bub konya, 15 ocak 2013 · 2013. 1. 20. · gÜle gÜle 2012, hoŞ geldİn 2013 galiba belli bir...

70
1 Konya, 15 Ocak 2013 PROF. DR. SAİM SAKAOĞLU (Konya 1939 / Yaş 74…) Emekli Türk Halk Edebiyatı Öğretim Üyesi (Atatürk Üniversitesi: 1967-1988) (Selçuk Üniversitesi: 1988-2006) Değerli Arkadaşım, 1991’den beri eşe dosta, sevdiklerime, öğrencilerime gönderdiğim yıllık mektubumun 2012 yılına ait olanını da göndermenin mutluluğunu yaşıyorum. Bu mektubun gönderilme sayısı geçen yıl 200’ü geçti, belki bu yıl sayı daha da artacaktır. İki yıl öncesine kadar zarflayıp pullayıp gönderdiğim bu nameler artık Genel Ağ aracılığıyla gönderiliyor. İşitirim ki bazı dostlar bu mektubumuzu kendi sitelerine de koyuyorlarmış. Teşekkürler. Hatta bir sözlük var imiş, adına Ekşi Sözlük mü derlermiş yoksa Acı Sözlük mü, her neyse, orada dahi adımız, bu name vesilesiyle anılırmış. Ansınlar ama aslımıza sadık kalarak ansınlar; onlar dahi sağ olsunlar. Genel Ağ yoluyla elinize ulaşan bu mektubumu zevkle okuyacağınıza inanıyorum. Çünkü bu mektup türünde bir ilktir; ne kadar taklit edilse de taklitleri başarılı ve sürekli olamadı. Bizim bu farklı mektuplarımızın ilkleri (1991-2010) 2010 yılında bir kitap bütünlüğü içinde okuyucularına ulaştırıldı: Dostlara Mektuplar (Konya, 224 s.). Sonrakileri de ikinci kitap olarak düşünüyoruz. Ya kısmet!.. EY KÂRİ (Alan dışı dostlara küçük bir açıklama: Ey okuyucu anlamındaki kelimeler, Tanzimat’tan sonra bazı yazarlarımızın yazılarının başına ekledikleri hatırlatma ifadesidir.), BU MEKTUBU OKUMADAN ÖNCE KENDİ ADINI TARAMA YOLUYLA ARA, BAKALIM ADINI BİR GÜZEL VESİLEYLE ANMIŞ MIYIZ? NİÇİN OLMASIN… ‘BİZİM DERGÂHIMIZ‘ DEYİP GÜZEL İNSANLARIMIZI ANMIYOR MUYUZ? VE DAHİ MERAK ETTİĞİNİZ BAZI ADLARI VE KAVRAMLARI DA ARAYABİLİRSİNİZ. MESELA; GÜVEN ADINI; ALPTEKİN, TAN, HORATA, KOZ, ŞİMŞEK, DÜZGÜN, VB. SOYADLARINI TARAYINIZ; HATTA İNTİHAL, SAMANYOLU, IHLAMUR, ÇAY, VB. KAVRAMLARI DA TIKLAYABİLİRSİNİZ. BENDEN HATIRLATMASIHatta bu işlemi yaptıktan sonra, doğrudan en son sayfaya geçip [Ctrl + End] oradaki tatlı hatırlatmamıza bir göz atabilirsiniz. Belki de severek okuyacağınız birkaç satır orada sizleri beklemektedir. [Bu sayfalar, benim 73 (yazıyla yetmiş üç) yaşımdan sonra öğrenmeye başladığım bilgisayar kullanıcılığımın ilk ürünü. Ne kadar da dikkat etsem bazı noktalar gözden kaçıyor. Bu satırların sevgili okuyucuları, sizler ‘kusur arayıcı’lardan olmayan dost insanlar olduğunuz için, perdeyi filan yıkmasak da ‘Affola’mızı kabul buyuracağınızdan eminiz efendim.] ‘Bir maceradır yazmak’ diyerek kaleme aldığım (alışkanlık işte, ortada kalem malem yok, ‘bas tuşa’ var oysa) bu satırlar, vallahi yaşlılığın değil hafızayı canlı tutmanın eseridir. Sizler daha genç yaşlarınızda bunun minyatürüyle avunabilirsiniz. Şairin, ‘İnsan bu yaşa gelince anlarmış’ demesi boşuna değil, ben size ‘erken rezervasyon’ yapmak istediğim için şimdiden teşvik primi uyguluyorum, biline… ----------ooooo----------

Upload: others

Post on 04-Feb-2021

1 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

  • 1

    BUB Konya, 15 Ocak 2013 SAİM PROF. DR. SAİM SAKAOĞLU (Konya 1939 / Yaş 74…)

    Emekli Türk Halk Edebiyatı Öğretim Üyesi (Atatürk Üniversitesi: 1967-1988) (Selçuk Üniversitesi: 1988-2006)

    Değerli Arkadaşım,

    1991’den beri eşe dosta, sevdiklerime, öğrencilerime gönderdiğim yıllık mektubumun 2012 yılına

    ait olanını da göndermenin mutluluğunu yaşıyorum. Bu mektubun gönderilme sayısı geçen yıl 200’ü geçti,

    belki bu yıl sayı daha da artacaktır. İki yıl öncesine kadar zarflayıp pullayıp gönderdiğim bu nameler artık

    Genel Ağ aracılığıyla gönderiliyor.

    İşitirim ki bazı dostlar bu mektubumuzu kendi sitelerine de koyuyorlarmış. Teşekkürler. Hatta bir

    sözlük var imiş, adına Ekşi Sözlük mü derlermiş yoksa Acı Sözlük mü, her neyse, orada dahi adımız, bu

    name vesilesiyle anılırmış. Ansınlar ama aslımıza sadık kalarak ansınlar; onlar dahi sağ olsunlar.

    Genel Ağ yoluyla elinize ulaşan bu mektubumu zevkle okuyacağınıza inanıyorum. Çünkü bu

    mektup türünde bir ilktir; ne kadar taklit edilse de taklitleri başarılı ve sürekli olamadı. Bizim bu farklı

    mektuplarımızın ilkleri (1991-2010) 2010 yılında bir kitap bütünlüğü içinde okuyucularına ulaştırıldı:

    Dostlara Mektuplar (Konya, 224 s.). Sonrakileri de ikinci kitap olarak düşünüyoruz. Ya kısmet!..

    EY KÂRİ (Alan dışı dostlara küçük bir açıklama: Ey okuyucu anlamındaki kelimeler, Tanzimat’tan sonra bazı yazarlarımızın yazılarının

    başına ekledikleri hatırlatma ifadesidir.), BU MEKTUBU OKUMADAN ÖNCE KENDİ ADINI TARAMA YOLUYLA ARA,

    BAKALIM ADINI BİR GÜZEL VESİLEYLE ANMIŞ MIYIZ? NİÇİN OLMASIN… ‘BİZİM DERGÂHIMIZ‘ DEYİP

    GÜZEL İNSANLARIMIZI ANMIYOR MUYUZ? VE DAHİ MERAK ETTİĞİNİZ BAZI ADLARI VE KAVRAMLARI

    DA ARAYABİLİRSİNİZ. MESELA; GÜVEN ADINI; ALPTEKİN, TAN, HORATA, KOZ, ŞİMŞEK, DÜZGÜN, VB.

    SOYADLARINI TARAYINIZ; HATTA İNTİHAL, SAMANYOLU, IHLAMUR, ÇAY, VB. KAVRAMLARI DA

    TIKLAYABİLİRSİNİZ. BENDEN HATIRLATMASI…

    Hatta bu işlemi yaptıktan sonra, doğrudan en son sayfaya geçip [Ctrl + End] oradaki tatlı

    hatırlatmamıza bir göz atabilirsiniz. Belki de severek okuyacağınız birkaç satır orada sizleri beklemektedir.

    [Bu sayfalar, benim 73 (yazıyla yetmiş üç) yaşımdan sonra öğrenmeye başladığım bilgisayar

    kullanıcılığımın ilk ürünü. Ne kadar da dikkat etsem bazı noktalar gözden kaçıyor. Bu satırların sevgili

    okuyucuları, sizler ‘kusur arayıcı’lardan olmayan dost insanlar olduğunuz için, perdeyi filan yıkmasak da

    ‘Affola’mızı kabul buyuracağınızdan eminiz efendim.]

    ‘Bir maceradır yazmak’ diyerek kaleme aldığım (alışkanlık işte, ortada kalem malem yok, ‘bas tuşa’

    var oysa) bu satırlar, vallahi yaşlılığın değil hafızayı canlı tutmanın eseridir. Sizler daha genç yaşlarınızda

    bunun minyatürüyle avunabilirsiniz. Şairin, ‘İnsan bu yaşa gelince anlarmış’ demesi boşuna değil, ben size

    ‘erken rezervasyon’ yapmak istediğim için şimdiden teşvik primi uyguluyorum, biline…

    ----------ooooo----------

  • 2

    GÜLE GÜLE 2012, HOŞ GELDİN 2013

    Galiba belli bir yaştan sonra yıllar daha çabuk tükeniyor. Sanki 365 gün değil de 340, hatta 320 gün

    gibi geliyor yıllar. Ne diyelim, bugün bize böyle geliyorsa yarın da bugünün gençlerine öyle gelecek zâhir.

    2011 mektubumuzla ilgili olarak gazete yazısı ve Genel Ağ iletileri de ulaştı. İşte onlardan birkaçı…

    1. İsmail Detseli, “Üç Yıllık Almanak”, Memleket, 16 Şubat 2012. (Bazı dostlar, alamadıkları 2009 ve

    2010 mektuplarını da istemişlerdi de…)

    2. Ünal Şöhret Dirlik, “Saim Sakaoğlu”nun Kültür Hizmetleri/Saim Hocanın Yıllık Mektupları”,

    http://blog. Milliyet.com.tr…” diye devam eden bir bilgi notu…

    3. Abdülkadir Güler’in iletisi.

    Araya giren Tekrar Notu: Bu, artık mektup olmaktan çıkıp bizim salnamemiz olacağa benzeyen,

    tarihçe-i hayatımızın bir yılını içene alan uzun mu uzun mektubumuzu bir de kendi adınız açısından

    tarayıveriniz.

    Geçen yılın mektubunda güzel bir düzen tutturmuştum, daha doğrusu bana öyle geliyordu. Bu yıl

    da onun izinden gidelim. Bu yol bana da kolaylık sağlayacağa benziyor da…

    ----------ooooo----------

    ARTIK BENİM DE WWW’LARIM VAR!

    20 yıl kadar oluyor, bir zat benim için bir web sayfası hazırlamıştı. Onu kullanmaya kullanmaya

    eskittik. Neyse, hayırlı bir öğrencimle arkadaşı bana yeni bir 3W sayfası hazırladılar. İşte o hayırlı

    numaram:

    www.saimsakaoglu.com

    Lütfen tıklayın ve şu anda eski bir öğrencimin doktora öğrencisi olan Atilla Kartal ile bekârlık

    günlerinin ev arkadaşı, Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü Araştırma Görevlisi Abdullah

    Çakan’a birlikte teşekkür edelim . Öbürünü, ufaklığını zaten çoğunuz biliyorsunuz, ama yine de bir

    hatırlatalım:

    [email protected]

    ERDEMLİ’YE GELİŞ

    Mersin’in Erdemli ilçesinin Tömük beldesindeki yazlık evimizin hayatımızda önemli bir yeri vardır,

    uzun emeklilik yazlarını orada geçiririz. Eh, onun da hakkını verip söze oradan başlayalım.

    Bu yıl Erdemli’ye oldukça geç geldik: 05 Temmuz 2012. ‘Bizim Aliler’in büyüğü olan Prof. Dr. Ali

    Berat Alptekin’in eşi Ayşe Hanım da bizimle Sertavul’a kadar yolculuk etti. (Biz Konyalılar Sertavul’a

    nedense Sertavil deriz, bir; Küçük Ali ise büyük damadım olan Dr. Ali İlhan Manavgat’tır. Ayrıca bilim

    dalımda birkaç Ali daha vardır: Prof. Dr. Ali Çelik (Erzurum’daki ilk öğrencilerimdendir, bu yıl emekliler

    safına geçecektir.), Doç. Dr. Ali Yakıcı (Bu dahi Erzurum’dan lisanstan tezli öğrencimdir.), Prof. Dr. Ali

    Duymaz (Erzurum’dan öğrencimdir, doktora ve doçentlik jürilerinde bulundum.) ve Prof. Dr. Ali Torun

    (Doçentlik jürisinde bulundum, profesörlük raporu yazdım.).

    http://www.saimsakaoglu.com/mailto:[email protected]

  • 3

    Bizim, Konya-Erdemli (Altınsahil Sitesi) yolculuğumuz dinlene dinlene tamamlanır. Ayaklarımı

    dinlendiririm, meyve ve su molası veririz, Göksu’nun güzel manzaralı yerlerinde özel molalar veririz. Bir de

    Silifke’ye 15 km kala üzerinden geçtiğimiz Göksu Köprüsü… Trafiği uygunsa vites küçültüp ırmağın sağ ve

    sol kollarını seyretmek… Siz istediğiniz kadar, “Boğaz da Boğaz… Boğaz’sız yaşayamam” deyiniz.

    Erdemli’de kapıyı açar açmaz bazı sorunların bizi beklediğini biliriz. Neyse, bu yıl parasını Konya’da

    yatırdığım için elektriğimiz kesilmemişti. Zaten tutarı da az idi. Suyu, tüpü faaliyete geçirmek… Geçen yılın

    son tatil günlerinde bulaşık makinemiz ömrünü tamamlamıştı. Onu 06 Temmuzda yeniledik. Salonun ve

    odanın güneşlikleri de epey yaşlanmıştı, ama onlara bir yıl daha süre tanıdık, kısmetse 2013’ün tatiline

    bıraktık.

    En büyük sıkıntımız, Yurdanur Hanım’ın Genel Ağ ile olan sorunları idi. Neyse, onu da uğraşa

    uğraşa hâllettikse de zaman zaman nüksettiğini de hatırlatmakta yarar vardır. Gelecek yıl benim de

    oyuncağım olacağı için sonunlar ikiye katlanacak!

