dergimizde · mahmut makal’ın bizim köy kitabını almıştın, her birimize hediye...

64

Upload: others

Post on 17-Jan-2020

10 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım
Page 2: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

06YENİDEN DÜNYAYA GELSEM AYNI HAYATI YAŞAMAK İSTERİM

16İHTİRASLAR

YANLIŞ YAPTIRIR

İRM Pusula Tasarım Ajansı Basın Yayın LTD. ŞTİ.

Adına İmtiyaz Sahibi Mehmet İrmeşe

Genel Yayın YönetmeniYasemin Güleç

Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Hazar İrmeşe

Genel Koordinatör Ercan ÖzdemirHaber Müdürü

Aslı Özaydın Muhabir

Güllü Karagöz

Görsel Sanat Yönetmeni Uğur Sarıer Grafiker

Abdullah Fırat SüslüSelin Bir

Stajyer Grafiker Ayşegül Yıldız

Stajyer MuhabirDilan Özden

Eren Yaral

Danışma KuruluMuhittin Bal

(Birlik Vakfı Ankara Başkanı)Nazım Maviş

(Ak Parti Yerel Yönetimler Başkan Yardımcısı)

Erbay Kücet (TBMM Genel Sekreter

Yardımcısı V.)İsmet Hacısalihoğlu

(Demokrat Parti Eski Genel Başkanı)

Tahir Tahsin Çaylı(Birlik Vakfı Komisyon Başkanı)

İÇİNDEKİLER

30KAMUNUN MUAYENE GÖZETİM HİZMETLERİNE TALİBİZ

Page 3: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

KÖŞE YAZILARI

26 BEN ATATÜRK’TEN DAHA BÜYÜK TÜRKÇÜYÜM

40 TEŞEKKÜRLER EY NECES SİYONİST ve TERÖR DEVLETİ

50 ŞEHİR’İN RUH’U

58 ASIM’IN NESLİ

62İNSAN İLİŞKİLERİ… TOPLUMSAL HAYATTA, ÖZEL VE KAMUSAL ALANDA İNSAN İLİŞKİLERİ (BEŞERİ MÜNASEBETLER)

w w w . p u s u l a y a y i n c i l i k . c o m • w w w . g e n c b u r o k r a t . c o m

Köşe yazılarının hukuki sorumluluğu yazarlarına aittir.

İRM PUSULA TASARIM AJANSI İLETİŞİMKonur 2 Sokak 39/3 Kızılay/ANKARA Tel: 0.312 419 79 35 • Faks: 0.312 419 16 26E-Mail: [email protected] [email protected] @GencBurokrat www.facebook.com/GencBurokrat

Basım yeri : Eflal Matbaacılık Telefon : 0312 341 47 48

Yıl: 4 • Sayı: 47 • OCAK 2018 • Fiyatı: 25

Dergideki yazı ve reklamlar kaynak gösterilerek kullanılabilir.

©Genç Bürokrat DergisiAylık - Yaygın - Süreli yayın

Dergimizde Yer Almak İçinBize Ulaşın

36 PERGAMON

42BALIKÇI GEMiLERiNE 24 SAAT iZLEME

60BUZ HOTEL

52BİR İNSANIN EN BÜYÜK REFERANSI YAPTIĞI İŞİDİR

Page 4: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

PUSULANIN YÖNÜ

Mehmet İRMEŞE

KHK ile Türk Şeker kapatıldı. Ge-rekçesini bilmiyorum ama öğ-renmek istiyorum, zira bu kapat-manın ülkemize olan zararlarını biliyorum. Amerika’nın dev gıda şirketlerinden Cargill Türkiye’ye önemli miktarda NŞD satıyor. Bu konuda 6 şirketin 5 tanesi Türkiye’ye NŞD satıyor. NŞD tat-landırıcı içeren tüm gıda ürün-lerinde kullanılıyor. Yani biz gıda maddeleri üretiminde şeker de-ğil tatlandırıcı kullanıyoruz. Şeker üretiminin azaltılması ile bu tat-landırıcı ve hammaddeleri ül-kemize girmişti. Şimdi ise tama-men tatlandırıcı kullanacağız. Çünkü onlarca yıldır uygulanan tarım politikaları şeker üretimini bitiriyor. Aynı politikalar hayvan-

cılıkta ve diğer tarım ürünlerinde de uygulandı ve bu gün bir ta-rım ülkesi olan Türkiye pek çok ürünü ithal eder duruma geldi.Cargill kimdir? Cargill Yunanis-tan, Danimarka, İngiltere ve pek çok Avrupa ülkesinde ürünleri ‘kanser yapıyor’ gerekçesi ile yasaklanan bir dev şirket. Yani bu dev şirket Avrupa’ya gire-mezken bize 6 şirketin 5 tanesi kanser yapıcı NŞD ürünleri sa-tıyor. Bizim fındığımız, çayımız, şekerimiz, vb. ürünlerimiz tama-men siyasi uydurma bahaneler-le Amerika ve Avrupa ülkelerine alınmazken biz bütün dünyanın bildiği kanser yapıcı maddeleri tereddütsüz alıyor hatta elimiz-deki şeker gibi önemli bir ürünü

üretmeyerek bu firmalara kapı açıyoruz.

Sayın Tarım Bakanımız Fakıba-ba eti ucuzlatamadı ama hiç olmazsa bu konuya bir el atsa da Türk Şeker kapatılmak yerine yılan hikayesine dönen Türk Şe-ker ve ona bağlı şeker fabrikala-rının özelleştirilmesi gerçekleşse, böylece hem üretici rahatlar hem de gıda üreticileri kanser yapıcı Amerikan firmaları yerine Türk şirketlerinden şeker alır. Üre-tici köylü de kazanır insanımız da kazanır.

2018 yılının ülkemize ve tüm dünyaya barış, huzur ve düzgün bir ekonomi getirmesi dileğiyle.

TÜRK ŞEKER NEDEN KAPATILDI?

4

Page 5: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

www.birliktehayat.com

Birlik’te Hayat

Page 6: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

“Yenİden dünyaya gelsem aynı

hayatı yaşamak İsterİm”ORHAN MİROĞLU

MARDİN MİLLETVEKİLİ

Röportaj

6

Page 7: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Küçüklüğünüzde aklınızda ga-zeteci, milletvekili, yazar olmak gibi düşünceler var mıydı? Haya-liniz neydi?

Yazar olmak isteği kesinlikle ak-lımdan geçmişti ve bunun haya-lini kurmuştum. Neden aklımdan geçtiğini anlatayım. Ben ortao-kulu ve lisenin birinci sınıfına kadar Batman'da okudum. Batman'da o zaman Türkiye Petrolleri vardı. Türkiye Petrollerinde üç bin, dört bin kişi çalışıyordu. Burada çalışan bürokratlar ve üst düzey çalışanlar için özel bir mahalle yapılmıştı. Bu mahalleye “Site” diyorlardı. Bu si-tenin içinde havuz, sinema ve kü-tüphane vardı. Bunların hiçbirisi asıl halkın yaşadığı Batman'da yoktu. Türkiye Petrollerinde üst düzeyde

çalışan mühendis falan yanınızda olmadan siteye girilemiyordu ama ben giriyordum. Rahmetli Dayım Sait Ramanlı Belediye Başkanıydı ve kimse yeğenine zorluk çıkarmak istemiyordu. Kartlarımız falan var-dı. Ben ilk havuza sitede girdim, ilk filmi sitede seyrettim. Seyrettiğim ilk film olduğu için de unutmadım. Bir korku filmiydi, bir adam karısını öldürmek istiyordu ama filmde şid-det, kan filan yoktu.Bildiğiniz Hitc-hcock filmlerinden birisiydi. Sitede hem yazlık, hem de kışlık sinema vardı. Benim kitaplara, yazıya tut-kum o yıllarda başladı. Çünkü çok güzel bir kütüphanesi vardı. Çam-lar arasında bir yerdi, her tarafımız çam ağaçları ile doluydu. Okul, çam ağaçlarının ortasına inşa edilmişti. Ben ortaokulu bitirdiğim-

de klasiklerin hemen hemen hep-sini okumuştum.

Yaşamınızda kitap yazma konu-su o zamanlarda ve o kütüpha-nede başladı diyebilir miyiz?

Evet, orada başladı. Kompozisyon derslerimiz vardı. Kompozisyon o dönemde öğrencilerin en kork-tuğu ve başarısız olduğu dersti. Bunun sebebi de o dönemde ile-tişim araçları televizyon, radyo ve gazeteler şimdi olduğu gibi yaygın değildi. Yani Türkçe'nin egemen bir dil haline gelme süreci doğru düzgün işlemiyordu. Dolayısıyla çocuklar Türkçe’yi zaten bilmeden geliyorlardı. Bu da kompozisyon derslerinde çok büyük bir zorluk yaratıyordu. Ben ne yapıyordum?

Yazar, öğretmen, gazeteci ve AK Parti Mardin Milletvekili Orhan Miroğlu 2018’in ilk aylarında çıkacak yeni kitabının okurlarıyla buluşması için gün sayıyor. Selahattin Eyyubi’nin soyundan gelen ve beş yüz yıllık bir aile şeceresi bulunan Miroğlu, bu zamana kadar olan mücadelesini genetik faktörlerle değerlendirirken, “Benim için hayatın bir anlamı olmalı. Yeniden dünyaya gelsem aynı hayatı yaşamak isterim” dedi.

Page 8: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

MARDİNKendi sıramda oturan arkadaş-larımın kompozisyon kağıtlarını da ben yazardım. Ben on üzerin-den dokuz, on alırdım, onlara da beş, altı aldırırdım. Kırk dakikada üç tane kompozisyon yazardım, üçü de farklı olurdu. Kendime ayrı bir konu seçerdim, onlara ayrı bir konu seçip yazardım. Ben pek iyi alırdım, arkadaşlarım da orta alırdı. Kompozisyon derslerinde bu hep devam etti. Şöyle bir ha-tıram oldu onu paylaşmak istiyo-rum. Yıllar sonra ben medyada görünmeye başladığım zaman 2000’li yıllarından sonra, ortaokul arkadaşlarım, ilkokul arkadaşlarım beni tanıyor artık. “Bu adam tele-vizyona çıkıyor, konuşuyor bizim arkadaşımız” demeye başladılar. Bir gün Kızılay'da dolaşıyorum. Bu arada en büyük zevkim Kızılay'da kitapçıları dolaşmaktır. Bunu yapa-rım ama biraz zor yaparım. Çün-kü korumalarım var. Korumalarla pek cazip gelmiyor. Büyük alışveriş merkezlerini ziyaret ediyorum, ora-da biraz daha rahat oluyor. Bir gün arkadaşımla karşılaştım. Bana dedi

ki; “Orhan beni tanıyor musun?” “ Vallahi kusura bakma tanıyama-dım” dedim. “Ben seni tanıdım” dedi. “Tanıdın çünkü görünür oldu-ğum için tanıdın” dedim. “Hatırlıyor musun sen bir gün sınıfa yirmi tane Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım demek ki. Arkadaşlarıma kitap almışım. Bizim Köy kitabı çok tartışılan bir kitaptı. Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban'ı gibi, o düzeyde bir kitaptı. Gitmesek de görmesek de o bizim köy, kırsal alana yayılalım, kırsal alanı da ka-zanalım içerikli… Hoş sohbetlerin, tartışmaların yapıldığı bir dönemdi. Çok kıymetli bir kitaptı. Sözün kısası kitaba olan merakım, tutkum her zaman devam etti. Gel zaman, git zaman kendimizi 70’li yılların genç-lik hareketleri içerisinde bulduk. Yine o dönemde işte panel mi var? Orhan gider konuşur. Ne bile-yim Angola’yı mı anlatmak lazım. Orhan araştırır, kitap bulur, ne yap-mışlar ne etmişler öğrenir; gider

kendi yaşıtlarındaki arkadaşlarına bir derneğin çatısı altında veya başka bir sivil toplum kuruluşunda anlatır. Bu durum 12 Eylül döne-minde kesildi. 12 Eylül döneminde 1981 yılında tutuklandım. Diyarba-kır Cezaevinde tutuklu kaldığım bu sürede ne kitaba, ne de gazeteye dokunmadım. Bir sürü acı olay var ama benim içimdeki en büyük acı olay cezaevinde bu kadar uzun bir zaman içinde kitaptan yoksun kalmaktır. 1984'de kitap serbest olunca babam ve akrabalarım “Ne istiyorsun” dediklerinde, “Kitap getirin” diyordum. Her görüşmede dört, beş kitap getirdikleri oluyor-du. Cezaevinden ayrıldığımda bir kütüphaneyi dolduracak kadar kitabım vardı. Hepsini cezaevin-deki arkadaşlarıma bıraktım. Hiç unutmuyorum, Orhan Pamuk’un Beyaz Kalesi’ni Diyarbakır Cezae-vinde okudum. Birazda kendime hayıflandım. Çünkü Orhan Pamuk da benim gibi 1953 doğumludur. Dedim ki şu kadere bak. Demek ki bu ülkede böyle gelip işkence-leri çekmekte var ama böyle ünlü

8

Page 9: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

MARDİNbir yazar olmakta var. Orhan Pa-muk o dönemde yani ilk kitapları yayınlanır yayınlanmaz sesini çok güçlü bir şekilde duyurmuştur. Bi-raz kıskandım tabii. Acaba ben de İstanbul'da doğup büyüseydim, yaşasaydım ben de bir yazar ola-bilir miydim diye düşündüm. Kü-çükken aklımdan geçen yazarlık konusu için bunları söyleyebilirim. Bunda babamın da büyük rolü var. Sizi etkileyen bir rol modeliniz oldu mu?

Yok, rol modelim olmadı. Birilerini örnek almam söz konusu oldu-ğunda benim rol modelim Yılmaz Güney'di. Onun filmlerini çok iz-lerdim. Onun edebiyatla ilgili bir adam olduğunu ve kitaplarını bi-liyordum. Açıkcası onun kabada-yı hallerini de seviyordum. Çünkü Doğulu toplumlarda bazı mesele-leri insani ama kabadayıca çöz-meye yatkın insanlar her zaman rol model olurlar. Gençlik yıllarım-da etkilenmem sanat, edebiyat alanıyla sınırlıydı. Çünkü o yıllar

Yılmaz Güney'in politik görüşlerinin şekillendiği yıllar değildi. Daha son-ra oldu bu. Yani 12 Mart'tan sonra anladım ki Yılmaz Güney'in fikirleri var ve bu fikirleri sol ideolojiye te-kabül ediyor. Benim rol modelim oydu. İkinci bir rol model olarak hiç hayatımda görmediğim ama hikayesini hep duyduğum Koçero vardı. Koçero, bir eşkıyaydı ve na-mus davası nedeniyle işlediği bir suçtan dolayı teslim olmamış ve dağa çıkmıştı. Herkes onu anlatır-dı. Bizde Koçero’nun hikayelerin-den onu öğrenmeye çalışıyorduk. Oysa normal bir eşkıya hikayesiydi. Hurda lastikten yapılan cızlavet adlı siyah plastikten ayakkabılar yeni çıkmıştı. Batman’da cadde üzerinde bir dükkan, vitrinine bir metre boyutunda bu cızlavetten asmıştı. O dönemde aklımızda ürünün reklamı, tanıtımı gibi bir kavram yok. Acaba bunun anlamı ne? Neden böyle oldu? Bunu kim giyecek? Çocuk aklımız ile vitrinin karşısına geçtik bu sorularımıza ce-vap bulmaya çalışıyoruz. Orada saatlerce düşündük, tartıştık ve ki-

mimiz bu fikre sıcak bakmasa da cızlavetin Koçero için getirildiğine karar verdik. Gece olunca gelip alacak, gidecek. Çünkü Koçero kafamızda dev bir adam, dolayı-sıyla ayağı da dev gibi olacak.

Çocukluğunuzda ve sonrasında çevrenizde okuyup yazan insan-lar varmış. Nasıl bir aile ortamın-da büyüdünüz?

Siyasetin çok konuşulup, tartışıldı-ğı bir aile ortamında büyüdüm. Çünkü dayım belediye başkanıy-dı. Dayım ve babam saatlerce oturur, yemek yerler, içerler ve geç vakitlere kadar siyaset konuşurlardı. Ortaokul son sınıfta ya da lise bire gidiyorum. Ben de dayımın ço-cukları ile beraberim. Hem baba, hem anne tarafımda politikanın içinde olan insanlar vardı. Bizim bir amcamız Demokrat Parti’nin kuru-cusuydu. Rahmetli Reşit Kemal Ti-muroğlu, Menderesin de çok sev-diği bir adamdı. Meclisin en güzel giyinen kişisi seçildi diye konuşulur. Fotoğraflarına baktığımızda bunun

9

Page 10: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

doğru olduğunu görüyoruz, haki-katen çok enfes bir giyim tarzı var-mış. Yine bakanlık yapan Adnan Ekmen benim halamın oğludur. Milletvekilliği yapan Faris Özdemir benim dayımın oğludur. Bunlar hep yakın akrabalarım. Birisi ha-kim, diğeri avukat olan iki abim o dönemde benim doğup büyüdü-ğüm köyde üniversite bitirmiş kişi-lerdi. Bildiğim kadarıyla onlardan önce köyde üniversite bitirmiş kim-se yoktu.

Üç kardeş miydiniz?

Ablalarım da vardı. Net hatırla-mıyorum benden büyüktüler. Ser-vet ablam tüberküloz yani verem hastalığına yakalandı. Verem o dönemde baş edilebilecek bir şey değildi, yani bugün ki gibi kolay bir hastalık değildi. Servet ablamı öyle kaybettik. Gülşen ablamı yine çok küçük yaşta kızamık nedeniyle kaybettik. Bir de Mesude ablam vardı. Yani dört kardeş kaldık, iki abim, ablam ve ben. İki abim de hukukçu oldu. Hakim olan yaşa-mıyor, avukat olan yaşıyor. Ablam Mesude'yi de kaybettik. Kardeşler-den geriye kalan iki kişiyiz. Aile or-tamında hep politika konuşulurdu. Babam dışında okuma yazma konusunda çok teşvik edilmedim.

Babam farklıydı, her zaman bana destek oldu.

Babanızın mesleği neydi?

Babam, Türkiye Petrollerinde çalı-şıyordu. Burada işe başlamasında dayım etkili olmuştu. Babam, o dönemin çok iyi bir gazetesi olan Akşam gazetesini okumaktan çok hoşlanırdı. O dönemde çıkan Ak-şam gazetesinin şimdi çıkan Ak-şam gazetesiyle alakası yoktu. Bu gazeteyi Türkiye Petrollerinde oku-yan iki kişi vardı. Biri babamdı, biri de sonradan yazar olan Mahmut Baksi’ydi. Mahmut Baksi, İsveç'e gitmek zorunda kaldı. Yazıyla filan uğraştı, bir yazar oldu. Türkiye’yi terk etti. Çünkü Akşam gazetesi okuyor diye işten çıkartılmıştı. Babam be-lediye başkanından torpilli olduğu için onu çıkaramadılar. O dönem-de eve gazete giriyor olması çok önemli bir şeydi.

Bir de Türkçe'yi iyi konuşma baskısı vardı. Daha önce belirttiğim gibi ben de dahil öğrenciler Türkçe’yi çok iyi konuşamıyorduk. Konuşa-madığımız için iyi bildiğimiz bir ko-nuyu bile çok iyi anlatamıyorduk. Dolayısıyla bu durum kompleks yaratıyordu. “Ne yapıp, ne edip bu dili öğrenmem lazım” diye dü-

şünüyordum. Belki beni okumaya sevk eden sebeplerden biri buydu. Yani sadece yazar olmak tutkusu değil, muhtemelen bir de bunun yanında Türkçe’yi öğrenme zorun-luluğu vardı. Çünkü bizim evde Kürtçe konuşulurdu, Arapça ko-nuşulurdu. Batman'ın yüzde dok-sanı böyleydi. Şimdi durum değişti fakat hala anadilde mi bu eğitimi versek, yoksa insanlar önce anadi-lini öğrenip daha sonra mı Türkçe öğrense tartışması hala sürmekte.

Yeni kitap çalışmanız ya da bu konuda bir hazırlığımız var mı?

Ocak ayında çıkacak yeni bir kitap çalışmam var. Hazırlığı 3-4 yıldır sü-rüyordu. Bu kitaptan önceki en son kitabım “Silahları Gömmek” 2012 yılında çıkmıştı. O zaman çözüm süreci dediğimiz süreç hakkında kimsenin bir fikri yoktu ama Silahları Gömmek kitabı silahların neden gömülmesi gerektiğini anlatıyor-du. Kitap çok da ilgi gördü. Ben milletvekili olmadan 2014 yılında bir yayınevi kitabı tekrar basma teklifiyle geldi. Ben de “Türkiye o kadar hızlı değişiyor ki bu dönem-de kitabı basmanın pek bir fay-dası yok, onu güncelleyelim öyle yayınlayalım” dedim. Bu güncel-leme işi tam 3 yıl sürdü. Neden 3

10

Page 11: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

yıl sürdüğünü anlatayım. Bir sabah uyandık ki memleketin 9 ilçesine yüzlerce militan silahları ile birlik-te girmişler. Bir gün uyandık ki 15 Temmuz'da Meclise birileri bomba yağdırıyor. O gece ben de Mec-listeydim, olayları birebir yaşadım. Ne bileyim bir gün uyandık ki Ku-zey Irak'ta referandum var. Bütün bunlar kitabın hacmini genişletti. Benim güncellemek için başına oturduğum kitap, o kitap değildi. Bambaşka bir şeye dönüştü. Baş-ka bir şeye dönüşünce hem ismini değiştirdim, hem de yeni 8 bölüm ekledim. Kitabın ismi de “Yeni Yüzyıl Kürtler ve Bağımsızlık” oldu. Ocak ayında inşallah okurlarıyla buluşa-cak. Kitabın Aralık ayında çıkması-nı istemedim. Çünkü Ocak ayında çıktığı zaman daha iyi bir PR ça-lışması yapılıyor. Benim yeni çıkan kitaplarıma hemen hemen bütün televizyon kanalları yer açarlar, çok sayıda röportaj yaparım. Kitabımızı iyi tanıtmak için Ocak ayı boyunca yoğun çalışacağız. Muhtevasına gelince bildiğiniz Kürt meselesi ge-çen yüzyılın başından bugüne ge-len bir tarihi süreç. Kitapta Mustafa Kemal'in Kürt meselesi konusunda-ki fikirlerine dair yepyeni bir bölüm var. Bu fikirlerin güncellenmesini ta-lep eden bir bölüm bu.

Kitap yaklaşık 900 sayfa oldu. Bi-raz kalın bir kitap oldu ama merak edenler okusun, merak etmeyen-

ler okumasın.

Kitap hayatın içinden hikayeleri barındırıyor

Milletvekili olmadan önce şehit ce-nazelerine ve benzeri şeylere çok katılan biri değildim. Bunu zaten ki-tapta da söylüyorum yani o acıya birebir tanık olan biri değildim. O acıyı hissediyordum ama bizzat o acıyı yaşayanları kucaklamış, on-larla ağlamış biri değildim. Ama milletvekili olduktan sonra bunu da yaşadım ve bu duruşumu, üslubu-mu kalemimi çok etkiledi. Bu etkiyi okur fark edecektir. Misal kitabın arka kapağında benim korumam olan ve terör saldırısında karnın-da bebeğiyle hayatını kaybeden Şerife'nin hikayesi var. Kitap kupku-ru bir akademi kitabı değil, hayatın içinden hikayeler ile bezenmiş bir kitap genel olandan ziyade, özel bir şeyler anlatarak, istediklerinizi çok daha net bir şekilde aktara-biliyorsunuz. İnsan yaşamadığı bir şeyi çok zor anlatıyor. Yaşadığınız şeyler bitince anlatacağımız şeyler de bitiyor, yazı gücünüz de o anda tükeniyor. Buna örnek bir çok yazar var. Türkiye'de artık hiçbir şey yaza-mayan yazarlar var. Niye yazamı-yor, çünkü tükendi. Mesela, biz o kadar çok şey yaşadık ki yazmaya ömrüm yetmeyecek. Bu yüzden Yaşar abiyi (Yaşar Kemal) minnetle hatırlıyorum. Yaşar abi derdi ki “Or-

han hoca sende hikaye çok. Otur yaz”. İnşallah emekliliğimde daha aktif olacağım. Şu anda tasarım-da iki kitap var. Bunlardan birinde 15 Temmuz gecesi Mecliste kı-zımla yaşadıklarımı anlatacağım. Ama biraz farklı bir şey olmasını istiyorum, bu nedenle şimdi bazı okumalar yapıyorum, çeşitli araştır-malar yapıyorum. Başka ülkelerin darbe edebiyatını araştırıyorum. Kimseyi yormayacak ama o gece-nin şahidi olduğumuzu da ortaya koyacak bir kitap olacak. Kitabın ismi de ''Gecenin Şahitleri'' olacak. 2018 sonbaharında okuyucularla buluşturmayı planlıyorum.

15 Temmuz gecesi Mecliste kızım Hiva’da yanımdaydı. Hiva "umut" demek. Kızım da benim gibi ga-zetecilik yapıyor. TRT World’de çalışıyor. Bombalama sonrası biz çıkmadık. “Çıkmayacağız” dedik. Sonra güvenlik personeli geldi ve “Burayı tahliye etmeniz lazım, et-mezseniz sizi zorla götüreceğiz” dediler. Bizde tatsızlık olmasın diye uyduk. Meclisin sığınağına geçtik. Karanlıkta yürürken kızıma “Şu an tarihe tanıklık ediyorsun” dedim. Çıkacak kitapta kızımın yaptığı rö-portajların bulunduğu 15-20 sayfa-lık bir bölüm de yer alacak.

