de "tehdit oluşturmadıklarından haklarında yapılan, tespitlerin yer aldığı belgeler pek kıymet görmemiş ve Yahudilerce toplanıp hiç edilmiştir. Bunları da kaynaklarıyla yazdık. Bu yalanlara inananlar kendileri bilirler. Onlar için yapacak bir şey yoktur. Ama kimse uyarmadı demeye de hakları yoktur. İşte bütün bunları yandaş kanal olan CİNE5'te özel davet edildiği bir programda daha kitabı yayınlanmadan anlatan bu Yahudi'nin adı Erol Ceraldin. Tıkla; http://www.dailymotion.com/video/xq9iaz_errol-gelardin-cine-5-teydi_shortfilms

Kaynak: http://adilyargic.blogspot.com.tr/2012/06/sabetay-seviden-burkali-yahudilige.html#axzz1xU9b2Zbi

Barzani’nin Yahudi Olduğunun Belgeleri

Kendisi de bir Kürt Yahudisi olan UCLA (Los Angeles’teki California Üniversitesi) öğretim üyesi Prof. Yona Sabar, yazdığı kitapta bu iddiaları doğruladı. Tarihçi Ahmet Uçar da, Osmanlı arşivlerinde, Sallum Barzani adlı bir hahamın önce Selanik’e, arkasından da Kudüs’e sürgün edildiğine dair bir belge yayımladı. Bilindiği gibi, Molla Mustafa Barzani ile oğlu Mesut Barzani, İsrail’le kurduğu iyi ilişkilerle tanınıyor ve İsrail öteden beri Irak Kürtleri’nin bağımsızlığını destekliyor.

1982 yılında Yale Üniversitesi tarafından yayımlanan ‘‘The Folk Literature of the Kurdistani Jews: An Anthology (Kürdistan Yahudilerinin Halk Edebiyatı: Antoloji) başlıklı kitap, başlangıçta sıradan bir antropolojik çalışma muamelesi gördü. Kendisi de bir Kürt Yahudisi olan ve Los Angeles’teki Californiya Üniversitesi’nde (UCLA) görev yapan Prof. Yona Sabar tarafından kaleme alınan kitap, büyük çoğunluğu Kuzey Irak’ta yaşayan Kürt Yahudileri’nin hayatına ışık tutuyordu.

Ancak, Prof. Yona Sabar’ın kitabında daha ilginç bilgiler de vardı. Bunlardan en önemlisi de Barzani ailesi ile ilgiliydi. Prof. Sabar’ın verdiği bilgiye göre, 16. ve 17. yüzyılda bölgede yaşayan ailelerin en ünlülerinden biri Barzani ailesiydi ve bu aileye mensup hahamların kurduğu Yahudi eğitim kurumları büyük bir itibara sahipti. Öyle ki, başta Mısır olmak üzere Ortadoğu’nun muhtelif ülkelerinden buraya öğrenci akını oluyordu.

Hatta, Haham Nathanel Barzani, bölgede nadiren görülen zenginlikte bir kütüphaneye de sahipti ve kitapların büyük çoğunluğu da elyazmasıydı. Bu kitaplar, yine haham olan oğlu Samuel Barzani’ye miras kalacaktı. İşin daha da çarpıcı yanı, Amerikan reformcu Yahudileri tarafından tam bir yüzyıl sonra kabul edilecek olan ilk kadın haham da Samuel Barzani’nin kızıydı ve ismi de Asenath Barzani’ydi.

BİR TEK AİLE VAR İnternet aracılığıyla konuya ilişkin görüşlerine başvurduğumuz Prof. Yona Sabar, Yahudi Barzani ailesinin kurucusunun 16. yüzyılda yaşayan Haham Samuel Barzani olduğunu belirterek, ailenin sonraki yüzyıllarda Musul, Kerkük ve Erbil yöresinde etkili olduğunu söyledi. Ancak, Barzani ismini taşıyan herkesi Kürt Yahudisi olarak görmenin doğru olmadığını savunan Prof. Yona Sabar, Barzan doğumluların bu isimle çağrıldığını söyledi.