    ERDEMLİ’ DEN KONYA’YA…

    Evet, yaz aylarımızın mekânı Erdemli… Mersin ilimizin batısında, Tarsus’tan sonra (21 km) en yakın

    ikinci ilçesidir (30 km). Anamur’un 233, Bozyazı’nın 210, Mut’un 173 km olduğu bir ortamda Erdemli âdeta

    ilin merkez ilçesi konumundadır. Dört merkez ilçesi olan Mersin’in en kalabalık ilçesi Tarsus’tur. (En az 40

    ilimizden daha kalabalık olan bu ilçemizin nüfusu 400.000’den fazladır.) Erdemli’nin nüfusu giriş ve

    çıkışlarda 48.600 olarak gösterilir. Silifke’den küçük de Anamur’dan da küçük mü, bilemiyorum. TV

    sunucuları gibi söylersek, ‘rakım’ı 0’dır. Nedense o cicili bicili hanımlarla yakışıklı beylere Türkçemizi

    öğretemiyoruz. rakım ile râkım arasındaki farkı öğretemedik gitti. Ankara’nın en küçük ilçelerinden olan

    Balâ’da son yıllarda sık sık hareket-i arz (babam öyle derdi; deprem, zelzele) olmuştu da TV’cilerin bir

    bölümü bu üzücü olayı duyururlarken ilçenin adında da bir deprem yaşatıyorlardı. TDK’nin Yazım

    Kılavuzu’nda Balâ olarak gösterilen adı, ‘küçük çocuk’ anlamındaki bala gibi söylemeleri ne kadar kötü

    oluyordu.

    Erdemli’deki çalışmalarımın bazılarının yakından izlenebilmesi için ara sıra Konya’ya gitmem

    gerekir.

    Bu yılki ilk gidişim 20 Temmuz 2012 Cuma günü, Kontur’un 10.45 seferiyle gerçekleştirilmişti.

    Mut’taki molada aşağıya inemedik, aracın ısı göstergesinde 45 derece yazıyordu. Ancak, 25-30 dakika

    sonra ulaştığımız dağlarda ısı 32 dereceye kadar düşüverdi. 16.00 sularında indiğimiz Konya’da ise 37’yi

    görüyorduk.

    Neredeyse Konya’mıza niçin geldiğime sıra gelmeyecek. Efendim, Konya Ağzı Üzerine Araştırmalar

    adlı kitabımın hazırlıkları tamamlanmıştı. Kapak tasarımını hazırlayıp basıma verilecek hâle getirdik.

    Ayrıca on ciltlik olup bir cildinde benim de sorumluluğum olan bir çalışmayı da başkente

    gönderdik. Tokat bildirim ile “Meramlı Nüktedanlar” adlı yazım da hazır hâle getirildi. Epey iş çıkarmışız,

    değil mi!

    Dönüşüm 27 Temmuz 2012 13.00 Kontur’uyla… Biraz uyku, biraz Torosları seyretmek… 20.00

    sularında hanemize ulaştım.

  • 4

    İkinci seferime gelince… O da Ramazan’ın altıncı günü olan Cuma’ya rastladı: 24 Ağustos 2012.

    09.30’da hareket ettik, 14.30’da Konya’ya ayak bastık. İlk işim 40 Numaralı Sağlık Ocağı’na (Şimdi adı

    değiştiyse de biz eskiler hâlâ ona alışamadık.) uğrayıp süresi dolan bütün rapora bağlı ilaçlarımı yazdırdım.

    Aslında bu işi Erdemli’de de yapabilirdim, ‘Gelmişken Konya olsun.’ deyip işi kolayına havale ediverdik.

    Son paragrafta yer alan iki parantez arasındaki cümlenin sonuna nokta konulup konulmayacağı

    konusu, dünkü Cumhuriyet Kitap’ta (13 Aralık 2012, 1191, 31) Yüksek Öğretmenli edebiyat öğretmeni

    Feyza Hanım’ın (Hepçilingirler) ‘Türkçe Günlükleri’ köşesinin 04 Aralık 2012 tarihlisinde tartışılıyordu.

    Farklı görüşler ileri sürülüyordu / Artık anlaşıldı, bu satırlar 14 Aralık 2012 Cuma günü yazılıyor.

    Asıl geliş sebebime gelince… 2006 Nisanında taşındığımız Şelale Konutları’daki evimizde daire

    sahiplerine birer depo düşüyordu. Yer gök kitap, dergi, dosya olunca orası dahi yetmedi. Öğrendim ki en

    üstte oturan Ahmet Sarı kardeşimiz öğrenciymiş, pek de eşyası olmadığı için deposunu kullanmıyormuş.

    Babasından rica edince ikinci depomuz da oldu. İlk gelişimde öğrenmiştim ki Ahmet kardeşimiz 30 Eylül

    2012’de evleniyormuş. Elbette eski ve bekârlık döneminin eşyaları depoya inecek! ‘Bayram sonu gelip

    depoyu boşaltırım.’ diye izin isteyip Altınsahil’e dönmüştüm. Sağlık ocağından sonra daha eve bile

    uğramadan semtimizde kiralık depo aramaya başladım. Tam üç gün devam etti arama işi. Benim kolilerde

    armağan edilecekleri günü bekleyen fazla kitaplarımı Prof. Alptekin’in isteği doğrultusunda, onun genişçe

    olan odasına diziverdik. Artık ‘miadını doldurmuş’ olarca rapor vb. nesneler de çöp kutularıyla tanışma

    şansını yakaladılar.

    Kalanları da benim depoya ‘kitap istifi’ yöntemiyle yığıverdik. Ama bu işler benim on günümü

    alıverdi. Buranın taşınmasında Balıkesir Üniversitesinde doktora tezini hazırlamakta olan eski öğrencim

    Fahri Dağı’nın, düzenlenmesinde ise bugünlerde Çorum Hitit Üniversitesinde Yrd. Doç. Dr. olarak görev

    yapan Dr. Atiye Nazlı’nın çabalarını takdirle anıyorum.

    Dönüşüm yine bir cuma günü, yine 13.30 Kontur’uyla oldu: 07 Eylül 2012. Tam 15 gün denizden

    uzak kalmışım!

    Üçüncü sefer-i hümâyunumuzun sebebi ise Türk Dil Kurumunun VII. Uluslararası Türk Dili

    Kurultayı’na katılmam idi. 21 Eylül 2012 Cuma sabahı 09.30 Kontur’uyla yine Toroslardayım. Ertesi gün

    bazı kültür etkinliklerine katıldım ki yeri gelince anlatılacaktır, ağabeyime haftalık ziyaretimi yaptım. Ertesi

    gün ver elini YHT… Bir gün sonra başlayacak olan Kurultay için Ankara’dayım. Bilkent Oteli’nde

    ağırlanıyoruz. 28 Eylül 2012 öğlesi bir daha YHT… Bu sefer Konya’ya dönüyorum. Kurultay da ayrıca

    anlatılacak. 29 Eylülde Mevlâna Kültür Merkezi’nde, Konya Ansiklopedisi’nin dördüncü cildinin tanıtımı

    var. Prof. Alptekin’le gittik. İyi ki Kurultay sonrası gezisine katılmamışım. Pazar günü Prof. Alptekin’le

    ağabeyim Hasan Sakaoğlu’nu ziyarat ediyoruz. Uzun lâfın kısası, Konya’daki bazı işlerimi de tamamladıktan

    sonra yine ver elini Altınsahil: 03 Ekim 2012 Çarşamba, 13.00 Konturuyla… İşte bu dönüşümde,

    ekranınızdaki bu mektubun ilk yedi ayını kâğıda döküyorum. (O günlerde bilgisayarla tanışmak aklımın

    ucundan geçmiyordu!)

    YILIN YENİLİĞİ

    Lise yıllarımdan itibaren zaman zaman günlük tutmuşumdur. Yıllar sonra başladığım bilimsel

    günlüklerim ise iki defteri doldurdu. Bunların yanında çeşitli yayın organlarında hatıralarımı küçük yazılar

    hâlinde sizlere sundum. Bir gün onların bağımsız bir kitap hâline geleceğine inanıyorum. Ancak 2012’nin

    önemli olaylarından biri de hatıralarımı yazmaya başlamamdır. Öncelikle Selçuk Üniversitesini anlatmaya

  • 5

    başladım, çünkü orasıyla ilgili olanlar daha canlı idi. İpi pazara çıkarılacak ne kadar adam varsa yazmak

    gerek ama bir de onun bunun çocuklarıyla uğraşmak var. Ol sebeple anlayana sivrisinek saz hesabı

    yazacağız. Mesela bir ‘tamirci’ lafının kimi hatırlatacağını sürekli okuyucularım şıp diye bilivereceklerdir.

    Daha ne olsun ki. Hırsıza ‘hırsız’, ‘şey’e ‘şey’ demenin suç olduğu bir ortamda daha ne yapabilirdim ki…

    BİLGİSAYARLANMAK

    Allah selamet ve afiyet versin, Müjgân Cunbur Ablamız bir gün bana, “Saim, sen daha bilgisayar

    öğrenmedin mi?” demesinin üzerinden belki de 11, 12 yıl geçti. Ablacığım, artık rahat olabilirsiniz; Saim

    Kardeşiniz de, az da olsa bu dünyanın kapısını araladı.

    Efendim, Bilmem bir yerlere sıkıştırıvermiş miydim, benim bir Konya dönüşünde, evimizin sultanı

    Yurdanur Hanım bir müjde verdi: “Artık senin de bir bilgisayarın oldu…” Cümlenin ne anlama geldiğini

    düşünürken o ekleyiverdi: “Almer’den kendime yeni bir bilgisayar alıyorum, benimki de senin öğrenme

    aracın olacak.” Emir değilse de müjde yüksek yerden geliyor. Bizim dost ve kardeşimiz Prof. Dr. Hamza

    Zülfikar’ın deyişiyle, “Başım gözüm üstüne.” deyip kabullendik.

    Efendim, vaktiyle dört parmak daktilo kullanırdım, hem de F’lisinden. Ama hanımın bilgisayarı Q

    harfi ile anılıyor. 11 Eylülde yenisi gelince 17 Eylülde de eskisini Almer’e bıraktım. “Ali Bey, ben Konya’ya

    gidiyorum; dönünceye kadar bunu bir F’leyiver.” Dediğim gibi oldu. 05 Ekimde, bu satırları yazmakta

    olduğum bilgisayarımı F’li olarak aldım. İlk yazım, Prof. Ali Çelik için 2013’te çıkarılacağını öğrendiğim

    armağan için bir yazının tuşlarına basmak oldu. (O yazı hâlâ bitmedi!) Şimdi yavaş yavaş öğrenmeye

    başlıyorum… Büyük kızımın hocalığı fena gitmiyor. (Bugün 27 Aralık 2012, Bilecik) Dualarınızı bekliyorum,

    hiç değilse bir ‘Allah zihin açıklığı versin.’ deyiveriniz. Saz, kırkından sonra çalınmazmış ama bilgisayara

    başlamanın yaşı olmazmış! (Almer: Erdemlili iki ortağın, Ali ve Ömer Beylerin kurduğu ortaklığın kısa adı.)

    ERDEMLİ’ YE VEDA

    Güya bu yıl biraz geç geldik, biraz da geç gidelim diyeceğiz. Ama tatillerimizin tatlı günleri olan

    düğünlerden biri var. Yurdanur Hanım’ın en küçük teyzesi merhume Seniha Mengiler’in üç çocuğunun en

    küçüğü ve tek kızı olan Meral Yıldırım’ın tek oğlu ve Defne’nin kardeşi Levent Yıldırım, iş yerinde tanıştığı

    gelin adayımız ile 13 Ekim 2012’de, Giresun’un Bulancak ilçesinde evlenecek. 11 Ekim 2012 Perşembe

    günü bizim Nissan ile dönüş yolundayız. Bakınız hangi yolları geçerek nikâh şahitliği masasına oturdum: 13

    Ekim 2012 Cumartesi, 07.15’te taksi ile Konya Otogarı’na, 08.00’ de Özkaymak Seyahat ile Ankara’ya,

    12.00’de Havaş ile Esenboğa’ya, l4.00’te THY/Anadolu Jet ile Trabzon’a, 17.30’da özel bir arabayla

    Giresun’a, 18.45’te aynı araba ile (kıyafet değiştireceğiz ya…) Bulancak’taki düğün salonuna… Atalar

    boşuna dememişler, ‘Ömür biter, yol bitmez.’ diye. Sahi, gelin kızımızın adı neydi yahu? Fatma ve Ali kızı

    Hatice Gürel. Bulancak dönüşü de aynı yolları tersinden geçerek ve uçarak hâllettik. Bu yolculuğa başka bir

    sebebe bağlayarak daha sonra da anlatacağım.

    Sırada, ömrümüz olursa 2013’ün tatilini hayal etmek var. Kısmetse.

    GURUR VERİCİ BİR OLAY

    Erdemli’de ilk olarak 13 Temmuz 2011’den başlayarak Mustafa Gültekin’in Kazan Tatar Masalları

    (İnceleme-Metin) adlı eserini inceledim. Ege Üniversitesi Türk Dünyası Araştırmaları Enstitüsüne doktora

    tezi olarak sunulan bu güzel çalışmayı büyük bir zevkle okudum. Zaman zaman satırlar arasında

    kaybolurken 1968-1971 yılları arasındaki heyecanlarımla karşılaştım. Çalışmayı kusur bulmak için değil ne

  • 6

    gibi yenilikleri bulabilirim diye sabırla okudum. Gördüm ki benim iki çalışmam ile Prof. Alptekin’in bir

    çalışması, Hans-Jörg Uther’in, The Types of International Folktales / A Classification and Bibliography

    /Based on the System of Antti Aarne and Stith Thompson adlı üç ciltlik (Helsinki 2004, Acedemia

    Scientiarum Fennica) adlı kataloğa eklenen dört Türk çalışmasından üçünü oluşturmuş. Çalışma, inceleyip

    rapor yazmam için Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığınca gönderilmişti. Teşekkürler Sayın Prof. Dr. Osman

    Horata… Gerçi siz de ağustos ortalarında altı yılınızı doldurup ayrıldınız ama Genel Ağ’da da görüleceği

    üzere çok güzel hizmetlere imza attınız.