Hiva, baba mesleğini sürdürüyor. Geçenlerde Hatay, Gaziantep ve Suriye’de birkaç haber yaptı-

11

Page 12: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

lar. Uluslararası ilişkiler okudu. Kay-makamlık, Dışişleri Bakanlığında bir görev mümkün olabilirdi ama istemedi. Bir yıl kadar El Cezire’de haber masasında çalıştı, sonra Oxford’a gitti, ardından Amerika'ya gitti. Bir de oğlum var. Oğlumuz engelli, ablasından birkaç yaş kü-çük. Bizimle beraber yaşıyor.

Öncesinde bir anınızı paylaştınız ama sizde iz bırakan unutama-dığınız birkaç anınızı anlatır mı-sınız?

Unutamadığım anılar… Doğrusu-nu söylersem hangi an diğerinden daha kıymetli? Ya da daha akılda tutulması, hafızadan silinmemesi gerekir. O kadar çok şey var ki. Me-sela 1991’de vurulduğum gece unutulabilecek gibi değil. Bir yazar ile beraber Diyarbakır'da bir sokak-ta kurşunlanmak. Onun da kitabı-nı yazdım. “Kuşatmadan İnfaza

Musa Anter Cinayeti” bu konuya ilişkin bir kitaptır ve bu konunun çok iyi bir film olacağını düşünüyorum. Bunun dışında yine Diyarbakır Ce-zaevinde unutamadığım çok ar-kadaşım var. Çünkü bu insanları kaybettik. Bir kısmı öldürüldü, bir kıs-mı da oradan tahliye oldular ama tahliye olduktan sonra yaptıkları tercih nedeniyle yine hayatlarını kaybettiler. Dağa çıktılar, dağda öldürüldüler. 12 Eylül gecesini de unutamıyorum. Diyarbakır'da ede-biyat öğretmeniydim. Sabah saat 02.00-03.00'dü; darbe olmuştu. Sonrasında tutuklanma süreci baş-ladı.Ama hiç mi mutlu anım yok? Var tabii ki. 7 Haziran seçimlerinde sandıkların açılıp, milletvekili oldu-ğumu öğrendiğim an tabii ki çok sevindim. Mardin halkının temsilci-si olmam, hiç unutulmayacak bir an. Çok zorlu süreçlerden geçmiş-siniz ve parlamentoya gidiyorsu-nuz. Birçok ülkede cezaevlerinden çıkıp gelmiş milletvekilleri vardır ve biraz onlara benzeyen bir hikaye.

Sizi etkileyen film ve kitaplar

Beni etkileyen çok film var. Ama herhalde bunların içinde en önemlisi ve hiç unutamadığım Sophie’nin Seçimi’dir. Filmi, 1984 yılında Diyarbakır Cezaevi’nde si-yah-beyaz olarak izledim. Çok ödüllü ve unutulmaz bir film.

“Amen” yine unutulmaz bir film. Türk sinemasında da Yılmaz Güney'in “Umut” var. Genç sine-macıları çok bilmiyorum ama Nuri Bilge Ceylan’ın sinemasını seviyo-rum. Çok genç sinemacılar var ve hepsini takip edemiyorsunuz. Ama dediğim gibi Nuri Bilge Ceylan iyi bir sinemacı, onun filmlerini seve-

rek izliyorum. Genellikle yüzleşmeyi konu edinen filmler çok dikkatimi çekiyor. Ama bu aralar korku filmi çok seyrediyorum. Netflix'de izledi-ğim diziler var “Dark” diye yeni bir dizi izlemeye başladım. Öncesin-de Narkoz'u izledim. Narkoz önemli bir dizi film. Kolombiya'yı ve dün-yaca ünlü uyuşturucu kaçakçısı Pablo Escobar’ı anlatıyor.

Dengelerini kuramamış toplum-larda her zaman Escobarlar ola-caktır. Nitekim Susurluk olayına baktığınız zaman aslında bir Es-cobar örneği görürsünüz. Bir yan-da uyuşturucu, bir yanda güvenlik bürokrasisi, bir yanda da siyasetçi-ler. Kolombiya’nın tarihi bir bakım-dan bizim tarihimize çok benziyor. Pablo Escobar milletvekili oluyor, paranın gücüyle Kolombiya’nın başkanı olabileceğini düşünüyor. Bunu bir hak gibi görüyor. “Ben Kolombiya'nın bütün borçlarını temizleyebilirim. Öyleyse bu ülke beni ödüllendirmeli. Beni başkan yapmalı” diyebiliyor. Fakat meclis-te uyuşturucu kaçakçısı olduğunu belgeleyen fotoğrafların gösteril-mesiyle Escobar hayallerine veda etmek zorunda kalıyor.

Ama böyle bir dünyada yaşayan şu an siyasetin içerisinde bulunan Escobarlar var. Bunlardan bir kıs-mı da Doğu ve Güneydoğu’da. Bu tip insanlar, partiye şirket gibi bakıp, herkesin bir fiyatı olduğunu, herkesi para ile satın alabileceğini düşünüyor.

“Cehalet saadettir“, “Bilmemek mutluluktur ” yaklaşımıyla de-ğerlendirirsek tüm yaşadıklarınızı düşündüğünüzde “Köyümde ço-ban olsaydım” diye aklınızdan geçti mi?

“Dengelerİnİ kuramamış toplumlarda her zaman Escobarlar olacaktır”

12

Page 13: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Benim doğam böyle bir şeye el vermiyor. Doğrusunu isterseniz sağ-lık söz konusu olduğunda genetik faktörlere inanırdım ama buna çok itibar eden biri değildim. Ama şunu kendi hayatımda da tecrübe ettim. Bazı genetik faktörler sizin as-lında siyasi pozisyonunuzu, iktidara karşı duruşunuzu bir yerde belirliyor. Mesela ben bir çoban olmak is-temezdim. Çünkü bana denmiş ki: “Sen aile olarak Hasankeyfli’sin ve Selahattin Eyyubi’nin soyundan geliyorsun.” Ailenin dört yüz –beş yüz yıllık bir şeceresi var ve o aile şecerisinde yer alanların hepsinin çok farklı hikayeleri var. Dedem ve büyük dedem dahil kimse eceliyle ölmemiş. Devletle karşı karşıya gel-mekten başlarına bir şeyler gelmiş; kimi cezaevinde ölmüş, kimi köy-de yakalanıp öldürülmüş. Benim dedemin kardeşinin gövdesi me-zarlıkta gömülmüş ama kafasını devlet ne yapmış bilmiyoruz. Şimdi bu gibi yaşantılar sizi çoban yaşa-mından uzaklaştırır. İktidar çatış-maları ve iktidar mekanizmalarına

uzak kalamazsınız. Sonuçta ben de kalamadım; gençlik yıllarım-dan beri farklı alanlarda da olsa bir mücadelenin sahibiyim şu an hiç bir şey beni politik olarak söy-lediğim sözlerden, insanları mutlu görmekten, insanlara güven vere-bilmekten daha fazla mutlu ede-mez. Çoban olsam bu kadar mut-lu yaşayamazdım. Şimdi geçmişe ışınlansaydım yine aynı şeyleri ya-şamak isterdim. Çünkü benim için hayatın bir anlamı olmalı, anlamı olmayan bir hayat nasıl yaşana-bilir ki. Madem dünyaya geliyoruz kimimiz siyaset yapacak, kimimiz güzel bir kitap yazacak, kimimiz güzel bir film çevirecek, kimimiz büyük aşklar yaşayacak. Hayat bir işe yarayacak.

Ortadoğu’nun tarihine baktığınız zaman kimsenin öyle çok özle-yebileceği hayatları olamaz. Arzu etseniz bile yapamazsınız, bu yüz-den ben bilmekten hiç rahatsız değilim. Ömrümün bundan sonra-sı da bilmek, araştırmak ve insan-lara iyi gelebilecek şeyler yapmak-

la geçsin isterim. Partinin grup kararı veya parti değerlendirmesi açısından AK Parti Milletvekili olmanız bakış açınızı daralttı mı?

Hiçbir AK Partili Milletvekili grup ka-rarlarına bakarak, partideki genel siyasi üslup ve söylemlere baka-rak 900 sayfalık bir kitap yazamaz. Eğer böyle bir daralma olsaydı bu kitap çıkmazdı. Bunu kitapta da söylüyorum. Çünkü bu kitap vesi-lesi ile çok saldıracaklardır. “Bakın ey AK partililer siz böyle mi düşü-nüyorsunuz” diye. Kitaba bir kayıt düştüm. Dedim ki “Ben bir yazarım ve bu kitap vesilesi ile kimse böyle bir şeye yeltenmesin. Ben bu kitabı AK Partinin hiçbir kurulunda hiçbir organında tartışarak yazmadım.”

Siyasetle uğraştığım dönemlerin beni bir yazar olarak çok daha güçlendirdiğini düşünüyorum. Za-man zaman çatışma yaşamıyor muyuz? Bunu inkar edemeyiz, ya-zar kimliğiniz ve politik kimliğinizin parti ile uyuşmadığı zamanlar ol-

13

Page 14: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

muyor mu? Bu uyuşmazlık hali ne kadar zararlı ne kadar faydalı ona da bizi izleyenler, takip edenler karar versin. Zararlı olduğunu dü-şünmüyorum, tam tersine dünya-nın en ilkesi belirlenmiş partisinde bile bir takım fikirlerin aykırı olarak söylenmesi o partiyi zayıflatmaz, güçlendirir. Bunu AK Parti'de de çokça görüyoruz. Zannediyorum AK Parti de fikri manada çok farklı fikirlerin olduğu bir parti ve bu farklı fikirler hiçbir zaman partinin önüne bir engel olarak çıkmıyor. Mesela ekonomi söz konusu olduğunda AK Parti'den aklınıza sadece bir kişi gelmez üç beş kişi birlikte konuşu-lur. Aklınıza Ali Babacan gelir, Meh-met Şimşek gelir vb.

Yanlış anlaşılmasın bu kesinlikle bir kibir değil keşke Ak Parti'de Or-han Miroğlular çoğalsa bu iyi bir şey olurdu, kötü bir şey olmazdı. Benden çok çok kıymetli insanlar var ama bu hafızayı temsil ede-bilen veya bu hafızadan gelen Türkiye’nin son 30 yıllık yakın tarihine vakıf olan insanların sayısının art-ması anlamında keşke daha fazla olsak diyorum. Fikir yürütmediğim

hiç bir konu yok, her konuda fikir yürütüyorum ve bu fikirlerim bazen partinin resmi ilan edilmiş politik çerçevelerine sığmayabiliyor. Me-sela ben “Kuzey Irak referandumu bizim için bir milli teyakkuz haline geçmemizi gerektirecek bir durum değil. Bu bizi çok etkilemez orada şu olur, bu olur bizi etkilemez” de-dim. Ben yanılmadığımı gördüm. Referandum sonrası bizi etkileme-di. Ben Türkiye'ye çok inanıyorum. Bizim sınırımızda Irak’ta Suriye’de şu an devlet yok. Elli çeşit grubun cirit attığı, merkezi otoritenin kalmadığı ortak aidiyet duygusunun bittiği iki sınır. Orada olabilecek şeylerin Türkiye’ye milli bir risk olabileceği düşüncesinde değilim. Bir referan-dum yapılacak ve Kürtlerin hepsi o referandumdan sonra gidecek. Öyle bir şey yok, olmadığını da gördük zaten. Çünkü Türkiye’deki Kürtlerin Türkiye’ye aidiat duygusu çok güçlüdür. Buna güvendiğim için “Bu bizim için milli bir risk değil-dir” diyebiliyorum.

Bu zamana kadar parlamento çatısının altında değildiniz ama hep siyasetin içinde oldunuz.

Bundan sonrasında yine millet-vekilliğini düşünüyor musunuz?

Şu an 2019’da beş yıl daha mil-letvekili olmak için hiçbir şey yap-mıyorum. 2019’a kadar da hiçbir şey yapmayacağım. Koşullara şartlara bakacağım, eğer yapa-bileceklerim olduğuna inanırsam devam ederim. Bir muhasebe yapıp milletvekili değil, bir yazar olarak devam etmem galiba daha iyi olacak gibi bir fikir bas-kın gelirse milletvekili adayı olma-yacağım. Partimizin güneydoğu politikaları ne olacak, insan şim-diden kestiremiyor. Türkiye iki partili bir sisteme gidiyor. 2019’da belki ilk tecrübesini yaşayacağız. Şu an HDP’nin açık bir biçimde siyasi bir pozisyon almaması daha doğrusu siyaset yapma hevesinde olma-ma sebeplerinden biri budur. Tek başıma mı devam edeyim, yok-sa CHP ile mi yola devam etmek daha faydalı oluru kendi içlerinde tartışıyorlar. Aynı tartışmayı bizde yaşıyoruz. AK Parti'nin ve MHP’nin gündemindeki konu da budur. Bütün bunları gördükten sonra si-yasette yapabileceğimiz şeylerin

14

Page 15: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

olduğuna inanırsam beş yıl daha milletvekilliği yapabilirim. Ama de-diğim gibi o beş yılı da garantiye almak için şimdiden bir çaba gös-termiyorum.

Komisyon çalışmalarınızda ceza-evleri ile ilgili neler yapılıyor?

Ben İnsan Hakları Komisyon üyesi-yim. Alt komisyonlar kurduk, bun-lardan birisi Cezaevleri İnceleme Komisyonuydu. Ben o komisyonda değilim. Ben Diyarbakır cezaevleri ile ilgili bir komisyon kurdum o ko-misyonun başkanlığını yapıyorum. İki yıldır çalışıyoruz, çok İyi bir ça-lışma yaptık. Geçenlerde komis-yonun başkanı olarak, komisyona bu defa mağdur olarak tanıklıkta bulundum. 30-35’e yakın tanık var ve o tanıklıkları bir kitap haline getirmek istiyoruz. Onlara ben bir rapor yazacağım. Diyarbakır Ce-zaevinde ne oldu, ne bitti, şimdi nasıl yaklaşmak lazım, bu acıların bir daha yaşanmaması için neler yapılabilir, raporumuzu da yazdık-tan sonra kitap haline getireceğiz. Sonra medya ile ilgili bir çalışma-mız oldu. 79 -84 arası Türkiye’de medyayı inceledik, onu da kitap

haline getirmek istiyoruz. Yani üç kitaptan oluşacak bir komisyon çalışması ortaya çıkacak. Rapor yazımının sonrasında Mecliste bir tanıtım programımız olacak.

Türkiye için gelecekle ilgili umut-larınızı ve beklentilerinizi bizimle paylaşır mısınız?

Gelecekle ilgili beklentilerim de gayet iyimserim ama bu iyimser-liği çok kolay elde edebileceği-mizi düşünmüyorum. Çok zorlu günlerden geçeceğiz ve her şe-yin bir bedeli var. Bana göre şu an Türkiye’de bir beka sorunu var. Bazı arkadaşlarımız “Siz bunu kendi tabanınızı konsolide etmek için uy-duruyorsunuz” diyorlar, uydurmadı-ğımızı 15 Temmuz gecesi gördük. Bana göre aslında sorun bu 21’inci yüzyılda her ülke için bağımsız düşünebilme, bağımsız hareket edebilme sorunudur. Bu küresel dünyayı elinin tersi ile itmek anla-mına gelmiyor ama küresel aktör-lerin parmakları ile Diyarbakır ’da, Erzurum’da, İstanbul’da oyna-malarına karşı çıkmak demektir. Masaya eşit koşullarda oturma talebidir. Türkiye bu talebi bence

sadece ve sadece AK Parti iktidarı zamanında yaptı. Önceki dönem-lerde bu bizi yönetenlerin aklına gelen bir şey değildi. Mustafa Ke-mal dönemini saymazsak tabii. O, zaten bağımsızlıkçı bir ruhla geldi ve bir Cumhuriyet kurdu. Dolayı-sıyla Türkiye bu bağımsızlığın çok önemseneceği bir sürece giriyor. Bunun bedelleri olmaz mı ve bu bedelleri kim öder? Ekonomik ve siyasi anlamda bu bedeli halk öder. Türkiye kafayı bağımsızlığa yorarken demokrasiyi ötelerse yanlış yapar. Bir doktor arkadaşımız “Sağlıktan ve özgürlükten tasarruf edilemez” derdi. Hakikaten doğru bir fikirdir. Çünkü sağlıktan tasavvuf ettiniz mi ömrünüz kısalır, özgürlük-ten tasarruf ettiniz mi çatışma üre-ten bir toplumun bireyi olursunuz. Sürekli şiddet, terör ve çatışma üreten toplumun halkın mensubu olursunuz ve bu sizi mutsuz eder, mutlu olamazsınız. Dolayısıyla bizi Türkiye’de 21’inci yüzyılda bir araya getirecek yegane fikir demokrasi fikridir. Kim ki bu demokrasi fikrine, demokratik ilerlemeye katkıda bu-lunuyorsa elini öpmek lazım.

“Türkİye’de 21’İncİ yüzyılda BİZİ bİr araya getİ-recek yegane fİkİr demokrasİ fİkrİdİr”

Muhabirimiz Gül KARAGÖZ , Mardin Milletvekili Orhan MİROĞLU ile röportaj gerçekleştirdi.

15

Page 16: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

İŞKUR Genel Müdürü Cafer Uzunkaya, kamuoyunun tanıdığı Uzunkaya ailesinin bir üyesi. 8 kardeşin en küçüğü olan Cafer Uzunkaya röportaj sırasında okuduğu şiirlerle, bir dönem ulusal gazetelerde yazdığı köşe yazılarıyla kaleminin gücünü ve edebiyat sevgisini ortaya koyan bir bürokrat. Kamuda 30 yıllık hizmet hayatını geride bırakan Uzunkaya, gençlere iddialı olmanın güzelliğini anlatırken, “İhtiras sahibi olmayın, ihtiraslar size çok yanlış yaptırır.” dedi.

“İHTİRASLAR YANLIŞ YAPTIRIR”

Cafer UZUNKAYAİŞKUR Genel Müdürü

Özgeçmişinizi sizden dinleyebilir miyiz?

1965 yılında Samsun’da doğ-dum. İlkokul ve orta öğretimimi Samsun’da, lise eğitimimi de Espi-ye İmam Hatip Lisesinde tamamla-dım. Çünkü abim ilçede müftü idi. Liseyi onun yanında tamamladım.

Ardından Samsun 19 Mayıs Üniver-sitesi İlahiyat Fakültesinden mezun oldum. Mersin ile ilgili bağım öğret-menlik ile başladı. Daha sonra Kül-tür İl Müdürlüğü görevi ile devam ettim. Ardından, yine o yıllarda, bölgesel radyo ve televizyon yayın-cılığının yoğun olduğu dönemde İstiklal Radyo Televizyonunda uzun

yıllar hem genel yayın yönetmen-liği, hem de programcılık yaptım. Mersin’le 90’lı yılların başında baş-layan bu birlikteliğimiz, bağımızı kopartmadan 99 seçimlerinde Mersin Büyükşehir Belediye Başkan-lığı adaylığından, milletvekili aday-lıklarına kadar çeşitli aşamalarda devam etti. 1999 sonrası İstanbul

Röportaj

16

Page 17: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Büyükşehir Belediyesi İSKİ Genel Müdürlüğünde Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü ile İstanbul’da memuriyet sürecimiz başladı.

İstanbul 1990’lı yılların başında özellikle su sıkıntısının ve çevre problemlerinin yaşandığı bir şe-hirdi. İstanbul’un yeniden temiz çevre, temiz su ve temiz hava ile buluşmasında Sayın Cumhurbaş-kanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın belediye başkanlığı ile başla-yan sürecin, efsanevi hizmetlerin ve bu hizmetlerin içerisinde de İSKİ’nin çok müstesna bir yeri söz konusudur. İSKİ’de gece gündüz demeden çalıştık. Bir taraftan İstanbul’a su sağlayan kaynakları korumalısınız, su havzalarına sahip çıkmalısınız, atık suya yönelik ça-lışmaları yönetmek zorundasınız; bir taraftan da İSKİ’nin yaptığı bu hizmetlerin öğrenilmesi için med-ya ile iletişim içinde olup kamuo-yunu bilgilendirmelisiniz. Bu çalış-maları yaparken Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü ve Kültür ve Eği-tim Daire Başkanlığımız söz konusu oldu. Ardından İSKİ’de, Genel Mü-dür Yardımcısı olarak hizmet ver-

dim. Memuriyetim kurum değişik-liklerinin olduğu bir yapıda sürdü. İSKİ’de 15 yıl hizmet verdim. Bir taraftan da öğrenciliğimiz hiç bit-medi. Öğrenciliğimiz okumayı, yazmayı, çizmeyi, konuşmayı, ko-nuşanları dinlemeyi de içine alan bir süreci kapsıyor.

İlahiyat Fakültesi sonrasında, İkti-sat Fakültesini de bitirdim. Ardın-dan yüksek lisansımı iktisat ana bilim dalında gerçekleştirdim. Bu ülkeye, bu aziz millete hizmet ya-pabilmenin bütün mecralarında bulundum. İnsanların ömrü sınırlı olduğu gibi aslında kurumlarda yapacakları hizmetlerin de bir hu-dudu var. Yeni alanlarda hizmet yapmak gerekli olduğunda, siz gittiğiniz yerde yeni bir heyecan-la hizmetlerinizi gerçekleştirirken, sizin yerinize gelen arkadaşlar da ayrı bir motivasyon ile hizmetlerini yürütme imkanları buluyorlar. İs-tanbul yılları çok yoğun geçerken, Mersin hizmet yılları da gerçek-ten unutulmayacak zamanlardı. Özellikle Mersin boyutuna baktı-ğınızda nice kamu personelleri gelip gitmiştir, belki adları soyad-

ları bilinmez ama Cafer Uzunkaya ismi Mersin’de her kitleden insanın rahatlıkla bileceği, hatırlayacağı bir isimdir. Bunun tek bir yolu ve yöntemi var; insanı seveceksiniz, insana hizmet için odaklanmış olacaksınız, onların dertlerini ken-dinize dert etmiş olacaksınız.

Ülkemiz 2013 yılında da ciddi bir kalkışma, hain darbe girişimi ve yargı operasyonu ile yolundan uzaklaştırılmaya çalışıldı. Bu süre-cin ciddi mağduriyetleri yaşandı. Toplumun bir kısmı bu örgütün gerçek yüzünü 2013’lerde gördü ama Cafer Uzunkaya ve ailesi bu hain yapının bir takım saldırılarına çok daha öncesinden muha-tap oldu. Bu yapıyı kamuoyuna tanıtma ve anlatma noktasında daima çaba sarf eden konum-da olduk. 2014’de uzun yıllar hiz-met verdiğimiz, İSKİ’den ayrılarak Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) Genel Müdürlüğünde, Genel Müdür Yar-dımcılığı görevine başladım. Her bir kurumun önemli olduğuna ina-nıyorum ama kurumların, işlerin, mesleklerin önem ve ehemmiyet-leri gördüğü fonksiyonlar ile çok

17

Page 18: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

yakından alakalı bir durumdur. İSKİ’de su ile ilgili güzel, bereketli hizmetleri Rabbim lütfetti. Onun öncesinde insanlara mesaj ver-mek adına basın yayın alanında dergiciliğimiz, insanlara hakikatleri anlatmak için imam hatiplik göre-vimiz, toplumun kültürüne değer katmak adına da kültür müdürlü-ğümüz var. Neticede memuriye-timizin zirve yıllarında ve bir istih-dam kurumu olan İŞKUR’da Genel Müdür Yardımcılığı görevini Rabbi-miz nasip etti. Son beş aydır da, Sayın Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Jülide Sarıeroğlu’nun takdir ve tensipleriyle İŞKUR’da Genel Müdürlük görevini yürüt-mekteyim. İŞKUR, ülkemizde is-tihdam politikalarına yön veren ve istihdam politikalarını oluşturan kurum.

Küçükken, büyüyünce ne ola-caksınız dediklerinde cevabınız neydi? Aklınızda bu tür görevler var mıydı?

Bu sorunuza belki şöyle cevap ver-mem lazım; bu soru daha önce de soruldu. Evlenmeyi düşündü-ğümde, hanımın halası bana “Ne yapmayı düşünüyorsun, hedefin ne?” dedi. O dönemde fakültede

öğrenciyim, aynı zamanda imam hatiplik yapıyorum. Dedim ki; “Şu anda benim okumakta olduğum okuldan mezun olunca öğret-men, vaiz, müftü, kamu yönetici-si olursun; bu olursun, şu olursun. Ama ben inanırsam, üç yüz kişilik şantiyede işçi olarak çalışacağım ve burada insanlara faydalı ola-cağım. Hiç tereddüt etmem istifa ederim, o şantiyede işçi olarak çalışırım.” Tabi bu aşağı yukarı otuz yıl öncesine dayanan bir söz. Ama aynı ruhu taşıyorum. Zaten böyle hissetmesem altı-yedi tane kurumu değiştirmeyi göze alma-yız. Neticede ben öyle yetiştim, öyle inandım ve hala buna ina-nıyorum. İnsanların en hayırlısı, insanlara en fazla faydası doku-nandır. Faydanızın nerede doku-nacağını kestirmeniz söz konusu değil. Günün birinde istifa edip başka bir sorumluluğu almamız gerektiğinde hanımıma, çocuk-larıma, yakınlarıma sormadan kanuni görevimizden istifa ettik. Bir kamu memurunun eşinin de, yakınlarının da kolay kolay buna müsaade etmeyeceğini biliyor-dum. Sevdiğim alanlarda hizmet yapma şansı ve imkânı buldum. Yani insana, hakikate, güzele, doğruya, beraberliğe, sevgiye,

kardeşliğe davet ile kısa olan bu hayatı zehir etmeme ve mutluluk adına elimden geleni yaptım.

