dergisiisamveri.org/pdfdrg/d01093/2004_32/2004_32_aktasa.pdf · burası bir tekke kurmak için son...

14
Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Veli Merkezi 1 Dergisi Research Quarterly .A. 1

Upload: others

Post on 02-Mar-2020

7 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Dergisiisamveri.org/pdfdrg/D01093/2004_32/2004_32_AKTASA.pdf · Burası bir tekke kurmak için son derece uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir

Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli

Araştırma Merkezi

1 Araştirma Dergisi

Research Quarterly

Win~~~2QQ4/32

.A.

1

Page 2: Dergisiisamveri.org/pdfdrg/D01093/2004_32/2004_32_AKTASA.pdf · Burası bir tekke kurmak için son derece uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir

AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ’NDE YAYIMLANAN ARNAVUT BEKTAŞİLİK DERGİSİ (1954-1955):

BEKTAŞİLİĞİN YOLU

Nathalie CLAYER

ÖZET

Yirminci yüzyılın başlarında Arnavutlar, Amerika Birleşik Devletleri’nde güçlü bir grup teşkil

etmekteydi. Bunların arasında her türlü dine mensup olan insanlar vardı.

Bu makalede, Bektaşîliğe mensup olan ve Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşayan

Arnavutlar tarafından, 1954-1955 yılları arasında yayımlanan Arnavut Bektaşîlik Dergisi

Bektaşîliğin Yolu’ndan ve Arnavut Bektaşîliği’nin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yaşamını

borçlu olduğu Recep Baba’dan bahsedilmektedir.

ABSTRACT

At the beginning of the twentieth century, Albanians were a powerful group in the U.S. In this

group, there were people who were the part of various religions and beliefs. In this article, what is

mentioned is about Albanian Bektashian Magazine “The Path of Bektashian” published in the U.S.

and the great figure Recep Baba to whom Albanian Bektashian people became indebted their lives.

Anahtar Kelimeler: Bektaşî, Arnavut, Amerika Birleşik Devletleri, Recep Baba, Bektaşîliğin

Yolu dergisi.

Key Words: Bektashian, Albanian, The U.S.A (The United States of America), Father Recep,

The Path of Bektashian magazine

Amerika’da her şeyin olabileceği söylenir. Bu durum sadece bir söylentiden ibaret değil;

özellikle de Arnavutluk’ta, komünist bir rejim altında oluşmuş, Türk kökenli Müslüman bir mistik

grubun orada, yalnızca bir çatı bulunmadıklarını, aynı zamanda dayanışmalarını da devam

ettirdiklerini, düşünecek olursak. Bunu yadırgamamak gerekir. Bu topluluk, mistik ve gizemli şeylerin

peşinden koşan genç Amerikalılar’ın katılımını bekleyen ve buna izin veren egzotik tarikatlardan biri

değildir. Amerika’da yaşayan Arnavut Bektaşîliği, yalnızca Arnavutluk’taki Bektaşîliğin bir yaşatılma

çabasıdır.

Amerika’daki Arnavut topluluğu, daha yirminci yüzyılın başlarında, güçlü bir grup

oluşturmaktaydı. Dönemin diğer Avrupalı’ları gibi onlar da fakir topraklarını bırakıp, zenginlik

arayışına çıkmaktan vazgeçmiyorlardı. Bunların arasında, her türlü dine mensup kişiler vardı: Katolik

Hristiyanlar, Ortodoks Hristiyanlar, Müslümanlar ve tabi, Osmanlı’dan ayrıldıktan sonra, ülkenin

dördüncü dini hâline gelen Bektaşîliğe inananlar. Bektaşîler, ülkelerini terk ederlerken, köylerine en

yakın tekkede bir araya gelip, tekkenin başı olan babaya danışmak veya bir babanın mezarı başında

dua ederek, kulüplerini terk etmek üzere olan bir yakının sağlığını dileme alışkanlıklarını da arkalarına

bırakıyorlardı. Alışkanlıklarını yeniden canlandırmak için, 1954 yılında, Recep isimli bir dervişin

Page 3: Dergisiisamveri.org/pdfdrg/D01093/2004_32/2004_32_AKTASA.pdf · Burası bir tekke kurmak için son derece uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir

yanlarına göç edip, İlk Arnavut Amerikalıları Bektaşî Tekkesini kurmasını beklemek durumunda

kaldılar.

Recep Baba, 1901 yılında Arnavutluk’un güneyinde, Cirokasler isimli bir köyde doğmuştu.

Amcası Selim Ruhi Baba’nın tekkesinde derviş olmuş, İkinci Dünya Savaşı başladığında tekkenin başına

geçmişti. Ülkeyi ele geçirecek olan komünist güçlere karşı cephe alan Recep Baba, ölüm cezası

alacağını ve Bektaşîliğin de artık bu ülkede özgürce yayılamayacağını anladı. Arnavutluk’u geçerek,

topraklarını 1944 yılının sonunda terk etti. İtalya’daki değişik mülteci kamplarında geçen dört yıldan

sonra, Kahire’ye gitti ve burada hâlâ işlemekte olan Arnavut tekkesinde dört yıl geçirdi. Recep Baba

1952 yılında, New York’a, buraya yerleşmiş olan kız kardeşinin yanına, taşındı. Birçok araştırmadan

sonra, Amerika’daki ikinci yılının sonlarına doğru, Michigan Eyaleti’nin Detroit kenti yakınlarında

Taylor isimli, Arnavut yoğunluklu bir yerleşim bölgesi buldu. Burası bir tekke kurmak için son derece

uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir çiftlik satın alındı ve

düzenlendi. Bu tekke yasal olarak kapılarını 15 Mayıs 1954 günü açtı. İş, Kahire Tekkesi’nin babası

olan Ahmet Sırrı Dede’nin hazırlamış olduğu kurallara göre, Recep Baba’yı tekke babalığına seçmeye

kalmıştı. Bu seçim dayanaksız değildi, Arnavut Bektaşîliği, Amerika’daki devamını ona borçluydu.

Recep Baba hakkındaki bu abartma çok yüzeysel sayılmaz. Ne de olsa, Arnavut Bektaşîliği

ABD’ndeki mevcudiyetini ona borçludur. Bu durum, yalnızca onun karizmasından değil, aynı zamanda

kültüründen, yadsınamaz niteliklerinden ve çarpıcı kişiliğinden kaynaklanmaktadır. “Tekke Komisyonu

tarafından çıkarılan ve yönetilen Bektaşî yayın organı” alt başlığıyla amacını bildiren Zeri I

Bektashizmes (Bektaşiliğin Yolu) isimli altı ayda bir yayınlanan dergiyi çıkartmak tekke komisyonu ile

birlikte onun kararıydı.

