“aile ve iş arasında güçlü bir ilişki ise kendini ... · dir. İgy üyeleri bugüne kadar...

16
Ey yükselen nesil! Gelecek sizindir... tamamı sayfa 2 Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Gazetesi • Yıl 2013 Sayı: 33 / Yıl: 9 • ISSN: 1304 - 7183 INTES Genç Yöneticiler Grubu yaz sezonu sonrası ilk toplantılarını 10 Eylül tarihinde gerçekleştirdi. Toplantıya Başkan Asude Öztürk Camadan, Başkan Yardımcısı Burak Çelik, üyelerden Emre Güray, Mehmet Göçen, Mert Yıldızhan ve Murat Güleç katıldı. İGY Faaliyetlerine Hızla Devam Ediyor... Yaşar Özkan İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Özkan, kariyerini sıfırdan başlayarak bugünlere getiren başarılı bir yönetici. DSİ ile başlayan, Libya’ya ulaşan yolculuğunda Özkan, zorluklarla mücadele ederken, çok önemli deneyimlerde kazanmış. Uzun yıllar yurt dışında iş yapan Özkan, yurt dışında iş yapmakla ilgili değerlendirmesinde ise şunları söylüyor; “Şu anda özellikle Türk müteahhitlerin iş üstlendiği yurt dışında salim çalışacak ülke kalmadı neredeyse. Artık hiçbir sektörde önden bu kadar para yatırıp, sonra bekle ki kâr edesin diye bir zihniyet kalmadı. Müteahhitliğe ilk başladığımız yılların Türkiye’si gibi işe başlama olayı yok. Benim hikayemdeki gibi sıfır sermaye ile işe başlamak mümkün değil. Artık işini belli bir noktasına kadar finanse edebilecek kapasitede olmalısın. Finansmanın yoksa bankadan kredi kullanayım dersen, o da ayrı bir darboğaz. Onun için, eski müteahhitlerin çoğu dikkatlidir, son yıllarda hep müteahhitlikten turizm, enerji gibi farklı sektörlere yöneldiler.Yayınladığı kitapları ve makaleleri ile de tanınan Yaşar Özkan’ ı gerçekleştirdiğimiz röportajla daha yakından tanıyacaksınız. “YURT DIŞI BUBİ TUZAKLARIYLA DOLU.” tamamı sayfa 6 Bu sayımızda sizler için aile işletmelerini mer- cek altına aldık ve merak ettiklerinizi sizin adınıza işin uzmanına sorduk. Türkiye Aile İşletmeleri Derneği TAİDER Yönetim Ku- rulu Başkanı Şerife İnce Eren ailenin ku- rumsallaşmasının önemi ile ilgili şunları söyledi; “Aile işinin gelecek nesillere aktarımı finansal varlıkların yanı sıra, değerlerinin, sosyal ve kültürel serma- yenin, iş alanındaki deneyimlerin ve iletişim ağının ak- tarımını da içerir.” Eren Genç Yönet- ciye TAİDER’in faaliyetlerini ve aile şirketlerinin Türkiye’deki yeri- ni anlattı. Üniversitelerin teker teker açılmaya başladığı bu ayda, gazetemizin bu sayıki konuğu Niğde Üniversitesi. Genç ve başarılı bir üniversite olan Niğde Üniversitesi, aktif, üretken akademik personeli ve onlara sun- duğu olanaklarla da kendinden söz etmeyi başarabilmiş bir kurum. Niğde Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Görür üniversitenin başarılı olmasını ise şöyle açıklıyor; “Üniversiteler, uluslararası kriterlere uygun eğitim vermek, nitelikli bil- gi üretmek, rekabet edebilir insan kaynağını yetiştirmek ve bunları bir araya getirerek bilgiyi teknolojiye ve toplumsal faydaya dönüştürmek zorundadır.” Niğde Üniversitesi’nin Rektörü Prof.Dr. Adnan Görür ile üniversitenin profili ve eğitim politi- kaları hakkında konuştuk. “Aile ve iş arasında güçlü bir ilişki vardır.” “Üniversite öğrenmeyi öğretecek, öğrenci ise kendini geliştirecek.” tamamı sayfa tamamı sayfa 12 14 Hayatımızın her alanında karşımıza çıkan teknoloji her geçen gün insanoğluna yeni sürprizler sunuyor. İşte onlardan biri; “Kriptoloji”. Bilgi Güvenliği Derneği (BGD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Şeref Sağıroğlu, kriptoloji, bilgi teknolojilerinin artılarını ve eksilerini anlattı. Sağıroğlu bilgi teknolojilerine neden ihtiyaç duyduğumuzu ise şöyle açıkladı; “Üreten bir Türkiye olmanın yolu bilgiyi üretmek ve hızlıca bunu kamuoyu ve/veya ilgili birimlerle paylaşmaktan geçmektedir.” Merakla okuyacağınız yazımız ilerleyen sayfalarda. “Üreten bir Türkiye olmak için çalışmalıyız.” tamamı sayfa 9

Upload: others

Post on 31-Aug-2019

11 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Ey yükselen nesil!Gelecek sizindir...

tamamı sayfa 2

Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Gazetesi • Yıl 2013 Sayı: 33 / Yıl: 9 • ISSN: 1304 - 7183

INTES Genç Yöneticiler Grubu yaz sezonu sonrası ilk toplantılarını 10 Eylül tarihinde gerçekleştirdi. Toplantıya Başkan Asude Öztürk Camadan, Başkan Yardımcısı Burak Çelik, üyelerden Emre Güray, Mehmet Göçen, Mert Yıldızhan ve Murat Güleç katıldı.

İGY Faaliyetlerine Hızla Devam Ediyor...

Yaşar Özkan İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Özkan, kariyerini sıfırdan başlayarak bugünlere getiren başarılı bir yönetici. DSİ ile başlayan, Libya’ya ulaşan yolculuğunda Özkan, zorluklarla mücadele ederken, çok önemli deneyimlerde kazanmış. Uzun yıllar yurt dışında iş yapan Özkan, yurt dışında iş yapmakla ilgili değerlendirmesinde ise şunları söylüyor; “Şu anda özellikle Türk müteahhitlerin iş üstlendiği yurt dışında salim çalışacak ülke kalmadı neredeyse. Artık hiçbir sektörde önden bu kadar para yatırıp, sonra bekle ki kâr edesin diye bir zihniyet kalmadı. Müteahhitliğe ilk başladığımız yılların Türkiye’si gibi işe başlama olayı yok. Benim hikayemdeki gibi sıfır sermaye ile işe başlamak mümkün değil. Artık işini belli bir noktasına kadar finanse edebilecek kapasitede olmalısın. Finansmanın yoksa bankadan kredi kullanayım dersen, o da ayrı bir darboğaz. Onun için, eski müteahhitlerin çoğu dikkatlidir, son yıllarda hep müteahhitlikten turizm, enerji gibi farklı sektörlere yöneldiler.” Yayınladığı kitapları ve makaleleri ile de tanınan Yaşar Özkan’ ı gerçekleştirdiğimiz röportajla daha yakından tanıyacaksınız.

“YURT DIŞI BUBİ TUZAKLARIYLA DOLU.”

tamamı sayfa 6

Bu sayımızda sizler için aile işletmelerini mer-cek altına aldık ve merak ettiklerinizi sizin adınıza işin uzmanına sorduk. Türkiye Aile İşletmeleri Derneği TAİDER Yönetim Ku-rulu Başkanı Şerife İnce Eren ailenin ku-rumsallaşmasının önemi ile ilgili şunları söyledi; “Aile işinin gelecek nesillere aktarımı finansal varlıkların yanı sıra, değerlerinin, sosyal ve kültürel serma-yenin, iş alanındaki deneyimlerin ve iletişim ağının ak-tarımını da içerir.” Eren Genç Yönet-ciye TAİDER’in faaliyetlerini ve aile şirketlerinin Türkiye’deki yeri-ni anlattı.

Üniversitelerin teker teker açılmaya başladığı bu ayda, gazetemizin bu sayıki konuğu Niğde Üniversitesi. Genç ve başarılı bir üniversite olan Niğde Üniversitesi, aktif, üretken akademik personeli ve onlara sun-duğu olanaklarla da kendinden söz etmeyi başarabilmiş bir kurum. Niğde Üniversitesi Rektörü Prof.Dr. Adnan Görür üniversitenin başarılı olmasını ise şöyle açıklıyor; “Üniversiteler, uluslararası kriterlere uygun eğitim vermek, nitelikli bil-gi üretmek, rekabet edebilir insan kaynağını yetiştirmek ve bunları bir araya getirerek bilgiyi teknolojiye

ve toplumsal faydaya dönüştürmek zorundadır.” Niğde Üniversitesi’nin Rektörü Prof.Dr. Adnan Görür ile üniversitenin profili ve eğitim politi-kaları hakkında konuştuk.

“Aile ve iş arasında güçlü bir ilişki vardır.”

“Üniversite öğrenmeyi öğretecek, öğrenci ise kendini geliştirecek.”

tamamı sayfatamamı sayfa 12 14

Hayatımızın her alanında karşımıza çıkan teknoloji her geçen gün insanoğluna yeni sürprizler sunuyor. İşte onlardan biri; “Kriptoloji”. Bilgi Güvenliği Derneği (BGD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Şeref Sağıroğlu, kriptoloji, bilgi teknolojilerinin artılarını ve eksilerini anlattı. Sağıroğlu bilgi teknolojilerine neden ihtiyaç duyduğumuzu ise şöyle açıkladı; “Üreten bir Türkiye olmanın yolu bilgiyi üretmek ve hızlıca bunu kamuoyu ve/veya ilgili birimlerle paylaşmaktan geçmektedir.” Merakla okuyacağınız yazımız ilerleyen sayfalarda.

“Üreten bir Türkiye olmak için çalışmalıyız.”

tamamı sayfa 9

2 İGY ’DEN HABERLER

Toplantının gündem maddelerini İGY seminer çalışmaları, yeni ülke gezisi ve duayen görüşmeleri oluşturdu.

İGY üyeleri öncelikle seminer organi-zasyonuna ilişkin gerçekleştirmeyi plan-ladıkları çalışmalar hakkında görüştü-ler. Yönetsel Ortamda İnsan İlişkileri ve İletişim Semineri, Yeni Türk Ticaret

Kanunu’nun Getirdiği Düzenlemeler Semineri, İş Yaşamında Motivasyon ve İkna Konulu Seminer, Devlet Teşvikleri Eğitim Programı ve son olarak da Ko-nuşma Yanlışları Semineri düzenleyen Genç Yöneticiler Grubu bu kez liderlik vasıflarının geliştirilmesine yönelik bir program düzenlemeye karar verdiler.

Ekim ayında düzenlenmesi düşünülen bir başka seminerin ise iki gün süre-li olarak Antalya’da gerçekleştirilmesi planlanıyor.

Hedef Pazar Gezileri Devam Edecek

İGY’nin önemli etkinliklerinden biri-si de Ekonomi Bakanlığı himayesinde hedef pazarlara yönelik gerçekleştirilen Teknik Müteahhitlik Heyeti ziyaretleri-dir. İGY üyeleri bugüne kadar Balkan Ülkeleri, Hindistan, Polonya ve son ola-rak da bu yılın Mayıs ayında Umman’a teknik müteahhitlik heyeti programı düzenlediler. Önümüzdeki dönemde yine Ekonomi Bakanlığı’ndan alınacak öneriler ile Romanya, Ukrayna ve Gür-cistan gibi pazar ziyaretleri gerçekleşti-rilmesi planlanıyor.

Sektörün geleceği duayenleri ile bu-luşuyor

İGY üyeleri sektörün duayenlerinin deneyimlerini birebir dinlemeye de-vam ediyor. Böylece, İNTES Genç Yöneticiler Grubu, engin deneyimleri

en yetkili ağızlardan dinleyerek meslek yaşamlarında değerlendirme ve uygu-lama fırsatını yakalıyorlar.

İNTES üyesi firmaların başkanları sek-törü bir dünya markası haline getiren isimlerden oluşuyor. Sektörün geleceği de bu isimler ile gerçekleştirmiş oldu-ğu sohbet toplantılarını Genç Yönetici Gazetesi’nde yayımlayarak okuyucuları ile paylaşıyor.

Bu kapsamda Erol Üçer, İdris Yaman-türk, Yaşar Özkan gibi sektörümüzün duayenleri Genç Yöneticiler ile sonsuz bir derinlikte sohbetler gerçekleştirdi-ler. Bu sohbet toplantıları duayenlerin yaşadıkları ilginç anılarını paylaşmaları açısından da güzel bir zemin oluşturu-yor. Özellikle duayenlerin İGY üyeleri-ne aktardığı yaşama ilişkin öneriler ise sektörün geleceği olan genç inşaat sana-yicileri için yön gösterici ağırlık taşıyor.

İGY önümüzdeki dönemde de sektö-rün duayenlerini ziyaret etmeye devam edecek.

Sevgili Kıymetli Büyüğüm,

SAYIN İDRİS YAMANTÜRK,

İGY ‘nin Gazetesi “GENÇ YÖNETİCİ”’ ye verdiğiniz Röportajı zevkle okudum. Pek çok yerinde kendi hayatımı da yansıtıyor olduğunu gördüm. Az bir farkla, sizi bir kaç yıl geriden takip ediyorum. Tabii sizin sıfırdan yarattığınız ve iş dünyasında haklı bir şöhrete sahip şirketlerinize mukabil ben hep bir “çalışan” olarak kaldım ve hala da varım. İlk çalıştığım firmada 22 yıl hizmet verdim sonra SERİ İNŞ/ATA İNŞAAT olarak 38 yıl çalıştığım ikinci iş yerimde, “Genel Koordinatör” olarak hizmet verdiğim, ATATÜRK BARAJI , iş hayatımın en büyük ödülü oldu. İki seneye yakın oldu, 82 yaşımdan sonra üçüncü iş yerimdeyim, “YAPI MERKEZİ İNŞAAT”, saygın bir firma, sizin gibi, her gün bir şeyler öğrenmeye çalışıyorum. Zira başka yapacak bir şey bilmiyorum.

Sizin de bahsettiğiniz gibi, sosyal alanda da, kendi Üniversitemize bağlı “İTÜ Geliştirme Vakfı, İştirakleri ARITEKNOKENT, KÜLTÜREL AŞ İTÜ Okulları, İTÜ VAKFI” İTÜ Mezunlar Derneği ve İTÜ Mezunlar Konseyinde, muhtelif birimlerinde sekiz yılı geçiyor, ciddi çalışmalarım ve katkılarım oldu.

Bu uzun meslek yaşantımızda, sizinle yollarımız zaman zaman kesişti, sık olmasa da karşılaştık, en azından birbirimizden haberdardık. Bir defa LİBYA seyahatinde yakınen arkadaşlık yaptık. Oğullarınızla da tanıştım ve zaman zaman iş birliğimiz de oldu. Bütün bunlar güzel bir hatıra. Zira son karşılaşmamız, bir kaç ay evvel, İTÜ Maçka Sosyal Tesislerinin kapısında olmuştu. Sizin de benim de sınıf toplantılarımız vardı. Eskinin getirdiği derin bir içgüdü sevkitabisi ile sarıldık kucaklaştık ve bu rastlantıdan ne kadar memnun olduğunuzu gözlerinizden okudum. Eski bir dosta rastlamak sizi çok mutlu etmişti. Bunu yaşamak beni de çok mütehassıs etti. Böyle kıymetli bir büyüğümün beni kutsaması, bana rastlamaktan mutlu olması, bana bahşedilen en büyük hediye idi. Çok çok teşekkür ederim.

Bundan sonraki yaşamınızda da, sağlıklı ve gönlünüze göre hayat sürmenizi, ömrünüzün sonuna kadar bu hayatı devam ettirmenizi, Tanrıdan halisane dilerim.

Bu ülkeye yaptığınız müspet katkılarınızdan dolayı sizi tebrik ve takdir ediyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum.

NURHAN MOTUGANİTÜ İnşaat- 1954

İGY Faaliyetlerine Hızla Devam Ediyor

Bir duayenin notu...

INTES Genç Yöneticiler Grubu yaz sezonu sonrası ilk toplantılarını 10 Eylül tarihinde gerçekleştirdi. Toplantıya Başkan Asude Öztürk Camadan, Başkan Yardımcısı Burak Çelik, üyelerden Emre Güray, Mehmet Göçen, Mert Yıldızhan ve Murat Güleç katıldı.

