İdeolocya Örgüsü hala...

8
ÖİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM KIBRIS TÜRK İSLÂM CEMİYETİNİN RESMİ ORGANI P.K. 424 — Lefkoşa ONBEŞTE BİR CUMA GONLERl ÇIKAR SAYI: 18 8 KK1M, 1971 20 MILS r i İçinizden Hayra Çağırır İyiliği Emreder Kötülüğü Men Eder Bir Cemaat Bulunsun KurÜn-nU™» İdeolocya Örgüsü SAYFA 2’DE Nizam Minberinden Hutbeler SAYFA 3'DE Güzellik Kraliçeleri ve Kadınların Soyunması SAYFA 5'DE Günlerin Getirdiği SAYFA 6'DA BAŞYAZI Muhteşem Preveze Deniz Zaferi Unutuldu mu? Bir vakitler Akdenizin mavi sularında Miislü - man Türkün kayıtsız hâkimiyetini sağlayan ıııuhte - şem Preveze Deniz zaferinin yıldönümü geçen 28 Ey- liil’de sessiz sedasız geçip gitti. Aslında hu zafer asırlar boyunca devam edege- len Hristi} anlıkla Müslümanlığın arasındaki mücade- lede tslânıın küfrün tepesine indirdiği sayısız darbe - Icrden dehşetli bir balyoz idi. Ve küfür dünyası ye- miş olduğu bu müthiş darbenin tesirinden asırlarca kendini toparlayamamıştı. Küfür dünyası bu gün kendisini Müslümaıılara pek pahalıya satmak ve Şark milletlerinin nazarında daima ulaşılmaz bir üstünlükte kalabilmek cehdiyle vaktiyle tslânıdan yediği dört başı mamur kötekleri unutturmak çabasındadır. Bunu İslâm ülkelerinde ve Vlüslüıııanlar arasında prestij ve üstünlüğünü devam ettirebilmek için zaruri görmektedir. Ve bu hususta kullandığı metod büyük ve kof bir madde alâyişi içe- risinde Şarkı Garba ve garbhya hayran bırakmak me- (Devamı sayfa 8’de) İslâm'ın Üçüncü Kutsal Ziyaretgâhı HALA SULTAN HARABEOLDU Bir ay kadar önce günlük gazetelerde, Hala Sultan Tekkesinde vuku bulan bir yangın neticesi epey hasar olduğu yazılmış, ve Rum - larm kontrolunda bulunan bu mabedimizin hazin hali uzunca bir sükût devresin- den sonra tekrar günün ko- nusu haline getirilmişti. Fa- kat haber o haber. Ertesi gün yine sükûta berdevam. Haberin gazetelerde çıkma- sı dahi hiç bir günlük gaze- temizin şahsi insiyatifi üze- rine olmamış ve ancak res- mi makamların ikazı üzeri- ne bu yayın yapılmıştı. Ha- berin ciddiyetine binaen hiç bir gazetenin muhabiri gidip Hala Sultandaki zararı ye- rinde teshit etmemiş vs do- layrsıyle bu olay da kapan- mış sayıldı... Rum kontrolünde olduğu için kalbimiz muazzep ola- rak Hala Sultan hazretleri- ni gerektiği kadar sık sık ziyaret edemiyoruz. Geçen Pazar yakın dostlarla ziya- retine gittiğimiz Hala Sul - (Devamı sayfa 8’de) Bir yangın enkazına çevrilen Hala Sultanın Türbesi daha ıııes’ut günlerdeki bakımlı halivle. TÜRKİYE’DE EVLENMEDEN SONRA DİNİ TÖRENLER SERBEST OLDU Memnuniyetle öğrendi - ğimize göre Anayasanın din ve vicdan hürriyeti ile ilgili maddesine uyularak Anavatanda resmi evlan - melerden sonra her türlü din ve mezhebe has şekilde evlenmeler serbest bırakıl - mistir. Yine yeni getirilen h’i - kümlerin arasında evlenme yaşı erkeklerde 17’den 15’e kızlarda ise 15’den 14'e in- dirildiğine dair bir madde bulunmaktadır. Boşanma - lardan sonra ise taraflar derhal ikinci bir evlilik ya- pabileceklerdir. Medeni kanunun bu şe - kilde reformu uğraması bi- zim memleketimizin 1300 senedir, uyguladığı milîıi ve dini geleneklerimize daha yakın bir hale koyulması demektir. Bu da. İLÂHt nizamın mutlak üstünlüğü- ne işaret etmektedir.

Upload: others

Post on 26-Jan-2020

15 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İdeolocya Örgüsü HALA SULTANevrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Ekim/8Ekim1971-Nizam.pdf · şeri bir ideolocya haysiyetine ulaştırmadığı kaba ve nefsani kuvvet

ÖİSMİLLÂHİRRAHMANİRRAHİM

KIBRIS TÜRK İSLÂM CEMİYETİNİN

RESMİ ORGANI

P.K. 424 — Lefkoşa

ONBEŞTE BİR CUMA GONLERl ÇIKAR

SAYI: 18 8 KK1M, 1971 20 MILS

r

iİçinizden Hayra Çağırır İyiliği Emreder Kötülüğü Men Eder Bir Cemaat Bulunsun KurÜn-nU™»

İdeolocya ÖrgüsüSAYFA 2’DE

Nizam Minberinden HutbelerSAYFA 3'DE

Güzellik Kraliçeleri ve

Kadınların SoyunmasıSAYFA 5'DE

Günlerin GetirdiğiSAYFA 6'DA

BAŞYAZI

Muhteşem Preveze

Deniz Zaferi

Unutuldu mu?Bir vakitler Akdenizin mavi sularında Miislü -

man Türkün kayıtsız hâkimiyetini sağlayan ıııuhte -

şem Preveze Deniz zaferinin yıldönümü geçen 28 Ey-

liil’de sessiz sedasız geçip gitti.

Aslında hu zafer asırlar boyunca devam edege-

len Hristi} anlıkla Müslümanlığın arasındaki mücade­

lede tslânıın küfrün tepesine indirdiği sayısız darbe -

Icrden dehşetli bir balyoz idi. Ve küfür dünyası ye­

miş olduğu bu müthiş darbenin tesirinden asırlarca

kendini toparlayamamıştı.

Küfür dünyası bu gün kendisini Müslümaıılara

pek pahalıya satmak ve Şark milletlerinin nazarında

daima ulaşılmaz bir üstünlükte kalabilmek cehdiyle

vaktiyle tslânıdan yediği dört başı mamur kötekleri

unutturmak çabasındadır. Bunu İslâm ülkelerinde ve

Vlüslüıııanlar arasında prestij ve üstünlüğünü devam

ettirebilmek için zaruri görmektedir. Ve bu hususta

kullandığı metod büyük ve kof bir madde alâyişi içe­

risinde Şarkı Garba ve garbhya hayran bırakmak me-

(Devamı sayfa 8’de)

İslâm'ın Üçüncü Kutsal Ziyaretgâhı

HALA SULTAN HARABEOLDU

Bir ay kadar önce günlük

gazetelerde, Hala Sultan

Tekkesinde vuku bulan bir

yangın neticesi epey hasar

olduğu yazılmış, ve Rum -

larm kontrolunda bulunan

bu mabedimizin hazin hali

uzunca bir sükût devresin­

den sonra tekrar günün ko­

nusu haline getirilmişti. Fa­

kat haber o haber. Ertesi

gün yine sükûta berdevam.

Haberin gazetelerde çıkma­

sı dahi hiç bir günlük gaze­

temizin şahsi insiyatifi üze­

rine olmamış ve ancak res­

mi makamların ikazı üzeri­

ne bu yayın yapılmıştı. Ha­

berin ciddiyetine binaen hiç

bir gazetenin muhabiri gidip

Hala Sultandaki zararı ye­

rinde teshit etmemiş vs do-

layrsıyle bu olay da kapan­

mış sayıldı...

Rum kontrolünde olduğu

için kalbimiz muazzep ola­

rak Hala Sultan hazretleri­

ni gerektiği kadar sık sık

ziyaret edemiyoruz. Geçen

Pazar yakın dostlarla ziya­

retine gittiğimiz Hala Sul -

(Devamı sayfa 8’de)

Bir yangın enkazına çevrilen Hala Sultanın Türbesi

daha ıııes’ut günlerdeki bakımlı halivle.

TÜRKİYE’DE EVLENMEDEN

SONRA DİNİ TÖRENLER

SERBEST OLDUMemnuniyetle öğrendi -

ğimize göre Anayasanın

din ve vicdan hürriyeti ile

ilgili maddesine uyularak

Anavatanda resmi evlan -

melerden sonra her türlü

din ve mezhebe has şekilde

evlenmeler serbest bırakıl -

mistir.

