bağdat hikmet eviesagev.org/wp-content/uploads/2017/02/51-bağdat-hikmet...bağdat hikmet evi –...
TRANSCRIPT
ESAGEV - Ekonomik ve Sosyal Düşünce Araştırma Geliştirme Vakfı www.esagev.org | [email protected]
+90 (312) 468 46 00 Eskişehir Yolu Ufuk Üniversitesi Caddesi Arma Kule No: 11/34 Çankaya, Ankara
facebook.com/esagev |twitter.com/esagev_org
Bağdat Hikmet Evi
Bilim Tarihi Serisi (III)
Bağdat Hikmet Evi – Bilim Tarihi Serisi
2
A. Kadim Kültürlerle Tanışma ve Çeviri Faaliyetleri
Bilim tarihinin belki en önemli olaylarından biri Bağdat’ta yapılan çeviri faaliyetleridir. Bazı
tarihçilere göre bu proje, antikite mirasının salt “muhafaza”sı işlevi gören sathi bir olayken bazılarına
göre ise bu mirasın yeniden yorumlanıp geliştirildiği bir kültür havasıdır. Yine her iki zıt durumda da
bu projenin evrensel bilim tarihi çizgisinin önemli kilometre taşı olduğunu anlaşılmaktadır.
Çeviri hareketi üzerine önemli çalışmalara imza atmış Dimitri Gutas, çeviri hareketinin
karakteristiğini “bu çeviri hareketi iki yüzyıldan fazla süre devam etmiş olduğundan gelip geçici
fenomen değildir. Kendi dar gündemini zenginleştirme çabası içindeki herhangi bir grubun özel
projesi değil; halifeler, emirler, komutanlar, tüccarlar, müderrisler ve bilim adamları gibi toplumun
bütün seçkin kesimlerden destek görmüştü. Bir diğer husus da kamusal ve özel büyük fonlarla
destekleniyordu,1” cümleleriyle özetler. Emeviler döneminde devlet zenginleşmiş ve o zamanın
zengin tarım ve ticaret noktaları İslam toprakları olmuştur. Bu geniş coğrafya, merkezdeki Arapların
yeni tanıştığı dünyalarda birçok yazılı ve sözlü kültürle muhatap olmuşlardı. Çünkü Müslümanların
fethettikleri bazı bölgeler, uzun yıllar eserlerin telif edildiği, bilimsel çalışmaların yapılıp muhafaza
edildiği merkezlerdi. Bunlar içerisinde İskenderiye, Harran, Urfa, Nusaybin, Cündişapur, Merv gibi
yerler öne çıkıyordu. Zaten hâlihazırda kâğıdı imal etmeyi yaygınlaştıran Müslümanların bunları
toplaması ve okuması için altyapı da hazırdı. Ayrıca bu farklı kültürler arasında ortaya çıkan birtakım
sürtüşme ve tartışmalarda Müslümanlar kendi inanç ve düşüncelerini tutarlı bir şekilde savunmak ve
İslam'ın üstünlüğünü göstermek için bu kültürleri çok iyi tanımak zorundaydılar.2
Çeviri hareketinin kaynağı olan bölgedeki bilimsel ve fikri vaziyete hızlı bir göz atalım. Yunan
Helenistik bilimi zaten çok önce yani Bizans Ortodoksi’sinin güçlenmesini müteakip üretimini
durdurmuştur. Bazı Bizans İmparatorları, Yunan bilimsel ve eğitim kurumlarını kapatmış veya dini
kurumlara tebdil etmiştir. Ancak İran’da ise hem Hind hem de Yunan eserlerinin Sasani şahları
tarafından tercümesinin yaptırıldığı artık bilinmektedir. Bu çeviri faaliyeti neticesinde Cündişapur gibi
belli başlı Sasani şehirleri bilim merkezleri haline gelmiştir. Tıp ve astronomi ile ilgili çalışmaların
öncülleri bu okulda bilimsel faaliyetlerde bulunan kişilerce başlatılmıştı. Bunun yanı sıra İskenderiye
kütüphanesinin İslam çeviri hareketindeki rolü üzerine araştırmalar yapılmışsa da birincil kaynakların
İskenderiye hakkında yetersiz malumatları bizi aydınlatmaya yetmemektedir.3 Muhtemelen ya
Hıristiyanlık’ın bölgeye hâkim oluşu sırasında ya da Arap fetihleri sırasında kütüphanenin varlığı tahrip
edildiğinden çeviri kampanyası döneminde bu kütüphane ayakta değildi. Bir başka rivayette ise
İskenderiye'nin Müslümanlar tarafından fethi sırasında burada tıp ilmi başta olmak üzere tabiat
1 Dimitri Gutas, Arapça Düşünce Yunanca Kültür, (çev. Lütfi Şimşek), İstanbul: Kitap Yayınevi, , 2011, s. 16.
2 Mahmut Kaya, “Beytülhikme” TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: İSAM, 1992, C. 6, s. 88.
3 Hilmi Ziya Ülken, Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları, 2016, ss. 32-34.
Bağdat Hikmet Evi – Bilim Tarihi Serisi
3
bilimleriyle ilgili bir okulun varlığından söz edilmektedir. Said el-Endelüsi İskenderiye'nin, İslam
fetihleri sırasında "ilim" ve "hikmet" merkezi olmaya devam ettiğini kaydetmekte ve nitekim İslam tıp
tarihinde Cevâmiü’l-İskenderâniyyin adlı külliyat bu bölgeye ait tıp okulunun mirasıydı.4 Yine İbn Ebi
Useybia gibi tabâkat yazarları İskenderiye’nin Yunancadan çeviri kanallarının en mühimi olduğunu
vurgulamıştı.5 Antakya ve Harran ise Arap-İslam çeviri hareketini besleyen önemli ilim
merkezlerindendir. Çünkü birçok mütercim Huneyn b. İshak ve Sabit b. Kurra gibi Harran’da yaşayan
ve Sabii denilen ahalinden çıktığı gibi aynı zamanda Batı’da olan Yunanca eserlerin temini de bu
şehirler üzerinden sağlanmıştır.6 Müslümanlar da dolayısıyla bu şehirlere sahip olduğu veya
yakınlaştığı için hem Batı’dan (Yunan) hem de Doğu’dan (Fars ve Hind) etkilenecektir. Bir cihetten
bizzat Kur’an etrafındaki kelami tefekkürle başlayan bir din felsefesi, diğer cihetten İran yolu ile gelen
bütün Şark ve bilhassa Hind tesirleri, nihayet Süryani mütercimler vasıtasıyla yerleşen Yunan
tesirlerinin çarpışmasından İslam tefekkürünün kendine mahsus olan hüviyet ve manası meydana
çıkacaktır.7 Bu çeviri hareketlerini aktaran literatürler, ağırlıklı olarak Yunancadan Arapçaya yapılan
tercümeler üzerinde vurgulansa da hem mütercim ve bilim adamlarının önemlilerinin İranlı olması
hem de bu süreçte ihdas edilen kurumların da İran’dan örnek alınması bu hareketin doğu kanadının
da önemli olduğunu vurgular.
