anadolum platform 1.sayı

101

Upload: a-nadolum-platform

Post on 31-Jul-2016

251 views

Category:

Documents


2 download

DESCRIPTION

anadolumplatform.com

TRANSCRIPT

Page 1: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 2: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 3: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 4: Anadolum Platform 1.Sayı

İmtiyaz sahibi:Faruk Öğrük

Yayın Kurulu: Asuman AkgünA.Tevfik GünayAşkın ErişCem ÇonDeniz AkgünErinç AydınFaruk ÖğrükHalil YılmazJan PaçalKenan YozgatlıÖzgür ErtürkÖmer BilginSongül KulaŞemsettin Çakar

Genel Yayın Yönetmeni:Deniz Akgün

Yazı İşleri Müdürü:A. Tevfik Günay

Görsel Yönetmen:Jan Paçal

Reklam Müdürü:Songül Kula

Merkez Büro:Adnan Menderes Bulvarı Has İş Merkezi B/BlokNo: 9/1 Muratpaşa/AntalyaTel:0242 242 43 43

Basıldığı Yer:Kutlu Avcı OfsetMuratpaşa Mah. Emrah Cad.Kutlu & Avcı Plaza No:17ANTALYA

Tel: +90 242 346 85 85Fax: +90 242 335 53 92

Deniz Akgün Troykalılar ‘dan Lidyalılara, İyonyalılar’dan Hititlere, Pamfilyalılar’dan Doğu Roma İmparatorluğu’na, Likyalılar’dan Selçuklu Türklerine, Fenikeliler’den Osmanlı İmparatorluğu’na kadar Anadolu, çok sayıda uygarlığa imparatorluk-lara beşik oldu. Anadolu, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti ile bugünlere geldi. Asya ve Avrupa’nın kesişme bölgesinde köprü olmasından dolayı Anadolu, tarih öncesi çağlardan beri pek çok uygarlık tarafından tercih sebebi oldu. Dünyanın gözü her zaman Anadolu’nun üzerin-deydi. İşte bu yüzden Anadolu’yu içten ve dıştan parçalamaya çalıştılar. Bu hain plana kalkışanlar artık şunu iyi bilsinler ki bizler biriz. Oyuna gelmeyiz. Nasıl Çanakkale Savaşı’nda omuza omuza verip bu topraklar için kan ve can verdiysek bundan sonra da Çerkez, Kürt, Türk, Laz demeden ülkenin parçalanmasına izin vermeyeceğiz. 5 yıl önce Ankaralılar Derneği Başkanı rahmetli Reşat Küçükterkan başta olmak üzere 3-5 dernek yola çıktık. Antalya Anadolu Hemşeri Dernekler Platformu olarak bugün 50 İl’e ulaştık. Kültür ve Turizm Festivalleri düzenle-dik. Belediyelerle birlikte güzel projelere imza attık. ANADOLUM PLATFORM DERGİSİ ile bu birlikteliği taçlandırdık. Şimdi ise hedefimiz Avrupa ve Ame-rika.. Gelecek yıl festivali artık yurt dışına taşıyacağız. Birlik ve beraberliğimizi Anadolu’nun tüm renklerini orada sergileyeceğiz. Usta ozan Ahmet Arif ne güzel anlatmış Anadolu’yu; Anadoluyum ben anlıyor musun?

Beşikler vermişim Nuh’a Salıncaklar, hamaklar, Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır, Anadoluyum ben, Tanıyor musun? Binlerce yıl sağılmışım, Korkunç atlılarıyla parçalamışlar Nazlı, seher-sabah uykularımı Hükümdarlar, saldırganlar, haydutlar, Haraç salmışlar üstüme. Ne İskender takmışım, Ne şah ne sultan Göçüp gitmişler, gölgesiz! Selam etmişim dostuma Ve dayatmışım... Görüyor musun? Nasıl severim bir bilsen. Köroğlu’yu, Karayılanı, Meçhul Askeri... Sonra Pir Sultanı ve Bedrettin’i. Gör, nasıl yeniden yaratılırım, Namuslu, genç ellerinle. Kızlarım, oğullarım var gelecekte, Herbiri vazgeçilmez cihan parçası. Bir umudum sende, Anlıyor musun ?

Anadoluyum Ben

Page 5: Anadolum Platform 1.Sayı

İÇİNDEKİLERSayfa 8Gaziantep 94. yıl

Sayfa 14Gaziantepli Mustafa Kemal

Sayfa 18Evliya Çelebi’nin Gaziantep’i

Sayfa 21Eski çağlardan günümüze

Sayfa 28Kahraman Kent Gaziantep

Sayfa 30Şahin Bey

Sayfa 33Karayılan

Sayfa 34Ayıntab

Sayfa 40Kuvva-i Milliye Destanı

Sayfa 4648 saatte Gaziantep

Sayfa 57Zuegma

Sayfa 60Dağ Tanrıları

Sayfa 65Antep Yemekleri

Sayfa 72Devletin güler yüzü

Sayfa 78Türk Barter

Sayfa 82Yeniden zirveye

Sayfa 83Amaç insan mutluluğu

Sayfa 90Gaziantepspor

Page 6: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 7: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 8: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 9: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 10: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 11: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 12: Anadolum Platform 1.Sayı

Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun 94. yıl dönümü dolayısıyla tören düzenlendi. Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin,94 yıl önce imanla bir destan yazıldığını söyle-di.

Demokrasi Meydanı’nda çelenk sunumuyla başlayan törende daha sonra Gazilik madalyası Türk bayrağına takıldı.