Yine yeni getirilen h’i -

kümlerin arasında evlenme

yaşı erkeklerde 17’den 15’e

kızlarda ise 15’den 14'e in­

dirildiğine dair bir madde

bulunmaktadır. Boşanma -

lardan sonra ise taraflar

derhal ikinci bir evlilik ya­

pabileceklerdir.

Medeni kanunun bu şe -

kilde reformu uğraması bi­

zim memleketimizin 1300

senedir, uyguladığı milîıi ve

dini geleneklerimize daha

yakın bir hale koyulması

demektir. Bu da. İLÂHt

nizamın mutlak üstünlüğü­

ne işaret etmektedir.

Page 2: İdeolocya Örgüsü HALA SULTANevrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Ekim/8Ekim1971-Nizam.pdf · şeri bir ideolocya haysiyetine ulaştırmadığı kaba ve nefsani kuvvet

IIll

llli

llll

llll

llll

llll

llll

tlll

llll

llll

llll

llll

l!li

lill

lllt

illl

llll

llll

llll

lllH

IIII

III1

llll

llll

llll

llll

llll

ll|

l||

||

l!ll

llll

!!ll

IIII

İlil

İlil I

III

Mil

lili

İlil

III

Ilı

İli

l||

llll

llll

llll

llll

lill

llll

lllt

lIll

llll

llll

llll

llll

llll

llli

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

llll

ll

SAYFA: 2 N İ Z A M * EKI*f’ CUMA

15 günde bir çıkar. Dış TemsüciUkler: İngiltere: Hüseyin Ömer

t^ t- î r7 i i» » Sahibi: Kıbrıs Türk İslâm Cemiyeti adına 55 A North Str. Carshalton SURRE^

iN l/ jA M Hüseyin Ziya Demircioğlu Türkiye: Cahit BaltacıYazıişleri Müdürü: Dolmabahçe ( aınii Besiktas-lstanbul

Hüseyin Mehmet Ateşin Dizgi ve baskı: SAVAŞ Basımevi

ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı - j ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı u ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı n ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı ı u ı ı ı ı ı u ı ı IIIIIIIII11111111111III11111111111111111 ı ı 1111 m 1111 ■ 11111 •1 •* ı*ı*1111111 ı ı ıı** *ı ı*11 ** ı ı*ı ** 11IIIIIIIIIIIIHHI

Necip Fazıl Kısakürek

DOĞAN DÜNYA VE BİZ* Bir dünya doğuyor, yepyeni bir dünya. Kat kat sis arka­

sında, yan belirli, yan belirsiz bir dünya...

* Bu dünyayı hercelemekte en zayıf olanlar, — her yerin mah­

zun ve münzevi mütefekkirleri müstesna — kaba politika dizgin­

lerine sarılmış, bu dünyayı güttüğünü sananlardır. Yani basit ha­

reket seyisleri...

* Türk milletini, yarına yekpare bir ruh, mefkure ve nizam

bütünü içinde çıkarmak için ilk zaruri teşhis, bugün kan ve ateş

lâvlan altında artık pelteleşmeğe, donmaya yüz tutan yeni dünya­

nın birkaç ana çizgisini sökebilmek...

* Batı çevresinde doğan bu dünyada, arayanlar, sâf halde ne

komünizma ve sosyalizmayı yerinde bulacaklar; ne faşizma ve na-

zizmayı hortlamaya namzet görecekler; ne de liberaliznıa ve kapi-

talizmada bir temellilik kaydedecekler... Bu dünya bir ”yeni” ye

muhtaçtır.

* Çoktandır kendi mekan çerçevesi içinde, maddecilikten ruh-

culuğa, (beynelmilel) cilikten (millet) çiliğe, İçtimaî topdancılıktan

ferdî şahsiyetçiliğe, keıniyetçiliktcn keyfiyetçiliğe, mutlak devletçi -

likten nıahrut mülkiyetçiliğe dümen kırmış bulunan komünizma;

şimdi, can havliyle ve bütün oyun ve ustalık dehasiyle atlattığı im­

tihanların ertesinde, dünyaya, kendi içine doğru kurnaz bir yaban­

cı ve muvazaacı, dışarıya doğru da bir türlü hizaya girmez ve ihti­

lâl kabul etmez bir bozguncu ve yıkıcı gibi bakıyor.

* Bedbaht fazişma ve nazizına, hiçbir zaman ve mekânda be­

şeri bir ideolocya haysiyetine ulaştırmadığı kaba ve nefsani kuvvet

pisikolocyasının macerasını muhteşem bir (gangster) romanının

üstüne çıkarmadan tüketmiş bulunuyor.

Liberaliznıa ise, kendisine zıt her şeklin kötü taraflarını tas­

fiye edip iyi taraflannı nefsine sindirmek, böylece kendi pörsük ve

gevşek taraflarını besleyerek İçtimaî mezhepler arası yeni bir ter­

kip kurmak ve terkibini liberaliznıa ruhuna uydurmak yolunda çır­

pınıyor; fakat bir türlü yapamıyor.

* Girift ifadeleri çözmeye çalışarak belirtelim ki, yeni dünya­

da, sâf (doktrin) 1er zaviyesinden komünizma dönek, nazizına

müflis; demokrasya ise, yeni zaman ve mekânın fâtihi olmak, ken­

dinden ve düşmanlanndan aldığı derslerle nefsini gençleştirmek

hamlesinin âcizi...

* Komünizma, Batı münevverinin, bütün istismar ve sultala-

riyle Batı cemiyet düzenine karşı, intihardan farksız ihtilâli oldu.

Faşizma, bu ihtilâl önünde, Batı münevverine, bütün istismar ve

sultalariyle tezatsız ve zaafsız bir Batı muvazenesini perçinleme

yolunda teşkilâtlanma hamlesini verdi. Liberaliznıa ve kapitaliznıa

ise, biri kendisini soldan devirmeğe, öbürü sağdan çelmelemeğe

savaşan bu iki zıt bünye dürtüşü arasında, birtakım mekân zafer­

lerine erdikten sonra, birini biraz döndürmüş, fakat kandıranla -

mış, öbürünü ise biraz vakitsiz yere sermiş olarak, doldurmakla

mükellef olduğu fikir taştahtasının önüne geldi.

* Demokras.valar dünyasının takma dişli hatipleri, hâlâ bu

taştahta üzerine, “insan, cemiyet, millet kadrolanndaki serbest te­

kevvün hakkına saygı mefkuresi” nden başka bir ibare yazamıyor­

lar. Kendi iç tefekkür tabakalanndan gelen mahrem seslerse, ayni

nizamın bütün zayıf yatalak taraflannı tasfiye etmesi ve asırlar bo­

yunca eşya ve hâdiselere yeniden tahakküm iktidarını verecek bir

gençliğe kavuşması için, ruhî bir eriş ve oluş zaruretinden dem

vurmakta...

* Dünya, “insan, cemiyet, millet kadrolarındaki serbest te­

kevvün hakkına saygı mefkuresi” gibi, “ne olursan ol: elverir ki. ol­

duğun, istediğin olsun!” tesellesine değil, “mutlaka birşey ol; elve­

rir ki o şey doğru olsun!” itminanına muhtaçtır ve bütün ıstırap ve

ihtilâç kaynağı işte bu itminasızlıktır.

* Dünya bir iman ve nizaın kaybetmiştir ve yeni aıııaıı ve

mekân şartlan içinde bunlara muhtaçtır.

* Neticede, mutlaka birşey olmak isteyenler, korkunç bâtıl'a

nnı dağ gibi yükseltmekten ve düşmanlanna temizletmekten başka

birşey yapamamışlar; ne olmak lâzım geldiğine eremeyenler de. hep

bu batıllan fışkıran bünye ihtilâline razı, mücerret ve başıboş bir

hürriyet hakkını müdafaadan gayri birşey bulamamışlardır.

* Bu dünya, şu ânda, yanlış olanlarla doğru olamayanlar

arasındaki kavgada, bir ân için yanlışın tasfiyesi, fakat doğrunun

tasviye edilemeyişi buhranını yaşamakta; ve ister bugüne kadar

gelmiş içtimâi mezhepler arası, ister hepsinin dışında ve üstünde

mücerret bir vâhit olarak kendisine yeni bir terkip ve nizam ge­

tirecek haberciyi beklemekte...

Doğan dünyayı, şimdiden, ruhçu, ahlâkçı, milliyetçi, ceıni-

yetçi, kevfiyetçi, nizanıcı, müdahaleci, sermaye ve mülkiyette tah-

ditçi gibi ana fârikaiar altında, mUcerret insan hürriyetine saygı

ınefkûresi altında toplanmaya namzet sayabiliriz.