Dergiciliğinizi, ulusal gazeteler-de yayınlanan yazılarınızı biliyo-ruz. Yazarlığı, gazeteciliği özlü-yor musunuz?

17-25 Aralık süreci yaşandığında İstanbul’daydım. Yıllardır, biz de-dik ama dinletemedik diye hayıf-landık. Medyada da yine bu hain yapı FETÖ örgütü ile ilgili bir takım şeyler anlatılıyor. Konuşan insan-ların, meramını çok iyi anlatama-dığını görüyordum. Bu duruma üzülüyor, kahroluyordum. Günün birinde bir televizyon kurumunun yönetim kurulu başkanı dostumu-za, “Çok lüzumsuz adamlar, böy-le önemli konuları konuşuyorlar. Kardeşim ben memuriyeti bırakı-yorum, istifa ediyorum programa başlıyorum.” dedi. Yönetim ku-rulu üyesi dostumuz, “Hayır Cafer buna müsaade etmeyiz. Vatanın, milletin size ihtiyacı var. Bürokrasi-de kalmalısın” dedi. Dedim ki; “Bu süreci Türkiye olarak atlata-mazsak, ne bürokrata ihtiyaç kalır ne de kamuda bize ihtiyaç kalır.” Özellikle görsel medyada daha etkin olabileceğime hep inandım

18

Page 19: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

“Bugünün de, dünün de, yarınların da en önemli konusu çalışma hayatıdır”ama insanlara hayatın verdiği belirli roller var. Belki ileri yıllarda medyada aktif rol alırız. Rabbim lütfederse belki bir gün memuri-yette söyleyemediklerimizi, ifade edemediklerimizi söyleyebilece-ğiz. Bizim yaklaşımımız hep şu olmuştur; insanların korku ve endi-şelerinden sustuğu dönemlerde, konuşmayı ve yazmayı; bazılarının öfke ve nefretlerinden konuştuğu dönemlerde de, susmayı tercih ettik. Bu benim hayat felsefemdir. Sosyal medya hesaplarımızdan görüşlerimizi paylaşma imkânını her zaman bulduk. Bugün günde-mimiz çalışma hayatı. Bugünün de, dünün de, yarınların da en önemli konusu. Hamdolsun, Rabbin lütfu ile gücümüzün ve takatimizin çok üstünde şeyler yaptık. Elbette özle-diklerimiz ve yapmayı arzu ettikleri-miz daha da fazlası... Doğruların ve doğru işlerin hâkim olduğu bir ülke, yanlışların ve yanlışlara eğilimin daha az gözüktüğü bir dünya adı-na yapmamız ve söylememiz ge-rekenlerin olduğuna inananlardan olmaya devam edeceğiz.

Yaşamınızda kendinize örnek al-dığınız, rol model olarak düşün-düğünüz insanlar var mıydı? Nasıl bir ailede büyüdünüz?

Sözün tesiri, söyleyenin tesiri ile alakalıdır. Bir eseri okursunuz, sizde hiçbir etki bırakmaz. Lakin hasbi ve samimi insanların eserini okuduğu-nuzda, üzerinizde ayrı bir etki bırakır. Birisinde rol, diğerinde samimiyet vardır. Ben sekiz kardeşli bir ailenin en küçük çocuğuyum. Doğup bü-yüdüğüm evin fotoğrafı çalışma odamda. 80-100 metrekarelik bir evde anne, baba ve sekiz kardeş büyüdük. Evimiz, yeri geldiğinde 25-30 kişinin yaşadığı bir ev olu-yordu. Ama huzurlu ve mutluyduk. Rahmetli annemin bayramlarda bu evde 30 kişiyi misafir ettiğini, ağırlayabildiğini hatırlıyorum. Şimdi 500 metrekarelik, bin metrekarelik evlerde misafir ağırlamakta zorluk çekildiğine şahitlik ediyoruz. Bura-da gönüllerin geniş olmasının çok anlamlı olduğunu görüyoruz. Ben ailenin en ufak evladıyım. İki büyü-ğümüz, kız kardeşimiz ve ablaları-

mız var. Ailede en büyük kardeşle-rin, maalesef bir yük ve sorumluluk üstlenmeleri söz konusudur; aileye, anneye ve babaya yardımcı olma adına. Büyük abimizin inşaatçılık ile başlayan ve böyle devam eden bir fedakârlık dönemi var. İkinci abim Musa Uzunkaya, imam hatip yıllarında rol model dediğimiz açı-dan benim için önemli olan ve bir kardeşten öte, üzerimde bir baba-nın evladına veremeyeceğinden fazla emeği olan kişi. Bunu hep dile getiririm; belki daha çok da iç âlemimde. Bugün bir Cafer Uzun-kaya varsa, bunun arkasında kesin-likle Musa Uzunkaya vardır. Musa abim Erzurum İslami İlimler mezu-nu, ardından müftülük görevlerinde bulundu. Üç dönem Samsun millet-vekilliği yaptı. Musa Uzunkaya Mec-lisin en hatip vekillerinden, Plan Büt-çe Komisyonun en aktif üyelerinden ve Meclisin en fazla soru önergesi veren ismi. Gündem dışı konuşma-larıyla öne çıkan birikimli, vizyoner bir isim. Abim, “İnsanlar sözden zi-yade örnek insanlara bakarlar” der-di. Abimin eve gelip 10 -15 dakika

19

Page 20: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

boş durduğunu hatırlamam. Öğle yemeğinde eve geliyorsa, yemek hazırlanana kadar boşluğunda dergilerini, gazetelerini okuyan biriy-di. Mesaide bir boş zamanı varsa mesleği ile ilgili eserleri okuyan, soh-bet mekânlarında mesajını verme-ye çalışan bir isimdi. İmam hatipte onun yanında okurken, abim bir ara din görevlisi olarak Hollanda’ya gitti. O gittiği yıllarda yokluğunu çok daha fazla hissettim. Lise ikinci sınıf öğrencisiydim, bin kişinin ol-duğu camilerde kürsülerde vaaz edecek duruma geldim. Çünkü aileden gelen bir yapıydı. Benim bir büyüğüm abilerin üçüncüsü de Celal Uzunkaya’dır. O da aslında Türkiye’nin yakından tanıdığı bir isim. Emniyetin çok başarılı müdürlerin-den biri ama 2013’ün 17 Aralık’ta değil de, 2009’un 17 Aralık’ında bu FETÖ terör örgütünün Türkiye’deki o hain emellerine ulaşabilme adına emniyetteki bu yapıyı bilen ve tanı-yanları susturma adına yaptığı ope-rasyonla görevinden uzaklaştırıldı. Celal Uzunkaya Emniyet Genel Müdür Yardımcılığı yaparken FETÖ kumpası ile görevinden uzaklaştırıl-dı. 17-25 Aralık sonrası İzmir Emniyet

Müdürü oldu; şu anda da, Antalya Emniyet Müdürü. Kız kardeşlerimin hepsi evli, çocukları var.

Kardeşlerin birbirine karşı sevgisi, muhabbeti hiç eksilmemiştir. Sekiz kardeşin ömürde birbirini incitecek bir sözü, duruşu olmaz mı? İnanınız bu ailede olmamıştır. Bizim için en mutlu an sekiz kardeşin, buluşup bir arada olmasıdır. Ablamın bir tanesi Almanya’da yaşıyor. Anadolu’nun değişik yerlerinde olan bu insanlar bir araya geldiğinde bizim için en mutlu andır. Birliğimiz, beraberliği-miz, sevgi ve muhabbetimiz yıllar geçtikçe eksilmiyor. Daha büyük özleme, hasrete dönüşüyor.

İŞKUR’u bize kısaca tanıtır mısınız, görevi ve sorumlulukları nelerdir?

İŞKUR’u kısaca anlatmak zor. İŞKUR, gerçekten iş gücü piyasası ile ilgile-nen bir kurum. İstihdam, istihdamın artırılması ve işsizliğin önlenmesine yönelik aktif ve pasif politikaları yö-neten bir kurum. Yani aslında ha-yatın her şeyi ile ilgilenen bir kurum. Onun için biz programlarımızda çoğu zaman hem arkadaşlarımıza,

hem de kamuoyuna mesaj verme adına diyoruz ki, “İŞKUR’un ilgilendi-ği konular insanoğlunun ilk doğdu-ğu gün de, bugün de, yarın da en önemli konuları olacaktır.” Netice dünyanın her yerinde bildiğimiz bir hakikat var. Yeryüzünde kaynaklar sınırlı, istekler sonsuz ve sınırsız. İşte bu sonsuz ve sınırsız istekler ile sınırlı olan imkânların iyi bir şekilde yöneti-lip hayatın mutlu bir şekilde devam etmesi önemli. İŞKUR, istihdama iliş-kin politikaların üretilmesinde öncü-lük etmesi gereken bir kurum. Do-layısıyla iş gücü piyasasının nabzını tutması, kamuoyunun bu kurum-dan beklentisini ve buna yönelik çözüm arayışlarını gerçekleştirmesi gereken bir kurum. Bu yönüyle bak-tığımızda kurum yetmiş yılı aşan ta-rihi içerisinde çok kırılma dönemleri yaşamış. İSKİ’de göreve başlayın-ca, İSKİ’nin tarihini İstanbul’un tarihi ile birlikte değerlendirmeye çalış-tım. 90’lı yıllarda hatırlayacaksınız, İstanbul’un güzelim Haliç’ine pis kokulardan yaklaşılmadığı dönem-lerde, bir takım projeler sunuyor-lardı. En cazip projelerden biri de şuydu; Haliç’in üzerini taşla, toprak-la dolduralım; Haliç’i kapatalım ve

“2017’de 1 milyon 50 bin insanın işe yerleştirilmesine aracılık ettik”

Page 21: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

bu kokudan kurtaralım. “Artık Haliç görevini, fonksiyonunu tamamladı.” deniliyordu. Sayın Cumhurbaşkanı-mızın Belediye Başkanlığı dönemi ile Haliç bugün, 30- 40 çeşit balı-ğın yaşadığı İstanbul’un en seçkin, en nezih mekânlarından biri haline geldi. Sadece Haliç mi? İstanbul’un tüm kıyıları artık mavi bayrak kriterle-rine sahip temizlikte. İŞKUR’un tarihi-ne baktığımızda, 60’lı yıllarda insan-ların yurt dışına gidişlerinde aracılık yapan bir kurum olarak görüyoruz. 2002’lerde 2003’lerde kurumun bir yılda sadece ve sadece 25 bin insanı özel sektörde işe yerleş-tirdiğini, 2 bin - 3 bin kişiye eğitim verdiğini görüyoruz. Ama 2017’ye geldiğimizde bakıyorsunuz 1 mil-yon 50 bin insanın özel sektörde işe yerleştirilmesine aracılık etmiş. Sayıları 500 binlere ulaşan eğitim programları gerçekleştiren İŞKUR sadece Türkiye’de değil, uluslara-rası arenada da, istihdam alanın-da varlığını hissettiren, kendinden söz ettiren bir kurum. Bu arada be-lirtmeden geçmeyeceğim İŞKUR olarak; Almanya’dan Fransa’ya, Amerika’dan Kore’ye ve Afrika ülke-

lerine varıncaya kadar dünyanın 85 ülkesinin dâhil olduğu Dünya Kamu İstihdam Kurumları Birliğinin (WAPES) dönem başkanlığını yürütüyoruz. Bakıyoruz o devasa ülkeler, ekono-mik anlamda çok zengin olduğunu söyleyen ülkeler, mültecilere yönelik olan faaliyet ve etkinliklerden bah-sederken 10 bin, 20 bin mülteci ile programlarını anlatırken sanki dün-yayı yeniden keşfetmiş gibi bah-sediyorlar. En son Norveç Oslo’da WAPES programımız vardı. Dünya Kamu İstihdam Kurumları Birliğinin toplantısında dile getirdim. Dedim ki; “Sayın Cumhurbaşkanımızın, za-man zaman dünya 5 büyük dedi-ğinde bazıları bunu anlamakta zor-luk çekiliyor. Evet, dünya 5 büyük ama mesele insanlık ve insanlığı hatırlatmak olunca Türkiye dünya-dan büyük. Tüm dünyada 3 milyon Suriyeli mülteci var. Ama Türkiye’de 3 milyonun üzerinde Suriyeli mülteci var. Dolayısıyla burada, bu ülkenin mücadelesini, istihdama dair atıl-ması gereken adımları ve politika-ları dünya ölçülerinde görmeye, tanımaya çalışan geniş bir ağı olan bir kurum durumundayız.”

İş ve meslek danışmanlarınız işve-renlere ne gibi bir hizmetler sunu-yor?

Türkiye’de bir kısım insanlar işsizlikten yakınıyorlar. Ama diğer taraftan başka bir gerçek var, işverenler de istediği elemanı bulamıyor. Yatı-rımcılar büyük fedakarlıklar bu ül-kenin çocukları, evlatları iş bulsun, ülke büyüsün diye ciddi yatırımlara giriyor ve sonuçta insan kayna-ğına ihtiyaç duyuyor. Bu insanlar işletmelerinde çalışacak eleman bulmakta zorluk çekiyorlar. Bu da başka bir gerçek… Türkiye’nin en büyük illeri olan İstanbul’undan, An-kara’sına ve İzmir’ine varıncaya ka-dar bir tarafta aradığı elemanı bu-lamayan işverenler; bir tarafta da iş bulamayan insanlar var. Türkiye’nin istihdam kurumu olarak hem iş ara-yanların kurumumuza müracaat-larını, hem de işverenlerin aradığı eleman ihtiyacını değerlendirerek iki tarafı buluşturmada köprü göre-vini yerine getiriyoruz.

İŞKUR olarak sadece Türkiye’nin de-ğil, dünyanın en geniş en kapsamlı

21

Page 22: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

iş gücü talep araştırmasını yapıyo-ruz. Bu araştırmada işverenlerimize iş yerlerinde hangi alanlarda ne tür elemanlara ihtiyaç olduğunu, gele-cek yıllara dair istihdamla ilişkili bek-lentilerini soruyoruz. Bu çalışmada, Türkiye’nin akademik çevresi ile ala-kalı kurum ve kuruluşların görüşlerini de alıyoruz. Bütün veriler elimizde. Yani bir tarafta iş arayanlar, bir taraf-ta da eleman arayanlar ve bunun eksikliği nedeniyle düşük kapasite çalışan işyerleri. Diğer tarafta da iş-sizlikten dolayı mutsuz olan, bazen dağılan aileler; ihtiyaçları karşılana-mayan, hatta eğitim hakkından mahrum çocuklar. Onun için bizim arkadaşlarımıza söylediğimiz şu; bu şehirde bir tarafta işçi arayan insan-lar varken, gerekli eşleşmeyi temin

edemediğimizden dolayı işsiz in-sanlar varsa, bunun bizim üzerimiz-de vebali ve sorumluluğu var. Bu insanlara ulaşmak için gece gün-düz çalışmak zorundayız. Bizden işçi isteyen işverenlerimize, iş isteyen kardeşlerimize yardımcı olup; ülke-mizi de, milletimizi de, ailelerimizi de mutlu edebilecek uygulama ve görevleri yerine getirebilmek için 7 bin 500 personelimiz büyük bir fedakârlık ile çalışıyoruz. İŞKUR, 7 bin 5 yüz personel ile başka ülkelerin 75 bin personelle yaptığı hizmeti ya-pıyor. Alman istihdam kurumunda 95 bin kişi çalışıyor. Fransa’ya ba-karsak istihdam kurumunda 49 bin kişi çalışıyor. Norveç’e bakıyorsunuz, nüfusu Ankara kadar olan ülkede istihdam alanında 20 bin kişi çalışı-

yor. İŞKUR’da meslek danışmanlığı hizmetleri çok önemli yer tutmak-tadır. Sayın Cumhurbaşkanımızın iş ve meslek danışmanlarını kamuya alışta ve kuruma dâhil etmede yak-laşımı şuydu; işsizliğe iş ve meslek danışmanları ile çare bulacağız. Yani bu danışmanlarımız işverenle-re de, iş arayanlara da danışman-lık yapacaklar. İki tarafın birbiriyle, buluşmasını temin edecekler. İş ve meslek danışmanlarımız, eğitim kurumlarına giderek çocuklarımızı mesleğe yönlendirmekteler. İşve-renlerimizin hangi nitelikte eleman aradıkları öğrenilmekte ve aradıkları eleman iş gücü piyasasında yoksa yine kurumumuz tarafından verile-cek meslek eğitim kurslarıyla yetiştiril-mektedir. Öte yandan, iş ve meslek

22

Page 23: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

danışmanlıklarımızın niteliğini de her gün artırmaya çalışıyoruz. Şu anda Türkiye’nin 13 ilinde İş Kulüpleri pro-jemizi uygulamaya koyduk. Burada özellikle iş gücü piyasasında deza-vantajlı gruplar dediğimiz engelliler, kadınlar, gençler, madde bağımlıla-rı, uzun süreli işsizlerine yönelik; daha yakından ilgilenme, onları dinleme, onları işverenler ile tanıştırma gibi projelerimizi devreye sokuyoruz.

İŞKUR olarak mesleki eğitim kursları, işbaşı eğitim programı ve girişimci-lik eğitim programlarımızla vatan-daşlarımızın yanındayız. Ayrıca zor zamanlarında işsizlerimize, çalışan-larımıza ve işverenlere destek ver-meye yönelik pasif işgücü piyasası politikaları uygulamaktayız. Bunları işsizlik ödeneği, kısa çalışma öde-neği, ücret garanti fonu ödemesi, yarım çalışma ödeneği ve iş kaybı tazminatı olarak sıralayabiliriz.

2012 yılı ve sonrasında yapılan saha araştırmalarında, 10+ istih-damlı işyerlerinden toplanan bilgi-ler dâhilinde, İŞKUR’un yıllar itibariyle artan bir seyirle işverenler tarafından eleman ihtiyacını karşılamada ter-cih edildiği tespit edilmiştir. 2012 yı-lından itibaren işverenlerle görüşerek gerçekleştirilen araştırmada, işve-renlerin yüzde 42 düzeyinde olan İŞKUR’u tercih oranı, 2017’de yüzde 57.1 oranına yükselmiştir.

İŞKUR’dan en fazla eleman isteyen sektörler hangileri?

Her ilin durumuna ve özelliğine göre eleman talebi değişiyor. Kurum ola-rak yayınlarımızda hem iş gücü pi-yasası ile ilgili, hem sektörel bazda, hem bölgesel, hem de il bazında hangi alanlarda elemana ihtiyaç olduğuna dair verileri paylaşıyoruz. Hatta üniversitelerle yaptığımız iş-birliği ile eğitimde, hangi alana yö-nelmeleri gerektiği konusunda yön vermeye çalışıyoruz.

2017 yılında makineciden gaz altı kaynakçasına, garsondan satış ele-manına, ahşap mobilya imalatçı-sından paketleme işçisine, güven-

likçiden organizasyon sorumlusuna kadar bütün segmentlerde eleman ihtiyacı olduğunu görüyorsunuz. El-bette değerlendirmelerimizde ima-lat sanayini kendi içerisinde, hizmet sektörünü kendi içerisinde değer-lendiriyoruz. Hangi ilde, hangi tür elemana ihtiyacın olduğunu işyerle-

rinde bire bir yapılan çalışmanın so-nucu bildiğimizden dolayı, ihtiyacı görüyoruz. Sadece bugünü görmü-yoruz. Yine öngörü olarak program-larımızı sağlıklı yapabilmemiz adına, gelecekte hangi sektörler hangi ele-mana ihtiyaç duyacaklar bununla ilgili çalışmalar da yapıyoruz.

Lisans ve üstü mezunlar için en çok talep edilen eleman sıralamasında makine mühendisi, muhasebeci,

mimar ve inşaat mühendisi yer alır-ken; en çok aranan eleman sırala-masında garson, satış danışmanı, dikiş için makineci, beden işçisi ve temizlik elemanı ilk sıralarda yer alı-yor. Aranan elemanların dağılımına baktığımızda hizmet sektörünün ön planda olduğunu görüyoruz. İŞKUR

olarak bütün işgücü piyasası ile ilgili veriler elimizde olduğundan istih-dama yönelik plan ve projelerimizi, eğitim programlarımızı, hedeflerimizi sağlıklı olarak oluşturabiliyoruz.

İŞKUR olarak ortak çalışma yaptı-ğınız uluslararası kuruluşlar var mı?

Ülkemizin uluslararası arenadaki öncü rolü, 2015 yılından bu yana başkanlığını yürüttüğümüz Dün-

23

Page 24: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

ya Kamu İstihdam Kurumları Birliği (WAPES) kapsamındaki kritik çalış-malarımızın yanında, Güney Doğu Avrupa Ülkeleri Kamu İstihdam Kurumları Merkezi (CPESSEC) kap-samındaki faaliyetlerimiz ile gönül coğrafyamızdaki Avrasya Ülkeleri Kamu İstihdam Kurumları Ağı (Av-rasya PESNET) kapsamındaki çalış-malarımızı da 57 ülkeyi kapsayan İslam İş Birliği Teşkilatı (İİT) ve onlar ile yürüttüğümüz ortak çalışmaları bu kapsamda değerlendirebiliriz. İstih-dam alanında İŞKUR’un Dış İlişkiler ve Projeler Dairesi Başkanlığı, Dışiş-leri Bakanlığı gibi sorumluluk üstle-nen bir konumda dünyanın değişik ülkelerinden bize gelen ve bizim gittiğimiz ülkelerde bu anlamda sorumluluk üstlenmektedir. Dünya Bankası ve Avrupa Birliği ile bera-ber yürüttüğümüz çalışmaları da bu kapsamda değerlendirebiliriz. Özellikle Suriyeliler’e yönelik eğitim programlarımız, onları yeni hayat-larına entegre etmeye yönelik pro-jelerimiz bu alanda önem ifade etmektedir. Uluslararası kurum ve kuruluşlar ile birlikte yaptığımız ça-

lışmalarla kadınlara ve gençlere yönelik projelerimizi de bu alanda sayabiliriz.

2014 yılında, İŞKUR öncülüğünde İİT üye ülkeleri kamu istihdam ku-rumları arasında bir bilgi paylaşım ağının kurulması için “İİT’ye Üye Ül-kelerin Kamu İstihdam Kurumları I. Toplantısını”, İslam Ülkeleri İstatistik, Ekonomik ve Sosyal Araştırma ve Eğitim Merkezi (SESRIC) işbirliğiyle Ankara’da düzenledik. Devamı niteliğindeki ikinci toplantıya da, 2016 yılında yine Ankara’da ev sahipliği yaptık. 2007 yılında kurul-muş olan CPESSEC kapsamında her yıl dönem başkanı ülkenin ev sahipliğinde yönetici ve uzman konferansları düzenlenmektedir. 2016 yılı dönem Başkanlığı kapsa-mında, 6-7 Aralık 2016 tarihlerinde İstanbul’da CPESSEC’in 15. Yöneti-ci ve 14. Uzman Toplantılarına ev sahipliği yaptık.

2002 yılından bu yana Avrupa Birliği Katılım Öncesi Yardım Aracı fonlarının etkin kullanımı ile kurum-

sal kapasitemizin geliştirilmesine, özellikle kadınlar ve genç gibi de-zavantajlı grupların istihdamının ar-tırılmasına yönelik pek çok yenilikçi ve sürdürülebilir projeyi hayata ge-çirdik. IPA I. Dönem İnsan Kaynak-larının Geliştirilmesi Operasyonel Programı kapsamında sözleşme-ye bağlanan 530 milyon Avronun 108,6 milyonu, yani yaklaşık %20’si İŞKUR tarafından kullanıldı. IPA 2014-2020 döneminde ise istih-dam, eğitim ve sosyal politika sek-törüne toplam 511,7 milyon Avro (435 milyon AB katkısı, 76,7 milyon TC katkısı) tahsis edilmiştir.

Gençlere neler tavsiye edersiniz?

