apple inc. - dİn ve sosyolojİ · 2018. 1. 23. · sebebi bu görüşlerin, sahiplerinin içinde...
TRANSCRIPT
İÇİNDEK
İLER
• Sosyolojinin Konusu Olarak Din
• Sosyolojik Yaklaşım ve Din
•Makro Sosyolojik Yaklaşım ve Din
•Mikro Sosyolojik Yaklaşım ve Din
•Klasik/Erken Dönem Sosyolojisi ve Din
•Modern Dönem Sosyolojisi ve Din
• Sosyoloji, Sosyolog ve Dini İnanç
• Tanımlama Problemi
HED
EFLER
•Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
• Sosyoloji açısından dini değerlendirmeye yönelik temel bilgileri öğrenecek,
•Din ve soyoloji ilişkisinin temel boyutlarını anlayıp açıklayabilecek,
• Farklı sosyolojik yaklaşım biçimlerinin dine ilişkin genel bakış açılarını kavrayabilecek,
• Sosyoloji, sosyolog ve dini inanç ilişkilerini açıklayabileceksiniz.
DİN VE SOSYOLOJİ
DİN SOSYOLOJİSİ
ÜNİTE
2
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 2
Sosyal olanla ilişkisi açısından din, yerine
göre biçimlendirici, aynı zamanda biçimlenen bir
fenomendir.
Din ve sosyoloji
ilişkisinin temeli din ile toplumsal öğelerin karşılıklı ilişki ve etkileşimine
dayanmaktadır.
GİRİŞ Dünya nüfusunun çoğunluğunun dini sayılabilecek fikir ve inançlara sahip
olduğu bilinmektedir. Bu inançlar, Hristiyanlık, İslam gibi kurumsallaşmış dini geleneklerden “New Age” gibi yeni dini hareketlere ve anlayışlara kadar uzanmaktadır. Açıkçası, dinin bireysel ve toplumsal düzeydeki etkisi, geleneksel toplumlarda ki gibi olmasa da modern toplumlarda da devam etmektedir. Son tahlilde din, sosyal hayatı, sosyal tecrübe ve pratikleri, birçok tutum ve davranışı anlamanın merkezi unsurlarından biridir. Dine bakmadan sosyal yaşamı tam anlamıyla anlamak pek mümkün gözükmemektedir.
Din, hem bireysel hem de toplumsal hayatın önemli bir boyutudur.Din, çoğu insanın gündelik yaşamında, tutum ve davranışlarında, politikadan sağlığa uzanan birçok sosyal alanda belirleyici olma, sosyal değişme vb. süreçleri etkileme potansiyeline sahip bir fenomendir.
Dini toplumsal şartlara indirgemek, onun aşkın yönünü karartmak bilimsel açıdan doğru bir yaklaşım olmamakla birlikte dinin; din kaynaklı bireysel ya da kollektif anlayış, tutum ve davranışların da diğer sosyal şartlardan ve süreçlerden etkilendiği, dinin daima sosyal bir form içinde görünür olduğu da bilinmektedir. O halde dinin, toplumsal hayatı, sosyal davranış ve süreçleri anlamanın anahtar unsurlarından bir olduğu kadar, tam anlamıyla ancak bu şartlar bağlamında anlaşılabilecek bir fenomen olduğunu belirtmek durumundayız. İşte din ve sosyoloji ilişkisinin tam da bu noktada başladığını söyleyebiliriz.
SOSYOLOJİNİN KONUSU OLARAK DİN Din, en eski ve en dinamik sosyal kurumlardan biridir. Bu haliyle
sosyolojinin imtiyazlı bir ilgi alanıdır. Öyle ki, sosyolojinin kurucu babaları aynı zamanda din üzerine geliştirilen sosyolojik ilginin de önde gelen isimleri olmuşlardır. Dine, din ile toplumun diğer alanları arasındaki ilişkiye dair sosyolojik ilginin, sosyolojinin bağımsız bir disiplin olarak belirdiği dönemin Avrupa toplumlarının içinde yaşadığı sosyo‐kültürel şartlarla ve sosyolojik‐felsefi düşünce geleneğiyle ilgili nedenleri olduğu bilinmektedir. Bununla birlikte dinin sosyolojik incelemelerine yön veren kavramların ve teorik bakış açılarının çoğunun, sosyolojinin, isim babası Comte’un, Durkheim ve Weber gibi öncü bilim adamlarının çalışmalarından ilham aldığı görülmektedir.
Din üzerine sosyolojik araştırmalar yapmanın önemi yeni dini sorunlar paralelinde gittikçe artmaktadır. Aynı zamanda toplumsal alanda yaşanan dini nitelikli süreçler sosyolojinin dinle ilgilenme nedenlerini çeşitlendirmekte ve artırmaktadır.
Din, sosyal yaşamın ayrılmaz bir yönü, sosyal boyut da dinin, dini hayatın önemli bir parçasıdır.Sosyolojinin din ile ilgilenmesinin çok sayıda nedeni var olmakla bilirlikte sosyoloji ve din arasındaki ilişkinin temelde iki neden üzerine oturduğu söylenebilir:
Din, birçok insan için oldukça önemli, insanların dünyaya, olaylara bakışını, eylemlerini etkileyen, çeşitli tecrübeleri anlamlandırmada yardımcı bir fenomendir.
Din, sosyal hayat, sosyal süreçler ve şartlar üzerinde sosyal hayat, sosyal süreçler ve şartlar ise din üzerinde etkilidir. Her dinsel sistemin gelişmesi ve yerleşmesi toplumsal kaynaklara ihtiyaç duyar.
Din, bir toplum içerisinde ortaya çıkar, topluma mal olur; birey ve toplum hayatında bir takım fonksiyonlar icra eder. Dinin topluma mal olması, sosyalleşmesi, bir cemaat ortaya çıkarması onun söz konusu toplumun diğer
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 3
unsurlarıyla etkileşime girmesi anlamına gelmektedir. O, bir yandan önermiş olduğu öğretiler temelinde tutum ve davranışları, toplumu, sosyal alanları, süreçleri şekillendirmekte, diğer yandan toplumun sosyal, kültürel, siyasal, ekonomik vb. şartlarına, süreçlerine göre de şekillenmektedir.
Din ve toplum arasında çeşitli boyutlarda kendini açığa vuran dinamik bir
ilişki söz konusudur. Bir dinsel sistem zorunlu olarak çevresine bağımlılık gösterir. Aynı zamanda o çevreyi belirgin bir biçimde değiştirebilir. Bu ilişkinin analiz edilebilmesi, anlaşılması din ile toplumun diğer görünümleri arasındaki bağımlılık üzerine objektif bir bakış açısıyla yoğunlaşmakla olur. Nitekim din sosyolojisi bu anlamda bir yoğunlaşmanın ifadesidir.
Sonuçta dini hayat ve dini kurumlar her yönüyle sosyolojik araştırmanın konusu olabilirler. Ancak yine de din ile sosyal bağlam arasındaki ilişki, dini geleneğin bazı alanlarında diğerlerine nazaran daha kolay gözlenebilir.
Her ne kadar din, sosyolojik bir konu olabilse de onun, bütün yönleriyle
uyumlu bir sosyoloji konusu olmadığını da hatırda tutmak gerekir. Konunun akışı içerisinde yer yer değinileceği üzere din ve sosyoloji arasında bir uyum olduğu kadar bir gerginlik ve çatışmadan da söz edilebilir.
