cİn suresİ - wordpress.comrahman ve rahim olan allah’ın adıyla, de ki; ”cinlerden bir...

23
1 CİN SURESİ Bencinleri ve insanları, ancak “Banakulluk etsinler diye yarattım. Zariyat - 56 Zira peri de, insan da mahpustur; ikisi de bu bilgisizlik ve gaflet zindanındadır. Rahman Suresinden “Yâ ma’Ģaralcinn” ayetini oku; “Tenfüzû testa’tîû “ nun manasını iyice bil! – Mesnevi’den

Upload: others

Post on 03-Jan-2020

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

1

CİN SURESİ

“Ben” cinleri ve insanları, ancak “Bana” kulluk etsinler diye yarattım. Zariyat - 56

…Zira peri de, insan da mahpustur; ikisi de bu bilgisizlik ve gaflet zindanındadır. Rahman Suresinden “Yâ ma’Ģaralcinn” ayetini oku; “Tenfüzû testa’tîû “ nun manasını iyice bil! – Mesnevi’den

Page 2: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

2

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiş olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle biz acayip/ilginç bir Kur’an işittik. Doğru yola ulaştırıyor, böylece ona inandık ve asla Rabbimize hiçbir şeyi ortak koşmayacağız. Ve doğrusu; “O” çok yücedir, şanlı/kudretli Rabbimizdir. Bir eş edinmedi ve bir evladı yoktur. Ve doğrusu; aklını kullanmayan cahilimiz Allah hakkında saçma şeyler söyledi. Ve doğrusu biz insanların ve cinlerin Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini zannediyorduk. Ve doğrusu; insanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı da böylece onların şerliklerini/istilalarını arttırırlardı. Ve doğrusu onlar zannettiler. Sizin “Allah asla hiçbir kimseyi diriltmeyecek (ve de peygamber göndermeyecek)” sandığınız gibi. Ve doğrusu; biz dokunduk gökyüzüne o zaman onu çok kuvvetli muhafızlarla ve yakıcı ışınlarla doldurulmuş bulduk. Ve doğrusu biz dinlemek için oradaki oturaklarda otururduk. Artık şuan da kim dinlemek isterse onu gözetleyen yakıcı bir ışın bulur. Ve doğrusu biz biliyor değiliz! Yeryüzündeki kimselere bir kötülük mü istendi. Yoksa Rableri onların doğru bir yola ulaşmalarını mı diledi. Ve doğrusu; bizdendir iyi-güzel işler yapanlar ve işte bizdendir onun dışındakiler. Çeşitli yollar tutmuşuz. Ve doğrusu biz yeryüzünde asla Allah’ı aciz bırakamayacağımızı sezdik. Ve asla kaçarak ta O’nu aciz bırakamayız. Ve doğrusu; biz hidayeti işittiğimizde ona inandık. Artık kim Rabbine iman ederse o zaman bir haksızlıktan korkusu ve (onu) şerrin istila etmesi yoktur. Ve doğrusu bizdendir Müslümanlar ve bizdendir haksız sapkınlar. Artık kim teslim olduysa o zaman işte onlar irşadı (yegane gerçeğe ulaĢtıran doğru yolu) arayanlardır. Ve lakin haksızlar artık cehenneme odun olmuşlardır.

Ve istikametleri yolda olsaydı eğer, elbette onunla imtihan edilmeleri için onları bol su ile sulardık ve Rabbi zikirden yüz çeviren kimseyi şiddeti artan bir azaba sevk eder. Ve kesinlikle; mescitler Allah içindir! O halde Allah ile beraber hiçbir şeye dua etmeyin! Ve doğrusu; Allah’ın kulu kalkıp dua ettiği zaman az kaldı ki onun etrafında üst üste yığılıyorlardı. De ki; “Kesinlikle ben Rabbime dua ederim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmam.” De ki; “Kesinlikle size bir zarar verecek ve doğruya ulaştıracak bir güce sahip değilim.” De ki; “Kesinlikle beni asla hiçbir şey Allah’tan koruyamaz ve asla O’ndan başka bir sığınak bulamam. Ancak Allah’tan olanı ve O’nun risaletini (ayetlerini bildirip) söyleyebilirim ve kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse o zaman kesinlikle orada onun için cehennem ateşi içerisinde kalacaklarla ebedilik vardır.” Sonunda vaat edildikleri şeyi gördükleri o vakit, artık kimin yardımcısı en zayıf ve sayısı en az bilecekler. De ki; “Vaat edildiğiniz şey yakın mı yoksa Rabbim ona uzun bir süremi belirler, eğer ki biliyor olsaydım!“ “O” (acizlerce bilinmeyen tüm) gizlileri bilendir, böylece gizlediklerini hiçbir kimseye açık etmez. Elçilerinden rızasına kavuşanlar hariç! Böylece “O” kesinlikle (elçilerin) önlerinden ve arkalarından birer gözcü (melek ve hatta cin) sevk eder ki Rablerinin risaletlerini (mesajlarını/ayetlerini) bildirdiğini (o melek ve de cin) bilsin! Ve onlardaki her şeyi kuşattı ve her bir şeyi adet adet saydı.

Page 3: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

3

Çıktığımız bu yolda, tam bu noktaya gelinceye kadar hep gaybı taĢlamaktan korktuk. Dedik ki; “Mübarek Kur’anın zamanlar üstü gerçek tevilini ancak Yüce Rabbimiz bilir. Bizim iĢimiz O’nun -Kur’anı düĢünün- emrine sadakattir.” Ayrıca Mübarek Kur’an dan zannetmenin çoğunun günah ve zannın yanlıĢ bir yol olduğunu öğrenmiĢtik. Hem de MüteĢabih ayetlerin peĢine düĢüp, Yüce Rabbi ve mübarek emirlerini unutanlardan olmaktan da korkmaktayız. Yüce Rabbimiz her bir Ģeyi bir hikmet ile yaratmıĢtır. Mübarek Kur’anı ile bildirdiği her Ģey de de büyük bir hikmet vardır. Örneğin “kıyamet ve vakti” gaybi-gizlenmiĢ olup akıllarla bilinip ispatlanabilir değildir. Ancak -kesinlikle meydana gelecek olan- “vakti bilinmeyen” kıyamet pek çok insanda Allah Teala dan sakınma ve kötülüklerden uzak durma hissi yaratmıĢtır. Bu kıyamet haberinin büyük bir hikmeti olup daha ne kadar büyük hikmetleri de vardır Allah bilir.. Madem ki Hikmet; –tümde- Yüce Allah ile kainat,–cüzüde/parçada- ise Ġnsanla-insan, Ġnsanla-Doğa arasındaki iliĢki ve bağlantı demekse, buradan hareketle mübarek Cin suresinin Kur’an da yer almasının, bizler açısından “GeçmiĢte karĢılaĢtığımız” ve “Gelecekte de karĢılaĢacağımız” büyük bir hikmeti olduğuna emin olabiliriz. Öyleyse mübarek Kur’anın üzerine düĢünün emri ile bize gizli olan gaybı taĢlamak ve ya zan ile atıp tutmanın arasını nasıl bulabiliriz. Bunun tek bir yolu vardır; “Yüce Rabbimize samimi bir Ģekilde sığınmak ve Kur’anın bütününe sımsıkı sarılmak”. Böylece çevresindeki dünyayı tanımaya çalıĢan, bulduğu her Ģeyi eliyle tutup ağzına götüren, ulaĢamadıklarını da parmağıyla gösterip “Bu ne, Bu ne” diyen iki, üç yaĢlarında bir çocuk gibi mübarek Kur’ana sorular sorabiliriz. Alacağımız cevaplar da geleneksel anlayıĢa açıkça ters düĢebilir. Varsın ters düĢsün, çünkü bir akıl aklın aklından kaçarsa akıllılar taifesinden hayvanat zümresine geçmiĢ demektir..

Tanrı sarhoşundan başka bütün halk, çocuktur. Heva ve hevesinden kurtulmuş kişiden başka baliğ

yoktur. Tanrı “Dünya kuru bir istek, faydasız bir oyuncaktan ibarettir, siz de çocuklarsınız.” Dedi.

Tanrı doğru buyurur. Oyuncağı terk etmedikçe çocuksun. Ruh arınmadıkça nasıl temiz olabilirsin?

Dünyada daima istenen, peşinde koşulan, bir türlü terk edilemeyen bu şehvet; bil ki çocukların cimaı

gibidir. Çocuğun cimaı nedir ki? Bir Rüstem’in, bir yiğidin cimaına nispetle oyundan ibaret..

Halkın savaşı da çocukların savaşı gibidir. Tamamı ile manasız, esassız ve hor! Hepsi sopadan

kılıçlarla savaşırlar. Hepsi faydasız bir şeyle uğraşıp dururlar. Hepsi, bu bizim Burak’ımız Düldül

yürüyüşlü atımız diye bir sopaya binmiştir. Sırtlarında yük var, fakat bilgisizliklerinden kendilerini

yüksek görüp ata binmiş, yol gidiyor sanırlar. Hele dur... Hak atlıları, bir gün atlarını sürerek dokuz

kat gökten geçsinler de bak!

O gün ruh ve melek Tanrı’ya yücelir. Ruhun yücelmesinden gök titrer! Siz ise umumiyetle çocuklar

gibi eteğinize binmişsiniz... Ata binmiş gibi eteğinizin ucunu tutmuşsunuz! Tanrı’dan “Şüphe yok ki

zan fayda vermez” hükmü gelmiştir. Zan merkebi nerede gökler koşacak? İki türlü zan olursa kuvvet

hangisindeyse o tercih edilir. Fakat güneş zuhur etti mi... onun varlığında ve parlaklığında inat

edilmez. İşte o zaman bindiğiniz şeyleri görürsünüz; anlarsınız ki ancak ayaklarınıza binmişsiniz...

Vehmi, fikri, duyguyu, anlayışları sopa gibi çocuk atı bil! Gönül ehlinin ilimleri, kendilerini taşır. Ten

ehlinin ilimleriyse kendilerine yüktür. Gönle vuran, adamı gönül ehli yapan ilim; insana fayda verir.

Yalnız tene tesir eden, insana mal olmayan ilim yükten ibarettir. Tanrı “Yahmilü esfâra-Tevrat’ı bilip

onunla amel etmeyen kitap taşıyan eşeğe benzer” dedi. Tanrı’dan olmayan bilgi yüktür.

Tanrı’dan vasıtasız olarak verilmeyen ilim, gelini süsleyen kadının ona sürdüğü renk gibi diri kalmaz,

uçup gider.

Fakat bu yükü iyi çekersen yükünü alırlar, rahat ettirirler. Heva ve heves uğrunda o bilgi yükünü

taşıma ki içindeki ilim ambarını göresin. İlmin rahvan atına bindikten sonra sırtından yükü alırlar.

Tanrı kadehi olmadıkça heva ve heveslerden nereden geçeceksin? Ey Tanrı’ya ait yalnız “Hu” ismine

kani olan! Sıfattan, addan ne doğar? Hayal! O hayal, sahibine ancak vuslat delili olur.! --Mesnevi’den

Page 4: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

4

Hiçbir günahkar baĢka bir günahkarın yükünü yüklenmez. DönüĢ ancak Allah’adır. O zaman sorumluluğun üzerimde olduğunu apaçık belirtmem gerektiği için bu mübarek sure üzerinde düĢünürken “Biz” demeyi terk etmeli, gönlüm benliği sevmese de aynı o çocuk gibi “Ben” deyip bulduğum bu bilinmezi ağzıma götürüp tatmalıyım. Mübarek Kur’an Ģöyle buyurmuĢtur;

Onlar ki sözü dinlerler, sonra da en güzelini tatbik ederler, iĢte onlar Allahın kendilerine hidayet

verdiği kimselerdir ve iĢte onlardır o temiz akıllılar Zumer - 18

Ben o akıl sahiplerinden miyim ? Yoksa Ģeytanların ayartıp uçurumun kenarına sürüklediği bir sapkın mı? Tattığımın Kafur mu yoksa zakkum mu olduğunun en Doğrusunu Allah bilir.. Sonra Kur’an haber verir.. Sonra da Aklı Selim sahipleri anlarlar.. O akıl sahipleri ki zumer suresi on yedinci ayeti kerimede müjdeye layık görülmüĢlerdir. Eğer ben sapıksam o da Yüce Rabbimin dilemesi ve izniyledir. Kazanacaklarım dahi kendi ellerimle yaptıklarım nedeniyledir. Hayatta seçenekler, yol ayrımları bana elbette sunulmuĢtur Rabbim kullarına zulmedici değildir. …ĠĢte elim ve alnım, GÜNAHIMI VE HATAMI KABUL EDĠYORUM. Eğer onları inkar edersem yalancı sayılırım, kabul edersem azap görürüm. Allah günahları affedebilir de affetmeyebilir de. Affederse CÖMERTLĠĞĠNDEN, azap ederse ELLERĠMĠN GEREKTĠRDĠĞĠNDENDĠR. ALLAH KULLARA ZULM ETMEZ. O yardım istenen zayıflara sürekli yardım edendir. O yardım isteyene yardım eden, dua edenin

duasını kabul eden, sıkıntıları gideren ve gece gündüz ihtiyaç sahibinin ihtiyacını yerine getirendir. – (Hazreti Ġmam Zeyd (AS)’in dualarından..) Hain biri olmaktan, ġımarık bir nankör olmaktan, Zalim ve Azgın olmaktan Rabbime sığınırım.. Alim ve Latif olan Rabbimin adını anarak o çocuk gibi sormaya baĢlıyorum;

-Cinneh, Cinnet ve Cenneh- Kalem suresi on yedinci ayeti kerimedeki manasıyla “ashabel cenneh” yada “ashabel cenneti” denilerek bahçe-bostan sahipleri tanımlanmıĢtır. Mübarek Kur’anın pek çok yerinde ise “cinneh” ve “cinnet” kelimeleri ile delilik ifade edilmiĢtir. Secde suresi on üçüncü Ayeti kerimede Yüce Rabbimiz “min el cinneti” buyurarak cin topluluğunu kast etmiĢtir. Öyleyse, açıktır ki bu tanımlamalar cin sözcüğünün aynı kökünden hayat bulan sıfatlardır. Yukarıdaki paragrafta örneklendirdiğimiz Kur’an incelememiz ardından cin sözcüğünün Türkçesinin örtülmüĢ-saklanmıĢ-gizlenmiĢ anlamında bir sıfat olduğuna inandık. Bu noktadan hareketle anladık ki; bahçe ve bostanlarda bitki yaprakları yeri örtüp gölgeledikleri, gölge ile kapladıkları için bahçelere “cenneh” yada “cennet” denmiĢtir. Dünya hayatını yaĢayan müminlere zaman ve mesafe uzaklığı onu örtüp gizlediğinden dolayı henüz varmadıkları edebi yurtlarına “cennet” denmiĢtir. AĢırı sinir ve çılgınlık haliyle akıl örtülüp gizlediğinden dolayı geçici yada sürekli delilik hali yaĢayan insanların durumuna da “cinnet” denmiĢtir. O halde üzerinde durduğumuz mübarek sureye konu olan topluluklara niçin cin denmektedir.? Yüce Allah’ın izniyle iĢte bu sır hakkındaki bilginin bir cüzünü surenin mübarek ayetlerini incelerken belki aciz idrakimiz ile kavrayabiliriz. Mübarek surenin mübarek ayetleri üzerinde düĢünmeye baĢlamadan önce ve hatta cinler hakkında dahi düĢünmeye baĢlamadan önce, çok daha gerilere gitmeli “Meleil ala” da ki -Adem’ için- Yüce Allah’a secde anına dönmeli evren üzerinde ve evrendeki varlıklar üzerinde Kur’an ipine sıkıca sarılarak bir bütün olarak düĢünmeliyiz. ĠĢte belki ancak o zaman evrenin-kainatın yapısı, varlıkların durumları hakkındaki bilginin küçücük bir “cüzünün cüzünü” aciz idrakimiz ile anlayabiliriz. (Gaybın anahtarları ancak Yüce Rabbimizin elindedir ve gizlileri Allah

tealadan baĢka keĢfedip açacakta yoktur.)

