diyalektik materyalizm - john pickard

9
www.solplatform.org Diyalektik Materyalizm John Pickard Marksizmin yöntemini tartışırken, işçi hareketi içindeki eylemlerimize, katıldığımız tartışmalarda ileri sürdüğümüz argümanlara ve yazdığımız makalelere temel oluşturan fikirleri ele almaktayız. Genel olarak Marksizmin üç ana kaynaktan biçimlendiği kabul edilir. Kaynaklardan biri, Marx’ın, Fransız politikasına, özellikle de Fransa’daki 1790’ların burjuva devrimi ve onu takip eden 19. yüzyılın ilk dönemlerinin sınıf mücadelesine ilişkin analizini geliştirmesidir. Marksizmin kaynaklarından bir diğeri “İngiliz ekonomi politiği” denilen şeydir, yani Marx’ın İngiltere’de geliştiği şekliyle kapitalist sistemi analiz etmesidir. Marksizmin aynı zamanda tarihsel olarak başlangıç noktası olan diğer kaynağının da “Alman felsefesi” olduğu söylenir ve benim burada üzerinde durmak istediğim de onun bu yönüdür. Öncelikle söylemeliyiz ki, Marksizmin temeli materyalizmdir. Yani Marksizm tüm gerçekliğin özünün madde olduğu, bilincin maddeyi değil maddenin bilinci yarattığı fikrinden hareket eder. Başka bir deyişle, düşünce ve düşünce kaynaklı olduğu söylenen herşey –sanatsal fikirler, bilimsel fikirler, hukuka, politikaya, ahlâka, vs. ilişkin fikirler– tüm bunlar gerçekte maddi dünyadan kaynaklanmaktadır. “Bilinç”, yani düşünce ve düşünce süreçleri, beynin bir ürünüdür; ve beynin kendisi de, dolayısıyla fikirler de, canlı maddenin gelişmesinin belli bir aşamasında ortaya çıkmıştır. Yani o da maddi dünyanın bir ürünüdür.

Upload: ortakyasam-portali

Post on 20-Mar-2016

251 views

Category:

Documents


12 download

DESCRIPTION

Diyalektik Materyalizm - John Pickard

TRANSCRIPT

Page 1: Diyalektik Materyalizm - John Pickard

www.solplatform.org

Diyalektik Materyalizm

John Pickard

Marksizmin yöntemini tartışırken, işçi hareketi içindeki eylemlerimize, katıldığımıztartışmalarda ileri sürdüğümüz argümanlara ve yazdığımız makalelere temel oluşturanfikirleri ele almaktayız.

Genel olarak Marksizmin üç ana kaynaktan biçimlendiği kabul edilir. Kaynaklardan biri,Marx’ın, Fransız politikasına, özellikle de Fransa’daki 1790’ların burjuva devrimi ve onutakip eden 19. yüzyılın ilk dönemlerinin sınıf mücadelesine ilişkin analizinigeliştirmesidir. Marksizmin kaynaklarından bir diğeri “İngiliz ekonomi politiği” denilenşeydir, yani Marx’ın İngiltere’de geliştiği şekliyle kapitalist sistemi analiz etmesidir.Marksizmin aynı zamanda tarihsel olarak başlangıç noktası olan diğer kaynağının da“Alman felsefesi” olduğu söylenir ve benim burada üzerinde durmak istediğim de onunbu yönüdür.

Öncelikle söylemeliyiz ki, Marksizmin temeli materyalizmdir. Yani Marksizm tümgerçekliğin özünün madde olduğu, bilincin maddeyi değil maddenin bilinci yarattığıfikrinden hareket eder.

Başka bir deyişle, düşünce ve düşünce kaynaklı olduğu söylenen herşey –sanatsal fikirler,bilimsel fikirler, hukuka, politikaya, ahlâka, vs. ilişkin fikirler– tüm bunlar gerçektemaddi dünyadan kaynaklanmaktadır. “Bilinç”, yani düşünce ve düşünce süreçleri, beyninbir ürünüdür; ve beynin kendisi de, dolayısıyla fikirler de, canlı maddenin gelişmesininbelli bir aşamasında ortaya çıkmıştır. Yani o da maddi dünyanın bir ürünüdür.