Çeviri faaliyeti aslında Emevi hanedanı ile başlamış ve başlatan olarak ilk Emevi prensi Halid b.
Yezid ismi kaynaklarda zikredilmektedir.8 Daha sonra Mervan b. Hakem ve Ömer b. Abdülaziz
zamanında çeviri faaliyeti devam etmiş ve özellikle tıp alanında ilerlemiştir. Ömer b. Abdülaziz’in
Mısır valiliği yapmış olması hasebiyle İskenderiye okulunun eserleri Arapçaya intikal ettirilmişti.9
Eski Babil topraklarının üstüne Bağdat’ı kuran Abbasi’nin ikinci halifesi Cafer el-Mansur, gerçek
anlamda İslam dünyasında çeviri faaliyetinin başlatan olarak bilinir. Colin Ronan da el-Mansur’u
“yeniden doğuşun baş mimarı” olarak niteler.10 Dini ilimlerin yanında pozitif ilimlere de merakı olan
el-Mansur, meraklı olduğu astronomi ve astroloji disiplininde yazılmış önemli Yunanca eseri tercüme
ettirmişti. Zaten müneccimlik İran şahlarının da sürekli ihtiyaç duyduğu bir görevdi ve Abbasilerin de
İran geleneğine olan ilgisi bu alanda çalışmaların Arapçaya ve Arap dünyasına taşınmasına imkân
vermişti. Ayrıca tıpta da el-Mansur İranlı meşhur tabipleri (örn. Cibril el-Buhtişu) saraya davet etmiş
ve Fars tıbbının Abbasi sarayına intikali de böylece gerçekleşmişti. Halife el-Mansur’un yukarıda da
bahsedilen yeniden doğuş için başlattığı ilk geniş çaplı hamle, Dicle nehrinin üstüne eski Babil şehrinin
4 Casim Avcı, İslam Bizans İlişkileri, İstanbul: Klasik Yayınları, 2003, s. 184.
5 Avcı, a.g.e., s. 189.
6 Ülken, a.g.e., ss. 58-59.
7 Ülken, a.g.e., s. 64.
8 El-Endelüsi, a.g.e., s. 16.
9 Avcı, a.g.e., s. 191.
10 Colin A. Ronan, Bilim Tarihi, (çev. E. İhsanoğlu ve F. Günergun), Ankara: TÜBİTAK Yayınları, 2003, s. 227.
Bağdat Hikmet Evi – Bilim Tarihi Serisi
4
yakınına kurduğu Bağdat ya da diğer adıyla “Medinetu’s-selam-Barış şehri”dir. Bu şehrin özelliği yeni
inşa edilmiş bir başkentten çok aslında yeni devrin başlangıcını işaret eden birçok şeyi barındırmış
olmasıdır. Örneğin, bu şehrin inşaatına başlanırken Maşallah adlı bir müneccim yıldızları gözlemlemiş
ve uygun tarih kestirilmiştir. Halife’nin çok sevdiği Euclides geometrisine uygun şehir planı çizilmiş ve
tam daire şeklini alması umulmuştu.11 Bu hikâyelerin doğruluğu kesin olmasa da bir başkentin
planının ve inşasının o millete göre “yabancı12” bilimler kullanılarak mikro-planda bir şehir bir
başkent, makro-planda ise yüzyıllarca sürecek bir düşünce sistemini de inşa etmişlerdi.
Ayrıca kâğıt üretiminde de Abbasi toplumu belli mesafe kat etmişti. Çin’le geliştirilen ilişkiler
neticesinde hamurdan kâğıt üretim tekniğini öğrenen Araplar bunun yanında alternatif olarak keten,
kenevir ve pamuk gibi lifleri sağlam bitkileri kullanarak sağlam kâğıt üretmeye başladılar. Böylece
Abbasi topraklarında birçok önemli şehirde kâğıt üretimi önemli bir orana ulaşmış oluyordu.13 Zaten
belli dönem sonra Bağdat’ta kâğıt ve diğer kırtasiye malzemelerinin kolayca temin edileceği sûku’l-
varrâkin adlı meşhur çarşı kurulmuştu.14 Zaten el-Mansur’un Bağdat’ı yüksek İslam kültürünün
somutlaştırılmış numunesi sayılmış edebiyatın, sosyal yaşamın, kültürün, modanın ve nihayet
düşünce ve fikirlerin merkezi olmuştu. Sadece Halife ve ailesi değil diğer yönetici elit ve zengin ve
soylu aileler de bu bilim ve kültür başkentine yoğun katkı sağlayanlardandı. Bu cömert zümre
sayesinde, Bağdat, imparatorluğun dört bir yanından kalkıp gelen, dürüstüyle, düzenbazıyla çok
sayıda sanatçı, şair, âlim ve felsefecinin akınına uğradı; kim bu ailelerden birinin rızasını kazanırsa,
istikbalini kurtarmış oluyordu.15 Ayrıca Abbasiler döneminde eski dünyanın birçok noktasına
erişebilen geniş ticaret ağının da bu tür faaliyetlere zemin hazırladığını unutmamak gerekir.
Japonya’dan Viking ülkelerine kadar birçok coğrafyaya giden Abbasi tüccarları tabi olarak oradan
aldıkları farklı şeyleri kendi ülkelerine taşımışlardı. Yukarıda da bahsettiğimiz gibi başkent Bağdat, bu
sebeple zamanının en büyük metropolü olmuştu. Ayrıca bu ticari zenginliğe ek olarak tarımda da
önemli devrim yapılmıştı. Çoğunluğu suyun az olduğu bölgelere hâkim olan Abbasiler, gelişmiş sulama
teknikleri geliştirmişler ve su kanalları, barajlar ve benzeri büyük yapılar inşa edilmişti. Ayrıca geniş
coğrafyada ürün rotasyonu yapılarak birçok bölgede ürün çeşitliliği artırılmış ve bununla birlikte yılda
iki veya üç ürün hasadı yapacak kadar tarımsal gelişmeye önem vermişlerdir.16
11
Jonathan Lyons, Hikmet Evi, (çev. Ş. Bıyıklı, M. Savan), İstanbul: Doğan Kitap, 2012, s. 77. 12
Yabancı ilimler - ulûmu’l-acemi: Müslüman Arapların belli bir dönem ithal ettikleri pozitif bilimleri tanımlamak için kullandıkları tabirlerden birisi. Bkz. G. Makdisi, Ortaçağda Yüksek Öğretim, (çev. A. H. Çavuşoğlu, T. Başoğlu), İstanbul: Klasik Yayınları, 2012, s. 44. 13
Ed. Salim T. Hassani, 1001 İcat Dünyamızda İslam Mirası, Foundation for Science, Technology and Civilisation, 2010, ss. 136-37. 14
Lyons, a.g.e., s. 80. 15
M. G. S. Hodgson, İslam’ın Serüveni, (çev. Alp Eker vd.), İstanbul: İz Yayıncılık, 1995, c. 1, s. 249. 16
Hassani, a.g.e., s. 102-103.
