devletin tkp müdahelesi genel sekreteri sedat taner yoldaş ... · kadroların durumu farkederek...
TRANSCRIPT
Türkiye Komünist Partisi Merkez Organı Kurucusu: İ. Bilen (1974) Aralık 2016 (Yıl 42 / Sayı 278)
Bütün ülkelerin proleterleri, birleşiniz!
Nerede bir yoldaş varsa,Türkiye Komünist Partisi oradadır!
TC Devleti 93 yıllık doktrini geleneği ileyeni bir sınıfsal müdahale gerçekleştirmeyehazırlanıyor. Bu davranış TKP kadrolarınayabancı değildir. Mustafa Kemal’in ‘TürkKomünist Partisi’, Mustafa Kemal’in talimatıdoğrultusunda 18 Ekim 1920’de kuruldu.Yaklaşık bir ay önce 10 Eylül1920’de Bakü’de kurulan Türkiye KomünistPartisi’nin Anadolu’da önü kesilmekistenmişti. ‘Türk Komünist Partisi’ ’ninkurucuları arasında, Tevfik RüştüAras, Mahmut Esat Bozkurt, CelalBayar, Yunus Nadi, Kılıç Ali, Hakkı BehiçBayiç, İhsan Eryavuz, Refik Koraltan, EyüpSabri Akgöl ve Süreyya Yiğit vardı. PartiyeMustafa Kemal, Fevzi Çakmak, Ali FuatCebesoy, Refet Bele, İsmet İnönü veKazım Karabekir de üye oldular. MustafaKemal’in ‘Türk Komünist Partisi’, MustafaSuphi ve yoldaşları Karadeniz’de haincekatledildikten ve Türkiye Komünist Partisiyasaklandıktan sonra yine kendisitarafından kapatıldı. Türkiye KomünistPartisi’nin kendilerine göre önü kesilmiş,liderleri ve yönetimi katledilmiş, dolayısıylaartık ‘Türk Komünist Partisi’ ‘ne de gerekkalmamıştı.
2001 yılında, yine TC Devleti’nin, busefer Yargıtay Cumhuriyet BaşsavcısıSabih Kanadoğlu’na koordine ettirdiği birresmi “TKP” denemesi ile karşı karşıyakaldık. Likidasyon sürecinden çıkış içinadım atmakta olan, o dönemde 80 yıldıryasaklı olan TKP kadro ve örgütlerininönünü kesmek, komünist ideleri ülkenin vedünyanın tek çözümü olarak görenkomünizan gençleri aldatmak, yanlışyönlendirmek ve komünist düşünceyiboğmaktı görevleri. Bu girişimibaşlatanların içinde bir adet dahi yasaklıTKP kadrosu yoktu. Evet, eskiden TKP’liolarak anılanlar vardı. Onların temsiliyetiniise 1982’de 12 Eylül döneminde faşistiktidarın partimize yönelik “Kızıl Fener”operasyonunda polisle işbirliği yapan veajan olduğu gerekçesi ile teşhir edilippartiden atılan ‘Sarıca’ parti adlı Ulvi Oğuzyapıyordu. Partimiz bu oluşumu devlettenicazetli resmi SİP/”TKP” olarak niteledi.
2014 yılı, SİP/”TKP” içindeki gençkadroların durumu farkederek bu oyuna birson vermek için seslerini ve iradeleriniyükselttikleri yıl olmuştur. Halkın TKP’si adıaltında ayrışan ve resmi dahi olsa “TKP”isminin daha fazla kötüye kullanılmasınınönüne geçmek isteyen bu kadrolar ayrışmasüreci derinleştikçe “Gelenek” kliği ileörgütsel konuların ötesinde ideolojik ve
Küba Devrimi’nin komutanı Fidel Castro yoldaşa vedatörenlerine partimiz adına Politik Büro üyemiz Cengiz Güçlüyoldaş katılmıştır. Küba Komünist Partisi Merkez Komitesi veUluslararası İlişkiler Sekreteryası ile kimi temaslarda bulunanGüçlü yoldaş partimiz MK Genel Sekreteri imzalı taziyemesajını da KKP MK’ya sunmuştur.
KÜBA KOMÜNİST PARTİSİMerkez KomitesiBirinci SekreteriRaul CASTRO yoldaşaHavana / KÜBA
Çok değerli Raul CASTRO yoldaş,
Sizin nezdinizde, tüm Küba halkına, Castro ailesine, KKP üyelerine ve Küba’nındostlarına Küba Devrimi’nin Komutanı Fidel Castro Ruz yoldaşın kaybı ile ilgili başsağlığı diliyoruz.
Ülkemizden binlerce kilometre uzakta olmasına rağmen Sosyalist Küba, Türkiyelidevrimciler, sosyalistler, komünistler için her zaman bir Kutup Yıldızı olmuştur.Türkiye halkları, kardeş Küba halkına dostluk duyguları beslemiş ve ABDEmperyalizmine karşı yürütülen olağanüstü direnişi sadece saygıyla izlememiş,yürekten desteklemiştir.
Fidel yoldaşın önderliğinde 26 Temmuz Hareketi ile başlatılan ve zaferlesonuçlanan devrim süreci, barış, demokrasi ve sosyalizm uğrunda bir uzun yürüyüşedönüşmüştür. Küba Sosyalizmi insan hakları, eğitim, bilim, sağlık ve üretim alanındadünyanın parmakla göstereceği bir düzeye ulaşmıştır. Onyıllardır süren ABDAmbargosu, anti-komünist propaganda ve Domuzlar Körfezi Çıkarması’ndanbaşlamak üzere bugüne kadar sürdürülen tüm karşı-devrim girişimlerine rağmen, işçi-köylü iktidarı halkın desteğiyle bütün bu girişimleri boşa çıkarmıştır.
Türkiye komünistleri Küba Komünist Partisi’nin proletarya enternasyonalizmitemelinde Asya, Latin Amerika ama özellikle Afrika halkları ile yürüttüğü aktif, fiiliaskeri, sağlık ve eğitimsel dayanışmayı ilgi ile izlemiş, saygı ile selamlamıştır.Bugüne dek özellikle sağlık alanında süregelen dayanışma eşsiz bir uygulama olaraktaktire şayandır.
Türkiye İlerici Gençliği 1978 Havana Gençlik Ve Öğrenci Festivali’ni kendi tarihinealtın harflerle kazımıştır. Türkiye Delegasyonu sadece bu Festivale katılmaklakalmamış, Küba Devrimi’nin kazanımlarının Türkiye’de tanıtımına ciddi katkılardabulunmuştur.
Türkiye Komünist Partisi’nin zamanının Genel Sekreteri İ.Bilen yoldaşınbaşkanlığındaki TKP MK delegasyonunun Aralık 1978’de Küba’ya icra ettiği resmiziyarette Fidel Castro yoldaş ve diğer KKP ve Devlet yöneticileri ile yaptıkları bir sıragörüşme KKP ile TKP’nin ilişkilerini yeni bir düzeye yükseltmiştir.
Türkiye Komünist Partisi, Küba komünistlerinin özellikle 12 Eylül askersel faşistcunta döneminde Türkiyeli devrimciler ve komünistler ile gösterdiği eşsizdayanışmayı unutmayacaktır.
Değerli Raul yoldaş.
Fidel yoldaşın kaybı Uluslararası Komünist Hareket açısından yeridoldurulmayacak bir boşluk yaratacaktır. Fidel yoldaşın özellikle doksanlı yıllardaDünya Sosyalist Sistemi’nin karşı-devrime maruz kalmasından sonra gerek KübaSosyalizmini sadece ayakta tutmak değil, daha da geliştirmek için gösterdiği eşsizönderlik ve onun yanısıra Orta ve Latin Amerika ülkelerinde, ilerici, devrimci, sosyalisttüm ilerici kıvılcımları dünya devrim sürecine katmak için yürüttüğü stratejik çalışma
Devletin TKPMüdahelesi
Dev
amı5
.say
fad
a
Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesi
Genel Sekreteri Sedat TANER Yoldaşın Küba
Komünist Partisi Merkez Komitesi'ne Yolladığı
Taziye Mektubu
Dev
amı5
.say
fad
a
Sayfa 2 www.tkp-online.org
Küba Devriminin önderi, Latin Amerikadevrimci dalgasının mimarı, Afrika veAsya Halkları Ulusal ve ToplumsalKurtuluş Hareketlerinin enternasyonalistdostu, Dünya Komünist Hareketi’ninönemli şahsiyetlerinden Fidel Castro Ruzyoldaşın kaybı tüm dünya komünistleri,devrimcileri, ilerici insanlığı tarafındanbüyük bir üzüntü ile karşılandı.
Fidel yoldaş ile Uluslararası KomünistHareket, devrimci ruh sahibi bir gerillaliderini de yitirmiş oldu. Türkiye DevrimciHareketi’ne 70’li yıllarda ilham kaynağıolan 26 Temmuz Gerilla Hareketi lideriolan Fidel’in silah yoldaşı Che, 1956Aralığında başlatılan gerilla savaşınındeğişik ara evrelerden geçerek 1 Ocak1959'da zafere ulaşan Küba devrimininkırmızı çizgisini şöyle açıklar; "Küçüksavaşçı çekirdeklerin başlattıklarımücadeleye giderek sürekli bir şekildeyeni yeni güçler katılır, kitle hareketleriboy göstermeye başlar, eski düzen yavaşyavaş yıpranır, çöker; işte tam busıradadır ki işçi sınıfı ve şehirli yığınlarsavaşın kaderini tayin ederler."
Küba devrimi kendi yerel koşullarındakararlı, cesur, fedakar ve sınıf kinine sahipbir devrimci kadronun nasıl utkan sonuçlarelde edilebileceğinin pratiğidir. Bugünülkemiz işçi sınıfının devrimci hareketiningereksinim duyduğu en önemliözelliklerden biri bu olgudur.
Fidel yoldaş Marksist-Leninist idelerintemsilcisi ve Sovyet devriminin dünyada
çağ açan niteliksel değişikliklerin önemineher zaman vurgu yapan bir lider olaraközellikle doksanlı yılların başındaSovyetler Birliği ve Dünya SosyalistSisteminde gelişen karşı-devrimdalgasına rağmen mücadele azmini vekomünizm idelerine inancını yitirmeyerekABD Emperyalizminin burnunun dibindesosyalizm kuruculuğunu zor koşullaraltında kararlılıkla sürdüren bir önderolarak dünya devrim tarihinin sayfalarınaimzasını atmıştır.
Fidel yoldaş, gerçek devrimci birönderin kendi halkı ile bütünleşmesinindünyadaki en belirgin örneğidir. Kübadevrimi tüm saldırılara ve onyıllarca sürenEmperyalist Ambargo’ya karşı ayaktakalmakla kalmamış, aynı zamanda kendiolanakları ile gelişimini sürdürmüşse, budoğru komünist önderliğin, yığınlar içindekök salmış olmanın Pratik yaşamdakikarşılığıdır.
Fidel yoldaş, başta ABD gizli servisleriolmak üzere, onlarca karşı-devrimcigirişimin kendisini ortadan kaldırılmasınayönelik suikast girişimlerini KübaKomünist Partisi’nin örgüt aparatları vekendi devrimci uyanıklığı ile bertarafetmiştir. ABD emperyalizmi en sonunda2016 yılında Küba devrimi karşısında pesetmiş ancak Fidel yoldaş yine de boyuneğmemiş ve ABD yönetiminin kesinlikledost olamayacağını ifade etmiştir.
Zamanın TKP MK Genel Sekreteri İ.Bilen yoldaşın 1978 yılında Küba ziyareti
sırasında zamanın KKP Birinci SekreteriFidel Castro Ruz yoldaşla yaptıklarıgörüşme sonucu kaleme alınan ortakaçıklama bugün de TKP’nin çizgisinibelirliyor. 4 Aralık 1978 açıklamasındaşöyle deniyordu: “ TKP ve KKP arasındaMarksizm-Leninizm ve proletaryaenternasyonalizmi temelinde kardeşçeilişkilerin sürekli gelişmesi, her iki halkınyararına, uluslararası komünist hareketin,barışın, sosyalizmin ve demokrasininyararınadır.”
Fidel yoldaşın dünyada bıraktığı iz hiçbir zaman silinemeyecektir.
PATRİA O MUERTE – YA ÖZGÜRVATAN YA ÖLÜM!
ELVEDA COMMANDANTE…
Türkiye Komünist PartisiMerkez Komitesi26 Kasım 2016
FİDEL YOLDAŞ FİZİKEN ARAMIZDAN AYRILDITÜM KOMÜNİSTLERİN, DEVRİMCİLERİN, KÜBA HALKININ VE İLERİCİ
İNSANLIĞIN BAŞI SAĞ OLSUN!
Sayfa 3www.tkp-online.org
Kadri Erol Yoldaş Komünist Hamlesi10 Ekim 2016 29 Ocak 2017
Gençliği Örgütlemek, Fabrikalarda Kaleler Oluşturmak
o Gaye FIRAT
Komünist hamlemizin başarısınınkarşılık bulacağı en önemli ölçülerden biri,gençlik içinde ve fabrikalardaörgütlenmemizin ne derece başarıldığıolacaktır.
Genç işçiler arasında örgütlenmedendiğinde hemen akla erkekler geliyor.Önce bu anlayışı kırmamız gerekiyor.Biliyoruz ki, sanayide birçok fabrikadagenç kadın işçiler yoğunluklaçalışmaktadır. Metal işkoluna dahil olanbeyaz eşya ve elektronik eşya üretimindekadınların oranı az değildir. Tekstil veilaç/kimya sektörü yine kadınların yoğunolarak çalıştıkları alanların önünde gelir.Bu yazımızda hizmet sektörüne fazlagirmeyeceğimiz için kadın işçilerin çokkalabalık olarak çalıştıkları bu sektörüayrıntıları ile ele almayacağız. Banka,sigorta ve büro emekçisi kadınları başkabir çalışmada ele almayı öngördük.