Page 5: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

5

Gizlenmiş varlıklar- Mübarek Kur’an da gizlenmiĢ olarak bahsedilen varlıklar üç gruptan ibarettir. Melekler, Ġblis ve nesli, Cinler. Bu üç gurubun gizlenmiĢ varlıklar olduğunun Kur’an dan delili ise Ġblis’in Cinlerden olduğunun buyrulması ve Meleklere secde edin emrine muhatap olmasıdır.. Demek ki ilk yapmamız gereken bu üç gizlenmiĢ varlık grubunu Kur’anın çizdiği çerçeve ile tanımlamak ve asla o çerçevenin dıĢına çıkmamaktır. Çünkü o varlıkların yaratılıĢlarına biz asla Ģahit olmuĢ değiliz. Onların yaratılıĢlarına Ģahit olan ancak ve ancak Yüce zatıyla ġehit olan Yüce Rabbimizdir. Melekler; Mübarek Kur’anı kerimin genelinden anlayarak öğrendiğim Melek kelimesinin bir sıfat olduğudur. Aynen Ģeytan kelimesinin de bir sıfat olduğu gibi.. Bu Ģekilde düĢünmemin delili çok basit ve apaçıktır. Dayanağım Kehf suresi ellinci ayeti kerimedir. ġöyle ki; “Adem için saygı ile eğilin” emri Meleklere verilmiĢti. Ġblis’te bu emre dahildi yani Ġblis’te Yüce Meclise katılabilmiĢ ve Melek sıfatını kazanmıĢ bir varlıktı. Hemen ardından mübarek ayette Ġblisin cinlerden olduğu belirtilir. Demek ki Meleklik Yüce Meclise girebilmeye hak kazanmıĢ olan varlıkların ismidir. Ayrıca meleklerin özgür iradeye-seçme hürriyetine ve sorgulama yetisine sahip varlıklar oldukları mübarek cin suresinin son ayeti kerimelerinde ĠnĢaallah daha geniĢçe bahsedilecektir. Meleklerin özgür irade sahibi olmalarının delili de apaçık bir Ģekilde mübarek bakara suresi otuzuncu ayeti kerime de bulunmaktadır. Ayrıca

Nehcü’l Belağa’dan (bkz); Günah yükleri onları ağırlaĢtırmamıĢtır. Onları geceler ve gündüzler değiĢtirmez. KuĢku kıvılcımları imanlarının azimetini sarsmaz. Zanlar inançlarına tecavüz etmemiĢtir. Aralarında kin doğmamıĢtır. Vicdanlarında O’nun bilgisiyle karĢılaĢtıkları ĢaĢkınlığı çekip almaz. Göğüslerinde O’nun büyüklüğü ve yüceliği fazlaca yer etmesi sebebiyle “vesveseler aralarında amacına ulaĢmamıĢtır” ki, cehaletini onların düĢüncesi üzerinde sınasın. Onlardan yağmur yüklü bulutların, sarp yüce dağların, akılları şaşkına çeviren dipsiz karanlıkların yaratılışında olanlar vardır… …ġeytanın kendilerine musallat olmasında Rablerine karĢı gelmediler, kıskanç olmadılar, kuruntulara kapılmadılar. Arzular onları bozmadı. (Ġmam Ali efendimizin meleklerin niteliği hakkında verdiği bir hutbeden)

Bir diğer delil olarak Ģunu gösterebiliriz; Zariyat suresi yirmi beĢinci ayeti kerime de Hz. Ġbrahim (as)’e müjde ve azap haberini vermek için bir grup “kimse” gelmiĢti. Elçiler olarak adlandırılan bu grup Hz. Ġbrahim (as) tarafından “tanınmayan” olarak ifade edilmiĢti. Buradan çıkan mana insan gibi kimseler fakat daha önce hiç benzeri görülmemiĢ simalar-tipler sahibi kimselerdir. Hatta o kadar tanınmayan simalar ki Hz. Ġbrahim (as) “Ġnna minkum

Vecilün”! (sizden korkuyoruz) demiĢti. Onlarda o tertemiz Nebimize “La tevcel”! (Korkma) demiĢlerdi. Hz. Ġbrahim (as)’den sonra Hz. Lüt (as)’ün yanına vardıklarında aynı kelimeyi daha açıklayıcı bir biçimde Hz. Lüt (as) de dedi “Ġnnekum kavmun munkerün”! (kesinlikle siz

tanınmayan bir kavimsiniz.) Bu mübarek ayetlerde belirtilen hakikatler Yüce Allah’ın kararlarını uygulamakla yükümlü olan Yüce Meclisten değiĢik toplulukların, geçmiĢte bazı Nebilerimizle irtibata geçip kafir kavimleri yok ettiklerini apaçık bildirmektedir. (Allah

onlardan razı olsun) Melekler (yada melek sıfatını taĢıyanlar) o kadar çeĢitli topluluklardan meydana gelmiĢtir ki onların sayısı inkar edenler için bir imtihan vesilesi yapılmıĢtır. Onun için Müdessir suresi otuz birinci ayeti kerimeyi iyi oku, iyi anla “Yüce Rabbin ordularını ancak kendisi bilir”.. “Ashaben nar” yani ateĢ ehli meleklerdir. Yüce Rabbin arĢını taĢıyan sekiz taĢıyıcı ve ulu arĢın kıyısındakiler de meleklerdir. Sekarın üzerindeki on dokuz görevlide melektir. Ve mübarek Necm suresi beĢ ila onuncu ayeti kerimelerde Hazreti Cebrail (as) den bahsedilmektedir. Hazreti Muhammed efendimiz onu en yüksek ufukta yani çok uzakta görmüĢtü. Bir Ģey bu kadar uzaktayken ancak parıldıyorsa görülebilir doğrusunu Allah Teala bilir. Sonra aniden sarkıp efendimizin yanına iki yay aralığı mesafeye gelene değin yaklaĢıyor..

Page 6: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

6

Daha önce belirttiğimiz gibi onların yaratılıĢlarına “asla” Ģahit olmadık Yüce Rabbin ordularını da ancak kendisi bilir. Benim mübarek Kur’an dan çıkardığım sonuç yukarıda belirttiğim delillere dayanarak “Melek teriminin bir sıfat olduğudur”. (Yüce Rabbin Selam’ı

kullarının üzerine olsun..) İblis Şeytan; Sanırım öncelikle Ġblis ismini irdelemeliyim. Çünkü görüp farkına varabildiğim kadarıyla Ġblis ile ilgili ayetlerde öyle ince bir nokta var ki o ipucu bize bu mübarek sure ile ve de rehekan-istila olayının gerçekleĢmesi ile ilgili pek çok Ģey anlatmaktadır. Ġblis isminin kökenleriyle ilgili rahmetli Elmalılı hoca Ģöyle demiĢtir; “Ġblis ismini ilk tefsircilerden bazıları (iblas) mastarından Arapça bir isim olarak göstermiĢlerdir. Ġblâs ise hayırdan ümidini kesmek, piĢmanlık duyma ve kederli olma manalarına gelir. Ġblisi de Cenabı-ı Allah isyanına karĢılık, bütün hayırlardan ümidini kesmiĢ, taĢlanmıĢ, bir Ģeytan kılmıĢtır. O halde Ġblis, hayırdan son derece ümitsiz demektir ve i'rab (harekeleme) da Arapça olmayan isimlerin hükümlerine tabi tutulmuĢ ve gayr-i münsarif (cer ve tenvin olmayan) olmuĢtur. Fakat böyle olması daha çok gösterir ki, bu da "Adem" kelimesi gibi Acemi (Arapça olmayan)dır. Arapçaya diğer bir lisandan geçmiştir. Muhakkıkîn (kıritikçiler) bunu böyle söylemişlerdir.”

Yani Rahmetli Elmalılı hocanın son cümlede dediği gibi Ġblis kelimesi köken olarak Arapça değildir. Ümidini kesmek, kovulmak gibi sıfatları Ģeytanlığı sonrasında kazanmıĢtır. En doğrusunu “ancak Allah bilir” belki de iblis isminin anlamı bile kötü değildi..? Bu konuda göstereceğimiz bir delil Ģudur; Mübarek Bakara suresi otuz dördüncü ayeti kerime de secde etmeyen o meleğin ismi iblis olarak adlandırılmıĢtır. Fakat olayların akıĢını anlatan otuz altıncı ayeti kerimede ise özel ismi kullanılmamıĢ yerine “Ģeytan” sıfatı geçmiĢtir. Diğer bir delil daha da ayrıntısıyla A’raf suresindedir; mübarek Araf suresi on birinci ayeti kerime de secde etmeyen o meleğin ismi “iblis” olarak verilir. Yüce Allah’ın secde etmeyi reddetmesi hakkında onu hesaba çekmesi ve onunda isyankar olmasının ardından mübarek Kuran tarafından iblis ismi ondan alınarak artık ona Ģeytan sıfatı ile hitap edilir. Bu sıfat yirminci ayeti kerime de özelikle onu kast ederek ve yirmi ikinci ayeti kerimede de özgür irade ve akıl taĢıyan tüm varlıkları uyarır bir tarzda -tüm cümle akıl sahibi kavimleri kast ederek- onların hepsi için kullanılmıĢtır. Bunun bir delili de mübarek Nas suresinde “minel cinneti vennas” buyrulmasıdır. Diğer bir delil Hicr suresindedir; Mübarek Hicr suresi otuz birinci ayeti kerimesinde yine secde etmeyen meleğin “Ġblis” olduğu açıklanır. Hatta A’raf suresindekinden daha da açıklayıcı bir ifade ile iblisin Yüce Allah tarafından hesaba çekilmesi olayını Yüce Allah’ın iblise “ya iblisu” buyurarak özel ismi ile ona hitap ettiğini bu ince ve çok önemli ip ucu ile gösterir. Mübarek Hicr suresi otuz üçüncü ayeti kerimedeki sözcükler, Ġblis adlı meleğin kendi özgür iradesinde ki karanlık yönün benliğini geri dönülemeyecek Ģekilde kapladığı kelimelerdir. Böylece isyankar olur ve bu otuz üçüncü ayeti kerimede ve bundan sonra gelen ayeti kerimelerde adı iblis olarak anılmaz. Diğer bir delil Ġsra suresindedir; Mübarek Ġsra suresi altmıĢ birinci ayeti kerimede yine secde etmeyen meleğin iblis olduğu açıklanır. Sonra altmıĢ ikinci ayeti kerimede isyan cümleleri daha ayrıntılı bir biçimde gösterilir o ve ardından gelen ayeti kerimelerde de iblis ismini kaybeder. AltmıĢ dördüncü ayeti kerime de ise Ģeytan olarak anılır. Diğer bir delil Sad suresindedir; Mübarek Sad suresi yetmiĢ dördüncü ayeti kerimede yine secde etmeyen meleğin iblis olduğu açıklanır. YetmiĢ beĢinci ayeti kerime de Yüce Allah yine onu “ya iblisu” hitabıyla hesaba çeker. YetmiĢ altıncı ayeti kerime de isyan sözünü dediği an artık iblis biter o artık benliği karanlıkla kaplanmıĢ bir Ģeytandır ve ardından gelen ayeti kerimelerde Ģeytanlık yaparak insanları saptıracağına yemin eder.. Bu delillerden apaçık bir Ģekilde anlıyoruz ki Ģeytanlık bir sıfattır. Karanlığın benliklerini kapladığı cin ve insanları tanımlar..

