aydinlanma felsefesi - ahmet cigdem

40
8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 1/40  AHMET ÇİĞDEM ALTERNATİF ÜNİVERSİTE 29 Aydınlanma Duşuncesi ALTERNATİF ÜNİVERSİTE Genel Yayın Yönetmeni BEKİR ŞAHİN Yayın Kumlu MUSTAFA ÖZEL MUSTAFA ARMAĞAN ÖMER DEMİR Kapak Dizgi BİRİM Baskı, Cilt BAYRAK İstanbul, 15 Temmuz 1993 ISBN 975-M6063-5 Bu yayının tüm hakları Ağaç Yayıncılık Ud. ştL'ne aittir. CIÇ Yayıncılık Ltd. Şti. Piyerloti Caddesi, Dizdariye Medresesi Sokağı No: 8/B, D.6 Çemberlitaş, 54400 İstanbul Tel: 518 59 59 Faks: 518 59 58 AHMET ÇİĞDEM 1964 Çankırı doğumlu. İlk, Orta ve Lise öğrenimini Çankırı'da tamamladı. A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesinden 1985'de mezun oldu. ODTÜ Sosyoloji bölümünde yüksek lisans yaptı (1988). Halen aynı bölümde doktora çalışmalarını sürdürmektedir. Tezkire dergisinin yazarları arasında bulunan Çiğdem halen Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisidir. T. Bottomore'den Frankfurt Okulu (1990), lyotord'dan Postmodern Durum (199D, Giddens'den Max Weber Düşüncesinde Siyaset ve Sosyoloji (1992), J. Habermas'ta Rasyonel Bir Topluma Doğru (1992) adlı çevirilerinin yanında Akıl ve Toplumun Özgürleşimi (1992) adlı bir kitabı bulunmaktadır. Alternatif Üniversite kitapları, kültürel hayatın her kesiminin ilgileri düşünülerek tasarlandı. Yerleşik üniversitenin Batı'da ve bizde açıkça görülen tek boyutluluğuna karşılık, Alternatif Üniversite, çoğulcu ve eleştirel bir yaklaşımı hedefliyor. Dolayısıyla, büyük ölçüde tercümeye dayanan yerleşik üniversite anlayışına ve yerleşik kültürel havaya daha sorgulayıcı farklı bir boyut kazandırmak, Alternatif Üniversite kitaplarının önde gelen özelliği olacak. Alternatif Üniversite kitaplarının bir diğer önemli hedefi de, kurumsal eğitimle halk arasındaki kopukluğu mümkün olduğunca gidermeye çalışmak... Bilimin ve kültürün, sadece yerleşik kurumsal eğitimin tekelinde olduğu yanılsamasını aşmak için, Alternatif Üniversite kitapları uygun bir ortam hazırlayacak.

Upload: muammer66

Post on 04-Jun-2018

273 views

Category:

Documents


2 download

TRANSCRIPT

Page 1: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 1/40

 

AHMET ÇİĞDEMALTERNATİF ÜNİVERSİTE29Aydınlanma Duşuncesi

ALTERNATİF ÜNİVERSİTEGenel Yayın Yönetmeni BEKİR ŞAHİNYayın Kumlu

MUSTAFA ÖZELMUSTAFA ARMAĞANÖMER DEMİRKapakDizgi BİRİMBaskı, Cilt BAYRAKİstanbul, 15 Temmuz 1993 ISBN 975-M6063-5

Bu yayının tüm hakları Ağaç Yayıncılık Ud. ştL'ne aittir.

CIÇ Yayıncılık Ltd. Şti.Piyerloti Caddesi, Dizdariye Medresesi SokağıNo: 8/B, D.6 Çemberlitaş, 54400 İstanbulTel: 518 59 59 Faks: 518 59 58

AHMET ÇİĞDEM1964 Çankırı doğumlu. İlk, Orta ve Lise öğrenimini Çankırı'da tamamladı. A.Ü. Eğitim Bilimleri Fakültesinden1985'de mezun oldu. ODTÜ Sosyoloji bölümünde yüksek lisans yaptı (1988). Halen aynı bölümde doktora

çalışmalarını sürdürmektedir. Tezkire dergisinin yazarları arasında bulunan Çiğdem halen Gazi Üniversitesiİktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde araştırma görevlisidir.T. Bottomore'den Frankfurt Okulu (1990), lyotord'dan Postmodern Durum (199D, Giddens'den Max WeberDüşüncesinde Siyaset ve Sosyoloji (1992), J. Habermas'ta Rasyonel Bir Topluma Doğru (1992) adlı çevirilerininyanında Akıl ve Toplumun Özgürleşimi (1992) adlı bir kitabı bulunmaktadır.Alternatif Üniversite kitapları, kültürel hayatın her kesiminin ilgileri düşünülerek tasarlandı. Yerleşiküniversitenin Batı'da ve bizde açıkça görülen tek boyutluluğuna karşılık, Alternatif Üniversite, çoğulcu veeleştirel bir yaklaşımı hedefliyor. Dolayısıyla, büyük ölçüde tercümeye dayanan yerleşik üniversite anlayışınave yerleşik kültürel havaya daha sorgulayıcı farklı bir boyut kazandırmak, Alternatif Üniversite kitaplarınınönde gelen özelliği olacak.Alternatif Üniversite kitaplarının bir diğer önemli hedefi de, kurumsal eğitimle halk arasındaki kopukluğu

mümkün olduğunca gidermeye çalışmak... Bilimin ve kültürün, sadece yerleşik kurumsal eğitimin tekelindeolduğu yanılsamasını aşmak için, Alternatif Üniversite kitapları uygun bir ortam hazırlayacak.

Page 2: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 2/40

Kitle iletişim araçlarının yol açtığı tahribat nedeniyle, bu anahtar kitaplar, herkesin, heryerde, kolayca ve kısasürede okuyabileceği boyutlarda hazırlandı. Batı'daki ve bizdeki benzerlerinden farklı olarak, bu kitaplarda-gerekli oldukça-görsel malzeme kullanmaktan da kaçınmayacağız.Onbeş günde bir yayınlanacak olanAlternatif Üniversite kitapları insanoğlunun

ilgi duyduğu hemen her konuyu kapsayanbir yelpaze çizecek. Böylece, bu dizinin kitaplarınıdüzenli bir biçimde izleyenler, aynı zamanda,kendi uzmanlık alanlarının yol açtığıufuk daralmasından da kurtulma imkanınakavuşacaklar.Ağaç Yayıncılık

İÇİNDEKİLER9 Önsöz111. Bölüm Aydınlanma Nedir?232. Bölüm Aydınlanmanın ToplumsalPortresi353. Bölüm Fransız Aydınlanması

614. Bölüm İngiliz Aydınlanması795. Bölüm Alman Aydınlanması95SonuçAydınlanma Üzerine105 Bibliyografya

ONSOZDüşünce ya da felsefe tarihi alanında çalışma yapanların ya da yapmak isteyeceklerin, yazmak isteyecekleri enson konu herhalde Aydınlanma Felsefesi olurdu; bu alanda varolan oldukça geniş bir literatürden ve Cassirerya da Gay gibi isimlerin neredeyse aşılamaz kitaplarından ürkül-diigünden dolayı değil, (çünkü CassirerAydınlanmayı Alman felsefesinde tamamlanan ve aşılan bir şey olarak görmekteydi; Gay'se Aydınlanmayıdaha çok Fransa'ya özgü entellektüel ve tarihsel bir oluşum olarak görme eğilimindedir, dolayısıyla biranlamda ikisi de bütünsel bir Aydınlanma portresi peşinde değillerdir) sadece yazma nesnesinin hembelirsizliğinden hem de bir düzeye bağlı göreli netliğinden dolayı. Aydınlanma Felsefesi gerçekten "belirsiz"bir konu, çünkü bu felsefeyi oluşturanlar ayn dilleri konuşan ve ayn felsefî gelenekleri ve toplumsalformasyonları olan insanlar; net, çünkü Aydınlanma Felsefesi, felsefe ve düşünce tarihinde ilk kez felsefedışından ölçütler ve kavramlar getirilerek, deyim yerindeyse felsefeye pratik bir müdahelede bulunularak

oluşturulmuş bir birikimi ifade ediyor. Bu konuda önemli olan, ilkin, bu birikimi sergileyebilmek. Elinizdekimetnin bu hususta ne kadar başarılı olduğu tartışılabilir; ama en azından hemen burada yer a-lan, gönderme

Page 3: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 3/40

yapılan düşüncelerin, düşünürlerin ne genel felsefe ve düşünce tarihindeki ne de kendi toplumlarının özelentellektüel tarihlerindeki özgül' konumlarını9sergilemesinin beklenilmemesi gerektiğini belirtmek durumundayım. Bu nedenle metinde belli temalann,belli isimlerin "eksiksiz" bir sunumunu verdiğimi iddia da etmiyo-aım. Bunun ötesinde kendi payıma, tartışma

nesneme sadık ve adil davrandığım kanısını taşıyorum.Horkheimer'in dediği doğruysa, yâni hepimiz bir taraftan bir anlamda Aydınlanmanın çocuguysak ve onunmirasını paylaşıyorsak, diğer taraftan da Aydınlanmanın günahlanyla malul bir dünyada yaşamanın ızdırabınakatlanmak zorundaysak, yeniden ve her tarihsel durumda, yâni modernite dediğimiz geri çevrilemez, karşıkonulamaz ve meydan okunamaz tarihsel sürecin yaşadığımız bugünle ilgili her momentinde Aydınlanmayıtekrar tekrar düşünmek zorundayız. İçine düştüğümüz 'jungle'dan sorumlu tutmamız gereken öğelerdenbirisi olarak Aydınlanmayı temize çıkarmak ya da batırmak değil. Bu risale biraz da böylesi şahsî bir kaygıdandoğmuştur.Çalışmanın bitirilmesi için vaadedilen sürenin üzerinden uzun bir müddet geçmesine rağmen, bu gecikmeyianlayışla karşılayan Ağaç Yayınevi ilgililerine müteşekkirim; tez çalışmalarımdan ayırdığım zaman içinsehocam Elisabeth Özdalga'nın gösterdiği hoşgörüye ne kadar teşekkür etsem azdır.Ahmet Çiğdem Bahçelievler, Ankara, 1993-101. Bölüm AYDINLANMA NEDlR?Aydınlanma (Almanca: Anfklârung, İngilizce: Enlightenment ve Fraasızca: Eclaircissement veya le siecle de lu-miere) deyince onsekizinci yüzyılda hem Amerika hem de hemen hemen Avrupa'nın her tarafında etkili olanve geleneksel olarak İngiliz Devrimi'yle başlatılıp, Fransız Devri-mi'yle bitirilen felsefî bir hareket ve sürecegöndermede bulunuyoruz. Bu hareketin amacı, insanlan, esasta "kötü" ve "köleleştirici" olduğuna inanılanmit, önyargı ve hurafenin (dolayısıyla da bunları üreten ve besleyen kumlu dinin1 temsil ettiğine inanılan eskidüzenden (eski düzen ve atiden regime ; ikincisinde daha politik bir vurguyu öne çıkartarak) kurtararak, yineesasta "iyi" ve "özgürleştirici" olduğu kabul edilen "aklın düzeni"ne sokmaktır. Aydınlanmanın entellektüelyapısında aklın düzeni, bütün insanlar için a priori olarak iyi addedilen bütün öğeleri kapsamaktadır.Dolayısıyla her türlü felsefî ve toplumsal proje akla ve akılla ya da akılda somutlaşan ilkelere yaslanmak

zomndadır. Bu nedenle Aydınlanma aynı zamanda Akıl Çağı olarak da adlandırılmaktadır. Bu düşünce çeşitliülkelerde Aydınlanma olarak ortaya çıkan entellektüel hareketlerin ilerleme (progress) düşüncesiyle(Rousseau is-tisnasıyla) birlikte hemen hemen tek ortak noktasını teşkil etmektedir. Bununla birlikte sözgelimi"'akıl'*, "bilim", "bilgi", "din", "Tanrı", "tabiî hukuk", "tabiat", "despotizm" vb.2 kavramlarla ve bu kavramlarayüklenilen anlamlarda orta-11ya çıktığı üzere, Aydınlanma düşünürleri, felsefi, toplumsal ve politik bir çok konuda birbirlerinden oldukçaradikal bir şekilde aynlmaktaydılar. Ancak belirtmek gerekirse, bu farklılık ve başka farklılıklar philosophe'hnnentel-lektüel bir aile oluşturmasına engel değildi.Aydınlanma bütün Avrupa'yı kapsayan bir entellek-tüel oluşum olarak olayların ve nesnelerin olduğundandaha iyi olabileceğine yönelik bir optimizm, akla ve düşüncenin önceliğine yönelik bir entellektüalizm,

toplumsal ve insanî olaylara duyarlılık ve metafizikle ortodoksinin zayıflamasıyla, otoriteryan politik kurumlaraduyulan saygı esasında hemen her yerde benzerlikler taşımaktaydı. Dilt-hey'ın kavramlarıyla söylersek, aklınözerkliği, entellektüel kültürün dayanışması, aklın ilerleyişinin kaçınılmazlığına i-mân ve tinin aristokrasisiAydınlanmanın çizgisini belirleyen temalar olmaktaydı.3Aydınlanma yorumlannın genellikle iki eksik çizgide toplandığı iddia olunmaktadır.4 İlk yaklaşım Cassirer'inbaşlattığı ve Aydınlanmayı "yaşanan bir deneyim olmaktan ziyade" modernliğin kaynağı olarak yorumlananbir ide-alar bütünü olarak değerlendirirken, ikinci yaklaşım Aydınlanmayı Fransız Devrimi ve sonrasıylabaşlayan totali-teryan hareketlerin düşünsel altyapısı olarak ele almaktadır. Özellikle ilk yoaım Aydınlanmayıfarklı felsefi pratiklerden okuyan bütün düşünürlerin (Ernest Cassirer, The-odor W. Adorno ve MaxHorkheimer, Franco Venturi5, Peter Gay. Lucien Goldmann, Michel Foucault) Aydınlanmayı, birbiriyle çelişen,bazen çatışan bir düşünceler gövdesi olarak gördüklerini ortaya çıkarmaktadır. Böylesi bir yaklaşım, Jacobin

da belirttiği eksikliklerine rağmen yine de Aydınlanmayı kendi bütünselliği içerisinde görmemize imkân verenbir yaklaşımdır ve elinizdeki metin, büyük oranda bu yaklaşıma itibar etmektedir.

Page 4: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 4/40

Aydınlanma felsefesi, lS.yüzyılda, bu felsefenin ad-12landırmasıyla Aydınlanma Çağı'nda özellikle Fransa'da olmak üzere bir grup pbilosoph^\xn(\ varolandeğerler ve toplumsal kurumların, gücüne katışıksız bir inanç duy-duklan aklın işlersel kılınmasının sağladığıbir vasatta eleştirisine dayanan bir felsefe hareketinin adıdır ve özgüllüğü de sadece ve gerçek anlamda

felsefi bir karakter taşımamasından ötürü ortaya çıkmaktadır. Aydınlanma hem dolaylı siyasal ve toplumsalsonuçları itibariyle hem de akılsal devrim denilen oluşumun altyapısını oluşturarak "modern toplum'unbiçimlenmesine tartışılmaz bir ketkı sağlamıştır.İkiyüzüncü yıldönümünde Fransız Devriminin anlaşılmasına ve sonuçlanna ilişkin olarak ortaya çıkantartışmanın bir benzerini de özellikle Aydınlanma Çağı veya Aydınlanma Felsefesi odağında sürdürmekmümkün gözükmektedir: Buna göre, nasıl 1789 Fransız Devrimi, toplumsal ve politik sonuçlan nedeniylegünümüzdeki politik bölünmelerin7 esas ve kökensel sebebi olmayı sürdürüyorsa, Aydınlannıa'da halihazırdagerek bağımsız ilkeler gerekse çeşitli ideolojilerin içerisinde eklemlenmiş bir öge olarak varolan niteliklerinedeniyle hem genel anlamda entellektüel tavır alışlarda hem de özel anlamda belli disiplinlerin ve bu aradafelsefenin de şahit olduğu teorik ve felsefi farklılıkların ve buna bağlı olarak aynşık dünya görüşlerininayırcledici çizgisi olarak anlaşılmak durumundadır. Devrim, modernitenin ürünü ve bir anlamda da üreticisiolarak çağdaş dünyanın yapısına ve işleyiş tarzına tarihsel olarak geri çevrilemez formasyonlar katmıştır-millî-devletler gibi. Aydınlanmada şimdi ve burada kurgulandığı şekliyle, kökensel formu arasında derin ve büyükfarklılıklar ihtiva etse bile, modernitenin bilincini yoğuran bir etken olarak varolarak ve çağdaş dünyanınfelsefi ve ontolojik kendini anlamasında inkâr edilemez bir rol oynayarak modern dünyanınbiçimlendirilmesine payı olan13

 \dönüm noktalarından birisi olarak düşünülmek ve kavranılmak zorundadır.Aydınlanma'nın dönemselleştirilmesi yalnızca bir ta-rihyazımı konusu değildir ve tarihsel olarak özdeşleştirile-bilir bir dönem olarak Aydınlanma'nın portresinin çizilmesi tarihyazımının belgesel çerçevesinin dışınataşmaktadır. Bir Aydınlanma ürünü olan ilerleme ideasına yaslanarak, tarih süreklilik çizgisinde okunmayagirişildiğinde, Aydınlanma Renaissance'm antropolojik ve estetik insan ve dünya kavrayışının politikleştirildiği

ve politikleştirilerek biriktirildiği bir döneme tekabül etmektedir. Ortaçağların akıl öznesinin tarihselbuyurganlığı altında irrasyonel olarak yaftalanması, bu süreklilik argümanının kendi içinde bile Aydınlanmadöneminin bir kopuşu temsil ettiği düşüncesinin ipuçları bulunabileceğinin kanıtını teşkil etmektedir. Tarihinbir diğer olarak kurgulanıp, Aydınlanmaya özgü bir söylemle metne sokulması, zaten Aydınlanmanın esaslı birkarakteristiği olarak anlaşılmak durumundadır.Aydınlanmanın dönemselleştirilmesi konusunda iki ayn yaklaşımın varlığından sözedilebilir.8 Buyaklaşımlardan birincisi, Aydınlanmayı bir akıl ve eleştiri çağı adlandırmasıyla, insan türünün evriminde önemlibir kopuş noktası olarak sunmaktadır. Buna göre Aydınlanma hem felsefi hem de toplumsal sonuçlanitibariyle, biricik (unique) bir çağdı ve kendinden önceki dönemlerle kıyaslandığında, büyük bir dönüşümü vedeğişimi ifade ediyordu. Aydınlanmayı, kendinden önceki dönemlerden koparan ve sonraki dönemler için biröncül olarak gören bu yaklaşım, belli bir tarihsel anlayışa dayanmakta ve bu anlayış içerisinde tarih, baştan

kurgulanan bir özün ya da sürecin (ilerlemenin) ve öznenin (insan türü) gelişimlerini ve ya-pıp-etmelerinidoğrulayan bir alan olarak anlam kazanmaktaydı. Bu alan kendisini, tarihteki somut öznelerin ey-14lemleriyle dogrulayamayacağından dolayı sınırlan belli bir çaba, bir disiplin olarak temellendirememekte veretoriğe müracaat etmekteydi.9Aydınlanmanın biricikligini ve özgünlüğünü savunan bu yaklaşıma karşıt bir yaklışımın varlığı da sözkonusudur. Burada Aydınlanma tarihsel bir perspektife oturtulmakta ve Aydınlanmanın tepkici karakteri öneçıkartılmaktadır. Bu yaklaşımın önemli bir temsilcisi olan Becker'a göre, Aydınlanma düşünürlerinin yaptığışey, ortaçağdan devralınan mirasın sekülerleştirilmesinden başka bir şey değildir. Bu düşünürler, sözgelimiortaçağ Hristiyanlık düşüncesindeki yaratılmış evren kavramını reddettiler ama kendi kendine işleyen birmekanizma olarak evren ve tabiat kavramına karşı çıkmadılar. Hatta bu mekanizmayı, bu kendine yeterli

makinayı topluma ve insan ilişkilerine de taşıdılar. Gerçek otorite figürleri olarak, Kilisenin ve İncil'inotoritesine karşı çıktılar ama bunun yerine tabiatın ve aklın otoritesini koydular ki, bu da Aydınlanmanın oto-

Page 5: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 5/40

rite karşıtı bir söylem olmadığını göstermektedir.10 Bir kelimeyle, St. Augustinas'ın "cennetsel şehri"ni, bir"yeryüzü şehri" haline getirmekten başka bir amaçları yoktu.11Becker'a göre Aydınlanma düşünürlerinde başat o-lan bütün kavramlar (akıl, tabiat, hürriyet vb.) dinsel muh-tevalanndan soyutlanmış kavramlardı. Dolayısıyla bu kavramlar üzerinde bir hak iddialan olamazdı. Yine Gay,Aydınlanmanın karakteristik düşüncelerinin daha önceki dönemlerde de bulunabileceğini, ancak bu

düşüncelerin "devrimci" güçlerini Aydınlanmayla birlikte kazandıklannı söylemektedir.12 Aydınlanmanın ön-tarihinde, onbeşinci yüzyılın ortalarındaki Renaissance hareketi, onaltıncı yüzyıldaki Reformasyon veonyedinci yüzyılın ortalarından itibaren etkileri belirginleşen Kartezyen felsefe bulunmaktadır. Onsekizinciyüzyıl ise Aydınlanma yüzyılıdır. Bu yüzyılı ayırdedici kılan, bütün kullanım farklılıktan ve çeşitlili-15sgiyle birlikte akıl kavramıdır. Akıl kavramı, özlemini duyduğu, mücadele ettiği ve başardığı herşeyin bir ifadesiolarak Aydınlanma yüzyılının birleştirici ve merkezi bir noktasını oluşturmaktaydı.1* Bu akıl kavramı, tarihselve toplumsal olarak belirlenmiş bir kavram olmaktan çok, bütün toplumsal özneler, milletler ve bireyler içingeçerli ve gerçek, evrensel bir öz taşıyan bir kavramdı ve "aklın gücü bizi ampirik dünyayı aşmaktan ziyade,bu dünya içerisinde kendimizi evde hissetmeye muktedir kılmasından ibaretti."14 Bu muktedir kılış, aklınişlevleriyle gerçekleşiyordu. Cassirerin yorumuna göre, onsekizinci yüzılda geçerli olan akıl kavramı, bir mirasolmaktan çok kazanımdi; aracılığı ve etkileriyle kavranabilen bir tür enerji, olgusal her-şeyi en yalın formlannave kamusal inançtaki köklerine kadar teşrihe çalışan ve bu teşrihi somut bir bütüne götüren bir analizgücüydü. En önemlisi de akıl, vahy, gelenek ve otorite üçlemesinin, Aydınlanmanın devraldığı bu kutsalüçlünün temeliendirdigi ve bu üçlüde temellenen her-şeyi eleştirme ve sorgulama yetisini temsil ediyordu.Aydınlanma ve PbtlosophesAydınlanma hareketinin ve felsefesinin gerçek taşıyıcılan ne giderek içinde kök saldığı toplumda kendimeşruluğunu üretmek zorunda kalan burjuvazi ne de kendi hayat estetiği içerisinde, aklın ürünlerininserbestçe dolaşıma sokulmasına izin vermekten mutluluk duyan ve aklın somutlaşmasında bir zamaniarellerinin içinde hapsettiği iktidan-nın sonuçlarını bulan aristokrasidir-Alman ve İngiliz Ay-dınlanmasındaki birkaç isim dışta tutulursa (örneğin Kant ve Hume) gerçekte kurumsal anlamda "filozof bile olmayan, felsefi birsistem geliştirme konusunda ne istekli ne de başarılı, söylediklerinin bir cemaat-içi söylem olmasından çok,

kamuya ulaşmasından yana, dolayısıyla lıelli bir felsefi dil kurma yerine, varolan dili felsefe için araçsallaş-16tiran, ne ateist ne de teist ama bazen deist bazen pagan, temel inancı insanın yeryüzündeki hayatınınkusursuzlaştı-rilması dışında da bir inancı olmayan, korku ve miti aşılması gereken uğraklar olarak görüp,kendileri birer korku ve mit imgesi haline dönüşmüş "aydınlanmış despotlara", bir tür put-kırıcı gözüylebakan, kimi Diderot gibi ölünceye kadar kendi ilkelerine ve zeminine sadık kimiyse Voltaire gibi her ân vetehlike karşısında ilkelerinden vazgeçmeye, hiç değilse gözden geçirmeye hazır, politik otoriteyle ne barışkınne de büsbütün küs, kâh onsekizinci yüzyılın "yaramaz çocukları" kâh "akıl imparatorluğunun saygıdeğerüyeleri" fes philosophes'dur Aydınlanmayı yaratan. Gay'in söylediği gibi, "onsekizinci yüzyılda bir çok filozof,ancak bir Aydınlanma vardır'Edinburgh'dan Napoli'ye, Paris'ten Berlin'e, Boston'dan Fhiladelphia'ya kültüreleştirmenlerinin, dinî şüphecilerin ve siyasal reformcula-nn gevşek, disiplinsiz, bütünüyle örgütlenmemiş

koaliyo-nu. Filozoflar gürültülü bir koro teşkil ediyorlardı, evet aralarında bazı uyumsuz sesler vardı ama esasolan, tesadüflere bağlı uyumsuzluklan değil, genel uyumlanydı."15 Onlan birleştiren ve bir arada gösterenprogram, "seküla-rizm ve insanlık, kozmopolitanlık ve bir yığın formlarda (keyfî iktidardan bağımsız hareketetme, konuşma, ticaret, bireyin yeteneklerini gerçekleştirme, estetik yaratım, bir kelimeyle, herhangi birinindünyadaki yolunu kendisinin bulması hürriyeti) ortaya çıkan hürriyet programıydı.16Gay Aydınlanmayı temsil eden düşünürlerin, ki bir çoğu les philosophes tanımına uymaktadır, üç kuşaktan o-luştugunu belirtmektedir: Montesquieu ve Voltaire'in öncelikle yer aldığı, Newton ve Locke'un düşüncelerininbaşat kaldığı ve daha sonraki iki kuşağın ortaya çıkmasında katkıda bulunan ilk kuşak, yüzyılın ortasındaolgunluğuna kavuşan Buffon, Franklin, Hume, Rousseau, Diderot, Con-dillac, Helvetius ve d'Alembert'in teşkilettiği ve Aydınlan-17

ma düşüncesine belli bir perspektif kazandıran ikinci kuşak ve nihayet, Kant, Turgot, Condorcet ve d'Holbachgibi isimlerle Aydınlanmanın kendi sınırına vardığı üçüncü kuşak. Bu üç kuşağın gösterdiği şey, Aydınlanma