Saygı duruşunda bulunulması ve İstiklal Marşı’nın okunmasının ardından protokol ve vatandaşlar şehitler anıtına kadar yürüdü. Şehitler anıtına çiçek bırakan proto-kol üyeleri, dua etti. Burada, 5. Zırhlı Tugay Komutanlığına bağlı tören birliği de saygı atışı yaptı.

Ardından Dokurcum Meydanın’ da gerçekleştirilen tören alanına geçildi.

Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, buradaki törende yaptığı konuşmada, 94 yıl önce imanla bir destan yazıldığını söyledi.

Antep savunmasında hayatını kaybeden 6 bin 317 şehit ve gaziyi rahmet, minnet ve şükranla anan Şahin, konuş-masını şöyle sürdürdü:

“Vatan ve millet olmak kolay değil. Gençler, sizler bizim göz bebeğimizsiniz. Gaziantep’in kurtuluşunu unutmaya-cağız, unutturmayacağız. Çok çalışacağız. Türk gençliği bütün dünyaya örnek olacak ve fende, bilimde, ilerleyecek. Bu medeniyetin bize bıraktığı manevi mirasa sahip çıka-cak. Gök kubbede ay yıldızlı bayrağımız ilelebet dalgalana-cak. Minarelerdeki ezan sesimiz hiç susmayacak. O yüzden sizlere çok güveniyoruz. Sizler bu geçmişe layık olacaksınız ve hep birlikte bunu başaracağız. Şehrimizde yaşayan 2 milyon kişiyle yeniden bütün dünyaya haykırıyoruz. 25 Aralık’taki aynı azim ve kararlılıkla, kesinlikle bağımsız ve hür Türkiye için mücadele edeceğiz. Bunun için azmimiz, aşkımız ve kararlılığımız vardır. Muhtaç olduğumuz

Page 13: Anadolum Platform 1.Sayı

kudret, damarlarımızdaki asil kanda mevcuttur.”

Konuşmanın ardından, Yase-min Erman Balsu Anadolu Lisesi öğrencileri Kübra Tuğçe Karaoğlu ve Şevket Durgun şiir okudu. Program, İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı mehter takımı ile Gaziantep Büyükşehir Belediye-si halk oyunları ekibinin gösteri-siyle son buldu. Törene, Vali Ali Yerlikaya, AK Parti Genel Sekreteri Abdulhamit Gül, AK Parti Gazi-antep Milletvekilleri Ahmet Uzer, Canan Candemir Çelik, Nejat Ko-çer, Abdulkadir Yüksel ve Mehmet Erdoğan ile MHP Genel Başkan Yardımcısı ve Gaziantep Milletve-kili Ümit Özdağ, CHP Gaziantep Milletvekili Akif Ekici ile 5. Zırhlı Tugay Komutanı Tuğgeneral Murat Soysal da katıldı.

9

Page 14: Anadolum Platform 1.Sayı

“Asla ümitsizliğedüşmeyeceğiz”

Gaziantep’in düşman işgalinden kurtuluşunun 94. yıl dönümü dolayısıyla resepsiyon ve plaket töreni düzenlendi.

Gaziantep Üniversitesi Kültür ve Kongre Merkezi’ndeki resepsiyonun ardından, Büyükşehir Belediyesi, Gaziantep Ticaret Odası (GTO) ve Gaziantep’i Geliştirme Vakfı (GAGEV) tarafından düzenlenen plaket törenine geçildi.Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, tören-de yaptığı konuşmada, 94 yıl önce bugün Antep’te büyük bir destan yazıldığını ifade ederek, gösterilen kahramanlığın başka destanlara benzemediğini, büyük bir inanç, aşk ve kararlılıkla yazıldığını anlattı.

“Çünkü hasta adam dedikleri, hesaba göre çok kolay olan, bugün yaşananlara benzer şeylerin yaşandığı bu topraklar birilerinin emellerine ulaşacağı topraklar olarak görülüyordu” diyen Şahin, şöyle konuştu:

“Ama bilemedikleri ve hesaplayamadıkları şey, özgürlük, hür olmak Gaziantepli’nin kanında vardı. Ekmek, su, toprak ve hava kadar önemli olan özgürlük için büyük bir mücadele veril-di. O yüzden herkes bir araya geldi. Kadınıyla erkeğiyle, yaşlısıy-la genciyle bu toprakların geçilemeyeceğini, Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘ya istiklal ya ölüm’ dediği kararlılığı önce bu topraklar gösterdi.”

Geçmişten aldıkları emanet ve ve bu mirasın verdiği sorumluluk bilinciyle çalıştıklarına vurgu yapan Şahin, “Her şeye rağmen, bütün güçlüklere rağmen, donanımlı ve dirençliyiz. Bir ve beraberiz. Çünkü muhtaç olduğumuz kudret damarlarımızdaki asil kanda mevcut. Asla geriye bakmayacağız. Asla ümitsizliğe düşmeyeceğiz. Asla bardağın boş tarafı ile uğraşmayacağız.

Bardağı doldurup atalarımız ne yaptıysa torunları olarak aynı yolda ilerleyeceğiz” dedi.

Vali Ali Yerlikaya da 94 yıl önce yaşanan Antep Savunma-sı’nın Anadolu’nun kurtulmasında insanlara büyük bir öz güven verdiğini, bugün de Karayılan, Şahinbey ve Şehitkamil gibi kah-ramanların torunlarının ödüllendirildiğini ve onları her zaman minnetle yad ettikelerini belirterek, tüm bu aziz toprağımız altında yatan şehitlerimize Allah’tan rahmet diledi.