Genç Yönetici Gazetemizin 32. sayısında Güriş İnşaat A.Ş. onursal başkanı Sayın İdris Yamantürk ile yapılan sohbet gazetemizde yer alan en önemli sohbetlerden birisi oldu. Okuyucularımızın ilgili ile okuduğu röportaj için yine sektö-rümüzün duayenlerinden sayın Nurhan Motugan’ın ilettiği özel ve kıymetli notu okuyucu-larımızla ile paylaşmak istedik. İşte Motugan’ın aktardıkları.

3BAŞKAN’DAN

Canlıların doğasından gelen kendi-ni gösterme ve istediğini yaptırma istek ve arzusu, tarihin ilk devrile-rinde kavga şeklinde tezahür etmiş ve insanlar isteklerinin güçle veya zorla kabul ettirileceğine göre ha-reket etmişlerdir.

Gerek yerleşim yerlerini gerekse de yaşam şekillerini buna göre belir-leyen insanlar hayatlarını doğayla ve birbirleriyle mücadele ederek geçirmişlerdir.

İnsanlar çoğaldıkça, imkanlarda ar-tıkça yaşam şekillerini daha kaliteli daha insancıl ve daha barışçıl geçir-menin yollarına bakmışlardır. İşte o zaman düşmanlığın yerine dostluk

kavgaları, kavganın yerine müsaba-kalar konularak insanlar arasındaki ilişkilerin artırılması sağlanmıştır.

19’uncu yy’dan itibaren gerek ülke içinde gerekse de uluslararası spor müsabakalarının tertibi ile hem içe-ride hem de dışarıda, dostluklar ge-lişmiş, ülkeler arasındaki alışverişler artmış, ayrıca da yadsınamayacak kadar kültür alışverişleri olmuştur.

Ülkemizin son yıllarda gösterdiği yatırımlardaki atak nedeniyle, dün-ya devletleri arasında tanınırlık ve bilinirliğimiz arttı. Bu durumu ülkemiz adına değerlendirmek is-teyen hükümetimiz 2020 yılı için yaptığı hazırlık çalışmaları ve olim-

piyat komitesine ev sahipliği yapma isteğinin olumsuz neticelenmesine bakmaksızın spor yatırımları da dahil olmak üzere tüm yatırım ha-zırlıklarını sürdürdü.

2020 yılı için olimpiyat komitesine 20 milyar dolarlık yatırım bütçesi ile müracaat etti. Bunun büyük bir bölümü ev sahipliğini üstlenecek şehir İSTANBUL içindi. Netice de yapılacak yatırımlar ülkemiz için de olacağından bu yatırımlarla tüm sektörler tavan yapacaktı. Bunlar arasında en önemlisi de işsizlik dibe vuracak, kaliteli personel ücreti ta-van yapacak sektörümüz en büyük projelere imza atacaktı. Lakin; 2020 Olimpiyatlarında ev sahipliğini

İSTANBUL’a vermediler. Ama bu demek değildir ki, boş oturacağız hayır bu yatırımların büyük bir bö-lümü başlayacak ve 2020’ye kadar olan süreyi ülkemiz adına en iyi şekilde değerlendireceğimiz ümidi ile TOKYO Olimpiyatlarına hazır-lanacağız.

Kardeşlik için, barış için Olimpiyatlara…

Olimpiyat Organizasyonu ve Sektörümüz

ASUDE ÖZTÜRK CAMADANİGY Dönem Başkanı

Basım Tarihi: Sayı: 33 (Temmuz-Ağustos) Yıl: 9ISSN: 1304 - 7183

İNTES GENÇ YÖNETİCİ GAZETESİ

İNTES Türkiye İnşaat Sanayicileri İşveren Sendikası Adına Sahibi:M. Şükrü KoçoğluSorumlu Müdür:H. Necati Ersoy

YAYIN KURULUASUDE ÖZTÜRK CAMADANBAŞAR GÜVENSOYBURAK ÇELİKBURÇİN KARGINCAN ADİLOĞLUCEM ADİLOĞLU CENK KANATÇİĞDEM KURTDORUK COŞKUNSUEBRU ÇELİK CEYLANELİF GÜRAY

ELİF YAVUZ YAMANEMRAH YAYKIRANEMRE GÜRAYGÖKHAN DEMİR GÜRSEL ÖZDOĞANIŞIL GÜVENSOYİDİL FIRATİREM ŞEREFOĞLUKEMAL CEYLANKORAY KARADUMANLEYLA NASIROĞLU

MERT YILDIZHANMERİÇ AYDENİZMEHMET GÖCENMURAT GÜLEÇÖZGÜR HAŞEMOĞLUSELAHATTİN ÖNENSELİM AKIN TUVANA AYDINERTOLGA KOLOĞLUUĞUR KOÇOĞLUÜLKÜ AYDENİZ KEKLİKOĞLU

YÖNETİM YERİ4. Cadde 719. Sok. No: 3 Yıldız/Çankaya- AnkaraTel: 0.312 441 43 50 • Faks: 0.312 441 36 53www.intes.org.tr • [email protected]

Editör: Aslı Kutlucan KaptanYapım: Gergedan Tanıtım • 0.312 442 75 10 • www.gergedantanitim.comSanat Yönetmeni: Levent Kaptan • Grafik Tasarım: Timuçin İpekBaskı: Ofset Fotomat • 24. Cad. 729 Sk. No:17 İvedik O.S.B. Yenimahalle - ANKARA

İki ayda bir yerel süreli yayın olarak yayımlanır ve abonelerine ücretsiz olarak gönderilir.PARA İLE SATILMAZ

Gazetede yayımlanan yazılar, yazarların kişisel görüşü olup hiçbir şekilde İNTES tüzel kişiliğinin görüşü olarak mütalaa edilmez.

4 GEZİ

Röportajımıza başlamadan önce oku-yucularımız için Timur Özkan’ı anlatır mısınız?

İnsanın kendini anlatması kolay olmasa gerek. Kısaca Ankara’yı ve gezmeyi seven Ankaralı bir mimar olarak özetleyebili-rim. Bu tutkularım nedeniyle mesleğim, hayatım boyunca ikinci planda kalsa ve hayatımı kazandığım şantiyelerden erken sayılabilecek bir yaşta uzaklaşmış olsam da mimari, gezginliğimin önemli eksen-lerinden biri olmuştur.

Mimarinin mutlaka gezgin kimliğinize de etkileri olmuştur. Yanılıyor muyum?

Mimarlık doğası gereği her zaman haya-tın içindedir. Bu gezerken de böyledir. Gezdiğimiz tarihi ve turistik mekânlar veya meydanlar, parklar dün veya bugün taşıdığı işlevleri yanında birer mimari obje olarak da karşımıza çıkarlar. Ama açıkça söylemek gerekirse ben daha çok kültür gezgini olduğumu düşünürüm. Gerek Türkiye’yi gerekse dünyayı gezer-ken geleneksel ve/veya günlük yaşamlar daha çok ilgimi çeker. Bu nedenle, ör-neğin yaya bölgelerinde, halkın arasında kendimi daha bir gezgin hissederim...

Nasıl bir gezginsiniz? Maceraperest, araştırmacı…

Biraz macera, biraz araştırma, daha çok merak. Kendimi zaman zaman mace-ranın içinde bulsam da hiç bir yere ön araştırma yapmadan gitmem. Merak da ederim ön hazırlıksız gezmek nasıl olur diye ama asla yapamam, notlarım yanımda olmazsa kendimi çıplak hisse-derim. Hâlbuki pekâlâ bilirim ki seyahat keşfetmektir. Benim keşiflerim ister is-temez bildiğimin keşfi olur. Doğrusunu söylemek gerekirse bu biraz sıkıcıdır ama ben başka türlüsünü yapamıyorum. Öte yandan kendi keşiflerimi yaptığım ya da deneyimli gezginlerin keşiflerinden ya-rarlandığım anlar, yaşadığım maceralar, tüm gezilerimin en unutulmazları ol-muştur. Ne demek istiyorum? Örneğin Kamçatka’ya helikopterle volkan turu yapmaya giderken, hava şartları nedeniyle uçuşlara izin verilmeyince, - 30 derece-de kar motosikletleriyle, henüz iki hafta önce püskürmüş kızgın lavlara yaptığımız yolculuğu unutamam...

Şu ana kadar kaç ülkeyi gezdiniz?

Psikolojik bir sınır olarak 100’e kadar

saydım, artık saymıyorum. Bir kere bu konudaki kabuller farklı, bazı küçük ül-kelerle Rusya, ABD gibi büyük ülkele-ri bir saymak doğru değil. Türkiye’nin İstanbul’u ile Kaçkarlar’ı, Kapadokya ile Bodrum’u nasıl apayarı coğrafyalar ise pek çok farklı kültürü barındıran Çin’de Tibet’i, Hong Kong’u, Sincan’ı tek bir ülke saymak doğru gelmiyor. Aynı şekilde birkaç saatte dolaşıp çıkabildiğiniz San Marino, Andora gibi ülkeler de ayrı bir ülke gibi gelmiyor bana... Daha önemlisi, asıl olan çok ülke gezmek değil, gezilen yerin hakkını vererek gezmek olmalı. Benim şahsen, en çok ülke gezen bir ol-mak hayalim olmadı ama yedi kıtaya da ayak basmayı önemsedim. Gezdiğim ülke sayısından daha çok, dünyadaki her kıta-nın yaşamına tanıklık ettiğim için şanslı sayarım kendimi.

Hayalinizde gerçekleştirmeyi düşün-düğünüz bir gezi var mı?

Uzay turları var, şimdilik fiyatlar yüksek ama ucuzladığı zaman dünyanın uzaydan nasıl göründüğünü görmeyi çok isterim. Öte yandan Dünya’da 10 - 15 kadar gör-meyi istediğim yer var, çoğu Afrika’da. Ayrıca gittiğim ülkelerin görmediğim yöreleri de var. Hedefim 60 yaşına kadar bugünkü gibi yoğun tempoda gezmeye devam etmek. Daha sonra herkes gibi ve sağlığım izin verdiği sürece senede bir kez, bir tura katılır, bir yerlere giderim.

İleriye yönelik yeni projeleriniz var mı?

60’tan sonra Ankara araştırmalarına yö-nelmek istiyorum. Ankara’nın Cumhu-riyet Dönemi’ne ilgi duyuyorum. Gezi kitaplarıyla birlikte Ankara kitapları top-luyorum. Ankara’nın, tarihinin bu, en önemli günlerini okudukça son derece ilginç ayrıntılar öğreniyorum. Kitap oku-maya daha çok zaman ayırmak istiyorum. Öyle fırsat buldukça değil, örneğin sabah güne kitap okuyarak başlamak, akşam kitapla bitirmek isterim...

Kitaba olan tutkunuzu biliyoruz. Gez-ginlik serüveninizi kitaplarda topla-mak, gezip gördüklerinizi yazarak okuyucuyu bu gezilerle buluşturmak nasıl bir tutku?

Asıl olan gezmenin kendisidir ama bir gezi paylaşmadan bitmez. Kimi gezginler kendilerini fotoğrafla ifade ederler, kimi-leri yazarak veya anlatarak gezdiklerini gördüklerini paylaşırlar. Gezi yazılarını

ve kitaplarını, bir paylaşım yöntemi ola-rak ve gezmenin kendisi kadar önemsi-yorum. Kendime ait gezi izlenimlerini paylaşmaktan daha çok veya en az o kadar başka gezginlerin izlenimlerini okumak-tan keyif alırım. Her okuduğum yazıda yeni şeyler öğrenirim, gitmediğim yerlere gitmiş gibi olur, gittiğim yerlerde unut-tuklarımı hatırlar eski bir dostu görmüş gibi olurum. Klasik bir benzetmedir; daha önce okuduğunuz bir kitabı tekrar okumayı eski bir dostla tekrar buluşmaya benzetirler. Bence bu benzetme en çok gezi kitaplarında anlamını bulur.

Sizde en çok iz bırakan ülke neresi oldu? Neden?

Her ülkeden az, çok bir iz kalmıştır. Ama bana göre, Dünya doğuya doğru gittikçe daha ilginçtir. Güney Amerika ve Afrika da öyle... Kuzey Amerika ve Avrupa’da bir iki ülke görmek yeterlidir, bence. İlerde Türkiye dışında bir yerde yaşamam ge-rekseydi İskandinav ülkelerini, özellikle Norveç’i seçerdim. Sosyal politikaların büyük ölçüde uygulandığı, doğası ve dü-zeniyle olduğu kadar AB standartlarını yakaladığı halde halk oylamasıyla iki kez AB’ye hayır diyebilmiş bir ülke olarak Norveç’i beğenirim. Norveç’in güneşe hasret olduğunu, karanlıktan intiharların çok olduğunu söyleyenler yaz aylarının uzun güneşli günlerini (beyaz gecelerini) unuturlar her nedense.

Gittiğiniz yerler arasında sizi hayal kırıklığına uğratan oldu mu? Neden?

Gezmenin kötüsü olmuyor, her yerde az veya çok mutlaka gezilecek görülecek yerler vardır. Bir hayal kırıklığından söz etmek gerekirse, Paris, New York gibi çok bilenen yerlerde yaşadığım, “ben zaten buraları görmüş gibiyim, ne diye geldim ki?” duygusunu dile getirebilirim. Ama bunu bile bile, sadece böyle olduğunu görmek için de giderdim. Turistik açıdan tanınmayan, sıradan kentler için de böy-ledir, “orada bir şey yok, gitmeye değmez” denilen yerleri de, aynı düşünceyle gidip görmek isterim. Sonuçta her gittiğim yer-den mutlaka yeni bir yerler görmüş, yeni yaşamlara tanıklık etmiş olarak dönerim. Ankara için de yakıştırılan gezilecek gö-rülecek neresi var ki şeklindeki “yanlış ezbere” isyanım da bu yüzdendir.

Yeni ülkeler keşfetmek, ben de gezmek istiyorum diyenler için neler önerir-siniz?

Öncelikle Avrupa’yı en sona bırakın de-rim. Avrupa yaşlılıkta da gezilir. Gençlikte Uzak Asya, Güney Amerika, Kara Afrika

gibi gitmesi gelmesi zor ama hem daha ucuz hem de Avrupa’ya göre çok daha enteresan yerleri gezin derim. Gitmeden önce gideceğiniz yerler hakkında araş-tırma yapmadan yola çıkmayın derim. Bana göre, Dünya, Türkiye ve Ankara birbirine paralel olarak gezilmeli. “Hele bir Dünya’yı gezeyim, Türkiye’yi nasıl olsa gezerim” demek de yanlış, “Önce bir Türkiye’yi bitireyim, sonra Dünya’ya açı-lırım” demek de... Bu arada Ankara’nın da gezilecek görülecek yerlerini unutma-mak gerekir.

Ankara ve gezi sözcükleri nasıl yan yana gelebiliyor?

Ankara’da bir Kuş Cenneti (*) olduğu-nu veya Türkiye’nin ilk ve en büyük Oyuncak Müzesi’nin (**) Ankara’da ku-rulduğunu bilmeyenler için bu sözcük-leri yan yana getirmek zor olabilir. Ben Ankara’nın Dünyadaki pek çok ülke gibi gezmeye germeye değer bir kent oldu-ğuna inanırım. Yeter ki gezmek isteyin. Ankara’yı gezdikçe tanıyacağınıza, tanı-dıkça seveceğinize eminim.

Söz Ankara’ya gelmişken, kurucu-su olduğunuz Ankaralı Gezginler Grubu’ndan bahsedebilir misiniz?

2005 yılında Ankara’yı ve gezmeye seven bir grup gezginle oluşturduğumuz bir e-posta grubu olan Ankaralı Gezginler’in esas amacını gezginler arasında bir ileti-şim platformu olarak tanımlayabiliriz. Bugüne kadar 10’dan fazla gezi kitabı, 20’ye yakın fotoğraf sergisi yaptık. Tür-kiye’deki sergilerimizde Dünyadan fotoğ-raflarımızı, yurt dışındaki sergilerimizde güzel ülkemizden çektiğimiz fotoğrafları sergiledik. Her bir üyemizin farklı bir yeri yazdığı kitaplarımızda dünyanın pek çok ülkesinin yanısıra Türkiye’yi ve Ankara’yı anlattık. “Gezgin Gözüyle Ankara” adıyla ve Alter Yayımlarından çıkan son kitabı-mız birkaç ay içinde ikinci baskısını yaptı. Düzenlediğimiz sergi açılışı veya kitap tanıtım kokteyllerinde, yıldönümü veya yılbaşı yemeklerinde, ülke sunumlarında, fotosunumlu yemeklerde veya ülke mut-faklarında bir araya gelerek birbirimizi yakından tanıdık. Dünyanın farklı yöre-lerinden topladığımız anı objelerini, iki kez Gezginin Çantasından adıyla sergi-ledik. Bu yıl ise dünyanın her tarafından gönderdiğimiz kartpostalları da sergile-yerek bir başka ilke hazırlanıyoruz. Gru-bumuzdan ve Ankara’dan haberlerin yer aldığı ve adını Ankara’nın endemik çiçeği Ankara Çiğdemi’nde alan e-bültenimiz 17. sayısına ulaştı.