Page 7: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

7

Cinler; Cin tanımını açıklayabilmenin beklide en basit ve pratik yolu Ģudur; Farz edelim ki insanoğlu yıldızlar arası evrende rahatlıkla seyahat edebilecek bir teknolojiye sahip oldu. Bu Ģekilde seyahat ederken de hala bazı canlıları evcilleĢtirip binek olarak kullanan kültüre sahip ilkel bir medeniyet ile karĢılaĢtılar. Dürbünleri ve kameraları ile ilkel medeniyet halkının göremeyeceği yerden onları gördüler hatta geliĢmiĢ cihazlarla dinlediler... ĠĢte bu hayali hikaye cin tanımını en pratik Ģekilde açıklayabilecek bir örnektir. Öyle bir durumda insanoğlu ilkel medeniyet halkını görebilecek ve fakat ilkel medeniyet halkı insanoğlunu göremeyeceğine göre, insanoğlu o medeniyet halkı için “cin”dir, gizlidir.. Böylece onları, onların kendilerini göremeyecekleri yerden görebilirler.. GeliĢmekte olan o ilkel medeniyete insanoğlunu anlatabilmenin en güzel yolu da insanoğlunun Yüce Rab tarafından “ateĢten yaratılmıĢ” olduğunu bildirmektir. Evet! güneĢ isimli yıldızdan gelen insan ırkı ateĢten yaratılmıĢtır. Hem de ne ateĢ! dumanı olmayan parlayan bir “maric” den.. Öyle bir “maric” ki kaynağı zehirli bir gaz (H).. GüneĢ yıldızını oluĢturan madde daha önce patlamıĢ olan bir yıldızdan uzaya saçılmıĢtır. Daha sonra; GüneĢin üçüncü yörüngesinde biriken bir ateĢ topu kayaç yapıya sahip bir gezegene dönüĢtü. Sonra Yüce Rab onu rahmet yağmurlarıyla diriltti ve hayatı sudan yarattı.. Bu evrende hayat sahibi olan hiçbir canlı yoktur ki sudan yaratılmıĢ olmasın! (ve cealnâ minel mâi kulle şey’in hayy, e fe lâ

yu’minûn / Vallâhu halaka kulle dâbbetin min mâin) Peki öyleyse; iblisin, Yüce Allah’a isyan sözündeki “Beni ateĢten yarattın onu ise suyla karıĢık topraktan” demesinin manası nedir? Nasıl ki melek isminin bir sıfat olduğunu ve Yüce Meclise girebilmiĢ çeĢitli kavimleri de iĢaret ettiğini söylediysem ve buna delil olarak apaçık bir Ģekilde iblisin secde emri verilen melekler arasında bulunmasını ve mübarek Kur’an da onun cinlerden olduğunun açıklanmasını gösterdiysem.. Cin sıfatı hakkında da derim ki; Cin sıfatı da çeĢitli kavimleri iĢaret eden bir sıfattır. Bu iddiamdaki delilim ise iblis’in ateĢten yaratılmıĢ olmasının yanında mübarek cin suresi on altıncı ayeti kerime de “eğer doğru yol üzere olurlarsa;” cin ve insanlara bol yağmur müjdesi verilmesidir. Demek ki cinlerin içerisin de ki her kavim bir değil. Demek ki Yüce Hayy’ın dilemesiyle sudan hayat bulmuĢ, yağmura rahmete ve nimetlere muhtaç topluluklar var. Ġnsan türü dahi -azda olsa bir birilerinden farklı görünüĢlere- sahip çeĢitli ırklardan meydana gelmiĢtir. Cinlerin ise aynı ırkın dallarımı yoksa farklı kavimleri içerisinde barındıran geniĢ bir sıfat mı olduğunu en doğrusuyla ancak Yüce Rabbimiz bilir.. Yüce Allah Ģahit ben aynen cahil bir çocuk gibi sordum, bu sorgulamamın ardından inanıyorum ki cinlerin bir kısmı bir birlerinden fizyolojik olarak farklı çeĢitli canlı türleri-kavimleri-medeniyetleridir. ĠĢte bu bir sineğin görüĢüydü! En doğrusunu Yüce Rabbim bilir.. Bilgi yolumuzu aydınlatır. Ancak bu kadar gaybi bir konuda bu kadar az bir bilgiyle üzerinde düĢünmek oldukça zor. Elbette bu da Rabbimin dilemesiyledir. Ben bu konudaki inancımı bu satırlarda apaçık haykırdım. Eğer görüĢüm doğru ise bir gün insanoğlu o kavimlerle yüz yüze gelecektir. Ve ben bunun böyle olacağına yürekten inanıyorum. Bu konuda delil olarak da Ģunu gösteririm;

O hepsini toplayıp haĢr edeceği gün: ey Cin maĢeri! Hakikaten Ģu Ġnse çok ettiniz!.. diye, bunların

Ġnsten olan yardakları, ya Rabbena, diyecekler: yekdiğerimizden istifade ettik ve bizim için takdir

buyurmuĢ olduğun ecele yettik, buyuracak ki: AteĢ ikametgâhınız, Allahın dilediği zamanlardan

baĢka hepiniz ondasınız, hakikat rabbin hakîmdir, habîrdir Ve iĢte biz, zalimlerin bazısını bazısına

kesibleri sebebiyle böyle dost ederiz. En’am 128/129

Evet! GeçmiĢte Batıni olarak iki Ģerli topluluğun önderleri arasında bu dostluk vardı Ancak! Mübarek ayetlerin zahiride bir gün ortaya çıkacak ve öyle bir gün olmalı ki insanların Ģerlisiyle cinlerin Ģerlileri ittifak yapsınlar. Artık bunlar devlet adamlarımıdır, topluluk önderlerimi ve bu iĢin ayrıntısı nedir ancak Yüce Rabbimiz bilir. [Ayrıca Bkz Mülk Suresi- 17

Em emintum men fîs semâi en yursile aleykum hâsıbâ fe se ta’lemûne keyfe nezir..]

Page 8: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

8

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla mübarek cin suresine baĢlayalım; De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiş olduğu bana vahyedildi. Mübarek surenin ilk ayetinin “deki” buyruğuyla baĢlaması, mübarek surede anlatılacak olan gerçeğin Yüce Rabbimiz tarafından, mübarek Kur’anın ulaĢtığı tüm nesillerce bilinmesinin murat edildiğinin de delilidir. Yüce Rabbimizin bu muradının bir diğer delili de dinleme olayının baĢlangıçta Resulullah efendimize dahi vahiy yoluyla bildirilmesidir. Böylece Yüce Rabbimiz meydana gelen bu olayı peygamber efendimize ve nesiller boyunca gelen tüm müminlere duyurmuĢtur. Elbette bu duyurmada geçmiĢten gelip geleceğe ulaĢan büyük bir hikmet vardır. ġüphesiz ki Rabbimiz Hüküm ve Hikmet sahibi olan Yüce Hakim’dir.. Cinlerden bir topluluk -neferun minel cinni-; En doğrusunu biz değil ancak Yüce Rabbimiz bilir.. Mübarek cümlenin üzerine düĢünüldüğünde bu ifade ile cin sıfatı taĢıyan kavimlerin herhangi birinden gelen bir kavmi ve hatta o kavmi oluĢturan toplulukların yada cemaatlerinin birinden gelen bir bölük neferi iĢaret ettiği düĢünülebilir. Mübarek Cin suresinin bütününe baktığımızda bahsedilen bu grubun teslim olan Müslümanlar olduğunu ve irĢadı aradıklarını açıkça görmekteyiz. Ayrıca “ahkaf” suresi yirmi dokuzuncu ayeti kerime Hazreti Resulullah ile cinlerin o bölüğünün karĢılaĢmasının Yüce Zatıyla Camii olan Allah Tealanın dilemesiyle olduğunun delilidir. Yüce Zatıyla Cami olan Yüce Rabbimiz dilediğini dilediği yerde toplayıp bir araya getirendir. Gerçekten dinlediler –ennehustemea-; Enne hu=Doğrusu onu/Hakkıyla/gerçekten; Ġstemea = Dinlediler.. Duymak baĢka bir Ģeydir kulak verip hakkıyla dinlemek bambaĢka bir Ģey.. Bunun böyle olduğuna delil de mübarek Fussilet suresi kırk dördüncü ayeti kerimedir. …Ġnanmayanların kulaklarında bir ağırlık vardır ve Kur’an onlara kapalı ve anlaĢılmaz gelir. (Sanki) onlara uzak bir yerden sesleniliyor. Fussilet - 44

ĠĢin ilginç yönü cahillik, kibir ve nankörlük ile yoğrulmuĢ kafirlerin hemen yakınlarındaki elçinin bildirdiği hakikati duymayı reddetmesi fakat evrenin bir ucundan irĢadı arayan bir topluluğun hakka can kulağını vermesi böylece hidayete ermesidir. Bu durum aynı zamanda Yüce Rabbimizin dilediğine hidayeti nasip edip, kovulmayı hak eden nankör kibirlilerin de kalp kulağını mühürleyip onları rahmetinden uzaklaĢtırdığının delilidir. Demek ki bazıları Ģevk ve aĢk ile evreni, gökleri, sırları düĢünerek Hakkı araĢtırıp da irĢad yolunu aramıyorlar bu nedenle de gözleri kör kulakları sağır bir halde dünyanın ıssız çölünde öylece dolanıp duruyorlar. Her gözde ve kulakta bu nurun olmaması ancak aĢk ve Ģevk eksikliğinden olabilir. Çünkü gerçekte kulaklar değil, gönüller sağır olur! Kulağı duymayan insan vardır senfoni besteler, kulağı duyan insan vardır Hak söylendiğinde burun kıvırır, sırtını dönüp gider. (Ey Hadi ve ReĢit olan Yüce Rabbim; Beni ve bu yazıyı okuyan

kardeĢlerimi Ģeytana kulak vermekten koru, çünkü o ancak karanlıklara çağırır. Sen bizlere Hakkı araĢtırma Ģevki ver ve istikametimizi doğrultup bizi irĢada ulaĢanlardan eyle)

Yemek yemek ve nükte söylemek, kâmile helâldir; madem ki sen kâmil değilsin yeme ve sükût et!

Çünkü sen kulaksın, o dildir; o senin cinsinden değil, Tanrı, kulaklara “Ansitû” (susun) buyurdu.

Çocuk önce, süt emme kabiliyetinde doğar, bir müddet susar ve tamamı ile kulak kesilir. Lâkırdı

söylemeyi öğreninceye kadar bir zaman dudağını yumması, söz söylememesi gerekir. Kulak

vermezse “ti ,ti “ diye manasız sözler söyler; kendisini âlemin dilsizi yapar. Anadan sağır doğan ise

hiç dinlemediği için dilsiz olur; nasıl dile gelsin? Çünkü söz söylemek için önce dinlemek gerektir.

Söze, kulak verme yolundan gir. Evlere kapılardan girin; rızıkları, sebeplerine teĢebbüs ederek

arayın! Dinleme ihtiyacı olmaksızın anlaĢılan söz, ancak tamahsız ve ihtiyaçsız olan Tanrı’nın

sözüdür. Tanrı, yarattığını eĢsiz, örneksiz yaratır; üstada tâbi değildir. Herkes ona dayanır; onun

dayanacağı bir varlık yoktur. Ondan baĢka bütün mahlûkat; hem sanatında, hem sözünde üstada

tâbidir, örneğe muhtaçtır.. -mesneviden

Page 9: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

9

Dinleme olayının Resulullah efendimize vahiy yoluyla bildirilmiĢ olması surenin bu ilk ayetinde Hazreti Peygamberin vahiy gelinceye dek cinlerin dinlediğinden haberdar olmadığının delilidir. Bu durum asıl olarak Ģunu ifade eder ki; Her türlü ihtiyaçtan uzak ve de Yüce Zatıyla Alim, Habir, Semi, Basir ve Latif olan Yüce Rabbimiz tüm yarattıklarını kuĢatmıĢ ve onlardaki her Ģeyi adet adet saymıĢtır. Bu nedenle Mübarek Cin suresinin ilk ayetinden son ayetine, son ayetinden de ilk ayetine atıf yapılmaktadır. ĠĢte bu mübarek Kur’an hiçbir kelimesi birbirinden ayrılamaz, birbiri üzerine kurulan bir bütündür, asla çeliĢki içermeyip bir birini tamamlayan bir mucizedir. O zaman dediler ki; kesinlikle biz acayip/ilginç bir Kur’an işittik. Dinlemeleri onları o kadar etkiliyor ki duydukları harikulade güzellik karĢısında hayret ve hayranlık içerisinde kalıyorlar. Bu durum da bize Ģunu açıklar; Onlar oraya bir tevafuk sonucu geliyorlar, yani daha da açıkçası neyle karĢılaĢacaklarını bilmeden Yüce zatıyla Cami olan Yüce Rabbimizin denk getirmesi ve karĢılaĢtırması ile Hazreti Resulullah efendimizle buluĢuyorlar. Bu karĢılaĢmayı bir delille daha iyi açıklayabilmek için, mübarek cin suresi on dördüncü ayeti kerimeyi örnek olarak gösteririm. -fe men esleme fe ulâike teharrev reĢedâ-

Artık kim teslim olduysa, iĢte onlar irĢadı (yegane gerçeğe ulaĢtıran doğru yolu) arayanlardır.-

ĠĢte bu mübarek Kur’an hiçbir kelimesi birbirinden ayrılamaz, birbiri üzerine kurulan bir bütündür, bir birini tamamlayan bir mucizedir. Belki de onlar evreni araĢtırmak-incelemek için yola çıkan araĢtırmacılardan oluĢan bir grup neferdi-kafileydi. Bu nedenle ResuIullah efendimizle karĢılaĢıp mübarek Kur’anı dinleyince hayrete düĢtüler ve dinledikleri gerçeğe hayranlık duyup irĢada ulaĢtılar. Mübarek Kur’anın üzerinde düĢünmek bizzat Yüce Rabbimizin emridir ve ben bu emre dayandırdığım fikir yürütmemi Ģöyle tamamlamak istiyorum. Ben “o ana” asla Ģahit olmuĢ değilim. En doğrusunu ancak Yüce Rabbimiz bilir.! Doğru yola ulaştırıyor, böylece ona inandık ve asla Rabbimize hiçbir şeyi ortak

koşmayacağız. Hazreti Resulullah ile karĢılaĢan topluluk açıklamaya devam ediyor. “O doğruya rüĢde ulaĢtırıyor.” Bu noktada ince bir mantık var. O ince mantık Ģu aciz sorumla daha görünür olmaktadır; “Duydukları o vahyin kesin evrensel bilgiye götürdüğünü gerçekten doğru olduğunu nasıl biliyorlar?” Bu soruya ıĢık tutan ve üzerinde durduğumuz mübarek ayeti kerimenin anlamını pekiĢtiren delil de mübarek cin suresi dokuzuncu ayeti kerimede verilmiĢtir. -Ve ennâ kunnâ nak’udu minhâ mekâıde lis sem’i - Ve doğrusu biz ondan

dinlemek için (gökteki) bazı mevkı'lere otururduk Evrenin, Gökyüzünün yapısı hakkındaki bilgileri bizden daha fazlaydı. Bunun delilide onların gökyüzüne çıkıp dokunabilmeleri ve evreni dinlemeleridir. Bu kabiliyete sahip oldukları halde kendilerinden daha ilkel bir medeniyetten çıkan bir resulün getirdiği Kur’an da evren hakkında verilen bilgilerin doğruluğuna hayretle hayran kaldılar. Böylece onun doğruya ulaĢtıran bir hakikat olduğuna kesin olarak inandılar. O zaman da Rabbimize hiçbir Ģeyi ortak koĢmayacaklarına söz verdiler. Ve doğrusu; “O” çok yücedir, şanlı/kudretli Rabbimizdir. Bir eş edinmedi ve bir evladı

yoktur. ĠrĢadı araĢtıran topluluk açıklamaya devam ediyor. Bu mübarek ayeti kerime onların kesin inanç ile irĢada ulaĢmalarının ardından yaptığı tespihi aktarmaktadır. Ayrıca bu tespihin doğruluğu, Allah’ın dilemesi ve onlarında gayretle araĢtırmaları sonucu sapa sağlam doğru bir inanca kavuĢtuklarının da delilidir. Mübarek cin suresi iniĢ sırasıyla kırkıncı sırada indirilmiĢtir. Onlar kendilerini anlatan bu mübarek sureden önceki kırk sureyi ve hayretle sevgi ile bağlandıkları içinde ardından indirilmiĢ olan tüm mübarek sureleri dinlemiĢ hepsine kavuĢtuktan sonrada Ahkaf suresinde buyrulduğu gibi kavimlerine dönmüĢ olabilirler. En doğrusunu Yüce Rabbimiz bilir.. Onların mübarek Kur’anın iniĢ anına kavuĢmalarında elbette büyük bir hikmet vardır. Hatta onların bu kadar etkilenip hayranlık duydukları bir Ģeyi kolayca terk etmeyeceklerini düĢünmekteyim.