Müslümanların kendi yayımladıkları periyodik dergiler çok azdı. Bu dergiler, araştırmacılar için

birinci el kaynakları oluşturmaktadır. Bu nedenle, burada ‘Bektaşîliğin Yolu’nun birkaç sayısına

değinip, bunları içerdikleri temel prensipleri bakımından analiz etmek istiyoruz.

Recep Baba ve arkadaşlarının böyle bir yayından ne amaçladıklarını, kendi sözlerinden açıkça

anlamaktayız. İlk sayıdaki editör, yayın amacını okuyuculara anlatmaya çalışmaktadır.

Arnavutça’dan çevirisi şöyledir:

“Okurlar için birkaç kelime,

Bektaşîlik tüm dünyada ve özellikle de derin izler bırakmış olduğu memleketimiz

Arnavutluk’ta, çok yaygındır. Bu nedenlerdendir ki, Bektaşîlik, burada, Amerika Birleşik Devletleri’nde

ilk Bektaşî Tekkesi’nin açılması sayesinde, herkesin merak konusu hâline gelmiştir. Herkes Bektaşîliğin

ne demek olduğunu, hangi felsefî temele oturduğunu, dünyadaki ve özellikle de Arnavutluk’taki

geçmişini öğrenmek istemektedir.

Tam da bu isteği karşılamak üzere oldukça küçük bir bütçeyle bu bilgileri isteyen herkese,

daha çok Bektaşîliğin ne olduğunu, dinî prensiplerini ve tarihini merak edenlere ulaştıracak olan yayın

organımız Zeri I Bektasizmes (Bektaşiliğin Yolu)’i çıkartmaya karar verdik. Bektaşîlik İslâmî bir

mistisizm olduğundan, mistisizme (tasavvuf), tarihine ve İslâm’ın genel kurallarına da değineceğiz.

Dergimizde kullandığımız dilin halk dili olmasına, herkes tarafından anlaşılabilmesine gayret edeceğiz.

Page 4: Dergisiisamveri.org/pdfdrg/D01093/2004_32/2004_32_AKTASA.pdf · Burası bir tekke kurmak için son derece uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir

Dergimizin daha da mükemmelleşmesi için, Arnavut aydınlarının katılım ve desteklerini

heyecanla bekliyoruz.

Derginin sayfaları, ahlakî, sosyal ya da ekonomik içerikli olan, insanların yararını gözeten tüm

makalelere açıktır.

Dergimizin tamamen dinsel bir kişilik sergilemesini, bugünlerde ortalıkta dolaşan diğer

yönelimleri dışarıda bırakmasını arzulamaktayız.

Hâlâ ve her zaman Arnavut birliğinin ve yoldaşlığının birer üyesi olduğumuzdan, bu dergide de

yıkıcı polemiklere izin vermemeye özen göstereceğiz.

Dergimiz olağan şartlarda, yılda iki kez çıkacaktır. Güzel karşılanır ve tutulursak, daha sık

aralıklarla yayınlamaya çalışacağız.

Tüm Arnavutların yardım ve işbirliğini bekliyoruz.

Her şeyden güçlü Tanrı’dan başarı dilemekteyiz

Yazı Kurulu”

Görüldüğü gibi, amaç potansiyel olarak bu yeni tekkeye bağlı Arnavut topluluğa unutulmuş

geleneklerin anımsatılması ve bu yeni kıtada doğmuş olan kuşaklara atalarının dininin ve bu dinin

tarihinin aktarılmasıdır. Dergi herkes tarafından hemen fark edilmiş, buna karşılık olarak tekke üyeleri

ise “Arnavutların Dayanışması”na başvurmuştur. Bazı sayılar tamamıyla İngilizce’ye çevrilmiştir,

bunun nedeni ise büyük bir olasılıkla dillerini bilmeyen yeni kuşaklara ulaşabilmektir.

Bu yazıda dikkat çekmesi gereken diğer bir nokta da, bütün Arnavutlar’a yapılan yardım ve

işbirliği çağrısıdır. Yazı kurulu bu isteğini bir yıl sonra yineleyecektir:

“Bu fırsatla, okurlarımızın bize vermiş oldukları manevî ve maddî desteği, görevimizi yerine

getirmemizde çok yardımcı olduğunu da belirtmek isteriz. Yine burada, Amerika’da ‘İlk Bektaşî

Tekkesi’nin yayın organını daha da geliştirebilmemiz için bu desteğin artarak devam etmesini

diliyoruz.”

Bu olayların ardından görüldüğü kadarıyla, çağrılar hiçbir işe yaramamış; öncelikle de manevî

ve entelektüel yardım açısından: Yalnızca tek bir makale, dışarıdan bir kişinin, Kosovalı bir Arnavut

olan Hüsnü Hoksa’nın imzasını taşımaktadır. Maddî destek açısından ise, yine iki sayıdan fazlası

yayımlanamamış; üstelik, yazıda da bahsedildiği gibi başarı ve destek gerçekleşememiştir ki, yalnızca

ilk dört sayı çıkarılabilmiştir. Yani Zer I Bektasizm (Bektaşîliğin Yolu), ikinci yılının sonunda yayın

yaşamına veda etmiştir. Recep Baba, bunun nedenini kitabı “Bektaşîliğin Mistisizmi” (Misticisma dhe

Bektashizma)’de şöyle açıklamaktadır: “Tekkenin küçük bütçesi, yayını sürdürmemize olanak

vermemiştir.”

“Bektaşîliğin Yolu” (Zer I Bektashizmes)’nun ilk dört sayısı, 14,5 x 22cm. ebatlarında, 32

sayfalık küçük fasiküller hâlindeydi. Kapağında on iki dilimli Bektaşî Tacı (tekke), yani Bektaşî tarikatını

Page 5: Dergisiisamveri.org/pdfdrg/D01093/2004_32/2004_32_AKTASA.pdf · Burası bir tekke kurmak için son derece uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir

simgeleyen bir Hüseynî Tacı, derginin siminin ve alt yazısının üstündeydi. İlk yılda (no.I/1 ve I/2), ikinci

yılda (II/1 ve II/2) ikişer sayı yayınlandı.