Örnek
• İslam dini ya da vahiy, öncelikle Allah ile peygamber/insan arasında kurulan bir iletişime dayanır. Bu iletişimde peygamber, Allahtan aldığı vahyi insanileştiren, insanın diline tercüme eden bir aracı konumundadır. Dolayısıyla daha ilk ortaya çıkışı itibariyle Tanrısal, ilahi olanının (aşkının) insani olanla ya da toplumsal olanla bir etkileşim içerisinde görünür olduğu gayet açıktır. Yine İslam dininin yaygın olduğu farklı toplumlarda ve toplumsal kesimlerde az‐çok farklı İslam anlayışlarının ve dini yaşayış formlarının varlığı toplumsal şartların din üzerindeki biçimlendirici etkisinin göstergesi konumundadır.
Örnek
• Hristiyan geleneğinde ahlak ve kilise kurumu hakkındaki yaygın görüş sosyal değişmeden oldukça etkilenmektedir. Bunun sebebi bu görüşlerin, sahiplerinin içinde bulundukları sosyal koşullarla ilintili olmasıdır. Bunun aksine dogmatik konular insanların sosyal hayatlarından kopuktur bu sebeple onlar değişime karşı daha dirençlidirler. (Furseth, Repstad,2011;343)
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 4
Din, sosyal bir gerçekliktir.
SOSYOLOJİK YAKLAŞIM VE DİN Çalışma alanı sosyal yaşamın bütün boyutlarını kapsayan bir bilim olarak
sosyoloji; yapılara, kalıplara ve sosyal yaşam biçimlerinin ve sosyal davranışların altındaki motivasyonlara odaklanır. Sosyologlar aile, okul, hukuk, siyaset gibi kurumlardan güç, işsizlik, şiddet ve suç gibi sosyal problemlere kadar uzanan bütün sosyal fenomenlerle ilgilenirler. Genel olarak sosyoloji; bireylerin, toplulukların ve toplumların hayatlarını düzenledikleri rastgele olmayan yollarla ve bu davranış yollarına ilişkin açıklamalarla ilgilenen bir sosyal bilimdir. Din ve sosyoloji ilişkisi dinin farklı biçimlerinde din ile ilişkili sosyal davranış ve yaşam örüntülerini ortaya çıkarma ve elde edilen bulgulardan hareketle bu örüntüleri anlama ve açıklamalar ortaya koyma zemini üzerinde yükselmektedir.
Adı ne olursa olsun ve nasıl tarif edilirse edilsin, bir dinin çoğu zaman ve zeminde inanç, ibadet ve toplumsal boyut ortak özellikleriyle kendisini gösterdiği söylenebilir. Din, bir inanç, ibadet olduğu kadar insani ve toplumsal bir gerçekliktir. Sosyoloji için önemli olan yönü de burasıdır.Ancak dini sırf bir sosyal gerçeklik olarak saymak mümkün değildir. Din, salt sosyolojik toplumsal bir ürün değildir. Din, özü itibariyle bir inanç sorunudur; bireyle inandığı şey arasında yaşanan bir gerçekliğe sahiptir. Tam da bu nedenle sosyoloji, dinin özü; birey ile inandığı şey arasında yaşanan ilişkinin salt bireysel niteliği üzerine yoğunlaşmaz.
Sosyolojide daima dinin mahiyeti icabı önce tek tek bireysel bilince yerleştiği, ancak zorunlu olarak fertlerin üzerine yükseldiği, sosyal bir karaktere bürünerek objektifleştiği ve böylece sosyal hayatta etkili olduğu gerçeğinden hareket edilmektedir. Din, bireysel (sübjektif) olduğu kadar, bireyi aşan sosyal (objektif) boyutlara da sahiptir. Subjektif din; dinin bireyin bilincinde yerleşip, kabul ve onaylanması boyutunu açıklar. Dinin bireydeki tezahürüne, algılanış ve yorumlanış biçimine atıfta bulunur. Objektif din;dinin ferdi yaklaşımlardan sıyrılarak topluma mal olması, sosyal karaktere bürünmesi boyutunu açıklar.
Bireysel dini tecrübe, bireylerin birbirini etkilemesi sonucu, diğer insanlar tarafından da paylaşılır ve nesnelleşir.Toplumu oluşturan bireyler üzerinde bir hâkimiyet kuran olgu haline gelir. Sosyolojinin din konusunda sübjektivizm ve objektivizm arasında orta bir yol takip ettiği bilinmektedir. Kaldı ki, “subjektif din” ve “objektif din” ayrımı analitik bir ayrımdan ibaret olup yaşayan bir vakıa olarak dini hayatın bu iki yönü bir madalyonun iki yüzü gibi birbirinden ayrılmaz bir bütün teşkil etmektedir (Günay, 2000;207‐209)
Bireysel Etkinlik • Dinin toplumsal hayata, toplumsal hayatın din anlayışı
üzerine etkilerine ilişkin farklı örnekler neler olabilir?
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 5
Sosyoloji dini hakikat iddiaları konusunda değerlendirmede
bulunmaz.
Sosyoloji, dini inanç sistemlerinin hakikat iddialarıyla; dinin mahiyeti,
yani ne olduğuyla ilgili değildir. Tanrı var mıdır? Hz. Muhammed mucize göstermiş midir? vb. sorular sosyolojinin cevap aradığı sorular arasında yer almaz, bu sorulara verilen teolojik cevapların doğruluğunu veya yanlışlığını tartışmaz. Özellikle günümüz sosyolojisi, dini hakikat iddiaları karşısında karşıt ya da taraftar bir tutum değil, açıklamacı ya da anlamacı bir yaklaşım sağlamaya yönelmiştir. Bu yönelim, dini hakikat iddialarının, dini inanç ve sembollerin anlamını açıklamak, anlatmak işi değildir. Sosyolojik yaklaşım daha çok, bu iddiaların, dini inanç ve sembollerin anlamlılığına etki ve katkı yapan şartları tespit etmeye ve çözümlemeye yoğunlaşmaktadır.
Sosyoloji ve diğer ilgili bilim dallarındaki çalışmalar dinin farklı boyutlarını birbirinden ayıran bir yaklaşıma sahiptir. Bu yaklaşımın bir sonucu olarak dinin bütün boyutları değil, bilim dalının inceleme alanına giren boyutları dikkate alınır. Ancak bunu yaparken bu boyutların birbirleriyle karşılıklı bağımlılık ilişkisi gözden uzak tutulmaz.
Bazı dinlerin bu temel boyutların bir veya birkaçına önem verdikleri de
bilinmektedir. Dindarlığın çeşitli boyutları birbirinden bütünüyle bağımsız değildir.
Örnek
• İslam, öncelikli olarak tek tek fertlere hitap etmekte onları inanmaya davet etmektedir. Bunu Kur'an‐ı Kerim'de pek çok yerde görmek mümkündür. İslamiyet’in başlangıcına bakıldığında Allah’ın öncelikle Hz. Muhammed'i muhatap aldığı ve Allah ile Resul arasında bir irtibat olarak karşımıza çıktığını görmekteyiz. İslam, başlangıçta Hz. Muhammed’in yaşadığı bir tecrübe iken daha sonra onun bu tecrübeyi başkalarına aktarmasıyla öteki insanlara da yayması sonucunda İslam dini fertler arası bir görünüme bürünmüş bir sosyal nitelik kazanmıştır.