Page 6: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 6/40

düşüncesinin kendi içinde bir evrim geçirdiğidir.17 Bu evrimini ilk aşamasında daha sonralan Aydınlanmanıntemel proble-matiğini teşkil edecek felsefî, epistemolojik, bilimsel ve siyasal sorunlar ortaya atılacaktır.Newton'dan gelen boyut bilimsel, Locke'tan gelen boyut felsefi ve epistemolojik, Montesquieu'dan gelenboyut ise siyasal sorunlann tartışılmasına imkân veren bir zemin hazırlayacak, Voltaire bu zeminde aklagelebilecek her konuda yeni bir düşünce biçiminin sözcülüğünü, siyasal olarak kaypak bir tutumla da olsa,

üstlenecektir. İkinci kuşak düşünürler, Aydınlanmanın bir entellektüel girişim olarak kurumsallaşmasınahizmet etmişlerdir. Fransa'da Ansiklopedistler, İngiltere'de Hume ve yandaşları, Almanya'da Thomasius veWolff kendi özgül felsefi pratiklerinin izin verdiği ölçüde (çünkü örneğin Thomasius ve Wolff, din konusunaAnsiklopedist-ler'dcn daha derin bir şekilde eğilmek zorundaydılar) düşünsel olarak alınan mesafenin,toplumsal olarak da elde tutulması yolunda gayretler sarfetmişlerdir. Aydınlanmış despotlara isteyerek ya daistemeyerek hizmet etmeleri biraz da bu nedenledir. Üçüncü kuşak düşünürlerde, baskın olan Aydınlanmanınfelsefi ve tarihsel geleceğinin belirlenmesine yönelik bir çabadır. Bu geleceğin teminat altına alınması isteğiilerleme fikrinin kurulmasına yol açmıştır.1. Bölümün Dipnotları1-Aydınlanma döneminde bile, din gerçekten çok aktif bir toplumsal gücü ve hakimiyeti temsil ediyordu.Roma Katolik Kilisesinin din için zararlı gördüğü kitapların listesini içeren Index gerçi kitapların basılmasını veokunmasını engelleyemiyordu ama yine de kurulu dinin18yara almasına yol açacak herhangi bir teşebbüse karşı da duyarlı olduğunu gösteriyordu. Bir çok Aydınlanmadüşünürü Index'e dahil olmaktan kurtulamamıştı.2-Bu kavramlar açısından Aydınlanma düşünürleri açısından bir benzerlik aramak ya da bu kavramları birbirliktelik çerçevesinde değerlendirmekten çok, bu kavramlara yüklenilen işlevler esasında bir ortaklıktan veözdeşlikten sözetmek daha anlamlı olabilir.3-Lewis Beck, Early German Philosophy (Cambridge, Mass. : The Belknap Press, 1969) p. 245.4-Margaret C. Jacob, "The Enlightenment Redefined: The Formation of Modern Civil Society", SocialResearch, vol. 58, no. 2 (Summer 1981), p.476.5-Franco Venturi, Utopia and Reform in the Enlightenment (Cambridge: Cambridge, University Press, 1971).Venturi'nin Aydınlanma yorumu diğerlerinden farklı olarak daha çok toplumsal ve siyasi tarih esasında

gerçekleşmektedir.6-"Bir gaip" insan ama bu bir grup insanın nitelikleri son bazı farklılıklar gösteriyor. Entellektüel: Diderot veVoltaire'i düşünürsek, filozof: Mill, Hume ve örneğin Kant'ı ele alırsak, düşünür: örneğin Rousseau, çünküfreethinker kavramını bu döneme borçluyuz. Özellikle Fransız Aydınlanmasının özneleri, les philosopheskamuya yönelik bir aydınlatma ve bilgilendirme faaliyetinin önemine inandıklarından ve bütün faaliyetlerinikamuya yönelik olarak gerçekleştirdiklerinden bir bakıma, "modern entellekıüeller'in ilk örneklerini deoluşturmaktadırlar. Bu örnek oluşturmanın zaman zaman bir "entellektüel despotizmi" haline dönüşmesi isesürecin başka bir boyutudur ve aydınlar sosyolojisinin önemli bir uğraşı alanını teşkil etmektedir.Michael Oakeshott'un "philosophe" ve philosopher" arasında ortak çok az şeyin bulunduğu ya da hiç bir19şeyin bulunmadığı uyansını, R. J. White'in Aydınlanma düşünürlerini antiphilosophers olarak adlandırmasını

da (White, Anti-Philosophers, London: Mac Millan, St. Martin Press, 1970) geçerken belirtelim.7-Örnegin son günlerde giderek şiddetlenen millî devlet tartışmalarının bir bakıma Fransız Devrimi'nin ön-görülemeyen bir sonucu olarak nitelenmesi mümkün gözükmektedir. Her etnik unsura bir devlet mi, yâniayrışma mı yoksa çeşitli etnik öğelerin bir arada yaşamayı en azından sürdürdüğü daha geniş bir örgütlenmemi, yâni birleşme mi sorunsalı bu tür bölünmelere bir örnek olarak gösterilebilir.8-Bu iki yaklaşımın temsilcileri olarak Gay ve Bec-ker'i ele almak mümkündür. Gay, Aydınlanmanın orijinalitesiüzerindeki, Becker ise Aydınlanmanın ortaçağlara ve o orada Hristiyan dünya görüşüne olan borcukonusundaki vurgulanyla öne çıkmaktadırlar..9-Akhn uygulanabileceği alanlar olarak Aydınlanmanın tarihi, tabiatla birlikte ele almaktaydı ve bu da tarihin,genel Aydınlanma projesi içerisinde vazgeçilebilir bir öge olarak görülmesine yol açmıştı. Nitekim dahasonrala-n Aydınlanma karşıtı bir söylem olarak Romantizm, Aydınlanma projesinin tarih-dışı boyutuna işaret

ederek işe başlamış ve genel insanlık macerası olarak kültür ve tarihten, tarihsel kültürler kavramınageçilmesini sağlamıştı.

Page 7: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 7/40

10-Carl L. Becker, Heavenly City of the Eighteenth Century Philosophers (New Haven: Yale University Press,1967) p.29.U-Ihid., p.31.12-Peter Gay, TJje Enlightenment: An Interpretation, vol: 1, The Rise of Modern Paganism (New York: W. W.Norton and Company, 1977) p. 17. Peter Gay'in kitabına bundan sonraki referanslar, (I) ve (II) numaralarıyla

yapılacaktır. (I) Kitabın birinci cildi The Enlightenment: An20Interpretation: The Rise of Modern Paganism, (II) ise The Enlightenment: An Interpretation: The Science ofFreedom. olarak anlaşılmak durumundadır.13-Ernest Cassirer, The Philosophy of Enlightenment (Princeton: Princeton University Press, 1951) p.5 vd.

 \A-tbid, p.13-15-Gay, ibid., (I) p. 3.l6-/oc. cit.17-Gay, ibid., (I) p. 17. .2. Bölüm AYDINLANMANIN TOPLUMSAL PORTRESİAydınlanmanın toplumsal tarihi, bir bakıma onyedinci yüzyılın sonundan, onsekizinci yüzyılın sonuna kadar o-lan bir zaman diliminin toplumsal tarihi demektir ve bu zaman diliminde 1789 Fransız Devrimi'ne kadarmanidar, özellikle ekonomik ve onyedinci yüzyılda kurumsallaşmış bulunan ancien regime'm yerindenoynatılmasına yol açacak bir dönüşüm vuku bulmamıştır, ingiliz Devrimi, ütop-yanizm ve liberalizm eksenindedaha çok varolanı sürdürmeye yönelik bir hareketti ve zaten "devrim" olarak eksik ve sınırlı bir devrimdi.1İngiltere'de dahil olmak üzere Kıta Avrupası'nın bütününde korporasyonlar esasında örgütlenmiş, hiyerarşikbir toplumsal yapıda geleneğin ve çoğu metafizik ya da dinî kutsal ve ritüelin insan hayatının bütüntoplumsal görünümlerine karşılık verme esasında işlevselleşen bir kurumsal mekanizma, siyasal olarakbireylerin ancak çeşitli '"tabakalara" (estates) dahil oluşu ya da olmayışı esasında tanınan haklar ve sahipolunan öncelik ve ayrıcalıklar, köylü topluluğunun ya da kentsel loncanın belirlediği bir meslekî tabakalaşmave aristokrasi ile kilise ikilisinin kullandığı siyasal ve kamusal otoriteyle belirlenen bir toplumsal yapının varlığısözkonusuydu.2Voltaire ve Montesquieu'niin hayran kaldığı ingiltere modeli, monarşi, aristokrasi ve demokrasinin dengeli bir

karışımıyla, ticaret, hoşgörü ve hürriyetin kurumsallaş-23masına dayalıydı3 ve bu modelin bütün Avrupa'da hükümran olması, Fransız Aydınlanmasının politikhedefleri arasındaydı. Ancak korporasyonlara dayalı bu toplumsal harita, yerine getirdiği işlevler ne kadar"belirlenmiş" olursa olsun, yine de korporasyonlann çeşitli öğeler nedeniyle giderek işlevsel bir farklılaşmayauğraması dolayısıyla on-sekizinci yüzyılın başından itibaren dağılmaya yüz tuttu. Bu dağılmanın gerçeksonuçlan yüzyılın ortasından itibaren ortaya çıkacaktı. Şehirli tüccar tabakası, soylu toprak sahipleri, dinîaristokrasi4, kırsal manifaktürden, kültürel gerilimlere kadar uzanan geniş bir toplumsal gerilimler alanındaçatışmalara ve kimi zaman da uzlaşmalara gitmekteydi. Önemli bir çatışma alanı da merkezi otorite ve yereltopluluklarda somutlaşan güç odaklan arasında yer almaktaydı. Kırlardan kentlere yayılan göç dalgalarıylabirlikte, yerel korporasyonlardan önemli sayıda insanlar daha merkezi korporasyonlara katılmak ve böylece

iktisadi konumlarını daha genel bir sürece bağlamak amacıyla kentlere akmaktaydılar. Bu insanlar eskidüzenin değişmesini sağlamak amacındaki resmi görevlilerin, ticaret erbabının ve okumuşlann (ve de okuma-yazma işine meslekî bir anlam atfedenlerin) işlerini kolaylaştırmaktaydılar.Bu yüzyıldaki nüfus artışının hızlandıncı etkeni olarak endüstri ve ticaret alanındaki kapitalizasyonu göstermekmümkündür. Ancak nüfus artışı özellikle endüstri yoğun yerleşme bölgelerinde önemli ölçüde bir emek arzıyükselişi sağlamakla birlikte, endüstriyel ve ticari hayatın sadece yerel iktisadi katmanlann belirlediğiihtiyaçlara göre yapılabildiği kırsal bölgelerde aşırı yoksullaşmaya yol açıyordu. Başat ekonomik bir formolarak ticaret, daha çok deniz ve deniz-aşırı ticaret İngiliz ve Fransızların denetimi atında Avrupa'nın gerikalan milletlerine yönelik olarak örgütleniyordu. İngiliz ve Fransız ticari başansı, bu ülkelerin toplumsalyapılanndan ve geçmişlerinden kay-24

naklanmaktaydı-açık bir deyişle bu basan sanayi ve ticari burjuvazilerinin konumlarının gelişmişlik düzeyiyle.Zira başanlı sayılabilecek bir kolonizasyon politikası uygulama imkânı bulan İspanya ve Hollanda, değişen

Page 8: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 8/40

şartlar içerisinde örneğin Amsterdam5 milletlerarası bir finans merkezi olma konumunu sürdürmekle birliktegüçlerini yitirme durumuyla karşı karşıya kalacaklardı. İngiltere ve Fransa yeterli kolonyel bir temelle,Avrupa'ya hammadde aktanmını sağlıyor, ancak İngiltere'de burjuvazi bu artık değeri örgütlü bir şekildekullanabilme "becerisine" sahipken, Fransa'da toplumun değişik kesimleri, iktisadi hayatın gerilimlerinüstesinden gelebilecek bir elastikiyet gösteremiyor-lardı. Bu nedenle Endüstriyel Devrimi'n bir olgu olarak

İngiltere'de başlaması ve giderek Avrupa'ya yayılması şaşırtıcı değildir.Bununla birlikte Avrupa Aydınlanmasının en önemli toplumsal temeli endüstriden kaynaklanmaktaydı. Emekgücü ve sermayenin makinalaşmayla birlikte üretim süreci içerisinde çoğaltılabilir ve tekrarlanabilir örüntülerolarak örgütlenmesi anlamında endüstrileşmenin, Batı medeniyeti ve kültürünün gelişim çizgisi üzerindeönemli bir durak olarak değerlendirilmesi yolundaki genel eğilime uyarak, hiç olmazsa onsekizinci yüzyılınkaderine hükmetmesi çerçevesinde büyük oranda teknolojik yenilik ve değişmeyle simgelenen bir endüstriyelprojenin başat hale geldiğini belirtelim. İngiltere'de bile Endüstriyel Devrimin kâmil hale gelmesi içinonsekizinci yüzyılın sonuna kadar beklenecekti. Dognıdan sağın bilimlerin neticesi olmaktan çok pratikzanaatkârlığı kolaylaştıran ve giderek endüstriyel üretime sokularak büyük ölçekli hale getirilen buluşlarınönemli bir kısmı da onsekizinci yüzyılın ikinci yansında ve sonuna dognı gerçekleştirilmişti. İngiliz devletininerken merkezileşmesi ve kırsal burjuvazinin ticari sistemi kurmadaki başansıyla, ekonomik özgürlüğün yasalolarak25güvence altına alınması, endüstriyel gelişmelerin arkapla-nını teşkil eden önemli değişikliklerdi. Avrupa'nıngeri kalan bölgelerinde özellikle Fransa ve Rusya'da makinalaş-maya bağlı zirai ve ticari değişiklikler, tekstil vedemir gibi değişik endüstriyel dallardaki yatırımlar ingiliz modelinden esinlenilerek gerçekleştirilmekteydi.Endüstriyel gelişmenin bütün Avnıpâ'daki genel eğilimi, bölgelerarası ve deniz aşırı ticaretten kaynaklanançoğalan taleplere karşılık vermek, millî endüstrinin kırsal bölgelere yayılması, ay-n endüstri alanlarındaki geniştoprak birimlerinin büyümesi ve "sürecin genel karakterini değiştirmeksizin" teknik gelişmeleri endüstriyelsürece bölük pörçük de olsa uygulamaktı.6 Ancak bu genel eğilim Avrupa'nın değişik bölgelerinde farklıöğeler nedeniyle değişik biçimlerde ortaya çıkacaktır.Bu ekonomik büyümenin toplumsal görünümleri i-çin de geçerlidir: Büyümenin aracılan da Avrupa toplum-lan arasında farkılıklar arzetmekteydi. Katı materyallere o-lan çoğalan talebi karşılayan orta-sınıf tüccarlar,

pazar ürünlerini kırsal bölgelere götürme görevini de üstlenmişlerdi. Kendi çalışma alanlarında küçük ölçeklimüteşebbis konumuna yükselen zanaatkarlar ve köylüler, bu bölgelerin toplumsal aracılan konumundaydılar.Soylu toprak sahibi tabakalar da geniş ölçekli endüstriyel müteşebbis konumuna yükseldiler. Burada İngiltereve Fransa'yla örneğin Rusya arasında bir farka işaret etmek zorunluluğu var: İngiltere'de bu grup, orta sınıfolarak bilinen geniş bir toplumsal katmanın kendisini oluşturmaktayken, Fransa ve Rusya'da bir azınlık olarakkalmaktaydı. Böylelikle Fransa'da burjuvazi bir konum (statü) özlemi içerisindeydi oysa İngiltere'de ekonomikve toplumsal iktidarı belirleme durumundaydı. Bu da Fransız burjuvazisinin jakobin karakterini oluşturantemel bir etkendi. Burjuvazinin bir sınıf olarak örgütlenmesi ve toplumsal ilişkilere damgasını vur-26maya başlamasıyla, Fransa'nın toplumsal gerilimleri şiddet ve terörü de içermek üzere "bir makine olaraksavaş" aracıyla, İngiltere'nin ise ehlileştiriştirici bir uzlaşma ritüeliyle aşmayı bir tür gelenek haline getirmesi

olgusunun altında yatan tarihsel neden budur.Dahili ticareti liberalleştirme teşebbüsleri de laissez-faire ideasının tabii bir uzantısıydı. Fizyokratlar*, özelliklede Francois Quesnay'1964-1774) ve Robert Jacques Turgot (1727-1781) hükümet ve devlet tarafından ihlâledilemez tabiî bir ekonomik düzenin varolduğuna inanmaktaydı. Fizyokratların veri olarak aldıklan iktisadivasat, burjuvazinin sınıfsal konumunu pekiştirmek ve yerleşik kılmak için özlemini duyduklan bir vasattı.Aydınlanmanın iktisadi düşüncesinin eşitlik temelinde gelişmediğinin bir kanıtını sunan fizyokratlar, arz vetaleble herkes için belirgin bir refahın yaratılacağına inanmaktaydılar. Fizyokratların düşüncesinde belirginolan diğer hususlarsa ilerleme düşüncesi ve tabiatperestlik idi. İlerleme düşüncesine duydukları i-nanç,fizyokratların, tabiî bilimlere güvenmelerinin bir sonucuydu, tabiatıysa toplumsal refahın ve eşitsizlikleringiderilmesinin bir kaynağı olarak görmekteyiler. Bu yüzyılda ekonominin kaderini belirleyen temel olgulardanbir tanesi de Avnıpâ'daki hükümetlerin toplumun bütününden savaş nedeniyle ve ülke güvenliği için elde

edebildikleri kaynaklar toplamıydı. Fizyokratların, devlet müdahelesine yönelik talebleri, sonuçta bu

Page 9: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 9/40

kaynakların iktisadi vasatta • kullanılmasına, politik olarak düşünülürse, burjuvazinin kazanımlarının eldetutulabilmesi isteğine yönelik talebler-di.Aydınlanmış Despotizm"Aydınlanmış despotizm" kavramıyla Diderot tarafından* Grekçe, Ftısis iv kratciııöen, yâni tabii olanın hakimiyetinden, fizyokmsi.

271760 gibi erken bir tarihte kullanılmıştı. Bu kavramla Prusya, Rusya, Fransa, ispanya ve Avusturya gibi Avrupaülkelerindeki monarklann toplumsal düzeni geliştirmeye yönelik eylemleri anlatılmaktadır. Bu kavram, büyükFrede-rik'in Prusya'da, Çariçe Katerina'nın Rusya'da, Üçüncü Charles'ın İspanya'da, Maria Theresa ve oğluİkinci Jo-seph'in Avusturya'da ve nihayet Onbeşinci Louis'inin Fran-sa'daki egemenlikleriyle somutlaşan birdönemi özgülleş-tirmektedir. Bu dönemin belirleyici özelliği Aydınlanma felsefesinin ilkelerini paylaşan birkültürel ve toplumsal politikaya yaslanmış olmalandır. Böylelikle kurumsal olarak kilise'ye, toplumsal tabakaolarak da ruhban sınıfına karşı, ticaret ve mübadelenin geliştirilmesi ve eğitimde reformlara gidilmesimümkün olmaktaydı. İngiltere ve Fransa toplumsal ve idarî olarak, belli bir merkezileşme sağlamışlardı;sayılan ülkelerdeki toplumsal atılımların başka bir amacı da bü merkezileşmeyi garanti altına almak veİngiltere ve Fransa'nın yakaladığı gelişme düzeyine varabilmekti. Nitekim Frederick'in askeri başanlanylaPrusya'yı güç siyasetinin önemli öğelerinden birisi haline getirmesinden sonra, belirleme hakkı kendindekalmak üzere hükümeti merkezileştirmesi ve daha büyük oranda bir toplumsal refah sağlamak üzere iktisadihayatı denetlemesi, mutlak monarşinin ve merkantilizmin ilginç örneklerinden birisini oluşturmaktadır.Aydınlanmış despotizmin önemli bir katkısı da sanat alanında 'patronaj" hizmeti sunmasıydı. Özellikle Bach,Handel ve Mozart gibi müzisyenler sanatlarını aydınlanmış despotların patronajı altında icra etmekteydiler.Aydınlanmış despotizmin, hükmetmeye yönelik meşrulaş-tınmı, kendilerinin feodal lordlann toplumun bellibir kesimin çıkarlarını gözetmelerine karşın, bütün topluluğun çıkarlannı gözettikleri iddiasına dayanıyordu.Bütün bunlara rağmen, Aydınlanmış Despotizmin28genel Aydınlanma portresi içerisinde manîdâr bir öge olmadığı, filozoflann ve "despotlann" belirli amaçla içinbirbirlerini kullandıklarını ve aralarında oluşan işbirliğinin felsefî olmaktan ziyade realpoliUk kaygılara görebiçimlendiği, iktisadî tavırlan nedeniyle despotlara en yakın gözüken fizyokratlann düşüncelerinin bile son

tahlilde liberal öğeler ihtiva ettiği de savunulmaktadır.7Montesquieu ve DespotizmBilindiği üzere, Montesquieu'ye (1689-1755) göre yönetim biçimleri cumhuriyet, monarşi ve despotizm olaraküçe aynlıyordu. Despotiziih «Jfferlerinden ayıran, despot ve uyruklan arasındaki ilişkiyi dolayımiayacakherhangi bir yasal ve kurumsal güç olmamasıdır. Despot eylemlerinden sorumlu olmadığı git*', eylemlerininsonuçlarıyla da herhangi bir yaptırıma uğramazdı, çünkü bu eylemler genel iyiyi gözetmek üzeregerçekleştirilmekteydi.Montesquieu'nun despotizmi Doğuya özgü bir sistem olarak, kuwetier ilkesine dayalı, anayasal ve iktidanmçeşitli güç odaklanyla paylaşmaya hazır monarşinin karşısına koymaktaydı. O'na göre iklim şartlan vecoğrafya despotik yönetimlerin anlaşılması için önemli ipuçları sunmaktadır. Montesquieu'nun genelmetodolojik düşüncesi, olguların "tabiî" faktörlerle açıklanabileceği ilkesine dayalıydı. Buna göre, despotizmi

var kılan öge, uyruklann despota duyduğu korkuda temellenmekteydi; bu nedenle belki de din despotizmüzerinde yumuşatıcı bir etkiye sahip olabilirdi. Montesquieu demokrasiyi ya da cumhuriyeti bütün toplumlariçin uygun bir rejim olarak görmemekteydi. Bu nedenle varolan şartlar sebebiyle monarşi, ona göre, Avrupaiçin en uygun rejim olmaktaydı.8Güçler avamının belli bir kişinin elinde tutulması, özgürlüğü sınırlayan en başat olguydu. Devletin hukukla bileolsa da, yurttaşların eylemlerine sınırlar koymaması29gerektiğini düşünüyordu. Bu tür sınırlar en az düzeyde ve sadece bireyi "korumak" üzere konulabilirdi.Masonik Localar ve AydınlanmaAydınlanmanın mekânı, özellikle Fransız Aydınlanması dikkate alındığında salonlar, localar ve kafelerdi.Bunlardan özellikle masonik localann Aydınlanma düşünürlerine ve düşüncelerine büyük oranda katkıda

bulunduğu ve bunlara bir 'melce' görevi gördüğü söylenebilir.9

Page 10: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 10/40

Yine Jürgen Habermas benzeri mekânlann 'kamusal alan' (Öffentlichkeit) denilen modern oluşumdaki katkıla-nnı ayrıntılı bir biçimde ortaya koymuştur.10 Localann örgütlenmesi ve çalışmasındaki "sır", locayı dışanyakapalı, üyeleri için güvenli ve bir tür seçkinlik duygusuyla destek-liyen bir öğeydi. Alman 'Illuminati' locasınınyanında, İngiliz Grand Lodge'sı11 ve aynı locanın Fransız emsali denizcilerden, muhacirlerden, ilozoflardan,seyyahlardan oluşan Koselleck'in deyişiyle bir 'moral International'dı.12 Localar konusundaki iki önemli örnek,

Ansiklopedistler ve filozoflar tarafından 1796 yılında kurulan Les Neııf Soeurs ve Benjamin Franklin'in1779'tan 1782'e kadar Büyük Üs-tadlıgını yaptığı ve o zamanlar Amerika'da etkili olan cumhuriyetçi fikirlerinpropagandasını yapan Regne de la Cri-tique'lir.1^Mason locaları, ahlaki ilkeleri çiğnememek şartıyla yeni düşüncelere ve bu düşüncelerin savunulmasınasonuna kadar açıktılar. Localar, düşüncelerin birbirleriyle çatıştığı, yeni stratejilerin ve politikaların araştırıldığıve her türlü düşüncenin kamu önüne çıkmadan gerekli eleştirel süzgeçten geçtikleri mekânlar olmalarınınyanısıra, dolaysız olarak gözlemlenen özelliklerinden birisi de özellikle devlete karşı politikaların belirlenmesive savunulmasında üstlendikleri işlevlerdi. Alman fllnnıiııatfsini fikirleriyle besleyen Lessing'in masonlarüzerindeki düşüncele-30rinde açığa vurulduğu gibi, mason locaları, devletin ve po-litikanının yürütülmesinde ortaya çıkan kötülükleriazaltmak ve "kusursuz burjuva toplumu'nu nihaî amaç haline getirmekle yükümlüydüler.14 Bu amaçkendiliğinden devletin lüzumsuz' haline getirilmesini de içermekteydi. Dolayısıyla mutlakiyetçi devletinetkinlik alanının sınırlandırmasında localann pozitif katkılan söz konusuydu.SalonlarLocaların işlevlerine benzer bir işlevi de, işletmesini önemli aristokrat ya da burjuva ama "saraya yakın" ya datoplumsal prestij sahibi-kadınların üstlendiği salonlar gerçekleştirmekteydi.15 Salonlann patronajı altında,filozoflar sadece düşüncelerine uygun bir "public" bulmakla kalmıyorlar, aynı zamanda büyük oranda maişette temin ediyorlardı. Bir kitabın, broşürün geniş bir biçimde tartışılabilmesi ve kabul bulabilmesi, salonlaragirebilmesiyle mümkün olmaktaydı.16Montesquieu örneğinde olduğu gibi filozofların bir kısmı, salonlar ve dolayısıyla "okumuş" bir kadınınvesayetine girmenin ve yapay bir ortamda düşünce üretmenin bir tahrifat yaratacağını bile düşünmüşlerdi.Çözüm daha ciddi tartışmalann yürütülebileceği "özel" salonlann kurulmasıydı. Hem filozoflar hem de

felsefeye düşkün aristokratlar büyük bir kısmı Fransız Devrimi'ne kadar ayakta kalan yeni tür salonlarınkurulmasına ön ayak oldular. Bu salonlar dışandan özellikle İngiltere ve Amerika'dan gelen 'ilgili' kimseler vepolitikacılar için de önemliydi. Filozofların düşünsel inşalarının temellerini salonlarda attığı kesindir, bu olguda Aydınlanmadaki aristokrat ve burjuva parmağını doğruladığı gibi. Aydınlanma filozoflarının sadeceçamaşırcı kadınların koynunda eşitlik, özgürlük, kardeşlik, barış 've refah retoriğine kalkıştıkları iddiasınıçürütmektedir.31Bu çağda sanat ve edebiyatın (Renasissance'm hümanizminden devşirilmiş) klasizm denilen bir "modele"uygun bir şekilde gerçekleştiğine tanık olmaktayız. Bu da özellikle edebî eserlerin "yenilik" ve "yaratıcılık" gibidürtüler yerine, dönemin felsefi insan kavrayışına, yükselen değerlerin savunulmasına yönelik bir tavra sahipolmasını gerekli kılmaktaydı. Dönemin karakteristiğini kapsamaya muktedir edebî biçimi romandı. Özellikle

ingiliz klasizmi-nin öndegelen yazarlan Henry Fielding, Daniel Defoe, Jonathan Swift ve Samuel Richardson,biçimlenmeye başlayan "yeni" bireyin toplumsal görünümünü insan ilişkilerini merkeze alan bir anlayışlavermeye çalışmaktaydılar. Toplumsal insanın kaderi ve ilişkilerinin verildiği en iyi örnek, herhalde RobinsonCrttseöydu. Alexander Pope, şiirlerinde bilimin, aklın ve yükselen endüstriyel medeniyetin övgüsünüyapmaktaydı. Fransa'da ise roman yerine daha kısa ve etkili olduğu düşünülen tiyatro aynı klasik örneğeuygun olarak (ancak şiirin ya da romanın, insanı daha geniş ölçekli değişmelerin nesnesi olarak ele alanyaklaşımı yerine, daha çok insanı toplumsal halleri içerisinde temsil ederek) ikame edilmekteydi. Tragedya vekomedya, kendi yapısal özelliklerini büyük oranda bu dönemde kazandılar. Diderot'nun tragedyalarıbireylerle, komedyalar ise tiplerle yâni insanın toplumsal rolleriyle özdeşleştirmesi anlamsız değildi. Özelliklekomedyalar dönemin iyimser havasını ve ilerlemeci tarih anlayışını yansıtan örneklerle doluydu. Diderot'nunkendi edebî yapıdan, Ramaeau'nün Yeğeni, Kaderci Jacques, Aile Reisi vb., bu durumu örneklendirmektedir.