“DÜNYA’YI GEZİYORUZ, ANKARA’YI SEVİYORUZ”Hangimiz bir kuşun kanadında misali başka ülkeleri gezip görmek istemeyiz ki? Mimar, gezgin Timur Özkan ise bu ha-yallerini gerçeğe dönüştürebilmiş birkaç insandan biri. Özkan, sadece gezdiği ülkeler ile değil, Ankara’nın kimliğine duyduğu ilgi ve yaptığı çalışmalarla da tanınan bir isim. Timur Özkan ile gerçekleştirdiğimiz röportajı keyifle okuyacağınıza inanıyoruz.

5FESTİVAL

Filmekimi bu yıl da Türkiye’nin dört bir köşesini geziyor

12. Filmekimi sinemanın en iyi ve en güncel örneklerini sadece İstanbul’a değil, Türkiye’nin farklı noktalarına da eriştir-meyi hedefliyor. Filmekimi geçtiğimiz iki yılda olduğu gibi, İstanbul sınırlarını aşarak altı şehirde daha sinemaseverlere ulaşıyor ve Bursa, İzmir, Ankara, Trabzon, Diyarbakır ve Gaziantep’te gösterimler düzenliyor. İstanbul dışındaki şehirler-de, 12. Filmekimi programında yer alan filmlerden yapılan on dört filmlik seçki-nin yanı sıra, Danis Tanovic’in, Nisan ayında yapılan 32. İstanbul Film Festi-vali kapsamındaki FACE İnsan Hakları Yarışması’nda Özel Mansiyon kazanan An Episode In The Life Of An Iron Pic-ker / Bir Hurdacının Hayatı gösterilecek. Filmler hakkında ayrıntılı bilgilerin yer aldığı Filmekimi broşürleri söz konusu şehirlerde gösterimlerin yapılacağı sine-malardan temin edilebilir. Filmekimi’nin Bursa ayağı 28-30 Eylül’de Cinetech Ko-rupark, İzmir ayağı 4-6 Ekim’de Karaca, Ankara ayağı 11-13 Ekim’de Büyülü Fe-ner Kızılay, Trabzon ayağı 11-13 Ekim’de Atapark Avşar, Diyarbakır ayağı 25-27 Ekim’de Ninova Prestige ve Gaziantep ayağı 25-27 Ekim’de Sinepark Nakıp Ali sinemalarında düzenlenecek.

Filmekimi’nde özel bir konser: Yas-mine Hamdan 6 Ekim Pazar akşamı Salon’da

Filmekimi’nde bu yıl izleyicileri bir de konser bekliyor. 12. Filmekimi programında yer alan, yönetmen Jim Jarmusch’un son filmi Only Lovers Left Alive / Sadece Aşıklar Hayatta Kalır'da kamera karşısına geçen ve şarkı söyle-yen, Beyrut doğumlu müzisyen Yasmine Hamdan, 6 Ekim Pazar akşamı 20.00’de Salon sahnesine konuk olacak.

Filmekimi biletleri 21 Eylül’de satışa çıkıyor

Filmekimi’nin İstanbul ve diğer altı şe-hirde yapılacak gösterimlerinin biletleri, 21 Eylül Cumartesi günü 10.30’dan iti-baren, Biletix satış noktaları, Biletix web sitesi (biletix.com), Biletix çağrı merkezi (216 556 98 00) ile Atlas ve Beyoğlu si-nemalarında kurulacak gişelerden satın alınabilecek.

Bursa, İzmir, Ankara, Trabzon ve Di-yarbakır gösterimlerinin biletleri ayrıca gösterimler başlamadan birer gün önce-sinden itibaren sinemalarda kurulacak gişelerden, Gaziantep gösterimlerinin bi-letleri ise 22 Ekim’den itibaren Kırkayak Kültür Merkezi ve 25 Ekim’den itibaren Sinepark Nakıp Ali sinemasından temin edilebilecek.Filmekimi programında neler var?

• Omar / Ömer / Hany Abu-Assad• The Lunchbox / Sefertası / Ritesh Batra • The Necessary Death of Charlie Co-untryman / Charlie Countryman'ın Gerekli Ölümü / Fredrik Bond• Ilo Ilo / Anthony Chen • Inside Llewyn Davis / Sen Şarkılarını Söyle / Ethan Coen & Joel Coen• Fruitvale Station / Son Durak / Ryan Coogler • Bastards / Pislikler / Claire Denis • Michael Kohlhaas / Adalet İçin / Arna-ud Des Pallières• In Bloom / Hayatın Baharı / Nana Ekvtimishvili & Simon Groß• Metro Manila / Sean Ellis• Heli / Amat Escalante• The Past / Geçmiş / Asghar Farhadi • The Congress / Son Şans / Ari Folman • As I Lay Dying / Döşeğimde Ölürken /James Franco• 3x3D / Jean-Luc Godard, Peter Gree-naway, Edgar Pêra

• Enough Said / Başka Söze Gerek Yok / Nicole Holofcener• Honeymoon / Balayı / Jan Hrebejk• Only Lovers Left Alive / Sadece Aşklar Hayatta Kalır / Jim Jarmusch • A Stranger / Yabancı / Bobo Jelcic• The Dance of Reality / Gerçeğin Dansı / Alejandro Jodorowsky • Blue Is The Warmest Colour / Mavi En Sıcak Renktir / Abdellatif Kechiche • Moebius / Kim Ki-duk'tan Moebius / Kim Ki-duk• Like Father, Like Son / Benim Babam, Benim Oğlum / Hirokazu Koreeda• Gloria / Sebastián Lelio• Ain't Them Bodies Saints / Ölümsüz Aşk / David Lowery• We are What We Are / Kan Kokusu / Jim Mickle• Shield of Straw / Katil Avı / Takashi Miike

• Mamarosh / Ana Kuzusu / Momcilo Mrdakovic• Young & Beutiful / Genç ve Güzel / François Ozon • When Evening Falls on Bucharest or Metabolism /Bükreş'e Gece Çöktüğünde ya da Meta-bolizma / Corneliu Porumboiu• Wakolda / Aile Doktoru / Lucía Puenzo• The Canyons / Paul Schrader• Sen Aydınlatırsın Geceyi / Onur Ünlü• The Broken Circle Breakdown / Kırık Çember / Felix Van Groeningen• A Field in England / Büyülü Tarla / Ben Wheatley• The Look of Love / Ateşli Bakışlar / Michael Winterbottom• A Touch of Sin / Günahın Dokunuşu / Jia Zhang-kewww.filmekimi.iksv.org

TÜRKİYE'NİN DÖRT BİR YANI KÜLTÜR SANAT12.FİLMEKİMİİstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından Vodafone FreeZone sponsorluğunda yapılacak olan Filmekimi, on ikinci yılında da usta yönetmenlerin son yapıtlarının aralarında bulunduğu çoğu ödüllü 40’a yakın filmi izleyicilerin karşısına çıkarıyor. Coen Kardeşler, Claire Denis, Asghar Farhadi, Jim Jarmusch, Alejandro Jodorowsky, Abdellatif Kechiche, Kim Ki-duk, Jean-Luc Godard, Takashi Mii-ke, François Ozon, Paul Schrader, Onur Ünlü, Hirokazu Kore-eda ve Michael Winterbottom gibi önemli yönetmenlerin, izleyicilerle Filmekimi’nde buluşacak son filmleriyle ilgili detaylı bilgileri aşağıda bulabilirsiniz.

RÖPORTAJ6 RÖPORTAJ

Sektöre emek vermiş önemli dua-yenlerimizdensiniz. Aktaracaklarınız bizlere de ışık tutacaktır. En önemli ilkelerinizden bahsedebilir misiniz?

Şirketimizde tam bir kurum gibi çalışı-rız. Şurada bir adama beş kuruş avans versek bile muhasebeden geçer. Fatura-sız en ufak işlem yapmayız, yurt dışın-daki hesaplarımızın bile faizlerini beyan eder, vergisini veririz. Veremeyeceğim hiçbir hesap yoktur.

1962 yılında mesleğe girdiğiniz ilk günleri ve ilk projenizi anlatabilir misiniz?

Meslek hayatıma Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü (DSİ)’nde bürokrat olarak Yer Altı Suları Teşkilatı’nın çeşitli ka-demelerinde mühendislikten baş mü-

hendisliğe giden görevlerde yer aldım. DSİ’nin elindeki makineler Amerikan malı olduğu için, bunların yedek parça programlarını hazırlıyorduk. Ben, Sü-leyman Demirel zamanında da çalıştım. Erbakan o zaman Pancar Motoru’nu kurmuştu ve çok iddialıydı. O zaman DSİ’nin açtığı sondaj kuyularında yer altı araştırması yaptığımız için de-rin kuyu pompaları kullanılırdı. Bu pompalar Türkiye'ye, Amerika’daki o zamanın Marshall yardımı ile gelmiş-ti. Ancak Marshall yardımı gidince Türkiye bunları ithal etmek zorunda kaldı. O zamanlar Türkiye, Demirel’in dediği gibi; ‘70 sente muhtaç’ bir ül-keydi. Necmettin Erbakan o zaman “Ben bunları yaparım” demişti. Biz de Erbakan’a Makine İkmal’den, Bursa

Bölge Müdürlüğü’nden arkadaşlar ile üç kişilik kabul heyeti ile kabule git-tik. Erbakan bizi çok güzel de karşıladı. Kendisi ile görüştüm. Kendisine “Biz sistemi test edelim. Verimine, şartname-ye uyumlara bakacağız” dedim. Ertesi gün testlere başladık, testler üç hafta sürdü. Sistemde sorunlar ortaya çıktı. 65 kalem kabul noksanı çıkardık, nok-sanlardan sonra kabulleri yapacağımızı ilettik. Ancak bu konuda üst yönetim ile anlaşmazlığım oldu. Üst yöneticim bana, “Siz gençler komünistsiniz, yeni sanayinin gelişmesini önlüyorsunuz” dedi, bu olaydan sonra yekten, devlette çalışamayacağımı anladım.

Devlet Su İşleri’nden ayrılmam böyle oldu. Sonra eve geldim, sadece 200 TL param vardı. İki çocuk sahibiyim, evi bu

para ile ay sonuna kadar bile geçirmem mümkün değildi. DSİ’den ayrıldığımı arkadaşlar duymuşlar. Kastamonu’nun Ağlı Nahiyesi’nde bir içme suyu projesi işinin şantiye şefi olarak çalışmamı iste-diler. Ben de kabul ettim, işe ihtiyacım vardı hali ile.

Neticede orada kış sezonu şantiye kapa-nana kadar çalışacağımı, bir dahaki sene burada görev almayacağımı yazılı bir dilekçe ile belirttim. Ben her zaman iş etiğine büyük önem verdim. Şimdikiler şantiyeye gidiyorum deyip, ertesi gün bırakabiliyorlar. Önce bana inanmadı-lar. “Tedbirinizi şimdiden alın” dedim. Ben o işi yaparken Kastamonu’da esnaf-la çok iyi ilişkilerim oldu. Sonra orada daha önce tanıştığım kısım mühendi-si bir arkadaşım ile görüşüp, DSİ’nin

“BAŞARIYI SADECE PARA KAZANMAK OLARAK KABUL ETMEYECEKSİNİZ. BAŞARI, MESLEKTE BİR ARAYA GELEBİLMEKTİR.” Bu ay ki ‘Duayen’ konuğumuz gerçekleştirdiği projeler kadar kalemiyle de öne çıkan bir isim; Yaşar Özkan. Yaşar Özkan İnşaat A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanı olan Özkan, 81 yaşında tam bir profesyonel. Meslek hayatı boyunca ide-allerinin peşinden giden Özkan, yeni nesil yöneticilere ise çok önemli tavsiyelerde bulunuyor; “Hiç kimse gelip gökten iner gibi refahın başına oturmuyor. Yaşanılan olaylardan ders alıp, onları iyi ayıklayıp iyilerini seçebilirsiniz. İyi araştırın. Kulaktan dolma bildikleriniz sizi daima yanlışa götürür. Çok okuyun. Şimdiki gençleri biraz okuma özürlü görüyorum. 81 yaşındayım, sürekli okuyorum. Özellikle kendi mesleğinle ilgili, her şeyi okuyacaksın. Kaynağından öğreneceksiniz, kulaktan kulağa değil.” Yaşar Özkan ile gerçekleştirdiğimiz röportajımızda sadece müteahhitliği değil, hayatı, bilimi ve yazma serüvenini konuştuk.

7RÖPORTAJiçme suyu işlerini yürütmek istedim. Ama yine işin masraflarını üstlenecek param yoktu. O zamanın parası ile 7.500 TL’ye ihtiyacım vardı. Teminat mektubum yoktu. Gaziantep’te iş ada-mı olan bir arkadaşım benim teminat mektubumu verdi. Sonra Kastamonu esnafına gittim, “Param yok, kazma, kürek, çadır, demir, kereste, bana vade-li verir misin?” dedim. “Dükkan senin istediğini al, sonra ödersin” dediler. İşte böyle kurduğum dostlukların güveni ile ilk işime başladım. İlk işim, Kastamo-nu Araç İlçesi içme suyu işidir. Bizim zamanımızda fazla firma yoktu.

O dönemler firmalar kendilerinden önceki neslin sermayesiyle değil, hep sıfırdan başlamış. Hatta biz sıfır değil, eksiden başladık. Ama şimdi bizler de-mode olduk. Bu zamanda iş almak çok zor. Çünkü çok fazla sayıda firmanın getirdiği rekabet ortamı var. Bizlerin ihalelerde verdiği teklifler çok yüksek kalıyor. Ama küçük firmaların yaptık-ları işlerde kalite sorun oluyor, zarar ediyorlar, işler yarım kalıyor. Kısacası, şu anda müteahhitlik böyle gidiyor. İşi bitiren, bir daha iş alamıyor.

Yani eski firmalar sektörde fazla faa-liyet gösteremiyor diyorsunuz.

Evet, eski bildiğimiz köklü firmaların şu anda çoğunun neredeyse işi yok. İşi olanlar da yerine yenisini koyamıyorlar. Bugün Türkiye Müteahhitler Birliği, İNTES üyesi firmaların çoğunun sı-kıntıları var.

Yaşar Özkan İnşaat deyince akla ilk gelen Libya’da üstlenilen işler oluyor. Ülkeyi çok iyi tanıyorsunuz. Kimse-nin olmadığı dönemde orada siz var-dınız. 1979’larda gittiğiniz ilk günle-ri, ilk işinizi bize anlatabilir misiniz?

1962-1979 yıllarında Nato müteah-hitliğinde önemli tecrübelerim vardı. Nato projeleri bitince Libya’ya yönel-dim. 1979 yıllarında Türkiye’de ekono-mik kriz vardı. Biz de Türkiye’den yurt dışına yönelmek durumunda kaldık. O dönemde Libya’da projeler açılmaya başladı. İlk olarak 1979 yılında Libya’ya Baytur İnşaat ile beraber gittik. Baytur Libya’da 6 köyün altyapı işini almıştı. O yıllarda Baytur yeni kurulmuş bir fir-maydı. Daha sonrada yola tek başımıza devam ettik.

Peki Libya’da o günlerdeki sistem nasıl işliyordu?

Ülkede çoğu ihale dökümanları İngiliz müşavir firmaları hazırladığı için İngi-liz ağırlığı vardı. Mesela oranın İskan Bakanlığı’nın teknik şartnamelerinin çoğu bizim şartnamelere çok yakındı. Çünkü o zaman 1948 yılında Libya’da devlet kurulduktan sonra, onların baş-bakanları Türk’tü. Dolayısıyla başbakan o zaman Türkiye'deki mevzuatı ülkede kurmuş. Türkiye’deki Bayındırlık Tek-

nik Şartnamesi ile Libya Teknik Şartna-meleri neredeyse birbirinin tercümele-riydi. İhale kanunu diye bir şey yoktu. Tenzilat yoktu, fiyatlar çok iyiydi. Tür-kiye'deki fiyatların 3-4 katı geliyordu.