Örnek
• Glock ve Stark’a göre dindarlığın temel boyutları; inanç, pratik, tecrübe, bilgi ve etkidir: İnanç boyutu; kişinin herhangi bir dinin temel inançlarını benimsemesini ifade eder. Bu boyutu, iman içeriği ya da dogmatik boyut olarak değerlendirmek de mümkündür. Uygulama boyutu; dindar bireylerin yerine getirdikleri bütün spesifik dini pratikleri içerir. Özel ve toplu yapılan ibadetler, dini eylemler, kutsal metinleri okuma, dua vb. pratikler örnek verilebilir. Tecrübe boyutu; dinlerin bazı doğaüstü güçlerle doğrudan ilişkide bulunma beklentisini, örneğin ilahi varlığın hissedilmesini ifade eder. Bütün dinler, dindar insanın herhangi bir zamanda nihai gerçeklikle doğrudan temas ettiğini veya dini bir duyguyu tecrübe ettiğini az çok kabul eder. Bilgi boyutu; dinin temellerine ilişkin bilinmesi ve anlaşılması gereken şeyleri kapsar. Etki boyutu; dinin kişilerin hayatlarında günlük yaşamlarında gösterdiği etkilerdir. Bu boyut, inanç, pratik, tecrübe ve bilginin bütün sonuçları olarak özetlenebilir (Glock, 2007;250‐267)
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 6
Sosyolojinin deneysel
ve objektif olma özelliği, din ve sosyoloji ilişkisini, dininin diğer bilimsel olmayan yaklaşımlarla olan ilişkisinden ayırır.
Makro yaklaşım, dinin
toplum katında gördüğü işlevlere
odaklanan işlevselci bir bir tutuma sahiptir.
Sosyoloji açısından dinin dikkate değer yönü, insan ve toplum hayatında görünür olan, toplumsal sistem içerisinde diğer sosyal alanlar ve kurumlarla etkileşim içerisinde tezahür eden tarafıdır. Sosyoloji, dinin toplum içindeki konumunu, işlevlerini ve sosyal hayattaki somut tezahürlerini ele alır. Ancak bu ele alış biçimi dinin diğer yönlerini görmezden gelme anlamını taşımamalıdır. Nihayetinde dini tam bir toplum olayı saymak, indirgemeci bir yaklaşım olur. Bu, bizi sosyolojik bakış açısında dinin ne salt teolojik ne de tam bir toplumsal fenomen olarak ele alınmadığı ve alınamayacağı gerçeğine ulaştırmaktadır. Sosyoloji dine, toplum hayatı içerisinde öteki sosyal olaylara indirgenmesi mümkün olmayan ve hemen her toplumun yapısında ayrılmaz bir şekilde yer alan bir gerçeklik olarak yaklaşır.
Herhangi bir dini inanca sahip olsunlar ya da olmasınlar sosyologlar dini, genellikle, dini faaliyetlerin katılımcılarından farklı bir tarzda yorumlamak durumundadırlar. Sosyoloji, sosyal davranışların, durumların ya da olayların anlamını yine sosyal bağlamsallıkları açısından anlama ve yorumlama eğilimindedir. Sosyoloji, dinin teolojik kökenleri üzerine çalışarak değil, onun dünyevi olarak kavranabilir toplumsal pratik temsilleri üzerinde çalışarak kendi bilimsel eğilimine uygun objektif veriler üretebilir.
Kısaca sosyoloji için din, sosyal gerçekliği vasıtasıyla ulaşılabilen ve kavranabilen bir fenomendir ve sosyolojik yaklaşım din ile toplum etkileşimi üzerine yoğunlaşmaktadır. Ancak din ve sosyal yapı arasındaki ilişkileri saptama uğraşına giren birçok sosyoloğun iki temel yaklaşımdan birini benimsediği görülebilir. Birincisi aklın ve ruhun maddeyi şekillendirdiğini öngören idealist yaklaşımdır ki, din ve sosyal yapı arasındaki ilişkiler konusunda dinin sosyal yapıyı biçimlendirdiği varsayımı ön plandadır. İkincisi ise sosyal yapının ve çevrenin dini belirleyeceğini, dinin ancak sosyal yapının kendine özgü niteliklerini içeren ve bu niteliklere göre şekil bulan bir inanç ve değerler sistemi olduğunu savunan materyalist, maddeci dünya görüşüdür ( Yücekök, 1964;16).
Birinci yaklaşım tarzı sosyal realiteyi bir sebebe dayandıran tek yönlü bir izah tarzı olmakla eleştirilirken ikincisi, basit dinler ile yüksek dinler arasında bu konuda bir ayrım yapmamak suretiyle ve çok tanrılı halk dinleri ile yüksek dinler arasındaki tarihi farkı inkâr etmiş olması nedeniyle eleştirilir (Freyer, 1964;16). Bu eleştirilerin ışığında sosyolojik açıdan toplum ve din arasındaki ilişkiler bakımından saptanması gereken durum, toplumun dini ya da dinin toplumu belirlediği ve oluşturduğu değil, her ikisinin de belirlenme ve oluş yönünden birbirleri üzerindeki etkileridir.
Makro/Yapı Yönelimli Sosyolojik Yaklaşım ve Din Makro ya da yapı yönelimli yaklaşım, yapılara ve kalıplara odaklanır. Bu
yaklaşım, “Dinin sosyal önemi veya rolü nedir?”, “Ne kadar insan cami ya da kiliseye gitmektedir?”, “Dini inançlar ya da inanç sistemleri zaman içerisinde hangi koşullarda ve nasıl değişir?” vb. sorulara cevap aramaya yoğunlaşır; kısaca dinin yapılaşmış, kurumsallaşmış görünümlerini, toplumdaki etki ve önemini bütünlüğüne analiz eder. Bu yaklaşıma göre din, sosyal bir olgudur ve diğer olgular gibi açıklanmaya çalışılır.
Fransız sosyolog Emile Durkheim’in çalışması bu yaklaşıma örnektir. Dini Hayatın İlkel Biçimleri adlı çalışmasında Durkheim, “işte orada var olan” bir olgu olarak ele alır ve dinin bütün insan toplumlarındaki rolünü açıklamaya çalışır. O, dinin sosyal dayanışma ve birlik oluşturmada önemli bir güç olarak işlev gördüğü görüşündedir. Durkheim’e göre din, “ Kutsalla yani diğerlerinden ayrılmış ve yasaklanmış şeyle ilgili inançlar ve amellerden oluşan tutarlı bir sistemdir. Bu inançlar ve ameller, kendilerine inanan bütün insanları cemaat
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 7
Mikro sosyolojik yaklaşım, yapıdan
ziyade aktöre odaklanır.
diye isimlendirilen tek manevi toplum halinde bir araya getirir” (Durkehim, 2005;67).
Makro yaklaşım, dinin toplum katında gördüğü işlevlere odaklanan işlevselci bir bir tutuma sahiptir.
Makro sosyolojik yaklaşım, Durkheim’in öncü çalışmalarını takip eder bir tarzda fonksiyonalist bir tutuma sahiptir. Bu yaklaşım tarzında din, toplumsal yapının işleyişinde belirli fonksiyonlar gören yaşayan bir toplumsal olgu olarak kabul edilir. Bu kabulden hareketle dinin toplum ve birey düzeyinde oynadığı roller ve gördüğü işlevlere yoğunlaşılır.
Sonuçta biraz önce de belirtildiği gibi makro sosyolojik yaklaşımda asıl vurgu, toplumun kişiyi oluşturduğu üzerinedir. Diğer bir ifadeyle buna “yukarıdan sosyoloji”de denir. Makro yaklaşım, herhangi bir dini geleneğin yapılaşmış, kurumsallaşmış görünümlerine, bunların inanan bireyler ve onların davranışları üzerindeki bağlayıcı etkisine yönelik sosyolojik çalışmalar yapma eğilimlidir.