2. Bölümün Dipnotları1-Anthony Arblaster, Tlte Rise and Decline of Western Literalism (Oxford: Basic Blackwell, 1984) p. 153.

Page 11: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 11/40

2-Leonard Krieger, Kings and Philosophers, 1689-321789 (New York: W.W. Norton and Company, 1970), pp. 115-136.3-Arblaster, ibid., p. 178.4-lbid., p. 117.

5-Amsterdam'ın aynı zaman da Aydınlanmanın önemli merkezlerinden birisi olması, bu nedenle tesadüfideğildir, ispanya'da tıpkı Rusya gibi despotik bir yöntemle de olsa bir Aydınlanma deneyimini III. Charles'lebirlikte yaşamaktaydı. Bu dönemde Avrupada nüfus artışı ve değişen kentsel büyüme örüntüsüyle birlikte ikitür şehrin ortaya çıktığı ve geliştiği görülmekteydi: Deniz ticaretinin dolaysız zemini olmaları nedeniyle önemkazanan şehirler, Hamburg, Frankfurt ve Cenova gibi; merkezi idarenin, hukuk sisteminin ve ordununiçerilmesiyle büyüyen şehirler, Berlin ve Viyana gibi. /bid., p.122.6-lbid., p. 128.7-Bir örnek olarak bkz., Peter Gay, ibid, (II), pp.483-496.8-Özellikle Fransa için, çünkü Fransa'nın cumhuriyet ve demokrasi için oldukça büyük bir ülke olduğunudüşünmekteydi.9-Margaret C. Jacob, op.cit., p.484 vd; Reinhardt Koselleck, Critique and Crisis(Oxford: Berg, 1988) pp. 76-97.10-Jürgen Habermas, The Structural Transformation of Public Sphere (Cambridge, Mass.: The MIT Press,1989).11-1717 yılında büyük bir kısmı modern çağın yeni düşünceleriyle ve bilimin imkânlarıyla oldukça ilgili birgrup insanın kurduğu loca, masonluğun orijini olarak kabul edilmektedir. Masonluk Kıta Avrupa'sındabütünüyle Aydınlanma düşüncesinin tartışıldığı kurumlar olarak varolmuşlardır. Avrupa'nın büyük bütün.şehirlerinde varolan* mason localan aristokrasi ve ruhban sınıfına karşı, aydın-33lanmış ve merkezileşmiş otoriteleri destekleme politikası gütmüşler, daha kardeşâne bir toplumsal düzen veliberal-leştirilmiş bir din anlayışını savunmuşlardır. 12-Koselleck, ibid., p.70. 15-lbid., p. 80. \A-lbid., p. 88.15-Bu konuda bkz., Kingsley Martin, French Liberal Thought in the Eighteenth Century (New York: HarperTorchbooks, 1962), pp. 103-116.

16-Bu salonların bazılan şunlardı: Madame du Def-fand Salonu. Devam edenler arasında d'Alembert, Fonte-nell, Montesquieu, Turgot ve Condorcet var. Madame Ge-oggrin Salonu. D'Alembert, d'Holbach, Helvetius,Diderot, Gibbon ve çeşitli rahip ve sanatçılar. Mademoiselle de Les-pinasse Salonu. Ayrıca d'Holbach'ınperşembe toplantıları ve Helvetius'un salı toplantılan. Bkz., Berke Vardar, Aydınlanma Çağı Fransız Yazım(Ankara: Kuzey Yayınlan, 1983) s. 59-6034'3- Bölüm FRANSIZ AYDINLANMASIFransız Aydınlanması, daha uygun bir deyişle Aydınlanmanın Fransa'da aldığı biçim ve kazandığı muhteva,Aydınlanma felsefesi olarak adlandınlan oluşumun "ruhunu" o-luşturmakta ve bu ruhu temsil etmektedir.Aydınlanmanın kendisinin Avrupa'nın farklı ülkelerinde değişik biçimlerde ve özellikle politika esasında olmaküzere, ortak düşünceleri ve tavırları bulunmayan düşünürlerce oluşturulmuş entellektüel bir atılım olduğunu

belirtmiştik. Bu entellek-tüel atılımın sınıfsal destekleyicisi ve sınıfsal karşılığını burjuvazide bulmaktayız; ancakbu karşılığı, keskin, sınırları belli, ideolojik ve politik bir bütünlüğe varmış bir burjuvazi kavramında değil, dahaesnek, siyasal iktidarlara ve ¦ despotlara karşı kendi toplumsal varlık ve kimliğini kabul ettirmekten çok"varkalmayı" amaçlayan bir burjuva kavramında bulduğumuzdan, Fransız Aydınlanmasını bir orta sınıfideolojisi olarak düşünmek durumundayız. Ancak "bu demek değildir ki her burjuva isyankâr bir filozof velibertine'dir ya da burjuva felsefesi sadece Protestan çalışma etiği, laissez-faire iktisadı ve yeni "ahlak"ınınrasyona-lizasyonu ve aristokrasiyle, ruhban sınıfının ayrıcalığının ortadan kalkmasıdır."1 Çünkü Fransa'daburjuvazinin kendini konumlandırması, XIV. Louis'nin aristokrasinin gücünü zayıflatmasıyla başladı veonsekizinci yüzyıl burjuvazisi, kendisini "mücadele" içerisinde biçimlendirdi.Fransız Aydınlanmasını oluşturan esas düşünce,35

anahatlanyla iki yorumda di «»inilmektedir: îlk yoruma göre, Aydınlanmanın buradaki avaaa bütüncül bir dineleştirisine varmaktır. Fransız Aydınlanmacılan arasında, dine karşı varolan tekil bir tavırdan söz

Page 12: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 12/40

edilememesine rağmen, ortak eğilim, dinin kurumsal işleyişinin toplumsal mutsuzluğun ana nedenlerindenbirisi olduğu şeklindedir, ikinci yorum, Aydınlanmanın politik karakteriyle ilgilidir. Buna göre,Aydınlanma,ancien regime\n siyasal yapısına bir tepkiyi ve yeniden düzenleme istemini ihtiva etmektedir.2Her iki yorumda olgusal olarak doğru olmakla birlikte, tam bir Aydınlanma tasvirini sunmak için yetersizdir.Din konusunda, başka konularda da olduğu gibi, lesphi-losophes'un ortak bir düşünsel zemini yoktu ve

politik istemler, Aydınlanma düşünürlerini birleştiren değil, ayrıştıran bir husustu.3 Din, son tahlilde bilimseldüşünceyle ya da onun ürünleriyle uzlaştınlabilir bir gücü, politikaysa insanın ilahi kuvvetlerden koparttığı biryetiyi temsil ediyordu. Bu temsilin dışında, bu konulannda Aydınlanma Düşünürlerine ortak bir tasanmbulmak imkânsızdır.Fransız Aydınlanmasının başka bir yorumuna göre, ki bu yorum kimi zamanlar daha genel bir düzeyetaşınarak bir tür Aydınlanma yorumu olarak sunulmaktadır, Aydınlanma, aklın gücüne duyulan katışıksızinancın felsefi ve toplumsal meşrulaştınmından başka bir şey değildir. Bu yoruma göre, aklın düzeniylevarolan toplumsal kurumların rasyonel bir eleştirisi mümkündür. Akıl insanlan tarihsel olarak bir zamanlarmalul olduklan bütün sorunlardan kurtarabilir, 'sonsuz hansa", "ütopyan yönetime" ve "eksiksiz bir topluma"götürebilirdi.4 Akılla görüntülerin ötesindeki gerçekliğe ulaşılabilir; tabiatta ve toplumdaki işleyişin yasalarınagidilebilir ve insan ilişkilerinin "doğal" niteliği ortaya konulabilir5, böylelikle insan türünün ilerleyişi için gerekliolan şartlar yaratılabilirdi. Akıl, tabiat ve iler-36leme arasındaki ilişki, aklın varlığı nedeniyle kaçınılmaz ve tersine çevrilemez bir ilişkiydi. Akıl bütün insanlarınkendi özel ve kendilerinin dışında kalan bütün insanlan kapsayan genel ve ortak amaçlara varabilmeyisağlayan, ilke olarak bütün bireylerin kullanabileceği bir yetidir, sadece ruhban sınıfının ya da aristokratlarındeğil. Böylesi bir akıl kavramı, dedüktif bir metodla bilinebilecek herşe-yi bilebilen, dolayısıyla kendine yeterlikılınan ve kendinde ilahi olanın işaretini taşıyan skolastik bir akıl kavramından ve skolastik rasyonalizmdenfarklıydı.6Akıl, diğer bütün verilerin biriktirildigi, ontolojik bir datum, ilahi bir aygıt ya da insana dışarıdan bahşedilenbir organum değil, açık "tabiat" ve "toplum" kitabını okuyabilen işlevsel bir araçtı.7EncytopâdteFransız Aydınlanma düşüncesinin ifade ediliş mekanı, ansiklopediydi, tam adıyla söylemek gerekirse,

Encylopedie, on Dictionnaire raisonne des sciences, des arts des metiers?Ansiklopedi, Ephraim Chambers'ın iki ciltlik Cyclopaedia; or Universal Dictionary Of Arts and Science'm (1728)Fransızcaya çevrilmesi düşüncesinden doğuyordu; ama Diderot ve d'Alembert'in katkılarıyla normal birtercüme etkinliğini aşarak, Aydınlanmanın temel ilkelerinin ortaya konulduğu bir metinler toplamı olmaözelliğini kazandı. Ansiklopedi, 1751'den 1772 yılına kadar, bazen sansürün belirlemesiyle, bazen yönetimleuzlaşma içerisinde onyedi cilt ve onbir ciltlik bir tablolar dizisi olarak yayınlanacaktı. Ansiklopedinin ilk tamyayımı (1780) otuzbeş cildi bulmaktaydı.9Ansiklopedi'nin örgütlenişi, sadece entellektüel kaygıları değil, politik ve dinsel baskılar nedeniyle stratejikkaygıları da içermekteydi. Tekrar belirtmek gerekirse, be-37lirli bir "aydınlatma" misyonu dışında, Ansiklopedide ya-zanlann herhangi bir konuda ortak kanaatleri yoktu.

Voltaire gibi baskılar nedeniyle olsa da zaman zaman Ansiklopedide yer aldığını inkâr edenler olduğu gibi,Diderot ve d'Alembert ve Helvetius gibi din ve siyasal iktidarı felsefi ve politik olarak tedirgin eden isimlerinyanısıra Turgot gibi bir iktisatçı ve Montesquieu gibi önemli bir hukukçu isimler de yer almaktaydı.Ansiklopedide konular genel kamuyu aydınlatma işlevinin yanısıra, AnsiklopedisAenn, lesphilosophes'unkendi tutumlannı da yansıtan bir muhtevaya da sahiptiler. Kamu oyunun giderek önemli bir organ halinegelmesi ve filozofların kamu oyunu etkilemede önemli birer aracı durumuna gelmeleri, FransızAydınlanmasının önemli bir özelliğidir. Bu da Aydınlanmanın bir burjuva hareketi olarak adlandınlmasınınaltında yatan nedenlerden birisi olmaktadır. Sonuç olarak, Bayle'nin Dicti-onnaire bistorique et critique veVoltaire'in Dictionnaire philosophique'le birlikte Ansiklopedinin temel Aydınlanma metinlerinden birisinioluşturduğunu söylemek mümkündür.10Goldmann'a göre Ansiklopedinin özelliği, bir bütün olarak bilginin mümkün olduğu kadar anlaşılır kılınması

çabasında ve bu bilginin alfabetik düzenle elde edilebile; cek malumatlar toplamının kendisi olduğu

Page 13: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 13/40

düşüncesinde yatmaktadır. Bu anlayışta bilgi, toplumsal bir özne olarak insan türünün evriminde ancakbireysel momentlerde ortaya çıkan ve deneyimle gerçekliğe ve geçerliliğe kavuşmaktadır.Ansiklopediyi, Aydınlanmanın temel metni haline getirme uğraşısı veren en önemli isimler Diderot ved'Alembert'tir. Diderot belli bir felsefi bütün oluşturma yerine, felsefenin önemli ve işlevsel gördüğüalanlarında deyim yerindeyse "mücadeleye girişmişti. Diderot, düşünce çizgisinde kendisine hareket noktası

olarak aldığı düşün-38çeleri ve isimleri, bir müddet sonra eleştirel bir perspektifle arkasında bırakıyordu; bu nedenle düşünce hayatıbelli bir doğrultuda hareket etmek yerine, dönüşlerle, vazgeçişlerle ve yeni kabullenişlerle belirleniyordu.Deist olarak başladığı din felsefesini, agnostik olarak bitiriyor; Locke ya da Condillac'ı, deneycilik ya dasensualizmi belli bir müddet gündeminde tuttuktan sonra, maddeciliğe ve panteizme kayabiliyordu.Denis Diderot (1713-1784) Aydınlanma düşüncesinin filozof-militanıydı. Kuşakdaşları arasında Aydınlanmayaverdiği önem ve biçtiği paha bakımından belki de emsalsizdi. Buna karşılık belli bir felsefi sistem ya dadüşünsel bütünlüğe sahip değildi. Bu açıdan da en azından Fransız Aydınlanmasının "philosopbe" tipininuygun bir örneğini oluşturuyordu.11 Pensees philosopbiques (1746)12 önemli felsefi meseleler kadar,Diderot'nun kişisel kaygılarını ve içlenmelerini dile getiren bir kitaptır. Düşüncelerde Diderot'nun eleştirinesnesi din ve Tahn düşüncesidir. Bugün radikal bir din anlayışının kolaylıkla kabul edebileceği bu eleştiri,Aydınlanma için önemli bir olaydı. Kurulu din, bu dine bağlı olarak geliştirilen Tann fikri, olabildiğincerasyonel ve çekincesiz bir şekilde eleştirilirken, Diderot'nun dinin ya da kendi onaylayabildiği kalıptaki bir tabiîdinin karşısında olduğunu söylemek güçtür.13Din diye bilinen, korku ve insanın güçsüzlüğü teması üzerine bina edilen, yanlış kanıtlara ve tanıtlamalaradayalı, teologların kendi hakimiyetlerini korumak üzere ürettikleri bir dokunulmaz bütündür. Oysa gerçek din,tabiî din, insanın içsel uyumuna ve aklına ters düşmeyen bir dindir; kumlu dinler gibi insanları bölmek yerinebirleştirir ve eşitler.Diderot din konusunda olduğu gibi felsefe konusunda da değişken bir tutuma sahipti. D'Alembert'inmateryalizminden etkilenmiş ve bütün olayların fiziksel te-39mellere indirgenebilecegine inanmıştı; d'Holbach'la birlikte duyumcu bir perspektif geliştirmişti, ancak

giderek bu tutamlannı terkederek atomist, panteist ve deneysel yaklaşımın üstünlüğünü öne süren eklektikbir tavırla tabiat olaylarının daha iyi kavranabileceğine inanmaya başladı. Tabiatın kendisinde iasan için eniyiyi barındırdığına inanıyordu. Tabiata karşı çıkan ya da ters düşen bir şeyin, insan için de tehlikeliolabileceğini belirtiyordu. Bu nokta Diderot'nun ahlak anlayışında da kendisini göstermekteydi. Ahlakkuralları insanın tabiatında temellenmişti ve bu kurallar, tabiatı da dışlamayan kurallardı. Son olaraksöylenebilecek şey, Diderot'un özgüllüğünün çağın genel ruhunu oluşturan eleştirel tutumundan veAydınlanma ilkelerinin yayılması için Ansiklopedide verdiği mücadeleden kaynaklandığıdır.Jean d'Alembeıt (1717-1783) bir matematikçi olmasının yanısıra, Ansiklopediye gerçek hüviyetini kazandıranve bir önsöz mahiyetindeki Discoıırs preliminaire ve Es-sai sur les eletnents dephilosophie (1759) ile dephilosophe kişiliğini ortaya koymuştu. D'Alembeıt, Bacon, Newton ve Locke üçlemesinin kazanımlannıngörünür dünyanın kavranılması için bir tutamak noktası oluşturduğu inanandaydı. Böylelikle bilim, deneysel

yöntem ve duyumlanmız bilginin elde edilmesinin güvenilir yollan olmaktaydı ki bu nedenle Aydınlanmayüzyılı insanlığın bütün birikimlerinin araştınldıgı, ortaya konulduğu ve sorgulandığı bir yüzyıl olmuştu.D'Alembeıt te tıpkı Diderot gibi kurulu dinin ve kurulu dine bağlı olarak gelişen skolastik metafiziğin dogaıbilgiye varmak için engeller oluşturduğu kanısındadır. Doğru bilgi, nesnelerin özüne ya da mahiyetine ilişkinbir bilgi olmaktan çok, nesnenin işlemesi ve görünen yüzüyle ilgili bir bilgidir. Sistematik ruh, nesneye ilişkinbilginin, sistemik bir şekilde verilmesinden ve nesnenin bilgisinin40sistemik bir şekilde açıklanmasından geçmektedir. Önsel yargılardan ya da ilkelerden kalkarak nesneyevarmak değil, nesnenin kendisini verdiği kadanyla yetinerek, nesne-bilgisine varmak ve oradan ilkelertüretmek. Şu metafizik, hiç bir nesneyi kendi alanında tutmadığından bizim bilemeyeceğimiz bir alanın bilgisiolarak kalmaktadır. Metafizik ampirik hiç bir kanıt sunmaz; metafizikle hiç bir şey tanıtlayamayız. D'Alembeıt

politik konularda, Aydınlanmayı taşımaya Rusya'ya kadar gitmese bile, Diderot'yu izlemektedir; Aydınlanmaidealini benimsemiş bir hükümetin toplumsal sorunları çözeceği inancını taşır.

Page 14: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 14/40

İlerleme FikriAydınlanma düşüncesini oluşturan ayırdedici öğelerden birisi de ilerleme düşüncesidir.14 İlerleme fikrini,toplumsal ve felsefi düşünce tarihinde en üst noktasına Aydınlanma yüzyılında kavuşmuştur. Özellikle FransızAydınlanmasında somutlaşan ilerleme fikrinin kurucusu Turgot'dur (1727-1781).15Turgot'nun ilerleme fikri, tarihin evrensel tarih olarak kurgulanması ve bu kurgunun içerisinde tekil insan

türünün bütün düşünsel ve toplumsal kazanımlannın, çöküş ve yükselişlerinin bilime bağlı bir ilerleme fikrietrafında bütünselleştirilmesine dayanmaktadır. Burada insan türü, avcılık-tabiata bağımlılık, tanm, ve ticari-kentsel olmak üzere üç dönemli bir ilerleme göstermektedir. Bu üç döneme uygun ifade araçları ise dil,matematik ve resim sanatı olmaktadır. İlerleme, Turgot'ya göre, bilimsel, teknolojik, ahlakî ve sanatsalalanladaki yapıtlarda gözlemlenebilirdi.Condorcet (1734-1794) Fransız Aydınlanmasındaki ilerleme fikrine ikinci büyük katkıyı yapan ve bu fikri, insanzihninin tarihsel süreç içerisindeki işleyişine bağlayan bir düşünürdür. Condorcet'nin bu fikre yaptığı önemlikat-41kılardan bir tanesi de, ilerlemenin kendisinin hürriyet gibi bir ölçüte dayandırılması (daha ileri bir dönem,görece hürriyetin daha da antiği bir dönem olmaktadır ve bu hürriyet iktisadi faaliyetin de hür bir şekildeyürütülmesini ihtiva etmektedir) ve dünyevî (seküler) bir karakter kazandırmasında yatmaktadır. Turgot'nunüç aşamalı dönemsel-leştirimine karşı, Condorcet avcılıktan başlayarak dokuz ve bir de gelecek için ayrılanaşama olmak üzere on aşamalı bir ilerleme taslağı sunmakta16 ve ilerlemenin geri döndürülemezliğiniönemle vurgulamaktadır.17Bu modeldeki dönemleri Condorcet'nin aynlantırdı-ğı özellikleri tüketme kaygısı gütmeden sıralamakgerekirse, menfaat birliği ve korunma güdüsüyle bir araya gelen dili kullanabilen ve aileyi tanıyan küçük insantopluluklarının avcılıkla yaşadığı ilk dönem; avcılıktan ve tabiata bağımlılıktan kurtulup toprağa (tarıma)bağlanan ve dolayısıyla zihnî faaliyetlere daha çok zaman ayrılan, köleliğin oluşmaya başladığı ikinci dönem;tabiatı gözlemenin yanı-sıra toplumun da gözlemlendiği, eğitimin kurumsallaştığı, alfabenin kullanıldığıüçüncü dönem; dilin belli bir biçimde belli bir düşünsel uğraşıyı inşa etmek üzere kullanıldığı18 ve bilimlerinfelsefe çatısı altında toplandığı dördüncü dönem; bilimlerin felsefeden bağımsızlık kazanarak, kendiaralannda ayrışmasının yaşandığı ve bu ayrışmanın "matbaacılık bilinmiş olsa"19 engellenebilecek çöküşünün

yaşandığı beşinci dönem; bu çöküşle birlikte insanlığın karanlığa, tiranlann ve despotların hükümranlığı altınagirdikleri, bilgi ışıklarının söndüğü altıncı dönem; bilimlerin canlanması ve ilerleyişinin bilimsel ve teknolojikeşiflerin başladığı, matbaanın icad edildiği yedinci dönem; matbaanın icad edilerek yayımcılık faaliyetinin hızkazandığı, bilimlerde ve sanatlarda özerkleşmenin ve derinleşmenin arttığı, ahlakın dinden bağımsızlıkkazandığı sekizinci dönem; ve nihayet bilimlerin kurumsallaşmasına metodolojik42ve felsefî bir meşruiyet kazandıran Descartes'tan, insanla-nn mutlak baskı ve keyfîlikten kurtulduğu FransızCumhu-riyeti'nin kurulmasına kadar uzanan dokuzuncu dönem. Condorcet, bu dönemlere aklın ilerlemesininsınırsızlık kazanacağı muhtemel bir "gelecek" dönemi eklemektedir ki, bu da hem ilerleme fikrinin tabiî birneticesi hem de Aydınlanmanın optimist tarihsel perspektifinin bir uzantısı olarak görülmek gerekir, insanınçeşitli alanlardaki faaliyetlerinin (sanat, bilim, felsefe vb.) bilimin kılavuzluğu altında eşit ve özgürce

gerçekleştirebilecekleri kusursuz bir gelecek tasarısı, Condorcet'yi bu yanıyla ütopyanistlere yaklaştırmaktadır.Bu dönemselleştirmeyle Condorcet'nin göstermek istediği şey, "insan aklı[nın], medeniyetin tabiîilerlemeleriyle gelişmiş; despotizm, korkunun, felâket ve sefaletin ağırlığı altında ruhları alçaltmış veuyuşturmuş" olmasıdır.20 •Tarihsel olarak Condorcet, ibtidaî toplumlardan, Greklerden, Ortaçağdan (Condorcet'ye total bir gerilemedönemi olarak gelmektedir) ve Renaissance'xzn Aydınlanmaya ve yaşadığı Fransa'ya uzanan bir tablo taslağıgeliştirmekte, her dönem için, bilginin ve insan aklının aldığı şekilleri tartışmaktadır. Her dönem, daha öncekidönemin birikimini taşır-kusurlannı ortadan kaldırarak ya da eksiklikleri giderilmiş olarak. Bu tür birdüşüncenin Comte'cu pozitivist tarihsel anlayışının da öncülü olduğunu belirtmek gerekir.Entellektüel, ahlakî ve ekonomik alanlarda .yoğunlaşan bireysel hürriyet, medenileşmiş toplumlarda, baskıaltında kalan, bir despotun ya da Uranlığın tahakkümü altına yaşayan toplumlardan daha fazladır. Bu

toplumlar bilimler ve sanatların daha gelişkin olduğu toplumlardır. Eğitim bireysel yetenek ve kapasitelerin

