dağlık karabağ sorunu dar alanda büyük oyun.pdf

119
Dilek Karal

Upload: thsilmuesavirliyi

Post on 25-Dec-2015

211 views

Category:

Documents


27 download

TRANSCRIPT

Dilek Karal

��������������� � ����������������� �

��������������� �����������

�����������������

������������������������������������������

�� � �� !!

"�#$�%&'$�%�$��$��(�)(�%�����*���#�+�

DAĞLIK KARABAĞ SORUNUDar Alanda Büyük Oyun

USAK Avrasya Araştırmaları Merkezi

Editör

Yrd. Doç. Dr. M. Turgut Demirtepe

Hazırlayanlar

Prof. Dr. Kamer KASIMYrd. Doç. Dr. Turgut DEMİRTEPE

Yrd. Doç. Dr. Güner ÖZKANHabibe ÖZDAL

Hasan Selim ÖZERTEMZaur ŞİRİYEVGülay KILIÇ

Arzu TURGUT

USAK RAPORLARI NO: 11-07

Eylül 2011

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

International Strategic Research Organization

USAK Raporları No: 11-07

USAK Raporları Editörü : Mehmet GÜÇER

Yardımcı Editörü : Gözde Damla ÇİTLER

Copyright © 2011 USAK DerneğiTüm Hakları SaklıdırBirinci BaskıKütüphane Katalog Bilgileri“Dağlık Karabağ Sorunu: Dar Alanda Büyük Oyun”Tablo ve şekil içermektedir.USAK YayınlarıISBN: 978-605-4030-60-6

Uluslararası Stratejik Araştırmalar KurumuInternational Strategic Research OrganizationAyten Sokak No: 21 Tandoğan / AnkaraTel: (0312) 212 28 86 - 87 Faks: (0312) 212 25 84www.usak.org.tr - www.turkishweekly.netwww.usakgundem.com - [email protected]

�������������������

I. AZERBAYCAN’IN DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK POLİTİKASI VE STRATEJİK VİZYONU .......................................................................... 5 A. Bağımsızlık Dönemi Karabağ Politikası ............................................................................................... 6 B. İlham Aliyev Dönemi Azerbaycan’ın Karabağ Politikası ..................................................................... 12 C. Azerbaycan Kamuoyu ve Siyasi Partilerinin Karabağ Sorununa Yaklaşımı .......................................... 18 D. Dağlık Karabağ Sorununun Çözümü İçin Stratejik Vizyon ................................................................ 20II. DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNDA ERMENİSTAN POLİTİKALARI ............................................ 23 A. Ermenistan Siyasetinde Dağlık Karabağ Sorunu ................................................................................ 23 B. Sarkisyan Dönemi Ermenistan’ın Karabağ Siyaseti ............................................................................. 26 C. Ermenistan İç Siyasetinde Karabağ .................................................................................................... 27 D. Karabağ Sorununda Ermenistan Tarafından İzlenen Askeri Politikalar ............................................... 32 E. Sonuç ................................................................................................................................................ 33III. TÜRKİYE’NİN DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNA YÖNELİK POLİTİKASI .................................. 37IV. DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNA RUSYA VE MİNSK GRUBU’NUN YAKLAŞIMI ...................... 43 A. Rusya’nın Güney Kafkasya Politikası ................................................................................................. 43 B. Minsk Grubu’nun Karabağ Sorununa Yaklaşımı ................................................................................ 49 C. Sonuç ................................................................................................................................................ 56V. ABD’NİN DAĞLIK KARABAĞ POLİTİKASI .................................................................................... 57 A. ABD’nin Dağlık Karabağ Sorununa Müdahil Oluşu ......................................................................... 58 B. 9/11 ve ABD-Azerbaycan İlişkilerinde Dağlık Karabağ Sorunu ......................................................... 60 C. Sonuç ................................................................................................................................................ 62VI. İRAN’IN DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNA YAKLAŞIMI ................................................................ 63 A. Bağımsız Azerbaycan ve İran’ın Dağlık Karabağ Sorununa Bakışı ...................................................... 65 B. İran-Azerbaycan İlişkileri ................................................................................................................... 68 C. İran-Ermenistan İlişkileri ................................................................................................................... 71 D. Sonuç ................................................................................................................................................ 75VII. DAĞLIK KARABAĞ SORUNU VE AZERBAYCAN’DA YERLERİNDEN EDİLMİŞ KİŞİLER ....... 77 A. Uluslararası Kaynaklarda Yerlerinden Edilmiş Kişi Statüsü ve Azerbaycan Örneği .............................. 78 B. Azerbaycan Devlet Politikasında Yerlerinden Edilmiş Kişiler .............................................................. 80 C. Uluslararası Kuruluşların Yerlerinden Edilmiş Azerilere Yardımı ........................................................ 85 D. Dağlık Karabağ Çözüm Sürecinde Yerlerinden Edilmiş Kişiler Meselesi ............................................. 87 E. Sonuç ................................................................................................................................................ 89VIII. TESPİT VE ÖNERİLER ....................................................................................................................... 91

USAK AVRASYA ARAŞTIRMALARI MERKEZİ

USAK-Avrasya Araştırmaları Merkezi (AVRAM), sosyal ger-çekliğin karmaşık bir bütünsellik arz ettiği ve değişik metotlar ve farklı disiplinlerin birlikteliği ile daha iyi anlaşılabileceği varsayımından hareket ederek, USAK bünyesinde yürütülen alan çalışmalarına katkıda bulunmaktadır. Bu anlamda Mer-kezin temel hedefi, var olan bilgi kümeleri arasında iyi bir seçki oluşturarak, Avrasya hakkında sağlıklı analizler yapmak ve politika önerilerinde bulunmaktır. Bu amaçla Merkez, risk analizlerinin yanı sıra, bölgeyle ilgili raporlar ve çalışmalar hazırlamakta, aynı zamanda düzenlemiş olduğu toplantı ve konferanslarla farklı fikir ve görüşlere yer veren bir platform görevi de görmektedir. Akademik anlamda yaptığı çalışma-larla da literatüre katkıda bulunan AVRAM, on uluslararası indeks tarafından taranan Orta Asya ve Kafkasya Araştırma-ları Dergisi’ni de yayına hazırlamaktadır. Bu kapsamda mer-keze bağlı olarak Rusya ve Doğu Avrupa Araştırmaları Masa-sı, Kafkasya Araştırmaları Masası ve Orta Asya Araştırmaları Masası bulunmaktadır.

1

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

RAPOR ÖZETİ

1994 yılında imzalanan ateşkes anlaşması sonrasında ihtilaflı taraflar arasında Avrupa

Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) bünyesinde oluşturulan Minsk Grubu’nun giri-

şimleriyle barış görüşmeleri yapılmaya başladıysa da Azerbaycan ve Ermenistan’ın mu-

tabık olduğu bir anlaşma üzerinde karar kılınamamıştır. Ateşkes Anlaşması’nın dönem

dönem artan oranda ihlal edilmesi, dondurulmuş olan sorunun her an yeniden sıcak bir

savaşa dönüşmesi potansiyelini taşıdığını göstermektedir.

Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yönelik girişimlerde dikkate alınması gereken un-

surlardan biri, sorunun ‘çok aktörlü’ yapısıdır. Daha açık bir ifade ile gerek Dağlık Kara-

bağ konusunu derinlemesine incelemek, gerekse de sorunun çözümüne yönelik girişim-

leri, kapsamlı bir şekilde ele almak için sorunun ‘çok taraflı’ yapısını mercek altına almak

gerekmektedir. Bu kapsamda raporda, ihtilaflı taraflar olan Azerbaycan ve Ermenistan’ın

Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yönelik politikaları ile gerek bölgesel gerekse de

uluslararası alanda rol oynayan aktörler olarak Türkiye, Rusya, ABD ve İran’ın Dağlık

Karabağ politikaları incelenmektedir. Rapor ayrıca Dağlık Karabağ sorununun çözümü

amacıyla oluşturulmuş olan Minsk Grubu’nun yaklaşımı ile Azerbaycan’da yerlerinden

edilmiş kişiler de etraflıca ele almıştır. Raporun son bölümünde ise tespit ve öneriler yer

almaktadır. Bu bağlamda aşağıdaki hususlar öne çıkmaktadır.

* Çözüm konusunda tarafların uyumlu gündemleri yoktur. Bu bağlamda Azerbay-

can ve Ermenistan arasında birinin kazanımının diğerinin kaybı olduğu anlamındaki

‘sıfır toplamlı oyun’ (zero sum game) perspektifi, her iki tarafın kazanabileceği ‘kazan-

kazan’ (win-win game) anlayışıyla yer değiştirememiştir. Bu şartlar altında ‘anlayış deği-

şikliği’ olmaksızın çözüme yönelik somut adımlar atılması zor görünmektedir.

Güney Kafkasya bölgesinde iki devlet arasında çözüme ka-vuşturulamamış en uzun süreli çatışma olma özelliğini koru-yan Dağlık Karabağ sorunu, çözüme yönelik girişimlerde yer alan uluslararası örgütlerin varlığı ile uluslararası bir nitelik kazanmıştır.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

2

* Dağlık Karabağ sorununun çözümünün önünde engeller arasında öne çıkan fak-

törlerden bir diğeri her iki taraf için de ‘toplumların hazırlanması’ gereğidir. Zira Dağlık

Karabağ sorunu hem Azerbaycan hem de Ermenistan’da dış politika meselesi olduğu

kadar aynı zamanda iç politika konusudur.

* Minsk Grubu faaliyetlerinin ve kararlarının bağlayıcı niteliğinin olmaması, bir

taraftan ihtilaflı tarafların bir araya gelmesini kolaylaştırırken diğer taraftan çözüme yö-

nelik baskı oluşturma potansiyelini ortadan kaldırmaktadır. Tarafları bir araya getirmek

ve diyalog zemini oluşturmak açısından son derece başarılı olan Minsk Grubu, alınan

kararların bağlayıcı olmaması nedeniyle çözüme yönelik baskı oluşturamamakta, bu ne-

denle görüşmeler sonuçsuz kalmaktadır.

* Bugüne kadar geçen sürede arabuluculuk görevinde bulunan devletlerin, öncelikli

olarak kendi ulusal çıkarlarına odaklandıkları görülmektedir. Bu durum ise kaçınılmaz

olarak arabuluculuk sürecini sekteye uğratmaktadır. Bu bağlamda çok taraflı girişimlerin

en temel handikabı, Dağlık Karabağ sorununda da kendini göstermektedir. Bu noktada

şartların aynı şekilde devamı durumunda ancak ‘çıkarların görece ortaklaştığı’ bir zemi-

nin ortaya çıkması ile çözüme yönelik bir yol açılabilir.

* 2008 sonrasında Rusya’nın Minsk Grubu eşbaşkanı olarak, tek taraflı inisiyatifleriy-

le çatışma taraflarının görüşmelerinde canlanma gözlenmiştir. Fakat ABD ve Fransa’nın

arka planda kalmaları, Moskova’nın tek başına görüşmeleri manipüle etmesine imkân

tanımaktadır. Söz konusu durumda Rusya’yı dengeleyecek bir güç bulunmamaktadır.

Gelinen noktada ihtilaflı tarafların Dağlık Karabağ’ın statüsünün belirlenmesi, Er-

menistan askeri güçlerinin işgal altındaki topraklardan geri çekilmesi, mültecilerin geri

dönmesi ve yapılan görüşmelerin formatı konularında uzlaşamaması durumunda barış

adına atılan her adım sekteye uğrayacaktır.

3

Karabağ sorunu, Sovyetlerde başlanan Glasnost ve Perestroika dönemiyle birlikte Azer-

baycan ile Ermenistan arasında gerilime sebep olmuş, bağımsızlıkları yeni kazanan bu

iki ülkeyi savaşa sürüklemiştir. Dağlık Karabağ sorununun uluslararası örgütlerin gün-

demine dâhil olması, sorunu bölgesel sorun düzeyinden, uluslararası sistemin günde-

mini meşgul eden bir soruna dönüştürmüştür. Savaş sırasında Birleşmiş Milletler (BM)

Güvenlik Konseyi tarafından sorunun çözümüne ilişkin kabul edilen ve işgalin durdu-

rulmasını talep eden (822, 853, 874 ve 884) kararları olmasına karşın BM’nin hiçbir

yaptırımı olmamıştır.

5 Mayıs 1994’te çatışma tarafları ve diğer ilgili aktörler arasında imzalanan ve 12 Ma-

yıs tarihinden itibaren çatışmaların durdurulmasını öngören ‘Bişkek Ateşkes Protokolü’

bölgeye kısmi bir barış getirmiştir. Ateşkes sonrasında sorun, AGİT çerçevesinde çö-

züme kavuşturulmaya çalışılmış ve barış görüşmeleri bu amaçla daha önce oluşturulan

Minsk Grubu çerçevesinde yürütülmüştür. Minsk Grubu çerçevesinde yürütülen barış

görüşmeleri sırasında, sorunun çözümünü amaçlayan Barış Anlaşmaları teklif edilse de,

Azerbaycan ve Ermenistan’ın karşılıklı mutabık olduğu bir anlaşma üzerinde karar kılı-

namamıştır. 2004’ten itibaren Minsk Grubu, barış projelerinin kabul görmemesi üzerine

çalışma yöntemini değiştirmiştir. Mekik diplomasisi yoluyla planlar hazırlamak yerine,

tarafları bir araya getirip sorunun bütün yönlerini özgürce tartışmalarını sağlama yönte-

mi benimsenmiş ve bu da ‘Prag Formatı’ olarak kabul edilmiştir. 2004-2008 yıllarında

yapılan görüşmeler zaman zaman ‘altın fırsat’ olarak nitelendirilen gelişmelere sahne olsa

da, bir türlü barışa yönelik bir mutabakat sağlanamamıştır.

GİRİŞ

Azerbaycan-Ermenistan Dağlık Karabağ* sorunu, Sovyet Sos-yalist Cumhuriyetler Birliği’nin (SSCB) dağılmasından önce siyasi anlaşmazlık olarak başlayan ve SSCB’nin dağılmasın-dan sonra bağımsız devletlerarası sıcak çatışmaya dönüşen Güney Kafkasya bölgesinin en önemli kısırdöngüsüdür.

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

4

2008 Ağustos ayında Rusya-Gürcistan Savaşı sonrasında Rusya, bölgede yeni bir savaşın patlak vermesini engellemek ve Minsk Grubu’nun işlevsizliğinden yararlanarak bölgesel etkisini korumak adına çatışma tarafları arasında ‘Moskova Deklarasyonu’nun imzalan-masını sağlamış ve bu tarihten itibaren, özellikle son 2 yılda görüşmeler Moskova’nın tek taraflı inisiyatifinde gerçekleştirilmiştir. Fakat Azerbaycan’da üst düzey bürokratlar tarafından dile getirilen savaş söyleminin 2010 yılında ‘Askeri Doktrin’ şeklinde ortaya konulması ve sonrasında temas hattında taraflar arasında zaman zaman sıcak çatışmala-rın görülmesi bölgede savaş riskini artırmıştır.

Raporda Dağlık Karabağ sorununa ilişkin Azerbaycan ve Ermenistan’ın yaklaşımı de-ğerlendirildikten sonra diğer bölgesel ve küresel aktörlerin sorunun çözümüne dair po-zisyonları irdelenecektir. Bu bağlamda Dağlık Karabağ sorununun ayrılmaz bir parçası olan yerlerinden edilmiş insanlar konusu da ele alınacaktır. Son olarak genel tespitler ortaya konularak sorunun çözümüne yönelik öneriler getirilecektir.

5

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Ancak sorunun tarihsel kökenleri Sovyetler Birliği’nin kuruluşu öncesine ve kuruluşu sırasındaki düzenlemelere dayanmaktadır. Ermenilerin Sovyetler Birliği’nde 1980’li yıl-lardaki göreceli bir liberalleşme ortamının varlığını fırsat bilerek Karabağ’ın kendilerine bırakılması talebinde bulunmaları siyasi anlaşmazlığın patlak vermesine yol açmıştır.1 Genel olarak, Dağlık Karabağ çatışması bağımsızlığın kazanılmasına kadar Sovyetlerin iç sorunu olarak görülmüş ve kontrol edilemeyince çatışma tarafların bağımsızlık talep-leriyle bütünleşmiştir. Azerbaycan’ın bağımsız oluşuna ve özgün bir dış politika oluştur-masına kadar olan süreçte ihtilaf etnik (1988-1990) ve bölgesel (1990-1991) düzeyde seyir göstermiştir.

Bağımsızlığa kadar olan dönemde, 1988’den itibaren Karabağ’ın Azerbaycan’dan ayrılma ve Ermenistan ile birleşme talepleri kabul görmemiş ve Azerbaycan tarafından Sovyetler Birliği Anayasası’nın 78. maddesinin “Bir Birlik Cumhuriyetinin toprağının kendi rıza-sı olmadan değiştirilemeyeceğine” dair hükmü gereğince Ermenistan Meclisinin kararı geçersiz olarak ilan edilmiştir. Ayrıca, statüsü gereği bir Sovyet Cumhuriyeti olmayan Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi’nin Azerbaycan Anayasasında bu hususlara değinen 70. maddeden yararlanamayacağı hukuken tartışılmaz bir karar olmuştur.2

Etnik temelli çatışmaların kontrolden çıkması ve Karabağ’da Ermenilerin silahlanarak sıcak çatışmalarla bölgeyi istikrarsızlaştırma çabaları üzerine sorunun çözümüne yönelik

AZERBAYCAN’IN DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNUN ÇÖZÜMÜNE YÖNELİK POLİTİKASI VE STRATEJİK VİZYONU

1Dağlık Karabağ sorununun SSCB’nin son yıllarında Azer-baycan-Ermenistan arasında siyasi anlaşmazlık olarak ortaya çıkışı ve sonrasında iki ülkenin bağımsızlığını kazanmasıy-la savaşa dönüşümünü ateşleyen fitil, Sovyetler Birliği’nde 1980’li yıllardaki Perestroika (yeniden yapılanma), Glasnost (açıklık saydamlık) ve Novoe Mysshlenia (yeni düşünce) gibi yeni yaklaşımlara dayanan liberal reformlarla başlamıştır.

Bağımsızlığa ka-dar olan dönem-

de, 1988’den itibaren Karabağ’ın Azerbaycan’dan ay-rılma ve Ermenistan ile birleşme talepleri

kabul görmemiş ve Azerbaycan tarafın-dan Sovyetler Birliği

Anayasası’nın 78. maddesinin “Bir Birlik Cumhuriyetinin top-rağının kendi rızası olmadan değiştiri-

lemeyeceğine” dair hükmü gereğince

Ermenistan Meclisinin kararı geçersiz olarak

ilan edilmiştir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

6

ilk kapsamlı arabuluculuk çabası, Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin ile Kazakis-

tan Başkanı Nursultan Nazarbayev’dan gelmiştir. Bu iki lider, Ermenistan, Azerbaycan

ve Karabağ arasında Jeleznevodsk Görüşmeleri sonucunda 24 Eylül 1991 tarihli bir ateş-

kes anlaşması yapılmasını sağladılar. Buna göre yıl sonuna kadar tüm silahlı gruplar si-

lahlarını bırakarak Karabağ’dan çekilecek, Karabağ’da sadece Sovyet birlikleri kalacaktı.3

Jeleznevodsk’ta imzalanan ateşkes anlaşmasının şartlarına Ermeniler tarafından uyulma-

ması ve aracı görevini üstlenmiş olan Rusya’nın Ermenistan’a silah satarak güvenilirliğini

kaybetmesi sonucunda anlaşma modus vivendi (geçici anlaşma) olmaktan öte bir işlev

göremedi. Azerbaycan ve Ermenistan’ın bağımsızlık ilan etmeleri çatışmaların savaşa

dönüşmesine yol açmış ve Azerbaycan Parlamentosu, aldığı 26 Kasım 1991 tarihli bir

kararla, Karabağ bölgesinin özerk statüsünü kaldırarak bu bölgenin idaresini Milli Bir-

lik Konseyi’ne bırakmıştır.4 Böylece, bağımsızlık öncesinde Sovyetlerin iç sorunu olarak

görülen Dağlık Karabağ ihtilafı bağımsızlık kazanılmasıyla Bakü’nün en önemli iç ve dış

politik meselesine dönüşmüştür.

A. Bağımsızlık Dönemi Karabağ Politikası

1) 1992-1994 Dönemi: Savaşın Durdurulması ve AGİK’e Destek

5 Mayıs 1994 tarihinde çatışma tarafları arasında ateşkes anlaşması imzalanıncaya kadar,

Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ sorununun çözüme kavuşturulması yönünde dış politik

faaliyeti bizatihi iç politikadaki kargaşadan etkilenmiştir. Özellikle, Karabağ savaşı sıra-

sında Bakü’de hâkim olan iç istikrarsızlık konuya ilişkin belirgin bir politikanın benim-

senmesini engellemiştir. Bu dönemde, sorunun çözümü adına AGİK5 bünyesinde diplo-

matik çözüm çabaları ve Ermeni işgalinin devam ettiği sırada BM Güvenlik Konseyi’nin

kabul ettiği kararlar sorunu uluslararası kamuoyunun önüne getirmiştir. En önemli

gelişme, AGİK’in 1992 Mart ayında Helsinki’de yapılan Dışişleri Bakanları toplantı-

sında Karabağ sorununu bir çözüme kavuşturabilmek üzere Minsk’te bir konferans dü-

zenlenmesini kararlaştırması ve çatışmaların durdurulmasına çalışılmasıydı. Konferansa

ilgili ülkeler olan Ermenistan ve Azerbaycan’ın yanında Karabağ’dan bir heyet gözlemci

olarak kabul edilecekti.6 Ancak Karabağ Ermeni Yönetimi’nin gözlemci statüsünü kabul

etmemesi konferansın toplanmasını engelledi. Konferansa katılacak ülkeler bundan son-

ra Minsk Grubu adı altında Karabağ sorununun çözümü için faaliyet gösterdiler. Minsk

Grubu’nun barış anlaşmasına kadar başarı sağlayamamasının ana nedeni, Ermenistan

tarafından işgal sürdüğü sırada Minsk Konferansı üye devletlerinin hem savaşı durdur-

mak, hem de işgal olunmuş toprakları Bakü yönetimine geri verme yönündeki çalışma-

larının başarısızlığa uğramasıydı. Fakat bu ikilem başarısızlığı beraberinde getirmekle

kalmadı, 1993’ten itibaren Rusya’nın arabuluculuk rolünü de güçlendirdi.7

7

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

1993 yılı 3 Ocak’ta ABD Başkanı George Bush ve Rusya Federasyonu Başkanı Boris Yeltsin’in yayınladıkları bir bildiriyle çatışmaların derhal durmasını ve AGİT aracılığıyla barış müzakerelerine yeniden başlanmasını istediler. Ancak çarpışmalar düşük düzeyde de olsa devam etti.8

Ancak, genel hatlarıyla ateşkes anlaşmasına kadar Azerbaycan’ın politikası AGİK (A-GİT) sürecine destek vererek, çatışmaların durdurulmasını ve işgal olunmuş toprakların geri kazanılmasını sağlamaktı. Bu doğrultuda, 1993 Haziran ayında Haydar Aliyev’in9 Meclis Başkanlığına gelmesi ile sorunun çözümünde farklı bir strateji benimsendi. Bu çerçevede Rusya ile ilişkilerin normal düzeye taşınması ve Ermenistan işgalinin durdu-rulması için uluslararası alanda destek aranması Bakü’nün rolünü güçlendirdi. Özel-likle, BM Güvenlik Konseyi kararları10 diplomasi alanında başarı sayılsa da, kararların uygulanmaması en büyük eksiklik olarak ortaya çıkmıştır. Fakat Ermenistan’ın bölgeyi işgali sonucunda Karabağ ve etrafındaki topraklarda yaşayan Azerbaycan nüfusunun göç etmesi ve mülteci ve göçgün konumundaki bu nüfusun sorunun çözümünde etkili bir odak haline getirilememesi dönemin en büyük kayıplarından biri olmuştur. Öte yan-dan, 1992 yılında Karabağ’ın Azeri topluluğu AGİK’in “Dağlık Karabağ’ın seçilmiş ve diğer temsilcileri” ifadesi altında Ermenilerle eşdeğer olan ‘ilgili taraf ’ statüsü almıştı. AGİK’in ABD Dışişleri Bakanı James Baker tarafından çatışma ve ilgili tarafları nite-lendirmek için oluşturulan bu prensip ‘Baker Kuralları’ diye anılmıştır. Bölgede sıcak çatışmaların bitmesi, Ocak 1994’den itibaren Azerbaycan’ın askeri taarruzlarda başarısı ve Rusya’nın arabuluculuğuyla 5 Mayıs 1994’te çatışma tarafları ve ilgili taraflar arasında imzalanan ve 12 Mayıs tarihinde uygulamaya konulan ‘Bişkek Ateşkes Protokolü’ böl-geye göreceli bir barış ortamı getirmiştir.

2) 1994-1999 Dönemi: Ekonomik İstikrarın Karabağ Politikasına Etkileri

Azerbaycan’ın ateşkes anlaşması sonrasında Dağlık Karabağ’a yönelik politikasını be-lirleyen en önemli etmen, enerji rezervlerinin Avrupa’ya taşınması yönünde ABD’nin desteği ile uluslararası enerji şirketleriyle yapılan anlaşmaların dış politikada Bakü’nün pozisyonunu güçlendirmesi olmuştur. Bu dönemde genel olarak Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’a yönelik politikası aşağıdaki prensipler temelinde şekillenmiştir:

• Sorununuluslararasıhukukungenelprensipleri veAzerbaycan’ın toprakbü-tünlüğü çerçevesinde çözümlenmesi, BM Güvenlik Konseyi’nin soruna ilişkin kararla-rında belirtilen hususların acilen ve uluslararası toplumun baskısıyla gerçekleştirilmesi;

• DağlıkKarabağ sorununun çözümü için AGİT çerçevesinde çatışmanın çö-zümlenmesinde ilgili tarafların eşit temsili ve barış görüşmelerinin tek bir ülkenin te-kelinde gerçekleşmemesi. Bu nedenle Aralık 1994’te AGİT Budapeşte Zirvesi’nde o zamana kadar tek başına olan Minsk Grubu için eşbaşkanlık sistemi oluşturulması ve Rusya’ya Minsk Grubu içinde daimi eş başkanlık statüsü verilmesi Bakü’nün pozisyonu-nu yansıtmıştır.

1993 Haziran ayında Haydar Aliyev’in

Meclis Başkanlığına gelmesi ile sorunun

çözümünde farklı bir strateji benimsendi. Bu çerçevede Rusya ile ilişkilerin normal düzeye taşınması ve Ermenistan işgalinin

durdurulması için uluslararası alan-

da destek aranması Bakü’nün rolünü

güçlendirdi.

Ermenistan’ın bölge-yi işgali sonucunda

Karabağ ve etra-fındaki topraklarda

yaşayan Azerbaycan nüfusunun göç etme-si ve mülteci ve göç-

gün konumundaki bu nüfusun sorunun çözümünde etkili bir odak haline getirile-memesi dönemin en büyük kayıplarından

biri olmuştur.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

8

• Sorununtaraflarıolarak1992’deHelsinki’deAGİKKonferansındaMinskGru-bunun temelinde yer alan ve ‘Baker Kuralları’ gereğince Dağlık Karabağ ve çevresinde işgal olunmuş topraklarda fiili yönetimi sağlayan Ermeni yönetiminin, çatışma tarafları arasında siyasi anlaşma sağlandıktan sonra statü ile ilgili görüşmelerde Karabağ’ın Azer-baycanlı toplumuyla eşit düzeyde görüşmelerde yer alabileceği görüşü benimsenmiştir.

• Azerbaycan,Ermenistansorununçözümündesiyasibiriradegösterinceyeka-dar bölgesel enerji projelerinde Erivan’ı tecrit etme politikası izlemiştir. Türkiye’nin de Ermenistan ile sınırını kapatması sonucu abluka altına giren Ermenistan, dünya ile iliş-kilerini Gürcistan ve İran üzerinden karayolu ile gerçekleştirmek zorunda kalmıştır. Bu ise, kendi doğal kaynaklarından yoksun ve açık denizlere çıkışı olmayan bir devlet için ek bir maliyet getirmiş ve ekonomisi üzerinde ciddi bir sorun oluşturmuştur.

Rusya’nın piyasa ekonomisine geçişte zorluklar yaşaması ve genelde bu dönemde ulus-lararası para fonlarının sıcak para akımına bağlı oluşu, Ermenistan’ın ekonomik olarak desteklenmesini kısıtlamış, bu durum önemli ölçüde Erivan’ı çözüm yolunda düşünme-ye itmiştir. Nitekim Levon Ter-Petrosyan yönetimi Azerbaycan’ın ekonomik tecrit poli-tikası karşısında Ermenistan’ın yakın devletlerin ve diasporanın yardımları ile ayakta ka-lamayacağını düşünüyordu.11 Bu çerçevede, 3 Aralık 1996’da AGİT Devlet ve Hükümet Başkanlarının Lizbon Zirve Toplantısı’nda alınan kararlar Azerbaycan’ın pozisyonunu güçlendirmiştir. Lizbon Zirvesi’nin sonuç bildirgesine ilave olarak yayınlanan bildiride, Ermenistan ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü, Dağlık Karabağ’a en yüksek statüde bir özerklik verilmesi ve bu yönetimin tüm nüfusun güvenliğini garanti altına alması pren-sipleri kabul edilmiştir.12 Bu bildirinin Ermenistan dışında tüm AGİT üye devletlerince kabul edilmesi Erivan hükümetini diplomasi alanında zor durumda bırakmıştır.

AGİT Minsk Grubu Barış Planları ve Azerbaycan’ın Tutumu

Sorunun çözümüne yönelik ilginin artması, AGİT Minsk Grubu eşbaşkanları tarafın-dan 17 Temmuz 1997’de ‘Paket Çözüm’, 2 Aralık 1997’de ‘Aşamalı Çözüm’ ve son ola-rak Kasım 1998’de ‘Ortak Devlet’ çözüm barış planları ile ortaya konulmuştur.

‘Paket Çözüm Planı’na Yönelik Azerbaycan’ın Tutumu

17 Temmuz 1997’de önerilen ‘Paket Çözüm Planı’ (Kapsamlı Anlaşma Teklifi), Karabağ’ın Azerbaycan’a bağlı özerk bir bölge olmasını, kendi anayasasını hazırlama hakkına sahip bulunmasını, Ermeni güçlerinin Karabağ dışındaki Azerbaycan topraklarından ve Şu-şa şehrinden çekilmesini, bu bölgelerde güvenliğin AGİT güçlerince sağlanmasını ve Karabağ’ın serbest ekonomik bölge olmasını öngörüyordu. Genel olarak böyle bir plan sorunun çözümüne önemli katkıda bulunabilecek bir adım olarak değerlendirilebilirdi.

Azerbaycan’ın ateşkes anlaşması sonrasında Dağlık Karabağ’a yönelik

politikasını belirleyen en önemli etmen,

enerji rezervlerinin Avrupa’ya taşınması

yönünde ABD’nin desteği ile uluslara-

rası enerji şirketleriy-le yapılan anlaşma-ların dış politikada Bakü’nün pozisyo-

nunu güçlendirmesi olmuştur.

AGİT Minsk Grubu eşbaşkanları tara-fından 17 Temmuz

1997’de ‘Paket Çözüm’, 2 Aralık

1997’de ‘Aşamalı Çözüm’ ve son ola-rak Kasım 1998’de

‘Ortak Devlet’ çözüm barış planları ile orta-

ya konulmuştur.

9

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Fakat bu iki aşamalı çekilme planının uygulanmasının nasıl gerçekleştirileceğine yönelik mekanizma tam ve açık olarak ortaya konulmamıştı. Ayrıca, plana uyulmadığı takdirde ne gibi yaptırımlar uygulanacağına da yer verilmemişti.

Azerbaycan Paket Çözüm Planını (Kapsamlı Anlaşma Teklifi) görüşmelere temel daya-nak olarak kabul ettiğini açıklamıştı. Teklif, sorunun çözümünden daha çok, görüşme-lerin hangi yönde olması gerektiği konusunu içermekteydi ve genel bir çerçeve çizmişti. Nihai bir anlaşma teklifi olmadığı için birçok eksik yönlerine rağmen, Ermenistan bu teklifi kabul etmemiştir. Ermenistan’ın masadan kalkması Azerbaycan’ın elini daha da kuvvetlendirmiştir. Ermenistan’ın sorunun görüşmeler yoluyla çözümüne karşı olan ta-raf olduğu bir kez daha açığa çıkmıştır.

‘Aşamalı Çözüm Planı’na Yönelik Azerbaycan’ın Tutumu

2 Aralık 1997’de ‘Aşamalı Çözüm Planı’ ileri sürülmüştür. Aşamalı Çözüm Planı öneri-sine göre sorunun çözümü iki aşamada gerçekleştirilecekti. Birinci aşamada çatışmanın durdurulması ve çatışma sonuçlarının ortadan kaldırılması planlanmıştı.13 İkinci aşa-mada ise Dağlık Karabağ’ın statüsünün Azerbaycan’a bağlı olarak belirlenmesi amaç-lanmıştır. Bu planın olumlu yönü, üzerinde anlaşmaya varılan maddelere uymayan ta-raflara karşı yaptırım uygulanabileceğinin vurgulamasıydı. Azerbaycan tarafının birçok yönüyle uygun bulduğu ve kabul ettiği ‘Aşamalı Çözüm Planı’ ideal bir çözüm önerisi olmasa da çözüm için uygun bir zemin olarak kabul edilebilir nitelikteydi. AGİT’in her iki çözüm önerisi de, Lizbon Zirvesi’nde kabul gören Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü prensibine dayanmaktaydı.14 Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığını imkânsız bir durum olarak değerlendirerek, Aşamalı Çözüm Planını prensip olarak kabul etmiştir.15 Oysa Dağlık Karabağ’daki ayrılıkçı yönetim işgal olunmuş toprakları ‘güvenlik gerekçesi’ ile korumak gerektiği argümanını ileri sürerek, Erivan yönetiminin çözüme yönelik adım atmasını engellemiştir. 1997’nin sonlarında Minsk Grubu eşbaşkanları Aşamalı Çözüm Planının Dağlık Karabağ ayrılıkçılarını da taraf olarak kabul eden yeni versiyonunu taraflara sunmuşlardı. Plan bu haliyle Azerbay-can tarafının sert tepkisiyle karşılaştı ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı yeni planı kesinlik-le kabul etmeyeceklerini açıkladı.

Bu sebepten, Kasım 1997’de Ter-Petrosyan ‘Savaş, Yoksa Barış? Karar Verme Zamanı’ isimli ünlü makalesinde Karabağ sorununun çözümüne ilişkin görüşlerini belirtmiş-tir. Ter-Petrosyan, Ermenistan’ın yıllardan beri Karabağ sorununun çözümünde adım atmadığını, uluslararası kamuoyunun barışçıl önerilerini ‘birilerine’ güvenerek (Rusya ve Ermeni Diasporası kastedilmektedir) reddettiğini vurgulamış, ancak bu tutumuy-la Batı’nın bölgedeki çıkarlarını ve Azerbaycan’ın ekonomik olarak güçlenmesini göz ardı ettiklerini belirtmiştir. Ter-Petrosyan, tarafların ödün vermeden uzlaşamayacağını,

Ermenistan Cum-hurbaşkanı Levon

Ter-Petrosyan Dağlık Karabağ’ın bağım-

sızlığını imkânsız bir durum olarak değerlendirerek,

Aşamalı Çözüm Pla-nını prensip olarak

kabul etmiştir. Oysa Dağlık Karabağ’daki

ayrılıkçı yönetim işgal olunmuş toprakları

‘güvenlik gerekçesi’ ile korumak gerektiği

argümanını ileri sü-rerek, Erivan yöneti-

minin çözüme yönelik adım atmasını engellemiştir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

10

savaşın ‘galibiyet havası’na kapılan Ermenistan açısından yıkıcı sonuçlar doğuracağını belirterek, sorunun ‘çözümsüzlüğünün’ Ermenistan’ı felakete sürükleyeceğini, uzlaşının şart olduğunu ileri sürmüştür.16 Ermenistan muhalefetinin ve yönetim kadrolarındaki Karabağlı* grupların baskısı sonucunda Levon Ter-Petrosyan Şubat 1998’de istifa etmiş, yerine 30 Mart’ta ‘Karabağlı’ Robert Koçaryan Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Daha sonra-ları uluslararası uzmanların görüş birliğine vardığı bir nokta, 1997 senesinin çözüm için ‘altın fırsat’ olduğu yönündeydi.

‘Ortak Devlet Planı’na Yönelik Azerbaycan’ın Tutumu

Kasım 1998’de ‘Ortak Devlet Planı’ Azerbaycan ve Karabağ’ın ortak bir devlet kurması-nı öngörüyordu. Ancak Azerbaycan bu planın kendi toprak bütünlüğünü tehdit ettiğini belirterek reddetmiştir. ‘Ortak Devlet’ formülü, Karabağ’ın kendi Anayasası ve ordusu-nun olması ve Azerbaycan Millet Meclisi’nin alacağı kararları veto etme hakkına sahip olması prensipleri nedeniyle dolaylı yoldan Karabağ’a fiilen bağımsızlık vermekteydi. Ayrıca, planın gerçekleştirilmesi bağlamında gerekli irtibatın sürekliliğinin sağlanması ve ortak çalışmaların koordine edilmesi için Bakü’de ve Hankendi’nde (Stepanakert) karşılıklı olarak Azerbaycan ve Dağlık Karabağ temsilciliklerinin oluşturulması öngörül-mekteydi. Bu durum da Dağlık Karabağ’ın bir anlamda bağımsız devlet olarak tanın-ması anlamına geliyordu. Hazırlanan belgede Dağlık Karabağ’ın dış devletlerle ticari, bilimsel, kültürel ve sportif alanlarda doğrudan ilişkiler geliştirebilme hakkına sahip ol-duğu belirtilmiştir. Bunun dışında yine Dağlık Karabağ yönetimi kendi çıkarları ile ilgili konularda Azerbaycan dış politikasının belirlenmesinde ve uygulanmasında yer alacak ve bu tür konularla ilgili dış politika kararları iki tarafın onayı ile kabul edilecekti. Bu plan, Azerbaycan’da büyük tepkiyle karşılandı ve Azerbaycan bu projeyi kesinlikle kabul etmeyeceğini deklare etti.

3) 1999-2004 Dönemi: Statükodan ‘Prag Süreci’ne Doğru

AGİT Minsk Grubunun öne sürdüğü barış planının kabul edilmemesi sonrasında ça-tışmaların çözümüne yönelik girişimlerde aksamalar olmuştur. Kasım 1999 AGİT İs-tanbul Zirvesi öncesinde Bakü-Erivan hattında sıcak gelişmeler yaşanmıştır. 7 Ekim 1999’da Ermenistan Parlamentosu’na yapılan baskında Başbakan Vazgen Sarkisyan ve Parlamento Başkanı Karen Demirçiyan’ın da aralarında bulunduğu bir grup üst düzey yetkili öldürüldü. Zirve öncesinde Azerbaycan’da ise Dışişleri Bakanı Tofig Zulfigarov, Cumhurbaşkanı Dış Politika Danışmanı Vefa Guluzade ve Cumhurbaşkanlığı Sarayının üst düzey bürokratlarından Eldar Namazov istifa etti. Dönemin Dış Politika Danışmanı Vefa Guluzade kaosun sebepsiz olmadığını öne sürerek, ‘Barış Planı hazırlanmıştı. Ro-bert Koçaryan da planda mutabık olmuştu. Ermenistan Parlamento baskınını yapanlar ve onların azmettiricileri barışa engel oldular’18 diye ifade etmiştir.

11

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

2001 yılının başından itibaren görüşmeler doğrudan Cumhurbaşkanları tarafından yü-rütülmeye başlanmıştır. Ocak 2001’de Avrupa Konseyi’ne üyelik dolayısıyla Strasburg’da, ardından ise 4–5 Mart 2001’de Paris’te Chirac’ın arabuluculuğuyla gerçekleştirilen gö-rüşmeler sonuçsuz kalmıştır. Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yönelik en umut verici gelişme ABD’nin öncülüğüyle Florida KeyWest’de yapılan görüşmeler olmuştur. ABD Dışişleri Bakanı Powell’in arabuluculuğuyla gerçekleştirilen görüşmelere Azerbay-can ve Ermenistan devlet başkanları, AGİT Minsk Grubu’nun her üç eşbaşkanı ve çok sayıda uzman katılmıştır. Görüşme sonrasında, genelde olumlu açıklamalar yapılsa da kesin bir çözüme ulaşılmadığı ifade edilmiştir.19 Yapılan görüşmelerde Nahçivan’ı kara yoluyla Azerbaycan’a birleştiren Mehri’nin karşılığında, Ermenistan’ı Karabağ’a birleşti-ren ulaşım yolu üzerinde ‘dehliz’ değiş dokuşu yapılması yönünde mutabakata varıldığı açıklanmıştır. 1992 yılında ABD Dışişleri Bakanlığı’nın eski görevlilerinden Paul Goble bu planı taraflara bir çözüm ilkesi olarak sunmuştu. Bu model Ermenistan’la Dağlık Karabağ’ın coğrafi bakımdan birleşmesi, buna mukabil Azerbaycan’ın da Nahçivan’la birleşmesini öngören bir plandı.

Bu süre içerisinde Azerbaycan dış politikada bazı avantajlı durumlar elde etmeyi de ba-şarmıştır.

• İlkolarakAvrupaKonseyiveİslamKonferansıÖrgütü(İKÖ)gibiuluslararasıkuruluşlar tarafından Ermenistan’ın Azerbaycan’ın topraklarını işgal ettiği ve bu ülkenin saldırgan taraf olduğu görüşü açıkça ifade edilmiştir.

• ABD tarafından eski SovyetCumhuriyetlerine yönelik ‘ÖzgürlüklereDestekFonu’ çerçevesinde yapılan doğrudan mali yardımların Azerbaycan’a da yapılması Erme-ni lobisinin etkisiyle engellenmekteydi. ABD Devlet Başkanı 11 Eylül olaylarından sonra bu yöndeki hükmün yürürlüğünü her yıl imzalanan kararlarla durdurarak Azerbaycan’a mali destek sağlamanın yanı sıra uluslar arası alanda destek verdiğini de gösterdi.

• Enerji alanında enbüyükprojeolanBakü-Tiflis-Ceyhan (BTC)petrol boruhattının gerçekleşmesi için hukuki altyapının oluşturulması ve 2001 sonrası gerçekleş-mesi, uluslararası alanda önemli bir avantaj sağlamıştır.

Bu avantajlı durum, 2004’ten itibaren Minsk Grubu barış projelerinin kabul görmemesi üzerine çalışma yöntemini değiştirmiştir. Mekik diplomasisi ile planlar hazırlamak ye-rine, tarafları bir araya getirip sorunun bütün yönlerini özgürce tartışmalarını sağlama yeni yöntem olarak kabul edilmiştir.20 Bu çerçevede varılan uzlaşmalardan yola çıkılarak temel ilkeler belirlenmeye çalışılmaktadır. Bir dönem yaşanan durağanlığın ardından, özellikle Mayıs 2004’ten beri yoğun bir görüşme trafiğine tanık olunmaktadır. 16 Nisan 2004’te Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Mammadyarov Ermenistan Dışişleri Bakanı Vardan Oskanyan’la Prag’da görüşmüştür. Bu görüşme iki ülke arasında kopmuş diyalog sürecini yeniden başlatmış ve ‘Prag Formatı’ olarak adlandırılmıştır.21

Dağlık Karabağ so-rununun çözümüne yönelik en umut ve-rici gelişme ABD’nin öncülüğüyle Florida KeyWest’de yapılan

görüşmeler olmuştur.

Yapılan görüşme-lerde Nahçivan’ı

kara yoluyla Azerbaycan’a birleş-

tiren Mehri’nin karşı-lığında, Ermenistan’ı Karabağ’a birleştiren ulaşım yolu üzerinde ‘dehliz’ değiş dokuşu

yapılması yönünde mutabakata varıldığı

açıklanmıştır.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

12

B. İlham Aliyev Dönemi Azerbaycan’ın Karabağ Politikası

2003 yılında seçimler sonrasında iktidara gelen İlham Aliyev döneminde Azerbaycan dış politikası bölgesel ve küresel değişimler ile ülkenin ekonomik gelişimi doğrultusunda şekillenmiştir. İktidarın ilk 5 yılı dış politikada, Haydar Aliyev döneminin ‘balans’ po-litikası, dengeye dayalı politik güdüm ve komşularla ‘ortak’ ama kalıcı işbirliği anlayışı temelinde şekillenmiştir. İlham Aliyev’in Cumhurbaşkanlığının ilk döneminde dış poli-tikada en önemli hedef, Dağlık Karabağ sorununun çözümü için belirlenen stratejinin devam ettirilmesi olmuştur.

Genelde, Azerbaycan ve Ermenistan Cumhurbaşkanlığı seçimleri birbirine yakın ta-rihlerde gerçekleştirildiğinden bu dönemlerde sorunun çözümüne ilişkin taraflardan fazla bir beklenti olmamaktadır. Nitekim Ermenistan ve Azerbaycan’da seçim sonrası 2004’den itibaren başlayan ve ‘Prag Süreci’ diye anılan dönemin en belirgin özelliği, çatışma taraflarının üçüncü tarafların müdahalesi olmadan görüşerek sorunları tartış-masının esas alınmasıydı. Bu dönemde, Azerbaycan özellikle Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattının kullanılmaya başlamasıyla Ermenistan’la arasındaki sorunun çözümü ko-nusunda ABD ve Avrupa devletlerinden daha fazla destek almayı umuyordu. Özellikle, BTC projesinin gerçekleşmesinden sonra tamamen Rusya güdümlü politika izlemekte olan Ermenistan’ın giderek köşeye sıkıştığı ve bu sıkışmışlıktan kurtulmak için Dağlık Karabağ ve işgal edilmiş bölgeler konusunda adım atmak zorunda kalabileceği düşünü-lüyordu. ‘Prag Formatı’ dâhilinde Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanları arasın-da başlayan ilk görüşmeler sonuçsuz da olsa, 2004 sonrası süreç için kayda değer bazı buluşmalar gerçekleşti. Prag Süreci adı altında İlham Aliyev ve Robert Koçaryan 2006 yılında üç kere görüştüler. Bunlardan ilki, 10 Şubat tarihinde Fransa’nın Rambouillet Şatosu’nda, ikincisi 4 Haziran’da Bükreş’te, üçüncüsü ise 28 Kasım’da Minsk şehrinde gerçekleşti.

Taraflar arasındaki bu temas yoğunluğunun yarattığı iyimserliğin, Dağlık Karabağ’daki ayrılıkçıların 10 Aralık 2006’da yaptıkları Anayasa referandumu ile gölgelendiğini söy-lemek mümkündür. Anayasa ‘Yukarı Karabağ’ın bağımsız, egemen, demokratik, huku-ki ve sosyal bir devlet’ olduğunu deklare etmektedir.22 Referanduma çeşitli uluslararası kuruluşlar da olumsuz tepki göstermiştir. Anılan dönemde yaşanan olumsuzluklar önce görüşmeleri durma noktasına getirmiş, ancak 2007 yılında tekrar taraflar arasında Dışiş-leri Bakanları ve Cumhurbaşkanları düzeyinde görüşmeler yapılmıştır. Azerbaycan Dı-şişleri Bakanı Elmar Mammadyarov görüşmelerin olumlu yönde geliştiğini ve mutaba-kat sağlanmayan tek bir konu kaldığını belirtmiştir. En önemli anlaşmazlık konusunun Yukarı Karabağ’da işgalci güçlerin geri çekilmesi sonrasında yapılacak olan plebisitin

süresi ve barış güçleri konusunda yaşandığı bildirilmiştir.23

BTC projesinin ger-çekleşmesinden sonra tamamen

Rusya güdümlü po-litika izlemekte olan

Ermenistan’ın giderek köşeye sıkıştığı ve bu sıkışmışlıktan kurtul-

mak için Dağlık Kara-bağ ve işgal edilmiş bölgeler konusunda

adım atmak zorunda kalabileceği

düşünülüyordu.

13

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Azerbaycan öngörülen plebisitin 15–20 yıl gibi uzunca bir dönem sonra yapılmasını

istemektedir. Plebisit süresinin uzun tutulması Yukarı Karabağ’ın etnik yapısıyla alaka-

dardır. Bu sürede bölgedeki Azeri nüfusunun yoğunluk kazanmasıyla plebisitten çıkabi-

lecek olası olumsuz sonuç önlenmek istenmektedir. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham

Aliyev ve Dışişleri Bakanı Mammadyarov Ermenistan’la mutabık oldukları bir ‘çerçeve

belgesi’nin bulunduğunu defalarca basın önünde açıklamışlardır. Ermenistan ise Azer-

baycan tarafını yalanlayarak böyle bir ‘çerçeve belgesi’nin var olmadığını iddia etmiştir.24  

Diğer yandan, 29 Kasım 2007’de ‘Madrid Prensipleri’ adı ile anılan ve bugün taraflar

arasında görüşmelerde esas alınan belgede yer alan maddeler sorunun çözümü açısından

oldukça önemlidir. Belgede Dağlık Karabağ’ın çevresinde işgal edilen bölgelerin boşal-

tılması, Ermenistan ile Dağlık Karabağ’ın irtibatını sağlayan koridorun açılması, bütün

göçmenlerin topraklarına dönmesi, barış gücünün işlevini yerine getirecek uluslararası

güvencenin sağlanması gibi konular yer almaktadır. Azerbaycan geliştirilen projeler kap-

samında stratejik konumunu giderek pekiştirdikçe siyasal çözüm konusunda ısrarlarını

sürdürmüş ve barış anlaşması için Ermenistan’ın işgal edilmiş topraklardan tamamen

çıkmasını sağlama stratejisi izlemiştir. Ermenistan ise bölgede stratejik önemini kay-

bettikçe bir an önce çatışma sonucu elde ettiği konumun getirdiği avantajlı durumdan

yararlanarak şartlarını kabul ettirme anlayışını benimsemiştir. Bu arada, 2008 Ağustos

ayında Rusya-Gürcistan Savaşı öncesinde Azerbaycan-Ermenistan askeri birliklerinin

temas hattında çatışmaların sayısında artış olmuş, bu durum savaş sonrasında da hız

kazanmıştır.