Mikro/Aktör Yönelimi Sosyolojik Yaklaşım ve Din Mikro ya da aktör yönelimli sosyolojik yaklaşımda odak noktası
toplumdan, yapılardan daha çok inanan ya da inanmayan bireydir. Bu yaklaşıma sahip sosyologlar, bireysel inanç ve eylemlerin arkasındaki düşünce ve güdüleri, öznel anlamları anlamaya, sosyolojinin diliyle açığa çıkarmaya çalışırlar. Diğer ifadeyle bu sosyologların ilgisi, dinin sosyal rolünün bireydeki subjektifleşmiş yansımaları üzerinedir.
Mikro yaklaşımlar, dini veya dini davranışı sosyal hayatın belirli parçaları bağlamında çözümlemeyi dener. Bu durumda herhangi bir din sosyolojik araştırma sonucu elde edilen bulguların anlaşılması ve açıklanması için sosyal hayatın belirli parçalarının birbirleriyle bağımlılığına da dikkat etmek gerekir. Bu gereklilik, sosyologları dinin diğer toplumsal öğelerle ilişki ve etkileşimini tartışmak için bu öğeleri de ele almak durumunda bırakır.
Bu yaklaşımın en tipik örneği Alman sosyolog Max Weber’dir. Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu adlı çalışmasında Weber, Batı toplumlarında modern kapitalizmin gelişmesinde rol oynayan dini düşünce ve motivleri anlamak istemiştir. O, modern Batı kapitalizminin gelişmesinde rol oynayan motivi, bir Hristiyan mezhebi olan Protestanlığın özel bir kolu olan Kalvinizm’de bulmuştur.
Mikro sosyolojik yaklaşım aktör/birey yönelimlidir. İnsanların eylemde bulunma ve sosyal yapıları değiştirme yeteneği vurgulanır.Makro sosyolojik yaklaşımın aksine mikro yaklaşım söz gelimi, herhangi bir bireyin dini gelenekler karşısındaki bağımsızlığına, öznelliğine yönelir. Buna aynı zamanda “aşağıdan sosyoloji” de denebilir.
Makro ve mikro yaklaşım, sosyolojinin iki ana patikası olarak değerlendirilebilir. Bu patikalardan birincisi Durkheim’in öncü çalışmaları kılavuzluğunda ilerlerken ikincisi Weber’i takip eder.Durkheim’in öncülüğündeki yol, sosyal olguları “şey”ler gibi inceleme eğilimindedir. Buna göre toplum objektif, kendini oluşturan unsurları aşan kendine özgü bir yapıya ve bir olgusallığa sahiptir. Weber’in öncülüğündeki yol ise, toplumun sübjektif anlam ifade eden eylemler aracılığıyla kurulduğunu kabul eder. Açıkça birincisi, sosyal olanı anlamak için yapıya ikincisi aktörlerin anlam dünyalarına yönelmek gerektiğini telkin eder (Berger, Luckmann, 2008;28). Söz konusu iki bakış açısının din sosyolojisi çalışmalarındaki yansımasına bakacak olursak birinci yol bizi, dini kendisini oluşturan öğelerden bağımsız, kendine özgü bir sosyal olgu
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 8
Din, klasik/erken
sosyolojinin üzerinde çalıştığı birçok sosyal fenomenden biridir.
olarak ele almaya, ikinci yol ise dini nitelikli sosyal davranışların arkasındaki sübjektif ya da öznel anlamları çözümlemeye götürür.
Klasik/Erken Dönem Sosyolojisi ve Din Antik Yunandan beri düşünürler, her zaman dinin sosyal boyutları
üzerine kafa yormuşlardır. Ancak dinin sosyolojik açıdan sistematik bir şekilde çalışılması 19. yüzyılın sonlarına tekabül eder. Bu dönemde Batı’da yaşanan büyük sosyal ve entelektüel değişimle birlikte sosyoloji kendiliğinden doğmuştur. Din sosyolojisinin tarihi gelişimi ilerleyen ünitelerde ayrıntısıyla işleneceğinden burada, din ve sosyolojisi ilişkisinin ya da sosyologların din üzerine ilgilerinin sosyolojinin bağımsız bir bilim dalı haline gelmesiyle birlikte başladığını belirtmekle yetineceğiz.
Klasik ya da erken sosyoloji, sosyal düzen, sosyal değişme ve modern yaşamın potansiyel krizleri üzerine yoğunlaşır. Klasik sosyologlar, gelişmekte olan, oldukça kaotik ve anlamdan yoksun modern dünyanın gerçekte kurallar, kalıplar yoluyla anlaşılabilir ve düzenlenebilir olduğunu göstermeye çalışmışlardır (Scott, Hall, 2001;23). Sosyoloji, bir karmaşa döneminde ortaya çıkmıştır. Bu karmaşa döneminde anlaşılan ona düzenleyici bir görev yüklenmiştir. Bu görev, toplumsal kargaşayı sonlandırıp topluma bir düzen vermektir. Hatta ortaya çıkışı itibariyle sosyolojinin dinimsi bir algılanışı vardır. Comte’a göre sosyoloji, teolojinin doğaüstü unsurlarından arındırılmış bir tür yeni teoloji olacaktı. Geleneksel toplumsal düzende teolojinin gördüğü görevi benzer bundan sonra sosyoloji yüklenecekti (Çiftçi vd., 2002; 27‐31).Comte’un eserlerinde sosyoloji ve din kavramlarının aynı şeyi ifade eder bir biçimde kullanıldığı görülmektedir.
Klasik sosyologların çoğunluğu çalışmalarında dine yer vermişlerdir. Darwin’in biyolojik evrim anlayışının etkisiyle onların birçoğu, din gibi bütün sosyal fenomenleri basit formlardan karmaşık formlara, ilkelden ileriye doğru bir sosyal evrim perspektifi içinde anlamaya çalışmışlardır. Klasik sosyoloji teorilerinin ve sosyologlarının çoğunun ortak bir özelliği, dinin modern toplumlarda bir düşüş yaşayacağı, dinin ilkel veya irrasyonel olduğu şeklindeki görüşleriydi .
Klasik sosyolojinin önemli isimleri, Karl Marx, Emile Durkheim ve Max Weber’dir. Bu üç sosyoloğun diğerlerinden ayrılan ortak karakteristik özellikleri, sosyal süreçleri, olay ya da olguları kaynaklarıyla ve deneysel verilere dayanarak anlama ve açıklamaya çalışmalarıdır (Scott, Hall, 2001;24). Her üçü de dinin toplumda özel bir rol oynayan insan ürünü bir olgu ya da fenomen olduğu görüşünde hem fikirdirler. Weber, Durkheim ve Marx’tan daha fazla din üzerinde çalışmıştır. İnanç noktasında Marx ve Durkheim ateist olduklarını ifade etmişlerdir.
Genel hatları itibariyle Marx, din hakkında negatif bir tutuma sahiptir: Ona göre din, en bilinen ifadesiyle “Kitlelerin afyonudur; yönetenlerin yönetilen kesimler üzerindeki sömürü ilişkilerini maskelemesinin bir aracıdır ve insan üretimidir; sosyo‐ekonomik koşulları yansıtır ve onlar çerçevesinde değişir.”(Marx, Engels,2007: 121‐132).
Tartışma •Din sosyolojisi çalışmalarında bu iki yaklaşım türünden hangisi
daha kullanışlı olabilir ya da bu yaklaşımlar arasında bir orta yol mu takip edilmesi daha uygun olur?
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 9
Bugün din, sosyoloji içerisinde eskiden
olduğundan daha ilgi çekici ve dinamik bir çalışma alanıdır.
Dine ilişkin görüşüne yukarıda değinilen Durkheim’in dini, toplumsal bir üretim olarak ele aldığı, birleştirici ve bütünleştirici fonksiyonuna dikkat çekmekle din hakkında pozitif görüşlere sahip olduğu görülmektedir.İnanç konusunda agnostik bir tutuma sahip olduğu söylenebilecek Weber ise dinin, hem pozitif hem de negatif nitelikleriyle sosyal bir rol oynadığı görüşündedir.