    O üç esere gelince… Doçentlik tezim olan, Anadolu-Türk Efsanelerinde Taş Kesilme Motifi ve Bu

    Efsanelerin Tip Kataloğu (Ankara l980; Türkiye İş Bankası 1990 Büyük Edebiyat Ödülü), Kıbrıs Türk

    Masalları (Ankara 1983 ve 1988) ve Alptekin’in, benim için hazırladığı, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’na 55. Yıl

    Armağanı (Kayseri l994) adlı kitapta yer alan, “Hayvan Masalları Tip ve Motif Kataloğuna Doğru” (s. 56-

    97) adlı makalesi… Birtakım adı büyük, kendisinin büyüklüğü şüpheli insanların son saniyede yazdıkları

    kalıp raporlar yerine biz günlerimizi vererek bir genç meslektaşımızın emeğini değerlendirdik.

    Şu ‘on saniye’ konusu kafanızı karıştırabilir. Kısaca şöyle: Bir prof. adayı için beş prof.’tan üçünün

    yazdıkları satır sayısı içimizi burkuyor. Birincisi üç satır, ikincisi sekiz satır, üçüncüsü 15 satır ve üçü de

    olumlu. Dördüncü ve beşinci bilginlerinki ise 18 ve 20 sayfa civarında… İlk üçünün allayıp pullamalarına

    karşılık son ikisi dosyalarında sayfalar dolusu intihali ortaya koyuyor. Ama sonuç üçe iki olumlu. Rektörün

    yapacağı bir şey var mı? Var elbette. Prof.luğa talip olan doçentinin hakkında suç duyurusunda bulunmak.

    Peki, ya o ne yapıyor? Yetkisini kullanarak adayın lehine olan sonucu dikkate almıyor ve aday yerinde

    sayıyor! Kaç ay? İlk ilan dönemine kadar! Sonrasını öğrenemedim. O aday sonradan prof. olduğuna göre,

    herhâlde kendisine olumlu rapor yazacakların listesini rektörüne vermiş olmalı. “Hangi üniversite ve hangi

    doçent/profesör?” deyü sormayınız. Çok ilgi çekici bir üniversite ve bir o kadar ilgi çekici fakülte… Rahmetli

    anneciğim böyleleri için, “Allah yandığı yerde söndürsün.”derdi. Ama ben demiyorum!

    YENİ KİTAPLARIM

    Bu yıl üç yeni kitabım yayımlandı, üçü de eski yıllardaki yazılarımın kitaplaştırılmış şekilleri…

    1. Karaca Oğlan Der ki… (Eleştiri Yazıları), Konya 2012, 274+xvı s., Kömen Yayınları, nu. 80.

    Bu kitabımla ilgili olarak kaleme alınan bazı yazılar:

    a. Ömer Aydoğan, “Eleştirinin Namusunu Kurtaran Kitap: Karaca Oğlan Der ki…”, Akpınar

    (Niğde), 7 (41), Eylül-Ekim 2012, 25-33. Bu yazıyı mutlaka bulup okuyunuz! Hatta okusunlar!

    b. İsa Kayacan, “Prof. Dr. Saim Sakaoğlu’dan: Karaca Oğlan Der ki…”, Erciyes, 35 (420), Aralık

    2012, 13.

    Not: Yazı daha önce şu gazetede de yayımlanmıştı: Yeni Gün (Burdur), 10 Kasım 2012.

    Hani bir Karaca Oğlan’ımız vardı ya (Ankara 2004, 1030 s.), ona çamur atmaya çalışan bir asilzade

    ile intihalcilerin kralına yazılan yazılarımı içine alan bu kitapta başka yazılar da yer alıyor. Türk bilim ve

    ahlak tarihine altın sayfalar hediye eden bu kitabımı, yayınevi ücretsiz olarak (kargo masrafı size ait olmak

    üzere) gönderebilir. Yeter ki benim numarama adresinizi iletiverin. Bu kitabımın en azından çok önemli bir

    iki bölümünü okumanızı öneririm. Yeri gelmişken eleştiri adı altında ortaya konulan cambazlıklardan

    birkaçını sunmak isterim:

    1a. Bizim eli yüzü düzgün cümlemiz birkaç yerinden sakatlanıyor. Kasten ve düşmanca duygularla.

    (Düşmanlık duygusunu satırların sahibi yüzüme karşı söyledi!) Mesela, biz demişiz ki etmemişse, o allame

  • 7

    çarpıtarak etmişse demiş; biz demişiz ki Kara Oğlan, o allame çarpıtarak Karaca Oğlan demiş; biz demişiz

    ki kafalarını, o allame çarpıtarak kafaları demiş! Bu üç çarpıtma işlemi sadece ve sadece bir cümlede

    başarıyla (!) gerçekleştirilmiş ve sahibine belki de en yüksek çarpıtma nişanı kazandırmıştır! Tabii başı gözü

    yaralanan cümleye yüklen babam yüklen. Anlamı kaybolan cümlenin başına üşüşüveriyor. Tabii bu arada

    bazı kutsal duygular ortalıktan kaçışıveriyor.

    1b. Kaynağını filan göstererek alıntıladığımız bir şiirde yer alan kar kelimesinin kor olarak alındığını

    sanıyor veya öyle görüyor! Çünkü istediği gibi olursa çarpıtmak için yeni hedefler bulacak. Bulacak da bu

    sefer elindeki silahı bir bumerang... Gelip kendisini paramparça eyliyor! Çünkü, bizdeki kelime zaten kar…

    Alıntı şiirleri bile tamir etmeye kalkışan şiir üstazı muradına eremiyor. İnsanın koskoca kar kelimesini kor

    olarak görmesi için ille de Metin Şentürk veya Âşık Veysel olması şart değildir, yeter ki art niyetli oluna.

    1c. Yiğidimizin hakkını yemeyelim; güzel (!) bir keşfini veya icadını sizlere takdim edelim.

    Beyzademiz bizim kaynağından irgördük diye aldığımız, Karaca Oğlan coğrafyasında da hâlâ aynen

    söylenilen fiilimizi, sözüm ona düzeltiyor ve asıl şeklinin irgürdük olmasını emrediyor! Yâhu birader biz

    onu alıntıladık, yayımlayana ihanet ederek nasıl değiştiririz? Bizim öyle onun bunun yaptığı gibi değiştirme

    veya tahrif ve tahrip etme gibi marifetimiz yok ki… Gelelim keşfe/icada… Efendim, irgürdük fiili şöyle tahlil

    ediliyor(muş): İr- fiil kökü, -gür fiilden fiil yapma eki, -ü görülen geçmiş zaman eki, -k çok. 1. şahıs eki.

    Buradaki yatık şekli biz yaptık ki vatandaşın keşfini/icadını boş yere aramayınız. Dil tarihine kazandırılan bir

    ek: -ü görülen geçmiş zaman eki. Tekrar dikkatinize sunuyorum, bizim güzel Türkçemizde, görülen geçmiş

    zaman eki olarak bilinen bir -ü eki yoktur Eh, bize de düşen kendilerini bilim âlemine takdim etmek ve

    kutlamaktır. Acaba bu ek hâlâ böyle mi öğretiliyor. Biz bir de bu eleştirmeni, üstün buluşundan ötürü

    DOÇENT yaptık!

    1ç. Bu işler bitmez de gelmiş geçmiş en müthiş eleştirmenimizi bir daha bulamazsınız deyü bir kez

    daha örneklendirelim, hem de çoklusundan. Ol kişi deve bilgisiyle ilkokul sıralarında kalmış, ayaklı-yedekli

    koşma konusunda çift dikiş bile gidememiş, Urum’u Rum’u karıştırması içler acısı, daha üç ile dördün

    farkında değil, ‘filan mısradaki baş kelimesi yaz olacak diyorsa da şiirin tamamı olan 16 mısrada bir tek baş

    kelimesi geçmiyor, bizdeki şahan’ı sahan yapıp sahanları dağıtıyor, vb.

    Tabii bütün bunlar boş yere yapılmadı, sırtının birileri tarafından okşanması arzu edildiği için bu

    dikenli yollara girildi. Hocasına bu kadar hırçınlaşan eskilerin masum eleştirmeni artık rahat uyuyabilir.

    Muradına erdi ve doçentlik kerevetine çıkartıldı. Lisans tezinde iltifatlarına mazhar olduğum, kendilerini

    bölüm başkanı yardımcılığıyla taçlandırdığım, kızı Zümrüt’ü bir dede olarak tele-masallarla büyüttüğüm, dil

    asistanı olmadan önceki boş zamanlarında özel kadro tahsis ettirerek halk edebiyatı (O zamanlar yüksek

    lisans olmadığı için) doktora öğrencim olarak yanıma aldığım… Yeter artık, Bunca himayeden sonra saf

    değiştiren birinin size yüklenmesi kaçınılmazdı. Yine de canı sağ olsun; evdeşiyle, oğluyla, kızıyla mutlu

    olsun. Unutulmasın, aheste aheste çıkacak olan ‘AH’lar bizimki olmayacaktır! Başka kapıya…

    2. Konya Ağzı Üzerine Araştırmalar, Konya 2012, 304 s., Kömen Yayınları, Nu. 84.

    25 yıldan beri Konya ağzı üzerine kaleme aldığım bildiriler ve makalelerden oluşan bu kitabımızda

    konuya yakın olan öbür yazılarım da yer almaktadır. Yayınevimiz aynı şartlarla bu kitabımızı da ücretsiz

    olarak gönderebilir. Zaten bu kitabımın 300 kadarını VII. Uluslararası Türk Dili Kurultayı üyelerine armağan

    olsun diye ilgili kuruma göndermiş ve bu durumu kitabımın dördüncü sayfasında dile getirmiştim.

    Bu kitabımla ilgili olarak kaleme alınan bazı yazılar

  • 8

    a. İsmail Detseli, “Üretmeye Devam Ediyor”, Memleket, 14 Ekim 2012.

    b. Seyit Küçükbezirci, “Pazartesi Yazıları / Konyalı Meyveler Hakkında Saim Sakaoğlu’ndan

    Şahane Bilgiler”, Memleket, 05 Kasım 2012, 4.

    c. Murat Güzel, “Saim Sakaoğlu Kitaplarını İmzaladı”, Konya Postası, ? (Daha bulamadım!)

    ç. Zeki Oğuz, “Konya Ağzı Üzerine Araştırmalar ve Meram Yazıları”, Memleket Dergi, 73, Aralık

    2012, 50. Büyük boy olan dergide iki kitabımın kapağıyla benim bir fotoğrafım da yer almaktadır.

    Benim fakülte çıkışımdaki kökenimin dil olduğunu çokları bilmez. Hatta Atatürk Üniversitesine de

    dil asistanı olarak girmişken bir dil asistanı ile edebiyat doçentinin (belki de bölüm başkanının) tatlı sert

    görüşmeleri, beni bu yeni alana, üniversitede hiç öğretimini almadığım halk edebiyatı alanına yönlendirdi.

    Böylece asistan ile doçent arasındaki sertlik de giderilmiş oldu. (Hikâyesi uzun, hatıralarımda

    anlatılacaktır.) Lisans tezimin danışmanı Ord. Prof. Dr. Reşid Rahmeti Arat Bey idi. Bu sebeple dil alanı hep

    ilgimi çekmiştir. Ancak biz çizmenin veya kuşağın nerelere kadar uzandığını bildiğimizden sadece Konya

    ağzı ile ilgilendik. Onca prof., doç. ve yrd. doç. gelip geçti, bu güzel ağıza, Konya ağzına eğileni olmadı.

    Tamamına yakını tarihî metinlere takılıp kaldı. Kalsalar gene de iyi, içlerinden biri öğrencilerinin takıldığı

    metinlerin peşine takılıp kaldı. Şıracı-bozacı hesabı, hey’et-i aklamalarla, Meteoroloji mühendisliği (!) ve

    İngilizce (!) prof.larının yanına takılanın destekleriyle intihal ithamından sıyrılmayı başardı. Ancak kamuoyu

    ne der, ben biliyorum da o biliyor mu acaba? Bir rektörün ağzından çıkan şu hazin cümle acaba

    Türkiye’deki bilimin sınırlarını çizmeye yetmez mi: “Ama ağabey (Bana hep ‘Ağabey’ derdi), o bana

    rektörlük seçimlerinde 25 oy getirdi.” (Aslında o zat, beş oy bile getirmedi de zaten menfaatleri gereği,

    yeniden aday olan rektöre oy verecek olanlar da birinin ‘ikna ettiği iddia edilen seçmenler’ arasına dâhil

    ediliverdiler.) Yani’nin yani’si, seçilen rektöre oy getirenlerin intihalleri göz ardı edilir ve hey’et-i aklama ile

    paklanıverirler! İtirafın anlamı böyle değil mi? Ol hikâyet burada hitam buldu mu? Allah bilir.

    3. Meram Yazıları, Meram Belediyesi Kültür Yayınları, Konya 2012, 258 s. (Fotoğraflar s. 200-239).

    a. Zeki Oğuz, “Konya Ağzı Üzerine Araştırmalar ve Meram Yazıları”, Memleket Dergi, 73, Aralık

    2012, 50. Büyük boy olan dergide iki kitabımın kapağıyla benim bir fotoğrafım da yer almaktadır.

    Çaybaşı Yazıları (Konya 2000 ve 2004) adlı kitabımın kardeşi olan bu kitabım, on yıl kadar

    bekledikten sonra, yeni yazı ve fotoğrafların eklenmesiyle basım aşamasına getirildi. Kitabımın ‘Takdim’i

    genç belediye başkanımız Dr. Serdar Kalaycı’nın imzasını taşımaktadır. Selçuk’tan öğrencim Harun

    Çöpür’ün de kitabımızın basımı aşamasında takdire değer çabaları oldu. Eskiden bu işlerle Yusuf Batar

    (Şimdi hangi üniversitede yardımcı doçent acaba?) ile İsmail Özkan kardeşlerimiz ilgilenirlerdi. Özkan artık

    yayıncı olarak yazılarımızın yer aldığı dergileri basıma hazırlıyor.