Page 10: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

10

Belki de bir kısmı izlemeye devamla, Kerbela da Hazreti Ġmam Hüseynin ailesiyle birlikte katledilmesini, Hazreti Ġmam Zeyd’in arkadaĢları olan Kur’an alimleriyle birlikte Ģehit edilmesini, hayran oldukları mübarek Kur’anı insanlığın bir kenara bırakmasını, hatta rasathanelerin yakılıp, piri reisin öldürülmesini dahi ibretle izlemiĢ olabilirler. Bu sayede rehekan-istila olayı hakkında ve de rehekanın toplumsal boyutu hakkında daha geniĢ bilgi edinmiĢ olabilirler. Fakat her hikmette olduğu gibi asıl olarak bu hikmette de Allah’tan yarattıklarına ulaĢan büyük bir fadl-nimet-lütuf hem cinler hem de insanlar için vardır. Vallahu Alimun Hakim.. Ve doğrusu; aklını kullanmayan cahilimiz Allah hakkında saçma şeyler söyledi. Belli ki o araĢtırmacı topluluğun içerisinde aklı örtülmüĢ –biri- yani Ģeytan vardı. Karanlığını yaymak için Allah hakkında ve dolayısı ile din ile ilgili saçma sapan sözleri topluluğa söylüyor, böylece onları akıldan uzak vesveselerle ateĢe çağırıyordu.. Mübarek ayeti kerimede Ģeytanın fiillerini ve o fiillerin niteliğini ortaya çıkaran delil sefih kelimesidir. Sefih aklını kullanmayan-ahmak-beyinsiz anlamlarına gelmektedir. Buna göre Allah ile ve din ile ilgili akla uymayan, akıl dıĢı sözler ancak bir sefihten çıkmıĢ olabilir. Ayrıca mübarek ayet irĢada ulaĢabilmenin yolunun akıl olduğunu da vurgulamaktadır. DüĢünsene! iblis binlerce yıl ibadet etti. Fakat Allah’ın bir emrini akıl edememesi yüzünden kovuldu. Halbuki Adem için Yüce Allah’a secde etmek çok basit bir emirdi. iblis Adem’in Allah’tan bir ruh taĢıdığını ve Adem için secdenin, Yüce Zatıyla Bedi, Halık, Musavvir ve çok yüce olan Rabbimize olduğunu anlayamadı, akıl edemedi. iblisin akıl edemeyiĢi, anlayamayıĢı örnek olarak apaçık karĢımızda durmaktadır ve bize akıl edebilmenin ibadet ve ritüellerden üstün olduğunu gösterir. Hatta irĢada ulaĢtırdığı için Kur’an ayetleri, Evren ve Hayat hakkında akıl etmenin, özgürce düĢünmenin bizzat ibadet olduğunu açıklar. Peki iblisin akıl tutulmasının sebebi neydi? Rehekan olayını ĠnĢaallah mübarek sure içerisinde daha iyi anlayabiliriz. Bu mübarek ayeti kerimeden önceki ayeti kerimeler kesin iman ve tespih ayetleridir. Bu mübarek ayeti kerime ise bize istikameti gösteren bir ayeti kerimedir. Akıl doğru istikamettir, sefihlik ise yanlıĢ istikamettir.. ġimdi istikametin sağlamasını yapalım, mübarek cin suresi ikinci ayeti kerimede dinledikleri hayranlık verici Kur’anın irĢada, doğruya, hayra ulaĢtırdığı belirtmiĢti. Bu demektir ki aklın eksik kaldığı yerleri ilahi vahiy dolduruyor. Yani mübarek Kur’an ile akıl omuz omuza gitmek zorunda. Bunun dıĢında mübarek Kur’anı ve hatta evreni, hayatı akıl etmeden yalnız Kur’an kurallarıyla yaĢayacak olursan gözlerini kapatmıĢsın bastığın yeri görmüyorsun demektir. ĠĢte sen o durumdayken etrafındaki sefihler seni eninde sonunda aldatır da uçuruma çekerler. Eğer Kur’an dan uzak kalıp her Ģeyi akıl ile bulmaya kalkarsan –zaten bulamazsın, anlayamazsın, tam olarak kavrayamadığın gözünle kuĢatıp elinle

de tutamadığın bir Ģeyi nasıl anlayacaksın!- maddede takılır kalır manayı asla çözemezsin. Sonunda anlayıĢın, ahlakın periyodik cetvelden ibaret olur en basit sınavda da iblis gibi çuvallarsın.. ĠĢte bu mübarek Kur’an Tek ve biricik kurtuluĢ ipi, öğüt veren, tebliğ eden mübarek kitabımızdır. ĠĢte bu mübarek Kur’an hiçbir kelimesi birbirinden ayrılamaz, birbiri üzerine kurulan bir bütündür, asla çeliĢki içermeyip bir birini tamamlayan bir mucizedir. ĠĢte bu mübarek Kur’an Tegabün suresinde ıĢık olarak adlandırılmıĢtır. IĢık olmadan göremeyiz, görmeden de karĢımızda ne var bilemeyiz. Ġdrak kabiliyetimiz olmadan da bilmek fiilini gerçekleĢtiremeyiz. Yani o ilahi ıĢık bilmenin baĢlangıcıdır. (Er RAHMAN, Allamel kuran)

Page 11: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

11

Ve doğrusu biz insanların ve cinlerin Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini

zannediyorduk. O araĢtırmacı topluluk kendi durumlarını tahlil ederek açıklamaya bu mübarek cümlede devam ediyor. Ġnsanların ve cinlerin Allah Teala hakkında asla yalan söylemeyeceklerini zannettiklerini belirtiyorlar. Mademki kalbinde iman ıĢığının zerresi bulunanlar ancak arayarak ve yani akılla araĢtırarak irĢada ulaĢabiliyorlarsa, bu demektir ki Allah Teala hakkında yalan söyleyenlerin eylemleri de tam olarak onların zıttıdır. Çünkü sıcağın zıttı soğuk, ıĢığın zıttı karanlık, doğrunun zıttı yanlıĢ, Hakkın zıttı batıl, Müminin zıttı da sefihtir. O halde demektir ki Yüce Rabbimiz hakkında yalan söyleyen bu grup akıllarını kullanıp irĢadı aramadıkları için zan ehlidir, batıldır, her hangi bir delile dayanmaktan uzaktır. Hatta mübarek Kur’an dan da uzaktırlar çünkü delil olarak Kur’an yeter. Sehiflerin zıttı olan müminler grubunun Kur’anı duydukları anda ona hayran kalmaları zıtlık manasını daha da pekiĢtirir ve mübarek Kur’anın delil olarak yeterli olduğuna da delildir. Bu mübarek Kur’an hiçbir kelimesi birbirinden ayrılamaz, birbiri üzerine kurulan bir bütündür, asla çeliĢki içermeyip bir birini tamamlayan bir mucizedir. Aynı zamanda mübarek ayetten bahsettiğimiz cin topluluğunun gönlü temiz, saf bir topluluk olduğu çıkarılabilir. Çünkü ancak gönlü temiz iyi niyetli kiĢiler herkesi kendileri gibi zannederler. Halbuki insanların çoğu Mü’min değillerdir. Mü’min emniyet güven veren demektir. Yaptığı herhangi bir iĢte, konuĢtuğu herhangi bir konuda arayıp araĢtırarak bir delile ulaĢamayan bir kiĢi yada topluluk baĢka nasıl irĢad olabilir. Batılın olduğu, Hakkın da ayaklar altına alındığı bir yerde nasıl emniyet ve güven bulunabilir. Hakka burun kıvırıp, ben bildiğimi okurum diyerek zannın peĢinden giden ve böylece çevresine emniyet ve güven saçamayan insanlar Mü’min olabilirler mi? Hangi konuda olursa olsun bir delile dayanmak ve o delile dayanabilmek içinde akıl etmek gereklidir yoksa asla irĢad yolu bulunamaz. Çünkü birinin zan ehli olduğu kesinleĢince Yüce Allah onun kalbini mühürler. (Delil için bkz Mü’min suresi 35. Ayet.) Ve doğrusu; insanlardan bazı adamlar, cinlerden bazı adamlara sığınırlardı da böylece

onların şerliklerini/istilalarını arttırırlardı. Dikkat et! Bu durumda sığınan da sapıktır, sığınılanda sapıktır. Çünkü Yüce Rabbimizden baĢka sığınılmaya layık olan hiçbir kimse-nesne-kiĢi yoktur. Mübarek ayeti kerimeyi iyi anlayabilmek için, mübarek ayetteki baĢlıca üç vurguyu irdelemeliyiz. BĠRĠNCĠSĠ: (Sığınan ve sığınılan Adamlar-Rical.) Burada ki asıl mana -bir grup kimseler- kelimesiyle ifade edilebilir. Mübarek ayeti kerime de “bazı adamların” iĢaret edilmesi o topluluğun-grubun önderlerine yapılan vurgudur. Yani aslında asıl hedef o gruptur. Ġnsanlık tarihi boyunca gelen bütün peygamberler erkeklerden olduğu gibi, onların düĢmanı olup küfre önderlik edenler de erkeklerden oluĢmaktaydı. Örneğin Hazreti Muhammed efendimize düĢmanlık güdenler meĢhur Arabistan karpuzu ebu cehil ve yezitin dedesi ebu süfyandı. Musa (as)’ın düĢmanı Firavun, Ġbrahim (as)’ın düĢmanı nemruttu. Ġnsanlık tarihindeki Hak ve Batıl arasındaki mücadelede erkekler erkeklere karĢıydı. Kadınlar ise insan toplumunu tamamlayan ve toplumu “Allahın izniyle yaĢatan” letafet ile yoğrulmuĢ Allahın bahĢettiği bedenleriyle ve sevgiye eğilimli yapılarıyla birer ziynettirler. Kadınların etkisi olmasa, bir Ģekilde öyle bir toplum kurulsa o toplum fazla yaĢamazdı. Kadınlar Hakkın yada Batılın önderlerini doğuran ve toplumu oluĢturan köktür. Ġslam medeniyeti -Salatu Selam onlara olsun- Hz. Amine, Hz. Hatice ve Hz. Fatıma annelerimiz aracılığıyla doğdu. Batılın da Hind’i vardı hani Hz. Hamza (as)’ın kalbini ve ciğerlerini söken. Ve de Tebbet suresinde anılan bir kadın odun taĢıyan..

Page 12: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

12

Demek ki tarihin ön planında Hakkın erkekleri ile Batılın erkekleri arasındaki bir mücadele söz konusu olup üzerinde durduğumuz ayeti kerimede rical-adamlar hitabıyla tüm toplumu daha da ayrıntısıyla toplumun özellikle de önderlerini kast ettiğini anlayabiliriz. ĠKĠNCĠSĠ: (Sığınma fiili) Madem ki bu sığınma fiilinin ardından geliĢen “Ģerliğin istilasıdır.” Bu sığınma ancak kötülükte yardımlaĢmak amacıyla yapılmaktadır. Bu konuda Ģöyle bir örnek verebiliriz; Bir masanın etrafında bir birini tanıyan beĢ kiĢinin oturduğunu hayal edin. Bu beĢ kiĢiden biri her konuda ve her iĢinde hakka dayanmak isteyen, kibirlenmekten uzak mutedil biri olsun. Diğer dört kiĢi cahillikte ve Ģımarıklıkta birlik olursa ve böylece kurdukları cahillik düzenini hayatta tutabilmek ve de savunabilmek amacıyla Hakkı örtüp Hakkı söyleyeni susturmaya, baskılamaya ve de eğlenmeye kalkarlarsa iĢte onlar Ģerde birbirlerine sığınmıĢlardır. Ortaya çıkan sonuç rehekan’dan baĢka bir Ģey olmaz. Daha önce demiĢtik ki; Zulmetin-karanlığın en büyüğü Yüce rabbimizi inkar ve kötülüğü emrederek kötülükte yardımlaşmaktır. Çünkü o karanlık yayılıp etrafına saçılan bir karanlıktır. Bulaştığı insanları cehennem gibi çekip yutar.

Verdiğimiz örneği daha iyi anlaĢılması için geniĢletirsek; Mübarek Mü’min suresinin kırk beĢ ila ellinci ayeti kerimelerini delil olarak gösteririz. Firavun büyüklük taslayandır ve Halkı ona sığınandır. Halkı ona sığınarak onun rehekana ulaĢmasını sağlamıĢlar böylece onun Ģerliğini/istilasını arttırmıĢlardır. ĠĢte bu örnek mübarek ayeti en güzel bir biçimde açıklayabilir. Mübarek Kur’anı kerimin zamanlar üstü gerçek tevilini ancak Yüce Rabbimiz bilir. En doğrusunu O bilir. Mademki bu sığınma fiili mübarek ayetin belirttiği gibi insanlığın ötesinde bir nitelik taĢıyor ve cin kavimlerini de içine alıyorsa evrensel olarak rehekan sonucunu ortaya çıkaran bu sığınmayı “Sefihin sefihe sığınması” olarak tanımlayabiliriz. Bu da demektir ki belli bir delile-hakka-gerçeğe dayananların bir birine sığınması ise asla rehekan olamaz eğer görüĢ ayrılıkları var ise ancak Ģura olur. ġura Yüce Rabbimizin emridir. ÜÇÜNCÜSÜ: (Rehekan) Akılsızlığın, kötülüğün, Ģerrin örtüp bürümesi istila etmesidir. Bu bürünmeyi ifade edebilmek için Ģu örnekleri verebiliriz. Üç gün boyunca aç kalmıĢ hiçbir Ģey yiyememiĢ birini hayal edin. Onu bir odaya alıyorsunuz, oda da hazırlanmıĢ muhteĢem bir ziyafet masası. ĠĢte o adamın açlık duygusu aklını kapatır. Öyle bir saldırır ki sofraya tutamazsınız onu. Açlık, Cinsellik, Korku, Panik bunlar en tabii doğal güdüler olup çoğu zaman Ģerre götürmez. Bunların yerine aklı örten öyle duygular olmalıdır ki kiĢinin özgür iradesinde ki karanlık yön aklını ve yani benliğini-kiĢiliğini geri dönülemeyecek Ģekilde kaplamalıdır. Örneğin gözleri karartan bir öfke benliği öyle bir istila edebilir ki aklı devre dıĢı bırakabilir. Akıl devre dıĢı kalınca da yerini karanlık doldurur. Mezarlıklar ve ceza evleri öfke mağdurlarıyla doludur. Çoğu zaman öfke de geçici olup yerini piĢmanlık alabilir. Derin bir nefret, kin, düĢmanlık duyguları, sürekli bir kıskançlık hali haset ve türlü fenalık rehekanın insan üzerindeki tesirini ve hatta iblisin isyan halindeki durumunu bile bize anlatıyor olabilir. Doğrusu onun Yüce Rabbimize “Beni azdırmana yemin ederim demesi” ni de açıklıyor ki böylece Yüce Rabbimiz onun kalbindeki-(gönlündeki)- hastalığı ortaya çıkarmıĢ oldu. (Bkz Muhammed suresi 2. Ayet.) Bütün bu kötülükleri besleyen Ģey, onları tetikleyen ve ortaya çıkaran Ģey cahilliğin ve yani zannın aklı rehin alması, böylece yukarıdaki karanlık duyguların benliği geri döndürülemeyecek Ģekilde kaplamasıdır.