Page 15: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 15/40

sonuna kadar değerlendirilebildiği bir vasat olarak, toplumun bütün bireylerin kullanımına açıktır. Ayrıcaeğitim bireylerin doğuştan43edindikleri eşitsizliklerin ortadan kaldırılması için uygun bir araçtır da. Eğitim ilerlemenin teminat altınaalınabilmesi için vazgeçilmez olmaktadır. Condorcet toplumsal refah artışının, nüfus artışına paralel olarak-

bütün ilerleme imkânlarına rağmen-belli düzeyde bir azalma göstereceğini söyleyerek, Malthus'un görüşlerinide öncelemektedir.21 Daha demokratik ve bilimsel bir toplumsal düzen özlemine ragmen, ilerlemenin eneksiksiz aşamasında bile, gerekli ahlakî düzeyin yakalanamayabileceğine işaret etmekteydi.ilerleme fikri Aydınlanma için bilginin birikimselliği ve insanın etrafındaki tabiattan maddî zenginliklerüretmesine yardım edecek araçların (teknoloji) gelişmesiyle mümkün ve kaçınılmaz olan bir süreci işaretediyor ve ilerleme, aklın kullanımının yaygınlık kazanmasıyla birlikte insanlara daha mutlu, daha ahlakî vemedenî bir hayatı vaadediyordu. Bu fikir kendinde, tarihsel süreç içerisinde "kötü" olarak görülen şeylerintedricen ortadan kalkarak, yerlerini, "iyi" olarak nitelendirilen şeylere terkedileceği inancını ve bu eğilimin yinetarihsel süreç içerisinde sonsuza kadar devam edeceği ümidini ihtiva etmekteydi.22Bu durumda, tarihin belli bir biçimde yorumlanması gerekmekteydi ve yorumlama da gerçekte onsekizinciyüzyılın formülleştirdigi bir yorumlama biçimiydi.23 Buna göre tarih, aslında bir olumsuz durumun süreklilikkazandığını değil, ortadan kalktığını göstermektedir. Bu ortadan kalkmanın tanıklığını ve nedenini, bilgilerinartışında ve genişlemesinde bulmaktayız. Çünkü insanın yaşadığı fiziksel mekân ve tabiat, aslında olduğundanöz olarak pek fazla değişmemiştir, buradaki değişiklik, biçime ilişkindir. Condorcet'de bilgi, eğer bilgide ihtivaedilen deneysel muhtevaya riayet edilirse, bireyden başlayarak bütün insan türünün kusursuzlaşmasınısağlayacak bir güçtü. İlerlemenin tarihi, bilginin tarihiyle neredeyse özdeşti.44Rousseau'nun Aykırılığı*Rousseau hem Aydınlanma felsefesine hem de ilerleme fikrine aykın bir düşünürdür. Bu aykınlığınsomutlandıgı metinlerinden en önemlisi, 1750 yılında yayımlanan ve Dijon Akademisi'nin aynı konulumükâfatını kazanan Sanatlar ve Bilimler Üzerine Risalesf dir. Risalede Aydınlanmaya egemen olan genelilerlemeci ve optimist yaklaşımın tersine, bilimler ve sanatlardaki, kısaca medeniyetteki gelişmelerintabiatında iyi olan insanı bozduğu iddiası ortaya atılmıştı. Bilimlerdeki ve sanatlardaki ilerlemenin fiyatını,

insanlar toplumsal ahlâktaki çöküşle ödemektedirler. İlerlemenin rahmi, insan tabiatının kötülükleridir.Bilimlerdeki ilerleme hakikat ve doğruluk peşinde koşan yalın bir gücün, aklın, çabasının bir ürünü olarakgörülemez. Bu iddia 1758 yılında yine aynı Akademi'ye sunulan ancak ödül kazanamayan Eşitsizliğin KökeniÜzerine başka bir Risalede de tekrarlanacak, medeniyetin insanı sadece bozmakla kalmayıp aynı zamandainsanlar arasında bir eşitsizlik te yarattığı söylenecekti. Burada Hobbes'un "tabiî duruırTun-dan farklı bir "tabiîdurum" portresi çizilmektedir. Hobbes'un tersine ilk durumda, insanlar barışçıl bir toplumda yaşamaktadırlar.Bu metin Rousseau'nun Aydınlanma eleştirisinin öncüllerini de sergilemektedir. Buna göre, insanlar tabiî birşekilde ve kendilerini koruma güdüleri ve tesadüfün bir eseri olarak, eşit bir hayatı paylaştıkları 'tabiî du-rum'dan koparak, güç, statü ve zenginliğin daha eşitsiz olarak dağıldığı bir tarihsel duruma-sivil (medenî)toplum-evrilmektedirler. Tabiî insan, herhangi bir rasyonel ya da zihnî inşa olmaksızın sulh içerisindeyaşamakta iken, tarihsel ya da medenî insan, ancak başkalarına zarar vererek varkalmayı başarmaktadır. Bu

nedenle, medenî toplumlarda varolan bütün siyasal, toplumsal ve iktisadi ku-* Rousseau'ya, Aydınlanmanın enfant teırtble'ı denilmektedir.45rumlar, yapılar ve değerler, insan tabiatına, ve hürriyetine aykırı bir mekanizmayla işlemekte ve tarih, bizetoplumsal ahlaktaki çöküşün ve adaletsizliğin insanlar arasındaki eşitsiz ilişkilerden kaynaklandığınıgöstermektedir. Toplum Sözleşmesinde bütün bireylere eşit hakları tanıyan ve belli bir cemaatin bütünüyelerine aynı yasalann uygulanmasını zorunlu kılan bir "genel irade" kavramıyla Rousseau, en azından politikolarak medeniyetin yarattığı kötülüklerin geriletilebileceğine inanmaktadır. Bireyi ya da yurttaşı bir cemaatinyegâne ve meşru politik öznesi olarak gören Rousseau, varolan politik yapı ve değerlerin baskıdan vetahakkümden oluştuklarını ve bu halleriyle ancak ortadan kaldınlmaları gerektiğine inanarak (örneğinRousseau Aydınlanma düşünürleri arasında 'cumhuriyetçi' talebleri açıkça dile getiren ilk isim olmaktadır)

diğer Aydınlanman düşünürlerin 'reformist' ancien regime eleştirilerinden aynlmaktadır. Bu yanıyla eşitlik ve

Page 16: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 16/40

hürriyet talebleri de dikkate alınırsa, Devrimi öncelemekte, radikal demokrasi geleneğinin de tarihinibaşlatmaktadır.Rousseau'nun özgünlüğünün kökeninde Montesqu-ieu'yle birlikte "ben"i bir problem alanı olarak görmesiyatmaktadır.24Aydınlanmanın retoriğinde, en azından Alman romantiklerine gelinceye kadar hem bir felsefe nesnesi hem de

politik ve toplumsal özne olarak somut "birey" vardır; ancak bu bireyin "ben"i gözardı edilmiştir. Bu anlamdaörneğin bireyin çıkarları denildiğinde, bu çıkarlar "ben"e ilişkin çıkarlar olmaktan çok, bir tür olarak bireyinçıkarlarıdır. Rousseau'nun varmak istediği gerçekte "otantik", toplumun kayalarından kurtulmuş, kendihürriyetinin bilincinde bir bireydi. Toplum ve devlet, bireyin otantisite (sahicilik) arayışının önünde bir engeloluşturmakta ve "l">en"in yüzeye çıkması, toplum açısından yıkıcı bir özellik taşımaktadır.2546Bu da bireyin ben-bilgisine varabilmesiyle mümkündü ki Rousseau, kendi çağının bu açıdan bireye yeniimkânlar sunmakla birlikte bir tür sınırlayıcılık ta getirdiğini düşünmekteydi. Ben-bilgisi, bireye ya da insanailşikin bir bilgi olmaktan ziyade, bireye kendisi- olmayı dikte e-den bir bilgiydi.26Öte yandan toplumsal varoluş, insanın iradî olarak vazgeçemiyeceği bir zorunluluk olarak durmaktaydı. Ohalde sorun, bireyin kendi otantik varo!'şu seçeneğini ortadan kaldırmayacak bir toplumsal düzenin veyapılanmanın yaratılmasıydı. Rousseau'nun bu yönde tasarladığı birim, bireyin kendisini hür bir şekilde ifadeedebileceği bir cemaattı (community).Din SorunuFilozoflar Aydınlanma Çagı'nın "klerjinin tahakkümümü-nün" çöküşü ve "dinî ilgilerde azalmaya" tekabületmediğini düşünüyorlardı, bu çağ aslında hâlâ dinî bir çağdı.27 Bununla birlikte eleştirel aklın öncülüğündefelsefede olduğu gibi toplumsal hayatın çeşitli bölümlerinde, sözgelimi edebiyatta ve sanatlarda da, bir türsekülarizasyon yaşanmaya başlamıştı ve bu eğilim eğitimli Hristiyanlan da ihtiva etmekteydi. BöylelikleAydınlanma düşüncesini belirleyen başat temalardan birisi de şüphesiz din, özellikle de Hristiyanlıkeleştirisidir. Gay'e göre filozoflar, modern paganlardı ve Aydınlanma Çagı'nın diğer bir adı modern paganizmolmaktaydı.28Bu eleştirinin büyük bir kısmının, Aydınlanma Çagı'nın geçmişe borçlu olmadığı inancından kaynaklandığınatemas etmiştik. Bu kopuşun kuvvetle vurgulandığı Fransız Aydınlanmasında kurumsal din (yâni Roma Katolik

Kilisesi'nin temsil ettiği din anlayışı), Aydınlanmanın, bireysel ve toplumsal hürriyetin, bilimin, ilerlemenin veeşitliğin önündeki en büyük engeli oluştumıaktadır. Aydınlan-47manın dinle olan gerilimli ilişkisi, dinin aşılması yönünde değil, ancak yeni bir inanç ve belki de bir dinanlayışının ortaya atılmasıyla sonuçlanacaktı.29 Bu sonuç, evrene, tabiata ve topluma ilişkin sorunlara verilengeleneksel dinî karşılıklann yerine, dinin dışında geliştirilen karşılıklann, bunlan bilebilmenin veanlayabilmenin meşrulaştınmının ise din yerine, akılda, bilimin işleyişinde yâni özgür birey ve onunetkinliklerinde gerçekleştirilmesinde gözükmektedir.Fransız Aydınlanmasının dine bakış açısında belirleyici olan Voltaire (1694-1774) ve onun deizmiydi. 1726yılında ingiltere'ye giden Voltaire, Newton30 ve Locke'un felsefelerinde müseccem olan ve "kendisineinanılabilmeyi haklılaştıracak ölçüde sınırlanna çekilmiş" din ve Tann dü-şüncesini-bu sınırlarına çekilmiş

Tannya ibadet eden bir insan aynı zaman da bir bilimci olarak kalabilirdi31 kendi ülkesinde popüler kılmayaçalıştı. Deizm, başlangıçta bir kez müdahelede bulunmuş, ancak daha sonra evreni ve tabiatı kendi yasalanylabaşbaşa bırakmış bir Tann düşüncesine yaslanmaktaydı. Newton'un kozmolojiye ve Locke'un iseepistemolojiye yaptığı katkılarla temellenen bu harekete göre, insana aklı bahşetmekle Tann, evrenin kapısınıve yasalarını açmıştı. Akıl da yaratılış sürecinden kalkarak Yaratıcıyı bulmak,32 doğruyla yanlış arasında birtercih yapmak durumunda idi. Aynı akıl insana, hemen her yerde bir tabiî din ya da tabiat dinininbulunduğunu göstermektedir. Locke'a göre Hristiyanlık, böylesi dinin bir ifadesi olmaktadır. Bir İlk Nedenolarak Tanrı düşüncesi, ilk bakışta kendi kendine işleyen yasalara sahip mekanik bir evren tasarımıyla çelişsebile, hem aklın istemlerini karşılıyor hem de klerji ve kamuya karşı belli bir meşruiyetin kazanılmasınıkolaylaştırıyordu. Bu pratik deizm, "değişmez bir yasa kavramı ve özgür bilimsel etkinliği desteklemekte,tabiat-üstü bütün müdahelelerin önüne

48

Page 17: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 17/40

geçmekte ve toplumsal ahlâka önemli bir müeyyide kazandırmakta; iyi ve kötünün rasyonel bir açıklamasınısunarak, mükâfat ve cezaları, ebedî bir yaratıcının keyfi kararları değil, davranışın kaçınılmaz sonuçları"33olarak sunmaktadır. Voltaire bütünüyle ateist bir toplumun, ancak bütün üyelerinin birer philosophe olmasıdurumunda ayakta kalabileceğini, bunun dışında "sınırlamalardan" kurtulmuş bir toplumun felâketlerlekarşılaşacağına inanmaktaydı.

Fraasız Aydınlanması içerisinde bu tür bir din anlayışına karşıt düşünceler de vardı. Örneğin d'HolbachSysteme de la Nature (Tabiat SistemO'ünde yaratıcı bir Tanrı düşüncesi kavramına karşı çıkıyor ve bununyerine, tesadüfi bir olaylar zinciriyle oluşmuş bir evren kavramı ikâme ediyordu. D'Holbach dini, insanhürriyeti ve ilerlemesinin önündeki büyük engellerden birisi, politik baskı ve zorun meşaılaştırıcı bir gücüolarak görüyor ve dinin aşılması hâlinde, dinin yerine akla dayalı ve insan refah ve mutluluğunu hedefleyenrasyonel bir toplum düzeni oluşturulmasının mümkün olduğunu söylüyordu. Aydınlanmadaki materyalistçizginin önemli isimlerden birisi olan d'Holbach, dinin insanın gerçekliği kavramasına engel o-lan korkuyu vehurafeyi ortadan kaldırmak yerine yarattığını ve bunların üretilmesine katkıda bulunduğunu belirterek,gerçekte ilahî bir sistem bulunmadığını yazıyordu. Bu iki kutbun arasında farklı bir yaklaşımın temsilcisiolarak, başka konularda olduğu gibi din konusunda da, kendisine özgü bir philosophe dürüstlüğüyle Diderotson sözü söylemekteydi:. "Tannm, varolup olmadığını bimiyo-rum...Bu dünyadan istediğim hiç bir şey yok,çünkü olayların gidişi eğer sen yoksan kendiliğinden, eğer varsan senin emrinledir... Burada böyleceduruyorum, ölümsüz maddenin zorunlu bir kısmı olarak-ya da belki senin yaratığın olarak."3449Aydınlanma, Duyumculuk, Materyalizm ve NaturalizmLocke'un Kıta Avurpasındaki öndegelen öğrencilerinden birisi.olan Etienne Bonnet de Condillac (1715-1780)Aydınlanmanın Lockecu duyumculuğunun zikredilmesi gereken ilk ismiydi. Essai sur l'origine clesconnaisance huma-ines (1746)35 ve Traite cles sensations (1754) didaktik bir sunumlamayla büyük orandaLocke'dan etkilenmekle birlikte, özellikle onun bilginin içsel deneyim yoluyla elde edilebileceğini ilişkin teziniyadsıyarak Traite ile Loc-ke'tan büyük oranda aynlacaktı. Condillac, bütün bilgilerin duyumlardantüretilebileceği argümanını o kadar köklü bir şekilde kurmuştu ki, bu argüman döneminin ve devrim sonrasıFransa'sının adeta resmî ideolojisi haline gelmişti. Condillac bir bakıma, Lockecu felsefe ve bilgi teorisinin birboyutunu-dışsal duyumlarla ilgili olarak-radikali-ze ederek ("idrâkin gücü dönüştürülmüş duyumdan başka

bir şey değildir"36 materyalizme kapı açmıştır. Ancak Condillac, varolanın, belli bir bütünlüğü olmadığı içinbölüne-bilen maddelere indirgenebilmesi anlamında bir materyalist olmadan çok, Descartescı anlamda birdualizme daha yakın gözükmektedir-ruhun, duyumlann işleyicisi bir odak olması argümanıyla da budualizmin aşılmasını sağlamakistemişti.37Düşünce, duygu ve zihnî olayları ruh kavramının altına koyan Condillac bunların duyumlar vasıtasıyla ruhaaktarıldığını ve zaten, ruhun ancak edinebildiği kadanyla duyumlardan mürekkep olduğunu söylemektedir.Tek bir duyum bazen karmaşık zannedilen bir yığın düşünceninya da yetinin kaynağı olabilir ya da karmaşıkdüşünceleri veya yetileri bazen tek bir duyuma götürerek açıklayabiliriz.Öte yandan Condillac Aydınlanmanın temel ilkelerinden birisi olarak I esprit systematique ve l'esprit elesysteme arasındaki aynmtTraife des systeme'de (1749) net

50olarak ifade eden bir düşünür olarak karşımıza çıkmaktadır.38 Bu aynm, onsekizinci yüzyıl felsefesinin kendimeş-rulaştınmını da içermekteydi. Condillac, Descartes, Maleb-ranehe, Spinoza ve Leibniz'in "a priorimuhakeme ile genel ilkeler üzerine kurdukları metafiziksel yapılarla" Locke ve Newton'un , "gözlem vedeneye, deney verilerini biriktirmeye ve test etmeye dayanan ve soyut kavramlan sadece sınıflandırmaamacıyla kullanan" felsefelerini karşılaştırmakta ve ikincisi lehine olmak üzere, felsefenin görevinin kapalıevrenler yaratmak olmadığını söylemektedir. Böylelikle totolojilerle dolu, belirsiz bir kavramsal bütün yerine,daha mütevazi, ancak daha faydalı ve daha çok anlaşılır "olguları olgularla açıklayan" yeni bir uğraşı olarakfelsefenin önü açılmış bulunuyordu. Bu felsefenin bu tür bir metodolojik donanımı sağlayan tabiî bilimlerinmetodunu takip etmesinden daha uygun bir şey de olamazdı.39Claude Adrien Helvetius (1715-1771) Condillac'ın epistemolojik ve felsefî kazanımlannı daha katı bir şekilde

savunmaya devam ederek, bütün ruhsal olaylann duyumlar ve duyumsal algıyla açıklanabileceği ve felsefeninbilime bağlanması gerektiği düşüncesiyle başladığı kitabı De l'esprifde (1758) etiğin tıpkı deneysel fiziğin

Page 18: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 18/40

kurulduğu gibi kurulması argümanıyla sürdürmekte; kamu yararının40 bütün ahlakî değerlerin temelinioluşturduğunu ve bunun, aileyle devlet arasında bir çıkar çatışması doğurduğunu, bu nedenle çocuklanngelecek için devlet tarafından yetiştirilmesi gerektiğini söylemektedir.41 Böylelikle Helvetius, Rousseau'ylabirlikte eğitimin önemini vurgulayan bir düşünür olmaktadır. Çevrimsel bir tarihsel felsefesi olan Helvetius,gelecek konusunda oldukça pesimist bir kanaat taşımasına rağmen, insanın yetenekleri konusunda iyimserdi

ve eğitimin bu yetenekleri geliştereceğine, "herşeyi yapabileceğine" inanıyordu.42 Buna rağmen, Helvetiusinsanın egoizminin ve haz peşinde koşmasının ahlakî ve erdemli51olanı oluşturduğuna inanıyor, bu inancını insanın çeşitli düzeylerdeki davranışlarının temeli sayıyordu.Helvetius Aydınlanmayı belirleyen bir düşünür olmamasına ragmen, insana bağlı bir ahlakı savunması, eğitimiöne çıkarması ve kimi zamanlar yandaşlarını bile kızdıracak ölçüde din ve ahlak konusundaki radikalyaklaşımlanyla dönemin genel karakteristiğini tasvir etmek için vazgeçilemez bir isim olmaktadır.Aydınlanma filozoflarının ortak felsefî bir tavrının bulunmadığından söz etmiştik, ancak bu belirleyici genelçizgilerin olmaması anlamına gelmemektedir. Diderot ve d'Alembert gibi doğrudan Ansiklopedist olanisimlerin dışında, d'Holbach, Helvetius, Condillac, La Mettrie, natura-lizm, materyalizm ve duyumculukçerçevesinde büyük oranda benzer bir düşünce çizgisi geliştirmişlerdi. Bunun en büyük nedenlerinden birisiFransız Aydınlanmasının Locke'un felsefî ve epistemolojik ürünü olmasıydı. Bu düşünürler, Voltaire, Buffon,Rousseau, Montesquieu gibi doğrudan tarih ya da siyasi bir eğilimi entellektüalize etmemekle birlikte, felsefîdüşüncelerini tarihe (ilerleme fikriyle birlikte) ve siyasete de taşımışlardı. Locke'u Fransız Aydınlanmasıylatanıştıran Voltaire olmuştu ve aslında Voltaire kendisine sadece felsefeyle sınırlı kalmamak üzere, Fransız birLocke rolü biçmişti.Sadece Fransa'yla sınırlı kalmamak üzere onsekizin-ci yüzyıl materyalizmi büyük oranda Julien Offray de LaMettrie'yle (1709-1751) özdeşleşmiş bulunmaktaydı. La Mettrie çağının belirleyici özellikleri olarak eleştirikurumuna büyük önem vermekte ve din karşısında da kısmen Spinozaclıkla kısmen de ateizmle birleşen birtavır sergilemekteydi. L'homme machine(1748)43 materyalizmin el kitabı olarak, "insan ruhunu araştıranfelsefe sistemlerinin materyalizm ve spiritualizm" olduğu argümanıyla başlamaktadır.44 Hem La Mettrie'ünmateryalizmini hem bu ma-52

teryalizmin Lockecu kökenini45 hem de kitabın esas tema-. sini vurgulayan şu paragraf herhalde, kendisininbu aynm-la neyi kasteddigini çok açık bir şekilde ortaya koymaktadır: "İnsan öylesine karmaşık bir makinadırki onun hakkında kesir bir fikir edinmek ve dolayısıyla onu tanımlamak ilk başta olanaksız gibi görünür, iştebu nedenledir ki filozoflann a priori yani bir bakıma ruhun kanatlarından faydalanmayı isteyerek yaptıklarıaraştırmalar sonuçsuz kalmıştır. Böylelikle yalnızca aposteriori veya ruhu vücut organlarından ayırmayaçalışarak insan ruhunun kökenini kesinlikle keşfetmesek bile, bu konuda en yüksek olasılık derecesinevarabiliriz."46La Mettrie, aklın maddenin imkânlarına kendisini açtıkça mükemmelleşeceğine belirterek, aklın otoritesinekayıdsız başegilmesi gerektiğini söylemekte ve aklın bir kullanma alanı olarak tabiatın ancak deneyselyöntemlerle incelenebileceğini ve bu yöntemin de tıb biliminde halihazırda kullanılmakta olduğunuvurgulamaktadır. Bir felsefî akım olarak materyalizm kendi tarihini büyük oranda tıbbın verimleriyle kurmuştu

ve bu nedenle La Mettrie materyalizminin önemli oranda tıbbî ilkelerden türetilmiş olması ve La Mettrie'üntıbbî iyileştirmenin insanın en önemli etkinliği olduğunu söylemesi anlamlı olmaktadır.47 Ruhunbilinemezliğine ve ruhçu filozofların "ruh" diye inanılmasını istediklere şeye karşı şüpheci bir tutum takınan LaMettrie, ruhun bilinmesi için, "ruhun yaşam ilkesini" oluşturan bedenin incelenilmesi gerektiğini belirtir.48 Budurumun bir yansıması olarak La Mettrie'de hazza, cinselliğe ve hedonizme yönelik bir ilgi de tesbit etmekmümkündür.Bilindiği gibi Aydınlanmanın anahtar kategorilerinden birisi de tabiat kavramıydı. Tabiat, tabiî hukuk ve tabiîdin bahislerinde de sergilendiği üzere, kendisinde insan i-çin iyi olan herşeye mündemiçti. Tannnın çıkanldığıher noktaya, toplumla birlikte sokulan tabiat ideası, bilimlerin53ve felsefenin sekülerleşmesininin de mühim bir saikini teşkil etmekteydi. Bu anlamda bir naturalistik

materyalizmin kuruculanndan birisi olarak karşımıza Baron Paul Henri-Thierry d'Holbach (1723-1789) veSysteme de la nature ou des lois du monde physique et du monde morale (1770) başlıklı kitabı çıkmaktadır.

Page 19: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 19/40

Page 20: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 20/40

12-Türkçesi, Filozofça Düşünceler, çev: İsa Öztürk (istanbul: Çan Yayınlan, 1974).13-Örneğin, "İnsan ya Tanrı'run ya da doğanın yarattığı gibidir, Tann'yla doğa ise hiç bir zaman kötü bir şeyyapmazlar.", ibid., s. 60.14-llerleme fikri hakkında tarihsel ve felsefî bir yorum denemesi, için bkz., Robert Nisbet, History of the Ideaof Progress (New York: Basic Books, 1979).

15-Nisbet, ibid., p. 179.16-Genel olarak Condorcet'nin yaklaşımı ve ilerle-56me modeli için bkz., Condorcet, İnsan Zekâsının İlerlemeleri Üzerinde Tarihî hir Tablo Taslağı, 2 cilt, çev: OğuzPeltek (istanbul: MEB, 1990). Kitabın orijinali, Esquisse d'ıın tableau historique des progres de l'esprit humain.(1793).17-Condorcet, ibid., (1) s.518-Condorcet tıpkı Helvetius gibi, gerçek bir bilimin bir kelimenin gerçekte bir şeye işaret ettiği bir dilinbulunmasıyla mükün olduğunu düşünmekteydi. Bkz., Kingsley Martin, French Liberal Thought in theEighteenth Century (New York: Harper Torchbooks, 1962) p. 296-297.19-Condorcet, ibid., (1) s. 92. Çüfıkü el yazması bir eserin özellikle dinî nedenlerle ortadan kaidınlması, artık oesere erişebilmeyi imkânsız kılmaktaydı.20-Condorcet, ibid., (2) s.3.21-Nisbet, ibid., p. 212.22-Manin,ibid, p. 281.23-Cassirer, Ibid. pp. 197-22324-Bu argüman Marshall Berman'a aittir, bkz., Marshall Berman, The Politics of Authenticity: RadicalIndividualism and the Emergence of Modern Society (New York: Atheneum, 1970) passim.25-lbid, p. 81.26-lbid., p. 86.27-Gay, Enlightenment, ibid., (I) p. 338.28-lbid., (I) p: 8 vd.29-Cassirer, ibid.-, p. 136.