    Memleket, Konya’da dokuz yıldan beri yayımlanan güzel bir günlük gazete… Bir süredir de aylık

    bir dergi eki veriyor: Memleket Dergi. Kasım 2012 tarihli 72. sayısında, bizim Konya Çalı dergisinin sahibi

    Zeki Oğuz Bey’in aylık yazısı da yer alıyor: “Sarıkeçili Yörük Beyi Kuş Ali’nin Hikâyesi” (s. 46). İyi, hoş, güzel

    de bu yazıda hiç adım geçmediği hâlde bir fotoğrafım ile bu yıl yayımlanan son iki kitabımın kapak

    kompozisyonları yer alıyor! Ne dersiniz, Molyer’in karışan mektupları gibi olmasın.

    Hakkımdaki yazının tekrarı

    Karaca Oğlan (Ankara 2004) adlı eserim yayımlanınca herkes gönlünce bir şeyler yazmıştı da birisi başkalarının gönlünce yazmıştı (!) İlk bölümde yazanlardan biri de Sayın M. Özgen Küçükkoner idi. O, Merhaba’nın Akademik Sayfalar ekinde bir yazı kaleme almıştı: 09 Aralık 2009. Yazı, Küçükkoner’in

  • 9

    armağan havası taşıyan kitabına da alınmıştır. “Prof. Dr. Saim Sakaoğlu”), Bir Ömür Böyle Geçti / Duygular-Düşünceler-Makaleler-Fikir İncileri ve Fotoğraflar, Konya 2012, 217-218. Özel not

    Sizin de başınıza gelmiştir, yazınız yayımlanır ama size ulaştırıl(a)maz. Belki de siz hâlâ

    beklemedesinizdir. Geçen yılın ‘Yeni Kitaplarım’ başlığı altında verilen Halk Hikâyeleri’nin kardeşi Halk

    Masalları da 2011’de yayımlanmış da bana ulaşması gecikmiş. O da, 2010’da yayımlanan Halk Hikâyeleri

    ve Masallar adlı ortak imzalı (Doç. Dr. Zekeriya Karadavut, ed. Prof. Dr. Ali Berat Alptekin) kitabımızın

    yarıyıl esasına göre düzenlenmiş şeklidir: Eskişehir 2011, VIII+175 s.

    YENİ BASKISI YAPILAN KİTAPLARIM

    1. 101 Türk Efsanesi, 4. bs., 249 s. (Akçağ Yayınevi)

    2. Karaca Oğlan, 2. bs., 1032 s. (Akçağ Yayınevi)

    3. İslamiyet Öncesi Türk Destanları (Prof. Dr. Ali Duymaz ile), 7. bs. 256 s. (Ötüken Yayınevi)

    2013’ÜN MÜSTAKBEL KİTAPLARI

    Sırada neler var ki? Konya Yazıları, Ad Bilimi Yazıları, Âşık Edebiyatı Yazıları, Nasreddin Hoca

    Üzerine Yazılar, vb. Bakalım hangisi öne geçecek. Hoca’nınki hazır… Eflatun Cem Güney ise TDK’de toz

    üstüne toz kapıyor. Ayrıca Efsane Araştırmaları’nın üçüncü baskısı… Bunların benim hayatta olduğum

    yıllarda yayımlanması gerekir. Ne diyordu Âşık Halil Karabulut:

    Başladıklarımı bitiremeden

    Hep işlerim yarım kalır burada.

    Ben de yarım kalma ihtimalini düşünerek yeni ve hacimli çalışmalara girmiyorum.

    Yaşlanıyoruz artık, biz de unutur olduk. Yaz başında Heyamola Yayınevi’ne teslim ettiğimiz,

    Fahnünnisa Mahallesi Çaybaşı Caddesi adlı kitabımızdan da bir haber çıkmadı. Sürpriz kitabımı elbette

    hepiniz merak ediyorsunuzdur!

    KONYA ÇALI DERGİSİ

    İlk sayısı Şubat 1997 tarihini taşıyan, Konyalı hikâye, roman ve gezi yazıları yazarı, fotoğraf

    sanatçısı, emekli memur Zeki Oğuz’un yayımladığı Konya Çalı dergisinin Mayıs 2012 tarihli 108. sayısı,

    ‘Prof. Dr. Saim Sakaoğlu Özel Sayısı’ olarak yayımlandı: 05.05.2012. Birkaç fotoğrafla da süslenen

    sayfalarda bilimsel yazıların yanında hatıralara da yer verilmiştir. Ayrıca benim sevdiğim şiirler de sayfalara

    serpiştirilmiştir. İşte Çalı’nın dökümü:

    Prof. Dr. Ali Berat Alptekin, Çalı’dan (s. 2), Saim Sakaoğlu Kimdir? (s. 3-4),

    Prof. Dr. Ali Duymaz, Saim Sakaoğlu Hoca (s. 5-6),

    Prof. Dr. Esma Şimşek, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu ve Prof. Dr. Ali Berat Alptekin ile Birlikte Bağdaş

    Yaylası Gezisi (s. 7-8), (Yazının içinde Karabulut’un bu gezi ile ilgili şiiri yer almaktadır.)

    İsmail Detseli, Bir İnsan Düşünün ki… (s. 8-9) ve ‘Hoca’yı Anlatmaya Dil Yeter mi ki’ adlı şiiri (s. 9),

    Prof. Dr. Ali Berat Alptekin, Ejderha Yılında Ejderhayı Ne kadar Tanıyoruz? (s. 10-12),

    Doç. Dr. Nedim Bakırcı, Kırım Tatar Masallarında Kalıp İfadeler (s. 12-14),

    Prof. Dr. Dilaver Düzgün, Âşık Fuat Çerkezoğlu’nun Bir Şiiri Üzerine (s. 14-15),

    Yrd. Doç. Seyit Emiroğlu, Botsa (Meram) Köyü Halk İnanmalarında Ziyaret Yerleri (s. 15-16),

  • 10

    Yrd. Doç. Dr. Pervin Ergun, Prof. Dr. Saim Sakaoğlu ve Türk Halk Kültürü Uygulama ve Araştırma

    Merkezi’ne Ankara Masalları Dünyasından Bir Bakış (s. 17-18),

    Doç. Dr. Bilgehan A. Gökdağ, Halaç Türkleri (s. 18-20)

    Yrd. Doç. Sinan Gönen, Akademik Hayat ve Disiplinli Çalışmaya Dair (s. 20-21),

    Dr. Atiye Nazlı, Türk Edebiyatında Binbir Gece Masalları’nın Yeri (s. 22-23),

    Prof. Dr. Ali Osman Öztürk, Zalimin Zulmu Varsa Mazlumun Allah’ı Var (s. 23-25),

    Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı, Sakaoğlu Hoca’yla Anılar Demeti (s. 25-26),

    Ahmet Kuş, Saim Sakaoğlu ve Türk Dili (s. 27-28),

    Zeki Oğuz, Karaman’da Üç Gün (s. 29).

    Dergide yer alan şiirleri değil de şair adlarını sıralayıverelim: Karaca Oğlan, Mehmet Çınarlı, Ahmet

    Kutsi Tecer, Ahmet Hamdi Tanpınar, Turgut Uyar, Orhan Veli Kanık, Cahit Sıtkı Tarancı, Cahit Külebi, Âşık

    Veysel Şatıroğlu, Âşık İlhami Demir, Ahmet Tufan Şentürk.

    Tekrar yazılarım

    Bazı yazılarım çeşitli sebeplere bağlı olarak, bazıları yıllar sonra da olsa, farklı yayın organlarında

    yeniden yayımlanmaktadır. İşte onlar:

    a. “Kar mı Yağmış Şu Meram’ın Dağına”, Meram (Meram Belediyesinin aylık gazetesi, tam sayfa), 2

    (23), Şubat 2012, 8. İlk defa, Kışta Meram dergisinde (6, Aralık 2000-Ocak Şubat 2001, 14-15) yayımlanan

    bu yazım, Meram Yazıları’nda (Konya 2012, 100-102) da yer almaktadır.

    b. “Maktul Bir Yazı Nasıl olur?”, Konya Çalı, 110, Temmuz 2012, 6-7. Türk Edebiyatı dergisinde

    yayımlanan yazının aynısıdır. Ne acıdır ki yazım burada da maktul-ı sâni oluvermiş!

    c. “Ölümünün 60. Yılında Âşık Mehmet Yakıcı’nın Şiirlerinde Konya - 1, Erciyes, 35 (418), Ekim

    2012, 18-20. Yazım, aynı dergide 2010’da da yayımlanmıştı: 33 (390), Temmuz 2010, 23-25.

    KONYA ANSİKLOPEDİSİ

    Ansiklopedimizin üçüncü ve dördüncü ciltleri de raflardaki yerlerini aldı: Konya 2012. İşte yazdığım maddeler: a. Üçüncü cilt: efsane (166-168), Ergun, Sadeddin Nüzhet (248-249). b. Dördüncü cilt: Hınçer, İhsan (227-228), İsmail Zühtü (359). Bu arada beşinci cildin de maddeleri dağıtıldı, hatta altıncı cilde girecek olanlardan teslim

    ettiklerim bile oldu. İşte o maddeler: Kişmir, Celaleddin; Konya Ağzı; Konya Âşık Edebiyatı; Konya Halk

    Edebiyatı; Konya Vilayeti Halkiyat ve Harsiyatı; Köpük; Nasreddin Hoca; Özlem (dergi); Or, Kemal; Öztaş,

    Önal Vasıf; Öztelli, Cahit.

    Dördüncü cildin takdim kahvaltısı 29 Eylül 2012 sabahı, Mevlâna Kültür Merkezi’nde verildi.

    Büyükşehir Belediyesi Başkanı Tahir Akyürek güzel bir konuşma yaptı. Kim olduğunu bilmediğim, ancak

    müzikten anladığını ifade ederek konuşan bir zat lafı uzattı da uzattı; üstelik Âşık Şem’î’ye katlederek. Ben

    de başkana Konya Ağzı Üzerine Araştırmalar adlı kitabımdan bir aded hediye etti.

    SAİM SAKAOĞLU ARMAĞANI

    Geçen yılki mektubumda sözünü ettiğim, öğrencim Prof. Dr. Metin Ergun’un editörlüğünü

    üstlendiği SAİM SAKAOĞLU ARMAĞANI’nın hazırlıkları tamamlanmıştır. Türk Kültürünü Araştırma

  • 11

    Enstitüsünün Armağanlar Dizisi’nde yer alacak olan bu kitap 2013’ün başlarında basımdan çıkacaktır.

    Doğrusu yazıları yer alacak olan zevatı ben de merak ediyorum.

    BİLDİRİ DÜNYASI

    Bildiri sunma konusundaki güzel duygularımı yavaş yavaş kaybediyorum. Geçen yılki bazı ‘hızlı

    sunum’lu toplantıları bu yıl da yaşayınca, ‘Nerede o 1973, 1975, 1981… kongreleri’ diyesim geliyor. Sabah

    iki, öğle sonu üç eşittir beş oturum… Hem de en az üç salonda… Sonunda bu işe da su katıverdik. Bir kere

    bildiriye sunmak için tanınan 15 dakikanın ikisi konuşmacının kürsüye çıkması ve inmesi sırasında geçiyor.

    Mikrofonun ayarlaması da unutulmamalıdır. Bir de mübarekler 30-35 dakikalık konuşma hazırlıyorlar.

    Maksat toplantıya katılıp ‘teşekkür belgesi’ almak mı, yoksa bilime katkı sağlamak mı? Haftalarca

    hazırlanıyoruz, sizden öncekilerin ‘uzun hava’ları sebebiyle ya sürenizi tıraşlıyorlar, ‘Aydın havası’ oluyor

    veya ‘Soru moru yok!’ havasına giriliyor.

    Neyse, 2012’nin toplantılarını sıralayalım.

    A. Katılıp bildiri sunduğum toplantılar

    1. 1966’dan Günümüze Konya Âşıklar Bayramı ve Âşık Edebiyatı Sempozyumu, 22-24 Mart 2012,

    Konya, Konya Büyükşehir Belediye Başkanlığı. Sempozyumun içinde yer alan ‘Feyzi Halıcı Paneli’nde,

    “İstanbul Caddesi’nin Feyzi Halıcı’sı” konulu bir bildiri sundum. Ayrıca kapanışta da değerlendirmede

    bulundum. Bu toplantının düzenlenmesinde Prof. Alptekin’in çok emeği geçti. Bildiriler kitabının da eli

    kulağında… İkincisi bu yıl…

    2. 4. Uluslararası Türkiyat Araştırmaları Sempozyumu’nun bu yılki konusu, Dilleri ve Kültürleri Yok

    Olma Tehlikesine Maruz Türk Toplulukları idi. Toplantı, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları

    Enstitüsü Müdürlüğünce düzenlenmişti: 23-26 Mayıs 2012, Ankara. “Yaşayan Bir Anadolu Ağzında

    Kaybolmaya Yüz Tutan Kelimeler, Deyimler ve Atasözleri Üzerine.” Doç. Dr. Yunus Koç Kardeşim, çok

    yoruldun, teşekkürler.

    3. Uluslararası Âşık Sümmanî ve Âşıklık Geleneği Sempozyumu, 31 Mayıs-01 Haziran 2012

    Erzurum. 02 Haziranda Narman ve Samikale’ye gidildi. İlçede konuşmalar yapıldı, köyde ise çeşitli

    ziyaretlerde bulunuldu. Âşığımızın hayattaki torunu Âşık Hüseyin Sümmanoğlu (d. 1938) da gelmişti. “İki

    Âşık Tek Destan: Narmanlı Sümmanî ile Bayburtlu Celalî’nin ‘Ay ile Gün’ Destanları Üzerine Düşünceler.”

    Toplantının bildiri kitabı aynı yıl içinde, baş düzenleyici Yrd. Doç. Dr. Abdülkadir Erkal’ın editörlüğü altında

    yayımlandı: 1. Uluslararası Âşık Sümmanî ve Âşıklık Geleneği Sempozyumu (31 Mayıs-02 Haziran 2012

    Erzurum), Ankara 2012, 313-322. Sevgili Erkal, her şey için gönül dolusu teşekkürler.