Page 13: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

13

ġer tarafından istila edilmek doğal içgüdüler ile de olabilir. Örneğin bir insanın sürekli korku, panik halinde olması çevresindeki diğer insanlara zarar verebilir. Cinsel iç güdünün yanlıĢ yönelimleri ve aĢırı istekleri de sapıklığı doğurarak rehekana sebep olabilir. Platonik aĢk duygusu ve ona karĢı cinsel istek insana ve de çevresine büyük zarar verebilir. BaĢlıca neden duygu durum bozuklukları olduğu gibi bütün bunların en derin temelinde ise aklın örtülmesi ve zanna dayalı bilinç bulunmaktadır. ġimdi surenin baĢından beri anlatıla gelenleri tekrar okuyup düĢün! ĠĢte bu mübarek Kur’an hiçbir kelimesi birbirinden ayrılamaz, birbiri üzerine kurulan bir bütündür, asla çeliĢki içermeyip bir birini tamamlayan bir mucizedir. Ve doğrusu onlar zannettiler. Sizin “Allah asla hiçbir kimseyi diriltmeyecek (ve de peygamber

göndermeyecek)” sandığınız gibi. Mübarek cin suresine konu olan irĢadı arayan grup bu mübarek ayetin beyanıyla Ģer tarafından istila edilenleri tahlil ediyor -ve doğrusu onlar zannettiler- cümlesi ile sığınılan cin topluluğunun bir delil üzerinde bulunmaktan ve yani akıl etmekten uzak olduklarını onların cahil bir topluluk olduklarını açıklıyor. Onların durumunu insanların en karanlık cahil ve batıllarıyla benzeĢtiriyor. Böylece onlarında insanlar gibi Allah hiçbir kimseyi diriltmeyecek sandıklarını belirtiyor. Yani hesap gününe dahi inançları yok. Bu demektir ki istedikleri kadar ileri teknoloji sahibi olsunlar ilim açısından o topluluğun Mekke’nin putperestlerinden bir farkları yoktu. Ġlim sadece teknoloji demek değildir. Teknolojide ilerlemiĢ nice sapık topluluk vardır/belki yenileri de olacaktırda. Mekkeli putperestlerin cahilliklerinin onları nasıl bir karanlık bataklığa sürüklediğini en azından tarihten ve apaçık Kur’an dan görüyoruz. Ġnsanlarında toplumlarında sürüklendikleri en büyük trajedilerin altında cahillik, zan ve batıl vardır. Bilgi yolumuzu aydınlatır, cehalet ise aydınlığın en büyük düĢmanıdır. Mübarek ayeti kerime de diriltmek kelimesiyle Yüce Zatıyla Hakk olan Yüce Rabbimizin Yüce Bais ismi geçmektedir. Yani onlar Hakkın ortaya çıkacağına inançsız ve de Hakka karĢı körlük içerisindeydiler. Ve doğrusu; biz dokunduk gökyüzüne o zaman onu çok kuvvetli muhafızlarla ve yakıcı

ışınlarla doldurulmuş bulduk. -Ve ennâ le mesnes semâe- ĠrĢadı arayan cin topluluğu mübarek Kur’anın ifadesiyle elbette gökyüzüne dokundu-temas etti. Bu dokunmak kelimesi oradaydık manasına geldiği için önemlidir. Bir insan bile ancak çevresindeki hakim olduğu, elinin altında olan Ģeylere dokunabilir. Gözlerini kapasa dokunduğu Ģeylerin yumuĢaklığıyla ve çıkardığı sesleri dinleyerek onun ne olduğunu anlayabilir. Onlar gökyüzündeydiler gökyüzüne temas ederek araĢtırıyor, inceliyor, dinliyorlardı.

Fakat gökyüzünde değiĢik bir Ģey vardı. Mübarek ayeti kerimeden anladığımız kadarıyla belli ki tertemiz Muhammed Mustafa efendimiz doğup zuhur edince melek orduları dünya gökyüzünü kuĢattılar.

Ve doğrusu biz dinlemek için oradaki oturaklarda otururduk. Halbuki irĢadı arayan o cin topluluğu sık sık gelip gökyüzünün yörüngelerinde yerleĢerek otururlardı. Böylece gökyüzüne temas edip araĢtırırlar irĢadı ararlardı. Bu mübarek ayeti kerime onların çok uzun zamandan beri evreni ve de dünyayı incelediklerini göstermektedir. Artık şuan da kim dinlemek isterse onu gözetleyen yakıcı bir ışın bulur. Fakat bu geliĢlerinde muhafızlardan oluĢan öyle bir ordu buldular ki karĢılarında onlar çok Ģedid-muazzam güç sahibi, çok kuvvetliydiler. AteĢin yanıp geride bıraktığı közün en sıcak ve beyaz derecesinde ki halinde yaydığı ıĢığa benzer yakıcı silahları vardı. Fakat Allah Tealanın izniyle bu cin topluluğunu yakmadılar. Onları sadece yakıcı ıĢınları-Ģihapları ile takip ederek gözlüyorlardı. Böylece bu cin topluluğu izinli olarak Hz. Resulullah efendimizle karĢılaĢıp mübarek Kur’anı dinlediler.

Page 14: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

14

O cin topluluğunu yöneltenin Yüce Allah olduğunun delili Ahkaf suresi yirmi dokuzuncu ayeti kerimededir. Cinler bu evrende olduklarına ve bu evreni incelediklerine ve de karĢılaĢtıkları bu muhafız ordusuna karĢı ĢaĢkınlık içerisinde kalıp direnebilecek en ufak bir güce sahip olmadıklarına göre -en doğrusunu ancak Yüce Rabbimiz bilir- dünyayı kuĢatan o melek ordusu ilk yaratılan en üst evrenden-en üst gökten yani “Meleil Ala” dan olabilirler.

Üseyd Ġbn-i Hudayr radiya'llâhu anh'den Ģöyle dediği rivayet olunmuĢtur: Bir kere Üseyd gece vakti

Bakara Suresi okuyordu. Atı da yanında bağlanmıĢtı. Kur'an okunurken birden at deprenmeye

baĢladı. Üseyd sustu. O susunca at da sakinleĢti. Üseyd tekrar okumağa baĢladı. At yine Ģahlandı.

Üseyd sustu; at da sakinleĢti. Bundan sonra Üseyd bir daha okumağa baĢladı. At yine hırçınlaĢtı.

Üseyd de artık vazgeçti. Üseyd'in oğlu Yahya ise ata yakın bir yerde (yatmakta) idi. Atın çocuğa bir

zararı dokunmasından endiĢe ederek çocuğu geriye çekti. Bu sırada baĢını kaldırıp göğe

baktığında beyaz bulut gölgesine benzer bir sis içinde kandiller gibi birtakım ecrâmın parlamakta

olduklarını gördü. Sabah olduğunda Üseyd Resulullaha bu vakıayı arz etti. Hz. Nebi (sav) ona:

- Oku ey Hudayr oğlu, oku ey Hudayr oğlu, diyerek okumaya devam edilmesi lâzım geldiğini

bildirdi. Üseyd:

- Ya Resulullah atın Yahya'yı çiğnemesinden endiĢelendim. Çünkü çocuk ata yakın bir yerde idi.

(Onun için okumayı kestim.) O sırada baĢımı göğe doğru kaldırdığımda gökyüzünde bulut gölgesi

gibi bir beyazlık içinde kandiller gibi ecrâmın parlamakta olduklarını gördüm. Artık bu beyaz gölge

tabakası, içindeki ziya manzumesi ile göğe doğru çekilip çıktı. Nihayet onu görmez oldum, dedi.

Hazreti Resulullah:

- Bilir misin onlar nedir? buyurdu. Üseyd der ki: Ben de: Hayır, diye cevap verdim. Hz.

Resulullah:

- Ey Üseyd onlar meleklerdi, senin sesine yaklaĢmıĢlardı. Eğer okumaya devam etseydin sabaha kadar seni dinlerlerdi. Ġnsanlar da onlara bakardı. Halkın gözünden gizlenmezdi, buyurdu.

Ve doğrusu biz biliyor değiliz! Yeryüzündeki kimselere bir kötülük mü istendi. Yoksa Rableri

onların doğru bir yola ulaşmalarını mı diledi. Dünya gökyüzünü kaplayan melek ordusuyla karĢılaĢınca o kadar ĢaĢırdılar ki onları görünce ne olduğu hakkında hiçbir bilgileri yoktu. “Acaba Yüce Rab yeryüzünü yok etmeyi mi istedi, yoksa yeryüzündekilerin hayra kavuĢmasını mı diledi?” Onlarla ilk karĢılaĢtıklarında akıllarındaki soru iĢte buydu. Ve doğrusu; bizdendir iyi-güzel işler yapanlar ve işte bizdendir onun dışındakiler. Çeşitli

yollar tutmuşuz. Eğer Yüce Allah yeryüzünü yok edecekse bu elbette yeryüzündekilerin kendi elleriyle yaptıkları hatalardan dolayıydı. Eğer onlara hayır nasip edip onları doğru yola iletecekse buda O’nun cömertliğinden ve büyük rahmetinden, merhametinden ve sevgisindendi. KarĢılaĢtıkları ĢaĢırtıcı olayın nedenini düĢünürlerken kendi hallerini hatırlayıp kendi kendilerini hesaba çektiler. Öz eleĢtirilerinde gördüler ki kendileri de aynen yeryüzündekiler gibiydi, iyiliği emredip iyi güzel iĢler yapanlardan ve onların dıĢındaki birçok gruplardan meydana geliyorlardı. Ve doğrusu biz yeryüzünde asla Allah’ı aciz bırakamayacağımızı sezdik. Ve asla kaçarak ta

O’nu aciz bırakamayız. Mübarek Rahman suresinden istikamet alarak mübarek Cin suresine varmıĢtık. KarĢılaĢtığımız bu mübarek ayette tekrar mübarek Rahman suresini anımsamamıza neden oldu. Bu mübarek Kur’anı Kerim’in hiçbir mübarek kelimesi birbirinden ayrılamaz. Bir biri üzerine kurulan ve bir birlerini pekiĢtirip tek bir mübarek anlama-manaya ulaĢarak “Tevhid” üzerinde bulunan ve ıĢık saçan bir kitaptır o..

Page 15: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

15

Rahman Suresinin Tekrar Ġrdelenmesi; Mübarek Cin suresinin bu ayetinde verilen cevabın sorusu mübarek Rahman suresinde sorulmuĢtu. DenmiĢti ki; Ey cin ve insan toplumları; göklerin ve yerin çapına-uzaklığına etki ederek-ulaşarak çıkmaya gücünüz yetiyorsa öylece yapın. Ancak özel bir güç olmaksızın etki edemez- ulaşıp güç yetiremezsiniz. O halde ikiniz, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? (O güç ile çıksanız da) İkinizin üzerine ateşten alev ve erimiş bakır renginde kızıl bir duman gönderilir de böylece yardımlaşamaz-kurtulamazsınız. O halde ikiniz, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz?

Kaçarak Yüce Allah aciz bırakılır mı? Kaçacak bir yer mi var? O her an her yerde değil mi? Ġnsanın Ģah damarından bile ona daha yakın olan bir Yüce Zattan nasıl kaçabilirsin. ArĢı istiva edip tüm bu evreni ve hatta bedenlerimizi ve hatta bedenlerimizin zerrelerini kuĢatan ve de Yüce Zatıyla Muhsi ve Hakim olan Yüce Rabbimizden kaçacak bir yer yoktur. ĠrĢadı arayan Müslüman cinler bu acizliklerini idrak ettiler. Kulluk bilincine ulaĢarak mübarek Rahman suresinde buyrulduğu gibi Allah Tealanın izniyle inançlarını “beyan” ettiler. Kesin olarak anladılar ki yeryüzünde veya evren de kaçarak asla O’nu aciz bırakamazlar. Bu noktada yeryüzünün tüm dünya benzeri gezegenler için yeryüzü olduğunu fark etmeliyiz. Marsın üstüde yeryüzüdür, Venüs’ün üstüde, Plüton’un üstüde yeryüzüdür. Ancak örnek olarak gaz devi olduğu için Jüpiter’in üstü yeryüzü olmayabilir. Demek ki yeryüzü kayaç yapıya sahip gezegenlerin tümü için yeryüzüdür. Rahman suresinde cinlerin dumansız parlak bir yalın alevden yaratıldığını bildiren ayeti kerime üzerinde düĢünürken cinlerin alemi-dünyası ile ilgili birkaç fikir beyan etmiĢtik. ġimdi dönüp de okuduğumuzda o fikirlerimizin ne kadar bebek adımları olduğunu görmekteyiz. Herkes görsün diye de o kısmı asla değiĢtirmeyeceğiz. ĠĢte bu mübarek Kur’an bir biri üzerine kurularak bir tek mübarek manaya ulaĢmaktadır. O mübarek mana dahi Tevhid’dir, bir bütündür asla kısımlara ayrılamaz. Tek olan o mübarek manayı araĢtırmak irĢadı araĢtırmak demektir. ĠrĢad araĢtırmasını yapabilmek içinde gözünle incelemeli, elinle dokunup hissetmeli ve aynen mevzu bahis olan cin topluluğu gibi KULAĞINLA DĠNLEMELĠSĠN. Bu araĢtırma Hakkıyla yapıldığı ve akıl ile de deliller keĢfedilip benimsenildiği takdirde irĢada ulaĢılabilir. Hatta Yüce Rabbimiz bu konuda taliplere yardımcı olur. ĠĢte o zaman melek ordusu yol verirde talipler ilahi vahye kavuĢur. Dikkat et! Hidayete ermek Yüce Zatıyla Rahman olan Yüce Rabbimizin büyük bir nimetidir. Cin suresi Rabbimizin çok Yüce ve mübarek Hadi ve ReĢit sıfatları ile mühürlenmiĢtir. O halde ikiniz, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? Kelimesiyle mübarek Rahman suresinde kast edilen iki toplum insan ve cin toplumlarıdır. Öyleyse tek bir kavim tek bir ırk mıdır? Yoksa cin kelimesi sıfat olduğu için bir toplum olarak sayılan fakat çok değiĢik toplumlardan oluĢan kalabalık ve farklı türler midirler.? Bunu Ģuanda bilmemizin imkanı yoktur. Bunu ancak Allah Teala bilir biz bilemeyiz. Ta ki Rabbimizin izniyle temas ederek dokunalım, dinleyerek kesin bir delile ulaĢalım.. Bazen düĢünüyorum da insanların zencisi, çekik gözlüsü, Kızılderilisi ve hatta onların bile kendi içlerinde ırksal grupları varken cinler ister tek bir kavmin dalları yada ister tamamen apayrı medeniyetler olsun hiçbir Ģey değiĢmez ki. Ortaya çıkan tek gerçek Yüce Zatıyla Musavvir olan Yüce Rabbimizin Yüce Bedi olduğudur. Mübarek Kur’an da ki bu anlam bütünlüğüne dayanarak cinlerin gezegeninin de suya ve üzerinde gemilerin yüzdüğü denizlere ve kendine has –fauna- ile ekolojiye sahip bir gezegen olduğuna inanıyorum. Yada çok sayıda “gezegenler” sonuçta iki doğu ve iki batının da sahibi Allah’tır. En doğrusunu Yüce Rabbim bilir..