Ancak, tarihçi Ahmet Uçar, Osmanlı arşivlerinde bölgede bir tek Barzani ailesi bulunduğuna dair kayıtların yer aldığını hatırlatarak, günümüz Barzanileri’nin atalarının Yahudi

olduğundan şüphe duyulamayacağını ifade etti. Ahmet Uçar, Prof. Sabar’ın, Barzaniler’in ne zaman müslüman olduklarına ilişkin detaylara girmediğini de savundu.

Ahmet Uçar’ın yine Osmanlı arşivinde bulduğu bir başka belge ise 1856 yılında Sallum Barzani isimli bir hahamın, Musul’dan Selanik’e, oradan da Hahambaşılığın özel ricası ile Kudüs’e sürgün edildiğini gösteriyor. Uçar’ın ifadesine göre, ‘‘Kudüs’e Yahudi iskánı ile tereddütler olduğu için; Hariciye Nezareti’nin de görüşü alınarak 29 Şubat 1856′da Hahambaşı’nca verilen dilekçe Osmanlı hükümetince 11 Nisan’da görüşülerek uygun bulunmuş ve Sallum Barzani 20 Nisan 1861′de bir irade ile Kudüs’e sürülmüştü.’’ Uçar, Tarih ve Düşünce Dergisi’nde konu ile ilgili olarak yazdığı yazıda şöyle devam ediyor: ‘‘Mustafa Barzani’nin yıllar sonra kurduğu ilişkiler, hahamlarla Sallum Barzani ailesi arasındaki ilişkilerin yıllarca sürdüğünü göstermektedir. Molla Mustafa Barzani, 1950′den beri sık sık ziyaret ettiği İsrail’de her zaman Kuzey Irak kökenli, Kürtçe konuşan bir Yahudi hahamın evinde kalmaktadır: Haham David Gabay.’’ Ailede pek çok ünlü haham var

Siz Yahudi Kürtler konusu ile ne zaman ilgilenmeye başladınız? – Batılı seyyahların Kürtçe konuşan Yahudiler’den söz edildiğini görüyorsunuz. Ben bunu okuyunca, Başbakanlık Arşivi’nde, bölgedeki yerleşime ilişkin araştırmalar yaptım ama uzunca bir süre bununla ilgili herhangi bir evrak bulamadım. A. Medyalı isimli birisinin yazdığı ‘‘Kürt Yahudiler’’ isimli bir kitaba rastladım. Faik Bulut’un ‘‘Filistin Rüyası’’ isimli kitabında da İsrail’de Kürtçe konuşan Yahudiler’in bir organizasyonundan bahsediliyordu. Araştırmalarım sonucunda, Kuzey Irak’tan İsrail’e göçler yaşandığını tesbit ettim. Bugün İsrail’de geniş bir Kürtçe konuşan Yahudiler topluluğu mevcut. Peki ya Barzani ailesi? – Barzani ailesi ile ilgili ilk iddiaları da Amerika’da yaşayan ve kendisi Kürtçe konuşan bir Yahudi olmakla kalmayıp bu konuda uzman olan Prof. Yona Sabar’ın bir kitabında rastladım. Prof. Sabar, Barzani ailesinden gelen hahamların bölgede dini çalışmalar yaptıklarını söylüyordu. Bunun üzerine ben Barzani ailesinin kökenlerini araştırmaya başladım. Ne buldunuz? – Bir defa bölgede Barzani adıyla bilinen tek bir aile var. Bu aile, Kuzey Irak’taki Barzan köyünde yaşıyor. Osmanlı Arşivi’nde çalışırken, bu aile ilgili bir belge buldum. Bu belgede, 1855-56 yılında bu köyün mensuplarından Sallum Barzani adlı bir hahamın önce İstanbul’a, arkasından Selanik’e sürgün edildiği belirtiliyor. Başka bir belge veya delil var mı elinizde? – Molla Mustafa Barzani, ilk kez 1967 yılında İsrail’e gidiyor. Kendisini kabul eden İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan’a, hediye olarak bir ‘Kürt hançeri’ ile birlikte, Kerkük petrol rafinelerinin planlarını da getiriyor. Mart 1969′da yapılan bir operasyonda da Barzani-Mossad işbirliğiyle Kerkük rafinerileri bombalanıyor ve çalışamaz hale getiriliyor. Barzani aşiretinin Yahudi kökenli olduğunun anlaşılması, bölgeye ve tarihe bakışımızda değişikliklere sebep olabilir mi? – Olmaz mı? Tevrat’ta ‘‘Vaadedilmiş Ülke’’ olarak Nil’le Fırat arasının işaret edildiğine dair yorumlar vardır. Ayrıca, Barzani ailesi sürekli Mehdi çıkartmaktadır. Yahudilik’te de Mehdilik çok önemlidir. Ama bir yanlış anlaşılma olmasın. Ben bütün Kürtler Yahudi’dir filan demiyorum.