    4. Her Yönüyle Gül Sempozyumu, Süleyman Demirel Üniversitesi Rektörlüğü, 07-08 Haziran 2012,

    Isparta. 09 Haziran 2012 günü Güneykent, Eğirdir, vb. yerlere gezi düzenlendi. “Türk Dünyasından Gül

    Üzerine Çeşitlemeler.” Kimsecikler bildiri metnimi filan istemedi!

    5. 7. Uluslararası Türk Dili Kurultayı, 24-28 Eylül 2012, Ankara. Türk Dil Kurumunun düzenlediği

    toplantının son iki günü, Kapadokya nam diyâra geziye ayrılmışsa da ben katılmadım. “Bazı Meyvelere

    Konya ve Çevresinde Verilen Adların Çeşitliliği Üzerine.”

    Bu bildirinin daha uzun bir şekli, Erciyes dergisinin Prof. Dr. Ali Berat Alptekin Özel Sayısı’nda (35

    (417), Eylül 2012, 2-7) yer aldı. Sebebi: Efendim, işler artık otomatiğe bindirildi. Şirketlerin düzenlediği bu

  • 12

    tür toplantılar Genel Ağ üzerinden yapılıyor. Katılacağımızı bildirdik. Bir olumlu cevap geldi. Özetimizi de

    gönderdik. Ancak o bir yerlere takılıp kalmış. “Hocam, süreyi geçirdiniz, maalesef katılamayacaksınız!”

    dediler. Sonradan da, “İsterseniz oturum başkanlığı verelim.” dediler... Meraklısı değilim de bu

    toplantıların 1988’den beri yapılan ilk altısına da katılan iki üç kişiden biriyim. Derken TDK’den sorumlu

    Başbakan Yardımcısından lüks bir davetiye aldım. Anlamı, sizi aramızda görmek isteriz. Derken Kurumdan

    bir haber: Bildirinizi acele gönderiniz. Hoppala… Ben bildirimi Erciyes’e göndermiştim yahu… Neyse,

    bildirimize farklı bir yapıda yeni bir şekil verdim. Bu arada bildirimin tam metnini Konya Ağzı Üzerine

    Araştırmalar (s. 210-225) adlı kitabıma da almıştım. İşin ilgi çekici yanı, TDK’nin 80. yılı münasebetiyle onur

    belgesi aldığımız gün kabul sayısı neredeyse 300’e yakındı; sonuçta programda 210 kişi ya vardı, ya yoktu.

    Gelmeyenler de cabası. Ayrıca, katılımcıların yaş ortalaması da çok düşüktü. Eskilerin pek çoğu programda

    yoktu. Ayrıca bu zevatın bazıları da aynı günlerde (25-28 Eylül 2012) Selanik’te düzenlenen 7. Büyük Türk

    Dili Kurultayı’na katılmışlardır. (40-50 kişinin katıldığı ‘büyük’ olunca 200 kişinin katıldığı TDK’ninki ne

    oluyor acaba? Artık 2016’ya katılmamak gerekiyor, tabii ömrümüz olur ve de çağrılırsak!

    6. 1. Ulusal Tokat Sempozyumu, 01-03 Kasım 2012, Tokat, Gaziosmanpaşa Üniversitesi

    Rektörlüğünün düzenlediği toplantının son günü şehir içi ve dışı gezilere ayrılmıştı. Bildirimin konusu,

    “Yenilikler Karşısında Tokat’ta Oluşan Nükteli Davranış Biçimleri” idi.

    7. I. Ulusal Genç Halkbilimciler Sempozyumu, 09-10 Kasım 2012 tarihlerinde Balıkesir Üniversitesi

    Necatibey Eğitim Fakültesinde toplandı. Ben sadece bir başkanlık yapacaktım. Bir de ödül kadar önemli bir

    belge verilecekti. Bu belgenin takdimi sırasında da üç beş kelam ediverdik. Ayrıca (Bazıları ayrıcana da

    diyorlar!) kapanışta da bir değerlendirme yaptım. Bu toplantının görevlileri arasında Selçuk Edebiyattan

    kızımız Arş. Gör. Nilgün Aydın da yer almıştı. Teşekkürler Nilgün. Ayrıca o güzel günlerde, öğrencilerim olan

    Prof. Dr. Ali Duymaz (Erzurum) ve Prof. Dr. Mehmet Aça (Konya) güzel ev sahipliği yapıp dostluk

    gösterdiler. NEF’in (?) en yeni profesörü Bahattin Kahraman ile Erzurum günlerimizin hocası ve dekanı

    merhum Prof. Dr. Kaya Bilgegil’in hatırası Yrd. Doç. Dr. Zöhre Bilgegil de güzelliklerimize ortak oldular.

    8. 5. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu, 19-22 Aralık 2012 Denizli, Pamukkale Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Dekanlığı düzenlemiştir. Ben, oturum başkanı olacak, bildiri sunmayacaktım. Ancak, lütfetmişler, ilk güne konulan ‘Açış Paneli’nde de bir konuşma yapmam istenildi.

    Ben de dil toplantılarının tarihçesi ile ilgili bir konuşma hazırladım : “Türk Dili ile İlgili Bilimsel Toplantılara Genel Bir Bakış.” Teşekkürler Doç. Dr. Turgut Tok, teşekkürler…

    B. Geçen yıllarda sunulup da bu yıl yayımlanan bildirilerim

    1. Birkaç yıl önce KKTC’de bir toplantı düzenlenmişti. Orada yaptığım konuşmanın metni

    yayımlanmayınca ben de TDK’nin ilgili dergisine vermiştim: “Otuz Dört Yıllık Kıbrıs Halk Kültürü

    Araştırmacılığımda Geldiğim Nokta”, Türk Dünyası/Dil ve Edebiyat Dergisi, 30, Güz 2010, Ankara 2012, 23-

    35.

    2. IV. Uluslararası Dünya Dili Türkçe Sempozyumu Bildiriliri, 22-24 Aralık 2011, Muğla, II. Cilt,

    Ankara 2012, 793-797. Muğla Üniversitesi Rektörlüğünce düzenlenen toplantının ‘Halk Edebiyatının

    Sorunları Paneli’nde konuştum: “Üniversitelerde Okutulan Türkçe Derslerinin Hedefe Ulaşamamasının

    Gerçek Sorumluları Kimlerdir?”

    3. “Bekdik Kültürü Arasında Bir Dolaşma”, I. Ulusal Her Yönüyle Türkmenler ve Konya Ereğli Yöresi

    Türkmenleri Sempozyumu/ İskanları, Kültür-Sanatları, Ağızları, Edebiyatları, Konya 2012, 243-245

  • 13

    4. “ İstanbul’da Derlenen Bilmeceler ve Türk Dünyası Bilmecelerinde İstanbul”, 7. Uluslararası

    Türk Kültür Kongresi/Türk ve Dünya Kültüründe İstanbul-Bildiriler III/Edebiyat ve Folklorda İstanbul,

    Konya 2012, 931-950. Toplantının gerçekleşme tarihi 2009 idi.

    Not: X+1004 s. Tamamı dört cilttir.

    . C. Önceki yıl gönderilip de 2011’de basılmayan (!) bildirim

    1. I. Ulusal İncesu Sempozyumu, 22-24 Ekim 2010 tarihleri arasında İncesu’da toplandı. Bildirimi

    gönderdim ama toplantıya katılamadım. Bildiriler üç cilt olarak basılmış ama bizimki yok! ‘Hadi ben

    katılamadım da basmadılar, ya katılıp da bildirisini sunan Bil. Uzm. (sonradan Dr.) Atiye Nazlı’nın bildirisi?

    Onunkini de hem basmamışlar hem de kitaplardan göndermemişler! Bildirimi daha sonra Erciyes dergisine

    gönderdim de orada yayımlandı: Su İçmez Efendi Menkıbesinin Yeni Bir Anlatması Üzerine Karşılaştırmalı

    Bir Çalışma, 34 (415), Temmuz 2012, 8-10.

    Ç. Sunulduğu yıl yayımlanan bir bildirim

    1. 4. Ara Dönem CİEPO Sempozyumu. Toplantı, 14-17 Nisan 2011 tarihleri arasında Uşak

    Üniversitesinde gerçekleştirildi. Toplantının ana konusu ‘ulaşım’ idi. “Anadolu Türk Masallarında Ulaşım

    Aracı Olarak Halı” konulu bildirimin yer aldığı yayının tam adı şöyledir: CİEPO Uluslararası Osmanlı Öncesi

    ve Osmanlı Tarihi Araştırmaları 6. Ara Dönem Sempozyumu Bildirileri/14-16 Nisan 2011-Uşak, 3 C., İzmir

    2011. Bildirimiz C. 2, s. 1039-1042’dedir.

    D. Oturum başkanı olarak katıldığım toplantı

    1. Ahmet Hamdi Tanpınar Paneli. Toplantı, 12 Mayıs 2012’de, Konya İl Halk Kitaplık Salonu’nda

    gerçekleştirildi. Türkiye Yazarlar Birliği Konya Şubesinin düzenlediği panelde üç konuşmacı vardı. Ben de,

    öğrencisi olduğum Tanpınar’a konuşma aralarında dokundum.

    E. Dinleyici olarak katıldığım toplantılar

    1. Konya’da Edebiyat Dergiciliği, 29 Mayıs 2012, Konya. İl Halk Kitaplığı.

    2. 1. Çocuk Sempozyumu, 14 Haziran 2012’de Konya Üniversitesi (önceden Selçuk, sonradan

    Necmeddin Erbakan) Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesinde toplandı. Sadece sabah oturumunu izledim.

    3. Osmanlı Şiirinin Hazineleri: Mecmualar ve Cönkler / Çalıştay, 30 Haziran 2012 Ankara. Toplantıyı

    Atatürk Kültür Merkezi Başkanlığı düzenlemiştir. Sunumlar için onar dakika ayrılmıştır. Katılanların

    çoğunluğunu mecmuacılar oluşturuyordu. Teşekkürler sevgili Prof. Dr. Osman Horata…

    F. Katılamayacağımı bildirdiğim yurt içi toplantıları

    1. Halk Kültüründe İktisat ve Ticaret Uluslararası Sempozyumu, 27-29 Nisan 2012, Şanlıurfa.

    2. I. Uluslararası Ahmed Harakanî Sempozyumu, 10-12 Mayıs 2012 Kars, Kafkas Üniversitesi.

    3. Geçmişten Geleceğe Her Yönüyle Kağızman Sempozyumu, 24-26 Mayıs 2012, Kağızman- Kars.

    4. 42. Uluslararası Balad Konferansı, 07-13 Ekim 2012, Gökova-Muğla.

    5. 12. Ulusal Türk Tıp Tarihi kongresi (+ 2. Uluslararası Türk Tıp Tarihi Kongresi), 10-13 Aralık 2012

    İstanbul. Toplantının dört yıl önceki Konya’da idi ve ben de katılmıştım.

  • 14

    6. Kazan ve Çevresi Halk Kültürü Sempozyumu, 06-07 Kasım 2012. Genel Ağ’a düşen davetiyenin

    altında HKAK Genel Sekreteri Salih Ünver’in adı yer alıyordu.

    G. Katılamayacağımı bildirdiğim yurt dışı toplantıları

    1. Qafqaz Xalqlarının Folkloru ve Lingvokulturulogiyası Beynelhalq Elmi Simpozyumu, 18-21 Nisan

    2012, Tiflis Gürcistan.

    2. Orta Asya’da Dil ve Kimlik, 04-05 Mayıs 2012, Los Angeles ABD.

    3. XVII. Uluslararası Türk Kültürü Sempozyumu, 04-07 Mayıs 2012, Üsküp Makedonya.

    4. Türkiye-Belçika İlişkileri Sempozyumu, 03-07 Haziran 2012, Brüksel-Belçika.

    Ğ. Farklı toplantılar

    1. 48. Kütüphane Haftası, 26 Mart-01 Nisan 2012, Konya. Haftanın çeşitli etkinliklerine katıldım.

    a. 26 Mart, İl Halk Kitaplığı’ndaki açılışa katıldım. Ayrıca ödül de takdim ettim.

    b. Aynı gün öğle saatlerindeki ‘Okuma Etkinliği’ öncesi amfide bir konuşma yaptım.

    c. 27 Mart, Selçuklu Belediyesinin, ‘Kitap Sevgisi’ konulu toplantısında bir konuşma yaptım.

    ç. 28 Mart, İl Halk Kitaplığı’nda, ‘Gazeteci Yazar Mahmut Sural’ı Anma Programı’nda da bir

    konuşma yaptım. Başkan Mehmet Ali Uz, öbür konuşmacı Doç. Dr. Caner Arabacı idi.

    2. 31 Mayıs 2012, İl Halk Kitaplığı’ndaki, ‘Benim Kütüphanem’ konulu panelde başkanlık yaptım.

    Konuşmacılar; Yrd. Doç. Dr. Hasan Özönder, yazar Seyit Küçükbezirci ve ben idik

    .

    H. Katılamadığım farklı bir toplantı

    Millî Folklor dergisinin bu yıl dördüncüsünü düzenlediği ‘Değerlendirme Toplantısı’na

    katılamadım. Prof. Alptekin’le Konya Garı’na gidince gördük ki Yüksek Hızlı Tren (YHT) hava şartları

    yüzünden iptal edilmiş. Bir hafta öncesinden aldığımız biletlerimizi geri vererek (tabii ki ‘geri iade ederek’

    değil) Alptekin’in arabasıyla mahallemize döndük.

    I. Oturum başkanlığı önerilen toplantı

    Şehir Tarihi Yazarları Kongresi, 05-07 Ekim 2012 tarihleri arasında Konya’da toplandı. Ben,TDK’nin

    kurultayında iken, Türkiye Yazarlar Birliği Başkanı, sevgili kardeşimiz Mehmet Ali Köseoğlu telefonla

    arayarak, bir oturumda başkanlık yapıp yapamayacağımı sordular. O günlerde Erdemli’de olacaktım.