Page 16: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

16

Ve doğrusu; biz hidayeti işittiğimizde ona inandık. Mübarek sureyi baĢından itibaren bir daha tekrarlayalım; Ġlk olarak gerçekleĢmiĢ dinleme olayı Hz. Resulullah efendimize vahiy yoluyla bildiriliyor. Cinlerin “Kesinlikle biz acayip ilginç bir Kur’an iĢittik. Doğru yola ulaĢtırıyor,

böylece ona inandık ve asla Rabbimize hiçbir Ģeyi ortak koĢmayacağız” cümlesi mübarek surenin mübarek giriĢ cümlesi olmaktadır. Yukarıdaki giriĢ ve iman ayetinin hemen ardından tespih ayeti geliyor “O çok Yücedir, Ģanlı/kudretli Rabbimizdir. Bir eĢ edinmedi ve bir evladı yoktur.” Böylece bu mübarek ayeti kerime ile cinlerin kesin imanları aĢkla tespihe ve zikre ulaĢıyor. Mübarek tespih ayetinden üzerinde durduğumuz bu mübarek ayete gelinceye kadar irĢadı arayan cin topluluğunun yolculukları boyunca baĢlarından geçenler anlatılmaktadır. Sırasıyla yolculukları esnasında ilk olarak aralarındaki bir sefihin Allah hakkında Ģeytanlıkla saçma ve yalan sözler söylemesi anlatıldı. Halbuki bu araĢtırmacı topluluk bir delile dayanılmaksızın insan ve cinlerin Allah hakkında asla yalan söylemeyeceklerini sanıyorlardı. Bu durumu tahlil ederken geçmiĢten beri yaĢanan bir olayı hatırladılar ki, insanların Ģerlileri cinlerin Ģerlilerine sığınıp hem kendilerinin hem de onların Ģerliklerini arttırıyor böylece Ģer tarafından istila ediliyorlardı. Dünya gökyüzüne temas ettikleri-ulaĢtıkları zaman muhafız melek ordusuyla karĢılaĢmalarını ve bu karĢılaĢmada görüp yaĢadıklarını anlattılar. Bu anda yeryüzündekilerin akıbeti ile ilgili bir soru akıllarında belirdi. Buradan kendi akıbetlerini düĢünerek kendi toplumlarını öz eleĢtiriye çektiler. Ve sonunda üzerinde durduğumuz mübarek ayette bildirildiği gibi iĢittiler ve iman ettiler. ĠĢte bu mübarek Kur’an birbiri üzerine kurularak birbirini tamamlayan ve asla çeliĢki içermeyen bir mucizedir. ĠrĢadı araĢtırmak üzere yola çıkıp gelmeleri Yüce Zatıyla Hadi ve ReĢit olan Yüce Rabbimizin ulaĢtırması sayesinde baĢarıyla nihayet buldu. Mübarek surenin ilk bölümü bu mübarek ayet ile tamamlanmakta ve araĢtırmacı cin topluluğunun Ahseni Takvimleri mübarek Kur’anı iĢitip, iĢittikleri de kalplerine sinince hedefine ulaĢmaktadır. Mübarek Kur’an birbirini pekiĢtirerek tamamlayan ve asla çeliĢki içermeyen bir mucizedir. Artık kim Rabbine iman ederse o zaman bir haksızlıktan korkusu ve (onu) şerrin istila etmesi

yoktur. Aklı olmayanın dini yoktur. Akıl imanı bulur ve irĢad eder. ĠrĢad yoluna çıkanda Allah’a sığınır. Yüce Rabbimize sığınıp da istikamet üzere kalan her türlü musibetten kurtulur. Böylece mübarek ayet kerimenin muavvizeteyn surelerine atıf yaptığını gördük. Bizde ĠnĢaallah sıraya o mübarek sureleri aldık, nasip olursa mübarek Cin suresinin ardından mübarek muavvizateyn sureleri üzerinde düĢüneceğiz. Akıl öyle bir Ģeydir ki bir kiĢiye mübarek Kur’anı buldurursa o kiĢiyi irĢad eder. Aynı Ģeyi topluma-topluluğa yapabildiğini de mübarek Cin suresinde görmekteyiz. Öyleyse akıl ile mübarek Kur’ana tutunan toplumlar (yada kiĢiler) kurtulabileceği gibi, Kur’an yada akıl ikilisinden birini bir kenara atan toplumlarda Ģer tarafından istila edilirler. Bu istila hem manevi –yani karanlığın toplumu kaplamasıyla ilgili- bir istila hem de gerçek anlamıyla Ģerli toplumun baĢka Ģerli toplumlar tarafından iĢgal edilmesidir. “Yüce Rabbimiz bazı Ģerli toplumları diğer Ģerli toplumların elleriyle cezalandırır.” Hatta cezalandıran Ģerli topluluğun insan toplumlarından biri olması her zaman gerekmez. (Bkz Mülk suresi 17. Ayeti kerime) Ġman eden bir kiĢi yada bir toplum olsun, hiçbir zaman korkusu olmaz. Çünkü Hakka dayanana Yüce Allah yardım eder. Çünkü akılla imanı bulan toplum yada kiĢi irĢada ulaĢır. Böylece Ģerefli bir toplum olur. Yüce Rabbimiz böyle bir toplumu o kadar dirençli kılar ki kafir topluluklar onlara baktıklarında öfkelerinden kahrolurlar. Hakka dayanan topluluklar savaĢ alanında öldürülse de sarsılmazlar çünkü dünya ve ahiret mutluluğu onlarındır..

Page 17: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

17

Ve doğrusu bizdendir Müslümanlar ve bizdendir haksız sapkınlar. Melek ordusuyla karĢılaĢmalarının ardından yeryüzündekilerin akıbetlerinin ne olacağı ile ilgili soru akıllarındaydı ve hemen ardından Hz. Resulullaha ve de mübarek Kur’ana kavuĢup hidayeti iĢittiler. Böylece fark ettiler; kim iman ederse Ģer tarafından istila edilmekten korku duymasına gerek yoktu. Fakat mübarek Kur’anı “gönül kulakları sağır” olanlar iĢitmiyorlardı ve iĢitmeyeceklerdi. Yüce Rabbimiz bu mübarek Kur’anı kalp gözleri gören, gönülleri Hakkı iĢitenler için bir rahmet ve müjde delili olsun diye indirmiĢti. Hidayete erdirecek olan ancak Yüce Zatıyla Hadi olan Yüce Rabbimizdi, “O”ndan baĢka doğru yola ulaĢtıracak bir güç yoktu. Yüce Rabbimiz kullarından dilediğine iĢittirecekti. Rahmetten kovulup kalpleri mühürlenenlere azap delili olsun diye bildirilmiĢti. Çünkü Yüce Rabbimiz kullarına zulmedici değildir. O gerçeği ortaya koyan Yüce Hak’tır. Her iĢi bir hikmete ve apaçık bir delile dayanan Yüce Zahirdir. --Ve Allah her türlü ihtiyaçtan, muhtaçlıktan

uzak ve çok Yücedir. Ve Allah (sınırsız zengin, hiçbir Ģeye ihtiyacı olmayan) Gani’dir, (her varlığın diliyle övülmeye en layık olan) Hamid’dir.-- Artık kim teslim olduysa o zaman işte onlar irşadı (yegane gerçeğe ulaĢtıran doğru yolu)

arayanlardır. En basit ifadeyle bir insan acaba Rabbim ne buyurmuĢ deyip de mübarek Kur’anı açıp araĢtırmaz ise nasıl olurda doğru yola ulaĢabilir. Eğer içinde araĢtırma isteği ve araĢtırma tutkusu-merakı yoksa ona zorla Kur’an okutulsa ne iĢe yarar? Onun aklıda ruhuda baĢka yerlerde gezinir durur. Akıl terbiye edilip yönlendirilmez ise irĢadı bulamaz. O zaman cüzi akıl sahibi kiĢi iblis gibi kör olup aklının çalıĢma dinamiği bozulurda apaçık Yüce Hakka karĢı “Beni ateĢten yarattın onu ise topraktan, ben ondan üstünüm” diyerek hiçbir delile dayanmayan vesveselerden ibaret akıl ürünleri ortaya koyar. Fakat Müslümanlar yani Hakka, delile teslim olanlar öyle değillerdir. Onlar çıktıkları akıl ile irĢadı arama yolunda dinledikleri, gördükleri, inceledikleri apaçık delilleri göz ardı etmezler, delillere ve Yüce Hakka karĢı kör değillerdir. Hakkı kabul ederler ve Hakkı kabul edenlerde ancak akıllarıyla Hakkı-ĠrĢadı arayanlardır. Gerçek teslimiyet ancak bu aramanın en güzel karĢılığı, meyvesidir. Ve lakin haksızlar artık cehenneme odun olmuşlardır. ĠrĢadı aramak için yola çıkamayacaklar, daha yolun baĢında yelkenleri suya indirecekler ve kalpleri katılaĢıp cehaletin karanlığında kaybolacaklar elbette olacaktır. ĠĢte onlar ıĢığı aramayan kasiyet sahipleridir. Zahmet edip ıĢığı aramayan ve zahmet edipte Yüce Nur’a ulaĢmak istemeyen gönlü körlerin yeri cehennem değil de neresidir? Ne benzin, ne de odun kömür! cehennemin yakıtı bizzat bedenleri olacaktır. Yani çok sevdikleri maddeleri, vücutları.. Kendisi yanan, her biri alev almıĢ cayır cayır tutuĢan milyarlarca milyarlarca insan ve cin.. Onların alev almıĢ bedenlerinden oluĢan ve saraylar boyutunda kıvılcım saçan alev denizi Yüce Kahhar’ın cezalandırması ne kadar mantıklı ve muhteĢem.. Ve istikametleri yolda olsaydı eğer, elbette onunla imtihan edilmeleri için onları bol su ile

sulardık Bir önceki mübarek ayette irĢadı arayan araĢtırmacı cin topluluğunun söylevi tamamlandı. Yüce Rabbimizin o topluluğa mübarek Kur’an da söz hakkı vermesi irĢadı arayıp araĢtıranlara Yüce Rabbimizce verilen değerin delilidir. Yüce Rabbimiz Müslüman cin kardeĢlerimizden razı olsun ve bizleri de araĢtırmacılar arasına yazsın ĠnĢaallah. Yüce Rabbimiz tarafından yaratılan her Ģey değerlidir yani incelemeye, gözlemlemeye, dinlemeye ve araĢtırmaya değerdir. Evrene ve tabiata bu değeri vermezsek en büyük nankörlüklerden birini yapmıĢ oluruz. Emin olun insanoğlu bu nankörlüğünün karĢılığını bu dünyada da ahirette de öder. Halbuki biz Yüce Rabbimiz tarafından Ahseni Takvim ile yaratıldık ve Zariyat suresi yirmi ikinci ayeti kerimede bize hedef bildirildi. Ġnsanoğlunun Yüce Rabbi ve Hakkı arayıp bulmaya çalıĢmasının ardından “ikincil” görevi gidilmemiĢ yerlere gitmek ve Hz. Ġmam Zeyd’in de dediği gibi Süreyya yıldızına dokunmaktır..

Page 18: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

18

Üzerinde durduğumuz mübarek ayeti kerimeye dönersek evrenle yada evrendeki su dünyalarıyla ve suyun tükenmesi-kaybolması yada dönüĢmesi ile ilgili bir sır veriliyor olabilir. Yüce Rabbimiz insanlığa nasip ederse belki beĢ bin yıl sonra yaĢayan bir kardeĢim -evren ve evrendeki maddelerle ilgili bilgisi daha çok olacağından- bu mübarek ayeti kerimeyi daha iyi anlayıp tefsir edebilir. Hatta o kardeĢimin insan toplumundan olmasına dahi gerek yok. Kıyamete kadar yaĢayacak olan Mübarek Kur’an ona ulaĢmıĢ-ulaĢtırılmıĢ olsun yeter. Allah’tan baĢka kim bilir o zaman belki Yüce Rabbimizin yönlendirmesiyle insanlardan bir topluluğun da onu dinlemesi veya okuması nasip olurdu. Yönün istikametin yolda olması kolay olandır. Ġstikametin yolun dıĢında olması zor olandır. Bana inanmıyorsan bir gün yolu terk ette, dağ bayır dolaĢ! Hangisinin kolay olduğunu görürsün. Kur’an kolaydır, cahillik zordur. Hak kolaydır, batıl zordur. Akıl kolaydır, sefhilik zordur. Birde mübarek ayetten Ģuan için bizim anlamamız gereken ana fikir verilen nimetlerin hatta yağmurun-suyun bile imtihan vesilesi olduğudur. Ve Rabbi zikirden yüz çeviren kimseyi şiddeti artan bir azaba sevk eder. Yukarıda yazdıklarım tuhafına gitti uçuk kaçık Ģeyler olduğunu düĢündün değil mi? Öyleyse Ģu ince mantığı kesinlikle anlamamıĢsın demektir. Mübarek Kur’an bir zikirdir ve içinde bulunduğumuz bu evrenin tümüne hitap eder. Bunun delilide Ģimdi üzerinde düĢündüğümüz mübarek Cin suresidir. O zaman bu zikri yapan Cin toplumlarından herhangi birisi neden olmasın? Zikir dinlenebilen bir Ģeydir. Dinlemekte akıl ile yönetilen kulak sayesinde olur. O zikrin vicdana sinmesi de gönül kulağıyla olur. Öyleyse mübarek zikri/Kur’anı aklıyla tüm evrende aramayan, gözlemeyen, araĢtırmayan ve DiNLEMEYEN kimse ve yani kimseler Yüce Rabbimiz tarafından Ģiddeti artan bir azaba sevk edilecektir. Sen sen ol nerede olursa olsun sakın evrensel ilahi zikri aramaktan geri kalma! O araĢtırmadan geri kalmak kalp katılaĢmasının belirtisidir. Kalp katılaĢması en korkunç Ģeydir. Çünkü Kalbin katılaĢması kesinse senin iĢin bitmiĢ demektir. Ve kesinlikle; mescitler Allah içindir! O halde Allah ile beraber hiçbir şeye dua etmeyin! Tüm evrene, evrendeki tüm galaksilere, galaksilerdeki her bir yıldız kümesine ve tüm güneĢ sistemlerine, o sistemlerde bulunan yada bulunmayan üzerinde akıl edebilen canlılar bulunan tüm yerlere bir bildiridir. Öyle bir ilahi bildiridir ki Yüce Zatıyla Hadi, ReĢit ve Nur olan Yüce Rabbimiz, Muhammed Mustafa efendimizi seçmiĢ ve tertemiz Nebimizin tertemiz kalbi aracılığıyla bu bildiriyi, bu ıĢığı tüm evrene saçmıĢtır. Öyleyse bu bildiriyi evrenin en ücra köĢelerine “Allah’ın izniyle ulaĢtırmak” apaçık sünnettir. Allah tealadan baĢkasına dua edilmez. O’ndan baĢkasından yardım istenmez ve O’ndan baĢka hiç kimseye kulluk edilmez. ġimdi mübarek Hamd-Fatiha suresini hatırla “Ġyyake na’budu ve iyyake nestain” ĠĢte bu mübarek Kur’an hiçbir kelimesi bir birinden ayrılamaz bir biri üzerine kurulan bir bütündür ve asla çeliĢki içermeyen bir mucizedir.