Bağdat Hikmet Evi – Bilim Tarihi Serisi
5
Abbasiler birçok noktadan İslam tarihinde ilkleri barındırır. Bunlardan en önemlisi, onlar siyaset
olarak zaman zaman belli bir dini ve dünyevi görüşü desteklemiştir. Dimitri Gutas, Abbasi iktidarının
Emevilerden farklı olarak yönetimsel olarak İslami düşünceyi öncelediği ve böylece onların ihtida
hareketlerine çok önem vererek hem devlet kadrolarında hem de sosyal düzlemde “Müslüman”
kimliğinin önemli üst kimlik olduğunu çeşitli yollarla gösterdiğini belirtmektedir.17 Daha sonra Hilafet
topraklarında Müslüman ve gayrimüslim din adamları arasındaki münazaraların hem sözlü hem de
yazılı olarak vukuu bulması neticesinde hem çeviriye ihtiyaç artmış hem de ortaya zengin bir literatür
çıkmıştır.
El-Mansur döneminde Pehlevice ve Yunanca’dan eser çeviren İbn Mukaffa, Kelile ve Dimne’yi
Arapçaya kazandırmış ama daha sonra zındık ilan edilip öldürülmesiyle kariyeri son bulmuştu. Burada
Sabit b. Kurra, Huneyn b. İshak, Buhtişu ailesi, Ebu Sehl Fadl b. Nevbaht ve Kusta b. Luka gibi birçok
mütercim –bazıları mühtedi, bazıları gayrimüslim olmakla- ismi sayılabilir. Çeviri faaliyetinin kapsamı,
Zerdüşt metinleri, Pehlevi ve Hind literatürü dâhil, Yunan eserlerini de kapsayan geniş eski dünya
literatürünü içermiştir. Bir yandan Arapça bilimsel dilde lingua franca olmaya hazırlanırken Süryanice
o dönemde mütercimlerin tercih ettiği dil olmuştu. Zamanla Arapça asırlar boyunca bilimsel dil olma
hüviyetini muhafaza edecekti.
Çeviri hareketi, Müslüman dünyada tıp (örn. Galenos’un eserleri), kimya, geometri, aritmetik
(örn. Diophantus’un Aritmetika’sı), astronomi, haritacılık ve mantık (örn. Porphyrios’un İsagoci’si) gibi
ihtiyaç duyulan alanlara yoğunlaşmıştır.18 Said el-Endelusi, felsefi ilimler içinde ilk ilgilenilen alanların
mantık ve astronomi olduğunu söyler.19 Her ne kadar felsefe üzerine çeviri çok yapılmış gibi görünse
de aslında felsefe çevirinin lüks kısmıydı. Çeviri hareketinin bitmesi de artık Arap düşüncesinin kendi
ayaklarının üstüne durabileceği inancı ve Arapçanın da bilimsel dil yetkinliğini geliştirmiş ve
zenginleştirmiş olduğuna inancın kökleşmesiyle gerçekleşmiştir.20 Çeviri hareketleri, kadim
medeniyetlerdeki bilimsel düşüncenin Arapçaya intikali olduğu gibi bu dildeki kelime ve kavramların
Arapça karşılıkları aranıp bulunarak Arap-İslam düşüncesinin kadim medeniyetler karşısında “ben-
idraki”nin tamamlanmasına imkân verdi. Zaten Sarton’un da belirttiği gibi Araplar, eserlerini çevirdiği
Yunan ve Hind bilim adamlarına saygı gösterseler de onlarla yetinmemiş astronomi, cebir ve
trigonometri gibi alanlarda onları eleştirmiş ve bu alanları geliştirmişti. 21
17
Gutas, a.g.e., ss. 68-69. 18
Çeviri hareketi iki asırdan fazla sürdüğünden ötürü çevrilen eserlerin listeleri ve muhtevaları konusunda birçok eser yazıldığından burada ayrıca bahsetmek istemedik. 19
Said el-Endelusi, Tabakatü’l-Ümem (Milletlerin Bilim Tarihi), (çev. Ramazan Şeşen) Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, İstanbul 2014, s. 138. 20
Gutas, a.g.e., s. 148. 21
George Sarton, A Guide to The History of Science, Chronica Botanica Company, Waltham, Mass., 1952, s. 28.