1980’li yıllarda Libya cennetti, her şey, malzeme boldu. Ama ne zaman ki pet-rol fiyatları dibe vurdu, Libya sıkıntıya girdi. Tabii, bir de hesapsız ihaleler aç-tılar. Beş yıllık kalkınma planları hazır-ladılar. Buna göre çeşit çeşit sözleşmeler bağladılar. Önce işlere avanslar ödendi, ama petrol fiyatları düşünce bu projeler finanse edilememeye başladı. Edileme-yince, eskiden üç haftada aldığımız is-tihkaklar, üç aya, altı aya çıktı, ondan sonra iki seneye ve sistem çöktü. Sistem çökünce bünyesi zayıf olan firmalar gitti, ayakta çok az firma kaldı. Kim kaldı o firmalardan? Devlette daha önce birim fiyat esasına göre, yani maliyet faktörüne göre iş yapma disiplini olan-lar kaldı. Çünkü oraya gidenlerin çoğu yap-satçıydı. Yap-satçılar nedir? Kaça mal ederse, üzerine koyuyor satıyor. O firmaların çoğu battı. 120 firmadan 6 firmaya düştük o zamanlarda. Biliyor musunuz, 1980’li yılların alacaklarının bir kısmı hala alınamadı, o yıllardan milyar dolar alacaklar var, o paralar ar-tık alınamaz bana göre. Libya’da ihale kanunu yerine, “İdari Sözleşmeler Yö-netmeliği” vardı. Çok mükemmel bir yönetmelikti, müteahhitlere de çok haklar verirdi ama idare hiçbir zaman ödemezdi. Mahkemeye gitsen bile.

Şimdi de yurt içinde iş almanın zorlu-ğunun da etkisi ile pek çok firmamız Libya gibi zor coğrafyalara yöneliyor.

Bugün de yurt dışına gidenlerin çoğu keyfinden gitmiyor. Yurt dışı bubi tu-zaklarıyla dolu. Şu anda özellikle Türk müteahhitlerin iş üstlendiği yurt dışında salim çalışacak ülke kalmadı neredeyse.

Şu an yurt dışı tecrübelerinizi farklı ülkelere kaydırmayı düşünüyor mu-sunuz?

İki senedir Katar’da iş üstlenmek için uğraşıyoruz. Bunun için Katar’da ofis açtık, elemanımız var. Henüz iş ala-bilmiş değiliz. Ülkede teminatlar çok ağır. Bazı işlere teklif verdik, sonuçları bekliyoruz. Ülkede iş çok ama dediğim gibi rekabette çok. Katar’da da çok firma var. Biz kaliteden ödün vermeden teklif veriyoruz. Bu nedenle alma şansımız olduğunu zannetmiyorum, yukarıda kalacağımızı düşünüyorum.

Aslında anlattıklarınız sektörün genel bir fotoğrafı. Hepimiz iş alma mü-cadelesindeyiz. Artık dünyanın her yerde iş almak zorlaştı.

Artık hiçbir sektörde önden bu kadar para yatırıp, sonra bekle ki kâr edesin diye bir zihniyet kalmadı. Müteahhit-liğe ilk başladığımız yılların Türkiye’si gibi işe başlama olayı yok. Benim hika-

yemdeki gibi sıfır sermaye ile işe baş-lamak mümkün değil. Artık işini belli bir noktasına kadar finanse edebilecek kapasitede olmalısın. Finansmanın yok-sa bankadan kredi kullanayım dersen, o da ayrı bir darboğaz. Onun için, eski müteahhitlerin çoğu dikkatlidir, son yıllarda hep müteahhitlikten turizm, enerji gibi farklı sektörlere yöneldiler.

İnşaat Sanayi Dergisi için yazdığınız makalelerde sıklıkla ‘Küresel Isınma’ konusuna değindiniz. Bu insanlığın gündeminde olan bizlerin endişe ile takip ettiği bir konu. Bir de Genç Yönetici için bilgilerinizi aktarabilir misiniz? İnsanlığı bekleyen tehditler nelerdir?

Şu anda dünyada küresel ısınma gibi bir bela var. Daralan yeşil alanlar ne-deniyle atmosferden karbondioksit (CO2) emilmesi ve buna bağlı olarak da oksijen üretimi düşüyor. Tabir ca-izse, dünyanın ümüğü sıkılıp, nefesi kesiliyor. Hem orman ve bitki örtü-sünün tahribiyle atmosferden daha az karbondioksit (CO2) çekilmesi, hem de yoğun kullanılan fosil yakıtlar (kö-mür, petrol, gaz) ve endüstriyel atıklarla, atmosfere sürekli insan eliyle karbon-dioksit (CO2) salınması nedeniyle at-mosferdeki karbondioksit oranı her sene büyüyerek artıyor. Bunun sonucunda ortaya çıkmaya başlamış olan küresel ısınmayla da, dünya adım adım felakete doğru gidiyor.

Ülkemizi fosil yakıttan kurtarmamız gerekiyor. Küresel ısınmanın sonuçları ile ilgili çok araştırma yaptım. Yazdığım makalelerde bunları ayrıntıları ile dile getirdim. Yapılan tespitlere göre, bu trend böyle giderse dünyadaki yaşam 100 sene içerisinde bitiyor. Çocukla-rınızın geleceğinin ne olacağını kimse söyleyemez. Çünkü yaktığımız her fosil yakıt, kömür olsun, gaz olsun, petrol ol-sun, kullandığımız arabalar, bindiğimiz uçakların çıkardığı egzozlar, bunlardan çıkan karbondioksit emisyonu gittikçe artıyor. Sera etkisine, dolayısıyla küresel ısınmaya neden olan en büyük etken atmosferdeki karbondioksit (CO2) ve metan gazı oranlarının artmasıdır. Metan gazı karbondioksitten (CO2) 21 kat daha fazla küresel ısınmayı tetikle-mektedir. Yıllardan beri dünyadaki kar-bondioksit emisyonu 300 küsur ppm altındayken, bu sene 400’e çıktı. 400 ppm’e çıktığı zaman atmosfer 2 derece ısınıyor. 2 dereceye çıkması demek, ka-rasal iklimlerde yaşadığımız sıcaklıkların 4 derece ile 6 derece artması, yağışların düzensiz olması demek. Yani dünyada birçok şey yok olmaya gidiyor.

Karbondioksit emisyon oranı artışı eski-den yıllık ortalama 0,85 ppm iken, bu sene 3 ppm’e çıktı. İstediği kadar ulusla-rarası platformlarda toplansınlar, bunu durduramıyorlar. Zaten 3,5-4 dereceye

çıktığı zaman, ki zaten 450 ppm’den sonra ortalama sıcaklık artışı 3 dereceye, 500’de sonra 4’e çıkıyor. Geri dönüşü yok. Artık hep birlikte yaşayacağımız düzensiz iklimlere şahit olacağız. Sıcak-lar alabildiğine artacak, yağışlar şiddet-lenecek, bunları birebir yaşıyoruz. Ama Türkiye’de küresel ısınmanın hala tam olarak ciddiye alındığına inanmıyorum. Türkiye fosil yakıta bağomlı. Yıllık kar-bondioksit artışımız geçen sene yüzde 160, Amerika bunu sıfıra çekti. Dün-yada karbondioksit salınımı en yüksek olan ülkelerden biri Türkiye oldu.

Dünya kötüye gidiyor. Biz halen gün-lük meselelerin içerisinde boğulmuş du-rumdayız. Geleceği göremiyor kimse. Gelecek kötü. Bütün dünya yöneticileri geleceğe değil bugüne bakıyor. Gelece-ğimizi kaosa sürüklüyorlar. Siyasetçiler bilim adamlarının uyarılarını ciddiye almıyorlar.

‘Tanrıya Giden Yolda Karşılaştıkla-rınız’ kitabını biz merak ve ilgi ile okuduk. Biraz bize yazdıklarınızdan söz eder misiniz? Sizi en çok etkileyen ne oldu?

Kitapta farklı makalelerde farklı konular işlemeye çalıştım. İşlemeye çalıştığım temel tema; İnanç ve bilim birlikte ola-maz mı sorusu. Kur’an üzerine araştır-ma yaptım. Bilimdeki bütün araştırma, bütün incelemeler hep madde üzerinde. Evrende boşluk diye bir şey yok, boşluk enerji dolu. Senin “Tanrı” dediğin de zaten, BIG BANG’dan itibaren o tek bir nesneden doğan enerji patlaması-nın yayılması. Tanrı enerjinin bütünü. Kur’an’da demiyor mu: “Ben sana şah-damarından daha yakınım, sağdayım, soldayım, havadayım” demek nedir? Tanrı bir sistemin bütünü.

İkinci üzerinde durduğum konu, az önce değindiğim dünyanın geleceği kötüye gidiyor. Dünya karanlığı gidiyor ama dünyayı yönetenler bu işe sahip çıkmıyorlar. Küresel ısınma dünyanın en büyük belası. Dünya nüfusu her sene 80 milyon artıyor. 10 milyara doğru gidiyor. Yani her sene bir Türkiye’den

"Başarı üç günde, beş günde olacak bir şey değil.

Hiç kimse gelip gökten iner gibi refahın başına

oturmuyor. Yaşanılan olaylardan ders alıp,

onları iyi ayıklayıp iyilerini seçebilirsiniz.

İyi araştırın. Kulaktan dolma bildikleriniz sizi

daima yanlışa götürür. Çok okuyun..."

fazla artıyor. Bu nüfusu nasıl besleye-ceksin? Beslemek için ne yapıyorsun? Şu anda gıda verimliliğini artırmak için toprağa ilaçlama yapılıyor. Bu seferde yer altı suyunu kirletiliyor, GDO’lu gıdalarla, kanser vakaları her geçen gün artıyor. İnsanların barınmaları için yüzlerce, binlerce ev yapıyorsun. İnsanlara alan yaratmak için ormanları kesiyorsun, oksijeni azaltıyorsun… Yani dünyada şu anda her şey kötü gidiyor ve dünyanın yok oluşa gidişini hızlandırı-yoruz. Ben bunlar üzerinde duruyorum.

Ben bunları yazıyorum ama üzgünüm ki yazdıklarımı insanlar okumuyorlar. Bunlara kimse aldırmıyor. Herkes gün-lük hayata kapılmış gidiyor. Artık mü-teahhitlik işinde biraz kenara çekildim, bu işlerle uğraşıyorum.

Yaşar Özkan sektörün köklü firmala-rından. Firmanızın hala ülkemiz için üretmesi gerekli. Siz işlerinizi kızla-rınıza aktardınız. Erkek egemen bir sektörümüz var. İşlerinizi kızlarınız yürütüyor. Bir erkek olsaydı diye dü-şündüğünüz oldu mu?

Bir erkek olsaydı diye düşünmedim. Kızlarım da benim gibi iş etiği ile firma-mızın faaliyetlerini sürdürüyor. Kenara çekildim dedim ama benim haberim olmadan onlar hiçbir şey yapmazlar, o kadar da değil. Ben güncel işlerle uğraş-mıyorum. Bir ihaleyi ben incelemeden teklif veremezler.

Yaşamınızda “İyi ki yapmışım” dedi-ğiniz şeyi bize nasıl anlatırsınız?

İyi ki serbest çalışmışım. Öyle olmasay-dı tekaüte ayrılıp belki erkenden öle-cektim, 81 yaşındayım, çalışmak bana hayat veriyor. Her sabah işe geliyorum. Yeni yapılan ofis binamızı kontrol edi-yorum. Şantiye zevkini orada tadıyo-rum.

Bir makalenizde insanlar böceklerden daha akıllı değil demiştiniz. Bu ilginç konuyu bize anlatabilir misiniz?

Bana göre böcekler insanlardan daha

akıllı. Kitabımda da yer alan dört ma-kalede böcekleri inceledim. Genelde bunların çoğu Kur’an’da ismi geçenler; termitler, karıncalar, arılar, sivrisinekler bunlara bir de örümcekler ve yarasalar. Bunların kurduğu sosyal düzeni insanlık bugüne kadar kuramamış. Mesela, en enteresan termitleri ele alayım. Termit-ler kör hayvanlardır. Karıncanın biraz büyüğüdür. Bunlar tropikal ülkelerde çamurdan kendilerine yuva yaparlar ve 5-6 metreden, 8 metre yüksekliğe kadar yaptıkları yuvaları incelediğiniz zaman o yuvaların içerisindeki havalandırmayı biz bugün evlerimizde yapamamışız. O iş bölümünü yapamamışız. Bu hayvan-lar birbirlerini ne öldürürler, ne kavga ederler. Öyle bir sosyal düzen kurmuş-lardır ki insanlar bunun yanına yanaşa-maz. Karıncaları ele alalım. Karıncalar kitle halinde yaşar, kabile gibidir. Bunlar yuvalarını yeraltında oyarlar, başkala-rıyla dövüşürler ama kendi aralarında değil. Bir de egoları yoktur. İnsanda ol-mayan vasıfları vardır. Karıncalar 100 milyon senedir bu dünyada var, insan nesline gittiğin zaman birkaç bin sene, kimi 280 bin yıl diyor, kimi 3 milyon yıl diyor. Karıncalar egoları olmadığı için, toplumunun geleceği için kendi-lerini feda edebilirler. Bir kere sosyal gelişmişlik bakımından insanlardan çok çok ileridedir. İnsanın tek gelişmişliği, üstünlüğü, düşünme kabiliyetinin geniş olması, her şeyden evvel, konuşma ve yazmayı icat etmesi. İnsanın konuşma ve yazması geliştirilmiş olmasaydı di-ğer hayvanlardan daha geri bir varlık olurlardı.

Bu kadar yoğun işin arasında nasıl vakit buldunuz ve böylesi derin konu-lara yönelmeye ne zaman başladınız?

Bu çalışmalara 1989’dan sonra yoğun-laştım. Bir trafik kazası geçirdim, o ka-zadan sonra dünyada her şeyin para pul olmadığını anladım. İçimde bir duygu oluştu. Her akşam eve gittiğimde en az 20-30 sayfa kitap okurum. Cumarte-si pazar hiç dışarı çıkmam, televizyon

soytarısını açmam, ben kitap okurum. Ayda 2-3 kitap bitiririm. Okuduğum kitaplar da hep araştırma, bilimsel ki-taplar. Roman türü okumam, gazetele-rin magazin sayfalarına asla bakmam.

Bazen insanlık üzerine öyle bir zincir kurulmuş ki anlatılanlara inanamıyo-ruz. Peki sizce bugün tüm dünyada bilim nereye gidiyor?

Bilim maddeye yoğunlaşmaktan vaz-geçmediği sürece, insanlığın selameti-ne gitmiyor. Evet daha yüksek binalar inşa ediyoruz. Daha büyük uçaklar yapıyoruz. Peki bu gelişmeler insanlı-ğın selameti için mi? Dünyada sınırlar daraldı diyoruz. Ama her uçakta 150 ton karbondioksit atmosfere gidiyor. Otomobil sektörü her gün yeni ürünler ile çıkıyor ama arabanın beygir başı-na 160 gram karbondioksit emisyonu salıyorsun atmosfere. Bilim geliştikçe, refah arttıkça, insanlar çevreyi yok edi-yorlar. Geliştiklerini sanıyorlar. Ben bilimin bu kafada gelişmesiyle dün-yanın selamete değil, batışa gideceği-ne inanıyorum. Onun için, bugünkü bilime itibar etmiyorum.

Bilim insana değil, bilime hizmet ediyor yani şu an?

Maddeci bilime itibar etmiyorum. İn-sanları yok edecek bilimsel gelişmelere itibar etmiyorum. Örneğin bilim temiz enerjiye yönelsin. Bilim, bahsettiğim boşluğa yönelsin. Boşlukta bizler için elde edilecek çok şeyler var. Bilim onu ortaya çıkarırsa, ben o bilimin yanın-dayım.

Bizim gibi sektörden firmaların ikinci kuşak, üçüncü kuşak temsilcilerini meslek hayatında araştırmacı olmala-rının yanında neler tavsiye edersiniz?