30-''[Voltaire'in] Tanrıyı her düşündüğünde, New-ton'u da aklına getirdiğini gözlemlemek ilginçtir." Bkz.,Norman Hampson, Aydınlanma Çağı, çev: Jale Parla (İstanbul: Hürriyet Vakfı Yayinlan, 199D, s. 60.31-Martin, ibid., p. 124.32-Völtaire, "her zaman bir müşahedenin müşahidi ve evrenin de Tanrıyı doğnıladıgına inanmış olarak kala-57cağım" diye yazmıştır. Ibid., p. 126.55-lbid., p. 129.34-Hampson, ibid., s. 73.35-Türkçesi, İnsan Bilgilerinin Kaynağı Üzerinde Deneme, çev: Miraç Katırcıoğlu (İstanbul: Maarif VekaletiYayınlan, 1954).36-Martin, ibid., p. 221.

37-Duyumculuk ve materyalizm ayn düzeylere ve nesnelere sahiptirler. Duyumculuk, daha çok bilgininmahiyetine ilişkin bir girişimi, materyalizm ise ontolojik bir uğraşıyı temsil eder. Dolayısıyla Condillac'ınmateryalizmle özdeşleştirilmesi baştan yanlış olmaktadır. Bkz., Alfred Weber, Felsefe Tarihi, çev: H. VehbiEralp (İstanbul: Pul-han Matbaası, 1949) s. 246.38-Gay, ibid., (I), p. 139 vd.39-"Condillac için, bilimsel düşünüş diğer bütün düşünüş türleri için bir model ve uyan...iyi insanların elin' de,iyi sonuçlar çıkarabilecek cansız nesnel bir araçtı." Ibid, (I), p. 165.40-Helvetius, "daha fazla insanın mutluluğunun doğru ve yanlışın ölçüsü" olduğunu varsayan eşitlikçi politikfelsefenin temsilcilerindendir. Ibid., (I), p. 459-4l-Hampson, ibid., s. 95 vd.42-Gay, ibid, (I) p. 515.

Page 21: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 21/40

43-Türkçesi, İnsan, Bir Makina , çev: Zehra Bayra-moğlu (İstanbul: Havass, 1980). Bu kitapla aynı tarihtebasılan L'hommeplante'de (Insan-Bitki) ise daha alt bir gelişme düzeyi olarak insan bedeni ve bitkiler arasındabir simetri aramaktadır. 44-lbid., s. 15.45-L' historie natıtrelle de âme'ûe (Ruhun Tabiî Tarihi) La Mettrie, duyu organlarının işlemesinin fizyolojikkökenlerine eğilerek, duyumun aslında bedensel bir nedeninin olduğunu söylemekte ve insan

davranışlanndan bil-58

ginin edinilmesine kadar uzanan geniş bir alanı bu du-yumcu-materyalist çizgide açıklamaktadır.- Aynıkitapta*bü-tün bilgilerimizi duyumlara bağlayan Lockecu argüman tekrar edilerek, bilginin üretilmesindedışsal dünyanın belirleyiciliği teması işlenmektedir.46-lhid., s. 19.47-Gay, ibid., (II) p. 15. L'Homme machine's^ büyük bölümünde ancak tıbbın ya da fizyolojinin konusuolabilecek (örneğin beyinle ilgili pasajlar) argümanlar bulunduğunu da geçerken belirtelim. Tıb, bilimseldevrimin ve ilerlemenin aşikâr bir şekilde sergilendiği bir alan olarak, Aydınlanma filozoflarını derindenetkilemişti. Tıbbî gelişmeler, insanın geçmiş ve bugün arasında somut bir mukayese imkanı bulmasınısağlamaktaydı. Zaten Aydınlanma düşünürlerinin ancien regime tasavvurları, hastalıklı bir insan imgesine veaklın düzeni olarak adlandırdıktan yeni düzen de hastalıktan kurtulmuş bir insan imgesiyle tasviredilmekteydi. Tıb ve çevrimsel tarih anlayışıyla belirginlik kazanan biyolojik söylem, zannedildiğinden daha daetkiliydi. Kant'ın Aydınlanmayı"ergin" olma durumuyla özdeşleştirmesi de bu çerçevede zikredilebilir.48-Friedrich Albert Lange, Materyalizmin Tarihi ve Günümüzdeki Anlamının Eleştirisi, cilt I, çev: Ahmet Ars-lan(İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1982) s. 226.49-Buna Hume da dahildi.50-Lange, ibid., s. 253.51-"Varolan din çok derin ve çıkarcı(interested) bir teolojik politikanın meyvasından başka bir şeydeğildir...eğer başlangıca kadar gidersek, her zaman cehalet ve korkunun tanrıları yarattığını görebiliriz.Heves, coşku ve yalan onları süsler ya da çirkinleştirir; zayıflık tapar, zalimlik canlı tutar, adetler onlara saygıduyar; Uranlık tanrılan insanların körlüğü onlara hizmet etsin diye destekler."

59Systeme de la Nature, i 387 ff. Zikreden, Martin, ibid., p..175.52-La Mettrie'ün de (spiritualizm ve materyalizm arasında) benzeri bir dikotomyayla başladığını hatırlayalım.53-D'Holbach için madde, bizim varoluş durumu i-çin kullandığımız bir kavramdı. Bkz., Martin, ibid., p. 174.54-lhid., p. 131.55-Coplestbn, ibid., s. 77.604. Bölüm İNGİLİZ AYDINLANMASIAydınlanmanın "Bilimsel Devrimin dolaysız bir ürünü olduğu ve kendisini meşrulaştırmak için modern biliminve modern bilimin teknu ojit: verimlerinden faydalandığı sık sık vurgulanan bir husustur. Yine Aydınlanma

"bilgiye" ve "akla" dayalı bir hareket olarak, kendisini yeni bir tür "bilgide" temellendirmisîir-ilke olarak bütüninsanlara açık, dolayısıyla elde edilmesi ve dolaşıma sokulması kolay, o ölçüde karşı konulması zor, çünkükendi şüphe uyandırmayacak bir netliğe ve kesinliğe sahip ve muhtevasında insanlığı tarihin daha öncekidönemlerinde rastlanan tahakküm biçimlerinden kurtarma/a muktedir "faydalı" öğeler banndıran bir bilgide.Aydınlanma belli bir toplumsal proje önermişti. Tarihsel olarak bu proje endüstriyel medeniyetin veburjuvazinin egemenlik süreciyle özdeştir. Endüstriyel Devrim, Aydınlanmanın toplumsal temellerinin açığaçıkanlmasında önemli bir yer tutar. Çünkü örneğin "eşitlik" gibi bir temanın nesneleri, artık toplumsalhiyerarşide yerleri uzlaşımsal kurallar ve kurumsallaşmış durağan bir işbölümünün belirlediği toprak sahiplerive köylüler değil, tüccarlar, işçiler, öğrenciler, burjuvalar, erkini yitiren ruhban sınıfı ve aristokrasiyle, merkezidevlet bürokrasLsi-dir. Bu değişikliğin vücuda getirdiği toplumsal akışkanlık, endüstrinin ve endüstriye dayalıtoplumsal örgütlenmenin ürünüdür.

Bu temalara bağlı olarak ingiliz Aydınlanmasının61

Page 22: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 22/40

(daha doğru bir adlandırmayla İskoç Aydınlanmasının-çünkü "Enlightenmenfı temsil edenlerin vetemellendiren-lerin büyük bir kısmı İskoç'tu; David Hume, Adam Smith, Adam Ferguson, Thomas Reid vb.-ön-tarihinde üç önemli isim bulmaktayız, Isaac Newton, Thomas Hobbes ve John Locke. Bu isimlerdenNewton yukanda temas edilen bilim kavramının üretilmesinde, Hobbes ve Locke ise, bu bilim kavramına bağlıolarak yeni bir felsefi ve epistemolojik tavnn gerçekleştirilmesinde ve yeni bir toplumsal düzenin

önerilmesinde öne çıkmışlardır.Newton'un Yeni BilimiBilimsel Devrimin merkezinde yatan kavram, mekanik tabiat kavramıydı. Bu kavram, tabiatın belli yasalaragöre işleyen bir mekanizma ya da makina olduğu imgesine dayanıyordu. Buna göre tabiat bütünüylemaddeden ibaretti ve maddenin zaman ve mekandaki hareketleri güç yasalann-ca belirlenmekteydi. Buhareketler ve yasalar bilindikte, tabiatı da bilmek, tabiatın gizlerini çözebilmek mümkündü. Bilimsel Devrimindiğer bir ürünü de gözlem ve deneye (experiment) dayalı bir -bilimsel- metodun gelişürilme-siydi. Bu metodbelki de bilimin kendisinden daha değerliydi; çünkü bilimsel herhangi bir önermenin, keşfin ya da yeniliğinifade edilebilmesinin ölçütü, bu metoda göre söylenip söylenilmemesine bağlıydı. Bilimin dili, bu yenikavrayışa göre matematikti; çünkü olguların kesinlik ve netlik içerisinde ifade edilebilmesini matematiksağlamaktaydı. Bütün tabiat fenomenleri, matematiksel olarak ifade edildiklerinde anlamlı olmaktaydılar.Böylelikle bilimde, cebir ve geometrinin yerini matematik almıştı.** Giderek matematiğin kullanılması öylesine bir derinlik arzetmişti ki, sözgelimi Locke'un çağdaşı olmasınaragmen, Newton'un Principa'mn&i kullandığı matematiksel dili anlamadığı söylenir.62Evreni bilinemez, gizli ve kapalı bir bütün olarak görülmekten kurtaran Newton'un1 evrensel yerçekimi ya-sası-evrendeki her madde başka bir maddeyi, büyüklüklerine ve aralarındaki mesafeye bağlı olarak değişenbir güçle çekmektedir- sadece maddenin hareketini açıklamakla kalmıyor aynı zamanda yeni bir evrentasannu da sunuyordu. Buna göre evren hareket halinde maddeydi ve bu hareketin yasalan heryerdedeğişmeden aynı biçimde matematiksel olarak ifade edilebilen güçlerce yönlendirilmekteydi. Ortaçağlannyeryüzünü evrenin merkezine koyan temsili böylece değişiyordu; yeryüzü, güneşin etrafında dönengezegenlerden sadece bir tanesiydi. Ancak bu fiziksel düzenin işletilmesi, yine de Tann sayesinde mümkünolmaktaydı. Newton kendi kendine işleyen bir makine olarak evren tasarımına en büyük katkıyı yapmış

olmakla birlikte, yine Tannyı-rafine bir matematikçi olarak Tanrı- bu tablonun işleticisi olarak görmekteydi.Sonuçta Newton cevapladığı sorulardan daha fazla soruyu ortaya çıkaran bir figürdü2 ama Aydınlanma içinNewton'uh ne yaptığı değil, yaptığının pratik sonuçlan önemliydi. Aydınlanmanın bütün önde gelen isimleridin, felsefe ve politika konusundaki tavırları ne olursa olsun, kendilerini New-ton'a borçlu hissediyorlardı.Voltaire, Newton felsefesini anlatan ve düşüncelerini popülerleştirmeyi amaçlayan bir kitap yazmıştı(Elements de la pbilosophie de Neıvtoıi). Bir çoğu için Newton eşine rastlanmaz bir fırsat sunmaktaydı: Birtarafta mekanik, açıklanabilir bir evren; diğer tarafta yaratıcı ama sık sık müracaat edilmesi gerekemeyen birTanrı.Aydınlanma'mn Geçmişi: LockeBir onyedinci yüzyıl düşünürü olmasına rağmen John Locke (1632-1704), Newton'un temsil ettiği bu yenievren ve bilim anlayışına karşılık gelen bir bilgi ve toplum teorisi

63sunmuştu. Gerek Locke'un gerekse onu önceleyen Hob-bes'un hem modern felsefî düşüncenin gelişmesindehem özellikle Anglo-Sakson ve Amerikan Aydınlanmasında dolaysız katkıları bulunmaktadır.3 Genellikle EssayConcerning Human Understanding ve Two Treatises ofGovern-mentte biri filozof, diğeriyse politik düşünürolmak üzere iki ayn Locke'un olduğu söylenmektedir.4 Filozof olarak Locke, insan zihni ve anlama yetisininmahiyeti üzerine, duyumların ve idrâkin5 önemini vurgulayan bir felsefe ve epistemoloji bırakmıştır. Locke'unFransız materyalizmin-deki (Helvetius ve d'Holbach) yorumu-zihin, bir tabula rasa olarak yorumlandığındanancak dış dünyadan edinilen ya da dış dünyanın verdigiyle yetinmek zorundadır-, insan zihnini bütünüyledışsal dünyaya bırakırken, Locke'un saldırdığı "doğuştan verili idealar" düşüncesi ise dışsal dünyayı bütünüyleparanteze almaktaydı. Bu iki tavnn da bir nedeni vardı: Aydınlanma, fiilî olarak hüküm süren olumsuzlukları,iasan tabiatının kusursuzluğuna olan inancına rağmen, açıklama durumundaydı ve açıklamanın yöneldiği yer,

iasanın ve iasan zihninin, anlayışının dışında tabula rasa'nın "kötü" doldurulmasını sağlayan bir yer olmalıydı.Bu yer Rousseau'da toplumun kendisiydi, genel Aydınlanma portresi içinse din, gelenek ve otorite üçlemesine

Page 23: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 23/40

dayanan skolastik dünya görüşüydü. Locke tam da bu noktada "doğuştan verili idealar" fikrini reddetti.Çünkü bu idealar, bireyin idrâkle ve duyumlar yoluyla dış dünyadan edindiklerini ve dış dünyaya verdiğitepkileri yoksaymaktaydı. Böylelikle örneğin ahlakın ve ahlaki değerlerin kaynağı konusunda, kendifelsefesine uygun bir açıklama üretti. "Ahlaki değerler zevk ve acı veren duyumlardan kaynaklanıyordu, zevkveren deneyimleri zihin 'iyi' olarak niteliyordu."6

Locke felsefesi çeşitli boyutlanyla oasekizinci yüzyılda büyük oranda belirleyici bir felsefe olmuştu: sözgeli-64mi "hoşgörü (çünkü inançlar büyük oranda çevrenin ürünleridir); doğal zekânın dışında insanların eşit olduğufikri (çünkü insanlar arasındaki farklılıklar kalıtımsal farklılıklar değil çevre farklılıklanndan kaynaklanır);toplumun maddî koşulları yönlendirerek, toplumun ahlakını da iyileştirmenin mümkün olduğu varsayımı;insanın akıldışı davranışlannın çocuklukta edindiği yanlış fikirlerden kaynaklandığı inanmana dayalı yeni bireğitim anlayışı ve psikoloji"7 gibi bir çok konuyu değişik boyutlarda ve vurgularla özellikle FransızAydınlanmasının bir çok philosop-/be'unda bulabilmek mümkündür.Politik bir düşünür olarak Locke özellikle Second Treatise'ûz epistemolojik yaklaşımını politikaya aktaran(çünkü'First Treatise hem eksik bir metindir hem de büyük oranda İngiliz patriyarkalisti ve paternalist birhükümet yanlısı Sir Robert Filmer'in Patriarcba'sımn reddedilmesine adanmıştır8 ve erken liberalizmin kurucuöğelerini sergileyen bir düşünür olarak karşımıza çıkmaktadır: insanlar doğuştan eşittirler ve birbirlerine nzaolmaksızın otorite iddiasında bulunamazlar. İnsan ilişkilerinde tahakküm olarak karşımıza çıkan otoritebiçimleri, belli bir işlevi yerine getirmek üzere vardır.Toplumsal varlık olarak insan, tabiî durumda Hob-bes'un iddiasının aksine, hürriyet ve eşitlik içinde yaşarlar.Bu yaşama biçimini belirliyen tabiî bir hukukun varlığı sözkonusudur. Tabiî hukuk kavramı, Locke için yaşama,hürriyet ve mülkiyet haklannı9 ihtiva etmektedir. Mülkiyet, emekle ve biriktirmeyle elde edilir. Bu hukukunçiğnenmesi (Locke için bu olumsuz durum paranın varoluşu ve eşitsizliğin artmasıyla ortaya çıkmaktadır)karşısında, varolan kötü durumu düzeltecek bir otoritenin bulunmaması nedeniyle tabiî durum sona erer veinsanlar, tabiî toplumdan siyasal topluma (civil society) geçerler. İnsanlar bu durumda cezalandırma haklannıBir sözleşmeyle topluma"165

devrederler-sözleşmenin güvence altına aldığı başka bir husus ta mülkiyet hakkıdır. Siyasal toplum, tabiîhukukun uygulanmasının kamuya devredilmesi ve insanlann kötü olandan (çatışma, ahlakî belirsizlik)korunmak üzere isteyerek (sözleşmeyle) bir araya gelmeleriyle mümkün olmaktadır. Yaşama hürriyeti vemülkiyetin güvence alınması, siyasal toplumda siyasal iktidann tekelindedir ve siyasal iktidar, kendisinedevredilen haklann belirlediği sının aşamaz. Toplumun kendini yönetmek üzere ürettiği yasaları ve bu yasalarıuygulayacak kişileri belirleyebilmesi demokrasiyi, bu belirlemenin bir azınlığın eline bırakılması oligarşi ya damonarşiyi doğurur. Yasama iktidan kutsal ve egemen oluşuna rağmen; sınırsız değildir; genel olanı, toplumunçıkannı ve iyiliğini gözetmek zorundadır. Yasama ve yürütme iktidarlan keyfîlik ve zorbalık taşıyamazlar(bunlar aynı zamanda Lockecu meşruiyet anlayışının ölçütleridir). Eğer insanlann yaşama, hürriyet vemülkiyet hakları ihlâl edilirse, başkaldırma hakları ortaya çıkar. Lockecu siyasal toplumda, güçlerin aynlmasıilkesini de bulmaktayız. Locke'a göre yönetilenlerin kendi haklannı korumak üzere sözleşmeyle haklarını

devrettikleri güç, devlet üç iktidara sahiptir: yasama, yürütme ve federatif (devletin milletlerarası ve savaşailişkin sorumluluğu).Onsekizinci yüzyılı derinlemesine etkileyen Lockecu siyasal teoriyi bu kısa özetle vermek mümkün olmasagerektir. Bu etkilemenin dolaysız sonuçlan da, Lockecu siyasal teorinin hümanizm/evrenselcilik eksenindebelirlediği Amerikan Bağımsızlık Bildirgesi ve Anayasası'nda, Fransız Aydınlanmasının politik tercihlerinde veiyimser tarih felsefelerinde müşahede edilebilir.Hume ve Aydınlanma'nın Kırılışıİskoç Aydınlanmasının öndelen düşünürü David Hume (1711-1776) bir bakıma Voltaire'in izdüşümüydü.10 Busa-66dece Hume'un History of England"da sergilendiği üzere iyi bir tarihçi olmasıyla değil, aynı zamanda çeşitli

felsefî ve toplumsal konulara (örneğin dine) şüpheci bir tavırla bakmasıyla da ilgili bir özellikti. Ancak Hume'laVoltaire arasında Aydınlanma esasında temel bir farklılık söz konusuydu: Voltaire Aydınlanmanın

Page 24: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 24/40

temellendirilmesinde öncü ve belirleyici bir rol oynamıştı, oysa Hume Aydınlanmanın bütün başat temalarınınkendi köklerine indirgeyerek özgüllüklerini kaybetmelerine yol açmıştı. Bu da örneğin din konusunda11Hume'un daha skeptik ve radikal olmasına rağmen, Aydınlanma için gizil bir tehlike olmasına yol açmıştı.Tabiî dinin tarihine ilişkin yorumunda, hem deistleri hem ateistleri hem de dindarların zeminini ortadankaldıracak bir biçimde, dini toplumsal bir olgu olarak değerlendirmek gerektiğini12 söylüyor, dinin rasyonel

bir temele sahip olmadığını iddia ediyordu. Tabiî din tarihinde tıpkı Locke gibi antropolojik verilere müracaatediyor ve monoteizmin tarihsel olarak daha geç bir dönemde keşfedildiğini ve gerçekte dinsiz topluluklanndabulunduğunu belirtiyordu. Hume dinle ilgili iki temel soruyu, yâni dinin akıldaki ve insanın tabiî yapısındakitemelini13 cevaplandırmak istemekteydi. Dinin akıldaki temeli açıktı ve rasyonel bir akıl yürütme, yaratıcı birTanrı düşüncesini doğrulamaktaydı. Ancak insanın tabiî yapısına bağlı olarak gelişen din hemen hiç bir yerdeaynı değildi ve evrensel bir benzerlik taşımamaktaydı. İlerleme fikrinin aksine, politeizmden monoteizmegeçiş, modern din anlayışı, tekrar putata-pıcılığa dönülmemesi anlamına gelmez; dünya üzerinde"aydınlanmamış" insanların varoluşu, dinî bir evrimin mutlak görülmesine engeldir, çünkü bunlar dinkonusunda her zaman bir gerileme gösterebilirler. Bu temalar aşağı yukarı Tabiî Din Üzerine Diyaloglarda dasürdürülmektedir. Orada bütün dini insanın rasyonel bütünlüğüne oturtmaya çalışan ve Tannyı bilmenin,ondan başka hiç bir gü-67-ce^hiç bir kuruma itaat eun;.;»iek esasında bir yükümlülük vazettiğim iddin eden Phiio, Hume'un kendisidir;Diyalogun diğer kişilerinden Cleanthes, Hume, Philo'nun karşıtını temsil eder. Demea aracı bir figürdür.Cleanthes bir deist olarak, Tanrıyı dünyanın düzeninden, Demea insanın sefalet ve eksikliğinden türetmeyeçalışmaktadır. Philo'nun vardığı sonuç aşağı yukan, hurafelere, geleneğe ve Kiliseye dayanan kurulu dinin-kibunun ötesinde aslında bir 'din' de yoktur-hiç bir otoriteye ve anlama sahip olmadığı şeklindedir.1'*Hume felsefesi, Locke'un bıraktığı yerden devam e-den bir felsefeydi-felsefenih bir epistemoloji olarak işebaşlaması anlamında.15 O da bütün bilginin duyu deneyimlerine bağımlı olduğunu düşünüyordu. Ancakduyu deneyimlerinin rasyonel temellendirilmesinin mümkün olmadığını, aksine nedensellik ve determinizmkonularında olduğu gibi, bilgilerimizin genellikle rasyonel öncüller yerine, psikolojik kavramlarlaaçıklanabilecek zihnî süreç ve işlemlerin sonuçlan olduklannı düşünmükteydi. Dolayısıyla rasyonel olaraktemellendirilmış bir bilgi kavramı Hume için geçerli değildi. Hume etik konusunda da benzeri bir tavır

takınarak, ahlakî yargılanmızın ve tutumlanmızın rasyonel ilkelere ve belli bir davranış öruntüsüne göredüzenlenmediğini ve bunlann diğer insanlarla kurulan ilişkilerden alınan izlenimlere göre yönlendirildiğiniiddia etti. İnsan davranışlarında ölçüt olarak alınan, kendisine müracaat edilen akıl değil, davranıştan dpğanetkilerdir-davra-nışın memnuniyet yaratması ya da acı vermesi. Hume esasında akıl kavramının, birbirindenbağımsız üç kullanımının olduğunu ve bu kullanımlannın birbirleriyle kanştırıl-dığını söylemekteydi. Saf ya dakatışıksız akıl, nedeasellik ilkesine göre hareket eden akıl, ve nihayet kendisine bir anlam, bir değer atfedilenakıl.Bir bütün olarak Hume felsefesi, Kıta Avrupası Ay-68dınlanmasmın katı rasyonalist yaklaşımına, amptrist bir karşılık olma özelliğini korumaktadır. Böyleliklerasyonel bir temellendirmeyle inşa edilen tabiî hukuk teorisi ve toplumsal sözleşme anlayışına da karşı

çıkmaktadır ki Hume, böylece hem felsefe hem ahlak hem de politik olarak gerçekten Aydınlanmanın kınlısınıtemsil etmektedir. Öte yandan zaten Hume'un Aydınlanma Çagı'na ilişkin negatif denilebilecek bir tutumuvardı ve henüz bu dönemin aklın hakimiyeti altında bir dönem olmadığına inanmaktaydı. "Aydınlanmadünyasının ve onun yetişmiş desteklekleyici-lerinin ötesinde", aynı tarihsel dönemde 'aptallık, Hristi-yarilık vecehalet" tarafından belirlenen bir alan da vardı.16 Bu "kırılmanın" çeşitli boyutlarını felsefî, ahlakî ve politiksonuçlannı ortaya koymak, bir bakıma İngiliz ya da iskoç Aydınlanmasının kendini sınırlandırışını dabelirlemek anlamına gelecektir. Bu tür bir sınırlama Aufklarung için de söz konusu olacaktır. Ancak Voltaire yada Rous.se-au'yla çelişkili ilişkileri içerisinde Hume, belki de Paris'te Ansikpoledistleıie beraber olduğunda bilekendi tavrını herhalde belirlemiş durumundaydı. Fransa'da bulunduğu yıllarda (1734-37) yazdığı veEnquiry'ma ilk hali olan Tre-atise'ın hiç bir etki yaratmamasına üzülmemesi bunun bir neticesi olsa gerektir.Hume'un politik felsefesi de feisedefeki skeptik tutumunu yansıtmaktadır. Aydınlanmanın politik boyutunun

esasını teşkil eden tabiî hukuk ve toplumsal sözleşme teorilerinin altında yatan rasyonalist inanca da karşıçıkarak, siyasal kural, kurum ve davranışların belli bir toplumsal yapı içerisinde varolan insanların ihtiyaçlarına