Page 2: Diyalektik Materyalizm - John Pickard

Dolayısıyla insan bilincinin ve toplumunun gerçek doğasını anlamak için, Marx’ın daortaya koyduğu gibi mesele “insanların söylediklerinden, hayal ettiklerinden, tasavvurettiklerinden … değil, gerçek ve faal insandan hareket edip, gerçek yaşam süreçlerinitemel alarak bunların ideolojik yansımalarının ve yankılarının gelişimini göstermeksuretiyle elle tutulur canlı insana varmaktır. İnsan zihninde oluşan inanılmaz hayaller bileampirik olarak gösterilebilen ve maddi temellere dayanan maddi yaşam süreçlerinindoğurduğu imgeler olmak durumundadır. Böylelikle, ahlâk, din, metafizik ve her çeşitideoloji ve de bunlara tekabül eden bilinç şekilleri bağımsız görünümlerini kaybederler.Bunların tarihleri yoktur, gelişimleri yoktur; ancak insanlar maddi üretimlerini ve maddiilişkilerini geliştirerek kendi öz gerçeklikleriyle birlikte, düşüncelerini ve düşüncelerininürünlerini değiştirirler. Yaşamı belirleyen bilinç değildir; bilinci belirleyen yaşamdır.Birinci yöntemde hareket noktası, yaşayan birey olarak görülen bilinçtir; gerçek yaşamauygun düşen ikinci yöntemde ise, bu hareket noktası bizzat gerçek yaşayan bireylerdir, vebilinç sadece onların bilinci olarak ele alınır.” (Alman İdeolojisi, Birinci Bölüm)

Dolayısıyla bir materyalist sadece fikirler için değil, maddi olguların kendileri için deaçıklama arar ve tanrılar ve benzeri doğaötesi müdahale odaklarına değil maddi sebeplerebakar. Bu Marksizmin çok önemli bir yönü olup, onu kapitalist toplumda yerleşmişbulunan diğer düşünme yöntemlerinden ve mantıklardan ayırır.

17. ve 18. yüzyıllarda Avrupa ülkelerinde bilimsel düşüncenin gelişimi gerçekten deçelişkili bir nitelik sergiledi ve bu hâlâ burjuva teorisyenlerin tipik yaklaşım biçimidir.Bir yandan materyalist yönteme doğru bir gelişme vardı. Bilimciler nedenleri arıyordu.Doğal olgulara Tanrı takdiri mucizeler olarak bakmakla yetinmiyor, onlara bir açıklamaarıyorlardı. Ama aynı zamanda bu bilimcilerin henüz tutarlı veya üzerinde çalışılmış birmateryalist anlayışları yoktu; genellikle de doğal olgulara getirdikleri açıklamalarınardında, zincirin sonunda Tanrının elini işbaşında görüyorlardı.

Böyle bir yaklaşım, içinde yaşadığımız maddi dünyanın temelde kendi dışındaki güçlercebelirlendiğini ve gerçek dünyadan bağımsız varolabildikleri için bilincin veya fikirlerinönde geldiğini kabul etmek veya en azından buna açık kapı bırakmak anlamına gelir.Materyalizmin felsefi karşıtı olan bu anlayışa “idealizm” diyoruz.

Bu yaklaşıma göre insanlığın ve toplumun –ve de sanatın, bilimin, vs.– gelişiminibelirleyen maddi süreçler değil fikirlerin gelişimi, insan düşüncesinin mükemmelleşmesiveya yozlaşmasıdır. Ve bu genel yaklaşımın, itiraf edilsin ya da edilmesin, kapitalizminher türlü felsefesini kapsaması tesadüf değildir.