Bir dünya doğuyor ve bu dünyanın doğuşunda hissedar ol-

ınıvan milletlere artık İçtimaî mânada ölüm ve yokluk düşüyor,

öyle bir dünya doğuyor ki, niçin yaşadıklannı ve ürediklerini izab

edemeyen milletlere, yann, üstünde süründükleri stepleri sulamak

vazifesini verecektir.

Böyle bir dünyanın doğmak üzere olduğunu; ve bütün me­

deniyet dünyası bütün dâvâ ve aks-i dâvalan içinde son tekevvün

buhranlarını çekerken, biricik kurtancı sistemi kendi öz cebimizde

kaybettiğimizi bilelim; ve garp dönüp dolaşa, bizim kaybettikleri­

mize gelmeden, biz, dönüp dolaşmaksızın kendimize yol arayalım!

.....................................................m u ıım ..... ııııım ııu ııııu ........ıııııııııııııııı.......... ıı..... m ..... ....... ...................... ........... ....................................................................... Îİ

Page 3: İdeolocya Örgüsü HALA SULTANevrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Ekim/8Ekim1971-Nizam.pdf · şeri bir ideolocya haysiyetine ulaştırmadığı kaba ve nefsani kuvvet

t EKİM, 1971, CUMA N İ Z A M SAYFA: 3

S E R B E S T

5. AKPINAR

Kimya Y. Müh.

Hatırlanacağı gibi gazete­

miz bundan birkaç ay ön­

ce yapılan Kıbrıs Türk Gü­

zeli seçimi üzerine tasvip

etmediğini ifade eden bir

yazı yayınlamış, bu yazı

bilhassa organizatör kasaba

olan Lârnaka'nın bir kısım

kamu oyunu gücendirmişti.

Bunu bizzat müşahade et­

tiğimi ilâve edeyim.

Keza son günlerde Türki­

ye güzellik kraliçesinin Av­

rupa birinciliğini kazan -

ması üzerine yine kamu

oyu dalgalandı durdu.

Bilindiği gibi tslâmiyet

insanlığın en ideal nizamı­

nın kurucusu olarak kadın­

ların iffetli olmasını ve bu

iffeti yabancılara karşı ör-

tünmekle daha kolay ko -

runur vaziyette tutmasını

emretmişti. Bunun neticesi

olarak İslâmiyet'in ruhlara

ve zihinlere hâkim olduğu

devirlerde dünyanın en kud

retli milleti olmamız yanın­

da kadınlarımız da kem göz

lerden saklı bedenleriyle if­

fet timsali olarak şöhret

bulmuşlardır.

Bizim tslâmiyet namına

çıplaklığı takbih etmemiz ve

hususiyle güzellik yarışması

gibi çıplak teşhirlere ve tak

dirlere dayanan faaliyetlere

karşı çıkmamız maalesef

dînî kültürü ihmal edilmiş

halk efkârı ve bilhassa kıy­

metli aydınlarımızın bu in­

fialinde şaşılacak veya kına

nacak taraf yoktur. Onlara

öğretilen ve telkin edilen

değerler sisteminde çıplak­

lık iffetsizlik değil sadece

insanın aslî yapısı üzerine

görünebilme serbestisidir;

güzellik yarışması Tanrı

vergisi beden "güzelliğinin

en mükemmel örneklerinin

bulunup takdir ve hayran -

lıkla temaşasıdır. Evet, ilk

bakışta bu iddialarda kusur

yok gibi görünür ve doğru­

sunu isterseniz bunları sa­

vunan birçok aydınlarımız

gerçekten temiz yürekli

kimselerdir, hatta asil bir

idealizm şevkine de sahip­

tirler.

Ancak İslâm dininin ince

hikmetlerini anlamaya ça -

lışm:ş bir insan olarak bu

kıymetli kardeşlerime aktar

inak istediğim bir kısım ilmî

görüş ve inançlarım vardır.

Şöyle ki:

Takdir buyurulacağı gibi

aile cemiyetin en küçiik

rüknüdür ve bir kadın'a

bir erkeğin hassaten birbi­

rinden mesuliyet tahtında

Güzellik Kraliçeleri

Kadınların Soyunması

ve İffet Üzerine

scmHttHHaHWKm»HH»m<KaH*ua)«üw*»a»KHHKa«RaaK3«as

yavru meydana getirmeleri

hususundaki sosyal bir mu­

kaveleye dayanır. Medeni -

yete hizmeti geçmiş bütün

tarihî milletler bilâkaydü -

şart aile müessesesinin ge­

reğine inanmışlar, onu kud-

sî saymışlar ve iffeti onun

vazgeçilmez temeli olarak

kabul etmişlerdir. Onbinler-

ce yıllık medeniyet tarihinin

hikmet membalarından ince

ince damıtılarak istihsal

edilen bu mefhum diyebili­

riz ki insanlık duygularının

ve medeniyetin en vaz ge­

çilmez temelidir. Gerçekten

iffet yâni "cinsî sadakat”

tam olmazsa erkek müşte­

rek yavrunun kendi devamı

olduğuna emin olamaz, bi­

rinci yavrudan emin olsa,

bir diğerinin piç olabilece­

ği ihtimali ile istikbale kor­

karak bakar. Zira insanda

fıtraten kendi öz yavrusunu

çok sevme hissi vardır, ve

bu his aciz yavruların en

büyük şefkatle yetiştirilme­

sini garantileyen İlâhi bir

çaredir, ruhî bir mekaniz­

madır. Başka türlü olması­

na imkân yoktur. Bundan

dolayı zürriyetinin sahihli­

ğini garanti altına alabilmek

için erkek kadından iffetli

olmasını ister. Buna muka­

bil erkek de onu büyük bir

bencillik hissiyle kendisi

için şiddetle sever, onun

maddi ihtiyaçlarını deruhte

ve onu yabancılara karşı

himaye eder, yavrularına da

ayni sevgi ve şefkatle ba -

kar. Kadınlar iffetli olunca

erkekler sataşacak kadın

bulamaz, onlar da iffetli

olur. Esasen iffet ve aile -

nin baş hamisi din, erkek

ve kadının eşit derecede

iffet sahibi olmasını şart

koşar.

Şimdi bu noktaya gelince

düşünelim. Erkekle kadın

arasındaki cazibe nereden

geliyor ve iffetle bunun alâ

kast nedir? Bütün seksolo­

ji uzmanlarına göre hayvan

tarda cinsî cazibe koklama

duygusuna insanlarda ise

yüzde doksan beş görme

duygusuna istinad eder. Ger

çekten erkek hayvanlar, di­

şilerin ovulasyon sırasında

ifraz ettikleri kimyevî mad

delerin kokusu ile tahrik

olur ve dişileri takip ederler

İnsanda ise erkeği süratle

tahrike çeken baş faktör

dişinin vücud teferruatları

ve vüz ve endam ifadeleri­

dir. Başka bir deyişle her

erkek kadının vücud renk

ve şekillerine ilâveten bu

şekilleri teyid eden bilinçli

veya bilinçsiz hareketlerin -

den mutlaka tahrik olur

(bu hareketlere "cilve" de­

nir). Hatta erkek tahrik

olunduğunu his ve kabul

etmese bile tahrik olunmak­

tadır. Deneyler göstermiş -

tir ki en soğukkanlı görü -

nen erkekler dahil beğeni-

lebilen bir kadın karşısında

her erkeğin derhal prostat

salgısı süratle artar, kan

üst bölgelerden alt bölge -

lere kayar, düşünme yete -

nekleri farkına varılmadan

zayıflar. Genç talebelerin

ekseriyetle ders çalışama -

masında ve cemiyet erkek­

lerinin düşüncesizce ve hır

çın davranışlara saplanma­

sında esas faktör şuur altına

hapsolmuş sürekli ve hudut

altı (subliminal) cinsî tah -

riktir ki bu öldürülmeyen

fakat sakatlayan bir zehir

istimaline çok benzer. Ka -

dınlartn güzelliklerini arzet

melerinden için için zehir­

lenip duran erkeklerde kıy­

metli ve kudsî iffet ve sa -

dakat duyguları yıpranmağa

başlar, feleğe isyan eden iç

bunalımlar sinsi sinsi biri­

kir. İğfal, tecavüz ve on­

lar olamazsa diğer ferdlere

zulüm etme hıncı şeklinde

tezahürlerle drenaj ve de -

şarj imkânlarına muhtaç

olurlar, işte bunları sezen

büyük filozoflar, seçkin ter­

biyeciler ve nihayet yüce

peygamberler aile sadakati­

nin ve yavru nisbet ve esir­

genmesinin garanti altına

alınabilmesi için kadınların

koca ve ebeveynleri hariç

bütün yabancılara ve husu­

siyle erkeklere karşı güzel­

liklerini örtülü tutmalarını

vaz geçilmez ilk şart, iffetin

başlangıç noktası, namusun

esas direği olarak bildirmiş

terdir. İnsanlığın bu en seç

m e dehalarının tavsiyeleri

yerine getirildiği müddetçe

iffet korunmuş, ailelerde

aşk ve sadakat perçinleşmiş

sahih yavrular şefkatli ana

baba kucağında en iyi ter­

biyeler ve en ince duygular

la insanlığa hediye edilebil­

miştir.