1) 2008 Ağustos Rusya-Gürcistan Savaşı Sonrasında Karabağ Sorununun Çözüm Çabaları

2008 yılının Ağustos ayında Rusya-Gürcistan Savaşı’nın Güney Kafkasya bölgesine je-

opolitik yansımaları olmuştur. Rusya-Gürcistan gerginliği 2008’de sıcak çatışmaya dö-

nüşmüş olmakla beraber uzun süreden beri artan ve azalan yoğunlukta devam etmiştir.

Eylül 2008’de Rusya Cumhurbaşkanı Medvedev’in ‘Rusya’nın ayrıcalıklı bölgesi’25 ilan

ettiği Kafkasya’da Moskova, Dağlık Karabağ çatışma tarafları üzerindeki rolünü güçlen-

dirmek adına aşağıdaki adımları atmıştır:

İlk olarak, çatışma tarafları arasında 2 Kasım 2008 tarihinde, Ermenistan ve Azerbay-

can Cumhurbaşkanları, Moskova’da, Rusya Federasyonu Cumhurbaşkanı Dimitriy

Medvedev’in arabuluculuğuyla ‘Moskova Deklarasyonu’nu (Meiendorf Deklarasyonu)

imzalamıştır.

Azerbaycan geliş-tirilen projeler kap-

samında stratejik konumunu giderek

pekiştirdikçe siyasal çözüm konusunda

ısrarlarını sürdürmüş ve barış anlaşması

için Ermenistan’ın iş-gal edilmiş topraklar-dan tamamen çıkma-sını sağlama stratejisi

izlemiştir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

14

İkincisi, 2009 ortalarından itibaren Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecinde

Rusya’nın desteği görülmüş ve bu süreç Moskova’ya stratejik açıdan iyi bir fırsat sun-

muştur.26 Rusya protokoller sürecine destek vererek, Azerbaycan’ın Türkiye ile ilişkile-

rinde güvensizlik duymasına yol açmıştır. Dahası, Rusya’nın bu tavrı, Ermenistan’ın

daha radikal bir pozisyon almasına neden olmuş, bu da çözümsüzlüğün devamına katkı

sağlamıştır.

Üçüncüsü, Rusya ile Ermenistan 20 Ağustos 2010 tarihinde Gümrü’deki askeri üssün

kullanım sözleşmesini 2044 yılına kadar uzatan anlaşmaya imza atmışlardır. Erme-

nistan’daki muhalif kesimler, bu anlaşma ile Ermenistan yönetiminin dış politikada-

ki bağımsızlığının zedelendiğini, Dağlık Karabağ sorununun da, artık stratejik açıdan

Moskova’nın güdümünde olduğunu dile getirmişlerdir.

2009’un ortalarından itibaren Azerbaycan’ın dış politikasında risk alma kapasitesi gide-

rek yükselmiştir. Özellikle, 2008 sonrası Avrupa Birliği’nin genelde statükocu yaklaşımı

ve ABD’de Obama yönetiminin bölge politikasındaki değişim yeni dönemde Bakü’nün

daha farklı bir strateji izlemesini gerekli kılmıştır. 6 Haziran 2008’de Bakü’de gerçekleşen

büyükelçiler toplantısında Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafından açıklanan ‘hücum

diplomasisi’ yeni dönemde ulusal çıkarların korunması açısından izlenecek yeni diplo-

matik yaklaşımı ortaya koymuştur. Genel hatlarıyla, Dağlık Karabağ sorununun ulus-

lararası alanda tartışılmasını sağlamaya yönelik izlenen politika 2008 sonrası dönemin

en belirgin özelliğidir. 2009’dan itibaren Ermenistan tarafının ‘ne inkâr, ne kabul’ ettiği

‘Yinelenen Madrid İlkeleri’ üzerinde müzakereler yürütülse de görüşmelerde, iyi niyet

bildirisi dışında, herhangi bir sonuca ulaşılamaması uluslararası destek arayışlarının ni-

teliğini değiştirmiştir.

Bu dönemde Azerbaycan açısından uluslararası alanda soruna ilişkin kabul edilen belge-

ler ve verilen deklarasyonlar önem arz etmiştir. Bu bakımdan 20 Mayıs 2010’da Avrupa

Parlamentosu (AP) Genel Kurulu’nda kabul edilen 2216 No’lu ‘Avrupa Birliğinin Gü-

ney Kafkasya Stratejisine İhtiyaç’ başlıklı belgenin bölgedeki dondurulmuş çatışmalar,

öncelikli olarak ise Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yer vermesi27 ve Avrupa Birliği

tarafından Dağlık Karabağ sorununa ilişkin kabul edilen iletişim belgeleri ve kararlarda

ilk defa Ermeni silahlı güçlerinin işgal ettikleri bölgeden geri çekilmesinin şart koşulması

yukarıda belirtilen uluslararası desteğin bir örneği olmuştur. Dahası Karabağ’dan işgal

sonrası zorla göç etmek zorunda kalmış insanlara (göçkün) yönelik insani yardımın ge-

rekliliğine dikkat çekilmiştir.

Aynı zamanda, Azerbaycan tarafından Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’na ‘İşgal Edilmiş

Azerbaycan Topraklarında Son Durum’ isimli tasarı sunulmuş ve BM Genel Kurulu’nda

bu konuda 3 karar tasarısı kabul edilmiştir.

Rusya protokoller sürecine destek ve-

rerek, Azerbaycan’ın Türkiye ile ilişkilerin-

de güvensizlik duy-masına yol açmıştır.

Dahası, Rusya’nın bu tavrı, Ermenistan’ın

daha radikal bir pozisyon almasına

neden olmuş, bu da çözümsüzlüğün deva-

mına katkı sağlamıştır.

15

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Asimetrik olarak Azerbaycan’ın Karabağ politikasına etki edecek hususlara da benzer

cevaplar verilmiştir. Ermenistan’ın Rusya’yla imzalanan 2044 yılına kadar Moskova’nın

rolünü güçlendiren belgeye 2010 Eylül ayında Azerbaycan-Türkiye arasında Yüksek Dü-

zeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Kuruluşu Anlaşması imzalanarak karşılık verilmiştir.

27 Ekim 2010 tarihinde Rusya’nın aracılığıyla yapılan Astrahan görüşmesi ve imzalanan

bildiri ile Azerbaycan açısından daha çok kısa vadeli bazı sonuçlar (şehitlerin geri alın-

ması, esir değiş-tokuşu) alınmıştır.

2004’ten itibaren ‘Prag Formatı’ olarak tanımlanan süreçte, iki ülke Cumhurbaşkanları

ve Dışişleri bakanlarının görüşmeleri zaman zaman olumlu sonuçlar doğurmuşsa da,

AGİT Minsk Grubu eşbaşkanlarından Rusya’nın 2010 yılından başlayarak tek başına

önceliği ele alması genelde ‘Prag Formatı’nın işlevsizliğini göstermiştir. Bu sebeple, Rus-

ya Cumhurbaşkanı Dmitri Medvedev’in Aralık 2010 tarihinde AGİT zirvesinde yaptığı

konuşmada, AGİT’in potansiyelini tüketmeye başladığını ve modernizasyona ihtiyaç

duyduğunu belirtmesi en başta ‘Prag Formatı’nın tüketildiğini göstermektedir. ‘Prag

Formatı’ çatışma taraflarının Cumhurbaşkanı ve Dışişleri bakanları arasında yapılacak

‘ikili’ görüşmeleri öngörmekteydi. Oysa süreç içinde görüşmeler Rusya’nın aracılığında

ve coğrafyasında (Soçi, Petersburg ve Astarahan) ‘üçlü’ formatta devam etmiştir.

2) Azerbaycan Askeri Doktrininin Kabulü

Azerbaycan hükümet yetkililerinin gerekli olduğu takdirde savaşarak Karabağ ve çevre-

sinin işgalden kurtarılacağını ifade etmeleri, Ermenistan tarafından politik manevra ola-

rak kabul edilse de, 8 Haziran 2010 tarihinde Askeri Doktrin’in kabulü27 Azerbaycan’ın

blöf yapmadığını göstermiştir. Askeri Doktrinde Dağlık Karabağ sorununun çözümün-

de askeri müdahalenin jeopolitik gerçekler doğrultusunda kaçınılmaz olması halinde

müdahale edileceği ibaresi yer almaktadır. Doktrinde, uluslararası sorunların uluslararası

hukuka aykırı yollarla çözümünün desteklenmediği ifade edilerek, uluslararası hukukun

Azerbaycan’a tanıdığı haklar çerçevesinde askeri güce başvurularak Dağlık Karabağ ve

çevresindeki yedi reyonun Ermeni işgalinden kurtarılması öngörülmüş; bu husus belge-

de altı çizilerek defalarca tekrarlanmıştır.

Doktrinde, Ermenistan tarafından Azerbaycan topraklarının işgalinin devam etmesi,

Azerbaycanlıların Karabağ ve çevresindeki, aynı zamanda Ermenistan’daki yaşadığı böl-

gelerden kovularak mülteci durumda bulunması güvenlik ortamına etki eden en önemli

unsurlar olarak ifade edilmektedir. Ayrıca, Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgali

sonucu Karabağ ve çevresinin ‘kontrol dışı’nda kalmasının, bölgenin uyuşturucu trafiği,

sınır ötesi suçlar ve terör gibi sorunlarla yüz yüze kalmasına yol açtığı belirtilmektedir.

Rusya’nın 2010 yılın-dan başlayarak tek başına önceliği ele

alması genelde ‘Prag Formatı’nın işlevsiz-

liğini göstermiştir. Bu sebeple, Rusya Cum-

hurbaşkanı Dmitri Medvedev’in Aralık

2010 tarihinde AGİT zirvesinde yaptığı

konuşmada, AGİT’in potansiyelini tüket-

meye başladığını ve modernizasyona ihtiyaç duyduğunu belirtmesi en başta

‘Prag Formatı’nın tü-ketildiğini

göstermektedir.

Azerbaycan hükümet yetkililerinin gerekli olduğu takdirde sa-vaşarak Karabağ ve çevresinin işgalden

kurtarılacağını ifade etmeleri, Ermenistan

tarafından politik manevra olarak ka-bul edilse de, 8 Ha-ziran 2010 tarihinde

Askeri Doktrin’in kabulü Azerbaycan’ın

blöf yapmadığını göstermiştir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

16

Genel olarak baktığımızda, Azerbaycan’ın savunma politikasının oluşumunda küre-

sel ölçekteki sorunların (terör, asimetrik tehdit ve nükleer sorunlar) yanı sıra Güney

Kafkasya bölgesinde devam eden etnik temelli politik çatışmalar da etkili olmuştur.

Ermenistan işgal politikasını sürdürmesine rağmen, Azerbaycan güç kullanımı hakkı-

nı kullanmayarak, Yukarı Karabağ ve çevresindeki işgal altında olan topraklarının geri

alınması konusunu barışçıl yollarla siyasi çözüme kavuşturma yönünde çaba harcamış-

tır. Buna rağmen, Ermenistan’ın strateji ve askeri belgeleri (ulusal güvenlik stratejisi ve

askeri doktrin), sorunların çözümüne yönelik yapıcı bir tutum sergilemediğini, aksine

aşırı etnosentrik olduğunu ortaya koymaktadır. Bu belgelerde komşu ülkeleri düşman

olarak gören ve ‘öteki’ne karşı düşmanlık hissine dayanan aşırı bir milliyetçilik vurgusu

egemendir. Ermenistan’ın dış politik ve askeri politikasında değişim yaşanmamasından

kaynaklanan ve Azerbaycan’ın ulusal çıkarlarına tehdit unsuru olmayı sürdüren anlayı-

şı, Azerbaycan’ı savunma politikasında yeniden yapılanma/tanımlama ihtiyacına sevk

etmiştir.

Azerbaycan’ın askeri doktrini, Ermenistan’ın tecavüzünün ülkenin toprak bütünlüğüne

temel tehdit unsuru olarak kaldığını belirtirken, bununla ilgili askeri çatışmanın yeni-

den alevlenmesi ihtimalleri şu şekilde sıralanmıştır:

• Ermenistantarafındanaktifşekildeaskerimüdahaleninyinelenmesiolasılığı;

• Ateşkeshattındaküçükçaplıçatışmalarınbüyüyereksavaşınbaşlanmasınase-

bep olması;

• Ermenistan’ınbarışgörüşmelerindestatükotaraftarıolarakyapıcıolmayanve

uzlaşmaz tavrına karşı Azerbaycan’ın askeri yollara başvurması.

Yukarıda belirtilen hususların gerçekleşmesi halinde Azerbaycan’a karşı enformasyon

savaşının başlatılacağı ve dış baskıların artacağı öngörülmüştür. Bu bağlamda, askeri-

stratejik başarının sağlanması için Silahlı Kuvvetler ve kanunla faaliyet gösteren diğer si-

lahlı yapılanmaların modernizasyonu ve çevik hareket kabiliyetinin artırılması öncelikli

olarak doktrinde yer almıştır.

Doktrinin kabulü sonrasında kamuoyunda tartışılan husus, Rusya’nın muhtemel bir

savaş halinde ne ölçüde müdahil olacağıdır. Bununla bağlantılı olarak, Azerbaycan’ın ge-

liştirdiği askeri retoriğin, Rusya’nın Karabağ konusundaki tutumunda bir değişime yol

açıp açmayacağı sorusu da öne çıkmıştır. Azerbaycan’ın bu yöndeki stratejisi, Rusya’nın

muhtemel bir savaşın patlak vermesine engel olarak, Erivan’ı Karabağ konusunda somut

adımlar atmaya zorlaması yönünde olmuştur.

Doktrinde, Ermenis-tan tarafından Azer-baycan topraklarının

işgalinin devam et-mesi, Azerbaycanlıla-rın Karabağ ve çevre-sindeki, aynı zaman-

da Ermenistan’daki yaşadığı bölgelerden

kovularak mülteci durumda bulunması

güvenlik ortamına etki eden en önemli

unsurlar olarak ifade edilmektedir.

Doktrinin kabulü sonrasında kamu-

oyunda tartışılan husus, Rusya’nın

muhtemel bir savaş halinde ne ölçüde

müdahil olacağıdır. Bununla bağlantılı

olarak, Azerbaycan’ın geliştirdiği askeri

retoriğin, Rusya’nın Karabağ konusun-daki tutumunda bir

değişime yol açıp aç-mayacağı sorusu da

öne çıkmıştır.

17

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

3) Azerbaycan’ın Savunma Bütçesinde Artış ve Yerli Savunma Sanayi Geliştirme Çabaları

Azerbaycan ekonomisindeki gelişme sayesinde son yıllarda savunma harcamalarında gö-

rülen artış, askeri sanayinin ve kapasitenin modernizasyonuna doğrudan yansımıştır.

Savunma giderlerine ayrılan payın Azerbaycan bütçesindeki oranı, bağımsızlığına kavuş-

tuğundan günümüze kadarki süreçte inişli çıkışlı bir grafik izlese de, 2003’ten itibaren

askeri harcamalarda büyük artış gözlenmiştir. 2011 yılı itibarıyla 3 milyar 100 milyon

ABD doları olan savunma bütçesi, Ermenistan’ın tüm devlet bütçesinden daha fazladır.

2011 yılında savunma bütçesinin devlet bütçesi içindeki oranı yüzde 20’lere yaklaşmak-

tadır.

2009-2011 Savunma Bütçesi ve Devlet Bütçesi İçindeki Oranı (ABD Doları)

15  

muhtemel bir savaşn patlak vermesine engel olarak, Erivan’ Karabağ konusunda somut admlar atmaya zorlamas yönünde olmuştur. b) Azerbaycan’n Savunma Bütçesinde Artş ve Yerli Savunma Sanayi Geliştirme Çabalar

Azerbaycan ekonomisindeki gelişme sayesinde son yllarda savunma harcamalarnda görülen artş, askeri sanayinin ve kapasitenin modernizasyonuna doğrudan yansmştr. Savunma giderlerine ayrlan payn Azerbaycan bütçesindeki oran, bağmszlğna kavuştuğundan günümüze kadarki süreçte inişli çkşl bir grafik izlese de, 2003’ten itibaren askeri harcamalarda büyük artş gözlenmiştir. 2011 yl itibaryla 3 milyar 100 milyon ABD dolar olan savunma bütçesi, Ermenistan’n tüm devlet bütçesinden daha fazladr. 2011 ylnda savunma bütçesinin devlet bütçesi içindeki oran yüzde 20’lere yaklaşmaktadr. 2009-2011 Savunma Bütçesi ve Devlet Bütçesi İçindeki Oran (ABD Dolar)

  Bunun yannda, 16 Aralk 2005’de Azerbaycan Cumhurbaşkan İlham Aliyev tarafndan Savunma Sanayi Bakanlğ’nn oluşturulmasna ilişkin kararn imzalanmas ülke dâhilinde askeri kapasitenin gelişimine katk sağlamştr. 2006’dan itibaren yerli savunma sanayi oluşturma çabalar sonucunda 350 çeşit askeri araç gereç üretilmiştir. Bu çerçevede yerli savunma sanayinin gelişimi için 3 milyar ABD dolar harcanmştr.28

Azerbaycan’n Savunma Harcamalar/ ABD Dolar29 

Yl 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011

Harcamalar 291 313 391 474 554 1,138 1,237 1,666 1,473 1,421 1,765

Azerbaycan’ın Savunma Harcamaları/ ABD Doları30

Yıl 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011

Harcamalar 291 313 391 474 554 1,138 1,237 1,666 1,473 1,421 1,765

GSMH Payı 2,3 2.2 2.4 2.6 2.3 3,4 2,9 3,3 3,4 3,4

Savunma giderlerine ayrılan payın Azer-

baycan bütçesindeki oranı, bağımsızlığı-na kavuştuğundan günümüze kadarki süreçte inişli çıkışlı

bir grafik izlese de, 2003’ten itibaren

askeri harcamalarda büyük artış gözlen-miştir. 2011 yılı iti-

barıyla 3 milyar 100 milyon ABD doları

olan savunma bütçe-si, Ermenistan’ın tüm

devlet bütçesinden daha fazladır.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

18

Bunun yanında, 16 Aralık 2005’te Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev tarafın-

dan Savunma Sanayi Bakanlığı’nın oluşturulmasına ilişkin kararın imzalanması ülke

dâhilinde askeri kapasitenin gelişimine katkı sağlamıştır. 2006’dan itibaren yerli savun-

ma sanayi oluşturma çabaları sonucunda 350 çeşit askeri araç gereç üretilmiştir. Bu çer-

çevede yerli savunma sanayinin gelişimi için 3 milyar ABD doları harcanmıştır.29

Askeri harcamalardaki bu artış, sorunun çözümsüzlüğüne yönelik kamuoyunda giderek

artan rahatsızlığın bir yansımasıdır. Bu noktada kamuoyunun ve siyasal partilerin konu-

ya ilişkin yaklaşımını ortaya koymakta yarar vardır.

C. Azerbaycan Kamuoyu ve Siyasi Partilerinin Karabağ Sorununa Yaklaşımı

Ülkenin ekonomik açıdan giderek zenginleşmesi ve askeri gücünü artırması kamuo-

yunda hükümetten beklentileri artırmakta ve bu da sonuç olarak hükümetin manevra

imkânlarını kısıtlamaktadır.31 Genel kamuoyu kanısı ‘sorunun bir sonraki kuşağa bıra-

kılmaksızın çözümlenmesi’ olarak özetlenebilir. Nitekim ‘Plus-R’ kamuoyu araştırma

kurumu tarafından Ocak-Şubat 2009 tarihlerinde Azerbaycan’ın 12 şehrinde (bin kişi

arasında) yürütülen kamuoyu yoklamasında katılımcıların % 67,8’lik oranı Karabağ so-

rununu ülkenin çözülmesi gereken en önemli meselesi olarak gördüğünü belirtmekte,

Karabağ’ın statüsü konusunda taviz vermeye karşı olanlar çoğunluğu (% 70,8) teşkil et-

mektedir. Yalnız % 6,8’lık bir kesim Karabağ’a Nahçivan Özerk Cumhuriyetine benzer

bir statü verilmesini desteklemektedir.32

Azerbaycan topraklarının işgali sonucunda yerinden göç etmek zorunda kalmış göçkün-

ler arasında 2005 yılında yapılan kamuoyu yoklamasında sorunun çözümünün ancak

silahlı güç kullanımı yoluyla çözülebileceğini düşünenlerin oranı yüzde % 84,2 düzeyin-

dedir.33 Sorunun ilk elden muhatabı olan göçkünler arasında bu oran şaşırtıcı olmamak-

la birlikte özellikle son yıllarda sorunun çözümsüzlüğe doğru sürüklenmesi nedeniyle

genel kamuoyunun da bu eğilimi paylaştığı görülmektedir.

Azerbaycan siyasi partilerinin sorunun çözümüne yönelik yaklaşımları kısmi farklılıklara

rağmen genelde devlet politikasını destekler mahiyettedir.

Genel olarak özetlemek gerekirse, tüm siyasi partiler Dağlık Karabağ sorununun çö-

zümünde Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün temininin öncelikli mesele olduğu ve

Dağlık Karabağ’ın statüsünün toprak bütünlüğü çerçevesinde değerlendirilmesi gerek-

tiği yönünde fikir birliği içindedirler. Birçok parti yetkilisi barış görüşmelerinin Minsk

Grubu tarafından yürütülmesine olumsuz bakmakta, Minsk Grubunu oluşturan ülke-

lerin uluslararası hukuk açısından Ermenistan’ın işgalci taraf olduğunu görmezden gel-

19

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

diklerini belirtmekte ve dolaylı olarak Ermenistan’ı desteklediklerini ileri sürmektedir.

Birçok parti yetkilisi tarafından Rusya’nın çözümde (çözümsüzlükte) ana faktör olduğu

seslendirilmektedir. Türkiye’nin sorunun çözümüne yönelik çabaları genellikle parti yet-

kilileri tarafından olumlu karşılanmaktadır.

Çatışma tarafları arasında bir uzlaşıya varılması durumunda bölgeye yerleştirilecek barış

güçleri desteklenmekle birlikte, barış güçlerinin niteliği -hangi güçlerden oluşacağı- te-

mel tartışma konusudur. Siyasi parti yetkilileri sorunun diplomatik yoldan çözülmemesi

durumunda ne pahasına olursa olsun askeri güç kullanımına gidilmesini savunmaktadır.

Siyasi partiler arasında yalnızca bu süre konusunda bir farklılık yaşanmakta, kimi parti

en kısa zamanda silaha başvurulması gerektiğini belirtirken, kimi partiler ise bir yıllık

süre öngörmektedir.34

Askeri seçenek konusundaki bu fikir birliği bu bağlamda kamuoyunda orduya güven

faktörünü öne çıkarmaktadır. Caucasus Research Resource Center tarafından Ermenis-

tan ve Azerbaycan 2010 yılında bin kişi arasında yapılmış kamuoyu araştırması orduya

güvenin Azerbaycan’da % 90’lara ulaştığını ve bu oranın Ermenistan kamuoyundaki

orduya güven oranlarından çok daha fazla olduğunu göstermektedir.

Not: İstatistik Caucasus Research Resource Center (CRRC) tarafından yayınlanan Caucasus Barometer Database-2010 temelinde hazırlanmıştır.35

Siyasi parti yetkilileri sorunun diplomatik

yoldan çözülmemesi durumunda ne paha-sına olursa olsun as-keri güç kullanımına

gidilmesini savunmaktadır.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

20

D. Dağlık Karabağ Sorununun Çözümü İçin Stratejik Vizyon

Azerbaycan resmi düzeyde Dağlık Karabağ’ın Ermeni vatandaşlarını Azerbaycan Cum-huriyeti vatandaşı olarak görmekte ve Dağlık Karabağ’ın statüsünün belirlenmesinde Karabağ’ın Azerbaycan topluluğuyla eşit düzeyde katılımını öngörmektedir. Dağlık Karabağ’ın statüsü belirlenene kadar resmi çözüm stratejisi ülkenin Dışişleri Bakanlığı tarafından yinelenen bazı temel prensipleri öngörmektedir:36

1. Birincisi, sorunun çözümü için işgal altındaki topraklar işgalden arındırılmalı-dır. Tutarlı sebepler olmaksızın bu bölgenin işgalden kurtarılmasındaki gecikme zaten zor olan barış sürecini daha da zorlaştıracaktır.

2. İkincisi, bölgede çatışma öncesindeki nüfus durumu esas alınmalıdır. Dağlık Karabağ’ın statüsü yalnızca Ermeni ve Azeri topluluklarının beraber yaşadıkları bir or-tamda ve her iki topluluğun doğrudan katılımı ile saptanabilir.

3. Üçüncüsü, Dağlık Karabağ’ın yeni statüsü belirlenene kadar Azerbaycan hükü-met yetkilileri ile Ermeni toplumunun yerel makamları arasında karşılıklı ilişki oluştu-rulmalıdır.

4. Dördüncü olarak, bölgenin ekonomik yönden gelişimi sağlanmalıdır. Bu, nor-malleşme süreci ve iki toplumun huzur içinde birlikte yaşaması ve işbirliğinin resto-rasyonu için önemli bir adımdır. Azerbaycan ve Dağlık Karabağ’ın merkezi makamları arasında ekonomik ilişkilerin gelişimi konusu, aynı zamanda, iki tarafın dışarı ile bağ-lantısı konusu ile de ilgilidir. Bu konudaki bir gelişme Dağlık Karabağ’da yaşayan Erme-ni nüfusunun Ermenistan, Azerbaycan’ın da Laçin koridoru aracılığıyla Nahçivan Özerk Cumhuriyeti ile bağlantısını sağlayacaktır.

5. Beşincisi, Azerbaycan ve Ermenistan arasında imzalanacak anlaşmanın hayata geçirilmesi konusunda, büyük devletler ve uluslararası kuruluşların da dâhil olduğu u-luslararası garantörlük sağlanmalıdır. Bu açıdan, barış sürecinin başarısı tarafların yapıcı yaklaşımları kadar uluslararası toplumun, özellikle de AGİT Minsk Grubu eşbaşkanla-rının etkinliğine bağlıdır.

6. Ermenistan’ın Azerbaycan’a karşı askeri tecavüzünün ana hedefi, güç yoluyla toprakların ele geçirilmesi ve işgal edilen bölgelerin demografik içeriğinin değiştirilmesi olmuştur. Bu nedenle, Ermenistan Dağlık Karabağ çevresindeki işgal edilmiş rayon-lar üzerinde denetim kurmayı amaçlamakta ve bu yüzden de Azerbaycanlı göçmenlerin kendi yurtlarına dönmesini engellemektedir. Ermenistan’ın bu yaklaşımı sorunun çözü-münün önündeki en büyük engellerdendir.

21

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

7. Azerbaycan tarafı sorunun barışçıl çözümüne taraftar olmakla birlikte, toprak bütünlüğü konusunda asla taviz vermeyecek ve Ermenistan tarafının zorla kabul ettir-meye çalıştığı ‘fait accompli’ (oldu bitti) temelinde bir çözümü asla kabul etmeyecektir. Sorun yalnızca Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve uluslararası düzeyde tanınmış sınırla-rının dokunulmazlığına saygı ve aynı zamanda, Dağlık Karabağ’da Azeri ve Ermeni top-luluklarının demokrasi ve gelişmeden tam ve eşit şekilde yararlanarak huzurlu beraber yaşaması prensipleri temelinde çözümlenebilir.

Yukarıda belirtilen prensiplerin çatışma tarafları arasında siyasi anlaşma sağlandıktan sonra gerçekleştirilebilmesi için Azerbaycan yönetimi 2006 yılında ‘Dağlık Karabağ’ın Azerbaycanlı Topluluğu’nu kurmuştur. 31 Ağustos 2009 yılında Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in ‘Dağlık Karabağ’ın Azerbaycanlı Topluluğu’nun çalışmalarının geliştirilmesi amacıyla imzaladığı yasa ve sonrasındaki devlet düzeyindeki destek, gelecekte Dağlık Karabağ’ın statüsü konusundaki müzakerelerde bölgedeki Azerilerin Ermeni toplulu-ğuyla eşit düzeyde katılımını sağlamak amacını gütmektedir. Olası bir anlaşma duru-munda, işgal olunmuş topraklardaki Ermeni silahlı güçlerinin arındırılmasını müteakip, Karabağ’da Azeri ve Ermenileri bir çatı altında toplayacak sivil inisiyatiflerin oluşturul-ması denenecektir. Bakü, taraflar arasında güven ortamının sağlanması için hukukî ve ekonomik açılımlarla Karabağ’ın yeniden inşa edileceğini taahhüt etmektedir. Bu açılım çerçevesinde dil, din ve ekonomik muafiyetlerin tanınması ve pozitif ayrımcılığın esas alınması öngörülmektedir. Bakü bu görüşlerini en üst düzeyde Cumhurbaşkanı İlham Aliyev37 ve Dağlık Karabağ’ın Azerbaycanlı Topluluğu Başkanı38 tarafından ifade etmek-te, Erivan’ın uzlaşmaz tavrını devam ettirmesi durumunda en büyük kaybı bölgedeki Ermeni halkının yaşayacağı39 belirtilmektedir.

Sorun yalnızca Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve ulusla-rarası düzeyde tanın-

mış sınırlarının do-kunulmazlığına saygı

ve aynı zamanda, Dağlık Karabağ’da

Azeri ve Ermeni top-luluklarının demok-rasi ve gelişmeden tam ve eşit şekilde

yararlanarak huzurlu beraber yaşaması

prensipleri temelinde çözümlenebilir.

23

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Bu açıdan, Ermenistan siyasetinde öne çıkan partilerin duruşları da özetlenecektir. Son

olarak bazı tespitlerde bulunularak sorunun çözümünü olumsuz olarak etkileyen unsur-

lar ve çözüm çerçevesinde önemli olarak görülen dinamikler belirtilecektir.

A. Ermenistan Siyasetinde Dağlık Karabağ Sorunu

Azerbaycan ve Ermenistan arasında bağımsızlık sonrasında şiddetlenen Dağlık Karabağ

Savaşı, 1994 yılında iki tarafın da imzalamış olduğu ateşkes anlaşmasıyla nihai bir çö-

züme ulaştırılamamıştır. Bundan sonraki süreçte bölgede mega projeler hız kazanırken

meselenin çözümüne yönelik atılan adımlar ise sonuçsuz kalmış ve geride kalan 17 yılda

gözle görülür bir ilerleme kaydedilememiştir. Bu süre boyunca, Dağlık Karabağ poli-

tikası Ermenistan’da sırasıyla başkanlık koltuğuna oturan Levon Ter-Petrosyan (1992-

1998), Robert Koçaryan (1998-2008) ve Serj Sarkisyan tarafından yönlendirilmiştir.

Savaş sonrası dönemin dinamikleri yakından incelendiğinde Ermenistan’da Ter

Petrosyan’ın 1997 yılında kaleme aldığı “Savaş veya Barış? Düşünceli Olma Zamanı”40

başlıklı makalesinde, çözüme dönük ortaya koymuş olduğu perspektifin yakalanabil-

diğini söylemek oldukça güçtür. Makalesinde savaştan çok diplomasi ile meselenin

DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNDA ERMENİSTAN POLİTİKALARI2

Bu bölümde Dağlık Karabağ sorunu Ermenistan politikaları çerçevesinde ele alınacaktır. Bu çerçevede, ilk olarak Erme-nistan siyasetinde Karabağ meselesinin bağımsızlık sonrasın-da nasıl evrimleştiği özetlenecek ve ardından, 2008 yılında göreve gelen Devlet Başkanı Serj Sarkisyan döneminde izle-nen politikalar incelenecektir.

Ermenistan’da Ter Petrosyan’ın 1997

yılında kaleme aldığı “Savaş veya Barış?

Düşünceli Olma Za-manı” başlıklı ma-kalesinde, çözüme

dönük ortaya koymuş olduğu perspektifin

yakalanabildiğini söylemek oldukça

güçtür.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

24

çözümüne vurgu yapan Ter-Petrosyan, aksi takdirde iddia edildiği üzere bu sürecin

Ermenistan’ın çıkarına işleyeceğine inanmanın yersiz olduğunu belirtmiştir.

Ter-Petrosyan döneminde yürütülen görüşmelerde Azerbaycan tarafı ile aşamalı bir çö-

züme dönük çerçeve çizilmiştir. Buna göre, Ermenistan’ın işgal altında tuttuğu yedi böl-

genin önemli bir kısmından çekilmesi, Türkiye ve Azerbaycan ile kapalı olan Ermenistan

sınırının tekrar açılması gündeme gelmiştir. Dağlık Karabağ Otonom Bölgesi statüsü-

nün ise bu gelişmelerin ardından tartışmaya açılması kararlaştırılmıştır.

Ter-Petrosyan’ın Devlet Başkanı olarak ikinci döneminde benimsediği ılımlı siyaset,

dönemin Başbakanı ve Ermenistan’ın ikinci Devlet Başkanı olan Robert Koçaryan ve

taraftarları tarafından ortaya konan muhalefet karşısında zamanla zayıflamıştır. Artan

muhalefet baskısına direnemeyen Ter-Petrosyan Başkanlık koltuğundan inmek zorunda

kalmış; ardından aslen Dağlık Karabağlı olan Robert Koçaryan, Devlet Başkanlığına se-

çilmiştir. Koçaryan 2003 yılında Dağlık Karabağ sorununun çözümüne dönük Erivan’ın

duruşunun üç sütun üzerinde temellendirilebileceğini belirtmiştir.41 Buna göre; birinci

unsur, Dağlık Karabağ ve Azerbaycan arasındaki ilişkinin hiyerarşik bir biçimde değil,

yatay olarak yürütülmesi gerektiğidir. Aslında bu tez, Azerbaycan ve Karabağ yönetimi-

nin birbirinden ayrı iki egemen unsur olduğuna vurgu yapmaktadır. İkinci husus, Er-

menistan ve Dağlık Karabağ arasında güvenli bir koridor oluşturulmasının gerekliliğidir

ki bu da, Azerbaycan toprakları tarafından çevrelenmiş olan bu bölgenin Ermenistan

ile bağlantısını garanti altına alma endişesini taşımaktadır. Son husus ise Dağlık Kara-

bağ’daki nüfusun güvenliği ile ilgilidir.

Koçaryan’ın devlet başkanlığı döneminde çözüme dönük girişimler bir şekilde kilitlense

de yine de çözüme dönük belli çerçeveler çizilmiştir. Ortaya konan bu çerçeveler bugün

dahi çözüm adına önemli referans noktalarıdır. Bunlardan ilki 2004 yılında Prag süreci

olarak bilinen yaklaşımdır. Buna göre taraflar arasında bir anlaşma sağlanması halin-

de Ermeni güçlerinin Kelbecer ve Laçin dışında beş bölgeden çıkması ve bu bölgede

uluslararası barış gücünün görev alması; Kelbecer ve Laçin’in askersiz bölge haline ge-

tirilerek Laçin üzerinden Karabağ ve Ermenistan arasında bir koridor oluşturulması ve

Karabağ’ın statüsünün belirlenmesi ile ilgili bir referandum gerçekleştirilmesi planlan-

mıştır.42 Ancak, gerçekleştirilecek olan referandum ve yerinden edilmiş olan Azerilerin

geri dönmesi ile ilgili anlaşmazlıklar bu süreci tıkamıştır.43

İlham Aliyev’in göreve geldiği 2003 yılından 2008 yılındaki Ermenistan’da gerçekleş-

tirilen seçimlere kadar geçen sürede Koçaryan ve Aliyev arasında sadece dört görüşme

Ter-Petrosyan’ın Dev-let Başkanı olarak

ikinci döneminde be-nimsediği ılımlı siya-set, dönemin Başba-

kanı ve Ermenistan’ın ikinci Devlet Başkanı

olan Robert Koçaryan ve taraftarları tara-

fından ortaya konan muhalefet karşısında

zamanla zayıflamıştır.

25

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

gerçekleştirilebilmiştir. Bu durum Koçaryan döneminde izlenen statüko yanlısı politika-

ların bir yansıması olarak da okunabilir.

Koçaryan döneminde yürütülen mevcut durumun korunmasına yönelik politikalar hu-

susunda ikinci en önemli açılım Madrid prensiplerinin ortaya konulması olarak be-

lirtilebilir. Fakat bu girişim de Prag süreci gibi sonuçsuz kalmıştır. Tabib Huseyionov

tarafların anlaşmaya varamamasında temel sorunun Bakü ve Erivan’ın ‘sıfır toplamlı

oyun’ anlayışı paralelinde duruş sergilemesinden kaynaklandığını belirtmektedir.44 Yani

taraflar ‘kazan kazan ilkesi’ çerçevesinde taviz verilen bir müzakere taktiğinden çok, ‘ka-

zanan hepsini alır’ anlayışı ile müzakere sürecini yürütmüştür. Karşılıklı olarak taviz ver-

mek yerine Azerbaycan, savaş öncesi statükoya geri dönmek isterken, Ermenistan ise sa-

vaş sonrası kazanımlarını azami derecede korumaya çalışmıştır. Aslına bakılırsa Madrid

prensiplerinde Ermenistan ve Azerbaycan tarafının anlaştığı temel prensip, Karabağ’ın

statüsünün bütün güven arttırıcı tedbirlerin alınmasından sonra kararlaştırılması olmuş-

tur.45 Fakat Madrid’te belirlenen yol haritası da uygulamaya geçirilememiştir.

2008 yılında gerçekleşen Gürcistan-Rusya Savaşı ile birlikte bölgede bir kırılma yaşan-

dığı görülmektedir. Özellikle Ermenistan için önemli bir hat olan Rusya-Gürcistan ara-

sındaki geçişin aksaması ve Rusya üzerinden Ermenistan’a gelen sevkiyatlarda yaşanan

aksamalar Ermenistan ekonomisini oldukça zor durumda bırakmıştır. Gürcistan Savaşı,

2008 Dünya Bankası verilerine göre 12 milyar dolar olarak hesaplanan Ermenistan eko-

nomisinde 700 milyon dolarlık bir zarara neden olmuştur.46 Yaşanan sıkıntılar, küresel

finansal kriz ile üst üste gelince Ermeni yönetimi yönetilemeyen bir ekonomi ile karşı

karşıya kalmıştır.

Aynı zamanda Gürcistan’ın kendi iç meselesi olarak tanımlanabilecek olan Güney Oset-

ya ve Abhazya sorununda tek taraflı hareket etmesi karşısında ödemek zorunda kaldığı

fatura, Bakü’de Karabağ sorununun çatışma yerine diplomatik olarak çözümüne dönük

bir hava oluşmasında etkili olmuştur. İki dinamiğin bir araya gelmesi 2008 yılının son

çeyreğinden başlayarak 2009 yılına kadar sürecek hareketli bir diplomasi sürecini baş-

latmıştır.

Taraflar ‘kazan kazan ilkesi’ çerçevesinde

taviz verilen bir mü-zakere taktiğinden

çok,’kazanan hepsini alır’ anlayışı ile mü-

zakere sürecini yürütmüştür.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

26

B. Sarkisyan Dönemi Ermenistan’ın Karabağ Siyaseti

2008 yılında Ermenistan’da yapılan Başkanlık seçimlerinin ardından göreve gelen Serj

Sarkisyan döneminde Karabağ politikalarında bazı gelişmeler kaydedilmiştir. Sarkisyan

da selefi Robert Koçaryan gibi Karabağ asıllı olup, 1992-1994 yılları arasında yürütülen

savaşta Ermeni güçleri arasında savaşmış; Koçaryan döneminde ise Ermenistan siyase-

tinde önemli bir bakanlık olan Savunma Bakanlığı koltuğuna oturmuştur. Seçim kam-

panyası döneminde Koçaryan’ın desteğini alan Sarkisyan, Koçaryan’ın taviz vermeyen

politikalarından geri adım atmayacağının sinyallerini vermiştir.

Serj Sarkisyan her ne kadar Şubat 2008’de oldukça şaibeli seçimlerle göreve gelse de

geride kalan dönemde, Türk Hükümeti ile imzaladığı protokollere kadar geçen sürede

güçlü bir lider imajı çizmeyi başarmıştır.47

Göreve geldikten sonra değişen dengeler Serj Sarkisyan’ın politikalarında da bazı sap-

maları beraberinde getirmiştir. Normalleşme yönündeki ilk sinyallerini Ankara ile ve-

ren Sarkisyan, Dünya Kupası elemeleri için Erivan’da 7 Eylül’de Ermenistan ve Türkiye

arasında oynanacak olan maça Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ü davet etti. ‘Futbol dip-

lomasisi’ olarak da bilinen bu sürecin sonunda iki taraf ilişkilerin normalleştirilmesi

adına 10 Ekim’de karşılıklı olarak protokoller imzalamış, fakat bu protokoller Karabağ

meselesinde düğümlenerek rafa kaldırılmıştır.

Ancak, protokollerin imzalanmasına kadar giden süreçte Ankara, Kafkasya’da yürütülen

barış diplomasisini de yakından takip etmiştir. Gürcistan-Rusya Savaşı’nda Kafkasya’da

kurulu olan statüko altüst olmuş ve bunun sonucunda Minsk Grubu üzerinden yürü-

tülen normalleşme çabaları da bir yönüyle hız kazanmıştır. Ermeni ve Türk Dışişleri

bakanlarının protokolleri imzaladığı 2009 yılında Serj Sarkisyan ve İlham Aliyev arasın-

da tam altı kez görüşme gerçekleşmesi, Koçaryan dönemi ile karşılaştırıldığında, 2009

yılında Ermeni politikasında bir sapma yaşandığı izlenimine yol açabilir.

Öte yandan, Azerbaycan yönetimi Erivan ve Ankara arasındaki bu yakınlaşmadan ol-

dukça rahatsız olmuştur. Türkiye’ye yönelik sert açıklamalarda bulunan Bakü’yü ra-

hatlatmak adına Türk Başbakanı’nın yapmış olduğu açıklamalar, Ankara’nın yürüttü-

ğü açılım sürecini bir yönüyle tıkamıştır. Aynı zamanda muhalefetin güçlü tepkisi ile

karşılaşan Sarkisyan yönetimi ise gerek Karabağ sorununda bir ilerleme kaydedememiş

gerekse de Türkiye ile başlatılan süreçte geri adım atmak durumunda kalmıştır.

Ermeni ve Türk Dı-şişleri bakanlarının

protokolleri imzala-dığı 2009 yılında Serj

Sarkisyan ve İlham Aliyev arasında tam

altı kez görüşme ger-çekleşmesi, Koçaryan

dönemi ile karşılaş-tırıldığında, 2009

yılında Ermeni poli-tikasında bir sapma

yaşandığı izlenimine yol açabilir.

27

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

C. Ermenistan İç Siyasetinde Karabağ

Ermenistan’ın işgal ettiği topraklar Azerbaycan Cumhuriyeti’nin topraklarının %16’sını

oluşturmaktadır. Özerk Karabağ bölgesinin yanı sıra bu bölgenin etrafında yer alan yedi

bölgeyi de işgal altında tutan Ermeni güçleri, özellikle son dönemde bu bölgelere yöne-

lik yaklaşımlarında da değişikliğe gitmiştir. 1994 sonrası dönemde işgal altında tutulan

yedi bölge ‘güvenlik bölgesi’ olarak nitelendirilirken, zaman içerisinde ‘özgürleştirilmiş

topraklar’ ve ‘tarihi Ermeni toprakları’ olarak tanımlanmaya başlamıştır.

Algıda gerçekleşen bu değişim uygulamada da açıkça görülmektedir. Gerek Ermenistan

gerekse Karabağ yönetimi tarafından hazırlanan haritalarda işgal altındaki topraklar ve

Karabağ Otonom Bölgesi bir bütün olarak gösterilmektedir. Patrick Johansson 2006

yılında bölgeye yapmış olduğu ziyarette bu gözlemini paylaşırken Karabağ yönetimi ta-

rafından hazırlanan turizm rehberinde, Azerbaycan kontrolündeki Goranboy (Şaum-

yan), Çaykend (Getaşen), Hocavend (Martuni) ve Agdara’nın (Mardakert) dahi ‘Dağlık

Karabağ Cumhuriyeti’nin’ bir parçası olarak gösterildiğine dikkat çekmektedir.48

Karabağ meselesinin Ermenistan tarihinde sadece irredentist politikalarla açıklanması

mümkün gözükmemektedir. Zaman içerisinde duygusal boyut kazanmasında mesele-

nin sürekli olarak tarihine vurgu yapılması önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle

Karabağ toprakları Ermeniler için oldukça kutsal bir öneme sahiptir ve İsrail için ‘Vaat

Edilmiş Topraklar’ın kutsallığına benzer bir algı söz konusudur.49

Ermenistan ve Azerbaycan açısından meselenin duygusal ve tarihsel olarak ele alınması

çözümün rasyonel bir zeminde tartışılmasına olanak tanımamaktadır. İki taraf da bu

bölgede yer alan toprakların tarihsel olarak kendilerine ait olduğunu iddia ederken, sü-

reçte milli kimlik inşasının bir parçası olan toprak parçasının bilinçaltında sahiplenildiği

ve vazgeçilemez hale dönüştüğü de görülmektedir.

Erivan, Dağlık Karabağ yönetimi ile ilişkilerini yakından sürdürüyor olsa da ‘Dağlık Ka-

rabağ Cumhuriyeti’nin’ bağımsızlığını tanımamıştır. Ancak, ülke yönetimi ve siyasetin-

de Karabağ kökenlilerin etkili olduğu bilinmektedir. Bu zümre çatışmanın devamından

politik ve ekonomik anlamda fayda sağlamaktadır.50 ‘Karabağlaştırma’ olarak tanımlana-

bilecek süreç Koçaryan’ın Başkanlık döneminde hız kazanmış, Sarkisyan döneminde de

devam etmiştir. Ter Petrosyan, 1998-2008 yılları arasında 15.000 Karabağlı Ermeni’nin

Erivan’a yerleştiğini belirtirken, yeni gelen bu kişilerin ülkede kadrolaşma konusunda

etkin bir şekilde kullanıldıklarını belirtmiştir.51

Gerek Ermenistan gerekse Karabağ

yönetimi tarafından hazırlanan harita-

larda işgal altındaki topraklar ve Karabağ

Otonom Bölgesi bir bütün olarak

gösterilmektedir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

28

1) Ülke Siyasetinde Etkin Grupların Karabağ Konusundaki Duruşları

Bugün ülke siyasetinde etkili olan partilere ve unsurlara bakıldığında güç odakları açı-

sından da belli grupların öne çıktığı görülmektedir. Karabağ kökenli politik elitin yanı

sıra Diaspora Ermenileri, Daşnaklar ve Ermenistan Ulusal Cephesi’nin uzantısı niteli-

ğindeki Ermenistan Ulusal Kongresi’nin (Armenian National Congress) liderliğini sür-

düren Ter-Petrosyan önde gelen aktörlerdir. Bu aktörlerin Karabağ konusunda izlemiş

olduğu politikalar, ülke gündemindeki söylemi ve güç dengesini şekillendirmektedir.

Ermenistan Ulusal Kongresi (EUK)

EUK politikaları yakından incelendiğinde baskın söylemin, eski Devlet Başkanlarından

Levon Ter-Petrosyan tarafından üretildiği görülmektedir. 2008 yılında gerçekleştirilen

Başkanlık seçimlerinde öne çıkan hareket bir anlamda muhalif grupları temsil eden bir

şemsiye örgüt pozisyonundadır. 2008 yılından bu yana aktivist bir tutum içerisinde

olan hareketin liderliğini yürüten Levon Ter Petrosyan ise şaibeli Şubat 2008 seçimle-

rinde %21,5 oranında oy alarak ikinci olmuştur.52 Bu anlamıyla Ermenistan siyasetinde

önemli bir figür olan Ter-Petrosyan gerek geçmişi, gerekse mevcut politikaları düşünül-

düğünde Batıya yakın ve Ermenistan politikalarını ılımlılaştırmaya yönelik politikalar

izleyen dengeleyici bir figür profili çizmektedir.

Karabağ politikaları açısından duruşları incelendiğinde EUK’un dengeli bir çözümden

yana olduğu görülmektedir ve aynı zamanda EUK, Karabağ yönetiminin de çözümde

taraf olarak tanınmasını desteklemektedir.53 Ter-Petrosyan, Madrid prensipleri konu-

sunda ise mesafeli bir duruş sergilemektedir. Paket çözüm olarak başlayan sürecin ka-

demeli bir sürece dönüştüğünü belirten Ermeni lider, Karabağ’ın uluslararası güvenliği,

Ermenistan ve Karabağ arasındaki iletişimin devamı gibi konularda net çerçevenin çizil-

mediğini belirtmektedir.54

Türkiye’nin rolü konusunda ise EUK’un bazı tereddütleri bulunmaktadır. Özellikle

Türkiye’nin yapıcı bir rol izlemeyeceğine inanan ittifak, Türkiye’nin Azerbaycan ile ben-

zer bir duruş sergilediğini ileri sürmektedir.55

Ter-Petrosyan gerek geçmişi, gerekse

mevcut politikaları düşünüldüğünde

Batıya yakın ve Erme-nistan politikalarını

ılımlılaştırmaya yöne-lik politikalar izleyen dengeleyici bir figür

profili çizmektedir.

29

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Ermenistan Devrimci Federasyonu - Daşnak Partisi

Daşnak Partisi’nin temelleri Tiflis’te 1890 yılındaki kuruluşuna kadar gitmektedir.56

Osmanlı’nın son döneminde oldukça etkin olan bu grup, Diaspora arasında da etkindir.

1915 olayları konusunda keskin bir duruşa sahip olan parti, sosyalist politikaları benim-

serken, aynı zamanda ‘Büyük Ermenistan’ idealleri doğrultusunda radikal milliyetçi bir

söyleme sahiptir. Daşnaklar Mecliste 16 sandalyeye sahiptir. Nisan 2009’a kadar hükü-

meti destekleyen Daşnaklar, Sarkisyan yönetiminin Türkiye ile başlattığı normalleşme

sürecine bir tepki olarak, hükümete verdiği desteği çekmiştir.57 Aynı zamanda, normal-

leşme sürecinde aktif bir muhalefet yapan Daşnaklar etkili olmasa da birkaç bin kişilik

gösteriler düzenlemiştir.58

Daşnaklar, Karabağ konusunda, Türkiye ile normalleşme sürecinde olduğu gibi,

muhafazakâr bir tutuma sahiptir. Dağlık Karabağ’ın Ermenistan’ın tarihi bir parçası ol-

duğuna inanan Daşnaklar, bu toprakların 3.000 yıl boyunca Ermenilere ait olduğunu

iddia etmektedir.