Burjuva filozoflar ve tarihçiler genel olarak varolan sistemi veri alırlar. Kapitalizmin,yeni ve daha üstün bir sisteme yerini bırakması mümkün olmayan nihai ve tam bir sistemolduğunu kabul ederler. Ve tüm geçmiş tarihi, zavallı fanilerin kapitalizmin

Page 3: Diyalektik Materyalizm - John Pickard

gerçekleştirdiğine ya da gerçekleştirebileceğine inandıkları bir tür “mükemmel topluma”ulaşma gayretleri olarak sunarlar.

Bu yüzden, geçmişin hatta bugünün en büyük burjuva bilimcilerinin ve düşünürlerinineserlerine baktığımızda materyalist ve idealist fikirleri nasıl kafalarında karmakarışıkettiklerini görebiliriz. Örneğin mekaniğin yasalarını ve gezegenlerle gök cisimlerininhareket yasalarını incelemiş olan Isaac Newton, bu hareketlerin zihin veya düşünceylebelirlendiğini düşünmüyordu. Ama tüm maddeye bir ilk itiş verildiğini, bu ilk itkinin debir tür doğaüstü güç tarafından, Tanrı tarafından verildiğine inanıyordu.

Aynı şekilde, bugün birçok biyolog için bitki ve hayvan türlerinin bir türden diğerineevrildiğini ve insanoğlunun kendisinin de önceki türlerin gelişiminden ibaret olduğunukabul etmek kolaydır. Ama yine de bunların pek çoğu, insan aklıyla hayvan aklı arasında,ölümden sonra insan vücudunu terk eden “ebedi ruh”tan ibaret bir fark olduğu fikrine sıkısıkıya sarılırlar. En yetenekli bilimcilerden bazıları dahi bilimsel olarak gerçekten geriolan ve bilimden ziyade büyü ve batıl inanca yakın duran bu tür idealist fikirlerlemateryalist yöntemi harmanlamış durumdadır.

Bu yüzden Marksizm, her türlü idealizmle kökten bir kopuşu ve onun yerine gerçektenolup bitenin materyalist bir kavrayışını temsil eder. Bu anlamda materyalizm,Marksizmin temel hareket noktalarından birini oluşturur. Diğer temel kalkış noktası dadiyalektiktir.

Diyalektik

Diyalektik kısaca hareketin mantığı veya hareket içindeki eylemciler için sağduyumantığıdır. Hepimiz biliriz ki nesneler hareketsiz kalmazlar, değişirler. Ama diyalektikleçelişkili olan ve kapitalist toplumun bağrına gömülü “formel mantık” adlı bir başkamantık daha vardır. Belki de bu yöntemin içeriğini tarif etmekle başlamak gerekli.

Formel mantık “özdeşlik yasası”na (“A” eşittir “A”), yani şeylerin kendilerine eşitolduğuna ve birbiriyle belirli ilişkiler içinde olduğu düşüncesine dayanır. Özdeşlikyasasından temel olarak türemiş diğer yasalar da vardır; örneğin “A” “A”ya eşitse, “B”yeveya “C”ye eşit olamaz.

Görünüşte bu düşünce yöntemi sağduyuya uygun gelebilir. Aslına bakılırsa bilimingelişmesinde ve bugünkü toplumu yaratmış olan sanayi devriminde çok önemli bir alet,çok önemli bir araç olmuştur. Örneğin matematiğin gelişimi ve temel aritmetik formelmantığa dayanmaktadır. Formel mantığı kullanmadan bir çocuğa çarpım tablosu veyatoplamayı öğretemezdiniz. Bir bir daha iki eder, üç etmez. Aynı şekilde, formel mantığınyöntemi mekaniğin, kimyanın, biyolojinin vs. gelişimine temel oluşturmuştur.