Fakat insanlar içinde

hayvanî hislerine gem vu -

ramıyan, bütün kadın gii -

zelliklerini hırsla arayan ve

mümkün olursa onları şeh­

vetine yem etmeğe uğraşan

"utanmaz adam”lar daima

olagelmiştir. Maalesef şeh-

(Devamı sayfa 4’te)

HUTBELERhazırlayan:

HASETMiislUmanlıkta hased etmek yoktur. Ey mü­

min kullar; büyük İslâm Peygamberi Efendimiz

insanlara felâket getiren her afeti ümmetlerine

açıklamış ve onlardan sakındırmıştır. İşte bu -

günkü hutbemizde bunların en başbelâsı olan ha­

setten bahsedeceğiz.

Efendimiz, hasedin ne kadar müthiş bir illet ve

insanların saadetini felâkete döndüren korkunç bir $

belâ olduğuna işaret edip “hased etmedikçe insan -

lar daima hayır ve saadet içinde olurlar” diye bu -

vurmuştur.

Ey mümin kullar; insanlığı insanlığa düşman

eden, onlan birbirleriyle boğuşturan haseddir. İn -

sanları insanlıktan çıkartan, topluluklarını dağıtan

ve genliklerini bozan haseddir. İnsanı Rabbine is •

yan cffiren ve nimeti takdir edip şükretmiye h:;:ık -

mıyan da haseddir. Daha iyi anlamanız için şu

temsili unutmayınız; kanser insan bünyesi için ne

derecede öldürücü ve korkunç bir dert ise hased de

aynen c e m i y e t bünyesini tahripte o

derecede korkunç bir illettir. Efendimiz bunun için

yukarıdaki hadisi şerifinde buna işaret buyurmuş ve

cemiyetde hasedin başgöstermesinin o cemiyet içe­

risinde hayır ve bereket bırakmıyacağını — açıkça­

sı— cemiyetin mahvına sebep olacağını açıklamıştır.

Allaha ilk isyaneden Şeytanı bu cür'ete sevke-

den haseddir. Hased Şeytana felâket getirdiği gibi

kimde hased varsa o da muhakkak felâkete adan -

iniş demektir.

Ey müminler, hasedin türkçesi kıskanmaktır

ve ekseriya zayıf iradeli, püsürük ve imandan yok­

sun kimseler kıskanç olup kendilerinde olmayan üs­

tünlükleri başkalarında görmeyi çekemezler. İşte bu

çekememezlik yüzünden cemaat mahvolur, cemaatın

arasında yetişen üstün kabiliyetler kötülenir. Çeke-

memezlik ferdi türlü cinayetlere sevkedip cemiyeti

de perişan eder. Bu derece zaran büyük ve korkunç

olduğu içindir ki Hz. Allah hasedi şiddetle yasak­

lamış ve haram kılınıştır.

Ey müminler; şüphesizdir ki iman insanları en

yüksek medeni seviyeye ulaştırır. Çünkü MÜMİN

olanda hased olamaz. Bir kimsede ise hased varken

medeni olamaz, çünkü hased medeni seviyesi yük­

sek olan şahıs ve cemiyetlerde barınamaz. Nitekim

dış temizliğine dikkat etmeyen pislikten hastalanır,

kalbi temiz olmayan eşkiyalan da hased illeti sanp

çekememezliklerinden kendi kendilerini kahredip gi­

derler. İşte ey müminler son söz olarak burada tek­

rar Efendimizin mübarek sözünü hatırlayalım: Bir

cemaat arasında hased olmadıkça o cemaat hayır e-

decektir. Hz. Allah yardımcınız olsun!

= IIIIlllllllllllIIIIlllllll111111111IIIIIIllllllilllllllllllllllll||II||l||||t||||||||l=

ARİF NİHAT ASYA’DAN DÖRTLÜK

ÂMİN

= Gönlüm, dilini, “Artık, acılar dinsin!” der;

= “Sönsün nefretler, sona ersin kin!” der...

E Çıkmaz, lâkin duâma “Amin!” diyecek...

jjj Ancak, mezarından ölüler, “Amin!” der!

=Mllllllllllllllllllllllllllllinillllllllllllllimmi||||||||||||||||||!l|||||||||l5

Page 4: İdeolocya Örgüsü HALA SULTANevrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Ekim/8Ekim1971-Nizam.pdf · şeri bir ideolocya haysiyetine ulaştırmadığı kaba ve nefsani kuvvet

SAYFA: 4 N İ Z A M8 EKİM, 1971, CUMA

t l l l l l ll l l l l l lU II I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I I Iİ I I I IH II I I I I I I I Is

CENK

Tepesinden

ÖZKER YAŞIN

Bir Ramazan gecesi Cenk Tepesi’nde

Geçmişin hayali canlandı gözlerimde

Canlandı asırlar öncesi

1570 yılı...

İşte burda kurulmuş Otağ-ı Humayın

Ve sarmış şehri çepçevre

Üç kıt’anın başeğdiği

Muazzam ve muhteşem ordu. i

Sanki yalın kılıçlarla geçiyordu

O büyük savaşta can verenler. ş

Sanki asırlar öncesi

9 Eylül sabahına benzer

Bir kıyamet kopuyordu. 5

Cenk Tepesi’nde Lala Mustafa Paşa

Mağrur, kahraman Serdar,

Hücumu idare ediyordu =

Ve Kostanza Tabyasına tekrar

Tırmanıyordu B a y r a k t a r

...Birden dağıldı bu tatlı düş

Kapandı geçmişin tozlu perdesi

Lefkoşam büründü gecenin garipliğine =

Gayri ne o mutlu sabahtaki cümbüş,

Ne hücum eden yiğitlerden “Allah, Allah” sesi

Bir Ramazan gecesi Cenk Tepesi’nden :

Lefkoşa’ya baktım gözlerim dolu dolu.

Gördüm ki en yükseklerde, -minarelerde-

Tiirklüğün ve müslümanlığın sembolü E

Işıl ışıl kandiller parlıyordu.

"Bayraktar Destanı”ııdan

‘>lll[i|!lllllllllllllllllllllllllllllllimillimilllllllllillimilllllllllllllllllll=

TCREUZERDOLMA KALEM VE B1ROLARI

ÇARŞIMIZIN EN İYİ VE EN SAĞLAM

KALEMLERİDİR.

AYRICA, KALIN VE İNCE KEÇELİ

KALEMLERİMİZ DE ÇARŞIDA

BULUNANLARIN EN ÜSTÜNÜDÜR.

“KREUZER” ucuzdur

Sağlamdır ve güzeldir...

Kıbrıs Genel Aceotil

M. KEMAL DENİZ

Eyyüb Kardeşler

Ticarethanesi21, İstiklâl Caddesi - Mağusa

Her çeşit elektrik eşyası — Buz dolabı — Gaz Oca­

ğı — Çamaşır Makinesi — Radyo — Televizyon j§j

cihazları...«

Çarşıda en ehven fiyatlarla

müşterilerinin hizmetine hazırdır.tf Jft«KKB»HaSBK.«HHHH*raHKKWKMHHWHKMMaaMHaMCU*HHHa»iem

Hazırlayan:

ÖMER YAHYA

İki kimse gizli konuşur­

ken aralarına girme. (Ha-

sen Hadis)

tki kişi, kendi araların­

da hususi bir meseleyi ko

nuşurken, onların arasına

girmek doğru değildir. Ay

ni işi kapıdan, pencereden

yapmak, konuştuklarını öğ

renmeye çalışmak da ha -

ramdır. Bu hadisi şerifin

yasak kıldığı bu hareketi

modern aletlerden faydala­

narak yapanlar da, bu hük

m e dahildirler, tki kişinin

telefon muhaveresini üçün­

cü bir cihazla dinlemek,

konuşmalarını teybe al -

mak, tele objektif ile re -

simlerini çekmek gibi. A n­

cak İslâm düşmanlarının

gizli işlerini öğrenmek ve

yıkıcı faaliyetlerine tedbir

almak için bu gibi hare -

ketleri yapmak caiz olur.