Genç kadın işçilerin metal sektörününkimi branşlarında ve kimya ile tekstilalanında üstlendikleri görevler vekadınların sayısal olarak da etkinlikleriaçısından önemlidir. Onun için gençişçilerin örgütlenmesinden söz ederkensadece erkekleri düşünmememiz doğruolur.
İşçilerin genç yaşta örgütlenmeleri,onların çalışma yaşamı süresincedüşüncelerinin şekillenmesinisağlayacaktır. İşe başlayana kadargeçtikleri eğitim ve öğrenim dönemi veözellikle erkeklerde askerlik dönemindeetkileri altında kaldıkları bilgiler, çalışmayaşamına atılan genç işçilerinberaberlerinde taşıdıkları özellikler olarakdikkate alınmalıdır. İdeolojik açıdan dinögesi ve milliyetçiliğin etkisi altında olanbu genç işçilerin çoğunluğu, siyasi olarakda burjuva partilerin etkisi altındadırlar.Gençlerde milliyetçi yaklaşımlar,kadınlarda ise dini yaklaşımlar etkilerinigöstermektedir. Bu eğilimleri dikkatealmadan çalışma planlamak eksikolacaktır.
İlk aşamada ekonomik sorun veiyileştirme istemleri, genç kadın ve erkekişçiler ile kurulacak ilişkide belirleyici olur.Çünkü bu konularda dini ve milliyetçigörüşler ön plana çıkmaz. Asıl olanekonomiktir. Genç işçilere sömürüyü, artı-değeri zaman içinde anlatmak ve buyaklaşım süreçlerinde onların tepkilerinialmak, onların içinden öne çıkan, ilgiduyan işçilerle ayrı zaman ayırarak
ilgilenmek, konuşmak, tartışmak,okumaya yönlendirmek ilk yapacağımızişler olabilir. Genç kadın işçiler açısındanda aynısı geçerlidir.
Kadınlar birçok konuda daha duyarlıolabiliyorlar. Daha duyarlı olmaları tepkiverme reflekslerini de artırıyor. Tepkivermek, haklarını sonuna kadar aramakve çekinmeden, korkmadan sözünüsöyleme özellikleri ile birleşiyor. Bunoktada, aynı düşünceleri içinden geçirenama söze dönüştürmeyen genç erkekişçiler de etkileniyorlar. Bu yazdıklarımız,gerçek yaşamda işçi gençler arasındayaptığımız çalışmalarda elde ettiğimizdeneyimlere dayanıyor. Bu özellikleribilerek yaklaşmak bize yarar sağlar.
En önemli konu, genç işçilerinellerinde bulunan gücün farkındaolmamalarıdır. Maddi kazanç yanınıfazlasıyla düşünüp değerlendiriyorlarancak sömürünün nasıl geliştiğini ve işçiolarak ellerinde bulundurdukları olanaklarıkendiliklerinden göremiyorlar. Ekonomiksorunlar penceresinden konuşurken, bukonuları da zaman içinde anlatmayaçalışmak bizim görevimiz oluyor.
Biliyoruz ki, her fabrikadayoldaşlarımız yok veya örgütlenmekonusunda zorluk çekiyoruz. Bu durumdamahalle ve semt çalışmalarındafabrikalara yönelik ilişki çıkaracak önçalışmalar yapmalıyız. Siyasete ilgi duyangençlerin az da olsa kimilerininsendikalarda, kimilerinin ise semtlerdesosyal alanlarda çalışmalara katıldıklarınıbiliyoruz. Kimileri de bazı devrimci siyasiparti ve çevreler ile çalışmalarda aktif yeralıyorlar. Tespit edebildiğimiz kadar,siyasileşen genç işçiler bazı devrimci partive çevrelerde aktifleşirken işyerlerineyönelik planlı, programlı çalışmalarda yeralmıyorlar veya yönlendirilmiyorlar. Aynıkonu Kürt Özgürlük Hareketi veçevresinde örgütlü gençler açısından dageçerli. Demokratik ve devrimci siyasalçalışmalara katılmalarına karşın, sendikalçalışmalarda örgütlü yer alımları zayıfgözükmektedir. Cem Evlerinde ve Aleviderneklerinde aktif olan gençler arasındada aynı durumu görüyoruz. Bu açıdanbakıldığında devrimci mücadeleye ilgiduyan veya katılan gençlerin daha bilinçlive hedefli olarak üretim alanlarındaörgütlenmelerini sağlamak için çabaharcamalı bu çalışmalara semtlerde vegençlerin iş dışı zamanlarını geçirdiklerimekanlarda onlarla ilişki kurup çalışmayürütmeliyiz.
Genç işçi kadınlar arasında özellikleve önemseyerek çalışma yürütmeliyiz.Toplumumuzda kadınlar tüm yanlış algıyakarşın aileyi ve evi çekip çevirenlerdir.Erkekleri üzerinde de ciddi etkileri vardır.Evli olmayan genç kadınların daçevrelerini etkileme oranları yüksektir.Onların da gelecek için planları ve biryaşam hayalleri vardır. Genç kadınlararasında yürütülecek çalışma onlarınyaşama bakış açılarını değiştirir vemücadeleci bireyler haline getirebilir.Kadınların işyerlerinde çifte sömürüaltında oldukları, bir yandan işçi olaraksömürülme dışında, kadın oldukları içinbir kat fazla sömürüldüklerini bilinçlerineçıkarmamız lazımdır. Bu çalışmaları işdışında yaşamın her alanında sürdürmekiçin gerekli zaman ve çaba harcanmalıdır.
‘Kadri Erol Yoldaş KomünistHamlesi’ bu alanda çalışmalarıgeliştirmek ve var olanları güçlendirmekiçin bir neden olmalıdır. İlkin konuyuaramızda tartışıp a) kimlerle başlayacağızb) nereden başlayacağız c) neredebaşlayacağız d) nasıl başlayacağızsorularına yanıt vererek kendimize birçalışma planı çıkarmalıyız. Üst organlarasunulacak bu plan konusunda onay alarakkendi bölgemizde önce pilot alanlar veişletmeler seçerek genç işçiler arasındaçalışmalarımızı bir üst düzeyeçıkarmalıyız.
Genç Komünistler Türkiye KomünistPartisi’nin yedek gücüdür. Partimizinsürekliliği Genç Komünistlerin niteliğine veniceliğine bağlıdır. Gençlerin komünistkişiliklerinin oluşumu, gelişimi ve buniteliklerin mücadeleye yansıması örgütlübir eğitim ve pratik mücadele sürecinigerekli kılar. Biz bu ‘Hamle’ döneminde busürece yeni bir ivme kazandırmalıyız. Bukonuda çalışma alanlarımızı vesesleneceğimiz gençleri kararlaştırıpçalışma programlarımızı, hedeflerimizibelirlemeliyiz. Bu çalışma günlükçalışmalarımızın en önemli alanınıoluşturacaktır. Bundan sonra diğerçalışmalarımızı, gençlik çalışmalarımızıngereksinimlerini giderecek biçimdeplanlayacağız. Bu çalışmayı geliştirecekyayın, eğitim ve örgütsel destekfaaliyetlerini yeniden tanımlıyoruz.Türkiye devrimci hareketi saflarında‘GençliğinYolu İşçi Sınıfının SavaşYoludur’ belgisini bir ilke olarakyaygınlaştırmak ve bu belgiyi tekrarmücadelemizdeki onurlu yerine oturtmakiçin tüm yetenek, bilgi ve enerjimiziseferber edeceğiz.
Sayfa 4 www.tkp-online.org
Dev
amı5
.say
fad
a
o Ali Oktay KAYA
Türkiye Komünist Partisi yeni ProgramTaslağı partimizin niteliksel düzeyininideolojik ve politik alanda ifadesidir. Partitarihimizde, her halde 1920 yılındaonaylanan 1.Parti Programı’nınhazırlanmasında izlenen, tüm yoldaş veparti örgütlerinin aktif katılımınınsağlandığı tarzda sürdürülen bir tartışmayaşıyoruz. Bu tartışma süreci aynızamanda tüm parti örgütü için ve yakındestekçi çevresi için bir araştırma veöğrenme özelliği taşıyor. Böyle bir sürecepartimizin kesinlikle ihtiyacı vardı. 1983programından sonra partimizde yaşananideolojik deformasyonun aşılması,Marksist-Leninist ilkelerin hatırlanması,TKP’nin ülkenin bugününe ve geleceğineilişkin rotasını belirlemesinde ihtiyaçduyulan bilimsel alt yapının yenilenmesigerekiyordu. Düşününüz ki, 1983 sonrasıparti hattını belirleyen yönetici kadrolarınhiç bir tanesi bugün parti içinde yoklar.Dahası, ezici çoğunluğu Marksizm-Leninizm’e sırtlarını dönmüş vaziyetteler.Bu bir günden öbür güne oluşacak birolgu değildir. Bir süreçtir. Ve tam da busüreç 1983 yılından sonra partimizin tümideolojik-politik yönelimine olumsuz yöndeetkilerde bulunmuştur.
Likidasyon sadece örgütsel anlamdaparti örgütünün dağıtılması, yok edilmesianlamına gelmemektedir. Her örgütselolumlu ya da olumsuz örgütsel sürecinideolojik ve politik arka planı vardır.Ayrıca, örgütün likide olması pratikte deyaşadığımız gibi, kadroların da likideolmasını beraberinde getirmiştir.Likidasyon kavramı bu durumuaçıklamakta yetersiz kalmaktadır. Daha iyiaçıklamak için, örgütün ve kadroların‘atomize’ olmasından söz ediyoruz. Butahribatı aşmak kolay değildir ve olmadıda.
Bu likidasyonu aşmak ve atomizeolma halinden çıkış için ilk aşamadagereken ideolojik-politik netliğin tekrarsağlanması gereği idi. Uzun önçalışmalar, konsültasyonlar, kardeşpartiler ile görüşmeler, tartışmalarsonucunda ortaya bugün üzerindetartıştığımız Program Taslağı çıktı. Bu dayeterli sayılmadı, bu program taslağıyaklaşık üç yıldır tartışılıyor vegeliştiriliyor. Önümüzdeki dönemde butaslak, tüzüğümüzün ön gördüğü organlartarafından onaylansa dahi bu programındaha da geliştirilmesi çalışmasısonuçlanmayacak. Program Taslağı’nınkimi konularının daha damükemmelleştirilmesi gerekecek. Ancak
bu sadece bizim tek başımızasonuçlandırabileceğimiz bir çalışmadeğildir. Uluslararası Komünist Hareket’inbileşenleri kardeş partilerin de aynıdoğrultuda yürüttükleri çalışmalar,karşılıklı etkileşimimiz, yapılan ikiligörüşmeler, ortak çalışma grupları, bizimde programımızı geliştirmemiz için önemlikatkılar sağlıyor.
Dolayısıyla, program tartışması, tümparti örgütü için çok somut bir eğitim vegelişim özelliğini de içinde barındırıyor.1920 programına atıfta bulunmamız, odönemdeki dinamiklerin ve yaklaşımbiçiminin bugünkü program tartışmasındayaratılmış olmasından kaynaklanıyor.Gerçek bir tartışma süreci yaşıyoruz.
Bunun sonucunda hiç bir mükemmellikiddiası taşımamakla beraber, ülkemizintüm sorunlarına sadece eleştirel yaklaşandeğil, alternatifler de üreten bir programtaslağı ortaya çıkmıştır. Bu programıokuyan işçi ve emekçiler, dost veyadüşman, komünistlerin, TKP’nin Türkiyeiçin ön gördüğü çıkış yolunu ve Sosyalistbir Türkiye’nin nasıl şekilleneceğiniprogramatik olarak görebileceklerdir. Buönemlidir. Kısacası TKP Program Taslağısadece olması gerektiği için, tabiri yerindeise “adet yerini bulsun” düşüncesi iledeğil, Türkiye işçi sınıfına ve emekçihalklarına bir çıkış yolu göstermekaçısından niteliksel önem taşımaktadır.Program taslağı bu özelliğe ve niteliğesahiptir.
Bu niteliği, niceliğe yükseltmek tümparti örgütleri ve kadroların emek yoğun,fedakar, örgütçü çalışmaları ile mümkünolacaktır. Bu ne demektir? En sadeanlatımıyla, programatik görüşlerimizin vebu programatik görüşlere koşut olarakgeliştirilen parti politikalarının öncelikleörgütlü komünist faaliyete katılmakgereksinimi duyan devrimci, sosyalist vekomünizan kadrolara götürülmesidir. Bukadroların önce parti programı vepolitikaları doğrultusunda düşünsel olarakkazanılması ardından da parti saflarınakazanılmalarıdır. Parti saflarınakazanılmaları için, teorik, ideolojik vepolitik netliğin dışında, bu netliğin yaşamlaolan bağının da kurulmuş olmasıgerekiyor. Yani, bu kadro adaylarının birişyerinde veya yerleşim biriminde,etraflarında belirli sayıda işçi ve emekçiyi,veya genci ve kadını etkiler durumda,onları yönlendirir durumda olmalarıgerekiyor. Sadece doğruları sözdesavunmak değil, pratik yaşamda da onunetkilerinin somut olarak gerçekleştirilmesigerekiyor. Çalıştığı veya yaşadığı alandahiç bir bireyi hareket ettiremeyen, bir
çalışmaya yönlendiremeyen, gerektiğindebir eyleme taşıyamayan bir unsur, nekadar bilgili ve becerili olduğunu iddiaetse de, bunun yaşamda karşılığı yoktur.Lafazanlık ve kimlik yaratmanın ötesindehiç bir anlamı olmayacaktır.