Anadolu’nun kurtuluşunun dünyaya model olduğunu ifade eden Yerlikaya, açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Gazi şehrimizin kurtuluşu bir farkındalıktır. Dünyanın en rekabetçi 7 şehrinden biriyiz. UNESCO bizi ödül ile taçlandırdı. Dünyanın 184 ülkesine ihracat yapıyoruz. 2023’te 500 milyar dolarlık ihracat hedefinde Gaziantep, diğer kentleri ateşlemek adına 30 milyar dolar ile iddialı olduğunu söylüyor. Bu yaşadığımız zaman diliminde 350 bin komşusunu ensar ruhu ile kucaklayan dünyada başka bir kent yok. Böyle bir tarihe şahit olduğum için, ensar bir kentte o ensarlık duasına ve sevabına ortak olmaktan büyük onur duyuyorum. Biz Antepliyiz. Sevdiğimizi Allah için seviyoruz. Ticaret yaparken dürüstlüğü hep düşünerek dünyaya açılıyoruz. 2023 ve 2071 hedeflerine de bu şehir adını altın harflerle yazdıracaktır.”

AK Parti Genel Sekreteri Abdulhamit Gül ise Gaziantep’i daha iyi noktalara taşımak ve şehitlere layık olmak için çaba gösterdiklerini belirtti.

Verilen mücadelelerle Gaziantep’in bugün dünyanın beşinci rekabetçi şehri olduğuna dikkati çeken Gül, “Sanayicisiyle, işçisi işvereniyle büyük bir aileyiz ve bu hepimiz için gurur verici.

Page 15: Anadolum Platform 1.Sayı

Kurtuluş mücadelesinin meşalesini ya-kan bu gazi şehrimiz 94 yılda dünyaya şunu öğretti; imanla, inançla, azimle Anadolu coğrafyasına hiçbir istilacı el bulaşamayacak. Biz de bu ruhu daha iyi yerlere taşıyacağız. İnşallah bu güzel günlerimizi yeni nesle de ulaş-tırmak dileği ile kurtuluş bayramımızı kutluyorum” diye konuştu.

GTO Başkanı Eyüp Bartık da gazi şehrin yiğit insanlarının 94 yıl önce verdiği mücadeleyi bugün de kalkınma alanında verdiklerini kaydetti.Oda olarak 2006’dan beri Gaziantep’in kurtuluş yıl dönümünde etkinlik düzenlediklerini anlatan Bartık, “Bu etkinliklerde Antep Savunması’nda kahramanlık gösterenlerin yakınları-na ödül veriyoruz. Bugüne kadar 177 kahramanımızın yakınını ödüllendir-dik.Bugün de 23 kahramanımızın yakı-nına ödüller veriyoruz. Bu geleneği önümüzdeki dönemlerde de devam ettireceğiz” şeklinde konuştu.Konuşmaların ardından, Antep Savunması’nda mücadele veren 23 kahramanın yakınlarına ve Gazian-tep’in tanıtımına katkıda bulunan eski bakanlardan Vehbi Dinçerler ve Hasan Celal Güzel’in de aralarında bulundu-ğu, bürokrat, sanatçı ve akademisyen-lere plaket verildi.Öte yandan plaket takdimlerinin ardından Kültür ve Turizm Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü Sa-nat Topluluğu konser verdi ve bir gös-teri sundu. Katılımcıların yoğun ilgi gösterdiği etkinliğin sonunda, katkıla-rından dolayı topluluğa, Vali Yerlikaya, Başkan Şahin ve GTO Başkanı Bartık tarafından çiçek takdim edildi.

11

Page 16: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 17: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 18: Anadolum Platform 1.Sayı

Gaziantep Şahinbey İlçesi Bey Mahallesi Nüfusuna Kayıtlı olan Mustafa Kemal Atatürk’ün nüfus bilgi-leri.

Ulu Önder 26 Kânunisani (Ocak) 1933 tarihinde şehri-mizi şereflendirdiler. Şehrimiz için ebedi bir saadet kaynağı olan bir tarihi günde toplanan şehir meclisi yüce Halâskâr için halkımızın taşıdığı sonsuz minnet ve şükran duygularını ifade etmek üzere Büyük Atatürk`e Gazi yurdun hemşehri-liğini arz etmeyi kararlaştırdı. Ve şu mazbatayı tanzim etti. Tarihi yüksek kıymetine binaen aşağıya alıyoruz:Reisicumhur Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretleri Türkiye`nin bânisi ve en büyük milli rehberidir. İşgal edilen yurdumuzun istiklalinin temin için milli bir cihat açmış ve milletin başkumandanlığı-nı yaparak Türkiye`yi kurtarmıştır. Bundan sonra idari, fikri, iktisadi, ilmi, birçok inkılâplar meydana getirerek yurdumuzu mütemadiyen yükseltmiş ve yalnız Türkiye`de değil bütün dünyada tarihin en büyük Kumandanı, en büyük inkılâpçısı, en büyük ilim ve fikir adamı olarak tanınmıştır.İşgal edilmiş olan Gaziantep`te bu mücadele ve inkılâplarda Büyük Liderin yaktığı ışık arkasından koşmuş, vesaiti harbiyesi harbiyesi ol-madığı halde her şeyden evvel tek başına onbir ay mücehhez Fransız ordusuyla çarpışmış, şehrin bombardıman edilmesin-den, mitralyözlerle taranmasından, hücuma uğramasından yılmamış; Fransızlara harben teslim olmamış; bu suretle milli mücadelenin şanlı bir sahifesini yazmış ve tarihe emsali bu-lunmaz bir kahramanlık namı bırakmıştır.Bunun için Büyük Millet Meclisi bir Mustafa Kemal`e bir de Antep`e Gazilik madalyası takmıştır.Gazi Halâskâr, Gazi şehre 26 Kânunusani 1933 tarihinde ilk defa teşrif buyurmuşlardır. Gaziantep Aha-lisinin hissiyatına tercüman olan belediye meclisi bu çok ulvi levhanın hatırasını ebedileştirmek için şehrin fahri hemşeh-riliğini Cumhuriyet Halk Fıkrasının daimi, umumi reisi olan adaşına arz ve takdim etmeye ve Gaziantep Cumhuriyet Halk Fıkrasının bulunduğu Bey Mahallesi nüfusuna bu kaydı tescil ettirmeğe karar vermiştir.26 Kânunusani 1933