Bağdat Hikmet Evi – Bilim Tarihi Serisi
6
B. Beytü’l-Hikme
1. Kurum
Çeviri hareketleri sadece yabancı dildeki eserlerin Arapçaya intikali değildir. Bu hareket,
Müslüman dünyada bilgi edinme alanlarının çeşitlenmesine ve yeni alternatif kurumların tesisi
arayışına girişilmesiyle sonuçlanır. Bunlardan ilki ve en yaygını kütüphaneler olup ilk örneği de
Beytü’l-Hikme’dir. Çeviri hareketleri yönetici elitlerin ve bilim adamlarının bireysel istek ve çabalarıyla
da sürse de asıl faaliyet Beytü’l-Hikme’de yapılmıştır. Gutas, Beytü’l-Hikme’nin tanımını “El-Mansur
döneminde Sasani örgütlenmesini örnek alan Abbasi yönetim mekanizması içerisinde muhtemelen
“büro” olarak kurulmuş bir kütüphane” 22 olarak vermektedir. Amaç ise Farsçadan Arapçaya çeviri
yapılarak Sasani kültürünü öğrenmek ve onu model almaktı. Daha sonra el-Me’mun döneminde bu
kurum, mevcut tekil amacını aşarak astronomi ve matematik gibi temel disiplinlerle ilgili çeviri
yapıldığı ve bu alanda çalışmaların yapıldığı kompleks bir kurum haline gelmiştir.23 Ancak Gutas’a göre
Beytü’l-Hikme ile ilgili birincil kaynakların yeterli bilgi verememesi ışığından bakıldığında orası ne bir
“akademi” ne de içinde çeşitli bilimsel faaliyetlerin, konferansların verildiği bir yerdi.24 Gutas’a göre
“beytü’l-hikme” terimi, Sasani Sarayında savaş raporlarının, vesikaların, önemli şiir ve zafernâme gibi
edebi eserlerin muhafaza edildiği “depo” olarak kullanılan kısma verilen ismin Arapçaya çevirisidir.25
Bazı araştırmacılar ise beytü’l-hikme teriminin İslam dünyasında kütüphaneleri tanımlamak için
kullanılan isim olduğuna dikkat çekmişlerdir. “Beyt”, “hizâne” ve “dâr” gibi ev veya mekân
anlamındaki üç kelimeyle “hikme”, “ilm” ve “kütüb” gibi içeriğine temas eden üç kelimenin terkibiyle
oluşan tamlamaların yukarıda bahsedilen kütüphane ismi olduğu anlaşılmaktadır.26 Başka bir deyişle
Bağdat’ta kurulduğu düşünülen Beytü’l-hikme’nin kendisinden sonra kurulan kütüphanelere örnek
olduğu anlaşıldığı gibi aynı zamanda bu ismin özel bir kütüphane adından daha çok bu fonksiyona
sahip bütün müesseseler için konulmuş olabilecek genel bir isim olduğu da düşünülebilir. Daha sonra
Kahire’de Fatımi Hanedanı tarafından kurulacak olan kütüphanenin ismi de Dâru’l-hikme adını
taşıyacaktır. Nitekim Abbasi sarayındaki kütüphane çokça birincil kaynaklarda “beytü’l-hikme” olarak
adlandırılsa da “hizânetu’l-hikme” veya hizânetu’l-kütüb” tamlaması da kullanılmıştır.27 Ayrıca içinde
değerli şeylerin bulunduğu saklandığı ve günümüzde hazine olarak kullanılan “hizâne” kelimesi, İslam
kültüründe kütüphane için kullanılmış ve bu kütüphane sorumluları için de “hazin” denilmiştir.28
22
Gutas, a.g.e., s. 64. 23
John Freely, Işık Doğudan Yükselir, İstanbul: Doğan Kitap, 2010, s. 53. 24
Gutas, a.g.e., ss. 64-65. 25
Gutas, a.g.e., s. 61. 26
Makdisi, a.g.e., s. 63. 27
Makdisi, aynı yer. 28
Mustafa Demirci, Beytü’l-Hikme, İstanbul: İnsan Yayınları, 2016, s. 67.
Bağdat Hikmet Evi – Bilim Tarihi Serisi
7
John Freely ise bu görüşe karşın bahsedilen tercüme faaliyetlerinin büyüklüğünün bir şekilde
bu kurum gibi bir organizasyonun varlığının gerekliliğine temas edebileceği ihtimalini düşünür.29
Çünkü Aristo’nun Fizik eseri ve Euclides’in Elementler eseri gibi birçok Yunan dönemi pozitif bilim
eserleri el-Me’mun döneminde çevrilmiş ve bu tür faaliyetlerin başında da el-Harizmi adlı önemli bir
matematikçi bu büronun sorumlusu olarak bulunmuştur. Ayrıca vakanüvis Sicistani, Bağdat’ta “tam
gün istihdam” amacıyla İshak b. Huneyn ve Sabit b. Kurra adlı iki meşhur mütercimden bahsetmiş ve
onların ücretlerinin de üst düzey idareci maaşına denk olduğunu söylemiştir.30 Yine Mustafa
Demirci’ye göre Beytü’l-Hikme’nin ilk nüvesinin Halife Mansur döneminde sarayda oluşturulan bir
kütüphane olduğu, önceden beri tercüme edilen kitapların oraya konduğu, dışarıdan getirilen
eserlerin artık buraya sığmaması üzerine Harun Reşid tarafından sarayın bitişiğine Hizânetü’l-Hikme
adı verilen kütüphanenin yaptırıldığına dair bilgiler de bulunmaktadır.31 Daha sonra bu kurum belli
başlı alanlarda ihtisaslaşmanın olduğu bir entelektüel üretim merkezine dönüşecekti.32 Ancak
yukarıda da vurgulandığı gibi bu kurum hakkında birincil kaynakların yetersizliği nedeniyle ne zaman
tam anlamıyla ihdas edildiği, aktif faaliyetine başladığı ve nasıl bir çalışma sistemi takip edildiği
bilinmemektedir.
El-Mansur döneminde Aristo’nun Organon’u Porphyrius’un Eisagoge’si, Ptolemaios’un
Syntaxis’i, Euclides’in Elemento Geometricae’si, Hintçe’den de Sind-Hind, Farsça’dan Kelile ve Dimne
çevrilen önemli eserler arasındadır. El-Mansur bu tercüme geleneğini oğlu el-Mehdi’ye öğütlese de o
dönemki zendeka isyanlarından ötürü bu proje akim kalmıştır.33 Harun er-Raşid döneminde ise
yeniden hız kazanan tercüme hareketi, Halife’nin Bizans’a karşı yürüttüğü sefer neticesinde Ankara
civarında ele geçirilen kitapların çevrilmesiyle devam etti. Yuhanna b. Mâseveyh Yunanca eser
tercüme kısmının başkanlığını yürütürken Ebu Sehl b. Nevbaht da Farsça tercüme kısmının
başkanlığını yürütmüştü. O dönemde çevrilen eserlerin sayısı çoğalıp mevcut saray kütüphanesine
sığmayınca daha geniş bir yer tahsis edilmiş ve adına da -muhtemelen- hizânetu’l-hikme denilmiştir.34
Halife el-Mehdi ilk defa askeri keşif seferlerinde kitap toplatma ve biriktirme geleneğini başlatmış bu
süreç daha sonraki halifelerde özellikle Harun er-Raşid ve oğlu el-Me’mun döneminde geniş çaplı
devam etmişti.35
29
Freely, a.g.e., s. 54. 30
Sicistani’den aktaran Freely, a.g.e., s. 57. 31
Demirci, a.g.e., s. 82. 32
Gazi Erdem, “İslam Kültür Tarihinin İlk İlimler Akademisi: Beytü’l-Hikme,” Dini Araştırmalar, Ocak - Haziran 2013, Cilt: 16, Sayı: 42, s. 64. 33
Kaya, a.g.m., s. 89. 34
Kaya, aynı yer. 35
Hassani, a.g.e., s. 47.