Parti tüzüğü, üyeliği tarif ederken,“Partinin program ve tüzügünü kabuleden, partinin temel örgütlerinden birindeçalısan, parti kararlarına uyan, üyeliködentilerini düzgün ödeyen herkes TKP’yeüye olabilir” der. Partinin temel örgütleripartinin hücreleridir. Konspiratif koşullardaen fazla üç üyeden oluşurlar. Ve bu üçüye, temel örgüt toplantısı yaptığı zamansomut konuları ele alır. Partinin genelpolitik hattının sadece hazmedilmesideğil, onun yığınlar içinde partiçalışmasında yaşama geçirilmesiniöngörür. Yani, her üyenin somut birçalışma alanı ve ilişkilendiği çevre vardır.Bu çevresi içinde de parti politikalarıdoğrultusunda çalışma yapar. Yaptığıçalışmalar parti temel örgüt toplantılarındadeğerlendirilir. Partimizin fabrikalarda,işyerlerinde, mahalle ve semtlerdeörgütlenmesi, parti politikalarımızın sınıfave yığınlara ulaştırılması bu yollagerçekleşir. Parti temel örgütleri,partimizin sınıf içindeki hücreleridir.Sınıfın nabzını tutar, kendi sorunlarıtemelinde onların örgütlenmesine, yığınhareketlerinin gelişmesine öncülük eder.Bu amaçla, sendikalar, dernekler, yereloluşumlar içinde çalışır, sınıfın ekonomikbilincini siyasal sınıfsal bilince yükseltmekiçin programlı çalışma yürütür. Buçalışmalarda parti yayınlarındanyararlanır.
Parti yayınlarının, gazete ve dergilerinsadece anonim olarak satılması yeterlideğildir. Kuşkusuz ki genel militansatışların yararı vardır, ancak partiyayınları parti kadrolarının temel örgütçalışmalarının bir ürünü olarak planlı,programlı, hedefli ve değerlendirilerekulaştırılması gerçek komünist çalışmatarzının ifadesidir. Bu şekilde, yayınlarayığınların nabzı da aktarılabilinir ve bizzatokuyucu çevrelerinin gazeteleri içerikolarak şekillendirmesi sağlanır. Komünistbasın böyle karşılıklı bir iletişim ile gelişirve partinin sınıf ve yığınlar içinde köksalmasını sağlar.
Partinin temel örgütlerini, partiorganları ve parti kollektifleri ilekarıştırmamak gerekir. Görevi ne olursaolsun, hangi organ veya kollektifte görevyapıyorsa yapsın, her parti üyesinin üyesiolduğu bir parti temel örgütü olmalıdır.Yöneticilik veya farklı görevlerde olanyoldaşlar, görev süresi boyunca da üyesi
Kadri Erol Yoldaş Komünist Hamlesi10 Ekim 2016 29 Ocak 2017
Niteliği Niceliğe Dönüştürmek
Sayfa 5www.tkp-online.org
Kadri Erol Yoldaş HamlesiNiteliği Niceliğe Dönüştürmek...(5. sayfadan devam)
olduğu temel parti örgütününçalışmalarına katılmak zorundadır. Görevsüresi bitiminde de yoldaşlarınçalışmalarını sürdürecekleri yer temelparti örgütüdür.
Bu nitelikte örgütlenmiş, Leninci partiüyesi kadrolar teorik, ideolojik, politik veörgütsel niteliğin niceliğe dönüşmesinisağlayabilirler. Niteliğin niceliğedönüşmesi bu anlamda doğal birsonuçtur. Eğer, nitelik niceliğedönüşmüyorsa bu işte bir yanlışlık vardemektir. Sorgulanmalı ve müdahaleedilip düzeltilmelidir. Parti örgütünün tümübu denli canlı bir organizmadır. İnsanvücudu gibi tek tek hücrelerden oluşur,kalbi ve beyni vardır. Herhangi birorganında aksaklık varsa ve bu organındiğer organlar ile ilişkisinde sorun varsa,bu sorun zamanla bütün vücuda, tüm partiörgütüne yansır. Buradan şöyle bir sonuçda çıkartabiliriz. Hücreleri ölen bir insanvücudu nasıl ki yaşayamazsa, parti temelörgütleri düzenli ve doğru çalışmayan birparti de yaşayamaz, gelişemez, tarihselmisyonunu yerine getiremez.
Demek ki, niteliği niceliğe
dönüştürmek hedefinden söz ediyorsak,öncelikle parti temel örgütlerinin düzenliçalışması, eğitimi, gelişimi vefaaliyetlerinden söz ediyoruz demektir.Beyin ile en küçük hücreler dahil tüm partiorganizması uyumlu ve karşılıklı etkileşimiçinde çalıştırılamazsa yapılan çalışmalar,harcanan emek ve zaman sonuçgetirmez.
Bir diğer benzetme yapmak gerekirse,o da partiyi sınıfın tümünün beyni olarakfarzedelim. Partinin sinir sistemi ve kandamarlarını ise sınıfın ve toplumun içinedağılan organlar, örgütler, kollektiflerolarak görelim. Eğer parti bir semtte veyabir fabrikada örgütleniyorsa, o alanın tümoluşumlarına nüfuz etmek zorundadır.Örneğin bir mahallede varolan tümtoplumsal örgütlenmelerin içinde ne olupbittiğini izlemek durumundadır. Antenleriçok güçlü olmalıdır. Orada yaşayan herferdi ilgilendiren tüm konular ve gelişmelerparti örgütünün de gündemi olmalıdır.Fabrikalarda sendikalar, hemşehrigrupları, üniteler, semtlerde, mahalleler,sokaklar, kahveler, parti temsilcilikleri,dernekler, okullar, camiiler. Bu birimlerin
tümü o alandaki ilgili parti örgütü veyaörgütlerinin, varsa yönetici organınındikkatinde olmalıdır. Parti örgütü kendialanına hakim olduğu düzeyde yereleyönelik politika geliştirebilir, uygulayabilirve partinin genel politikası doğrultusundafaaliyet yürütebilir.
‘Kadri Erol Yoldaş KomünistHamlesi’ doğrultusunda bölgelerdeçalışma yürüten kadro ve örgütlerimiz budoğrultuda faaliyetlerini gözdengeçiriyorlar, eksikliklerini tamamlıyorlar,varsa yanlışlarından arınıyorlar.Başarıyla sonuçlanacak bir programtartışması salt kuru bir tartışma değil,yaşamla bağının kurulması sonucu, temelörgütlerin ve dolayısıyla tüm partiörgütünün saat gibi çalışması ile mümkünolacaktır. Yaşadığımız pratik, buçalışmanın doğru uygulandığı alanlardanasıl sonuç alıcı olduğunu, eksikliklerinolduğu alanlarda ise nasıl aksamalaryarattığını bize göstermektedir. Komünisthamlemizin ortasında yapacağımız aradeğerlendirmeler, önümüzdeki kalandönemde eksikliklerimizi gidermek için birvesile olacaktır.
tüm dünya komünistleri için birörnek teşkil etmiştir. Nikaragua,El Salvador, Bolivya, Brezilya,Uruguay, Ekvador ve Arjantin’degelişen ilerici hareketler Fidelyoldaş önderliğinde Kübakomünistlerinin fiili dayanışma-sının ve koordinasyonunundeğeri ölçülemeyecek denlikıymetlidir. Fidel yoldaşönderliğinde sizin de belirleyicikatkıda bulunduğunuzKolombiya’da FARC ileKolombiya hükümeti arasındayürütülen barış süreci SosyalistKüba’nın belirle-yici çalışmalarıile gelişmiştir.
Fidel yoldaş, devrimciliğin,komünist olmanın konjüktürel biremare değil, bir yaşam biçimiolduğunu kendi yaşamı ilekanıtlamış bir liderdir. BugünAfrika halkları ve tüm dünyanınilerici insanlığı Fidel’inmücadelesi önünde saygı ileeğiliyor ve üzüntüleriniyaşıyorlarsa, bu olgu Fidelyoldaşın dünya devrimcisürecine yaptığı kalıcı katkılarınsonucudur.
Fidel yoldaş, 1995 yılında bir
BM toplantısı için Türkiye’yegeldiğinde, nasıl bir ilgi ve sevgiile Türkiye halkları tarafındankarşılandığını unutmak mümkündeğildir. Fidel yoldaş Türkiyedevrimcilerinin, sosyalistlerinin,komünistlerinin ve halklarınınaklında ve kalbinde yaşamayadevam edecektir. Fidel yoldaşındeneyleri, düşünce biçimi veeylemleri Türkiye komünistleriiçin ilham kaynağı olarak yaşa-yacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerletekrar baş sağlığı diliyor, Fidelyoldaşın mücadelesini sürdürmeyönünde kararlılığımızıyinelemek istiyoruz.
Hasta Siempre Comandante –Sonsuza Kadar Komutan !
Partia O Muerte – Ya ÖzgürVatan Ya Ölüm !
Komünist Selamlarımızla.
Türkiye Komünist PartisiMerkez Komitesi Genel SekreteriSedat TANER28 Kasım 2016
politik farklılıklar da şekillenmeye başladı. Şimdi, 2016yılının Aralık ayında, kendini “KP” olarak adlandıran devletgüdümlü nifak çetesinin görevli idarecileri “TKP” isminigerçek sahiplerinden, işçi sınıfından, komünistlerdenkaçırmak için türlü ayak oyunlarına başvuruyorlar. Nisan2016’da başlattıkları bu süreci değişik adımlar ilesürdürerek sonuçlandırmak ve “TKP” adının devletinkontrolünden çıkmasını engellemek için çaba sarfediyorlar.TC Devleti işçi sınıfının politik öncü örgütü TKP’ye karşı yoketme amacından vaz geçmiyor.
Bu operasyonu devlet yönlendiriyor. Devlet işçi sınıfınıntemsilcisi olduklarını ilan eden küçük-burjuva hainlere hertür olanağı sağlayacak ve hukuki olarak işlerinikolaylaştıracaktır. Ancak böyle bir hukuksuzluğun sınıfnezdinde, komünistler nezdinde meşruiyeti olmayacaktır.Partimiz açıkladı: Türkiye Komünist Partisi adının yasalzeminde ne zaman ve nasıl kullanılacağına devlet ve onunhainleri değil, Türkiye Komünist Partisi Merkez Komitesikarar verir. Bu mücadelede canlarını verenler, kanlarıdökülenler, zindanlarda yatanlar, işkence tezgahlarındangeçenler, sürgünlere zorlananlar, kısacası bugüne kadarbedel ödeyenler ve bundan sonra da bedel ödemeye hazırolanlar karar verir. Sınıfa karşı ihanetin cezası ağırdır. Sınıfaffetmez. Türkiye Komünist Partisi, yıllarını illegal mücadeleiçinde geçirmiş kadrolar ile, TKP’nin Türkiye’nin kurtuluşuiçin olmazsa olmaz özne olduğunu savunan genç kadrolarınoluşturacakları ortak irade sayesinde, legal ve illegal,koşullar neyi gerektiriyorsa sınıf savaşımındaki onurlu yerinive öncülük rolünü yerine getirmeye devam etmek içinörgütün sürekliliğini sağlayacaktır ve hainlerden hesapsoracaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmamalıdır.
Devletin TKP...(1. sayfadan devam) Küba KP MK'ne Taziye...(1. sayfadan devam)
Sayfa 6 www.tkp-online.org
PARTİ YAŞAMI
2017 Yılında Parti’nin Kadrolarından Bekledikleri
o İsmail Hakkı YORULM
Bir yılı daha arkamızda bırakıyoruz.
2016 yılı partimiz açısından her alanda
gelişme yaşanan bir yıl oldu. 2015 yılının
sonunda Kadri Erol yoldaşımızın kaybı ile
girdiğimiz 2016 yılı, düşmana inat yeni
mevziiler kazanmaya dönük bir yıl oldu.
Partimiz hazırlık çalışmalarımızı
tamamlayıp ülke çapında örgütlenmeye ve
parti politikalarını yığınlara ulaştırma
aşamasına geldiğimize karar verdiğinde TKP
kökenli ve kendini TKP’li olarak tarif eden
tüm güçlere “ön yargısız, ön koşulsuz ve ön
şartsız” yaklaşarak, çalışmaları birlikte
örgütleme ve yürütme önerisi götürdü. Bu
yaklaşımımıza aynı yaklaşımla yanıt veren
tek tek yoldaşlar çalışmalara katıldılar.
Kimileri ise biz tüm bu önerileri yapmamışız
gibi önce “hayır” dediler, ardından da “kendi
başlarına iş yapıyorlar” eleştirileri
yöneltmeye başladılar. Bu eleştirilerini
örgütlü olarak yapsalar yine dikkate alınırdı,
ancak kapı arkalarında gerçekleşince bunları
ciddiye almak dahi mümkün olmadı.
Samimi eleştiri, görüş ve önerilere her
zaman dikkatimizi verdik. Düşünce, eleştiri
ve önerilerini ne derece dikkate alacağımızı
kestiremedikleri için bir süre mesafeli
davranan yoldaşlar, süreç içinde ilkeli ve
samimi yaklaşımımıza değer verip aynı
açıklıkla çalışmalara katıldılar. Bu
yoldaşlarımızı selamlıyoruz ve partimizin
ortak kazanımı olarak görüyoruz.
Bu tür farklı yaklaşımlar nereden
kaynaklanıyor sorusunu kendimize
sormazsak, bu gelişmelerden sonuç
çıkarmakta eksiklik yaparız.