MUHSİN KIZILKAYA FARKLI GÖRÜŞTE!.. Nereden başlasam… Biliyorsunuz, Yahudiler dünyanın her yerine dağılmış olan bir kavimdir. Tabiatıyla bir kısmı da Mezopotamya’da Kürtlerle iç içe yaşıyorlardı İsrail devleti kurulunca kadar. Kürtlerle birlikte yaşayan Yahudiler, iki grubu ayrılıyordu. Bir kısmı ticaretle,

kuyumculukla, el sanatlarıyla uğraşırken, bir kısmı da toprak işleterek, Kürtler gibi yaşıyordu. Kürtler üzerine araştırma yapmış olan bütün Kürdologlara göre, Kürtlerin en önemli özelliği dillerine karşı olan kıskançlıklarıdır. Yabancı bir dili öğrenmede müthiş bir direnç gösterirken, başkalarına kendi dillerini öğretmede o kadar esnektirler. Kürtlerle birlikte yaşayan Süryaniler’in, Ermeniler’in, Yahudiler’in büyük bir kısmı Kürtçe bilir, fakat Kürtler bu dillerin hiç birini bilmezler.

Kürtlerle birlikte aynı yerlerde yaşayan Süryaniler, Ermeniler gibi, zaman içinde bazı Yahudi aileleri de, çeşitli nedenlerden, dinlerinden vazgeçerek Müslüman olmuşlar. O ailelerin birkaçını ben de tanıyorum ve şu anda Yahudilikle hiçbir ilgileri kalmamıştır. Bu tür ailelere Kürtler, “Binemal Cuhî” (Yahudi Kökenli) diye çağırırlar.

Yahudi aileler Hakkari’de olduğu gibi, Barzan’da da vardı. Barzan bölgesinde yaşayan Yahudiler’e, “Bîrker” denir. “Bîr” geleneksel Kürt kıyafeti olan şel û şepik’lerin dokunduğu tezgahın adıdır. Burada yaşayan Yahudiler’in bir kısmı, Barzan ailesinin erkeklerine şel û şepik dokuyorlardı. Barzaniler de onlara gözü gibi bakıyordu. Hatta Barzaniler bunlara Bêdiyal adlı bir köy vermiş, tümü bu köyde toplu halde yaşıyordu. İsrail devleti kurulunca da bir kısmı İsrail’e gitti, bir kısmı da kendi köylerinde kaldı. Tabiatıyla, bunların içinde hahamlar da vardı, sanatkarlar da, çiftçiler de… Buralarda yaşayan ahali, soyadlarıyla çağrılmaz. Hangi köyde yaşıyorsan, oralısın ve soyadın o köyün adıdır. Yaygın kanının aksine, Barzani adı sadece Barzani sülalesinden gelenlerin adı değildir. Barzan bölgesindeki aşiret konfederasyonuna mensup herkese Barzani denir. İşte Uçar’ın büyük buluş olarak bize sunduğu Sallum Barzani de muhtemelen, o bölgede yaşamış olan bir Yahudidir ve Barzani ailesiyle hiçbir ilişkisi yoktur.