Güzelliklerin en güzeli,

bir mecliste bulunan arka­

daşların birbirine güzel

muamelesidir: (Hadis)

Hakiki ve olgun Müslü-

manlar yüksek ve ince bir

ahlâka sahiptirler. Bir yer­

de beraberce toplandıkları

vakit, birbirlerine güzel

muamele ederler, yer ve -

rirler, selâmlaşır, hal hatır

sorarlar. Birbirine söz ve­

rirler, sözünü kesmezler,

imamı Gazali Hazretleri di

yor ki: meclis arkadaşına,

lehinde söylenen sözler ha­

ber verilir, aleyhinde söy­

lenen sözler saklanır. G ü­

zel adiyle hitap edilir. Kar

şısında saç sakal karıştırıl­

maz, yüzük gibi şeylerle

oynanmaz, parmak çatla -

tılmaz. Ağız, burun karış­

tırılmaz, gevezelik maska -

ralık edilmez.

Bazı zamane gençleri -

nin arkadaş toplantıların -

daki halleri gayet kabadır.

Elleri pantolon ceplerinde,

ayakları karşısındakinin

burnu hizasında, bağıra,

çağıra konuşurlar, yayga -

ra, şamata çıkarırlar. Mu -

hataplarına çirkin ve galiz

adlarla hitap ederler, yere

tükürürler, izin istemeden

sigara içerler. Ev sahibine

veya alâkalı olana sorma­

dan masaların üstündeki

raflardaki eşyaları karış -

tırırlar.

Müslüman gençlerin bu

gibi kabalıklardan kaçın -

maları daima terbiyeli,

edepli ve nazik olmıya ça­

lışmaları lâzımdır.

GÜZELLİK KRALİÇELERİvet zebunu bu dejenereler

oldukça zeki kimselerdir.

(Şehevî duyguların zekâ ile

doğru orantılı olduğu ispat

edilmiştir). “Şeytanî zekâ”

diyebileceğimiz bu anormal

zihin yetenekleriyle filozof­

luk kisvesinde pusu kura -

rak cemiyetlerin kudsileş -

tirdiği mefhumları küçiik

düşürmek, iffet duygusunu

bayıltmak ve doğacak fır­

satlardan istifade ederek e-

line geçirdiği kadınların gü­

zelliklerini sömürmek ve en

mukaddes makamlarını kir­

letmek maksadım güderler.

Nitekim Eski İran'da Mez-

dek ve eski Yunanda Epi -

kür mezhebine mensup fi­

lozoflar cemiyetlerini tama­

men ifsad ve iğfal ederek

sonunda kardeşleri, baba-

kız ve ana-oğulları birbiri -

ne çiftleştirmeğe ve bu ara­

da kendi aslan paylarını (!)

kapmağa muvaffak olmuş -

lardır. Ancak Hristiyanlık

ve arkasından gelen Miis -

liimanlık bu çılgın rezalete

son vermiş, aile, iffet ve

akraba hürmetine gereken

kudsiyeti geri kazandırmış­

tır. Heyhat ki bu mübarek

dinlerin mensuplarınca ili -

mal edilmesiyle yine “utan­

maz adam” filozofları sinsi

plânlarını tekrar sahneye

koymağa muvaffak olmak­

tadırlar. Önce kalkınan Ba­

tı memleketlerinde kadınla­

rın iş hayatına karışıp ko­

calarının himaye ve kontro­

lünden uzaklaşmasını sağla­

yacak bir “kadını kurtar -

ma (!)” kampanyası açtılar.

Fuhuş bariz şekilde artma­

ğa başladı. Bundan sonra

kadınların gittikçe daha az

ve kısa elbise giymesi için

gazeteler ve eğitim miiesse-

selerini alet ederek en çı -

ğırtkan propagandalara gi -

riştiler. Onlara göre “iffet

elden gidecek” diye tepinen

muhafazakâr erkeklerin iti­

razları varid değildi, iffetin

örtünmek veya çıplaklıkla

alâkası yoktu. Ancak bii -

tün pratik tecrübe Batı’da

göstermiştir ki karışma ve

açılmayla birlikte iffet ger­

çekten mahvolmuş, en na­

dide bakire en adî fahişe u-

cuzluğuna yaklaşmağa baş­

lamıştır. Modern Mezdek

ve Epikür tilkileri murad -

larına ermiş, en ilerisi İsveç

ve Danimarka olmak üzere

Batı ülkeleri günden güne

analık, kardeşlik dahil hiç

bir hudut tanımayan bir a -

çık hava kerhanesi, bir cin­

si ifrazat bataklığı haline

gelmeğe başlamıştır. Dövü­

nen muhafazakârların hak­

lı olduğu ayan beyan mey­

dana çıkmış olmasına rağ -

men bu sefer Mezdekçi E-

pikürcü iğfal tilkileri ağız

değiştirerek maskelerini at­

mışlar “iffet bozulmaya -

cak” yerine “iffetin hiç kıy­

meti yoktur. Demode ol -

muştur, iffetsizlik ilerici -

liktir, insanlıktır v.s.” gibi

herzeleri utanmaz zafer na­

raları ve en ayarsız ahlâki­

yet cürümleri olarak sura -

tımıza haykırmağa başla -

mışlardır.

Bizim cemiyete gelince,

Ayni “utanmaz adam”ların

yeri versiyonları yine önce

kadınların her erkek işine

sokularak evden milletçe

uzağa çekilmesini sağlamış­

lar (erkekler işsizlikten kı -

rılırken tabii) sonra da ted­

ricen onları soyunmağa ik­

na ederek elli senede mele-

kî ismet örtülerinden soya

soya "bikini” denen edep

yeri kesesine kadar strip­

tiz ettirmişlerdir. Kadının

fıtrî hayası ve an’anevî if­

fet tutkusu bütiin bu soyun­

ma ve karışmalara rağ -

men bazı istisnalar hariç

bu tuzakçıları tam sevindi­

recek neticeyi geciktirmşi

olmakla beraber bizde de

fuhşun ziyadesiyle arttığına

ve mutlaka beraber bizde

ve mutlaka gide gide Batı­

daki bataklıklara bizim de

varacağımıza şiiphe yoktur.

İşte o zaman biz veya ço­

cuklarımız veya torunları -

mız ana-baba kardeş hatta

aynı cins demeden bir biri

üzerinde “orgasm olma ya­

rışma” girişecekler ve piç­

lik gittikçe^ istisna olmaktan

çıkıp sonunda tek kaide o-

lacaktır. Yavrusuz baba ve

analarla, anasız babasız

yavrular aile hayatının bü­

tün ince ve sıcak hislerin­

den, beşerî olgunluğun

sevginin bu ilk filizlenme o-

cağından mahrum olarak

sevgiden, şefkatten ve kutsi

heyecanlardan bîhaber bi­

rer pskiopat, hissiz birer

"homongolos" haline gele­

ceklerdir. Korunacak vata -

nı, üzerine titreyecek yav­

ruları ve aşkla kıskanacak

eşi olmayan bu kimseszi r0'

botlar hiç tasalanmadan

birbirinin gırtlağını sıkacak

ve onların mekanik tepti '

meleriyle insanlık uçurum­

dan uçuruma yuvarlana

çaktır. O halde soyunmala­

ra ve müsabakalara devam.

Page 5: İdeolocya Örgüsü HALA SULTANevrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Ekim/8Ekim1971-Nizam.pdf · şeri bir ideolocya haysiyetine ulaştırmadığı kaba ve nefsani kuvvet

f"

'S<1• N * '

ss"3

-.i1 p s j.

*•- >»«**. j

13,1 İM te £ ,^

*»*|

:*»>» ®|1

J<“« ırtsl

«*4 ,4

JCmiır,

8 EKİM, 1971, CUMA N İ Z A M SAYFA: 5

«iıtejjw4»|

» p i l

rfiüitf »I

> » C

' * ta i’l

M ili» »I

BUTEHBEBOTENberi

matbaacılık çok ilerledi

SAVAŞ BASIMEVİfeıbrts tiirklcrinin en modem en iteri 1)051 mevidir

üiitiin makineleri 1970 mobclibir

kitap asrgı ırakDuz - tatura

kartvizit cfcMetiys ve hctx£5it baskı

isleriniz ic^n:

scMas basımevibetiâpaşa scfcaK, ıs

U fk c ç a

Page 6: İdeolocya Örgüsü HALA SULTANevrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Ekim/8Ekim1971-Nizam.pdf · şeri bir ideolocya haysiyetine ulaştırmadığı kaba ve nefsani kuvvet

SAYFA: 6 N İ Z A M 8 EK1M> 1971> CUMA

Anlayanaİki arkadaş, seyahat dönüşü köylerine yakuı

bir mevkiye varmışlar, Birisi diğerine, “Be arka-”

daşun” demiş, “Köyümüze yaklaştık. Evde çoluk

çocuk yolumuzu gözler. Bende de para kalmadı.