TKP’li olmak herşeyden önce bir TKP’lilik
kültürü, Bolşevik düşünce ve davranış biçimi
ve partililik anlayışı gerektirir. Bu özellikler
parti kadroları içinde yerleşmiş özelliklerdir.
Aramıza yeni katılan yoldaşlarla da ilk
paylaşılmaya çalışılan bu anlayıştır. Nerede
konuşacaksın, nasıl davranacaksın, kendini
nasıl ifade edeceksin, yoldaşlık anlayışı
nedir gibi temel konuların ötesinde, teorik
ideolojik formasyon, politik analiz etme
yeteneği ve örgüt çalışması ile örgütlenme
yöntemlerinde uygulanacak kriterler Leninci
Bolşevik Parti anlayışının ögeleridir. Bu
özellikler sadece öğretilmeye çalışılarak
edinilmesi sağlanamaz. Öğrenmesi
gerekenlerin de büyük bir istekle ve bilinçli
olarak edinmeye, algılamaya ve uygulamaya
açık olması gereklidir. Partimizin Leninci
tezgahından geçmeyen eski kadrolarda da
nasıl ki bu konuda deformasyonlar baş
gösteriyorsa, yeni kadrolar da bu tezgahtan
geçmeye hazır olmazlarsa komünist kadro
niteliklerini kazanamazlar. Türkiye Komünist
Partisi’nde “ben” yoktur, “biz” vardır. Biz
kadrolar bütün varlığımız ve benliğimizle
partiye teslim oluruz. Leninci Parti İlkeleri:
Demokratik Merkeziyetçilik, Eleştiri-
Özeleştiri ve Disiplin olmazsa olmaz
kurallarımızdır. Kadro olmak isteyen her
aday, küçük-burjuva alışkanlık ve
özelliklerini kapıda bırakıp içeri girmek
zorundadır. Ukalalık, çok bilmişlik, üstencilik,
yalancılık, dedikodu, insanlar üzerinden
tarifler bizlere yabancıdır. Komünist kadro,
dürüst, disiplinli, mütevazi, yardımsever,
gözüpek, tedbirli kadrodur. Okumaya,
yazmaya, her alanda bilgisini geliştirmeye,
bilime, edebiyata, sanata, spora ilgi duyan
niteliğe sahiptir. Bizim koşullarımızda
yaşamını feda edecek düzeyde bilinçli bir
inanmışlığa sahip olmalıdır. Bu özelliklere
sahip olmayan kadroyu bünye taşıyamaz,
kendiliğinden kusar.
Bu nitelikleri taşımayan, partimizin örgüt
yaşamında, illegal mücadelesinde deney
kazanmayan, konspiratif çalışma tarzını
içselleştirmeyen bir unsur komünist kadro
olamaz. Dolayısıyla o adı taşıyan bir çevre,
öbek, grup da oluşturamaz. Konspiratif
çalışma tarzı, başarıyı, sevinci, bilgiyi ama
üzüntüyü, sorunu ve sıkıntıyı da belli
etmemeyi gerektiren özelliklere sahip
soğukkanlı kadrolar ister. Onun için kendini
ön plana çıkarmaya hevesli, kariyer ile
tatmin olan unsurların böyle bir çalışma
tarzına uyum sağlamaları mümkün değildir.
TKP bir savaş örgütüdür. Tüm kadroları
da en üst fedakarlıklara hazır olacak nitelikte
mütevazi savaşçılardır. Komünist kadronun
partinin dışında, partiden gizli özel yaşamı
olamaz. Bu kriterlere uyamayacak olan
komünizan arkadaşlar parti çalışmalarını
destekleyebilirler, parti politikalarını
yaygınlaştırabilirler, parti dostu demokratik
kuruluşlarda, gençlik, kadın örgütlerinde,
sendikalarda, odalarda, legal partilerde ve
yayın çevrelerinde çalışabilirler. Parti bu
arkadaşları, parti dostu olarak görür ve
destekler, önlerini açar. Onlar da
bulundukları örgütlerde o örgütlerin tüzük ve
programları çerçevesinde çalışırlar ve
partimizin politikalarını savundukları için ise
disiplin, davranış gibi kişilik özelliklerine
dikkat ederler, partimize karşı davranış ve
yaklaşımlarında kusur etmezler. Bu da değer
verilmesi gereken bir olgunluk göstergesidir.
Son tahlilde bütün bu konular pratikte
kolay uygulanabilecek görevler değildir.
Yoğun bir günlük pratik içinde yaşıyoruz. Bir
yandan pratik gündeme katkılarımızı
yapmak, diğer yandan ise örgütlü yapımızı
çelikleştirmek görevleri ile karşı karşıyayız.
İkisinden birini diğerinin önüne koymak
doğru değildir, çünkü yoldaşların eğitimi de
gelişimi de ancak günlük parti çalışması
pratiği ve eylemlilik koşullarında
mümkündür. Değilse, pratikten kopuk eğitim
ve gelişim parti sıralarının
bürokratikleşmesine ve “elitizme” yol açar ki
buna hiç tahammülümüz yoktur.
Partimiz kadroların söylediği sözleri ve
savunduğu görüşleri her bir yoldaşın parti
yaşamında sınamaya gereksinim duyar.
‘Büyük sözler’ sarfedip pratikte bunların
karşılığını vermeyen ‘kadro’, kadro değildir.
‘Küçük iş - büyük iş’ ayrımı yapan ‘kadro’,
kadro değildir. Belli görevlerden imtina eden
‘kadro’, kadro değildir. Bunlar neden
önemlidir? Parti tarihimiz bize, görünürde
‘sıkı kadro’ izlenimi yaratan, kariyerist,
üstenci, çok bilmiş üyelerin zorlu sınavlar ile
karşı karşıya kaldıklarında sınıfta kaldıklarını
öğretmiştir. Baskı ve terör koşulları
arttığında geri çekilmeler, bahaneler
yaratmalar, görevden kaçmalar bilinen
alışkanlıklardır. Aynı şekilde, baskı
koşullarında iş ve yaşam düzeyine bağlı
alışkanlıkları tehlikeye atmamak için ‘kendi
kendine’ önlem alan üyeler her dönemde
karşılaştığımız pratiklerdir. Oysa ki, bırakın
bu konularda gerekli düzenlemeleri parti
yapsın. Kimi geri çekeceğine, kimi
dinlendireceğine, kimi nasıl koruyacağına
kendi karar versin. En ağır baskı ve
diktatörlük koşullarında dahi parti faaliyeti
tatil edilmeyeceğine, tam tersine yeni
koşullara uygun olarak daha da sonuç alıcı
duruma yükseltileceğine göre tek tek
üyelerin iradeleri bu noktada geçersizdir. Bu
örnekleri vermemizin nedeni, yukarıda
belirtmeye çalıştığımız ölçütlerin ne kadar
önem taşıdığının altını çizmek içindir.
Komünist kadro olmak, ‘kendini tatmin’ için
seçilmesi gereken bir nitelik değildir. Öyle
durumlarda sonu birey açısından da örgüt
açısından da hüsran olur. Partimiz bu
ölçüleri veri alarak Leninci kadrolar ile bir
savaş ve kadro örgütü olarak yürüyecek
koşulları yaratma yolunda ciddi mesafeler
almıştır. Bu yapıda tersi davranış içinde
olacak olan her kadro, salt kendini değil
örgütün tümünü tehlikeye atar. 1980 pratiği
bize bunu öğretmiştir. Bu konuda belirleyici
önlem, örgüt bürosunun öznellikten
bağımsız titiz çalışmaları ve ideolojik
büronun eğitim çalışmalarına toleranssız
devam etmesidir. Tüm hataların panzehiri,
sadece eğitim ile elde edilebilen ve pratikte
sınanabilen komünist sınıf bilinci ve sınıf
kinidir.
2016 yılını tamamlıyor ve 2017 yılına
adım atarken partimizin çalışmalarını
sağlıklı, zinde ve daha da başarılı
şekillendirmek için kadrolar arasında seçim
yapabilecek, kadroları doğru istihdam
edebilecek düzeye gelmiş olmaktan dolayı
mutluluk duyuyoruz. Ancak bu bilinç ve
anlayışla 2017 yılının önümüze koyduğu
görevleri yerine getirebileceğimizi biliyoruz.
2017 yılını Kadri Erol Yoldaş Komünist
Hamlesi çerçevesinde karşılamaktan, ve
Parti MK’mızın önümüze koyduğu görevleri
faaliyet programımız ile uyumlu olarak adım
adım yaşama geçirebildiğimizden dolayı
gururluyuz.
Sayfa 7www.tkp-online.org
o Musa KAYIKÇI
Türkiye devriminin önünde duran en
önemli sorunlardan birisi de TKP’nin
bağımsız bir sınıf partisi olarak ‘‘Göndere
çekilmiş bir bayrak’’ gibi dalgalanan kendi
parti programını yığınların önünde yeterince
anlatamamış olmasıdır. Bunun nedenleri
arasında Türkiye’nin özgün koşullarından
kaynaklananlar olduğu kadar emperyalist
sistemin dünyayı yangına çevirdiği döneml-
erdeki uluslararası koşulların da etkisi ol-
dug unu söylemek mümkün. Sürekli
tutuklamalarla, sürgünlerle geçen parti
yaşamları, Kemalist propaganda merkez-
lerinde üretilen en aşağılık yalanlarla parti-
nin kendi özgün programıyla Türkiye
halkının önüne özgürce çıkması engellen-
mis, yasaklanmıştır. Partimizin programı yıl-
larca partinin kendisi tarafından değil parti
düşmanı çevrelerce çarpıtılarak halka an-
latılmaya çalışılmıştır. Burjuvazi TKP’nin
düşüncelerini halka çarpıtarak anlatmak için
Aclan Sayılgan gibi Fethi Tevetoğlu gibi
CİA’dan maaşlı parti döneklerini kullan-
mıstır.
TKP, 1980 askeri darbesi ile geleneğin-
den koparılan sol hareketlerde yaygın ola-
rak görülen Kemalizm hayranlığını, Kemalist
reform programlarını Komünist hareketin
programı yapmaya çalışanlarla onların süb-
jektif niyetlerine bakmadan mücadele et-
meyi ilke edinmistir. Kemalist burjuva
ideolojisini programatik düzeyde kutsayanlar
onun ilkelerini devrime giden kilometre
taşları gibi görmeye ve göstermeye çalışan-
lar her zaman sinsice proleterya enterna-
syonalizmden uzaklaşmışlar, Kürt halkının
özgürlük taleplerine sırt çevirmişlerdir. Tür-
kiye Komünist Partisi devrimci bir partidir.
Burjuva partilerinin küçük başarıları ve gös-
termelik reformlar ile yetinmesi mümkün
değildir ve onun kendine ait devrimci bir pro-
gramı vardır, hiç bir burjuva partinin pro-
gramından ödünç almaya ihtiyacı yoktur.
Partimizin ilkelerini sadece kendi mücadele
geçmişi ve emekçi sınıfların kanları canları
bahasına kazandığı tecrübeler ve proletarya
enternasyonalizmi şekillendirir. Partimizin
yayın organlarında ne zaman sol hareket
içindeki Kemalist etkiler eleştirilmeye çalışıl-
sa parti tarihindeki çok özgün durumlar ve
dönemler bugünü açıklamak için ileri sürülür
olmuştur. Oysa ki Kemalizm’in anti-empe-
ryalist maskesi daha Cumhuriyetin ilk yıl-
larında düşmüş, İngiliz muhipliği ortaya
çıkmıştır. Kemalist burjuva ideolojisini günü-
müz devrimci hareketlerin programlarına
iliştirmeye çalışanların en sık referans gös-
terdikleri Şefik Hüsnü Değmer bile daha
1924’te Aydınlık Dergisi’nde yazdığı yazılar-
da Kemalizm’den duyduğu derin hayal
kırıklığının izlerini bulmak mümkündür. 1960
sonrası ortaya çıkan Marksist gençlik hare-
ketlerinin Deniz, Yusuf, Hüseyin, İbrahim,
Mahir gibi önderleri Kemalizme güvenme-
nin, onu anti-emperyalist sanmanın bedelini
bizzat Kemalist cellatlar ve özel harpçi katil-
lerce infaz edilerek ödemişlerdir.
Sosyalist hareket içinde ortaya çıkan
“Yeni Kemalizm” hayranlığının nedenleri ise
1980 sonrası planlanan Komünistleri
sınıftan kopartma onun Ergenekon çeteler-
inin sivil asker iktidar oyunlarına alet etme
planlarının bir parçasıdır. Ufuk Uras gibi
Merdan Yanardağ gibi eski sosyalist aydın-
lar bu karanlık senaryonun parçası gürü ol-
dular. Siyasi acemilikleri başka alanlarda da
göze batan başka bazı iyi niyetli sol çevreler
halk içinde daha geniş bir tabana sahip ola-
bilmek için, yani taktik bir zorunluluk olarak,
hatta küçük burjuvazinin sol kesimlerine
Marksist bir program yerine Kemalist bir
programla gitmeyi yığınlar içindeki salt de-
vrimci çalışmaya ikame etmeye çalışıyorlar.
Bunlar geçici pragmatist başarı hevesleri
yüzünden Marksist programlarından taviz
veriyorlar. Komünistler kendi politikalarını
halktan gizlemezler, çünkü halka sunaca-
kları yepyeni ve parlak bir gelecek vardır.
Hiç bir burjuva reformu Komünistlerin pro-
gramındaki kadar gerçekçi ve halka yakın
değildir. Burjuva ideolojisinin şu ya da bu
formuyla yığınların karşısına çıkmak, onun
jargonuyla konuşmak bir Komünist Partisine
yığınların gözünde itibar kazandırmak bir
yana sadece itibar kaybettirir ve burjuvazi-
nin değirmenine su taşımaktan başka bir işe
yaramaz.