Klasik sosyoloji ve sosyologların dini, önemli bir güç olarak nitelemelerine
rağmen birçoğunun onu insanlar tarafından çeşitli maksatlarla yaratılmış bir
şey olarak görmeleri özellikle teoloji alanında sosyologların ateist olduğu
şeklindeki görüşlere neden olmuştur.
Klasik sosyologların birçoğu pozitivist yaklaşıma sahiptir. Pozitivizm geçerli metotlar kullanarak gerçeklik ve onun kanunları hakkında kesin bilgiye ulaşılabileceği varsayımını anlatmak için kullanılan bir kavramdır. Bu yaklaşım, dünya hakkındaki bilginin ancak sağlam bilimsel araştırma, deney ve gözlem ile toplanabileceğini ileri sürer. Buna göre sadece deneysel gözlem ile elde edilen veriler doğru kabul edilmelidir.
Modern Dönem Sosyolojisi ve Din 20. yüzyılın birinci yarısında dine karşı sosyolojik ilgide gözle görülür bir
düşüş yaşanmıştır. Bu düşüşün önemli nedenlerin biri, klasik sosyologların modern toplumlarda dinin eski önemini kaybedeceği şeklindeki görüşü iken diğeri, kimi verilerin gerçekten de modern toplumlarda dinin düştüğünü göstermesidir.Bu bağlamda söz konusu dönemde din üzerine yapılan sosyolojik çalışmalar daha çok dinin modern toplumlardaki düşüşü ve bu düşüşün nedenleri üzerine yoğunlaşmıştır. 20. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde gerek sosyolojinin din üzerine yoğunlaşan diğer bilimlerle girdiği ilişki, mikro ve yorumlayıcı sosyolojinin popülaritesinin artması gerekse dini hareketlerde gözlenen canlanma ve benzeri gelişmeler sosyolojide klasik teorik perspektiflerin sorgulanması ve dine ilginin yeniden yükselmesiyle sonuçlanmıştır(Scott, Hall, 2001;28).
Bugün din, sosyoloji içerisinde eskiden olduğundan daha ilgi çekici ve dinamik bir çalışma alanıdır.
Modern dönem sosyolojisinde artık yapı üzerine vurgunun yerini dini nitelikli sosyal davranışların anlam ve motivleri üzerine vurgu almaya başlamıştır, denebilir. Modern dönemde dini inançların hem pozitif hem negatif bileşenlerini dikkate alan yorumcu perspektif oldukça popüler hale gelmiştir. Bu bağlamda bütün kültürel ve sosyal pratiklerin, inançların onların kendi sosyal ve kültürel bağlamlarında anlaşılabileceği görüşü öne çıkmıştır. Özellikle disiplinerarası yaklaşımın gelişmesiyle birlikte sosyoloji, teolojiyle girdiği dirsek temasının da etkisiyle dini tanımlamada kullanılan irrasyonel vb. kavramları kaldırmak suretiyle dine bakışını, din hakkındaki teorik perspektifini yeniden düzenlemiştir.
Modern sosyolojinin, çeşitli düzeylerde dindar insanların dikkatini çekecek şekilde çoklu bir metotolojik yaklaşım sergilediği anlaşılmakla birlikte, modern sosyolojide yorumlayıcı yaklaşımın etkisi gittikçe belirginleşmektedir.Pozitivist perspektife karşı çıkan yorumlayıcı yaklaşım, Weber’in anlayıcı sosyolojisinden esinlenir; sosyal davranışların arkasındaki öznel anlamlara odaklanır. Yorumlayıcı yaklaşım içerisinde de çoğulcu bir durum göze çarpmakla birlikte ortak karakteristik özelliklerinden birisi, ümit edebilecek tek şeyin insanoğlunun nasıl düşünüp hareket ettiğini daha iyi anlamak olduğunu savunmalarıdır.
Modern dönem sosyolojisi içerisinde ağırlığı gittikçe hissedilen
yorumlayıcı yaklaşım, dünya ile ilgili kişiye özel yorumlamalarda bulunma
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 10
Sosyolog da bir insan, bir dini gelenek ya da grubun üyesi olmakla dini inançlara sahip
olabilir veya olmayabilir.
imkânı sunduğu için sosyal bağlam ile dini içerik arasında katı bir neden sonuç
ilişkisi kuran klasik pozitivist sosyolojiye oranla dini inançla daha kolay uyum
sağlamaktadır. Yorumlayıcı yaklaşımla birlikte düşünüldüğünde modern
sosyoloji, davranışları anlamada niyet ve anlam analizleri, insanın bilinç, yorum
ve kararlarının analiz sürecinde yok farzedildiği deterministik tayin edici
nedensel önermeler sunan sosyolojiye oranla inançlara karşı daha pozitiftir.
(Furseth, Repstad,2011; 349)
Bugün gelinen noktada sosyoloji, din hakkında normatif değerlendirmelerden, değer yargılarından uzaktır ve din ile ilgili araştırmalar, deneysel veri ve metotolojik özellikler çerçevesinde şekillenmektedir.Araştırmacılar hata payı oldukça düşük, araştırmacının dini inanca ilişkin değer yargılarını araştırmasına yansıtmasını engellemeye dönük sistematik yollarla bilgi toplamaya gayret ederler. İnceleme konusunun niteliklerine uygun belirli metotlar kullanılır. Araştırma metotunun seçimi, konunun niteliğine uygunluğuna dayanmakla birlikte araştırmacının metotolojik ilgisine de bağlıdır. Bu metotolojik ilginin genelde pozitivist ya da yorumlayıcı tonlarda olduğu görülür.
SOSYOLOJİ, SOSYOLOG VE DİNİ İNANÇ Sosyolojik analiz, dinsel geleneklerin mutlaklık iddialarına rağmen onların
göreceliliklerini ortaya koyan bir nitelik arz eder. Bu durumda sosyoloji ve dini inanç arasında bir çatışmadan bahsedilebilir ki, bu haliyle sosyolojinin teolojik düşünceye meydan okuduğu söylenebilir (Çiftçi vd., 2002; 49). Örneğin, eğer varsa pek az sosyolog dini değişimleri Tanrı’nın, Allah’ın ya da evrenin ifadesinin bir sonucu olarak açıklamaktadır. Bir dini hareketin niçin belirli bir yer ve zamanda ortaya çıktığını anlamak isteyen sosyolog, bu tür hareketleri açıklayacak sosyal şartları bulmaya çalışacaktır. Olası bir hipotez, sosyal şartlar ve süreçler üzerinde yoğunlaşacaktır (Furseth, Repstad,2011; 341‐342).
Sosyoloji ve dini inanç arasındaki çatışma sadece sosyolojinin göreceliliğe kapı aralayan ve sosyal şartlara vurgu yapan anlama ve açıklama isteğinden de kaynaklanmaz. Bazı dini görüşler, iddialar din üzerine yapılacak sosyolojik analizlerle oldukça uyumsuz olabilirler. Ayrıca dindar bireylerin düşünüp inandıkları ile bu düşünce ve inançların sosyal bilimsel yorumları arasında bir farklılık ve gerginlik her zaman muhtemeldir.