Öncelikle sebatkâr olmanız gerekli. Mo-ralinizi bozmayın. Başarı üç günde, beş günde olacak bir şey değil. Hiç kimse gelip gökten iner gibi refahın başına oturmuyor. Yaşanılan olaylardan ders alıp, onları iyi ayıklayıp iyilerini seçe-bilirsiniz. İyi araştırın. Kulaktan dolma bildikleriniz sizi daima yanlışa götürür. Çok okuyun. Şimdiki gençleri biraz okuma özürlü görüyorum. 81 yaşında-yım, sürekli okuyorum. Özellikle kendi mesleğinle ilgili, her şeyi okuyacaksın. Kaynağından öğreneceksiniz, kulaktan kulağa değil. Çünkü kulaktan kulağa

gelen bilgilerin çoğu kirli bilgiler olur. Okursanız, meseleye hakim olursanız öne çıkarsınız. Başarıyı sadece para ka-zanmak olarak kabul etmeyeceksiniz. Başarı, meslekte bir araya gelebilmektir.

Kariyerinizin ilk yıllarında deli dolu olduğunuzu söylediniz. Müteahhit-likte çok doğrucu davut olduğunuzu biliyoruz. Bu sizin başarınıza destek mi yoksa bazı yerlerde köstek oldu mu?

Bizim zamanımızda bir kere Türkiye'de mühendis yoktu. Benim oda kayıt numaram 1100. Bir de tabii ben çok çalışkan bir adamdım. Mesela gece gi-derdim şantiyeye sondaj makinesinin şoför mahallinde yatardım. Bazen işçi-lerle beraber kalırdım. Dolayısıyla bizim kaprisimizi de çekerlerdi. Hangi makam olursa olsun hiçbir zaman doğrularım-dan taviz vermedim, korkmadım.

Son dönemde nerelerde makaleleri-nizi yazıyorsunuz?

Süreli yayınlarda paylaştığım makalele-rimi durdurdum, şimdi yazmıyorum. Son olarak makalelerimi ‘E-nel Haki-kat’ adlı bir kitapta bir araya getirdim. Ondan sonra da makale yazmıyorum artık. “Ben artık yoruldum. Bir de yaz-dıklarımın da bu toplum tarafından yeterince okunduğuna inanmıyorum.

Yazarlardan en çok kimi takip edi-yorsunuz?

Yerli yazar hiç okumam. Ben hep araştırma, bilimsel okuyorum. Yok ki Türkiye'de bilimsel araştırma yazan ya-zar. Ya din üzerinde abuk sabuk yazan insanlar var ya roman türü var ya ma-gazin. Bana hitap etmiyor. Şimdi bütün mankenlerin çoğu da yazar olduğuna göre, en çok onların kitapları satıyor, bilimsel kitaplar okunmuyor.

Bizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ederiz.

"İyi ki serbest çalışmışım. Öyle olmasaydı tekaüte

ayrılıp belki erkenden ölecektim.

81 yaşındayım, çalışmak bana hayat veriyor...."

RÖPORTAJ8 RÖPORTAJ

9TEKNOLOJİ

21. yüzyılın en önemli olayı bilgisa-yar teknolojilerindeki baş döndürücü gelişmedir. Dolayısıyla bilgi güvenliği de hayati öneme haizdir. Bilgi güven-liğinin sağlanması bir ülkenin kade-rini değiştirebilecek kadar önemli bir husustur. Bu konudaki düşünceleri-nizi aktarabilir misiniz?

Ülkemizde ve dünyada teknolojinin insan hayatının her alanına girmesiy-le birlikte bilgi teknolojilerinin önemi katlanarak artmaya devam etmektedir. “Bilgi ve iletişim sistemleri üzerinde ger-çekleştirilen tehditler” olarak tanımla-nan siber saldırılar gün geçtikçe gelişerek farklı tür ve çeşitlerle karşımıza çıkmak-tadır. Dünyada olduğu gibi ülkemizde de pek çok resmi ve gayri resmi kuruluşa karşı gerçekleştirilen siber saldırı sayısın-da hızlı bir artış görülmektedir. Bunların yanı sıra, 21. yüzyılın en kritik güvenlik tehdidi olan bilgi güvenliği mühendisliği konusundaki saldırı haberleri ile ülkele-rin bilgi güvenliği mühendisliği amacıyla icra ettiği çeşitli faaliyetler yazılı ve görsel medyada sürekli olarak yayımlanmakta-dır. Kritik altyapıların tamamıyla bilgi sistemlerine bağlı olması ile beraber bu sistemlerin bilgi güvenliğini sağlamak o kadar hayati öneme sahiptir. Estonya'da bunun bir örneği yaşanmıştır. Ülkeler tarafından yapılan faaliyetlerin kapsam-lı bir metodoloji altında incelenmesine yönelik bir model bulunmamaktadır. Bu kapsamda, kurumların bilgi işlem altyapılarının bilgi güvenliği bakış açısı ile incelenmesi ve kurum politikalarını da dikkate alarak eksik güvenlik önlem-lerinin tespit edilmesi, ihtiyaç duyulan güvenlik önlemlerinin tasarlanması, yeni bilgi işlem altyapılarının güvenli kurulumu ve konfigürasyonu ve risk tespiti ve değerlendirilmesi konularına ek olarak adli bilişim, bilişim suçlarında delillendirme ve karşı adli bilişim konu-ları ülkemiz için ele alınması kaçınılmaz meseleler haline gelmiştir.

Teknoloji geliştikçe bilgi güvenliği konusu da ülkeler için daha bir tehdit olmakta mıdır?

Ne kadar teknoloji gelişirse, bu teknolo-jilerin açıklıkları da o kadar kötü niyetli kişiler tarafından kullanılabilmektedir. Teknolojiyi üreten değil de kullanan ül-keler bu konuda bir adım daha geridedir. Bunun farkında olarak, ülkemizde üre-ten bir Türkiye olmak için çalışmalıyız.

Ülkemiz bilgi güvenliği ve kriptoloji konusunda nasıl bir noktadır? Daha güvenli bilgi gizliliği için yapılması gerekli olan çalışmalar nelerdir?

Bilginin gizliliğini koruyabilmek kripto algoritmalarının kırılıp kırılamayacağı ile alakalıdır. Bu açıdan kriptoloji çok önemli bir bilim dalıdır. Şifreleme ve şif-re çözme algoritmalarını güncel tekno-lojilere göre geliştirmek ve güncellemek gerekmektedir. Ülkemizde bu alanda faaliyet gösteren TÜBİTAK UEKAE ve üniversitelerde faaliyet gösteren bö-lümler ve enstitüler ülke için çözümler üretmektedir. Dünya geneline baktığı-mızda durumumuz iç açıcı olmasa da gelinen nokta itibarıyla iyi bir noktaya gelme konusunda hızla ilerliyoruz.

Ülkemizde bilgi güvenliği tehditleri en çok hangi kollardan kaynaklan-maktadır?

Bilgi güvenliği farkındalığımızın çok düşük olması ana sebeptir. Temelde baktığımızda; bilgisizlik, ilgisizlik ve yeteri sayıda uzman bulunamaması ve bilgi güvenliği standartlarının bilinme-mesinden ve uygulanamamasından kay-naklanmaktadır.

Ülkemizde bu konuda yeterli düzeyde yetişmiş elaman bulunmakta mıdır? Üniversitelerimizde bu alanda eğitim veren bölümler sektörün ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde midir?

Yetişmiş eleman konusunda önemli sıkıntılar bulunmaktadır. Temel sorun da budur. Üniversiteler yeni yeni bu konuya el atmaya, eleman yetiştirmeye, ARGE yapmaya başlamışlardır. Ancak Bilgi Güvenliği Derneği 2006 yılından bu yana ISCTURKEY konferansları ile bu farkındalığı arttırmak için etkinlikler

yapmakta ve elde edilen çıktıları kamu-oyu ile paylaşmaktadır.

Uluslararası Bilgi Güvenliği ve Krip-toloji Konferansı etkinliği düzenlen-mesine neden ihtiyaç duyuldu? Baş-langıçtan bugüne etkinlikten kısaca söz edebilir misiniz? 20-21 Eylül 2013 tarihleri arasında gerçekleştirilen konferansın konsepti Bulut Bilişim ve Güvenlik olarak belirlenmiştir. Bu konuda bizleri aydınlatabilir misiniz?

Bilgi Güvenliği ve Kriptoloji Konferansı düzenlendiği ilk yıldan beri ülkemizin bu alanlardaki bilimsel ve sektörel ça-lışmaların paylaşıldığı, üniversite-ka-mu-endüstri işbirliğinin geliştirildiği, kamunun bilgilendirildiği, eğitildiği, tüm bilim insanları, araştırmacılar ve sektörel uygulayıcılar arasında bilgi alışverişini sağlayan ülkemizde bu alan-daki en önemli etkinliktir. Her ülke için önemli olan bilgi güvenliği ve kriptoloji kavramlarının, toplumun bireyleri tara-fından özümsenmesine yardımcı olmak, ülkemizde bu alanda bilimsel bilgi biri-kiminin arttırılmasına katkılar sağlamak, kurumlar ve sektör arasındaki işbirliğini arttırmak bu konferansın temel hedefleri arasındadır.

Uluslararası Bilgi Güvenliği ve Kripto-loji Konferansı’nın bu yılki ana teması "Bulut Bilişim ve Güvenlik" olarak belir-lenmiştir. Bulut bilişim uygulamalarına olan ihtiyaç ve dolayısıyla bunların kul-lanımı gün geçtikçe artmaktadır. Bulut bilişim daha az insan gücü ve maliyet ile ayarlanabilir bilgi kaynaklarını arzu edilen bölgeye taşıyarak, bunları erişime yetkisi olanlar ile paylaşılmasında kul-lanılan tekniklerin bütünü olarak isim-lendirilmektedir. Bilginin depolanması, işlenmesi, dağıtılması ve paylaşımının yapıldığı her ortamda olduğu gibi bu-lut bilişim uygulamalarında da hizmet sürekliliği, sistemin maruz kaldığı siber saldırılar ve buradaki bilgiler için gizlilik, bütünlük, kimlik denetimi, inkar ede-meme gibi bilgi güvenliği kavramlarının sağlanması yönünde çeşitli çözüm öneri-

leri konunun uzmanları tarafından kon-ferans çerçevesinde değerlendirilecektir.

Konferans süresince; paneller, eğitimler ve davetli konuşmacıların görüşlerini belirteceği özel konulara ek olarak, seç-kin araştırmacıların sunacağı bildirile-rin konferansın daha verimli ve faydalı olmasına büyük katkılar sağlayacağı özellikle hedeflenen çıktılara ulaşılması beklenmektedir.

Konferansın bildiriler kitabında yayın-lanması için akademisyenler ve uygula-yıcılar tarafından konferans düzenleme kuruluna iletilecek olan bildiriler, ala-nında uzman en az üç hakemin görüş-lerine başvurularak değerlendirilecektir. Hakem raporları dikkate alınarak, uygun bulunan bildiriler sözlü veya poster su-numu için seçilerek bildiriler kitabında basılacaktır.

Konferansın kişisel, kurumsal, ulusal ve uluslararası bilgi güvenliğinin sağlanma-sına katkılar sağlayacağına inanıyoruz.

Son olarak belirteceğiniz bir husus var mıdır?

Öncelikle derginizde böyle bir konuyu incelediğiniz için teşekkür ederiz. Kurul-duğu günden bugüne kadar çalışmalarını büyük bir titizlikle yürüten Bilgi Güven-liği Derneği, yaptığı bilimsel çalışmala-rın tamamını www.bilgiguvenligi.org.tr adresinde yayımlamaktadır. Üreten bir Türkiye olmanın yolu bilgiyi üretmek ve hızlıca bunu kamuoyu ve/veya İlgili birimlerle paylaşmaktan geçmektedir. Bu sayede hem bilgi birikimimiz artacak hem de farkındalığımız daha da fazlalaşa-caktır. Ulusal güvenliğin sağlanmasının yolunun kişisel güvenliğin sağlanmasın-dan geçtiği veya kişisel güvenliğin sağ-lanmasının yolunun kurumsal ve ulusal bilgi güvenliğinin sağlanmasından geçti-ği her zaman hatırda tutulmalıdır.

“TEKNOLOJİYİ ÜRETEN DEĞİL DE KULLANAN ÜLKELER BU KONUDA BİR ADIM DAHA GERİDEDİR.”

Hiç kuşkusuz ki bilgi kolay kazanılmayan ve haklı olarak da kolay kaybedilmek istenmeyendir. Günümüz teknolojileri sayesinde çok kolay bir şekilde ulaşabildiğimiz bilgiyi, yine teknoloji sayesinde çok çabuk kay-bedebiliriz. Bu sayımızda da Bilgi Güvenliği Derneği (BGD) Genel Sekreteri Prof. Dr. Şeref Sağıroğlu ile bir röportaj gerçekleştirdik. Sağıroğlu bilginin gizliliği ve kriptoloji hakkında şunları söylüyor; “Bilginin gizliliğini koruyabilmek kripto algoritmalarının kırılıp kırılamayacağı ile alakalıdır. Bu açıdan kriptoloji çok önemli bir bilim dalıdır.” Teknolojinin akıl sır ermez sonsuzluğunda tanıştığımız yeni bilim dalı krip-toloji ve daha fazlası hakkında merak ettiğiniz herşey bu röportajda.Pr

of.D

r.şer

ef Sa

ğıro

ğlu

Her şeyden önce, kira münasebeti bir sözleşmenin konusudur. Dolayısı ile kiracı ile kiralayan arasında çıkabilecek her türlü sorunun çözümünü Mahke-meler ve hâkimler, taraflarca imzalanan kira sözleşmesinde arayacaklardır. Bu bakımdan kira sözleşmelerinin yapıl-ması çok önemlidir.

Kira sözleşmeleri imzalanır iken, aşa-ğıdaki hususların yazılmasında büyük faydalar olabilir: Şöyle ki; 1- Kiracı, kiraya veren ve kefil, mümkün ise, hep birlikte ve bir arada imzalamalı ve imzayı atanı görmelidir. Aksi takdirde, başkalarına imzalatılan sözleşmeler de imza inkârı yapılabilmektedir. 2- De-mirbaş eşyaların dökümü yapılmalı, bunları kiralayanın temiz, boyalı ve çalışır bir şekilde teslim ettiği, tahliye zamanında da yine aynı şekilde, temiz, boyalı ve çalışır bir şekilde teslim edi-leceği yazılmalıdır. 3- Güvence miktarı mutlaka belirtilmelidir. ( Yeni yasa ile güvence miktarı üç aylık kira miktarını geçemez. Güvence olarak verilen para veya kıymetli evrak, bir bankaya depo edilir. Banka güvence parasını iki tarafın rızasıyla veya icra takibinin kesinleşmesi ile ya da kesinleşmiş mahkeme kararına dayanarak geri verebilir… Kiraya ve-ren, kira sözleşmesinin sona ermesini izleyen üç ay içinde kiracıya karşı kira sözleşmesiyle ilgili bir dava açtığını veya icra ya da iflas yoluyla takibe girişti-

ğini bankaya yazılı olarak bildirmemiş ise banka kiracının istemi üzerine gü-venceyi geri vermekle yükümlüdür.) 3- Devir yasağı mutlaka konmalı. Aksi takdirde, kiracı, başka alt kiracılara ve kişilere burayı kiraya verebilmektedir. 4- Elektrik, çöp, ısıtma, kapıcı, temizlik, aydınlık giderlerini kiracının ödeyeceği belirtilmelidir.5- Kiracının, kiralayanın yazılı izni olmadan kiralananda tadilat yapamayacağı belirtilmelidir.6- Yılık kira artış miktarı belirtilmelidir. Yeni yasamız bu konuda kiracıları himaye etmiş ve yeni dönemdeki kira bedelinin, bir önceki yıldaki üretici Fiat endek-sindeki oranın geçemeyeceğini amirdir. Kira bedeli yabancı para ile ödeniyor ise 5 yıl geçmeden kira bedelinde değişiklik yapılamaz. Örnek vermemiz gerekir ise; Kira bedeli dolar veya Euro üzerinden yapılmış ise 5 yıl geçmeden bu bedel değiştirilemez. 7- Kira sözleşmelerinin süresi yani başlangıç ve bitiş tarihleri açık ve net olarak belirtilmelidir. 8- Kira bedellerinin yatırılacağı Banka şubesi ve hesap numarası yani tevdi mahalli yazılmalıdır. Taraflar sözleşmede ken-dileri için önemli olan diğer hususları da bunlara ilave edebilirler.