GAZİANTEPLİ MUSTAFA KEMAL

Page 19: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 20: Anadolum Platform 1.Sayı

ANTEP VEKİLLERİ

Ak Parti’nin son iki genel seçimde en fazla oy kaybettiği illerden Gaziantep’de milletvekili dağılımı..

Ak Parti’nin 2011’de yüzde 60 oy oranını geçtiği nadir iller-den biri olan Gaziantep’te, 7 Haziran 2015 seçimlerinde ise bu oran yüzde 47’ye geriledi.

Dolayısıyla, Ak Parti’nin tek başına iktidar olmasına engel olan oy farkının en belirgin hissedildiği yerlerden biri de Gazi-antepı. Halk son 4 yılda Ak Parti’nin oy kaybetmesine gerekçe olarak Suriyeli göçmenlerin topluma ekonomik ve sosyal etkisi-ni, ilde ekonomik kalkınma ile ticari faaliyetlerin Orta Doğu’da-ki savaş ortamından zarar görmesini gösteriyor.

Çarşılarda esnaf seçimi konuşsa da, il merkezinde 1 Kasım’a iki haftadan kısa bir süre kala seçim coşkusunu hissetmek güç. Bayraklar, flamalar, posterler yalnızca seçim bürolarının, parti merkezlerinin önünde görülüyor.

Türkiye’nin yaşadığı güvenlik sorunları, istikrarsızlık ve belirsizliğin seçim heyecanını azalttığı görüşü hakim.Gaziantep’te iki genel seçim arası AKP oy kaybederken, Cum-huriyet Halk Partisi (CHP) de ilk kez üçüncü sıraya geriledi. Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) oylarını artırıp ilk defa ikinci sıraya çıktı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) de yüzde 15 oy oranıyla Meclis’e iki milletvekili gönderdi.

Bu dağılımda büyük bir değişiklik yaşamayacağı görüşü sık dile getirilse de Ak Parti kaybettiği oyları geri almanın hesabını yapıyor.

AKP Gaziantep Milletvekili Nejat Koçer, AKP’nin oy kaybı-nın “partiyi aşağı çekip HDP’yi baraj üstünde tutmak isteyenler-den kaynaklandığı” görüşünde:

“AK Parti’nin çok güçlü olmasa da tek başına iktidar olacağını düşünenlerin sayısı çoktu. HDP’ye barajı aştırmak için emanet oya kayanlar oldu. Buradaki durum tamamen siyasal bir oyun.”

Eski Sanayi Odası Başkanı Nejat Koçer, 1 Kasım’da da 6. sıradan aday. “7 Haziran’da AK Parti’nin icraatlarını değerlen-dirmeye almadan oy kullanan seçmenler ülkenin sürüklendiği istikrarsızlıktan dolayı partiye geri dönecek” diyor.

Gaziantep sokaklarında AKP’den oylarını MHP’ye, CHP’ye kaydıranlar olduğu kadar, istikrarı sağlayabilecek tek partinin AKP olduğunu düşünenler de var.

AK PARTİ

Mehmet ŞimşekAbdülhamit GülŞamil TayyarC.Candemir ÇelikA.Nejat KoçerMehmet Erdoğan MHP

Ümit ÖzdağE.Tolga Orhan

CHP Mehmet ŞekerMehmet Gökdağ

HDP

Celal DoğanMahmut Tuğrul

Page 21: Anadolum Platform 1.Sayı

İnal Aydınoğlu

ONURSUZ DURUMDAN KURTULMAK

Birinci Dünya Savaşı’nın sonunda Osmanlı İmparatorluğu ateşkesi ka-bul ederek anlaşma imzalamıştır. Bu anlaşma yalnızca bir ateşkes değil aynı zamanda Akdeniz’i Osmanlı gölü haline getiren Osmanlı İmpa-ratorluğu’nun yıkılışı kararıdır. 30 Ekim 1918’de imzalanan Mondros Ateşkesi’nin koşulları çok ağırdı. Bir devleti tarihten silmeyi, Anadolu’yu parçalamayı ve paylaşmayı içeriyor-du. Örneğin ateşkesin 7. Maddesine göre “Müttefik Devletler, kendi güvenliklerine yönelik bir durum ortaya çıkması halinde diledikleri stratejik bölgeyi işgal etme hakkına sahiptir.”