Makaleler, çoğunlukla Recep Baba’nın kendi yazılarından oluşuyordu ve her biri, iki ile üç

sayfayı geçmiyordu. Bunun dışında kalanlar, gelecek sayılarda devam eden dizi yazılardı. Sonuçta on

kadar makale İngilizce’ye çevrildi. Yazı kurulunun da umduğu gibi, derginin içeriğinde dinsel konuların

dışına çıkılmadı. Yayımlanan makaleleri üç kategoride incelemek mümkündür: Genel olarak

İslâm’dan bahsedenler, mistisizmden bahsedenler ve ezici çoğunluğu oluşturan Bektaşîlik üzerine

yazılmış olanlar. Daha ayrıntılı bir incelemeye geçmeden önce, kategorilere göre, yayımlanan yazıların

bir listesini çıkaralım: Genel olarak İslâm üzerine makaleler: “Kur’anî” (Kur’an); Hüsnü Hoksa’nın,

dergiye yazdığı mektupla birlikte yayımlanan makalesi “Cilesit e İmamir” (İmamların Nitelikleri); Ali

Jakubi’nin makalesi “Si e shpjegon islami - men e te Madhit Ali Shkrimtari arab İbni Ehtiri ne librin e tij

‘Esedul-Gabe” (Arap yazar İbn Ethir, Büyük Ali’nin İslâmını kitabı, ‘Esedul-Gabe’de nasıl anlatıyor?);

“Pse respectohet Kuranî” (Kur’an’a neden saygı duyulmakta?); “Pelearinazhi İslâm” (Müslüman

Hacları); “Qabea: Vendi I Shenjte İslâm” (İslâmın Kutsal Yeri: Kâbe); “Ç’thone oukroret e mbadhenj

Per te Madhin Ali” (En büyük yazarlar Büyük Ali hakkında neler diyor?)

Mistisizm üzerine her sayıda iki yazı dizisi görülmektedir: “Misticizma” (Mistisizim) ve “

Historia e Misticizmes” (Mistiğin Tarihi).

Bektaşîliğe gelince, o da genel olarak iki yazı dizisi ile aktarılmakta, bu serilere başka yazılar

eklenmektedir. Bu iki dizinin isimleri: ‘Bektashizma’ (Bektaşîlik); ve “Si u organizma Bektashizma”

(Bektaşîlik Nasıl Düzenlenmiştir?). Diğer yazılar ise şunlardır: “Matemi” (Matem), “Askureja” (Aşure),

“Nevruzî” (Nevruz), “Konferenca e fesse se ‘Nevruzit” (Nevruz Bayramı Konferansı), “Merthijeja”

(Mertij), “Lindja e te Madhit Ali” (Büyük Ali’nin Doğumu).

Bunlara önce pek nadir rastlanan ve tekke topluluğuna daha yakın konulardan bahseden

yazılarla, ikinci yılın ilk sayısında, yazı kurulu imzasıyla çıkmış “Festimi ne Liri” (Barış içinde kutlama)

isimli, Hz. Ali’nin doğumunun (Nevruz) Amerika Birleşik Devletleri’nde kutlanmasını ve yazı kurulunun

topluluktan Nevruz Bayramı ve Aşure konusunda isteklerini işleyen bir yazı da eklemek gerekir.

Derginin ilk sayısında ayrıca iki de fotoğraf vardır: Bunlar, Hacı Bektaş Tekkesi’nin bir resmi ile Detroit

Tekkesi’nin resimleridir.

Arnavut Bektaşîliği üzerine bir çalışmada bu kaynaklar özellikle ilgimizi çekti, çünkü doğrudan

Arnavut Bektaşîliği üzerine makalelerle doluydu. Ayrıca diğer metinlerin büyük çoğunluğu, genellikle

okura, Müslüman kültürü hakkında biraz bilgi veren, yüzeysel çalışmalardır. Yani genel İslâm ve

mistisizm üzerine yazılmış olan makaleler, fazla basit ve genel kalmakta, üstelik, Recep Baba

kültürünün bir parçası olarak bir çok alıntı içermektedir. Ayrıca, İngilizce’ye çevrilmemiş olan bu

metinler hakkında da, herşeye rağmen birkaç değerlendirme yapmamız gerekmektedir.

Zeri I Bektashizmes (Bektaşîliğin Yolu) dergisinde İslâm’ı okurlarına iki açıdan aktarmakta. İlk

ve belki de aslında en önemli olanı, Peygamberin halifesi ve Bektaşî doktrininin merkez ismi olan Hz.

Ali’nin kişisel bakışıdır:

Page 6: Dergisiisamveri.org/pdfdrg/D01093/2004_32/2004_32_AKTASA.pdf · Burası bir tekke kurmak için son derece uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir

Büyük Hz. Ali, Muhammet peygamberden (ki Allah’ın selâmeti üzerine olsun) sonra,

Müslüman aleminin en büyük kişisidir. Müslüman dünyasının en nitelikli şahsı olup, insancıllığın,

cesaretin, karakter ve yüreğin, saflığın sembolüdür. (...)

Büyük Hz. Ali, Müslüman mistisizminin temellerini atan ve öncelikle Bektaşîliği kuran kişidir.

Bu nedenle Bektaşîler ve diğer tüm mistik inananlar bu adama saygı göstermelidir.

Hz.Ali’nin doğum günü olan Nevruz, her yıl 22 Mart’ta kutlanıyor ve dergi açısından da bu Hz.

Ali’nin niteliklerini övmek ve bu konuda yazmış büyük yazarlardan alıntılar yapmak için bir fırsat

oluyordu.

İslâm’a karşı ikinci bakış açıları ise, daha çok İslâm’ı aşan yapısı ve tüm grupların birleşmesi

gerektiği anlayışıyla daha Ortodoks bir açıdır: Kur’an’ın, Haccın ve Kâbe’nin bakış açısı söz konusudur.

Okura, Kur’an’ın ne olduğu, tarihi, neden ona saygı duyulması gerektiği ve bu son sorunun yanıtı

olarak da, Kur’an’ın, Muhammed’e kadar yaşamış olan tüm peygamberlerin yaşam öykülerini

anlattığı, bütün dinlere hoşgörüyle yaklaştığı üzerinde durulmaktadır. Kâbe tarif edilmekte, Haccın

nasıl gerçekleştiği açıklanmaktadır: “Hac İslâm’ın bir buluşu değildir”, daha önce de vardı ve diğer

dinlerde uygulanmaktaydı. Diğer dinlere bakmak, onları anlamaya çalışmak derginin Bektaşîlik

anlayışını niteliyordu, sürekli Ortodoksluk ve birleşme dengesi aranıyordu.

Çünkü buradaki Bektaşîler tamamıyla Ortodoks bir düşünce benimsemişlerdi:

“Müslümanlığın mistik bir öğretisi olarak Bektaşîlik, kutsal Kuran’ı ve peygamberimiz

Muhammed’in sözlerini temel alır (...)

Bektaşîlik, Müslümanlığın genel kurallarını benimser ve uygular.”