Bana bir miktar ödünç ver, birşeyler alıp elim boş

gitmeyeyim, inşallah köyümüze varınca sana iade

ederim.” Diğeri de hemencecik çıkarıp vermiş.

Köye vardıkları zaman ödünç para veren, ödünç

alan şahsa borcunu hatırlatmış, hatırlatmış ama

hatırlayan kim. ”Benim sana vereceğim bir şey

yok, ben senden borç para almadım” diye öbürü

borcunu inkâra kalkmış.

Meseleyi memleketin kadısına havale etmişler.

Mahkeme salonunda Kadı efendi alacaklıya sor -

muş. “Elinde, alacağına dair senet sepet var mı?”.

Alacaklı, senet filân yapmadıklarını söylemiş. Bu­

nun üzerine Kadı şahidi olup olmadığını sormuş.

Şahid de bulunmadığını öğrenince sertçe çıkışmış.

“Ne senedin ne de şahidin var, hiç olmazsa parayı

verdiğini iddia ettiğin yerde bir taş, bir ağaç da mı

yoktu ki ağacın yaprağım şahit gösteresin?”. Ala­

caklı düşünmüş ve hakikaten o yerde bir harnıp

ağacı olduğunu söylemiş. Bunu öğrenince kadı

“Hemen koş” demiş, “bir iki yaprak kopanp getir.

Belki onlar şehadet eder de haklı olduğun meyda­

na çıkar.”

Adamcağız hemencecik bir atın sırtına atla­

dığı gibi harnıp ağacına doğrulmuş. Kadı ile ve­

recekti şahıs da mahkeme salonunda beklemeye ko­

yulmuşlar. Bu arada eline bir gazete alıp oku -

inakla meşgul olan kadı bir müddet sonra saatına

bakmış ve alacaklının halâ gelmediğini görünce

hiddetle gazeteyi yere savurmuş. “Bu mübarek

adam da nerede kaldı, kaç saat bekleyeceğiz”. Ka-

dı’nın bu sözleri üzerine verecekli şahıs, “efendim,”

demiş “Onun dediği ağaç çok uzaktadır ki, akşa­

ma bile gelmez.” Bunu işiten Kadı, “Hemen” de­

miş” atldan çıkarın ve adamı geri getirin. Ağaç

konuştu ve haklı olduğunu şahitlik etti. Gelsin

alacağını bu zattan tamamıyle tahsil etsin.”

TOPAL TERZİ

MACÎTECZAHANELERI VE ECZA DEPOSU

Halkımızın ihtiyacını yalnız başına karşılayabilecek yegâne müessesedir.

Günün her saatinde halkımızın emrindeyiz.

No: 1 No: 2

Mecidiye Sokağı No. 5 — 7, Lefkosa Tel 63462/298 Dah.

Şerif Arzık Sokağı No. 10 B,Köşklü Çiftlik

Tel: 62018/415 Dah.

Binatlıda Ezan SesiBüyiik bir Türk çoğunlu­

ğuyla meskûn Binatlı eski

ismiyle POLEM İDYA kö­

yünde hamiyetperver kar -

deflerimizin yardımlarıyle

bir sene kadar evvel cami­

lerinde başlatmış oldukları

minare inşaatı en nihayet

tamamlanmış bulunmakta -

dır.

Cenab-ı Hak Kur’an-ı

Kerim’de cami onaranlar

hakkında şöyle buyuruyor

“Allah’ın mescitlerini, an -

cak Allah’a ve ahiret gü­

nüne iman eden, gereği

üzere namaz kılan, zekâtı

veren, Allah’dan başkasın­

dan korkmayan kimseler

imar eder, onarır, (yalnız

bu kimselerin yaptıkları iş­

lere, Allah katında doğru

ve makbul olur). İşte hida­

yet üzere bulunanlardan ol­

dukları umulanlar bunlar -

dır. (Tevbe Süresi - Ayet

18). Elbette Binatlı kardeş­

lerimiz de camilerini onarıp

tezyin etmişlerse bu onların

Allah’a karşı olan sarsılmaz

imanlarının bir neticesidir.

Evet bugün Kıbrıs’ın her

tarafında memnuniyetle ınii

şahade ettiğimiz manzara

birçok köy ve kasabalarda

halkımız camiye gider veya

gitmez, dinî bilgiden mah­

rum yetişmiş olsun veya ol­

masın, camilerin imarı için

açılan kampanyalara seve

seve iştirak etmekte ellerin­

den gelen her türlü yardı­

mı yapmaktadırlar. Halkı­

mızın bu yeni kımıldanışı

ve uyanışı sayesinde sene­

lerin ihmalkârlığı yüzün -

den harab olan camiler ta­

mir edilmekte, yeni halılar

la, avizelerle tezyin edil -

Hintlinin Yeni Evkaf ini - marisi tarzındaki minaresi

görülmektedir.

mekte, Türk’ün ve Islâm’­

ın sembolü güzel minare -

ler göklere yükseltilmek -

tedir.

Muhakkak ki mescitler

ve camiler yalnız ve yalnız

bizleri yaratan Allah'a

(c.c.) ibadet etmek için in­

şa ve tamir edilmektedir.

Gösteriş için veya gelip

geçen turistlere bir ziya -

ret yeri olsun diye de inşa

edilmiyorlar. Fakat bugün

bilinen bir gerçektir ki bir

çok camilerimiz, bilhassa

köylerde, ibadete kapalı

bulundurulmakta, icab et -

tiği şekilde faaliyet göster­

memektedirler. Bunun da

bütün maddi ve manevî

mes’uliyeti hâlâ daha ca -

milere na-ehil din adamı

tayin etmekte İsrar eden

Müftülük makamında ve

genç neslimizi dînî konu -

larda eğitmeyen Maarif

Dairemizdedir.

Biz Kıbrıs Türk Islâm

Cemiyeti olarak camileri -

mizin böyle ibadete kapalı

bulundurulmasının en bü­

yük sebebini halkımızın

dînî konularda gereği veç­

hile malûmat sahibi olma­

malarında aramakta ve bu

na da kat’iyetle inanmak­

tayız. Ve işte Kıbrıs Türk

Islâm Cemiyetini kurarken

İslâm bilgilerini halkımıza

doğru olarak öğretilmesi

gayelerimiz arasında yer

almakta idi. Bunu elimiz­

deki elemanlarla tatbikat

sahasına koymak müftü -

lükle işbirliği yaparak hal­

kımızı manevî yönden tec-

hizatlandırmak istiyorduk,

ibadete senelerden beri ka­

palı bulunan köy camile­

rine ve camileri bulunma­

yan köylere dînî yönden

yardım etmek gayesiyle

plânlı bir şekilde ziyaretler

tertiplemek programlarımız

arasında idi. Fakat ne çare-

ki geçirilen kanunla bu gibi

faaliyetlerde bulunanlara 6

ay hapislik cezası ve £50

da para cezası öngörülmek­

te ve netice itibariyle de bu

gibi faaliyetlerimiz yasaklan

maktadır.

Bu gün Kıbrıs Türk Is­

lâm Cemiyeti saflarında

fahri olarak vaizlik yapa -

cak, hutbe irad edecek,

imam olacak blgili ve genç

elemanlar mevcuttur. Hepsi

de çağrıldığı an, bilhassa

yaklaşan mübarek Rama -

zan ayında 'Allah rızası

için’ vazife görmeye hazır­

dır.

............................................................................................................................................................................................... " I I I I I lH l l l l l l t l I l l l ....... .

Kırnı Tavukçuluk ikinci Şubesinde |GÜNLÜK PİLİÇ GÜNLÜK YUMURTA - GÜNLÜK TAVUK CİĞERİ I

BUT - GÖGÜS - BOYUN, Üzeri Tarihli ve Kartonlar içerisinde YUMURTALAR I

Mustafa Hacı Ali iKÖŞKLUÇ1FTL1K M1RATA APARTMANI ALTI

......................................... I l l l l ....... IH I....... I I .......... IIIIIIIH IIIIII II III II III II III II ........ II I I I I I I I I I I I I I IM II I I I I I I I I .........İ l i l ............IH I.......... İ l i l .......... I I ....... ....... .