Buna göre ‘karşılıklı tavizler’ çerçevesinde bir çözüme inanan Daşnaklar, Karabağ’ın asla

Azerbaycan’ın bir parçası olamayacağını söylemektedir. Aynı zamanda Karabağ ve Er-

menistan arasında kurulacak olan bağlantının bir koridorla yapılamayacağını, aksine

Ermenistan ve Karabağ’ın geniş bir sınırı paylaşması gerektiğine inanmaktadır. Bunlara

ek olarak Karabağ’ın statüsü kendini koruyabilme ve egemenlik ilkeleri çerçevesinde

şekillendirilmelidir.59

Her ne kadar taviz verilmesi gerektiği belirtilse de Daşnak Partisi’nin politikaları yakın-

dan incelendiğinde bir bakıma mevcut durumun devamı üzerine bina edilmiş izleni-

mi vermektedir. Taviz konusunda Ermenistan’ın yapabilecekleri konusunu içermeyen

Daşnak politikaları, ‘Büyük Ermenistan İdeali’ çerçevesinde şekillenmiş bir karaktere

sahiptir.

Miras Partisi

Miras Partisi 2002 yılında kurulmuştur. Partinin liderliğini Diaspora Ermenisi olan Raf-

fi Hovannisyan yürütmektedir. 2007’deki Parlamento seçimlerinde % 6 oy alan parti,

yedi sandalyeye sahiptir. Diaspora Ermenileri arasında Karabağ meselesini sıcak tutmada

etkili bir politika izleyen parti, Erivan ve Diaspora arasındaki ilişkinin devamı açısından

Diasporanın Karabağ meselesini gündemde tutması gerektiğini savunmaktadır.

Daşnaklar, Karabağ konusunda, Türki-

ye ile normalleşme sürecinde olduğu

gibi, muhafazakâr bir tutuma sahiptir. Dağlık Karabağ’ın

Ermenistan’ın tarihi bir parçası olduğuna

inanan Daşnaklar, bu toprakların 3.000 yıl boyunca Ermenilere

ait olduğunu iddia etmektedir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

30

Ermenistan Parlamentosu’na Karabağ’ın tanınması hakkında teklif götüren Miras Partisi,

bu hususta Daşnakların desteğini de almayı başarmıştır.60 Hovannisyan, Ermenistan’ın

savaşta büyük başarı elde ettiğini, fakat bu başarısını barış sürecinde gösteremediğini

belirtmektedir.61

Karabağ meselesini Kosova, Abhazya ve Güney Osetya örnekleri ile karşılaştıran Miras

Partisi, Hankent’te bu bölgelerden önce bir başkan seçildiğine işaret etmektedir. Par-

tinin Parlamentodaki milletvekillerinden Stepan Safaryan, bazı müzakere edilebilecek

unsurlar olmakla birlikte özellikle Karabağ’ın bağımsızlığı, kimliği ve egemenliği gibi

hususların tartışmaya dahi açılamayacağını belirtmektedir.62

Miras Partisi bu yönüyle Karabağ’ın bağımsızlığı konusunda ısrarını sürdürmekle birlik-

te Erivan yönetimini, bağımsızlığın tanınması hususunda pasif kalmakla eleştirmektedir.

Müzakerelerde bazı konularda daha uzlaşmacı yaklaşılabileceğine inansa bile partinin

taviz verilemeyecek olarak gördüğü konu Karabağ’ın bağımsızlığı olarak durmaktadır.

Müreffeh Ermenistan Partisi

Müreffeh Ermenistan Partisi, parlamentoda ikinci büyük parti konumundadır. Koalis-

yonda yer alan partinin mecliste 26 milletvekili bulunmaktadır. Müreffeh Ermenistan

Partisi, 2004 yılında kurulmuş olup aynı zamanda Kentron televizyon kanalı da partiye

aittir. Partinin kurucusu ve lideri Gagik Tsarukyan’dır. Güçlü bir oligark olan Tsarukyan,

2003 yılından beri mecliste milletvekili olarak yer almaktadır.

Müreffeh Ermenistan Partisi, Karabağ konusunda hükümette yer almanın da etki-

siyle Cumhuriyetçi Ermenistan Partisi’ne yakın bir duruş sergilemektedir. Mecliste

Ermenistan’ın Karabağ’ın bağımsızlığını tanımasına dönük öneriye destek vermeyen

parti, Cumhuriyetçi Ermenistan Partisi ve Hukuk Devleti Partisi ile ortak bir deklaras-

yon yayınlamıştır. Deklarasyonda partiler, Sarkisyan yönetiminin yapıcı çözüm çabaları-

na destek verilmesi gerektiğini vurgulamıştır.63

Parti Sekreteri Aram Safaryan, Türkiye-Ermenistan normalleşme sürecinde uzun sü-

re tartışılan Karabağ konusunda çözüm hakkında yaptığı açıklamalarda partisinin tek

taraflı tavizler vermeyeceğini açıklamıştır. Tavizden kasıtlarının ise Karabağ’ın bağım-

sızlığının kabul edilmesi ve uluslararası seviyede bu bağımsızlığın tanınması olduğunu

belirtmiştir.64

Bu çerçevede, Müreffeh Ermenistan Partisi, Miras Partisi’nin tersine, tek taraflı bir ta-

nımanın faydalı olamayacağını ileri sürmekte ve Karabağ’ın uluslararası anlamda tanın-

31

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

ması gerektiğini savunmaktadır. Bu süreçte hükümete olan desteğini çekmeyen parti

lideri Tsarukyan 2013 seçimlerinde de Sarkisyan’ı destekleyeceklerini belirterek, ülkenin

zor zamanlardan geçtiği bu dönemde, Sarkisyan’ın dışarıda Ermenistan’ı temsil ederken

güçlü olması gerektiğini savunmaktadır.65

Cumhuriyetçi Ermenistan Partisi (HHK)

Cumhuriyetçi Ermenistan Partisi (HHK), Ermenistan’ın en büyük partisidir. Devlet

Başkanı Serj Sarkisyan, parti liderliğini sürdürmektedir. Mecliste 63 sandalyeye sahip

olan parti 2007’de gerçekleştirilen parlamento seçimlerinde %64 oranında oy almıştır.

Sovyetlerin çözülme döneminde ortaya çıkan bağımsızlık hareketlerinin şekillendirdiği

partinin ideolojisi, milliyetçilik ve Gregoryan kilisesinin öğretileri çerçevesinde şekillen-

miştir. Buna paralel olarak partinin kuruluş döneminde çekirdeği oluşturan Bağımsızlık

Birlikleri, Karabağ Savaşı’nda da aktif rol oynamıştır.

Mecliste çoğunluğa sahip olan parti aynı zamanda Karabağ politikalarına da yön ver-

mektedir. Partinin duruşu sorunu diplomatik kanallar üzerinden çözmek olarak belirti-

lebilir. Çünkü koalisyonun büyük ortağı ve Sarkisyan’ın partisi olarak oldukça etkin bir

konumdadır.

Sarkisyan’ın politikaları yakından incelendiğinde askeri müdahaleden uzak durulma-

sının gerektiğine dönük söylemin güçlü olduğu görülmektedir. Aynı zamanda AGİT

kanalını önemli bir avantaj olarak görmektedir. Fakat Erivan yönetimi Azerbaycan yö-

netiminden gelen tehditlere karşı da agresif bir tutum sergilemekten çekinmemektedir.66

Gerek söylem olarak gerekse Karabağ’da yapılan askeri tatbikatları bir gövde gösterisine

dönüştürerek Ermenistan yönetimi gerektiğinde askeri güç kullanımından çekinmeye-

ceğinin de sinyallerini vermektedir.

Sarkisyan yönetimi, ayrıca uluslararası anlamda Azerbaycan tarafından tek taraflı yü-

rütülen diplomatik çabaların barış sürecini olumsuz etkileyeceğini belirtmektedir. Bu

açıdan, Azerbaycan’ın BM’den yeni bir karar çıkarma yönündeki girişmelerini de sert

biçimde eleştirmektedir.67 Tüm bunlar dikkate alındığında, statükonun korunduğu bir

süreçte müzakere masasına oturma hesaplarının yapıldığı söylenebilir.

Cumhuriyetçi Ermenistan Partisi’nin Karabağ politikaları üç sütun üzerinde yükselmek-

tedir.68 Bunlardan ilki Karabağ’ın hiçbir şekilde Azerbaycan yönetimine devredilemeye-

ceğidir. Parti, Karabağ’ın Sovyetlerin yıkılmasının ardından bağımsızlık kararı verdiğini

ve bu yönüyle bağımsızlığının vazgeçilemez olduğunu iddia etmektedir.

Müreffeh Ermenis-tan Partisi, Miras

Partisi’nin tersine, tek taraflı bir tanımanın faydalı olamayaca-ğını ileri sürmekte

ve Karabağ’ın ulus-lararası anlamda

tanınması gerektiğini savunmaktadır.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

32

Karabağ konusunda ikinci temel unsur ise Ermenistan ve Karabağ arasında ortak sınırın

olması gerekliliğidir. Buradaki ısrarın sebebi ise, Karabağ’ın güvenliği ve Ermenistan ile

olan bağlantısının sürdürülebilmesi olarak belirtilebilir.

Cumhuriyetçi Ermenistan Partisi’nin üçüncü talebi ise Karabağ ve Karabağ’da yaşayan

insanlarla ilgili olarak uluslararası toplum tarafından güvenlik garantilerinin verilmesi-

dir. Bu üç konuda taviz vermeyen partinin duruşu uluslararası müzakerelere de yansı-

maktadır. Paket çözümden yana olan parti, Karabağ’ın statüsü ile ilgili çerçevenin tam

olarak çizilmediği muğlâk yol haritalarına rağbet etmemektedir.

Genel anlamda bakıldığında, Ermenistan’ın politik düzleminde ortak paydanın

Karabağ’ın bağımsızlığı ve Karabağ ile Ermenistan arasında bir bağlantının kurulma-

sı gerekliliği olduğu belirtilebilir. Ancak, askeri müdahalenin masa üstünde duran bir

opsiyon olduğunun farkında olan Erivan yönetimi, aynı zamanda askeri birliklere de

yatırım yapmaktadır. Aşağıdaki kısımda bu politikalar kısaca ele alınarak bölge dengeleri

bu açıdan incelenecektir.

D. Karabağ Sorununda Ermenistan Tarafından İzlenen Askeri Politikalar

Ateşkes antlaşmasının imzalandığı 1994 yılından itibaren, Ermenistan ve Azerbaycan

ordularında siyasi dinamiklerin de etkisiyle hızlı bir silahlanma sürencinin yaşandığı

gözlenmektedir. Ermenistan hükümetinin yapmış olduğu savunma harcamaları Kara-

bağ yönetiminin yapmış olduğu harcamalarla birlikte, 2011 yılında 600 milyon dolara

yakın bir büyüklüğe sahiptir.69 Azerbaycan’ın yapmış olduğu harcamalarla karşılaştırıl-

dığında mütevazı gözükse de Ermenistan’ın Rusya’dan Kollektif Güvenlik Anlaşması

Örgütü (KGAÖ) üyesi olması ve geliştirdiği özel ilişki nedeniyle daha ucuza silahlar

alabildiği bilinmektedir.

Karabağ Savaşı sırasında önemli bir tedarikçi olan Rusya, ateşkes sonrasında da bu po-

zisyonunu korumuştur. Ermenistan’ın Gümrü şehrinde bulunan Rus askeri üssünün

bu konuda bölgedeki silah ticaretinde önemli bir rol oynadığı da bilinmektedir. Bu açı-

dan, 2009 yılında ortaya çıkan haberlerde Ermenistan ordusuna Gümrü’de bulunan

askeri üsten 800 milyon dolarlık silah satışı yapıldığı da belirtilmiştir.70 Yapılan satışta,

Ermenistan’ın 21 adet T-72 tank, 50 civarında zırhlı araç ve çeşitli tipte füzeler, makineli

tüfekler, gece görüş dürbünleri aldığı ifade edilmiştir.71 Haberler ortaya çıktığında Rus

Ermenistan’ın politik düzleminde ortak

paydanın Karabağ’ın bağımsızlığı ve Ka-

rabağ ile Ermenistan arasında bir bağlantı-nın kurulması gerek-

liliği olduğu belirtilebilir.

Karabağ Savaşı sı-rasında önemli bir

tedarikçi olan Rusya, ateşkes sonrasın-da da bu pozisyo-nunu korumuştur.

Ermenistan’ın Gümrü şehrinde bulunan Rus

askeri üssünün bu konuda bölgedeki si-lah ticaretinde önem-

li bir rol oynadığı da bilinmektedir.

33

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov tarafından bu yöndeki silah ticareti yalanlansa da bölge-

deki silahlanma hususunda oldukça endişe verici bir sürecin gerçekleştiği söylenebilir.

Ancak 1997 yılında Duma Savunma Komitesi Başkanı Lev Rokhlin’in ortaya çıkarmış

olduğu Rusya ve Ermenistan arasındaki 1 milyar dolarlık yasadışı silah ticareti hatırlan-

dığında, meselenin aslında tamamen göz ardı edilemeyeceği de açıktır.

Aynı zamanda Ermenistan ile Azerbaycan’ın Rusya ile olan silah ticareti karşılaştırıldı-

ğında Erivan’ın ileri teknoloji ürünü silahlara erişiminin daha kolay olduğu görülmekte-

dir. Ermenistan 2010 yılında yapmış olduğu açıklamada, Rusya’dan aldığı uzun menzilli

iki S-300 bataryasını stratejik noktalarda konuşlandırdığını teyit etmiştir.72

Tüm bunlar dikkate alındığında, Ermenistan’ın da muhtemel bir askeri müdahaleye

karşı hazırlık yaptığı açıkça görülmektedir. Azerbaycan’ın petrol diplomasisi üzerinden

Moskova ile ilişkilerini geliştirmeye çalıştığı süreçte, Ermenistan da askeri anlamda Rus-

ya ile ilişkilerini yenileme politikası takip etmiştir. Ülkenin güvenliğinde sigorta vazi-

fesi gören Rus askeri birliklerinin Gümrü’deki pozisyonlarını 2044 yılına kadar garanti

altına alan Moskova, bu yönüyle Karabağ sorununda en kârlı taraf olarak durmakta-

dır. Bu yönüyle uzmanlar Ermenistan yönetimini, Rusya’ya karşı gereğinden fazla taviz

vermekle eleştirmektedir. Aynı zamanda Ter-Petrosyan döneminde tamamlayıcı olarak

nitelendirilebilecek ikili ilişkilerin zaman içerisinde boyun eğme pozisyonuna geriledi-

ği belirtilmektedir.73 Burada iyi değerlendirilmesi gerekli olan bir husus da Rusya’nın

Karabağ’a veya çevresine yapılacak bir Azerbaycan operasyonunda nasıl bir tutum ta-

kınacağıdır. KGAÖ tarafından Ermenistan’ın güvenliği garanti altına alınmış olsa da

burada ince bir nüans Karabağ’ın Ermenistan’a ait olmadığı, fakat burada Ermenilerin

yaşadığıdır. Rusya’nın KGAÖ’yü sebep göstererek yapacağı muhtemel bir müdahale bu

yönüyle uluslararası hukuk açısından temelsizdir. Ancak, Gürcistan’da takındığı tutum

düşünüldüğünde Rusya’nın kendi güvenliğine tehdit olarak algıladığı bir operasyonda

kendi çıkarlarını korumak adına farklı bir tutum takınması da beklenebilir.

E. Sonuç

Ermenistan politikaları yakından incelendiğinde, Karabağ meselesinde çözüme dönük

adımların sorunsuz bir şekilde atılması oldukça zor görünmektedir. 1994 yılında im-

zalanan ateşkes anlaşmasının ülkenin milli devlet kurma süreci ile birlikte götürülmüş

olması problemin önemli bir boyutunu oluşturmaktadır. Ermenistan’da milli kimlik sü-

recinde Karabağ önemli bir unsur olarak kullanılmış ve bugün milli kimliğin önemli bir

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

34

parçası haline gelmiştir. Sürecin başında yalnız Dağlık Karabağ Otonom Bölgesinin Er-

meni toprakları olduğu belirtilirken, geride kalan 17 senede üretilen söylem ile birlikte

işgal altındaki yedi rayonun da Ermenilerin tarihi toprakları olduğu inancı kamuoyunda

sık sık dile getirilir hale gelmiştir. Sonuç olarak, süreçte kullanılan söylem ve politikalar

Ermenistan milli kimliğini şekillendirirken, zihniyet yapısı da muhafazakâr bir biçimde

şekillenmiştir. Hükümetlerin çözüme dönük attığı veya atacağı adımlar milliyetçi kesim-

ler tarafından kamuoyunda güçlü bir şekilde kullanılmakta ve bu süreçte hükümetleri

de zor durumda bırakmaktadır. Çünkü burada sadece Ermenistan’da aşırı milliyetçilerin

değil ortalama bir Ermeninin de zihin yapısında Karabağ, Ermenistan’ın ayrılmaz bir

parçası olarak tanımlanmıştır.

Ülkede, Parlamentoda temsil edilen partilerin görüşleri dikkate alındığında, ortak pay-

danın Karabağ’ın bağımsızlığı ve Ermenistan ile arasında mutlaka bir bağ kurulması

gerektiği hususu olduğu görülmektedir. Sarkisyan yönetimi tarafından da benimsenen

bu tutum müzakere sürecinde de Ermenistan’ın tezleri arasında yer almaktadır. Her

ne kadar Türkiye ile Ermenistan arasında başlayan normalleşme süreci muhalefet ta-

rafından eleştirilse de Sarkisyan yönetimi Karabağ konusunda muhalefetten de destek

bulmaktadır.

Bu yönüyle bakıldığında, Azerbaycan’ın argümanlarının temelinde yatan toprak bütün-

lüğü ilkesinin aksine Ermenistan’ın Karabağ için self determinasyon ilkesini benimsediği

görülmektedir. Bu da müzakere sürecinde alınan referans noktalarının birbirinden ta-

mamıyla farklı olduğunu ortaya koymaktadır.

Ermenistan tarafında self determinasyon prensibi çerçevesinde bazı endişeler bulunmak-

tadır. Karabağ’ın statüsünün süreç içerisinde belirlenmesi tezini kabul etmeyen Erivan,

bağımsızlığın dışında bir çözümü de kabul etmeyen bir tutum sergilemektedir. Hükü-

metin izlediği bu politika, ülke içi popülerliğin korunması açısından oldukça önemli

görülse de, Karabağ konusunda parti içerisindeki ideolojik tutumun ve duygusal bağ-

ların da bu konuda etkili olduğu görülmektedir. Azerbaycan tarafından yöneltilen sert

açıklamalara adeta bir gövde gösterisi ile cevap veren Erivan yönetimi, süreç içerisinde

Türkiye ile başlatmış olduğu normalleşme sürecinde, Diaspora cephesinde ve muhalefet

kanadında karşılaştığı tepkileri de bir şekilde kontrol altına almayı başarmıştır.

2012’de yapılacak Parlamento seçimlerinde Cumhuriyetçi Ermenistan Partisi’nin po-

zisyonunu güçlendirmesi beklenmektedir. Yönetimde olmasının da avantajlarını kulla-

nacak olan partinin karşısında muhalefeti temsil eden Miras Partisi, Ermenistan Ulusal

Ermenistan’da milli kimlik sürecinde Ka-rabağ önemli bir un-sur olarak kullanılmış

ve bugün milli kim-liğin önemli bir par-çası haline gelmiştir. Sürecin başında yal-nız Dağlık Karabağ Otonom Bölgesinin

Ermeni toprakları ol-duğu belirtilirken, ge-ride kalan 17 senede

üretilen söylem ile birlikte işgal altındaki

yedi rayonun da Er-menilerin tarihi top-rakları olduğu inancı kamuoyunda sık sık

dile getirilir hale gelmiştir.

35

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Kongresi veya Daşnakların güçlü bir alternatif ortaya koyduklarını söyleyebilmek ol-

dukça güçtür.74 Bu çerçevede, 2009 yılında Ermenistan ekonomisi %14,4 küçülmesine

rağmen, bu gerilemenin Sarkisyan yönetimini ciddi anlamda zayıflatmadığı söylenebilir.

Ekim 2010’da gerçekleştirilen ankette Sarkisyan Başkanlık için en güçlü aday olarak

öne çıkmaktadır.75 Burada ilginç olan nokta ise aynı ankette Ermenistan açısından önde

gelen sorunlar sıralandığında ilk üç sırada işsizlik, artan enflasyon ve sosyo-ekonomik

sorunların sıralanmasına rağmen Sarkisyan’ın popülaritesini koruyabilmesidir. Bu da

aslında Karabağ meselesinde radikal adım atmayan hükümetin pozisyonunu korumayı

başardığını göstermektedir.

Sarkisyan yönetimi ve diğer politik oluşumlar Minsk Grubu’nun rolüne dikkat çeker-

ken, Türkiye’nin bu sürecin dışında kalması gerekliliği ortak kanı haline gelmiştir. An-

cak, Rusya üzerinden yürütülen barış süreci gerek Azerbaycan gerekse Ermenistan ma-

kamlarınca oldukça önemli görülmektedir. Uluslararası müzakerelere müteakip veya bu

müzakerelerin öncesinde Rus yetkililerle görüşen taraflar, aynı zamanda süreci Kremlin

üzerinden yürütme çabası içerisindedir.

37

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Bölgesel sorunlara müdahale konusunda yeterli tecrübesi olmayan ve Rusya’ya göre

Kafkasya’yı tanımayan Türkiye, Dağlık Karabağ sorununa yönelik politika oluşturma

ve uygulama konusunda da sorunlarla karşılaşmıştır. Dağlık Karabağ sorunu Sovyetler

Birliği dağılmadan önce 1988 yılında, çatışma boyutuyla ortaya çıktığında konu Sovyet-

ler Birliği’nin bir iç sorunu olarak ele alınıp, insani boyutuna dikkat çekilmiştir. Ancak

Sovyetler Birliği’nin dağılması ve Azerbaycan ile Ermenistan’ın bağımsızlığıyla birlikte

Dağlık Karabağ sorunu Türkiye’nin Azerbaycan, Ermenistan ve hatta Rusya Federasyo-

nuyla ilişkilerini etkileyen bir boyut kazanmıştır.

Azerbaycan’ın etnik, kültürel ve dilsel yakınlığı, zengin enerji kaynakları Türkiye’nin

Kafkasya politikasında merkezi konumda olmasına yol açmıştır. Türkiye, Azerbaycan’ı

Orta Asya’ya açılımda bir köprü ve aynı zamanda enerji kaynakların dan dolayı istik-

rarlı olmasının büyük önem taşıdığı en stratejik pozisyondaki bir müttefik olarak gör-

müştür. Dağlık Karabağ çatışması sonucunda Azerbaycan topraklarının işgal edilmesi,

Türkiye’nin Kafkasya politikasında zorluklara neden olmuştur.

Dağlık Karabağ çatışması, Türkiye’nin bölgesel bir çatışma daki politikasının test edildi-

ği alan olmuştur. Türkiye Kaf kasya’da önemli bir güç olmayı istemesine rağmen askeri

bir ça tışmaya girmekten kaçınmıştır. Aynı zamanda stratejik müttefiki olarak gördüğü

Azerbaycan’ın da zarar görmesini istemeyen Türkiye, uluslararası toplumu harekete geçi-

rerek Ermeni işgali nin kalıcı olmamasını ve kınanmasını sağlama politikası izlemiş tir. Ça-

tışmanın bir Müslüman-Hıristiyan çatışması gibi algılan ması da Türkiye’nin istemediği

bir durumdu. Ermeni kuvvetlerin Azerbaycan topraklarındaki hızlı ilerleyişi Türkiye’de

kamuoyu ile dış politikada karar veri cileri karşı karşıya getirmiştir. Özellikle Hocalı kat-

TÜRKİYE’NİN DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNA YÖNELİK POLİTİKASI

3Türkiye Soğuk Savaş dönemi sonrasında bölgesel bir güç ola-rak bölgesindeki çatışmalara yönelik daha aktif bir politika izlemek durumunda kalmıştır.

Dağlık Karabağ çatış-ması, Türkiye’nin böl-gesel bir çatışma daki politikasının test edil-

diği alan olmuştur.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

38

liamından sonra Türkiye’de gösteriler yapılmış ve göstericiler Türkiye’nin Azerbaycan’ı desteklemek için asker göndermesini talep etmiş lerdir. Muhalefet partileri de iktidarı eleştirmişlerdir. Başbakan ise askeri bir müdahaleye karşı çıkarken, Azerbaycan’ın böy-le bir talebi olmadığını ifade etmiştir.76 Dağlık Karabağ çatışması sırasında en kritik durum Ermeni kuvvetlerin Nahçivan’a saldırması üzerine ortaya çıkmıştır. Tür kiye’de 1921 Kars Antlaşması gündeme getirilerek Nahçivan’ın statüsünün korunması için as-keri müdahale tartışmaları yapıl mıştır.77 Bağımsız Devletler Topluluğu Komutanı Ma-reşal Shaposhnikov Tür kiye’nin müdahalesinin üçüncü dünya savaşına neden olacağı açıklamasını yapmıştır.78 Ermeniler muhtemelen Rusya’nın telkinleri sonucu Nahçivan’a yaptıkları saldırılara son vermişlerdir.

Türkiye açısından günümüzde Ermenistan ile olan ilişkilerini de etkileyen Dağlık Ka-rabağ çatışması sırasındaki önemli bir olay Kelbecer’in işgal edilmesiydi. Bunun üzerine Türkiye, Ermenistan ile olan kara sınırını kapatmış, Ermenistan’a giden yardımların transit geçişini durdurmuştur. Dönemin Cumhurbaşkanı Özal Azerbaycan ziyareti sıra-sında Türkiye’nin Azerbaycan ile askeri ittifak yapmayı düşünebileceğini ifade etmiştir. Özal’ın askeri güç kullanımına vurgu yapan tavrına karşı dönemin Başbakanı Demirel daha farklı mesajlar vermekteydi. Bu durumun Ermenistan tarafından da değerlendiril-miş olabileceği ve Türkiye’nin mesajlarının etkisini zayıflattığı söylenebilir.79

Türkiye, sorunun barışçı yolla çözülmesi ve Azerbaycan topraklarının işgalinin kalıcı hale gelmeyip uluslararası alanda alınan kararlarla Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünün korunması için diplomatik kanalların harekete geçirilmesi politikası izlemiştir. Gerek ateşkesten önce gerekse ateşkes sonrasında çözüm önerilerinin ortaya konmasında Tür-kiye aktif olmasına rağmen Ermenistan’ın Türkiye’yi tarafsız olmadığı gerekçesiyle ara-bulucu olarak kabul etmemesi Türkiye’nin süreçteki rolünü sınırlandırmıştır. Türkiye çatışmaların sürdüğü süreçte ortaya konan, Azerbaycan’ın yine kendi toprağı olan Nah-çivan ile bağlantısının sağlanması amacıyla arada kalan ve Erme nistan’ın kontrolünde olan bölgenin Azerbaycan’a verilmesi, buna karşılık Dağlık Karabağ’ın da bir koridor-la Ermenistan’a bağ lanması önerisinin öncülerinden ve destekçilerinden olmuştur. Bu öneri Ermenistan tarafından İran ile olan sınırını kaybedeceği için kabul edilmezken, Azerbaycan tarafın dan da işgali meşrulaştıracağı için uygun görülmemiştir.80

Türkiye açısından Dağlık Karabağ sorunu Ermenistan ile olan kara sınırının kapanma-sının nedenini ve Ermenistan ile normal ilişkilere sahip olunamamasının da nedenlerin-den birisini oluşturmaktadır. Bu durumun AGİT Minsk Grubu tarafından anlaşılabil-diğini söylemek güçtür. Örneğin, AGİT Minsk Grubu’nun Fransız eşbaşkanı Bernard Fassier Karabağ so rununun çözümünde Türkiye’nin yapacağı bir şey olmadığını ifade ederken, Ermenistan ile Türkiye ilişkilerindeki süreçle Karabağ sorununun birbirinden bağımsız süreçler olduğunu ileri sürmüştür.81 AGİT Minsk Grubu eşbaşkanlarının süre-

Türkiye açısından Dağlık Karabağ so-runu Ermenistan ile

olan kara sınırının kapanmasının nede-

nini ve Ermenistan ile normal ilişkilere

sahip olunamaması-nın da nedenlerinden birisini oluşturmakta-dır. Bu durumun AGİT Minsk Grubu tarafın-dan anlaşılabildiğini

söylemek güçtür.

39

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

ci AGİT dı şına çıkarmama ve dışarıdan katkılara kapalı olma politikasının pek başarılı olduğu söylenemez. AGİT Minsk Grubu’nun Fransız eşbaşkanının Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki ilerleme ile Karabağ sorununun farklı süreçler olduğunu açıklaması ise Tür kiye’nin Ermenistan ile olan kara sınırını Karabağ sorununda Azerbaycan toprakla-rının işgali dolayısıyla kapattığı gerçeği ile çelişmektedir.

ABD başta olmak üzere bazı Batılı ülkeler, Ermenistan’ın Rusya etkisinden çıkarılması ve Batı’ya entegre olabilmesi için Batı’ya açılan kapı durumundaki Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmesi ve Türkiye-Ermenistan kara sınırının açılması gerektiğini düşünmek-tedirler. Türkiye’de de Ermenistan ile normalleşme yolunda adım atılması durumunda diasporanın soykırım iddialarını bir araç olarak kullanmasının önüne geçilebileceği ve hatta Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesinin Karabağ sorununun çözümüne de yardımcı olabileceği düşüncesi ortaya çıkmıştır. Bu konuda atılan ilk adım Türkiye ve Ermenistan milli futbol takımları arasında oynanan karşılaşmayı izlemek üzere Cum-hurbaşkanı Abdullah Gül’ün Ermenistan’a gitmesi olmuştur.82 Türkiye ile Ermenistan arasındaki ‘Yol Haritasının’ ilan edilmesini takiben devam eden süreç sonunda, 31 Ağus-tos 2009 tarihinde iki ülke arasında paraf edilen protokoller 10 Ekim 2009 tarihinde İsviçre’nin Zürih kentinde imzalanmıştır. Protokollerde Dağlık Karabağ sorunundan bahsedilmemesi ve protokollerin yürürlüğe girmesinden sonra 60 gün içerisinde Tür-kiye-Ermenistan sınırının açılacağının ifade edilmesi Azerbaycan’da rahatsızlığa neden olmuştur. Türkiye’nin, Kelbecer’in işgali sonrasında Ermenistan sınırını kapattığı dü-şünüldüğünde, sorun çözülmeden sınırı açması çelişki olacaktır. Protokollerde Karabağ şartının sınırın açılması için ortaya konulmaması Türkiye’nin politika değişikliği ola-rak yorumlanmıştır. Azerbaycan Devlet Başkanı Aliyev, Türkiye-Ermenistan ilişkileri ve açıklanan yol haritasında Dağlık Karabağ sorununun rolünün olup olmadığını merak etti ğini açıklamıştır.83 Azerbaycan Devlet Başkanı’nın İstanbul’daki Medeniyetler İttifakı Zirvesine katılmaması da Türkiye-Ermenis tan ilişkilerindeki gelişmelere tepki olarak yo-rumlanmıştır.84 Protokoller daha paraf edilmeden önce Başbakan Erdoğan Bakü’de açık bir şekilde Karabağ sorunu çözülmeden Ermenistan sınırının açılmayacağını ifade et-miştir.85 Daha sonraki süreçte de sürekli Türkiye’den yetkililerin Karabağ sorunu çözül-meden normalleşme olamayacağını ifade etmeleri, Ermenistan tarafından protokollere şart koşma olarak yorumlanmıştır. Ermenistan Anayasa Mahkemesi protokoller ile ilgili görüşünde protokolleri Ermenistan Anayasasına uygun bulurken, gerekçeli kararından protokollerin ruhuna aykırı olan ve içini boşaltan bir değerlendirmede bulunmuştur. Ermeni Devrimci Federasyonu’na göre Anayasa Mahkemesi protokollere yönelik kay-gılarını ifade etmiştir ve protokollerdeki bazı noktalara ilişkin Ermenistan’ın çekinceleri için yasal bir zemin oluşturmuştur. Ermeni Devrimci Federasyonu’nun destekçilerine göre protokoller Türkiye ve Ermenistan’ı bağlamaktadır ve ‘Dağlık Karabağ’ gibi üçüncü taraflar üzerinde etkisi yoktur.86

Türkiye’nin, Kelbecer’in işgali

sonrasında Ermenis-tan sınırını kapattığı

düşünüldüğünde, sorun çözülmeden

sınırı açması çelişki olacaktır.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

40

Türkiye’nin Dağlık Karabağ sorununda çözüm konusunda yapabilecekleri çok sınırlıdır.

Ermenistan yönetimini işgalin sona erdirilmesi ve buna yol açacak bir planın kabulü

noktasında zorlama potansiyeli sahip olan bölgesel güç Rusya’dır. Türkiye bu konuda

Rusya’yı ikna etme bakımından bazı araçlara sahiptir. Ancak Kafkasya’da Ağustos 2008

sonrası oluşan ortam da buna müsait değildir.87 Türkiye’nin Ermenistan sınırını kapalı

tutması Dağlık Karabağ sorununda en azından Azerbaycan açısından bir koz oluştur-

maktadır. Özellikle Ağustos 2008 Rusya-Gürcistan çatışması sırasında Türkiye ve Azer-

baycan sınırları kapalı olan Ermenistan, Gürcistan sınırında da zorluklar yaşayınca sade-

ce İran sınırına bağımlı hale gelmiştir. Rusya-Gürcistan çatışması sırasında Gürcistan’ın

Ermenistan’dan ithalatında 121 milyon dolarlık bir azalmanın olduğu ve toplamda da

krizin Ermenistan ekonomisine 700 mil yon dolara mal olduğu ifade edilmiştir.88

Türkiye ile ilişkilerini normalleştirmiş ve kara sınırı açık olan Ermenistan’ın Karabağ

sorununda çekilme yönünde direnmesi daha kolaydır. Karabağ sorununda toprakları

işgal altında olan Azerbaycan’dır. Bu işgali sona ermesi için adım atması gereken de

Ermenistan’dır. Ermenistan’ın desteği olmadan Karabağ’daki yapı ayakta duramayaca-

ğı gibi işgalin gerçekleşmesi de mümkün olmazdı. Her çözümü içeren antlaşmada ta-

rafların fedakârlıkta bulunması, ödün vermeleri ve duruma göre aldıkları topraklardan

çıkmaları kaçınılmazdır. Ancak yine her antlaşmada taraflardan birisi daha fazla mevcut

pozisyonundan geri adım atmak zorunda kalacaktır. Dağlık Karabağ sorununda çözüm

olacaksa, toprakları işgal altında tutan Ermeni tarafının işgali sona erdirmesi gerekmek-

tedir.

Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerini geliştirmesi ve bu anlamda normal diplomatik

ilişkilerin kurulup sınırın açılması, Dağlık Karabağ sorununun tarafları olan Azerbaycan

ve Ermenistan arasında sorunun çözümüne yönelik bir anlaşma sağlanmadıkça bir an-

lam ifade etmeyecektir. Ekonomik açıdan Türkiye için Ermenistan, Azerbaycan’a kıyasla

çok önemsiz kalmaktadır. Kafkasya’da ekonomik entegrasyona doğru bir adım atılması

ancak Azerbaycan-Ermenistan sınırının açılması halinde mümkün olabilir. Siyasi açıdan

da Azerbaycan Türkiye için Kafkasya’daki en önemli ülkedir. Ermenistan ile ilişkileri

normalleştirme uğruna Türkiye’nin Azerbaycan ile ilişkilerini bozması gerçekçi bir po-

litika olmayacağı gibi Dağlık Karabağ sorununun çözümüne de hizmet etmeyecektir.

Türkiye-Ermenistan ilişkilerinde protokoller öncesi ve sonrası yaşananlar, ABD başta

olmak üzere sorunla ilgilenen diğer tarafların dikkatinin Dağlık Karabağ sorununa yö-

nelmesine yol açmıştır.89 Ancak sorundaki tıkanmışlığın aşılması için yeterli çabanın

gösterildiğini söylemek güçtür. Türkiye ısrarla Dağlık Karabağ sorunuyla Türkiye-Er-

menistan ilişkilerinin normalleşmesi arasında bağlantı kurarken, Ermenistan ve AGİT

Minsk Grubu buna karşı çıkmaya devam etmektedir.

Dağlık Karabağ soru-nunda çözüm olacak-

sa, toprakları işgal altında tutan Ermeni tarafının işgali sona

erdirmesi gerekmektedir.

41

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Azerbaycan, 25 Şubat 1992’de yaşanan ve bir gecede 613 kişinin katledildiği Hocalı

katliamı ve işgal sürecindeki diğer katliamları yaşamıştır. Türkiye’nin, bu katliamlarda

sorumluluğu bulunan ve/veya bunları haklı gören ve Ermenistan yönetiminde yer alan

kişilerle protokolleri imzalaması, Azerbaycan’ı rahatsız etmiştir. Türkiye, protokolleri

imzalarken Ermenistan ile ilişkileri normalleştirmesinin hem diasporanın soykırım iddi-

alarına ilişkin politikasına karşı etkili olacağını, hem de Karabağ sorununun çözümünü

sağlayacak adımları teşvik edeceğini düşünmüştür. Protokollerde açıkça Karabağ soru-

nunun yer almamasını ise ‘yapıcı belirsizlik’ olarak nitelendiren Türkiye, en üst düzeyde

yapılan açıklamalarla Dağlık Karabağ sorununda taraflar arasında bir anlaşma sağlanma-

dan Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşemeyeceğini ifade etmiştir.

Türkiye açısından Ermenistan ile ilişkilerin protokollerle birlikte geliştirilmesi soykırım

iddiaları bağlamında özellikle ABD’deki girişimler bakımından etkili olabilecek bir adım

olarak da görülmüştür. Ancak Türkiye ile Ermenistan arasındaki protokoller diasporayı

bağlamayacaktır. Protokoller yürürlüğe girse ve gerekleri yapılmaya başlansa bile dias-

pora kendi politikasından vazgeçmeyecektir. Ermenistan da “diaspora kontrolümüzde

değil” diyecek ve Türkiye protokoller öncesinde olduğu gibi aynı sorunlarla uğraşmak

durumunda kalacaktır.

Sonuçta protokollerle ilgili süreç Ermenistan tarafından durdurulmuştur. Ermenistan

yönetiminin özellikle tarih alt komisyonu sebebiyle gerek diaspora gerekse içeriden gelen

eleştiriler ve Türkiye ile ilişkilerin normalleşmesine karşı çıkan grupların varlığından do-

layı kısa sürede protokollere ilişkin süreci yeniden başlatamayacağı ifade edilebilir. Bunun

için Ermenistan yönetimi üzerinde anlamlı bir dış baskı olması gereklidir. Azerbaycan’ın

Türkiye ile yakın ilişkilerinin ve bağlarının sürdürülmesi bölgesel istikrar ve Batı’nın

enerji güvenliği açısından gereklidir. Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı, Bakü-Tiflis-

Erzurum doğal gaz hattı enerji ala nında iki ülke arasındaki önemli enerji köprüleridir.

Türkiye-Yunanistan-İtalya doğal gaz hattı ve Nabucco projesi Azerbaycan’ın enerji bakı-

mından önemini artırmıştır. Bu nedenlerle Ermenistan Avrupa-Atlantik eksenine dâhil

edilmeye çalışılırken, Azerbaycan’ın Rusya eksenine yönelmesine yol açılmamalıdır.

Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi uluslararası sistemdeki gelişmelere ve

bölgesel güçlerin ‘dondurulmuş çatışmaların’ çözümüne ilişkin izleyecekleri politikalara

bağlıdır. Türkiye ile Azerbaycan ilişkilerinde gerginliğin ortaya çıkması ve iki ülke nin

politikalarındaki ayrışma Ermenistan’ın bakış açısıyla Ermenistan için en önemli tehli-

kenin kalkması anlamına gelmektedir. Türkiye ile Azerbay can arasındaki yakın ilişkilerin

bozulması Ermenistan’ın elini fazlasıyla güçlendirecektir. Zaten askeri bakımdan süren

bir iş gali, diplomasi yoluyla sona erdirmek çok zordur. Bir de Erme nistan’ın eline yeni

kozlar geçmesi halinde Dağlık Karabağ soru nunun çözümü daha zor olacaktır.90

Protokollerde açıkça Karabağ sorununun yer almamasını ise

‘yapıcı belirsizlik’ ola-rak nitelendiren Tür-kiye, en üst düzeyde yapılan açıklamalar-

la Dağlık Karabağ sorununda taraflar arasında bir anlaş-

ma sağlanmadan Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normal-

leşemeyeceğini ifade etmiştir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

42

Türkiye’nin, Azerbaycan’ın ve diğer sorunla ilgilenen ülkelerin sorunun önemli bir bo-yutu olan Dağlık Karabağ’ın statüsü konusunda farklı model önerileri ortaya koymaları noktasında teşvik edici girişimleri olabilir. Türkiye, işgalin kalıcı hale gelmemesi ve işgal altındaki topraklardaki Azerbaycan’a ait kültürel izlerin silinmemesi için diğer ülkeleri uyarıcı faaliyetlerde bulunabilir. Bu arada Ermenistan ile de güven artırıcı faaliyetler ge-liştirilebilir. Ancak Ermenistan’da demokratikleşme gerçekleşmeden siyasi yapının Dağ-lık Karabağ sorununun çözümü ve Türkiye ile ilişkilerin geliştirilmesi konusunda adım atması oldukça zordur.

Türkiye, işgalin ka-lıcı hale gelmemesi

ve işgal altında-ki topraklardaki

Azerbaycan’a ait kültürel izlerin silin-

memesi için diğer ül-keleri uyarıcı faaliyet-lerde bulunabilir. Bu arada Ermenistan ile de güven artırıcı faa-liyetler geliştirilebilir. Ancak Ermenistan’da

demokratikleşme gerçekleşmeden si-yasi yapının Dağlık

Karabağ sorununun çözümü ve Türkiye

ile ilişkilerin gelişti-rilmesi konusunda

adım atması oldukça zordur.

43

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Bu bağlamda, bölgenin en etkin ülkesi Rusya’nın Dağlık Karabağ politikası önem taşı-

maktadır. Bilindiği üzere Güney Kafkasya Rusya’nın dış politikasında öncelikli alanlar-

dandır. Diğer taraftan Moskova’nın Güney Kafkasya’daki en önemli müttefikinin Erivan

olması da önemlidir. Zira Ermenistan Dağlık Karabağ sorununun taraflarından biri iken

Rusya ise gerek kendi çabaları çerçevesinde gerekse de Minsk Grubu eşbaşkanı olması

nedeniyle sorunun çözümünde arabulucu rolü oynamaktadır. Sorun çok taraflı ve çok

boyutlu olduğundan, çözüm çabalarının sekteye uğramasının da birden fazla nedeni

bulunmaktadır.

Raporun bu bölümünde Rusya ve Minsk Grubu’nun Dağlık Karabağ sorununa yak-

laşımları ele alınacaktır. Bu bağlamda Rusya’nın Güney Kafkasya politikasına, Minsk

Grubu’nun çözüm çabalarına ve yaşanan tecrübeler ışığında Dağlık Karabağ sorununun

çözümünde hesaba katılması gereken noktalara değinilecektir.

A. Rusya’nın Güney Kafkasya Politikası

SSCB’nin dağılması sonrası dönemde Rusya’nın Güney Kafkasya politikası üç farklı

dönemden geçmiştir. 1991-1992 yıllarında özellikle Dışişleri Bakanı Andrei Kozirev ve

Başbakan İgor Gaydar’ın Batı ile entegrasyon yönündeki dış politika tercihleri nedeniyle

Kafkasya ‘arka planda’ kalmıştır. Atlantikçi olarak nitelendirilen Batı yanlısı dış politika

yönelimi Rusya’nın ekonomik ve sosyal sorunlarının çözümüne herhangi bir katkı sun-

mayınca, Rus dış politika yapımında Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasındaki Rus mirasını

DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNA RUSYA VE MİNSK GRUBU’NUN YAKLAŞIMI

4Hem bölgesel hem de uluslararası aktörlerin kendi gündem-leri çerçevesinde uzlaştırıcı üçüncü taraflar olarak müdahil oldukları Dağlık Karabağ sorunu, pek çok aktörün etkili ol-duğu problematik unsurlar barındırmaktadır.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

44

koruması gerektiğine dayanan Avrasyacı görüş ağırlıklı hale gelmiştir. 1993-1999 yılları arasında Rusya, Güney Kafkasya ve Orta Asya’ya yönelik olarak ‘Yakın Çevre’ doktrinini uygulamaya koymuştur.

SSCB’nin dağılmasını takip eden süreçte Güney Kafkasya bölgesini tabiri caizse ‘ih-mal eden’ Rusya kısa bir süre içinde bu coğrafyayı öncelikli bölgeler arasına almıştır. Rusya’nın Güney Kafkasya’ya olan özel ilgisinin nedenlerinden biri, kendisi dışındaki bir ya da daha fazla uluslararası aktörün bölgedeki baskın güç olması durumunda Ku-zey Kafkasya’nın istikrarsızlaşması potansiyelinden kaynaklanmıştır.91 Rusya’nın Güney Kafkasya’ya yönelik dış politikalarının incelenmesine temel çerçeve sayılabilecek üçüncü dönem Putin’in Devlet Başkanlığı koltuğuna oturması ile başlamıştır.92 2009 yılından beri Rusya Federasyonu Devlet Başkanı olan Medvedev dönemi Rus dış politikasın-da Güney Kafkasya’ya yönelik anlayış ise, Putin döneminin devamı niteliğindedir. Bu bağlamda Medvedev döneminde izlenen genel olarak dış politika ve özel olarak da Or-ta Asya ve Güney Kafkasya çizgisinde önemli bir devamlılık göze çarpmaktadır. Pu-tin döneminde başlayan ve Medvedev döneminde devam eden anlayış, Kafkasya’nın Rusya’nın ‘öncelikli çıkar alanı’ (sphere of privileged interests) olduğu düşüncesidir. Bu da Moskova’nın söz konusu bölgelere yönelik esas hassasiyeti olan herhangi bir uluslararası aktörün bu coğrafyalara yoğun bir biçimde müdahil olmaması anlayışının sürdüğünü göstermektedir.

Diğer taraftan Kremlin, eski Sovyet coğrafyasında gücünü yeniden tesis edebilmek ama-cıyla bölgesel sorunları dış politika aracı olarak kullanabilmiştir. 1992 yılından itibaren Rusya, Güney Kafkasya’da etkin olabilmek için, bölge ülkelerindeki çatışmaları manipü-le ederek ülke yönetimlerini zayıflatmış, böylece söz konusu ülkelerin Rusya’ya yaklaş-tırmayı denemiştir. Gürcistan üzerinde Abhazya ve Güney Osetya, Azerbaycan üzerinde ise Dağlık Karabağ, Rusya’nın söz konusu politikasını uygulama alanı olmuştur.93 1991 yılında Azerbaycan ve Ermenistan’ın bağımsızlıklarını kazanmaları ile devletlerarası bir sorun halini alan Dağlık Karabağ sorununda Rusya, önce BDT üyesi Ermenistan’ı des-teklemeyi tercih etmiştir. Bunun dışında Moskova Azerbaycan’da Türkiye ile yakın ilişki kurmaya çalışan Elçibey yönetiminin zayıflatılması ve bu şekilde Azerbaycan’ın Rusya’ya yakınlaşmasını da amaçlamıştır. Bu amaca uygun olarak Azerbaycan’da Aliyev’in iktidara gelişiyle birlikte ise Rusya’nın Dağlık Karabağ sorunu çerçevesinde ‘göreceli olarak’ daha dengeli bir siyaset izlemeye başladığı söylenebilir. Bu bağlamda 1996 yılında AGİT’in barış süreci çerçevesinde gerçekleştirilen Lizbon Zirvesi’nde Ermeni askeri güçlerinin Dağlık Karabağ’dan çekilmesini öngören öneriyi desteklemesi94, Rusya’nın Dağlık Kara-bağ sorununda daha dengeli bir siyaset izlemesinin bir örneğini oluşturmuştur. Yine de Rusya’nın Dağlık Karabağ sorununda Ermenistan’ı hem askeri hem de siyasi olarak açık-tan destekleme politikası devam etmiştir/etmektedir. Moskova’nın Erivan’a olan desteği, iki ülke arasında var olan çok yönlü ilişkilerle açıklanabilir.

Rusya’nın Dağlık Karabağ sorununda

Ermenistan’ı hem askeri hem de siyasi olarak açıktan des-

tekleme politikası devam etmiştir/et-

mektedir.

45

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

1) Rusya-Ermenistan Özel İlişkisi

Rusya-Ermenistan ilişkisi tarihsel boyutu, ekonomik ve askeri ilişkilerin yoğunluğu ne-deniyle ‘özel’ bir nitelik taşımaktadır. Bu özel ilişki iki ülkenin sorunlara yaklaşımında ve ilişkilerin niteliğinde kendisini göstermektedir. Kafkasya ülkelerinin Rusya ile olan ikili ilişkilerine bakıldığında, 1991’de bağımsızlığını kazandıktan sonra Rusya’ya olan bağımlılığı bu denli dikkat çeken tek bölge ülkesinin Ermenistan olması öne çıkmakta-dır. Bu noktada Ermenistan’ın iki komşusu olan Türkiye ve Azerbaycan ile kesilmiş olan diplomatik ilişkileri nedeniyle Kafkasya’da adeta sıkışıp kaldığı ve bu nedenle Rusya’ya daha da bağımlı hale geldiği söylenmelidir. Bu durumun en belirgin örneklerinden bi-ri bağımsızlığını kazanmasının ardından Ermenistan’ın BDT’ye kendi tercihiyle ve en istekli şekilde üye olan ilk Güney Kafkasya ülkesi olmasıdır. İlişkinin tarihsel yönünün yanı sıra, Ermeni diasporası da Rusya-Ermenistan ilişkilerinde önemli etkenlerden bi-ridir. Rakamlar değişmekle birlikte en büyük Ermeni diasporasının Rusya’da olduğu bilinmektedir. Kimi kaynaklara göre 1 milyon, kimi kaynaklara göre 1,5 milyon Ermeni Rusya’da yaşamaktadır.95 Söz konusu nüfus, dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi Rusya’da da dış politika yapımını etkileme gücüne sahiptir. Rusya’nın Kafkasya coğ-rafyasına yönelik politikalarının zemini ve Ermenistan’ın bu bölgede Moskova’nın en önemli müttefiki konumunda olması, Ermeni diasporasının işini kolaylaştırmaktadır.