Recep Baba, tüm bunlara karşın, Bektaşîliğin Sünnîlikten çok uzaklaşmadığı görüşüne

inanıldığını söylemektedir. Her ne kadar Bektaşîler, İslâm’ın günde beş kez kılınması gereken namaz

gibi, bazı ibadet kurallarına uymasalar da, günde; biri sabah gün doğarken, biri akşam güneş batarken

olmak üzere iki namazı da kabul etmekteydiler. Ayrıca Bektaşîler’e sıklıkla karşı çıkılma nedenlerinden

biri de alkol almalarıdır. Özellikle muhabbet (öğretinin tartışıldığı ve açıklandığı yuvarlak oturma

toplantıları) sırasında içilen alkollü içecekler Bektaşîlerin birçok Müslüman grup tarafından

suçlanmasına neden olmuştur. Oysa Recep Baba, Detroit’teki tekkesinde alkol kullanımını

yasaklamıştı. Buradaki gerçek amacı ise, Arnavutluk’un güneyinde bulunan Gjirokater’deki Asım Baba

Tekkesi’nin geleneğini sürdürmekti. Orada da Hacı Ali Hak Baba, daha ondokuzuncu yüzyılın

başlarındayken alkol içilmesini yasaklamıştır. Bu son derece Ortodoks sayılabilecek yaklaşımın,

Bektaşîler arasında bir istisna olduğu da gerçektir. Çünkü Recep Baba’nın dışında, diğer tüm Arnavut

Bektaşî Tekkeleri’nde hayat suyu içilmesi sürmekteydi.

Mistisizm, okura son derece geniş bir çerçeve içersinde sunulmakta, büyük ölçüde İslâm

sınırlarını aşmaktaydı:

“Anlattığımız mistisizm İslâm’ın bir ürünü değildir.”

Page 7: Dergisiisamveri.org/pdfdrg/D01093/2004_32/2004_32_AKTASA.pdf · Burası bir tekke kurmak için son derece uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir

Mistisizmin Tarihi ana başlığı altında Brahmanizm, Budizm, Mısır ve Antik Yunan’da mistisizm

gibi konulara da yer verilmekte; buna karşılık mistik ana başlığı altındaki yazı dizilerinde ise

tasavvuftan bahsedilmekteydi. Bu anlatım mantıklı bir plân izlemekteydi: Sözcük kökeni, anlamları,

İslâmî mistisizmin özü hakkındaki iki farklı görüşün sunumu (Birincisi, ‘mistisizmin İslâm’ın ilk

yıllarında varolmadığını ve daha sonraları dış etkiler sonucu ortaya çıktığını savunan Massignon gibi

mistiklerin tezi ve ikincisi ise bu tarihi Hz. Ali’ye kadar çıkaranların tezidir.), bir bilgi olarak mistisizmin

tanımı, tarikatın sunuluşu, mistiğin temelindeki değişik zikir biçimlerinin gösterilmesi (dil zikri, duygu

zikri, yürek zikri, akıl zikri, gizemli zikir) ve bunların iki uygulama şekli: yüksek sesle (zikri djeli) ve alçak

sesle (zikri hafi).

Bu açıklamaların ardından şimdi de, özellikle Bektaşîlik üzerinde durulan bölüme gelelim:

Bu bölümde, Bektaşî geleneklerinin Arnavutluk’taki uygulanışı ile Detroit’teki tekke

denemesinde Arnavut topluluğun uygulamaya çalıştığı hâlini açıkça görmekteyiz. Makalelere

baktığımızda, bugüne fazla da önem verilmediğini görmekteyiz. Bunun nedeni, asıl amacın geçmişi,

bu unutulmuş gelenekleri akıllarda ve gönüllerde yaşatmak olmasıdır. Bektaşîliğin ne olduğunu,

dünyadaki ve öncelikle de Arnavutluk’taki tarihini anlatmak, anımsatmak gerekiyordu.

Okuyucu önce, Bektaşîliğin Müslüman bir mistik temeldeki prensiplerini bilmeliydi: Bektaşilik,

Müslüman bir mistik öğretidir. Amacı, insanın maddî ve manevî mükemmelliğe ulaşmasını

sağlamaktır. Aynı zamanda Bektaşîlik bir dinî kurumdur ve 1256 yılında Hacı Bektaş tarafından

kurulmuştur. Daha önce de görmüş olduğumuz gibi, bu mistik öğreti Kur’an’a ve hadislere dayanır.

Mistik hiyerarşide, Muhammed peygamberden sonra Hz. Ali’yi, Oniki imamı ve Ondört mahsum-u-

pak’ı tanır. Bektaşîler İslâm’ın genel kurallarına saygı gösterirler, uyarlar. Ritüelde iki tip merasim

gözlenir: Halka açık toplantılar ve yalnızca üyelerin (muhiplerin) katılabildiği gizli toplantılar.

Bektaşîlik yalnızca bir öğreti değildir, o aynı zamanda bir kurumdur da. Dergideki bilgiler,

doğal olarak, yirminci yüzyılda Arnavutluk’taki kurumsallaşmayı yansıtmaktadır. O dönemde yapısı en

sağlam ve hatta Osmanlı İmparatorluğu’ndakinden bile daha güçlü olan buradaki topluluktur.

İnananlar bir hiyerarşiye göre sıralanmakta, buradaki yerlerini, sorumluluklarına ve deneyim

derecelerine göre almaktadır. Dört tanesinin katıldığı ve kabul adı verilen bir özel toplantıya

rastlanmaktadır.

Sıralamanın en altında, Bektaşî öğretisini kabul eden ve kurallarını uygulayan, ancak kuruma

katılarak aşama geçirmemiş olan Bektaşî halkı yer alır. Bektaşîlik inancı, atalardan yeni kuşaklara

geçer. Bektaşîlerin büyük çoğunluğu hiyerarşide, muhiblerin kabul törenine katılmış ve aşama

göstermeye başlamış olan ruhanî üye ya da muhiblerden oluşur.