Padişah Vahdettin saltanatını sürdürme umudunu İngilizlere bağlamıştı. Oysaki İngilizler 3 Kasım’da zengin petrol kaynaklarının bulunduğu Musul’u işgal etmişlerdir. 13 Kasım’da ise 60 gemilik Müttefik Devletler donanması namlularını kente dönük hale getirerek İstanbul Boğazı’na girmiştir. Daha sonra kente çıkmışlar, İngiliz askerleri hiçbir direniş görmeden İstanbul’a yerleşmiş-tir. İngiliz’lerin artık İstanbul’dan gitme niyeti olmadığı için askerlerine aylık bağlamıştır. Her şey öylesine onursuz bir hale girmiştir ki İngiliz askerlerinin cinsel gereksinimlerini karşılamak amacıyla Üsküdar’da Bülbülderesi’nde ve Kadıköy’de Ayrılıkçeşmesi’nde genelevler kurulmuştur.

Aynı tarihlerde Anadolu sessiz sedasız Müttefik Devletler tarafından payla-şılmaktadır. Adana’ya Fransızlar, Urfa, Maraş ve Antep’e İngilizler girmişlerdir. Antalya ve Konya’ya İtalyanlar, Merzifon ve Samsun’a İngilizler girmiştir. Paris’te yapılan sözde Barış Konferans’ın ardından Müttefik Devletler İzmir’e Yunan-lılar’ın çıkmasını uygun görmüşlerdir. 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkan Yunan askerleri için Garnizon Komutanı Ali Nadi Paşa, Yunanlılara karşı çıkılmaması için bildiri yayınlamıştır. İngiliz, İtalyan, Yunan ve Fransız arşivlerinden Prof. Dr. Cengiz Kunday’ın temin ettiği gerçek filmleri izlemiştim. O tarihlerde Yunan erkekleri arasında etrafı siyah şeritli beyaz hasır şapka çok moda imiş. İki hafta sonra İzmir’de çekilen filmlerde halkın büyük bir bölümü siyah şeritli beyaz hasır şapka ile dolaşıyordu. Türk Milleti’nin içine düşürüldüğü bu onur-suz konumdan kurtulması için Yüce Önder Atatürk büyük mücadele veriyordu. Türk Milleti’nin uyanışı ve kurtuluşu için Erzurum ve Amasya Kongrelerini top-luyor, Ankara’da yeni bir Ulusal Meclis ve Ulusal bir devlet kurmaya çalışıyordu. Yüce Önder işgalcilere karşı yokluklar içinde büyük mücadele veren Antepliler için ”Ben Anteplilerin gözlerinden nasıl öpmem ki, onlar Antep’i değil tüm Tür-kiye’yi kurtardılar” diyerek Anteplilerin Milli Kurtuluş Savaşı’nın ilham kaynağı olduklarını ifade etmiştir.

İngilizler 5 Kasım 1919’da şehri Fransızlara teslim ettiler. Fransızlar önce bir alayla geldiler, sonra bir tümen ve Anteplilerin komşusu olan 1500 Ermeni gönüllüsünü aralarına katarak Antep’i almak istediler. Antepli, evlatlarını Ye-men’de, Çanakkale’de, Rus cephelerinde şehit vermişti. Kentin ticareti Yahudile-re, sanat işleri, Ermenilere teslim edilmiş, onlar ise askere gidip cephelerde ziyan olmuşlardı. Halk hasta, aç ve yoksuldu. Bunlara rağmen Fransız’a “Dur” demiş, büyük topları, 300 makineli tüfeği, 6 uçağı ve 4 tankı ile gelen 20.000 kişilik düşmana 2920 çetesi ile 10 ay 8 gün dayanmıştır.Fransız Antep’e giremeyince bir çember içine aldı. Cephane zaten yoktu. Antepli ustalar söğüt ağacı kömürü, kükürt ve güherçile ile barut, damlardan sökülen tenekelerden fişek, iki sahanı birleştirerek bomba yaptılar. Şehre hiçbir yerden yiyecek gelemiyordu. Acı zerdali çekirdeği ve otları yediler, ölmüş hayvan etleri ile yaşamaya ve savaşmaya çalıştılar. Analar, babalar cepheye cephane çocuklar ekmek, su taşıdılar.

Antep Belediye Hastanesi Fransızların top atışlarıyla yıkılmıştı. Şeyh Ca-mii’ni hastane haline getirdiler. Doktorlar kendi aletlerini, ilaçlarını buraya taşıdılar. Halk evlerindeki yatakları verdi, çevredeki evlerini boşaltıp yaralıları yatırdı. Gazlı bez yoktu, hocalar sarıklarını söküp, kaynatıp gazlı bez yaptılar. Yataklarından çıkardıkları pamukları getirdiler Ameliyat olacak yaralıları bayılt-mak için eter yoktu, doktorlar hastaları iplerle demir karyolaya bağlayıp kang-ren olacak kollarını, bacaklarını kestiler. Yaralılar bağırıyor, doktorlar ağlıyor, yaralı ailelerin acı dolu feryatları göklere çıkıyordu. Ama Fransız hiç acımadan vuruyor, yıllarca komşuluk yaptığımız Ermeniler de onlara yardım ediyordu.