Hak olan dua Ona yapılandır. Onların Allah'tan baĢka yalvardıkları ise kendilerine cevap veremez.

Onların hali, ağzına su gelsin diye ellerini suya doğru açan, ancak bir türlü su kendisine ulaĢmayan

kimsenin hali gibidir. Kâfirlerin duası iĢte böyle boĢa çıkmaya mahkûmdur. -- R’ad suresi 11. ayet

Ve doğrusu; Allah’ın kulu kalkıp dua ettiği zaman az kaldı ki onun etrafında üst üste

yığılıyorlardı. Melek ordusu geçmelerine izin verince Resulullah efendimize kavuĢtular. Doğrusu o kadar heyecan ve ĢaĢkınlık içerisindeydiler ki Muhammed Mustafa efendimizin çevresinde üst üste yığılır bir hal aldılar. Demek ki onların beden yapıları o Ģekli almaya uygundu. Ġnsanlar ise üst üste değil yan yana ve saf Ģeklinde toplanabilirler. Mübarek ayette tertemiz Muhammed Mustafa efendimize “Abdullah” denmiĢtir. Yani Allah Tealanın “Kulu”.. Rabbim hepimize Resulullah efendimizi gerçekten örnek alabilmeyi nasip etsin..

Page 19: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

19

De ki; “Kesinlikle ben Rabbime dua ederim ve O’na hiçbir şeyi ortak koşmam.” Cinlerin hitabının tamamlanmasının peĢi sıra gelen Ģu ayetler ilahi bildiriydi; “Ve istikametleri yolda

olsaydı eğer, elbette onunla imtihan edilmeleri için onları bol su ile sulardık ve Rabbi zikirden yüz çeviren kimseyi Ģiddeti artan bir azaba sevk eder. Ve kesinlikle; mescitler Allah içindir! O halde

Allah ile beraber hiçbir Ģeye dua etmeyin!” O bildirinin ardından mübarek Kur’an, Muhammed Mustafa efendimizin tebliğsini birebir aktarmaya üzerinde durduğumuz bu ayeti kerime ile baĢlıyor. Bize aynen aktarıyor ki bizde ibret ve nasihat alalım; evrende, Kur’anın ulaĢtığı herhangi bir topluluk dahi ibret ve nasihat alabilsin. Böylece Mübarek Kur’an alemleri irĢad vazifesine Resulullah efendimiz aracılığıyla devam ediyor. Mübarek suredeki namı “Abdullah” olan tertemiz Resulullah efendimiz cinlere ancak Yüce Rabbine dua ettiğini ve ona herhangi bir kiĢi yada bir Ģeyi ortak koĢmadığını bildiriyor. Sende artık Muhammed Mustafa efendimize sakın kainatın efendisi diyenlerden olma!! O tertemiz Nebimize güneĢ diyebilirsin, çünkü güneĢte, peygamber efendimizde Allah’ın izniyle aydınlatırlar. Ve yahut Gül diyebilirsin, gül de güzel kokar Resulullah efendimizde, gül kokusuyla Muhammed Mustafa efendimiz de aracılık ettiği mübarek Kur’anla cennetten haber verir. Hepsi de Allah’ın izniyle varlardır ve O’nun izniyle görevlerini yaparlar. O halde yönünü “O” bir ve tek, övülmeye layık, yegane güç sahibi olan Yüce Melik’imize dön ve sadece O’na teslim ol. Hazreti Muhammed efendimizin hayatının amacı da buydu. Eğer Muhammed Mustafa efendimizin gayesini anlayıp tertemiz nebimizin iĢaret ettiği gibi “Dini Allah’a özgüleyip öyle inanırsan” Resulullah efendimiz dahi senden razı olur. Belki rüyalarına bile girerde sana yol gösterir. Çünkü “Allah Tealanın izniyle” Resulullah efendimiz doğru yola götüren biricik komutandır. Hayatı boyunca Yüce Rabbimiz tarafından bu görevle görevlendirilmiĢtir. De ki; “Kesinlikle size bir zarar verecek ve doğruya ulaştıracak bir güce sahip değilim.”

Abdullah efendimiz kendi dilemesiyle kimseye bir zarar ve hatta yarar sağlayabilme gücüne sahip değildir. Yüce Zatıyla Dar ve Nafi olan ancak Yüce Rabbimizdir. Yine Yüce Zatıyla Rauf, Afüv ve de Kahhar olan Yüce Rabbimizidir. Hesap görücü olarak Rabbimiz yeter. Dünyanın da ahiretinde Din gününün de tek sahibi O’dur.

Rablerinin huzuruna çıkarılmaktan korkan ve Ondan baĢka bir dostu yahut Ģefaatçisi olmayan

kimseleri sen bu Kur'ân ile uyar; olur ki sakınırlar. -- Enam suresi 51. Ayet

De ki; “Kesinlikle beni asla hiçbir şey Allah’tan koruyamaz ve asla O’ndan başka bir sığınak bulamam. Ancak Allah’tan olanı ve O’nun risaletini (ayetlerini bildirip) söyleyebilirim ve kim Allah’a ve Resulüne karşı gelirse o zaman kesinlikle orada onun için cehennem ateşi

içerisinde kalacaklarla ebedilik vardır.” Allah’ın kulu olan efendimiz Yüce Rabbimizin izniyle bildiriyor. Apaçık ve herhangi bir tefsire ihtiyaç bile duyulmayacak Ģekilde diyor ki; “Beni Allah’a karĢı hiç kimse koruyamaz ve O’ndan baĢka sığınacak hiç kimsem yok! Ben risaletinde-ayetlerinde-kitabında-mesajlarında ancak Allah’tan olan sözü söyleyebilirim. Ve kim Allah Tealanın Resulüne indirdiği risalete karĢı gelirse cehennem ateĢi içerisinde kalacaklarla birlikte ebedilik vardır o kimse için” Sonunda vaat edildikleri şeyi gördükleri o vakit, artık kimin yardımcısı en zayıf ve sayısı en

az bilecekler. Daha önceki Nebiler döneminde bile Risalete yani ayetlere/mucizelere-kitaba-mesajlara karĢı çıkanlar hep –halka sadece yük oldukları halde- toplumun kendini “kaymak tabakası” sanan, Yücelik taslayan zengin ve ya kalabalık kesimi olmuĢtur. Bu kesim toplumun hastalıklı mikrop bir kesimidir. Kalabalık dostları onları kurtaracak sanırlar. Akla pek müracaat etmeyip her iĢlerinde dostlarına danıĢırlar. Fakat Yüce Rabbin dünyadaki ve ahiretteki günleri geldiğinde apaçık gerçeğin ne olduğunu çok iyi bilecekler!

Felyed’u nâdiyeh (Haydi feryat edip çağır dostlarını, yakınlarını, kabileni, arkanı, tarikatını!) Sened’uz

zebâniyeh (Bizde çağıracağız zebanileri) Kellâ, lâ tutı’hu vescud vakterib (Hayır! Sakın sen ona itaat etme

sen Rabbine secde edip yakınlaĢ!) -- Alak suresi 17-18-19. Ayetler.

Page 20: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

20

De ki; “Vaat edildiğiniz şey yakın mı yoksa Rabbim ona uzun bir süremi belirler, eğer ki

biliyor olsaydım!“ Kafirlere hem dünya hem de ahiret için azap vaadi vardır. Mübarek Kur’an da belirtildiği gibi her inkarcı topluluk için yakın azap olacaktır.

Onlara dünya hayatında bir azap vardır. Ahiret azabı ise daha ağırdır ve onları Allah’ın azabından

koruyacak kimse de yoktur. Rad suresi 34. ayet

Fakat vaat günün büyüğü elbette ki kıyamet ve de din günüdür. Bildiri cin toplumlarına yani evrensel boyuta olduğuna göre asıl olarak var olan her Ģeyin ve tabii ki de evrenin yok ediliĢi vurgulanmaktadır. Mübarek cümlenin devrik olması orijinal lisanının Arap Ģiir dili olması nedeniyledir. Ġstesek cümleyi düzgün bir yapıyla kurabilirdik ancak orjinalinden çok ayrılmak istemedik. Mübarek Kur’an devrik cümlelerle bile apaçık bir manaya ve muhteĢem bir ahenge sahip. Mübarek Kur’an sistematik ve simetrik bir kitaptır. Ne tarafından tutarsan tut sana aynı ıĢığı verir. Yeter ki orijinal lisanındaki kelimelerin anlamları ve yerleri değiĢmeden dursun binlerce yıl sonra gelecek bir kiĢi de eğer gönlünü verirse Mübarek Kur’anı rahatlıkla anlayabilir. Çünkü mübarek Kur’an Ģiir diliyle ve içeriğindeki mecazi ifadelerle hikmetlenmiĢ ve böylece de mühürlenmiĢtir. Mübarek rahman suresinde mübarek ayeti kerimenin evrenin akıbetini kırmızı güle benzetmesini düĢünürken bunu ifade etmiĢtik. Bu zamanlar üstü bir ifadedir. Evrenin ve kırmızı gülün yapısını “akıl ederek bilen” herkes isterse üç bin beĢ yüz yılında yaĢasın mübarek ayetin ne kast ettiğini anlar. Tabii ki gönlünü verirse.. Daha önceki Tegabün suresinde demiĢtik; Her lisan zaman içerisinde değiĢime uğrarken, içeriğinde oldukça çok mecazi ifadeler bulunan bu Arap Ģiirsel tarzı sayesinde Kur’an zamanın lisanları yıpratmasından uzak kaldı ve kıyamete kadar da öyle kalacak. Bu sayede kıyamete kadar her millet içerisinden “ruhunun burnu olanlar” o mecazi ifadelerle anlatılan “Hakikatin-gerçeğin” kokusunu alacak ve yönlerini o kokunun geldiği yere çevirecekler.

Kur’anın yapısı bu iken; Basit imla hatalarını ve –her aklın algısı farklı olduğu için- “aynı manayı ifade eden” değiĢik sırada kurulmuĢ mübarek cümleleri öne sürüp “Bu mealler farklı bu iĢ aynen incilin haline döndü” demek en basitinden mübarek Kur’anın yapısını iyi anlayamamak yada en beteriyle “Din karĢıtlığı veya Süfyani Arapçılık” gütmektir. Halbuki mübarek Kur’anın Yüce Manası birdir ve birbirinden ayrılamaz Tevhidi oluĢturur. Bu açıdan bakıldığında mübarek Kur’an kendi kendisini, kendi kendisiyle mühürleyip, kendisinin çözümünü de ancak kendisi vermektedir. Sık sık hiç yılmadan tekrarladığımız gibi; Kur’an hiçbir kelimesi birbirinden ayrılamaz, birbiri üzerine kurulan bir bütündür bir mucizedir. Kısacası Ģu çok önemli cümleleri iyi anla “En doğru Kur’anı getiren ve onu tasdik edenleri Yüce Rabbimiz rahmetine alacaktır.” Hiç Mü’min fasık gibi olur mu?! Mübarek Kur’anın Arapça indirilmesi ile ilgili konuya bu karmaĢık gaybi surede değil ĠnĢaallah incelemek nasip olursa ilerideki ilgili ayetlerde değinilmesi gerekir. Mübarek Kur’anın orijinal dili çok mühimdir ve hangi kültürden olursa olsun Mü’min toplum içerisindeki en azından bir grup tarafından “Kur’anca” anadil gibi bilinmelidir. Çeviri yapabilme imkanı olanların yaĢadığı topluma gerçeği bildirmesi Ali Ġmran suresinde buyrulduğu gibi “bilenlerin üzerine” farzdır. Kur’anca çok çok değerlidir. Ancak her lisan da önemlidir. Hem Ģu hikmeti-bağlantıyı artık anlayın ki; ĠRġAD //AKILLA\\ ARANMADAN ULAġILAMAZ. Delil olarak Bakınız;

Göklerin ve yerin yaratılıĢı ile dillerinizin ve renklerinizin farklılığı da Onun ayetlerindendir. Bilgi

sahibi olanlar için bunda ibretler vardır. Rum suresi 22. ayet

Üzerinde durduğumuz mübarek ayete dönersek tertemiz Muhammed Mustafa efendimiz vaat gününün ne zaman gerçekleĢeceğini bilmediğini bildirmektedir. Doğrusu Yüce Rabbimiz kıyametin saatini gizlediğini mübarek Kur’anın diğer surelerinde bildirmiĢtir. (Bkz

Taha -15) ĠnĢaallah o mübarek surelerin ve ayetlerin de üzerinde düĢünmek nasip olur.

Page 21: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

21

“O” (acizlerce bilinmeyen tüm) gizlileri bilendir, böylece gizlediklerini hiçbir kimseye açık etmez.