İkili ilişkilerin bir başka önemli boyutu olan askeri ilişkilere bakıldığında, 1993 ve 1994 yıllarında imzalanan anlaşmalar çerçevesinde Rusya’nın, Türkiye-Ermenistan ve İran-Er-menistan sınırlarındaki üslerde asker bulundurma yetkisine sahip olduğu görülmektedir. Kuruluş tarihi 1940’lara kadar giden, zaman içinde çeşitli isimler alan Gümrü üssünde bugün yaklaşık olarak 5.000 Rus askeri personel görev yapmaktadır. 1995 yılında yapı-lan bir anlaşma ile Ermenistan’ın ikinci büyük kenti Gümrü’de bir Rus üssü kurulmuş-tu. Anlaşma 2020 yılında son bulacaktı. 25 yıl süreli bu anlaşmayla Rusya ve Ermenis-tan muhtemel tehditlere karşı ortak tutum almayı ve birbirlerinin güvenliğine yardım etmeyi taahhüt etmişlerdi.96 20 Ağustos 2010’da Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’in Ermenistan ziyareti sırasında iki ülke arasında imzalanan anlaşma ile Gümrü’de bulunan üssün süresi, fonksiyonlarında herhangi bir değişiklik olmadan, 2044’e kadar uzatılmıştır.

Bunun dışında Şubat 1992’de Ermenistan ve Rusya arasında imzalanmış olan anlaşmaya göre Ermenistan-İran ve Ermenistan-Türkiye sınırları Rusya Sınır Kuvvetleri Komutan-lığı tarafından korunmakta97 ve Ermenistan Sınır Kuvvetleri Komutanlığı’nda yaklaşık 1.500 Rus subayı görev yapmaktadır. Askeri işbirliğinin boyutları bahsedilen örnekler ışığında dikkat çekse de asıl olarak iki ülkeyi bu yoğunlukta ilişki kurmaya iten motivas-yon kaynağı incelenmelidir. Bu noktada Rusya’nın Ermenistan  ile askeri işbirliğinin öne çıkan nedeninin Rusya’nın uzun vadede bu bölgede askeri ve siyasi varlığının devam et-

Kafkasya ülkelerinin Rusya ile olan ikili

ilişkilerine bakıldığın-da, 1991’de bağım-sızlığını kazandıktan sonra Rusya’ya olan bağımlılığı bu den-li dikkat çeken tek bölge ülkesinin Er-

menistan olması öne çıkmaktadır.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

46

mesini sağlamak olduğu görülmektedir. Ermenistan açısından bakıldığında ise Erivan’ın Bakü ile arasındaki Dağlık Karabağ temelli anlaşmazlık nedeniyle hem Azerbaycan hem de Türkiye’den algıladığı tehdidin, ülkedeki Rus askeri varlığının devam etmesini gerekli kılan en önemli neden olduğu ifade edilebilir.

Ticari ilişkiler çerçevesinde ise, Ermenistan’ın dış ticaretinde Rusya’nın en önemli ülke konumunda olduğu görülmektedir. Ermeni ve Rus mallarının dış pazarlardaki rekabet zayıflığı, Rusçanın ve eski Sovyet anlayışının ticari ilişkilere olumlu etkisi, iki ülke ara-sındaki seyahatlerdeki kolaylaştırıcı politikalar, eski bağlantılar, Rusya’daki Ermeniler ve Ermenistan’daki Ruslar ticari ilişkileri kolaylaştırmaktadır.98 Bunun en önemli nedeni Ermenistan’ın Türkiye ve Azerbaycan ile sınır kapılarının kapalı olması nedeniyle ticaret yapabileceği yegâne ülkenin Rusya olmasıdır. Moskova açısından ise, iki ülke arasındaki ticaret hacminin önemi ekonomik değil siyasidir. Zira Rusya’nın dış ticaretine bakıl-dığında Erivan’ın, hem ithalat hem de ihracatta diğer bölge ülkelerinden daha az paya sahip olduğu görülmektedir.

Rusya’nın Güney Kafkasya Ülkeleri ile Dış Ticareti (milyon dolar)

  2000 2004 2005 2006 2007 2008 2009

İhracat

Azerbaycan 136 621 856 1381 1397 1966 1468Ermenistan 27,5 135 191 392 656 692 612Gürcistan 42,3 230 353 570 589 530 150İthalat

Azerbaycan 135 139 206 260 328 412 311Ermenistan 44 77,7 101 104 166 204 111Gürcistan 76,6 107 158 70,8 61,2 49,1 23,4Kaynak: Rusya Federasyonu İstatistik Servisi

Ticari ilişkilerin önemli kalemlerinden biri Ermenistan’ın Rusya’dan tedarik ettiği silah-lardır. Azerbaycan’dan farklı olarak Rusya, Ermenistan’ı 1992’den beri silahlandırmıştır. Silahların bir kısmı Ermenistan’a hibe olarak verilmekte, bir kısmı ise Ermenistan’ın Rusya’ya borçlanması şeklinde karşılanmaktadır. Bu noktadan bakıldığında Erivan, Rusya’dan aldığı silahlar sayesinde güvenliğini arttırdığını düşünse de, Rusya’ya olan bağımlılığı silah ticareti ile eş zamanlı olarak artmaktadır. Ermenistan, Rusya’ya artan bağımlılığına rağmen kendisini güvende hissetmektedir. Ne var ki sürekli silahlanan Ermenistan’ın komşularıyla sorunlarını çözme ve çok yönlü dış politika izleme olanağı zayıf kalmaktadır. Daha açık bir ifade ile, Türkiye ve Azerbaycan ile diplomatik ilişkileri olmayan Ermenistan’ın tehdit algısı, siyasi ilişkilerin eksikliği nedeniyle sürekli artmakta

ve artan güvenlik endişesine paralel olarak Ermenistan’ın Rusya’ya yönelmesi durumu

Ticari ilişkiler çer-çevesinde ise,

Ermenistan’ın dış ticaretinde Rusya’nın

en önemli ülke ko-numunda olduğu gö-

rülmektedir. Ermeni ve Rus mallarının dış pazarlardaki rekabet zayıflığı, Rusçanın ve

eski Sovyet anlayı-şının ticari ilişkilere

olumlu etkisi, iki ülke arasındaki seyahat-lerdeki kolaylaştırıcı politikalar, eski bağ-

lantılar, Rusya’daki Ermeniler ve Erme-

nistan’daki Ruslar ticari ilişkileri kolay-

laştırmaktadır.

47

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda önemli bir kısır döngü söz konusudur. Bu ‘güvensiz-

lik ortamında’ ise Rusya’nın Erivan’a verdiği destek, Azerbaycan ve Türkiye ile ihtilaflı

ilişkileri olan Ermenistan için hayati önemdedir. Güvenliğinin yegâne garantörü olarak

Rusya’yı gören Ermenistan, Mayıs 1992’den beri BDT Anlaşması çerçevesinde Kollektif

Güvenlik Anlaşması’na taraftır. Bu bağlamda Ermenistan hem BDT’ye üye olmuştur

hem de Rusya ile imzalanan karşılıklı anlaşmalar neticesinde güçlü bağlantılar kurmuş-

tur.99

Ermenistan’ın komşuları ile olan sorunlu ilişkileri nedeniyle fazlasıyla Rusya’ya yak-

laşması sonucu oluşan bağımlılık, kendisini özellikle enerji alanında hissettirmektedir.

2001 yılında 100 milyon dolarlık borçlarına karşılık birçok sanayi tesisini ve enerji şir-

ketini Rusya’nın işletmesine devreden Ermenistan100, 2004 yılında ise enerji üretim ka-

pasitesinin % 80’ini Rus kontrolüne bırakmıştır.101 Rusya’nın Ermenistan’ın güvenlik ve

ekonomi alanlarındaki ağırlığı, iki ülke arasında imzalanan askeri işbirliği anlaşmaları ve

Ermenistan’da enerji, telekomünikasyon, ulaşım, finans ve maden sektörlerinde devlet

kontrolünde olan şirketlerin kabaran borçlarına karşılık Rusya’ya devredilmesi ile daha da

artmıştır.102 Rusya açısından bakıldığında Moskova, Kafkasya coğrafyasındaki en önemli

müttefiki olarak Ermenistan’a askeri yardımda bulunmak ve enerji alanında görüldüğü

üzere asimetrik karşılıklı bağımlılık yaratmak suretiyle direkt olarak Ermenistan’da ve

dolaylı olarak bölgede siyasi ve askeri varlığını sürdürmek imkânı bulmaktadır.

Rusya’nın Güney Kafkasya’ya yönelik politikası ve Ermenistan ile olan özel ilişkisi,

Moskova’nın Karabağ sorununa yaklaşımında belirleyici rol oynamaktadır. Bu bağlam-

da Rusya’nın Karabağ sorununa yaklaşımını ve sorunun çözümü kapsamında oynadığı

rol değerlendirilirken iki Rusya ile Ermenistan arasındaki ilişkinin niteliği ve yoğunluğu

da hesaba katılmalıdır.

2) Rusya’nın Karabağ Sorununa Yaklaşımı

Putin’in iktidara gelmesi ile Rus dış politikasında ülke ekonomisinin güçlendirilmesi,

önemli gündem maddelerinden biri haline gelmiştir. Bu bağlamda Hazar petrollerinin

dünya piyasalarına çıkışının mümkün hale gelmesi için bölgedeki sorunların ve bu bağ-

lamda Karabağ sorunun çözümü Rusya için de öne çıktı. Bu çerçevede 2000 yılında

sorunun çözümüne yönelik Rusya Federasyonu önderliğinde bazı girişimlerde bulunul-

muştur. Bir yandan konu Rusya-ABD arasındaki görüşmelerde gündeme alınırken diğer

taraftan Moskova Dağlık Karabağ sorununun aktörleri ile de daha sık bir araya gelme

yoluna gitmiştir.

Türkiye ve Azerbay-can ile diplomatik ilişkileri olmayan

Ermenistan’ın tehdit algısı, siyasi ilişkilerin

eksikliği nedeniy-le sürekli artmakta

ve artan güvenlik endişesine paralel

olarak Ermenistan’ın Rusya’ya yönelmesi durumu ortaya çık-

maktadır. Bu bağlam-da önemli bir kısır

döngü söz konusudur.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

48

Bu bağlamda 20 Ocak ve 21 Haziran 2000 tarihlerinde Putin, Aliyev ve Koçaryan Kremlin’de görüşmüş ve çözüm yollarını konuşmuşlardır.103 Rusya tarafından o dönem-de önerilen çözümler: iki devletin askeri yönetimi arasında ‘kırmızı hat’ kurulması ve özel radyo ile iletişimin sağlanması gerekliliğinin vurgulanması, bu iletişim sayesinde uyuşmazlık bölgelerindeki olaylara anında müdahale edilmesi ile iki taraf arasında tu-tuklu mübadelelerinin tamamlanması ve kayıpların bulunması konularında işbirliğine gidilmesi yönünde olmuştur.104 Bu noktada bakıldığında Rusya Federasyonu’nun iki ülke liderleri arasındaki görüşmeleri desteklediği görülmektedir. Ne var ki Karabağ Sa-vaşı sırasında Rus ordularının Ermenistan’a destek vermesi ve 1991 yılından bu yana Rusya’nın Ermenistan’ı açıktan desteklemesi, Azerbaycan’ın dış politikada Rusya’nın inisiyatiflerine ihtiyatlı yaklaşması ve Bakü’nün Batı’ya yönelmesi sonucunu doğurmuş-tur.

Rusya’nın Dağlık Karabağ sorununun bir diğer tarafı olan Azerbaycan’a silah satışında bulunması bir başka önemli konudur. 2010 yılında Rusya Azerbaycan’a 62 adet 180 T-72 tank satmıştır.105 Diğer taraftan Rusya’nın Ermenistan’da bulunan Gümrü askeri üssü aracılığıyla Ermenistan’a silah tedarik ettiği de bilinmektedir.106 Son olarak Ocak 2009’da Azerbaycan Moskova’nın Erivan’a askeri teçhizat tedarik ettiğini iddia etmiş-tir.107

Rusya ayrıca Karabağ sorunun çözümünde Minsk sürecini de destekler görünmektedir. Bununla birlikte özellikle son dönemde Rusya’nın Dağlık Karabağ sorunun çözümüne ilişkin olarak bazı girişimlerde bulunduğu görülmektedir. Bunun nedeninin ABD’nin Bush döneminde Karadeniz ve Kafkasya’da etkinliğini arttırmaya yönelik çabaları ol-duğu söylenebilir. Bilindiği üzere ABD, Bush döneminde Ukrayna ve Gürcistan’ı da NATO’ya dâhil etmek konusunda oldukça istekli olmuştu. Doğu Avrupa’da Bulgaristan ve Romanya’nın NATO üyesi olmasıyla Rusya’nın Batısı NATO tarafından adeta çev-relenmiş hale gelmiştir. Ukrayna ve Gürcistan’ın da NATO üyesi olması durumunda ABD, Güney’den de Rusya’yı çevrelemiş olacak ve NATO, Güney Kafkasya üzerinden Orta Asya’ya ve Hazar çevresine ulaşmış olacaktı. Söz konusu durumun Rusya’yı rahatsız ettiği açıktır. Nisan 2008’de gerçekleşen NATO’nun Bükreş Zirvesi’nde Gürcistan ve Ukrayna’nın üyelikleri ile ilgili somut adım atılmamış, konu ileriki tarihlere ertelenmiş idi. Ağustos 2008’de yaşanan Rusya-Gürcistan Savaşıyla Abhazya ve Güney Osetya ba-ğımsızlıklarını ilan etmeleri nedeniyle, en azından kısa vadede Gürcistan’ın bir bütün olarak NATO üyeliği olasılığı ortadan kaldırılmıştır. Dönemin ABD Başkanı Bush ile dönemin Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Putin arasında soğuk rüzgârların esme-sine neden olan konu, hem ABD hem de Rusya’da devlet başkanlarının değişmesiyle farklı bir seyir almıştır. Obama-Medvedev döneminde ilişkiler iki tarafın inisiyatifiyle ‘yeniden başlatıldı’. 2009 yılından bu yana ABD’nin Orta Asya ve Güney Kafkasya’da Rusya’yı direkt olarak karşısına alacak adımlardan uzak durduğu görünmektedir. Yine de

49

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

ABD’nin Afganistan Savaşı nedeniyle bölgede askeri üsler yoluyla bulunduğunu belirt-mek gerekir. 2009 yılından beri ABD-Rusya ilişkilerinde potansiyel işbirliği alanlarına odaklanılması ve Obama yönetiminin dış politikada Kafkasya’yı neredeyse ikinci plana atması sonucunda Rusya tekrar bölgenin yegâne önemli aktörü olmuştur. Bu bağlamda Dağlık Karabağ sorunun çözümüne yönelik olarak Moskova’nın öne çıkması önemli ölçüde ABD ile ilişkiler ve uluslararası ortamın buna uygun bir zemin oluşturmasından kaynaklanmaktadır.

Bölge ülkelerine bakıldığında Ermenistan’ın dış savunmasında Rusya’ya güvendiği gö-rülmektedir. Ermenistan sınır kapılarında Rusya ve Ermenistan bayrağı dalgalanmakta-dır. Bununla birlikte Ermenistan sınır kapılarındaki gümrük memurları da Rus’tur. Bu gibi etmenler de göz önünde bulundurulursa, Dağlık Karabağ sorununun çözülmesi durumunda Rusya’nın Ermenistan’ı kaybetmeyeceği söylenebilir. Zira iki ülke arasın-daki bağ oldukça kuvvetlidir. Böylesi bir durumda Ermenistan’ın Batı’ya kayması da kısa vadede olası görünmemektedir. Buna karşın Rusya, Karabağ sorununun çözülme-si sayesinde hem Türkiye hem de Azerbaycan ile ilişkilerini geliştirebilir. Bu bağlamda Rusya’nın Dağlık Karabağ sorunun çözümünde aktif rol oynamasının en önemli nedeni bu durum olmasa da, Moskova bu koşullar altında Dağlık Karabağ sorununun çözümü yönünde inisiyatif alabilmektedir. Bu noktada Rusya’nın kontrolü kaybetmemek şartıyla çözüm önerilerini desteklemesi söz konusudur.

Dağlık Karabağ sorunu bugün hala çözüme ulaşamamış olsa da görüşmeler devam etmektedir. Dağlık Karabağ sorunun çözümüne ilişkin olarak Rusya’nın aktif bir rol oynaması, şayet çözüme yönelik herhangi bir girişim olacak ise bunun kendisi liderli-ğinde olması isteğinden kaynaklanmaktadır. Zira ne Ermenistan ne de Rusya açısından sorunun çözümü ‘aciliyet’ taşımamaktadır. Dahası Dağlık Karabağ sorununun varlığı neticesinde Rusya hem askeri hem de siyasi olarak bölgede varlığını sürdürmektedir ve bölgedeki en önemli aktör konumundadır.

B. Minsk Grubu’nun Karabağ Sorununa Yaklaşımı

Sovyetler Birliği’nin dağılması ile birlikte uluslararası nitelik kazanan Dağlık Karabağ sorununda Moskova, 1992 yılında bölgedeki barışın garantörü olmayı teklif ettiyse de, Gürcistan, Polonya, Türkiye ve Ukrayna bu fikre pek sıcak bakmamıştı.108 Öte yandan Dağlık Karabağ üzerindeki uluslararası diplomatik girişimler anlaşmazlıklar nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Azerbaycan ve Ermenistan’ın Ocak 1992’de o dönemde-ki adıyla Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı’na (AGİK109) üye olmasıyla birlikte AGİK, Dağlık Karabağ sorununa uzlaştırıcı olacak müdahil olmuştur. Bu bağlamda AGİK 24 Mart 1992’de bölgeye konuyu araştırmak üzere bir grup gönderilmesini ve on bir ülkeden oluşan AGİK Minsk Grubu’nun oluşturulmasını önermişti.110 Oluştu-

2009 yılından beri ABD-Rusya ilişkilerin-de potansiyel işbirliği

alanlarına odakla-nılması ve Obama

yönetiminin dış politi-kada Kafkasya’yı ne-redeyse ikinci plana

atması sonucunda Rusya tekrar bölgenin

yegâne önemli aktörü olmuştur.

Dağlık Karabağ soru-nun çözümüne ilişkin olarak Rusya’nın aktif bir rol oynaması, şa-

yet çözüme yönelik herhangi bir girişim

olacak ise bunun kendisi liderliğinde

olması isteğinden kaynaklanmaktadır.Zira ne Ermenistan ne de Rusya açısın-

dan sorunun çözümü ‘aciliyet’

taşımamaktadır.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

50

rulacak olan grubun amaçları; krizin çözümünün AGİT prensipleri, sorumlulukları ve koşulları temelinde ve barışçıl yollarla çözülmesine olanak sağlayacak müzakere forum-larının oluşturulması şeklinde belirlenmiştir.111

1992 yılında kurulan Minsk Grubu’na ABD, Rusya, Fransa, Almanya, İtalya, Porte-kiz, Hollanda, Belarus, İsveç, Finlandiya, Türkiye, Azerbaycan, Ermenistan dâhildir. 6 Aralık 1994 Budapeşte zirvesinde sürecin işlemesinde eşbaşkanlık oluşturulmasına ka-rar verilmiştir. Eşbaşkanlığını ABD, Fransa ve Rusya’nın yaptığı AGİT-Minsk Grubu112 kurulduğu günden bu yana Karabağ sorunun çözümü için çalışsa da, on dokuz yıldır çözüm yolunda ilerleme kaydedildiğini söylemek zor.

Minsk Grubu; Dağlık Karabağ sorununun müzakereler yoluyla çözümü için gerekli ko-şulların sağlanması ve diyaloğun kurulması alanlarında faaliyet gösterir. Minsk Grubu eş başkanları, sorunun tarafları ile görüşmeler yürütmek amacıyla bölge ziyaretlerinde bulunur. Bununla birlikte eş başkanlar Minsk Grubunu da süreç ile ilgili olarak bilgilen-dirir. Minsk Grubu, Minsk sürecinin çatışmaların barışçıl yollarla çözümüne tam olarak ulaşıldığında sona ereceğini belirtmektedir.113

1992 yılında eski Sovyet cumhuriyetlerinin o dönemdeki ismiyle AGİK’e üye olmaları ve 1994’te ateşkes anlaşmasının imzalanmasıyla AGİK arabulucu olarak sorunun üçün-cü tarafı olmuştur. Ateşkes Anlaşması’ndan114 hemen sonra Temmuz 1995, Eylül 1995 ve Mart 1996’da Finlandiya ve Rusya’nın eş başkanlığında ilk yazılı çözüm önerileri su-nulmuştur. Bunu ise Fransa, Rusya ve ABD’li müzakerecilerin Haziran 1997’de, Aralık 1997’de ve Kasım 1998’deki çözüm önerilerini içeren taslakları takip etmiştir.115 1999 ve 2001 yıllarında çözüme yaklaşıldığı kaydedildiyse de Azerbaycan ve Ermenistan arasın-da barış anlaşmasının temelleri konusunda uzlaşıya varılamamıştır.

Minsk Grubu’nun 1992’den beri ikili ve çoklu olarak gerçekleştirdiği görüşmelere ek olarak Dağlık Karabağ sorununun çözümü için hazırladığı çözüm önerileri de barış sü-recinde öne çıkmaktadır. Bunlar arasında önem arz eden paketler serisi, 1997 yılında taraflara sunulan teklifleri içermektedir. Kamuoyuna daha sonra açıklanan bu çözüm önerileri üç paket halinde hazırlanmış ve taraflara sunulmuştur. Bunlar ‘Toptan Çözüm’, ‘Aşamalı Çözüm’ ve ‘Ortak Devlet’ paketleri olarak adlandırılmaktadır. Taslaklar sorunun çözümü ile ilgili farklı içeriklere sahip olan önerilerden oluşmaktadır.

17 Temmuz 1997’de ortaya konan ‘Toptan Çözüm’ taslağına göre; silahlı çatışmaların sona ermesi için gerekli tedbirler bir an önce alınmalı, askerler geri çekilmeli ve barış koruma güçleri yerleştirilmeli idi. Taslak ayrıca mültecilerin geri dönüşünü, çatışma böl-gesindeki herkesin güvenliğinin tesis edilmesini ve çatışan tarafların ilişkilerinin normal-leştirilmesi adına abluka ve ambargoların kaldırılmasını içermekteydi. Toptan çözüm planı Ermenistan tarafından reddedilmiştir. Zira Ermenistan, işgal altındaki bölgelerde bulunan askerlerini çekmeden önce ihtilaflı bölgelerin statüsünün belirlenmesini iste-mekteydi.116

51

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

2 Aralık 1997’de sunulan ‘Aşamalı Çözüm’ taslağı ise barışın tesis edilmesi ve mülteci-

lerin geri dönme şartlarının hazırlanmasını öncelikli konular olarak belirtirken, Dağlık

Karabağ’ın statüsü ile Laçin, Şuşa ve işgal altındaki diğer reyonlarının durumu ile ilgili

görüşmelerin daha sonra yapılmasını önermiştir. Ermenistan, Toptan Çözüm önerisine

karşı çıktığı aynı nedenden ötürü Aşamalı Çözüm taslağını da reddetmiştir.

7 Kasım 1998’de sunulan ‘Ortak Devlet’ taslağı ise Azerbaycan sınırları içerisinde Dağlık

Karabağ Cumhuriyeti’nin kurulması ve bu şekilde ortak devlet oluşturulmasını öngör-

mekteydi. Taslakta ayrıca Dağlık Karabağ’ın resmi dilinin Ermenice olacağı ve isterse

kendi parasını basabileceği önerilmekteydi.117

AGİT Minsk Grubu tarafından sorunun çözümüne zemin hazırlaması amaçlanan çö-

züm önerilerinin reddedilmesi sonrasında Minsk Grubu, Azeri ve Ermeni yetkililerin bir

araya getirilerek çözüm aranmasına yönelik yeni bir yöntem denemiştir. Bu bağlamda

Mayıs 2004’ten Eylül 2005’e kadar geçen dönemde Azeri ve Ermeni Dışişleri Bakanları

Prag Süreci olarak adlandırılan toplantılar kapsamında on bir kez bir araya gelmiştir.118

1) Prag Süreci

2003 yılında Azerbaycan ve Ermenistan’da tamamlanan seçim süreci sonrasında, 2004

yılı itibariyle Azerbaycan ve Ermenistan Dışişleri Bakanları arasında Dağlık Karabağ

sorununa yönelik çözüm arayışlarına yönelik görüşmeler Prag Süreci olarak adlandı-

rılmıştır. Prag Süreci çerçevesinde gerçekleştirilen görüşmelerin amacı, Dağlık Karabağ

sorununun çözümüne yönelik yeni müzakerelere oturmadan önce liderler arasındaki

görüş ayrılıklarını değerlendirmek ve bu yolla daha sonraki aşamada müzakerelere ivme

kazandırmaktı.

Prag süreci kapsamında Cumhurbaşkanları, Dışişleri Bakanları’nı kendilerini temsil et-

meleri için görevlendirmişlerdir. Prag Süreci çerçevesinde 4 görüşme gerçekleştirilmiştir.

İzlenen yeni yöntemde dikkat çeken husus, herhangi bir gündem konusu belirlenme-

den, taahhütte bulunmadan ya da müzakere yapmadan tarafların kendilerinin ya da eş-

başkanların belirlediği konuları özgürce tartışmasıdır. AGİT’e göre Prag Süreci sonunda

iki önemli gelişme kaydedilmiştir: i) Her iki tarafın fikirlerinin ve pozisyonlarının açık

bir şekilde görülmesi, ii) meselenin temelinin aşamalı olarak tanımlanması ve bu vesiley-

le anlaşmada, her iki taraf için olması gereken koşulların tanımlanması.119

Bu süreç kapsamında İlham Aliyev ve Robert Koçaryan 2006 yılında üç kere görüşmüş-

lerdir. Bunlardan ilki, 10 Şubat tarihinde Fransa’nın Rambouillet Şatosu’nda120, ikincisi

4 Haziran’da Bükreş’te121, üçüncüsü ise 28 Kasım’da Minsk şehrinde gerçekleşmiştir.122

Prag Süreci çerçeve-sinde gerçekleştirilen görüşmelerin amacı, Dağlık Karabağ so-rununun çözümüne

yönelik yeni müzake-relere oturmadan ön-ce liderler arasındaki

görüş ayrılıklarını değerlendirmek ve

bu yolla daha sonraki aşamada

müzakerelere ivme kazandırmaktı.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

52

Rambouillet öncesinde Minsk Grubu eşbaşkanları ve AGİT başkanlık temsilcisi, İlham Aliyev ve Robert Koçaryan ile ayrı ayrı görüşmeler gerçekleştirmişlerdir. Bunun ardın-

dan Aliyev ve Koçaryan birebir görüşme yapmışlardır. Teke tek yapılan görüşmelerin

ardından son buluşma gerçekleşmiştir. Görüşme öncesinde yapılan açıklamalara göre

sorunun çözümü konusunda katılımcılar hemfikirdi. Minsk Grubu Fransa Eşbaşkanı

Bernard Fassier, Karabağ’dan Ermeni silahlı kuvvetlerinin çıkarılması ve yerel halka

referandum hakkının verilmesi konusunda görüşme yapılacağını belirtmişti.123 Ancak

görüşmede istenen sonuç alınamamış, sadece yeni görüşmelerin devam ettirileceği bil-

dirilmiştir. Görüşme sonrasında Ermenistan tarafı sürecin devam edeceğini belirtmiş,

Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Memmedyarov ise tartışılan mevzulardan belli bir

kısmının kabul edildiğini, diğerlerinin de tartışılacağını ifade etmiştir.124

Bükreş Görüşmesi ise 4 Haziran 2006 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Her ne kadar görüş-

melerin sıcak bir havada geçtiği söylense de, bu görüşmeden herhangi bir sonuç alına-

mamış, sorunun çözümü diğer görüşmelere bırakılmıştır.125

28 Kasım 2006 tarihinde Prag Süreci’nin bir diğer görüşmesi olan Minsk Buluşması

gerçekleşmiştir. Bağımsız Devletler Topluluğu’nun aynı gün Minsk’te yaptığı toplantıda

İlham Aliyev ve Robert Koçaryan’ın görüşmesi kararlaştırılmış ve iki lider Rusya’nın

Minsk’teki elçilik binasında görüşmüştür. Bu görüşmeye Azerbaycan Dışişleri Bakanı

Elmar Memmedyarov, Ermenistan Dışişleri Bakanı Vartan Oskanyan, Rusya Dışişleri

Bakanı Sergey Lavrov, AGİT Başkanı Karel de Gucht ve Rus Eşbaşkan Yuri Merlzyakov

katılmıştır. Ermenistan Dışişleri Bakanı Oskanyan ve Azerbaycan Dışişleri Bakanı

Memmedyarov görüşmenin sorunun çözümüne giden yolda önemli bir katkı sağladığını

belirtmiş olsa da Ermenistan Cumhurbaşkanı Koçaryan Minsk Grubu çalışmaları

çerçevesinde gerçekleştirilen bu görüşmeler konusunda iyimser olmadığını belirtmiştir.126

Bu noktada sorunun taraflarının çözüme odaklanmış olmadığı açıkça görülmektedir.

Çözüm inisiyatifi bulunmadan yapılan bu görüşmelerin meyve vermesi şimdiye dek

mümkün olmamıştır. Önümüzdeki dönemde de, tarafların uzlaşmasını mümkün kılan

koşullar sağlanmadığı takdirde aynı sonucun ortaya çıkacağı aşikârdır.

Prag Süreci sonrasında Ermenistan ve Azerbaycan arasında Dağlık Karabağ sorunun

çözümüne ilişkin toplantılar, 2007 yılında kabul edilen Madrid Prensipleri çerçevesinde

Minsk Grubu aracılığıyla organize edilmiştir. Madrid Prensipleri ile sorunun çözümüne

giden yolda temel ilkeler belirlenmiştir.

53

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

2) Madrid Prensipleri

AGİT Minsk Grubu’nun Kasım 2007’de açıkladığı ve Dağlık Karabağ sorunun çözü-müne ilişkin görüşmeler için temel oluşturabilecek prensipler aşağıdaki şekilde düzen-lenmiştir;

i) Dağlık Karabağ’ın çevresinde işgal edilen bölgelerin boşaltılması;

ii) Ermenistan ile Dağlık Karabağ’ın irtibatını sağlayacak koridorun açılması;

iii) Yerlerinden edilmiş kişilerin topraklarına dönmesi;

iv) Barış gücünün işlevini yerine getirecek uluslararası güvence sağlanması;

v) Dağlık Karabağ Ermenilerine gerekli güvence verilerek kendilerini idare etme hakları tanınması;

vi) Dağlık Karabağ’ın hukuki statüsünün belirlenmesi için inisiyatif kullanılması.127

29 Kasım 2007’de ‘Madrid Prensipleri’ adını alan bu plan üzerindeki tartışmalar devam etmektedir.128 2009 yılı sonlarında yenilenen Madrid Prensipleri Ermenistan, Azerbay-can ve arabulucular arasında görüşülmektedir. Yenilenen Madrid Prensipleri; Dağlık Karabağ’ın çevresindeki işgal edilmiş bölgelerin Azerbaycan kontrolüne bırakılmasını, Dağlık Karabağ’a güvenliğini ve kendi yönetimini garanti edecek şekilde ara bir statü verilmesini ve Dağlık Karabağ’ın nihai statüsünün daha sonra belirlenmesi kararını içer-mektedir.129 2009 yılından bugüne çok sayıda toplantı gerçekleşmiş olsa da, sorunun çözümü konusunda herhangi bir ilerleme kaydedilememiştir.

Haziran 2010’da Minsk Grubu eşbaşkanları Moskova’da çözümü desteklediklerini belir-ten ve tarafları daha fazla inisiyatif alma konusunda destekleyen bir açıklamada bulun-muşlardır. Eşbaşkanlar, Ermenistan ve Azerbaycan tarafından gösterilen çabaların var olan fikir ayrılıklarını aşmada yetersiz bulduklarını ve ateşkes rejiminin pekişmesi ve karşılıklı tavizlere hazır olunduğunun gösterilmesi yönünde ek adımlara teşebbüs edil-mesinin gerekli olduğunu belirtmişlerdir.130

2010 yılında söz konusu açıklama dışında Minsk Grubu çalışmalarında önemli bir ge-lişme görülmemiştir. Bununla birlikte 2010 yılında artan silahlanmaya paralel olarak ateşkes anlaşmasının sıklıkla ihlal edildiği görülmektedir.

Minsk Grubu üyeleri, geldiğimiz noktada güven arttırıcı önlemlere yönelik bir anlaşma zemininin oluşturulması konusunda çok küçük bir başarı ihtimali olduğunu belirtmek-tedir. Bu noktada Azerbaycan’ın, Erivan’ın sadece güç kullanımı tehdidi ile uzlaşıya va-rılabileceğini düşündüğünden ateşkes anlaşmasının pekiştirilmesi konusunda gönülsüz davrandığı iddia edilmektedir.131 Bu nedenle Minsk Grubu çerçevesinde devam eden görüşmeler yoluyla elde edilebilecek başarı şansı düşük görülmektedir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

54

1994’ten beri yapılan çalışmalar çerçevesinde AGİT’in,

(i) Çatışma çözümünde tecrübe sahibi olmadığı;

(ii) Tarafları müzakere yoluyla çözüme ikna etmede başarılı olmadığı;

(iii) AGİT’in barış koruma gücü askerleri temin etme konusunda önceden yapılmış bir hazırlığı olmadığı için zayıf kaldığı görülmektedir.132

Dahası 2010 yılında ateşkes anlaşmasının ihlalinin artması ve her iki tarafın silahlanma oranının artışa geçmesi, Minsk Grubu çerçevesinde yapılan görüşmelerin sonuç vermesi konusundaki iyimserliği de ortadan kaldırmaktadır. Atılan adımlar, oluşturulan paket çözüm önerileri ve gerçekleştirilen buluşmalara rağmen, gelinen noktada 2011 yılı itiba-rıyla Minsk Grubu çerçevesinde iki tarafın uzlaşıya varması uzak görünmektedir.

Çözüme yönelik spesifik adımlar atılması gereğini gören taraflar açısından Minsk Gru-buna yönelik en temel eleştiri, sorunun çözümüne olanak sağlayacak adımlar atmasına karşın baskı oluşturmak konusunda ‘isteksiz’ davranmasıdır. Bu eleştiri özellikle Azer-baycan tarafından dile getirilirken, Ermenistan’ın ise bu durumdan şikâyetçi olmadığı görünmektedir.

Diğer taraftan ‘zamanlama’, arabuluculuk konusunda önemli unsurlardan biri olarak karşımıza çıkarken, Dağlık Karabağ konusunda Ateşkes Anlaşması’nın imzalanmasına kadar geçen sürede iki etmenin eksik kaldığı ifade edilmektedir. Birincisi, durum ‘iki tarafı da yaralayan bir açmaz’ değildi. Bu bağlamda, çatışmanın müdahaleyi gerektirecek kadar olgunlaşmadığı belirtilmektedir. İkinci olarak söz konusu durumda arabulucular, kendi pozisyonlarını güçlendirmek adına birbirlerinin etkinliğini kırmaya yönelik karşı strateji izlediler.133 Sonuçta her birinin kendi gündemi ve politikası olan aktörler ne-deniyle Minsk Grubu’nun faaliyetleri diğer şartlarla birleştiğinden başarıya ulaşamadı. Bu anlamda Minsk Grubu’nun eşbaşkanlarından olan ve bölgedeki etkinliği tartışılmaz durumdaki Rusya’nın Minsk Grubu içindeki tavrı önemlidir.

3) Minsk Grubu Eşbaşkanı Olarak Rusya

Rusya pek çok nedenden ötürü Kafkasya’daki bu sorun üzerinde etki sahibi en önem-li aktörlerdendir. Bu bakımdan Rusya’nın Dağlık Karabağ sorunu çerçevesinde para-doksal bir rolü olduğu vurgulanmalıdır. Rusya’nın akılları karıştıran tavrı, bir yandan Ermenistan’ı açıktan desteklerken diğer taraftan sorunun çözümünde arabuluculuk rolü oynamak istemesinden kaynaklanmaktadır. Rusya’nın çelişkili gibi görünen tavrının ar-kasında, Medvedev’in Gürcistan Savaşı sonrasında ‘öncelikli çıkar alanı’ olarak tanım-ladığı coğrafyada kendisi dışında herhangi bir dış gücün etkinliğini sınırlamak arzusu dikkat çekmektedir. Bu bağlamda Rusya’nın Dağlık Karabağ sorununda arabuluculuk faaliyetlerinde bulunmasının temel motivasyon kaynağı, sorunun çözümü konusun-da yapılan herhangi bir girişimin Moskova öncülüğünde gerçekleşmesi hassasiyetidir.

Rusya’nın Dağlık Karabağ sorunu

çerçevesinde para-doksal bir rolü oldu-ğu vurgulanmalıdır.

Rusya’nın akılları karıştıran tavrı, bir

yandan Ermenistan’ı açıktan destekler-ken diğer taraftan

sorunun çözümünde arabuluculuk rolü oy-namak istemesinden kaynaklanmaktadır.

2010 yılında ateşkes anlaşmasının ihla-

linin artması ve her iki tarafın silahlanma

oranının artışa geç-mesi, Minsk Grubu

çerçevesinde yapılan görüşmelerin sonuç

vermesi konusundaki iyimserliği de ortadan

kaldırmaktadır.

55

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Bununla birlikte Rusya, ihtilaflı tarafların eski Sovyet cumhuriyetleri olması nedeniyle kendisini diğer arabulucular arasında farklı bir konumda olduğunu düşünmektedir.134

1992’den bu yana Rusya Federasyonu’nun AGİT Minsk Grubu çerçevesinde Dağlık Karabağ sorununun çözümüne ilişkin politikaları dört bölümde incelenebilir:

Haziran 1993-Aralık 1994: Rusya Federasyonu sorunun çözümü sürecini Minsk Gru-bundan tekrar kendi tekeline alma girişimlerinde bulunmuştur. Bu dönemde Rus dip-lomatlar ve Minsk Grubu özel temsilcileri ihtilaflı taraflarla mekik diplomasisi başlatarak AGİT’in rolü sınırlandırılmaya çalışılmıştır. Yeltsin Rusya’nın eski Sovyet coğrafyasında yaşamsal çıkarlarının bulunduğunu belirtmiştir.135 Bu bağlamda Rusya’nın çok taraflı arabuluculuktan tek taraflı arabuluculuğa kaydığı görülmektedir. Rusya bu şekilde Azer-baycan üzerinde önemli ölçüde kaybettiği etkinliğini yeniden kazanmak ve barış gücü olarak ordusunu Azerbaycan’a göndermek istediği de ifade edilmektedir.

Aralık 1994-Aralık 1996: Rusya Federasyonu sorunun çözümünde sahip olduğu başat rolü AGİT Minsk grubu çerçevesinde sürdürmüştür. Aralık 1994’te yapılan AGİT Bu-dapeşte zirvesinde Minsk Grubunda ikili eş başkanlık sistemi benimsenmiştir ve daimi eş başkan Rusya olmuştur. Bu suretle Rusya Federasyonu 1996 yılı sonuna kadar soru-nun çözümünde tek inisiyatif sahibi ülke konumunda olmuştur.

Aralık 1996- Mart 1999: Rusya Federasyonu bu dönemde Minsk grubundaki başat konumunu kaybetmiş, Batılı devletler ve özellikle ABD sürece etkin bir şekilde dâhil olmuştur. AGİT Lizbon Zirvesi’nde Minsk Grubu’nun eş başkanlık sayısı üçe çıkarıl-mış ve diğer eş başkanlar Fransa ve ABD olmuştur. 1997’den itibaren ABD’nin Minsk Grubu içinde öne çıktığı görülmüştür. ABD Başkanı Bill Clinton döneminde Dağlık Karabağ sorununa yönelik açılımlar, genellikle taraf ülke başkanlarını bir araya getirme girişimleri, telefon diplomasisi veya ekonomik destek sözleriyle sürmüştür. George W. Bush yönetiminin ise, göreve gelir gelmez sorun ile ilgili çözüm çalışmalarına başlama-sıyla, eskisine göre daha etkili gelişmeler başlamıştır. 2001 Nisan ayında ABD, taraf ülkelere Florida’nın KeyWest beldesinde sorunların çözümü için görüşme yapılmasını teklif etmiş ve Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev ve Ermenistan Devlet Başka-nı Robert Koçaryan’ın bir araya gelmesiyle bu görüşme gerçekleşmiştir. Ermenistan’ın, ABD tarafından işin rahat sonuçlandırılması yönünde az da olsa baskıya tabi tutulduğu görüşmede yeni barış görüşmelerinin yapılması konusunda da mutabakata varılarak gö-rüşme sona ermiştir.136 Mart 1999’dan itibaren ise Rusya, ABD’nin sorunun çözümün-deki etkinliğini kırmaya çalışmıştır.137

Rusya’nın Dağlık Karabağ sorununun çözümüne ilişkin attığı son adım, 24 Haziran 2011 tarihinde Azeri ve Ermeni liderlerin Medvedev’in davetiyle Rusya’ya bağlı Tataris-tan Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Kazan’da bir araya getirilmesi olmuştur. Rusya’nın çözüme yönelik bu girişimi, AGİT’e bağlı Minsk grubundaki diğer iki ortağı olan ABD ve Fransa’nın aktif desteğiyle gerçekleşmiştir. Taraflar Kazan’da toplanmadan önce Baş-kan Obama telefonla, Cumhurbaşkanı Sarkozy de mektupla Aliyev ve Sarkisyan’a ‘artık

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

56

anlaşın’ mesajını iletti. Kazan Zirvesi’nde iki liderin bir ‘çerçeve anlaşması’na imza ata-cağı ümit ediliyordu. Bu ‘çerçeve’ son 3 yılda düzenlenen 8 toplantıda ana hatları belir-lenen ‘temel prensipleri’ içeriyor. Ne var ki Kazan Zirvesi sonucunda da çerçeve anlaşma konusunda herhangi bir ilerleme sağlanamadı.

Rusya’nın Kafkasya’ya yönelik politikası bölümünde belirtildiği üzere 1999 yılından başlayarak Putin ve Medvedev dönemlerinde Kafkasya Rusya’nın dış politika alanında etkinliğinin en fazla arttığı coğrafya olmuştur. Obama döneminde ABD’nin Rusya ile olan ilişkilerinin ‘yeniden başlatılması’ ve kronik sorunların çözümüne yönelik işbirliği temelli yaklaşımları Moskova’ya Kafkasya’da Rusya’nın daha rahat hareket edebilme ala-nı yaratmıştır. Bu noktada Rusya, hem bölgedeki müttefiki Ermenistan ile ilişkileri bağ-lamında askeri ve siyasi varlığını devam ettirmekte hem de Dağlık Karabağ konusunda yapılacak herhangi bir girişimin kendisi başkanlığında yapılmasını hedeflediğinden aktif bir çaba içerisindeymiş gibi bir hava yaratmaktadır. Konu edilen pek çok unsur nedeniy-le hem Rusya önderliğinde hem de Minsk Grubu çerçevesinde yürütülen sorunun çö-zümüne yönelik girişimlerin bu şartlar altında olumlu sonuç vermesi beklenmemelidir.

C. Sonuç

Kafkasya’da uzun süredir devam eden ve ihlal edilen ateşkes anlaşması nedeniyle sürekli sıcak savaş olma potansiyeli taşıyan Dağlık Karabağ sorunu, uzlaştırıcıların da müdahil olmalarıyla çok taraflı ve çok boyutlu bir hal almıştır. Sorunun çok taraflılığı bölgesel ve uluslararası aktörlerin sayısından, çok boyutluluğu ise çözüme giden yolda hesaba katılması gereken unsurların fazlalığından kaynaklanmaktadır.

Bir taraftan bölgenin en önemli aktörü konumundaki Rusya’nın kendisi öncülüğünde yürütmeye çalıştığı arabuluculuk süreci, bir yandan ise Azerbaycan ve Ermenistan’ın AGİT üyesi olmalarıyla arabulucu olan AGİT Minsk Grubu’nun çabaları devam et-mektedir. Bu noktada Rusya’nın kendi gündemi ile yürüttüğü politikalar Minsk Grubu sürecini baltalamaktadır. Sorunun çözümüne yönelik süreçte öne çıkan aktörlerin dö-nemsel olarak değiştiği görülüyor. 1999’dan beri Rusya’nın göreceli olarak daha baskın konumuna karşın Minsk Grubu süreçten ders alarak farklı yöntemler geliştirmiştir. Ne var ki Azerbaycan ve Ermenistan’ın soruna yönelik temel anlayış farklılıklarının devamı, her girişimi sonuçsuz bırakmaktadır.

Bu noktada Azerbaycan ve Ermenistan’ın yaklaşım farklılıklarının giderilememesi du-rumunda sorunun barışçıl yollarla çözümü zordur. Elbette sorunun hâlihazırdaki duru-munun her iki taraf için de ‘aciliyet’ taşımaması bu nokta önemli bir rol oynamaktadır. Dağlık Karabağ sorununun bir dış politika konusu olduğu kadar bir iç politika meselesi de olması, liderlerin sorunu çözme yönünde tavır değişikliğine gitmesini güçleştirmekte-dir. Bu bağlamda çözüm arayışındaki arabuluculuk girişimlerinin söz konusu faktörleri hesaba katması gerekmektedir.

57

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

1990’ların ilk yarısında Güney Kafkasya ülkeleri bağımsızlıklarını kazansalar da, bölge-de birçok etnik temelli çatışma mevcuttu.

ABD’nin eski Sovyet coğrafyasında ortaya çıkan yeni bağımsız devletler ile ilişkileri, Amerikan çıkarları, bu devletlerin konumu ve bu ülkelerin Rusya için ne anlam ta-şıdıkları ölçüsünde değişkenlik gösterir. Dağlık Karabağ sorununda ABD konuya her zaman Moskova ekseninden yaklaşmıştır. Enerji konusundaki öncelik ise yapılacak olan projelerden ve boru hatlarından fazla pay almak olmuştur. Öte yandan ABD, kendi ser-maye ve teknolojik üstünlüğünün ve uluslararası siyasi etkisinin farkında olduğundan, ekonomik projelerde her zaman avantajlı olacağını da bilmektedir.

ABD özellikle Hazar denizi petrollerinin dünya pazarına açılması için başta Rusya ol-mak üzere diğer aktörler ile ciddi bir rekabete girişmiştir. Bu rekabette ABD açısından en önemli engellerden biri sürekli olarak Dağlık Karabağ sorunu olmuştur. İyi örgüt-lenmiş bir Ermeni lobisine sahip olan ABD138, Dağlık Karabağ sorununun çözümü için oluşturulan AGİT Minsk Grubu’na seçilen ülkeler arasında yer almaktadır. 1992’de Er-meni lobisinin etkisiyle ABD’nin konuyla ilgili izlediği politikalar, Azerbaycan tarafında ABD’ye karşı olumsuz bir tepkinin oluşmasına yol açmıştır. Örneğin 1992 yılında oluş-turulmuş olan Hazar Petrollerini İşletme Konsorsiyumu’nun başkanlığını ABD yerine İngiltere almıştır.139 Benzer olaylar 1994 yılına kadar ABD’nin bölgede pasif kalmasına yol açmıştır.

ABD’nin bölgeye yönelik en temel hedefi enerji kaynaklarının işletilmesinde bölgesel ve bölge dışı diğer aktörlerin etkilerini azaltmaktır.140 Öte yandan özellikle 1990’lı yıllarda

ABD’NİN DAĞLIK KARABAĞ POLİTİKASI5

Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Güney Kafkasya’da Ermenistan, Azerbaycan ve Gürcistan bağımsız-lığını ilan etti. Ermenistan ve Azerbaycan bağımsızlığa giden yolda Dağlık Karabağ Sorununu geride bırakmayı başara-madı.

ABD’nin eski Sovyet coğrafyasında ortaya

çıkan yeni bağımsız devletler ile ilişkileri,

Amerikan çıkarları, bu devletlerin konu-

mu ve bu ülkelerin Rusya için ne anlam taşıdıkları ölçüsünde değişkenlik gösterir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

58

ABD’nin bir diğer hedefi ise Moskova’yı bölgeden uzak tutmak olmuştur.141 ABD bu ikinci hedefine enerji kaynakları üzerinden ulaşmaya çalışmıştır. Diğer taraftan ABD, özellikle Clinton döneminde bölgedeki etnik ve siyasi çatışmalara taraf olmamaya özen göstermiştir. Bu durum 11 Eylül saldırıları sonrasında tamamen değişmiştir. ABD bu tarihten sonra, 2008 Rusya-Gürcistan Savaşı’na kadar Güney Kafkasya’da güçlü bir ima-ja sahip olmuştur. Bu tarihten sonra ABD özellikle 907. Ek Maddenin142 yürürlükten kalkması için girişimlerde bulunmuştur. 2001 sonrası Gürcistan’da da önemli bir prestij kazanan Bush yönetimi, Ermenistan’da ciddi bir etki yaratamamıştır. ABD’nin Güney Kafkasya’daki saygınlığı ise 2008 yılında yaşanan Rusya-Gürcistan Savaşı’na kadar sür-müştür.143

A. ABD’nin Dağlık Karabağ Sorununa Müdahil Oluşu

Bir asrı aşkın süredir devam eden Dağlık Karabağ sorunu Moskova yönetimi tarafından, 1988 yılında, Dağlık Karabağ Özerk Bölgesi Yerel Meclisi’nin Azerbaycan’dan ayrılma kararı üzerine sorun olarak tanındı. Sovyetlerin dağılmaya başladığı dönemde 1991-1993 yılları arasında yaşanan Karabağ Savaşı, 9 Mayıs 1994 yılında, tarafların ateşkes anlaşmasını imzalaması sonucu durabildi.