Bu üyeler, Bektaşî hiyerarşisinde ilerlemeye devam etselerdi, dinî liderler sınıfına dahil

olacaktı; bu ise bir çok Arnavut için, tarikatın üyesi oldukları koluna ait özel bir kural olan mücerret

olmak (evlenmemek) anlamına gelmektedir. Derviş adayı da, dinî görevini yerine getirmeye

çağrıldığında dinî liderler sınıfının en alt katındadır. Derviş adayı hâline gelmek için, muhibin

babalardan birine, tekkesine hizmet edip edemeyeceğini sorması gerekirdi. Babanın onayını aldığı

takdirde, belirli bir süre hizmet gerçekleştirecek, bunun sonunda da, ikinci bir toplantıya, dervişlerin

kabulü törenine katılacaktır. İşte ancak bu törende, gerçek anlamda bir dinî kişi hâline gelir. Bu

törende, yeni derviş tac (her biri bir nimetten vazgeçildiğini belirten, on iki dilimden oluşan tarikata

Page 8: Dergisiisamveri.org/pdfdrg/D01093/2004_32/2004_32_AKTASA.pdf · Burası bir tekke kurmak için son derece uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir

özgü başlık), hırka (manevî saflığı simgeleyen beyaz uzun bir tunik) ve kemer (Hz. Ali’den beri

mistikler arasındaki bağı simgeleyen yün kemer) giyer. Dergide bu giysi konusuna bir makale

ayrılmıştır. Törende dervişin sağ kulağı delinir. Bunun nedeni, kendini tanıtacak olan küpeyi

takabilmesidir. Bundan sonra artık bir derviş, sorumluluk alarak baba olabilir, yani bir tekkenin

yöneticisi konumuna gelebilir. Tekke üyeleri tarafından seçilip, bir büyük tarafından atanan babalar,

artık yalnızca topluluğun manevî yaşamına ve tekkenin doğru işlemesine yönelik değil, aynı zamanda

yol göstericiliğini yapacak olan üyelerin manevî yaşamlarına karşı da sorumluluk almış olur. Baba

unvanı, manevî hiyerarşide bir yükselme anlamı taşımaz. Aksine baba, (Türkçe dede) mertebesine

yükselmek için önce derviş olarak babanın, sonra baba olarak halife babanın kabulü toplantısına

katılmak gerekir. 1929 yılında toplanan Arnavut Bektaşîler Konseyi’nden sonra alınan bir kararla,

babalara Baba adı verilen coğrafî bir bölgenin gözetim sorumluluğu verilmiştir. Diğer babalar, bu

makamın getirdiği tamamen manevî yaşama dair bir sorumluluğa sahiptirler; yani yalnızca takipçi ve

öğretici rolleri vardır. Son olarak, sıralamanın en üstünde, topluluğun başı olarak Dede Baba bulunur.

Bunlar, Türkiye’de tarikatların kapatıldığı 1925 yılından önce, Orta Anadolu’da, Hacı Bektaş’ta

yaşamaktayken, 1930 yılından sonra Arnavutluk’un başkentine yerleştiler.

Bu kurum, J. K. Birge’nin The Bektashi Order of Dervishes adlı kitabında anlattığı düzene çok

benzemektedir; çünkü 1930 yılındaki kongrede birçok Arnavut Baba birbiriyle tanışma fırsatı

bulmuştu. Yine de birkaç küçük farlılıktan söz etmek mümkündür. Zeri I Bektasimes (Bektaşîliğin Yolu)

dergisinde, aday-dervişin derecesi, dervişinkinden farklı anlatılmaktadır. Yine de, sonuç olarak halife

baba olmak için herhangi bir kabul töreni gerekmemektedir; çünkü bu törenler yalnızca muhib,

derviş, mücerret derviş (evlenmemiş derviş) ve baba derecelerini kapsar.

Bektaşîliğin tarihi üzerine, dergide anlatılan, özellikle Bektaşîliğin yayılması konusuna

değineceğiz. Aslında Recep Baba ve yandaşları iki nokta üzerinde durmaktadır. İlki yeniçerilerle olan

bağı, ikincisi ise, halk dilini kullandıklarından, kitlelere ulaşmaktaki kolaylıklarıdır. Buna ayrıca, 1826

yılına kadar Balkanları etkisinde tutan Dimetoka (bugün Yunanistan topraklarına dahildir.) Tekkesi’nin

de rolünü ve Bektaşîliğin Hacı Bektaş’tan sonra ikinci piri olan, Arnavutlar’ın ve Balkanlar’da

yaşayanların büyük kısmının üyesi bulunduğu Bektaşi kolunda Mücerretlik Kurumu’nu kabul eden

Balım Sultan’ı da eklemek gerekir.

Zeri I Bektasimes (Bektaşîliğin Yolu) dergisindeki, Bektaşîliği konu alan diğer yazılar da ayrıca

ilginçtir, Bektaşîliğin iki töreninden bahseder. Bunlardan ilki, on gün süren ve Kerbela Savaşı’nda

yaşamlarını kaybeden Hz. Hüseyin ve diğer kahramanların anıldığı yas zamanı matemi (Muharrem

ayının başında) ve bugünleri takip eden Aşure Günü (Muharrem ayının onuncu günü)’dür. İkincisi ise,

Hz. Ali’nin doğumunun kutlandığı Nevruzdur. Bu günler Amerika Birleşik Devletleri’nde kutlanırken,

dergi de bu günlerin Arnavutluk’ta nasıl gerçekleştiğini anlatıyordu.

Matem, bir oruç ve yokluk zamanıdır. Özellikle içecekler (yalnızca alkollü olanlar değil, hepsi)

yasaktır, bunun nedeni ise İmam Hüseyin ve yoldaşlarının çölde çektikleri susuzluğu anmaktır.

Kerbela yıldönümleri, genellikle tekkede yapılan olağan toplantılarla geçer:

Halk bu unutulmaz olayları anmak için tekkeye gelir ve ağızlarından hep Ya İmam, Ya İmam

sözleri çıkar.

Page 9: Dergisiisamveri.org/pdfdrg/D01093/2004_32/2004_32_AKTASA.pdf · Burası bir tekke kurmak için son derece uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir

Akşamları ve hatta geceleri gerçekleşen bu toplantılara; inananlar, üyeler ve üye olmayanlar,

yani herkes katılabilir; her gece peygamberlerin, Hz. Ali’nin, Hz. Hasan’ın ve özellikle de Hz. Hüseyin’in

yaşamında bir olayın anılmasına adanır; olaylar anlatılır; dualar (gülbang) okunur ve ilâhiler söylenir.

Okuyanlar özellikle Azerî asıllı Türk yazar Fuzulî’nin Hadikat us Suada isimli kitabından seçilmektedir.

Matem bitmiştir. Bu oruç zamanının başlaması için tekkede son bir toplantı yapılır. Bu

toplantı, onuncu gecenin sonunda başlar ve ertesi gün yani Aşure Günü boyunca sürer. Aşure, anma

töreninde birlikte hazırlanan ve yenen yemeğin adıdır. Tahıl, meyve ve kuru yemiş karışımlarından

yapılan, bir tür tatlıdır.

“Matemin sonunda, Aşure ateşe konur, ve ertesi gün, dinî bir tören sırasında, yüksek sesle bir

methiye okunur. Ardından büyük bir yas sessizliğinde dualar edilir. (O zaman) halk, İmam’ı (Hz.