TKP ile Kemalizm’in tarihten gelen çok
yönlü ve çok boyutlu bir ilişkisi vardır. Bu
ilişki her zaman Komünistlerin ülkeyi empe-
ryalizme karşı güçlü kılacak, onu emperya-
list yağmacıların planlarından bir nebze de
olsa uzaklaştıracak sorumluluk çerçevesin-
de kalmıştır. İşgal sonrası, Fransızların ar-
kalarında bıraktıkları silah depolarını basıp
Karadeniz üzerinden Anadolu’ya silah
kaçıran yurtseverlerin bir çoğu partimiz ile
iliskili isimsiz kahramanlardı. Daha Kurtuluş
Savaşı’nın başında Kemalist rejimin bütün
yalpalamalarına rağmen Anadolu halkınca
tutuşturulan bağımsızlık meşalesini deste-
klemek üzere Anadolu’ya geçen partimizin
kurucuları Mustafa Suphi ve 15
yoldasşmızın Kemalizm’in ajanları tarafın-
dan Karadeniz’in karanlık sularında boğul-
masına rağmen TKP Kemalizme karşı hiç
bir zaman rövanşist bir politika izlememiştir.
Yaklaşan faşist diktatörlük tehlikesine karşı
ya da faşist diktatörlük altında zaman za-
man TKP ile Kemalizm’in yolları kesişse de
-Hatta bu konuda Komünistler zaman za-
man gereğinden fazla bir fedakarlık yanlışı-
na düşmüş olsalar da- bu çok geçici ve
konjonktörel bir durumdur. Bu dönemler re-
ferans alınarak Kemalizm’le yani burjuvazi
ile Komünistler arasında kalıcı birliktelikler
yaratmaya çalışmak, zamanını doldurmuş
bir burjuva reformizminin laiklik gibi demo-
krasi gibi modernite gibi kaybolan değerler-
inin bakımını ve korumasını üstlenmek
Komünistlerin kendi bağımsız programlarıy-
la tanınmasını ve hatırlanmasını engelleye-
cektir. Kemalizm ve burjuvazi bütün üst yapı
kurumlarıyla işçi sınıfının ve onun partisi
TKP’nin azılı bir sınıf düşmanıdır.
Cumhuriyet bir ‘‘Fransız Devrimi’’ değil-
se de; elbette ki Osmanlı monarşisine göre
ileri bir adımdır, ancak Osmanlı monarşisi
siyasal üst yapıda tasfiye edilmiş olsa da
onun özellikle toprakta feodal mülkiyet ilişki-
leri Kemalizmin her zaman en büyük sınıfsal
dayanağı ve ekonomik müttefiki olmuştur.
Dolayısıyla batıdaki gibi bir toprak devrimine
önderlik edip feodal alt yapı kurumlarını tas-
fiye etmediği için -Eğer Marksist kavramlarla
konuşacaksak- demokrat da değildir. Cum-
huriyetin ve onun ideolojisi Kemalizmin,
Cumhuriyetin ilk yıllarında ve soğuk savaş
döneminde Kürt yoksul köylülüğü jandarma
zulmü altında barbarca ezilirken Kürt feoda-
litesi ve aşiretleri güçlendirilmiş böylece
Kürdistan’da silahlı derebeyler varlıklarını
ve sömürülerini bütün güçleriyle devam etti-
rebilmişlerdir. Kürt ağalık sistemi Cumhu-
riyet dönemi düzen partileri için hazır oy
deposu olarak hizmet etmiştir. Bugün de
AKP gericiliğinin Kürdistan’daki geçici
başarısı Kürt egemen sınıflarıyla yaptığı
benzer bir ittifaktan kaynaklanmaktadır.
Türkiye devriminin sosyal tabanı 1980
sonrası bazı sosyalistlerin sandıkları gibi
Kemalist bir kutsal yağ ile mesh edilmiş
yığınlardan olusmamaktadır. Osmanlı’nın
katliamcı inkarcı politikalarını bire bir sürdü-
ren Kemalistler Kürt, Ermeni, Rum, Süryani,
Laz, Çerkez halkları nezdinde hiç bir itibara
sahip değildir. Cumhuriyet tarihi boyunca
bütün ibadet pratikleri yasaklanan Alevi,
Bektaşi, Ezidi gibi inanç gruplarının Kema-
lizm ile görülmesi gereken bir hesapları
vardır ancak. İşçi sınıfı ve yoksul köylülük
her hak talebi ile yürüdüğünde karşısında
Cumhuriyet’in askerini, polisini ve jandar-
masını görmüştür... Hak taleplerini sunmak
üzere Taksim’de buluşan işçilere keskin
nişancılarla ateş eden Kemalist burjuvazi ile
işçi sınıfının bir sempati ilişkisinden çok bir
nefret ilişkisi vardır. Bütün bu toplumsal sınıf
ve zümreler için Kemalizm hiç bir olumlu
çağrışım yapmaz. Türkiye devrimi de
gerçek anlamda bir toplumsal tabana daya-
nacaksa bu taban için program ve simgeler
burjuvazinin değil işçi sınıfının programı ve
bayrağı olmalıdır. Türkiye Komünist Partisi,
ülkemizin meydanlarının yeniden komüniz-
min ve enternasyonalizmin soylu simgelerini
taşıyan emekçilerle ve yurtseverlerle doldur-
mak ve Türkiye devrimini zafere ulaştırmak
için var gücüyle savaşmaya devam etmekte
kararlıdır.
Bir Kez Daha TKP ve Kemalizm Üzerine
Sayfa 8 www.tkp-online.org
V.I.LENİN
Parti programının taslağında, başkahususların yanında “devlet içindeki tümulusların kendi kaderini tayin hakkınıtanımayı” da garanti altına alandemokratik bir anayasa temelindecumhuriyet talebini ileri sürdük. Buprogram talebi birçoklarına yeterince açıkdeğilmiş gibi geldi, ve 33. sayıda Ermenisosyal-demokratlarının manifestosunutartışırken bu maddenin anlamını şöyleaçıkladık. Sosyal-demokrasi, uluslarınkendi kaderini tayinini, her ne türdenolursa olsun, zorla ya da haksızlıkladışarıdan etkileme yönündeki her türlügirişimle daima mücadele edecektir. Nevar ki, kendi kaderini tayin özgürlüğü içinmücadelenin kayıtsız-şartsız tanınması,bizi her ulusal kendi kaderini tayin talebinidesteklemekle yükümlendirmez.Proletaryanın partisi olarak sosyal-demokrasi, kendi pozitif ve en önemligörevini, halkların ve ulusların değil, hermilliyet içindeki proletaryanın kendikaderini tayinini geliştirmekte görür.Daima ve mutlaka bütün milliyetlerinproletaryasının en sıkı birliğinihedeflemeliyiz, ve ancak tek tek istisnaidurumlarda, yeni bir sınıf devletininyaratılmasına ya da bir devletin tam politikbirliği yerine daha gevşek bir federatifbirlik konmasına vs. çıkan talepleri ilerisürebilir ve aktif olarak destekleyebiliriz.[Bkz. V. İ. Lenin: Tüm Eserler, Cilt 6, s.320-323. Rusça]
Ulusal sorundaki programımızın buyorumu Polonya Sosyalist Partisi’nin(PPS)[2] şiddetli protestosuna nedenolmuştur. “Rus Sosyal-DemokrasisininUlusal Sorundaki Tavrı”(”Przedsvit”[Şafak.], Mart 1903) adlımakalede, PPS, bizim bu “esrarlı” kendikaderini tayinimizin “hayret verici” yorumuve “belirsizliği” üzerine hiddetlenip, bizidoktrinerlikle suçluyor ve “dil, milliyet,kültür vs. sırf burjuva icatlar olduğu için,işçinin kapitalizmin tamamen yok edilmesidışında hiçbir şeyle ilgilenmemesi gerekir”vs. “anarşist” anlayışını bize malediyor.Ulusal sorunda sosyalistler arasında öylealışılmış ve öyle yaygın olan neredeysetüm yanılgıları içeren bu argümantasyonüzerinde uzun uzun durmaya değer.
Yorumumuz neden öyle “hayretverici”? Neden “sözcük” anlamından birsapma görülüyor? Ulusların kendi kaderinitayin hakkının tanınması, her ulusun herkendi kaderini tayin etme talebinidesteklemeyi mi gerektiriyor? Bütünyurttaşların özgür birlikler kurma hakkınıntanınması, biz sosyal-demokratları, heryeni birliğin kurulmasını desteklemekle
kesinlikle yükümlendirmiyor, hatta, buhakkın tanınması, şu ya da bu birliğinkurulmasına karşı tavır almamızı ve onuamaca uygunsuz ve saçma buluyorsak,buna karşı ajitasyon yapmamızı kesinlikleengellemez. Biz, Cizvitlere bile özgürajitasyon hakkını teslim ve kabul ediyoruz,ama Cizvitlerle proleterler arasında birittifaka karşı mücadele ediyoruz (elbettepolis yöntemleriyle değil). Yani “Przedsvit”şunları söylediğinde: “Bu kendi kaderiniserbestçe tayin talebi sözcük anlamıylakavranacak olursa (ve biz şimdiye kadarona bu anlamı atfettik), bu bizi hoşnutkılacaktır”, programın sözcük anlamındansapanın tam da PPS olduğu tamamenapaçıktır. Varılan sonucun biçimselaçıdan mantıksız olduğuna kuşku yoktur.
Fakat yorumumuzu biçimsel olarakgözden geçirmekle yetinmek istemiyoruz.Sorunu özü itibariyle de dobra dobraortaya koyalım: Sosyal-demokrasi ulusalbağımsızlığı daima kayıtsız şartsız mıtalep etmelidir, yoksa sadece belli koşullaraltında mı, ve hangi koşullar altında? PPSbu soruyu daima kayıtsız şartsız tanımaanlamında yanıtlamıştır, ve bu nedenle,federatif bir devlet düzeni talep eden ve“ulusların kendi kaderini tayin hakkınıntam ve kayıtsız şartsız tanınması”nısavunan (”Revolutsionnaya Rossiya”‘, No:18, “Ulusal Köleleştirme ve DevrimciSosyalizm” makalesi) Rus Sosyal-Devrimcilerine besledikleri müşfikduygulara hiç şaşmıyoruz. Ne yazık ki bu,sözde Sosyal-Devrimcilerin sözdepartisinin gerçek niteliğini yüzüncü vebininci kez gösteren burjuva-demokratiktumturaklı sözlerden birinden başka birşey değildir. Ve bu laflara aldanan, busahte parıltıdan gözleri kamaşan PPS,kendi payına bununla, teorik kavrayışındave politik faaliyetinde proletaryanın sınıfmücadelesiyle bağının ne kadar zayıfolduğunu tanıtlamaktadır. Ulusların kendikaderini tayin talebini işte bu mücadeleninçıkarlarına tabi kılmalıyız. Ulusal sorundabizim tavrımızla burjuva-demokrat tavrınfarkı tam da bu koşulda yatmaktadır.Burjuva demokratı (ve onun izindenyürüyen bugünün sosyalist oportünisti de),demokrasinin sınıf mücadelesini bertarafettiğini zanneder ve bu nedenle tüm politiktaleplerini soyut, genel, “kayıtsız şartsız”,“tüm halkın” çıkarları bakış açısından yada hatta ebedi mutlak ahlaki ilke bakışaçısından koyar. Sosyal-demokrat ise buburjuva hayalini, ister soyut idealistfelsefede, ister kayıtsız-şartsız ulusalbağımsızlık talebinde dile gelsin, herzaman ve her yerde acımasızca teşhireder.
Bir Marksistin ulusal bağımsızlık
talebini ancak koşullu olarak, hem deyukarıda açıklanan koşul altındatanıyabileceğini kanıtlamak gerekecekolursa, o zaman Polonya proletaryasınınPolonya’nın bağımsızlığı talebini Marksistbakış açısından hareketle savunan bir ya-zarın sözlerini aktarmak istiyoruz. KariKautsky 1896′da “Finiş Polonia?”[“Polonya’nın Sonu mu?”] adlı makaledeşunları yazmıştı: “Demek ki, proletaryaPolonya sorununa eğilir eğilmez,Polonya’nın bağımsızlığı lehine tavıralmaktan, bununla ise, uluslararası militanproletaryanın sınıf çıkarlarıyla geneldebağdaşabildiği ölçüde, bu yönde dahabugünden atılabilecek her adımıdesteklemeyi onaylamaktan başka bir şeyyapamaz.”
“Bu ihtiyat kaydı”, diye devam ediyorKautsky, ”kesinlikle konmalıdır. Ulusalbağımsızlık, militan proletaryanın sınıfçıkarlarıyla, kayıtsız şartsız, her türlükoşul altında amaçlanması gerekecek ka-dar içten bir bağ içinde değildir. Marx veEngels İtalya’nın birleşmesini vekurtuluşunu en büyük kararlılıklasavundular, fakat bu1859′da Napolyon’laittifak kuran İtalya’ya karşı çıkmalarınıengellemedi.” (”Neue Zeit”, XIV, 2, s.520.)