Bu dönemde Azerbaycan ve Ermenistan tarafları yaşanan Karabağ Savaşı’nı uluslararası arenaya taşımak amacıyla 1992 yılında AGİT’e başvurdu. Oluşturulan Minsk Grubu içerisinde yer alan ABD de bu vesile ile soruna müdahil olmuştur.144 Bununla birlikte ABD 24 Ekim 1992’de çıkan 907. Ek Maddenin Amerikan Kongresi tarafından kabulü ile ABD Dağlık Karabağ konusuna müdahil olmuştur. Bu dönemde ABD, Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki savaşta, uzlaşıdan yana olmasına rağmen, Azerbaycan’a ekono-mik ambargo uygulamasını öngörüyordu.145 1992 Ekiminde ABD Kongresi Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla oluşan yeni bağımsız devletlerin ekonomilerini güçlendirmek ve demokrasi kültürünü yaymak amacıyla alt yapı oluşturmak için Özgürlüğü Destekleme Kanununu (Freedom Support Act) kabul etmiştir.146 Bölge ülkelerine kalkınma yardım-larını öngören bu kanun aynı zamanda Rusya’nın bölgedeki etkinliğini de azaltmayı he-deflemiştir.147 Kongre içerisinde var olan Ermeni lobisinin de çabalarıyla ABD Kongresi Azerbaycan’ı bu yardımların dışında bırakan bir ek karar çıkarmıştır. Bu durum ABD’yi Azerbaycan tarafında neredeyse etkisiz duruma düşürmüş ve ABD’nin bölge için yap-tığı girişimler kısmen sonuçsuz kalmıştır. Özellikle Hazar havzası enerji kaynaklarının işletilmesi ve taşınması konusunda ABD’nin elini zorlaştıran bu ek karar, 2001 yılında yaşanan 11 Eylül saldırıları sonrasında yürürlükten kalkmıştır.148

Amerika aslında konuya özellikle iyi örgütlenmiş Ermeni lobisi aracılığı ile müdahil olmuştur. ABD’deki Ermeni lobisi dış politikada en etkin etnik lobilerden bir tanesi-dir. Dolayısıyla Amerika’daki Ermeni lobisi Dağlık Karabağ sorununda zaman zaman ABD’nin dış politikasını belirleyecek etkiye ulaşmıştır.149

Amerika’daki Ermeni lobisi Dağlık Karabağ sorununda zaman zaman ABD’nin dış politikasını belirleye-cek etkiye ulaşmıştır.

59

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

1) Azerbaycan-Ermenistan İlişkileri Çerçevesinde ABD’nin Dağlık Karabağ Yaklaşımı

Dağlık Karabağ sorununu 1992-1995 yılları arasında ABD dış politikası açısından in-celeyen Thomas Ambrosio’ya göre Washington bu konuyla ilgili netleşmiş bir politikaya o dönemde sahip olamamıştır.150 Bu durum günümüzde de o döneme benzer bir seyir izlemektedir.

ABD-Azerbaycan ilişkileri, Aralık 1991’de ABD’nin Azerbaycan’ın bağımsızlığını res-men tanıması ile başlamıştır. Azerbaycan’a yönelik olarak çıkarılan 907. Ek Maddeye rağmen ABD, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünden yana olmuş ve bunu 1992 Mayısın-da Helsinki’de yapılan AGİK toplantısında dile getirmişti. Toplantıda ABD temsilcisi, Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü vurgulayan ve bölgedeki bütün yabancı askeri güçle-rin çekilmesini öngören tasarıyı hazırlayıp lehte oy kullanmıştı.151

Washington 1994’e kadar bölgede pasif rol oynasa da o dönemde imzaladığı petrol an-laşmaları çerçevesinde bölge politikasını yeniden aktifleştirmeyi kısmen başarmıştır.152 Öte yandan AGİT Minsk Grubu çerçevesinde Fransa ve Rusya ile birlikte eş başkan olan ABD, iki ülke arasında ateşkes imzalandıktan sonra devam eden Ermeni saldırılarını kınamıştır. Bu sırada 1993 yılında BM Güvenlik Konseyi dönem başkanı olan ABD, Ermenistan ile Azerbaycan arasındaki durumun kötüleşmesinden duyduğu üzüntüyü dile getirdiyse de, bu dönemde de Ermeni lobisinin etkisiyle Azerbaycan’ı suçlamaya devam etmiştir. ABD Azerbaycan’ın Ermenistan’a yönelik uyguladığı ambargoyu insan hakları ihlali olarak değerlendirmiştir.

Bu gelişmelerin yaşandığı 1990’lı yıllar boyunca Azerbaycan, ABD ile ilişkilerini belir-li bir seviyede yürütmüştür. Bu durumdan rahatsız olan ABD yönetimi Azerbaycan’la ilişkilerini düzeltmenin yollarını aramıştır. 1993 yılında Clinton’a gönderdiği mektupta Aliyev, 907. Ek Maddenin yürürlükten kaldırılmasını talep ediyordu. Gelen cevapta ise ek maddenin kaldırılamayacağı, fakat Azerbaycan’a gayrı resmi devlet fonları vası-tasıyla yardım yapılacağı iletilmişti. 1994 yılının ortalarında gelişmeye başlayan Azer-baycan ve ABD ilişkileri askeri ilişkilerin kurulmasıyla perçinlenmiştir. Bundan sonra Azerbaycan’ın temel hedefi başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler ile Rusya’ya karşı den-geli bir dış politika stratejisi yürütmek olmuştur. Bununla birlikte ABD ve Rusya’nın Azerbaycan üzerinden gizli bir çatışmaya girdiği de söylenebilir.

Yukarıda da bahsedildiği üzere 1994 sonrasında ABD ve İngiliz petrol şirketlerinin Azerbaycan’da bir üstünlüğü söz konusuydu. ABD bölgedeki kaynakları Rusya’nın mü-dahil olmadığı bir boru hattından transfer etmek istiyordu. Dolayısıyla ABD yönetimi, Ermeni lobisinin baskısına rağmen Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattına ekonomik ve siyasal olarak desteğini sürdürmüştür. Öte yandan Karabağ konusunda ABD bölgeye atfettiği önemi Ermeni lobisinin faaliyetleri nedeniyle gösterememiştir.

ABD yönetimi, Erme-ni lobisinin baskısına

rağmen Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru

hattına ekonomik ve siyasal olarak des-teğini sürdürürken

Karabağ konusunda aynı iradeyi

gösterememiştir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

60

1991’de bağımsızlığını ilan eden Ermenistan ABD ile ilişkilerini, diğer Güney Kafkasya ülkelerinden farklı bir perspektifte geliştirmiştir. Bunun en temel sebebi ise ABD’de var olan güçlü Ermeni nüfuzudur. Bu sayede 1990’ların başında ABD, Ermenistan ile her konuda farklı bir diyalog geliştirmiştir. ABD ve Ermenistan arasında askeri ve ekonomik ilişkilerin dışında, gelişen siyasi ilişkiler açısından da diğer Güney Kafkasya ülkeleriy-le olan ilişkilerden farklı bir ilişki düzeyi gözlemlenmektedir.153 Özellikle 1994 yılında ABD, nüfusu diğer Kafkasya ülkelerine göre çok düşük olan Ermenistan’a 86 milyon dolar resmi kalkınma yardımı sağlamıştır.154 Öte yandan Ermenistan bağımsızlığından bu yana Rusya ile de ilişkilerini oldukça iyi seviyede yürütmüştür. Rusya, Dağlık Kara-bağ sorununda her zaman Ermenistan’ı desteklemiştir.

AGİT Minsk Grubu çerçevesinde çözüm arayışlarının bir türlü sonuçlanamaması üzeri-ne ABD, olayların çözümü için Azeri ve Ermeni liderleri barış için tavize zorladı.155 Bu durum da Ermeni lobisini ve farklı bölgelerde yaşayan Ermeni nüfusu oldukça rahatsız etti.156

B. 9/11 ve ABD-Azerbaycan İlişkilerinde Dağlık Karabağ Sorunu

11 Eylül 2001 sonrası Güney Kafkasya ülkeleri ve Rusya sınırları içerisinde olan Çeçe-nistan ve Dağıstan, ABD’nin gözünde önceki döneme oranla hem radikal dinamikleri içerdiği için stratejik açıdan hem de enerji güvenliği bakımından daha fazla öneme sahip olmuştur.157

Bu dönemde, bölge ülkeleri arasında Azerbaycan’ın ABD ile en koordineli hareket eden ülke olduğu söylenebilir. Azerbaycan’da herhangi bir Rus üssünün olmayışı ABD’ye Afganistan operasyonunda hareket sahası bırakmıştır. Azerbaycan da bu sayede Dağlık Karabağ sorununu ABD ile pazarlık konusu yapma ve bu konuda ABD’nin desteğini alma fırsatı elde etmiştir. 11 Eylül saldırılarından sonra ABD yönetimi yeni bir döne-me girildiğini ve Soğuk Savaş döneminden kalma ikili sorunların çözümlenmesi için Washington’ın daha aktif politikalar izleyeceğini açıklamıştır.158

Dağlık Karabağ sorununun çözümü için harcanan çabalar bir yandan periyodik aralık-larla devam ederken, 11 Eylül saldırıları ABD’nin Dağlık Karabağ konusunda izlediği politikanın dönüm noktasını oluşturmuştur. 2001 sonrası dönemde ABD dış politika-sının önceliği terörle mücadele olmuştur. Uluslararası terörizme karşı oluşturulan bu politika, terörle mücadelenin aralıksız olarak devam edeceğini ve bu kapsamda bir koa-lisyon oluşturulması gerektiğini öngörmekteydi. Oluşturulan bu koalisyona Ermeni te-röründen muzdarip olan Azerbaycan da dâhil oldu. Azerbaycan bu sayede kendi açısın-dan hayati önem taşıyan Dağlık Karabağ sorununun terör boyutunu ilk kez uluslararası

61

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

platforma taşımıştır. Bu dönemde Bush yönetimi Ermeni lobisinin baskısı sonucunda Azerbaycan’a karşı çıkarılan 907. Ek Madde uygulamasının geçerliliğini durdurmuş-tur.159 Bununla birlikte Bush iktidarı Dağlık Karabağ sorununun çözümü için de bazı girişimlerde bulundu. Bunlardan biri, Florida’nın KeyWest kentinde Azerbaycan Devlet Başkanı Haydar Aliyev ve Ermenistan Devlet Başkanı Robert Koçaryan’ın 2001’in Ni-san ayında bir araya geldiği toplantıdır. Batı tarafından olumlu karşılanan bu görüşmede taraflar, sorunun çözümü için yeni barış görüşmelerinin sürdürülmesi gerektiği yönünde mutabakata varmıştır.160

ABD’nin Dağlık Karabağ çözümü için giriştiği bireysel çabalar arasında 1997’de kurulan GUAM (Gürcistan, Ukrayna Azerbaycan ve Moldova) örgütü bünyesinde düzenlenen 2008 Bakü Konferansı önemli bir yer tutmaktadır. Zira bu konferans ile GUAM devlet-lerinin topraklarındaki çatışmaların çözümünde esas alınacak olan temel prensipler ma-saya yatırılmıştır.161 Bu bağlamda ülkelerin toprak bütünlüğünün vurgulandığı konfe-rans, Azerbaycan’ın da Dağlık Karabağ konusundaki endişelerini dile getirmesine imkân sağlamıştır. GUAM konferansının yaklaşık bir ay öncesinde BM Genel Kurulu’nda ka-bul edilen karar tasarısı Dağlık Karabağ konusunda Azerbaycan’ın ABD’ye olan güve-nini sarsmıştır. Söz konusu karar tasarısı ile Azerbaycan’ın işgal altındaki topraklarının işgalden kurtulmasını öngörmekteydi. Fakat yapılan oylamada diğer Minsk Grubu eş başkanı ülkeler yanında ABD tarafı da olumsuz yönde oy kullanmıştır. Öte yandan ABD’deki Amerika-Ermeni Ulusal Komitesi Dağlık Karabağ sorunu konusunda uzlaş-mayı reddetmekte, Karabağ’daki çözüm sürecinin önünü tıkamakta ve soruna yönelik yaklaşımıyla da ABD’nin soruna yönelik politikalarını etkileyebilmektedir.

Türkiye ve Ermenistan arasında protokollerin imzalanmasıyla başlayan, fakat sonrasında Ermenistan tarafından durdurulan ilişkilerin normalleşmesi sürecinde ABD’nin soruna bakışını değerlendirecek olursak, ABD’nin önceliğinin Ermenistan’ın Rusya’nın ekse-ninden çıkarılıp Avrupa ve Amerika eksenine kaydırılması yönünde olduğu söylenebilir. Her ne kadar adı geçen protokollerde Dağlık Karabağ sorununun çözümüyle ilgili bir madde bulunmuyor olsa da, Türkiye ve Ermenistan sınırının Dağlık Karabağ sorunu se-bebiyle kapatıldığı bir gerçektir. Karabağ konusunda çözüm saptanamamış olsa da, pro-tokollerin hayata geçirilmesi ile Türkiye ve Ermenistan arasındaki ilişkiler normalleşecek ve böylece Ermenistan’ın Rusya etkisinden çıkabilmesi mümkün olacaktı. Ermenistan’ın Karabağ sorununun çözümü yoluyla bölgesel entegrasyona teşviki düşüncesi ABD açı-sından da önem arz etmekteydi. Öte yandan protokoller ile ilgili olarak ABD yönetimi-nin Ermeni lobisinin etkisinde kaldığı açıktır. Dağlık Karabağ konusunda olduğu gibi, kendi ulusal çıkarlarına aykırı olan faaliyetler karşısında da ABD, Azerbaycan’a yeterli desteği sağlayamamıştır.

Obama başkan seçildiğinde, Güney Kafkasya’ya Haziran 2009’da yaptığı ilk gezisinde her üç ülkeyi de ziyaret ederek bölgenin kendileri açısından taşıdığı öneme vurgu yap-mıştır. Bu dönemde Obama, Ermenistan’ın Azerbaycan ile Dağlık Karabağ konusunda

Türkiye ve Ermenis-tan arasında proto-kollerin imzalanma-sıyla başlayan ilişkile-rin normalleşmesi sü-recinde ABD’nin ön-celiği Ermenistan’ın Rusya’nın ekseninden çıkarılıp Avrupa ve Amerika eksenine kaydırılması yönündedir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

62

yaşadığı çatışmanın çözümünden yana olduğunu vurgulamıştır.162 Dahası Obama Dağlık Karabağ sorununun çözümüne katkıda bulunacağının altını çizerek Türkiye ve Ermenis-tan ilişkilerinin normalleşme sürecine destek vermiştir. Bu dönemde Minsk Grubu’nun ABD temsilcisi yardımcısı olan Matt Bryza, Rusya ve Fransa’nın da çabalarıyla Sarkisyan ve Aliyev’in 2008 yılında beş kez bir araya gelmelerini sağlamıştır. ABD Dışişleri Bakanı Clinton’un da bu yönde önemli girişimleri olmuştur. Örneğin 5 Mayıs 2009’da Clinton, Ermeni ve Azeri Dışişleri Bakanları olan Nalbantyan ve Mammadyarov’u bir araya geti-ren bir toplantı düzenlemiştir. Öte yandan Clinton bölgede zaman zaman patlak veren çatışmalardan duyduğu huzursuzluğu sürekli olarak dile getirmektedir.163

Dağlık Karabağ sorununun çözümü gerçekleşmeden bölgede istenilen istikrar ve barış ortamı sağlanamayacaktır. 1990’lardan bu yana yaşanan gelişmeler ve özellikle Rusya-Gürcistan Savaşı Ermenistan’ın ABD açısından mutlaka Batı sistemine entegre edilmesi gerektiğini göstermiştir. Obama yönetiminin Dağlık Karabağ sorununun çözümünde pasif kalması ise ABD’nin Rusya ile yürüttüğü iyi ilişkiler çerçevesinde açıklanabilir. Önümüzdeki yeni dönemde Obama’nın tekrar seçilmesi halinde Dağlık Karabağ konu-sunda ABD sergilediği tutumu sürdürmeye devam edecektir. Fakat burada Obama’nın seçiminden ziyade ABD’deki Ermeni lobisinin Karabağ konusunda çözümsüzlükte ısrar etmemesi bu katı tutumu yumuşatması gerekmektedir.

C. Sonuç

ABD’nin soruna müdahil oluşundan bu yana Dağlık Karabağ konusuna ilgisinin zayıf olduğu söylenebilir. Bunun en önemli nedeni ise ABD’nin aslında çelişen çıkarlar ara-sında kalmış olmasıdır. ABD güçlü Ermeni lobisi kanalıyla bir yandan Ermenistan ile ilişkilerini ilerletirken öte yandan da Azerbaycan petrollerinin çıkarılması ve taşınma-sında pay sahibi olmak istemiştir. Fakat 11 Eylül sonrası diğer bölgelerde olduğu gibi Güney Kafkasya’ya yönelik politikasını da revize etmiş ve Dağlık Karabağ konusunda Azerbaycan’ı destekler bir tavır takınmıştır. Bundan sonra ABD, sorunun çözümü için gerek kendi çabaları çerçevesinde gerekse AGİT Minsk Grubu çerçevesinde süreci hız-landırmaya yönelik girişimlerde bulunmuştur. Fakat Ermeni lobisinin etkisinde kalan Minsk Grubu eşbaşkanlarının 1992’den bu yana Dağlık Karabağ sorununun çözümü için yaptığı bütün girişimlerin başarısızlıkla sonuçlandığı söylenebilir. Dağlık Karabağ’ın bir anlamda ‘dondurulmuş’ bir sorun olduğu gerçeği de göz önüne alınmalıdır. Önü-müzdeki dönemde yapılacak olan ABD Başkanlık seçiminin Karabağ sorununun çö-zümü açısından önemli bir dönüm noktası olması beklenmemekle birlikte, Cumhu-riyetçilerin iktidara gelmesi durumunda ABD’nin sürece yönelik etkinliğinin kısmen artabileceği öngörülebilir.

Önümüzdeki dönem-de ABD’de yapılacak olan ABD Başkanlık seçiminin Karabağ sorununun çözümü

açısından önemli bir dönüm noktası ol-

ması beklenmemekle birlikte, Cumhuri-yetçilerin iktidara

gelmesi durumunda ABD’nin sürece yöne-lik etkinliğinin kısmen

artabileceği öngörülebilir.

63

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

SSCB dağılmadan önce taraflar sisteminin izin verdiği ölçüde bölgeye ilişkin taleple-

rini dile getirirken, bu talepler Sovyet sisteminin açılmaya ve nihayet dağılmaya girdi-

ği 1980’lerin sonunda sıcak çatışmaya dönüşmüştür. SSCB’nin dağıldığı 1991 sonuna

kadar tek bir devlet içinde iki ayrı etnik topluluk arasında süren sorun, Azerbaycan ve

Ermenistan’ın bağımsız olmalarıyla birlikte iki devlet arasında uluslararası bir sorun ni-

teliğine dönüşmüştür. Bağımsızlığa Dağlık Karabağ’ın kontrolü üzerine verdikleri savaş

ile birlikte giren Azerbaycan ve Ermenistan geçen 20 yıllık süreçte dış politikalarında

ve güvenlik çıkarlarında hep aynı sorunu en önemli konu olarak görmüşlerdir. Dağlık

Karabağ savaşı ve sorunun devamı hem Azerbaycan hem de Ermenistan için devlet ve

kimlik inşasının şekillenmesinde en önemli etkiyi yapmıştır ve yapmaya da devam et-

mektedir. Dahası Güney Kafkasya’da Azerbaycan ve Ermenistan arasında bir sorun olan

Dağlık Karabağ; toplumsal kimliklerin oluşumunda ve güçlenmesinde, dış politika ve

güvenlik algılarının yönlerinin belirlenmesinde ve ulusal çıkarların tanımlanmasında ve

tatmininde en önemi belirleyici unsur olma özelliği taşımaktadır.

Dağlık Karabağ’ın Güney Kafkasya gibi dar bir coğrafi alanın tam ortasında doğu-batı

ekseninde Hazar ve ötesini Türkiye ve Avrupa’ya, kuzey-güney yönünde de Rusya ile

İran’ı bağlaması sorunun bölgesel ve uluslararası alanda siyasi, ekonomik ve güvenlik

konularında taşıdığı ağırlığı ortaya koyar niteliktedir.

İran için Dağlık Karabağ sorunu, yukarıda ortaya konan özelliğinden dolayı, sadece iki

komşu arasında silahlı çatışmaya dönüşmüş bir anlaşmazlıktan ibaret sayılamaz. Hem

Azerbaycan hem de Ermenistan için en önemli güvenlik ve dış politika sorunu olan ve

İRAN’IN DAĞLIK KARABAĞ SORUNUNA YAKLAŞIMI6

Azerbaycan içerisinde bulunan ve Ermeni nüfusunun yoğun olarak yaşadığı Dağlık Karabağ bölgesi Azerbaycan ve Erme-nistan toplumları ve yönetimleri arasında uzun yıllar sorun olarak kalmıştır.

Dağlık Karabağ’ın Güney Kafkasya gibi dar bir coğrafi alanın tam ortasında doğu-

batı ekseninde Hazar ve ötesini Türkiye ve Avrupa’ya, ku-

zey-güney yönünde de Rusya ile İran’ı

bağlaması sorunun bölgesel ve ulusla-

rarası alanda siyasi, ekonomik ve güvenlik

konularında taşıdığı ağırlığı ortaya koyar

niteliktedir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

64

ayrıca dış ekonomik ilişkilerinin şekillenmesinde belirleyici olan Dağlık Karabağ konu-su, İran için de aynı unsurlar bakımından önem arz etmektedir. Dahası, İran için Dağlık Karabağ sorunu, aynı sorunun Azerbaycanlı veya Azerbaycan-Türk kimliğinin gelişip güçlenmesi ve yeni talepler ileri sürmesi anlamında da son derece önemi bir yere sa-hiptir. Bugün bağımsız olan Azerbaycan 19. yüzyılın başında Çarlık Rusyası tarafından İran’dan koparılması neticesinde İran’da bulunan etnik-kültürel soydaşlarından farklı olarak Rus ve Sovyet kültür ve ideolojik deneyiminden geçmiştir. İran’dan farklı olarak bu da Azerbaycan-Türk kimliğinin gelişmesine ve Azerbaycan toplumunun çoğunluğu-nun İslam dininin Şii mezhebine mensup olmalarına rağmen, seküler sosyal ve idari bir anlayışı benimsemeleri sonucunu doğurmuştur. Özellikle 1980’lerin sonunda Dağlık Karabağ savaşının Azerbaycan’da Türk etnik bilincinin anlaşılmasındaki ve gelişmesin-deki etkisi düşünüldüğünde, sorun, içinde Azerbaycan-Türk nüfusu sayısı milyonları bulan İran için göz ardı edilebilecek bir konumda sayılamazdı.

İran, Azerbaycan bağımsız olmadan hemen önce Güney Kafkasya bölgesinin ve genel olarak da uluslararası sistemin değişmesi neticesinde ortaya çıkan pek çok soruya ve soruna hemen cevaplar arama ihtiyacı duymuştur. İran’ın Dağlık Karabağ sorununa yak-laşımını da büyük ölçüde, Tahran’ın Soğuk Savaş’ın bitimi ve SSCB’nin dağılmasıyla ortaya çıkan yeni düzen/düzensizlik içinde kendisini nereye konumlandırdığı, ne tür yeni fırsatların ve sorunların ortaya çıktığı ve bunların kendi güvenlik ve diğer çıkarlarını nasıl etkileyeceği sorularına verdiği cevaplar ve bunlara yönelik aldığı önlemler şekil-lendirmektedir. Daha açık sormak gerekirse, önceleri kendisinin bir parçası olan yeni bağımsız Azerbaycan, Şii İslam anlayışıyla devlet ideolojisini şekillendiren ve 20 mil-yondan fazla Azerbaycan Türk’ünü içinde barındırdığı tahmin edilen İran için bir tehdit mi, yoksa bir kazanç mı olacaktır? Bu durumla bağlantılı olarak, İran’ın yanı başında cereyan eden Dağlık Karabağ sorununa, çözümüne ve çatışan taraflara yönelik siyaseti nasıl olmalıdır? İran’ın Dağlık Karabağ sorununa yönelik tutumunu Güney Kafkasya, Azerbaycan, Hazar enerji kaynaklarının işletilmesi ve enerji boru hatları ile Dağlık Ka-rabağ sorununa müdahil bölge dışı aktörlerin (ABD, AB, Türkiye, Rusya, BDT, AGİT ve NATO gibi) artan ilgileri, çıkarları ve politikaları hangi ölçüde etkilemektedir? İran için Dağlık Karabağ sorunu Tahran’ın genel olarak Güney Kafkasya ve Hazar politikası içinde araçsal bir role mi, yoksa kendi başına amaçsal bir yere mi sahiptir? Diğer biçim-de ifade etmek gerekirse, eğer Dağlık Karabağ diye bir sorun olmasaydı, İran’ın Güney Kafkasya’da Ermenistan, Azerbaycan ve genel olarak da Hazar siyasetinde bir farklılık görmek mümkün olur muydu?

Yukarıdaki sorular ışığında bakıldığında, İran’ın Dağlık Karabağ sorununa yönelik yak-laşımı sadece Tahran’ın bu soruna yönelik izlediği siyasete veya söylediklerine bakılarak anlaşılamaz. İran için Dağlık Karabağ sorununun ne anlam taşıdığı ve Tahran’ın soruna yönelik siyaseti, özellikle bağımsız Azerbaycan’ı nasıl gördüğüne ve genel olarak Azer-

İran’ın Dağlık Kara-bağ sorununa yak-laşımını da büyük ölçüde, Tahran’ın

Soğuk Savaş’ın bitimi ve SSCB’nin dağılma-sıyla ortaya çıkan ye-ni düzen/düzensizlik

içinde kendisini nere-ye konumlandırdığı,

ne tür yeni fırsatların ve sorunların ortaya

çıktığı ve bunların kendi güvenlik ve

diğer çıkarlarını nasıl etkileyeceği sorula-

rına verdiği cevaplar ve bunlara yönelik

aldığı önlemler şekil-lendirmektedir.

65

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

baycan ve Ermenistan ile olan ilişkilerinin yoğunluğuna bakmakla anlaşılabilir. Bütün bunlar da doğal olarak, İran’ın Dağlık Karabağ sorununun kendisi için ne anlama geldi-ği ve ne tür bir siyaseti, hangi amaç için geliştirdiği gibi soruların daha kolay anlaşılma-sına olanak sağlayacaktır.

A. Bağımsız Azerbaycan ve İran’ın Dağlık Karabağ Sorununa Bakışı

İran da, diğer birçok ülke gibi, SSCB’nin dağılacağını tahmin ederek bunun sonuçla-rına yönelik politikalar üreten bir ülke durumunda olamamıştır. İran için SSCB’nin dağılmasının ortaya çıkaracağı yeni durumun yaratacağı sorunların, getirdiği fırsatlar-dan daha fazla olacağı açıktı. Soğuk Savaş’ın bitişi ve SSCB’nin kendiliğinden dağılması Batı bloğunu oluşturan aktörlerin doğal bir kazanımı olarak görülmüştür. Bu durum uluslararası alanda da hissedilmişti. Bu anlamda Soğuk Savaş’tan galip ve güçlü çıkan ABD ve Batı ittifakı daha kararlı bir şekilde İran’a meydan okuyabilirlerdi. Dolayısıyla İran, her ne kadar ‘küçük şeytan’ olarak tanımlasa da, SSCB’nin dağılmasını isteyen bir devlet konumunda olmamış, Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte ortaya çıkacak tehlikelerden kendini sakınabilmek için de bölgesel ve uluslararası konu ve sorunlarda Rusya Federasyonu ile işbirliğine büyük önem vermiştir. Paralel bir bakış açısı ile de-ğerlendirildiğinde, İran, Azerbaycan’ın bağımsız bir devlet olarak ortaya çıkarabileceği yeni sorunları düşünerek, Bakü’nün bağımsızlığını büyük bir hevesle karşıladığı da söy-lenemez. Aynı zamanda İran, yanı başında ve Azerbaycan gibi kendisine yönelik ‘doğal bir tehdit’ olarak doğan yeni bir devlet içinde, sonuçlarının İran devleti ve toplumunun güvenliğini de ciddi şekilde etkilemesi olası Dağlık Karabağ gibi etnik temele dayalı bir sorunun varlığını ve devamını da arzu etmemiştir. Ancak İran, 1980’lerin sonunda ve 1990’ların hemen başında, Soğuk Savaş’ın bitimi ve SSCB’nin dağılması durumlarında olduğu gibi, ne Azerbaycan’ın bağımsızlığını ne de Dağlık Karabağ Savaşı’nın çıkışını değiştirebilecek bir konumda olmuştur. Bütün bu sorunları İran, Türkiye ve başka bölge ve bölge dışı devletler gibi kucağında bulmuş, aldıkları seyir ve yöne göre politikalar geliştirmiş ve uygulamaya sokmuştur. İran’ın Dağlık Karabağ ve Azerbaycan konusun-da geliştirdiği politikaların temelini, bu sorun ve aktörün kendisine yönelik güvenlik tehdidi oluşturması durumunu mümkün olduğu kadar aşağı çekmek ve genel olarak da ekonomik unsurları da içeren ulusal çıkarlarını arttıracak davranışlar oluşturmuştur.

Azerbaycan’ın bağımsızlığından bu yana ve Dağlık Karabağ Savaşı sırasında, İran’ın yu-karıda ifade edilen anlayışını sergilediği birçok davranışına rastlamak mümkündür. İran, daha 1987’de Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (Azerbaycan SSC) ile Ermenis-tan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti (Ermenistan SSC) arasında Dağlık Karabağ’ın kontro-lü üzerine başlayan savaşı, SSCB’nin bir iç sorunu olarak görmüştür. Bu durum mevcut

İran, yanı başında ve Azerbaycan gibi ken-disine yönelik ‘doğal

bir tehdit’ olarak doğan yeni bir devlet

içinde, sonuçlarının İran devleti ve top-

lumunun güvenliğini de ciddi şekilde et-

kilemesi olası Dağlık Karabağ gibi etnik

temele dayalı bir sorunun varlığını ve

devamını da arzu etmemiştir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

66

Azerbaycan SSC’si tarafından normal karşılanırken, aynı dönemde kuruluş ve yükseliş döneminde olan, ve Azerbaycan Türk etnik ve kültürel anlayışını vurgulamakta olan A-zerbaycan Halk Cephesi (AHC) tarafından, İran-Rus ittifakının bir sonucu ve dolayısıy-la İran’ın Azerbaycan’a yönelik 1828’den sonra Azerbaycan Türklerinin birleşmesini ve bağımsızlığını engellemek amacını taşıyan ikinci ‘ihaneti’ olarak değerlendirilmiştir.164 Bölge üzerinde çıkarları olan Rusya ve Türkiye gibi, İran da Dağlık Karabağ sorununa kendi çıkarları doğrultusunda Güney Kafkasya’da üç yeni bağımsız devletin ortaya çıkması durumuna uygun davranma ihtiyacı duymuştur.

İran, Azerbaycan’da bağımsızlıktan önce ve hemen sonra yönetimi teşkil eden Azerbaycan Komünist Partisi Birinci Sekreteri ve sonra da ilk Cumhurbaşkanı olan Ayaz Muttalibov ile birlikte Dağlık Karabağ sorununun barışçı yoldan çözümü yönünde çaba harcamıştır. İran’ın çabaları neticesinde Azerbaycan Devlet Başkanı Ayaz Muttalibov ve Ermenistan Devlet Başkanı Levon Ter Petrosyan 15 Mart 1992’de Tahran’da bir ateşkes anlaşması im-zalamıştır. Ancak kısa süre sonra Ermeni güçlerinin Hocalı’yı işgal etmeleri ve buradaki Azerbaycan Türk sakinlerini kıyımdan geçirmeleri, İran öncülüğünde imzalanmış olan ateşkes antlaşmasının doğmadan ölmesine neden olmuştur. Benzer şekilde İran’ın arabu-luculuğu neticesinde 8 Mayıs’ta Tahran Deklarasyonu olarak ilan edilen ateşkes de Ermeni silahlı güçlerinin kısa süre sonra Şuşa’yı işgal etmeleriyle sonuçsuz kalmıştır.165 İran, Türki-ye yanlısı ve Türk milliyetçiliğini öne çıkaran AHC’nin Haziran 1992’de iktidara gelmesi sırasında ve sonrasında da Dağlık Karabağ Savaşı’nın durdurulması ve çözüme ulaşılması yönünde çabalarını devam ettirmiştir. Hatta 1993’te İran, Türkiye ile birlikte Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırarak artan Ermeni saldırganlığını kınamış-lardır. 29 Ağustos 1993’te İran, Dışişleri Bakanlığı aracılığıyla BM Genel Sekreteri’ne gön-derdiği mektupta, Ermeni güçlerinin Azerbaycan topraklarına yönelik saldırılarına dikkat çekmiştir. Yine Dağlık Karabağ Savaşı’nın ortaya çıkardığı sorunlara ve adil bir çözüme ulaşılması için BM Güvenlik Konseyi’nin 1993 yılı içerisinde almış olduğu 822 ve 853 sayılı kararlarının ivedilikle uygulamaya sokulması gereğini dile getirmiştir.166

İran, Azerbaycan ve Ermenistan arasında devam eden çatışmalar sonucunda yoğun bir Azerbaycanlı mülteci akını ile de karşı karşıya kalmıştır. Bu akını durdurmak için İran silahlı kuvvetleri Eylül 1993’te sınırı geçip Azerbaycan tarafında güvenli bölgeler oluştu-rarak buralarda mülteci kampları kurmuştur.167 İran hükümeti savaşın şiddetlenmesi ve bunun sonucu olarak İran sınırını aşarak kendi tarafına sığınan 30 bin Azerbaycanlı mülte-ciyi dikkate alarak, 28 Ekim 1993’te BM Güvenlik Konseyi nezdinde ateşkesin sağlanması gereğini ve Ermeni silahlı güçlerinin işgal ettikleri Azerbaycan topraklarından derhal çekil-meleri talebini tekrarlamıştır. İran, bu talebini iletirken yerel Ermeni güçlerinin Ermenis-tan Cumhuriyeti silahlı güçleri tarafından desteklendiğini, bunun da daha fazla Azerbaycan toprağının işgal edilmesine yol açarak yoğun bir mülteci akını ortaya çıkardığını belirtmiş, İran İslam Cumhuriyeti’nin Azerbaycan’ın egemenliğini ve toprak bütünlüğünü geçmişte olduğu gibi tam olarak desteklediğini vurgulamıştır.168

67

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

İran, Mayıs 1994’te sağlanan ateşkes antlaşmasından önce olduğu gibi, sonraki dönem-de de her vesileyle Dağlık Karabağ sorununun barışçı yolla çözülmesini istediğini ve Azerbaycan’ın toprak bütünlüğünü desteklediğini ifade etmektedir. Örneğin İran, İslam Konferansı Örgütü içerisinde 1990’ların başından bu yana örgüt çerçevesinde düzenlenen bütün toplantı ve zirvelerde hep Dağlık Karabağ sorunu ile ilgili olarak Azerbaycan’ın top-rak bütünlüğünün desteklenmesi yönünde alınan kararları ve görüşleri paylaşan bir ülke olmuştur.169 Azerbaycan ve İran arasında üst düzey yetkililerin karşılıklı ziyaretlerinde yapılan açıklamalarda da Dağlık Karabağ sorunu gündeme gelmiş, İranlı yetkililer her zaman sorunun barışçı yolla çözülmesinin gerekliliğini ve Azerbaycan’ın toprak bütün-lüğüne saygı duyulması gereğini dile getirmişlerdir.

Ancak İran’ın Dağlık Karabağ sorununda ortaya koyduğu ateşkes ve çözüm çabaları baştan beri olumlu sonuç doğurmaktan uzak kalmıştır. Buna hala geçerli olan birçok neden gös-terilebilir. Söz konusu nedenlerden ilki, Rusya’nın gerek bölge gerekse de sorun üzerinde devam eden etkisidir. İkinci neden ise, Azerbaycan’da İran’ın çok da hoşlanmadığı ancak kabullenmek zorunda kaldığı AHC ve sonra da Haydar Aliyev yönetimlerinin varlığıdır. Üçüncü neden, Dağlık Karabağ sorununa 1992’de AGİT Minsk Grubu’nun oluşturulma-sından itibaren Batı merkezli uluslararası örgütlerin ve devletlerin (ABD ve Fransa) çözüm çabalarında daha fazla öne çıkmalarıdır. Dördüncü neden olarak, İran’ın 1990’larla birlikte ABD ile ilişkilerinin her geçen yıl gerginleştiği bir ortamda başta ABD olmak üzere Batılı ülkelerin ve bu merkezli askeri ve siyasi örgütlerin (örneğin NATO’nun Barış İçin Ortaklık programı) İran’ın yanı başında bulunan Azerbaycan ve diğer bölge ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeleri gösterilebilir.

Dağlık Karabağ sorununda ateşkesin sağlanması ve bunun da Rusya gibi birçok uluslararası ve bölgesel konularda ortak görüş ve çıkarlarının olduğu bir aktör tarafından başarılması, İran’ı rahatlatan bir gelişme olmuştur. İran, çatışmaların durdurulması yönünde arabulu-culuk faaliyetlerinde olduğu gibi, ateşkes döneminde de sürekli Dağlık Karabağ sorununun çözüme kavuşturulması yönünde oynayabileceği rolü her vesileyle dile getirmektedir. An-cak ateşkes ile birlikte Dağlık Karabağ konusunda sorunun çözülmesi çabalarında Minsk Grubu, Rusya ve ABD gibi güçlü aktörlerin etkili olması, İran tarafından sağlanacak bir arabuluculuk ve çözüm ihtimalini neredeyse tamamen ortadan kaldırmıştır. Dolayısıyla İran’ın Dağlık Karabağ sorunu konusunda çatışmanın bugünkü ‘donmuş’ hali devam ettiği sürece arabuluculuk gibi herhangi bir fonksiyonu üstlenmesi söz konusu değildir. İran’ın böyle bir rolü üstlenmesi olasılığı, ancak Dağlık Karabağ sorununda 1990’ların başında yaşanan yoğun bir çatışmaya girilmesi durumunda mümkün gözükmektedir.

Gelinen noktada İran’ı daha çok Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorunda Batı’nın etkisiyle ortaya çıkacak herhangi bir çözümde olası bir barış gücünün hangi devletler tara-fından sağlanacağı ilgilendirmektedir. İran, Dağlık Karabağ sorununda hem Minsk Grubu

İran’ın Dağlık Kara-bağ sorunu konusun-

da çatışmanın bu-günkü ‘donmuş’ hali devam ettiği sürece

arabuluculuk gibi herhangi bir fonk-siyonu üstlenmesi

söz konusu değildir. İran’ın böyle bir rolü üstlenmesi olasılığı,

ancak Dağlık Ka-rabağ sorununda

1990’ların başında yaşanan yoğun bir çatışmaya girilmesi

durumunda mümkün gözükmektedir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

68

hem de diğer bir uluslararası aktör tarafından sağlanacak kalıcı bir çözümü memnuniyet-le karşılayacağını ve bunları destekleyeceğini ifade etmekte, ancak çatışma bölgesine yer-leştirilecek bir barış gücü içerisinde özellikle Amerikan askeri varlığına şiddetle karşı çık-maktadır.170 Zaten İran’ın Dağlık Karabağ savaşında Batılı aktörler ve Türkiye’den ziyade Rusya’nın etkisiyle Mayıs 1994’te sağlanan ateşkesi desteklemesi, büyük ölçüde ABD’den duyduğu endişelere dayanmaktadır. Çünkü İran için Dağlık Karabağ sorununun bu şe-kilde çözümü, Batılı aktörlerin askeri varlıklarını Tahran’ın kuzeyinde de hissettirmeleri anlamı taşımaktadır.

İran’ın, Azerbaycan ile olan ‘bölünmüş Azerbaycan’ sorunu dışında, uluslararası alandaki daha önemli çıkmazı Batılı ülkeler ile yaşadığı nükleer teknoloji ve nükleer santrallere sahip olma sorunu ile Tahran’ın Batı tarafından terörist olarak nitelenen Hamas ve Hizbullah’ı desteklemesi durumlarıdır. İran, kendisini özellikle Batı yönlü baskı, tehdit ve ambargoya maruz hissettikçe, bunu Güney Kafkasya’da Ermenistan ve Azerbaycan ile olan ilişkilerine yansıtmaktadır. Yine İran bakımından başta Azerbaycan olmak üzere Ermenistan’ın Batı ile olan ilişkilerinin seyri ve niteliği de Tahran’ın bu iki ülkeye yönelik politikalarının şeklini belirlemektedir. Bütün bunlar kendisini İran’ın Dağlık Karabağ politikasında göstermek-tedir.

B. İran-Azerbaycan İlişkileri

Türkiye ile Azerbaycan arasında olduğu gibi, İran ile Azerbaycan arasında da “iki devlet bir millet” söylemi vardır. Bağımsız Azerbaycan’ın geçmişte Rusya tarafından İran’dan ko-parılması ve İran’da sayıları 20 milyonu bulan Azerbaycan Türklerinin sayısı Tahran-Ba-kü arasında söylenen “iki devlet bir millet” söyleminin kaynağını oluşturmaktadır. Diğer sorunlar bir yana bırakılırsa, Azerbaycan’ın İran’dan beklentisi Dağlık Karabağ sorununa daha duyarlı olması ve Ermenistan ile ilişkilerinde Azerbaycan’ın hassasiyetlerine daha fazla önem vermesi yönündedir. Oysa önceki ölümde incelendiği gibi İran, Dağlık Karabağ so-runu konusunda sınırlı bir hareket alanına sahiptir.

Dağlık Karabağ konusunda İran, Azerbaycan’ın beklentilerini karşılamaktan uzak bir dav-ranış sergiliyor olsa da, Tahran-Bakü arasında siyasi ve ekonomik ilişkiler her geçen gün daha fazla gelişmektedir. Aslında İran ve Azerbaycan arasında gelişen ilişkiler, daha çok iki ülkenin de bu ilişkinin geliştirilmesine ‘ihtiyaç duymalarından’ kaynaklanmaktadır. İşte bu nedenden dolayı da gelişen ilişkiler her zaman yeni sorunları beraberinde getirmektedir. Örneğin, Azerbaycan ile İran arasında AHC döneminde, 1992’de ve 1993’te, Nahçivan ve Tebriz’de karşılıklı birer konsolosluk açılması yönünde antlaşmalar imzalanmıştı. İran tarafı Nahçivan’da bunu gerçekleştirirken, Tahran yönetimi Azerbaycan Türklerinin yoğun olarak yaşadıkları ve Güney Azerbaycan’ın merkezi Tebriz’de Azerbaycan konsolosluğu açılmasına uzun süre izin vermedi. Tahran yönetimi en sonunda Ekim 2004’te Azerbaycan’ın Tebriz’de

69

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

konsolosluk açmasına izin vermiştir. Ancak İran hükümeti bunu yaparken Azerbaycan ta-

rafını kızdıracak biçimde, Ocak 2008’de Ermenistan’ın da aynı şehirde konsolosluk açma-

sına yeşil ışık yakmıştır. İran ile Azerbaycan arasında Tebriz’de konsolosluk açılmasına ben-

zeyen diğer bir sorun da iki ülkenin karşılıklı olarak vize muafiyeti sağlamaları konusunda

olmaktadır. İran, Kasım 2009’da Azerbaycan vatandaşlarına ülkeye girişte uyguladığı vize

zorunluluğunu tek taraflı olarak kaldırmıştır. İran’ın Azerbaycan’dan beklentisi, Bakü’nün

İran vatandaşlarına yönelik vize uygulamasını kaldırarak karşılık vermesi biçimindedir. An-

cak Azerbaycan yönetimi gerek İran’ın uluslararası alanda Batı ile yaşadığı sorunlar, gerek

İran vatandaşlarının Azerbaycan’a yoğun olarak gelerek sorunlar oluşturacağı düşüncesi ile

gerekse de Tahran’ın Ermenistan ile yakın ilişki içinde olması nedenlerine bağlı olarak vize

zorunluluğunu şu an itibariyle kaldırmaya yanaşmamaktadır.

İki ülke arasında ekonomik ilişkiler de büyük ölçüde sorunludur. İran ile Azerbaycan a-

rasındaki ekonomik ilişkiler büyük bir potansiyele sahip olsa da, iki tarafın da bundan

yeterince yararlandıkları söylenemez. İki ülke arasında ekonomik ilişkilerin sınırlı olması

İran’ın Dağlık Karabağ sorununa bakışında etkili olmaktadır. Sebep sonuç ilişkisi çerçeve-

sinde bakıldığında bunun tam tersinin de geçerli olduğu söylenebilir: Dağlık Karabağ soru-

nunda İran’ın Azerbaycan’ın hassasiyetlerine çok dikkat etmemesi, Tahran-Bakü arasındaki

ekonomik ilişkilerin gelişmesine engel teşkil etmektedir. Azerbaycan’ın İran ile petrol ve

doğal gaz dışında yapmış olduğu toplam ihracat ve ithalat 2001’den sonraki süreçte Rusya,

Türkiye ve Avrupa ülkeleri ile olan ikili hacmin gerisinde kalmıştır.171

İran ve Azerbaycan arasında Hazar’da petrol ve doğalgaz kaynaklarının çıkarılması ve bun-

ların uluslararası piyasalara taşınması için inşa edilen ve gelecek dönemde inşa edilecek

boru hatlarının ekonomik potansiyelleri, iki ülke arasındaki diğer olası ticari faaliyetleri

her zaman gölgede bırakacak nitelikte olmuştur. Bunun anlamı, Azerbaycan’ın petrol ve

doğal gaz kaynaklarının çıkarılması, işletilmesi ve boru hatlarıyla taşınması konusunun,

Bakü ve Tahran’ın ekonomik kazanımları ve stratejik çıkarları çerçevesinde birbirlerine ba-

kışlarını etkileyen faktörler olduğudur. Gerek AHC ve gerekse Haydar Aliyev yönetimleri,

Azerbaycan’ın Hazar su havzası tabanında yerleşik petrol ve doğal gaz kaynaklarının işletil-

mesi sürecinde İran’a Batılı enerji şirketlerine oranla daha az pay vermişlerdir. Hatta Hay-

dar Aliyev, ABD ile İran arasında yaşanan gerginlik sebebiyle Azeri-Şirag-Güneşli (AŞG)

petrol alanının işletilmesi için İran Ulusal Petrol Şirketine vermiş olduğu % 10’luk paydan

tek taraflı olarak vazgeçmek durumunda kalmıştır. Aliyev, Azerbaycan için stratejik açıdan

göz ardı edilemeyecek bir konumda olan İran’ı yatıştırmak veya tamamen dışlamamak için

Şah Deniz gaz yataklarının işletilmesinde % 10 pay vermiştir. Ancak Azerbaycan’ın İran’a

verdiği söz konusu pay, Tahran’ı tatmin etmekten hayli uzak kalmış, İran’ın Aliyev yöneti-

mine her zaman şüpheyle bakmasına zemin teşkil eden gelişmelerden birisi olmuştur.

Azerbaycan yönetimi gerek İran’ın ulus-

lararası alanda Batı ile yaşadığı sorunlar, gerek İran vatandaş-larının Azerbaycan’a

yoğun olarak gelerek sorunlar oluşturacağı düşüncesi ile gerekse

de Tahran’ın Erme-nistan ile yakın ilişki

içinde olması neden-lerine bağlı olarak

vize zorunluluğunu şu an itibariyle

kaldırmaya yanaşmamaktadır.

İran ve Azerbaycan arasında Hazar’da petrol ve doğalgaz kaynaklarının çıka-rılması ve bunların

uluslararası piyasala-ra taşınması için inşa edilen ve gelecek dö-nemde inşa edilecek boru hatlarının eko-

nomik potansiyelleri, iki ülke arasındaki

diğer olası ticari fa-aliyetleri her zaman

gölgede bırakacak nitelikte olmuştur.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

70

Azerbaycan petrol ve doğal gaz kaynaklarının dünya piyasalarına taşınması kararı da kolay alınmış bir karar olmamıştır. Türkiye ve Rusya’nın yanında İran da uzun süre bu kaynak-ların kendi toprakları üzerinden pazarlara ulaştırılması yönünde çaba sarf etmiştir. İran, özellikle Azerbaycan’ın AŞG’de üretilecek asıl petrolün kendi toprakları üzerinden ya İran körfezine ya da Türkiye’nin Ceyhan limanına taşınması taraftarı olmuştur. Ancak AŞG’den üretilecek asıl petrolün İran üzerinden taşınması seçeneğine ne bu petrol alanının işletilme-si ayrıcalığı verilen şirketler, ne ABD hükümeti ne de Azerbaycan yönetimi sıcak bakmıştır. Daha sonra Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı olarak inşa edilmiş olan hattan ve do-layısıyla bu hattın sağladığı ekonomik ve stratejik faydalardan Tahran tamamen dışlanmış oldu. Böyle bir gelişme İran için Azerbaycan’ı ekonomik ve siyasi anlamda kontrol etme olanağından da yoksun bırakmıştır. Bu da, Tahran’ın ileride Azerbaycan’ın sosyo-ekono-mik açıdan zenginleşerek Güney Azerbaycan’ın İran’dan ayrılma taleplerinin güçlenmesi durumunu engelleyemeyeceği anlamına gelecektir.

Tahran ile Bakü arasında enerji işbirliği mevcuttur, fakat bunun hacmi stratejik olmaktan uzak bir durum arz etmektedir. Örneğin, Azerbaycan ile İran Ağustos 2004’te 25 yıl sürecek bir doğal gaz takas antlaşması imzalamışlardır. Buna göre İran, Ermenistan-Türkiye ve İran arasında Azerbaycan ile bağlantısı olmayan Nahçivan bölgesine doğal gaz sağlarken, Azer-baycan da İran’ın kuzeydoğu bölgesine yılda 250 milyon metreküp olmak üzere, aratan bir hacimde doğal gaz sağlayacaktır. Yine İran hala plan aşamasında olan Nabucco projesine de doğal gaz vermek arzusundadır. Her ne kadar Azerbaycan, Türkmenistan ve İran’ın Türkiye ile birlikte Nabucco projesinde işbirliği yapması, Bakü-Tahran ilişkilerinde bir yumuşama olanağı sunar gibi gözükse de, böyle bir olasılık başta ABD olmak üzere Batılı ortakların karşı çıkması nedeniyle ve BM Güvenlik Konseyi’nde İran’a yönelik yaptırımların daha da sıkılaştırıldığı bir dönemde pek mümkün gözükmemektedir.