İddialarınız, hedefleriniz ve bu he-defe sizi yönlendirecek idealleriniz varsa mücadeleden asla vazge-çememelisiniz. Bunu açıklama adına yalnızca şunu söylemem yeterli. 17-25 Aralık, FETÖ’nün yü-rüttüğü kumpaslar sonucunda birçok masum insan, birçok kamu görevlisi mağduriyet yaşadı. Bu insanlar hayata, cemiyete, kamu-

24

Page 25: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

ya, insanlara küsüp bir tarafa çe-kildi. Biz ise “Niteliklerimizi artırma adına eğitimimize, kişisel gelişimi-mize, sosyal diyaloglarımıza önem vermeye ve bu ülke, bu aziz millet için Rabbim izin verirse daha güzel hizmetler yapmak için daha fazla çalışmalıyız.” dedik. Elbette bunda yetiştiğimiz kültürün, inanç ikliminin de etkisi var. Şair şöyle diyor:

“Ey düşmanım sen benim ifadem ve hızımsın

Gündüz geceye muhtaç bana da sen lazımsın”

Bu ihanetler bizi daha fazla koş-maya, koşturmaya ve mücadele etmeye sevk etmelidir. Ülkemize ve milletimize tüm şer odaklarının ihanet için seferber olduğu bir or-tamda, bizim yapmamız gereken çoj iş ve işlemlerin olduğunu düşü-nüyorum. Aziz gençlere naçizane tavsiyem şudur; İddia sahibi olsun-lar ama asla ihtiras sahibi olma-sınlar. İddia sahibi olmak güzeldir. Ama ihtiras içinde, “illa bir yerlerde olacağım” diye bir gayretin, ça-banın içinde olursanız o ihtirasları-

nız size çok yanlışlar yaptırır. İşte te-rör örgütünü, onun yandaşlarını da felaketlere sürükleyen dünyevi bir takım hırslara, makamlara kısa yol-dan ulaşmak gayretiydi. Onun için hedefinize gitmekte kullanacağı-nız yol ve yöntemler çok önem-lidir. “Daha vakit erken, gencim” deme; unutma ki bugün dede, nine dediğiniz insanlar dün sizden de genç insanlardı. Onun için as-lında gençlerin tavsiyeye ihtiyacı yok. Gençler o pırıl pırıl zekâlarını; önce kâinatı, sonra da yaşadıkları ülkeyi ve dünyayı anlamaya vak-fetsinler. Gençler bilgi kaynakları-na bizden çok daha hızlı ulaşabili-yorlar. Ayrıca umutlarını hep yüksek tutsunlar, olumlu düşünsünler. Bizim kültürümüzde de bu vardır. Kötü bir rüyanın anlatılması, “rüyanın çıkmasına vesile olur” diye anlatıl-ması istenmez. Ben, bulunduğum ortamda kötümser düşüncelerin konuşulmasına, felaket tellallığına müsaade etmem; bu ortamlarda bulunmayı da tercih etmem. Yani olacak olacaktır ama siz doğrula-rın olması için mücadele etmelisi-niz. Biz hep güzel düşünmeliyiz; gü-zel düşündüğünüzde, Rabbim sizi

hesabını yapamayacağınız kadar nimetlerle ve imkânlarla karşılaştırır. Onun için iddialı olmak, hedefleri olmak, “Benden geçti” deme-mek gerekiyor. Elimde kitabım, kalemim, kâğıdım olduktan sonra dünyanın her yerinde gerçekten mutlu olabileceğine inanan biri-yim. Bugüne kadar Rabbimin lüt-fuyla çok güzel şeyler yaptık ama yapmamız gerekenlerin daha faz-la olduğuna, daha fazla çalışma-mız gerektiğine inanıyorum. Yıllar daraldıkça daha fazla çalışmak gerekiyor. Bu ülkenin, 80 milyonu-nun hepsinin birbirinden kıymetli olduğuna kesinlikle inanıyorum. Farklı düşüncelerin, fikirlerin ülkemiz açısından gerçekten bir zenginlik olduğuna; ihanet olmadıktan son-ra bütün eksikliklerin ve yanlışların telafi edilebileceğine inanmakta-yım. Ülkemiz adına her daim ümit vardır. Benim inancım, ülkenin ya-rınlarının bu günlerinden çok daha iyi olacağıdır. Önemli olan güzel yarınlar için bizim ne yaptığımız. İşte tam o gün, bu gündür diyoruz. Bu fırsatı bulan insanlar bu güzel ül-keye, millete hizmet yolunda emin adımlarla ilerlemelidirler.

Muhabirimiz Gül KARAGÖZ , İŞKUR Genel Müdürü Cafer UZUNKAYA ile röportaj gerçekleştirdi.

25

Page 26: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

II. Dünya Savaşı döneminde Tür-kiye Cumhuriyeti selefi Osmanlı Devleti’nin İttihat ve Terakki hükü-metinden farklı olarak Panturancılık ideallerinden ve yeni toprak kaza-nımı gibi yayılmacı hareketlerden uzak bir politika gütmüş ve Misak-ı Milli sınırları içinde Yurtta Barış – Dünya’da Barış ilkesini esas almıştır.Hitler Almanyası ise, Panturancılık meselesini Yakındoğu politikaları çerçevesinde ele almıştır. Özel-likle II. Willhelm’in emperyalist politikalarını benimsemiş ve Pan-turan politikaların taraftarı olan Al-man Büyükelçi Franz von Papen, Türkiye’yi Almanya safında askeri ve siyasi bakımdan harekete ge-çirmek için Bolşevizm’in yıkılması-nın Türkiye’nin hem ekonomik hem de siyasi bakımdan yararına ola-cağı propagandasını yapmıştır. Bu yolda Alman Dışişleri Bakanlığı’nın politikalarını etkilemek üzere Türk-Alman Dostluk Antlaşması ile Türk hükümet çevrelerinde ve basının-da oluşan Almanya yanlısı olumlu atmosferi rapor etmiştir. Bununla birlikte Nuri ve Erkilet Paşalar’ın Al-manya gezilerini ve Alman ma-kamlarıyla görüşmelerini organize etmiş ve desteklemiştir. Nuri ve Er-kilet Paşalar’ın Panturan planlarının pratikte desteklenmesine olumlu

bakmayan Almanya, Panturan-cılar vasıtasıyla Türk Hükümeti’ni Rusya’ya karşı harekete geçirmek için çaba sarfederken Pantu-rancılar da Almanya’nın Bolşevik Rusya’ya karşı Panturancı hareketi pratikte desteklemesi halinde Türk Hükümeti’nin de harekete geçe-ceğine inanarak bağımsız Türk Devletleri’nin kurulabilmesi için Almanya’yı harekete geçirmeye çalışmışlardır.

Türk Hükümeti’nin bilgisi dâhilinde Alman makamlarıyla Eylül-Ekim 1941’de görüşmeler yapan Nuri Paşa’nın Türkiye Cumhuriye-ti Devleti’nin dış politikalarına zıt bir şekilde Almanya ile olumsuz tecrübelerden gerekli çıkarımları yapmamıştır. Bununla birlikte Tu-ran coğrafyasındaki etnik, sosyal ve ekonomik yapının özellikleri hakkında yeterli bir bilgiye sahip olmayan Nuri Paşa, Kafkasya’da sadece Azerbaycan Türkleri’nin değil, Ermeniler’in ve Gürcüler’in de yaşadığını gözardı ederek Nazi ırk çizelgesinde Türk ırkını Slav ır-kından daha aşağı bir ırk olarak kabul eden Nazi Almanyası’ndan Kafkasya’da Almanya’ya bağlı bir Kafkas Türk Federasyonu kurulma-sını talep etmiştir.

Bu çabalar çerçevesinde Nuri Paşa’nın Alman Dışişleri Bakanlığı’nda yaptığı görüşmele-rin raporlarında Alman müsteşar yardımcısı Wörmann, Nuri Paşa’nın gençliğini tamamıyla ağabeyi Enver Paşa’nın büyüsü altında ge-çirdiğini ve Nuri Paşa’nın Panturan idealinin Enver Paşa’nın hatırası-na olan romantik bir patlama-dan ibaret olduğunu belirtmiştir. Rosenberg’e bağlı Doğu Bakan-lığı’ndaki Nazi yetkilileriyle yaptığı görüşmelerin raportör kayıtlarına göre ise Nuri Paşa, -görüşmelerini mevcut Türk hükümetinin bilgi-si dahilinde yürütmüş olmasına rağmen- Türk hükümeti aleyhinde ifadeler kullanmıştır. Atatürk’ün dış politika ilkelerini sürdüren Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin dış politika ilkesini eleştirmiştir. Emperyalizme karşı verdiği mücadele ve kazan-dığı zaferle tam bağımsız Türki-ye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran, her türlü yayılmacılığa karşı olan Atatürk’ün Sovyetler’den korktuğu için Sovyetler’e karşı harekete geç-mediğini belirtmiştir. Nazizm’in ide-oloğu Rosenberg’in danışmanlığını yapan Nazi Partisi üst düzey yöne-ticilerinden Malletke, Harder ve Türkistan Milli Birlik Komitesi Başkanı

ENVER PAŞA’NIN KARDEŞİ NURİ (KİLLİGİL) PAŞA’DAN NAZİLERE:

“BEN ATATÜRK’TEN DAHA BÜYÜK TÜRKÇÜYÜM”

Dr. HAKAN GÖKPINARTARİHCİ

Eylül – Ekim 1941

Köşe Yazarı

26

Page 27: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Veli Kayyum Han ile görüşmesinde Enver Paşa’nın kardeşi Nuri Paşa “[…]Ben Atatürk’ten Daha Büyük Türkçüyüm![…]” demiş ve faşist-emperyalist Nazi Almanyası’ndan Bolşevik Ruslar’a karşı destek talep etmiştir. Nuri Paşa, Almanya’nın Panturancılar’a destek vermesin-den sonra Türkiye’nin de politika değiştirip bu harekete destek ve-receğin iddia etmiştir. “Atatürk’ten Daha Büyük Türkçü” olduğunu iddia eden Nuri Paşa, Nazi des-teğiyle Sovyetler’e karşı zafer ka-zanmayı ve emperyalist Almanya tarafından “Türkistan Genel Valisi” olarak atanmayı planlamıştır. Bu uğurda, Nazi Almanyası’nın bek-lentilerine cevap verip bunun kar-şılığında ağabeyi Enver Paşa’nın 1914’te yaptığı gibi, kendi roman-tik idealine destek bulabilmek için Türkiye’yi Almanya safında II. Dün-ya Savaşı’na sokmak için çabala-mıştır.

Nuri Paşa’nın aksine, Nazi araştırmacıları ve makamları Kafkasya’nın salt Türk halklarından oluşmadığı, Hristiyan Ermeni ve Gürcüler’in de Kafkasya’da nüfuz sahibi olduğuna vurgu yapılmıştır. Dolayısıyla, Kafkasya’da bir Türk Federasyonu kurmanın olanaksızlı-ğına rağmen Almanya, Nuri Paşa ile aynı çizgideki Panturancılar’ın

ideallerine hitap edecek şekil-de Türkiye’nin Almanya safın-da savaşa dâhil olması şartıyla Kafkasya’da bir Türk Federasyonu kurulmasını resmen vaad etmiştir. Buna ek olarak Azeri, Ermeni ve Gürcü Kafkas Halkları adına Hitler Almanyası’na başvuran temsilci-ler salt Türkler’i temsil etmeyen, Kafkasya’nın bütün halkalarını temsil eden bir Kafkasya Federas-yonu kurulması için Almanya’ya destek ve Almanya’dan yardım talebinde bulunmuşlardır. Ayrıca, I. Dünya Savaşı’nda Enver Paşa’yı engellemek için Ermeniler ve Gür-cülerle ve hatta Ruslarla dahi ittifak yapmış olan Almanya’nın yaptığı gibi Bakü petrollerini istisnasız bir şekilde ele geçirmek isteyen Hitler Almanyası’nın, Türkiye’nin savaşa dâhil olması halinde, İngiltere’nin işgali altındaki Musul’un geri alın-dıktan sonra Türkiye’ye verilebile-ceği düşüncelerine de yer verme-si, Hitler Almanyası’nın hakikatte Kafkasya’da bir Türk Federasyonu kurulmasını ve Bakü’nün Türkler’in eline geçmesini istemediğini ve bu yöndeki telkinlerin birer politik vaatten ibaret olduğunu göster-mektedir.

Türk halklarının yoğun olarak ya-şadığı zengin Rus coğrafyasını Alman (Germen) doğal Hayat

Alanı olarak gören Nazi Almanya-sı, Panturancılar’ın yayılmacı ide-allerinin Alman emperyalist çıkar-larıyla çatıştığı kanaatine varmıştır. Bu nedenle, Almanya Panturan politikasını Türkiye’deki göçmen Panturancılar’dan, Nuri ve Erkilet Paşalar’dan bağımsız bir şekilde yürütmeyi sürdürmüş ve bu bağ-lamda Türk esirlerden Ruslar’a karşı savaştırmak üzere lejyonlar oluşturmuştur. Nuri Paşa’nın Pantu-rancılık yaklaşımını gerçekleşmesi mümkün olmayan ve Türk hükü-metini Almanya’ya yaklaştırmaya yetmeyecek bir hayal ürünü ola-rak gören Hitler Almanyası Mart 1942’de Nuri Paşa’nın yeniden yaptığı Almanya’ya vize başvuru-sunu ve dolayısıyla Almanya’nın Panturancılar’a desteğini reddet-miştir.

Bununla birlikte Panturancılığın Türkiye’ye siyasi bir miras kaldığının iddia eden Almanya, Panturan-cılık vasıtasıyla Türkiye’yi Ruslar’a karşı Almanya safında harekete geçirmek için çabalarını sürdür-müştür. Bu bağlamda Almanya, Panturancılık konusundaki yayınla-rını 1942’de yoğunlaştırmıştır. Hitler Almanyası’nın ve Panturancılar’ın Türkiye’yi Almanya saflarında II. Dünya Savaşı’na dâhil etmek için çabalarının sonuçsuz kalması,

Nuri Paşa: (Ben ATATÜRK’ten Daha Büyük Türkçüyüm) Eylül-Ekim 1941

Page 28: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

“Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran ATATÜRK’ten daha büyük Türkçü hiç olunmaz!”

28

Page 29: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

savaşmayan ancak savaşın buh-ranını fazlasıyla hisseden Türkiye’yi Osmanlı Devleti’nin uğramış oldu-ğu gibi büyük bir felaketten koru-muştur.

Alman arşiv belgeleri ışığında, Panturan sınırları içerisinde Azer-baycan, Dağıstan, Kazan ve Tataristan’a öncelik veren Nuri ve Erkilet Paşalar’ın öncülüğünü yap-tığı Türkiye’deki Panturancı çevrele-rin politikalarının Türk Hükümeti’nin politikaları ile olduğu kadar Nazi Almanyası’nın dış politikalarıyla da çatıştığı anlaşılmaktadır. Hep-sinden önemlisi, Sovyet coğraf-yasındaki Türk Halkları’nın hemen hemen tamamının Rus ve Bolşevik karşıtı olmakla birlikte bu halkların arasından yetişmiş eğitimli az sayı-da Türkçü ileri gelen kişiler dışında Türk Halkları’nın büyük bir çoğunlu-ğunun “dilde, kültürde ve eylemde birlik” esasına dayanan Türkçü ve Turancı bilince sahip olmadıkları anlaşılmaktadır.

Ulaşım ve iletişim ağının ülkeler ara-sındaki sınırları kaldırdığı günümüz dünyasında, Türkiye Türkleri’nin eski Rus coğrafyasında yaşayan, tarihsel ve kültürel sıkı bağlara sa-

hip olduğu soydaşlarıyla birleşme-si Nuri Paşa gibi Panturancılar’ın siyasal, sosyal, kültürel ve ekono-mik gerçeklerle bağdaşmayan askeri ve siyasi yöntemleriyle ger-çekleştirilemez. Bu ülkü ancak, Büyük Atatürk’ün öngördüğü gibi, iletişim ağlarının bütün olanakları dahilinde bu coğrafyada yaşayan kardeşlerimizin bilinçlerinin milli ve manevi ortak çıkarlar çerçevesin-de geliştirilmesi ve gönüllerde bir-leştirilmesi ile mümkündür.

Türk Halkları’nın büyük bir çoğunlu-ğunun “dilde, kültürde ve eylemde birlik” esasına dayanan Türkçü ve Turancı bilince sahip olmadıkları anlaşılmaktadır.

Birinci Dünya Savaşı’nda yaşanmış tecrübelerden ders çıkarmayıp, hiçbir milletin düşkün olmadığı kadar bağımsızlığına düşkün olan Türk milletine, kişisel romantik ha-yaller uğruna, yüzbinlerce şehit verdirerek, Türk milletini Nazi Al-manyası gibi faşist-emperyalist bir devletin kontrolü altına sokmak ve yine bu devletin “Türkistan Genel Valisi” olmakla “Büyük Türkçü” olun-maz. Hele hele dünyanın en azılı emperyalist devletlerine karşı ver-

diği Kurtuluş Savaşıyla tam bağım-sız Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni kuran ATATÜRK’ten daha Büyük Türkçü hiç olunmaz!

Yazarın bu makalesinin detay-lı ve geniş akademik versiyonu “Uluslararası Avrasya Sosyal Bi-limler Dergisi-International Jour-nal Of Eurasia Social Sciences” de yayınlanmıştır. http://www.ijo-ess.com/Anasayfa.aspx

Basılı Kaynak: Dr. Gökpınar, H. (2017). Panturancıların Nazi Al-manyası İle İttifak Çabaları ve Nazi Almanyası’nın Panturancılık Politikaları, International Journal Of Eurasia Social Sciences, Vol: 8, Issue: 30, pp. (XX-XX).

Online Kaynak: Dr. Gökpınar, Ha-kan: Panturancıların Nazi Alman-yası İle İttifak Çabaları ve Nazi Almanyası’nın Panturancılık Po-litikaları, http://www.ijoess.com/Makaleler/923385999_41.%202 1 0 1 - 2 1 3 5 % 2 0 h a k a n % 2 0g % c 3 % b 6 k p % c 4 % b 1 n a r .pdf (Son Görüntüleme Tarihi: 21.12.2017)

HAKAN GÖKPINAR

Naziler Tarafında Hazırlanan Pan Tuğran Haritası (1941)

29

Page 30: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Özgeçmişinizi anlatır mısınız?

1957 yılında Ordu’da doğ-dum. Ordu lisesi eğitimimden sonra 1981 yılında EİTİA Kimya Mühendisliği’nde lisans eğitimimi tamamladım. Askerlik görevinin ardından 1985 yılında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Müfet-tiş yardımcılığı sınavını kazanarak iş hayatına başladım. 1989 yılında İş Müfettişi iken istifa ederek uluslara-rası bir projede 2,5 yıl iş sağlığı ve güvenliği, çevre, insan kaynakları

ve toplu iş hukuku ilgili birimi yö-neticiliği yaptım. 1992 yılında en-düstriyel ilişkiler alanında yönetim danışmanlığı hizmeti veren şirket kurarak ulusal ve uluslararası firma-lara hizmet ürettim. Genelde ve ağırlıklı olarak uluslararası şirketlere hizmet sundum. Bireysel olarak da kişisel gelişim, iş değerlendirmesi ve AB projelerinde eğitmenlik, uz-manlık ve proje yöneticiliği görev-lerini üstlendim.

Sakarya Üniversitesi ve Sakarya

İnşaat Mühendisleri Odasının ulu-sal bazda düzenlediği İş Sağlığı ve Güvenliği Kongresi tarafından yayımlanan sonuç bildirgesi kita-bında "Kaza Oluşumu ve Kazaların İncelenmesi", "Kaza nedenleri ve analizleri" konulu iki adet, İstanbul Teknik Üniversitesi'nin düzenlediği Uluslararası İş Sağlığı ve Güvenliği kongresi kongre kitapçığında da "Organisational structure of health and safety management system: a case study in Turkey İTÜ" konulu bir adet bilimsel makalem bulun-

“Kamunun muayene gözetim hizmetlerine talibiz”

Türk Standartları Enstitüsü (TSE) Başkanı Sebahittin Korkmaz baş-kanlığının yanında iş müfettişliği, Avrupa Birliği uzmanlığı, organize sanayi bölgelerine yönetim danış-manlığı ve kişisel gelişim eğitmenliği yapan başarılı bir bürokrat. Başa-rısını zaman yönetimi ve iş disipli-nine bağlayan Korkmaz, TSE’nin ulusal ve uluslararası alanda verdiği hizmetleri dile getirirken kamunun muayene gözetim hizmetlerine talip olduklarını ve kurum vizyonunu bu şekilde belirlediklerini söyledi.

Türk Standartları Enstitüsü (TSE) BaşkanıSebahittin Korkmaz

Röportaj

30

Page 31: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

maktadır. “İnşaat İş Kazalarında Kusur Dağılım Modeli” konu başlıklı master tezi ile yüksek mühendis oldum.

Kamuda iş müfettişi olarak hiz-met vermenizin, ardından özel sektörde de yönetici olarak ça-lıştınız. Her iki alanın artı ve eksi-leriyle değerlendirmesini yapar mısınız?

Kamu sektörü ile özel sektör arasın-da gerek çalışan açısından gerek se yönetici açısından önemli farklı-lıklar vardır. Özellikle “sorumluluk ve yetki” tanımı ya da ‘tanımsızlığı’ ilk göze çarpan farklılıktır. Kamu sek-töründe “yetki” açık tanımlanmış-ken, “sorumluluk” ise neredeyse yok denecek seviyede tanımlan-maktadır. Bu da hesap verilebilir-lik endişesini ortadan kaldırmakta keyfi çalışma ve asgari seviyede çalışma performansına yol aç-maktadır. Kamu sektöründe iş garantisi olması sebebiyle verilen görevi yapmanın dışında bir endi-şe söz konusu olmamaktadır. Özel sektörde her an hesap verilmesi söz konusu olduğu gibi azami per-formans beklentisi hakimdir. İşini iyi yapmak yeterli olmamakta en iyi olma ihtiyacı her an hissedilmek-tedir.

İş müfettişliği pozisyon anlamında devlet adına denetim yapma yet-

kisine sahip olan bir pozisyondur. Bunun rahatlığı ve her yaklaşımın “doğru” ya da yeni bir mevzuat tasarrufu olarak kabul edilmesi, çoğu zaman keyfilik sonucunu doğurmaktaydı. Sonucunda “so-rumluluk” olmayınca denetleyen ile denetlenen arasında ortak dil oluşturmak zordu. Bu zorluk denet-lenen taraf için bazen dayanılmaz olabiliyordu. Bu yaklaşım açıkçası beni rahatsız ettiği için devletten ayrıldım. Özel sektöre geçtiğimde “sorumluluğun” çok geniş kap-samlı olduğunu, “yetki” nin ise sorumluluğa göre dar tutulduğu-nu gördüm. Diğer taraftan hesap verilebilirlik durumu her zaman vardır. Bu da amiri sürekli memnun etme çabası içinde olmayı, en iyi performansı göstermeyi zorunlu kılmaktadır. Özel sektörde; sonuç alana kadar çalışmak, çalışma disiplini ve verimlilik sürekli ölçülen ve geliştirilmesi gereken bir olgu iken kamu da bu durumu görmek pek mümkün değildir. Özel sektör-de çalışmak çok daha hareketli, gelişime odaklı ve sonuç almaya yönelik bir yaklaşımı zorunlu kılmak-tadır.

İş müfettişliği, Avrupa Birliği uz-manlığı, organize sanayi böl-gelerine yönetim danışmanlığı, kişisel gelişim eğitmenliği... Yo-ğunluğunuza rağmen başarıyı nasıl sağlıyorsunuz? Bu konuda

gençlere neler tavsiye edersiniz?

Her işe başlamadan önce genel olarak ne yapmak istediğimi birkaç cümleyle ortaya koyar ve daha sonra stratejik yönetim araçlarını kullanarak işi yürütmeye koyulu-rum. Zaman yönetimi ve iş disiplini iki sihirli kelimedir. Öncelikleri ortaya koyup bir disiplin içinde organize olup, zamanı iyi planlayarak ihti-yaç duyulacak kaynakları en ve-rimli şekilde yönettiğinizde geriye kalan “çalışmak” oluyor, başarı da kendiliğinden geliyor. Bütün bunları yaparken yapmayı istediğiniz işin sevdiğiniz bir iş olması, ona değer vermeniz çok önemli bir anahtar-dır. İnsanların işlerinde verimliliği bu anahtara sahip olmasıyla çok ilgi-lidir. Severek çalışmak yorulmanızı engellemekte, zorluklar, aşılacak bir eğlence haline getirmektedir. Elde edeceğiniz sonuç size ka-zanç getirmeden önce mutluluk getirmesi gerekir. En önemli kar buradadır.

TSE ne iş yapar, çalışmalarını an-latır mısınız?

TSE; asli görev alanı standardizas-yon ile kapsamı deney, muayene-gözetim ve belgelendirme olan uygunluk değerlendirme faaliyet-lerinde ulusal ve uluslararası alan-da hizmet vermektedir.

Page 32: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Standartlar kalite ve verimlilik artışı-na katkı sağlar

Standardizasyon, uluslararası tica-rette yaşanan artışla birlikte tüm ülkelerin gündeminde yer alan öncelikli konulardan biri haline gelmiştir. Herkese açık doküman-lar olan standartlar teknik bilginin ekonominin tümüne yayılabilmesi için gerekli ortamı sağlamaktadır-lar. Bir ülkede ulusal veya ulusla-rarası standardizasyon süreçlerine katılımın artması ve bu alandaki sağlanacak hâkimiyet o ülke için teknik bilginin bütüne yayılmasına aracılık edecektir. Böylece, işlet-melerde veya sanayide artan ve-rimlilik ile birlikte ekonomik büyüme de kendiliğinden gelecektir. Örne-ğin, 2015 yılında İngiliz Standartlar Teşkilatı (BSI) tarafından yapılan bir çalışmada standartların İngiltere milli ekonomisine yıllık 8.1 Milyar Sterlin katkı yaptığı ayrıca verimli-lik artışının % 37.4’nün standartlar aracılığı ile gerçekleştiği ortaya ko-nulmuştur.

Uluslararası standartlar ülkemiz le-hine şekillenecek

TSE olarak biz, asli görevimiz olan standardizasyon çalışmalarında;

Türkiye’nin sadece standartlara uyum sağlayan ülke değil, stan-dartları belirleyen ülke konumuna gelmesi yönünde adımlar atmak-ta ve hedeflerimizi bu yönde belir-lemekteyiz. Bunun için de kurumsal olarak hizmet kapasitemizi, altya-pımızı ve insan kaynağımızı sürekli geliştirirken, ülkemizin Avrupa Stan-dardizasyon Komitesi (CEN) ve Av-rupa Elektroteknik Standardizasyon Komitesi (CENELEC) gibi uluslarara-sı standardizasyon teşkilatlarındaki etkinliği için de girişimlerde bulu-nuyoruz. Örneğin CEN ve CENE-LEC’teki teknik komite sekreterya yapısının değişimi yönündeki girişi-mimizde süreç devam etmektedir ve olumlu sonuçlanması halinde sanayicilerimiz bu komitelerde çok daha aktif ve güçlü bir şekilde yer alarak standartların ülkemiz lehine şekillenmesine katkı sağlayacaklar. TSE halihazırda ülkemizde yayım-lamış ve yürürlükte bulunan 36500 Türk standardı ile faaliyetlerine ke-sintisiz devam etmektedir.