Page 7: İdeolocya Örgüsü HALA SULTANevrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Ekim/8Ekim1971-Nizam.pdf · şeri bir ideolocya haysiyetine ulaştırmadığı kaba ve nefsani kuvvet

8 EKİM, 1971, CUMA M İ Z A M SAYFA: 7

Temennimiz, Yönetimi -

mizin aldığı köstekleyici ku­

rallar yerine teşvik edici ve

yapıcı kararlar alarak bu

cemaatin maneviyatını kur

tarmasıdır. öyle inanıyo -

ruz ki bunu yönetimimiz -

den yalnız bir Cemiyet ola­

rak değil her jerd, her aile

ve Allah’a inanmış herkes

beklemektedir.

Nazar

Değmesin

29 Eylül 1971 tarihli Ter­

cüman gazetesinde Suna

San şöyle bir haber veri -

yordu:

Efendim, İmar Bakanı Se-

lâhattin Babüroğlu, " bazı

dedikoduların dışarıya sız -

nıası”m incelerken. Bakan -

lığında çalışan bir memurun

dosyasına el koymuş!

Dosyada “mühendis” ol -

duğu, “Amerika’da ihtisas

yaptığı" ve “İyi İngilizce"

bildiği yazılıymış.

Memuru çağırmış. Önüne

İngilizce bir yazı koymuş,

“Türkçeye çevir” demiş.

Mühendis yazıya şöyle bir

göz atmış, "Beyefendi, bu

Alınanca.'” demiş.

Oysa, yazı İngilizce imiş.

Adam, mühendis değil -

miş.

Amerika’yı haritada bile

görmemiş.

Babüroğlu, memuru, ko -

lundan tuttuğu gibi polise

vermiş!

İşte, İmar Bakanlığında,

şimdi, Bakanın “polis hafi­

yeliği” konuşuluyormuş.

Bu haberdeki kıssadan

hisse çıkarmaya çalışıyor -

dukki bir de ne görelim 30

Eylül 1971 tarihli Bozkurt

gazetesinde Yönetimin Yeni

Müftüsüyle üç sütun iize -

rine bir mülakat neşredil -

miş. Meğer biz elimizdeki

harika müftüden haberdar

değilmişiz. Kırk bir buçuk

kere maşallah, bildiği lisan

sayısı öyle iki iiç değil, tam

yedi! Anavatanın dış işle -

rinde bile bukadar lisanbaz

birisini bulmak epeyce giiç

olsa gerek...

Dana Efendi müftü oldu­

ğu zaman Tiirkiyede Hür -

riyet gazetesinde bulunan

bir dostumuz naklediyordu.

İngilizce lisanına vakıf biri­

sinin Kıbrısa miiftii seçildi­

ğini işiten ediplerimizden

bir tanesi hislenerek "İşte

bize de böyle müftüler lâ­

zım" demiş. Şimdiki nıiif -

tünün yedi lisan bildiği Tür-

kiyede işitilince acaba ne

denmiştir merak etmeye

başladık...

Yakınlarından birisinin

kendisine bu yedi lisan me­

selesinin aslı faslı olup olma

dığını sorması üzerine Yö­

netimin Yeni Müftüsünün

“Rumlar okuyup da haset­

lerinden çatlasın diye söyle­

dim” dediği rivayet edilmek

tedir. Aman dostumuz biraz

dikkatli ol, yerin kulağı

vardır derler. Maazallah bi­

zim Yönetimimizde de bir

Selâhattin Babüroğlu gibi

bir üye çıkabilir de o za -

man felek ters döner... Ger­

çi eninde sonunda ters dö­

necektir ama biraz dişini

sıkı tut hazır eşe dosta eğ­

lence çıktı.

İplik

Pazarında

Terakkiİplik Pazarı Camii hak -

kında yaptığımız neşriyatın

neticesi hasıl olduğunu gör­

mekle bayağı koltuklarımız

kabardı. Camiin son cema­

at nahalline açılan içkili lo­

kantanın servis kapısı ge -

çenlerde örülerek kapatıl -

mıştır. Kadınlar mahfili de

Ramazana yetiştirilmek üze

re yeni baştan yapılmaya

başlanmıştır.

Şer'iye

Mahkeme­

sinde Şer

Aile Mahkemeleri Reisi

pek muhterem A li Va ıt

beyin tekaüde çıkmayı Yö­

netimin arzusu üzerine bir

iki ay daha geciktirdiğini

öğrenmiş bulunuyoruz. An­

ladığımız. kadarıyle Ali Va­

li Beyin yerine geçecek bir

namzet bulmakta Yönetim

zorluk çekmektedir. Hatta

hukuk çevrelerinde, aile

mahkemesinin lağvedilerek

vazifelerinin kaza ınahke -

melerine devredilmesi muh­

temel olduğu dedikodusu

dolaşmaktadır.

Bilindiği gibi Aile Mahke

ıneleri müstakil bir mahke­

me olarak ve sadece Tiirk-

lerin ailevi anlaşmazlıkla -

rina bakan bir kuruluştur.

Eskiden meriyette bulunan

Seriye mahkemesinin ine -

deni kanunca sokulduğu

yeni şeklidir, ve Kıbrıs Ana

yasasındaki müktesep hak­

larımızdan birisini teşkil

eder. Başka bir müktesep

hak olan Halkın kendi miif

tüsünü seçimle başa geçir -

inesi Yeni Yönetimimizce

alabora edilerek miiftii ta -

yinle vazifelendirilmeye baş

tanınıştır. Aile Mahkemeleri

de ayni akibete uğrarsa pek

yazık olur doğrusu...

Geçenlerde Aile Mahke -

inesi yine Ali Va ıt Beyin

Başkanlığı altında Leymo -

sunda oturum halinde imiş.

Lefkoşalı avukatlardan is -

mini vermek istemediğimiz

bir zat müvekkili bulundu -

ğu şahıs namına yaptığı sa­

vunmada “Efendim, bu ev­

lilikte tarafların hiç suçu

yok. Allah karakterlerini

ayrı yaratmış, karakterleri

uyuşamadı. Suç herhalde

Allahın olsa gerek” mealin­

de sözler sarfetmiş. Bu mü

nasebetsizlik karşısında Ha­

kimin kaşlarının çatıldığıııı

görünce de avukatlardan

beklenen bir pişkinlikle

“Siz zapta geçirin efendim,

eğer bir günahı filân olursa

ben yüklenirim” diye güya

aklınca durumu savuştur -

muş... Cuma namazlarında

cami dışında davul zurna

çalındığına, Tiirkiyeden bü­

yük masraflarla getirilen

opera konserlerinde fındık,

fıstık çatırtısı arasında en

olmayacak yerlerde kahka­

halar atıldığına şahit olduk­

tan sonra bir de Dini akide­

lere hürmetsizliğin böylesi-

ni duymak bizi pes dedirt­

ti doğrusu...

Problem demekki ayni

problem... Adam olanuı -

mak. Davulcusundan hu -

kukcusuna kadar.

m ıım m ıııım iH m ım ıııım ıım ım ııııım ıııııım m ııııııııııııııııııııııiE

ARİF NİHAT ASYA’DAN DÖRTLÜKLER

E YENİDEN E

E Elsizlere el, dilsizlere dil ver yeniden! E

E Lütfet, bize bir şanlı nesil ver yeniden!

jjj Dünyayı alıp avucuna bir gün, Tanrı’m,

E Avucunda bu dünyaya şekil ver yeniden!

i YURT

E Dün, kutsal ellerle sürülmüş yurdum;

E Onlardan sonra küstürülmüş yurdum...

E Allah, sana lâyık etsin evlâtlarını,

E Ey kubbesi “âmin”le örülmüş yurdum!

= IIII IIM II I I I I I I I I I I I I I I I I im il l l l lH III I I I I I I I I I I I I I I I I I I IM II I I I t l l l l l im il l l l l l l t ?

A. TOPAL TERZİHANESİİRL1ZÂDE SOKAK — LEFKOŞA

(Haydarpaşa Camisi Karşısı)

l UYGUN MODERN ELBİSE DİKİLİR

M iladi)Dünya Piyasasına

Hükmeden Şekerleme

ŞIMI)I 7 LIBRAL1K NAYLON PAKETLER İÇERİSİNDE

DAİMA TAZE OLARAK SATILMAKTADIR.

MİSAFİRLERİNİZE DAİMA

“MILADY” ÇİKOLATA, TOFİ VE ÇEŞİTLİ ŞEKERLEMELERİNDEN

İKRAM EDİNİZ.

HER YERDE VE HER

ZAMAN M |§fj§|

İSTEYİNİZ

s i i :

a r ?