Page 4: Diyalektik Materyalizm - John Pickard

Örneğin 18. yüzyılda İskandinav biyolog Linnaeus, bilinen tüm bitki ve hayvanlar için birsınıflandırma sistemi geliştirdi. Linnaeus tüm canlıları sınıflara, takımlara, familyalaraayırdı, buna göre insan, primatlar takımında, hominidler familyasında, homo cinsinde yeralmakta, ve homo sapiens türünü temsil etmektedir.

Sınıflandırma sistemi biyolojide çok önemli bir ileri adımı simgelemiştir. İlk defa bitki vehayvanların gerçek anlamda sistematik incelemesini ve hayvan ve bitki türlerinikarşılaştırmayı mümkün kıldı. Ama formel mantığa dayanmaktaydı. Homo sapiens’inHomo sapiens’e eş olduğuna; muska domestica’nın (adi ev sineği) muska domestica’yaeş olduğuna; solucanın solucana eş olduğu düşüncesine dayanmaktaydı. Başka bir deyişlesabit ve katı bir sistemdi bu. Bu sisteme göre bir türün başka bir şeye eşit olması mümkündeğildi; aksi takdirde bu sınıflandırma sistemi tamamen çökerdi.

Aynı durum Dalton’un atom teorisinin büyük bir atılım yarattığı kimya için de geçerlidir.Dalton’un teorisi maddenin atomlardan oluştuğu ve her bir tip atomun sadece kendisinebenzediği –yani şekil ve ağırlık yönünden sadece o elemente özgü olup diğer hiçbirindebulunmadığı– fikrine dayanıyordu.

Dalton’dan sonra yine katı formel mantığa dayalı az çok katı bir element sınıflamasıyapılarak bir hidrojen atomunun hidrojen atomu, karbon atomunun karbon atomu vs.olduğu ileri sürüldü. Ve eğer herhangi bir atom başka bir şey olabilseydi, modernkimyanın temeli olan bu sınıflandırma sistemi tamamen çökerdi.

Artık formel mantığın yönteminin birtakım sınırları olduğunu görmek önemlidir. Formelmantık gündelik hayatta yararlı bir yöntemdir ve nesneleri tanımlamada faydalıkestirimler yapmamızı sağlar. Örneğin, Linnaeus sistemi hâlâ biyologlar için faydalıdır,ama özellikle Charles Darwin’in çalışmalarının ardından bu sistemin zayıf yönlerinigörebiliyoruz.

Darwin, örneğin Linnaeus sisteminde ayrı türler olarak ayrı isimler verilen bazı bitkileringerçekte birbirine çok benzediğine dikkat çekti. Aynı şekilde, aynı isim altında bulunanve aynı bitkinin varyasyonları olduğu ileri sürülen diğer bazı bitkiler de birbirinden çokfarklıydı.

Yani Charles Darwin’in zamanında bile Linnaeus sistemine bakıp “bir yerlerde birsakatlık var” demek mümkündü. Ve tabii ki, Darwin’in kendi eseri ilk defa bir türdenbaşka bir türe geçmenin mümkün olduğunu söyleyen evrim teorisi için sistematik birtemel oluşturdu.

Ve bu Linnaeus sisteminde büyük bir boşluk doğurdu. Darwin’den önce gezegenimizinüzerindeki tür sayısının tamı tamına Tanrının ilk altı günde yarattığı tür sayısına –tabiiNuh Tufanında telef olanlar hariç– eşit olduğuna ve bu türlerin bin yıllar boyu

Page 5: Diyalektik Materyalizm - John Pickard

değişmeden kaldığına inanılıyordu. Ama Darwin değişen türler fikrini üretti ve böylecesınıflandırma yöntemi kaçınılmaz olarak değiştirilmek zorunda kalındı.

Biyoloji alanında gerçekleşenler kimya alanı için de aynen geçerlidir. 19. yüzyılın sondöneminde kimyagerler bir atomik elementin diğerine dönüşebileceğini fark ettiler.Başka bir deyişle, atomlar tamamen farklı ve kendine özgü varlıklar değildi. Bugün pekçok atomun, pek çok kimyasal elementin kararsız olduğunu biliyoruz. Örneğin, Uranyumve diğer radyoaktif atomlar zaman içinde bölünerek tamamen farklı kimyasal özelliklereve atom ağırlıklarına sahip tamamen farklı atomlar ortaya çıkarırlar.