Hüseyin’i) anarak ve Yezid’i ve takipçilerini lanetleyerek Aşure yer.”

Nevruz ise, her yıl kesinlikle 22 Mart günü, yani baharın başladığı gün kutlanan gerçek

anlamda bir bayramdır. Zaten bugün Pers güneş yılının ilk günüdür. Nevruz’da, her ne kadar

Müslümanlar, özellikle de Bektaşîler için Müslüman mistisizminin babası olarak kabul edilen Hz.

Ali’nin doğum günü de olsa, yeni başlayan baharın kutlandığını da bayram öğelerinden anlayabiliriz.

Bektaşîlere göre Ali, 600 yılının 13 recebinde doğmuştur ve bu tarih güneş takvimine geçilince 22

Mart’a dönüşür.

Arnavutluk’ta Nevruz, ulusal bayram kabul edilmekteydi. Üyeler çocuklarıyla birlikte tekkeye

gelir, dinî törene katılırlardı. Yanlarında da, kurbanlık koyunlarını getirirlerdi. Onlara birer bardak süt

verilirdi, çünkü onlarda süt bu yeni günün meyvesi kabul ediliyordu. Gün boyunca piknikler yapılır,

şarkılar söylenir, ateş edilirdi. Ali onuruna yazılmış bir şiir olan Nevruziye okunurdu. Akşam

olduğunda, koyunlar yenir ve muhabbete oturulurdu.

Bu anlatılanlar tam olarak J. K.Birge’nin matem ve nevruz konusunda, özellikle de okunan

duaların (gülbang) çevirisi ile zenginleştirilmiş bölümlerinde yazılanları tamamlamaktadır. Dergi,

göçmen Arnavutların anılarını tazelemek için bugünlerde tören düzenliyordu. Ancak, sonuç olarak

verdikleri yemine uygun bir şekilde, kabul törenleri konusunda hiçbir bilgi verilmemektedir.

Dolayısıyla, başlama törenini (İkrar ayini ya da Ayin-i cem) ayrıntılı bir şekilde anlatan Birge’nin kitabı

bu konudaki tek kaynak olarak kalmaktadır.

Zer I Bektashizmes (Bektaşîliğin Yolu) dergisi, ikinci yılından sonra bir daha çıkmadı. Yalnız

dört sayı çıkabildi. Ancak, Detroit Tekkesi’nin açılışının onuncu yılı dolayısıyla basılan Xhevat

Kallajxhi’nin yazdığı Bektashizmi dhe Teqeja Shqiptare n’Amerike isimli kitapta, devamını bulduğu

söylenebilir. Bu kitapta, dergide yayımlanmış olan birkaç makale bulunduysa da, kitap bu konuları

genişletmiş, özellikle de derginin işlemeye zaman bulamadığı bir konu olan Bektaşîliğin

Arnavutluk’taki tarihi hakkında bilgiler vermiştir. Daha sonra Recep Baba, kendisi Misticizma dhe

Bektashizma (Bektaşîliğin Mistisizmi) isimli bir kitap yayınlamıştır. Bu kitap Türk ve Arnavut Bektaşî

şiirleri antolojisidir ve başında Müslüman mistisizminin, değişik tarikatların ve Bektaşîliğin anlatıldığı

bir giriş yazısı vardır.

Bizce, Zer I Bektashizmes (Bektaşîliğin Yolu) dergisi, gelecekten çok geçmişe dönük yapısıyla,

Osmanlı sonrası Arnavut Bektaşîliği konusunda ciddi bir kaynak oluşturmaktadır. Tıpkı biraz önce

Page 10: Dergisiisamveri.org/pdfdrg/D01093/2004_32/2004_32_AKTASA.pdf · Burası bir tekke kurmak için son derece uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir

bahsettiğimiz iki kitap gibi. Ancak, katı içeriğinin dışında dikkatimizi çeken diğer bir nokta da, derginin

Arnavut Bektaşîlerinin ulusalcılık karakterini göstermesidir. Dergi yalnızca Arnavut topluluğunun

üyelerine seslenmektedir, ikinci editör bize bunu tekrar anımsatır:

“İkinci yılımızda, bugün gururla söyleyebilmekteyiz ki, Amerika’da camilerin dışında, artık bir

de Arnavut Bektaşi Tekkemiz var. Bu tekkenin yapımını Amerika’da yaşayan Arnavutlara ve bu ülkede

yaşayanların istedikleri zaman kullanabildikleri özgürlüğe borçluyuz. Bu tekke bildiğiniz gibi bir de

dergi çıkarmaktadır: Zer I Bektashizmes (Bektaşîliğin Yolu). Dergi bu sayısıyla, ikinci yayın yılına

girmekte. Derginin misyonu Bektaşî mistisizmini açıklamak ve bu tarikatla Arnavutluk’un gösterdiği

başarıyı hem dinî alanda, hem de ulusal alanda yaşatmaktır.

Gerçek bir özgürlük ve insan sevgisi duygularından esinlenen Bektaşîlik, tüm insanların

birleşmesini ve aralarındaki kardeşliği gözler. Arnavut ulusalcılığının önde gelen isimlerinden Frasheri

(ki kendisi de bir Bektaşîydi), Fletore e Bektashinjer Le petit livre des Bektachis isimli kitapçığında şöyle

der:

‘Bektaşiler yalnız kendi aralarında değil, tüm insanlarla kardeştir. Yalnızca Müslümanları ve

kendi ülkelerinde yaşayan Hristiyanları değil, dünyada yaşayan tüm insanları severler. Bektaşîler

özellikle kendi topraklarını ve yoldaşlarını severler. Bu sevgi onların en büyük erdemidir.’

Bektaşiliğin gerçek yolu da işte budur. Özgürlüğün, adaletin, sevginin ve iyinin yolu. Biz bu

yolu izledik, ve burada, insanların hak ve özgürlüklerinin inançla korunduğu ve sağlandığı Amerika’da

da bu yolu izlemeye devam edeceğiz.”

Bektaşîliğin Ortodoksluk ve birleşme arasında olduğunu görmüştük, ancak Bektaşilik aynı

zamanda evrensel kardeşlik ve ulusalcılık arasında da bir denge kurmaktadır. Tekke, Amerikalıları

mistisizme çekmek için hiçbir propaganda yapmamaktadır. Zaten yapamaz, çünkü Arnavut ulusalcılığı,

öğretinin en güçlü dayanaklarından biridir. Türk otoritelerin tarikatı kapatmaya çalıştığı 1826 yılından

beri, Arnavutluk’ta ulusalcılık simidine sarılmışlardır. Bektaşîlik ise güney Arnavutluk’ta Osmanlı’ya

karşı başkaldırıda bağlayıcılık rolü oynamıştır. Bu bölgelerde, mücadeleye katılmak isteyen halk,

kitleler halinde Bektaşîliğe geçmiştir. Bu dönemde birçok tekke kurulmuştur. Ulusalcı hareketin şairi

olarak adlandırılan Naim Frasheri de şiirlerinde ulusalcılığa ve Bektaşîliğe yer vermektedir.