Çünkü tarihçi Uçar’ın iddia ettiği gibi Barzan tek bir aşiret ve köyden müteşekkil değildir. Barzani aşireti, Beroji, Mizorî, Şêrvanî ve Dolemêri gibi dört aşiretten oluşan bir aşiret konfederasyonudur. Kökenleri, Amediye paşası Zübeyir’e dayanmaktadır. Bugünlerde, Doz Yayınları arasında çıkmış olan Mesut Barzani’nin babasının hayat hikayesini anlattığı “Barzani” adlı kitabında da belirttiği gibi, Barzani ailesinin kökleri Amediye paşalarına uzanır. 1600’lü yıllardan bugüne kadar gelen aile seceresinin içinde bir tane yabancı ada rastlanmaz. Aile, baştan beri İslam dinine bağlı, imam ve şeyhleriyle ünlüdür. Amediye Paşası Zübeyir’in oğlu Mansur’dan Mela Sait, Abdülrahim, Şeyh Mehmet, Mela Ehmedê Reş, Sait, Mela Abdülselam, Mela Tacettin, Mela Abdülrahim, Şeyh Mehmet 2, Mela Abdullah, Şeyh Abdülselam, Şeyh Mehmet 2, Musul’da Osmanlılar tarafından asılan Şeyh Abdülselam 2, Şeyh Ahmet ve Mela Mustafa Barzani’ye kadar yaklaşık dört yüz yıllık tarih boyunca Barzaniler, hep otoriteye kafa tutmuş, devletlerle yıldızı barışmamış, yerlerinden yurtlarından edilmiş, sürgüne gönderilmiş, çocukları hapishanelerde doğmuş, kıyıma uğramış bir ailedir.

BARZANİ HER ZAMAN İSRAİL’LE SIKI İLİŞKİ İÇİNDE OLUP ZAMAN ZAMAN CASUSLUK YAPTI Ünlü Amerikalı gazeteci Jack Anderson, Washington Post’taki bir makalesinde şöyle yazıyordu: “Her ay kimliği belli olmayan bir İsrail yetkilisi İran sınırından Irak’a gizlice girerek Kürt lider Molla Mustafa Barzani’ye 50 bin Amerikan doları veriyor. Bu para Kürtler’in, İsrail karşıtı olan Irak hükümetine karşı faaliyetlerini sürdürmelerini sağlıyor.”

Anderson’ın o sıralarda yayınlanan bir CIA raporuna dayanarak verdiği bilgiler arasında, Molla Mustafa Barzani ile dönemin Mossad şefi Zvi Zamir arasındaki yakın ilişki de vardı.

Söz konusu rapora göre, Zamir, Barzani’yi Kuzey Irak’taki karargahında en azından bir kez ziyaret etmiş ve ondan Bağdat hükümetine karşı yürütülen saldırı ve sabotajların dozunu artırmasını istemişti. Bunun yanında, Irak’taki Yahudilerin İsrail’e gizlice göç edebilmeleri için de Barzani’den yardım istenmişti. Bu tür “rica”ların hepsi, Barzani tarafından olumlu karşılanıyor, İsrailliler de her ay düzenli verilen 50 bin dolarlık yardımların dışında, ekstra ödemeler yapıyorlardı.

İsrailli eski general Rafael Eitan’ın anıları da, İsrail-Barzani iş birliğinin boyutlarını bütün çıplaklığıyla ortaya koyan bilgiler sağlıyordu.

Anılarında yazdığına göre, Rafael Eitan, Mustafa Barzani’nin talebi üzerine, 1969 yılında Kuzey Irak’a giderek ayaklanmayı yakından görmüş ve ayaklanmanın lideri Barzani ile, mücadeleyi daha yaygın bir savaş haline dönüştürme konusunu görüşmüştü. Eitan ziyaretinden sonra, İsrail Savunma Bakanlığı’na, ayaklanan Kürtlerin çok iyi savaşmakla beraber gelişmiş savaş araçları ve silahlarından mahrum olduklarını, kendilerine yardım edilmesi gerektiğini bildiren bir rapor da yazmıştı.

Ayaklanmacı Kürtlerle kurduğu bu gizli ittifak, İsrail’e Irak ordusu hakkında çok önemli istihbaratlara ulaşma fırsatı da veriyordu. 1967′deki Altı Gün Savaşı’ndan kısa bir süre önce İsraillilerin Irak’tan çaldığı MIG-21 uçağı, bunun en önemli örneğiydi. İsrailliler, Irak Hava Kuvvetleri’ndeki bir pilotla gizlice bağlantıya geçmişler ve onu bir deneme uçuşu sırasında aniden İsrail’e uçmaya ikna etmişlerdi.