Standart yapma kültür ve anlayışını değiştiriyoruz

Milli Teknik Komiteler (Ayna Ko-miteler) 2004 yılında kurulmaya başlanmış olup hali hazırda 17 sektörde 126 Milli Teknik-Ayna Ko-

mite ve 1800’den fazla uzman ile faaliyetlerini sürdürmektedir. Ancak bu rakamların 75 milyonu aşan bir nüfus için standardizasyon fa-aliyetlerinde yeterli olmadığının farkındayız ve bu sayıyı alanında yetkin uzmanlar ile artırmak adına gayretlerimizi sürdürmekteyiz.

Bu minvalde 2017 Yılı Mart ayın-da yayımlanan ülkemizin ilk Ulusal Standardizasyon Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nın çok önemli oldu-ğuna, ülkemizde standart yapma kültür ve anlayışının değişim ve gelişimine önemli katkılar sağla-yacağına inanıyoruz. Eylem planı ile sanayicimizi çok daha aktif bir şekilde standardizasyon sürecine dahil edeceğimiz gibi bilişim alt-yapısını geliştirerek cep telefonu ve tablet gibi mobil araçlarla da standardizasyon sürecine katılımı artıracağız. Ayrıca yine 2017 yılı içerisinde TOBB’la yaptığımız işbirli-ği ile standardizasyon sürecine ka-tılım için sanayicimize eğitim des-teği gibi çeşitli destekler vereceğiz.

21 farklı alanda belgelendirme fa-aliyeti Öte yandan 1961 yılından bu yana uygunluk değerlendirme hizmeti veren Enstitümüz sistem

32

Page 33: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

belgelendirmede ülkemizin lider kuruluşu olarak 21 farklı alanda belgelendirme yapmakta ve bu alanlara ilişkin eğitim vermektedir. TSE’den en çok belgelendirme ta-lep edilen alanlar; Kalite, Çevre, İş Sağlığı ve Güvenliği, Gıda Güvenli-ği, Bilgi Güvenliği, Müşteri Memnu-niyeti Yönetim sistemleridir.TSE’nin yönetim sistemleri konusun-daki faaliyetleri uluslararası kuruluş olmanın ve rekabet edebilmenin gereği olarak TÜRKAK tarafından akredite edilmiştir. Enstitü tarafın-dan verilen yönetim sistem belge-leri aynı zamanda bizim de üyesi olduğumuz Uluslararası Belgelen-dirme Ağı-IQnet üyesi ülkelerde de tanınmaktadır.

Kamunun muayene gözetim hiz-metlerine talibiz

Enstitümüz son dönemde özellikle muayene-gözetim alanında üst-lendiği projelerle dikkat çekmekte-dir. Bu alanda kamunun muayene gözetim hizmetlerine talip olduğu-muzu, vizyonumuzu bu şekilde be-lirlediğimizi ifade etmek istiyorum.

TANAP kapsamında Çin Halk Cumhuriyeti’nde üretilen 400 km’lik doğalgaz borusunun 3. Taraf Muayene-Gözetimini tamamladık,

BOTAŞ’ın Doğalgaz Boru Hatları projelerinde saha montaj gözetimi hizmeti vermeye başladık. Enstitü-müz Eti Maden İşletmeleri Genel Müdürlüğü’ne 2013 yılından bu yana gözetim denetim hizmeti vermektedir. Enstitümüzün üstlen-diği bir başka muayene gözetim işi; TCDD’nin Konya’da inşa edilen Yüksek Hızlı Tren Garı projesinin imalat ve montaj gözetimi işleridir. Tehlikeli Maddelerin taşımacılığı konusunda ülkemizde tek yetkili kuruluşuz

Enstitü ulaşım ve lojistik alanın-da uluslararası anlaşmalardan kaynaklanan konularda ilgili Ba-kanlıkların görevlendirmeleriyle önemli hizmetler vermektedir. Ulaştırma, Denizcilik ve Haber-leşme Bakanlığı’yla(UDHB) 6 Mart 2013’te imzaladığımız protokol ile Tehlikeli Maddelerin karayolu (ADR), demiryolu (RID), havayolu (IATA-DGR, ICAO-TI) ve denizyolu (IMDG-CODE) taşımacılığı konu-sunda ülkemizde tek yetkili kuruluş olarak atanmıştır. Ayrıca 2016 yılın-da ‘Bozulabilir Gıda Maddelerinin Taşınmasında Kullanılan Ekipman-ların Muayene, Deney ve Belge-lendirmesi’ (ATP) yetkisi de TSE’ye verilmiştir. Öte yandan Enstitü UDHB tarafından RID kapsamında

Tank Muayenesi yapabilecek ül-kemizdeki tek yetkili kuruluş olarak atanmıştır.

Nükleer santrallerin gözetimi önemli projelerimizden

TSE enerji alanında da önemli hiz-metler vermektedir: Enstitü, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı Yeni-lenebilir Enerji Genel Müdürlüğü ile imzaladığı protokol kapsamında, Sertifika Uygunluk Belgelendirmesi hizmeti vermekte, Güneş Enerjisi Santrallerinin uygunluk gözetimi ve muayenesi, periyodik muayene, kurulum ve montaj kontrolleri ile kurulu güç doğrulaması işlemleri-ni de uluslararası akreditasyon ile gerçekleştirmektedir. Enstitümüzün enerji sektörüne yönelik önümüz-deki döneme ilişkin önemli proje-lerinden biri de nükleer santralle-rin gözetimi işidir. Enstitü, nükleer santrallerin yapımında kullanılacak ekipmanların imalatçı onaylarını verecek kurum olmak için tüm ha-zırlıklarını tamamlamıştır.

ICAS’tan yeni adımlar

Enstitünün uluslararası alanda yü-rüttüğü uygunluk değerlendirme faaliyetleri de göz doldurmaktadır. Tamamı Enstitü sermayesi ile ku-

33

Page 34: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

rulmuş olan Uluslararası Uygunluk Değerlendirme şirketimiz ICAS, bir yandan ihracatımızın artmasına katkı vermekte, bir yandan da yurtdışından kaynak transferi sağ-lamaktadır. ICAS’ın Moldova ve Azerbaycan’daki iştirakleri saye-sinde bu ülkelerdeki uygunluk de-ğerlendirme pazarında söz sahibi olan Enstitü, Körfez ülkelerinde ve Afrika kıtasında önemli adımlar at-maktadır.

Enstitümüz özellikle son yıllarda dikkat çeken Helal Belgelendirme alanında da önemli işlere imza at-mıştır. TSE, İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü(SMIIC) ve ilgili Bakanlıklar ile koordineli çalışmaları sayesinde, helal belgelendirmede trilyon dolarlık pazarın domine edil-mesinde ve Türkiye’nin bu alanda dünyanın lider ülkesi olması yolun-da ilerlemesinde anahtar rol oyna-mıştır.

TSE'nin geliştirdiği Müşteri Dostu Marka ve Müşteri Dostu Kuruluş belgelendirmesi EOQ tarafından benimsenerek Avrupa ülkelerin-

de uygulanmaya başlandı. Pa-tenti de TSE'ye ait olan bu kalite belgelendirme modeli hakkında bilgi alabilir miyiz?

Müşteri Dostu Marka-Müşteri Dostu Kuruluş (MDM-MDK) belgelendir-me modeli, Enstitümüz tarafından geliştirilmiş, müşteri algısını ölçen, teknik kriter olarak Hizmet Yeri Bel-gelendirme temelinde gerçekleş-tirilen bir belgelendirme sistemidir. Bu sistem Avrupa ve Akdeniz’e kıyısı olan 30 ülkenin üye olduğu Avrupa Kalite Teşkilatı (EOQ) tarafından da benimsenerek teşkilata üye ülke-lerde TSE koordinasyon ve yöneti-minde yürütülmeye başlanmıştır.Türkiye’nin geliştirdiği bir kalite bel-gelendirme modeli olarak Avru-pa ülkelerinde ilk kez uygulanan bu sistemde yurt içinde 7 Müşteri Dostu Marka, 278 Müşteri Dostu Kuruluş belgesi verilmiş, yurt dışın-da ise uluslararası bir lojistik firması geçtiğimiz aylarda bizden belge almaya hak kazanmıştır. İki aşamalı bu belgelendirme mo-delinde başvuru yapan kuruluşlar-da uzman denetçilerimiz pek çok

kriteri bir arada değerlendirmekte-dir.

Müşteri Dostu Kuruluş belge-lendirmesinde; belge verilecek kuruluşun müşterilerine sundu-ğu hizmetlerin belirli bir müşteri memnuniyeti seviyesini sağlayıp sağlamadığına bakılmaktadır. Bu denetimlerin kapsamına; kurulu-şun müşteri memnuniyeti politikası, organizasyon yapısı, insan kaynak-ları uygulamaları, bilgi ve iletişim teknolojileri kapasitesi, çağrı mer-kezleri, sosyal sorumluluk projeleri, acil durum planları, çalışanların genel görünümü, market tasarım-ları gibi müşterilere sunulan bütün operasyonel hizmetler girmektedir. Müşteri Dostu Marka belgelendir-mesinde ise; birden fazla yetkili servisi olan kuruluşun, tespit edile-cek asgari sayıdaki yetkili servisleri, Müşteri Dostu Kuruluş belgelendir-mesi sürecinden geçmekte ve sürecin başarılı olması durumunda o kuruluş Müşteri Dostu Marka bel-gesi almaya hak kazanmaktadır.Yurtiçi ve yurtdışından uluslararası marka değeri taşıyan, yaygın hiz-

Enstitümüz Helal Belgelendirme alanında önemli işlere imza atmıştır

34

Page 35: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

met ağına sahip pek çok güçlü firmanın ilgilendiği bu modelde; ürün gerçekleştirme ve hizmet su-numu arasında bir bağ kurulmak-ta, böylece; işletmelerin pazarda müşteri algısını yüksek tutması ve sürdürülebilir bir başarı sağlanması hedeflenmektedir.

Bürokratlar atama ile göreve başlarken TSE'de yönetim genel kurul seçimiyle belirlenmektedir. Bu süreci anlatır mısınız?

Türk Standardları Enstitüsünün 132 Sayılı Kuruluş Kanunu ile belirlenen idari yapısı; Genel Kurul, Teknik Ku-rul, Yönetim Kurulu, Denetleme Ku-rulu, İhtisas Kurulları,Genel Sekreter ile Hizmet Birimle-rinden oluşmaktadır. TSE'nin en yüksek ve yetkili organı olan Genel Kurul; Başbakanlık, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ekonomi Ba-kanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlı-ğı, Kalkınma Bakanlığı, Aile ve Sos-yal Politikalar Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Enerji ve Ta-bii Kaynaklar Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Sağ-lık Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile Ge-nelkurmay, Sayıştay, TÜBİTAK, KOS-GEB, Devlet Malzeme Ofisi Genel Müdürlüğü, TÜRKAK, YÖK ve TOBB temsilcilerinin bulunduğu 46 dele-geden oluşmaktadır. Enstitümüzün yürütme organı olan Yönetim Kurulu Başkan ve üyeleri;

Genel Kurul tarafından kendi için-de 3 yıl için seçilen Başkan dâhil 5 kişiden meydana gelir. Başkan üyelerden birini Başkan Vekili, birini de Muhasip Üye olarak görevlen-dirir.

Bendeniz de 2015 yılı Mayıs ayın-da yapılan Türk Standardları Enstitüsü’nün 54. Olağan Genel Kurul Toplantısı’nda Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği delegesi olarak Başkanlık görevine seçildim. TSE'de hedeflerinizi gerçekleştire-bildiniz mi?

TSE’nin faaliyet ve çalışmalarındaki nihai hedef, iş dünyasının ihtiyaç duyduğu tüm standardizasyon, sertifikasyon ve test hizmetleri ile gözetim hizmetlerinin onlara en uygun maliyetle Türkiye’de sunula-bilmesidir. Bu noktadan hareketle Enstitünün, sanayinin ihtiyaç duy-duğu tüm alanlarda muayene ve deney hizmetlerini verebilecek bir yapıya kavuşturulmasına yönelik adımlar atılmaktadır. Bu yatırım planları, sanayiciler, ihracatçılar ve KOBİ’ler ile yakın istişare içinde, onların öncelikli taleplerine karşılık verecek şekilde yapılmaktadır. TSE’nin önümüzdeki dönemlere ilişkin hedefleri; yerli özel sektöre doğrudan rakip olmak yerine, on-ların yapamadıklarını yapmaya odaklanmak, yerli-yabancı kuru-luşlarla iş birliğini geliştirmek, yatı-rımlarda dublikasyona düşmeden yurt dışından alınan hizmetlerin yurt içinde verilmesini sağlamaktır.

Tek yetkili kurum olduğumuz stan-dardizasyon alanında da ulusla-rarası kuruluşlarda temsil gücümü-zün artırılmasını hedeflemekteyiz. Bunun için özellikle iş dünyamızın, akademik çevrelerin Ayna Komite çalışmalarına katılımını artırmaya yönelik adımlar atmaktayız. ISO-IEC-CEN-CENELEC’te mevcut ko-mitelerde TSE tarafından yürütülen Başkanlık, Başkan Yardımcılığı, Sek-reterlik sayısının artırılması, komite seçimlerinde güçlü olduğumuz alanların tespit edilmesi ve bu alanlarda özel sektörle iş birliğinin güçlendirilmesi standardizasyon çalışmalarındaki ana hedeflerimiz olarak özetlenebilir.

TSE'den sonra neler yapmayı planlıyorsunuz?

Elbette ki insanoğlunun hedefleri bitmez. Biz Soğuk Savaş dönemini görmüş, ideolojilerin çeşitli dün-ya görüşlerinin rekabetine şahit olmuş, idealist duygularla yetiş-miş bir kuşağız. Ülkemizin refahını, milletimizin huzur ve mutluluğunu görmeden mücadelemizin bitme-yeceğine inanıyorum. Bulunduğu-muz her noktada ülkemize hizmet etmeye devam edeceğiz. Ben de gerek iş sağlığı ve güvenliği, gerek-se de kalite altyapısının gelişmesi, güvenli üretim ve tüketim anlayışı-nın yerleşmesi için bugüne kadar edindiğim birikim ve deneyimle ülkeme hizmet etmeye devam edeceğim.

Muhabirimiz Gül KARAGÖZ , Türk Standartları Enstitüsü (TSE) Başkanı Sebahittin KORKMAZ İle röportaj gerçekleştirdi.

35

Page 36: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

36

Page 37: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Pergamon Antik Kenti ve Kâğıt; Parşömen. Yazılı Tarihte Bir Devrim

37

Page 38: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Pergamon antik kenti ya da gü-nümüz adı ile Bergama kasabası, İzmir’in yaklaşık 90 km. kuzeyinde yer alan ve antik dönemde ger-çekleştirdiği ilklerle ön plana çıkan en önemli kentlerden biriydi. Per-gamon kentinin kent ve mimarisi dışında ön plana çıkan ve halen bugün bile zihinlerden silinmeyen yenilikleri gerçekleştirdiği bilinmek-tedir. Özellikle MÖ 3. ve 2. yüzyıllar içinde sadece bir kent olarak de-ğil, bir krallık olarak da tarih sahne-sinde yer aldığını söylemek çok da abartılı olmasa gerek. Bütün bu gelişmenin arkasında Bü-yük İskender’in ölümünden sonra hazinesinin yasal bir varisi olma-ması nedeniyle komutanları ara-sında paylaşılması ve hazinenin çok büyük bir kısmının, İskender’in komuta kademesinde önemli bir görev üslenmiş Lysimakhos isimli bir generali tarafından Pergamon kentinde saklanmasıdır. Bu kadar önemli bir hazine Pergamon’a yö-

netici olan krallar tarafından şehrin refahı ve imarı için kullanılmış, bu sebeple kent büyük bir ilerleme kaydedebilmiştir. Helenistik dönem olarak adlandırılan dönemde Per-gamon krallığı etki alanını, bugü-nün Antalya’sına kadar genişlet-miştir. Antalya kentinin ismi de ünlü Bergama kralı Attalos’dan gelmek-tedir. (Attelia, Antalya)

Pergamon kentindeki yapılar Ak-ropol (yukarı şehir) ve aşağı şehir olarak adlandırılan alanda yer almaktadır. Akropol kısmında bu-lunan tiyatro yapısı, antik dönem tiyatroları içinde oturma sıraları (cavea) en dik yamaca oturmuş tiyatro örneğidir. Antik dönemin bi-linen en güzel ve kapsamlı sağlık merkezi aşağı şehir olarak adlandı-rılan Bergama kasabası içinde yer alan Asklepion’dur. (Sağlık tanrısı Asklepios’a adanmış) Günümüzde tıp ve ecza alanlarının da simge-si olan bir direğe dolanmış yılan motifi sağlık tanrısı Asklepios’un

atribüsü olup, sağlık merkezine ulaşan via colonnata’nın sonunda yer alan sütun üzerinde görülebilir. Günümüzde kullanılan hijyen ve poliklinik sözcükleri de yine bu sağ-lık merkezi ile ilgilidir. Hijyen sağlık tanrısı Asklepios’un kızı Hygieia, po-liklinik ise bu merkezde kullanılan çok yataklı tedavi odalarına veri-len isimdir. (Poli: Çok, Kline: Yatak)

Kent Helenistik dönemde etkisini o kadar artırmıştır ki antik döne-min en ünlü heykeltıraşçılık okulu ve atölyesi bu kentte kurulmuştur. Heykeltıraşçılık alanında “Perga-mon Ekolü” denilen tabir, kentin bu alanda ulaştığı noktanın ne kadar önemli olduğunu kanıtlarcasına ayakta durmaktadır. Bu ekolün en önemli eseri olan Bergama Zeus Sunağı ve heykeltıraşçılık eserleri bugün Berlin’de bulunan ve Perga-mon ile aynı ismi taşıyan müzede görülebilir.

Ancak; kentin belki de en önemli

38

Page 39: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

yapısı Bergama Kütüphanesi’dir. Antik dünyanın iki önemli kütüp-hane yapısından birisi olan kütüp-hane, Helenistik dönemde diğer rakibi olan Alexandria (İskenderiye) Kütüphanesi’ne rakipti. Alexandria kentinin İskender tarafından kendi adıyla kurulan 70 kentten ilki oldu-ğunu hesaba katarsak, kentin o dönemdeki ihtişamını ve burada inşa edilen kütüphane binasının nasıl olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Bu kütüphane ile rakip olan Pergamon kitaplığının büyük-lüğünü de gelin siz düşünün… Bil-gelik tanrıçası Athena’ya adanan kütüphane, bu rekabet sonucu kâğıt endüstrisine devrim niteliğin-de bir hammadde kazandırmıştır; Parşömen yani pergamon kâğıdı.

Latince Charta Pergamena’dan türemiş ve bütün dillere de bura-dan geçmiştir. Antik Helence'de ismi Pergamini’dir.

Söylenceye göre Bergama Kütüphanesi'nin İskenderiye Kü-tüphanesini geçmemesi için Mısır, Anadolu'ya papirüs ihracını yasak-lamıştır. Bergama'nın Kralı II. Eu-menes yeni bir kâğıt icat edecek olana büyük ödüller vaat edince Sardesli Krates ve İrodikles, krala bazı kaynaklara göre buzağı, bazı kaynaklara göre de oğlak derisin-den özel biçimde hazırlanmış bir örnek getirmişlerdir. Deriler (koyun, keçi, dana) yumuşamaları için önce suya bırakılıp, küllü bir karı-şımla temizleniyor, kireçle ovuluyor,

sünger taşı ile inceltilip parlatılıyor ve üzerine yazı yazılabilen en iyi ürün elde ediliyordu. Kral Eumenes bu kâğıdı o kadar çok beğenir ki Krates’i kütüphanenin baş sorum-lusu yapar. Parşömen her bakım-dan papirüse üstünlük sağlayan bir üründü. Kolayca katlanıyor, kı-rılmıyor, ön ve arkaya aynı anda yazı yazılabiliyordu. Parşömen kâğıdı, MÖ 2. yüzyıldan başlaya-rak Bergama'dan bütün dünyaya yayılmıştır. Parşömenin ince plaka-lar (yapraklar) halinde kesilip deri iplere bağlanarak oluşturulan ve bugünkü kullandığımız kitapların ilk örnekleri olan Kodeks (Codex) sisteminin de öncüsü olduğu dü-şünülmektedir.

Parşömenin doğduğu yer:Pergamon antik kenti

39

Page 40: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

İsmet HACISALİHOĞLUGazeteci, Yazar

Kur’an ifadesiyle “NECES”, temiz-lenmesi mümkün olmayan pislik demektir. Bunlardan BERNARD HENRİ LEVY isimli Fransız Siyonist Yahudi; İslam ve Sayın Cumhur-başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a saldırıyor. Aynı ağızların Amerika ve Avrupa ayakları da, salyalarını akı-tıyorlar. Daha önce Harold Rhode, Wolfowitz gibilerin bıraktıkları yer-den, Terör Devletinin başındakiler de, Arap ve İslam alemindeki yerli işbirlikçileriyle yanan ateşe benzin dökmeye devam ediyorlar. Adalet ve Özgürlükler ülkesi olarak bildiği-miz o muhteşem Amerika, sözünü tutmayan dönek, sahtekar ve hay-dut bir devlete dönüştü. Onu bu hale getiren Bush, Obama gibi, Siyonist Başkan Trump da, Yahudi Terör Devleti yanında saf tutuyor. Amerika’yı, Bir EŞEK peşine bağlan-madan yol yürüyemeyen DEVE’ye benzettiler. Birleşmiş Milletler oyla-masında gördük ki; eşek önde, ar-kasında deve ve eşeğin yanında da yedi adet sıpacık. Kibirlerinden dolayı düştükleri bu alçaklığa se-bep olarak gördükleri Türkiye ve Sayın Erdoğan’a, kin kusuyorlar.

Türk Milleti kin tutmaz, tutmamıştır da. Balkanlarda, Kafkaslar da, hat-ta Anadolu’ da katliamlara uğra-mıştır. Milyonlarca kardeşini kaybet-miştir. Katliama uğrayan Türkler’in sayısı, bütün dünyadaki Yahudi nüfusundan fazladır. Buna rağ-men unutmuş, sulh için susmuştur. Yahudilerin İspanya’dan Osman-lı topraklarına, Fransa’nın Cem Sultan’ı zehirleme karşılığı getiril-melerini de unutmuştur. Filistin’de terör devletinizi kurmak için, Birinci Cihan harbini çıkartarak, içimizdeki işbirlikçilerinizle İmparatorluğumu-zu yıkmanızı da unuttuk. O harp-te, Türkleri Çanakkale’de arkadan vuran Yahudi gönüllü alaylarını da unuttuk. Utanmadan, “Tankın üze-rinden Müslüman öldürdükçe duy-duğum mutluluğu tarif edemem” diyen Yahudi liderlerini de, Filistin de öldürülen bebekleri de unuttuk. Yerleşimci katillerinizin, korumasız masum Müslümanlara yaptıkları küstahça ve alçakça zulümleri, mukaddeslerimize, camilerimize saldırılarınızı da unuttuk. Şirket ve lobilerinizin aleyhimizdeki haksız fiillerini de unuttuk. Hatta, ALLAH

(cc) Hazretlerinin ”Müslümanların en şiddetli düşmanı Yahudilerdir” (Maide 82) hükmünü de unuttuk. Daha doğrusu, okumadığımızdan ve fıtratımız gereği, unutmaya meylimizden, unuttuk.

Şimdi sayenizde öğrenmeye baş-ladık. Ve unutmamak için kayde-diyoruz. Siz kimi yüceltiyorsanız o bizim için alçaktır. Siz kimi alçaltı-yorsanız veya sizi kim alçaltıyorsa, o yüksektir. Bunu anladık. Büyük Dostunuz Trump’la beraber, Müs-lüman Kürt milletini terk ettiğinizi Kuzey Iraklı kardeşlerimizden öğ-reniyoruz. Çünkü onlar namazlı ve oruçlular. Üstelik cami inşa ediyor-lar. Ama cami yıkan ve Hıristiyanlı-ğa meyilli ATEİST PKK’lıları en yakın dostlar edindiniz. Suriye Kuzeyinde bir ATEİST DEVLET kuracağınızı anla-dık. Yine Suriye’deki kâfir Esedler’in en yakın dostlarınız olduklarını öğ-rendik. Önce Baba Esed, Golan Tepeleri’ni tek kurşun atmadan size teslim etti. Yine öğrendik ki, sonraki harpte Esed ile değil, Saddam ve ordusu ile baş edemediniz. Bu se-beple büyük dostunuzla Saddam’ı

TEŞEKKÜRLER EY NECES SİYONİST ve

TERÖR DEVLETİ

Köşe Yazarı

40

Page 41: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

devirdiniz. Şİİ Irak’ı ve ŞİA kollarının tamamını kendinize dost, Sünniliği ise düşman bellediğinizi gördük. Şimdi ise Şii İran’a karşı düşmanlığı-nızın da blöf olduğunu, gayenizin İran’la savaşmak değil, bölgedeki krallık veya emirlikleri İran’la savaş-tırmak olduğunu anladık. Birleşmiş Milletler kararı üzerine, açığa çıkan işbirlikçilerinizi de öğrendik. Müslü-man ülkelerdeki darbelerin arka-sında siz varsınız. Kutuplardaki Müs-lümanın bile düşmanı olduğunuzu öğrendik. Dünyada tek Müslüman bırakmamak için, ARAKANLI cani-lerle bile işbirliği içinde olduğunuzu anladık. Müslüman oldukları için, Türkler’e dostluğunuzun da sahte olduğunu iyice bildik. Demokrasiye en uygun dinin İSLÂM olduğu an-laşılmasın diye, Tunus ve Mısır ’da kurulan demokratik iktidarları yı-kanların siz olduğunuzu gördük. 15 Temmuz’da demokrasimizi yıkmak istediğinizi de biliyoruz.