Fransız Kumandan Anteplilere sorar “Osmanlı yıkıldı, ordularınız her yerde yenildi siz neden hala direniyorsunuz?” Heyeti Temsiliye’den Hilmi Efendi sorar.” Peki, siz neden hala savaşıyorsunuz? Cevap “Vatanım için” Hilmi Efendi yüksek sesle cevap verir. “Burası Antep, sizin vatanınız mı? Antep bizim vatanı-mız” Antepliler, çaresizlik içinde bütün dünya milletlerine telgraf çektiler. “Bütün bu cinayetler insanlığın gözleri önünde işlendiği halde hiçbir yerden in-sanlığın sesinin yükseldiğini duymuyoruz. Eğer insanlık âlemi bu haksızlıklara susacaksa, biz de bu medeniyete lanetler okuyarak kefenlerimizi boyunlarımıza asıp ölümü selamlamaya koşacağız.” Hiçbir yerden ses gelmedi, insanlık sustu. Antep 6317 şehit verdi. Kentte yaşlı, hasta ve çocuktan başka erkek kalmadı.Yüce Önder Atatürk “Türküm diyen her şehir, her kasaba, en küçük Türk köyü Gaziantepliler’i kahramanlık örneği olarak alabilirler. Bu tek Türk şehri, hiçbir yerden maddi yardım görmeksizin kendi kahramanlığı ile kendini kurtardı ve “Gazi” unvanına bi hakkın liyakat kesbetti.”

17

Page 22: Anadolum Platform 1.Sayı

Osmanlılar döneminde Antep’te çok sayıda cami, medrese, han, hamam yapılmış, kent aynı zamanda üretim, ticaret, ve el sanatları yönünden de ilerle-mişti.. Evliya Çelebi 1641 ve 1671 yıllarında yöreyi iki kez ziyaret etmiş ve Antep`i şu şekilde ifade etmiştir:

”Ayıntab kenti tümüyle 32 mahalledir. 8067 toprak ve kireç örtülü, bayındır, bakımlı, yüksek, saray görüntülü evleri var-dır.. Tümüyle yüz kırk mihraplı, yoğun cemaata sahip, Arasat Meydanındaki Boyacı Camii ve çarşı içindeki Tahtalı Camii, sanatlı, refah büyük kubbeli ve görkemli yapılardır.Ayıntab’da 300’ü aşkın sarayın özel hamamı vardır. 3900 dükkanlı büyük bir çarşıya, açık arttırmayla satış yapan pazarlara sahiptir. İki bedesteni, çarşısı, ve saraçhanesi, üstleri örtülü kargir, sağlam sıra düzeni içinde, süslü dükkanlardır.

Tamamı tamamına yetmiş çeşmesi var, fakat onlara hiç de gereksinme duyulmaz, her eve hayat ırmağı denginde sular ak-maktadır. Her ev, bağı, bahçesi, fıskiyeli havuzları, cennet ırma-ğı sularıyla çeşit çeşit selvi, çınar, söğüt, kavak, limon, turunç, ve diğer meyve ağaçlarıyla donatılmış “İrem” bağını andırır. Bağları, bostanları, gül bahçeleri geniş örgüden kafese alınmış, çok verimli olmakla Ayıntab ucuz ve şirin bir kenttir. 1648 ‘de gördüğümüz bu kent , bu kez sekiz mahalle, nice han, camii ve dükkan kazanarak büyük bir gelişme göstermiş, Allah’a şükürler olsun ki, bu gelişmesini sürdürmektedir.

Kent yüksek bir düzlükte ve yer yer bayırlar üzerinde kurul-duğundan suyu ve havası çok güzeldir.Birçok hanları var ama en görkemlileri ve ünlüleri Mustafa Paşa Hanı, Pekmez Hanı, Tuz Hanı, İki Kapılı Han, Börekçi Hanı ve Asarat Hanlarıdır. İki tane imareti ( Aşevi) vardır. Gelene gidene aylar yıllar boyunca bol ve minnetsiz sofralar açarlar.

Tümüyle kırk tekkesi olup hepsinin en görkemlisi ve en do-nanmışı, yiyeceği bol ve hoş yapılı Mevlevi tekkesidir.

Türkmen ağası olup, IV. Murad’ın Silahtarı Mustafa Paşa’ya bağışlanmıştır. Tekke 40-50 yoksul hücresiyle çevrelenmiş yüksek kubbeli, baştan başa ham ve işlenmiş mermerlerle döşeli haremi, haremin ortasında büyük bir havuzu , havuzun başında rengarenk üzüm salkımlarını andıran süslü avizelerle donatıl-mış çardağı olan büyük, sağlam görkemli yapılardır. Bakımlı, bezeli temiz caddeleriyle kent gerçekten şirindir.

Yer yer açık arttırmayla satış yerleri, Halep tarzı kargir binalardan oluşmuş çarşıları vardır. Ama bu övdüğümüz yerler, tümüyle kale içindedir. Her sokak başında kapıcıların açıp kapattığı kale kapısı kadar sağlam kapılar vardır. Geceleri tüm sokaklar kandillerle aydınlatıldığından bekçiler gruplar halinde sokaklarda kol gezerek görevlerini yaparlar.

Kentin ortasında kocaman bir kaya üstüne , yüksek görkemli ve dairesel bir kale oturulmuştur. Kaleyi çevreleyen hendek 1300 adımdır. Eni 40, derinliği 20 arşın kesme kayadan oyul-muştur. Bunların üstüne her biri ayrı sana ve mimari üslupla belli aralıklarla sıralanmış, çok güzel kuleler oturtulmuştur. Bin bir bedeni olan kalenin temelindeki kayalar içinde yine çem-bersel bir biçimde kaleyi çevreleyen ve hendeğe bakan mazgal delikleri açılmış ki hendek kenarına kuş bile konamaz.

Kalenin batı kapısı, yedi katlı demirden bir kapıdır. Kapı aralıklarından çeşitli savaş araç ve gereçleri, silah açma kafesleri, saçma topları vardır. Kale silah ve askerlerle donatılmış, baca benzeri nefesliklerle havadar bir oturma yeridir. Çoğunlukla halkı Havrani kürkü, çuha ferace, elvan boğası, kavuklu külah üstüne beyaz sarık sararlar. Yörede hiç kafir yoktur. Güze kadın-ları pek çoktur. Hepsi de sarı çizme giyer, başlarına sivri gümüş taç takınır, beyaz çarşafa bürünürler.