Page 25: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 25/40

göre biçiın-lendirildiginı savundu. Bu ihtiyaçların belli bir düzen içen sinde yerine getirilebilmesi için, insanlarHume'un adlandırmasıyla "adalet kuralları'nı üretmişlerdi. Hükümet ya da devlet, bu kurallan, ihtiyaçtan veistekleri konusunda kendi başına bırakıldığında adaletli davranamayan insanları69mutlu etmek üzere vardırlar. Hume böylelikle devlete işlevsel bir aygıt gözüyle bakmakta ve ilke olarak hangi

hükümet biçiminin "en iyiyi" temsil ettiğine karar verilemiye-ceğini söylemekteydi. Bu konuda olgularamüracaat etmek durumundayız.17 Açıkçası olması gereken bir yönetim biçiminden çok, varolan yönetimbiçimlerinin hangi eksikliklerle müseccel olduğunu tartışmak daha faydalıdır. Kamunun yararına ve çıkannaolan, kamu tarafından genel bir kabule mazhar olan yönetimler, en iyi olmasalar bile, toplumsal hayatınsürdürülmesi açısından işlevsel yönetimlerdir. Hume burada "istikran" öne çıkartmaktadır18 bireyler, istikraruğruna neye dayanacaklarını ve nelerden fedakârlık edeceklerinin bilincinde olmalıdırlar. Hume bu nedenleİngiltere'de varolan oligarşik rejimi desteklemekte herhangi bir beis görmemektedir. Hume ve politikakonusunda söylenebilecek son söz, Hume'un politik-işlevsel yaklaşımının aynı zamanda seküler bir yaklaşımolduğu, politik kurumlar ve süreçlerin ancak sonuçlanna bakılarak değerlendirilebileceği şeklindeki yararcı birsiyaset anlayışının bulunduğudur.İskoç Aydınlanmasıİskoç Aydınlanmasının bütün öndegelen üyeleri19 belli konularda Hume'u izleyen ya da karşı çıkanisimlerden o-luşmaktadır. iskoç Aydınlanması, 1707 yılında İngiltere'yle oluşturulan birliğin sağladığı serbestticaret, bağımsız parlamento ve endüstriyel gelişme gibi altyapı unsurlarıyla desteklenmişti. Lskoçya'daki dinîliberalizasyon ve üniversite eğitimi de bu desteklemeyi yoğunlaştıran diğer unsurlardı. Entellektüel olarak,Iskoçya'nın görece bir müstakil-liği söz konusuydu ve bu da örneğin Fransız düşünürleriyle daha kolay ilişkikurmalarına yarıyordu.Adam Smith, iskoç Aydınlanmasının ayırdedici bir özelliği olan siyasal iktisadın kurulmasında hayli etkisi bu-70lunan kitabı An Inquiry into the Nature and Causes of Wealth of Nations'^ (1776) kendi halinde işleyen, tabiîbir mekanizmaya sahip olan pazar (pazar: arz ve talep yasala-nna göre 'görülmez bir elin kılavuzluğundaişlerlik kazanan' ve kendi halinde işlemesine müsade edildiğinde bütün insanların refahına sonuçlarüretebilecek bir aygıt) işleyen fikrini ortaya atarak, tarımın, sermayenin ve işbölümünün20 iktisadi hayatın

sürdürülmesinde taşıdığı önemi vurguladı. Smith aynı zamanda bir ahlak teorisyeniydi ve ahlak konusundakigörüşleri21 evrimsel bir toplum ve tarih felsefesine dayanıyordu. Tıpkı Condorcet gibi bir evrim tablosugeliştirerek, insan toplumlannın avcı, toprağa bağlı, tarımsal ve ticari dönemlerden geçtiğini söylüyordu.Siyasi toplum (civil society) olarak ta adlandırılan sorv dönem, ticari toplum (commercial society) aynızamanda hürriyetin (özellikle endüstriyel ve ticari hürriyet) en geniş olarak kullanılabildiği bir toplumdur;devlet ne sınırlamalar koyar ne ayrıcalıklar tanır. Smith'le benzer görüşleri taşıyan ve kendini düzenleyen birmekanizma olarak pazarın önemine Principles of Political Oeconomy (1767) Smith'ten önce dikkat çekenancak onun kadar etkili olamayan bir başka iskoç, James Steuart'tır. Smith, iskoç Aydınlanmasının endüstriyeltoplumun gelişmesiyle ahlakî kurumların gerilediği şeklindeki yaklaşımının da öncüsü-dür. Bu da büyük birihtimalle Hume ve Rousseau ilişkisinden miras kalan bir öge olmak durumundadır.iskoç Aydınlanmasında başka bir boyut, toplum ve devletin kökenine ilişkin soruşturmalardan oluşmaktadır.

Daha önce aynı soruşturma teması yüzyılın başında Shaftesbury' nin toplumu insanın tabiî boyutunun biryansıması olarak görmesine karşılık, MandeviUe toplumu daha çok insanın çıkarları üzerine kurulu birmekanizma olarak kavramasında gündeme gelmişti. Bu konuda Adam Ferguson Essay on the History of CivilSociety (1767) kitabında, Hu-71me'dan devralınan ve toplumu aileden, devleti de bireyin hürriyet ve mülkiyetinin korunmasından türetenyaklaşımı daha da geliştirecek ve dikkatini daha çok siyasal toplum (İskoç Aydınlanmasında siyasal toplumunher zaman ticari toplumla özdeş kullanıldığını bir kez daha hatırlamak faydalı olur) üzerindeyoğunlaştıracaktır. Toplum, Ferguson, için ayn bir inceleme alanıdır.22 İnsanın tabiî durumu, toplum içindekidurumudur ve irtsan için önemli olan, kendi başına yapıp ettikleri değil, başkalanyla birlikteyken yaptıklarıdır,incelenmesi gereken kendi tikel bireysel varoluşu içerisindeki insan değil, toplumsal iasandır, bu nedenle

Ferguson, bir ilk durum ya da tabiî durum düşüncesini reddetmiştir. Ancak onda da çevrimsel bir tarihanlayışına bağlı olarak, barbarlıktan medeniyete "yükselen" bir insanlık ideali bulabilmek mümkündür, ancak

Page 26: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 26/40

Ferguson, va-nlan noktanın güvence altına alınan bir nokta olmadığı kanısındadır. Siyasal toplum veişbölümü, işbölümüne bağlı olarak mesleklerin eğitime göreli olarak birbirlerinden ayrılması özellikletoplumun alt kesiminde bulunan insanları ahlakî bir kayıdsızlığa itmektedir. Ferguson'un toplumsal teorisindedikkati çeken bir husus ta işbölümünü toplumsal gelişmenin hem vazgeçilmez bir öğesi (çünkü etkili yönetimive refahı sağlamaktadır) hem de yaban-cılaştıncı bir unsur olarak kurmasıdır. Hem işbölümü hem de

yabancılaşma endüstriyel toplumun (-ticari, siyasal toplumun) türevidirler.Ferguson iasan özü ya da tabiatından çok, toplumsal varoluşunun sonuçlanyla ilgili olduğundan2^ çatışmayıve huzurluğu da toplumsal hayatın gerçek görüngüleri olarak kabul etmeye ve bunlara pozitif bir anlamyüklemeye eğilimlidir. Zira iasanlar, ona göre, ancak düşmanlık ve kindarlık duygularından kalkarak, dostlukve arkadaşlık düşüncelerine varabilirler. Ayrıca çatışma ya da savaş ta, iasanlann ve toplumlann gerçekliğininbir parçasıdırlar,72dolayısıyla ilke olarak zaten olumsuz bir nitelik taşımamaktadırlar.iskoç Aydınlanmasının felsefî boyutunu temsil eden diğer bir isim de Thomas Reid'tir (1710-1796). Reid, Hu-me'un bilginin mahiyeti üzerine Locke yorumunun yanlış olduğu, çünkü gerçekte Locke'un öğretisinin insanıbüsbütün edilgen kılan yanlış bir başlangıç noktasından hareket ettiği kanısındadır, tasan felsefî anlamdabüsbütün çıplak değildir; Descartescı "doğuştan verili idealar" düşüncesine yakın gelecek bir şekilde, Reidinsanda "yargılama yetisi" olarak adlandırdığı bir yetiye dayanarak, insanın doğru ve yanlışı, iyi ile kötüyü buyetiye dayanarak birbirlerinden ayırdığını düşünür, izlenimler, deneyimler ya da çağrışımlarla değil. O zamanbilgilerimizin kaynağı ancak iç deneyimlerle kavranılabilen bu yargılar olmaktadır, dolayısıyla felsefe buyargılara eğilmek zorundadır. Egilindi-ğinde görülecektir ki, bu yargılar herkesindir, yâni sağduyununürünleridirler. Reid'in felsefesinin nihaî noktası olarak sağduyu kavramı, iskoç Aydınlanmasının reformistpolitik karakterinin bir izdüşümünü oluşturmaktadır.Amerikan AydınlanmasıTocqueville'in söylediğine bakılırsa, Descartes'ın ilkelerinin en iyi uygulandığı, ancak en az bilindiği yerAmerika'dır.24 Benzeri bir husus Amerikan Aydınlanması tartışılırken de gündeme getirilebilir. KıtaAvrupa'sındaki Aydınlanma hareketlerinin aksine, Amerikan Aydınlanmasının philosophes'x, Ansiklopedistleri,freetbinkerlan kısaca bir felsefesi yoktu,2' ancak gündelik hayatın, onsekizinci yüzyıl Amerikan politik

hayatının incelenmesi, Benjamin Franklin, Thomas Paine, Thomas Jefferson ve James Madison gibi politikdüşünürlerin Avrupa Aydınlanmasından ö-dünç aldıkları düşünceleri kamusal kılmakta ne kadar ba-şanlıolduklarını gösterir. Gerçekten de bu iasanlar siste-73matik bir düşünce bütününe sahip olmamakla birlikte, siyasal, kültürel ve ahlaki alanda daha öncekikuşakların kazanımlarını Amerika'da yaşanan bir gerçeklik haline dönüştürmekte mahirdiler. Aydınlanmanınbüyük temaları yâni tabii haklar öğretisi, özgür düşünce, ilerleme fikri, vb. Amerika'da kurumsallaşantoplumsal hayatın bütün alanla-nna belli oranlarda da olsa yansıtılmaktaydı. Amerikan BağımsızlıkBildirgesi'nde "bütün insanların eşit yaratıldığı, insanlara Yaratıcı tarafından inkâr edilemez belirli haklarbahsedildiği ve bunların yaşama, hürriyet ve mutluluk" olduğu belirtilerek, Aydınlanmanın toplumsal reformolarak kitlelere sunduğu ilkelere tam bir bağlılık gösterilmiştir.

Amerikan Aydınlanmasının temel özelliklerinden birisi, dinsel alanda kendisini göstermekteydi. Kurumsal dinbütünüyle eleştirilmemekle birlikte, Püriten bir ahlakla bir araya gelmek zonında bırakılmıştı. Radikal bir dineleştirisi yerine, liberal öğeleri daha baskın bir din anlayışı tesis" edilmişti. Avrupa Aydınlanmasının sekülerkarakteri ve belirleyici bir öge haline gelen hümaniteryan niteliği Amerikan Aydınlanmasına yansımadı. Ancak"sivil" ve "dinî" olanın ayrışması gibi önemli bir olgu sivil haklann dinî görüşler, bağlılıklar ve tavırlara bağımlıolmadığı konusunda vurgulandığı üzere, Aydınlanmanın ana amaçlarından birisi olan siyasal ahlakın oluşmasıve baptizm ve pietizm gibi "bireysel" vurgulan daha belirgin olan mezheplerin gelişmesiyle ortayaçıkmaktaydı. Dinî inançlann, bireyin özel hayatına konularak bir mahremiyet konusu haline getirilmesi busayede mümkün olabildi. Amerikan Aydınlanmasında dinin daha liberal ve dünyevî bir karakter kazanması,toplumsal ve iktisadi hayatın diğer veçhelerinde de hayli akışkan bir örgütlenmeye yol açmıştı.Amerikan Aydınlanmasında dikkati çeken diğer bir husus ta özgür düşünceye ve hür düşüncenin ifade

edilebilmesine yönelik vurguydu. Sonuçlan yüzyılın başında ve74

Page 27: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 27/40

bir ölçüde günümüzde de hâlâ geçerli olan bir popülizmde kolaylıkla müşahede edilebilen bu vurgunun,Bağımsızlık Bildirisi ve benzeri önemli metinlerde de öne çıkması, hür düşüncenin kurumsallaştırılmasınayönelik bir çabayı ihtiva etmektedir. Aydınlanmanın zenginleştirdiği insan Haklan kavramı da AmerikanAydınlanmasında önemli bir yer işgal etmektedir. İnsan Halkları kavramı, insanın ilişki kurduğu daha büyükbirimlerle (aile, toplum, devlet vb.) olan ilişkilerinin eşitlik, özgürlük, adalet gibi evrensel temalarla belirlenen

ölçütlerle yürütülmesinde önemli katkılarda bulunmuştur. Amerika'da çeşitli eyaletlerin bağımsızlıkbildirgelerinde kimi zaman kelime kelimesine Aydınlanmanın büyük düşünürlerinin doğuştan eşit, ancaksüreç içerisinde eşitsiz ve adaletsiz bir yaşama biçimine mahkum edilen insanların haklarını kulanmalarını hiçbir güç tarafından engellenemeyeceği defalarca belirtilmiştir.26 İnsan Hakları kavramının ayrılmaz bir cüzüolan "mülkiyet hakkı" ise, Amerikan Aydınlanmasının hemen her alanında kendisini öne çıkaran bir güç olarakgöze çarpmaktadır. Amerika'daki toplumsal sınıflann kurumsallaşması açısından Avrupa toplumları kadarsabit bir derinlik kazanamaması nedeniyle, Amerikan Aydınlanması, Kıta Avnıpa-sındaki Aydınlanmahareketlerinin aksine, bireyle makro birimlerin ilişkilerinin politik olarak güvence altına alınmasında hemzaman olarak daha erken davranmış hem de süreç içerisinde bir kesintiye uğramamıştır.Amerikan Devrimi (1783), Amerika'nın İngiliz Devrimi ve Avrupa Aydınlanmasıyla etkileşiminin müşahhas birsonucudur. Devrim esnasında muhtelif eyaletlerin bireyin korunmasına yönelik İnsan Haklan ilkelerine uygunve duyarlı, popüler egemenlik kavramıyla beslenen, aristokrasi ve monarşiyeye karşı gücünü halktan alan biryönetim biçimi olarak cumhuriyeti tercih etmeleri de bu sonucun yansımaları olarak görülmelidir. AynıAmerika'da si-75yanlara yönelik baskıcı ve aşağılayıcı kölelik düzenin varolması ise, Aydınlanmanın sınırlarını gösteren birörnek olarak değerlendirilebilir.4. Bölümün Dipnotları1-Artık gelenek olduğu için, Alexander Pope'un epigramında ifade edildiği gibi: Nature and Nature's laws layhid in night God said 'Let Newton be!' and all was light ( Tabiat ve kanunlan karanlıktaydı/Tanrı 'Newtonolsun' dedi ve herşey aydınlandı).2-Gay, ibid., (II), pp. 128-150.3-"Pek az istisna bir tarafa bırakılırsa ingiliz felsefesi bugüne kadar Bacon'ın ve Locke'un ona verdikleri şekli

muhafaza etmiştir; empirist ve müsbet kalmıştır. Birinci sınıf mütefekkirler bakımından o kadar zengin olanİngiltere'nin, ancak tek bir mektebe malik olduğu, daha doğrusu hiç bir mektebe malik bulunmadığı bileumumî olarak söylenebilir; çünkü felsefesi, skolastik zihniyetine karşı devamlı bir itirazdır." Bkz., Weber, ibid, s.239. Weber'in tesbitinin özellikle ingiliz Aydınlanmasının mahiyetinin kavranılması açısından önemli ipuçlannıda ihtiva etmektedir. Burada Aydınlanma, kendi felsefesinin ve toplumsal teorisinin mantıksal ve politiksonuçlarını sonuna kadar gerçekleştirme yerine, daha ılımlı ve reformist bir çizgi izlemiştir. Böylelikle

 jacobinism Fransa'ya otoriteryanizm de Almanya'ya kalmıştır. Bu olgunun şüphesiz Fransa ve Almanya'nınsınıfsal ve toplumsal özellikleriyle açıklanabilecek yanları mevcuttur. Bu metnin sonuç bölümünde böylesi biraçıklama denemesine girişilmiştir.4-Dante Germino, Modern Western Political nought: Machievelli to Marx (Chicago: Rand Mc Nally andCompany, 1972) p. 116.

5-Locke, duyum ve idrâki (reflection) deneyimin (experience) iki türü gibi görüyordu. Duyumlar dışsal76dünyaya ilişkin verileri, idrâkse içsel duyumlan sunmaktaydı. Dolayısıyla Descartes'tan farkı, "doğuştan veriliide-alar" yerine deneyimi koymasıydı, bütünüyle duyumlan değil. Bkz., Clement C. J. Webb, A History ofPhilosophy (London: Oxford University Press, 1964) p. 141 vd.6-Hampson, ibid., s.33-1-loc.,. cit.8-Germino, ibid., p. 118.9-Locke mülkiyet hakkını emeğe bağlayan ve kişiliğin vazgeçilmez bir cüzü olarak gören ilk siyasaldüşünürlerdendir. '10-Solomon, ibid., p. 74.

Page 28: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 28/40

11-David Hume, Din Üstüne, çev: Mete Tuncay (İstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınlan, 1979). Ba çeviri hem TheNatural History ofReligionh (Dinin Tabiî Tarihi) hem <le Dialogues Concerning Natural Religion (Tabiî DinÜzerine Diyaloglan) ihtiva etmektedir.12-Gay, ibid, (I) p. 409.13-Hume, ibid., s. 5

14-Gay, ibid, (I), p. 417.15-Ampirizim esasında bir devamlılığa rağmen, özelllikle nedensellik ve töz {substantia, cevher) konula-nndaHume için hem Locke'tan hem de onun öncülü Descartes'tan bir kopma sözkonusuydu. Nedensellik ilkesinineleştirilmesi, büyük ölçüde mekanik bir evren tasanmını ve bu taşanının işlerliğini ortadan kaldırıyor; tözlerinbilinemeyeceğine ya da açıklanamayacagına ilişkin kanının yıkılmasıyla da, metafizik zeminini kaybediyordu.Hume'un bütün idealann bir izlenimine sahip olduğumuzu, halbuki töz ideasına karşılık gelen birizlenimimizin bulunmadığını; olaylar arasında öncelik ve sonralık sırasına göre kurmaya alıştığımız nedensellikideasının da sezgisel ya da tanıtsal olarak değil, ancak zihnî olarak kurgulanabileceği argümanı yasalarçerçevesinde örgütlenmiş77deneysel bilim anlayışı hakkında yıkıcı bir etki yapıyordu. Böylelikle de bilim, artık genel bir kabulün değil, birşüphenin nesnesi haline gelmekteydi.16-Gay, ibid., (I) p. 2017-Copleston, Hume, çev: Aziz Yardımlı (istanbul: Idea Yayınları, 1990), s. 136 vd.18-Hume'un Torry'liği konusunda bu nokta sağlam bir dayanak oluşturmaktadır.19-Adam Smith, Adam Ferguson, Thomas Reid, Francis Hutcheson vb.20-Smith için işbölümü, "emeğin üretkenliğini artıran ve barbarları medenî olanlardan ayıran" bir öğedir. Bkz.,Elie Halevy, The Growth of Philosophical Radicalism, trans. Marry Morris (London: Faber, 1972) s. 90 vd.21-Ahlak görüşlerini anlattığı kitap, Theory of Moral Sentiments (1759). Tıpkı Hume gibi insan çıkarlannıntabiî özdeşliği fikrini (ki bu fikir bu yararcı doktrinlerin başlan-,, gıç noktasını oluşturmaktadır) her insanınkendi menfaatini en iyi bir şekilde kollamaya muktedir olduğu inancıyla benimseyen Smith, insanların ahlakibirlikteliklerini, bu birliği sağlayan duygudaşlıktan ve birliktelikten edinilen yarara bağlamaktadır.22-îskoç Aydınlanması düşünürlerinin toplum ve siyaset teorileri, sosyolojinin gerçek ön-tarihini

oluşturmaktadır.23-Gay, ibid., (1) p. 337.24-Alexis de Tocqueville, Democracy in America (New York: Mentor, 1963) p. 143-25-Herbert W. Schneider, A History of American Philosophy (New York: Fomm Books, 1957) p. 18 vd.26-Bir örnek olarak Bağımsızlık Bildirgesi'nin Aydınlanmayla ilişkisi hakkında bkz., Carl L. Becker, TheDeclaration of Independence A Study in the History of Political Ideas (New York: Vintage Books, 1942).785. Bölüm ALMAN AYDINLANMASIAydınlanmanın genel ilkelerim vaz'etmesi ve Aydınlanma felsefesinin gövdesini oluşturması nedeniyle FransızAydınlanması, belli bir topra^, Fransa'ya ait olmasına ilişkin olarak dolaysız veriler sunmaktaydı. Aynı şeyiAlman Aydınlanması (Aufklânmg) için söyleme imkânına da sahibiz; ancak belli farklıklarla birlikte. Bir kere

gerçekten Aydınlanmanın Fransa'da çıktığı biçimiyle kendisini temel-lendirirken öne çıkarttığı ilkeler özellikleKant'ın Aydınlanma kurgusuyla büyük özdeşlikler ihtiva etmekle birlikte, bir bütün olarak AıtflelârungunAydınlanmaya bir katkı mı olduğu yoksa ondan bir sapma olarak mı değerlendirileceği şeklindeözetlenilebilecek bir sorunla karşı karşıya-yız. Bu sorunun ortaya çıkmasının en önemli nedeni olarakAufklârııngun kendi karşıtını (Sturm und Drang) yaratmakta kalmayıp, karşıtının kendisinden daha belirgin birpolitik ve felsefi kavrayış olmasının önüne geçememesi gösterilebilir. Bir başka deyişle, Alman Aydınlanmasıkendi tarihini karşıtıyla birlikte yazmak zorunda kalmıştı. Alman idealist felsefe geleneği bu zorunluluğun birsonucu olarak ortaya çıktı ve en azından Marx'a gelinceye kadar da sahip olduğu damardan iradî bir şekildekurtulamadı. Marx'm önemli oranda bu gelenekte yer aldığı da bilinen bir husustur.Alman Aydınlanması kavramı felsefi ve toplumsal aydınlanmanın belli bir toplumda, Almanyada kazandığı79

özgül muhtevaya işaret etmek üzere kullanılıyor ama aynı kavramla giderek Aydınlanmanın ruhuyla çelişensonuçlar üreten başka bir tarihsel gelişim ve entellektüel oluşuma da gönderme yapılıyor. Örneğin Lukâcs'ın1

Page 29: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 29/40

bütünüyle Alman felsefe ve toplumsal düşüncesine özgü bir akım olarak yaftaladığı irrasyonalizmin düşünselkökenlerini, hem Alman Aydınlanmasının kendisinde hem de yarattığı toplumsal sonuçlarda bulmak mümkünolmaktadır. Aynı şekilde modern toplumlarda da hüküm süren muhafazakârlık ve liberallik arasındakigerilimlerin kaynağı da Aufklâ-rttngdd yatmaktadır. Bu kaynaklığı daha uzatıp, moder-nizm vepostmodernizm ve tarih felsefeleri konusunda günümüzde de sürüp giden tartışmaların genel çerçevesini de

Aydınlanmanın Almanya'daki sorunlu tarihinden çıkarak izlemek ve felsefe tarihinin gerilimli problemlerini,sosyolojik düşüncenin diyalektik gelişimi ve kutuplaşmasını da Alman Aydınlanması ve sonuçlanndankalkarak yorumlamak mümkün olabilecektir. Fransız Aydınlanması, Aydınlanmanın başlamasını vekurumsallaşmasını sağlamıştı, Alman Aydınlanması bir yönüyle Aydınlanmanın sınırlanmasını (Kantçı bilgiteorisi ve etik), diğer yönüyle de Aydınlanma projesinin aşılmasını (Sturm und Drang, romantizm ve Almanidealizmi, Alman idealist tarih felsefesi) temsil etmektedir.Fransız Aydınlanması, toplumsal sınıf olarak burjuvazinin, medyanın, locaların ve salonların ürünü olarakortaya çıkmıştı. Halbuki Aufklörmıg, üniversitede gelişen ve orada kendisini geliştiren bir akımdı. Hatta AlmanAydınlanmasının başlangıcı olarak Göttingen Üniversitesi'nin kuruluş ve Berlin Akademisi'nin yeniden açılmatarihi olan 1740dan başlatılması da bu açıdan anlamlı olmaktadır.2 Aydınlanma hakkındaki genel,Aydınlanmanın dine karşı geliştirilen eleştirel bir düşünce olduğu şeklindeki kanı da İngiliz ve özellikle AlmanAydınlanması dikkate alındıgın-80da geçerliliğini kaybedecektir.3Çünkü Alman Aydınlanmasında dinsel bir boyut sürekliliğini koruyacaktı. Hristiyanhgın içerisinde önemli birbölünme yaratan Protestan hareketinin tabii bir uzantısı o-lan "pietizm", Alman Aydınlanmasına nüfuz etmişbir şekilde bulunmaktaydı. Aydınlanmanın kurucularından Wolff un amacı felsefeyi popüler kılmaktı,pietizminse dinî.4 Bu ikisi uyum içerisinde hareket ettiler. Kendisi olmasa bile Wolffian Okulu'n önde gelenbütün üyeleri pietisti. Aynca "pietizm ve Luther Kilisesinin bölgesel örgütlenmesi, Almanya'da dinî yeniliği veeleştiriyi alt düzeyde tuttu."?Almanya'da Aydınlanma kaynaklı düşüncelerin İngiltere ya da Fransa'ya oranla6 çok az gerçekleşme imkânınıbulmasının nedeni, Almanya'nın toplumsal yapısında yatmaktadır.7Beck'in söylediklerini özetlememiz gerekirse: Bir içere Almanya, Aydınlanmayı Otuz Yıl Savaşları'nın korkunç

etkileri ortadan kalkmadan tecrübe etmeye girişmişti. Ayrıca bütün toplumsal potansiyeli seferber edebilecekmerkezî bir hükümet yoktu. Zayıf devletçiklerden oluşan Almanya ya da Prusya, Aydınlanmayı toplumsal birmisyon olarak üstelenecek artık sahibi aristokrasi yerine, daha idarî ve bürokratik bir siyasal yapılanmayabağımlıydı. Zayıf sermaye birikimi, endüstrileşme ve şehirleşme nedeniyle, orta sınıf ne burjuva olabilecek birpotansiyeli taşıyor ne de sınıfsal bir atılımı engelleyen muhafazakârlıktan vazgeçebiliyordu. Bir başka deyişle,"freethinker ve phi-losopbesım İngiltere ve Fransa'da neş'et ettiği sınıflar, ayrı-calıklan ideolojik olarak tehditaltında olan ve gelenek tarafından stabilize edilen kunımlan ekonomik ve ideolojik olarak tehdit edebilecekyükselen sınıflar Almanya'da zayıf ve küçüktüler. Aydınlanmanın meşalesini kim taşıyacaktı? Susturulabilen yada yerlerinden edilebilen bir kaç81üniversite profesörü mü, en ty\ yapıtlarının bile ölümlerinden sonra basılacağına inanan bir kaç mürşid mi?...