Bağdat Hikmet Evi – Bilim Tarihi Serisi
8
Beytü’l-Hikme’nin bugünlere kadar gelen “efsanevi” hüviyetini kazanması Halife el-Me’mun
dönemindedir. El-Me’mun bu kurumla bizzat ilgilendiği ve gelişmesinde önemli rolde olduğu artık
tarihçilerin ortak kanaatidir. O dönemde İslam düşünce dünyasında devlet eliyle kabul ettirilen
Mutezile düşüncesinin akli metotları önceleyen metodolojisi bu kurumun itibarının artmasına zemin
olmuştur. Ancak, kısa sürede Yunan felsefesini katlayacak büyüklükte çalışmaların yapılmasını, halife
de olsa bir kişinin felsefeye olan merakına bağlamak uygun olmasa gerektir.36 Zaten bu kurumda
sadece eser tercümesi değil diğer bilimsel çalışmalar da yapılmıştır.37 El-Me’mun’un bu tercüme
faaliyetine sımsıkı sarılmasında hem onun aldığı eğitimin onu felsefeye yöneltmesi hem de onun o
dönem popüler olan aklı temelli düşünce sistemini savunan Mutezile mezhebine duyduğu yakınlık en
önemli amillerdir. Dönemin önemli bir kültürel etkinliği olarak halifenin huzurunda yapılan
münazaralarda, Mutezile imamlarının felsefe ve mantık kurallarını da kullanarak Yahudi ve
Hıristiyanlara uygun cevaplar vermelerinin ve onlardan bazılarının Müslüman olmasının, el-Me’mun’u
müspet ilimler yoluyla İslam’a hizmet etme anlayışına sevk ettiği de düşünülebilir.38 Zaten el-Mehdi
döneminde İslam din bilginlerinin başta Topika olmak üzere önemli mantık ve cedel kitaplarının
çevrilmesine yönelik meyilleri ve daha sonra bu dönemlerde Arapça yazılmış savunma ve polemik
eserlerinin de sayıca çokluğu hem dinlerarası tartışmaların önemine39 hem de bu dönemki çevirinin
istikameti ve gerekliliğine delil gösterilmiştir. Ayrıca çeviri hareketinin Abbasi ile Bizans arasındaki
diplomatik ilişkilerde bile kendisini gösterdiğini görüyoruz. Birçok eski yunan eserini Bizans’tan edinen
Müslümanlar kendilerini bu mirasın doğal talipleri olarak görmüşler ve bunu da İslam sayesinde
yaptıklarını düşünmüşlerdi. Ve bu minvalde Müslümanlar, eski Yunan felsefesine sahip çıkmayan
Bizans’ı da suçlamakta ve onları bu hazineyi terk ettiği için geri kalmakla itham etmişlerdi. Bizans’la
olan her diplomatik ilişkide ve cereyan eden savaşlarda Müslümanlar bu çeviri işine sımsıkı sarılmakta
ve bunu propaganda aracı olarak da kullanmaktaydı.40 Daha önce bahsettiğim gibi Yunanca kitaplar
hem bu savaşlarda ganimet olarak ele geçirildiği gibi Abbasi Halifeleri tarafından bizzat Bizans
İmparatorundan da talep edildiği oluyordu. Mesela el-Me’mun kütüphaneyi zenginleştirmek için
büyük bir para ayırdı ve Beytülhikme'nin müdürü Selm ile İbnü'l-Bıtrik, Haccac b. Matar ve Yuhanna b.
Mâseveyh'ten oluşan bir heyeti Bizans'a göndererek bu heyetin kütüphanelerden seçeceği kitapların
kendisine gönderilmesini imparatordan rica etmişti.41 Bu süreçte sadece klasik dönem eserleri değil
dönemin büyük bilim adamları da el-Memun’un ilgilendiği ve başkentte toplamak istediği şeyler
arasındaydı. Örneğin dönemin önemli matematikçisi Bizanslı Leon, halife tarafından Bağdat’a davet
36
Erdem, a.g.m., s. 65. 37
Ronan, a.g.e., s. 228. 38
Erdem, a.g.m., s. 65. 39
Gutas, a.g.e., s. 70. 40
Gutas, a.g.e., s. 87. 41
Kaya, a.g.m., s. 89.
Bağdat Hikmet Evi – Bilim Tarihi Serisi
9
edilmiş ve bunu duyan İmparator onun maaşını artırarak İstanbul’da kalmasını sağlamıştır. Yine
vazgeçmeyen el-Memun, İmparator’a direkt mektup yazarak Leon’un kısa süreli bile olsa Bağdat’ta
olmasını istemekte ve bunun karşılığından kalıcı barış ve önemli miktar altın vermeyi teklif etmiş olsa
da İmparator bunu kabul etmemişti.42 Bunu yanı sıra halifeler, etrafındaki bilim adamlarını Bizans ve
sair yerlere göndererek dil öğrenme, bilimsel keşif, eser toplama ve diğer bilimsel çalışmalar yapmak
üzere göndermekteydiler. Bunlara örnek olarak El-Harezmî Efes kalıntılarını incelemiş, Huneyn b.
İshak ise “Rum” topraklarında birçok tıp kitabını taramıştır.43
El-Me’mun’un bu ideolojik temelli politikası el-Cahiz gibi Mutezile bilginleri tarafından
desteklenmekteydi. Bu tür propaganda çerçevesinde önemli bir örnek de el-Me’mun’un meşhur
Aristo rüyasıdır. İbn Tahir, Yahya b. Âdi ve İbnu’n-Nedim gibi kronik yazarlarınca aktarılan rüyada
Aristo’nun el-Me’mun’u öğütlemesi tahkiye edilir. Ve birçok kişilerce bu rüya çeviri hareketinin
tetikleyicisi olarak kabul edilse de aslında uzun süredir devam eden bu çeviri sürecini nihayette
meşrulaştırmak için yazarlar tarafından uydurulduğu iddia edilmiştir.44 Sonuçta rüya gerçek olsun
veya olmasın o dönemde tercüme fenomeninin önemini göstermesi açısından bu olay ciddi bir delil
sayılabilir. El-Me’mun döneminde Beytü’l-hikme’nin gelişmesine paralel olarak başkent Bağdat da
artık döneminin büyük kozmopolit metropolü olmuştu. Müslüman öğrencilerin eğitiminde gittikçe
artan sayıda Sabiî, Hristiyan ve Zerdüştî hocaya görev verildi ve hepsi de derslerini Arapça olarak
anlattılar. Bağdat kısa zamanda, el-Me'mun'un himayesiyle Arap edebiyatının ve şeriat
incelemelerinin olduğu gibi, bilim ve felsefenin de imparatorluktaki en büyük merkezi oldu.45 Mesela
tarihte Beni Musa diye bilinen Muhammed. Ahmed ve Hasan adlarındaki üç bilgin ve kâşif kardeş
Huneyn b. İshak'ın başkanlığında bir heyeti Bizans'a göndererek büyük paralar karşılığında kitaplar
temin etmişlerdi.46 Said el-Endelüsi bu dönemden bahsederken “onun zamanında ilim revaç buldu,
hikmete dayanan bir devlet hüküm sürdü. Akıllı-bilgili kişiler ilim yolunda yarıştılar. Zira halifenin ilim
erbabını koruduğunu görüyorlardı. Abbasi devleti, Yunan ve Roma devletlerinin parlak devriyle yarışır
hale geldi.”47
42
Avcı, a.g.e., s. 198. 43
Avcı, a.g.e., s. 200-202. 44
Gutas, a.g.e., ss. 99-102. 45
Hodgson, a.g.e., s. 253. 46
Kaya, a.g.m., s. 89. 47
El-Endelüsi, a.g.e., s. 136.