Gerçekte Azerbaycan’ın enerji kaynaklarının işletilmesi ve taşınmasında İran’ın beklediği payı alamaması iki ülke arasında zaten büyük ölçüde güvenlik endişesi ile şekillenen iliş-kinin süreç içinde çok fazla değişememesine neden olmuştur. Hatta iki ülke arasında hep varlığını gösteren ‘doğal gerginlik’ ve güvensizlik atmosferi, enerji paylaşımında Tahran’ın tatmin olmaması ile birleşince Bakü ve Tahran arasındaki gerginlik daha üst seviyelere ta-şınmıştır. Örneğin İran, Hazar su havzasının paylaşımında Azerbaycan karşıtı en sert siya-seti sürdürmekte ve bu konuda güç kullanma tehdidinden de geri durmamaktadır. İran, Azerbaycan’a yönelik kararlılığını ortaya koymak için Haziran 2001’de Hazar’ın statüsü-nün henüz belirlenmediğini gerekçe göstererek Azerbaycan adına Hazar’da Araz-Alov-Şarg bölgesinde sismik araştırma yapan BP-Amaco gemisini savaş gemisi ve savaş uçaklarıyla zorla bölgeden uzaklaştırmıştır. Diğer yandan, Tahran ile Bakü, Mayıs 2005’te imzaladıkla-rı saldırmazlık paktı çerçevesinde, İran ve Azerbaycan’a yönelik herhangi bir askeri saldırıda kendi topraklarını diğerine karşı üçüncü bir ülkenin kullanımına izin vermeyecekleri ko-nusunda anlaşmışlardır. Ancak bu durum Azerbaycan ve İran arasında güvenlik endişesini

71

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

gidermekten hala uzak gözükmektedir. Zira Azerbaycan yönetimi Şubat 2007’de olduğu gibi sık sık İran savaş uçaklarının ve helikopterlerinin Azerbaycan hava sahasını ihmal et-mesinden yakınmaktadır.172

İran ve Azerbaycan arasında siyasi ve ekonomik ilişkiler hep beklentilerin ve potansiyelin altında kalmıştır. Bu duruma iki ülkenin birbirine her zaman şüpheyle bakmaları yanında, özellikle acil güvenlik sorunlarının çözülmesini farklı merkezlerden destek alarak sağlama çabaları yol açmaktadır.

İran’ın güvenlik kaygısı başta ABD ve İsrail olmak üzere Batı kaynaklıdır ve bu durum İran’ı Rusya ve Çin ile ilişkilerini geliştirme veya sıcak tutmaya itmektedir. Azerbaycan’ın güvenlik sorununun başında Ermenistan tehdidi ve Dağlık Karabağ’daki işgal gelmektedir. Azerbaycan da Dağlık Karabağ’ı geri alma çabasına diplomatik ve askeri alanda güçlenerek devam etmektedir. Bu durumda Azerbaycan, İran’ın sert tepkisine rağmen ABD ve İsrail ile ilişkilerini geliştirme eğilimindedir. Dağlık Karabağ’ı diplomatik yolla olmadığı takdirde silahla geri alacaklarını söyleyen Azerbaycan yönetimi, bu söylemine uygun şekilde askeri bütçesini sürekli arttırmakta ve daha da önemlisi İsrail ile çeşitli silah satışı ve ortak askeri projelere girmektedir. Azerbaycan, İsrail Bakü’de büyükelçilik açmasına rağmen, İran teh-didi nedeniyle Tel Aviv’de kendi büyükelçiliğini açamamaktadır. Yine de Azerbaycan–İsrail arasında artan askeri işbirliği İran’ı rahatsız etmeye ve kızdırmaya yetmektedir.

İran ve Azerbaycan arasındaki bu sorunların Tahran’ın Dağlık Karabağ sorununa bakışını etkilememesi mümkün değildir. İran’ın Azerbaycan’ı bölünmüş Azerbaycan sorunu nede-niyle sürekli bir güvenlik tehdidi olarak görmesi, Bakü’nün ABD ve İsrail ile yakın ilişki-leri, Tahran’ın Bakü’ye karşı başka araçları kullanması olanağını daha fazla öne çıkarmıştır. Doğal olarak İran bu araçları Ermenistan ile ilişkilerini geliştirmek ve Dağlık Karabağ so-rununda da Azerbaycan’ın ileri sürdüğü çözüm tercihlerine ilgisiz kalarak göstermektedir.

C. İran-Ermenistan İlişkileri

İran ile Ermenistan arasındaki kültürel, dinsel ve etnik farklılıklar düşünüldüğünde yoğun işbirliğine girmeleri veya ittifak kurmaları neredeyse imkânsız görünmektedir. Ancak iki ülkenin uluslararası sistem içindeki konumlarının ortaya çıkardığı siyasi ve ekonomik zorluklar ile güvenlik endişeleri, Tahran ile Erivan’ı ittifak kurmaya itmese de, iki ülke arasında yoğun işbirliğini olanaklı kılmıştır. Kısaca belirtmek gerekirse İran ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin yoğunluğunu belirleyen, büyük ölçüde iki ülkenin dış dünya ile yaşadıkları sorunlar neticesinde zedelendiğini düşündükleri ulusal çıkarlarını arttırmak arzusudur. Bu da İran’ın dile getirdiği ‘bölgeselcilik’ politikası içinde anlam bulmaktadır. İran-Ermenistan ilişkileri aslında anlaşmalı bir evlilikten (marriage of con-venience) başka bir şey de değildir. Dağlık Karabağ sorunun çözümü veya çözümsüzlüğü, geçmişte olduğu gibi şimdi de, bu evliliğin nasıl seyrettiğinden doğrudan etkilenmek-tedir.

İran ve Azerbaycan arasında siyasi ve ekonomik ilişkiler

hep beklentilerin ve potansiyelin altında

kalmıştır. Bu duruma iki ülkenin birbirine

her zaman şüpheyle bakmaları yanında,

özellikle acil güvenlik sorunlarının çözül-

mesini farklı merkez-lerden destek alarak sağlama çabaları yol

açmaktadır.

İran ve Ermenistan arasındaki ilişkilerin

yoğunluğunu belirle-yen, büyük ölçüde iki ülkenin dış dünya ile yaşadıkları sorunlar

neticesinde zedelen-diğini düşündükleri

ulusal çıkarlarını arttırmak arzusudur.

Bu da İran’ın dile ge-tirdiği ‘bölgeselcilik’ politikası içinde an-

lam bulmaktadır.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

72

Ermenistan küçük ve zayıf bir ülke olmasına rağmen, İran açısından bölge içi deği-şime karşı kendi çıkarlarını yürütebileceği bir alan olarak görülmüştür. Azerbaycan’ın bağımsızlıktan itibaren İran’ın bölgeselcilik yaklaşımına uymayan davranışları oldukça sık sergilediği düşünülürse (enerji kaynakları, Dağlık Karabağ sorununun çözümü, Batı ile ilişkilerin yoğunluğu), İran ile Ermenistan bölgede çıkarları yüksek oranda örtüşen iki komşu ülke durumundadır. Bu da resmi düzeyde olmasa da iki ülke arasında stratejik bir ortaklığı meydana getirmiştir. Yine İran, bölge içinde Rusya’nın davranışlarına baka-rak (örneğin Azerbaycan’ı kendi yanına çekmek gibi) Ermenistan’a daha fazla yaklaşma çabaları içine de girmiştir. Putin ile birlikte Azerbaycan-Rusya ilişkilerinin daha olumlu bir seyre girmesi İran ve Ermenistan’ı birbirine yaklaştıran bir gelişme olarak görülebilir. Örneğin 2002’de İran ve Ermenistan Savunma Bakanları Erivan’da yaptıkları görüşmede bir protokol imzalayarak askeri savunma konusunda işbirliği yollarını aramaya karar vermişlerdir.173 Aslında İran ve Ermenistan arasında askeri yardımlaşmaya ve/veya silah satışına dayalı stratejik bir işbirliğinin olduğunu söylemek bugün için zordur. Ancak iki devlet arasında böyle bir işbirliğinin hiç ortaya çıkmayacağını ileri sürmek de oldukça yanıltıcı bir çıkarım olur.

Tahran-Erivan arasındaki üst düzey görüşmeler, Tahran-Bakü arasında gerçekleştirilen görüşmelerden hem sayıca daha fazla hem de stratejik işbirliğinin veya ortaklığın daha sık vurgulandığı bir atmosferde geçmektedir. Örneğin 2010 yılı içerisinde İranlı ve Er-meni üst düzey yetkililer karşılıklı olarak başkentleri ziyaret etmişler ve her defasında da üstü kapalı biçimde Azerbaycan’a gönderme yaparak, iki ülke arasında stratejik işbirliği ve dostluğa vurgu yapmışlardır. Bu görüşmelerde İran’ın Dağlık Karabağ sorununda ta-rafsız tutumunun değeri, Tahran-Erivan stratejik ortaklığının bölgede barış ve güvenliğe olan büyük katkısı ve bunun devamı için de savunma işbirliği alanlarının daha da ge-liştirilmesinin gerekliliği iki tarafın da öne çıkan ortak vurgulanmış, bölge dışı güçlerin Güney Kafkasya’da yaşanan sorunlara çözüm yaklaşımlarının yapıcı olmaktan ziyade yıkıcı olduğu ifade edilmiştir.174

İran ve Ermenistan arasında stratejik işbirliğinin ve ortaklığın sıklıkla dile getirilmesi, as-lında bu iki ülke arasında, askeri ve savunma alanlarında somut işbirliği yapıldığı kuşku-larını da arttırmaktadır. Her ne kadar bu alanlarda somut veriler olmasa da 2010’da ya-yınlanan WikiLeaks belgelerinde, Kasım 2008’de ABD hükümetinin Ermenistan’ı İran’a silah satmakla ve Tahran’a silah teminine aracılık etmekle suçladığı görülmektedir. İlgili belgelerde ABD tarafının Dışişleri Bakan Yardımcısı John Negroponte aracılığıyla Er-menistan yönetimini İran’a silah satışı konusunda gerekli önlemleri almadıkları takdirde ambargoya tabi tutulacakları tehdidinde bulunduğu ifade edilmektedir.175 Ermenistan yönetiminin ABD ile ilişkilerini tehlikeye sokacak bir şekilde ve bilgisi dâhilinde İran’a silah satışına yanaşması pek olası gözükmemekle beraber, böyle bir işbirliğini denetleye-cek mekanizmanın da olmaması kuşkuları arttırmaktadır.

Azerbaycan’ın ba-ğımsızlıktan itibaren İran’ın bölgeselcilik

yaklaşımına uymayan davranışları oldukça sık sergilediği düşü-nülürse (enerji kay-

nakları, Dağlık Kara-bağ sorununun çözü-mü, Batı ile ilişkilerin yoğunluğu), İran ile Ermenistan bölgede

çıkarları yüksek oran-da örtüşen iki komşu ülke durumundadır.

İran ve Ermenis-tan arasında askeri yardımlaşmaya ve/veya silah satışına dayalı stratejik bir

işbirliğinin olduğunu söylemek bugün için

zordur. Ancak iki dev-let arasında böyle bir işbirliğinin hiç ortaya

çıkmayacağını ileri sürmek de oldukça yanıltıcı bir çıkarım

olur.

73

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

İran ile Ermenistan arasında ifade edilen stratejik ortaklık henüz savunma ve askeri alanlarda yoğunlaşmamıştır. Sözü geçen stratejik ortalık daha çok ekonomik ve ticari alanlardaki işbirliğinde ortaya çıkmaktadır. İki ülkenin de karşı karşıya oldukları am-bargo ve genel yapısal sorunlardan kaynaklanan ekonomik zorlukları düşünüldüğünde, aralarındaki ticari işbirliğinin değeri olası bir askeri ve savunma işbirliğinden daha fazla öne çıktığı görülmektedir. Çünkü hem İran hem de Ermenistan modern askeri araç ve silahlara sahip olma konularında büyük oranda dışa bağımlıdırlar ve bu alanlarda bir-birlerine sağlayabilecekleri imkânlar oldukça sınırlıdır. Buna karşı Tahran ile Erivan ara-sındaki ekonomik işbirliği, hacmi ne kadar düşük olursa olsun, iki tarafa da hem daha rahat hem seçenekleri bol hem de bölgesel ve uluslararası ambargoların (İran’a karşı Batı ve Ermenistan’a karşı Azerbaycan ve Türkiye ambargoları) neden oldukları sıkıntıları azaltma imkânları sunmaktadır.

İki ülke arasındaki ekonomik-ticari ilişkilerin temelini, enerji ve altyapı alanında yaptık-ları veya yapmayı planladıkları işbirliği oluşturmaktadır. Ermenistan için işbirliği alanı-nın özellikle enerji konusunda yoğunlaşmasının nedeni, Erivan’ın Azerbaycan tarafından ambargoya maruz tutulması, bölgesel büyük enerji projelerinden dışlanması ve Rusya’ya çıkış kapısı olan Gürcistan ile Rusya arasındaki sorunlardan kaynaklanmaktadır. İran için Ermenistan ile enerji alanında işbirliği ise Tahran’ın sahip olduğu bol miktardaki petrol ve doğal gaz kaynaklarına Batı tarafından uygulanan ambargo devam ederken, Ermenistan’ın sınırlı da olsa sunduğu pazara ulaştırmak açısından önemlidir. Bu ticari ilişkinin iki taraf için de ekonomik faydasından ayrı olarak sağladığı diğer çok önemli bir getiri ise, Tahran ve Erivan’ın dış dünyaya, kendilerine karşı uygulanan ambargoların işlemediği mesajını vermeleridir.

1990’lı yıllarda Ermenistan, Dağlık Karabağ savaşı nedeniyle Azerbaycan ve Türkiye tarafından doğu ve batı yönlerinden ambargoya tabi tutulmuş, Sovyetler Birliği’nin da-ğılmasının getirdiği çöküntü nedeniyle İran ve Rusya ile olan ekonomik ve ticari iliş-kilerine dayanmak zorunda kalmıştır. 1992-1993 döneminde Ermenistan Gayri Safi Milli Hâsılası 1989 Sovyet rakamlarının % 60 altına düşmüştür. 1996’da Ermenistan ekonomisi, İran ve Rusya ile 264 milyon ABD doları değerinde yapılan ihracat ile iyi-leşme sinyalleri vermeye başlamıştır. 1998 ortalarından itibaren de İran, Ermenistan’ın Rusya ve Belçika’dan sonra üçüncü en büyük ticari ortağı durumuna gelmiştir. Aynı yıl itibariyle de İran ve Ermenistan niyet olarak aralarında sınır ötesi enerji ve ulaştırma ağları kurmaya karar vermişlerdir. Buna paralel olarak Tahran ve Erivan 2001’de, büyük oranda İran sermayesiyle olmak üzere, iki ülkenin sınırını oluşturan Araz nehri üzerinde hidroelektrik barajı ile petrol ve doğal gaz boru hattı inşa etmek için anlaşmışlardır.176 İki ülke arasında hidroelektrik barajı, petrol ve doğal gaz boru hatları inşa etme ka-rarlılıklarının 1998’den sonra artması, aynı dönemden itibaren Bakü-Tiflis-Ceyhan’ın ABD’nin güçlü desteğini alarak gerçekleştirilme aşamasına girdiği döneme rastlaması

Tahran ile Erivan arasındaki ekonomik

işbirliği, hacmi ne kadar düşük olursa olsun, iki tarafa da

hem daha rahat hem seçenekleri bol hem de bölgesel ve ulus-

lararası ambargoların (İran’a karşı Batı ve

Ermenistan’a karşı A-zerbaycan ve Türkiye ambargoları) neden

oldukları sıkıntıları azaltma imkânları

sunmaktadır.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

74

tesadüfî olmasa gerek. İran’ın Ermenistan ile enerji ve diğer ekonomik alanlarda iliş-kilerini yoğunlaştırması, bölgede artan Azerbaycan gücünü dengelemesinin yanında Ermenistan’ın ekonomik ve siyasi olarak çökmesinin önüne geçmeyi amaçlayan adımlar olarak da değerlendirilebilir.177

Yukarıda ifade edilen projelerin hayata geçirilmesi için iki ülke de kararlılık içinde ol-duklarını her vesileyle dile getirseler de, henüz bu projelerden sadece ikisi gerçekleş-tirilebilmiştir. Bunlardan birisi 2007 yılında bitirilen İran-Ermenistan doğal gaz boru hattıdır. Yine taraflar arasında 220 kW yüksek voltaj elektrik hattı çekilmiştir. Diğer taraftan 2010 yılında taraflar Erivan’da yaptıkları görüşmede iki ülke arasında 275 km uzunluğunda (400kW kapasiteli) ve İran-Ermenistan sınırındaki istasyonda İran doğal gazı ile üretilecek elektriğin Ermenistan’a iletilmesi konusunda anlaşmışlardır. Ayrıca Tahran ve Erivan 2010 yılı içerisinde uzun süre önce Araz Nehri üzerinde inşa etmeyi planladıkları iki hidroelektrik santralinin inşasına 2011 yılında başlanıp beş yılda biti-rilmesi kararını almışlardır. Bu çerçevede yaklaşık 323 milyon dolar tutarında olacağı tahmin edilen proje, İran’a yılda 793 milyon kW saat elektrik sağlayacak ve on beş yılın sonunda da Ermenistan’a devredilecektir. İki ülke arasında inşasına daha önce karar verilen bazı büyük çaplı projeler ise şu anda ertelenmiş gözükmektedir. Bu projelerden birisi 313 km uzunluğunda olması planlanan ve yaklaşık 4 milyar dolay maliyetli demir-yolu projesidir. Taraflar bu projenin gerçekleştirilmesi için istekli olsa da, inşa edilecek hattın ticari getirisinin ifade edilen maliyetin çok gerisinde kalması durumu projeye özel ve yabancı sermaye bulmayı zorlaştırmaktadır. Benzer şekilde İran-Ermenistan ara-sında inşa edilmesi düşünülen petrol boru hattı ve sınıra yakın bir alanda inşa edilmesi planlanan petrol rafinerisi, düşünülen birçok diğer proje gibi, ticari değerleri üzerinde oluşan kuşkular, genel ekonomik nedenler, iki ülkede zaman zaman yoğunlaşan siyasal istikrarsızlık, İran’a karşı uygulanan ABD ambargosu ve diğer nedenler yüzünden sürekli ertelenmektedir.178

İran ve Ermenistan arasında 2010 yılı ikili ticaret hacmi sadece 200 milyon ABD dola-rı seviyesinde kalmıştır. Global ekonomik krizin etkili olduğu düşünülse bile, iki ülke arasındaki ticaret hacmi, her defasında yüksek sesle ifade edilen ekonomik ve ticari iş-birliği başarısını gösteren bir rakam olmaktan oldukça uzaktır. Öyle ki, Tahran-Erivan arasındaki yıllık ticaret rakamı, Ankara’nın ambargosuna rağmen Türkiye-Ermenistan arasında Gürcistan üzerinden yapılan ticaret rakamıyla neredeyse aynıdır.179 Ancak daha önce ifade edildiği gibi, İran ve Ermenistan arasında somut olarak hayata geçirilmiş ve/veya plan aşamasında olan projeler değeri itibariyle değil, taşıdıkları bölgesel ve uluslara-rası mesajlar nedeniyle siyasidir. Dolayısıyla İran’ın Ermenistan ile ekonomik ilişkilerini geliştirmesi ve bu yönde güçlü bir niyet ortaya koyması, doğrudan olmasa da dolaylı olarak Azerbaycan’ın ve Dağlık Karabağ sorununun konumu, durumu ve diğer bölge ülkeleri için ne anlam ifade ettiği ile yakından ilişkilidir.

İran’ın Ermenistan ile enerji ve diğer eko-

nomik alanlarda iliş-kilerini yoğunlaştır-

ması, bölgede artan Azerbaycan gücünü dengelemesinin ya-nında Ermenistan’ın ekonomik ve siyasi

olarak çökmesinin ö-nüne geçmeyi amaç-layan adımlar olarak da değerlendirilebilir.

İran’ın Ermenistan ile ekonomik ilişki-

lerini geliştirmesi ve bu yönde güçlü bir

niyet ortaya koyması, doğrudan olmasa da dolaylı olarak Azerbaycan’ın ve

Dağlık Karabağ soru-nunun konumu, du-rumu ve diğer bölge

ülkeleri için ne anlam ifade ettiği ile yakın-

dan ilişkilidir.

75

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

E. Sonuç

İran’ın Dağlık Karabağ sorununda izlediği politika birden fazla unsur çerçevesinde şekillenmektedir. Bu unsurların bazılarını İran’ın eskiden kendi parçası olan Kuzey Azerbaycan’ın bağımsızlığı belirlerken, bazılarını da yeni bölgesel ve uluslararası koşullar şekillendirmektedir.

İran’ın kendi güvenlik çıkarları ve toplumsal istikrarı Dağlık Karabağ sorununun çö-zümsüz kalması ile örtüşmemektedir. İran gerek kendi çabaları gerekse başka aktörlerin yardımıyla Dağlık Karabağ sorununun çözümünden yanadır. Çünkü hem ‘bölünmüş Azerbaycan’ veya ‘Güney Azerbaycan’ sorunu hem de Dağlık Karabağ’da yeni bir savaş ortaya çıkması durumu, İran’da sayıları milyonları bulan Azerbaycan-Türklerini etkile-me potansiyeli taşımaktadır. Ancak Dağlık Karabağ sorununun çözülmesi İran’ın çıkar-larına uygun bir gelişme olarak görülse de, böyle bir çözümün kim tarafından ve hangi koşullarda garanti altına alınacağı Tahran’ı bu aşamada çok daha fazla ilgilendirmekte-dir. Bu anlamda Dağlık Karabağ sorununda ABD veya ABD’ye yakı devletlerin askeri anlamda varlıklarını içeren bir çözüm, İran’ı rahatsız eden en önemli unsurdur.

Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ sorununun çözümünde ABD ve genel olarak da Batı eksenli devlet ve aktörlere yanaşması, İran’ın izlemiş olduğu ‘bölgecilik’ politikasına ters düşmektedir. İran penceresinden bakıldığında, Azerbaycan’ın stratejik değeri son derece yüksek Hazar enerji kaynaklarının işletilmesi ve dünya pazarlarına taşınmasında Tahran’ı dışlaması kabul edilebilir bir davranış olarak görülmemektedir. Dahası, Azerbaycan’ın gerek enerji gerekse siyasi ve askeri alanlarda İran’dan çok daha fazla biçimde ABD, diğer Batılı devletler ve İsrail ile ilişki içerisine girmesi Tahran’ı oldukça kızdırmaktadır. Azer-baycan bu dış politika tercihi, Dağlık Karabağ konusunda yaşadığı güvenlik sorununu aşmak için daha çok ekonomik ve askeri alanlarda ortaya çıkmaktadır. Azerbaycan her ne kadar Dağlık Karabağ sorununun çözümüne destek bulmak amacına uygun olarak Batı ve İsrail’le ilişkilerini geliştirse de, bu durum İran tarafından doğrudan bir tehdit olarak algılanmaktadır. Dolayısıyla Azerbaycan’ın dış politikası bölge dışı güçleri Güney Kafkasya’ya çektiği sürece İran’ın genel olarak Azerbaycan’a ve özel olarak da Dağlık Ka-rabağ sorununa bakışında bir değişiklik beklemek oldukça zordur. Uzak bir ihtimal ol-makla birlikte, İran’ın Azerbaycan ve Dağlık Karabağ politikası Tahran’ın ABD ile olan ilişkilerinin normalleşme eğilimine girmesi ile mümkün olabilir. Böyle bir gelişmenin ise yakın gelecekte ortaya çıkması zor gözükmektedir.

İran, Azerbaycan’dan hissettiği ‘doğal tehdit’ ve uluslararası alanda karşılaştığı siyasi ve ekonomik ambargoyu, Ermenistan ile ilişkilerini geliştirerek aşmaya çalışmaktadır. Gü-ney Kafkasya’da İran ve Ermenistan, Azerbaycan’ı kendilerine karşı bir tehdit olarak gör-mektedirler. Doğal olarak aynı coğrafi havzada, Güney Kafkasya’da, bu durum Tahran ve

Hem ‘bölünmüş A-zerbaycan’ veya ‘Gü-ney Azerbaycan’ so-runu hem de Dağlık Karabağ’da yeni bir

savaş ortaya çıkması durumu, İran’da sayı-

ları milyonları bulan Azerbaycan-Türklerini

etkileme potansiyeli taşımaktadır. Ancak Dağlık Karabağ so-rununun çözülmesi

İran’ın çıkarlarına uygun bir gelişme olarak görülse de, böyle bir çözümün kim tarafından ve

hangi koşullarda ga-ranti altına alınacağı Tahran’ı bu aşamada

çok daha fazla ilgi-lendirmektedir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

76

Erivan’ı birbirine yakınlaştırmaktadır. Stratejik çıkarları örtüşen İran ve Ermenistan’ın dış politikaları da bölgenin büyük gücü olan Rusya’nın çıkarlarına paraleldir. İran’ın ABD tehdidine karşı, Rusya’nın öngördüğü dış politika ve güvenlik anlayışıyla benzer bir tavır içinde olması, Tahran-Erivan ilişkilerinin de gelişmesini olumlu yönde etki-leyen nedenler arasındadır. Elbette Rusya’nın Ermenistan ekonomisini ve güvenliğini neredeyse tamamen kontrol etmesi İran tarafından olumlu karşılanabilecek bir durum değildir. Ancak ABD tehdidi karşısında Moskova’nın desteğini yanında hissetmek için İran, Ermenistan ile ilişkilerinde Rusya’nın izin verdiği ölçüde işbirliği ile yetinmek zo-runda kalmaktadır. Dolayısıyla İran için Dağlık Karabağ sorunu, Ermenistan ile ilişki-lerini geliştirebildiği bir ortamda öncelikli olmaktan çıkmaktadır. Dağlık Karabağ so-rununda var olan statüko da Ermenistan lehine olduğundan, gelişen İran-Ermenistan işbirliği Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ sorununda savunduğu tezlere aykırı bir durum olarak belirmektedir.

Sonuçta, İran için Dağlık Karabağ sorunu bugünkü haliyle sürdüğü müddetçe öncelikli bir konu olmayacaktır. İran Dağlık Karabağ sorununa, ancak Azerbaycan ile Ermenistan arasında yeni bir savaş çıkarsa müdahil olacaktır. Ancak bu müdahil olma durumu da 1990’larda sergilediği tavrın ötesine geçmeyecektir. İran’a yönelik ABD tehdidi ve am-bargosu devam ettiği müddetçe Tahran, Dağlık Karabağ sorununa ilişkin ortaya çıkacak ne savaş ne de barış ortamında Rusya’nın görüşleriyle sert biçimde ters düşecek bir dav-ranış tercih etmeyecektir.

İran için Dağlık Ka-rabağ sorunu, Erme-

nistan ile ilişkilerini geliştirebildiği bir ortamda öncelikli

olmaktan çıkmakta-dır. Dağlık Karabağ sorununda var olan statüko da Ermenis-tan lehine olduğun-

dan, gelişen İran-Ermenistan işbirliği

Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ sorununda

savunduğu tezlere aykırı bir durum ola-

rak belirmektedir.

77

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU VE AZERBAYCAN’DA YERLERİNDEN EDİLMİŞ KİŞİLER

7Bu rakam çeşitli kaynaklarda daha yüksek gösterilirken, Azerbaycan devleti kaynakla-

rında ise 1 milyon olarak belirtilmektedir. Evlerini ve yerleşim yerlerini terk etmek zo-

runda kalan Azerbaycan vatandaşları, 20 yıldan uzun bir süre geçmesine rağmen savaşın

etkilerini psikolojik, sosyal, ekonomik ve siyasi açıdan hissetmeye devam etmektedirler.

Yerlerinden edilmiş Azeri nüfusa bugüne kadar önemli miktarda ulusal ve uluslararası

yardım yapılmış olsa da, bu yardımlar sorunlara kalıcı çözümler getirememiştir. Dağlık

Karabağ meselesinin çözümü üzerine çalışan AGİT Minsk Grubu da yerlerinden edilmiş

kişilerin geriye dönüşünün sağlanması için Azerbaycan ve Ermenistan’ın üzerinde uzla-

şabilecekleri kapsayıcı çözüm önerileri sunamamıştır. Azerbaycan devletinin politikası

ise bir yandan bu kişilerin mağdur olmalarını engellemek bir yandan da topluma tam

anlamıyla entegre olmalarını sınırlandırarak onların ‘büyük dönüş’ planları yapmaya

devam etmesini sağlamaktır.

Dağlık Karabağ çatışması nedeniyle yerlerinden edilmiş kişiler sorunu, 20. yüzyılın kan-

lı etnik çatışmalarından birinin izlerini bugüne taşıması bakımından önemlidir. Soru-

nun çözüme kavuşturulamaması bir yana, bu kişilerin karşılaştıkları sorunlar ve içinde

yaşadıkları koşullar insan hakları ihlalinin de bir örneğini oluşturmaktadır. Yerlerinden

edilmiş kişiler ve yerlerinden edilen ailelerde doğan çocuklar, statüleri, yaşadıkları elve-

rişsiz konutlar, istihdam problemleri ve sağlık ve eğitim hizmetlerine ulaşım konusunda

yaşanan güçlükler bakımından oldukça zor koşullar altında yaşamlarını sürdürmekte-

dirler. Uzun süreli yerinden edilme problemiyle karşı karşıya kalan Azeri nüfus, siyasi

engeller, daha önce yaşadıkları yerlerde sosyal ve ekonomik altyapının tahrip olması

ve güvenlik problemleri gibi sebepler nedeniyle geriye dönüşlerde sorun yaşamaktadır.

Ermenistan ve Azerbaycan arasında patlak veren Dağlık Ka-rabağ Savaşı sonunda yaklaşık 600.000 kişi Azerbaycan sı-nırları içerisinde zorla göç etmek zorunda kalmıştır.

Dağlık Karabağ çatış-ması nedeniyle yerle-rinden edilmiş kişiler sorunu, 20. yüzyılın

kanlı etnik çatışmala-rından birinin izlerini bugüne taşıması ba-kımından önemlidir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

78

Bu sorunların giderilmesi için yerlerinden edilmiş kişilerin problemlerine siyasi, sosyal

ve ekonomik çabaları kapsayan bütüncül bir yaklaşım içeren çözüm önerileri sunmak

önem arz etmektedir.

Bu bölümde uluslararası alanda yerlerinden edilmiş kişilerin statüsü, Azerbaycan öze-

linde yerlerinden edilmiş kişiler sorunu ve Azerbaycan devletinin bu kişiler konusunda

izlediği temel politika üzerinde durulacaktır. Ardından yerlerinden edilmiş kişilerin kar-

şılaştıkları çeşitli sorunlar, ulusal ve uluslararası yardımlar ve Dağlık Karabağ sorununun

çözüm sürecinde yerlerinden edilmiş kişilerin yeri ele alınacaktır.

A. Uluslararası Kaynaklarda Yerlerinden Edilmiş Kişi Statüsü ve Azerbaycan Örneği

Çatışma ya da şiddet gibi sebeplerle yaşanılan yerleri zorunlu olarak terk etme, kişile-

rin ‘ülke içinde yerlerinden edilmesi’ durumu pek çok çatışma bölgesinde ortaya çıkan

önemli bir sorundur. Yerlerinden edilmiş kişilerin statülerinin belirlenmesi, bu kişilerin

haklarının tanınması ve onlara gerekli yardımların yapılması açısından büyük önem arz

etmektedir. Nitekim BM İnsani İşler Koordinasyon Merkezi- BMİİKM’nin (UN Office

for the Coordination of Humanitarian Affairs-OCHA) ülke içinde yer değiştirme ile ilgili

hazırladığı ‘Yol Gösterici İlkeler’ isimli belge, yerlerinden edilmiş kişilerin statüsünü ve

bu kişilerin haklarını ayrıntılı bir şekilde ele almaktadır. Bu belgeye göre, ülke içinde

yerlerinden edilmiş kişiler, “zorla ya da zorunda kalarak evlerinden veya sürekli yaşamakta

oldukları yerlerden, özellikle silahlı çatışmaların, yaygın şiddet hareketlerinin, insan hakları

ihlallerinin veya doğal ya da insan kaynaklı felaketlerin sonucunda veya bunların etkile-

rinden kaçınmak için, uluslararası düzeyde kabul görmüş hiçbir devlet sınırını geçmeksizin

kaçan ya da bu yerleri terk eden kişiler ya da kişi grupları” olarak tanımlanmaktadır.180 Yer-

lerinden edilmiş kişiler mültecilerden farklı olarak kendi ülkelerinin sınırları içerisinde

yer değiştirmek zorunda kalmış kişilerdir.181

Dünyada yerlerinden edilmiş kişilerin çoğu, daha önce yaşamlarını sürdürdükleri top-

raklara dönüş yapmaktan ziyade uzun süreli başka çözümler bulmaya yönelmiş, yeni

gittikleri yerlere entegre olmaya çalışmışlar veya bulundukları ülkenin içinde yer değiş-

tirerek başka yerlerde ikamet etmeye başlamışlardır. Ancak yerlerinden edilmiş kişilerin

çoğu sorunlarına kalıcı çözümler bulunmaması dolayısıyla hala toplumsal, sosyal ve eko-

nomik yaşama entegre olma hususunda sorunlar yaşamaktadır. Dünyada bugün yerle-

rinden edilmiş kişilerin birçoğu, “uzun süreli çözüm süreçlerinin gecikmiş olduğu ve ekono-

mik, sosyal ve kültürel haklar dâhil olmak üzere insan hakları ihlalleri ya da korunmasında

yaşanan eksiklikler sonucunda yerlerinden edilmiş kişilerin marjinalleştiği” durumlar için

kullanılan ‘uzun süreli yerinden edilme’ problemiyle karşı karşıyadır.182

Yerlerinden edilmiş kişilerin çoğu sorun-

larına kalıcı çözümler bulunmaması dolayı-sıyla hala toplumsal, sosyal ve ekonomik

yaşama entegre olma hususunda sorunlar

yaşamaktadır.

79

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Dünyada ülkesi içinde yer değiştirmek zorunda kalan kişilerin sayısı, 2010 yılı sonu itibariyle 27,5 milyon olarak tespit edilmiştir. 2010 verileriyle birlikte 2001 yılında 25 milyon olarak belirlenen yerlerinden edilmiş kişi sayısı, son 10 yıllık süre içinde en yük-sek rakama ulaşmıştır. 2009 verilerine göre dünya genelinde 15,6 milyon yerlerinden edilmiş kişi, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği- BMMYK’dan (United Nations High Commissioner for Refugees-UNHCR) koruma ya da yardım desteği almıştır. Bu rakam 2008 yılına kıyasla 1,2 milyonluk bir artışa işaret etmektedir.183

Afrika, Güney ve Güneydoğu Asya, Avrupa ve Orta Asya, Amerika ve Ortadoğu yerle-rinden edilmiş kişiler sorununun en yoğun olarak görüldüğü bölgeler arasında sayılabi-lir. 2010 yılı itibariyle, sınırları içerisinde 1 milyondan fazla zorla göç etmek zorunda kalmış kişi barındıran ülkeler, Kolombiya, Kongo Demokratik Cumhuriyeti, Irak, So-mali ve Sudan’dır.184

Dağlık Karabağ Savaşı sırasında hem insani hem de ekonomik ve sosyal altyapı bakı-mından büyük bir yıkımla karşılaşan Azerbaycan da, ülke içinde göç etmek zorunda kalmış kişilerle ve bu kişilerin sorunlarıyla baş etmek zorunda kalan ülkeler arasındadır. Azerbaycan’da yerlerinden edilmiş kişi sayısının ülke nüfusuna oranının çok yüksek ol-ması, sorunun ülke genelindeki boyutlarını gözler önüne sermektedir. Azerbaycan’da 2010 yılı Aralık ayı itibariyle 592.860 kişi olarak belirlenen yerlerinden edilmiş Azeri vatandaş sayısı, Azerbaycan’ın toplam nüfusunun % 6,6’sına tekabül etmektedir.185 Bu oran Azerbaycan’ı, Avrupa kıtası ve Orta Asya bölgesi genelinde, Kıbrıs’tan sonra ikinci sıraya, Güney Kafkasya’da ise ilk sıraya koymaktadır. Azerbaycan yerlerinden edilmiş insanların ülke nüfusuna oranı bakımından, (% 6,6) Kolombiya (% 7-11), Zimbabve (% 5-8) ve Irak (% 9) ile aynı kategoriye konulmaktadır.186

Azerbaycan’da yerlerinden edilmiş kişiler ve mültecilerle ilgili bazı tanımlamalar yapıl-mıştır. Yerlerinden edilmiş kişilerin ülke içinde statü kazanması bakımından önemli olan bu tanımlamalar, Azerbaycan devletinin yürürlüğe koyduğu kanun maddelerinde yer almaktadır. Azerbaycan sınırları içerisinde, “milliyetine, dinine, diline vs. özelliklerine göre takibe maruz kalması, hayatının, ailesinin, malının tehlikede olması, yaşadığı devletin onu müdafaa etmemesi yüzünden yaşadığı ülkenin dışına çıkan Azerbaycan devleti vatanda-şı olmayan kişilere ‘Kaçkın’, Azerbaycan Cumhuriyeti’nde daimi yaşadığı yeri terk etmeye mecbur olup, başka yerlere göç eden şahıslar veya başka ülkelerde yaşadığı yerleri terk etmeye mecbur olup Azerbaycan’a gelen Azerbaycan vatandaşlarına ‘Mecburi Göçkün’ adının veril-mesi” kabul edilmiştir.187

Azerbaycan Türkçesinde ‘mülteci’ kelimesi yerine ‘kaçkın’ kelimesi kullanılmaktadır. Kaçkınlar, ‘1988 yılında Ermenistan’dan göçe zorlanan Azeri etnik kimliğine ve diğer etnik kökenlere mensup olan ancak Azerbaycan vatandaşı olmayan’ kişilerdir. ‘Zorunlu göç’ tanımı yerine Azerbaycan’da ‘mecburi göçkün’ tanımı kullanılmaktadır. Göçkünler,

Azerbaycan’da 2010 yılı Aralık ayı itiba-

riyle 592.860 kişi olarak belirlenen

yerlerinden edilmiş Azeri vatandaş sayısı, Azerbaycan’ın toplam nüfusunun % 6,6’sına

tekabül etmektedir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

80

‘Azerbaycan sınırları içerisinde bulunan Dağlık Karabağ ve çevresindeki bölgelerde ya-şayan; etnik kökenine bakmaksızın güç tatbik edilerek göçe zorlanan Azerbaycan vatan-daşları’ olarak tanımlanmıştır.188

B. Azerbaycan Devlet Politikasında Yerlerinden Edilmiş Kişiler

1992’den bu yana uğradıkları şiddet dolayısıyla evlerini terk eden Azeri vatandaşlarının çözümsüz kalan sorunları, bölgedeki insani meselelerin ve insan hakları sorunlarının ciddi bir örneğini oluşturmaktadır.193 Göç sebebiyle ülkesine yığılan kişilerin problemle-rini çözmek üzere Azerbaycan devleti birtakım önlemler almıştır. Zorunlu göç nedeniyle mağdur olan kişilerin kayıtlarının tutulması ve onlara statü verilmesi Azerbaycan’ın önce-likle ele aldığı konular arasında olmuştur. Nitekim 18 Ekim 1997 tarihinde ‘1948-1953 yıllarında Azerbaycanlıların Ermenistan SSC Arazisindeki Tarihi-Etnik Topraklarından Toplu Şekilde Tehcir Edilmesine Dair’ bir ferman imzalayan Azerbaycan Devlet Başka-nı göçmenlerle ilgili durumu netleştirmiş, ayrıca ‘Göçmenler ve Mecburi Göçmenlerin Statüsü Hakkında Kanun’ ve diğer ilgili kanunlarla da göçmenlere bir statü vermiştir.194

Azerbaycan devleti, göçmenlerin uygun yerlere yerleştirmeye çalışmıştır. Çadırlara 15.530 aile (73.982 kişi), barakalara 19.782 aile (98.879 kişi), devlete ait konutlara, okullara, çocuk yuvalarına, yurtlara 43.905 aile (175.255 kişi), pansiyonlara ve istirahat evlerine 526 aile (20.240 kişi), akraba ve tanıdık evlerine 38.926 aile (156.420 kişi), göçmenler tarafından zapt edilmiş evlere 8.954 aile (44.502 kişi), çiftliklere 7.555 aile (32.721 kişi), yarım kalmış inşaatlara 10.616 aile (44.502 kişi), yük vagonlarına 2.070 aile (8.859 kişi) ve yol kenarları ve toprak evlere (mağaralara) 3.418 aile (14.864 kişi) yerleştirilmiştir. Bakü’de boş evlere yerleşen yerlerinden edilmiş kişiler ve mülkiyet sa-hipleri arasında çıkacak kargaşayı önlemek amacıyla devlet, işgal altındaki topraklar geri alınana kadar göçmenlerin girdikleri evlerden çıkarılmamaları hususunda yasal düzenle-meler getirmiştir. Ermenistan’dan gelen kaçkınlar ile Bakü’de yaşayan Ermenilerin kar-şılıklı konut değişimi yapmalarına da devlet tarafından izin verilmiştir. Ayrıca yerleşim konusunda şehit ailelerine öncelik verilmiştir.195

Önceleri göçkünlerin çoğu güneyde bulunan 12 kampta yaşarken, 2002 yılında hükü-met ülkenin çeşitli bölgelerinde yeni yerleşim yerleri inşa etmeye başlamış ve 2007 yılı-nın sonunda bütün çadır kamplarını ortadan kaldırmıştır. Ancak önemli sayıda göçkün hala okullar, misafirhane ve yurtlar gibi kamu binalarında yaşamlarını sürdürmektedir.196

Azerbaycan devletinin öncelikli amacı, Ermeni güçleri işgal edilen bölgelerden çekilir çekilmez yerlerinden edilmiş kişilerin geriye dönüşlerini sağlamak için gerekli koşulları yaratmaktır. Yaklaşık 500.000 Azeri’nin çatışma sırasında terk etmek zorunda kaldıkları evlere geri dönmek istedikleri bilinmektedir. Bu nedenle Azerbaycan hükümeti, yer-

1992’den bu yana uğradıkları şiddet do-

layısıyla evlerini terk eden Azeri vatandaş-larının çözümsüz ka-lan sorunları, bölge-deki insani mesele-

lerin ve insan hakları sorunlarının ciddi bir

örneğini oluşturmaktadır.

Azerbaycan devleti-nin öncelikli amacı, Ermeni güçleri işgal edilen bölgelerden çekilir çekilmez yerle-rinden edilmiş kişile-rin geriye dönüşlerini sağlamak için gerekli koşulları yaratmaktır.

81

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

lerinden edilmiş kişilerin toplumla bütünleşmesini sınırlandırma yolunu seçmektedir. Diğer yandan geriye dönüş faaliyetlerini yürütmek hala oldukça zor görünmektedir. Dağlık Karabağ sorununun donmuş olmasının yanı sıra, terk edilen yerleşim alanlarında altyapının ve ekonominin tamamen yıpranmış olması başlıca problemler arasındadır.197

1) Azerbaycan’da Yerlerinden Edilen Kişi Sayısı

Dağlık Karabağ Savaşı’nda 25.000-30.000 kişi yaşamını yitirmiş, 250.000-300.000 kişi de Azerbaycan’dan Ermenistan’a kaçarak mülteci konumuna düşmüştür. Devlet kay-naklarındaki veriler, Ermenistan, Dağlık Karabağ ve işgal edilmiş Azerbaycan toprakla-rından gelen mültecileri ve yerlerinden edilmiş kişileri de kapsamakta ve toplam sayıyı 1 milyon kişi olarak vermektedir.189 Bazı kaynaklar, Ermeni işgali altına giren bölge-leri oluşturan Karabağ’dan 192.300, Laçin’den 59.500, Şuşa’dan 29.500, Kelbecer’den 50.500, Ağdam’dan 158.000, Fuzuli’den 100.000, Cebrail’den 51.600, Kubatlı’dan 30.300 ve Zengilan’dan 33.900 kişi olmak üzere toplam 676.100 kişinin yaşadıkları yerlerden zorunlu olarak göç etmek durumunda kaldığını göstermektedir.190

Azerbaycan’da yerlerinden edilmiş kişilerin yaklaşık % 90’ı Dağlık Karabağ bölgesi ve çevresindeki yedi bölgeden gelmektedir. Azerbaycan’ın 76 bölgesine dağılan yerlerin-den edilen Azerilerin büyük çoğunluğu Bakü civarında ve Sumgayit’te yaşamaktadır. Önemli sayıda Azeri de Fuzuli-Ağdam-Ağcabedi-Barda-Mingeçevir-Gence’nin güney merkezinde, Şamaki-İsmailli-Gabala-Şeki’nin kuzey yolu üzerinde ve Sabirabad-Saatli-İmişli-Beylagan’ın güney yolu üzerinde bulunmaktadır. % 50,4’si kadın ve % 46,6’sı erkek olan yerlerinden edilmiş Azeri nüfusu eşit bir cinsiyet dağılımı göstermektedir. Çocukların nüfusu % 40,8 ile yüksek bir orandadır, yaşlılar ise bu nüfusun % 10,1’ini oluşturmaktadır.191 Göç olayının başlamasından bu yana yerlerinden edilmiş ailelerde 197.000 çocuk doğmuştur ve yeni nesil de olumsuz şartlar altında hayatta kalma müca-delesi vermektedir.192

2) Azerbaycan’da Yerlerinden Edilmiş Kişilerin Sorunları

Azerbaycan’da yerlerinden edilmiş Azeri nüfus, ekonomik ve toplumsal yaşamın her alanında temel hak ve özgürlüklerinin gözetilememesi sorunu ile karşı karşıyadır. Azer-baycan vatandaşları ülke içi kayıt sisteminin bir gereği olarak oturdukları yerleri bildir-mek zorundadır. Ancak yerlerinden edilmiş kişilerin birçoğu göç sırasında bu işlem için gerekli belgelerini kaybetmiştir. Ülkede kayıt altında olmamaları sebebiyle iş bulma, işe yerleşme, ikamet etme, sağlık hizmetlerinden faydalanma, eğitim görme, sigorta yaptır-ma, banka kredileri kullanma ve hükümet yardımlarından yararlanma gibi birçok konu-da sıkıntı yaşamaktadırlar. Bu kişiler temel hizmetlerden yararlanmak için rüşvet vermek zorunda bırakılmaktadır. Ancak ülkede yaygın olan rüşvet karşısında maddi olarak da yetersiz olan bu kesimin gücü sınırlı kalmaktadır.198

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

82

Yerlerinden edilmiş kişilerin statüsü konusunda da belirsizlik devam etmektedir. Ba-

balardan çocuklarına ‘yerlerinden edilmiş kişi statüsü’ geçerken, aynı durum yerinden

edilmiş bir anne ve çocuğu için geçerli değildir. Mülteciler ve Yerlerinden Edilmiş Ki-

şiler Devlet Komitesi (The State Committee for Refugees and IDPs), erkekleri evin reisi

olarak kabul etmekte, kadınları ise ancak boşanmışsa veya evli değilse evin reisi kabul

etmektedir. Kadınlarla beraber kalan çocuklar da ancak bu şekilde yerlerinden edilmiş

kişi statüsüne girerek bazı ayrıcalıklardan faydalanmaktadır. Ancak yerlerinden edilmiş

kişi statüsündeki bir kadının çocuklarının statüsü, kadın bu statüye sahip olmayan bir

erkekle evlendiği takdirde sona ermektedir. Bunun sonucu olarak da bu çocukların bir-

çoğu devlet ve aylık gıda yardımından yoksun kalmaktadır.199

Bakımsız ve kalabalık toplu yaşam merkezlerinde, geçici yerleşim yerlerinde ve ulus-

lararası örgütlerle devletin inşa ettiği binalarda akrabalarıyla birlikte kalan yerlerinden

edilmiş kişiler, su, elektrik gibi hizmetlerden ve kanalizasyon altyapısından yoksun bir

şekilde yaşam savaşı vermektedir. Bakü ve Sumgayit gibi büyük şehirlerde yaşayanla-

ra yaşadıkları konutlar konusunda teminat vermek güçtür. Mülkiyet özelleştirmeleri,

gittikçe artan kamu yapılanmaları ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin mülkiyet

sahiplerine öncelik vermesi, bu şehirlerdeki konutlara yerleşen kişileri zor durumda bı-

rakmaktadır.200

Yerlerinden edilmiş kişilere verilen devlet yardımları konusunda da bazı sorunlar yaşan-

maktadır. Devlet yardımlarının düzenli ve organize bir şekilde yapılamaması, yardım-

ların eşit paylaştırılamaması, hatta gelen yardımların satılması bu kişilerin karşılaştığı

önemli sorunlar arasındadır. Bunun yanı sıra bölge yöneticilerinin keyfi uygulamalar içi-

ne girmesi, bürokratik engellerin aşılamaması ve altyapı sorunlarının devam etmesi gibi

konular da yerlerinden edilmiş kişilerin süregelen problemleri arasında yer almaktadır.201

Uzun süre boyunca kendi yerleşim yerlerinden uzakta kalmaya zorlanmış bu kişiler, sa-

dece psikolojik ve sosyal açıdan olumsuz etkilenmekle kalmamış, aynı zamanda ekono-

mik hayata entegre olamamaları ve kendi kendilerine yetememeleri sonucunda toplum-

dan dışlanmışlardır. Dağlık Karabağ ve ülke içinde göç sorunu, her anlamda dezavantajlı

grupların ortaya çıkmasına neden olmuş, bu insanlar akrabalarına ya da diğer dış yardım

kaynaklarına bağımlı kalmıştır. Yerlerinden edilmiş Azeriler, ilkokul veya ortaokul dü-

zeyinde eğitim görmüş ve genellikle tarımsal faaliyetlerle ilgilenen insanlardan oluşmak-

tadır. Kırsal kökenli ve fakir insanların çoğu ekonomik anlamda şehirli insanlara kıyasla

daha az gelişmiş becerilere sahiptir. Bu kişilerin göç etmek zorunda kalması, eğitimleri-

nin kesintiye uğramasına ve özellikle gençlerin eğitimlerine devam edememesine neden

olmuştur.202

Uzun süre boyunca kendi yerleşim yer-

lerinden uzakta kal-maya zorlanmış bu

kişiler, sadece psiko-lojik ve sosyal açıdan olumsuz etkilenmekle

kalmamış, aynı za-manda ekonomik

hayata entegre ola-mamaları ve kendi

kendilerine yeteme-meleri sonucunda

toplumdandışlanmışlardır.