Görüyorsunuz: Kautsky uluslarınkayıtsız-şartsız bağımsızlık talebinikategorik olarak reddetmekte, kategorikolarak, sorunun sadece genel-tarihseldeğil, aynı zamanda tam da sınıf temelinedayandırılmasını talep etmektedir. Marxve Engels’in Polonya sorunundaki tavrınıele aldığımızda, onların da bu sorunubaştan itibaren böyle koyduklarınıgörürüz. “Neue Rheinische Zeitung”Polonya sorununa büyük yer verdi vesadece Polonya’nın bağımsızlığını değil,aynı zamanda Polonya’nın bağımsızlığıiçin Almanya’nın Rusya’ya karşısavaşmasını kararlılıkla talep etti. Fakataynı zamanda Marx, FrankfurtParlamentosunda Polonya’nınözgürlüğünü savunan, ama Polonyasorununu herhangi bir tarihsel tahlilolmadan, sadece “alçakça haksızlık” gibiburjuva-demokratik söylemlerle çözmekisteyen Ruge’ye karşı ateş püskür-mekteydi. Marx, devrimci tarihsel anlarda“polemik”ten korktukları kadar başkahiçbir şeyden korkmayan pimpirikli vedarkafalı devrimcilerden değildi. “İnsancıl”yurttaş Ruge’yi acımasız alaylara boğanMarx, Güney Fransa’nın Kuzey Fransatarafından ezilmesi örneğiyle, her ulusalbaskının her zaman demokrasi veproletarya açısından haklı bir bağımsızlıkçabasını ortaya çıkarmadığını gösterdi.Marx, özel sosyal koşullara atıfta bulundu,
Programımızda Ulusal Sorun
Dev
amı9
.say
fad
a
Sayfa 9www.tkp-online.org
Dev
amı1
0.sa
yfad
a
bunların sonucunda “Polonya … Rusya,Avusturya ve Prusya’nın devrimci bölümühaline gelmiştir … Hatta, hâlâ kısmenfeodal temelde duran soyluluk bile eşigörülmemiş bir özveriyle demokratik-tarımdevrimine katıldı. Almanya daha en beylikmeşruti ve bitmez tükenmez felsefiideolojiler içinde el yordamıyla yürümeyeçalışırken, Polonya çoktan Doğu Avrupademokrasisinin ocağı haline gelmişti…Biz” (Almanlar) “… Polonya’nın ezilmesineyardım ettiğimiz sürece, Polonya’nın birkısmını Almanya’ya eklediğimiz sürece,Rusya’ya ve Rus politikasına bağlıkalacağız, bizzat bizdeki ataerkil-feodalotokrasiyi temelli kıramayacağız.Demokratik bir Polonya’nın tesisi,demokratik bir Almanya’nın tesisinin ilkkoşuludur.”
Bu açıklamaları böylesine ayrıntılıbiçimde aktardık, çünkü uluslararasısosyal-demokraside 19. yüzyılınneredeyse bütün ikinci yarısında korunanPolonya sorunundaki tavrın hangi tarihselkoşullar altında oluştuğunu çok canlıbiçimde gösteriyorlar. O zamandan berideğişen koşulları görmezden gelmek veMarksizmin eski çözümlerinde diretmek,öğretinin ruhuna değil lafzına bağlı kalmakolur, yeni politik durumun tahlilindeMarksist araştırma yöntemleriniuygulamayı bilmeden eski kararlarışabloncu bir şekilde yinelemek olur. Ozamanlar ve şimdi -son burjuva devrimcihareketler dönemi ve çılgınca bir gericilikdönemi, proleter devrim arifesinde tümgüçlerin bütün kuvvetlerini toplamadönemi- açıktır ki birbirinden farklıdır. Ozamanlar tam da Polonya bir bütün olarakdevrimciydi, sadece köylülük değil,soylular kitlesi de. Ulusal kurtuluşmücadelesinin gelenekleri öyle güçlü veöyle derin kök salmıştı ki, Polonya’nın eniyi evlatları, ülkedeki yenilgiden sonra, heryerde devrimci sınıfları desteklemeye so-yundular. Dombrovski ve Vrublevski’ninanısı, proletaryanın 19. yüzyıldaki engörkemli hareketiyle, Parisli işçilerin son-ve umut ederiz ki son başarısız-ayaklanmasıyla kopmaz biçimde birbirinebağlıdır. O zamanlar Avrupa’dademokrasinin tam zaferi Polonya yenidentesis edilmeden gerçekten olanaksızdı. Ozamanlar Polonya gerçekten Çarlığa karşıuygarlığın kalesi, demokrasinin öncügücüydü. Bugün Polonya’nın egemensınıfları -Almanya ve Avusturya’da Lehsoyluları, Rusya’da sanayi ve finanskodamanları-, Polonya’yı ezen ülkelerinegemen sınıflarının yandaşları olarakortaya çıkarken, eski devrimci Polonya’nınyüce geleneklerini kahramanca devralanPolonya proletaryasıyla birlikte Alman veRus proletaryası omuz omuza kurtuluşiçin mücadele ediyor. Bugün Avrupa’nınpolitik gelişimini büyük bir dikkatle izleyen
ve Polonyalıların kahramancamücadelesine tamamen sempati duyankomşu ülkedeki Marksizmin önde gelentemsilcileri, buna rağmen açıkça şöylediyorlar: “Petersburg bugün Varşova’dançok daha önemli bir devrimci merkezdir,Rus devrimci hareketi şimdiden Lehhareketinden daha büyük bir uluslararasıöneme sahiptir.” Leh sosyal-demokratlarının programındaki Po-lonya’nın yeniden tesisi talebinin amacauygunluğunu savunurken daha 1896′daKautsky böyle diyordu. Ve 1848′denbugüne kadar Polonya sorununungelişmesini araştıran Mehring, 1902′de şusonuca vardı: “Leh proletaryası bayrağınabir Leh sınıf devletinin, bizzat egemensınıfların adını bile duymak istemedikleribir sınıf devletinin yeniden tesisini yazmakisterse, 1791′de Polonya soylularınınbaşına geldiği gibi mülk sahibi sınıflarınbaşına gelebilecek, fakat emekçi sınıflarınbaşına asla gelmemesi gereken birtarihsel karnaval oyunu oynamış olacaktır.Hele hele bu gerici ütopya, aydınların veküçük-burjuva-zinin, ulusal ajitasyonunhenüz belli bir yankı bulduğu kesimleriniproleter ajitasyona duyarlı kılmak içinortaya çıkarsa, küçük ve ucuz anlıkçıkarlar uğruna işçi sınıfının kalıcıçıkarlarını feda eden çirkin oportünizminkuruntusu olarak iki kez kadüktür.
Bu çıkarlar kesinlikle, Polonyalıişçilerin her üç parçadaki yoldaşlarıylakayıtsız-şartsız omuz omuza mücadeleetmelerini emretmektedir. Bir burjuvadevriminin özgür bir Polonyayaratabileceği zamanlar geçti; bugünPolonya’nın yeniden doğuşu ancak,modern proletaryanın zincirlerini kırdığısosyal devrimle olanaklıdır.”
Mehring’in çıkardığı bu sonucun altınatereddütsüz imzamızı koyuyoruz. Sadeceşunu belirtelim ki, argümantasyondaMehring kadar ileri gitmesek de, sonuçyine de kusursuzdur. Hiç kuşkusuz bugünPolonya sorunu elli yıl öncekinden özitibarıyla farklıdır. Fakat bugünkü budurumu ebedi olarak görmemek gerekir.Hiç kuşkusuz sınıf antagonizması, ulusalsorunları bugün çok arka plana itmiştir,fakat doktrinerliğe düşme tehlikesiylekarşı karşıya kalmadan, şu ya da buulusal sorunun geçici olarak politikolayların önplanına çıkmasının olanaksızolduğu iddia edilemez. Hiç kuşkusuz,kapitalizmin devrilmesinden öncePolonya’nın yeniden tesisi çok uzak birihtimaldir, fakat bunun bütünüyleolanaksız olduğu, Polonya burjuvazisininbelli koşullar altında bağımsızlıktan yanatavır alamayacağı vs. söylenemez. Bunedenle Rus sosyal-demokrasisi hiçbirşekilde kendi elini kolunu bağlamaz.Programında ulusların kendi kaderini tayin
hakkı talebine yer verirken, bütün olanaklıve hatta bir bütün olarak düşünülebilecektüm durumları göz önüne alır. Buprogram, Polonya proletaryasına,sosyalizmden önce gerçekleştirilmesiolasılığı son derece küçük de olsa, özgürve bağımsız Polonya Cumhuriyeti ‘nikendi şiarı yapmasını asla dışlamaz. Buprogram sadece, gerçek bir sosyalistpartinin proletaryanın sınıf bilincinibulanıklaştırmamasını, sınıf mücadelesinikarartmamasını, işçi sınıfını burjuva-demokratik söylemle kandırmamasını veproletaryanın bugünkü politikmücadelesinin birliğini bozmamasını talepetmektedir. Ve kendi kaderini tayini ancakonunla kabul ettiğimiz tam da bu koşul,her şeyin özüdür. PPS boş yere, meseleyiRus ve Alman sosyal-demokratlarındanonu ayıran şeyin, onların kendi kaderinitayin hakkını, özgür ve bağımsız bircumhuriyet için çaba gösterme hakkınıreddetmeleri olarak gösterme yönündeçaba sarfediyor. PPS’nin şahsında gerçekbir sosyal-demokrat işçi partisinigörmemizi engelleyen bu değil, onun sınıfbakış açısını unutması, onu şovenizmlekarartması ve mevcut politik mücadeledebirliği bozması olgusudur. İşte PPS’ninsorunu genelde nasıl koyduğuna ilişkin birörnek: “… Polonya’yı koparmakla Çarlığısadece zayıflatabiliriz; onu Rus yoldaşlaryıkmak zorundadır.” Ya da devamla: “…otokrasinin yok edilmesinden sonra Rus-ya’dan ayrılarak kaderimizi tayinedeceğiz.” Bu korkunç mantığın, Po-lonya’nın yeniden tesisi program talebibakış açısından bile hangi korkunçsonuçlara vardığına dikkat edin.Polonya’nın yeniden tesisi, demokratikgelişimin olanaklı (ama burjuvazininegemenliği altında kesinlikle güvencedeolmayan) bir sonucu olduğu için, bunedenle Polonya proletaryası Rusproletaryasıyla birlikte Çarlığı yıkmak içindeğil, bilakis “sadece” Polonya’yıkopararak onu zayıflatmak için mücadeleetmelidir. Rus Çarlığı Almanya, Avusturyavs. burjuvazisi ve hükümetleriyle gittikçedaha sıkı bir ittifak kurduğu için, bunedenle Polonya proletaryası, bugün birve aynı boyunduruğa karşı mücadele et-tiği Rus, Alman ve diğer proletaryaylaittifakını zayıflatmamalıdır. Bu, ulusalbağımsızlığın burjuva-demokratikkavranışı yararına proletaryanın enönemli yaşamsal çıkarlarındanvazgeçmekten başka bir şey değildir.Bizim otokrasiyi devirmeye yönelikhedefimizden farklı olarak PPS’ningütmek istediği Rusya’nın dağılması,ekonomik gelişme bir politik bütününçeşitli parçalarını gittikçe daha sıkıbirbirine bağladığı, bütün ülkelerinburjuvazileri ortak düşmanlarıproletaryaya karşı ortak müttefikleriÇardan yana gittikçe daha sıkı birleştiği
Programımızda Ulusal Sorun...(8. sayfadan devam)
Sayfa 10 www.tkp-online.org
Türkiye Komünist Partisi Program Taslağı (5)
Dev
amı1
1.sa
yfad
a
sürece, boş bir laftır ve öyle kalacaktır.Buna karşılık, bugün bu otokrasininboyunduruğu altında inleyen proletaryanıngüçlerinin dağılması üzücü bir gerçekliktir,PPS’nin hatasının dolaysız sonucudur,burjuva-demokratik formüllere tapmasınındolaysız sonucudur. Proletaryanın budağılışına gözerini yummak için PPS,kendisini şovenizme kadar alçaltmak veörneğin Rus sosyal-demokratlarınıngörüşlerini şöyle yorumlamak zorundakalmıştır: “Biz (Polonyalılar) sosyaldevrimi beklemeli ve o zamana kadar daulusal boyunduruğu sabırla taşımalıyız.”Bu düpedüz yalandır. Rus sosyal-demokratları böyle bir şeyi sadece aslaönermemekle kalmamışlardır, bilakis tamtersine, Rusya’daki her türlü ulusalbaskıya karşı bizzat kendileri mücadeleetmekte ve tüm Rus proletaryasını aynışeyi yapmaya çağırmaktadırlar; kendiprogramlarına sadece dillerin, milliyetlerinvs. tam hak eşitliğini değil, aynı zamandaher ulusun kendi kaderini bizzat tayinetme hakkının tanınmasını da al-maktadırlar. Bu hakkı tanıyan bizler,ulusal bağımsızlık taleplerinidesteklememizi proleter mücadeleningereksinimlerine tabi kılıyorsak, butavrımızı ancak bir şovenist, Rusların“yabancı kökenlilere” karşı güvensizliğiolarak ilan edebilir, çünkü gerçekte butavır, zorunlu olarak, sınıf bilinçliproletaryanın burjuvaziye karşıgüvensizliğinden kaynaklanmalıdır. PPSulusal sorunun şu karşıtlıktan ibaretolduğunu düşünüyor: “Biz” (Polonyalılar)
ve “onlar” (Almanlar, Ruslar vs.). Sosyal-demokrat ise bir başka karşıtlığı önplanaçıkarır: “Biz” -proleterler ve “onlar”-burjuvazi. “Biz” proleterler, devrimciproletarya onun karşısına çıktığında,burjuvazinin özgürlüğün, vatanın, dilin veulusun çıkarlarına nasıl ihanet ettiğinidüzinelerce kez gördük. Fransız ulusununen ağır boyunduruk ve aşağılanmaanında, Fransız burjuvazisinin nasılPrusyalılara iltihak ettiğini, ulusalsavunma hükümetinin nasıl halka ihanethükümetine dönüştüğünü, ezilen ulusunburjuvazisinin, elini iktidara uzatmayakalkan kendi hemşerilerini, proleterlerialaşağı etmek için nasıl ezen ulusunaskerlerinden yardım istediğini gördük. Vebu nedenle biz, şovenist ve oportünistsaldırıların bizi bir an bile şaşırtmasınaizin vermeden, Polonyalı işçiye her zamanşunu söyleyeceğiz: Ancak Rusproletaryasıyla kurulacak en tam ve ensıkı bir ittifak, otokrasiye karşı günlüksiyasi mücadelenin taleplerini layıkıylayerine getirebilir, ancak böyle bir ittifak,tam politik ve ekonomik kurtuluşungüvencesidir.