Bağdat Hikmet Evi – Bilim Tarihi Serisi
10
2. İşleyiş
Beytü’l-hikme’nin binası ayrı olup olmadığı şu ana kadar elimizdeki mevcut verilerle
aydınlatılamamıştır. Ancak kaynaklardan anlaşılacağı üzere bizzat Halife’nin gözetiminde
mütercimlerin çalışıyor olması ve yine mütercimlerin saray erkânıyla içli dışlı olması ve mütercimlerin
faaliyetlerin sarayda yapıyor olmaları bu kurum için ayrı bir binanın olmadığını ve sarayın bir parçası
olduğu iddiasını güçlendirmektedir.48 Saray müştemilatı içinde çeşitli bölümler ihtiva eden bir bölüm
olduğunu kabul etsek bile kitapların korunduğu hücreler, müellif, mütercim, kâtip, müstensih ve
mücellitler için ayrılan odalar ve bir de okuma salonu bulunuyordu.49 Ancak Halife el-Memun
döneminde bu kurum bir bilim merkezi olacak şekilde yeniden düzenlenmiş, eski tercümeler
yenilenmiş ve bir de rasathane eklenmiştir.50
Beytü’l-Hikme, ‘Sahibu Beyti’l-Hikme’ adı verilen bir müdür tarafından idare ediliyordu.
Yuhanna b. Masaveyh, Selm el-Harranî, Sehl b. Harun ve Huneyn b. İshak bu görevi yürütmüşlerdir.
Bunlar kurumun hem ilmi hem de ağırlıklı olarak idari işlerinden sorumlu idi. Örneğin, Sehl b. Harun
el-Me’mun döneminde Beytü’l-Hikme’nin müdürüydü.51 Bu genel müdürlüğün altında iş kollarına
göre taksim edilmiş departmanların da müdürleri bulunmaktaydı. Binanın kütüphane bölümünün
İbnü’n-Nedim’e göre çok sayıda eski koleksiyonun olduğu zengin bir kitaplık ihtiva ettiği
düşünülmekte ve burada her ne kadar abartılı sayılar gösterilse de –milyonlarla ifade edilmekte- çok
sayıda kitap olduğu için çalışan kişilerin de önemli sayıda olması beklenmektedir. Ayrıca bu kadar
kitabın kolay bulunabilmesi için kataloglama ihtiyacı hissedilmesi tabi olduğundan o dönemde
hazinler tarafından fihristler ve kataloglar hazırlanmıştır.52
Ayrıca mütercim sayısı konusunda ise yine bilgiyi o kurumu bizzat gördüğünü iddia eden İbnu’n-
Nedim’den alıyoruz. Onun tespit ettiği mütercimler listesine göre Grekçeden Süryaniceye, oradan da
Arapçaya veya doğrudan Grekçeden Arapçaya tercüme yapanların sayısı kırk yediyi buluyordu.
Farsçadan tercüme yapanlar on altı, Sanskritçeden tercüme yapanlar üç kişi idi.53 Mütercimler ise
disiplin veya dillerine göre taksim edilmiş odalarda ayrı ayrı çalışmaktaydılar. Her bir bölümdeki
mütercim, müstensih ve müdekkiklerden sorumlu bir hâzin olmakta ve her hazin de sâhibu Beytü’l-
Hikme’ye tabi idiler.54 Hâzinler, genellikle sorumlu oldukları departmanın üst düzey bilim adamı
olarak kabul edilir ve çevirilerin kontrolünü, tedkik ve tashihini yapmakta, yeni gelen kitapların
48
Demirci, a.g.e., s. 82. 49
Kaya, aynı yer. 50
Demirci, a.g.e., s. 86. 51
Erdem, a.g.m., s. 66. 52
Demirci, a.g.e., ss. 87-88. 53
Kaya, aynı yer. 54
Demirci, a.g.e., s. 90.
Bağdat Hikmet Evi – Bilim Tarihi Serisi
11
kabulü, tasnifi ve kataloglanması gibi önemli işlerin yürütücüsüydü.55 Müstensihler ise çevrilen kitabın
temize çekilmesi, edisyonunun yapılması ve çoğaltılmasından sorumlu kişiler olduğundan oldukça
güvenilir olmak zorunda ve kütüphane kullanıcılarınca rağbet görmekteydi.56
Beytü’l-Hikme’nin bir de hizmet bölümü mevcuttu. Bu bölüm içinde yer alan mücellidler ise
temize çekilen sayfaları ciltleyip kitap haline getirmekten sorumlu oldukları gibi yıpranan, zarar gören
kitapları da tamirinden sorumluydu. Münaviller ise kütüphaneye gelenlere yol gösteren, kütüphane
hakkında bilgi sunan ve kitapların yerlerini, dizilişlerini bilen kişilere denilirdi.57
Beytü’l-Hikme’nin mali kaynağı devlet tarafından desteklendiği için muhtemelen doğrudan
hazineden temin edilmekteydi. Ancak el-Memun, bu kadar masraflı bir projenin kendinden sonraki
halifeler tarafından durdurulmaması için bu kurum giderleri ve çalışanlarının maaşının temini için
vakıflar kurmuştur.58 Bu durum daha sonraki Müslüman hükümdarlara örnek teşkil edecek ve birçok
eğitim öğretim müessesesi vakıflar eliyle idame ettirilecektir. Bunun yanında bilim ve kültüre hizmet
eden zengin elitlerin de kitap koleksiyonu yapmak için yüklüce mali kaynak ayrıldığı ve bu kaynağın
dolaylı olarak Beytü’l-hikmeye ulaştığı da unutulmamalıdır.59 Ayrıca bu kurumda mütercimlerin veya
bilginlerin çıkardıkları önemli eserler başına halifelerden değerli hediyeler ve altınlar aldıkları zaten
herkesin malumudur.
3. Siyasi İktidarla İlişki ve Perdenin Kapanması
Beytü'l-Hikme Kurumu ile siyasi iktidar arası ilişkiler hakkında maalesef yeterli bilgiyi elimizde
tutamıyoruz. Ancak çok iyi bildiğimiz bir şey var ki Cafer el-Mansur döneminde başlayan ve Harun er-
Raşid ve oğlu el-Memun döneminde zirveye ulaşan çeviri projesinin tecessüm hali olan bu kurum,
aslında el-Memun'un şahsıyla birleşmiş ve altın çağını yaşamıştır. Bu kurum, genel Abbasi ideolojisi
olan Mutezile akımının da fikri besleyicisi konumuna yine el-Memun döneminde gelmiştir. Hal böyle
olunca zamanla karşıt görüşler tarafından da eleştiri oklarına hedef olan bu kurum, el-Mütevekkil
döneminde Abbasi ideolojisinin ehl-i sünnet fikri ile değişmesiyle Mutezile ile özdeşleşen bu kurum,
kapanma noktasına gelmişti.60
55
Demirci, a.g.e., s. 97. 56
Demirci, a.g.e., s. 108. 57
Demirci, a.g.e., ss. 110-112. 58
Demirci, a.g.e., s. 114. 59
Demirci, a.g.e., s. 117. 60
Demirci, a.g.e., s. 181.