Iraklı pilotla İsraillilerin bağlantısını kuran aracılar ise Kürtlerdi. Ağustos 1966′da Tel-Aviv’e inen söz konusu MIG, bu Sovyet yapımı uçak hakkında daha önce yetersiz bilgiye sahip olan İsrail’e ve onun Batılı müttefiklerine büyük bir avantaj sağladı.

Hatta bazı yorumlara göre, İsrail’in Altı Gün Savaşı’nın ilk gününde Mısır Hava Kuvvetleri’ne yaptığı büyük baskın, MIG’lerin teknik özellikleri hakkında edinilen bilgi sayesinde mümkün olmuştu.

Altı Gün Savaşı’nın hemen öncesinde ilginç bir olay daha yaşanmıştı. Iraklı bir askeri delegasyon, yaklaşan savaşta “Siyonist düşmana karşı tek bir cephe olarak savaşabilmek için” ayaklanmacı Kürtlere geçici bir ateşkes önermişti. Ancak bu teklife karşı söz alan bir “Kürt gerilla”, ne olursa olsun taviz verilmeyeceğini ve ateşkesin kabul edilemez olduğunu söylemişti. İşin en önemli yanı ise, bu “Kürt gerilla”nın gerçekte İsrail’in bölgeye yolladığı askeri danışmanlardan biri olmasıydı.

Ian Black ve Benny Morris’e göre, Kuzey Irak dağları ile Tel-Aviv arasındaki bu ilişki giderek “Ortadoğu’nun en kötü saklanan sırrı” sıfatını kazandı.

İsrail 1967 yılında Arap ordularından ele geçirdiği çok sayıda Sovyet silahını Kürt ayaklanmacılara yolladı. Kendilerine verilen Doğu Bloku silahlarına önce şaşıran daha sonra çok sevinen Molla Barzani, ayrıca bulduğu İsrail yapımı bombalardan daha çok istemişti. Kendisini silah ve paraya boğan İsrail’in gücüne hayran kalan Barzani, İsraillilere ortak bir seferberlik de önermişti. Barzani’nin planına göre, Kürt peşmergeler Irak’ı zaptettiğinde İsrail de Suriye’yi işgal edebilecekti.

İsrail’in Kürt ayaklanmacılara giderek artan desteğinin en sembolik göstergelerinden biri, 1967 Eylül’de Kürt hareketinin lideri Molla Mustafa Barzani’nin İsrail’e yaptığı ziyaretti.

Moşe Dayan’a hediye olarak bir Kürt hançeri getiren Barzani, Yahudi devletinde oldukça sıcak bir biçimde ağırlandı. Bu ziyaretin uyandırdığı yankılar, Kuzey Irak’taki Kürt isyanında İsrail’in parmağının var olduğu gerçeğini siyasi gündeme taşımaya başladı. Mısırlı ünlü gazeteci Muhammed Hasaneyn Heykel’in ulaştığı ve açıkladığı bilgiler de, 1971′de “Kuzey Irak’taki Kürt bölgesindeki İsrailli subayların İsrail ile düzenli bir telsiz bağlantısı içinde olduklarını ve Irak içindeki istihbarat ve sabotaj faaliyetlerini organize ettiklerini” ortaya koydu. İsrail’in Kürt ayaklanmacılarla olan ittifakı, dönemin Irak basınında da yoğun biçimde konu edilmişti.

Barzani ikinci olarak 1973 yılında İsrail’i ziyaret etti. Bu ziyaretinde de, ilkinde olduğu gibi, 1950 ortalarında İsrail’e göç etmiş Kürt Musevisi David Gabay’ın evinde kalmış, hediye olarak da Moşe Dayan’ın eşi için altın bir kolye getirmişti.

Kuzey Iraklı Kürt ayaklanmacılarla İsrail arasındaki bu iş birliği, 1975 yılına kadar sürdü. O yıl, Kürt isyanının diğer büyük destekçisi olan İran, Irak ile bir anlaşmaya vardı ve bunun üzerine Kürt ayaklanmacılara yaptığı tüm yardımı kesti. ABD de İran ile birlikte hareket edince, Barzani hareketi Bağdat rejimi karşısında savunmasız kaldı.