Polonya sorunu üzerinesöylediklerimiz, tümüyle ve bütünüyleherhangi bir başka ulusal soruna dauygulanabilir. Otokrasinin lanet olası tarihibize, onun tarafından ezilen çeşitlihalkların işçi sınıflarının korkunç biryabancılaşmasını miras bırakmıştır. Buyabancılaşma, otokrasiye karşımücadelede en büyük kötülüktür, en
büyük engeldir ve bu kötülüğü kanunderekesine çıkarmamalıyız, ayrı partilereya da “federatif bir partiye dair “ilkeler”lebu alçaklığı takdis etmemeliyiz. Asgaridireniş yolunu tutmak ve şimdi “Bund”unda yapmak istediği gibi herkesin kendiköşesine çekilmesine izin vermek elbettedaha basit ve kolaydır. Birliğin gerekliliğinidaha da kavradıkça, tam birlik olmadanotokrasiye karşı ortak saldırınınolanaksızlığına daha da kanaat getirdikçe,bizim politik koşullarımız altındamerkeziyetçi bir mücadele örgütününgerekliliği daha da güçlü bir şekilde ortayaçıktıkça, sorunun “basit”, fakat sadecegörünürdeki bir çözümüyle, özü itibariyleise temelden yanlış bir çözümüyleyetinmeye o kadar az meyilli olacağız.Yabancılaşmanın zararlılığı tanınmazsa,proletarya partisinin kampında buyabancılaşmaya ne pahasına olursa olsunve radikal bir biçimde son verme isteğiolmazsa, o zaman “federasyon” inciryaprağına da gerek yoktur, o zaman“taraflar”dan birinin aslında hiç çözmekistemediği bir sorunu çözmeye çalışmanınfaydası yoktur, o zaman en iyisi, otokrasitarafından ezilen tüm milliyetlerinproleterlerini bu otokrasiye ve gittikçedaha sıkı biçimde birleşen uluslararasıburjuvaziye karşı mücadelenin başarısıiçin merkeziyetçiliğin gerekli olduğunaikna etme işini canlı deneyimlerin vegerçek hareketin vereceği derslerebırakmaktır.
Iskra No: 44, 15 Temmuz 1903 / (Tüm Eserler,
Cilt 6, s. 452-461. (Rusça))
Programımızda Ulusal Sorun...(9. sayfadan devam)
Turkiye Komu nist Partisi’nin yeni Pro-gram taslagı Ocak 2014 tarihinden beri tar-tısılıyor ve katkılar sonucu gelistiriliyor. Sontaslak halini bu sayımızda bolu mler halindeyayınlamaya baslıyoruz. Her sayıda yayınla-nan bo lu mler icin notlarınızı alabilirsiniz. An-cak tum bolumler yayınlandıktan sonranotlarınızı, goru s, elestiri ve katkılarınızıbutunsellik icinde [email protected] yazılı olarak yollayabilirsiniz.
Parti orgutleri ve yoldaslarımız arasındabu taslak parti calısmasının onemli bir alanıolarak orgutlu olarak tartısılıp ele alınıyor.Taslagı ATILIM’da yayınlamaktaki amacımızorgutlu calısma icinde bulunmayan, TKP’ningerekliligini savunan ancak arayıs icindeolan, TKP’yi savunan ancak ideolojik ve po-litik olarak kimi deg isik durusları olan, farklıdevrimci, sosyalist, hatta devrimci-demo-kratik orgutlenmeler icinde bulunan, eskiparti uyesi olup da bugun bazı konulardafarklı yaklasımları olan, partimizde daha on-ce yonetici gorevlerde bulunmus olup bu-
gun dunyaya farklı pencerelerden bakandostlarımızın da katkı ve goru slerini almaktır.Bu gorusler bir elestiri niteliginde de, bu-gunku durdukları yerin gerekcelendirilmesibiciminde de olabilir. Kus kusuz ki buradakastettigimiz dostlarımız gecmis te yapılantum calıs maları bir daha tekrarlanmamasıgereken bir hata olarak goren ve sınıf sa-vas ımına sırtını donen, anti-komu nist pozi-syonları savunan unsurlar degildir. Devrimcihareketin su ya da bu yerinde mucadelesinisurduren, ancak Marksizm- Leninizm’e,gecmis ve bugunku pratigimize elestirelolarak yaklasan ancak gecmisini de karala-mayan, sahip cıkan dostlarımızdan bahse-diyoruz. Parti tarihimizi bir butu nsellik icindeele aldıgımızda bugu n ve bundan sonrakisavas donemleri icin tum bu gorusleridegerlendirme gereksinimi duyuyoruz.
Program surekli gelistirilecek bir belge-dir. Bu taslak bagıtlandıktan sonra da ge-lisecektir. Bugun icin amacımız tum butartısmalara ve orgutlu calısmamıza yon
verecek, teorik, ideolojik, politik, programa-tik temeli guclendirmektir. Bu tartısma aynızamanda Turkiye ve Kurdistan’ın devrimcive sosyalist gu cleri arasında var olan gorusfarklılıklarının dostane bir temelde tartısıl-masına katkı saglamakta, ulkenin, bolgeninve du nyanın sorunlarına ortak bir yaklasımgelistirmek acısından hizmet etmektedir.
TKP’nin yeni programını tu m bu go rus-leri de alarak son halini verecegiz. Turkiyeisci sınıfının politik orgutu TKP’nin programıtum bu cevrelerin, birikimlerin ve deneylerinısıgında degerlendirilerek son halini alacak,tuzu ksel organlarda son hali karar altınaalınacak, onaylanacaktır. Boylece sınıfınpartisinin programı alısılagelmisin dısındadevrimci mucadelenin icindeki cesitli kisi vecevrelerin de katkısıyla sekillenmis olacaktır.Onaylanacak olan TKP Programı tumyoldaslarımız icin baglayıcı olacaktır.
TKP Merkez Organı ATILIM Redaksiyonu
Sayfa 11www.tkp-online.org
Dev
amı1
2.sa
yfad
a
Türkiye Komünist Partisi Program Taslağı (5)...(10. sayfadan devam)
VII. SOSYALİST DEVRİM SÜRECİ
Sosyalist Devrim Süreci, bugünden ve
önceden hesap edilemeyecek toplumsal di-
namiklere bağlı gelişir. Türkiye Komünist
Partisi’nin stratejik amacı Sosyalist De-
vrimi gerçekleştirip Proletarya İktidarını
kurmaktır. Öznel ve nesnel koşullar bir de-
vrimci duruma uygun olduğunda bu hedefin
önünde bir engel olmayacaktır. Bu toplum-
sal koşullar oluştuğunda, sonucu, başta işçi
sınıfının politik öncüsü, Türkiye Komünist
Partisi olmak üzere, tüm devrimci güçlerin
mücadelesi belirleyecektir. Kapitalizmin kri-
zine rağmen egemen sınıflar neo-liberal
ekonomik politikalar ve milliyetçi-dinsel söy-
lemler ile işçi sınıfını ve emekçi halkları de-
vrimci bir ayaklanmaya karşı kontrol altında
tutuyorlar. Egemen sınıflar henüz yönete-
mez duruma gelmiş değillerdir. Bu süreci
hızlandıracak olan işçi sınıfının politik örgüt-
lenmesi, sendikal hareketin durumu, de-
vrimci güçler arasındaki ideolojik belirsizlik
de öznel faktörün yetersizliğini gösteriyor.
Dolayısıyla, ezilen ve sömürülen kesimler
de eskisi gibi yönetilmek istememe düzeyi-
ne gelmiş değillerdir. Nesnel faktörün ol-
gunlaşması, öngörülemeyecek nitelikte
birden bire de gelişebilir. Türkiye’deki eko-
nomi ve politik yapı, egemen güçlerin
kendi içlerindeki çelişkiler, her an, her
gelişmeye gebe bir ortam sunuyor. Ne ki,
öznel faktörün de eksikliklerini gidermesi ve
mücadeleler içinde üstlenmesi gereken gö-
revlere hazır hale gelmesi gerekiyor. 12
Eylül 1980 askersel faşist darbesi ve ardın-
dan yaşanan faşist diktatörlük süreci, daha
sonra ise “demokrasi” maskesi altında faşi-
zan yöntem ve uygulamaların devam etme-
si, devrimci güçlere, işçi sınıfının politik ve
sendikal örgütlenmesine ciddi zararlar ver-
miştir. Aynı dönemde Kürt Özgürlük ve
Ulusal Demokratik Hareketi’nin ise 1984
yılından itibaren silahlı mücadelesi ile sınıf
savaşımında farklı bir gelişme yaşanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Kürdistan
topraklarında uyguladığı baskı, terör ve kat-
liamlar sonucunda milyonlarca yoksul Kürt
emekçisi ve köylüsü Türkiye’nin her iline,
özellikle de metropollere göç etmek zorun-
da kalmıştır. Göç eden milyonların ezici
çoğunluğu proleterleşmiştir. Kürt Ulusal
Sorunu’nun çözümü doğrultusunda aktif
mücadele içinde olan bu kitle, aynı zaman-
da Sosyalist Devrim Süreci’nin önemli bir
bileşeni olabilir.
Kürt işçi ve emekçileri bugün sınıf
savaşımında, nesnel olarak, en aktif, di-
namik ve kararlı kitleyi oluşturmaktadır-
lar. Kürt Özgürlük ve Ulusal Demokratik
Hareketi’nin savaşımı sonucunda, Türk ve
diğer uluslara mensup halklar da Kürt Ulu-
sal Sorunu’nun çözümü konusunda olumlu
konum alır hale gelmişler ve bu hareketle
dayanışma içine girmişlerdir.
“…Emperyalizm çağında ulusal bas-
kının güçlenmesi, sosyaldemokrat-ların
(komünistlerin ç.n.) ulusların ayrılma öz-
gürlüğü için burjuvazinin dediği gibi üto-
pik mücadeleden vazgeçmesini değil,
bilakis tam tersi, bu zeminde de oluşan
bütün çatışmalardan burjuvaziye karşı
kitle eylemleri ve devrimci mücadelelere
vesile olarak daha fazla yararlanmasını
zorunlu kılar…” (Sosyalist Devrim ve
Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı -
Tezler - V.İ.Lenin, Tüm Eserler, Almanca,
Cilt 22, S. 144-159, Dietz Verlag, Berlin,
1960)
Kürt Özgürlük ve Ulusal Demokratik Ha-
reketi’nin Sosyalizm anlayışı Marksçı-Le-
ninci Sosyalizm anlayışından farklılıklar
göstermektedir, hatta bir Ulusal Kurtuluş
Hareketi olma özelliğinin tüm niteliklerini
taşıyan bu Hareket, içinde değişik sınıf ve
katmanlardan güçleri de birleştirmektedir.
Bu da doğal olandır. Öte yandan, hareketin
nüvesini oluşturan politik örgütlenmenin te-
mel çekirdeğinin, Marksçı-Leninci bilime uz-
ak olmadığını tespit edebiliriz. Belirleyici
olan da bu saptamadır.
Bu gerçeklerden yola çıkarak, Kürt Öz-
gürlük ve Ulusal Demokratik Hareke-
ti’nin politik bir güç olarak,
Anti-Emperyalist Demokratik Halk Devri-
mi hedefinde, Türkiye İşçi Sınıfı Hareke-
ti’nin en önemli bağlaşıklığı olduğunu
saptıyoruz.
Sınıfsal anlamda ele alındığında da,
işçi sınıfının bağlaşıkları, köylülüğün
önemli bir bölümünü oluşturan topraksız
ve az topraklı yoksul köylüler ile küçük
burjuvazidir.
Küçük Burjuvazi içinde yaygınlaşan, an-
cak işçi sınıfı saflarında da önümüzdeki dö-
nemde etkisi artacak olan “Anti-Kapitalist
Müslümanlar”, “Devrimci Müslümanlar”
dini hassasiyetlere sahip, anti-emperyalist,
anti-kapitalist kitleyi oluş-turmaktadırlar.
Nüfusunun yüzde doksanından fazlası
Müslüman olan bir ülkede dini hassasiyetle-
ri olan işçi ve emekçi kitleleri burjuvazi ve
onun partilerinin etkisinden kurtarmak ciddi
önem arzetmektedir.
Küçük burjuvazi ve işçi sınıfı içinde be-
lirli bir etkinliği olan Kemalizmin etkisinde,
ama kaba milliyetçi, ulusalcı çizgiye mesa-
feli devrimci-demokratik bir kesim vardır.
Devrimci-Demokratik Kemalistler, Kema-
lizmin doksan yıllık anti-demokratik, kafa-
tasçı, diktatoryal ve emperyalizm ile
işbirlikçi niteliklerinden uzak, işçi sınıfı ve
yoksul emekçi halklara yakın duruyorlar.