Kira paraları zamanında veya tam ola-rak ödenmediği takdirde; Kiralayan isterse icradan 7/30 günlük ihtarlı ödeme emri gönderir. Kiracı bu öde-me emrine karşı 7 gün içinde var ise itiraz hakkını kullanır. Yok, ise 30 gün içinde bildirilen borcu ödemek zorun-dadır. Ödemediği zaman, temerrüde

yani geç ödemeye düşer, Kiralayanın alacaktan dolayı haciz hakkı ve hem de tahliye hakkı doğar. Kiralayanın ikinci yolu ise, Noterden ihtarname çekerek, borcun 30 gün içinde öden-mesini, ödemediği takdirde, yasal yollara başvurulacağını ihtar edebilir. Ödenmez ise, Sulh Hukuk mahkeme-sinde, alacağın tahsili ve temerrütten dolayı tahliye isteyebilir. Ancak, Sulh hukuk mahkemeleri çok yoğun olduğu için, bu yolla paranın tahsili ve tahli-ye uzun zaman almaktadır. Kolay ve çabuk olanı ise İcradan ihtarlı ödeme emri göndermektir.

Kira gelirleri gayrimenkul sermaye iradı olarak vergilendirilir. 2013 yılı itibariyle kira gelirlerinde 3200 TL’si istisnadır. Yani devlet bu kadar gelirden vergi almaz. 500 TL’si ve üzerindeki kira paraları bankaya yatırılmalıdır. İş yeri kiralarının miktarı ne olursa olsun mutlaka bankaya yatırılmalıdır.3.000 TL'nın altındaki konut kira gelirleri beyanname vermeyecek, üstündekiler beyanname vereceklerdir. 25.000TL.nın altındaki iş yeri kira geliri olanlar beyanname vermeyecek, üstündekiler beyanname vereceklerdir.

Apartmanların çatısı aktığı zaman, izo-lasyon yapılması ve tamir ettirilmesin-de çoğu zaman sorunlar yaşanır. Alt katlarda olanlar bunun masraflarına katılmak istemezler böyle olunca da kat malikleri toplantısında bu konuda bir karar alınamaz ve yaptırılamaz. Bu durumlarda, çatının akmasından mağ-

dur olanlar, bulunduğu yerdeki sulh hukuk mahkemesinde; buranın ortak yerlerden olduğunu, ne kadar zamanda ve ne kadar bir masrafla yapılacağını, bu meblağın tahsili ile yapımına izin ve yetki isteyebilirler. Bu konuda ala-cağı karar ile Tahsil edeceği para ile yaptırabilir.

Yeni yasa ile Kiracı, bakım, satış ya da sonraki kiralama için zorunlu olduğu ölçüde, kiraya verenin ve onun belir-lediği üçüncü kişinin kiralananı gezip görmesine izin vermekle yükümlüdür. Kiraya veren, çalışmaları ve kiralana-nın gezip görüleceğini uygun bir süre önce kiracıya bildirmek ve bunların yapıldığı sırada kiracının yararlarını göz önünde tutmak zorundadır.

Kiracı, sözleşme süresine veya fesih dönemine uymaksızın kiralananı geri verdiği takdirde, kira sözleşmesinden doğan borçları, kiralanın benzer ko-şullarda kiraya verilebileceği makul bir süre için devam eder.

Kiracıya, kira bedeli veya yan giderler dışında başka bir ödeme yükümlülüğü getirilemez. Kira bedelinin zamanında ödenmemesi halinde cezai şart ödene-ceğine veya sonraki kira bedellerinin muaccel olacağına ilişkin anlaşmalar geçersizdir. Kira sözleşmesinin 10 yıl-dır uzama süresi sonunda kiraya veren, bu süreyi izleyen her uzatma yılının bi-timinden itibaren en az üç ay önceden bildirimde bulunmak şartıyla her han-gi bir sebep göstermeksizin sözleşmeye son verebilir. Bu şekilde yeni bir tahliye sebebi yaratılmış bulunmaktadır.

Kiracı ve kiralayan arasındaki soruların çözümü iki tarafında dürüst ve adil ol-ması ile azaltılabilir veya kaldırılabilir. Kiralayan insanlar büyük miktarlar-daki paralarla satın aldığı bu yerleri kiracıların özenle kullanmasını, zarar ve ziyan vermeden oturmasını istemek-tedir. Kiracılar ise, parasını veriyorum. İstediğim gibi kullanırım diye düşünür ise, o zaman sorunlar çıkmaktadır.

Kiracının ve kiraya verenin yasal hak ve sorumlulukları vardır. Herkes bunlara uyar ise, sorun kalmaz… Aksi takdir-de, mahkemelerde icralarda yıllarca sürecek ihtilafların tohumları atılmış olur. İhtilafların, davaların iyi olduğu-nu kimse iddia edemez. Kiracı, kiraya veren, kiraya veren de, kiracı olarak empati yapar ise inanın soruların bü-yük bir bölümü çözülür.

10 HUKUK - MALİYE

KİRACI VE KİRALAYANLARIN SORUNLARIÜlkemizde milyonlarla ifade edebileceğimiz sayıda mesken ve işyeri bulunmaktadır. Böyle olunca herkes ya kiracı veya kiralayan durumundadır. Taraflar arasındaki ihtilaflar daha önce 6570 sayılı Gayrimenkul Kiraları Hakkındaki Kanuna göre çözüm-lenmeye çalışıyordu. Yeni Borçlar kanunumuz bu konuda farklı ve yeni yeni hükümler getirdi.

Eyüp Sabri CANBOLAT Ankara Barosu Avukatı

Her şeyden önce, kira münasebeti bir sözleşmenin konusudur. Dolayısı ile kiracı ile kiralayan arasında çıkabilecek her türlü sorunun çözümünü mahkemeler ve hâkimler, taraflarca

imzalanan kira sözleşmesinde arayacaklardır. Bu bakımdan kira sözleşmelerinin yapılması çok önemlidir.

Yüreğindeki o küçük kızı ve onun mi-zah anlayışını hiç kaybetmeyen Emi-roğlu Aykan, 1927 yılında doğdu. Üç yaşından başlayarak eli kalem tutan Emiroğlu Aykan, ilk olarak Amcabey Dergisinde karikatür çizmeye başla-mıştır. Bu derginin yayıncısı da olan ünlü çizer Cemal Nadir Güler'in yön-lendirme ve önerileriyle 1945 yılından itibaren Doğan Kardeş dergisine önce kapak, ardından da Kara Kedi Çetesi başlıklı bir çizgiroman hazırlamaya başlamış. Aynı zamanda uzun yıllar İstanbul Şehir Korosu'nda dramatik soprano olarak da çalışmış, radyoda konserlere çıkmıştır.

Selma Emiroğlu’nun kitleler tarafın-dan sevilip tanınması ise “Kara Kedi Çetesi” isimli karikatür serisi ile başlar. Kedilere duyduğu yakınlık bir bakıma onda yaşam biçimi halini bile almıştır. Onu yakından tanıyanlar, sanatçıya in-sandan başka hangi yaratık olmak is-terdin diye sorabilseler, "kedi" diye ya-nıtlayacağını belirtmişler. Bir kuşağın dimağında yapıtları ile yer alan Emi-roğlu, artık karikatürleriyle anılıyordu. Emiroğlu, hepsi bu çocuk dergisinin sayfalarında yayınlanan başka bazı çizgi romanlara da imza atmıştır. Bunların hemen hepsi metinleri alt yazılı olarak yayınlanmıştır. 1947 yılında 'Cin ile Can ve Mercan Balığının Serüvenleri', 1948'de 'Oya'nın Hikayesi', 1949'da çoğunu La Fontaine'in eserlerinden esinlendiği Tavşan Kardeşin Sofrası,

Böceklerin Oyunu, Tırtılın Hikayesi ve Zenci ile Maymun başlıklı çizgiro-manları hazırlamıştır. Emiroğlu'nun karikatürize stildeki temiz ve sade çiz-gileriyle hayat bulan bu çalışmaların hemen tamamı hayvan karakterlerin başrolde olduğu yapıtlardır. Özellik-

le Kara Kedi Çetesinin Dönüşü başlığıyla ye-niden Doğan Kardeş sayfalarında yer alan seri derginin arka ka-pağındaki macerasına devam etmiştir.

1964 yılında Aydın Ay-kan ile evlenen sanatçı, müzikte, karikatürcü kimliği kadar biline-memiştir. Eşi Aydın Aykan'la yerleştiği Almanya'da çok başanlı bir opera şarkıcısı ola-rak beğenilen ve birçok kez sahne alan sanatçı, 40 derece ateşle çıkmak zorunda kaldığı bir sah-ne deneyimi sırasında sesini yitirdi. Sahnede geçecek ikinci haya-tını görkeme çevirme olanağı sesiyle birlikte kaybetti… Sesini tekrar

kazanmak üzere yaptığı bütün çalışma ve araştırmaların hepsi başarısızlıkla so-nuçlandı. Kendisi için birşey yapamasa da, yıllarca dünyanın birçok yerinden "ses"ini yitirmiş opera şarkıcılarına deva oldu. Birçok genç opera şarkıcısı adayına ders verdi, geleceğin yıldızla-

rını yetiştirdi... Öyle ki, onun öğren-cileri Almanya’da her zaman ayrıcalıklı olarak kabul edilmiştir... Sahne yaşamı sadece 4 yıl süren sanatçının çizerli-ği ise ömür boyu devam etmiş. Ta ki 4 Ekim 2011 tarihine kadar…

Selma Emiroğlu Aykan ve kendi sesiy-le, elleriyle, yüreğiyle güzelleştirdiği hayatı. Umarım Selma Emiroğlu Ay-kan 'ı kimse zamanın hoyratlığına sığı-narak anımsamamazlık yapmayacak… İster bir soprano, ister usta bir çizer olarak hatırlayın… Değişmeyecek olan tek şey Selma Emiroğlu Aykan’ın za-mana, tarihe ve sayfalara bıraktıkları…

11TARİHTEN

ÇİZGİYE HAYAT VEREN KADIN…Türkiye karikatür sanatı ile tanışırken, karikatüre ilk dokunan kadın Selma Emiroğlu Aykan’dır… Kimsenin bilmediği bu isim aslında karikatüre hayat veren önemli isimlerden biridir. Gazeteci-yazar Fikret Adil şöyle demiştir kendisi için; “Selma Emiroğlu karikatürcüden ziyade mizahçı, yaşamı o şekilde görüp çizen bir küçük kız.”

Selm

a Em

iroğl

u Ay

kan

Niğde Üniversitesi 11 Temmuz 1992 ta-rihinde 131 personelle eğitim-öğretime başlamıştır. Kuruluş kanunu ile birlikte Niğde Üniversitesi bünyesinde 8 Fakülte, 2 Enstitü, 4 Yüksekokul, 10 Meslek Yük-sekokulu, Rektörlüğe bağlı 2 Araştırma ve Uygulama Merkezi ile 1 Türk Musiki-si Devlet Konservatuarı yer almaktaydı. 2006 yılında Şereflikoçhisar, Ortaköy ve Aksaray yerleşkelerinde yer alan bi-rimlerinin ayrılması ile Niğde Üniver-sitesi bünyesinden ikinci bir üniversite çıkarmış dolayısıyla ikiye bölünmüştür. Niğde Üniversitesi bünyesinde yer alan akademik birimlerde 2013 Haziran ayı itibariyle toplam 18.181 öğrenci eğitim görmekte, 329’u öğretim üyesi olmak üzere toplam 737 öğretim elemanı görev yapmaktadır.

Akademik personel ve öğrenci profi-limiz

Niğde Üniversitesi bünyesinde 7 fakülte, 3 enstitü, 3 yüksekokul, 6 meslek yükse-kokulu bulunmaktadır. Niğde Üniver-sitesi, eğitim öğretim ve araştırma faali-yetleri yönünden aktif, üretken, günceli yakalayan, kendini sürekli yenileyen genç ve dinamik bir akademik kadroya sahip-tir. Bu genç kadro içerisinde lisansüstü eğitimini yurt dışındaki ve ülkemizdeki köklü üniversitelerde tamamlamış çok sayıda öğretim elemanı bulunmakta-dır. Niğde Üniversitesi öğretim üyeleri, ulusal ve uluslararası yayın ve konferans çalışmalarının yanı sıra farklı kuruluş-

larca desteklenen büyük bütçeli birçok projeyi yürütmekte, önemli şirketlere danışmanlık yapmaktadır. Öğrenciyle olumlu ve kolay iletişim kurabilen bu genç ve dinamik akademik kadro Niğ-de Üniversitesi’nin en önemli avantajla-rından biridir. Niğde Üniversitesi’nde; 38 profesör, 75 doçent, 216 yardımcı doçent, 157 öğretim görevlisi, 48 okut-man, 193 araştırma görevlisi ve 10 uz-man olmak üzere toplam 737 akademik personel görev yapmaktadır. Üniversite-miz, öğretim üyesi ve öğretim elemanı başına düşen öğrenci sayıları itibariyle Avrupa standartlarına yakın bir durumda bulunmaktadır. Niğde Üniversitesi ülke-mizin 81 vilayetinden gelen öğrencileri, sorunsuz olarak bir arada yaşatan üniver-sitedir. 18 bin öğrencimizin 81 vilayetten olması tesadüf de değildir. Çünkü yüksek lisans ve doktora öğrencilerimiz de 75 farklı vilayetten gelmektedir.

Üniversitenin Niğde’nin ekonomik ve sosyal yaşamına katkılarını aktarabilir misiniz?

Üniversiteler sadece verdikleri eğitimle ya da teknolojik ve bilimsel gelişmeye öncülük etmeleriyle sorumluluklarını yerine getirmiş olmazlar. Artık günü-müz üniversitelerinin bulundukları kentin ve bölgenin sosyal, kültürel ve ekonomik açıdan gelişmesine de katkı sağlama yükümlülükleri vardır. Bu yö-nüyle üniversitelerin üzerine düşen yük, diğer kurum ve kuruluşların üstlendiği

yükten çok daha ağır ve kapsamlıdır. Çeşitli toplumsal sorunlara bilimsel açıdan yaklaşıp çözüm üretmek, kaynak yaratmak ya da var olan kaynakların ve-rimli kullanımını sağlamak, iş dünyası ve yöneticiler için yol haritası çizmek, kısacası bölgesel kalkınma ve gelişme-ye destek olmak da üniversitelerin asli sorumlulukları arasında yer alır. Bütün bunların gerçekleştirilmesi, üniversitele-rin bulundukları kentle bütünleşmesine bağlıdır. Üniversiteler halktan kopuk, bölgesel dinamiklerden uzak, toplum-sal değerlerden habersiz yabancılaşmış kurumlar değildir. Aksine, halkla iç içe, bölgesel sorunlardan haberdar, toplumsal değerleri sahiplenmiş, her türlü sosyal ve kültürel sorunun kaynağına inmiş çözüm arayan kurumlar olmalıdır.

Bu bağlamda, Niğde Üniversitesi ola-rak, bu güne kadar sergilediğimiz olumlu yaklaşımla kentimize ve bölgemize yarar sağlama gayreti, temel hareket noktala-rımızdan biri olmuştur. Tesis etmeye ça-lıştığımız kent-üniversite birlikteliğinin, ilimiz ve bölgemiz açısından birçok alan-da belirgin gelişme ve yararlar sağlaması kaçınılmazdır. Öğretim elemanlarımızın yaptığı bilimsel çalışma ve araştırmaların kentimizde uygulanabilirliğini sağlamak ya da kurumlar arası yürütülecek ortak projeler geliştirmek, Niğde’nin gerek sınaî, gerek iktisadi ve gerekse sosyo-kül-türel sorunlarına çözüm üretecek, kalkın-masına destek olacaktır. Bu doğrultuda, Niğde Üniversitesi olarak, şimdiye kadar çeşitli kurum ve kuruluşlarla, meslek odalarıyla, iş adamlarıyla, siyasetçilerle, sivil toplum kuruluşlarıyla ve topyekün Niğde halkıyla gerçekleştirmeye çalış-tığımız uyumlu birlikteliği daha ileriye götürme azim ve kararlılığında oldu-ğumuzu belirtmek istiyorum. Ulusal ve evrensel sorumluluklarının yanı sıra Niğde’ye hizmet etmek, yarar sağlamak Niğde Üniversitesi’nin başlıca var olma nedenlerinden biridir. 18 binin üzerinde öğrencimizin, akademik ve idari toplam 1300'e yakın personelimizin olduğu-nu düşünürsek 120 bin nufusa sahip

Niğde'de her 6 kişiden biri üniversitede, geride kalan 5 kişinin o bir üniversiteli-den etkilenmemesi mümkün değil. Bu etkileşim varsa bunun sonucunda kesin-likle şehirde bir kültürel gelişme bir sos-yal değişim bir ekonomik hareketliliğin olmasını dikkate almak zorundayız. Hele ki o bir üniversitelinin dışında kalan 5 kişinin önemli bir kısmının genç nüfus olduğunu düşünürseniz üniversitenin toplumu nasıl etkileyeceğini çok açık ve net bir şekilde görmeniz mümkün olacaktır.