Bu ulusalcı gelenek, ülkeleri bağımsızlığına kavuştuğu zaman, ulusal bir dinî topluluk olarak

kabul edilen Arnavut Bektaşîlerinin içine işlemiştir. 1954-1955 yılları arasında yayımlanan ve

tamamıyla anayurda ve ulusa dönük bir politika izleyen Zer I Bektashizmes (Bektaşîliğin Yolu) dergisi

de bu durumun bir örneğidir:

“Amerika’da diğer tüm uluslar gibi Arnavutlar da, yalnızca iyi ve mutlu yaşanacak bir ülke

değil, aynı zamanda gerçek ülkelerinin ulusal mücadelesini sürdürme olanağı veren bir ülke buldular.

Biz Arnavut Bektaşîler, “Ali’nin doğumunu özgürce kutlama hakkını bulduğumuz ve bizi bu kadar

cömertçe karşılayan ve günün güzel ışıklarını bize ilk kez gösteren, bu ülkeye tüm içtenliğimizle

mutluluk ve iyilik diliyoruz”.

Bugün ilk Arnavut Bektaşîleri Tekkesi, Arnavut Bektaşîlere, Bektaşî olarak, ama ondan da

önemlisi, Arnavut olarak kaldıklarını anımsatmaya devam ediyor.

Page 11: Dergisiisamveri.org/pdfdrg/D01093/2004_32/2004_32_AKTASA.pdf · Burası bir tekke kurmak için son derece uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir

Çevirenler: Ali AKTAŞ - Didem ÇANKAYA, Sakarya

Bektaşîler, 1912-1967’de(Arnavutluk’ta dinin yasaklandığı tarih) Müslümanların % 25’ini, toplam

nüfusun ise yaklaşık % 15’ini oluşturmaktaydı.

Bu tip bir ilk deneme 1920’li yıllarda yapılmış, ancak bilinmeyen bir nedenle başarılı olamamıştı.

Xhevat Kallajxhi, Bektashizmi dhe Teqeja Shqiptare n’Amerike, 1964, New York, Waldon Press, s.1.

Burada, Gjirokastër yakınlarındaki üç tekkeden biri olan, kurucusunun ismiyle anılan Asım Baba

Tekkesi’nden söz edilmektedir. Bu merkez, Arnavutluk topraklarındaki en önemli tekkelerden biriydi.

Bu konuda öncelikli kaynakolarak bkz. Recep Baba, Misticizma dhe Bektashizma, New York, Waldon

Press, 1970, s. 289-309.

Bu konuda kaynak: F. de Jong, “The takiya of ‘Abd Allah al-Maghaviri (Kaygusuz Sultan) in Cairo”,

Turcica, XIII, 1981, Louvain-Paris-Strasbourg, s. 242-260.

Tekkelerin kırsal alanlara kurulmasını isteyen Bektaşî geleneğine de böylelikle uyulmuş olunuyordu.

Daha bu tarihlerde, Arnavutluk’ta komünistler tarafından ortaya konan Büyük Dede otoritesi, sınırlar

dışında tanınmamaya başlamıştı bile. Komünist olmayan dünya için, en yüksek otorite, Ahmet Sırrı

Dede’nin elindeydi. F. de Jong, op. cit., s. 249.

1989 yılının Temmuz ayında, Detroit’teki tekkesinde Recep Baba ile şahsen tanışma olanağına sahip

oldum.

Yazı kurulunun yazısı çevrilmedi. İngilizce çevirisi olan yazılar öncelikle doğrudan Bektaşîlik hakkındaki

metinlerdir.

Zëri I Bektashizmës, II/1, s. 1.

Recep Baba, op. cit., s. 3.

Cemal Bayraktarî, “The First American Bektaşî Tekke”, The Turkish Studies Association

Bulletin, 9/1, March 1985, (İngilizce çevirisi: Grace Smith), s. 21-24.

Zëri I Bektashizmës, I/1, s. 14-16.

Ibid., I/2, s. 12-17.

Ibid., I/2, s. 27-32.

Ibid., II/1, s. 14-15.

Ibid., II/1, s. 16-17.

Ibid., II/1, s. 19-20.

Page 12: Dergisiisamveri.org/pdfdrg/D01093/2004_32/2004_32_AKTASA.pdf · Burası bir tekke kurmak için son derece uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir

Ibid., II/2, s. 5-7.

Ibid., I/1, s. 9-11; I/2, s. 21-23; II/1, s. 8-9: Yol-Tarikat-; II/2, s. 15-17: Tanrı’nın anılması -

Zikr.

Ibid., I/1, s. 11-13: giriş; I/2, s. 24-26: Budizm; II/1, s. 11-13: Mısır mistisizmi; II/2, s. 18-20:

Antik Yunan’da mistisizm.

Ibid., I/1, s. 2-4; I/2, s. 18-20, II/1, s. 2-4: Dinî kıyafet; II/2, s. 9-11: Ruhsal gelişme ve

başlangıç. Bütün bu makaleler İngilizce’ye çevrilmiştir (Ibid., I/1, s. 23-25; II/1, s.24-29; II/2,

s. 27-29).

Ibid., I/1, s. 5-7: “Hacı Bektaş Veli - Tarihinin Bir Özeti”; II/1, s. 5-7; II/2, s. 12-14: “Balım

Sultan”. Bütün bu makaleler İngilizce’ye çevrilmiştir. (Ibid., I/1, s. 26-28; II/1, s. 30-32; II/2,

s. 30-32).

Ibid., I/1, s.17-19.

Ibid., I/1, s.20-21 (İngilizce çevirisi s.29-21).

Ibid., I/2, s.1-2 (İngilizce çevirisi s.10-11).

Ibid., I/2, s.3-10.

Ibid., II/1, s.21-23.

Ibid., II/2, s.3-4.

Zëri I Bektashizmës, I/2, s.5 ve s.9.

II/1, s.14-15.

I/1, s.3.

Recep Baba’nın Haziran 1989 tarihli fetvası.

Recep Baba, op. cit. s.296-297.

Aynı şekilde Prishta Tekkesi (J. Swire, King Zog’s Albania, London, R. Hale, 1937, s.257-

259) ve Büyük Dede merkezi (Yılmaz Çetiner, Bilinmeyen Arnavutluk, İstanbul, İstanbul

Matbaası, 1966, s.70).