    İ. 2013’in bazı toplantıları

    Vallahi bu yılın toplantıları daha tam belli olmadı. Ağırbaşlı toplantılar ise şimdiden yola

    koyuldular. Jet hızıyla okunan, az zaman sunulan uzun bildirileri dinlemeyeceğim. Ben bu yıl daha az

    toplantıya katılacağım. İşte onlardan bazıları

    a. IV. Uluslararası Türk Kültürü Kurultayı, 21-23 Mart Fethiye. Toplantı, Fethiye Belediyesi ile Halk

    Kültürü Araştırma Kurumu tarafından birlikte düzenlenmektedir. Ana konu, Öyküleri ile Türkülerimiz’dir.

    b. Elginkan Vakfı Türk Dili ve Edebiyatı -Geçmişten Geleceğe Türkçe- Kurultayı, 17-19 Nisan 2013

    tarihleri arasında İstanbul’da toplanacak. Vakıf, ilki bu yıl olmak ve iki yılda bir toplanmak üzere bir

    kurultay toplamayı karar altına almış. Bu yılın dalı TÜRK DİLİ ve tek konusu ise Geçmişten Geleceğe

    Türkçe’dir. “Geleceğin Türkçesini Bekleyen Tehlikeler” başlıklı bildirimin özetinin kabulü haberi geldi.

    c. VIII. Milletler Arası Türkoloji Kongresi, 30 Eylül-04 Ekim 2013 İstanbul. İstanbul Üniversitesi

    Edebiyat Fakültesinin düzenleyeceği toplantıya, “Bamsı Beyrek Boyunun Masallaşması ve Nazma Çekilmesi

    Üzerine” konulu bildirimin özetini gönderdim.

  • 15

    ç. 8. Uluslararası Türk Kültürü Kongresi, 24-27 Ekim 2013 Eskişehir. Atatürk Kültür Merkezinin

    düzenleyeceği toplantıya, “Yeni Zamanların Zayıflattığı Bir Sosyal Kurum: Komşuluk” konulu bildirimin

    özetini gönderdim.

    Bu arada, 12-14 Mayıs 2013 tarihleri arasında Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesince

    düzenlenecek olan, 2. Uluslararası Türkçe Konuşan Öğrenciler Kongresinde de oturum başkanlığım olacak.

    Bayburt Üniversitesince de bir Bayburtlu Zihni toplantısının düzenlenebileceğini, Erzurum’da

    görevli öğrencim, Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Dilaver Düzgün’den öğrenmiş bulunuyorum.

    Konya Büyükşehir Belediyesi Başkanlığı da, geçen yıl düzenlediği toplantının ikincisini 2013

    Martının sonlarında düzenlemeyi planlamıştır.

    YAZILARIM

    Yazıyoruz işte, elimiz kalem tuttukça yazacağız demiştim ama ne olduysa 2012’nin Ekiminde

    oluverdi. Birdenbire kendimi tuşladır karşısında buluverdim. Ve başladım eskiden kâğıda dökülenleri

    ekrana taşımaya, sonra da yenilerini yazmaya. Basılan bildiri metinleri ilgili bölümde yer almaktadır.

    A. Dergilerdeki yazılarım

    1. “Soyadlarımızın Başına Gelenler”, Türk Dili, 102 (721), Ocak 2012, 24-28. 2. “Maktul Bir Yazı Nasıl Olur?”, Erciyes, 35 (411), Mart 2012, 2-3. Yazı ayrıca, Konya Çalı

    dergisinde de yayımlanmıştır: 110, Temmuz 2012, 6-7. 3. “Aktarma ve Çeviri Eserlerin Çok Adlılığı”, Türk Dili, 102 (723), Mart 2012, 199-205.

    4. “Gökten Toz Yağıyordu”, K+artı, 1, Temmuz-Ağustos-Eylül 2012, 28-32. 6. 5. “Ha Topum ha Güm Diyivir”, Şehr-i Sultan, Ağustos 2012, 47. Komek aylık dergisinin 4.

    sayısının kitap bütünlüğündeki 2012 Ramazan ekidir. 6. “Vardım ki Yurdundan…”, Dil ve Edebiyat, 46, Ekim 2012, 14-17. Not: Bu sayıda, yine Bayburtlu Zihni ile ilgi, Prof. Dr. Ahmet Sevgi ile yazar Mustafa

    Miyasoğlu’nun da yazılar vardır. 7. “Kar Kürüyücüleri”, K+artı, Ekim-Kasım-Aralık 2012, 30-34.

    B. Armağanlardaki yazılarım

    1. “Kalıp Fıkra Üzerine Düşünceler”, Millî Folklor, 12 (93), Bahar 2012, 30-39. Not: Sayı, 45 yıllık dostum Prof. Dr. Ahmet Bican Ercilasun için hazırlanmıştır.

    2. “45 Yıl Önce Lise Öğrencisi Olarak Okuttuğum Mehmet Yardımcı Üzerine Hatıralar”, Sanat ve Kültür Yaşamında Elli Yıl / Mehmet Yardımcı’ya Armağan (hzl. İ. Seçkin Aydın), İzmir 2012, 3. “Zileli Bir Bilgin Şair: Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı”, Tarihi ve Kültürü ile II. Zile Sempozyumu/6-9 Ekim 2011-Bildiriler (hzl. Yrd. Doç. Dr. Mehmet Yardımcı), İzmir 2012, 354-361. Not: Yazı, aynı yıl yayımlanan, Sanat ve Kültür Yaşamında Elli Yıl/ Mehmet Yardımcı’ya Armağan (hzl. İ. Seçkin Aydın), İzmir 2012, 63-72’de de aynen yer almıştır 4. “Ben Sizi, Galiba 50’mden Sonra Tanımıştım…”, M[ehmet] Özgen Küçükkoner (Avukat-Yazar), Bir Ömür Böyle Geçti / Duygular-Düşünceler-Makaleler-Fikir İncileri ve Fotoğraflar, Konya 2012, 23-25. 5. “Konya’da Yetişen Meyvelerin Adlandırılmasındaki Farklılıklar Üzerine”, Erciyes, 35 (417), Eylül 2012, 2-7. Not: Sayı, Prof. Dr. Ali Berat Alptekin için hazırlanmıştır.

  • 16

    C. Akademik Sayfalar’daki yazılarım

    1. “Eski Kupürleri Okurken: 1 / Gel de Nasreddin Hoca’yı Hatırlama”, 12 (5), 22 Şubat 2012, 65-66. 2. “Eski Kupürleri Okurken: 2 / 17 Çuval dolusu Kitap Palavrası”, 12 (9), 21 Mart 2012, 129-131. 3. “Bir Mahmut Kalfa Vardı”, 12 (10), 28 Mart 2012, 146-148.

    4. “Eski Kupürleri Okurken: 3 / Hadi Havala’yı Hatırladınız, Ya Mirav’ı”, 12 (10), 4 Nisan 2012, 161-162.

    5. “Eski Gazeteleri Okurken: 3 / Bir Zamanlar Onlar da Konya’daydılar” ,12 (14), 25 Nisan 2012, 211-213.

    6. “Eski Gazeteleri Okurken: 4 / Meram’da Üzüm Bağları Var mıydı?”,12 (15), 2 Mayıs 2012, 225-227.

    7. “Hatıraların Penceresinden: 5 / İlkokula Başlayalı 65 Yıl Olmuş”, 12 (16), 9 Mayıs 2012, 241-244.

    8. “Hatıraların Penceresinden: 6 / Bir Liselinin Okuduğu Kitaplar”, 12 (17), 16 Mayıs 2012, 260-262.

    9. “Hatıraların Penceresinden: 7 / Benim Kitaplarım”, 12 (22), 20 Haziran 2012, 337-340. 10. “Hatıraların Penceresinden: 8 / Kumköprü Dedikleri Köprü Kumdan mıydı, 12 (24), 04 Temmuz

    2012, 371-373. 11. “Yayımlanamayan Konuşmalarım: 1 / Bana Yansıyan Konya İmajı Kesitleri”, 12 (32), 12 Aralık

    2012, 497-500. 12. “Yayımlanamayan Konuşmalarım: 2 / KTO Karatay Üniversitesinde İlk Açılış Dersi”, 12 (33), 19

    Aralık 2012, 513-516.

    KONFERANSLAR

    2012 yılında, ilki Konya’da, öbürleri değişik illerimizde olmak üzere beş konferans verdim.

    İnşaallah unuttuğum olmamıştır. Bunlardan Konya ve Tokat’takiler liselerde, öbürleri ise

    üniversitelerdedir. Emekli olduktan sonra, ‘bir zamanlar’ dekanlık ve bölüm başkanlığı gibi yönetim

    görevlerini de üstlendiğim fakülte ve bölümlerden hiçbir konferans teklifi almadım. Bu, hayra işarettir.

    Yetiştirdiğim insanlar artık kendi yağlarıyla kavrulmayı öğrenmişlerdir!

    1. Karatay TOKİ Anadolu Lisesi Edebiyat Kulübü öğrencileri ‘Kariyer Günleri’ düzenlemişler. Selçuk

    Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünden öğrencim olan Hakan Bozdağ da orada öğretmen… 04

    Nisan 2012 tarihindeki konuşmamın konusu, ‘Kitap ve Okuma Sevgisi’ idi. Dinleyiciler arasında Karatay

    Belediye Başkanı Sayın Mehmet Hançerli ile üç gün önce görevine başlayan İl Milli Eğitim Müdürü Sayın

    Şerafettin Turan da varlardı. Ne yazık ki, müdürümüz bir süre sonra sağlık sebebiyle ilimizden ayrıldı.

    2. 02 Mayıs 2012’de, Bolu İzzet Baysal Üniversitesinde ‘Nasreddin Hoca’ konulu bir konuşma

    yaptım. Selçuk Eğitim Fakültesinden öğrencim olan Doç. Dr. Erol Öztürk’ün ev sahipliği çok güzeldi. Mesai

    arkadaşları da cana yakın meslektaşlarım idiler. Teşekkürler sevgili Öztürk.

    3. 15 Ekim 2012’de, Trabzon Karadeniz Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve

    Edebiyatı Bölümünün davetlisi olarak bir konferans verdim: ‘Âşıklarımız ve Anadolu Âşıklık Geleneğinde

    Son durum.’ Öğrencilerimizin ve salonda yer alan meslektaşlarımızın dinlemelerine hayran oldum. Büyük

    bir keyifle anlattığım

  • 17

    4. 01 Kasım 2012’de, Tokat Gaziosmanpaşa Lisesinde, ‘Ayın Konuğu’ Proje Ekibi’nin düzenlediği

    bir konferansta konuştum:’Hayatım ve Mesleğim.’ Bu lise benim hayatımda önemli yeri olan kurumlardan

    biridir. Üniversiteyi bitirdikten sonra kur’ada bu liseyi çekmiş ve iki buçuk yıl öğretmenlik yapmıştım.

    5. 06 Kasım 2012’de, Niğde Üniversitesinde ‘Nasreddin Hoca’ konulu bir konferans verdim. Fen

    Edebiyat Fakültesi öğrencilerinin yanında Fatih Lisesi öğrencileri de öğretmenleri Kibar Ayaydın Bey’le

    birlikte güzel güzel dinlediler. Konferansımı, 1993-1994 Öğretim Yılında Selçuk Üniversitesinde öğrencim

    olan H. İbrahim Tongur Genel Ağ’a bol fotoğraflarla süslediği bir haber yüklemiş.

    DİNLEDİĞİM KONFERANSLAR

    Konuş konuş, sonu ne olacak bu işin? Elbette biz de konuşanları dinleyeceğiz. İşte onlardan, bilgi

    ve deneyimlerinden yararlandığım güzel insanların hayırlı işleri:

    1. 14 Ocak 2012’de, İl Halk Kitaplığı’nda Konya Çalı’nın 3. Dönemi anlatıldı. Dr. Aziz Ayva bir

    konuşma yaptı. Toplantının sonunda ben de bir onurluk (plaket) verdim.

    2. 07 Nisan 2012’de, İl Halk Kitaplığı’nda İlahiyat Fakültesine yeni gelen Prof. Dr. Ahmet Taşğın (ğ

    ile)’ın “Sözlü ve Yazılı Kültür Bağlamında Menkıbeler” konusunda verdiği konferansı dinledim.

    3. 05 Mayıs 2012’de, İl Halk Kitaplığı’nda ‘Mevlevihaneler’ konulu bir konferans dinledim.

    Konuşmacımız Yrd. Doç. Dr. Nuri Şimşekler idi.

    4. Fotoğraf sanatçıları da olan üç gezgin dost; İbrahim Dıvarcı, Ahmet Kuş ve Feyzi Şimşek,

    “Anadolu Selçukluları” konulu bir konferans hazırlamışlar. Duvarcı’dan dinledik: 29 Eylül 2012, İl Halk

    Kitaplığı. Katılım belgelerinden birini de (Sn. Dıvarcı’ya) ben verdim.

    5. 02 Ekim 2012’de, Konya Aydınlar Ocağının Sille Salı Konferansı’nda, ilkokul ve ortaokuldan sınıf

    arkadaşım Yüksek İnşaat Mühendisi Mehmet Bildirici’yi dinledik. “Türklerde Karız Sistemi” (Su İşleri).

    Konuşmayı, oğlu, Prof. Dr. Öztuğ Bildirici ile küçük damadım Doç. Dr. Aydın Üstün’le birlikte izledik.

    MÜLAKAT, SOHBET VEYA RÖPORTAJ

    Bir münasip zamanda cep telefonunuz (veya cebiniz) çalar. Selam sabahtan, hâl hatırın

    sorulmasından sonra asıl konuya geçilir. Ya 48 saat içinde sizden bir yazı isterler veya bir konuda

    konuşmak… İlki için söyleyeceğim sözümü geciktirmeden söyleyivereyim. Rahmetli babam Mehmet

    Sakaoğlu ile berhayat ağabeyim Hasan Sakaoğlu; ayna, levha, tabela ve plaka işleriyle uğraştıkları için,

    bizim evde hâlâ bir boyacı küpünün olduğunu sanılır. Al siparişi, aç boyacı küpünün kapağını, batır birkaç

    varak A4 kâğıdını, al sana bir sipariş yazı!..