Dini inanç ve sosyoloji arasındaki çatışma ya da gerginlik sosyologun dünyasında da bir karşılık bulur. Sosyoloji, toplumsal dünyayı mümkün olduğunca açık biçimde görmek; ümit, beklenti, korku ve endişelere kapılıp gitmeden olduğu gibi anlamak yönünde sistematik bir çabadır. Ancak bu sosyolog için zor bir iştir. Çünkü bazen kişiliğin derinliklerinden zorlayıp bakılan, incelenen olaylara yansımak isteyen değerler kendilerinin askıya ya da paranteze alınmalarına kolaylıkla izin vermezler. (Çiftçi vd., 2002; 57) Bu noktada bir dine aynı zamanda topluma mensup din sosyoloğu hem başka dinlerden hem de kendi dini yada toplumundan konuları incelerken kendi inanç ve kültür çerçevesinin sınırlamalarıyla diğer alanlarda olduğundan daha fazla karşı karşıyadır (Çiftçi, 2003; 13).
Çağdaş din sosyolojisi alanında ateist olduklarını belirten sosyologların
varlığıyla birlikte açıkça dini inançlara sahip olduklarını söyleyen birçok
sosyolog da vardır. Ateizmin de bir tür inanç olarak değerlendirilebileceği
gerçeği hatırlanınca bu durumda inanç ya da inançsızlığa ilişkin değerlerin
incelenen olaya yansıma ve nesnelliği gölgeleme ihtimali söz konusudur.
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 11
Sosyolog, olanı olduğu gibi anlamaya çalışır.
Nihayetinde duygu ve inançların devreye girmesinin algılamayı kusurlu hale
getirdiği, olanı olduğu gibi anlamayı zorlaştırdığı bilinmektedir. Yine de dini
inanca sahip olmak ya da olmamakla inancı anlamak ayrı ayrı şeylerdir. Bir dine
inanmak/inanmamak bir inanç eylemi iken inancı anlamaya çalışmak, sosyal
bilimsel bir eylemdir. Bu sosyal bilimsel eyleme girişen kişinin ilk alması
gereken ders ise “hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı” ve “olanı olduğu gibi
anlamanın gerekli olduğu” gerçeğidir.
Sosyolog, kendi toplumsal ya da dini ahlaki değerlerini, incelediği olaya yansıtırsa bir değer çatışması olacaktır. Bu da anlamayı imkansız hale getirecektir. Temel sorun, söz gelimi, “İslam gibi bir dinin mensubu olan sosyolog, kendi kabul ve inançlarını işin içine katmaktan uzak kalabilir mi?” şeklindeki sorularda kendini açığa vurmaktadır. Bu tür sorulara bir cevap mahiyetinde Berger, sosyoloğu bir casusa benzetir. Buna göre herhangi siyasal ya da askeri mücadelede, karşı tarafın istihbarat servislerinin kullandığı bilgileri elde etmek çok önemli ve avantaj sağlayıcı bir niteliktedir. Ancak bu istihbaratın, ön fikirlerden bağımsız bilgilerden oluşması gerekir. Eğer bir casus, raporunu kendi ideolojisi veya üstlerinin beklentilerine göre hazırlarsa casusun kendi tarafına bile faydası olamaz. İyi bir casus, olanı rapor eder. Sosyolog da bir casus gibidir. İşi, belli bir toplumsal durum hakkında elden geldiğince doğru bilgiler vermektir. Burdan yola çıkarak bir dini inanca sahiplik hatta Müslüman kimliği öne çıkarılsa bile olanı olduğu gibi anlamak zorunludur. Aksi halde yüce değer addedilen bir şeyin üzerinde yapılacak değerlendirmelere yanlış bir temel kurulmuş olur. (Çiftçi, 1999;4)
Sosyologun dikkati dini inanç ve davranışın değeri değil, inanç ve davranışların kendileri üzerinedir. Sosyolog ile dini inanç arasındaki ilişkiyi inceleyen Gill, sosyoloğun dinin kaynağını saptayabileceğini, ancak bu fenomenin gerçekliği konusunda bir sonuca varamayacağını savunmaktadır. Daha öncede belirtildiği gibi sosyolog, dini inançların doğruluğu ve yanlışlığıyla ilgilenmez. Dinin kökeni hakkında değerlendirmelerde bulunabilir, ancak doğruluğu ya da yanlışlığı konusuna giremez. Gill’e göre kaynak ve hakikat konularının karıştırılması yanlıştır. Bir dinin kökeni mantar bağımlısı insanlar olsa da yani mantar kültüne dayansa da doğru olabilir. Tanrı, neden böyle bir yol seçmesin ki? (Furseth, Repstad,2011;344)
Sosyoloji metotolojik olarak ateisttir, fakat bu sosyolojinin özsel olarak
ateist olduğu anlamına gelmez. Sosyolog, gerçeği sosyolojinin yorumlarından
farklı şekilde açıklayan bir dindar ya da dinsiz olabilir. Ancak sosyolojik yorum,
analizlerini dini hakikatler üzerine kuramaz. Sosyolog, dini hakikat konusunda
suskundur. Sosyolojinin bu konumu “metotolojik agnostisizm” şeklinde
tanımlanabilir. Bu terim, sosyolojinin içkin, yani bu dünyaya ait açıklamalar
içerdiğini ve dini açıklamaları kapsamadığını ifade eder. (Furseth,
Repstad,2011; 342)
TANIMLAMA PROBLEMİ Din ve sosyoloji ilişkisinin sosyolojiye, alanın zaten var olan problemleri
dışında yeni bazı problemler sunduğu gözlenmektedir. Bu problemlerin en önde geleni tanımlama problemidir. Sorun, din nedir? sorusu etrafında, dini tanımlama çerçevesinde şekillenmektedir.
Weber, dini tanımlamanın, onun ne olduğunu söylemenin bir çalışmanın başında mümkün olmadığını ileri sürmektedir. Ona göre bir tanım yapılacaksa
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 12
Dinin çeşitli bakış
açılarından hareketle yapılmış yüzlerce tanımı
vardır.
Din tanımlamaları hem çok önemli hem de sonsuz bir biçimde problemli bir alan olarak karşımızda durmaktadır.
çalışmanın sonunda yapılmalıdır. Ancak dini tanımlamadan yapılacak sosyolojik değerlendirme girişimleri bazı sorunları da beraberinde getirecektir:
Tanım yapılmadan başlanacak girişimler, din ile ilgisi olmayan bir takım düşünme ve davranış biçimlerini dini olarak anlamlandırma yanlışına düşülebilir. Ayrıca benimsenen din tanımı din‐toplum ilişkisini değerlendirmede kullanılacak yöntemleri de etkileyecektir.Örneğin, dini hayattaki düşüş ya da canlanmaya ilişkin tartışmaların çoğunun farklı gözlemlerden elde edilen farklı din tanımlarını kabul ettiği görülmüştür. Farklı din tanımları, sosyal değişme, modernleşme vb. konuların farklı yorumlanmasını beraberinde getirmektedir.
Dinin ne olduğunu, ne anlama geldiğini her kesimden insanın üzerinde anlaşabileceği, bütün dinleri kapsayıcı bir biçimde açıklamak oldukça zordur.Bir taraftan insanların duygu, değer ve dünya görüşlerinin etkisi altında kalarak dine yaklaşmalarından, diğer taraftan ise insanın yaşadığı her ortamda kendiliğinden filizlenen dinin çok öğeli kompleks doğasından kaynaklanan nedenlerle dinin, farklı şekillerde yorumlandığı ve tanımlandığı görülmektedir. (Akyüz, Çapçıoğlu, 2008: 42)
Din, farklı yönlerden anlaşılmaya elverişli, kendisini farklı yolları dışa vuran çok öğeli ve kompleks bir fenomendir. Çok öğeli kompleks bir fenomeni, genel geçer bir şekilde açıklamak, neredeyse imkânsızdır. Kompleks yapısı itibariyle dinin, bir seferde sadece bir yanı görülebilir ve onu farklı şekillerde anlama ve tanımlama ihtimali her zaman vardır. Bu nedenle olsa gerek kimi zaman dinden bahsettiğini iddia eden bilim adamlarının dahi farklı şeylerden söz ediyor olduklarına tanık olunmaktadır (Thompson, 2004;28).