İsyan, bu rejim tarafından kanlı biçimde bastırıldı. İsrail’in durumu kabullenmekten başka seçeneği yoktu. Ama İsrail, Irak’ın kuzeyindeki Kürtler arasındaki bazı grupların oluşturmak istediği parçalanmış Ortadoğu için en ideal “kart” olduğunu her zaman aklında tutacak ve bu kartı yeniden devreye sokmak için fırsat kollayacaktı.

Molla Mustafa Barzani’nin Mossad Şefi Zwi Zamir ile görüşmeleri

İsrail Savunma Kuvvetleri’nin 4. Genel Kurmayı Moshe dayan ve Molla Mustafa Barzani, 1967 – İsrail ziyaretinden

Ünlü Siyonist Moshe Barzane adına bastırılmış bir posta pulu

Barzani Soyisimli bir Kürt Yahudisine ait Mezarlık – Kudüs / İsrail Barzani Ailesi’nin Kudüs’de bulunan akrabalarından.

Arz-ı Mevut – Vaadedilmiş Topraklar:

Muharref Tevrat’ta, Dünya Krallığı’nın merkezi haline gelecek bir Yahudi devletinin kurulacağından bahsedilir.

“Ayak tabanınızın bastığı her yer sizin olacak. Sınırınız çölden Lübnan’dan ırmaktan, Fırat Irmağı’ndan Garp Denizine kadar olacaktır. Önünüzde kimse duramayacak, Allah’ınız Rab size söylediği gibi dehşetinizi ve korkunuzu ayak basacağınız bütün diyar üzerine koyacaktır.” (Tekvin Bölümü, 12/25)

Dolayısıyla, vaadedilmiş topraklar kavramı, başlangıcı 19.yy’a ulaşan bir düşünce akımı değildir. Aksine, Tevrat’ta vadedildiği ileri sürülen bir inançtır.

Yahudiler, bu topraklara kavuşmak için ilk adımı 1897 yılında Basel’de 1. Siyonist Kongresi’ni düzenleyerek attılar. Theodor Herzl, bu kongrede, devletin sınırlarını şöyle açıklıyordu:

“Kuzey sınırlarımız Kapadokya’daki (Orta Anadolu) dağlara kadar dayanır. Güneyde de Süveyş Kanalı’na; sloganımız Davud ve Süleyman’ın Filistin’i olacaktır.” (The Complete Diaries of Theodor Herzl, Theodor Herzl, cilt 2, sf.711)

Theodor Herzl, 19. asır nihayete ererken Viyana’da “Neue Frie Presse” (Yeni Hür Basım) ismiyle yayınlanan gazetenin Paris muhabirliğini yapmakta idi.

Gazetecilik mesleğinden istifade ederek, Batı’daki nüfuzlu Yahudi ailelerin durumlarını inceden inceye tetkik etti. Neticede, Yahudilerin Filistin’e dönmek için kuvvet ve kudretlerinin kafi gelebileceğine hükmetti. Bunun için önce fikirlerini yaymak gerekiyordu. “ Der Juden Statt” yani “Yahudi Devleti” ismiyle, Almanca bir kitap yayınladı. Böyle bir davanın muzaffer olabilmesi için 3 esasın olması gerektiğini düşünüyordu. Bu üç esas ise şunlardı: Fikir, Kadro, Para!..

Theodore Herzl, Siyonist Kongre vasıtasıyla aynı fikir etrafında toplanan bir kadronun teşekkülünü sağlamıştı. Şimdi sıra Para da idi. Para mevzusunu da Almanya’da ticaret ile uğraşan dünyanın sayılı zengin ailelerinden Rochild’i çeşitli şantaj ve tehtid ile yanına alması ile sağlamış oldu.

Kürtler Kayıp Yahudi Kolu Mu?

Kayıp On Kabile, on iki kabileden oluşan İsrailoğullarının kaybolan on kavmi için kullanılan bir terimdir. Musevilik inancına göre İbrahim peygamberin torunu ve İshak peygamberin oğlu Yakup’un dört faklı eşten 12 oğlu (ve bir de kızı) vardır[1]. Bu 12 oğuldan doğan nesil 12 kabilelik İsrailoğullarını oluşturur. MÖ 930’da bu kabilelerin on tanesi Kuzey İsrail Krallığını ve Yehuda ile Bünyamin kabileleri Yehuda Krallığını oluşturmuştur. MÖ 720’de Asurluların kuzeydeki İsrail Krallığını fethetmesiyle burada yaşayan on kabile tarih sayfalarından

silinmiştir. İnanışa göre bugünün Yahudileri Yehuda Krallığı’ndan yani kaybolmayan iki kabilenin (Yehuda ve Bünyamin) neslinden gelmektedir.