Nazik,arlı, edepli, çarşıya çıkmaları ayıp sayılan hatunları vardır. Üzün şerbeti içen , tatlı dilli, garip, dost, bilgili, anlayışlı halim selim insanlar vardır. Kahvelerinde hoş söyleyişlerle in-sanları kendilerine çekerler, hatta özendirirler. Bu söyleyişlerini bağ ve bahçelerdeki yeme ve içmelerle daha da renklendirirler. Kentin defterlerinde öşür veren 70.000 bağı vardır.

EVLİYA ÇELEBİ’NİN

ANTEP’İ

Page 23: Anadolum Platform 1.Sayı

Kenti çevreleyen dağlar tümüy-le bağdır. Haklıda çok sağlık-lıdır, kentlerinin yeme içme dışındaki yönlerini de överler. Buranın alemi bezeyen kırk çeşit üzümü, binlerce tulum pekmezi, bademli ve Şam fıs-tıklı tatlı sucuğu, pestili vardır ki Arab’a, Aceme ve Hindistan’a kadar gönderilir. “r” sesiyle “k” sesini doğru kullanamazlar.

Yöre limon, turunç, nar, incir, tut, şeftali, zerdali, kayısı, beyaz ekmek ve yoğurduyla dünyaca ün kazanmıştır. Yine elvan boğası, Ayıntab eğeri, yay, gedelesiyle ünlü bir kenttir. Cennet bağlarına örnek öyle bağları vardır ki yalancı ve ölümlü dünyaya özgü “İremler” sayılırlar. Bunların içinde , en bakımlısı, en zengin ve donan-mışı Musulluoğlu bahçesidir. Kısaca bu kenti anlatmaya, ne dil ne kalem yeter.

Dünya yüzünden geniş bir ili, göz alıcı büyük yapıları, her yerde aranan eşyası, birçok mezrası, bolluk ve verimlili-ği, bitimsiz yiyecek ve içecek pınarları ve ırmaklarıyla burası “ Şehr-i Ayıntab-ı Cihan ” , dünyanın gözbebeği kenttir”

19

Page 24: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 25: Anadolum Platform 1.Sayı

ESKİ ÇAĞLARDAN GÜNÜMÜZE

Hz. Ömer zamanında İslamiyet´in Arap Yarımada-sı dışına yayılması için sürdürülen mücadeleler es-nasında İslam ordusu, Gaziantep yöresi ile Hatay´ı Bizanslılardan aldı. Hemen ardından kansız ve savaşsız Suriye ve Antakya yöresi de İslam kuvvet-lerinin eline geçerek vergiye bağlandı.

”Gaziantep tarihinin oluşumunda ve niteliğinde yer unsu-runun önemi büyüktür. Bölgenin ilk uygarlıklarının doğduğu, Mezopotamya ve Akdeniz arasında bulunuşu güneyden ve Akdeniz´den doğuya, kuzeye ve batıya giden yolların kavşağın-da oluşu, uygarlık tarihine ve bugüne yön vermiştir. Bu nedenle Gaziantep, tarih öncesi çağlardan beri insan topluluklarına yerleşme sahası ve uğrak yeri olmuştur. Tarihi İpek yolunun da bölgeden geçiyor olması İl´in önemini ve canlılığını devamlı olarak korumasını sağlamıştır.

Gaziantep´in tarih devirleri Kalkeotik, Paleolitik, Neolitik, Kalkolitik dönemler, Tunç Çağı, Hitit, Med, Asur, Pers, İsken-der, Selefkoslar, Roma ve Bizans, İslam-Arap ve İslam-Türk devrileri olarak sıralanabilir. Bu dönemlerin izlerini günümüzde de açık bir şekilde görmek mümkündür.

Ayıntap olarak bilinen eski kent, bugünkü Gaziantep´in 12 km. kuzeybatısında Dülük Köyü ile Karahöyük Köyü arasında-dır. Yapılan arkeolojik araştırmalarda taş, kalkeolotik ve bakır dönemlerine ait kalıntılara rastlanmış olması yörenin Anado-lu´nun ilk yerleşim alanlarından birisi olduğunu göstermekte-dir. Bir süre Babil İmparatorluğu´nun egemenliği altında kalan Gaziantep, M.Ö. 1700 yıllarında Hitit Devleti´nin bir kenti olmuştur. “Dülük” şehri ise Hititlerin önemli bir dini merkezi olduğundan ayrı bir önem taşımaktadır.

Gaziantep ve çevresi M.Ö. 700-546 yılları arasında Asur, Med

ve Pers İmparatorluklarının yönetimine girmiştir. Büyük İs-kender´in Pers Devletini yıkmasından sonra Romalılar´ın, M.S. 636 yılına kadar da Bizanslılar´ın egemenliği altında kalmıştır. Gaziantep; Kahramanmaraş´tan Halep´e, Birecik´ten Akdeniz kıyılarına ve Diyarbakır´dan İskenderun´a giden anayollar üze-rinde bulunduğundan, her dönemin kültür ve ticaret merkezi olma özelliğini korumuştur.