Dini tanımlamaya yönelen her bir bakış açısının kendine ait kaynakları, toplumsal bağlamları, amaçları ve de dinleyicileri vardır. Bu anlamda, her biri belirli bir yerden konuşur ve dini tamamen kendi sınırlı ufkunun kategorileriyle o konumdan görür(Paden, 2008; 11‐12).Din olgusunun görünümünü ve ona ilişkin değerlendirmelere temel olacak verileri belirleyecek olan bakış açısı, din anlayışının, din hakkındaki yorumun temel bileşenlerinden biridir. Bu nedenle aynı dinden bahsediyor olunsa dahi bakış açısı farklılığının, oldukça değişik sonuçlara ulaştırabileceği kuvvetle muhtemeldir.
Sonuçta din, en basitinden en ayrıntılı nitelik taşıyana kadar pek çok şekilde tanımlanmaya çalışılmış bir sosyal gerçekliktir. Dinin herkes tarafından
Örnek
• Din, kimine göre kiliseye gitme, Kur’an‐ı Kerime'e inanma, hatta bir yaşam tarzı olmasının yanı sıra aynı zamanda bir başkası için sosyal gösteriş, para düşkünlüğü, fanatizm ya da beyin yıkama olarak anlaşılabilir (Paden, 2008: 18). Dini, sosyal bir olay, sevgi ya da Tanrı’ya kulluk olarak mı göreceğimizi; din, denilince aklımıza yeteneklerimizin hür gelişmesine karşı koyan kuruntular bütününün mü yoksa Allah’la mutlu birleşmeye götüren mistik yolun (Chevalier, 2000: 19) mu geleceğini, bu kavrama nereden baktığımız belirleyecektir.
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 13
Ödev gönderimi
kolaylıkla kabul edilebilecek genel bir tanımını yapmak oldukça güçtür. Dini tanımlamadaki güçlüklere karşı çözüm, belki de dinin temel özelliklerini ortaya koyan bir tasvire yönelmektir: Genel olarak din, doğaüstü bir nitelik taşır. İşte bu yönüyle din aşkındır; dogmatik ve gönülden bağlanmayı yani teslimiyeti gerektirir. Dinin bireysel ve toplumsal fonksiyonları vardır. Din, bireysel düzlemde hayatın anlamı, yaşamın bütünlüğü, güvenlik, acziyeti ve sıkıntıları hafifletme, ahlaki değerlerin kazanımı, ölüm korkusuyla baş edebilme, dünyada gerçekleştiremediği istek ve arzularını ahirette tatmin edebilme gibi konularda psikolojik işlevlere sahiptir. Toplumsal düzlemde ise zihniyet kazandırma, bütünleştirme, çatıştırma ve parçalama, organizasyon, sosyalleştirme ve sosyal kontrol, yapılandırma ve düzenleme, kimlik kazandırma, kültürü koruma ve aktarma, meşrulaştırma vb. işlevler görmektedir.
Dinin tarife sığmayacak bir karakteri olduğu kabul edilmekle birlikte sosyolojide dini tanımlama konusundaki tartışma ana hatlarıyla Durkheim’in temsilindeki dinin ne işe yaradığı, toplum ve birey katında gördüğü işlevleri üzerine odaklanan “işlevsel tanımlama” ile Weber’in temel vurgusu olan dinin ne olduğu şeklindeki “özsel tanımlama” arasında şekillenmektedir. Bir sonraki ünitede bunlar ayrıntılarıyla incelenecektir.
Ödev
•İslam dininin sosyolojik bir araştırmaya uygun olan ve olmayan boyutlarını 200 kelimeyi geçmeyecek şekilde yazınız.
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 14
Özet
• Din ile sosyoloji ilişkisinin din ve toplum etkileşimi gerçeği üzerine temellendiği söylenebilir. Sosyolojinin dinle ilişkisinin, dini sosyal bir gerçeklik olarak ele alıp onun gözlenebilir sosyal görünümlerini, diğer toplumsal öğelerle bağımlılığı içerisinde deneysel ve objektif tarzda inceleme ve anlama perspektifi çerçevesinde kurulduğunu görmekteyiz.
• Kısaca, sosyal boyutları ve diğer sosyal alan, kurum ve süreçlerle ilişki ve etkileşimi itibariyle din, sosyolojinin çalışma konularından biridir. Ancak dinin sosyolojiye konu olma noktasında tam bir uyum sergilemediği de açıktır. Hatta din ile sosyoloji arasında bir çatışma ve gerilimden söz etmek de mümkündür.
• Sosyolojinin dine yaklaşım biçiminin tarihi süreçte çeşitli değişimlere uğradığı, çeşitli yaklaşım türlerinin dine bakışlarında ve onu ele alış biçimlerinde farklılıklar ve çeşitlenmeler gösterdiği gözlenmektedir.
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 15
Değerlendirme
sorularını sistemde ilgili ünite başlığı altında yer alan “bölüm sonu testi” bölümünde etkileşimli
olarak cevaplayabilirsiniz.
DEĞERLENDİRME SORULARI
1. Aşağıdaki sosyologlardan hangisi dinin sosyolojik incelemelerine yön veren kavram ve teorik bakış açılarının ilham kaynağı olan klasik sosyologlardan biridir? a) A. Giddens b) P. Berger c) T. Luckmann d) E. Durkehim e) R. Gill
2. Aşağıdakilerden hangisinin sosyolojik araştırmaya en uygun dini boyut olduğu söylenebilir?
a) Dinin inanç boyutu b) Dinin bilgi boyutu c) Dinin bireysel boyutu d) Dinin uygulama boyutu e) Dinin etki boyutu
3. Aşağıdakilerden hangisi grup özelliklerinden biri değildir? a) Klasik dönem sosyolojisi, din konusunda pozitivist bir yaklaşıma
sahiptir. b) Klasik dönem sosyolojisi, din konusunda sosyal evrimci bir bakışa
sahiptir. c) Klasik dönem sosyolojisi, modern dönem sosyolojisine oranla din
hakkında daha ılımlıdır. d) Klasik dönem sosyolojisinde dinin hem pozitif yönlerini hem de
negatif yönlerini vurgulayan sosyologlar vardır. e) Klasik dönem sosyolojisinde daha çok makro/yapısal yaklaşım
hâkimdir. 4. Aşağıdakilerden hangisi modern dönem sosyolojisinin dine ilişkin
yaklaşımı açısından doğrudur? a) Modern dönem sosyolojisinde din üzerine çalışmalarda
yorumlayıcı yaklaşım daha ön plandadır. b) Modern dönem sosyolojisi din araştırmalarında tek tip bir
yaklaşıma sahiptir. c) Modern dönem sosyolojisinde modernleşme ile birlikte dinin
ortadan kaybolacağı şeklinde bir yaklaşım vardır. d) Modern dönem din sosyoloji araştırmalarında daha çok
makro/yapısal yaklaşım hâkimdir. e) Modern dönem sosyolojisinde dine ilgi azalmıştır.
5. Sosyoloji ya da sosyolog‐dini inanç ilişkisi açısından aşağıdakilerden hangisi yanlıştır?
a) Sosyolog, dini inanç sahibi olabilir. b) Sosyolog, dini inanca ilişkin konuları incelerken tarafsız olmaya
çalışmalıdır. c) Sosyolog, dini inancın doğru ya da yanlışlığı konusunda bir
sonuca varamaz. d) Sosyoloji, özsel olarak ateisttir. e) Sosyoloji, metodolojik olarak ateisttir.