83

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Toplu yaşam merkezleri, kampları ve diğer yeni yerleşim merkezlerinde iş imkânlarının

çok az olması da Azerbaycan’da göçkünlerin istihdam olanakları açısından dezavantajlı

bir durum yaratmaktadır. 2004 verilerine göre çalışma yaşında olan yerlerinden edilmiş

kişilerin yalnızca % 30’u iş sahibidir. 2003 yılı yoksulluk seviyesi verilerine göre kaçkın

ve göçkünler arasında yoksulluk oranı (% 50,3) yerel halkın yoksulluk oranından (%

44,1) daha yüksektir. Bu oran şehir ve kırsal alanlarda farklılık göstermektedir. Kır-

sal bölgelerde kaçkın ve göçkünlerin yoksulluk oranları % 60,6, şehir bölgelerinde ise

% 41,2 olarak ölçülmüştür. Ayrıca yerel halkın % 12,4’ü kendilerine ait çiftliklerde

çalışarak gelirlerini sağlarken, bu oran yerlerinden edilmiş kişiler arasında yalnızca %

2,8’dir.203

Ayrıca şehirlerde yerel halk ile iç içe yaşamak durumunda kalan yerlerinden edilmiş

kişiler, kırsal kesimlerde daha çok çevre illerden izole olmuş yerlerde yaşamak duru-

munda bırakılmıştır. Ayrıca göçkünler arasında entegrasyon ve yardımlardan yararlanma

konusunda kırsal bölgelere yerleşen nüfus ile şehirlere yerleşen nüfus arasında bir ayrım

yaşanmıştır. 1990’lar boyunca özellikle şehirlerde yaşayan yerlerinden edilmiş kişiler,

uluslararası ve ulusal programlarda genellikle göz ardı edilmiştir. Gerçekten de 2005

yılına kadar şehir bölgelerine yerleşen yerlerinden edilmiş kişilerin kalacak yer problemi

ile ilgilenen çok az kuruluş çıkmıştır.204

Gerek şehirlerde gerekse kırsal kesimlerde yerel halk göç etmek zorunda kalmış bu kişile-

re karşı hoşgörülü davranmış ve ayrımcılık yapmamıştır. Ancak hükümetin yerlerinden

edilmiş kişiler konusunda izlediği politika, yerel halkın durumuyla kıyaslandığında, yer-

lerinden edilmiş kişileri zaman zaman daha ayrıcalıklı bir konuma sokmuştur. Örneğin

‘yerlerinden edilmiş kişi’ statüsündeki biriyle evli olan kişi, ona sunulan iş bulma, hükü-

metin maddi yardımı ve ücretsiz sağlık hizmetleri gibi olanaklardan yararlanamamak-

tadır. Aynı şekilde yerlerinden edilmiş kişilere tanınan bazı mülkiyet hakkı ayrıcalıkları

da toplumda gerilimi zaman zaman tırmandırmıştır. Buna bağlı olarak da yerlerinden

edilmiş kişiler, yerleştikleri konutlardan ev sahipleri tarafından çıkarılmak istenmiştir.205

Azerbaycan hükümeti, Ermeni güçlerinin işgal ettikleri bölgelerden çekilmesi duru-

munda yerlerinden edilmiş kişilerin dönüş yapacakları bölgelerde uygun koşulların sağ-

lanmasını en önemli görevlerden biri olarak kabul etmiştir. Ancak sorunun çözümsüz

görünmesi bir yana geri dönüşleri sağlamak ve bunu organize etmek başlı başına bir me-

seledir. Ayrıca onlarca yılın ardından yıkılan evlerin, tahrip olan altyapının ve kötüleşen

ekonominin yeniden inşa edilmesi de çok kolay görünmemektedir.206

Azerbaycan hüküme-ti, Ermeni güçlerinin

işgal ettikleri böl-gelerden çekilmesi

durumunda yerlerin-den edilmiş kişilerin

dönüş yapacakları bölgelerde uygun ko-şulların sağlanmasını

en önemli görevler-den biri olarak kabul

etmiştir. Ancak so-runun çözümsüz gö-

rünmesi bir yana geri dönüşleri sağlamak

ve bunu organize et-mek başlı başına bir

meseledir. Ayrıca on-larca yılın ardından

yıkılan evlerin, tahrip olan altyapının ve kö-

tüleşen ekonominin yeniden inşa edilmesi

de çok kolay görünmemektedir.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

84

3) Azerbaycan Devletinin Yerlerinden Edilmiş Kişilere Yardımları

17 Eylül 1998 yılında kabul edilen ‘Kaçkınların ve Mecburi Göçmenlerin Sorunlarının

Halli Üzere Devlet Programı’ Azerbaycan’ın göçmenler üzerine çalışmalarını bir dev-

let programı şeklinde yürüttüğünü göstermektedir. Bu programda, tarım koşullarının

uygun olduğu ve iş imkânlarının görece daha iyi olduğu illerde, mülteciler ve yerlerin-

den edilmiş kişiler için yeni yerleşim yerlerinin oluşturulması planlanmıştır. Bu kişilerin

yerleşiminin teşvik edildiği ‘göçmen kasabalarının’ inşa edilmesi de çözüm önerilerinin

başında gelmektedir. Ayrıca mültecilerin ve yerlerinden edilmiş kişilerin yerleştikleri ye-

ni yerlerde istihdam olanaklarının artırılması ve sosyal altyapı sorunlarının çözülmesi de

çalışmalar arasında yer almaktadır.207

Yerlerinden edilmiş kişilere yapılan devlet yardımlardaki artış, 2001, 2002 ve 2004

yıllarında deklare edilen başkanlık kararnameleriyle gerçekleştirilmiştir. Başkanlık ka-

rarnameleriyle yerlerinden edilmiş kişilere yönelik açıklanan Birinci ve İkinci Devlet

Programları, Azerbaycan devletinin bu kişilerin haklarına ilişkin izlediği temel politi-

kayı yansıtmaktadır. ‘Mültecilerin ve Yerlerinden Edilmiş Kişilerin Yaşam Koşullarının

İyileştirilmesi ve İstihdam Olanaklarının Artırılması’ ismini taşıyan İkinci Program, 1

Temmuz 2004 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Bu programda çadır kamplarında ve üs-

tün körü yapılmış barınaklarda yaşayan kişilerin yerleşebileceği yeni yerleşim yerlerinin

inşası üzerinde durulmuştur. Ayrıca mültecilerin ve yerlerinden edilmiş kişilerin iş ola-

naklarını artırarak kendi kendilerine yetebilmelerini sağlamak amaçlanmıştır. 2005 yılı

sonu itibariyle hükümet 6.400 yeni ev inşa etmiştir.208 Azerbaycan Cumhuriyeti Devlet

Komitesi’nin verilerine göre, devlet petrol gelirleri fonundan 359 milyar Manat alınarak

392.000 m2’lik bir alana 6.410 konut yapılmıştır. Ayrıca 3.150 sınıflık 18 okul, 19 sağ-

lık yardım merkezi, 18 anaokulu, 13 hamam, toplamda 75 yataktan oluşan hastaneler,

195 km uzunluğunda yol, 188 km uzunluğunda içme suyu borusu, 133 km. uzunlu-

ğunda sulama kanalı, 10 halk merkezi ve 11 iletişim merkezi yapımı tamamlanmış veya

uygulamaya konulmuştur.209

2010 yılı sonu itibariyle Azerbaycan hükümeti inşa edilen 67 yerleşim yerine 90.000

kişiyi yerleştirmiştir. Hükümet bu yeni yerleşimlerin, geri dönüşler sağlanana kadar ge-

çici bir çözüm olduğunu belirtmiştir.210 Tüm çalışmalarına rağmen Azerbaycan devleti,

yerlerinden edilmiş kişilerin geri dönüşleri üzerinde ısrarla durmaktadır. Bu kapsamda

Azerbaycan, uluslararası toplumun da yardımıyla ‘Yerlerinden Edilmiş Kişilerin Dönüşü

için Çerçeve Plan’ (Büyük Dönüş Programı) adı altında bir taslak plan üzerinde çalış-

maktadır.211

85

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Yerlerinden edilmiş kişilere tanınan bir takım ayrıcalıklar konut yapımı, parasal yardım-lar ve kredilerle sınırlı değildir. Sosyal ve ekonomik açıdan ayrıcalıklı olan bu kişiler, aynı zamanda araba vergisi gibi vergilerden muaf tutulmuş, kendilerine gelir vergisinde indirim uygulanmış, giriş sınavını başarıyla geçmeleri şartıyla kendilerine ücretsiz yük-sek eğitim hakkı verilmiştir. Bunlara ek olarak, toplu yaşama merkezlerinde ya da yeni yerleşim yerlerinde yaşamak durumunda olanlara gıda ve sağlık hizmetlerinin ücretsiz verilmesi kararlaştırılmıştır.212

21 Ekim 2007 tarihinde Azerbaycan Devlet Başkanı ek bir kararname daha çıkarmıştır. Bu kararnameyle 2004 yılındaki devlet programı, 2011 yılına kadar yerlerinden edil-miş kişilerin iş imkânlarını artırmak ve altyapının iyileştirilmesini sağlamak amacıyla bütçeden 1 milyar dolar ayrılacak şekilde revize edilmiştir.213 2005 yılı içerisinde Petrol Fonu’ndan ayrılan 100 milyon doların bu kişilere ev yapılması amacıyla kullanıldığı beyanlar arasındadır.214 2006 yılına gelindiğinde ise Azerbaycan hükümeti, yerlerin-den edilmiş kişilere ve mültecilere 210 milyon dolar hibe ayıracağını beyan etmiştir. Azerbaycan’da yerlerinden edilmiş kişiler genellikle işsiz kesimi oluşturmaktadır. Büyük bir çoğunluğu hükümet yardımları ile geçimlerini sağlayan yerlerinden edilmiş kişilere, Azerbaycan’da ‘ekmek parası’ olarak bilinen ve kişi başına 9 dolar tutarında aylık gıda yardımı yapılmaktadır.215 Azerbaycan hükümeti, 2010 yılında 540.000 kişiye 18 dolar ve üstü gıda yardımı yapmıştır.216 1993 yılında yerlerinden edilmiş kişilere verilen aylık gıda yardımı kişi başına 500 Manat iken, geçen 12 sene içinde bu rakam 90 kat artmış ve 1 Ocak 2005’ten bu yana hibe miktarı 45.000 Manat olmuştur. Ayrıca 2001 ve 2002 bütçelerinden ayrılan 2 milyar dolar, yerlerinden edilmiş 1.000 aileye ayrıcalıklı krediler vermek üzere harcanmıştır.217

C. Uluslararası Kuruluşların Yerlerinden Edilmiş Azerilere Yardımı

BM, Yol Gösterici İlkeler isimli belgesinde yerlerinden edilmiş kişilere yardım konu-sunda ulusal devletlerin sorumluluk taşıdığını açıkça belirtmiştir. BM’nin Yol Gösterici İlkeler belgesinde yer alan 25. Maddede “Ülke içinde yerlerinden edilmiş kimselere insani yardım sağlama ödev ve sorumluluğu öncelikle ulusal makamlara aittir. Uluslararası insani yardım kuruluşları ve benzeri kuruluşların ülke içinde yerlerinden edilmiş kimseleri des-teklemek amacı ile hizmet sunma hakları vardır. Bu doğrultuda yapılan bir teklif, dostane olmayan bir davranış veya bir devletin içişlerine müdahale olarak görülemez, bir iyi niyet girişimi olarak değerlendirilir” ifadeleri geçmektedir.218

Uluslararası Af Örgütü’nün raporuna göre, 1993’ten bu yana uluslararası kuruluşların Dağlık Karabağ sorununda yerlerinden edilen Azerilere yaklaşımı üç ayrı dönemde in-celenebilir. 1990’ların ortalarına kadar süren ilk dönem yardımları, acil insani yardım

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

86

planı çerçevesinde barınak, yiyecek ve su gibi insanların temel ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde gerçekleşmiştir. Bu ilk dönemde yerlerinden edilmiş kişilere ayrılan fonlar ol-dukça fazladır. Sadece 1994-1995 yıllarında 120 milyon dolar tutarında uluslararası yardım yapılmıştır. İkinci dönemde, uluslararası yardımlar kalıcı barınaklar inşa etme, yerlerinden edilmiş kişilerin kaldığı kamu binalarının rehabilitasyonunu sağlama, sağlık hizmetlerine ulaşımı kolaylaştırma ve gelirleri arttırma gibi bazı faaliyetleri kapsamak-tadır. Üçüncü dönemde ise, daha uzun süreli kalkınma hedeflerine ağırlık verilmiştir.219

Azerbaycan devleti, uluslararası örgütlerle ortak çalışmalar yürütmekte, hükümet dışı kuruluşların yerlerinden edilmiş kişilere yardımı konusunda herhangi bir engel çıkar-mamaktadır. Azerbaycan devlet kaynaklarına göre ülke içinde şu an 72 uluslararası, 32 yerel insani yardım örgütü yerlerinden edilmiş kişilerin ve mültecilerin sorunlarını çöz-mek amacıyla faaliyet göstermektedir.220 2009 yılında, 60 uluslararası ve 40 yerel insani yardım örgütü, hükümetten bağımsız olarak mülteciler ve yerlerinden edilmiş kişiler için 370 proje gerçekleştirmiştir. Bu faaliyetlere toplamda 30 milyon dolarlık hibe har-canmıştır. 2008 yılında ise uluslararası toplum insani yardım ve kalkınma konusunda yerlerinden edilmiş kişiler için 31 milyon dolar harcamıştır. Azerbaycan’daki yerlerin-den edilmiş kişilere yardım eden kuruluşların başında -hükümet ve yerel hükümet dışı örgütler ile beraber- Birleşmiş Milletler altında yapılanan örgütler, uluslararası insani yardım ve kalkınma örgütleri ve uluslararası finans örgütleri gelmektedir. Avrupa Birliği, Amerika Birleşik Devletleri, Japonya, Almanya, Norveç ve İsveç ve sosyal sorumluluk programları kapsamında Norveç petrol şirketi Statoil, donörler arasında yer almaktadır. Ayrıca İtalya, Yunanistan, Türkiye ve İran da yerlerinden edilmiş kişiler için yardımda bulunan ülkelerdendir.221 Türkiye, 1992 yılından itibaren Azerbaycan’a yardım çalış-malarına başlamış, bölgede 50.000’den fazla kişi için kamplar kurmuştur. İran ise, daha çok Azeri mültecilerinin ülkesine girişini engellemek amacıyla sınırda 100.000’den fazla insana kalacak yer imkânı sağlayan bölgeler oluşturmuştur.222

BMMYK, Azerbaycan’a ulaşan ilk uluslararası örgütlerden biri olmuş, 1992 yılında A-zerbaycan hükümetinin isteği ile bölgede yardım harekâtı başlatmıştır. Örgüt, yerlerin-den edilmiş kişilerin haklarını savunmak, geçici eğitim programları hazırlamak, yerel ve uluslararası hükümet dışı örgütlerle beraber yasal yardımlarda bulunmak gibi faaliyetlere yoğunlaşmıştır.223 BMMYK yerlerinden edilmiş kişilere yiyecek, kalacak yer sağlamış, su temizliğini ve halk sağlığını geliştirme aktiviteleri yürütmüştür. 2000 yılına kadar 97.000’den fazla insanın entegrasyon sürecinde maddi yardımda bulunmuştur. Ayrıca BMMYK, yardım sağlanması ve kapasite geliştirme çalışmaları gibi konularda devlet organlarının sürece dâhil olmasına katkıda bulunmuştur. Azerbaycan’da yerlerinden edilmiş kişilerin dış yardıma olan bağlılığının azaltılması, hayat standartlarının ülkedeki diğer insanlarla aynı seviyeye getirilmesi ve yerel entegrasyon yoluyla daha uzun süreli çözümler bulunması konusunda çalışmalar sürdürmüştür. BMMYK, Azerbaycan hükü-metine yerlerinden edilmiş kişilerle ilgili kanuni düzenlemeler yapması ve bu kişilerin statülerini belirlenmesi doğrultusunda önemli katkıda bulunmuştur.224

Azerbaycan devlet kaynaklarına göre

ülke içinde şu an 72 uluslararası, 32 yerel insani yardım örgütü

yerlerinden edilmiş kişilerin ve mülteci-

lerin sorunlarını çöz-mek amacıyla faaliyet

göstermektedir.

87

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Bölgede faaliyet gösteren diğer insani yardım kuruluşları ve faaliyet alanları şöyle sıra-lanabilir: Açlığa Karşı Eylem-AKE (Action Contre La Faim-ACF) gıda güvenliği, su te-mizliği ve tarımsal faaliyetler; Muadili Uluslararası-MU (Counterpart International-CI) çocukların eğitimi; Uluslararası Kızılhaç Komitesi-UKK (International Committee of the Red Cross-ICRC) kaybolan insanlar ve tutuklular; Uluslararası Tıbbi Yardım Ordusu-UTYO (International Medical Corps-IMC) HIV virüsü başta olmak üzere sağlıkla ilgili problemler; 2008’de ofisini kapatan Norveç Mülteci Konseyi-NMK (Norwegian Refugee Council-NRC) barınma, mikro kredi, gıda yardımı, gaz ve ısıtıcı dağıtımı, okul yapımı, psikolojik rehabilitasyon ve diş sağlığı; Birleşik Metodist Yardım Komitesi-BMYK (Uni-ted Methodist Committe on Relief-UMCOR) ilaç tedariki ve Dünya Vizyon Örgütü-DVÖ (World Vision-WV) eğitim, gıda güvenliği, altyapı ve küçük ölçekli krediler. Bölgede Avrupa Birliği Kurumları da faaliyet göstermektedir. Avrupa Parlamenter Meclisi Göç, Mülteciler ve Nüfus Kurulu (The Council of Europe’s Committee on Migration, Refugees and Population), Avrupa Birliği’nin Güney Kafkasya Özel Temsilciliği (The EU Special Representative for the South Caucasus), AB Genişleme Komisyonu (The EU Commissi-oner for Enlargement) ve Avrupa Parlamentosu (European Parliament) bu kurumlar a-rasında yer almaktadır. Ayrıca Dünya Bankası-DB (World Bank-WB), Asya Kalkınma Bankası-AKB (Asian Development Bank-ADB) ve Avrupa Yeniden Yapılanma ve Kal-kınma Bankası-AYKB (European Bank for Reconstruction and Development-EBRD) da bölgede faaliyet gösteren uluslararası finans örgütleri arasında yer almaktadır. Birleşmiş Milletler, kendisine bağlı çeşitli kollarıyla Azerbaycan’da yerlerinden edilmiş insanlara yardım sağlamaktadır. Bunlar arasında Gıda ve Tarım Örgütü-GTÖ (Food and Agri-culture Organization-FAO), Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ) (International Labo-ur Organization-ILO), Uluslararası Göç Örgütü-UGÖ (International Organization for Migration-IOM), Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu-BMÇYF (United Nations Children’s Fund-UNICEF), Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı-BMKP (United Na-tions Development Program-UNDP), BMMYK, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç ile Mücadele Ofisi-BMUSMO (United Nations Office on Drug and Crime-UNODC), Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu-BMNF (United Nations Population Fund-UNFPA) ve Dünya Sağlık Örgütü-DSÖ (World Health Organization-WHO) sayılabilir.225

D. Dağlık Karabağ Çözüm Sürecinde Yerlerinden Edilmiş Kişiler Meselesi

Çatışmanın çözüme kavuşturulması için gerekli yasal ve siyasi zemin, uluslararası hu-kukun temel ilkelerine dayanmaktadır. Dağlık Karabağ çatışmasının yasal ve siyasi te-melleri, BM Güvenlik Konseyi’nin, AGİT’in, Avrupa Konseyi’nin ve diğer uluslarara-sı örgütlerin uluslararası hukukun ilke ve normları doğrultusunda aldıkları kararlar ve oluşturdukları belgelere dayalıdır. Bu belgeler, Azerbaycan Cumhuriyeti’nin egemenli-

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

88

ğine, toprak bütünlüğüne ve uluslararası alanda tanınmış sınırlarının ihlal edilemezliği-ne vurgu yapmaktadır.226 1993 yılında Dağlık Karabağ sorununa ilişkin olarak üç BM Güvenlik Konseyi Kararı alınmıştır. Bu kararlarda, mültecilere ve yerlerinden edilmiş kişilere acil insani yardımın ulaştırılması ve bu kişilerin güvenle evlerine dönüşünün sağlanması konularında BM Genel Sekreteri ve ilişkili uluslararası kuruluşlara çağrı ya-pılmaktadır.227

Dağlık Karabağ sorununun çözümüne ilişkin görüşmeler yapılırken yerlerinden edil-miş kişiler meselesi de masaya yatırılmaktadır. Görüşmelerde Azerbaycan’da yerlerinden edilmiş Azerbaycan hükümeti temsil etmektedir. Azerbaycan hükümetinin görüşmeleri bizzat kendisinin yürütüyor olması ve Dağlık Karabağ Ermenilerinin de görüşmeler-de ayrı bir temsilinin olmaması Azerbaycan’ın bu çatışmayı Ermenistan ile arasındaki devletlerarası bir çatışma olarak gösterme çabalarını destekler niteliktedir.228 Azerbaycan ve Ermenistan müzakerelerinde, yerlerinden edilmiş kişilerin Dağlık Karabağ bölgesi çevresindeki yedi bölgeye geriye dönüş hakkı reddedilmemiştir. Her ne kadar ilerleme kaydedilmese de her iki tarafta yerlerinden edilmiş kişilerin geriye dönüşlerini barış an-laşmasının esas unsuru olarak görmüştür.229

1997-1998 Minsk Grubu taslakları, mültecilerin ve yerlerinden edilmiş kişilerin özgür bir şekilde kendi evlerine dönmelerini ve ellerinden alınan mülkiyetlerini resmi yolarla geri almalarını garanti edecek maddeler içermemektedir. Aralık 1997 ve Kasım 1998 belgeleri, her iki tarafı da ‘Ayrılık Bölgesi’ içinde yerlerinden edilmiş kişilerin daha ön-ceki yaşam yerlerine güvenli ve gönüllü dönüşlerini kolaylaştırmaya çağırmaktadır. Bu kaba hatlarla çizilmiş formülasyon, geri dönüş için ne gerekli güvenlik tedbirlerinin alın-ması ne de ekonomik, sosyal ve siyasi koşulların sağlanması konusunda bir güvence ver-mektedir. Ayrıca yerlerinden edilmiş kişilerin entegrasyonunu kolaylaştırma noktasında da bu belgelerin yetersiz olduğu açıktır.230 Buna ek olarak, Dağlık Karabağ gibi donmuş çatışma bölgelerinde yerlerinden edilmiş kişiler sorunu taraf olan ülkelerin ve komşu devletlerin politikalarında bir araç olarak kullanılmaktadır.231 Bu da meselenin çözümü-nü zorlaştırmakta ve çatışmanın çözümünden değil, çözümsüzlüğünden fayda sağlayan grupların olduğu izlenimini doğurmaktadır.

2009 ve 2010 yıllarında yeniden canlanan barış görüşmeleri sonunda, 2007 yılın-da oluşturulmuş Madrid Belgesi’nde yer alan ‘temel prensipler’ yenilenmiştir. Dağlık Karabağ’ı çevreleyen toprakların Azerbaycan’a geri verilmesi, güvenlik ve yönetim konu-sunda bazı garantiler sağlanması kaydıyla Dağlık Karabağ’a güvenlik ve kendi kendini yönetim hakkı konusunda güvence sağlayan geçici bir statünün verilmesi, Ermenistan’ı Dağlık Karabağ’a bağlayan bir koridorun oluşturulması, yerlerinden edilmiş kişilerin ve mültecilerin geri dönüş haklarının gözetilmesi ve barış gücü operasyonunu da içe-ren uluslararası güvenlik önlemlerinin alınması, kabul edilen temel ilkeler arasında yer

Azerbaycan hükü-metinin görüşmeleri

bizzat kendisinin yürütüyor olması

ve Dağlık Karabağ Ermenilerinin de gö-

rüşmelerde ayrı bir temsilinin olmaması

Azerbaycan’ın bu çatışmayı Ermenistan ile arasındaki devlet-

lerarası bir çatışma olarak gösterme

çabalarını destekler niteliktedir.

Dağlık Karabağ gibi donmuş çatışma böl-gelerinde yerlerinden edilmiş kişiler sorunu

taraf olan ülkelerin ve komşu devletlerin

politikalarında bir araç olarak

kullanılmaktadır.

89

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

almıştır. Zirvede Dağlık Karabağ’ın statüsünün gelecekte yasalara bağlı irade beyanıyla belirlenmesi kararlaştırılmıştır.232

Uluslararası örgütler çerçevesinde halen AGİT Minsk Grubu tarafından sürdürülen barış görüşmelerinde üzerinde durulan çözüm önerileri arasında, Ermeni kuvvetlerin Azerbaycan’da işgal ettiği bütün topraklardan çekilmesi, Azerbaycan’ın toprak bütünlü-ğünün tanınması, yerlerinden edilmiş Azerilerin Dağlık Karabağ bölgesindeki eski yer-lerine dönmelerinin sağlanması ve bölgede yaşayan Ermenilerin ve Azerilerin normal, güvenli ve eşit şartlarda yaşamasının sağlanması yer almaktadır.233 Dağlık Karabağ’ın statüsü ve Ermeniler tarafından işgal edilmiş topraklardan ayrılmak durumunda bırakı-lan Azeri nüfusunun geri dönüşü tarafların hala uzlaşıya varamadıkları konular arasında yer almaktadır.234

E. Sonuç

Dağlık Karabağ sorunu nedeniyle ortaya çıkan Azerbaycan’da yerlerinden edilmiş kişi-ler sorununa yaklaşık 20 yıl geçmesine rağmen hala kalıcı bir çözüm bulunamamıştır. Uluslararası ve ulusal yardımlar ve siyasi çözüm arayışları da tarafların uzlaşabilecekleri somut ve kalıcı bir çözüm yolu getirememiştir. Azerbaycan nüfusunun önemli bir kıs-mını oluşturan bu kesim siyasi, sosyal, ekonomik ve psikolojik uzun süreli bir takım so-runlarla karşı karşıyadır. Ayrıca Azerbaycan’da yerlerinden edilmiş kişilerin sahip olduğu temel hakların gözetilmesi ve korunmasında bazı problemler yaşandığı açıktır. Yerlerin-den edilmiş kişilerin temel haklarına saygı gösterilmesi, ayrımcılığa izin vermeden tüm Azerbaycan vatandaşlarıyla beraber eşit hak ve eşit yaşam koşullarına sahip olmalarının sağlanması, yerlerinden edilmiş kişilerin sorunlarının çözümünde odak noktasını oluş-turmalıdır.

91

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

TESPİT VE ÖNERİLER8• GünümüzdeAzerbaycanveErmenistankamuoylarınınsorunabakışaçılarının

tamamen zıt konumda olduğu göz önünde bulundurulursa, soruna her tarafı memnun

edecek bir çözüm bulunmasının zorluğu daha rahat anlaşılır.

• Çözümkonusundataraflarınuyumlugündemleriyoktur.BubağlamdaAzer-

baycan ve Ermenistan arasında birinin kazanımının diğerinin kaybı olduğu anlamındaki

‘sıfır toplamlı oyun’ (zero sum game) perspektifi, her iki tarafın kazanabileceği ‘kazan-ka-

zan’ (win-win game) anlayışıyla yer değiştirememiştir. Bu şartlar altında ‘anlayış değişik-

liği’ olmaksızın çözüme yönelik somut adımlar atılması zor görünmektedir.

• DağlıkKarabağ sorununun çözümününönünde engeller arasındaöne çıkan

faktörlerden bir diğeri her iki taraf için de ‘toplumların hazırlanması’ gereğidir. Bilindiği

üzere Dağlık Karabağ sorunu hem Azerbaycan hem de Ermenistan’da dış politika mese-

lesi olduğu kadar aynı zamanda iç politika konusudur.

• Soruniçpolitikamalzemesihalinegetirilmişoluphükümetlerinsıkıştıklarıdö-

nemlerde, milliyetçilik enstrümanını kullanarak popülaritelerini arttırmalarına zemin

hazırlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında, Dağlık Karabağ sorununun çözümünde sağ-

lıklı bir zemin olduğunu söyleyebilmek oldukça güçtür.

• Bununenönemligöstergesi,DağlıkKarabağkonusundadışpolitikadaradikal

kabul edilebilecek kararlar alınması durumunda, liderlerin toplum desteğini kaybedebil-

dikleri gerçeğidir. Bu noktada Azerbaycan’da Muttalibov ve Elçibey’in, Ermenistan’da ise

Ter Petrosyan’ın koltuklarından edilmesi örnek gösterilmektedir.

• Ermenistan hükümetiKarabağmeselesinin çözümünde samimi tavır takınsa

dahi çok güçlü kamu diplomasisi politikası yürütmesi gerekmektedir. Özellikle, kanaat

önderlerinin desteği alınarak süreçte barışı destekleyici bir kamuoyu oluşturulamazsa,

geçmiş örnekler göz önünde bulundurulduğunda, hükümetlerin yönetimde uzun süre

kalamadıkları açıktır.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

92

• SürecinyürütülmesindeErmenistanhükümetiiradebeyanıortayakoysadahioluşan iç muhalefetin manevra alanını daralttığı görülmektedir. Ermenistan’daki iç geliş-meler göz önüne alınırsa, Sarkisyan hükümetinin muhalefetin artan baskıları karşısında zayıf kalacağı ve bu sebeple Dağlık Karabağ konusunda uzlaşmaz tavrını sürdüreceği öngörülebilir.

• DağlıkKarabağsorunununçözümükonusunda,Ermenistan’ıneskiCumhur-başkanı Levon Ter-Petrosyan’ın başkanlığındaki ‘Ermeni Ulusal Kongresi’ (EUK) Meclis dışı muhalefetin en önemli temsilcisidir ve Karabağ konusunda anlayışı diğer muhalefet temsilcilerinden kısmen farklıdır. Yine de, EUK Karabağ konusunda net olmayan ve duruma göre değişen bir ‘kırmızı çizgi’ye sahiptir.

• Öteyandan,ekonomiksıkıntıiçerisindeolanErmenistan,Azerbaycanilegiriş-tiği silah yarışında sosyal harcamalardan feragat ederek savunma harcamalarını arttırmak zorunda kalmıştır. Bu da ülkedeki ekonomik ve sosyal sorunları daha da derinleştirmek-tedir.

• ÇözümedönükadımatanhükümetlerinözellikleMinskGrubuüyeleritarafın-dan desteklenmeleri gerekmektedir.

• MinskGrubufaaliyetlerininvekararlarınınbağlayıcıniteliğininolmaması,birtaraftan ihtilaflı tarafların bir araya gelmesini kolaylaştırırken diğer taraftan çözüme yö-nelik baskı oluşturma potansiyelini ortadan kaldırmaktadır. Tarafları bir araya getirmek ve diyalog zemini oluşturmak açısından son derece başarılı olan Minsk Grubu, alınan kararların bağlayıcı olmaması nedeniyle çözüme yönelik baskı oluşturamamakta, bu ne-denle görüşmeler sonuçsuz kalmaktadır.

• AGİT’inDağlıkKarabağsorununauzlaştırıcıolarakmüdahilolması,tarihindebir ilk niteliğindedir. Bu noktada tecrübe eksikliği dikkat çekmiştir.

• AGİTMinskGrubu’nuntarafsızlığıtartışmakonusudur.Rusya’nınErmenistan’ıaçıktan destekler tavrı, Azerbaycan açısından Minsk Grubu’nun çabalarına temkinli yaklaşmasına neden olurken, Minsk Grubu zaman zaman da Azerbaycan’ın avukatı ol-mak suçlamasıyla karşı karşıya kalmıştır. Bu bağlamda, gerek Rusya’nın eş başkan olma-sı gerekse de tarafsızlığının sorgulanması nedeniyle Minsk Grubunun çabaları istenen sonuçları vermeyebilir. Bu noktada da Minsk Grubu’nun tarafsızlığını kuvvetlendirecek bazı inisiyatiflere duyulan ihtiyaç öne çıkmaktadır. Ne var ki Rusya ve ABD’nin eşbaş-kanlıkları söz konusu iken bu durum da zor görünmektedir.

• Bugünekadargeçensüredearabuluculukgörevindebulunandevletlerin,ön-celikli olarak kendi ulusal çıkarlarına odaklandıkları görülmektedir. Bu durum ise ka-çınılmaz olarak arabuluculuk sürecini sekteye uğratmaktadır. Bu bağlamda çok taraflı yapıların en temel handikabı, Dağlık Karabağ sorununda da kendini göstermektedir. Bu noktada şartların aynı şekilde devamı durumunda ancak ‘çıkarların görece ortaklaştığı’ bir zeminin ortaya çıkması ile çözüme yönelik bir yol açılabilir.

93

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

• 2008 sonrasında Rusya’nınMinskGrubu eşbaşkanı olarak, tek taraflı inisi-

yatifleriyle çatışma taraflarının görüşmelerinde canlanma gözlenmiştir. Fakat ABD ve

Fransa’nın arka planda kalmaları Moskova’nın tek başına görüşmeleri manipüle etmesi-

ne imkân tanımaktadır. Söz konusu durumda Rusya’yı dengeleyecek bir güç bulunma-

maktadır.

• Rusya’nın hemMinskGrubu üzerinden hem deKremlin kanalından süreci

kontrol etmeye çalışması zihin karışıklıklarına neden olmaktadır. Rusya’nın tekil olarak

yürüttüğü politikalar sürecin aksamasına, Minsk Grubu’nun ise zayıf bir aktör olarak

kalmasına yol açmaktadır.

• Rusya’nınErmenistanilesondönemdeyaptığıaskeriniteliklianlaşmalar,daha

önceleri gerek Türk basınında, gerekse bazı araştırmacılar tarafından dile getirilen Tür-

kiye-Ermenistan normalleşmesinin Ermenistan’ı ‘Rus angajmanı’ndan çıkaracağı gö-

rüşünün geçersizliğini daha açık olarak göstermektedir. Ermenistan’ın Rus ekseninden

kopması beklenmemelidir, zira anılan ilişki Erivan açısından yaşamsal değer arz eden

bir stratejik himaye; Moskova açısından ise Kafkaslar’da önemli ve bağımlı bir unsurun

varlığı anlamlarını taşımaktadır.

• Rusya-TürkiyeilişkilerininekonomikbağlamdagelişmesininDağlıkKarabağ’da

olumlu yansımaları olacağı düşünülse de, şu ana kadar Moskova Türkiye’nin en azından

Minsk Grubu çerçevesinde Dağlık Karabağ görüşmelerinde yer almasına olumlu yaklaş-

mamıştır.

BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı kararlar Azerbaycan topraklarının acilen işgalden

kurtarılmasını öngörmektedir, Ankara’nın uluslararası platformda bu konuyu ön plana

çıkartması gerekmektedir. Azerbaycan kamuoyunda Türk hükümetinin Orta Doğu’daki

sorun alanlarının çözümü konusundaki başarılı performansının bir benzerini Karabağ

için de gösterebileceği beklentisi hâkimdir.

• AvrupaKonseyiParlamenterlerMeclisi’ndeDağlıkKarabağAltKomisyonu’nun

çalışmalarına tekrar başlaması gibi gelişmeler, Karabağ sorununun çözümünü işlevsiz

AGİT Minsk Grubu formatından yeni kulvarlara kaydırmaya ve süreci hızlandırmaya

yardımcı olabilir.

• AvrupaBirliği’ninGüneyKafkasyaÖzelTemsilcisi’ninyetkileriniŞubat2011

itibariyle lağvetmesi sonrasında Minsk Grubu eşbaşkanı olan Fransa’nın yerini kurum

olarak AB’nin alması gündeme gelmektedir. Minsk Grubu’nda AB’nin kurumsal olarak

temsil olunması sürecin hızlanmasını doğurabilir. Bu aynı zamanda sorunun çözülmesi

sonrasında bölgenin yeniden yapılanmasında AB’nin taahhüt ettiği yardımları yapması-

nı daha efektif bir zemine oturtacaktır.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

94

• AGİT’inçabalarınındiplomatikbaşarısızlığıBaküyönetiminiaskeriseçeneğedaha çok itecektir. Azerbaycan iç kamuoyunda da Ermenistan işgalinin sona erdirilmesi noktasında bu seçeneğe yönelik ciddi bir destek vardır.

• Ermenistansonbiryıl içindeKarabağpolitikasındauluslararasıcamianınar-tan baskıları (Avrupa Parlamentosu kararı, BM Güvenlik Konseyi’nde ‘işgal altındaki topraklardaki durumu’ irdeleyen belgelerin müzakeresi) karşısında Dağlık Karabağ’daki ayrılıkçıları de-jure tanımak tehdidi ile Bakü’ye karşı şantaj uygulamakta ve çeşitli pro-vokatif uygulamalara (işgal altındaki Hankendi’nde havalimanının açılması gibi) imza atmaktadır. Son bir yılda taraflar arasında sınır çatışmasının sayısında geçen yıla nazaran % 53 artış olduğu235 dikkate alınırsa, Erivan’ın bahsi geçen uygulamalarla Azerbaycan’ı ‘ani’ bir savaşa itmeyi ve uluslararası camia önünde zayıf konuma düşürmeyi amaçladığı görülmektedir. Bu noktada Azerbaycan’ın stratejik bir bakış açısına sahip olması ve ka-rar alma süreçlerinde zaman, mekân ve imkân–kabiliyetler faktörlerini göz önüne alması gerekmektedir.

Diğer yandan aşağıdaki anlaşmazlık konuları önümüzdeki dönemde çözülmedikçe barış adına yapılan görüşmeleri sekteye uğratacaktır:

a) Dağlık Karabağ’ın Statüsü

Sorunun çözümü açısından tartışmalı konuların başında statü gelmektedir. Azerbaycan resmi düzeyde Dağlık Karabağ’a en yüksek statüyü vereceğini taahhüt etmiştir ve bu 1996 yılında AGİT’in Lizbon Zirvesi’nde açıklanan bildiride yer almıştır. Ermenistan, ‘self-determinasyon’ gibi uluslararası hukukta belli ölçütte ve bir ülkenin topraklarının silah gücüyle işgali sonucu uygulanmasının imkânsız olduğu siyasi iddialar ileri sürmek-tedir. Azerbaycan açısından Dağlık Karabağ’ın statüsü, yalnız bölge işgalden kurtarıldık-tan ve Karabağ’ın demografik yapısının eski durumuna dönüşü sağlandıktan sonra her iki toplum (Ermeni ve Azerbaycanlı) tarafından müzakere edilebilir. Ayrıca, Azerbaycan Erivan’ın statü belirlenirken referandum yapılması önerisini, Azerbaycan Anayasasına atıfta bulunarak, ancak tüm ülkeyi kapsayan bir referandum yapılması durumunda ka-bul edeceğini ifade etmektedir.236

b) Ermenistan Silahlı Güçlerinin İşgal Altındaki Topraklardan Geri Çekilmesi

Sorunun çözümü aşamasında Ermenistan tarafından eski Dağlık Karabağ Özerk Böl-gesi dışında 7 Azerbaycan rayonu işgal edilmiş ve bu bölge ‘güvenlik çemberi’ olarak nitelendirilmiştir. Müzakerelerde Azerbaycan tarafı bu 7 rayonun ya da Laçin koridoru ve Kelbecer dışında 5 rayonun geri verilmesini istemektedir. Ermenistan ise bu 5 ra-yondan çekildiği takdirde diplomatik görüşmelerde daha zayıf pozisyona düşeceğini öne sürmektedir.

95

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

c) Mültecilerin Geri Dönüşü

Dağlık Karabağ çatışması sonucunda kendi topraklarından göçmek zorunda kalan mül-tecilerin topraklarına yeniden geri dönüşü konusu en önemli meselelerden birini oluştur-maktadır. Geri dönüş sonrası Dağlık Karabağ bölgesinde yaşayan Ermeni ve Azeri halklar arasında sivil toplumun da yardımıyla güven inşası, barış ve diyalog sürecinin başlatıl-ması gereklidir. Bunun dışında Ermenistan’ı terk etmiş Azerbaycanlılar ve Azerbaycan’ı terk etmiş Ermenilerin geri dönüşü konusu da mülteci sorununun çözümünden sonra gündeme gelecektir. Azerbaycan Ermenilerin Azerbaycan’a dönüşünü ‘azınlıklar hakları’ çerçevesinde değerlendirebilecektir. Azerbaycan tarafından Ermenistan’ın da benzer bir uygulamaya gitmesi beklenmektedir.

d) Uluslararası Barış Güçleri

Dağlık Karabağ sorununun çözümüne yönelik yürütülen barış planının tartışmalı diğer bir unsuru da bölgeye yerleştirilmek istenen barış gücü konusudur. Barış gücü iki sebep-le kaçınılmaz gözükmektedir:

Birincisi, Ermenistan, Karabağ dışındaki bölgelerden çekilmenin karşılığı olarak, Ka-rabağ Ermenilerinin güvenliğine ilişkin uluslararası güvence istemektedir, bunun da uluslararası barış gücüyle sağlanacağını ileri sürmektedir. İkinci sebep ise mültecilerin Dağlık Karabağ’a geri dönmesi sonucunda patlak verebilecek olumsuz gelişmelerin ön-lenmesidir. Fakat bununla birlikte barış gücünün terkibi ve görev alanı tartışmalıdır. Madrid İlkeleri’nde de bölgeye barış güçlerinin yerleştirileceği öngörülse de, bu gücü hangi ülke veya uluslararası örgütün sağlayacağı tartışma konusudur. Bu bağlamda bir çözüm önerisi olarak, BM şemsiyesi altında bir barış gücünün oluşturulması iki tarafça da uygun bulunabilir.

e) Görüşmelerin Formatı

2004 yılından itibaren görüşmeler ‘Prag Formatı’nda (iki ülkenin Cumhurbaşkanları ve Dışişleri bakanları arasında) devam etse de, son yıllarda format daha çok Rusya’nın ev sahipliğinde ‘üçlü format’ta (Rusya-Azerbaycan ve Ermenistan) devam etmektedir. Ermenistan Dağlık Karabağ’daki Ermenilerin de görüşmelerde taraf olmasını istemekte-dir. Ancak, 1992 AGİK kararı ve ‘Baker Kuralları’, Dağlık Karabağ’ın Ermeni ve Azer-baycanlı topluluğunu ‘ilgili taraflar’ olarak kabul etmektedir. Taraflar arasında siyasi bir anlaşma olması durumunda, her iki toplum temsilcileri de statünün belirlenmesi konu-sunda rol almalıdır.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

96

97

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

98

Kaynak: SIPRI Yearbook 2011

Askeri Harcamalar (milyon dolar)

Kaynak: Dünya Bankası

Savunma Harcamalarının GSYH’ye Oranı (%)

Askeri Personel Sayısı

Kaynak: Dünya Bankası

99

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

Ülke Nüfusları

Kaynak: Dünya Bankası

Dağlık Karabağ’ın Nüfusu

Not: 1989’da Nüfusun %76.4 ERMENi, %22,4 AZERi’lerden oluşmaktaydı.

Kaynak: Dünya Bankası

Gayri Safi Yurtiçi Hasıla ($) 2010

Kişi Başına Düşen GSYH ($) 2010

Kaynak: Dünya Bankası

5,647

2,996

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

100

* Sorun, Türkiye”de ‘Yukarı Karabağ’ veya ‘Dağlık Karabağ Sorunu’ şeklinde tanımlanır-ken, Azerbaycan resmi düzeyde sorunu ‘Azerbaycan-Ermenistan Dağlık Karabağ Sorunu’ olarak tanımlamıştır.

1 Claire Mouradian, “The Mountainous Karabakh Question: Inter-Ethnic Conflict or De-colonization Crisis”, Armenian Review, Cilt: 43, Sayı: 2-3, 1990, s. 15.

2 Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Anayasası’nın 70. Maddesi, Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin sınırlarının Azerbaycan Ali Sovyeti’nin (Yasama Meclisi) ka-rarıyla ancak bütün ülkede bir referandum yapılması sonrası değiştirilebileceğini hükme bağlamaktadır. Azerbaycan Sovet Sosyalist Respublikasının Konstutisiyası, (Bakü: Azerneşr, 1990), s. 24.

3 Fred Hiatt, “Armenia, Azerbaijan Agree to Cease-Fire: Yeltsin, Kazakhstan President Broker Initial Accord over Disputed Nagorno-Karabakh”, The Washington Post, 25 Eylül 1991.

4 Svante E.Cornell, The Nagorno Karabakh Conflict, Uppsala University, Rapor No: 46, 1999, s. 29.

5 ‘Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı’ (AGİK), 1970’li yılların başında Soğuk Savaş koşullarındaki Avrupa’nın bölünmüşlüğüne son verilmesi, güvenlik ve istikrarın sağlan-ması ve üye devletlerarasında bu amaca yönelik bir işbirliğinin geliştirilmesi düşüncesiyle kurulmuştur. AGİK, 1994 Aralık ayından itibaren ise ‘Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşki-latı’ (AGİT) adı altında faaliyet göstermektedir.

6 Svante E.Cornell, The Nagorno Karabakh Conflict, s. 47.

7 Volker Jacoby, “The Role of the OSCE: an Assessment of International Mediation Ef-forts”, Laurance Broers (Der.), The Limits of Leadership: Elites and Societies in the Nagorny Karabakh Peace Process, (London: Conciliation Resources, 2005), s. 32.

8 John J. Maresca, “Lost Opportunities in Negotiating the Conflict over Nagorno-Kara-bakh”, International Negotiation, Cilt: 1, Sayı: 4, 1996, s. 472.

9 Haydar Aliyev, 3 Ekim 1993’te yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini oyların % 98,8’ini alarak kazandı.

10 BM Güvenlik Konseyi 20 Nisan 1993 tarihinde kabul ettiği 822 sayılı, 29 Temmuz 1993 tarihli 853 sayılı 14 Ekim 1993’te 874 sayılı, 12 Kasım 1993’te kabul ettiği 884 sayılı ka-rarlarında kalıcı bir ateşkes sağlanabilmesi için tüm çatışmaların ve düşmanca hareketlerin derhal durdurulmasını, Azerbaycan’ın yakın zamanda işgal edilmiş diğer bölgelerinden tüm işgalci güçlerin çekilmesini istemiştir.

11 Gerard J. Libaridian, “The Elusive ‘Right Formula’ at the ‘Right Time’ a Historical Analy-sis of the Official Peace Process”, Laurance Broers (Der.), The Limits of Leadership: Elites and Societies in the Nagorny Karabakh Peace Process, (London: Conciliation Resources, 2005), s. 36.

12 Lisbon Summit Declaration, “Statement of the OSCE Chairman-in-Office”, (http://www.osce.org/docs/english/1990-1999/summits/lisbo96e.htm#Anchor-ANNE-32721).

KAYNAKÇA

101

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

13 Lawrence Sheets, “OSCE Karabakh Proposals”, Reuters, 9 Kasım 1998.

14 Gerard Libaridian ve Arif Yunusov, “New Approaches to Nagorno-Karabakh: A Window of Opportunity?”, East-West Institute Policy Brief, Sayı: 3, 1998, s. 7.

15 Gerard J. Libardian, Ermenilerin Devletleşme Sınavı: Bağımsızlıktan Bugüne Ermeni Siyasi Düşünüşü, (İstanbul: İletişim Yayınları, 2005), s. 74.

16 LevonTer-Petrosyan, “Voyna ili Mir? Vremya Priza dumatsya”, Respublika, Sayı: 209 (1534), 5 Kasım 1997.

* Karabağlılar Ermenistan politikasında etkili olan bir kesimdir. Yukarı Karabağ’da doğup büyümüş olan bu kişiler Karabağ’da Azerbaycan lehine herhangi bir uzlaşıya sıcak bakma-maktadırlar.

18 Vefa Guluzade, Kavkaz Sredi Vraqov i Druzey, Bakü, 2002, s. 57-58.

19 Araz Aslanlı, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası, Cilt: 7, Sayı: 1, 2001, s. 415.

20 Kamil Ağacan, “Dağlık Karabağ: 2006 Altın Fırsat mı?”, Stratejik Analiz, Şubat 2006, s. 84.

21 Elkhan Mehtiyev, “Armenia-Azerbaijan Prague Process: Road Map to Peace or Stalemate for Uncertainty?”, Conflict Studies Research Centre Caucasus Series, Mayıs 2005, s. 3.

22 Yıldız Deveci Bozkuş, “Dağlık Karabağ”da Sular Isınıyor mu?”, Stratejik Analiz, Şubat 2007, s. 14.

23 Elmar Mammadyarov, “Razılaşdırılmayan Yalnız Bir Mesele Qalıb”, Exo Gazetesi, Aralık 2006.

24 “Vladimir Karapetian Responds to a Question by Arm info Agency on the Statement by Azerbaijani Foreign Minister Mammadyarov on Nagorno Karabakh Talks”, Armenian MFA, Eylül 2007, (http://www.armeniaforeignministry.com/news/q_a/070914-arminfo-karapetian.html).

25 Charles Clover, “Regions of “Privileged Interest”, Financial Times, 1 Eylül 2008.

26 Azerbaycan ve Ermenistan basınında Dağlık Karabağ sorununda hangi aktörün (ABD mi yoksa Rusya mı) ‘kilit’ konumda olduğuna ilişkin tartışmalar yıl boyu devam etmiştir. Bu ‘arayışları’ yansıtan yazılardan bazıları şunlardır: Levon Ter-Petrosyan, “Key to Ka-rabakh Settlement in Moscow”s Hands”, 19 Haziran 2010, (http://www.news.az/artic-les/19351); “Russia Key Player on Karabakh - US Analyst”, 18 Şubat 2010, (http://www.news.az/articles/9402); “Key to Resolution of the Karabakh Conflict is in Washington, not in Moscow”, 10 Kasım 2010, (http://www.news.az/articles/armenia/26281); “Key to Karabakh and Armenian-Turkish Relations in Russia”s Hands, ANC Leader States”, 17 Temmuz 2010, (http://news.am/eng/news/25241.html).