Reform, Kant'a göre bile, yukarıdan gelecekti."8 Ancak kendisinde kamusal bir filozof olan ve FransızAydınlanmasının verimlerini izleyebilen Büyük Frederick döneminde Almanya'da Aydınlanmayı üretebileceksınıflar ve gruplarda bir canlanma oldu; bunlara görece bir ifade hürriyeti de tanındı. Bu yukandanbelirlemenin bir sonucu olarak, Alman Aydınlanması, akla uygun "iyi bir toplum" projesi yerine, tabiî dinin vevarolan güç odaklarının ne kadar "rasyonel" olduğunun gösterilmesine hizmet etmekteydi, yâni gerçek olanınrasyonel kılınmasına.Alman Aydınlanmasının Öncüleri: Christian Thomasius ve Christian WolffHer iki düşünürün Leibniz'le birlikte Alman Aydınlanma-sındaki konumları, akademik ve klerik"establishment"in Lessing'in deyişiyle, "ölü bir köpek gibi" davranılan Spino-za'nın reddiyesiyle belirginlikkazanmıştı. Hatta Wolff kendi felsefesinin, Spinoza'nm heretizmine? bir cevap olduğunu düşünmekteydi.Ancak bu konuda Lebiniz-Wolff çizgisiyle Thomasius (1655-1728) arasında bir faklılık vardı Thomasius'un

tilmizleri, Wolff rasyonalizminin sonuçta, Spinoza'nın ateizmiyle özdeşleştiğini düşünmekteydiler. Çare, aklakarşı imânın, tanıtlamaya karşı vahyin üstünlüğünü kabul etmekti.10 Oysa Wolffda ise imânın ve bilginin

Page 30: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 30/40

muhtevasıyla, vahiyle aklın muhtevası aynı alana düşmekteydiler, bunların arasında kesin bir ayrım yoktu.11Aufklâruııgm ön-tarihinde önemli bir yere sahip olan Thomasius ve Wolff, felsefenin ve düşüncenin "pratikyarar" ölçüsüyle ele alınması gerektiğini düşünüyorlardı. Thomasius'un ampirizmi ya da Wolff'unrasyonalizmi, hem metafizik hem de din sorunuya ilgili bir "çıkış" bulma amacından kaynaklanıyordı.Thomasius metafiziğin ya da

82"öğrenilmiş" felsefenin insana bir fayda sağlamayacağını söylüyor ve felsefenin, kendisini insanın ilerlemesineadayan kişilerce geliştirilebileceğini belirtiyor ve şüpheci bir tutumun ya da radikal bir metafiziğin gerçeğinelde edilmesi konusunda verimli olamayacağına inanıyordu. Tho-masius'u Aydınlanmaya bağlayan esasdüşünce, insan aklının, insanın karşılaştığı kötülükleri ortadan kaldırabileceğine dair benimsediği görüştü. Bugörüşle, iyi olanın, tanrısal ya da dinî olanın, dinsel ya da metafiziksel olarak değil, felsefî olarak daha iyikavranabileceğine de emindi.Christian Wolff (1679-1754), tıpkı Thomasius gibi felsefî etkinliğin, felsefenin kendisinde mündemiçkavramların anlaşılabilir ve açıklanabilir kılmasından çok, pratik yarar ilkesinde göre örgütlenmesi gerektiğinidüşünüyordu. Wolff kendisini Almanların öğretmeni (pracaeptor Germanie) olarak görüyordu; zatendüşünceleri Büyük Frederick'in onayını da aldığından Berlin Akademisi nde sürekli bir post teklif etmişti.12Wolff, Alman felsefe sözlüğünün kurulmasına öncülük ettiği gibi, felsefe dilinin la-tinceden almancayaçevrilmesinde de büyük gayretler sar-fetmişti.13 Aydınlanmanın diğer bütün düşünürleri gibi matematiğeborcunu belirttikten sonra ("zorunluluklann bilgisi matematiksel model-çünkü tanıtlamaya dayalıdır-felsefenin metodunu oluşturur"), felsefenin daha karmaşık ve bütünleşmemiş, kapalı ve bilinmeyen olanıaçıklanabilen ve öğrenilebilen yalın ve basit tanımlara, önermelere götürerek işlediğini söyleyerek, pratik veteorik felsefe olarak ikiye ayrıldığını söylüyordu. Teorik felsefe, ontolojiye dayalı bir uğraşı iken, pratik felsefeekonomi, siyaset, hukuk, psikoloji vb. alanlarla ilgiliydi. Genelde felsefe, mümkünlüklerin bilimiydi; mümkün-olan her .şey felsefenin nesnesini oluşturmaktaydı. Buna göre Wolff un bilgi teorisindede14 her tikel alansoyut-rasyonel, somut-ampi-rik ve tarihsel olmak üzere üç bölüme aynlmaktadır. Wolff83da bir tür felsefi bir rasyonalizmden yanaydı. Leibniz'den devraldığı "uyum ideası, süreklilik ilkesi ve yeterliakıl yasası"15 bu rasyonalizmin temel taşlarını oluşturmaktaydı. Thomasius ve Leibniz-Wolff çizgisinden sonra

Alman Aydınlanması, bu ustalann takipçileri ve karşıtlanyla, takipçilerinin takipçileri vasıtasıyla gelişti- tıpkıWolff gibi alman-canın felsefî bir dil olarak kuruluşuna hizmet eden ve verimini daha çok estetik alanındaortaya koyan ve estetiği farklı bir düşünce biçimi olarak kurmaya çalışan Alexander Gottlieb Baumgarten(1714-1762) örneğinde olduğu gibi.Alman Aydınlanmasının onsekizinci yüzyıldaki seyrini belirleyen en önemli tartışma Friedrich Heinrich Jaco-bi(1743-1819) ve Moses Mendelsson (1729-1786) arasındaki panteizm tartışmasıdır.16 Tartışma daha sonraiçerisine Aufhlârunfjun önemli isimleri Kant, Herder, Goethe ve Hamann'ı da içerisine alacak şekildegenişlemiştir. Tartışmanın 'görünmeyen kahramanı' gerçekte Spinoza'dır ve Beiser'in kavramlanyla, 'rasyonelbir nihilizmle 'irrasyonel bir fideizm' arasındaki gerilimden doğmuştur. Tartışmanın en önemli sonuçlardanbirisi Spinozacılıgın yükselişinin, Heine'ın söylediği gibi, 'panteizmin Almanya'nın gayrı resmi dini' olmasıboyutlanna varmasıdır.17 İkinci önemli sonuç, yukandaki ikilemi kendi sınırlarında tüketen bir felsefe olarak

Kantçılığın kamusal hâle gelmesidir. Tartışmanın üçüncü sonucu Aujklârungan çöküşünü ha-zırlamasıylailgilidir. Jacobi'nin yaptığı Aydınlanmanın akla duyduğu imânın eleştirilmesiydi (sanılanın aksine Aydın-lanmacı aklın sınırlarının çizilmesini sadece Kant gerçekleştirmemişti). Jacobi, insan aklının ancak belli birbelir-lenmişlikler alanı içerisinde kendisine yeterli olabileceğini, bunun ötesinde aklın daha aşkın olanayönelik bir atılım için eksik bir aygıt olacağı kanaatindeydi. Buna karşılık Leibniz-Wolff çizgisinin bir izleyicisiolan Mendelsonn, tıp-84ki Spinoza gibi yahudi filozof Moses Maimonides'den (Ibn Hemûn) çok etkilenmişti ve zaten Spinozasavunusunda bu dinî ortaklığın payı da büyüktü.18 Mendelsonn, Spinoza felsefesinin dini ortadan kaldırmakyerine, din ve ahlakla uyumlu bir bütün olduğunu düşünüyordu ve Bay-le'ın Söz/ü^ü'ndeki din-düşmanıSpinoza karikatürüne bu amaçla karşı çıktı. Spinoza'nın ateizme ve fatalizme değil, panteizme dayanarak bir

Tann anlayışına sahip olduğunu söyledi-burada Tanrı zaten zorunlu bir töz olarak bulunmaktadır. O'ndaki akılsavunusu, Aydınlanmanın peşinde olduğu hakikatin ancak aklın kılavuzlugundaki nesnel bir girişimle elde

Page 31: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 31/40

edilebileceği inancından kaynaklanmaktaydı. Aklın bir türevi olarak spekülasyon Jacobi'nin sandığı gibi esrarlıbir hipotezler toplamına, ateizme ya da fatalizme yol açma yerine, sağduyuda verili olan şeylerin ve olgularınaçıklanılmasına ve sıradan insanlara anlaşılır kılınmasına yaramaktadır.Tarih ve AufklürungBir bütün olarak Aydınlanma felsefesinin devraldığı mirasın içerisinde, tarih kavrayışı önemli bir yer

tutmaktadır. Tarihe bakışıyla neredeyse bütün Aydınlanma literatüründe müstesna bir yere sahip olan Vico(1688-1744), tarihi yeni bir bilim (una scienza novua) olarak kurmaya girişirken, hem evrimsel hem de devrevî(döngüsel) tarih felsefesinin başlangıç noktalarını da ortaya koymaktaydı. Fransız Aydınlanmasında tarihi'imparatorlukların ve dinlerin tarihi' olarak kavrayan Bossuet'ye karşılık, Alman Aydınlanmasında tarihi insantürünün evrimini doğrulayan ve başarılarını sergileyen bir alan gören genel Aydınlanma ta-rihyazımınamuhalefet eden bir isim olarak Johann Gottfried (1744-1803) Herder'i bulmaktayız. Herder için, şimdikizaman 'yüceltilesi bir ânı' temsil etmez; dahası, geçmiş zamanın yargılanmasını, yaşadığımız döneminkalıplarıyla85gerçekleştirdiğimizde belli bir dönemdeki insanlara, bu in-sanlann kültürel ve toplumsal verimlerine vekazanımlan-na haksızlık etmiş oluıuz.Herder'in tarih yorumu daha geniş felsefî girişimlerinin bir parçasıdır ve aslında Herder'in düşünsel bütünüiçerisinde daha az bir yeri işgal etmektedir. Örneğin Herder'in Sturm unci Drang ve Alman karşı-Aydınlanmahareketinin öncülerinden Hamann'la dilin kökenine ilişkin tar-tışmalan da mevcuttur. Herder bir "tabiatdünyası" bir de "tinin dünyası" olduğunu düşünmektedir. J9 İnsan bu iki dünya arasında tutarlı bir bağlantıkurmak peşindedir. İnsan yapıp-etmeleriyle, biyolojik ya da tabiî sebepleri olsa bile, tinin dünyasına, iasanıngerçekten insan kimliğini kazandığı bir dünyaya yükselme eğilimindedir. Bu eğilimin evrimsel olarak daha iyiya da daha kötü olduğu dönemler yoktur; her dönemde, her kültür, her toplum bu eğilimi dilinde, kültüründeve dininde yansıtmaktadır. Herder'in tarih felsefesi bu bağlantının kurulduğu bir alan olarak ilahi olanınuğraklannın araştınldığı bir teşebbüs hüviyetindedir. Bu nitelik, Herder'in ilerleme fikrine karşı çıkmasınıgetirdiği gibi, insanın belli bir tarihsel döneme ilişkin olarak yüceltilmesinin de sınırlanmasını gerektirmişti.Herder'in tarihe yaklaşımında çağdaşlanndan farklılaştığı bir husus ta, tarihe belirli bir örüntüyü yüklemenin,tarihe gerçek anlamını veren ampirik olgular toplamının manidârlığını ortadan kaldıracağı düşüncesinde

yatmaktadır.20 Herder böylelikle tarihte rasyonel bir öznenin, rasyonel bir ilkenin yürüyüşünü değil, buampirik olgulann kökeninde yatan farklılığı görmekte ve bu farklılığı onaylayarak aklı, tarihte göreli ve tabiîbir süreçler toplamında faal bir unsur olarak inşa etmektedir.Aııfklârııngun tarihle başlangıçtan beri bir sorunu vardı: aktüel zaman, tarihin aklın tabiatı dönüştürerek eldeedilebilen ideal bir modele uymadığını göstermekteydi-86en azından Almanya açısından.21 Dolayısıyla akılla tabiat arasındaki gerilimde, tabiata ve tabiatta yattığınainanılan gizil güçlere ve bu gizil güçlerin insan tarafından kullanılmasına daha çok önem verdiler. Bu durumFransız Aydınlanmasında baskın olan tarih anlayışıyla çelişmekteydi. Bu anlayış içerisinde tarih, bir kere dahatekrarlamak gerekirse, kendisi olarak değil, başka bir şeyin doğrulandığı; aklın, ilerlemenin, bilimin, insanhürriyeti ve eşitliğinin gelişmesinin "zaten başka türlü de olamayacak" (bir makine olarak işleyen tabiî ve

toplumsal düzen) görüntüsünü sergileyen bir "hikâye"den başka bir şey değildi. Bu anlayışta "aklın kafesi"ndekapalı tutulan bir tarih kavramı egemendi; buna karşılık Herder ve Aujklânıng tarihi, bu kafesten çıkararak"tabiaf'ın denetimine sokmaya çalıştılar: bu denetimde, sadece tabiî güçlerin katı determinizmi değil,"irrasyonel" öğelerin de etkinliği söz konusuydu ve bu düzeyde akla rağmen akıl dışında varolabilen ya davarolan22 başka etmenleri (dil, kültür, medeniyet) devreye soktular. Bu etmenler hem Alman idealizmindeolduğu gibi gerçekliğin yorumlanmasına ilişkin farklı kavramsal aygıtlar sunacak hem de Marx örneğindeolduğu gibi daha nesnel ve somut bir temele oturtularak, tarihe hükmeden, akla rağmen hükmeden başkagüçlerin de bulunduğu düşüncesini yaratacaktı.Bir Dönüm Noktası: KantImmanuel Kant'ın (1724-1804) Aydınlanmanın tarihinde bir dönüm noktası olması, Kantçı felsefenin üzerindeyükseldiği dayanakları kendi mantıksal sınırlarına götürerek tüketmesiyle ilgili olsa gerektir. Gerçekten Kıta

Avrupası-nın rasyonalizmiyle Anglo-Sakson ampirizmi ya da deneyciliği Kantçı felsefi bütün içerisinde, kendi

Page 32: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 32/40

bağlamlarında kavuşamadıklan bir tutarlılığa kavuşacaklardı. Kant, devraldığı felsefi geleneklerin temelsorunsallanyla-Newton fi-87ziği, kozmoloji, evren tasanmı, nedeasellik, determinizm, bilgi sorunu vb.- insan hürriyeti, sorumluluğu veahlaksal dünya arasında bir uyumun peşindeydi. Ancak bununla Kant'ın yapıtlarının devraldığı gelenekteki

izlere götürülerek anlaşılabileceği ya da tüketilebileceğini, yahut Kant'ın bunları belli bir bireşime (sentez)götürme amacı taşıdığını söylemek mümkün değildir. Hep söylendiği gibi, Kant aklın sınırlarını çizerekmetafiziğin olabilirliğine yönelik bir kapıyı aralamıştı, ama bir filozof olarak rasyonel bir metafizikten çokdeneysel bir felsefeye yakındı. Hume'un üzerindeki etkisi tartışılmayacak kadar açıktı; ama dışsal dünyanınbüyüsü, "içindeki ahlak yasası"nı ortadan kaldırmaya yetmemişti. Kant'ın amacı "bilimin ve ahlakın temellerini,Hume ve diğerlerinin şüpheci argümanlarına karşı Hristiyanlığın aslî doktrinlerini savunmak üzere bir metodgeliştirmekti."23 Bu metod sadece savunma amacına yönelik değildi, aynı zamanda din, ahlak ve bilimarasında bir uzlaşmayı da mümkün kılmalıydı. Öte yandan aynı Kant'ın Hamann'la yaptığı tartışmalarda din veahlakın te-mellendirilmesi konusunda daha rasyonel bir tutum izlediği de görülecektir. Ancak yine de Kant'ınaradığı uzlaşmanın, Aydınlanmanın özellikle Fransa'da ortaya konulduğu biçimiyle, gövdesinde derin yaralaraçtığı da kesindir ve bu özelliktir ki, Kant'ı Aydınlanma'da bir dönüm noktası yapacaktır.Kant'ın Aydınlanma ve Anfklârung içerisindeki yeri, şüphesiz Mendelsonn'la birlikte (Mendelsonn'un cevabıiki ay önce yayınlanmış ve Kant o cevabı görmemişti) 1784 yılında Berlin'de aylık olarak yayınlanan BerlinischeMoııatsscbrift'le Was ist Aufklârung? sorusuna verdiği cevapta bulunmaktadır.24 Bu cevapta iki hususun öneçıktığını görmek mümkündür: Kant'ın Aydınlanma tanımında açığa çıkan ve akla, Aydınlanma yolunda araçsalbir işlevin yüklendiği ve Aydınlanmanın insanlar için bir ergin ol-88mama duaımunu sona erdiğini bildiren tema ve Kant'ın kendi döneminin bütünüyle "aydınlanmış" bir çağsayılamayacağına ilişkin yargısı. Kant'a göre insanlar ergin olmama durumuna bütünüyle kendi hatalarınedeniyle düşmüşlerdir. Bu hatanın kökeninde, insanların aklı ya da akıllarını başkasının vesayeti altındakullanmalan yatmaktadır. İnsanların kendi akıllarını kullanmaya cür'et etmeleri Aydınlanmanın ilk adımınıoluşturmaktadır; latin şair Ho-ratius'un kelimeleriyle, Sapere aucle, yâni bilmeye, burada, aklını kullanmaya,cür'et et! Gay'in yorumuyla "keşfin riskini üstlen, sınırsız eleştiri hakkını kullan, [ama] özerkliğin yalnızlığını da

kabul et."25 Kant'ın belirlemesine göre, insanların aklı vesayet altına bırakmaları nedeniyle oluşan korkaklık vetembellik giderek insan için ikinci bir tabiat niteliğine varmaktadır ve kaideler ve dogmalar (aklın dışsalbelirlenimle kullanılmak durumunda olunması) nedeniyle insanlar büsbütün hür bir şekilde hareket etmekten,aklı kendi istemlerine göre kullanmaktan vazgeçmektedirler. Kant'ın Aydınlanmadan anladığı en temel şey,insanın hür bir şekilde hareket etmeye kendisini özerk ve sorumlu (her ikisini de kapsamak üzere, mündiğ)hissetmesidir.26 Kamusal aydınlanma ise, ancak evrimsel bir süreçle elde edilebilir. Kant, ihtilâllerledüşüncelerin değiştirilemeyeceğini, düşüncelerin varolabilmesi ve gelişebilmesinin yegâne şartının, hürriyetolduğunu söylemektedir: "birinin her noktada aklını kamuya yönelik olarak kullanabilme hürriyeti". Kantinaklın özel (private) ve kamusal (öffentlich) kullanımları arasında bir ayrım yapmaktadır. İlk durumda, akılitaatkârdır; bireyin toplumda kendisi için tayin edilmiş rolünü en iyi biçimde yerine getirmesine yardımcıolmaktadır. Aklın özel kullanımı, özel kurallara uymayı ve özel amaçlara varmayı hedeflemekle belirlenir,

dolayısıyla aklın hür bir şekilde kullanılması söz konusu olmaz. İkinci durumda, yâni aklın kamuya yönelikkullanımında, birey89kendisini tikel bir bütünün parçası görmek yerine, insanlığın bir parçası, özerk ve sorumlu bir üyesi olarakgörmektedir ki ancak bu durumda aklın kullanılışında hürriyetten söz edilebilir. Foucault'nun yorumuyla,"bireyler aklın evrensel, hür ve kamusal kullanımlarını birbirlerine yüklediklerinde, Aydınlanma vardır."27Kant'ın Aydınlanma düşüncesine yaptığı önemli katkılardan birisi de eleştiri kavramıyla ilgilidir. KantAydınlanma çağının aynı zamanda bir eleştiri çağı olduğunu ve eleştiriye de herşeyin tâbi kılınmasıgerektiğini düşünüyordu.28 Kant'ın eleştirisinin ilk ve dolaysız nesnesi akıl kavramı ve bu kavramınboyutlanydı. Kant için akıl, Hume'un iddiasının aksine, a priori olan zorunluluk ve evrensellik yasalarınındayanması gereken bir temeli teşkil etmekteydi, alışkanlık ya da deneyle belirlenen bir yetiyi değil. Akıl aynı

zamanda ahkaki yükümlülüklerin de vericisiydi; iyi ve kötünün ayırdedilmesini saghyordı. Kant tıpkı Rousseaugibi bireyi özerk bir varlık sayarak, ahlakı, özerk bireyin ne dışsal şartlann zorlamasıyla ne de dinî akidelerin

Page 33: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 33/40

baskısıyla oluşan, bireyin özerkliğine bırakılan bir alan olarak değerlendirmekteydi. Kant bireyi, epistemolojik,ahlaki ve politik bir özne olarak kurmaktaydı. Yararcı bir bilgi ve akıl kavramı yerine, noumena ve phenomenaarasında bireyi dengede tutan, bireyin bu iki farklı alan arasında denge kurmasına katkıda bulunan birepistemolojiyi ikame etmek isteğindeydi.Kant'ın Aydınlanmanın gelişmesine ve kurumsallaşmasına yönelik iyimser yoaımu, hem aydınlanmış despotun

hem de kral philosophy un örnek bir temsilcisi olan Büyük Frederick'in "istediğinizi düşünün, ancak itaat e-din" söyleyişinde somutlaşan gelecek tasarımına bağlı gözükmektedir. "Aydınlanmış" bir çağda değil, biraydınlanma fa^J/'nda yaşadığına ilişkin belirlemesi, Büyük Frederick çağının aydınlanma çağıyla özdeşolduğuna inan-90masından kaynaklanmaktaydı.Sturm und DrangSturm und Drang Alman karşı-Aydınlanma hareketinin adıdır ve onsekizinci yüzyılın genellikle görmezliktengelinmiş filozofu Johann Georg Hamann (1730-1788), öğrencisi Herder, Herder'in tilmizi Goethe tarafındanlemsil edildiği kadanyla hem romantizmin hem de felsefî idealizmin öncüllerini barındırmaktadır. Birazabartıyla, Alman modernliğinin kusurlarını ve bu kusurların bağışlanmaz olanı Nazizmin düşünsel kökenlerinide bu harekete bağlayanlar da vardır. Hamann, pietistlerin yaptığı gibi Lut-her'in söylediklerini tekrarlamakyerine, modern felsefenin sonuçlannı eleştirerek ve yer yer saldırarak Lutheryan te-malan-lncil'in otoritesi,Tanrıyla aracısız ilişki kurabilmenin önemi, irade hürriyetinin inkârı, inancın ras-yonalitenin ötesinde kalışı,inayetin zorunlu oluşu29 modern bir dil kullanarak yeniden üretti. Hamann'ın Lut-her'den devraldığı enönemli iki nokta da akıl konusunda somutlaşmaktaydı: aklın sınırlı oluşu ve imânın aklın a-lanının dışındakalması gerektiği. Hamann'ın akıl eleştirisinin dolaysız nesnesi, Kantçı akıl kurgusuydu-tabii bu onunAydınlanmanın aklın otoritesine duyduğu sarsılmaz inancı paylaştığı anlamına gelmez. Kantçı akıl, kendiilkelerini kendisi belirleyen özerk ve soyut bir akıldı; Hamann içinse akıl, toplumsal ve kültürel bir ürün olarakvardı.30 Kant-sonrası Alman felsefesinde etkili bir eğilim o-larak, aklın tarihsel-toplumsal kurgulamşıAydınlanmanın soyut akıl anlayışından vazgeçilmesini de gerektirecekti.Hamann ilk önemli yapıtı Sokratische Denkıvürdig-keiten'den başlayarak, Aydınlanmanın temel öncülerini e-* Fırtına re Gerilim, genel olarak onsekizinci yüzyıl Almanya'sında edebiyat alanında Fransız neoklasizmi ve

Aufklû-nınga tepki olarak doğmuş felsefi hareketin adı.91leştirmeye girişti. Yararcı hakikat ve felsefe kavramına saldırdı, felsefe sözgelimi kamunun çıkarlarına hizmetetmek zorunda değildi, gerçekte kamunun "huzurunu da" bozabilirdi. Hakikat arayışı, toplumsal yararölçütüne sığ-dırılamayacak kadar geniş bir girişimi temsil eder. Bu nedenle, toplumsal yararı gözetmek üzerehakikat arayışından vazgeçmek ya da toplumsal yararı öncelemek felsefenin varlık sebebini ortadankaldırabilirdi. Hamann, imân ve bilgi arasına sokulmaya çalışılan kutupsallaştır-maya da kendi açısından birson verdi: îmânın karşısında olan, belirli bir bilgi türüydü, söylemsel ya da rasyonel bilgi.31 İmân akılladoğrulanamayacağı gibi, onunla yanlış-lanamazdı da. Akıl, insana bilgili olmak üzere değil, kendi cehaletinigörebilsin diye verilmişti. Hamann bu temayı ölümünden sonra basılan çalışması Metakritik ûber denPurismum der reinen Vernunffta da sürdürdü. Kant'ın "aklı bütün gelenekten, bütün inançlardan ve

deneyimden bağımsız kılmakta"32 başansız kaldığını iddia ederek, aksine zaten bilebildiğimiz herşeyin, bütünbilgimizin Kant'ın ortadan kaldırmaya çalıştığı kaynaklardan geldiğini belirti. Hamann'ın felsefedeki izleyicileride, Herder ve Ja-cobi, özellikle aklın toplumsal ve tarihsel konumsallaştınl-mışlığı temasını sürdürdüler. Akıldoğuştan verilmiş değil, kazanılan, öğrenilen ve öğretilen bir yetiydi. Böylelikle Sturm ıınd DrangAydınlanmanın evrensel, inançtan ve imândan bağımsız, hatta onlarla çatışan akıl kavramını yerindenoynattılar; bununla da aklın alanı dışında kalan başka bir boyuta yol açtılar. Bu boyutun işlenilmesi ise Almanromantizmini (Goethe) ve sonra da idealizmini (Fich-te, Hegel) doğuracaktı.5. Bölümün Dipnotları1-Bkz., Georg Lukâcs, The Destruction of Reason (London: Merlin Press, 1980).922-Beck, ibid., p. 244. 3-Cassirer, ibid., p. 134.