Hükümetlerimizin iç ve dış politi-kadaki hatalarını hep yazdık. İçe-ride açılım ve çözüm süreci gibi, dışarıda da pratiği olmayan teorik ve hayali bir politika garabetini Türkiye’ye yaşattılar. Bu Prof’lardan kurtulan Erdoğan ve ekibi, hata-larından döndüler ve son yıllarda doğru olanı yapıyorlar. Nihayetin de Erdoğan, Ahmet Davutoğlu,

Esed, Sisi, Krallar, Emirler, Kemal Kılıçdaroğlu veya Devlet Bahçeli; hepsi birer fanidirler. Bu bölgede kalıcı olan, Şii ve Sünni bütün Müs-lümanlardır. Bir gün kardeş olduk-larını anlayacaklar. Barışarak, ara-larındaki husumeti unutacaklar. Ve büyük hesaplaşmaya hazırla-nacaklar. Bunu da, öfke ve kin-leriyle konferanslar veren, yazan, radyo ve TV’lerde konuşan ve kendilerini uyaran masum Yahu-dilere de kulak tıkayan Siyonistler ve yandaşları sayesinde başara-caklar. Bölgede çıkarılan bu büyük fitne ve katliamların, Siyonistliğin boş hayalleri sebebiyle olduğunu anlayacaklar. Hıristiyanlar da, içle-rindeki Siyonist işbirlikçilerden kurtu-lacaklar.

Bir İngiliz arkadaşım şöyle diyor: (Bizler Haçlı seferlerini Kudüs’ü Ya-hudilere vermek için mi yaptık? Hükümetlerimizin senelerden beri yürüttükleri Kudüs siyaseti bizim için büyük bir utançtır. Amerika’nın pe-şine takıldık gidiyoruz. Bu Hıristiyanlı-ğa yakışmıyor. İftihar ettiğimiz Kralı-mız Aslan Yürekli Richard, Yahudiler için mi Selahattin Eyyubi ile savaş-tı? Balfour Deklarasyonu Kudüs’ü Siyonistlere vermek için değildir. Bu Deklarasyondaki fikirler, Hıristiyan ülkelerin Yahudilerden kurtulup, Filistin’de Kudüs haricinde küçük

bir devlette veya federasyonda toplanmaları için önerilmiştir. Ku-düs Birleşmiş Milletler idaresinde beynelmilel bir şehir olmalıdır. Dev-letlerimizin tutumu, biz Hıristiyanları çok aşağılıyor.)

Ey Siyonistler; belki de, birlikte bek-lediğiniz o büyük Armagedon sa-vaşını son haçlı seferi olarak bu Hıristiyanlar ile yapacaksınız. Veya oluşacak olan bu büyük ittifak, ağaçların arkasında saklansanız bile, tümünüzü çekip çıkaracak ve yok edecektir. Etme bulma dün-yası. Her gecenin bir sabahı oldu-ğuna göre, önümüzdeki on yıllar içinde, sayenizde oluşacak olan bu birlik için, teşekkürler.

41

Page 42: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Söyleşimize özgeçmişinizle baş-lamak istiyorum. Sizden özgeç-mişinizi dinleyebilir miyiz? 1972 yılında Kütahya da doğdum. İlkokul, ortaokul ve lise eğitimimi Kütahya’da tamamladım, daha sonra üniversite için Isparta Süley-

man Demirel Üniversitesine gittim. Eğirdir Su Ürünleri Fakültesinden mezun oldum. Yüksek lisansımı ve doktoramı yine aynı bölüm-de yaptım. Eğitim hayatım son-rasında iş hayatıma 1996 yılında Dumlupınar Üniversitesinde öğre-tim görevlisi olarak başladım ve

yedi yıl üniversitede görev aldım. Daha sonra aktif olarak faaliyette bulunabileceğimi düşüncelerimi, planlarımı hayata geçirebileceği-mi düşündüğüm için Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığında ça-lışmaya başladım. Bakanlığın Kü-tahya Tarım İl Müdürlüğünde Şube

BALIKÇI GEMİLERİNE 24 SAAT İZLEME

Tezgahlarda balık çeşidinin ve miktarının arttığı bu dönemde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürü Dr. M. Altuğ Atalay’a konuk olduk. Lisans ve yüksek lisans eğitimini su ürünleri alanında yapan Atalay, Balıkçı Gemilerini İzleme Sistemi (BAGİS) ile gemilerin faaliyet ve konumlarını 24 saat izlerken,

sahada da teknede dümenin başına geçiyor, balıkçılarla omuz omuza denize açılıyor, ava katılıyor.

M. Altuğ ATALAYGıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Balıkçılık ve Su

Ürünleri Genel Müdürü

Röportaj

42

Page 43: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Müdürlüğü, ardından İl Müdür Yardımcılığı ve Müdürlük yaptım. 2011 yılında bakanlıkta Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürlüğünde Daire Başkanı olarak görevlendiril-dim. 2016 yılından bu güne kadar da Genel Müdürlük görevini sürdü-rüyorum. Evliyim ve iki erkek bir kız olmak üzere üç evladım var.

Üniversitede 7 yıl ders verdikten sonra ayrılmışsınız. Öğretim gö-revlisi olarak ders vermeyi, üni-versiteyi özlüyor musunuz?

Öğrencilere bir şeyler öğretmek gerçekten güzel bir duygu. Öğ-rencilerimle hala karşılaşıyorum ve irtibat halindeyim. Ayrıca aka-demik hayattan tam kopmuş de-ğilim. Doktoradan sonra hem ba-kanlığın hem de devletimizin farklı imkanları ile yurt dışında eğitimler aldık. Yine akademisyenlerle, öğ-rencilerimizle ve hocalarımızla sıkı bir dialog içindeyiz. Ayrıca şunu da eklemek isterim, bilim ve teknolo-jideki gelişmeleri yakından takip ediyoruz. Bu gelişmeleri ve yeni bilgileri hem çiftçilerimize hem ba-lıkçılarımıza aktarıyoruz.

Su Ürünleri Genel Müdürlüğünün balıkçılıkta temel amaçları ne-lerdir?

Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Mü-dürlüğü, 2011 yılında, Gıda Tarım Ve Hayvancılık Bakanlığı’nın Teşkilat ve Görevleri Hakkında 639 Sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kurulmuştur. Genel Müdürlüğümü-zün görevleri daha önceki yıllarda, Bakanlığımızda farklı Genel Müdür-lükler altında daire başkanlıkları se-viyesinde yürütülmüştür.

Genel Müdürlük olarak başlıca görevimiz; deniz ve iç sularda ya-şayan her türlü canlının avcılık ve yetiştiricilik esaslarını ve koruma alanlarını belirlemek, su ürünleri ve kaynaklarını korumak, bunlara ilişkin iş ve işlemleri yürütmek ve denetlemektir.

Dünyada avcılıktan elde edilen

su ürünleri üretim miktarında sınır noktasına ulaşılmış durumda. Bi-lim insanlarınca da avcılıktan elde edilen ürün miktarında herhangi bir artış beklenmiyor. Dolayısıyla avcılıkta kabul gören temel yakla-

şım, stokların korunarak sürdürüle-bilir işletilmesidir.

Bu noktadan hareketle Bakanlığı-mızın su ürünleri ile ilgili politikala-rının ana hedefi; deniz ve iç sula-rımızdaki su ürünleri kaynaklarının koruma ve kullanma dengesi için-de sürdürülebilirlik ilkeleri çerçeve-sinde yönetilmesi ve işletilmesidir.

Bakanlığımız, bilimsel, çevresel, ekonomik ve sosyal hususları göz önüne alarak, deniz ve iç sularımız-daki su ürünlerinin korunması, avcı-lığının sürdürülebilirliğin sağlanması

amacıyla, tür, boy, zaman, de-rinlik, mesafe ve av araçları bakı-mından su ürünleri avcılığına ilişkin düzenlemeler getirmektedir.

Bunun için balıkçılık yönetimimizde

daha fazla korumacı bir yaklaşım benimseyerek, sürdürülebilirlik ilke-sini ön plana çıkarmış bulunmak-tayız. Çalışmalarımız, bu anlayış doğrultusunda devam edecektir.

Balıkçılıkta bakanlık dışında han-gi kurumlar sorumludur?

Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakan-lığı, balıkçılık ve su ürünleri yetiştiri-ciliği konularında ana sorumlu ba-kanlıktır. Kalkınma Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Sahil Güvenlik Ko-

43

Page 44: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

mutanlığı ve Jandarma Genel Ko-mutanlığı çeşitli düzeyde görev ve sorumlulukları bulunan kurumlardır.Su ürünleri toplam üretimi, avcılık ve yetiştiricilikte ne kadardır?Su kaynaklarımızdan, yıllara göre değişmekle beraber, yıllık ortala-ma 600-700 bin ton civarında su ürünleri çıkarılmaktadır. Ülkemizde 2016 yılı su ürünleri üretimi, 588 bin ton olarak gerçekleşmiştir. Bunun 335 bin tonu avcılıktan, 253 bin tonu ise yetiştiricilikten elde edil-miştir.

Avcılık yoluyla elde edilen su ürün-leri üretim miktarlarında dünya ge-nelinde olduğu gibi ülkemizde de yıldan yıla dalgalanmalar olabil-mektedir. Bunda, biyolojik ve eko-lojik pek çok çevresel faktör etkili olabilmektedir.

Dünyada, avcılık yoluyla elde edi-len su ürünlerinde sınır noktasına

ulaşıldığı, kabul gören yaklaşımın avcılık yoluyla üretimi artırmaktan ziyade, sabit bir seyirde devam-lılığını sağlamaya yönelik olduğu bilinmektedir. Ülkemizde de hamsi, istavrit, lüfer, palamut gibi halkımız tarafından sevilerek çokça tüketi-len balıkların daha çok avlanarak üretim miktarını artırmak gelecek yılların anaçlarını azaltmak anla-mına geleceği için avcılık yoluyla elde edilen su ürünleri üretiminde hedefimiz; sürdürülebilir üretimi sağlamaktır.

Ülkemizin balık üretimini artırmak ve halkımızın daha bol balığa ulaş-masının sağlanmasındaki diğer bir yol ise yetiştiricilik veya kültür balık-çılığı sektörüdür. Su ürünleri yetişti-riciliği her yıl artmakta, toplam su ürünleri üretimi içerisinde yetiştirici-liğin payı yükselmektedir.

Teknolojik gelişmeler ve yetiştiricili-

ğin geliştirilmesine yönelik yapılan teşvikler ve desteklemeler saye-sinde 2002 yılında 61 bin ton olan yetiştiricilik üretimi % 314 oranında artarak, 2016 yılında 253 bin tona ulaşmıştır. Su ürünleri yetiştiriciliği yapan işletme sayımız 2002 yılında 1.245 adet iken 2016 yılı sonunda 2.326 adede ulaşmıştır. Halen yo-ğun olarak üretimi yapılan alaba-lık, çipura ve levrek yanında yeni türlerin yetiştiriciliğine büyük önem vermekteyiz.

Su ürünleri ihracatı ve ithalatında en önemli ürünler ve miktarları nelerdir?

Su ürünleri sektörü, ülkemizin ihra-cattaki yıldız sektörlerinden biridir. İhracat değerimiz her yıl artmak-tadır. Su ürünleri yetiştiriciliği üretimi ve işleme teknolojilerindeki geliş-melere paralel olarak su ürünleri ihracatımızda da önemli bir artış

“Su ürünleri ülkemizin ihracattaki yıldız sektörlerinden biridir”

44

Page 45: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

görülmektedir. 2002 yılında 27 bin ton olan ihracatımız, 2016 yılında 145 bin tona, değer olarak da 97 milyon dolardan, 790 milyon do-lara çıkmıştır. İhracattaki en önemli kalemlerimizi, yetiştiricilik yoluyla elde edilen alabalık, çipura ve lev-rek balıkları ile ticari değeri yüksek olan mavi yüzgeçli orkinos balığı oluşturmaktadır.

Dünyada, 80 ülkeye ihracat yap-maktayız. 2016 yılı verilerine göre, ihracatımızın % 70,4’ü Avrupa ül-kelerine, % 26,5’i Asya ülkelerine ve az miktarda da diğer ülkelere yapılmıştır. En çok ihracat yapılan ülkeler İtalya, Hollanda, Almanya, Rusya ve İngiltere’dir.

2016 yılında ülkemizin su ürünleri ithalatı ise yaklaşık 82 bin ton (181 milyon dolar) olarak gerçekleşmiş-tir. İthalatın büyük bölümünü don-durulmuş balıklar, özellikle de don-

durulmuş uskumru/kolyoz balıkları ile orkinos türleri oluşturmaktadır. En çok ithalat yaptığımız ülkeler Nor-veç, Fas ve İspanya’dır.

Aşırı avlanmayı önlemeye ilişkin alınan tedbirler nelerdir?

2002 yılından itibaren yeni balıkçı avlanma ruhsatı verilmemektedir. Ayrıca sürdürülebilir balıkçılığın sağlanması ve stokların korunma-sı amacıyla yeni av sezonunda Bakanlığımızca, denetimleri daha etkin kılmak ve getirilen düzenle-melere uygun avlanmanın temini için Balıkçı Gemilerini İzleme Siste-mi (BAGİS) kurulmuştur. Bu sistem sayesinde boyu 12 metre ve üze-rinde olan tüm balıkçı gemilerinin avcılık faaliyetleri ve konumları kesintisiz anlık olarak izlenmektedir artık.

Bakanlığımızca belli dönemlerde

uygulanmak üzere sektör temsilci-lerinin de görüşleri alınarak su ürün-leri avcılığını düzenleyen tebliğler yayınlanmaktadır. Tebliğler kapsa-mında su ürünleri avcılığında; tür, boy, yer, zaman, derinlik, mesafe ve avlanma araçları bakımından düzenlemeler getirilmektedir. Bu düzenlemelerin ana hedefi su ürünlerine en az bir kez üreme imkânı sağlayarak, sürdürülebilir balıkçılığı tesis etmektir.

Kaynakların korunması amacıyla uygulamaya konulan bazı düzen-lemeler ise şunlardır:

Avlanan balıkların karaya çıkışları sırasında kontrollerin sağlanma-sı amacıyla yakalanan balıkların karaya çıkarılabileceği yerler be-lirlenmiş, belirlenen yerler dışında karaya çıkış kısıtlanmıştır.

Gırgır ağı ile avcılık yapan balık-

45

Page 46: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

çılarımız için, 24 metre ve daha derinde avlanmaları zorunluluğu devam ettirilmiş, ilgili Tebliğ kap-samında endüstriyel balık avcılığı olarak tanımlanan gırgır ve trol av-cılığı; balıkların üreme ve göç dö-neminde karasularımızda yasakla-nırken, Akdeniz ve Ege denizinde uluslararası sularda avlanmalarına izin verilmiştir.

Endüstriyel avcılığa ilişkin düzenle-melerle birlikte, 12 metreden kü-çük balıkçı tekneleriyle yapılan av-cılığa ilişkin düzenlemeler de belirli

dönemlerde bilimsel, ekonomik ve sosyal faktörler dikkate alınarak gözden geçirilmekte ve gerekli değişiklikler yapılmaktadır.

Üretim miktarı oldukça düşen, nesli tehlike altında olan balıklardan or-foz ve lagos balıklarının avlanması, stokları tekrar düzeltinceye kadar yasaklanmıştır.

Balıkçılığı geliştirmeye yönelik projeleriniz nelerdir?

Denizlerimizdeki su ürünleri stokla-

rıyla av filosu arasındaki dengeyi sağlamak ve av baskısını azaltmak amacıyla, 2012 yılından itibaren gemilerini avcılıktan çıkarmaları karşılığında, gemi boyuna göre destekleme ödemesi yapılmak-tadır. Bugüne kadar 10 metre ve üzeri boylarda 1.225 adet balıkçı gemi geri alınmış olup hak sahip-lerine toplamda 161,1 milyon lira ödeme yapılmıştır.

Tasarımı, yazılımı ve üretimi tama-men ülkemizde, Türk mühendis-lerce yapılan ve tüm masrafları

“Balık çiftliklerimiz sularımızı kirletmiyor, çevreye zarar vermiyor”

46

Page 47: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Bakanlığımızca karşılanan Balıkçı Gemilerini İzleme Sistemi (BAGİS) kurulmuştur. Bu sistemle, sayısı bin 350’yi bulan endüstriyel tipteki tüm balıkçı teknelerimiz uydular üzerin-den anlık olarak izlenmekte, kaçak avcılık yapanlar tespit edilmekte, avcılık faaliyetlerine ilişkin veriler elektronik ortamda kayıt altına alınmaktadır. Bu bilgiler eşzamanlı olarak Sahil Güvenlik Komutanlığı ve diğer ilgili kurumlarla anlık ola-rak paylaşılabilecek özelliktedir.

Su ürünleri yetiştiriciliği üretimin artırılması, geliştirilmesi, yaygın-laştırılması, doğadan yavru balık toplanmasının önüne geçilerek stokların korunması ve üreticilerin girdi maliyetlerinin düşürülmesini temin amacıyla su ürünleri yetiştiri-ciliği ilk defa 2003 yılında destekle-me kapsamına alınmıştır. Bugüne kadar toplam 1,2 milyar TL destek-leme yapılmıştır.

Bu yıl uygulamaya konulan yeni bir destekleme modelimiz olan, “Geleneksel Kıyı Balıkçılığının Kayıt Altına Alınması ve Desteklenmesi” programıyla, 10 metreden küçük balıkçı teknelerinin tamamı des-tekleme kapsamına alınmıştır. Bu amaçla, yılsonuna kadar balıkçıla-rımıza yaklaşık 7 milyon TL ödenmiş olacaktır. Cumhuriyet tarihinde bu konuda bir ilk olan bu uygulamaya gelecek yıl da devam edilecektir. Denizlerde gerçekleştirilen avcılık faaliyetlerinin izlenmesi, av çabası ve av miktarı verilerinin elde edil-mesi amacıyla “Ulusal Balıkçılık Veri Toplama Programı” başlatılmıştır. Böylece, sezon içerisinde avcılık faaliyetlerimiz yakından takip edil-mekte, av gücü ve üretim dengesi aylık olarak gözlemlenmektedir.

Bakanlığımızca su ürünleri yaşam alanlarının korunması, terkedil-

miş av araçlarının neden olduğu kontrolsüz avcılığı engelleyerek biyolojik ve ekonomik kayıplarının azaltılması amacıyla su ürünleri avı sırasında; zemin yapısı, hava şartları, ağ çakışması, kullanım ha-taları veya benzeri nedenlerle de-nizlerde kaybolmuş ve terkedilmiş av araçlarının çıkarılmasına yönelik olarak, ülkemizde ilk defa tamamı kamu kaynağı kullanılarak "Deniz-lerin Terkedilmiş Av Araçlarından Temizlenmesi Projesi" uygulamaya konulmuştur.

Proje kapsamında 2014 yılından bu güne kadar İstanbul, İzmir, Ba-lıkesir, Çanakkale, Bursa, Mersin, Hatay, Adana, Muğla, Sinop, Kon-ya ve Isparta illerinde yaklaşık 7 bin dekar alan taranmıştır. Geldiğimiz nokta itibariyle 135 bin metrekare muhtelif cins ağ ve 1685 adet çe-şitli av aracı, su kaynaklarımızdan çıkarılmış olup, çalışmalar devam

47

Page 48: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

etmektedir. Böylece, çevre koru-narak su ürünleri stoklarının zarar görmesinin önüne geçilmiş, ge-lecek nesillerimize ve ekonomiye kazandırılmıştır. Proje, gelecek yıl-larda diğer illerimizdeki deniz ve iç sularımızda uygulamaya devam edilecektir.

İç su kaynaklarının balıklandırılması ve balık stoklarının takviye edilmesi amacıyla her yıl ortalama 5 mil-yon adet sazan balığı yavrusu su kaynaklarımıza bırakılmaktadır.

Nesli tehlike altında olan mersin-balığı ile ekonomik değeri yüksek olan kalkan balığı stoklarının tak-viyesi amacıyla, bu türlerin korun-ması ve stoklarının geliştirilmesi için, Bakanlığımız tarafından 10 bin mersinbalığı, 100 bin kalkan balığı yavrusu ve 5 bin Karadeniz alaba-lığı kaynaklarımıza bırakılmıştır. Su kaynaklarında doğal balık miktarı-nın artırılması ve sportif balıkçılığın yaygınlaştırılması amacıyla balık-landırma çalışmaları artırılarak de-vam edecektir.

Milli Tarım Projesiyle birlikte, su ürün-leri yetiştiricilik sektöründe marka-laşma, kalite ve ürün çeşitliliği ar-tırılacak, yeni teşvik ve desteklerle ihracat hacmi bir milyar doların üzerine çıkarılacaktır. Alabalık, lev-

rek ve çipura üretiminde, bölge-mizdeki ve Avrupa Birliği’nde önde gelen üreticiler arasındaki yerimiz daha da güçlendirilecektir. Ay-rıca ülkemiz, çevreye duyarlı ve modern su ürünleri üretimini sağ-layacak ekipmanlar konusunda desteklenerek, sadece balık üre-tip satan değil, teknoloji de ihraç eder konuma getirilecektir.

Yenilenen Avrupa Birliği Ortak Balık-çılık Politikasının (OBP) uygulanma-sına yönelik olarak; balıkçılık faali-yetlerine yönelik izleme, kontrol ve gözetim kapasitesinin geliştirilmesi, yasadışı balıkçığı önleyici tedbirle-rin oluşturulması ve ulusal balıkçılık veri toplama sisteminin güçlendiril-mesi amacıyla Türk Balıkçılık Yöne-tim Sisteminin Güçlendirilmesi (Re-inforcement of the Turkish Fisheries Management System) Eşleştirme (Twinning) Projesi başlatılmıştır. AB uyum müzakereleri 13. Fasıl kapsa-mında yürürlüğe konulan bu proje, İspanya ile birlikte yürütülmektedir. Genel Müdürlük olarak üyesi bu-lunduğunuz önemli uluslararası kuruluşlar ve bunlarla yapılan ortak proje ve uygulamalar var mı?Bakanlığımızın üyesi olduğu birçok uluslararası kuruluş bulunmaktadır. Kronolojik olarak vermek gerekirse; Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Ör-gütü (FAO), Akdeniz Genel Balıkçılık

Komisyonu (GFCM), İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), Ka-radeniz Ekonomik İşbirliği (BSEC), Nesli Tehlike Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslarara-sı Ticaretine İlişkin Sözleşme (CITES), Atlantik Ton Balıklarını Koruma Ulus-lararası Komisyonu (ICCAT) ve Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyo-nu (CACFish). Bunlardan, yoğun iş-birliği içinde olduklarımız hakkında kısa bilgiler vermek istiyorum.

ICCAT ÜYELİĞİ

Atlantik Ton Balıklarının Korunma-sı Uluslararası Komisyonu (ICCAT) Atlantik Okyanusu ile Akdeniz ve bağlı denizlerdeki 30’dan fazla ton ve ton benzeri balık türünün korunması amacı ile 1969 yılında yürürlüğe giren Atlantik Ton Balıkla-rının Korunmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’ye dayanılarak Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) bağlı olarak kurulmuştur. Hâlihazırda 52 akit taraftan müte-şekkil uluslararası bir bölgesel ba-lıkçılık yönetim örgütüdür. Ülkemiz, 22 Mayıs 2003 tarih ve 4859 sayılı Kanunla ICCAT’a üye olmuştur.

Akdeniz’de orkinos avcılığı ve yetiş-tiriciliği ICCAT tarafından belirlenen kurallara göre yapılmakta olup,

48

Page 49: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

ülkemizde de önemli bir ihracat unsuru olan orkinosun avcılığı, ti-careti, besiciliğine yönelik iş ve işlemler ICCAT tarafından getirilen bağlayıcı düzenlemelere uyumlu olarak yapılmaktadır. Türk su ürünleri sektörünün heye-canla beklediği ve gelecek üç yıl için Akdeniz'de orkinos avlanma haklarının belirlendiği ICCAT 25. Olağan Toplantısı Fas'ın Marakeş şehrinde gerçekleşmiştir. Genel Müdürlük olarak başkanlık ettiği-miz Türk heyetinin yoğun çabaları sonuç vermiş ve tarihi bir başarı elde edilerek 2018 yılı için avlan-ma kotası yüzde 40 arttırılarak bin 414 tona çıkarılmıştır. Orkinosun ya-nında, kılıç balığında da ülkemizin aldığı kota miktarı bizleri memnun eden önemli gelişmelerdendir.

GFCM ÜYELİĞİ

Akdeniz Genel Balıkçılık Komisyonu (GFCM) bağlayıcı tavsiye kararları alma yetkisine sahip, bölgesinde balıkçılık yönetiminde başat bir rol üstlenen bölgesel balıkçılık yöne-

tim kuruluşudur. Ülkemiz, hem Ak-deniz hem de Karadeniz’deki balık avcılığı ve su ürünleri yetiştiriciliğin-de önemli üretim hacmine sahip olması hasebiyle, söz konusu böl-gesel balıkçılık kuruluşunun faali-yetlerine aktif şekilde katılmaktadır. CACFish

Orta Asya ve Kafkaslar Bölgesel Balıkçılık ve Su Ürünleri Yetiştiriciliği Komisyonunun (CACFish) Resmi Açılış Toplantısı, ülkemizin katkıla-rıyla 19-21 Aralık 2011 tarihlerinde kurulmuştur. Bu kapsamda, Orta Asya ve Kafkas ülkeleri arasında, su ürünleri ile ilgili mevcut dene-yimlerin paylaşımı ve doğal su kaynaklarının sürdürülebilir kullanı-mına yönelik ortak bir mekanizma kurulmasına ilişkin çalışmalar yürü-tülmüştür.