Yahudi din ve bilim adamlarının birçoğu, genetik açıdan da benzerlikler bulunan Kürtlerin, yahudiliğin kayıp kollarından biri olduğuna inanır.

Bu konuda Kevin Alan Brook’un “The Genetic Bonds Between Kurds and Jews-Kürtlerle Yahudiler Arasındaki Genetik Bağlar” adlı çalışması örnek gösterilebilir. http://www.freerepublic.com/focus/news/1626606/posts

Kürtler ile Yahudilerin tarihsel bağları Med İmparatorluğu ve M.S. 60 yıllarındaki Adiabene krallığı dönemine dayanmaktadır. Bugün Barzaniler tarafından kurulması beklenen Devlet, bundan 2000 yıl önce bu topraklarda kurulmuştu. Halkı Kürt, yöneticileri Yahudi olan Adiabene krallığının planları bugünde Barzaniler ile hayata geçirilmek istenmektedir. Kuzey Irak ve Mezopotamya bölgeleri içindeki Kürt Yahudileri, hakkındaki ilk resmi bilgileri (1160-1173)’de İspanya’dan yola çıkan, seyyah Haham Benjamin Tudela vermiştir. Haham Tudela, Erbil, Musul, Zagros’daki Kürt Yahudilerinin dillerini Kürtçe, Aramice ve İbranice olarak kaydetmiştir. Kuzey Irak’ın Zagros bölgesindeki 50.000 Kürt Yahudisini ve 100 sinagogu ayrıntılı bir şekilde not etmiştir. Tudela, o dönem Mesihlik iddiasında bulunan Kürt Yahudi’si “David Alroy” ile tanışmıştır. Ayrıca başka bir bilgiye göre de bunlardan bir kısmının Suriye’nin Kuzeyinde Gozan (Tel Halaf) yakınlarında Habur Vadisi’nde Halah adında bilinmeyen bir başka kente yerleştirildikleri yazar. Sürgünlerden geri kalanı Asur’un doğusundaki Med Ülkesi’ne gönderilmişti.

Şu anda İsrail’de, İran ve Türkiye’den giden 200.000 kişilik bir Kürt-Yahudi grup vardır. Bölgedeki Kürt terör gruplarına İsrail’in verdiği destek zaten açık. İsrail bu desteği gizlemiyor da.

Kürt kökenli yahudilerden olan Lana da, organizasyonu ve finansmanını İsrail devletinin yaptığı bir turda, Irak’taki kürt terörist gruplara katılmış.

Diyarbakır Yahudileri:

Türkiye’de yaşamış, ve halen yaşamakta olan Yahudi cemaatleri arasında en az incelenmiş olanlardan biri Diyarbakır cemaatidir.

Yahudi araştırmacılar, Diyarbakır dahil olmak üzere Güneydoğu Anadolu Yahudilerini genellikle Kürt Yahudileri olarak değerlendirmişler, onlara Kürt Yahudileri ile ilgili araştırmalarda yer vermişler ve Güneydoğu Anadolu’da yaşamış olan diğer Yahudi cemaatleri (örn. Urfa, Siverek, Nusaybin, Mardin) ile birlikte incelemişlerdir.

Diyarbakır yahudileri konusunda seyyahların bölgeye yapmış oldukları ziyaretlerin sonucunda kaleme aldıkları seyahatnameler, devlet ve vilayet salnameleri, İsrail’de yayınlanmış olan araştırmalar ve Alliance İsraelite Universelle teşkilatına bağlı öğretmenler

ile yerel muhabirlerin Pariste’ki merkeze göndermiş oldukları raporlardır.

Araştırmamıza bir kitap linki ekleyerek şimdilik bir virgül koyalım… Rifat N. Bali’nin “Diyarbakır Yahudileri” araştırması..

http://www.dailymarkets.info/barzaninin-yahudi-oldugunun-belgeleri/