    Merhaba’dan Mustafa Özçelik’inki böyle olmadı, peşinen randevusunu alıp geldi. Bütün ülkede

    olduğu gibi Konya’mızda da başını alıp giden yabancı kelime kullanımının ilacını arayacağız. N’olacak bu

    Türkçenin hâli? Neyse, Özçelik’in güzel sorularını güzel güzel cevaplandırdık. Görüşlerimiz Merhaba’da bir

    haber olarak yer aldı. Manşetin üstünde bir fotoğrafımla birlikte, ‘Dil elden gidiyor’ diye duyurulan haber,

    üçüncü sayfada, ‘Dilimiz yabancılaşıyor’ diye devam ediyordu. (Merhaba, 28 Şubat 2012)

    Son yıllarda Türkçe ile ilgili konuşmalarda veya oralarda sorulan sorularda değişmeyen iki konu

    vardır: İngilizce iş yeri adları ve ‘gökkonuksalavrat’ (hostes) saçmalığı… Allahaşkına, insanımız kandırılmaya

  • 18

    bu kadar mı yatkın? Oysa bu saçma sapan uydurma kelimeler, karşı uydurmacıları ti’ye almak için

    uydurulmuş manyakça örneklerden başka bir şey değildi. Kalemimizi kirletip de yâran’ı incitmeyelim.

    Konya İmam Hatip Anadolu Lisesinin her yıl yayımladığı bir dergileri varmış: Ufuk. Bu derginin her

    sayısında da bir kişiyle sohbet edilirmiş. Kendilerinin, bana yönelttikleri sorularının basındaki, “Çok şükür ki

    bizler onun öğrencisi olmak şerefine nail olduk.” İfadelerinden de anlaşılacağı üzere, bu

    öğrenci/meslektaşlarımı şöylece sunmak isterim: Şerife Kaya, Emine Safiye Seven, Esra Oktay, Ali Osman

    Yaman, İlyas Şahin. Konuşmamızın, derginin 2012 yılına ait olan altıncı sayısında yer aldığını tahmin

    etmişsinizdir.

    GECİKMİŞ BİR KİTAP

    Yıllar su gibi akıp gidiyor. Daha dün eğitim ordusunun saflarına gönderdikleriniz bir bir karşınıza

    çıkıp elinize sarılıyor: “Hocam, ben Atatürk’ten 75 mezunu Ahmet’im.” veya yine benzeri bir cümleyle

    daha ince bir sis sesle, “Hocam, ben Ayşe, Selçuk Edebiyattan 93 mezunu…” Nereden hatırlayacaksınız her

    birini… Ancak sizde iz bırakanları varsa onları elbette hatırlayacaksınız. Bir de sınıf arkadaşlarıyla evlenip

    yuva kuranlar var, işte onlar daha kolay hatırlanıyor. Ne de olsa iki bir’in iki katıdır. Semra ve Cengiz

    Alyılmaz çifti bu gruba giren ender ikilidir. Çünkü ikisi de akademisyen de ondan. İşin ilgi çekici yanı ilk

    mezunlarım iki türlüdür. Üniversiteye asistan olarak girdiğim yıl (1967, Eylül) bana son sınıfların

    danışmanlıklarını vermişlerdi. Onların notlarını işleyeceğim, yönetimle olan sorunlarına aracı olacağım, vb.

    Onlar 1967-1968 Öğretim Yılının sonunda mezun olup gittiler. Ah o yaramazlar, şimdi hayatta olanlardan

    erkekler ak sakallarının arkasında ihtiyarcılık oynamakta, hanımlar ise rengi al olmasa da bir yazmanın

    altında korumaya çalıştığı kınalı saçlarıyla belki de torun çocuğu avutmanın hazzını yaşamakta… İçlerinde

    biri var ki ülke çapında şöhrete kavuşmuş bir yazar… İkinci gruptakiler ise benim asistanlıkta, onların

    öğrencilikte acemi olduğu yılınkiler; yani 1967-1968 girişliler… Şu, bizim, 2013’ün bir yerlerinde mütekait

    olacak olan Karadeniz Teknikli Prof. Dr. Ali Çelik var ya, işte onların sınıfı…

    Gelelim Alyılmaz Ailesine… Bugün ikisi de, Atatürk Üniversitesi Kâzım Karabekir Eğitim Fakültesi

    Türkçe Eğitimi Bölümünde görevli… Cengiz profesör, Semra doçent… Her karşılaşmamızda öğrencilik

    dönemlerinin nezaket ve nezahatinden hiçbir şey kaybetmemecesine saygıda kusur etmezler. Kâşki birileri

    de öyle olabilseydi! Evliya Çelebimiz Cengiz’imizden izin alıp kızımıza geçelim.

    Geçtiğimiz yıllardaki bir Erzurum yolculuğum sırasında, kızımız Semra Hanım bana bir kitabını

    hediye etmişti: Borçalı Mifik Tefekküründen Poetik Gerçekliye (Tiflis 2004, 44 s.). Semra Hanım daha önce

    de Valeh Hacılar konusunda bir doktora hazırlamış (2002), bu çalışması dana sonra Ankara’da

    yayımlanmıştı (2004). Bir nüshası da bana lütfedilen bu eserle ilgili duygularımı kızımıza iletmiştim. O da,

    sağ olsunlar, 24 Mayıs 2003’te Konya’dan gönderdiğim, çalışmalarıyla ilgili duygularımı dile getiren

    mektubumu sonuncu küçük kitabına almakla bir incelik göstermişti. Kitabın bana verilişinin tarihi hayli

    eski, ancak 2012’nin sayfalarına yetiştirebildim. Sağ olsunlar.

    Üniversite hocalığımın ilk göz ağrısı olan Atatürk Üniversitesinin sayfalarında dolaşmak benim için

    tarihe yolculuk gibidir. Bu yolculuklardan birinde karşıma, orada iken aynı odayı paylaştığım, hem de

    dokuz yıl, Prof. Dr. Efrasiyap Gemalmaz ile Semra kızımızın bir makalede buluştuklarını gördüm. Meğer

    Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi, Gemalmaz Hocanın emekliliği yaklaşınca bir

    özel sayı hazırlamış. Semra kızımız da, Gemalmaz Hoca’nın aile bireylerinden başlayarak pek çok

    yakınından görüş alarak güzel, güzel olduğu kadar vefa örneği olacak bir makale kaleme almış: “Prof. Dr.

    Efrasiyap Gemalmaz Hakkında Söylenenler”, Erzurum, 17, 2001, 9-21. Ben de,12 sayfanın neredeyse

  • 19

    tamamını kaplayan görüşler bildirmişim. Efo’muza, İnci Bacımızla nice sağlıklı yıllar, kızımıza ise

    Cengiz’imizle mutluluklar ve nice vefalı yazılar… Atatürk Üniversitesine ne kadar teşekkür etsek azdır.

    Konya’da da böyle bir kurum var ama adamların gözü vefa ile açılmamış, intikam ile kararmış. (Hâlâ öyle

    değildir inşaallah; güzel insan Prof. Dr. Hasan Bahar enstitünün başına getirildikten sonra düzelmiş

    olmalıdır.) Anlayacağınız dille söyleyelim. Siz siz olun, sakın onun bunun intihaline karışmayın (!),

    mümkünse övgüler düzün ki makbul (ama maktul değil, o Pargalıya özgü bir söyleyiş.) olasınız. Hatta sizi

    minbere bile çıkarırlar! Hey koca Ebu’l Vefa, adınızı duymayan kahramanlar da varmış. Eh, herkesin

    kahramanı aynı olacak değil ya… Kimi Battal’ı örnek alır, kimi Drakula’yı; kimi Kara Murat’ı, Muhammet

    Ali’yi, Haccac’ı… İsteyen Müslüm’ü, Bülent’i, İbo’yu, Pekkan’ı da örnek alabilir. Seç seç al…

    Alyılmazların fakültesini bir bir saymayagörelim, çoğu öğrencim olan kıdemli öğretim üyelerinin

    adları uzun bir listeyi oluşturabilir. 74 yaş gençliğinin acziyle unutacağımız adları incitebilirim diye

    listelemiyorum; hepinize selamlar, sevgiler…

    İSMAİL ÖZMEL

    Bir zarif insandır Avukat İsmail Özmel, ancak Niğde’nin dışında yaşayanlar onu avukatlığıyla değil,

    şairliğiyle tanırlar. Vaktiyle benim tanıdığım gibi. 1993’te, biz de kendilerini Konya Şiir Akşamları’na davet

    ettiğimiz zaman mesleğini bilmiyorduk. Aradan yıllar geçti, 2012nin yaz ortalarında Niğde Üniversitesinin

    öğretim üyelerinden doktorantım Doç. Dr. Nedim Bakırcı’dan bir telefon aldım. (Nedim telefon ticaretiyle

    uğraşmıyor!) Diyordu ki, “Hocam, bu yıl İsmail Ağabeyin ‘Yazı hayatının 50. yılı’ oluyor. Üniversitemizle

    YAZSANBİR ortaklaşa bir toplantı düzenleyecekler. Sizin de…” Cümlenin devamını beklemeden cevabımı

    verdim: “Geliyorum Nedim, tarihi nedir?”

    O güzel toplantı, 07 Kasım 2012 Perşembe günü Niğde Üniversitesinde gerçekleşti. Oturum

    başkanlığını Erzurum Atatürk Üniversitesinden öğrencim, hâlen Niğde Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı

    olan Prof. Dr. Nazım Hikmet Polat’ın yürüttüğü, ‘Yazı Hayatının 50. Yılında İsmail Özmel Paneli’ gerek

    konuşmacılar gerekse dinleyiciler açısında son derece zengindi. Toplantının açış konuşmasını, YAZSANBİR

    Genel Başkanı Hayrullah Eraslan yapmıştı. Ben, ‘Taşranın Gür Sesi Şair İsmail Özmel’in Mısralarına

    Yansıyan Halk Kültürü’ konusunu ele almıştım. Öbür konuşmacılar; Yrd. Doç. Dr. A. Vehbi Ecer, Osman

    Aytekin, İdris Yavuz, Kibar Ayaydın, Murat Soyak ve Mehmet Baş idi. Konuşmaların bir bölümü, Sayın

    Özmel’in, ‘Sahibi ve Genel Yayın Yönetmeni’ olduğu, iki ayda bir yayımlanan Akpınar’ın son sayısında (7

    (42), Eylül-Ekim 2012) yer aldı, öbürleri ve katılamayanların konuşmaları da bir sonraki sayıda yer alacak.

    Toplantının en anlamlı konuşması en kısa olanı idi: Hepimizin duygularını ayağa kaldıran, Sayın Özmel’in

    teşekkür konuşması… Toplantı unutulabilir ama o konuşma asla… Sayın Özmel’e ve ailesine, dergisine

    dostlarıyla birlikte mutlu yıllar diliyorum.

    BİLİMSEL TOPLANTILARIN GECE GÜZELLİKLERİ

    Bilimsel toplantıların gün boyu yaşanan zihnî yorgunluklarının gece boyunca atılması neredeyse bir

    gelenek hâlini aldı. Bunların en güzelini Denizli’de gördük ve yaşadık. Sevgili öğrencim Doç. Dr. Turgut Tok,

    üç gece boyunca üç güzel konser ve kültür etkinliğiyle ruhlarımızı olduğu kadar gözlerimizi dinlendirdi.

    Sergilenen o üç gecenin zenginliklerini mutlaka sizlerle paylaşmak isterim.

    Birinci gece (19 Aralık 2012), Afyonkarahisar Kocatepe Üniversitesi Devlet Konservatuarı hanende

    ve sazendeleri bir ‘Açılış Konseri’ verdiler. Zevkle ve heyecanla izledik. Musiki ile ad bilimini yuğurduğum o

    gecenin bazı ad ve soyadları dikkatinize sunuyorum: Öğr. Gör. Tunisa Yeşilçay (hanende), Yrd. Doç. Dr.

    Yavuz Tutuş (keman), Öğr. Gör. Erhan Elinç (Tanbur), Umut Topyanak (klarinet).

  • 20

    İkinci gece Pamukkale Üniversitesi Türk Halk Müziği Korosu Türk Dünyası Müzikleri Konseri’ni

    dinledik.

    Ve son gecemiz bir harikaydı. UNESCO Yaşayan İnsan Hazinesi Kültürel Miras Taşıyıcısı Hayri Dev

    konseri. Kaşıkla bizleri coştururken türküyü de ihmal etmedi. Bir de oynaması vardı ki sormayınız. Oğlu da

    kendisine yardımcı oldu. O gece Üniversitenin halk oyunları ekibi de renkli sahneler sundu. Son olarak da

    İzmir Radyosu sanatçılarından Selcan Kökçen Şahin güzel bir konser verdi.

    .

    2. KONYA KİTAP GÜNLERİ

    Birincisi geçen yıl yapılan ve benim bir yerlerden gelip son gününe (bir pazar sabahı idi.) yetiştiğim

    bu güzel günlerin ikincisinin açılışında kurdele kesmek de varmış. Hatta bir de konuşma yapmak… Birkaç

    defa uğradım, kitaplar ve dergiler aldım, sohbetlerde bulundum. Kitaplarımın bazıları sergileme amacıyla

    Kömen’in masalarından birinde idi. 30 Kasım-09 Aralık 2012 tarihleri arasında Zindankale Sanat

    Galerisi’nde, zemin kat ile iki alt katta tarihle kucak kucağa açılan ‘fuar’ı Konya Büyükşehir Belediyesi

    düzenlemişti. İşittiğimize göre gelecek yıl yeri değişecekmiş.

    SERGİLER

    Doğrusunu söylemek gerekirse aşırı bir sergi düşkünü değilimdir. Ya özel olarak çağrılacağım veya

    sergi yolumun üstünde olacak… Birkaç yıl önce neydi o milletin İstanbullara taşınması Rodin’in o meşhur

    heykelini görmek için. Bir de özellikle sergi sahibi ressam arkadaşımızın tabloları hakkında bilgi verme

    seansları yok mu, adamı deli ediyor. Meğer o çizgilerin, desenlerin, boyaların, renklerin arkasına neler

    neler gizlerlermiş de bizim haberimiz olmazmış. Sadece bizim olsa yine iyi, öbür ressamlar dahi bu sırrı

    çözemez veya bilmezlermiş. Bu tür çok laflı açıklamalardan biri de defile sunucularının anlattıklarında

    gizli… Neyse…

    a. Geçen yıl kaybettiğimiz, 50 yıllık arkadaşım (40 günlük de ağabeyim) Prof. Dr. Tuncer

    Gülensoy’un iki oğlunun büyüğü merhum Öğr. Gör. Baybars Gülensoy adına (öl. 08.12.2011) eserlerinden

    oluşan bir sergi açıldı. Diğer iki fakülteyle birlikte Ahmet Keleşoğlu Eğitim Fakültesi de Konya

    Üniversitesine bağlandığı için, açılışa Rektör Prof. Dr. Muzaffer Şeker de üç yardımcısıyla birlikte katıldı.