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 16
6. Dinin ferdi yaklaşımlardan sıyrılarak topluma mal olması, sosyal karaktere bürünmesi boyutunu açıklayan kavram aşağıdakilerden hangisidir?
a) Subjektif din b) Objektif din c) Kitabi din d) Resmi din e) Evrensel din
7. Din sosyoloji ilişkisinin genel özellikleri göz önüne alındığında aşağıdakilerden hangisi sosyolojinin din ile ilgilenme amaçlarından biri olamaz? a) Dini grupları ve gruplar arası etkileşimi incelemek b) Dini nitelikli sosyal olayları nedenleri ve sonuçları bağlamında
incelemek c) Dini yaşantı üzerinde etkili sosyal faktörleri incelemek d) Dini inançların doğruluk derecelerini incelemek e) Dinin toplumsal yaşam üzerine etkilerini incelemek
8. Makro yönelimli sosyolojik yaklaşım ve mikro yönelimli sosyolojik yaklaşımın ilham kaynağı olan klasik dönem sosyologları aşağıdakilerden hangisinde doğru sırada verilmiştir?
a) Durkheim‐M. Weber b) A. Comte‐E. Durkheim c) E. Durkheim‐ K. Marx d) A. Comte‐M. Weber e) K. Marx ‐A. Comte
9. Makrososyolojik yaklaşıma ilişkin aşağıdaki ifadelerden hangisi yanlıştır?
a) Makro yaklaşım dinin toplum katında gördüğü işlevlere odaklanır
b) Makro sosyolojik yaklaşımda asıl vurgu, toplumun kişiyi oluşturduğu üzerinedir
c) Bu yaklaşıma göre din, sosyal bir olgudur ve diğer olgular gibi açıklanmalıdır
d) Bu yaklaşıma göre din, toplumsal yapının işleyişinde belirli fonksiyonlar görür.
e) Makro sosyolojik yaklaşım aktör odaklıdır. 10. Din ile sosyoloji ilişkisine dair aşağıdaki ifadelerden hangisi doğrudur?
a) Din ve sosyoloji ilişkisi tarihte de günümüzde de hep aynı doğrultuda ilerlemiştir.
b) Dine ilgi duyulmadan da toplumu tam anlamıyla anlamak mümkündür.
c) Din ve sosyoloji lişkisinin batı toplumlarının tarihi tecrübelerine özgün edenleri de vardır.
d) Din ve sosyoloji ilişkisi daha çok sosyologların kişisel istekleri bağlamında gelişmiştir.
e) Din ve sosyoloji ilişkisi din adamlarının düşünceleri bağlamında gelişmiştir.
Cevap Anahtarı
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 17
1. D, 2. E, 3. C, 4. A, 5. D.6.B, 7.D, 8.A, 9.E, 10.C
YARARLANILAN KAYNAKLAR Akyüz, N., Çapcıoğlu İ. (Ed) (2012), Ana Başlıklarıyla Din Sosyolojisi, Grafiker Y. (4.Baskı), Ankara. Arabacı, Fazlı, (2006), Türk Din Sosyolojisi, İmkan ve Sorunlar, Ankara; Platin Yayınları. Berger, Peter L., Thomas Luckmann, (2008), Gerçekliğin Sosyal İnşası, (Çev. V. Saygın Öğütle), İstanbul; Paradigma Yayınları. Bilgiseven, Amiran K., (1980), Sosyoloji, İstanbul; M.E.B. Yayınları. Chevalier, Jean. (2000), “Din Fenomeni”, Din Fenomeni, (Der. Mehmet Aydın), Konya; Din Bilimleri Yayınları, 1‐49. Çiftçi, Adil, (1999), Toplumbilim Yazıları, İzmir; Anadolu Yayınları. Çiftçi, Adil vd., (2002), Din ve Modernlik, Ankara; Ankara Okulu Yayınları. Çiftçi, Adil, (2003), Nasıl Bir Sosyal Bilim, Ankara; Kitabiyat Yayınları. Çiftçi, Adil, (2004), Anlayıcı Yaklaşımın Din Sosyolojisi İçin Uzanımları, Ankara; Kitabiyat Yayınları. Dillon, Michele, (2003) “TheSociology of Religion in LateModernity”, Handbook of theSosciology of Religion, (Edit. MicheleDillon), Cambridge; Cambridge UniversityPress, 3‐16. Din Sosyolojisi, (2007),(Der. Aktay, Yasin, M. Emin Köktaş), Ankara; Vadi Yayınları. Durkheim, Emile, (2005), Dini Hayatın İlkel Biçimleri, (Çev. Fuat Aydın), İstanbul; Ataç Yayınları. Freyer, Hans,(1964), Din Sosyolojisi, (Çev. T. Kalpsüz) Ankara; A.Ü.İ.F. Yayınları. Furseth, İnger, Repstad Pal, (2011),Din Sosyolojisine Giriş,(Çev. İhsan Çapçıoğlu, Halil Aydınalp), Ankara; Birleşik Yayınları. Charles Y. Glock, (2007), “Dindarlığın Boyutları Üzerine”(Çev. M. Emin Köktaş), Din Sosyolojisi, (Der. Yasin Aktay, M. Emin Köktaş), Ankara; Vadi Yayınları. Köktaş, M. Emin, (1993), Türkiye’de Dini Hayat, , İstanbul, İşaret Yayınları. Kurktan, Amiran, (1985), Din Sosyolojisi, İstanbul; Filiz Kitabevi Yayınları. Kurt, Abdurrahman, (2008) “Sosyolojik Din Tanımları ve Dine Teolojik Bakış Sorunu, U.Ü.İ.F.Dergisi, 17 (2), Sayı:2. Marx, Karl,Friedrik Engels, (2007), “Din ve İdeoloji”, (Çev. Mevlüde Ayyıldızoğlu), Din Sosyolojisi, (Der. Yasin Aktay, M. Emin Köktaş), Ankara; Vadi Yayınları. Nottingham, Elizabeth K., (2004), “Din Sosyolojisi Araştırmaları”, (Çev. M. Ali Kirman), Din Bilimleri Akademik Araştırma Dergisi, 4 (3), 151‐170. Paden, William E, (2008), KutsalınYorumu, (Çev. Abdurrahman Kurt), İstanbul; SentezYayınları. Scott, Julie F., İrene Hall, (2001) “Religion and Sociology”, EncounteringReligion, (Edit. Ian S. Markham, Tinu Ruparel), Oxford; Blackwell Publisher, 21‐44. Sezen, Yümni, (1993), Sosyoloji Açısından Din, İstanbul; M.Ü.İ.F. Yayınları. Sezer, Baykan, (1981), Toplum Farklılaşmaları ve Din Olayı, İstanbul; İ.Ü.E.F.Yayınları. Taplamacıoğlu, Mehmet, (1975), Din Sosyolojisi, Ankara; A. Ü. İ. F. Yayınları Thompson, Ian, (2004), Odaktaki Sosyoloji, (Çev. B. Zakir Çoban), İstanbul; Birey Yayınları. Weber, Max, (1997), Protestan Ahlakı ve Kapitalizmin Ruhu, (Çev. Zeynep Aruoba), İstanbul; Hil Yayınları.
Din ve Sosyoloji
Atatürk Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi 18
Weber, Max, (2008), Sosyoloji Yazıları, (Çev. Taha Parla), İstanbul; Deniz Yayınları. Yücekök, Ahmet N., (1964), Türkiye’de Örgütlenmiş Dinin Sosyo‐Ekonomik Tabanı, Ankara; A.Ü.S.B.F.Yayınları.