27 European Parliament Resolution of 20 May 2010 on the Need for an EU Strategy for the South Caucasus (2009/2216(INI), (http://www.europarl.europa.eu/sides/getDoc.do?pubRef=-//EP//TEXT+TA+P7-TA-2010-0193+0+DOC+XML+V0//EN).

28 Azerbaycan’ın Askeri Doktrininin tam metni için bkz., Azerbaycan Respublikasının Herbi Doktrinası, Azerbaycan Respublikasının Milli Meclisi, 08 Haziran 2010, (http://meclis.gov.az/?/az/law/183#comment).

29 “Azerbaycanın Herbi Senaye Kompleksinin Maliyyeleşməsi $ 3 mlrd Teşkil Edib”, 15 Mart 2011, (http://anspress.com/index.php?a=2&lng=az&nid=91151).

30 Bu grafik Stockholm International Peace Research Institute verileri temelinde hazırlan-mıştır.

31 Thomas De Wall, “The Karabakh Trap: Threats and Dilemmas of the Nagorno Kara-bakh Conflict”, (http://www.c-r.org/our-work/caucasus/documents/Nagorny-Karabakh-report-AW.pdf ).

32 Shahin Abbasov, Karabakh 2014: Without War: a Difficult Journey to Peace, Conciliation Resources Paper Series, London, 2009, s. 2.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

102

33 International Crisis Group, “Nagorno-Karabakh: Peace Plan”, ICG Europe Report, Sayı: 167, 11 Ekim 2005, s. 34.

34 Azerbaycan’da faal siyasi partilerin soruna ilişkin yaklaşımını değerlendiren ayrıntılı bir çalışma için bkz., LINKS, Karabakh: The Big Debate, The Views of Armenian and Azer-baijani Political Parties on the Nagorno-Karabakh Conflict and Conflict Resolution Process, Links, London, 2010, s. 96-192, (http://www.links-dar.org/uploads/KARABAKH_BD_consolidated_040111_f.pdf ).

35 Caucasus Research Resource Center, (http://crrccenters.org/caucasusbarometer/online/) ve (http://crrc-caucasus.blogspot.com/2011/04/caucasus-barometer-2010-dataset-is.html).

36 Xarici İşlər Nazirliyi, “Münaqişənin Həllinə Dair Azərbaycanın Mövqeyi”, Dağlıq Qa-rabağın Azerbaycanlık İcması, (http://karabakh.az/az/sb/solution/mnaqinin-hllin-dair-azrbaycann-mvqeyi/).

37 “Armyane Nagorno Karabakhe i azerbaydjanci doljni jit v ramkax edinoqo Azerbayd-janskovo qosudarstvo: Aliyev”, Novostink.Ru, 17 Eylül 2010, (http://novostink.ru/mir/12884-armyane-nagornogo-karabaha-i-azerbaydzhancy-dolzhny-zhit-v-ramkah-edinogo-azerbaydzhanskogo-gosudarstva-aliev.html).

38 “Bayram Safarov: Prostie armyane v Nagornom Karabakhe xotyat jit po Azerbaydjanskim zakonom”, Day.Az, 26 Nisan 2011, (http://news.day.az/politics/264071.html).

39 Elnur Aslanov, “Prolongation of Karabakh Conflict Complicating its Solution”, News.Az, 2 Aralık 2010, (http://news.az/articles/politics/27584).

40 Levon Ter-Petrosyan, “War and Peace? Time for Thoughtfulness”, Armenpress, 3 Kasım 1997, (http://khosq.com/hy/print/2139).

41 Jim Nichol, “Armenia, Azerbaijan, and Georgia: Political Developments and Implicati-ons for U.S. Interests”, CRS Report for Congress, No: RL 33453, 7 Kasım 2007, s. 6.

42 Benjamin A. T. Graham, “Nagorno Karabakh in Limbo”, Middle East Quarterly, Cilt: 16, Sayı: 4, Güz 2009, s. 57.

43 Taleh Ziyadov, “Nagorno-Karabakh Negotiations: Though [sic] the Prism of a Multi-Is-sue Bargaining Model”, International Negotiation, Cilt: 15, Sayı: 1, 2010, s. 120.

44 Tabib Huseyinov, “Mountainous Karabakh: New Paradigms for Peace and Development in the 21st Century”, International Negotiation, Cilt: 15, Sayı: 1, 2010, s. 16.

45 A.g.e., s. 16.

46 Naira Melkumian, “Armenia Economy Hit by Georgian War”, Institute for War and Peace Reporting, 14 Ekim 2008, (http://iwpr.net/report-news/armenia-economy-hit-georgian-war).

47 Richard Weitz, “International Challenges Arise from Armenia’s Problematic Elections”, Central Asia – Caucasus Analyst, 5 Mart 2008¸ (http://www.cacianalyst.org/?q=node/4806).

48 Patrick Jaohansson, “Putting Peace to the Vote: Displaced Persons and a Future of Refe-rendum on Nagorno-Karabakh”, Refugee Survey Quarterly, Cilt: 28, Sayı: 1, s. 134.

49 Donald E. Miller & Lorna Touryan Miller, Armenia: Portraits of Survival and Hope, (Lon-don: University of California Press, 2003), s. 94.

50 Aybars Görgülü, “Towards a Turkish Armenian Rapproachment”, Insight Turkey, Cilt: 11, Sayı: 2, 2009, s. 26.

51 Brian Whitmore, “Crisis Spotlights: ‘Karabakh Clan’”, RFE/RL, 5 Mart 2008, (http://www.rferl.org/content/article/1079586.html).

52 OSCE, Republic of Armenia Presidential Election, 19 Şubat 2008, Warsaw: OSCE/O-DIHR Election Observation Mission Report, 30 Mayıs 2008, s. 2.

53 Karabakh: the Big Debate: the Views of Armenian Political Parties on the Nagorno-Karabakh Conflict and Conflict Resolution Process, London, Aralık 2010, s. 16, (http://www.links-dar.org/uploads/KARABAKH_BD_consolidated_040111_f.pdf ).

103

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

54 “Armenia Politics: Opposition Slams Government Policies”, Economist Intelligence Unit, 23 Eylül 2009.

55 Karabakh: the Big Debate: the Views of Armenian Political Parties on the Nagorno-Karabakh Conflict and Conflict Resolution Process, s. 17.

56 Louise Nalbandian, The Armenian Revolutionary Movement: Development of Armenian Political Parties through the Nineteenth Century, (Berkeley & Los Angeles: University of California Press, 1988), s. 151.

57 Liz Fuller & Anush Martirosian, “How Will Dashnaks’ Withdrawal From Ruling Coali-tion Impact On Armenian Political Landscape?”, RFE/RL, 30 Nisan 2009.

58 Mustafa Aydın, Armando Garcia Schmidt, Tabib Huseynov, Alexander Iskandaryan, Andrei Zagorsk, “After Soccer Diplomacy: The Turkish-Armenian Relations”, Spotlight Europe, Sayı: 10, Guetersloh: Bertelsman Stiftung, Ekim 2009.

59 Karabakh: the Big Debate: the Views of Armenian Political Parties on the Nagorno-Karabakh Conflict and Conflict Resolution Process, s. 20.

60 “ARF to Support Karabakh Recognition Bill”, Asbarez.com, 5 Ekim 2010, (http://asbarez.com/86186/arf-to-support-karabakh-recognition-bill/).

61 “Armenia Should Recognize Karabakh – Leader of the Heritage Party”, News.Az, 12 Tem-muz 2010, (http://test.news.az/articles/armenia/18905).

62 Karabakh: the Big Debate: the Views of Armenian Political Parties on the Nagorno-Karabakh Conflict and Conflict Resolution Process, s. 42.

63 “Armenian Parliament Delays Vote on Karabakh Recognition Bill”, Armenian Revolutio-nary Federation-Dashnaktsutyun (Armenian Socialist Party), 29 Ekim 2010, (http://www.arfd.info/2010/10/29/armenian-parliament-delays-vote-on-karabakh-recognition-bill/).

64 “MP: Prosperous Armenia Party against Concessions of Armenia on Karabakh Issue”, AR-KA News Agency, 16 Nisan 2010, (http://www.arka.am/eng/politics/2010/04/17/19531.html).

65 “Prosperous Armenia to Support Sargsyan at Next Presidential Elections”, News.AZ, 17 Şubat 2011, (http://www.news.az/articles/armenia/31557).

66 “Sarkisian Warns Azerbaijan About Use of Force in Karabakh”, RFE/RL, 16 Kasım 2010, (http://www.rferl.org/content/Sarkisian_Warns_Azerbaijan_About_Use_Of_Force_In_Karabakh/2221262.html).

67 “Armenia Warns Azerbaijan over New UN Resolution”, RFE/RL, 26 Ağustos 2010, (http://www.rferl.org/content/Armenia_Warns_Azerbaijan_Over_New_UN_Resoluti-on/2138701.html).

68 Karabakh: the Big Debate: the Views of Armenian Political Parties on the Nagorno-Karabakh Conflict and Conflict Resolution Process, s. 72.

69 “Russia’s Neighbors are Preparing for War (CIS Countries and Georgia has Surprised the World of Increasing Military Expenditures”, Gruzia News, 22 Şubat 2011, (http://www.gruzianews.ru/en/4482.html; “Azerbaijan’s Military More Powerful than Armenia’s: Think Tank”, Azernews, 17 Mayıs 2011, (http://www.azernews.az/en/Nation/32781-Azerbaijan%E2%80%99s_military_more_powerful_than_Armenia%E2%80%99s:_think_tank”).

70 Fariz Ismailzade, “Russian Arms To Armenia Could Change Azerbaijan’s Foreign Policy Orientation”, CACI Analyst, 28 Ocak 2009; “Rusya Ermenistan’a 800 Milyon Dolar-lık Silah Sattı”, Cihan Haber Ajansı, 12 Ocak 2010, (http://www.haberler.com/rusya-ermenistan-a-800-milyon-dolarlik-silah-satti-haberi/).

71 “Rusya”dan Ermenistan’a Silah Hibesi”, USAK Gündem, 15 Ocak 2009, (http://www.usakgundem.com/haber/28899/rusyadan-ermenistana-silah-hibesi.html).

72 “Armenia Confirms Possession of Sophisticated Anti-Aircraft Missiles”, Asbarez.com, 20 Aralık 2010, (http://asbarez.com/90524/armenia-confirms-possession-of-sophisticated-missiles/).

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

104

73 Ian J. McGinnity, “Selling its Future Short: Armenia’s Economic and Security Relations with Russia”, CMC Senior Theses - Paper 58, 2010, s. 44, (http://scholarship.claremont.edu/cmc_theses/58).

74 Economist Intelligence Unit, Country Report – Armenia, Şubat 2011, s. 9.

75 “European Friends of Armenia”, Poll Conducted in Armenia: Main Findings, s. 14, (http://www.eufoa.org/uploads/Documents/Armenia%20Final%20Report.pdf ).

76 Anadolu Haber Ajansı, 4 Mart 1992; Milliyet, 5 Mart 1992.

77 Svante E. Cornell, “Turkey and the Conflict in Nagorno-Karabakh: A Delicate Balan-ce”, Middle Eastern Studies, Cilt: 34, Sayı: 1, Ocak 1998, s. 51-72. Kamer Kasım, “The Nagorno-Karabakh Conflict From Its Inception to the Peace Process”, Armenian Studies, Cilt: 1, Sayı: 2, Haziran-Temmuz-Ağustos 2001, s. 180.

78 Elizabeth Fuller, “Can Turkey Remain Neutral”, Radio Free Europe/Radio Liberty, 3 Nisan 1992.

79 Ömer Göksel İşyar, Sovyet-Rus Dış Politikaları ve Karabağ Sorunu, (İstanbul: Alfa Yayın-ları, 2004), s. 454-455.

80 Paul A. Goble, “Coping with the Nagorno-Karabakh Crisis”, Fletcher Forum of World Affairs, Cilt: 16, Sayı: 2.

81 Today’s Zaman, 14 Temmuz 2009.

82 Kamer Kasım, “Turkey-Azerbaijan-Armenia Triangle”, Journal of Turkish Weekly, 27 Ma-yıs 2009.

83 Abbas Djavadi, “The Turkish-Armenian Thaw and Azerbaijan”, Radio Free Europe/Ra-dio Libery, 14 Nisan 2009, (http://www.rferl.org/content/The_TurkishArmenian_Thaw_and_Azerbaijan/1608216.html).

84 Shahin Abbasov, “Azerbaijan: Is Baku Ready to Cause Geopolitical Problems Over Tur-kish-Armenian Thaw?”, Eurasia Insight, 14 Nisan 2009, (http://www.eurasianet.org/de-partments/insightb/articles/eav041409.shtml).

85 “Erdoğan’dan Şehitlik Camiine Mesaj Gibi Ziyaret”, Zaman, 13 Mayıs 2009; Mina Mu-radova, “Azerbaijan: Turkish Prime Minister Offers Strong Support For Baku’s Position on Karabakh”, Eurasia Insight, 13 Mayıs 2009, (http://www.eurasianet.org/departments/insightb/articles/eav051309a.shtml).

86 “ARF Issues Statement on Constitutional Court Ruling”, Armenian Weekly, 13 Ocak 2010, (http://www.armenianweekly.com/2010/01/13/arf-issues-statement-on-constitution-court-ruling/).

87 Ağustos 2008 Rusya-Gürcistan Savaşı ve sonrası Kafkasya”da oluşan yeni dengeler hak-kında bkz., Kamer Kasım, Soğuk Savaş Sonrası Kafkasya, (Ankara: USAK Yayınları, 2011), s. 209-230.

88 Naira Melkumian, “Armenia: Economy Hit by Georgian War”, IWPR (Institute for War & Peace Reporting), 16 Ekim 2008.

89 Dağlık Karabağ sorununa yönelik Türkiye’nin yanı sıra Rusya ve ABD’nin yaklaşımına ilişkin olarak bkz., Gulshan Pashayeva & Nigar Goksel, The Interplay of the Approaches of Turkey, Russia and the United States to the Conflict over Nagorno-Karabakh, (Bakü: Center for Strategic Studies, 2011).

90 Kamer Kasım, “Ermenistan ile İmzalanan Protokoller ve Azerbaycan-Türkiye İlişkileri”, Bölgesel Sorunlar Çerçevesinde Azerbaycan Dış Politikası Konferansı, Ankara, USAK, 25 Şubat 2011. Kamer Kasım, “Azerbaycan ile İlişkiler”, USAK Stratejik Gündem, 1 Mart 2011, (http://www.usakgundem.com/yazar/1990/azerbaycan-ile-İlişkiler.html).

91 Nikolay Hovhannisyan, The Foreign Policy of the Republic of Armenia in the Transcauca-sian-Middle Eastern Geopolitical Region, (Erivan: National Academy of Sciences of the Republic of Armenian Institute of Oriental Studies, 1998), s. 23.

92 Kamer Kasım, “Russian-Armenian Relations: A Strategic Partnership or Hegemonic Do-mination”, Review of Armenian Studies, Cilt: 1, Sayı: 2, 2002, s. 1-2.

105

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

93 R. Craig Nation, “Russia, the United States and the Caucasus”, Strategic Studies Institute, Şubat 2007, (http://www.strategicstudiesinstitute.army.mil/pdffiles/PUB764.pdf ), s. 19.

94 Kamer Kasım, “The Nagorno Karabakh Conflict from its Inception to the Peace Process”, Armenian Studies, Sayı: 2, Haziran-Temmuz-Ağustos, 2001, s. 3.

95 Sedat Laçiner, Türkler ve Ermeniler, (Ankara: USAK Yayınları, 2005), s. 224.

96 Fikret Ertan, “Gümrü Üssü ve Ötesi”, Zaman, 3 Ağustos 2010, (http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=1011744).

97 Stanislav Lunev, “Russia”s Dangerous Ambitions in the Caucasus”, The Jamestown Foundation, 19 Nisan 1996, (http://www.jamestown.org/single/?no_cache=1&tx_ttnews%5Btt_news%5D=6740&tx_ttnews%5BbackPid%5D=218).

98 Sedat Laçiner, Türkler ve Ermeniler, (Ankara: USAK Yayınları, 2005), s. 224-225.

99 R. Craig Nation, “Russia, the United States and the Caucasus”, Strategic Studies Institute, Şubat 2007, (http://www.strategicstudiesinstitute.army.mil/pdffiles/PUB764.pdf ).

100 “Armenia, Russia Agree on Debt Payment”, Asbarez, 31 Aralık 2001.

101 Sedat Laçiner, Türkler ve Ermeniler, (Ankara: USAK Yayınları, 2005), s. 225.

102 Fatma Aslı Kelkitli, “Russian Foreign Policy in South Caucasus under Putin”, Perceptions, Cilt: 13, Sayı: 4, Kış 2008, s. 82.

103 Asem Nauşabay Hekimoğlu, Rusya’nın Dış Politikası, (Ankara: Vadi Yayınları, 2007), s. 168.

104 A.g.e., s. 168.

105 “Armenia and Azerbaijan: Preventing War”, Crisis Group Europe Briefing, Sayı: 60, 8 Şu-bat 2011, s. 6.

106 Fariz İsmailzade, “Russian Arms to Armenia could Change Azerbaijan’s Foreign Policy Orientation”, Central Asia-Caucasus Analyst, 28 Ocak 2009, (http://www.cacianalyst.org/?q=node/5021).

107 Armenia and Azerbaijan: Preventing War, Crisis Group Europe Briefing, Sayı: 60, 8 Şubat 2011, s. 7.

108 Asem Nauşabay Hekimoğlu, Rusya’nın Dış Politikası, (Ankara: Vadi Yayınları, 2007), s. 167.

109 AGİK, 1 Ocak 1995 itibarıyla Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) adını almış-tır.

110 Ariel Cohen, “Rusya ve Komşular: ABD”nin Avrasya Politikasının Oluşturulması”, Çev. Hilal Özdağ, Avrasya Dosyası, İlkbahar 1994, s. 62.

111 “Backgorund”, AGİT Resmi Sitesi, (http://www.osce.org/mg/66872).

112 “Overwiew”, AGİT Resmi Sitesi, (http://www.osce.org/mg/66926); “Background”, AGİT Resmi Sitesi, (http://www.osce.org/mg/66872).

113 “Background”, AGİT Resmi Sitesi, (http://www.osce.org/mg/66872).

114 1994’te imzalanan Ateşkes Anlaşması ile Azerbaycan ve Ermenistan arasındaki sorun çö-zülmemiş, dondurulmuştur. Kitlesel şiddet olaylarının çözüldüğü ancak siyasi platformda anlaşmazlığın devam etmesi durumu nedeniyle söz konusu anlaşma ‘iltihaplı yaraya yara bandı yapıştırılarak tedavi edilmesi’ne benzetilmektedir. Bkz: Bahar Başer, “Third Party Mediation in Nagorno Karabakh: Part of Cure or Part of the Disease?”, Journal of Central Asian and Caucasian Studies, Cilt: 3, Sayı: 5, s. 93; Jan Eliasson, “Perspectives on Mana-ging Intractible Conflict”, Negotiation Journal, Cilt: 18, Sayı: 4, Ekim 2002, s. 372.

115 Terhi Hakala, “The OSCE Minsk Process: A Balance after Five Years”, Helsinki Monitor, Sayı: 1, 1998, s. 5-15.

116 Bahar Başer, “Third Party Mediation in Nagorno Karabakh: Part of Cure or Part of the Disease?”, Journal of Central Asian and Caucasian Studies, Cilt: 3, Sayı: 5, s. 95.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

106

117 Araz Aslanlı, “Tarihten Günümüze Karabağ Sorunu”, Avrasya Dosyası, Azerbaycan Özel, İlkbahar 2001, Cilt: 7 Sayı: 1, s. 419.

118 International Crisis Group (ICG), Nagorno Karabagh: A Plan for Peace, Europe Report No: 167, 11 Ekim 2005, s. 2.

119 “Report of the Co-Chairs of the OSCE Minsk Group to the OSCE Ministerial Council”, AGİT Resmi Sitesi, 30 Aralık 2004, (http://www.osce.org/mg/39856).

120 “Mediators See No Real Progress In Karabakh Talks”, Radio Free Europe, 11 Şubat 2006, (http://www.rferl.org/content/article/1065676.html).

121 “Kocharian, Aliyev Talk In “Very Good Atmosphere”, Radio Free Europe, 5 Haziran 2006, (http://www.rferl.org/content/article/1068915.html).

122 “Armenian-Azerbaijan Conflict”, Azerbaycan Büyükelçiliği Resmi Sitesi, (http://www.azembassy.ca/azerbaijan_conflict.php#2006).

123 Kemale Ruinten, Ermenistan”ın Azerbaycan”a Tecavüzü ve Dünya Siyaseti, (Bakü: Adiloğlu Neşriyat, 2008), s. 100.

124 “In The Nagorno-Karabakh Issue, ‘The Armenian Intransigence’ Turned Into ‘The Ar-menian Expertise’”, Diplomatik Observer, 1 Mart 2006, (http://www.diplomaticobserver.com/news_read.asp?id=1413).

125 “Kocharian, Aliyev Talk In “Very Good Atmosphere”, Radio Free Europe, 5 Haziran 2006, (http://www.rferl.org/content/article/1068915.html).

126 “Aliyev, Kocharian in Fresh Karabakh Talks”, Today.Az, 28 Kasım 2006, (http://www.today.az/view.php?id=33236).

127 “Statement by the OSCE Minsk Group Co-Chair Countries”, AGİT Resmi Sitesi, 20 Temmuz 2009, (http://www.osce.org/item/51152).

128 Zaur Şiriyev, “Yukarı Karabağ Sorununa Çözüm Arayışları: Statüko Değişiyor mu?”, USAK Gündem, 29 Mart 2010.

129 Zaur Şiriyev, “Time to Change of ‘Status Quo’ in Karabakh Conflict”, Hurriyet Daily News, 1 Nisan 2010.

130 “Statement by the OSCE Minsk Group Co-Chair Countries”, AGİT Resmi İnternet Sitesi, 26 Haziran 2010, (http://www.osce.org/mg/69515).

131 International Crisis Group (ICG), “Armenia and Azerbaijan: Preventing War”, Crisis Gro-up Europe Briefing, No: 60, 8 Şubat 2011, s. 5.

132 Svante E. Cornell, “Undeclared War: The Nagorno Karabakh Conflict Reconsidered”, Journal of South Asian and Middle Eastern Studies, Cilt: 20, Sayı: 4, 1997, s. 11.

133 Terhi Hakala, “The OSCE Minsk Process: A Balance after FiveYears”, Helsinki Monitor, Sayı: 1, 1998, s. 8.

134 Bahar Başer, “Third Party Mediation in Nagorno Karabakh: Part of Cure or Part of the-Disease?”, Journal of Central Asian and Caucasian Studies, Cilt: 3, Sayı: 5, s. 97.

135 A.g.e.

136 Mehmet Fatih Öztarsu, “Dağlık Karabağ Sorunu’na Çözüm Arayışlarında Minsk Grubu’nun ve Komşu Devletlerin Rolü”, Caspian Weekly, 3 Mart 2010.

137 Ahmet Sapmaz, Rusya”nın Transkafkasya Politikası ve Türkiye”ye Etkileri, (İstanbul: Ötü-ken, 2008), s. 151.

138 Thomas Ambrosio, “Congressional Perceptions of Ethnic Cleansing: Reactions to the Nagorno- Karabagh War and Influence of Ethnic Interest Groups”, The Review of Inter-national Affairs, Cilt: 2, Sayı: 1, Sonbahar 2002, s. 26.

139 Bu dönemde Washington’un Azerbaycan’a uyguladığı ambargo ABD’nin Azerbaycan hü-kümetine yönelik ayırdığı bütün kalkınma yardımlarını sınırlandırmış ve ABD’nin elini bölgeye yönelik zayıflatmıştır. Strobe Talbott, “A Farewell to Flashman: American Policy in the Caucasus and Central Asia”, Washington: Johns Hopkins University School of Advanced International Studies, Temmuz 1997, (http://www.state.gov/www/regions/nis/970721talbott.html).

107

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

140 Svante Cornell, “US Engagement in the Caucasus: Changing Gears”, Helsinki Monitor, Cilt: 16, Sayı: 2, Nisan 2005, s. 114.

141 Kavus Abushev, “The Nagorno Karabkh Conflict As Part of the ‘New’ Eurasian Geopoli-tics”, A.Ü. SBF Dergisi, Cilt: 60, Sayı: 3, 2005, s. 18.

142 Bu madde ABD”nin Azerbaycan hükümetine ve devlet kurumlarına yapılan yardımların önünü kesen bir maddedir.

143 USAK, Gürcistan Krizi Değerlendirme Raporu, (Ankara: USAK Yayınları, Ağustos 2008), s. 31.

144 International Crisis Group (ICG), “Nagorno-Karabakh: A Plan for Peace”, Europe Re-port, Sayı: 167, Ekim 2005 s. 1.

145 John E. Chicky, “The Russian-GeorgianWar: Political and Military Implications for U.S. Policy”, Central Asia-Caucasus Institute Silk Road Studies Program, Policy Paper, Şubat 2009, s. 11.

146 U.S. Assistance to the New Independent States, Hearings Before the Subcommittee on Europe-an Affairs of the Committee on Foreign Relations United States Senate, One Hundred Second Congress, Second Session, 19 Mart 1992; 9 Nisan 1992; 5-6 Mayıs 1992, s. 284.

147 Rick Fawn, “Russia’s Reluctant Retreat from the Caucasus: Abkhazia, Georgia and the US after 11 September”, European Security, Cilt: 11, Sayı: 4, 2001, s. 139.

148 Başlangıçta 907 sayılı ek karar, ABD Devlet Başkanının, Azerbaycan’ın Ermenistan ve Dağlık Karabağ’a uyguladığı ambargoları ve her türlü kuvvet kullanımını sona erdirdiği ve bunu Kongre’ye ilettiği zaman ortadan kaldırılabilecekti. Bkz., Amir Azarvan, “The Repeal of Section 907: Domestic Determinants of American Foreign Policy in Azerbai-jan”, Conference Papers, Midwestern Political Science Association Annual Meeting, Chi-cago, 2004.

149 John W. Dietrich, “Interest Groups and Foreign Policy”, Presidential Studies Quarterly, Cilt: 29, Sayı: 2, 1999, s. 280.

150 Thomas Ambrosio, “Congressional Perceptions of Ethnic Cleansing: Reactions to the Nagorno- Karabagh War and the Influence of Ethnic Interest Groups”, The Review of International Affairs, Cilt: 2, Sayı: 1, Sonbahar 2002, s. 25.

151 Frank Greve, “Ethnic Lobby Powers Up”, Armenian Reporter, Cilt: 28, Sayı: 50, 1995, s. 3.

152 Frederick Starr, Resolving Karabakh: Strategic Options for the US Government, (Washing-ton: Central Asia-Caucasus Institute, 2004).

153 ManuelaTroschke, “Ekonomik İlgi, Enerji Tedarikçisi ve Transit Ülke arasındaki Kafkas-ya”, Konrad –Adenauer-Stiftung, Kafkasya”da Beklentiler ve Olanaklar, (Ankara: Konrad –Adenauer-Stiftung, 2008), s. 139.

154 OECD, Official Development Aid, (http://stats.oecd.org/qwids/).

155 Jessica Williams, “The Nagorno Karabakh Conflict: Problems and Possibilities for Conflict Resolution”, Georgia SouthernUniversity, 2007, s. 42.

156 Jorge Benitez, “Moscow Plays Both Sides on Nagorno-Karabakh”, Strategic Comments, The International Institute for Strategic Studies, Cilt: 16, Sayı: 25, 2010.

157 Zeyno Baran, “The Caucasus: Ten Years after Independence”, The Washington Quarterly, The Center for Strategic and International Studies and the Massachusetts Institute of Technology, Kış 2002, s. 221.

158 Haluk Alkan, Azerbaycan Paradoksu, (Ankara: USAK Yayınları, 2010), s. 126.

159 Halil Sıdık Ayhan, Dynamics of the Allience Between Turkey and USA: The South Caucasus Case, Yayımlanmamış Master Tezi, (Ankara: Bilkent Üniversitesi, 2003), s. 111.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

108

160 Zeyno Baran, “The Caucasus: Ten Years after Independence”, The Washington Quarterly, The Center for Strategic and International Studies and the Massachusetts Institute of Tecnology, Kış 2002, s. 223.

161 Kamer Kasım, “Karabağ Sorununda Gelinen Nokta”, USAK Stratejik Gündem, 22 Nisan 2008.

162 Philip H. Gordon, “Strenghtening the Transatlantic Allience: An Overwiew of the Oba-ma Administration” Policies in Europe”, The DISAM Journal of International Security Assistance Management, Kasım 2009, s. 42.

163 Joshua Kucera, “Is the U.S. Now Blaming Azerbaijan for the Recent Nagorno-Karabagh Violence?”, Eurasianet, 22 Temmuz 2010, (http://www.eurasianet.org/node/61582).

164 Shirin Hunter, “Iran and Transcaucasia in the Post-Soviet Era”, David Menashri (Der.), Central Asia Meets the Middle East, (Londra: Frank Cass, 1998), s. 115

165 Abdollah Ramezanzadeh, “Iran’s Role as Mediator in the Nagorno-Karabakh Crisis”, Bruno Coppieters (Der.), Contested Borders in the Caucasus, (Brüksel: VUB University Press, 1996), s. 163-175

166 “Armenian-Azerbaijan: Nagorny Karabakh Conflict”, Administrative Department of the President of the Republic of Azerbaijan, Presidential Library, s. 210, (http://files.preslib.az/projects/azerbaijan/eng/gl7.pdf ).

167 Azadliq, 11 Eylül 1993.

168 “Armenian-Azerbaijan: Nogorny Karabakh Conflict”, Administrative Department of the President of the Republic of Azerbaijan, Presidential Library, s. 211, (http://files.preslib.az/projects/azerbaijan/eng/gl7.pdf ).

169 Dağlık Karabağ sorununa ilişkin İslam Konferansı Örgütü’nün görüş ve kararları için bkz., “Organisation of the Islamic Conference”, (http://www.oic-oci.org/page_detail.asp?p_id=67).

170 “Iran Hails ‘Serious Progress’ In Armenia Ties”, RFE/RL, 04 Eylül 2010, (http://www.rferl.org/content/Iran_Hails_Serious_Progress_In_Armenia_Ties/2148339.html); “I-ran Opposes Any U.S. Peacekeeping Role For Karabakh”, RFE/RL, 24 Haziran 2010, (http://www.rferl.org/content/Iran_Against_Any_US_Peacekeeping_Role_For_Kara-bakh/2081078.html); “Nagorno-Karabakh Forces ‘Committed’ To Cease-Fire”, RFE/RL, 20 Şubat 2010, (http://www.rferl.org/content/NagornoKarabakh_Forces_Commit-ted_To_CeaseFire/1963820.html).

171 “Azerbaijan Country Economic Memorandum- A New Silk Road: Export-led Diversifi-cation”, Report No. 44365-AZ, Document of the World Bank, 23 Aralık 2009, s. 43-44, (http://www-wds.worldbank.org/external/default/WDSContentServer/WDSP/IB/2010/01/07/000333037_20100107230943/Rendered/PDF/443650ESW0AZ0P1IC0Disclosed01161101.pdf ).

172 Fariz İsmailzade, “Tehran Reminds Azerbaijan to Keep Distance from Washington”, Eu-rasia Daily Monitor, 2 Mart 2007, (http://www.jamestown.org/programs/edm/single/?tx_ttnews%5Btt_news%5D=32550&tx_ttnews%5BbackPid%5D=171&no_cache=1).

173 Geoffrey Gresh, “Coddling the Caucasus: Iran’s Strategic Relationship with Azerbaijan and Armenia”, The Caucasian Review of International Affairs, Cilt: 1, Sayı: 1, Kış 2006, s. 11, (http://www.cria-online.org/Journal/1/CRIA_Winter%2006_Whole%20Issue.pdf ).

174 “Confusion Surrounds Former Armenian President’s Visit to Iran”, RFE/RL, 25 Ocak 2010, (http://www.rferl.org/content/Confusion_Surrounds_Former_Armenian_Presi-dents_Visit_To_Iran/1939265.html); “Iranian Speaker Praises Ties with Armenia”, RFE/RL, 12 Ekim 2010, (http://www.rferl.org/content/Iranian_Speaker_Praises_Ties_With_Armenia/2188012.html); “Armenian Defense Chief Discusses Regional Security in Iran”, RFE/RL, 21 Temmuz 2010, (http://www.rferl.org/content/Armenian_Defense_Chief_Discusses_Regional_Security_In_Iran/2105851.html).

109

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

175 “Top Armenian Officials Decline Comment on ‘Arms Supplies’ to Iran Allegations”, RFE/RL, 30 Kasım 2010, (http://www.rferl.org/content/armenia_declines_comment_arms_supplies_iran/2235143.html); “Ruling Party Official Denies Armenian Arms Transfers to Iran”, RFE/RL, 02 Aralık 2010, (http://www.rferl.org/content/article/2236788.html); “U.S. Envoy In Armenia Sees No Fallout From ‘Illegal’ Leaks”, RFE/RL, 03 Aralık 2010, (http://www.rferl.org/content/article/2237736.html).

176 Geoffrey Gresh, “Coddling the Caucasus: Iran”s Strategic Relationship with Azerbaijan and Armenia”, The Caucasian Review of International Affairs, Cilt: 1, Sayı: 1, Kış 2006, s. 7-8, (http://www.cria-online.org/Journal/1/CRIA_Winter%2006_Whole%20Issue.pdf ).

177 Thomas De Waal, Black Garden: Armenia and Azerbaijan through Peace and War, (New York: New York University Press, 2003), s. 4.

178 “Armenia in 2010: A Year of Uncertainty”, The Civilitas Foundation, Yerevan, 2010, s. 11-12, (http://www.civilitasfoundation.org/cf/images/stories/civilitas_ENG_2010_7.pdf ).

179 A.g.e., s. 12.

180 United Nations, “Guiding Principles on Internal Displacement”, Ekim 2004, s. 1. Walter Kälin, Ülke İçinde Yerinden Olma Konusunda Yol Gösterici İlkeler: Açıklayıcı Notlar, Çev. Kerem Altıparmak, Ankara, İmaj Yayınevi, 2005, s. 1.

181 Jessica Wyndham, “A Developing Trend, Laws and Policies on Internal Displacement”, Brookings Institute, s. 7.

182 Nina M. Birkeland, “Internal Displacement: Global Trends in Conflict Induced Displa-cement”, International Review of The Red Cross, Cilt: 91, Sayı: 875, Eylül 2009, s. 492-495.

183 “2009 Global Trends: Refugees, Asylum-seekers, Returnees, Internally Displaced and Sta-teless Persons”, UNHCR, 15 Haziran 2010, s. 20.

184 “Internal Displacement: Global Overview of Trends and Developments in 2010”, IDMC, Mart 2011, s. 8.

185 A.g.e., s. 61.

186 “Reports on IDPs in Azerbaijan: From Nagorno-Karabakh/Khojali to Baku”, Human Rights Without Frontiers International, Preliminary Rapid Assessment Report, Brüksel, 2011, s. 4.

187 Okan Yeşilot, “Karabağ Savaşı”nın Sessiz ve Mağdur Tanıkları”, Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 15, 2010, s. 86.

188 Osman Özkul & HüseyinVermez, “Dağlık Karabağ Göçmenlerinin Sosyo-Ekonomik So-runları”, Bilig, Sayı: 51, Güz 2009, s. 147-148.

189 Phil Gamaghelyan, “Rethinking the Nagorno-Karabakh Conflict: Identity, Politics, Scholarship”, International Negotiation, Cilt: 15, Sayı: 1, 2010, s. 36.

190 Okan Yeşilot, “Karabağ Savaşı’nın Sessiz ve Mağdur Tanıkları”, Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 15, 2006, s. 86.

191 “Azerbaijan: Analysis of Gaps in the Protection of Internally Displaced Persons (IDPs)”, UNHCR, Ekim 2009, s. 10.

192 “Internal Displacement: Global Overview of Trends and Developments in 2010”, Inter-national Displacement Monitoring Centre (IDMC), Mart 2011, s. 61.

193 “Reports on IDPs in Azerbaijan: From Nagorno-Karabakh/Khojali to Baku”, Human Rights Without Frontiers International, Preliminary Rapid Assessment Report, Brüksel, 2011, s. 4.

194 Sinan Oğan, “Yüzyılın Dramı: Azerbaycan’da Göçmen (Kaçkın) Sorunu”, Avrasya Dosya-sı, Cilt: 7, Sayı: 1, s. 448.

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

110

195 OkanYeşilot, “Karabağ Savaşı’nın Sessiz ve MağdurTanıkları”, Sosyal Bilimler Dergisi, Sa-yı: 15, 2006, s. 87-88.

196 “Azerbaijan: Analysis of Gaps in the Protection of Internally Displaced Persons (IDPs)”, UNHCR, Ekim 2009, s. 10.

197 International Crisis Group (ICG), “Nagorno-Karabakh: A Plan for Peace”, Europe Report, Sayı: 167, 11 Ekim 2005, s. 24.

198 Turana Baghirova, “Internally Displaced Persons: The Case of Azerbaijan”, Caucasus Edi-tion, 1 Kasım 2010.

199 “Submission from the Internal Displacement Monitoring Centre of the Norwegian Re-fugee Council for Consideration at the 44th Session of the Committee for the Elimina-tion of Discrimination Against Women”, International Displacement Monitoring Centre (IDMC), Haziran 2009, s. 2.

200 “Internal Displacement: Global Overview of Trends and Developments in 2010”, Inter-national Displacement Monitoring Centre (IDMC), Mart 2011, s. 61.

201 Okan Yeşilot, “Karabağ Savaşı’nın Sessiz ve Mağdur Tanıkları”, Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı: 15, 2006, s. 88.

202 “Azerbaijan: Analysis of Gaps in the Protection of Internally Displaced Persons (IDPs)”, UNHCR, Ekim 2009, s. 10.

203 Amnesty International, “Azerbaijan: Displaced then Discriminated against the Plight of the Internally Displaced Population”, Temmuz 2007, s. 42.

204 A.g.e., s. 18.

205 “Azerbaijan: Analysis of Gaps in the Protection of Internally Displaced Persons (IDPs)”, UNHCR, Ekim 2009, s. 11-12.

206 International Crisis Group (ICG), “Nagorno-Karabakh: A Plan for Peace”, Europe Report, Sayı: 167, Ekim 2005, s. 24.

207 Osman Özkul & HüseyinVermez, “Dağlık Karabağ Göçmenlerinin Sosyo-Ekonomik So-runları”, Bilig, Sayı: 51, Güz 2009, s. 161.

208 Amnesty International, “Azerbaijan: Displaced the Discriminated against the Plight of the Internally Displaced Population”, Temmuz 2007, s. 18.

209 “The Concern of the President of the Republic of Azerbaijan”, State Commitee of the Re-public of Azerbaijan, (http://www.refugees-idps-committee.gov.az/en/pages/5.html).

210 “Internal Displacement: Global Overview of Trends and Developments in 2010”, Inter-national Displacement Monitoring Centre (IDMC), Mart 2011, s. 61-62.

211 “Azerbaijan: Analysis of Gaps in the Protection of Internally Displaced Persons (IDPs)”, UNHCR, Ekim 2009, s. 11.

212 Amnesty International, “Azerbaijan: Displaced the Discriminated against the Plight of the Internally Displaced Population”, Temmuz 2007, s. 17.

213 “Azerbaijan: Analysis of Gaps in the Protection of Internally Displaced Persons (IDPs)”, Ekim 2009, UNHCR, s. 14.

214 Osman Özkul & Hüseyin Vermez, “Dağlık Karabağ Göçmenlerinin Sosyo-Ekonomik Sorunları”, Bilig, Sayı: 51, Güz 2009, s. 160.

215 Amnesty International, “Azerbaijan: Displaced the Discriminated against the Plight of the Internally Displaced Population, Temmuz 2007, s. 17.

216 “Internal Displacement: Global Overview of Trends and Developments in 2010”, Inter-national Displacement Monitoring Centre (IDMC), Mart 2011, s. 61-62.

217 “Azerbaijan: Analysis of Gaps in the Protection of Internally Displaced Persons (IDPs)”, UNHCR, Ekim 2009, s. 11.

111

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

218 Walter Kälin, Ülke İçinde Yerinden Olma Konusunda Yol Gösterici İlkeler: Açıklayıcı Notlar, Çev. Kerem Altıparmak, (Ankara: İmaj Yayınevi, 2005), s. 85.

219 Amnesty International, “Azerbaijan: Displaced the Discriminated against the Plight of the Internally Displaced Population”, Temmuz 2007, s. 16-17.

220 “International Organizations”, State Committee of the Republic of Azerbaijan, (http://www.refugees-idps-committee.gov.az/en/pages/4.html).

221 “Azerbaijan: After Some 20 Years, IDPs Still Face Barriers to Self-Reliance”, International Displacement Monitoring Centre (IDMC), 10 Aralık 2010, s. 122-127.

222 Turana Baghirova, “Internally Displaced Persons: The Case of Azerbaijan”, Caucasus Edi-tion, 1 Kasım 2010.

223 “Azerbaijan: After Some 20 Years, IDPs Still Face Barriers to Self-Reliance”, International Displacement Monitoring Centre (IDMC), 10 Aralık 2010, s. 123.

224 Turana Baghirova, “Internally Displaced Persons: The Case of Azerbaijan”, Caucasus Edi-tion, 1 Kasım 2010.

225 “Azerbaijan: After Some 20 Years, IDPs Still Face Barriers to Self-Reliance”, International Displacement Monitoring Centre (IDMC), 10 Aralık 2010, s. 123-126.

226 “Azerbaijan: Analysis of Gaps in the Protection of Internally Displaced Persons (IDPs)”, UNHCR, Ekim 2009, s. 11.

227 “Reports on IDPs in Azerbaijan: From Nagorno-Karabakh/Khojali to Baku”, Human Rights Without Frontiers International, Preliminary Rapid Assessment Report, Brüksel, 2011, s. 10.

228 Amnesty International, “Azerbaijan: Displaced the Discriminated against the Plight of the Internally Displaced Population”, Temmuz 2007, s. 10.

229 International Crisis Group (ICG), “Nagorno-Karabakh: A Plan for Peace”, Europe Report, Sayı: 167, Ekim 2005, s. 24.

230 A.g.e., s. 24.

231 Erin Mooney & Balkees Jarrah, “Displaced and Disenfranchised: Internally Displaced Persons and Elections in the OSCE Region”, Ethnopolitics, Cilt: 4, Sayı: 1, Mart 2005, s. 32.

232 “Statement by The OSCE Minsk Group Co-Chair Countries”, OSCE, 26 Haziran 2010; “Reports on IDPs in Azerbaijan: From Nagorno-Karabakh/Khojali to Baku”, Human Rights Without Frontiers International, Preliminary Rapid Assessment Report, Brüksel, 2011, s. 6-7.

233 “Azerbaijan: Analysis of Gaps in the Protection of Internally Displaced Persons (IDPs)”, UNHCR, Ekim 2009, ss. 10-11.

234 “Azerbaijan: After Some 20 Years, IDPs Still Face Barriers to Self-Reliance”, International Displacement Monitoring Centre (IDMC), 10 Aralık 2010, s. 3.

235 International Crisis Group, Armenia and Azerbaijan: Preventing War, Europe Briefing, Sayı: 60, 8 Şubat 2011, s. 3.

236 Azerbaycan Anayasası 11. maddesinin 3. fıkrasında “Yalnız Azerbaycan Cumhuriyeti Mil-li Mec lisinin kararı ile Azerbaycan’ın bütün halkı arasında yapılan re fe ran dum yoluyla, Azerbaycan halkının iradesi doğ rul tu sun da devlet sınırları değiştirilebilir” denmektedir. Azerbaycan Cumhuriyeti Anayasası, (http://www.anayasa.gen.tr/azerbaycan-aleskerli.htm).

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU

112

ULUSLARARASI STRATEJİK ARAŞTIRMALAR KURUMU (USAK)

USAK, ulusal ve uluslararası siyaset, ekonomi, hukuk, toplumsal bilimler ve güvenlik alanlarında faaliyet göste-ren bağımsız bir düşünce kuruluşudur (think-tank). Öncelikli olarak kamuoyunun tarafsız, doğru ve yeterli bilgi ihtiyacını karşılamayı amaçlar. Bu amaç çerçevesinde özel ve kamu kuruluşlarının, firmaların ve medya kuruluş-larının taleplerinin yanı sıra, bireysel talepleri de karşılamaya çalışır. USAK’ın yerine getirmeye çalıştığı önemli amaçlarından biri Türkiye’nin ve dünyanın ihtiyaç duyduğu bilgileri toplamak ve bilgi yığınları içinden gerekli seçkiyi yapmaktır. İhtiyaç sahibine, ihtiyaç duyduğu anda istediği nitelik ve nicelikte bilgiyi sunmaya çalışır. Aynı çerçevede bilgilerin değerlendirilmesi ve analiz edilmesi de USAK’ın amaç ve görevleri arasındadır. Gerekli nitelikli personelin yetiştirilmesi ve eğitim hizmetlerinin verilmesi, uzmanlar ve uygulayıcılar arasındaki iletişim eksikliğinin giderilmesi USAK’ın amaçları arasındadır.

Alan çalışmalarına ek olarak USAK kuramsal ve kavramsal alanda da kendisine görevler düştüğünün bilincindedir. Günümüzde anlaşmazlıkların önemli bir kısmının kavram karmaşasından doğduğunu düşünen USAK, kavramla-rın doğru tanımlanmasına büyük önem verir. Özellikle Türkiye’nin son yıllarda yaşadığı sorunlarda kavram karma-şasının rolü büyüktür. USAK Türkiye için dünyalı, dünya için Türkiyeli kavramları sunmaktadır.

2004 yılında kurulan USAK merkez binası Ankara Mebusevleri’ndedir. Merkez’de 34 tam zamanlı akademisyen, uzman ve araştırmacı ile 7 teknik personeli bulunan USAK ayrıca Türkiye ve dünya çapında 100’ün üzerinde aka-demisyen, alanında uzman, araştırmacı ve yazar ile çalışmaklarını zenginleştirmektedir. Bunlara ek olarak anlaşmalı, yarı-zamanlı ve gönüllü çalışanlar da zaman zaman USAK çalışmalarına katkıda bulunmaktadır. Staj ve eğitim programları çerçevesinde her dönemde eğitim vermektedir. Katılımcılar sadece Türkiye’den değil, dünyanın diğer ülkelerinden de gelmektedirler. USAK bir tür ‘şemsiye örgüt’ yapılanması modelini izlemektedir. Kendisine bağlı 7 araştırma merkezi aracılığıyla çalışmalarını yürütür.

USAK doğru bilginin, daha iyi bir eğitimin ve daha iyi bir iletişimin Türkiye ve insanlığın daha mutlu ve refah için-

de yaşamasına katkıda bulunacağına inanır. USAK’ın en temel ilkesi şudur: ‘ Bilgi doğru kullanıldığı sürece güçtür’.

113

DAĞLIK KARABAĞ SORUNU DAR ALANDA BÜYÜK OYUN

USAK-Avrasya Araştırmaları Merkezi (AVRAM), sosyal gerçekliğin karmaşık bir bütünsellik arz ettiği ve değişik metotlar ve farklı disiplinlerin birlikteliği ile daha iyi anlaşılabileceği varsayımından hareket ederek, USAK bünyesinde yürütülen alan çalışmalarına katkıda bulunmaktadır. Bu anlamda Merkezin temel hedefi, var olan bilgi kümeleri arasında iyi bir seçki oluşturarak, Avrasya hakkında sağlıklı analizler yapmak ve politika önerilerinde bulunmaktır. Bu amaçla Merkez, risk analizlerinin yanı sıra, bölgeyle il-gili raporlar ve çalışmalar hazırlamakta, aynı zamanda düzenlemiş olduğu toplantı ve konferanslarla farklı fikir ve görüşlere yer veren bir platform görevi de görmektedir. Akademik anlamda yaptığı çalışmalarla da literatüre katkıda bulunan AVRAM, on uluslararası indeks tarafından taranan Orta Asya ve Kafkasya Araştırmaları Dergisi’ni de yayına hazırlamaktadır. Bu kapsamda merkeze bağlı olarak Rusya ve Doğu Avrupa Araştırmaları Masası, Kafkasya Araştırmaları Masası ve Orta Asya Araştırmaları Masası bulun-maktadır.

ARAŞTIRMACILAR

TURGUT DEMİRTEPE: USAK Avrasya Araştırmaları Merkezi başkanıdır. Karşılaştırmalı politika, demokratik-leşme, millet ve milliyetçilikler, Orta Asya ve Azerbaycan üzerine çalışmalarını yürütmektedir. GÜNER ÖZKAN: USAK Avrasya Araştırmaları Merkezi başkan yardımcısıdır. Kafkasya ve Orta Asya, Hazar Havzası enerji kaynakları, güvenlik ve etnik çatışmalar, dış politika yapım süreci ve kalkınma çalışmaları özel ilgi alanlarını oluşturmaktadır. HABİBE ÖZDAL: Rusya siyaseti, Karadeniz Havzası, Bulgaristan siyaseti ve Doğu Avrupa ülkeleri üzerine çalış-malarını sürdürmektedir. GÜLAY KILIÇ: Orta Asya Türk Cumhuriyetleri, Tacikistan, Afganistan, Türk dış politikasında Orta Asya, Rus-ya ve Kafkasya, Rusya’nın Orta Asya ülkeleri üzerindeki politik, kültürel ve etnik etkileri ve Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra ortaya çıkan cumhuriyetlerin demokratikleşme süreçleri çalışma alanlarını oluşturmaktadır. ARZU TURGUT: Tacikistan, Özbekistan, Afganistan, Avrasya’da güvenlik ve terörizm konuları başlıca ilgi alanları arasındadır.

USAK AVRASYA ARAŞTIRMALARI MERKEZİ (AVRAM)

www.usak.org.tr

Uluslararası Stratejik Araştırmalar KurumuMebusevleri Mahallesi, Ayten Sokak, No: 21 06570, Tandoğan, Ankara

Tel: 0090 312 212 28 86 Fax: 0090 312 212 25 84www.usak.org.tr, www.turkishweekly.net, www.usakgundem.com 9

786054

030606