Bu konuştuklarımıza sizin ekle-mek istediğiniz bir konu var mı? Avcılık yaparken anaçları yok et-memeliyiz, özellikle her balığa bir kez üreme şansı tanımalıyız. Bu

hem avcılığın sürdürülebilmesi hem de söz konusu türün devamlı-lığı için çok önemli bir konu.

Yetiştiricilik sektöründe de balık çift-likleri açısından maalesef ülkemiz-de yanlış bir algı var. Hemen yanı başımızda Yunanistan’a ve İtalya ya gittiğiniz zaman bakıyorsunuz, balık çiftliği kıyıya herhangi bir za-rar vermemiş, çevreyi kirletmemiş. Bizde bir balık çiftliği kurulduğu za-man sanki o bölgeyi yok edecek bir faaliyetmiş gibi algılanıyor. Ama emin olun, bizim bütün denetimle-rimiz ve diğer bakanlıkların yapmış olduğu denetimlerde çevreye en az etkisi olan yetiştiricilik sisteminin su ürünleri olduğunun altını çizmek istiyorum. Yani bir yerde balık çiftliği var ise orada bir defa suyun temiz ve kaliteli olduğunu ve yetiştirilen balığın yaşayabilmesi için suyun bu özelliklerinin korunması gerekti-ğini vurgulamak istiyorum. Sonuç olarak balık çiftliklerimiz sularımızı kirletmiyor, çevreye zarar vermiyor.

Muhabirimiz Gül KARAGÖZ , Balıkçılık ve Su Ürünleri Genel Müdürü M. Altuğ ATALAY ile röportaj gerçekleştirdi.

49

Page 50: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

İnsan, (Hz. Âdem ve Hz. Havva) cennet boyutundan, yeryüzü coğrafyası boyutuna ışınlan-dı. Hz Âdem (a.s.), güneydoğu Hindistan’a deniz içinde jeolojik bir köprü ( Dipnota bakınız) (1) ile bağlı “Sri Lanka= Seylan Adası”nın güney-batısında 2.243m. yük-seklikteki “Âdem Tepesi- Âdem Doruğu- Samanalakanda’’ (2) ya, ışınlandı. Hz. Havva da Ara-bistan Yarımadası’nın batısında, Kızıldeniz sahilinde “Cidde- aslı Cedde: Büyük annenin annesi” (3) mekânına ışınlandı.

Cennet, insanın doğum yeridir. Arkadaşlığın, sevginin, kulluğun metafizik mekânıdır. Fakat aynı metafizik boyut, tecessüs’ ün

(merakın), İblis’ in aldatma, kin, intikam hırsının uygulandığı, Hz Âdem (a.s) ile Hz. Havva’nın mut-luluklarını ebedileştirmek emeli ile, İblis’ in tuzağına düştükleri (zelle) alanıdır.

Dünya, bir bedendir. Bu bedenin ‘’ruhu’’ insandır.

İnsan (Hz. Âdem ve Hz. Havva), Dünya’ya ışınlandıkları an, ‘’müs-takbel tüm şehirler ’’ in ruhları, ka-der projesinde “diriliş canlılığı’’ na kavuşmuşlardır. Hz. Âdem (a.s) ile Hz. Havva, uzun bir ayrılık, hasret, yakarış ve tevbe imtihanından sonra, meleklerin rehberliğinde “Arafat’’ ta tanışıp, “Müzdelife’’ de Cebrail’in gerçek-

leştirdiği “ilk nikâh’’ la evlendiler. Bu evlilikten doğan çocuklar, yeryüzünde, “kentleşme’’ oluşu-munu, “beşeri hayat’’ ın vazgeçi-lemez şartı olarak şekillendirdiler. Böylece, “ŞEHİR’’, insan ile “RUH’’ a ererken, “İNSAN”, tıpkı Hz. Adem (a.s)’ın, cennette kupkuru bir ça-murdan (salsal) ve porselen gibi ses çıkaran ( fehhar) halden “ila-hi nefha- RUH’’ ile diriliş ine benzer bir canlılıkla “ŞEHİR’’ leşti. İnsanlık ve medeniyet, “ŞEHİR” lerde bir kimlik özelliğine, bir karakter ya-pısına, bir farklı yüceliğe kavuştu.

İnsan, “ŞEHİR’’ iyle, “ŞEHİR’’ insa-nıyla bütünleşti.

Unutmayalım ki, insan, dört farklı

ŞEHİR’İNRUH’U

Mustafa YAZGANAraştırmacı/Gazeteci/Yazar

Köşe Yazarı

50

Page 51: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Cennet, insanın doğum yeridir

özelliğin kompozisyonu ile bir bü-tündür:

1)Beden- Vücut- Anatomik yapı. Görülen varlık.2)Ruh- İlahi sır- Mutfak pozitif ya-ratılış. Görülmez3)Nefs- Benlik- Ego- negatif özel-lik. Görülmez4)Kalb- Gönül- Sonsuzluğa açılan çanak anten- Görülmez

İnsanların her biri, bu dört özellik-leriyle bir araya gelip, maddi ve manevi varlıklarını birleştirerek, bir “ŞEHİR”de kollektif (içtimai- sos-yolojik) hayat yaşamaya baş-layınca, “ŞEHİR’’, bir taş, toprak, bina, beton, mermer, ağaç, hayvanlar, sokaklar, meydanlar,

çarşılar topluluğu, bir “Beyaban= Kır, çöl’’ olmaktan çıkar. Kollektif “RUH’’, “ŞEHİR” in üstüne siner. O beldede ikamet edenlerin ço-ğunluğu, iyiye, güzele, doğru-ya yönelmiş asil, nezih, seviyeli, kaliteli, erdemli kişilerse, “ŞEHİR” Medine olur. “Medine- tül Fazı-la’’ diye tanınır. “Belde-i Tayyi-be” olarak söylenir. “Mekke-i Mükerreme’’ diye anılır. “Medinei Münevvere’’ adı geçtikçe, bir gül kokusu afakı doldurur. Bir nur iner gül bahçelerine, o beldeye “Kuy-i Mahbubi Huda”derler. Yer-ler, gökler, “ŞEHİR’’ in ruhuna im-renir. “ŞEHİR’’, Endülüs bahçele-rinden, Kurtuba’dan, Bursa’dan, Ruha’ ( URFA)dan, Gilan’dan, Semerkant’dan, Buhara’dan,

Kudüs’ten, Zülfazıl köyünden, Konya’dan esen tevhid, sevgi, aşk rüzgârlarını, dağlara, ovala-ra, yayalara taşır. Bu beldelerde dereler, ırmaklar, şelaleler coşkun akarlar. Kültür Pınar ’ından, mede-niyetler fışkırır……Ve aziz dostlar! Âlem, bir başka âlem olur.

Dipnotu:1) Adam’s Bridge (Âdem Köprü-sü)- Ana Britanica c:1 sh. 912) Adam’s Peak (Âdem Zirvesi)- Ana Britannica c:1- sh.90(Bak: Büyük Dünya Atlası- Utarid- sh.843) Ferid Devellioğlu- Osmanlıca- Türkçe Ansiklopedik Lügat- 1962- Ankara, sh:158

51

Page 52: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Kayseri’ye ilişkin 2 kitabınız var. Önümüzdeki dönemler için yeni kitap projeniz var mı?

Kitap yazmak meşakkatli bir iş. Emek ve zaman istiyor. Ben her iki kitabımı da hafta sonları ve akşamları yazdım. Yani iş yaşamımın dışında kalan tüm zamanımı ve enerjimi kitap yazmak için harcadım. Yo-ğun ve yorucu bir dönemdi. “Kayseri’nin İmarı ve Mekansal Gelişimi” isimli kitabım 13 bö-lümden oluşuyor ve Kayserinin tarihi gelişimini, özellikle de son 30 yılını anlatıyor.

“Kiçikapı İçerişar’dan Erciyes’e Doğru” kitabımda ise Kayse-rinin geleneksel yaşama biçi-mi ile modern yaşama geçişi özelde “Kiçikapı” bölgesi üze-rinden genelde Kayseri üzerin-den anlatmaya çalıştım.

Şu anda yeni bir kitap çalış-mam yok. Ama zaman içinde ihtiyaç olur, yeni fikir ve projeler oluşur, o zaman bakarız.

Kitaplarınızı yazdığınız bu dö-nemde aileniz şikayet etmedi mi?

Sağ olsunlar onlar hep anlayış-la karşıladılar, benim hep iyi şeyler yapacağıma güvendi-ler, inandılar. Biz de bunu biraz istismar etmiş olabiliriz ama en nihayetinde yaptığımız iş kitap yazmaktı. Prestijli bir şey, kötü bir şey değil. Onun içinde bir sıkıntı çıkmadı. Hatta bana destek oldular.

Özgeçmişinizi sizden dinle-yebilir miyiz?

1959 yılında Kayseri’de doğdum. İlk ve orta tahsilimi Kayseri’ de ta-mamladım. Üniversite Eğitimini Gazi Üniversitesi (Eski Ankara Devlet Mühendislik ve Mimarlık Akademisi) Mimarlık Fakültesinde 1976-1981 yılları arasında tamamladım. As-kerlik görevini de 1981-1983 yılları arasında Yedek Subay olarak yine Ankara’ da yaptım.

Nisan 1983 ile Eylül 1984 yılları ara-sında bir buçuk yıl özel sektörde şantiye şefliği yaptım. 1984 Eylül ayından itibaren Kayseri Büyükşehir Belediyesinde göreve başladım.

1984-1994 yılları arasında Kayseri Büyükşehir Belediyesi İmar daire-sinde çalıştım. 1994-1995 yılları arasında Fen İşleri Şube Müdürü, 1995-1999 yılları arasında Fen İşleri Daire Başkanı ve 1999-2016 yılları arasında ise kesintisiz 17 yıl Teknik İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcılığı görevlerini yürüttüm.

1994 ile 2016 yılları arasında yö-neticilik yaptığım dönemde Ray-lı Sistem, Erciyes Turizm Merkezi, Stadyum ve Kongre Merkezinin de içinde bulunduğu 10 adet spor tesisi, alt geçitler, üst geçitler, mey-dan ve çevre düzenlemeleri, Ana-dolu Harikalar Diyarı, Kayseri Ma-hallesi, Kültür Yolu gibi Kayseri’nin ufkunu değiştiren bir çok büyük projenin planlama, fizibilite, ihale, yapım ve işletme aşamalarında proje yöneticisi olarak işin başında bulundum.

Bu konuda mütevazı davranma-yacağım. Çevre ve Şehircilik Ba-kanımız Sayın Mehmet Özhaseki ile birlikte gerçekleştirdiğimiz bu projelerle Kayseri ülkemizin şehirci-lik açısından önde gelen şehirlerin-den birisi haline geldi.

“Bir insanın en büyük referansı yaptığı işidir”

Kayseri sevgisini Kayseri’ye ilişkin yazdığı iki kitapla orta-ya koyan Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü Ke-malettin Cengiz Tekinsoy, mi-mar kimliğiyle Kayseri’ye ka-zandırdığı projelerle de gurur duyuyor. İş yaşamında 32 yılı geride bırakan Genel Müdür “İşini iyi yapan insan benim için en makbul insandır” der-ken, gençlere tavsiyelerini ve tecrübelerini Genç Bürokrat okurlarıyla paylaştı.

Tabiat Varlıklarını Koruma Genel MüdürüKemalettin Cengiz TEKİNSOY

Röportaj

52

Page 53: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

2002-2008 yılları arasında Kayseri Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koru-ma Kurulunda Belediye temsilcisi olarak görev yaptım. Ayrıca uzun yıllar Yak-Taş, Kayseri Gaz, Kayseri Büyükşehir Belediyesi Ulaşım A.Ş ve Kayseri Büyükşehir Belediyesi Spor Anonim Şirketlerinde Yönetim Ku-rulu Başkanlığı ve Yönetim Kurulu üyeliklerinde bulundum.

Kayseri’de ticarette başarılı ola-mayan çocukların okula yön-lendirildiği dile getirilir. Ticaretle uğraşmayı düşünmediniz mi?

Kayseri’nin verimli toprakları yok. Bu nedenle ne çayımız, ne pamuğu-muz, incirimiz, üzümümüz yok. Pet-rolümüz, kömürümüz de yok. İn-sanların geçimlerini sağlamak için ticaretten başka seçenekleri kal-mıyor. Bunun yanında Kayseri’nin geçmişine bakarsak ticaret yolları üzerinde olduğunu görürüz. İlimiz-de yapılan arkeolojik kazılarda da çok sayıda senet, ticari belge ve ticari sözleşmelere ilişkin kalıntılar çıkıyor.

Sözün kısası Kayseri her dönem-de ticaretle iç içe olmuş, insanlar uzun yüzyıllar boyunca ticaret ko-nusunda bilgi ve birikim sağlamış. Kayseri’de babasından biraz ser-maye kopartan veya bir esnafın yanında çıraklık yapan her hangi birisi kendisini bir anda ticaretin içinde bulur.

Mesela, şu anda Kayseri gibi bir şehirde nüfusa bağlı olarak olması gerekenin üç misli esnaf var. Belki nüfusa göre 17 bin 18 bin civa-rında bir esnaf kitlesi olması gere-kirken 50 bin civarında esnaf var. Kayseri’de bu kadar çok esnaf olunca ister istemez rekabette ar-tıyor. Esnafın rekabet edebilmesi için zeki olması lazım, pratik olması lazım, müşteriye iyi hizmet etmesi lazım.

Diğer söylemiş olduğunuz husus, ticarette başarılı olamayanların

okutulması hususu ise gerçeğe çok uymuyor. Çünkü Kayseri’de okuyup sonra yine babasının işine devam edenlerin sayısı da çoktur. Ailemde, okumak hep ön planda tutuldu ve okumanın insanı hem geliştirmesi hem de istikbal sağ-laması açısından neler vadettiği bize çocukluğumuzdan itibaren anlatıldı. Biz hep okumaya kilitlen-dik ve o yönde gittik. Doğrusunu söylemek gerekirse esnaflığı da çok düşünmedim.

Mimarlık eğitimi aldınız. Mimarlık yapmayı özlüyor musunuz?

O hep içimde ukde kaldı. Benim tek çocuğum var. Bu konuda bir baskım olmadı ama oğlum da mimarlık okudu. Aslında ben mi-mar olmasını çok istememiştim. Eşim de elektronik mühendisi. Oğluma dedim ki “Baban gibi mi-mar olana kadar annen gibi elekt-rik-elektronik mühendisi ol” ama dinlemedi. “Beni istemediğim bir mesleğe yönlendirmeyin” dedi. O da mimar oldu. Ben teknik bö-lümlerin başında hep teknik ida-recilik yaptım. Mimarlığım her za-man hayatımın içinde oldu gerek planlama, gerek yatırım, gerekse inşaatlar açısından hep mimarlık eğitimimi kullandım. Tabii Mimar-lığın da farklı boyutları var, mimarlık illa proje çizmek değildir. Söyleme-den geçemem, serbest çalışma-yı da zaman zaman arzuladığım olmuştur.

Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü neler yapar?

Bizim Genel Müdürlüğümüz doğ-rusu halk arasında çok tanınan bir genel müdürlük değil. Geçmişin-de farklı isimlerle faaliyetini sürdür-müş, hizmetlerini devam ettirmiş. 1980’li yıllarda Başbakan Turgut Özal’ın zamanında Türkiye’de çok kıymetli alanlarla ilgili “Özel çevre koruma alanı” kavramı geliştirilmiş. İlk olarak da Turgut Özal’ın Marma-ris Okluk’taki yazlığını ve çevresini gördükten sonra bu tür alanları ko-rumak için bu kavramı geliştirdiği-ni ve buraların özel koruma altına alınmasını emrettiğini biliyoruz. O yıllarda yine Başbakan Özal’ın iste-ğiyle Özel Çevre Koruma Kurumu diye bir kurum kanunla kurulmuş ve 2011 yılına kadar da bu kurum eliyle Türkiye’deki özel alanlar ko-runmaya çalışılmış. 2011 yılında bu kurumun kapatılmasının ardın-dan yetki ve sorumluluk Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bağlı Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlü-ğüne devredilmiş.

Ülkemizin yüzde 12’si korunan alanlar içinde yer alıyor. Korunan alan denince Başbakan Turgut Özal’ın zamanından gelen özel çevre koruma alanlarını da içine alan, ülkemizin en değerli yerleri-ni ve özel kanunlarla, uluslararası sözleşmelerle korunan alanları ifade ediyoruz. Bunun içerisinde kıyı bölgelerimiz ön planda yer alı-

Page 54: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

yor. Bu alanlar Türkiye yüzölçümü-nün yüzde 12’sine karşılık geliyor. Bu yüzde 12’nin 2 milyon hektarı yani 20 milyar metrekaresi doğal sit alanı. 2 buçuk milyon hektarlık alansa yani 25 milyar metrekarelik bir alansa özel çevre koruma alanı olarak geçiyor. Ülkemizde 16 tane özel çevre koruma alanı var. Bun-lar ağırlıklı olarak Muğla, Antalya, İzmir ve Çanakkale çevresinde. Gerçekten de hepsi de tabiat ha-rikası yerler onun için ben yaptığım işi çok seviyorum. Çok güzel bir işle uğraştığımı düşünüyorum. Memu-riyetimizin bu yıllarında Allah bize böyle ülkemizin en güzel yerleriyle uğraşmayı nasip etti, bunun için de çok şükrediyorum .

Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğü mülti disipliner bir genel müdürlüktür. Yani 4 farklı fonksiyonu bünyesinde bulundurur. İlk olarak bu alanlardaki tür ve habitatları yani hayvan ve bitki türlerinin ya-şam alanlarının korunması ve izlen-mesiyle ilgili projeler geliştirir. İkinci olarak bu korunan alanlarla ilgili doğal sit alanlarının ve özel çevre koruma bölgelerinin sınırlarını ve derecelerini belirler.

Üçüncü olarak bu alanlardaki planlamaları yapmak. İmar plan-lamalarından tutun, kentsel tasa-rım projelerine varıncaya kadar Türkiye’nin en önemli yüzde 12’lik

kısmında planlama görevi 644 sayılı kararnameyle bizim Genel Müdürlüğümüze verilmiş. Dördüncü olarak da yine bah-setmiş olduğum Türkiye’nin yüzde 12’lik kısmını oluşturan alanlardaki alt ve üst yapı yatırımlarını bizim genel müdürlüğümüz gerçek-leştirir. Yani Marmaris’te bir köyde arıtma tesisi yoksa, kanalizasyon yoksa, su yoksa bu, belediyenin görevi olduğu gibi bizi de ilgilen-dirir. Niçin? Çünkü oranın kirlenme-sine sebep oluyor. Onun için biz ona müdahale ederiz. Belediyesi yapamıyorsa biz yaparız. Aksaray, Konya ve Ankara’nın bir kısmı Tuz Gölü Özel Çevre Koruma bölge-sinin içinde kalıyor. Aksaray’ın bazı ilçelerinde, beldelerinde kanalizas-yon olmadığını varsayalım. Beledi-ye yetkilileri oluşturdukları proje ile bize başvuruda bulunurlar. Genel Müdürlük olarak oraların kirlenme-mesi veya temiz suya kavuşması için söz konusu bölgenin alt ve üst yapı yatırımlarını gerçekleştiririz. Ta-biat varlıklarını koruma genel mü-dürlüğünün genel görevlerini bu şekilde izah edebilirim.

Biz şöyle bir ilkeyle de hareket et-meye çalışıyoruz, biliyorsunuz mo-dern çağlarda yanlış bir algı var. İnsanlar önce hastalığa yakalanı-yorlar sonra tedavi olmak için var-larını yoklarını harcamak zorunda kalıyorlar. Bu ne kadar yanlış… Ko-

ruyucu hekimlik ne kadar doğru ise doğa açısından da tabiat açısın-dan da kirlenmeden önce temiz kalmasını sağlamak o kadar doğ-rudur. Biz kirlenip de temizlenmek yerine hep temiz kalmayı yeğliyo-ruz. Reklamlarda “Kirlenmek iyidir” gibi algıları sürekli besliyorlar ya, hayır! Kirlenmek iyi değildir; doğa açısından da insan açısından da temiz kalmak doğrudur ve iyidir. Biz onu sağlamak için çaba sarf ederiz projeler geliştirir, yatırımlar yaparız.

16 Özel Çevre Koruma Bölgesi içinde öncelikli alanlar var mı?

Önemli veya öncelikli demeyelim de şöyle ifade etmek daha doğ-ru olabilir, sorunları daha ön plana çıkmış veya hemen müdahale edilmesi gereken yerler varsa bi-zim için oralar daha öncelikli ve daha önemli hale gelmiş demek-tir. Üzülerek söylüyorum, bir yıldan biraz daha uzun süredir bu görevi yürütüyorum ve gördüğüm man-zara maalesef şu, kıyılarımızın du-rumu hiç iç açıcı değil, kıyılarımız perişan durumda. Biraz da kıyıla-rımızın şu an ki durumu 20 yıl ön-ceki büyükşehirlerimizin durumuna benziyor. Son 20 yıl içerisinde bü-yükşehirlerimizde özellikle planlı ve bakımlı olma açısından çok mesa-fe kat edildi fakat maalesef kıyıları-mız hala bu durumunu sürdürüyor.

“kirlenip de temizlenmek yerine

hep temiz kalmayı yeğliyoruz”

54

Page 55: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Biz planlamayı çok önemsiyoruz. İlk olarak da Muğla’nın Ula ilçesine bağlı Akyaka bölgemiz için kentsel tasarım projesi hazırlıyoruz. Burası cennetin bir parçası diyebilece-ğimiz bir yer. Tüm bu çalışmala-rımızda “tepeden inmeci” veya “ben yaptım oldu” zihniyeti ile de-ğil, gerek sivil toplum örgütleriyle, gerek yerel halkla, gerekse ora-daki belediyelerle birlikte hareket ederek, istişare ederek projeleri gerçekleştiriyoruz. Bundan sonra da birçok ilçemizde, beldemizde bu tür projeler geliştirmeye devam edeceğiz.

Üyesi bulunduğunuz önemli ulus-lararası kuruluşlar ve ortak ger-çekleştirdiğiniz projeler var mı?

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü UNESCO ilk sırada yer alıyor. Örgüt, tarihi ve doğal mirasla ilgili alanları hem geçici hem de kalıcı listesine alıyor. En son Samsun’un Kızılırmak Deltasının UNESCO’nun kalıcı listesine girebil-mesi için Samsun Büyükşehir Bele-diyesiyle birlikte girişimlerimiz oldu ve bunun çalışmaları devam edi-yor. Bir de hem doğal zenginlikleri olan alanların hem de tarihi zen-ginlikleri olan alanların iyi yönetil-mesi için 2863 sayılı kanunun bize sağlamış olduğu “Alan yönetimi” olarak adlandırılan bir imkân var. Mesela Kızılırmak deltasıyla ilgili bir alan yönetimi kuruyoruz. Oranın bağımsız olarak ve kendi kendisini yönetmesi için bir yönetim şeklidir bu. Genel Müdürlük olarak, gerek biyolojik çeşitliliğin korunması, ge-rekse doğanın korunması için bir-çok uluslararası kuruluşlara üyeyiz ve uluslararası sözleşmelerin tarafı durumundayız.

Kara ve su ürünleri avcılığı ile ilgi-li korumaya yönelik tedbirleriniz nelerdir?

Kara ve su ürünleri avcılığı ile ilgili faaliyetler Genel Müdürlüğümüzün alanına girmiyor. Fakat zaman zaman farklı kurumlarla paralel

çalışmak durumundayız, Orman ve Su İşleri Bakanlığı bunlardan bir tanesidir. Bizim alanlarımızın belli bir kısmı yüzde 50-60’ı diyebilirim, orman alanları olduğu için görev alanlarımız kesiştiğinde ortak ça-lışma gerçekleştiriyoruz. Avcılık ve av yasaklarıyla ilgili hususları başka bakanlıklarımız yürütüyor.

Faaliyet alanlarınızla ilgili ortak çalışma yaptığınız kurum ve ku-ruluşlar hangileri?

Bizim en çok birlikte çalışma du-rumunda olduğumuz kamu ku-rumları Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığıdır. Çünkü bizim faaliyet alanlarımızla bu iki Bakanlığın çok paralellikleri vardır. Bunların yanında belediye-lerle birlikte çalışır, birlikte projeler geliştiririz.

Özel çevre koruma bölgeleri na-sıl belirleniyor? Kıstaslar nelerdir?

Geçmişte , Türkiye’de kültür ve tabiat varlıkları bir arada değer-lendirilmiş, bir ayrıma gidilmemiş. Şehirlerde Kültür ve Tabiat Varlık-larını Koruma Kurulları vardı. Daha sonra 2011 yılında Tabiat Varlıkla-rını Koruma Genel Müdürlüğünün kurulmasıyla birlikte Turizm Bakan-lığından ayrıldı. Tarihi eserlerle il-gili olarak kültür varlıklarını koruma konusu Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde kaldı. Bizim bünye-mizde de Tabiat Varlıklarını Koruma komisyonları oldu. Şu anda 21 ilde 27 tane bölge komisyonumuz var. Geçmişte doğal sit alanları ve sı-nırları genellikle sadece gözle ba-karak tespit edilmiş. 2014 yılından itibaren Genel Müdürlüğümüzün başlatmış olduğu bir çalışmayla ekolojik temelli bilimsel araştır-malar neticesinde hem doğal sit alanları ve dereceleri yeniden gözden geçiriliyor hem de sınırları yeniden değerlendiriliyor. Bu çalış-malar tamamlanmak üzere. Tescil aşamaları ve bölge komisyonları-mızdan geçtikten sonra Bakanlığı-mıza gelmek suretiyle Bakanımız

tarafından onaylanarak hepsi tek tek yürürlüğe girecek. Şu anda iş-lemleri tamamlanan bölgeler var.