Bağdat Hikmet Evi – Bilim Tarihi Serisi
12
Halife Vâsık bi-Emrillah ve Mu’tasım Billah döneminde bilimsel faaliyetler devam etmiştir. Daha
sonra bazı halifelerce tekrar canlandırılma girişimi olmuşsa da iç karışıklıklar ve halifelerin bireysel
tutumları arasındaki farklar bu kurumda istikrarı bozmuştur.61 Yine bu dönemde Sabit b. Kurra ve
Huneyn b. İshak gibi önemli mütercimler mevcuttu. Mustafa Demirci'ye göre bu kurumda farklı din ve
milletten kişilerin çalışması ve bunun da sürekli devam etmesi, aslında buranın siyasi yönlendirme ve
baskılardan ari olduğuna işaret etmektedir.62 Yine de bazı halifelerce desteklenmesine rağmen artık
çeviri faaliyetine ihtiyaç kalmadığı düşünülmesinden ötürü Beytü'l-Hikme Kurumu yavaş yavaş
küçüldü. Nihayet Moğol lideri Hülagu'nun 1258 yılında Bağdat'ı işgal etmesiyle oluşan yangın ve
talanda Beytü'l-Hikme de nasibini almıştır.
4. Beytü'l-Hikme'de İz Bırakanlar
İslam uyanış dönemine ya da altın çağına denk gelen Beytü’l-Hikme kurumunun Farabi, Battani,
İbnu’l-Heysem, Cabir b. Hayyan, Fergani gibi önemli bilim insanlarının ortaya çıkmasına imkân veren
bilimsel zemini oluşturma açısından önemi tartışılmazdır. Ancak bunların içinden bazıları bu kurumun
ihdasında kilometre taşı olmuştur.
Buhtişu ailesi Sasani ilim kenti Cundişapur'daki önemli hastanede başarılı çalışmalarıyla
tanınmış doktor ailesidir. Daha sonra el-Mansur'un daveti üzerine 765 yılında Bağdat'a gelmiş ve
Halife'nin sarayında kurulan bimaristanda 250 yıl kadar çalışmalarına devam etmişti. Bu uzun sürede
bu aile, İslam tıbbının gelişmesinde tartışılmaz roldedir. Bu ailenin en meşhur üyesi ise Cürcis b.
Buhtişu'dur.63
Beni Musa Kardeşler, 9. yüzyılda geometri, matematik, astronomi ve mühendislik alanında
İslam bilim tarihinde ilk ve önemli çalışmaları başlatmış üç kardeştir. Halife el-Memun tarafından
yetiştirilmiş olan bu üç kardeş, yapılan çeviri eserler üzerinde tetkik ve tashih çalışmaları yapmış,
çeviri çalışmaları için önemli miktarda mali destekte bulunmuş ve yine bazı mütercimleri eser
toplatmak için Bizans'a göndermiştir. Bu üç kardeşin bilim tarihindeki asıl önemi, Yunanlıların
başlattığı otomat teknolojisi üzerinde yaptıkları çalışmalardır.64
Halife el-Memun'un mütercimlerinden olan Huneyn b. İshak (ö. 873), Bizans'a gidip Grekçe
öğrendi. Grekçeden birçok tıp kitabı çeviren Nesturi olmasına rağmen Huneyn, el-Mütevekkil'in özel
hekimliğine kadar yükseldi. Ancak bu bilginin asıl önemi, çevirdiği tıp kitapları sayesinde Arapça tıp
61
Demirci, a.g.e., s. 183. 62
Demirci, a.g.e., s. 185. 63
Hasan Doğruyol, "Buhtişu", TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: İSAM, 1992, C. 6, s. 378. 64
Kâzım Çeçen ve Atilla Bir, "Benu Musa", TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: İSAM, 1992, C.5, ss. 450-51.
Bağdat Hikmet Evi – Bilim Tarihi Serisi
13
terminolojisine zemin hazırlamış olmasıdır.65 Daha sonra İshak b. Huneyn gibi kendi ailesinden
mütercim silsilesi başlayacaktır.
Sabit b. Kurra (ö. 901) Harranlı olup Sabii'dir. Grekçeden çevirdiği astronomi ve matematik
eserleriyle kendisini ispatlamış ve halifenin saray astronomları arasına girmiştir. Çevirdiği eser sayısı o
kadar çok ve önemlidir ki İslam tarihinin Huneyn ile birlikte iki büyük mütercim arasında tartışmasız
yer almıştır.66
El-Harezmî (ö. 847) dünya matematik tarihinin seçkin karakterlerinden olan el-Harezmî, el-
Memun döneminde Beytü'l-Hikme'de görev almış bilgin ve mütercimlerdendi. Yaygın anlatıma göre
Hind rakamlarını Arapçaya dâhil edip bugünün sayılarının temelini atan, cebrin kurucusu,
algoritmanın oluşumunda önemli rolü olan el-Harezmî, sadece matematik değil astronomi ve
coğrafya alanında önemli çalışmalarda (örn. bir dünya haritası çizme) eserler vermiştir.67
El-Kindi (ö.866) felsefe ile ilgili özgün eserler vermeye başlayan el-Kindi, bu nedenler "Arapların
filozofu" olarak anılmıştır. Bağdat'ta yaptığı çalışmalar ile kendisini ispatlayan el-Kindi, Beytü'l-Hikme
mütercimleri arasında yer almış, kimya ve tıp üzerine çalışma yapmış ve ayrıca halife el-Memun'un
çocuklarının eğitimini de üstlenmiştir. Parfüm üzerine ilginç çalışmaları bulunan el-Kindi, ayrıca
kriptolojinin de kurucusu sayılır.68
C. Çeviri Hareketinden Sonra Kurulan Diğer Kurumlar
Beytü’l-Hikme’yi Abbasilerden ayrılan Fatımiler, Kahire’de Daru’l-Hikme /Daru’l-İlm adıyla takip
edecek ve Müslüman coğrafyanın muhtelif noktalarında kütüphaneler tesis edilmiştir. İslam
medeniyeti, kütüphanelerle ünlendiği gibi bu medeniyetin çöküşü de kütüphanelerin metruk
kalmasındandır. Sadece Bağdat, Kahire ve Endülüs’te değil sahranın ortasında Timbuktu gibi İslam’ın
merkezi coğrafyasından uzaktaki şehirlerde bile kitap akışı ve küçük çapta da olsa bilginlere özel
kütüphaneler mevcuttu.69
Çeviri hareketinin Müslüman dünyaya kazandırdığı bir diğer alan astronomidir. Bu alan, Harun
er-Raşid döneminde Ptolemaios’un Almagest’i (el-Macisti) çevrilerek açılmıştır. Oğlu el-Me’mun ise
astronominin icra edileceği ilk kurumları yani rasathanelerin başlangıcını yapmıştır. Şemmasiye
Gözlemevi (rasathane) Aydın Sayılı’ya göre Beytü’l-Hikme’nin bir parçası olup el-Me’mun eliyle
65
Hasan Katipoğlu, "Huneyn b. İshak" TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: İSAM, 1998, C. 18, ss. 377-380. 66
İhsan Fazlıoğlu, "Sabit b. Kurre", TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: İSAM, 2008, C. 35, ss. 353-354. 67
İhsan Fazlıoğlu, "el-Harezmî", TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: İSAM, 1997, C. 16, s. 227. 68
Mahmut Kaya, "el-Kindi", TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: İSAM, 2002, C. 26, ss. 41-42. 69
Brent D. Singleton, “African Bibliophiles: Books and Libraries in Medieval Timbuktu”, www.jstor.org., t: 26.03.2015., s.6.