Öyleyse bizzat bilimin gelişimiyle formel mantığın yıkılmaya başladığını görebiliriz.Ama bu olgusal buluşlardan sonuç çıkaran ve gerek doğada gerek de toplumda mutlakveya sabit kategoriler olmadığını ortaya koyan diyalektik yöntemdir.

Formel mantıkçı “A” “A”ya eşittir derken, diyalektikçi “A”nın “A”ya her zaman eşitolmadığını söyler veya Troçki’nin yazılarında kullandığı bir örneği alırsak, bir kilo şeker,başka bir kilo şekere eşit değildir. Eğer bakkaldan şeker alacaksak eşitlik varsayımı işeyarar, ama dikkatle bakarsak, bunun gerçekte yanlış olduğunu görürüz.

Öyleyse şeylerin, hayatın ve toplumun sürekli hareket ve değişim halinde olduğunudikkate alan bir kavrayış biçimine ve mantığa ihtiyacımız var. Ve bu mantık şeklişüphesiz diyalektiktir.

Ama öte yandan diyalektiğin evrene düzenli ve tedrici bir değişim süreci atfettiğinidüşünmek hatalı olur. Diyalektiğin yasaları –burada bir uyarı gerekli: bu kavramlargerçekte olduklarından daha korkutucu geliyor kulağa– değişim süreçlerinin gerçektenasıl işlediğini tarif eder.

Nicelikten Niteliğe

Başlangıç olarak “niceliğin niteliğe dönüşümü yasası”nı ele alalım. Bu yasa değişimsüreçlerinin –evrendeki hareketin– tedrici ve düzenli olmadığını söyler. Görece tedrici veküçük değişimlerin yaşandığı dönemlerle devâsa değişimlerin –nicel olarak değil ancaknitel olarak ölçülebilecek değişimler– yaşandığı dönemler.

Yine doğa bilimlerinden bir örnek verecek olursak, suyun ısınmasını ele alabiliriz. Suyaısı verdikçe gerçekleşen değişimi sıcaklık derecesi cinsinden tam olarak ölçebilirsiniz(“nicelik”). Diyelim 10°C’den (çeşme suyu sıcaklığı) yaklaşık 98°C’ye kadar değişimnicel olacaktır; yani daha sıcak olmasına rağmen su, su olarak kalacaktır.

Ama o andan sonra sudaki değişimin nitel hale geldiği ve suyun buhara dönüştüğü birnokta gelir. 98 dereceden 102 dereceye ısıtılırken suda meydana gelen değişimi nicel

Page 6: Diyalektik Materyalizm - John Pickard

olarak tanımlayamazsınız. Nicel değişimin birikimi (gittikçe daha çok ısıtmak) sonucunitel bir değişimin (sudan buhara) oluştuğunu söylememiz gerek.

İşte niceliğin niteliğe dönüşümünden bahsederken Marx ve Engels’in kastettiği de buydu.Aynı şey türlerin gelişiminde de görülebilir. Her bir tür içinde her zaman çok büyükçeşitlilik görülür. Bu odaya bir göz atarsak Homo sapiens’deki çeşitliliği görebiliriz. Buçeşitlilik nicel olarak örneğin boy, ağırlık, deri rengi, burun uzunluğu, vs. cinsindenölçülebilir.

Ama eğer çevre değişimlerinin etkisiyle evrimsel dönüşüm bir noktaya varırsa bu niceldeğişimler nitel değişime yol açabilir. Başka bir deyişle, artık hayvan ve bitkideki sözkonusu değişimi sadece nicel ayrıntılar açısından tanımlayamazsınız. Artık birbirindennitel olarak farklı türler söz konusudur.