Zëri I Bektashizmës, I/1, s.11.

Bütün bu bilgileri, Osmanlı sonrası Arnavut tarikatleri konusunda yayımlanmak üzere

hazırladığım bir çalışmada kullandım (Nathalie Clayer, Albanie, pays des derviches. Les

ordres mystiques musulmans en Albanie à l’époque post-ottoman (1912-1967)(Dervişlerin

ülkesi Arnavutluk. Osmanlı sonrası dönemde Arnavutluk’taki Müslüman mistik akımlar

(1912-1967)), şu anda baskıda.

Page 13: Dergisiisamveri.org/pdfdrg/D01093/2004_32/2004_32_AKTASA.pdf · Burası bir tekke kurmak için son derece uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir

Zëri i Bektashizmës, I/1, s.2-4.

Yalnızca bir ya da iki Arnavut tekkesi bu dala bağlıydı ve babaları ve dervişleri

evlenebilmekteydi. Bu tekkeler kesinlikle ülkenin güneyindeki Qesaraka Tekkesiyle, büyükçe

bir olasılıkla da Kruja kentindeki tekkelerden biridir (Şehrin üzerindeki dağda bulunan Sarı

Saltuk Tekkesi): F.W. Hasluck; Christianity and Islaam under the Sultans, (Sultanlar

yönetiminde Hristiyanlık ve İslâm) Oxford, Clarendon Press, 1929, city II, s.547-550.

Zëri i Bektashizmës, II/1, s.2-4.

Bu törenler, Osmanlı döneminde Hacı Bektaş Tekkesinde, Balım Sultan Türbesi eşiğinde,

Dimetoka Tekkesinde ve Kerbela Tekkesi’nde gerçekleştirilmekteydi; daha sonda İstanbul

yakınlarındaki Merdivenköy Tekkesi’nde gerçekleştirilmeye başlandı. Bu konuda kaynak

olarak, G. Jacob, Die Bektaschijje in ihrem Verhaltnis zur verwandten Erscheinungen,

München, K.B. Akademie der Wiss. I.K. XXIV, Bd. III ABT, 1909, s. 25 ve özellikle

Merdivenköy üzerine, J-L. Grammont, N. Vatin, T. Zarcone (editörler), “Le tekke bektachi de

Merdivenköy”, supra.

Kongreler düzenlemesi ve statüler koyması ile Osmanlı sonrası Arnavut Bektaşîleri topluluğu,

diğer Müslüman tarikatlarından ayrılmaktadır. İlk iki kongre (1921 ve 1924) ciddi etkiler

gösterememiştir. Kral Zog tarafından yürütülen 1929 kongresi ise gerçek bir organizasyon

oluşturulmasını sağladı. Son iki kongre ise (1945 ve özellikle de 1950) yeni komünist rejimin

prensiplerine uygunluk içerisinde gerçekleştirildi. 1921 ve 1924 statüleri üzerine, Actes de la

Table Ronde sur les Bektachis et autres groupes se réclamant de Hadji Bektach ile

yayınlanacak olan, F. de Jong, “Aspects of the organization of the bektashi sect in İlbania:

The statute of 1921 and the Bylaws of 1930”. 1924 statüleri üzerine; Nathalie Clayer, op. cit.;

1945 statüleri üzerine, O. Daniel ve A. Popoviç, “Les statuts de la communauté musulmane

albanaise (Sunnites et Bektachies) de 1945” (1945 Müslüman Arnavut topluluğunda statüler

üzerine (Sünnî ve Bektaşî)”, Journal Asiatique, CCLXV/3-4, Paris, s.273-303; ve son olarak,

1950 statüleri üzerine, A. Popoviç’in, Actes de la Table Ronde sur les Bektachis et autres

groupes se réclamant de Hadji Bektach ile yayınlanacak olan “A propos des Statuts des

Bektachis d’Albanie” (Arnavutluk Bektaşîleri’nin statüleri üzerine).

Böylelikle Arnavutluk altı ayrı bölgeye ayrılmıştı: Kruja, Elbasan, Frashëri, Korça, Prishta,

Gjirokastër.

J. K. Birge, The Bektashi Order of Dervishes, London, Luzac, 1937, 1965, s.162-166.

Zeri i Bektashizmës, II/1, s.5.

Bu tekkeden, Balkanların değişik yerlerine gitmek üzere birçok misyoner ayrılmıştır. Burası

aynı zamanda Bektaşî kültürünün çok önemli bir merkeziydi. On beşinci yüzyılın sonlarında

Balım Sultan’ın düzeni organize ettiği ve özellikle de daha önce var olmayan bekarlık

müessesesini yarattığı yer de işte bu tekkedir.

Zeri i Bektashizmës, I/1, s.17.

Ibid, I/1, s.17-19.

Page 14: Dergisiisamveri.org/pdfdrg/D01093/2004_32/2004_32_AKTASA.pdf · Burası bir tekke kurmak için son derece uygun bir yerdi. Hemen bir komisyon kurulup, gerekli para toplandı. Bir

Detroit Tekkesi’nde (ABD), matem sırasında, müridlerden biri ya da Recep Baba’nın kendisi

Hadika’dan bölümler okur, diğer katılımcılar da dinlerlerdi.

Recep Baba bu şiiri Arnavut diline çevirmişti. Çeviriyi, Zeri i Bektashizmës’te (II/1, s.21-23)

bulmak mümkündür.

Zeri i Bektashizmës, I/1, s.22.

Recep Baba bunun Türkçe’den Arnavutça’ya çevirisini de vermişti (Zeri i Bektashizmës, II/2,

s.3-4).

Ibid., I/2, s.1-2.

Birge, op. cit., s.169-171 ve Nevruz duaları üzerine, s.219-231.

Ibid., s.175-201.

Naim Frashëri 1846-1900 tarafından yazılmış olan, 32 sayfalık bu küçük manifesto üzerine, H.

Bougeois, “Le petit livre des Bektachis de Naim Bey Frashëri” (Naim Bey Frashëri Bektaşîleri’nin küçük

kitabı), Revue du Monde Musulman, 49, 1922, s.105-120; Norbert Jokl, “Die Bektaschis von Naim Bey

Frashëri”, Balkan Archiv, II; Leipzig, 1926, s.226-256; ve F.W. Hasluck, op. cit., s.552-563. Manifesto

birçok kez basıldı, bu baskıların büyük çoğunluğu Arnavut göçmenlerin bulunduğu bölgelerde

gerçekleşti (Bükreş, 1896; Sofya, 1908; Selanik, 1910). Manifesto bağımsızlıktan sonra Arnavutluk’ta

da yayımlandı (Korça, 1921).