Bağdat Hikmet Evi – Bilim Tarihi Serisi
14
Müslüman emirler, rasathaneler kurma misyonuna sahip olmuşlar.70 Ayrıca el-Endelusi’nin aktardığı
malumata göre Şam’da da Kâsiyun Rasathanesi kurulmuş ve bu rasathanede güneş yılının miktarını,
güneşin meylini ve bu meylin merkezi gibi noktaların ölçümü yapılmıştır. 71 El-Me’mun dönemi
astronomları Benu Musa kardeşler, Dinaveri, el-Battani, gibi önemli isimler sayılmakla beraber el-
Me’mun Ptolemaios’un Almagest’ine çok fazla güvenmiş ve onun eserinin ölçümlerini tekrar
yapılmasını ve düzeltilmesi gerekenlerin düzeltilmesini istemiştir. Daha sonra İslam dünyasının her
yerinde kurulacak olan rasathaneler büyük ölçüde el-Me’mun’un yaptırdıkları örnek alınacaktır.
Yukarıda da bahsettiğimiz üzere El-Mansur’un hastalanması sebebiyle Bağdat’a çağrılan İranlı
tabip Cibril el-Buhtişu, zamanla oraya yerleşmiştir. Buhtişu Bağdat’a gelirken beraberinde Yunan ve
Pehlevi tıbbının terkibinden oluşmuş geniş bir tıp bilimini de Arap dünyasına tanıtmıştır. O sıralar
Cundişapur’da hastane ve tıp okulu mevcuttur ancak Harun er-Raşid, Buhtişu ailesine Bağdat’ta
Cundişapur’dakine benzer tıp okulu ve hastanenin (bimaristân) kurulmasını emretmiştir.72 Daha
sonra Bağdat’ta ve Mısır’da devlet büyüklerinin destekleriyle hastaneler kurulur ve yaygınlaşır. Tıp
ilminin insanlara aktarımı ve bilginin yaygınlaşmasındaki gelişme yine çeviri hareketlerine bağlı olarak
ve neticesinde gelişmiştir. Suriye’de ve Mısır’da yaygınlaşan tıp eğitim merkezi, daruttıplar,
hastanelerin eğitim işlevini üstlenmiştir.
İslam düşüncesi tevarüs ettiği bilgileri önce temellük ederek kendi dillerinde işleyip
benimsemişler ve sonra edindikleri bilgilerin eksikliklerini tamamlayıp özgün hale getirdikleri temessül
safhasına da ulaşmışlardır. Beytü’l-Hikme’nin zamanla ilgisini kaybetmesi belki iki hususla
açıklanabilir. Birincisi Abbasilerin siyasi yapısında yaşanan güç kaybı ile bilim merkezinin Mısır ve
Endülüs’e intikal etmesidir. İkincisi de 200 yıl kadar süren çeviriler neticesinde Arap-İslam
düşüncesinin özgün eserler vermeye hazır zemini bulmuş olmasıdır.
70
Aydın Sayılı, The Observatory in Islam, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1960, s. 53. 71
Said el-Endelusi, a.g.e., s. 140. 72
Arslan Terzioğlu, “Bimaristan” TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul 1992, c. 6., s. 163.
Bağdat Hikmet Evi – Bilim Tarihi Serisi
15
Kaynakça
Avcı Casim, İslam Bizans İlişkileri, İstanbul: Klasik Yayınları, 2003
Demirci Mustafa, Beytü’l-Hikme, İstanbul: İnsan Yayınları, 2016
Erdem Gazi, “İslam Kültür Tarihinin İlk İlimler Akademisi: Beytü’l-Hikme,” Dini Araştırmalar,
Ocak - Haziran 2013, Cilt: 16, Sayı: 42
Freely John, Işık Doğudan Yükselir, İstanbul: Doğan Kitap, 2010
Gutas Dimitri, Arapça Düşünce Yunanca Kültür, (çev. Lütfi Şimşek), İstanbul: Kitap Yayınevi
Ed. Hassani Salim T., 1001 İcat Dünyamızda İslam Mirası, Foundation for Science, Technology
and Civilisation, 2010
Hodgson M. G. S., İslam’ın Serüveni, (çev. Alp Eker vd.), İstanbul: İz Yayıncılık, 1995
Kaya Mahmut, “Beytülhikme” TDV İslam Ansiklopedisi, İstanbul: İSAM, 1992
Lyons Jonathan, Hikmet Evi, (çev. Ş. Bıyıklı, M. Savan), İstanbul: Doğan Kitap, 2012
Makdisi G., Ortaçağda Yüksek Öğretim, (çev. A. H. Çavuşoğlu, T. Başoğlu), İstanbul: Klasik
Yayınları, 2012
Ronan Colin A., Bilim Tarihi, (çev. E. İhsanoğlu ve F. Günergun), Ankara: TÜBİTAK Yayınları,
2003
Said el-Endelusi, Tabakatü’l-Ümem (Milletlerin Bilim Tarihi), (çev. Ramazan Şeşen) Türkiye
Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı, İstanbul 2014
Sarton George, A Guide to The History of Science, Chronica Botanica Company, Waltham,
Mass., 1952
Sayılı Aydın, The Observatory in Islam, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1960
Ülken Hilmi Ziya, Uyanış Devirlerinde Tercümenin Rolü, İstanbul: Türkiye İş Bankası Yayınları,
2016