Örneğin, bir tür olarak bizler şempanze ve gorillerden nitel olarak farklıyız; onlar dadiğer memeli türlerinden nitel olarak farklılar. Ve bu nitel farklılıklar, bu evrimsıçramaları, geçmişteki nicel değişimlerin ürünüdür.

Marksizmin düşüncesine göre, ani değişim dönemlerinin arasına serpiştirilmiş tedricideğişim dönemleri her zaman olacaktır. Gebelik döneminde tedrici bir gelişim dönemigörülür, sonunda ise son derece hızlı bir gelişim dönemi. Aynı durum toplumungelişiminde de geçerlidir. Marksistler sık sık bu gebelik benzetmesini savaşlarındevrimlere dönüşümünü tarif etmek için kullanmışlardır. Bunlar toplumsal gelişme içindenitel sıçramaları temsil ederler; ama onlar da toplumdaki nicel çelişkilerin birikimiyleortaya çıkmışlardır.

Yadsımanın Yadsınması

Diyalektiğin ikinci yasası da “yadsımanın yadsınması yasası”dır; ve yine kulağa gerçekteolduğundan daha karmaşık gelmektedir. Burada “yadsıma” sadece bir şeyin yok olması,başka bir şeye dönüşerek ölmesi anlamına gelir.

Örneğin insanlık tarihinin ilk dönemlerinde sınıflı toplumun gelişmesi, daha öncekisınıfsız toplumun yadsınmasını temsil ediyordu. Ve gelecekte komünizmin gelişimiylebirlikte, bugünkü sınıflı toplumun yadsınması demek olan başka bir sınıfsız toplumgöreceğiz.

Yani yadsımanın yadsınması yasası yalnızca bir sistemin doğarken başka bir sistemi yokolmaya ittiğini söyler. Ama bu yeni sistemin kalıcı veya değişmez olduğu anlamınagelmez. O da toplumda daha sonra görülecek gelişme ve değişim süreçleri sonucundayadsınır. Nasıl sınıflı toplum sınıfsız toplumun yadsınmasıysa, komünist toplum da sınıflıtoplumun yadsınması olacaktır: yadsımanın yadsınması.

Page 7: Diyalektik Materyalizm - John Pickard

Diyalektiğin bir başka kavramı da “zıtların iç içe geçmesi” yasasıdır. Bu yasa, değişimsüreçlerinin çelişkiler sayesinde, tüm doğal ve toplumsal süreçlerin içinde gömülü olanfarklı unsurlar arasındaki çatışmalar sayesinde ortaya çıktığını söyler.

Zıtların iç içe geçmesine doğa biliminden en iyi örnek belki de “kuantum teorisi”dir. Buteori enerjinin ikili bir karakter göstermesi üzerine kuruludur; bazı deneylere göre enerjidalgalar halinde vardır, tıpkı elektromanyetik enerjide olduğu gibi. Ama diğer bazıdurumlarda, enerji kendini parçacıklar halinde açığa çıkarır. Başka bir deyişle, bilimcilerarasında genellikle kabul gördüğü gibi, madde ve enerji aynı anda iki farklı biçimde –birtaraftan gözle görülemeyen bir dalga, diğer taraftan içinde belirli bir enerji “kuantumu”(miktar) taşıyan bir parçacık– varolabilir.

Dolayısıyla modern fizikteki kuantum teorisinin temeli çelişkidir. Ama bilim alanındabilinen daha birçok çelişki mevcuttur. Örneğin elektromanyetik enerji pozitif ve negatifkuvvetlerin birbiri üzerindeki etkisi aracılığıyla harekete geçer. Manyetizma bir kuzeykutbunun bir de güney kutbunun varoluşuna bağlıdır. Bu ikisi tek başlarına varolamazlar.Tam da çelişkili kuvvetlerin bir ve aynı sistem içerisinde bir bütün halinde bulunmalarınedeniyle vardırlar ve işlerler.