Düzenlediğimiz konferanslar, kongreler, sempozyumlar, paneller, söyleşiler, tiyat-ro gösterileri ve diğer gösterilerin tamamı halkımıza da açık. İsteyen Niğdeli va-tandaşlarımız bu etkinliklerimizi takip edebiliyorlar. Ayrıca kent, ağırlıkta olan üniversite öğrencisine göre şekillenmiş vaziyette. Öğrencilerimizin yeme içme, giyinme, eğlenme, barınma gibi temel ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri çok sayı-da işyeri mevcut. Böylelikle şehre büyük bir ekonomik girdi sağlanmış oluyor.

Gençlerimizin üniversitenizde faydala-nabileceği sosyal imkanları anlatabilir misiniz? Kampüste sosyal yaşam nasıl geçmekte?

Niğde Üniversitesi’nde, eğitim-öğretim ve bilimsel çalışmaların yanı sıra öğren-cilerin sadece eğitim gördüğü alanlarda değil, sosyal ve kültürel alanlarda da kendilerini yetiştirme fırsatına sahip ol-ması gerekliliğinden hareketle kültürel ve sosyal etkinliklere büyük önem ve-rilmektedir. Kariyer gelişimi açısından öğrencilerin güncel bilgi, araştırma, analiz, yorum ve sunum yetenekleri ge-liştirilirken, sosyal etkinliklere katılım-ları da teşvik edilmekte kişisel ve sosyal yeteneklerini geliştirmeleri konusunda olanaklar sunulmaktadır.

Niğde Üniversitesi önlisans, lisans ve yüksek lisans programlarına kayıtlı öğrencilerin toplumsal ve kültürel geli-şimlerine katkı sağlamak, beden ve ruh sağlıklarını korumak, onları araştırmacı ve yaratıcı niteliklere sahip kişiler olarak

12 GENÇLİK

“ÜNİVERSİTE HAYATI ÖĞRENMEYİ ÖĞRENME SÜRECİ OLMALIDIR.” Niğde Üniversitesi, sadece nitelikli eğitimi ile değil aynı zamanda Niğde’ye kattıkları ile de çok değerli bir yere sahip. 18 binin üzerinde öğrencisi olan üniversite hedeflerine yenilerini ekleyerek büyümeye devam ediyor. Niğde Üniversi-tesi Rektörü Prof.Dr. Adnan Görür üniversitelerin misyonunu ise şöyle açıklıyor. “Hiçbir üniversite hiçbir öğrenciye bir meslekle ilgili her şeyi öğretemez. Üniversitenin aktaracağı bilgiyle yetinmek kötü bir üniversite hayatı demektir. İş dünyası mezunlarda, yabancı dil, iyi iletişim, zaman yönetimi ve hepsinden önce de fark yaratma özelliği arıyor. Elbette ki, üniversitede alınan eğitim büyük önem taşıyor. Ancak esas belirleyici süreç, üniversitede alınan eğitimin iş hayatına taşınabilmesidir.” Sayın Görür ile gerçekleştirdiğimiz röportajda Niğde Üniversitesi’ni, geleceğe yönelik hedeflerini ve projelerini konuştuk.

yetiştirebilmek gibi amaçlarla kurulan öğrenci kulüpleri de eğitim öğretim yılı içerisinde birçok etkinliği hayata geçir-mektedir. Öğrenciler, 30 civarında olan öğrenci kulüplerinden dilediği kulübe üye olarak çalışmalara katılabilme, aktif görev ve sorumluluk alabilme imkânına sahiptir. Niğde Üniversitesi genç yaşına rağmen son yıllarda ciddi şekilde geliş-me gösteren üniversitelerden bir tanesi. Özellikle kampus alanında öğrencileri-miz için sosyal ve spor alanları yaratma gayretindeyiz. 1’i yarı olimpik ve 2500 seyirci kapasiteli olmak üzere 4 kapalı spor salonu, 1 kondisyon merkezi, 1 ışık-landırmalı çim stadyum, 5 halı saha, 6 epdm zeminli çok amaçlı açık spor tesi-si, 1 uluslararası standartlarda atletizm pisti ve standart sentetik futbol sahası öğrencilerimize hizmet vermektedir. Bu anlamda kampus alanında öğren-cilerin sosyal ihtiyaçlarını karşılaması bakımından büyük bir kafeteryayı inşa ettik. Buna ilave olarak kültürel faaliyet-ler bakımından yeteri kadar konferans salonumuz var ama bunun yanında bir kongre merkezinin inşasına da başladık ve önemli mesafe kat ettik. Bu Kongre merkeziyle birlikte üniversitemizin bi-limsel ve akademik çalışmaları açısından büyük sempozyumlara ev sahipliği yap-ması büyük kongrelerin buradan yapıl-ması söz konusu olabilecektir.

Akademik çalışmalar ile bilimekatkı-nız, personelinizin bilimsel çalışma yapabilme imkanları ve araştırma geliştirme çalışmalarına olan katkıla-rından söz edebilir misiniz?

Her anabilim dalı için çok geniş ve son teknolojik donanımla donatılmış araştır-ma ve çalışma ortamları oluşturulmuş-tur. Üniversitemiz bünyesinde çok sayıda araştırma geliştirme laboratuarı vardır. Bunun yanı sıra Avrupa standartlarında Merkezi Araştırma Laboratuarı adıyla özel bir araştırma merkezi oluşturul-muştur. Talepte bulunan her öğretim elemanı için özel çalışma ve araştırma ortamı tahsis edilmektedir. Bunun yanı sıra çok sayıda öğretim elemanımızın projesi desteklenmekte bilimsel çalış-malar her yıl düzenlediğimiz "Bilimsel Yayınları Teşvik Ödülleri" kapsamında ödüllendirilmektedir.

Ülkemizin gelişmiş ülkeler arasına gir-mesinin yolu bilgi üretmekten ve üretilen bilginin ticarileştirilmesinden, günlük hayata aktarılmasından geçmektedir. Ül-kemizin bilim ve teknolojiyi takip eden değil bilgiyi üreten, ürettiği bilgiyi tek-nolojiye dönüştüren bir ülke olması ge-rekiyor. Üniversiteler, sanayi ile işbirliğini çok daha güçlü bir noktaya taşımak ve ürettiği bilgiyi en kestirme yoldan top-lumsal faydaya dönüştürmek zorunda-dır. Ülkemizin ve bölgemizin önemli sanayi kuruluşlarıyla ortak yürüttüğü-müz bilimsel çalışma ve projelerin yanı

sıra yakın zaman önce Bakanlar Kurulu kararı ile resmiyet kazanan ve yönetici şirket kurma faaliyetleri hızla sürdürü-len Niğde Üniversitesi TEKNOPARK’ı, bu adımların bir örneği niteliğindedir. Bu anlamda, TAİ ile yapılan bilimsel işbirliği protokolu, uzun zamandır sü-regelen VESTEL ile yapılan işbirliği ve son günlerde üniversitemiz gündeminde olan DOĞUŞ grubu ile yapılan ve ya-pılacak olan işbirlikleri de büyük önem arz etmektedir. Bu işbirliklerini geniş bir yelpazeye yaymak ve sürdürülebilir olmasını sağlamak zorundayız.

Üniversitenizin temel sorunları ?

Üniversitemiz büyük oranda sorunlarını aşmış, eksiklerini gidermiş durumdadır. Yaşanan sorunların büyük bir bölümü şehrin kısıtlı imkanlara sahip olmasından kaynaklanmaktadır. Bu doğrultuda hava-alanının olmaması ulaşım ile ilgili ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanı sıra sosyal imkanların kısıtlı olması da öğrenci ve öğretim elemanla-rımız açısından çeşitli sorunlara sebep olmaktadır. Bütün bunlara rağmen Niğ-de, gelişen ve gelişmeye açık bir kenttir.

Hayata geçecek yeni projeleriniz var ise paylaşabilir misiniz?

Niğde Üniversitesi TEKNOPARK'ın en kısa sürede faaliyete geçirilmesi için çalış-malar hızla sürdürülmektedir. İdari Bina ve İnkübatör İnşası’nın en kısa sürede başlatılması planlanmaktadır. Bu süreçte, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan destek alınması hedeflenmektedir. Bütün bunlar tamamlandıktan sonra Niğde Üniversitesi TEKNOPARK bünyesinde AR-GE faaliyetlerini yürütecek şirketler için başvuru ve değerlendirme sürecinin başlatılması planlanmaktadır.

Bunun dışındaki projeleri hedefler nite-liğinde şu şekilde sıralayabiliriz: Birin-cisi; sanayi kuruluşları ile işbirliğimizi güçlendirmek ve ortak çalışmaların sayı ve niteliğini arttırmak. Üretilen bilginin sürekliliği ve faydaya dönüştürülmesi bir zorunluluktur. İkincisi; uluslararası iş-birlikleri için önümüze önemli hedefler koyarak arayışlarımızı yoğunlaştırmak, mevcut akademik işbirlikleri ve değişim programlarını araç olarak kullanmak suretiyle, bilimsel araştırma işbirlikleri yapmak. Uluslararası fonlardan destek-ler alabilmek. Üçüncüsü; sözde değil, gerçekten üreten araştırma merkezleri kurmak. Bunun için özellikle disiplinler arası çalışmalara önem vermek, araştırma grupları oluşturmak. Buna paralel ola-rak, bugün itibariyle 50 bine yaklaşan doktoralı akademisyen sayısını 2023 he-deflerine uygun olarak 150 bine çıkarma hedefine katkı sağlamak için, çok sayıda nitelikli doktoralı eleman yetiştirmek. Diğer bir husus ise, öğrenciyi özellikle de lisans düzeyinde öğrenim gören öğ-renciyi üretilen bilginin parçası haline

getirmek. Çünkü öğrencilerimizi bilim-sel çalışmalarımıza ve projelerimize dâhil edemediğimiz sürece bilimsel çalışmanın sürekliliğini ve gelişimini sağlamamız söz konusu olmayacaktır.

Üniversiteler öğrencilere klavuzluk eder

Türkiye’de eğitim hayatı üç aşamalı: Üniversite öncesi, üniversite hayatı ve üniversite sonrası. Uzun, zorlu ve yorucu bir süreçten sonra tercih noktasındayız. Eş ve meslek seçiminde hata yapma-mak gerekiyor. Yaşamlarının 50 yılını etkileyecek bir süreç. Üniversite hayatı öğrenmeyi öğrenme süreci olmalıdır. Tercihte elbette üniversite sonrasını da hesaplamak zorundayız. Hiçbir üniversi-te iş garantisi veremez. Üniversiteler, öğ-rencilerine kılavuzluk ederler, iş dünya-sıyla buluştururlar. Bundan sonrası artık kişinin aldığı eğitimi kullanabilmesine ve kendisini geliştirmesine bağlıdır. Hiçbir üniversite hiçbir öğrenciye bir meslekle ilgili her şeyi öğretemez. Üniversitenin aktaracağı bilgiyle yetinmek kötü bir üniversite hayatı demektir. İş dünyası mezunlarda, yabancı dil, iyi iletişim, zaman yönetimi ve hepsinden önce de fark yaratma özelliği arıyor. Elbette ki, üniversitede alınan eğitim büyük önem taşıyor. Ancak esas belirleyici süreç, üniversitede alınan eğitimin iş hayatına taşınabilmesidir. Üniversiteler arasındaki farkı; akademisyen kalitesi ve sunulan eğitim ve araştırma imkanları oluşturur.

Bilim ve teknoloji çok hızlı ilerliyor. Her an öğrendiğiniz bilgi eskiyor. Yerine yeni bilgiyi koymak zorundasınız. Bütün bilgi aktarılamaz. Üniversitenin sağlayacağı şartlar önemli, ama öğrencinin kendini geliştirme çabası daha çok önemli. Kı-sacası üniversite öğrenmeyi öğretecek, öğrenci ise kendini geliştirecek. Üniversi-teler, uluslararası kriterlere uygun eğitim vermek, nitelikli bilgi üretmek, rekabet edebilir insan kaynağını yetiştirmek ve bunları bir araya getirerek bilgiyi tekno-lojiye ve toplumsal fayda dönüştürmek zorundadır. Bu bakımdan üniversitenin, yetenekleri keşfetme, girişimci, yenilikçi,

katılımcı ve yaratıcı bireyler yetiştirme yolunda yeni ufuklar açacak bir eğitim anlayışına sahip olması çok önemlidir.

Öğrencilerin bilimsel çalışmalara da-hil olması önemlidir

Öğrenciyi üretilen bilginin parçası hali-ne getirmek gerekiyor. Öğrencilerimizi bilimsel çalışmalarımıza ve projelerimi-ze dâhil edemediğimiz sürece bilimsel çalışmanın sürekliliğini ve gelişimini sağlamamız söz konusu olmayacaktır. Üniversite sayısının 170’leri aştığı ül-kemizde, birkaç yıl içinde bir üniversi-teyi öğrenci açısından cazip kılacak en önemli kriterlerden birisi öğrencilerin bilimsel çalışmalara dâhil edilmesi ola-caktır. Bizler bu imkanı öğrencilerimi-ze şimdiden sağlamalı, öğrencilerimizin kendi bilimsel çalışmasını yapmalarının ya da hocalarının çalışmalarında görev almalarının önünü açmalıyız. Bunun dışında uygulama yoluyla öğrencilerin edindikleri bilgileri pratiğe dönüştür-me yetisine sahip olmalarını sağlamak gerekir. Bunun için atölye, laboratuar ya da uygulama merkezleri oluşturmak, sanayi ile işbirliği yaparak staj ve benze-ri uygulama yöntemleri ile öğrencilerin edindiği bilgileri pratiğe dönüştürmek ciddi yararlar sağlayacaktır.

Vizyonunuz

Niğde Üniversitesi olarak, sahip olduğu-muz değerlerin bilinciyle, bilimin aydın-lığını ilke edinerek, Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün açtığı yolda emin adımlar-la yürüyüp, Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti için yararlı işler yapmak en büyük hedefimizdir. Sorumluluğu-muz; rahmetle ve şükranla andığımız atalarımızın büyük bedeller ödeyerek ortaya koydukları tüm değerleri gelecek kuşaklara eksiksiz teslim etmektir. Niğde Üniversitesi, ilke ve hedeflerinden şaşma-dan bir yandan üstlendiği tüm görevleri yerine getirecek, bir yandan da büyüyüp gelişerek ülkemizin önemli üniversiteleri arasında hak ettiği yeri alacaktır.

13GENÇLİK

Derneğimiz 40 kurucu ailenin bir araya gelmesi ile Ağustos 2012’de İzmir’de kurulmuştur. Kuruluşun hemen ardından TAİDER, dünyada 29 ülkeden 7000’ e yakın aile üyesi-nin üye olduğu İsviçre merkezli Aile İşletmeleri Uluslararası İletişim Ağı (FBN-Family Business Network) üyeliğini gerçekleştirmiş ve Türkiye paydaşı olmuştur.

Derneğimiz amaçları arasında;

• Ülkemiz aile işletmelerinin öz-gün gereksinimleri ve çıkarlarına uygun yönetim ilkeleri doğrultu-sunda;

• Aile şirketlerinde bilginin üretil-mesi, teşvik edilmesi ve yayılması,

• Aile şirketlerinin kurumsallaşması, kârlı sürdürülebilir büyümesi ve gelecek nesillerin desteklenerek ül-kemizin ekonomik kalkınmasına katkı sağlanması,

• Aileler arasında paylaşım, bir-liktelik, iletişim ve ilişki ağı imkânlarının oluşturulması yeralmaktadır.