4-Harald Höffding, A History' of Modern Philosophy, Volume II, (Chicago : Dover Publicatioas Inc, 1955) p. 4.5-Beck, ibid., p. 245.

Page 34: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 34/40

Page 35: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 35/40

olamayacağını görürüz. Fransız Aydınlanmasının rasyonalizmi, örneğin Descartescı rasyonalizmin asılmasıylagerçekleşmişti. Alman Aydınlanması idealizme varabilmek için hem rasyonalizmin hem de ampirizminverimlerini kullanmak ve aşmak zorunda kalmıştı. Fransız Aydınlanmasının toplum projesi despotik bir toplumve devlete, İngiliz Aydınlanmasının parlamenter bir mutlakiyetçiliğe, nihayet Alman Aydınlanması iseotoriteryan bir toplumsal düzene yaslanıyordu. İngiliz burjuvazisinin toplumsal güç ve itibarına karşılık,

Fransız burjuvazisinin siyasal ve ideolojik meşruiyete sahipti; Almanya ise kendi burjuvasini bile henüzoluşturamamıştı ve tarihsel olarak ne İngiltere ne de Fransa'da yaşadığı biçimiyle Aydınlanmanın tarihsel-toplumsal dinamiklerine95sahipti. Rusya ve italya gibi Avrupa tarihine sonradan katılan toplumlarda ise Aydınlanma ya entellektüel birgirişim ya da bir despotun siyasal hedeflerinin nesnesini û-luşturmaktaydı.Fransız Aydınlanmasının toplumsal projesi akılda varolan toplumsal düzenin insanlar için, genel ve evrenselbir iyiliği temsil ettiğini, bu düzene geçmeyi engelleyen güçlerden yine aklın emrettiği üzere kurtulunmasıdüşüncesi üzerine bina edilmişti. İngiliz Aydınlanması için toplum, iyi olanı, kamusal ve evrensel olanı kendideneyimleriyle bulmak zorundaydı. Bu iyiyi bulmak ilke olarak bütün insanlara açıktı, ancak belirli ayncalıklarave niteliklere sahip olmak şartıyla. "İyi" bir toplum, tarihsel deneyimlerin iyileştirilmesi ve geliştirilmesiylemümkündü. Bu nedenle İngiliz toplumu kendisini sarsan bütün toplumsal çatışma ve felâketleri belli biranlaşma ve uzlaşmayla gidermeye çalıştı. Almanlann toplumsal projeleri, "i-deal" bir toplumun varolduğuöncülünden yola çıkmaktaydı. "İdeal toplum", "ideal felsefe", "ideal devlet", "ideal din" vardı ve bunlaravarabilmenin şartı, varolan gerçekliğin dönüştürülebilmesine bağlıydı. Eğer varolan gerçeklik böylesi biristeme karşılık vermiyorsa, bu gerçeklik yokmuşçasına hareket edilebilmeydi, insanlara düşen bu niyete denkdüşen bir davranış kalıbına göre hareket etmekti; onun için, etik Alman Aydınlanmasında önemli bir boyutolarak önemini korumuştu. Kendi farklılığını toplumsal ve tarihsel olarak kavrayan bir toplumun, bu farklılığıidealize etmesinden daha tabiî olabilirdi? Alman Aydınlanmasının bir tür millliyetçilikle sona ermesinin, Aıtfli-lcirıuif>'un belli bir topluluğun ayırdedici bir vasfı olarak dil kurgusundan kaynaklanmadığını kim iddiaedebilir?Bütün bu ayrımlara ve farklılıklara rağmen, Aydınlanmanın ilke olarak "aydınlanmaya" hazır bir toplumamümkün olduğu esasında bir birlik olduğunu da teslim et-

96mek durumundayız. "Diğeri" yâni Avrupalı olmayan, Hris-tiyan olmayan kavimlerin "aydınlanmasından sözedilemezdi. "Diğeri" cahil, barbar ve gelişmemişti; tarihe ancak "olumsuz ve gelişmemiş" olanıörneklendirmek ü-zere çağrılabilirdi. Aynı dinin başka bir versiyonunu taşımakla birlikte bütünüyle Avrupalıolmayan ve zaten sayılmayan Rus toplumunda Aydınlanma (Prosvescenie) ancak bir despotun şahsındaşekillenmişti. Avrupa Aydınlanmasının başat temalarının olgunlaşması için Rusya bir yüzyıl daha beklemekzorundaydı. Oysa Aydınlanmanın gerçek nesne-hedefi, din, bütün kurumsallaşmış kişiliği ve ihtişamıyla,toplumsal sınıflardaki etkisiyle ve de geri çevrilemez otoritesiyle orada hazır ve nazırdı. Aydınlanmafelsefesinin kendisini ele veren baglantısallıgı, örneğin sekülarizasyonun gelişmesiyle en yumuşakadlandırmasıyla orta sınıfların gelişmesi arasında bir ilişki kurmayı kolaylaştınyor. Rusya örneğinde olduğugibi henüz kendini taşıyacak özneyi, bir aydınlanmış-despot hariç olmak üzere bulamaması durumunda

Aydınlanmaya kolayca varmayı vaadeden otoriteryan bir ideolojiye kucak açmayı gerektiriyordu. "Digeri"ninkaderi böylelikle aslında bir i-kilem tarafından belirleniyordu: Aydınlanmaya karar verdiğinde, bu yükütaşıyacak toplumsal ve entellektüel donanımının olmaması nedeniyle "erken" yuvadan ayrılan kuş serüveniyaşamak zorunda kalıyor; bu donanımın oluşmasını beklediğinde, kendisini tüketen ya da tüketilen birAydınlanmanın patolojilerine, elbette Aydınlanma adına ve onun yerine, teslim oluyordu. Aydınlanma sonunakadar Batıya ait bir söylemdi-başından itibaren. Aslında Aydınlanma için yaşayan, canlı ve somut bir "diğeri"yoktu. Aristokrasi ve klerji dışında kalan geniş orta sınıf çıkarlarının, yükselen dünyada savunulması veuzlaştırılması dışında politik bir hedefinin olmadığını söylemekle haksızlık mı etmiş oluruz? Aydınlanmanınsınırlarından bah-97setmek, gerçekte bütünüyle yanlış: Aydınlanmanın tek ve . belirleyici bir sının vardı: kendisi! I

Bir Aydınlanma eleştirisine girişmenin, Nazizmin to-

Page 36: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 36/40

tal mantığına katlanmanın biyolojik varlıklanndan vazgeçmek olduğunun bilincindeki Horkheimer ve Adomoiçin bir anlamı vardı; onların dünyası, eleştirinin "meşruiyetinin" olduğu bir dünyaydı. Bu masum meşruiyetebile tahammül edemeyecek ve savaş biter bitmez insanları başka bir total mantığa sürükleyecek "yenidünyada", ancak sınıfsız, kimliksiz ve dilsiz kalmış bir "son insan" id-: diası ve tavnylaAydınlanmanın yarattığı aklı, bilimi, top-

lumu, değerleri eleştirmek en azından işlevseldi-çünkü kitaplannı orada bastırmaya bile cür'et edemeyip,Aydınlanmanın "sweet home"una rücu ettiler-ama kesinlikle "e-leştirinin" Aydınlanmayla kazandığı "yıkıcı"damarı asla yakalayamadılar. 69'da tıpkı les philosophes "fikirleri dinamit gibi taşıyan" bir grup genç insanyeniden ve bir kere daha aynı yıkıcılığı toplumsal düzeye taşımaya "yeltendiler"; oysa tarih, hükmünü vermiştive artık bazı şeyler i-;l çin çok geçti: Aydınlanmanın kurumsallaştığı moment, birI kere ve bütün zamanlar için insanlan ve nesneleri ebedî

 j| bir tahakkümün pençesinde tutmaya yönlendirilmiş mitik'I bir aklın kendisinden başka bir şey değildi. Bu mitik akıl,tarihsel misyonunu tamamlamışın artık tek başına ne bir onaylayıcı ne de bir put-kıncıdır. Bir bakıma, eğertahrib ettiği dünyaya karşı kendisini yargılayacak olursak, "tek dişi kalmış canavar"dır. Sınırlanna terkettiğimizbu mitikakü' \ Yine de ihtiyar dünyamıza tekrar bir uyanda bulu-, nabilir ve mütevazi bir renaissance için bize bir kaç sır* Miti ortadan kaldırmaya girişen aklın da bir tür mite dönüştüğü bilinen bir düşünce; Horkheimer'in "'objektifaklfdır. Bir başvuru mercii olarak dönmemiz gereken, ama bu akıl da artık "mitik" bir haline dönüşmemişmidir?98fısıldayabilir. Mesele bu renaisssanceın istenip istenmediğinde yatıyor, sırlann neler olup olmadığında değil.Üstelik bu sırların bizler için, yâni modern dünyanın bireyleri, yâni artık dokunulmayan bir gerçekliğintüketicileri için bunlar, gerçekten sır da sayılmaz: Tekrar daha fazla sayıda insanın mutluluğu, bilgelik, hürriyetve eşitlik, özgürleşim ve tahakkümün dilin "tahakküm" kelimesine terkedildigi bir toplum, kardeşlik,dayanışma ve aklın verimlerini herkesin kullanabilmesi anlamında ilerleme, tarihsel olarak mümkündür; eğerolmuyorsa suç dünyanın hâlâ istediğimiz kadar "ergin" olmayışında yatmaktadır. Neden insanlığın bütün

kazanımlannı "büyük anlatılar" o-larak yaftalayıp dile ve düşünce tarihindeki edilgen konumlannapostalayalım, neden "düşüncenin ilga edilen momentlerindeki" yıkıcı bildiriye artık aşıp geçtiğimiz bir noktadiye bakalım? Eğer bu niyetteysek, o zaman tekrar "herkesin aklını başkasının vesayeti ve yönlendirmesiolmaksızın" kullanması dışında teklif edilebilecek daha somut bir kurtuluş projesi yok demektir ve bu projeherkesi bağlar: Dindarı ve dinsizi, deisti ve ateisti, agnostiği ve gnostigi, absolutist ve relativist olanı, varsaeğer idealisti ve materyalisti; çünkü üstümüze abanan dünya bir taraftan sadece kimliksiz özneler talebediyor, diğer taraftan aslında bütün kimlikleri aynı şemsiye altında toplayarak de facto bir kimliksizlikyaratıyor; ve bunlann arkasında duran bütün düşünce bütünlerini. Bu düşünce bütünlerini tekrar içerisindeanlamı ve işlevsel hiç bir öge kalmadığına inanılan ve büyüsü b(y)itmiş bir rasyonaliteye çağırmanın cazib birtarafı kalmadığına inananlara, bu rasyonalitenin bile kendisini tahakkümün kollarına bırakmaktazorlanmayacak bir irrasyonaliteden daha tercih edilebilir olduğunu bildirmek, en azından benim için bu böyle,

sorumluluğundan kimse kaçamaz Söylememiz gereken şu: Aydınlanma eleştirisi, hem bütüncül hem detarihsel bir99dönemin eleştirisi olarak zaten kendi içerisinde bile vardı; ama artık herhangi bir Aydınlanma eleştirisininsöyleyebileceği yeni bir şey kalmamıştır. Tam tersine, önümüzde kendilerine hayatiyet kazandırmamızıbekleyen ve cehaletinden bir hayli kurtulmuş insanlar için ümid ışığı olabilecek bir birikimin, bir kazanımınvarlığı söz-konusudur. Bu kazanıma sırt çevirmenin getireceği, kazanımın belalanyla malul bir haldeyaşamanın gerginliğinden daha istenilebilir değildir ve bunun tersini savunanlar bile, aslında hayatlarını bubelalarla yaşamaktan dolayı tehdit altında değillerdir. Aydınlanmanın scientizmi, din e-leştirisi, teknolojizmi,ampirizmi hepsi aşılabilir; bunların yerine ilke olarak dünyayı daha iyi kavramaya yarayan ve öznelerarasıbirliktelikleri pekiştirmeye ve desteklemeye katkıda bulunan değerleri, düşünceleri kolaylıkla ikame e-

debiliriz. Zaten tarihsel süreç içerisinde Aydınlanma değerlerinin pozitif ve negatif bir "elimination"undan sö-zedilebilir. Böylelikle bu değerlerin ne yüceltilmesine ne de aşağılanmasına ihtiyaç duyarız. Yüceltmek ve

Page 37: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 37/40

aşağılamak için nedenlerimiz varsa, yüceltmenin ve aşağılamanın nesnesi hakkında tam bir fikir sahibi değilizdemektir. Her iki durumda fikirler, düşünceler ve değerler bizim dokunma alanımızın uzağında, bize dışarlıklıve bizi ayrıcalıklı kılan bir konumdadır. Tam da bu uzaklık ve ayncalık durumunun ortadan kaldırılmasıylaAydınlanmanın ruhuna nüfuz edebiliriz.Yıkıcı bir çelişki, açık bir imha planıyla buraya kadar söylenenler hakkında bizi uyanyor: Bir taraftan

Aydınlanma değerlerinin aktüalizasyonuna katılarak belli bir sınıfın toplum ve pazar ikilisiyle dolayımlanançıkarlanna katkıda bulunmak, diğer taraftan Aydınlanma değerlerinin yeniden işlerlik kazandırılması için çağrıyaparken bu sınıfsal niteliği görmezlikten gelmek. Burjuvazi ne kadar kabuk değiştirirse değiştirsin,burjuvazinin hegemonik100söylemini ve toplumsal iktidannı belirleyebilirle imkanına sahibiz. Bu söylem ve iktidann dönüşümü veburjuvazi tarafından paylaşma/paylaştınlma biçimleri konusunda, geç-kapitalizm ve reel sosyalist ülkelerdekikomünist çöküş ve bu çöküşün liberal kapitalizme tahvil edilmesiyle, toplumsal güç odakları "mevzi"karakterini yitirmiş ve kendilerini daha global bir ölçeğe ama bu sefer rakipsiz olarak taşımışlardır. Bununpratikteki sonucu şudur: Sınıfsal ve i-deolojik muhtevalanndan ne kadar soyutlanırlarsa soyutlansınlar, insanbedeninin ve düşüncesinin gizilgüçlerinin hür bir şekilde aktüalizasyonunu yasal ve kurumsal teminat altınaalındığını ilân eden liberal demokrasi, artık,» "güçlünün söylemi"nin önemli bir parçasını oluşturmaktadır.Aynı söylem, dünyadaki toplumsal eşitsizlik ve zulümler içinse, sadece sessiz kalmayı tercih etmektedir.Dünyanın çeşitli taraflarında serbest pazar, özelleştirme, devletlerin minimalizasyonu vb. konularda adetasağduyunun buyruklan haline gelen kabullerin ne kadar hürriyetçi bir toplumsal projeye sahip olduklanbelirginleşmiş değildir. Çevre ve teknolojik sorunlar, nükleer enerji kullanımının yarattığı meselelerkonusundaki toplumsal duyarlığa hükümetlerin vermiş olduğu karşılıklar, bu belirsizliğin en iyi örneğinioluşturmaktadır. Kapitalizmin gelişmesiyle birlikte sınıfları, toplumsal formasyonları ve yaşadıkları coğrafyalarfarketmeksizin bazı insanların "ikinci tabiatı" haline gelen toplumsal, iktisadi ve kültürel yoksulluğun ortadankaldırılması konusunda radikal hiç bir girişim yoktur. Üstelik, statükonun ideologlan tarafından bu yoksulluk,"olduğu gibi" kabul ettirilmeye çalışılmaktadır. Dolayısıyla Aydınlanmayı esas alan bir renaissances, ihtivaetmesi gereken ilkeler, seslenmeye çalıştığı "audience" klasik Aydınlanmanın çoktan dışına taşmıştır. Amahâlâ aydınlanmış despotlar, Uranlıklar, mit ve hurafe, kurumsallaşmış din, toplumun yıkıcı düzeni ortadadır ve

101bunlar kolaylıkla tanımlanabilir özellikler göstermektedirler. Aydınlanmanın radikalizasyonu, demek oluyor ki,daha çok politikaya dayanacak, öncelikle politik talebleri dile getirecek, ancak klasik Aydınlanmanın enazından Rousseau'nun dile getirdiği üzere, ne politik iyileştirmenin ne de iktisadi refahın gerçekten hür birtoplumun ve vesayetten kurtulmuş bir beşeriyetin garantisi olmadık-lannın bilincinde olacaktır. Dünyada hâlâiyi şeylerin olabileceğine inananlar için, bütün olumsuzluklara rağmen savunulması gerekenler vardır ve buaptalca iyimserliği sürdürmek, ancak kötülüğün bilincine varmakla mümkündür.Böylesi sınırlı bir metinde bile, en azından metnin üretildiği dilin hatınna şu önemli soruyu sormamak büyükbir yanılgı olurdu: Bir Türk Aydınlanmasından söz edilebilir mi? Bu soruya verilecek pozitif ve negatifkarşıhklann temellendirilmesi, bir kere daha konuyu Türkiye'deki toplumsal, ideolojik ve kültürel bölünmeleregönderme yaparak açıklama teşebbüsünü haklılaştıracaktır. Orada söylenecek olanı, burada da söylemek

gerekirse: Ne nesnesi ne de öznelerini ortaya çıkaracak bir gelişme düzeyini, bu düzeyi oluşturacak tarihselhareketliliği, devamlılığı ve kopukluğunu yaratacak bir toplumsal formasyona sahip olmayan Türkiye'de birAydınlanma yaratmak neresinden bakarsanız bakın, ancak bir tarihi, başka bir tarihin peşine takmaklagerçekleşecek, dolayısıyla gerçeleşmeyecek bir şeydir. Bu bağlamda örneğin Tanzimat düşünürlerini bir TürkAydınlanmasının öncüleri olarak görmek ne kadar mümkünse, Şinasi'yi de Voltaire'e benzetmek o kadarmümkün olacaktır. Bir Türk Aydınlanmasının olmadığının ve olamayacağının belgelenmesi hatın sayılır birentellek-tüel teşebbüs olacaktır. Başlangıç kabilinden söylenebilecek olan şudur: Aydınlanmanın esashedefinin bir tür seküler bir evren ve toplum projesine varmak olduğu102kabulünden yola çıkarsak, bu projenin kurulu bir dine, o dinin özel bir yorumuna karşı bir proje olduğunugörürü-rüz. Aydınlanma formel bir corpus olarak Hristiyanlığın ve bu dinin temsil ettiği değerlerin modern

dünyanın isterlerine cevap veremeyeceği öncülüyle, yerine quasi-din bir corpus koymaya çalışmıştı. Oysa neTürkiye ne de diğer halkı müslüman toplumlar için İslâm yirminci yüzyıla gelinceye kadar formel bir nitelik

Page 38: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 38/40

Page 39: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 39/40

Bottomore, Tom ve Robert Nisbet. Sosyolojik Çözümlemenin Tarihi, deri. Mete Tuncay ve Aydın Uğur(Ankara: V Yayınları, 1990).Brinton, Crane. The Shaping of the Modern Mind (New York: Mentor Books, 1959).Bronowski, Jacob and Bruce Mazlish. The Western Intellectual Tradition (Harmondsworth, Middlesex: PenguinBooks, 1963).

Brumfit, J.H. The French Enlightenment (Cambridge, Schenkman Publishing Co., 1972).Cassirer, Ernest. The Philosophy of Enlightenment (Princeton: Princeton University Press, 1951).Condillac, Etienne Bonnet de. İnsan Bilgilerinin Kaynağı Üzerinde Denmgıe, çev: Miraç Katırcıoğlu (İstanbul:Maarif Vekalati Yayınlan, 1954).Condorcet, İnsan Zekâsının İlerlemeleri Üzerinde Tarihî hir Tahlo Taslağı, 2 cilt, çev: Oğuz Peltek (İstanbul:MEB, 1990).Copleston, Frederick. Aydınlanma, çev: Aziz Yardımlı (İstanbul: Idea, 1989).__________________. Hume, çev: Aziz Yardımlı (İstanbul: Idea, 1990).Çiğdem, Ahmet. Akıl ve Toplumun Özgürleşimi: Jürgen Hahermas Üzerine Bir Çalışma (Ankara: Vadi, 1992).Demirhan, Ahmet. Modernlik (İstanbul: Ağaç Yayınlan, 1991).Diderot, Dennis. Filozofça Düşünceler ve Yasayı Çiğnemenin Tehlikeleri Üstüne, çev: İsa Öztürk ve Vedat106Günyol (İstanbul: Çan Yayınlan, 1974).______________. Körler Hakkında Mektup (İstanbul: MEB Yayınlan, 1944).Foucault, Michel "What is Enlightenment" in Paul Rabinow (ed.), A Foucault Reader (New York: Panheon,1984).Gay, Peter. Party of Humanity Essays in the French Enlightenment (New York: W. W. Norton and CompanyInc., 1963)__________. The Enlightenment: An Interpretation.Volume I, The Rise of Modem Paganism (New York: Alfred A. Knopf, 1966).__________. The Enlightenment: An Interpretatiton.Volume II, The Science of Freedom. (New York: Alfred. A. Knopf, 1969).Germino, Dante. Modern Western Political Thought: Machievelli to Marx (Chicago: Rand McNally and

Company, 1972).Goodman, Dena. Criticism in Action: Enlightenment Experiment in Political Writing (Ithaca: Cornell UniversityPress, 1989).Halevy, Elie. The Growth of Philosophical Radicalism, trans. Marry Morris (London: Faber, 1972).Hampshire, Stuart (ed.). The Age of Reason (New York: Mentor Books, 1956).Hampson, Norman. The Enlightenment ( London: Penguin, 1981). Türkçesi, Aydınlanma Çağı, çev: Jale Parla(İstanbul: Hürriyet Vakfı Yay., 1991)Hazard, Paul. Batı Düşüncesindeki Büyük Değişine, çev: Erol Güngör (istanbul: Tur, 1981). Orijinali, La Crise dela Conscience europenne.Höffding, Harald. A Histoıy of Modern Philosophy, trans. B. E. Meyer Volume II, (New York: DoverPublications, 1955).

107Hulme, Peter and Ludmilla Jordanova (eds.) The Enlightenment and its Shadows (London: Routledge,1990).Hume, David, insanın Anlama Yetisi Üzerine Bir Soruşturma, çev: Oruç Aruoba (Ankara: Hacettepe ÜniversitesiYayınlan, 1976).Jacob, C. Margaret. "Enlightenment Redefined: The Formation of Modern Civil Society", Social Research, vol.58, no: 2 (Summer 1991, 475-495-Kant, Immanuel. Seçilmiş Yazılar, çev: Nejat Boz-kurt (İstanbul: Remzi Kitabevi, 1984).Krieger, Leonard. Kings and Philosophers, 1689-1789 (New York: W.W. Norton and Company, 1970).La Mettrie, J. O. De. İnsan, Bir Makina, çev: Zehra Bayramoğlu (İstanbul: Havass, 1980).Lange, Friedrich Albert. Materyalizmin Tarihi ve Günümüzdeki Anlamının Eleştirisi, cilt 1, çev: Ahmet Ars-lan

(İzmir: Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınlan,1982).

Page 40: Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

8/14/2019 Aydinlanma Felsefesi - Ahmet Cigdem

http://slidepdf.com/reader/full/aydinlanma-felsefesi-ahmet-cigdem 40/40

Laski, Harold J. The Rise of European Liberalism

(London: Unwin Books, 1962).Manuel, Frank E. (ed.) The Enlightenment (Eng-lewood Cliffs, New Jersey: Prentice-Hall, Inc., 1965).Miller, David, (ed) The Blackwell Encyclopaedia of Political Thought (Oxford: Blackwell Reference, 1987).

Muller, J. Herbert. The Uses of the Past (New York: Mentor Books, 1952).Nisbet, Robert. History of the Idea of Progress (New York: Basic Books, 1979)O'Hagan, Timothy. Revolution and Enlightenment in Europe { Aberden: Aberden University Press, 1991).Plamenatz, John. Man and Society, vol. 2 (USA:Longman, 1963).Randall, John Herman Jr, The Making, of Modern108Mind (New York: Columbia University Press, 1976).Randall, John Herman J. The Career of Philosophy, Volume I, From Middle Ages to Enlightenment {New York:Columbia University Press, 1966).Sabine, George. Siyasal Düşünceler Tarihi II Yeni Çağ, çev: Alp Öktem (Ankara: Türk Siyasi İlimler DerneğiYayınlan, 1969).Schneider, Herbert W. A Histvıy of American Philosophy (New York: Forum Books, 1957)Solomon, C. Robert. History and Human Nature A Philosophical Revieiv of European Philosophy and Culture,1750-1850 (Sussex: The Harvester Press,1980)Strauss, Leo and Joseph Cropsey (eds.) History of Political Philosophy (Chicago: Rand McNally and Company,1972).

Talmon, J. L. The Origins of Totalitarian Democracy (London: Sphere Books, 1970).Tocqueville, Alexis de. Democracy in America (New York: Mentor, 1963).Vardar, Berke. Aydınlanma Çağı Fransız Yazını (Ankara: Kuzey Yayınlan, 1985).Vbegelin, Eric. From Enlightenment to Revolution (Durham: Duke University Press, 1975).Vyverberg, Henry. Historical Pessimism in the French Enlightenment (Cambridge, Mass.: Harvard University

Press, 1958).Webb, Clement C. J. A History of Philosophy (London: Oxford' University Press, 1964).Weber, Alfred. Felsefe Tarihi, çev: H. Vehbi Eralp (İstanbul: Pulhan Matbaası, 1949).White, R. J. The Anti-Philosophers (London: Mac-Millan, St. Martin's Press, 1970).Woloch, Isser. Eighteenth-Century Europe (New York: W. W. Norton Company, 1982).