Benzer biçimde bugün her toplum bir sistem içinde bütünleşmiş çelişkili unsurlartaşımaktadır ve bu da herhangi bir toplumun, herhangi bir ülkenin istikrarlı vedeğişmeden kalmasını imkânsız kılmaktadır. Formel mantığın tersine diyalektik yöntembu çelişkileri ortaya döküp yaşanan değişimin temeline inmek üzere bizi eğitir.

Marksistler her toplumsal sürecin içinde çelişkili unsurlar olduğunu söylemektençekinmezler. Tam tersine, asıl bu süreç içindeki çıkar çatışmalarının tanınıp anlaşılmasısayesinde, değişimin muhtemel doğrultusunu ve bu durumda işçi sınıfının bakış açısınagöre çaba harcamak için gerekli ve mümkün hedef ve amaçları saptayabiliriz.

Beri yandan Marksizm formel mantığı toptan terk etmez. Ama toplumsal gelişmelerianlamak bakımından formel mantığın ancak tâli bir rol oynaması gerektiği görülmelidir.

Hepimiz gündelik ihtiyaçlarımız için formel mantığı kullanırız. Bu mantık, gündelikişlerimizi yürütmek ve iletişim kurmak için gerekli kestirimleri yapmamızı sağlar. Formelmantıktan yararlanmadan, bir eşittir bir yaklaşımını kullanmadan normal bir yaşamsüremezdik.

Ama öte yandan formel mantığın sınırlarını da görmemiz gerekir, ki bunlar süreçleri dahaderinlemesine ve ayrıntılı incelediğimizde ve toplumsal ve politik süreçleri dahayakından gözlediğimizde bilimde aşikâr hale gelen sınırlardır.

Page 8: Diyalektik Materyalizm - John Pickard

Diyalektik, bilimciler arasında nadiren kabul görür. Bazı bilimciler diyalektikçidir, amaçoğunluğu bugün bile materyalist bir yaklaşımı her türlü formel ve idealist fikirleharmanlamaktadır.

Doğa bilimlerinde durum bu olduğuna göre, sosyal bilimler söz konusu olduğunda haydihaydi böyledir. Bunun sebepleri son derece açıktır. Toplumu ve toplumsal süreçleribilimsel bakış açısından incelemeye çalışırsanız, kapitalist sistemin çelişkileriyle vetoplumun sosyalist dönüşümü ihtiyacıyla karşı karşıya kalmak kaçınılmazdır.

Öğrenme ve araştırma merkezleri olduğu varsayılan üniversiteler, kapitalizmde egemensınıf ve devletten bağımsız olmaktan uzaktırlar. Bu nedenledir ki, doğa bilimlerinindiyalektik materyalizme meyleden bir bilimsel yöntemi hâlâ söz konusu olabilmektedir;ama iş sosyal bilimlere gelince, kolej ve üniversitelerde formalizmin ve idealizmin enberbatını bulursunuz.

Bu durum yüksek maaşlı profesör ve akademisyenlerin yerleşik çıkarlarından bağımsızdeğildir. Toplumdaki ayrıcalıklı konumlarının, öğretmekle yükümlü oldukları şeylerüzerinde etki ve yansımaları olması kaçınılmaz ve açıktır. Kendi görüşleri ve önyargıları,öğrencilerine ve benzer şekilde tüm okullara taşıdıkları “bilgi”ye nüfuz eder.

Bilhassa burjuva tarihçiler, tüm sosyal bilimciler arasında en sığ görüşlü olanlardır.Tarihin dün sona erdiğini hayal eden burjuva tarihçilerin örneklerini kaç kez gördük!İçinde bulunduğumuz İngiltere’de, 17. 18. ve 19. yüzyıllar söz konusu olunca, İngilizemperyalizminin dehşetini; köle ticaretine bulaştığını; sömürge halklarının kanlabastırılmasından sorumlu olduğunu; aynı zamanda kadın ve çocuklar da dahil İngilizişçilerinin kömür madenlerinde, pamuk fabrikalarında, vs. en kötü sömürüye maruzkalmasından sorumlu olduğunu kabul ediyormuş görünürler.