    (Bir süre sonra Konya adı tarihe karıştı, yerine Necmettin Erbakan adı geçti.) Serginin gezilmesinden sonra,

    Prof. Alptekin’in odasında Hatice ve Tuncer Gülensoy’la sohbet edildi.

    b. Konya’mızın 14 milletvekili var, 10’u erkek… Bunların da dördünün adı Mustafa. 23 ve 24.

    Dönemler AKP milletvekili Mustafa Kabakçı çok yönlü bir insan. O Ocak 2012 başında, artık defalarca

    pabucu dama atlan KuleSite’de bir sergi açtı. Kurdeleye makas atanlardan biri de bendim. Serginin konusu

    ‘fotoğraf’ idi.

    c. Meğer adına ‘cam altı resmi’ diyorlarmış Neye mi? Bizim baba ocağının geçim kaynağı olan cam

    levhalara… Rahmetli babam, tahminen 50 x 40 cm boyutunda olan camlara mürekkeple çeşitli desenler

    çizerdi: Mekke ve Medine, tavus kuşu, gül ağırlıklı çiçekli desenler, vb. Bizler de onları yağlı boya ile farklı

    renklere boyardık. İş bitince de kalan yerleri, genelde beyaz, bazen de pembe üstübeçle kapatırdık. Ben

    ilkokul yıllarımdan üniversiteyi bitirinceye kadar bu işleri yaptım. Tabii daha çok yaz aylarında… Bu sebeple

    elim fırçaya yatkındır. Daha birkaç yıl öncesine kadar bu işin sanat açısından adının ’cam altı resmi’

    olduğunu bilmiyordum.

  • 21

    Yerel gazetelerde fotoğraflarla da süslenmiş Cam Altı Resim Sergisi haberlerini okuyunca eski

    günlerimi hatırladım. 15 Şubat 2012 günü, öğleden sonra Mimarlar Odasına gittim. Burası aslında, kadim

    arkadaşım Mehmet Bildirici’nin akrabası, kadın doğum uzmanı Dr. Nevzat Özkal’ın evi idi. Daha sonra

    Mimarlar Odası satın alarak çeşitli güzel amaçlarla kullanmaya başladı.

    (Bu satırları bilgisayar ortamına aktarmayı sürdürdüğüm günlerde, Konya’da kitapçıların kalbinin

    attığı Rampalı Çarşı’da bir hanımla karşılaştım. Tanıyamadım, kendisini hatırlattı: Rahmetli Dr. Özkal’ın

    ikinci eşi imiş. Ben ilk eşi Türkan Abla’yı yakından tanırdım. Bir yaz akşamı Bildirici Ailesiyle birlikte o güzel

    evin bahçesinde güzel bir akşam yemeği yemiştik. Acı bir hatırlama… Bir Cuma akşamı bizde oturmada

    idiler; pazar sabahı da, başkanı olduğum Konya Lisesi Mezunları Derneğinin pilavı vardı. Biz Özkal Ailesi’ni

    de beklerken ablamızın ölüm haberi gelivermişti. Yeni eş dedi ki: “Saim Bey, yarın Nevzat Bey’in ölümünün

    ikinci yılı…” Birlikte duygulandık, Allah rahmet eylesin.)

    Efendim, uzattık yine… Sergi sahibi yokmuş, ara sıra uğrarmış. Elbette bekleyemezdim. Kendimce

    dolaşıp bir değerlendirmede bulundum. Sergi sahibi, Oğuzhan Karaduman… Sergi, 11-18 Şubat tarihleri

    arasında açık kalacakmış. (bk. Merhaba, 14 Şubat 2012) (Sonradan öğrendiğime göre sergi sahibi, Prof. Dr.

    Mustafa Karaduman dostumuzun oğlu imiş.)

    ç. Karatay Üniversitesinden bir fotoğraf sergisi: ‘Baksana Bi.’ Ardından da Anadolu Güneşi Halk

    Oyunları Topluluğu bir gösteri sundu. Tarih mi. 01 Nisan 2012

    d. NEÜAKEF (?) Resim-İş Ana Bilim Dalı, Fakültenin B bloğundadır. Ben de Fakülteye sürekli olarak

    o binanın arka kapısından girerim. Ortada uzun ve geniş bir koridor vardır ki yılın değişik aylarında orada

    resim ve heykeller teşhir edilir. Hatta bazı okulların sergisi de orada açılır. Orası sanki bir galeri gibidir.

    Sergilerin hangisini sayayım ki…

    22 Eylül 2012’de Konya’dayım. İl Halk Kitaplığında bir fotoğraf sergisi var. Bir de sürpriz konuk…

    Kendisini Erdemli’den tanıdığım, Silifkeli olmakla birlikte Kargıpınarı’na yerleşen Uzun Memet de

    aramızda. Zeki Oğuz’un çağrılısı olarak gelmiş. Onunla ilgili paneli hatırlatan bir toplantı düzenlenmişti.

    Eh, kambersiz düğün olmaz, biz de onu tanıdığımız kadarıyla anlatıverdik. Bir de serginin olduğunu

    hatırlatayım.

    GÜVEN DE GÜVEN…

    Hep öyle derlerdi… Öyleymiş de… Sevgili Nail Tan, dede olmamdan sonra gülüşümün bile

    değiştiğini söyler olmuştu: “İşte bu dede gülüşü.” Elbette dedelik ayrı bir mutluluk, herkes tatsın isterim.

    (Büyükbaba söyleyişini kabullenemiyorum, peki ‘küçükbaba’ kim oluyor. Yaşasın dedelik.)

    Keratanın ‘târih-i tevellüdü’ 10 Nisan 2006… Daha dün gibi… Bu yıl, bizim söyleyişle, ilkokula

    başladı. Doğum gününde, anaokulunda güzel bir eğlence düzenlendi. Annesi, anneannesi (ninesi değil!) o

    güzel güne katıldılar. Bol bol yenilip içildi.

    Benim kadim dostlarım bilirler ki, Konya’da olduğum pazar günleri ağabeyim Hasan Sakaoğlu’nu

    ziyarete giderim. Kendisi Bağkur emeklisi olup Kumköprü’deki evinde yaşamaktadır. Bu ziyaretlerimde

    bazen, oğlu Mehmet Sami’nin üçüncü ve sonuncu çocuğu olan Hasan Kerem de babasıyla birlikte gelir.

    Güven’in de benimle gelmesi o iki delikanlı adayının eğlenmesine ortam hazırlar. Kerem’in gelmediği

    günlerde evine erken dönmek isteyen Güven Kerem’li günlerde bir türlü ayrılmak istemez. Böyle günlerin

  • 22

    birinde fark ettik ki Güven’in dişlerinden biri sallanıyor. Bu ilk sallanma olduğu için onu yuvasından alma

    işini annesine bıraktık.

    Güven’in küçük dedesi, babaannesi, halası, eniştesi ve onların iki kızı (İrem ve Ceren) 13 Haziran

    2012’de Konya’ya geldiler ve beş gün sonra Güven’i de alıp Milas’a doğru yola koyuldular. Torunumuz

    burada yeğenleriyle birlikte güzel bir tatil geçirdi. Annesiyle babası da 18 Ağustosta, Ramazan Bayramı için

    Milas’a, oradan da Kerim Dede’nin Ören’deki tatil evine gittiler. Dönüşleri mi? 08 Eylül 2012 Cumartesi. İki

    gün sonra Güven okula başlayacak da…

    AİLEMİZDEKİ YÜKSELMELER

    Büyük kızımız Selcen Sakaoğlu-Manavgat, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim

    Dalında yürütmekte olduğu çalışmasını tamamlayıp (02 Mart 2011) uzman olmuş, 15 Mayıs 2011’de de,

    kur’ada çektiği Bilecik Sağlık Müdürlüğündeki zorunlu hizmetine başlamıştı. Kızımız, 10 Nisan 2012

    tarihinden itibaren İl Sağlık Müdür Yardımcısı olarak görev yapmaktadır.

    Küçük kızımız Seren’in eşi Yrd. Doç. Dr. Aydın Üstün 13 Nisan 2012’de, İstanbul Yıldız Teknik

    Üniversitesinde toplanan jürinin önünde verdiği sınavı 5 - 0 alarak doçent unvanını aldı. Lütfedilirse bir

    ilanda kadrosuna atanacak!

    Küçük kızım, NEÜAKEF Yabancı Diller Eğitimi Bölümü İngilizce Öğretmenliği Anabalim Dalı öğretim

    elemanı Bil. Uzm. Seren Sakaoğlu-Üstün’ün görev süresi, 27 Aralık 2012 tarihinden itibaren iki yıl daha

    uzatılmıştır.

    Torunumuz Güven Üstün de, 2011-2012 Öğretim Yılında, Şehit Kubilay Anaokuluna kaydolmuştu.

    O da Haziran 2012 ortalarında diplomasını aldı. Yeni kaydı ise İdeal Eğitim Kurumlarının İlkokuluna (öyledir

    herhâlde) yapıldı.

    Lisans eğitiminin son üç yılını, yüksek lisansını ve doktorasının ders aşamasını yanımızda

    tamamlayan üçüncü kızımız (kayınbiraderim Turan Gülel’in kız) Tuğba Gülel-Dölen 15 Mayıs 2012’de

    İşletme Doktoru oldu. Şimdi, Gazi Üniversitesi Çubuk Meslek Yüksekokulunda öğretim görevlisi olarak

    çalışıyor.

    SEVDİKLERİMİZDEN YÜKSELENLER

    ‘Y. Ç. Kimdir?’ diye sorarsam çok çeşitli cevaplar alabilirim. Kiminiz ‘Yusuf Çebi’ der, kiminiz

    ‘Yasemin Çongar.’ Pardon, “Bu hatun da nereden çıktı?” demeyiniz. TV’ler bizleri öylesine şartlandırıyorlar

    ki… Ne zaman bir Murat adı geçse, arkasından hemen Kazanasmaz geliveriyor! Neyse, biz bu ‘Y. Ç.’yi, ‘M.

    Ç.’yi bırakalım da asıl konumuza gelelim.

    Atatürk Üniversitesinden öğrencim (şimdi Kırıkkale Üniversitesinde görevlidir.) Bilgehan Atsız

    Gökdağ adlarıyla ve soyadıyla adam gibi adamdır. Dik durur, kalemini asla kiralamamıştır. Ne de olsa bizim

    birkaç haftalık ağabeyimiz Prof. Dr. Tuncer Gülensoy’un doktora öğrencisidir. Bizim, Konya’da Sahip Ata

    Müzesi’nde TV çekimi yaptığımız gün bu vefalı öğrencim de bizim saflara katılmış, yani profesörlüğe

    yükseltilmiş: 28 Haziran 2012. Tebrikler Bilgehan, gözlerinden öpüyorum.

    Semra ve Cengiz Alyılmaz çiftinden daha önce de söz etmiştim. Bu yıl, Alyılmaz Ailesi’ne çifte

    bayram yaşattı: Cengiz’imiz 13 Ocak 2012’de profesörlüğe, Semra’mız 01 Kasım 2012‘de doçentliğe

    yükseldiler. Hayırlı olsun; Allah, Semra kızımızın profesörlüğünü duyurmayı da nasip etsin.

  • 23

    El bebek, gül bebek yetiştirdiğimiz bir A. A.mız vardı. Ben emekli oldum, o yerime geçti Öğretim

    görevlisi doktor olarak derslerimi o vermeye başlamıştı. Aradan yıllar geçti, Konya’mız kendi adını taşıyan

    bir üniversiteye kavuştu derken ‘Çok muhabbet tez ayrılık getirir’ hesabı adı değişiverdi. İşte bizim çifte

    AA’mız oraya geçip Yrd. Doç. oluverdi. Haydi şu AA’ları açıverelim: Aziz Ayva.

    Bizim alan bu yıl epey doçent kazandı. Önce, emek verdiklerimi sıralayıvereyim: Yüksek lisans ve

    doktorada danışmanı olduğum, Selçuk’tan Sinan Gönen doçent oldu. Doktora aşamasında Niğde’den

    Konya’ya nakleden Hatice İçel ikinci aşamayı da tamamlayıp doçent oldu. Erzurum’dan lisans öğrencim ki

    doktorasında da üye idim, Nesrin Feyzioğlu da doçentler arasındaki yerini aldı (25 Eylül 2012).

    Erzurum’dan fahrî öğrencim Gülhan Atnur, Nesrin’i yalnız bırakmadı (26 Eylül 2012). Ankara Gazi’den

    Armağan Elçi ve Hamiye Duran Hanımlar da ‘Hanım Doçentler’ topluluğuna katıldılar. Toplantılarda

    tanıdığım başka bir hanım, Çukurova’dan Refiye Şenesen Okuşluk da doçentliğini aldı. Beyler, uyanın…

    Gelecekte alan hanımefendilerin egemenliğine geçiyor! (Eski doçentlerden Gazili Pervin Ergun, Fatma

    Ahsen Turan…) Ya işbaşındaki profesör hanımlar? Bu, işin latifesi, hanımefendi meslektaşlarımız,

    inanıyorum ki alanımıza güç katacaklardır.

    Yardımcı doçentlerin hepsini belirlememiz mümkün değil… Hepsini temsilen, benim son öğrencimi

    hatırlatıvereyim. Atiye Nazlı, Selçuk Üniversitesi Eğitim Fakültesi mezunu ve sınıf öğretmenliğinden

    diplomalı… Ama yüksek lisansını benim doktorantım Yrd. Doç. Dr. Seyit Emiroğlu ile atasözlerimiz üzerine

    hazırladı. Prof. Alptekin ve benden doktora dersleri aldı, tez aşamasında benim emekliliğim geliverdi. Yeni

    danışmanı önceki danışmanı oldu. 01 Haziran 2011’de doktora sınavını başardı. Sonuç: O,