Mustafa Kemal’in sözde devrimci ve ulusal
kurtuluşçu niteliklerini, olumsuz yanlarından
arındırarak savunu-yorlar. Kürt Ulusal Soru-
nu’nun çözümü konusunda olumlu çizgide
yer alıyorlar, anti-komünist değiller. Burada
kesinlikle parti olarak CHP’den söz edilme-
mektedir. Kemalizmin etkisinde olan de-
vrimci-demokratik kitle söz konusudur.
1968 Devrimci Gençlik Hareketi kökenli
olup 1970’lerde yığınsal etkisi olan bir dizi
devrimci siyasi grup ve oluşum bu kategori-
de ele alınmalıdır.
Türkiyeli ve Kürdistanlı Alevi toplu-
mun sınıf savaşımında önemli bir yeri
vardır. Özellikle Türkiyeli Aleviler arasında
anlaşılması zor bir Kemalizm etkisi mevcut-
tur. 1923’de Cumhuriyetin kurulması ile be-
raber toplumsal konumları daha da
kötüleşen, siyasi, kültürel ve dinsel anlam-
da ötekileştirilen, katliamlara, terör ve bas-
kıya maruz kalan bir toplumdur. Bu
gerçeklere rağmen, Alevi toplumunun
statükocu, Kemalist doktrinin önemli bir
destekçisi olması, nesnel olarak kendi
konumlarına aykırıdır. Dersim Katliamı,
Seyit Rıza cinayeti, Maraş, Çorum, Sivas
katliamları ile henüz hesaplaşılmamışken,
dinsel, kültürel olarak nüfusun yüzde yirmi
beşine yakın bir toplum, Sünni-İslam tar-
afından baskı altında tutulurken, Alevi To-
plumun sınıf mücadelesine yaklaşımı farklı
olmalıdır. Devrimci-demokratik gelene-
kleri ile Alevi Toplumu, Sosyalist Devrim
Süreci’nin nesnel, doğal bileşenidir.
ABD ve AB merkezli strateji ve düşünce ku-
ruluşlarının Alevi Demokratik Hareketi’nin
üzerindeki etkisi kırılmalı, Alevi Devrimci-
Demokratik Hareketi, toplumsal, siyasi ve
kültürel eşit haklarını elde etme mücadele-
sinde, Türkiye İşçi Sınıfı Hareketi ve Kürt
Özgürlük Hareketi’nin bağlaşığı olarak rol
üstlen-melidir.
Ülkemizde, son yıllarda Kentsel
dönüşüm, Hidroelektrik Santraller-HES’ler,
siyanürlü altın madenleri ve benzeri çevre
sorunları konusunda duyarlı, Demokratik
Çevre Hareketi olarak nitelenen ciddi bir
kitle hareketi oluşmuştur. Kentsel dönüşüm
karşıtı hareketler metropollerde gelişmekle
birlikte, HES’ler, nükleer santraller, siyanür-
lü altın madenleri konusundaki örgütlenme-
ler kırsal kesimlerde yürütül-mektedir. Tüm
bu çevre hareketlerinin ortak özelliği,
değişik sınıf ve katman-lardan, politik
görüşlerden insanları tek bir amaç çe-
vresinde birleştirmesi, egemen sınıflara
muhalif bir karaktere sahip olması ve
hükümetle, devletle karşı karşıya getir-
mesidir.
Verili koşullardan ve ülke gerçek-lerin-
den yola çıkarak, Sosyalist Devrim Süre-
ci’nde söz konusu politik ve sınıfsal
bağlaşıklar ile Sosyalist Devrimin öznesinin
hazırlanması ve Türkiye İşçi Sınıfı Hareke-
ti’nin öznel olarak güçleneceği bir süreç
yaşanması öngörülmelidir. Devrimin ordusu
bu şekilde yaratılacaktır. Bu süreç, işçi
sınıfı ve emekçi yığınların, diğer bağlaşı-
kları ile birlikte, devrimci demok-ratik is-
Sayfa 12 www.tkp-online.org
Haber, görüş ve önerileriniz için e-posta adresimiz: [email protected] - Ederi 50 Kuruş.
temler temelinde örgütleneceği ve müca-
deleyi yükseltecekleri bir süreç olacak-
tır. Marksçı-Leninci anlamda Sosyalist
Devrimi amaçlamayan, ancak sınıfsal ve
politik olarak kapitalizme, emperyalizme,
yerli işbirlikçi oligarşiye karşı mücadelede
bir arada olunabilecek güçler ile bağlaşıklık
ve mücadele birliği içinde Anti-Emperyalist
Demokratik Halk Devrimi gerçekleştirilebi-
lir. Komünistler için Sosyalist Devrimin ha-
zırlığı olacak olan, diğer güçlerin de bu
mücadele sürecinde Sosyalist Devrim he-
define kazanılmasının mümkün olacağı bu
süreç sosyalist devrimin ordusunun oluştu-
rulmasında önemli bir yer tutar.
“…Demokrasi uğruna savaşımın,
proletaryanın dikkatini, sosyalist devrim-
den başka yöne çekeceğini, ya da bu de-
vrimi gözden gizleyeceğini, ikinci plana
iteceğini v.b. sanmak büyük bir yanılgı
olur. Tam tersine, nasıl ki tam demokra-
siyi uygulamayan sosyalizm başarılı ola-
mazsa, aynı şekilde, proletarya,
demokrasi uğruna, bütün alanlarda tut-
arlı bir devrimci savaşım yürütmeden
burjuvaziyi yenilgiye uğratamaz.…” (So-
syalist Devrim ve Ulusların Kendi Kaderler-
ini Tayin Hakkı - Tezler - V.İ.Lenin, Tüm
Eserler, Almanca, Cilt 22, S. 144-159, Dietz
Verlag, Berlin, 1960)
Temel olarak Türkiye İşçi Sınıfı Hare-
keti’nin Devrimci Güç’lerinin taşıyıcısı
olacağı; Kürt Özgürlük ve Ulusal Demo-
kratik Hareketi’nin, Devrimci-Demokratik
Alevi Hareketi’nin, Anti-Kapitalist, De-
vrimci Müslümanların, Demokratik Çevre
Hareketleri’nin ve Devrimci-Demokrat
Kemalist güçlerin birlikteliği ile bu süreç
geliştirilebilecektir.
Türkiye Komünist Partisi, tümü TKP
kökenli olan, 1971 öncesi ve sonrası,
Türkiye İşçi Partisi - TİP kökenli örgüt-
lenmeleri, 1968 sonrası TİP’den ayrışa-
rak gelişen örgütlenmeler olan, THKO,
TKP-ML / TİKKO ve THKP-C geleneğin-
den gelen siyasi hareketleri, parti ve ce-
pheleri, Kürt Özgürlük ve Ulusal
Demokratik Hareketinin politik örgütü
Kürdistan İşçi Partisi - PKK’yi, Türkiye
İşçi Sınıfı Hareketinin, Devrim Cephe-
si’nin, partimiz TKP ile birlikte, temel po-
litik bileşenleri olarak nitelendirmektedir.
Böylece 1950’li yıllardan itibaren gelişen
ayrışma ve bölünme süreci, Cephe ör-
gütlenmesi içerisinde tekrar birliktelik
sağlanması yoluyla sonlandırılma süre-
cine girecektir.
İşçi Sınıfı Hareketi’nin politik ön-
cülüğünün yeteneği ve gücü, bu sürecin
Sosyalist Devrim ile tamamlanmasının
teminatı olacaktır. İşçi sınıfı, yoksul
köylülük ve küçük burjuvazinin önemli
bir kesimi ile devrimci sürecin kesintisiz
yürütülmesinde ve gelişmesinde belir-
leyici rol oynayacaktır.
Anti-Emperyalist Demokratik Halk
Devrimi, reformlarla yetinen, kapitaliz-
min çerçevesine sıkışıp kalan bir süreç
değildir, anti-kapitalist bir içeriğe sahip-
tir. İşçi sınıfının devrimci ayaklanması
öncülüğünde Devrimci Halk Savaşı’nın ilk
sonuç alıcı aşaması olacaktır. Bu aşama,
burjuva iktidarının çözülmesi, emperyaliz-
me bağımlı ekonomik ve politik yapının sar-
sılması, ulusal kaynaklara dayalı sanayii ve
üretimin geliştirilmesi, ulusal sorunun çözü-
mü konusunda ilk somut sonuçların elde
edileceği bir süreçtir.
Türkiye Komünist Partisi, Sosyalist De-
vrim Süreci’nin bütününde, bugün kapita-
lizm koşullarında da, olası mücadele
süreçlerinde de, temel ajitasyon ve propa-
gandasını Sosyalizmin propagandası üzeri-
ne kurmaktadır. Günlük politik
mücadelelerde de, ekonomik-demokratik
mücadelelerde de, komünistler sosyalist to-
plum düzeninin işçi sınıfımız ve emekçi hal-
klarımıza sağlayacağı kazanımları
propaganda eder, burjuva sınıfının karak-
terini anlatırlar. Kısmi kazanımların ve re-
formların, burjuva iktidarına son vermeden
sonuç alıcı olamayacağı konusunda sınıfı
aydınlatırlar.
Burjuvazi, iktidarını hiç bir koşulda
kendi isteği ile terk etmeyecektir. Burjuva
iktidarının işçi sınıfı ve bağlaşıkları tarafın-
dan, işçi sınıfının öncülüğünde yıkılması ve
yerine Proletarya Diktatörlüğünün kurul-
ması mücadelesi her tür savaşım biçimleri-
ne hazır politik bir mücadele ordusu
gerektirir. Sonucu, kitleleri kucaklayan bir
Devrimci Halk Savaşı belirleyecektir. Bur-
juvazi, işçi sınıfının ve devrimci güçlerin içi-
ne bozguncu, inkarcı, sağ ve “sol”
revizyonist, liberal, güçlerini yerleştirerek,
devrim sürecini bozguna uğratmak, ömrünü
uzatmaya çalışacaktır. Bu sebeple işçi
sınıfının devrimci politik güçlerinin bir görevi
de taviz vermeden “sol” maskeli bozguncu
akımlara karşı ideolojik, politik ve örgütsel
olarak savaşmaktır. Bu görev, sınıf sa-
vaşımının bir ögesi olarak hiç bir zaman ih-
mal edilmemesi gereken, ertelenemez bir
görevdir.
VIII. SONUÇ: TEMEL AMAÇ;
KOMÜNİST TOPLUM DÜZENİ !
Sosyalist Toplum Düzeni’ni kurmak ve
gelişmiş Sosyalizmden temel ilkesi “her-kesten yeteneğine, herkese ihtiyacınagöre” olan sınıfsız, Komünist Toplum Dü-
zeni’ne geçmek Türkiye Komünist Parti-
si’nin temel amacıdır.
Sosyalizm’de sömürücü sınıfların orta-
dan kalkması, işçi sınıfının ve diğer emekçi
katmanların kaynaşması, sosyalist kuru-
luştan gelişmiş sosyalizme geçiş ve geliş-
miş sosyalizm sürecinde sınıfların
tamamen ortadan kalkması ile sürecin gö-
revlerinin siyasi, ekonomik ve ideolojik ola-
rak tamamlanmasından sonra Proletarya
Diktatörlüğü işlevini tamamlayacak ve Ko-
münist Toplum Düzeni’nde devlet sönüm-
lenecektir.
Böylece insanın insan tarafından sö-
mürülmesinin ve ulusal eşitsizliklerin tüm
biçimlerini sonsuza kadar yok etmek ola-
naklı olacaktır.
“…Tek sözcükle, her yerde komü-
nistler, kurulu toplumsal ve siyasal dü-
zene karşı olan her devrimci hareketi
destekliyorlar.
Komünistler o devrimci hareketlerin
hepsinde, mülkiyet sorununu, -az ya da
çok gelişmiş hangi biçimine ulaşabilmiş
olursa olsun- hareketin temel sorunu
olarak öne çıkarıyorlar.
Son olarak, komünistler her yerde,
bütün ülkelerin demokratik partilerinin
birbirleriyle bağlar kurmasına ve anlaş-
masına çalışıyorlar.
Komünistler, görüşlerini ve niyetler-
ini gizlemeye tenezzül etmezler. Onlar
amaçlarına ancak, halihazırdaki tüm to-
plumsal düzenlerin zor yoluyla devrilme-
siyle ulaşılabileceğini açıklıkla belirtiler.
Egemen sınıflar bir komünist devrim
önünde varsın ürpersin. O devrimde
proleterlerin zincirlerinden başka kaybe-
decek şeyleri yoktur. Kazanacakları bir
dünya vardır.
Bütün ülkelerin proleterleri, birleşin
!“ (Komünist Parti Manifestosu, Karl Marks
ve Friedrich Engels, Marx-Engels Tüm
Eserler, Dietz Verlag Berlin 1972 S.459-
493)
Türkiye Komünist Partisi, Uluslararası
Komünist Hareket’in kendi coğrafyasındaki
müfrezesi olarak bu programı yaşama
geçirmek için hiç bir fedakarlık ve özveriden
kaçınmayacaktır.
Mustafa Suphi’lerin, İsmail Bilen’lerin,
Deniz Gezmiş’lerin, İbrahim Kaypakka-
ya’ların, Mahir Çayan’ların, Mustafa Hay-
rullahoğlu’ların, Mahsum Korkmaz’ların,
Meryem Karakız’ların, Sakine
Cansız’ların, Tayfun Benol’ların ve bu
uğurda şehit düşen on binlerce devrimcinin,
komünistin kanları bu şekilde yerde kalma-
yacaktır, uğruna can verdikleri mücadeleleri
zafere ulaşacaktır.
Yaşasın Türkiye Komünist Partisi!Yaşasın Marksizm-Leninizm!Yaşasın Proletarya Enternasyonalizmi!
Türkiye Komünist Partisi Program Taslağı (5)...(11. sayfadan devam)