Tüm bu kötülükleri kabul ederler; ama ancak düne kadar. İş bugüne gelince, İngilizemperyalizmi birden demokratik ve ilerici kesilir.

Bu tümüyle tek yanlı, tümüyle çarpık bir tarih görüşüdür ve Marksist yöntemin tamtersidir. Marx ve Engels’in tutumu, toplumsal süreçlere aynı doğaya baktıkları gibidiyalektik açıdan –gerçekten vuku bulan süreçler açısından– bakmaktı.

İşçi hareketi içindeki günlük tartışma ve münakaşalarda sık sık formalist insanlarla karşıkarşıya geliriz. Soldaki birçok insan dahi olaylara, hareket doğrultusunu anlamadan,tamamen katı ve formel biçimde bakmaktadır.

İşçi hareketinin sağ kanadı ve sol kanadın bir kısmı Marksist teorinin bir dogmaolduğuna, “teori”nin eylemcinin sırtındaki 300 kiloluk yüke benzediğine ve bu yükten nekadar çabuk kurtulunursa o kadar aktif ve etkili olunabileceğine inanmaktadır.

Page 9: Diyalektik Materyalizm - John Pickard

Ama bu, Marksist teorinin tüm doğasının kökten yanlış anlaşılmasıdır. Aslına bakacakolursak Marksizm dogmanın tam zıddı olup, tam da etrafımızda gerçekleşen değişimsüreçleriyle başa çıkmanın yöntemidir.

Hiçbir şey sabit değildir ve hiçbir şey olduğu yerde durmaz. Formalistler, toplumu donukbir fotoğraf gibi görürler ve şeylerin neden ve nasıl değiştiğini anlamadıkları içinkarşılaştıkları durumlardan korkabilirler. Bu türden bir yaklaşımın, değişiminkaçınılmazlığını anlamadan şeyleri oldukları gibi kabul eden dogmatik bir kavrayışa yolaçması kolaydır.

Bu yüzden Marksist teori, işçi hareketi içindeki her türlü eylem için çok temel bir araçtır.Olayların gelişim yönüne kendimizi odaklamak için sınıf mücadelesi içindeki çelişkiligüçlere karşı sürekli dikkatli olmalıyız.

Elbette kendimizi kapitalist toplumda egemen olan düşünce çerçevesinden kurtarıpMarksist yöntemi benimsemek her zaman kolay olmuyor. Marx’ın dediği gibi bilimegiden kestirme bir yol yoktur. Yeni politik fikirlerle boğuşurken bazen zor yolu denemekzorundasınızdır.

Ama Marksist teorinin tartışılması ve incelenmesi, kesinlikle her eylemcinin gelişimininesaslı bir parçasıdır. Öncü işçileri mücadelenin tüm karmaşası içinde bir pusula ve haritaile donatan yalnızca bu teori olacaktır. Eylemci olmak her zaman iyi bir şeydir. Amaiçine girdiğimiz süreçleri bilinçle kavramaksızın, pusula ve haritası olmayan bir kaşiftendaha etkili olamazsınız.

Ve eğer bilimin yardımı olmadan keşif yapmaya kalkarsanız, ne kadar enerji doluolursanız olun, yıllar boyu pek çok eylemcinin maalesef yaptığı gibi, er ya da geç biruçuruma veya bataklığa düşüp yok olursunuz.

Bir pusula ve haritanız varsa yönünüzü tayin edebilirsiniz. Belli bir anda neredeolduğunuzu, nereye gittiğinizi ve nerede olacağınızı saptayabilirsiniz. İşte Marksistteoriye vâkıf olmamızı gerektiren temel neden de budur. İşçi hareketi içindekieylemlerimiz söz konusu olduğunda, Marksist teori bize kesinlikle paha biçilmez bireylem kılavuzu sunar.

www.solplatform.org