TAİDER’in etkin faaliyetleri

Derneğimiz Türkiye çapında yürüttü-ğü faaliyetleri ile etkinliğini sürdür-mektedir. Bu faaliyetlerimiz şöyledir:

Ülkemizdeki aile şirketleri arasında, geçmiş deneyimlerin bir güven ortamı sağlanarak paylaşılmasına ve şirketlerin birbirlerinden öğrenmelerine -destek olmalarına- ve ilişki ağının geliştiril-mesine yönelik organizasyonlar ger-çekleştirmek.

Kurumsallaşmaya giden yolda aile şirketlerinin 3 dinamiğinin (Aile-İş-Ortaklık) farkındalığını sağlayıcı bil-gilendirme toplantıları düzenlemek.

Aile şirketindeki gelecek nesillere ön-cülük edebilen bir kurum olmak ama-cıyla gelecek nesil paylaşım ve bilgilen-dirme etkinlikleri yapmak.

Uluslararası platformda ülkemiz aile şirketlerinin temsilini sağlayıcı ve aynı zamanda yurt dışında düzenlenen et-kinliklerin Türkiye’de yapılmasını teşvik edici organizasyonlara öncülük etmektir.

Ülkemizde aile şirketlerinin üçüncü kuşaklara devri düşük düzeydedir.

Aile şirketleri ülkemizde GSMH’nın en az %75’ ini ve Türkiye istihdamının %85’ini sağlamaktadır. Girişimcilerin %90’ ının aile şirketleri olduğu ülke-mizde aile şirketlerinin sürdürülebilir-liğinin ulusal ekonominin kalkınması ve gelişmesi için çok önemli olduğu-nun altını çizmek isteriz. Ankara Sa-nayi Odası rakamlarına göre ülkemiz-de aile şirketlerinin sektörel dağılımı üretim %51.2, inşaat %15,4, ticaret %19,5, turizm %4,8, finans %4, diğer %4,8 şeklinde özetlenmiştir.

Yapılan araştırmalara göre dünyada aile şirketlerinin %30’u ikinci kuşaklara ve ancak %10’uüçüncü kuşaklara devr olabilmişken, Türkiye’de bu oran çok daha düşüktür.

Türkiye’de 70-80 yıllarında kurucu olan birinci kuşakların kurmuş oldu-ğu büyük sanayi şirketlerimizin hemen hepsi, önümüzdeki 10 yıl içinde büyük olasılıkla kuşak değiştirecek, yani bir sonraki kuşağa geçeceklerdir.

Aile şirketlerinin sürdürülebilir bü-yümenin sağlanması ve kurumsallaş-ması hususu önemlidir.

Genel olarak aile ve iş arasında güçlü bir ilişki vardır. Diğerlerinden farklı olarak, kısa dönem karlılık yerine aile şirketlerinde uzun dönem işin sürdü-rülebilirliği, mülkiyete ve idarenin bir nesilden diğerine aktarılması önemli ve kritik konulardır. Aile işinin gelecek nesillere aktarımı finansal varlıkların yanı sıra, değerlerinin, sosyal ve kültü-rel sermayenin, iş alanındaki deneyim-lerin ve iletişim ağının aktarımını da içerir. Yukarda saydığımız tüm değerler aileden aileye farklılık gösterse de (her aileye özgü ve özel olsa da) aile şirketi-nin kurumsallaşma yolunda

• Aile

• İş (profesyonellik)

• Ortaklık (mülkiyet)

dinamiklerinin birbiriyle örtüşen, bir o kadar da ayrışan noktalarını tespit etmek ve üzerinde çalışmak, kaynak ve emek harcamak durumundadırlar.

Ülkemizde de köklü aile şirketleri mevcut

Ülkemizde en eski aile işletmeleri arasında Hacı Bekir Lokumları 1777, İskender Efendi 1860, Vefa Bozacısı Hacı Sadık 1870, Kurukahveci Meh-met Efendi 1871, Komili Hasan 1878, Hacı Şakir 1889, Tuzcuoğlu Nakli-yat 1893, Arkas Holding 1902 gibi örnekleri verebiliriz. (Kaynak: Pwc 2011-Türkiye)

Aile şirketlerimizin avantajı ve deza-vantajları da bulunmaktadır

Aile işletmelerinin üstün (avantajlı) yanları “ailenin özverisi ve itibarı, çalışanların sadakati, uzun dönemli planların yapılabilmesi, esneklik ve dinamizm, sosyal duyarlılık, yönetici hissedar birliği, aile ilişkilerini geliştir-me” şeklinde özetlenebilir. Geliştiril-mesi gereken yanları ise “çatışma/rol karmaşası, akrabaya öncelik tanıma, yöneticilerin eğitiminin yetersizliği, aile üyeleri arasında rekabet, devret-me sorunu, statükoculuk ve tutuculuk, merkeziyetçi yönetim, ailenin iç yapısı” gibi başlıklarda toplayabiliriz.

Aile şirketleri tüm dünya ekonomile-rinde kritik bir role sahiptir.

Aile işletmeleri dünya çapında iş ya-pılanmasının en baskın unsurudur ve tıpkı ülkemizde olduğu gibi tüm dünya ülke ekonomilerinde kritik bir rol oy-nar. Ülkelerin gelenek, ekonomik ve yasal düzenlemelerine göre farklılıklar olsa da genel anlamda aile işletmeleri-nin 3 dinamik (Aile-İş-Ortalık) gerçe-ğinin evrensel olduğunu söyleyebiliriz.

Uluslararası araştırmalar göstermek-tedir ki kuşaktan kuşağa geçmede çok zorlanan aile şirketleri uluslara-rası boyutta da “kurumsallaşamama, devir planının olmaması ya da yanlış devir planı, Aile Anayasası kültürü-nün yerleşmemiş olması” gibi sorun-larla karşılaşmaktadırlar. O nedenle uluslararasında uygulanan yöntemler ile Türkiye’de uygulanan yöntemler (eğitim/bilinçlendirme/bilgi aktarımı /evrensel en iyi uygulamaların yaygın-laştırılması, yaşama geçirilmesi ve taki-bi) arasında temelde farklılık yoktur.

Şerife İNCE ERENTAİDER Yönetim Kurulu Başkanı

“AİLE İŞLETMELERİ DÜNYA ÇAPINDA İŞ YAPILANMASININ EN BASKIN UNSURUDUR.”Aile işletmesi kavramı çok eski yıllara dayansa da, kurumsallaşma yeni kuşaklarla oluşmaya başlamıştır. Türkiye Aile İşletmeleri Derneği (TAİDER) bu kurumsallaşma yolunda şirketelere yol gösteren çok önemli bir kurum. TAİDER Yö-netim Kurulu Başkanı Şerife İnce Eren aile şirketlerinin kurumsallaşması için önerilerini ise şu sözlerle açıkladı; “Aile şirketinin kurumsallaşma yolunda ‘Aile-İş (profesyonellik)-Ortaklık (mülkiyet)’ dinamiklerinin birbiriyle örtüşen, bir o kadarda ayrışan noktalarını tespit etmek ve üzerinde çalışmak, kaynak ve emek harcamak durumundadırlar.’ Eren aile şirketleri ve kurumsallaşmasının önemini Genç Yöneticiye anlattı

14 SEKTÖREL KURULUŞLAR

Okul eğitimi, askeri savaş endüstri-si, askeri eğitim, endüstriyel bakım, perakende satış, sağlık gibi birçok sektördeki hizmetleri geliştirmek için tasarlanan “Arttırılmış Gerçeklik”, en basit tanımıyla, gerçek dünyanın sanal dünyadan gelen bilgi ile zenginleş-tirilmesidir. “Arttırılmış Gerçeklik”, kullanıcının gerçek dünyada gördüğü manzaraya bir bilgisayar tarafından üretilmiş bilginin eklendiği bir tekno-loji ya da ortam olarak da adlandırı-labilir.

21. yüzyıla girmemizle beraber, ya-pılar daha karmaşık hale gelme eği-limindedir. Özellikle elektro-meka-nik sistemlerin yapılara eklenmesi, uzmanlık gerektiren imalatlar için birçok farklı alanda uzman işçilerin kalabalık bir grup olarak şantiyelerde

bir arada çalışmasına neden olmakta-dır. Bu karmaşık ortama bir de zaman baskısı eklendiğinde işin ilerleyişi net bir bakış açısı ile takip edilemeyerek, maliyeti artıran imalat hataları ortaya çıkmaktadır. Bununla beraber şantiye güvenlik riskleri de artmaktadır. Bu problemleri aşmak için, inşaat işçileri-ne etraflarında sürekli değişen şantiye ortamı ve ellerindeki işlerle ilgili ger-çek zamanlı ve doğru bilgileri vermek büyük önem taşımaktadır. Bu nokta-da “Arttırılmış Gerçeklik” devreye gir-mektedir. Görsel “Arttırılmış Gerçek-lik”, yerinde deneyim, yerinde onama ve yerinde uyarı sistemi olmak üzere 3 ana kategoride kullanılabilmektedir.

Yerinde deneyim ile bir binanın, köp-rünün ya da başka bir yapının, inşa edilmeden önce yapılacağı yerde ken-

dini çevreleyen koşullar ve coğrafya ile nasıl duracağını öngörebilmek müm-kün olabilmektedir.

Yerinde onama ile 3 boyutlu bir yapı haritası, belirli bir referans noktasına göre yapının üzerine sanal bir görüntü ile oturtularak gerçekte yapılan işin, amaçlanan tasarım ile uyumlu olup olmadığı kontrol edilebilmektedir. (Şekil 1)

Yerinde uyarı sistemi ile ise görüle-meyen tehlikelerin varlığında, işçiler duvarda asılı bir uyarı levhasına göre daha dikkat çekici şekilde uyarılıp, gü-venlikleri arttırılabilmektedir.

Görüldüğü gibi, “Arttırılmış Gerçek-liğin” bu üç yolla kullanımı, projenin amacına uygunluğu, ilk tasarımı ile doğruluğu, kalitesi, çevresi ile olan uyumu ve de iş sağlığı ve güvenliği gerçek zamanlı olarak etkin bir şekilde yönetilebilmektedir. Bu teknolojinin kullanılabilmesi ile her türlü inşaat projesinde aynı amaçlar doğrultusun-da benzer faydalar elde edilebilir.

İnşaat projelerinde bir kazı esnasın-da mevcut yeraltı altyapı tesislerinin zarar görmesi oldukça sık karşılaşılan bir durumdur. Bu tür istenmeyen olaylar, projeye finansal kayıp geti-rebileceği gibi, projenin gecikmesine

ya da tamamen durmasına da neden olabilmektedir. Ayrıca, hayati tehdit unsuru taşıyan bu durumlar bazen ölümle sonuçlanan kazalar haline de dönüşebilmektedir. Bu tür olumsuz-lukları engellemek için “Arttırılmış Gerçeklik” ile Global Konumlan-dırma Sistemini (GPS) bütünleştiri-lerek, altyapı tesislerinin CAD mo-delleri ile gerçek görüntülerin canlı videosu elde edilebilir. Böylece ekip-man operatörü, altyapı tesislerinin sanal görüntülerini gerçek zamanlı görüntüleyerek kazının altyapı tesis-lerine zarar verilmeden yapılmasını sağlayabilmektedir. (Şekil 2)

İnşaat sektörü, bu teknolojiyi henüz yeterince kullanmayan sektörlerin ba-şında gelmektedir. Sürekli artan dona-nımsal gelişmeler ve izleme teknikleri inşaat sektöründe de “Arttırılmış Ger-çeklik” tabanlı uygulamaların yaratıl-masını motive etmelidir. Türk inşaat sektöründe Arttırılmış Gerçeklik tek-nolojisinden faydalanılarak, şanti-yelerdeki personelin kullanabileceği akıllı cihazlarla başarılı uygulamalar ortaya çıkarmak, inşaat projelerinde yeni bir dönemin başlangıcı olacaktır.

Doç.Dr.Gökhan ARSLAN, Anadolu Üniversitesi, İnşaat

Mühendisliği Bölümü, Eskişehir e-posta:[email protected]

Yard.Doç.Dr.Serkan KIVRAK, Anadolu Üniversitesi, İnşaat

Mühendisliği Bölümü, Eskişehir e-posta:[email protected]

15YENİ TEKNOLOJİLER

İNŞAAT PROJELERİNDE ARTTIRILMIŞ GERÇEKLİK SİSTEMİ UYGULAMALARIBilgi teknolojilerinin avantajlarını konularındaki birikim ve tecrübe ile bütünleştirmek Türk inşaat sektöründe geliş-tirilmeye en açık alanlardan biridir. Bilgi teknolojilerinin şantiyelerde etkin kullanılması, şantiyelerdeki verimliliği, üretkenliği, kaliteyi, iş sağlığı ve güvenliğini ve dolayısıyla proje maliyeti ve süresini olumlu yönde etkileyecektir. Bu bağlamda, bilgi teknolojilerine yeni bir bakış açısı getiren “Arttırılmış Gerçeklik” teknolojisi Türk inşaat sektörünün hizmetine sunulabilecektir.

Şekil 2. İnşaat Projelerinde Arttırılmış Gerçeklik Uygulaması Örneği

Şekil 1. İnşaat Projelerinde Arttırılmış Gerçeklik Uygulaması Örneği

16 DÜNYADAN PROJELER

BÖYLE BİR KÜTÜPHANE GÖRMEDİNİZ !

Tarihi çok eski yıllara dayanan kütüp-hane, İsviçre’nin en önemli manastırı olan St. Gall Manastırı’nda yer alır. Manastır ve kütüphane St. Gallen şeh-rinin önemli sembollerindendir. Dan-tel ve dokuma sanayisinin merkezi olan St. Gallen kuzeydoğu İsviçre Alpleri

ile Konstanz Gölü arasında yer alır. Ortaçağ’dan kalma bina cephelerinin modern binalar ve son moda barlarla iç içe olduğu bu dinamik şehir, geçmiş ve modern zamanları bir arada yaşatır.

Şehir merkezinde yer alan St Gall Ma-nastırı, Avrupa’da inşa edilen, en son

büyük Barok kiliselerinden biridir. Ya-pımına 1760’larda başlanan katedralin dış cephesi, iç mekanın beyaz alçı beze-meleri ve ince altın kaplama işlemeleri göz alıcıdır.

11. yüzyılda kesişler tarafından ha-zırlanan elyazmaları, manastırın sağ kanadını oluşturan kütüphanede mu-hafaza edilmektedir. Giriş kapısının üzerinde bulunan Yunanca ‘psykhé iatreion’ (ruhun eczacısı) yazısı dik-kat çeker. Barok sanatının bir şahese-ri olan salonun freskli tavanına kadar yükselen raflarında yaklaşık 100.000 eser bulunmaktadır.

Kütüphane, el yazmaları ve 1500 yılın-dan önce basılmış, süslemeli ciltler ko-leksiyonundaki 3600 eseriyle dünyanın en zengin koleksiyonlarından birine sahiptir. 9. ve 16. yüzyıllar arasından kalma çok sayıda, değerli İrlanda, Ka-rolenj ve Otto hanedanı elyazmaları cam vitrinlerde sergilenir. Rafların en üst kısımlarındaki çocuk melek figür-

leri salonun değişik yerlerindeki kitap-ların konularını göstererek ziyaretçilere rehberlik eder. Örneğin, gözü teleskop-ta olan çocuk melek astronomi kitapla-rının bulunduğu rafları gösterir. Girişi ücretli olan kütüphane, Pazartesi’den Cumartesiye 10.00-17.00 saatleri ara-sında, Pazar günleri saat 10.00-16.00 arasında ziyarete açıktır.

Dünyanın en eski ve en zengin kü-tüphanelerinden biri olarak bilinen St. Gall, el yazması eserlerin dışında en eski mimarî çizimleri barındırmasıyla da ünlüdür.

İsviçre'nin en eski kütüphanesi olan St. Gall Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından, 1983 Dünya Mirası olarak adlandırılmıştır.

Bilginin değerini mimari kimliğinde de taşıyan ve yansıtan St. Gall Kütüp-hanesi, kelimelerin mucizesini insana hissettiren çok önemli bir mekan.

Okuduğumuz her satır, her kitap aslında hayatımızı aydınlatan en büyük zenginliklerdendir. Dünyada ise tam bu zenginlikler için tasarlanmış öyle kütüphaneler var ki sizi gerçekten büyülüyor. İşte bu yazımızda size böyle görkemli bir mekanı; St. Gall Kütüphanesi’ni tanıtacağız.