Göklerde kanat çırparak uçan sürü sürü kuĢların her birinin tespihini (yani o kuĢların dilekleri

ve dahi dillerini) bilen Yüce Rabbimiz Yüce Alim olup elbette ki tüm gizlileri bilendir. Eğer Yüce Rabbimiz bir Ģeyi gizlemeyi murat ettiyse kesinlikle o gizlilikte büyük hikmetler vardır. Çünkü her iĢ/oluĢ ve yaratıĢında büyük hikmetler bulunan Yüce Hakim’dir “O” O her gün yeni bir iĢtedir. O halde ikiniz, Rabbinizin hangi nimetlerini yalanlıyorsunuz? -- Rahman suresi ĠĢte bu mübarek Kur’anın her bir kelimesi diğer mübarek kelimeler ile bağlantılıdır. Mübarek Kur’an kendi kendini onaylayan, doğrulayan, sağlayan mucize bir kitaptır. Yüce Rabbimiz gökleri ve yeri eğlence olsun diye yaratmamıĢtır. Bu ancak kafirlerin zannıdır. Mademki her iĢ bir hikmet iledir o zaman bu gizlilikte çok önemlidir ve demek ki hiçbir kimse için tamamıyla açık edilmez. Elçilerinden rızasına kavuşanlar hariç! Elçilerinden rızasına kavuĢanlara o gizem ile ilgili sır verilir. Örnek olarak kıyamet haberini verebiliriz. Kıyamet olayı Resulullah efendimiz aracılığıyla “da” bildirilmiĢtir. Fakat meydana geleceği zaman ile ilgili hiçbir ipucu alamet-haber verilmemiĢtir. Ancak kıyamet anından bazı sahneler akıl edip üzerinde düĢünebilelim diye bizlere örneklenmiĢtir. Gizlileri bilmeye ancak Yüce Zatıyla Muktedir olan Yüce Rabbimizin kudreti olduğunun ve elçilerin her bir Ģeyi bilemeyeceklerinin delili Belkıs’ın iman ettiğinden Hz. Süleyman (as)’ın haberinin olmamasıdır. Bir diğer örneği de Hz. Yusuf (as)’tan verelim; O tertemiz Nebimiz kuyuya atıldığında Yüce Rabbimiz; “Ant olsun farkında değillerken onların bu iĢlerini sen

kendilerine haber vereceksin” diye vahiy ederek Yusuf (as)’a gaybdan-gizliden-gelecekten bildirdi. Görünüp bilinenlerinde ve görünmeyip bilinmeyenlerinde sahibi, kaĢifi ve var olan tüm her Ģeyin Meliki Yüce Zatıyla Alim olan Yüce Rabbimizdir. Kuluna elçileri aracılığıyla; “Ey Lüt! Biz Rabbinin elçileriyiz. Onlar sana asla ulaĢamayacaklar.

Geceleyin bir vakitte aileni al götür. Ġçinizden kimse ardına bakmasın. Ancak karın müstesna. Çünkü onların baĢına gelecek olan azap, onun baĢına da gelecektir. Onların azapla buluĢma

zamanı sabahtır. Sabah yakın değil mi?!” diye haber veren Rabbimizin Ģanı ne Yücedir. Böylece “O” kesinlikle (elçilerin) önlerinden ve arkalarından birer gözcü (melek ve hatta cin) sevk eder ki Rablerinin risaletlerini (mesajlarını/ayetlerini) bildirdiğini (o melek ve de cin) bilsin!

Mübarek Saffat suresinde yirmi ikinci ve yirmi üçüncü ayeti kerimeler aynı cümle oldukları halde ayet numaraları verilirken ayrılmıĢlar. Mübarek Cin suresinde ise yirmi yedi ve yirmi sekizinci ayeti kerimelerde de numaralandırma nedeniyle benzer bir ayrılık meydana gelmiĢtir. -Böylece “O” kesinlikle önlerinden ve arkalarından birer gözcü sevk eder ki Rablerinin risaletlerini bildirdiğini bilsin- Mübarek Cin suresinde gözcüler olarak tarif edilen ilk grup Meleklerdir. Ġlgili bilgi Cin suresinin mübarek dokuzuncu ayetindeydi. Dinleyerek yola çıkan ve sonunda Allah’ın izni ve melek ordusunun gözlemi altında Hz. Peygamber efendimize kavuĢarak etrafında üst üste yığılan grup irĢadı arayan Cin grubuydu. Demek ki gözcü hem meleklerden ve hem de cinlerden olabilmektedir. ĠrĢadı-Hakkı arayan Cin grubunun gözcü olarak gönderilmesiyle evrensel bir mesaj olan mübarek Kur’anın onlara da ulaĢmasını tabii ki Rabbimiz dilemiĢtir. O’nun dilemediği bir iĢ/olay meydana gelebilir mi? Çünkü “O” Yüce Zatıyla Hadi ve ReĢit olan Yüce Rabbimizdir. Doğru yola ulaĢacakları ancak “O bilir ve “O” Dilediğini doğru yola iletir.

Page 22: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

22

Peki o zaman niçin meleklerinde bilmesi istenmektedir? Mübarek Cin suresinin sekizinci ayeti kerimesinde Cinlerin dünyamızın semasında karĢılaĢtıkları melek ordusunun Hares –yani muhafızlar-bekçiler olduğu açıklanmıĢtı. Fakat üzerinde durduğumuz ayeti kerimede Haresler ile birlikte Hazreti Resulullahı önünden ve arkasından gözleyip tebliğsini dinleyen meleklerin var olduğu bildirilmektedir. Yüce Rabbimizin Hikmetinden sual olunmaz elbette ancak düĢünmek görevimiz olduğuna göre bunu sormamız gerekiyor. “Meleklerin niçin tebliğ edilen risaleti bilmesi gerekmektedir?” ĠĢte bu sorunun cevabını uzunca düĢündük ve mübarek Kur’anın tümünü göz önüne alıp cevap aradık. Aradığımız ıĢığı Bakara suresi otuzuncu ayeti kerimede bulduk;

Hani, Rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demiĢti. Onlar, “Orada

bozgunculuk yapacak, kan dökecek birini mi yaratacaksın? Oysa biz sana Hamd ederek daima

seni tespih ve takdis ediyoruz.” demiĢler. Allah da, “Ben sizin bilmediğinizi bilirim” demiĢti. --

Bakara suresi 30. ayet

Melekler Adem atamızın yaratılacağı haberini Yüce Rabbimizden öğrenince akıllarıyla irĢadı arayarak meydana gelecek “olayları” –tahlil edip, sorguladılar- Böylece de Yüce Rabbimize danıĢarak delil aradılar. Yüce Hakk da “Ben sizin bilmeyeceklerinizi bilirim diyerek” Hakkı buyurdu. O Yüce Hak’tır ki asla Haktan baĢkasını buyurmaz. Meleklerin gaybı bilmek gibi bir yetenekleri yoktu, onlar sadece yaĢanacakları akıllarıyla idrak ederek sorguladılar. Aynen irĢadı arayan cin topluluğunun akılarıyla irĢadı aradıkları ve kendilerini sorguladıkları gibi meleklerde cevaplarında kendilerini sorguladılar.. Bu aynı zamanda da daha önce belirttiğimiz gibi yalnızca akılla gidilecek olunursa istikamet üzere kalınamayacağının da delilidir. Akıl ve vahiy ikilisi her zaman omuz omuza gitmek zorundadır. Melekler akıllarıyla sorguladıklarında Yüce Allah’a karĢı çıkmıĢ olmadılar ancak Adem ata “aklını kullanmayıp” yasaklanana meylettiği için Yüce Rabbimize karĢı isyankar oldu. Yüce Rabbimiz meleklerin sorgulaması sırasında onlara Hak olanı buyurdu. Daha sonra hikmet ortaya çıkıp -vakit geldiğinde- onları da delile-risalete kavuĢturdu. Böylece insanın varlığının bozgunculuk ve kan dökücülükten ibaret olmadığını onlara apaçık gösterdi. Ġnsanlık öyle bir toplumdu ki nemrutlar olduğu gibi Ġbrahimler, cehiller olduğu gibi Muhammed’ler, yezitler olduğu gibi Hüseyinler vardı. ĠĢte bu delil onlara apaçık bir gerçek olarak sunuldu. Böylece akıllarıyla irĢadı arayan o melek ve cinler elçinin Rablerinin gönüllere aydınlık saçan risaletlerini bildiriyor olduğunu hakkıyla bildiler. Ve onlardaki her şeyi kuşattı ve her bir şeyi adet adet saydı. Melek, cin yada insan bu alemlerde ne kadar varlık var ise hepsinin yaptıklarını ve de yapacaklarını, gizlediklerini ve de açıkladıklarını Yüce Rabbimiz bilir. (Ve esirrû kavlekum evicherû bih(bihî), innehu alîmun bi

zâtis sudûr – Mülk suresi 13) Böylece o melek ve cinler bile elçinin Yüce Rablerinin gönüllere aydınlık saçan risaletlerini bildirdiklerini bildiler. BaĢka bir açıdan bakarsak Yüce Rabbimiz bölünmüĢ yirmi yedinci ve yirmi sekizinci ayeti kerimeleri de adet adet saymıĢtır. Ve yani numaralandırılırken sehven ayrı numaralar verileceğini daha olmadan önce bilmiĢtir. Bu ayet öyle bir ayettir ki gelecekte oluĢabilecek o hatayı telafi etmekte ve gerçek manayı kuvvetlendirmektedir. Eğer bu mübarek ayet olmasaydı okuyan insanlar yanlıĢ anlayabilir ve Yüce Rabbimizin vahyin tebliğ edilip edilmediğini öğrenmek için elçiler görevlendirdiğini sanabilirlerdi. Halbuki Yüce Rabbimiz, Resulullah efendimizin ve tüm insanların nefeslerini ve kalbini kudret elinde tutmaktadır. Vahiy eden ve vahyin nasıl tebliğ edildiğini bilen Yüce ġehit’tir “O”.. Bu mübarek Kur’anın kendisi bir mucizedir VE KANALLAHU ALA KULLİ ŞEY’İN MUKTEDİRA

Page 23: CİN SURESİ - WordPress.comRahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, De ki; ”Cinlerden bir topluluğun gerçekten dinlemiú olduğu bana vahyedildi. O zaman dediler ki; kesinlikle

23

Musallat Olayları, Cinlerle ilgili Alıntılar; Nasıl ki irĢadı arayıp iyi güzel iĢler iĢleyen Müslüman topluluğu varsa, araĢtırmacı Ģer topluluğu neden olmasın. Mademki iyi olup da araĢtırıp Hakkı arayanlar vardır bunun zıttı da olması evrenimizin tabiatına uygundur. Demedik mi akıl vahiysiz yola düĢerse istikameti kaybeder, çamura saplanıp kalır. Yine demedik mi zanlarla karartılan akıl iblisin yaptığı gibi saçma akıl ürünleri ortaya çıkarır. Filozof; cini, Ģeytanı inkâr eder; fakat inkâr eder etmez bir cinin, bir Ģeytanın maskarası olmuĢtur. Ey filozof, eğer Ģeytanı görmedinse kendine bak! (BaĢını duvara vurup çürütmüĢsün, gömgök olmuĢ) Deli olmadan alın böyle göverir mi? Aklı cüzi sırra sahip gibi görünürse de hakikatte aĢkı inkâr eder. Zekidir bilir; fakat yok olmamıĢtır. Melek bile yok olmadıkça ġeytandır. Aklı cüzi sözde ve iĢte bizim dostumuzdur. Ama hal bahsine gelirsen orada bir hiçten, bir yoktan ibarettir. -Mesneviden

Yüce Rabbimiz “Çünkü o ve kabilesi, onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler” buyurmuĢtur;

“Belki” insanların fizyolojilerini inceleyip, araĢtırıyorlardır. “Belki” nesli ve tohumu bozmaya çalıĢıyorlardır. “Belki” sadece ses ve görüntü duyanlar beyinlerine yapılan bir telkin-vesvese ile bu olaylarla karĢılaĢmıĢlardır. Bu demektir ki gördükleri Ģey gerçek olmayan bir hayalden ibaret olabilir. Tam olarak zanneden bir sefihin sefihliğe yönlendiriĢi gibi.. Dikkat et! Paragrafta buraya kadar dediğimiz her Ģeyde de zan vardır.! Zan yanlıĢ yoldur, öyleyse “Belki” demekten vazgeçmek gerekir. Delil hakikat yoludur, gerçeğe ulaĢtırır. ĠĢte bu gerçeklikte zannın ve vesvese ile kuruntularının reçetesini ortaya koyar ki; “sıkı bir irade ve

zandan kurtulmuĢ temiz bir salt mantık ve asıl olarak ta bu davranıĢlara yönlendiren mübarek

Kur’anı kerim” ilacıdır. Demek ki Kur’an kalplerin Ģifasıdır sözünün çok derin bir anlamı vardır. Tabii ki mübarek Kur’anı sihir kitabı “zannetmekten” vazgeçenler için!!

Aklın sahibi “O” olduğuna göre Psikiyatri ve Nöroloji gibi değerli bilim dallarının da sahibi Yüce Rabbimizidir ve doğrusu mübarek Kur’an aklın bulabileceği en bilge psikiyatristir. Ġnsan onda hayat ile ilgili aklına takılan, çözemediği her soruya “arasa” cevap bulabilir. Hatta derinleĢirse yaĢadıkları olaylar ile ilgili de ipuçları yakalayabilir. Böylece yersiz öfkelerden ve derin piĢmanlık duygularından hatta sürekli hasetlerden bile arınabilir. Olmayan görüntüleri görmek ve olmayan sesleri duymak her zaman illaki cinlerden kaynaklanacak değildir. Epilepsi ve Ģizofreni gibi hastalıklarda da ortaya çıkabilirler. Epileptik ve Ģizofrenik hastalıklara sahip olan kiĢiler mübarek Cin suresinde kast edilen sefih kategorisine konulmamalıdır. Çünkü sefih aklı olup da onu kullanmayan böylece irĢadı aramayan nankörlerin ismidir. Halbuki dopamin hormonunun anormal salgılanması veya baĢka nedenlerle Yüce Allah tarafından –toplumu, ailesini ve hatta kiĢinin kendisini- imtihan amacıyla meydana gelen bu durum bir hastalık olup sefihlikle ilgili değildir. Yüce Rabbimiz Köre güçlük yoktur, topala güçlük yoktur, hastaya güçlük yoktur. – (Fetih / 17)

buyurmuĢtur. Tegabün suresinde denildiği gibi onlara karĢı dikkatli ol ve –onlardan bazı

garibanları da büyük ihtimalle bazı Ģer iĢlerinde yönlendirip kullanıyor olabilecekleri için- onlardan sakın ancak, sakın o hasta garibanlara zulmetme!! Çünkü belki onların çektikleri ahretlerine kefaret olurda asıl kahredilen zalim sen olursun! O hastaların halini en doğrusuyla Yüce Rabbimiz bilir. Asıl sefihler olan üfürükçülerden bahsetmeyi muavvizateyn surelerine bıraktık.

İbni Abbas (ra) demiştir ki: "Cin kelimesi, isti tar (gizlenme- örtünme) den türemiştir.

Melekler ve bütün ruhaniler de gözle görünmezler ve sanki gözlerden gizli gibidirler. Bu

yorum iledir ki İblis de cinden sayılır. Meleklere ve ruhanilere de cin denilmiştir"