Genel Müdürlüğünüzün faaliyet-leri için mevcut yasa, yönetme-lik ve düzenlemeler ihtiyaçlarınızı karşılıyor mu?

Türkiye’de ki kültür ve tabiat varlık-larının esas belirleyici yasa, 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunudur. Bu aslında söylediğim gibi kültür ve tabiat var-lıkları bir aradayken çıkartılmış bir kanundur. Kültür ve tabiat varlıkları ayrıldıktan sonra bu kanun sadece kültür varlıklarının kanunu olarak kalmıştır. Tabiat varlıkları da ek bir madde çıkartılarak ayrı bir kanu-na tabi kılınmıştır. Bazı konularda aksamalar söz konusu olabiliyor. Aksaklık ve sorun yaşamamak için biz 2863 sayılı kanun yani Kültür ve Tabiat Varlıkları Kanununun yerine geçecek Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu üzerinde çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Ama bunun yanın-da korunan alanlar mevzuatı çok geniştir, içerisine imar mevzuatını da alır, planlama vardır, içerisine çevre kanununu da alır ve bir-çok yönetmelikleri de. Çünkü bu alanların yalnız planlama veya yatırımları değil aynı zamanda yö-netilmesi de bizim görevimiz içeri-sindedir.

Çalışma hayatına yeni başlayan gençlere neler tavsiye edersiniz?

Genç arkadaşlarımız memuriyete başladıklarında gerek Kayseri Bü-yükşehir Belediyesinde, gerekse Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünde yeni göreve başla-yan arkadaşlara nasihatlar ediyo-rum. Onlara söylediğim üç şey var, onları da burada tekrar etmek is-tiyorum. Gençlere söyleyeceğim şudur.Birincisi meslekleriyle ilgili hiçbir şeyden çekinmesinler korkmasın-lar, neden? Araştırma gibi ellerinde müthiş bir hazine var. Artık bilgiye ulaşmak çok kolaylaştı, internet

55

Page 56: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

denen bir şey var. Dünyanın öbür tarafındaki keşiflere veya herhangi bir kütüphanede bulunan kitap-taki bilgiye oturduğunuz yerden cep telefonunuzdan veya bilgisa-yarınızdan ulaşarak elde etmeniz mümkün. Bu araştırma hazinesi-ni iyi kullanarak meslekleriyle ilgili hiçbir şeyden korkmasınlar, cesur olsunlar ve işlerini iyi yapsınlar. Ben idarecilik yaptığım her yerde bunu söylemişimdir, burada da arka-daşlara sık sık söylüyorum.Beraber çalıştığımız insanlara söy-lediğim şu, benim için çalışan in-sanın bir tek referansı vardır, o da yaptığı iştir. İşini iyi yapan insan benim için en makbul insandır ve bundan daha büyük bir torpil de olamaz. Yani bir insanın kendi işini iyi yapmasından daha büyük bir referansı olamaz. Çünkü eğer bir insan işini iyi yapamıyorsa, en üst düzeydeki siyasetçinin akrabası olsa, abisi olsa, amcası olsa ona bir fayda sağlamaz. Çünkü işini iyi yapamıyor, torpil onu hiçbir yere getirmeye vesile olamaz. Ama işini iyi yapan bir insana da hiç kimse

bir şey yapamaz. Yaptığı görev-den alamaz, o kişi işinde vazge-çilmez bir insandır. Bu yüzden ben gençlere hep şunu söylemişimdir, yaptığınız iş her neyse onu iyi ya-pın.

İkinci olarak her ne iş yapıyor olur-sanız olun hiçbir zaman işiniz evi-nizin, ailenizin önünde olmasın. Biz maalesef çalışma hayatına kendi-mizi öyle bir kaptırıyoruz ki, çoluğu-muz, çocuğumuz ailemiz açık ara ikinci sırada kalıyor. İnsanlar ağır bir görevin altına giriyorlar, idarecilik yapıyorlar, evlerine gidecek vakit bulamıyorlar, çoluk çocuklarıyla ilgilenecek vakit bulamıyorlar. Bir bakıyorsunuz çocuk doğmuş, bir bakıyorsunuz ortaokula gelmiş, bir bakıyorsunuz üniversiteyi bitirmiş ama siz çocukla ilgilenememiş-siniz kaçırmışsınız çocuğun büyü-mesini ve aranızda bir duvar örül-müş. Ne o sizin söylediğinizi anlıyor ne siz onun söylediğinden bir an-lam çıkartabiliyorsunuz, çocuğu kaybediyorsunuz. Bu bir babanın, annenin başına gelebilecek en

büyük felakettir. Onun için ne iş ya-parsak yapalım ailemizi mutlaka ve mutlaka birinci sıraya yerleştire-lim ama işimizi ihmal etmeyip en iyi şekilde yapalım.

Üçüncü tavsiyem de devletin 5 kuruşunu ne kimseye yedirin ne de siz yiyin. Çünkü 81 milyonun hakkı olan bir şeyden gayrimeşru olarak tırtıklamak veya tırtıklanmasına izin vermek asla ve asla kabul edilebi-lecek bir şey değildir.Bu konuda Hz. Peygamberin bir hadisi şerifini burada hatırlatmak lazım, diyor ki, “Beyt-ül Mal’den bir hırka aşıran savaşta ölse dahi cen-nete giremez” onun için devletin malı bizim gözümüzde kutsaldır ne 5 kuruş oradan çalınmasına mü-saade edeceğiz ne de kendimiz böyle bir şeye tenezzül edeceğiz. Ben gençlere bu şekilde tavsiye-lerde bulunuyorum ve eğer bunları hakkıyla yerine getirirlerse başarılı olmamaları için hiçbir sebep gö-remiyorum .

Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürü Kemalettin Cengiz TEKİNSOY, Muhabirimiz Gül KARAGÖZ ile röportaj gerçekleştirdi.

Page 57: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

ÖZEL ÇEVRE KORUMA BÖLGELERİ

-Belek-Foça

-Datça-Bozburun-Fethiye-Göcek

-Gökova-Göksu Deltası

-Gölbaşı-Ihlara

-Kaş-Kekova-Köyceğiz-Dalyan

-Pamukkale-Patara

-Tuz Gölü-Uzungöl

-Saros Körfezi-Finike Denizaltı Dağları

Page 58: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Kültürümüz ve tarihimiz nesil bilin-cine, birlikteliğine önem vermiştir. Bu önem sözümüze, yazımıza, tür-kümüze, şiirimize sinmiş, neslimizin yetişmesi önemli hassasiyetlerimiz-den olmuştur.

Nesli yetiştirmek nesli ve ceddi sa-hiplenmekle başlar. Nesli yetiştir-mek akla el vermek sabrı sevmekle başlar. Neslimiz tek ve yekparedir, yaşayan bir vücut gibidir, geçmi-şi de geleceği de kendi mirasıdır kendi tasarrufudur. Geçmişinde iyiye sevdalanan bir neslin gele-ceğinde kötüye cehalete sev-dalanması mümkün değildir. İşte burada ilk görev neslin ortak aklı-na ceddin takdire şayan mirasını hatırlatmaktır. Son peygamberin duasını yüzyıllar öncesinden almış dedelerimiz. Neslimize, gençleri-mize sevdamıza örnektir.

Mehmet Akif in ‘’Asım’’dediği nesli ithaf ettiği delikanlının vatanını sa-vunmaya koştuğu gibi, koşmalıyız görev başına. Akif ’in Asım’ın Nesli dediği İslam’ın temeline dayanan tarihi uzun bir gençliktir .Bunun için-de dürüstlük, mertlik, adalet, pey-gamberimizin sünnetini,Türklerin efsanelerini barındıran adeta

yoğrula yoğrula betonlaşmış mo-zaik duvarları anlatmaktadır .Uhud Savaşı’nda okçu, Çanakkale’de Seyit Onbaşı,15 Temmuz’da mer-mileri göğüsleyen gençliktir.

Neslin ortak aklını, ruhunu oluştur-mada bireylerin tavır ve düşün-celeri önem kazanmaktadır. Ge-leceğini garanti altına almaktan ziyade bir yavrunun geleceğini inşa etmek olmalıdır düşünce. Bir anne bir baba bu fikirle bakmalıdır oğluna kızına. Dünyaya bakış açı-mız gelecekten çekinmek değil cesaretle karşılamak olmalıdır her günü.

Annelerimiz, babalarımız, öğret-menlerimiz hatırlatmalıdır bize farklı kılan değerleri, saygı değer örnek-leri. Neslin ortak aklına hükmetme-lidir bir anlamda atalarımız ve şu öğütleri yeni nesillere tembihleme-lidir:

Kıymet bilir olun,

Hak etmişlere saygı duyun, hak etmişseniz saygı bekleyin. Yanlışa müsaade etmeyin.

Yaşatın, sahip çıkın; doğruluğunu-

za, cesaretinize, selamınıza…

Sorun kendinize her gün…

Okumayı öğrenmeyi baş tacı eden bir neslin evlatları nasıl cahil olabilir?

Korkmayı kaçmayı utanç bilen bir nesil evlatları nasıl elini taşın altına sokmaktan çekinir?

İşte bu görev her şeyi kıymetli kılar ‘okul’ dendiği zaman. ‘Oku’ dediği zaman. Bu üç harf kültürümüzde, gelişmeyi, ilerlemeyi, ilerletmeyi, bilimi, tıbbı, teknolojiyi anlatır. İyi ta-vır sergileyen tahsilli bireylere ‘oku-muş’ deriz bizim dilimizde. Aklımıza gelmez tahsilli demek, öğrenim görmüş demek, okumuş deriz kı-saca ve güzelce.

Yani okuldur neslin anahtarı, en az aile kadar, belki de daha önde. Bunun için bir öğretmen değiştire-bilir aileyi de, on binleri de, mem-leketi de, nesli de…

Milli Eğitim Sistemimiz içindeki öğ-rencilerimizin ruhsal, kültürel, sosyal ve akademik gelişimleri meslek-taşlarımın özverili çalışmaları ile

ASIM’INNESLİ

Nazmi AVCI Eğitimci/Yazar

Köşe Yazarı

58

Page 59: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

doğrudan ilgili bulunmaktadır.

Değerli meslektaşlarımın bu büyük gücü bugünümüzün ve geleceği-mizin hizmetinde kullanacaklarına inancımın çok güçlü olduğunu, ümitle neslimize baktığımı belirt-mek isterim.

Yazımın başında belirttiğim gibi bu yolda sabırlı olunmalıdır, azimkar olunmalıdır. Bu yol kısa çıkmaz bir sokak değil daim bir yoldur. Yorul-maya mola vermeye zamanımız da yoktur, hakkımız da yoktur. Za-ten yorulmamalıyız ki değerlerimiz, insafımız, aklımız neslimizde yer-leşsin ve toplumsal refleks haline gelsin.

Tarihi yazmak yüzyıllarca neslimi-zin kaderi olmuştur. Her birey top-lumdaki görevini yerine getirdikçe kendi tarihini yazacaktır. Kimse okumasa da kimse anlatmasa da görevini yerine getirmenin gu-rurunu yaşayacaktır. Neslimize ka-zandıracağımız davranışlardan biri de budur. Bu bilinçle yetişmiş bir toplum istenilen ortak akla ve de-ğerlere ulaşmış olacaktır. Bu husus-ta da görevin önemli kısmı eğitim camiasındadır. Görevini yaparak örnek olmak ilk adımdır. Kendini geliştirmek, öğrencisini geliştirmek,

ailesini geliştirmek, komşusunu ge-liştirmek… Öğretmenin omuzlarına yüklenmiş bilinmez görevleri ol-malı. Ailesinin, evladının, ecdadı-nın, bilimin, değerlerinin sevdalısı gençler yetişmeli.

Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik... diyerek söze başlayan Necip Fazıl nasıl güzel ifade etmiş:

Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nisbette strateji ve taktik sahibi bir gençlik...

Büyük bir tasavvuf adamının ben-zetişiyle, zifiri karanlıkta ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir gençlik...

Sanki o günlerden, günümüze ter-cüman olmuş usta şair.

Ülkemizde değerler eğitimi gide-rek önem kazanmaktadır. Değer-lerimizin unutulmaması ve hayatın bir parçası haline gelmesi iyi nesil yetiştirmesine hizmet eden en önemli unsurlardandır.

Her bir değerimizin içinde barın-dırdığı hazinenin günlük hayattaki yerinin arttırılması evlatlarımızın bu

değerlerin farkında olması bu de-ğerlerle yaşaması, son zamanlar-da yapılan çalışmaların önemini bize göstermiştir.

Akif, Asım’ın Neslini ifade ederken o yıllarda atomun parçalanmasını ifade etmiş, bu buluşları herkesten önce kendini ülkene kazandırmalı-sın diyor. İyi eğitim almış bir neslin donanımlı eğitim ortamlarına, bi-limsel yaklaşımlara, liyakatli eğit-menlere ihtiyaç duyacağı da bir gerçektir. Bu konular ile ilgili çalış-maların her geçen gün hızla de-vam ettiğini görmek bir eğitimci olarak beni çok memnun etmek-tedir.

Bu ülke bireylerine yapılan maddi ve manevi her yatırımın, gençleri-mizde olumlu geri dönüşler mey-dana getireceğini, sağlam aileler, kendine güvenli bireyler, daha ileri bir ülke meydana getireceğini dü-şünüyorum. Bu ülkenin her ferdinin, her değerinin bizler için karşılığı olamayacak kadar değerli ve her bir evladımızın ayrı ayrı kıymetli ol-duğunu ifade etmek istiyorum.

Geleceğimize ve gençlerimize şekil veren öğretmenlerimize her zaman güvendiğimi belirterek, okuyuculara saygılarımı sunarım.

59

Page 60: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

Kışın turistik etkinliklere hizmet etmek adına, her yıl karların arasından yük-selen soğuk eğlence “Buz Otel’’!

Kişiye özel odalar, tamamıyla buz-dan mobilyalar ve kardan oluşan sanat eserleriyle size daha önce yaşamadığınız bir tatil deneyimi vaat ediyor.

Türünün ilk ve en büyük örneği olan Jukkasjärvi Ice Hotel, küçük bir ka-sabada bulunuyor. Yalnızca bin 100 kişinin ve çok sayıda köpeğin yaşadığı bu küçük yerleşim yeri, Ku-zey Işıkları’nı tüm büyüsüyle izleye-

bileceğiniz en iyi yerlerden biri. Her kış ortalama 50 bin kişiyi ağırlayan ve 5 bin 500 metrekarelik bir alan-da hizmet veren otelde hemen hemen tüm mobilyalar buzdan yapılmış, ama neyse ki banyolarda ısıtma var! Otel, her yıl Aralık ayın-dan Nisan ayının ortalarına, buzlar erimeye başlayana kadar hizmet veriyor.

Bu muazzam otel, gelecek olan müşterilerinin zevkleri ve ihtiyaç-larına göre özel tasarımcılar tara-fından, kara ve buza şekil vererek hazırlanan odalarda size eşsiz bir

deneyim sunmak için bekliyor. Re-zervasyon yaptırıldıktan sonra 2 hafta içerisinde taslağı hazırlayıp konaklayacak kişiyle mail yoluyla iletişime geçen tasarımcılar, onay alındıktan sonra hızla uygulamaya geçiyorlar. Nisan ayında hava ısın-maya ve dolayısıyla buzlar erimeye başlayınca özel kanallar yardımıyla nehirlere akıtılan su yeniden doğa-ya katılıyor. Rekorunu yıllardır kay-betmeyen Buz Otel’de bir odanın geceliği tam olarak 140 bin sterlin yani 593 bin TL.

ICE hOTEL

Kuzey Işıkları’nı

izleyebileceğiniz

en güzel yer

60

Page 61: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

61

Page 62: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

İNSAN İLİŞKİLERİNDE POZİTİF DÜŞÜNCENİN VE GÜZEL SÖZÜN ÖNEMİ

Düşüncenin insanlığın varoluşunun en önemli boyutlarından birisi ol-duğu kabul edilmektedir. Düşünce bir sonuca varmak amacıyla ince-lemek, karşılaştırmak, zihni yetiler oluşturmak, muhakeme etmek, aklından geçirmek, göz önüne getirmek, zihniyle arayıp bulmak, akıl etmek, ne olabileceğini ön-ceden kestirmek, tasarlamak ve bunlara benzer diğer ifadeler ya da kavramların tümü olarak tanım-lanmaktadır.

Analitik ve kritik düşünme; yara-tılıştan bağışlanmış zihinsel ye-teneklerle gözlem, tecrübe, ne-den-sonuç ilişkisi kurma, iletişim yoluyla toplanmış ya da edinilmiş bilgilerin entelektüel-bilimsel se-viyede tanımlanması, değerlen-dirilmesi, kavramsallaştırılması, analiz edilmesi, karşılaştırılması, sentezlenmesi, yorumlanması ve uygulamaya geçilme aşamasına gelinmesi sürecidir. Analitik ve kritik düşünme bir beceridir. Düşünme bir eylem ise düşünce bu eylemin bir sonucudur. Düşünce süreci bir sorun ile karşılaşma, sorunun sı-nırlarını belirleme ve netleştirme,

muhtemel bir çözüm bulma, çö-zümü mantıksal olarak uygulama ve sonuçları elde etme gibi aşa-malardan oluşur. Derinlemesine düşünme ise düşüncenin bir adım daha gelişmişidir. Önyargılardan uzak olma, açık fikirli olma ve şüp-heci olma aşamalarını içerir.

Hiçbir insan olumsuz düşünceler içerisinde olmamalıdır. Kişi öncelik-le pozitif bir hayat sürebilmesi için düşünce dâhil her türden olum-suzluklar sarmalından kurtulmalıdır. Olumlu düşüncelere sahip olan in-sanların sürekli yeni ve muhteşem fikirler aradıkları bilinir ve olumlu dü-şüncede olan insanların başarı po-tansiyellerinin böylece arttığı kabul edilmektedir. Victor Hugo ’’Hiçbir şey zamanı gelmiş bir düşünce ka-dar güçlü olamaz.” Şeklindeki ifa-desiyle olumlu düşüncenin insan hayatında ne denli önemli bir olgu olduğunu en çarpıcı şekilde ifa-de etmektedir. Bir başka ifadeyle; pozitif düşünce ve olumlu düşüne-bilmek yetisi, olumsuzu olumluya çevirmek için yegâne anahtardır denilebilir.

İnsanlar sağlıklı bir düşünce ve zi-hinsel dinginlik için hiçbir zaman önyargılı olmamalıdır. Yaşanma-mış olayları, gelişmemiş düşünce-

leri, önceden bir kalıba sokmak kişi-yi her zaman yanlışa sürükleyebilir. Kafalardan korku, nefret, pişmanlık, kıskançlık, suçluluk duygusu atılmalı yani zihinler boşaltılmalıdır. Boşalan zihinler yaratıcı, sağlıklı, eğlenceli, mutluluk ve huzur verici düşünceler ile doldurulmalıdır. Zihni endişeler-le doldurmak yerine, sorunların iyi tarafına bakmayı, mutsuz olmak yerine mutlu olmayı seçmek olum-suz duygu ve düşüncelerin yerine, yapıcı olumlu düşünceler üretebil-meyi de başarmak demektir. Bir fikrin, duygunun, dilin malzemesini oluşturan kelimelerle bir düzen içe-risinde anlamlı bir bütün oluştura-cak şekilde sözle ifade edilmesi pozitif insan ilişkileri açısından son derece önemlidir. Söz, yazıdan daha önce, daha etkili ve daha pratik olduğu için kişinin kendisini ifade etmesinin temelini oluşturan, insanı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliklerden biridir. Konuş-manın usulüne göre yapılması he-men her alanda başarılı olmanın asli unsurlarındandır.

Kendi alanlarında başarılı insanla-rın, toplum içinde saygın bir yeri olan kişilerin ayırıcı vasıflarından en belirgin olanı güzel söz ve etkili ko-nuşmalarıdır. Bu kişiler fikirlerini, gü-zel konuşma sanatının incelikleriyle

İNSAN İLİŞKİLERİ… TOPLUMSAL HAYATTA, ÖZEL VE

KAMUSAL ALANDA İNSAN İLİŞKİLERİ (BEEŞERİ MÜNASEBETLER)

Adem SEZERAnkara Valiliği Protokol Müdürü

Köşe Yazarı

62

Page 63: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

ifade ettikleri için kendilerini dinlet-mesini bilirler ve topluluk üzerinde etki bırakırlar. Konuşma sanatının inceliklerini bilmeyen birisi ne kadar akıllı, fikri ne kadar değerli olursa olsun, kendisini dinletemez, muha-tabını inandıramaz, etrafındakileri kendinden uzaklaştırır. “Sözü altın olanların susması intihardır.” İfadesi konuşmanın önemini ortaya koyan özlü sözlerdendir.

Konuşma bir sanattır. Bu sanatı iyi bilen insan, başkalarıyla sağlıklı ilişki kurar. İnsanların en büyük za-afının, düşünmeden konuşmaları ve acele ile herhangi bir söz sarf ederken, düşüncelerini ithamlarla genelleştirmeleridir. Güzel ve etkili konuşmada önemli kriterlerden birisi de sestir. Ses çıkışı ile nefe-sin kullanımı arasında başarılı bir uyum oluşturulması gerekir. Etkili ve güzel konuşmak için kelimeler ile anlatmak istenilen sözlü mesajlar kadar sözsüz mesajlar da vardır. Ses tonu, beden dili, imaj-giyim gibi unsurlar bunların başında ge-lenlerdir.

Sözlü iletişimde, kelimelerin gücü-nü bilmeden insanları anlamak imkânsızdır. İletişim, dost kazanma ve insanları etkileme sanatı olarak da ifade edilmektedir. Dil yani ko-nuşmak insan iletişiminde önemli bir unsurdur. İnsanı diğer canlılar-dan ayıran özelliği de budur. İnsa-na özgü bir özellik olan düşünme ise, ilahi bir güçtür, konuşmak ise düşünce gücünün sesli ifadesidir. Diğer bir ifadeyle konuşma insa-nın duygularını düşüncelerini dile getirmesidir. Konuşmadaki etkinlik, mükemmellik bu gücün iyi kullanı-labilmesi ile mümkündür. Güzel ve etkili konuşmada bilgi, pozitif ener-ji, sevgi, kalite, saygınlık, yetenek ve coşkunun var olması, olmazsa olmaz olarak kabul edilmektedir. Bireysel iletişim, en geniş boyutlu iletişim şeklidir. Yaşamın her aşamasında önemli bir yeri vardır. Muhatabını anlamak, onun ihtiyacı olanı tespit etmek, dola-yısıyla etkili ve hedefe ulaşacak konuşma yapılmasını sağlaya-caktır. Anlatılabilenler karşıdakinin anlayabileceği kadardır. Neyin

ne kadar çok bildiğinin de önemi yoktur. Önemli olan hedef kitlenin algılama kapasitesi ve yeteneği-dir. Ne kadar uğraşılırsa uğraşılsın muhatabın özümseyebilme kapa-sitesinin üzerinde bir bilgiyi ona ve-rebilme şansı yoktur. Hedef kitlenin değer yargıları ve ihtiyaçları, anla-ma seviyeleri baştan iyi belirlenirse, iletişimdeki başarı şansı da o oran-da artmış olacaktır. Ayrıca, me-sajı dikkatli vermek, kibar olmak, ilgilenmek, samimi ve iyi niyetli ol-mak, teknolojiden yararlanmak da iletişimde istenilen neticeyi alma-ya yardımcı olacak belirleyici un-surlardır. İletişim duygu, düşünce, bilgi ve mesajların akla gelen her türlü yolla başkalarına aktarılması-dır. Bunun için konuşma ve beden dilini iyi kullanmak gerekmektedir. İletişim insanların birbirini ilk gördü-ğü andan itibaren başladığı için ilk intiba ve kişisel imaj son dere-ce önemlidir. Aristo’nun “Sözün en güzeli, söyleyenin doğru olarak söylediği, işitenin de yararlandı-ğı sözdür.’’ İfadesi konuyu kısaca özetleyen özlü sözlerdendir.

63

Page 64: Dergimizde · Mahmut Makal’ın Bizim Köy kitabını almıştın, her birimize hediye etmiş-tin” dedi. Herkese bir tane hediye etmişim, büyük miktar harçlık al-mışım

İ R M P U S U L A TA S A R I M A J A N S I B A S I N Y A Y I N LT D . Ş T İ .

ABONE ÖDEME BİLGİLERİ

İRM PUSULA TASARIM AJANSI LTD. ŞTİ.

YAPI KREDİ BANKASI MEŞRUTİYET ŞUBESİ

ŞUBE KODU : 156

HESAP NO : 92362178

IBAN : TR41 0006 7010 0000 0092 3621 78

İLETİŞİM

Konur 2 Sokak 39 / 3 Kızılay/ANKARATel: 0.312 419 79 35 • Faks: 0.312 419 16 26E-Mail: [email protected]@pusulayayincilik.com

@GencBurokrat www.facebook.com/GencBurokrat

w w w . p u s u l a y a y i n c i l i k . c o m • w w w . g e n c b u r o k r a t . c o m

ABONELİK BİLGİLERiAdı-Soyadı:

Görevi:

Adres:

Tel/Faks:

Gsm:

Web:

Mail:

Abone Başlangıç Tarihi:

Abone Süresi: Abone TutarıAbone Adet::

*Bir yıllık 1(bir) adet abone bedeli 300 ¨ dir.

64