R nü l

wHa

m

Genel Accnt ve Tevziatçıları:

HÜSEYİN İRFAN (HALEFLERİ)

Miiftü Hilmi Efendi Sokak No. 2, Tel: 63332

Lefkosa

MEHMET A. TOPAL TERZİHANESİ11 A K1RL1ZÂDE SOKAK — LEFKOŞA

(Haydarpaşa Camisi Karşısı)

HER ZEVKE UYGUN MODERN ELBİSE DİKİLİR

Page 8: İdeolocya Örgüsü HALA SULTANevrak.cm.gov.nc.tr/siteler/gazeteler/nizam/1970/Ekim/8Ekim1971-Nizam.pdf · şeri bir ideolocya haysiyetine ulaştırmadığı kaba ve nefsani kuvvet

SAYFA: 8 N İ Z A M 8 EKİM, 1971, CUMA

HALA SULTANtandaki hali görünce ağla­

mayı beğenmedik. Meğer

yaııg(n hakikaten türbe ma­

hallini sarmış, ağır perdeler

yanmış, döşemenin tahtası

kömür kesilerek yer yer çu

kurlaşmış, hasılı toz toprak

ve moloz yığınları arasında

feci bir manzaraya bürün­

müştü... Bu 'kutsal mabedi­

mizin tekrar kontrolümüze

geçmesi için neden devamjı

faaliyet göstermiyor, niçin

harekete geçmiyoruz? Ve -

levkıi Rum kontrolünde olsa

(Birinci sayfadan kalan)

bile sorumlu merciler niçin

bir din görevlisi tayin edip

gerek camiin hakimini ge -

rekse ziyaret ve ibadeti tan

niz ziyaretçilerden alınacak

zim yoluna gitmiyor? Emi-

teberrüler bu güzelim yeri

ihya etmeye kâfidir.

Biz Hala Sultan Hazret­

lerinin huzurunda ziyaret

ve dua ile mekgul iken içe­

riye bir sürü turist girip çık

makta idi. Bir tanesi loşluk

içerisinde görmeden ayağı­

nı attığı bir çukura mahana

BAŞYAZI DEVAMI

iL

todudur. İşte bu ınetod dikkatle üzerinde işlenmekte

ve sözde Müslünıanlardan elde ettikleri ajanları va-

sıtasıyle gine Miislümanlara mütemadiyen telkin e -

dilmektedir.

Küfür dünyası, Müslümanların bilhassa yeni ye­

tişen nesillerinin Garb hayranlığı içerisinde kendi

kendilerini çok geride kabnış görüp Garbı daima

beyenınelerini temin için Müslümanların milli izzeti

nefis ve iftiharımızın menşei olan milli mefahirimizi

unutturmaya ve söndürmeye azami gayret sarfetmek-

tedirler.

İşte ıııüslüman Türkün sayısız şan ve şeref ve

azamet levhalarından tslâmın küfre karşı zafer ve

galibiyet destanlarından biri, belki de denizler tarihi­

nin en heybetli bir vâkıası olan PREVEZE deniz za­

ferimiz aramızda ne kutlanıyor ne de ehemmiyete a-

lınıyor ve dolavısıyle unutulmaya terk olunuyor.

Halbuki gün aşırı festivaller ve yıldöııünıleri ter-

tip etlime üşenmivenlerin bilhassa böyle millî mefa­

hirimizin festivallerini tertiplemeleri yakışırdı. Haki­

ki milliyetçilik budur. Preveze ve nice bin Prevezeler

yeni nesillerin genç dimağlarına nakşedilnıelidir ki o

prevezeleri vücuda getirecek yeni nesiller yetişebil -

sin.

Esefle söyleriz ki bıı gün yetişen yeni nesil

— pek az istisna ile — gittikçe yaygınlaşan bir kayı­

nlıkla milli ruhumuzdan — ki en son olarak bu ru -

lııııı şahlanışını milli mücadelede görmekteyiz — on­

dan uzaklaşmakta ve bize düşman ideolojilerin tesir

sahalarına düşüp onların hesabına, bizim ziyanımıza

sömürülüp yutulmaktadırlar. Hiç şüphesizdir ki hu -

nıın bütün ağırlığınca yükünü çeken ve sorumluhığu-

ıtii taşıyanlar genç nesiller talim ve terbiyesini üzeri­

ne alan eğitim ıııüesseseleridir.

Preveze, evet, o muhteşem deniz zaferimiz 600

kadırgadan müteşekkil bütün haçlı kıratların ve Pa­

palığın armalarını ve gururunu taşıyan o muazzam

donanmaya karşı Müslüman Türk Kaptan ı deryası

Cennetmckân Barbaros Hayreddin Paşa sadece 122

parça hafif harb gemisi ile hilâl şeklinde deniz içeri­

sinde saffı harb nizamı alıp gürleyen tekbir sadala-

nyle öyle dehşet ve şiddetle saldırdı ki o heybetli hü­

cuma değil 600, 6000 parçalık donanma bile dayan­

mazdı. Ve Hz. Allahın nusret-i İlâhisi — İlâhi vardı-

mı — erişip ıııüslüman Türk leventleri galip ve mu­

zaffer oldular. Perişan olan Andrea Dorya idaresin­

deki dev gibi düşman armadası selâmeti kaçmakta

buldu.

Yalnız şurasını kaydedelim ki kendisinden beş

misli üstün ve zamanın en kudretli donanmasına er­

kek arslan avına hücum edercesine pervasızca saldı­

ran kudreti Barbaros ve arslan leventlerine veren sır

hiç şüphesiz bu gün ğavb ettiğimiz o millî ruh, o İlâ­

hi kudret tecellisidir.

NİZAM

« i

düşmüş ve kırılan gözlü -

ğünden başı yarılmıştı. Bu

yabancı turistler durumu

bilmediklerinden Türkler

kutsal bildikleri mabedleri-

ni böyle muhafaza ediyor­

lar” kanisiyle oradan ayrıl­

maktadırlar. Hele ziyarete

gelen siyahlara bürünmüş

Rum kadınlarının gerek

Cami içerisinde gerekse

Türbe mahallinde istavroz

çıkarmaları yokmu, insanı

kahretmektedir.

Cami kapısında Antika -

lar dairesinin tuttuğu bir

Rum memur kapıcılık yap­

makta fakat gelen turist­

lere kendi ideolojisine göre

bilgi vermektedir. Yaban -

cıların cami içerisine potin­

le girmemelerine rağmen

Canri zemini o kadar toz

toprak altındadır ki Camiye

potinsiz girmenin manası zi­

yaretçilerin hafızasına sığ­

mamaktadır. Bütün bunlar­

dan ayrı olarak bir yol gös­

tericinin eksikliği ziyarete

gelen saf müslümanların

dahi dinde olmayan hatıl

ve nahoş hareketlerde bu -

Ilınmalarına sebebiyet ver­

mektedir. Çeşitli mahlûk

şekillerinde adak mumları­

nın atıldığı köşeler, Hristi-

yanların bu batıl adetini ya­

bancılar gözünde biz müs-

Şinıdi Ruııı kontrolü altında ^akımsız ve ilgisiz Hala Sultan Tek kesinin Girişi.

kalan

lümanlara da affettirmekte,

hasılı hem manen hem de

maddeten kendi Cemaati­

miz kaybetmektedir.

Hala Sultanın durumu

dinen ehemmiyeti olduğu

kadar siyasıi açıdan da ga­

yet mühim bir konudur.

Gerek Yönetimimiz, gerek

binanın ınes’ulu olan Vakıf

lar ve Din işleri dairesi, ge

rekse cemaat olarak müslü-

man fertler elbirliği ile Ha­

la Sultanı Cemaatimiz ıçiıı

iftihar vesilesi olacak bk

duruma kor vc İstikbalimi­

zi garanti altına almak da­

vamızda bir merhale yapa­

biliriz. Yönetimimizi uya -

rır ve kısa bir zamanda hu­

zur içerisinde Hala Sutsan

Hazretlerinin makamında

ibadet edebilmeyi sağlamak

ra öncü olmalarını dileriz.

DEĞİŞEN MİNARELER, Parasızlık kadar milli mimarimiz hakkında yetersiz

bilgimiz ayni kalıptan çıkmışçasına ayni tip minarelerin yapılmasına sebebiyet

veriyor. Resimde Yeni Cami, Haydar Paşa Camii ve Gönyeli Camii minare­

leri görülmekte. Yeni minarelerde oyma tezyinatın kaybolmasına ilâveten

nisbetlerdc de bir dikkatsizlik göze çarpmaktadır.

Yine de minarelerin yapılmasına vesile olanlara ve yapanlara müteşekkiriz.