Hz. Ömer zamanında İslamiyet´in Arap Yarımadası dışına yayılması için sürdürülen mücadeleler esnasında İslam ordusu, Gaziantep yöresi ile Hatay´ı Bizanslılardan aldı. Hemen ardın-dan kansız ve savaşsız Suriye ve Antakya yöresi de İslam kuv-vetlerinin eline geçerek vergiye bağlandı. İşte Gaziantep´in ünlü Ömeriye Camii o dönemde fethin sembolü olarak yapılmıştır. 1071 Malazgirt Savaşı´ndan sonra bölgede Selçuklu İmpa-ratorluğu´na bağlı Bir Türk Devleti kurulmuştur. 1270 yılında Moğolların istilası ile yıkılan kent, daha sonra Dulkadiroğulla-rı´nın (1389) ve Memluklular´ın (1471) eline geçmiştir. 1516 yılında Yavuz Sultan Selim tarafından Memluklular´a karşı yapılan Mercidabık (Kilis Yakınlarında) meydan savaşından sonra Gaziantep ve yöresi Osmanlı İmparatorluğu´nun yöneti-mine girmiş oldu.

Osmanlılar döneminde çok sayıda camii, medrese, han ve hamam yapılmış, kent aynı zamanda imalat, ticaret ve el sanat-ları yönünden de ilerlemiştir.

1641 ve 1671 yıllarında yöreyi iki kez ziyaret eden Evliya Çelebi burada 22 mahalle, 8 bin ev, 100 kadar camii, medrese, han, hamam ve üstü kapalı çarşı olduğunu anlatır. I. Dünya savaşı sonunda Gaziantep önce İngilizler, daha sonra da Fransızlar tarafından işgal edilmiştir. Nitekim Gaziantep savunması Ulusal Kurtuluş Savaşı tarihinde ayrı bir sayfa olarak yerini almıştır.

21

Page 26: Anadolum Platform 1.Sayı

Gaziantep bölgesinde M.Ö. 1800`de Hititler ile başlayan tarihi devirleri M.Ö.85O- 612 yılları arasında Asurlular, M.Ö. 612-333 yılları arasında Medler ve Persler, M.Ö.333- M.S.395 yılları arasında Helenistler, M.S. 395-638 yılları arasında ise Bizanslılar dönemi olarak devam etmiştir.

Gaziantep`te yapılan kazı çalışmaları sonucunda bu böl-gede tarih Öncesi devirlere ait kültür izlerine rastlanılmıştır. Bu kazı çalışmaları ile birlikte, bölge tarihinin Alt Paleolitik (Eski taş) dönemine kadar uzandığı ortaya çıkmıştır. Geçim-lerini avcılık ve balıkçılıkla sağlayabilen dönemin insanları, araç ve gereçlerini taştan yapmışlardır. Kullanım amacına göre çeşitli biçimlerde geliştirilen bu araçların çoğu el balta-larıdır. Taşın yanı sıra bakırın da kullanılmaya başlanmasıyla ayırt edilen Kalkolitik (Bakırtaş) dönemi, yörede Sakcagözü ya da Coba Höyük diye bilinen yerleşim yerleri temsil etmek-tedir.

Mezopotomya’nın “ Tel Halal “ ve “ El Obeyd “ boyalı ça-nak-çömleği burada da görülmüştür. Gaziantep’te Kalkolitik döneme oranla daha ileri bir yerleşmeyi temsil eden İlk Tunç Çağ buluntularına, Gedikli, Tilmen Höyük, Sakçagözü, ve Zincirli kazılarında rastlanmıştır.

Özellikle Tilmen Höyükteki kazı çalışmaları sonucu bu-lunan ev ve yapı kalıntıları, Tilmen Höyük’ün M.Ö. 3000’in sonlarında yoğun nüfuslu bir yerleşim yeri, belki de bir krallık olduğunu göstermektedir. Boğazköy’de ( Hattuşaş ) bulunan Naram Sin tabletlerinde Amanos bölgesindeki bir kraldan söz edilmektedir. “ Sedir ormanlarıyla kaplı dağların kralı İskippi “ diye tanımlanan kişi, İslahiye bölgesi kralı; Tilmen Höyük ise bu krallığın başlıca kentlerinden biri, büyük bir ihtimalle başkentidir. Sakçagözü, Tilmen Höyük, Zincirli, Yesemek ve Karkamış’ta yapılan kazı ve araştırmalar, Gaziantep Bölgesinde M.Ö.1800-1700 yılları arasında 20 kü-çük krallığın oluşturduğu büyük bir devletin varlığını ortaya koymuştur.

Hititler döneminde Gaziantep yöresinde önemli kültür merkezleri de oluşmuştur. Bunların en önemlileri Karkamış, Zincirli ve Sakçagözü’dür.

Gaziantep bölgesinde M.Ö. 1800`de Hititler ile başlayan tarihi devirleri M.Ö.85O- 612 yılları arasında Asurlular, M.Ö. 612-333 yılları arasında Medler ve Persler, M.Ö.333- M.S.395 yılları arasında Helenistler, M.S. 395-638 yılları arasında ise Bizanslılar dönemi olarak devam etmiştir.

Geç Hitit dönemi (588 yıl )-M.Ö. 1200-612Persler Dönemi (279 yıl)-M.Ö. 612-333Selevkoslar Dönemi (397 yıl)-M.Ö. 333-30 M.S. 64Romalılar Dönemi (459 yıl )-M.Ö. 64 M.S. 395Bizans Dönemi (243 yıl )-M.S. 395 - 698 Emevi ve Abbasi Dönemi (439 yıl)-M.S. 638 - 1077Anadolu Selçuklu Beylikleri (439 yıl)-M.S. 1077- 1516Osmanlı Dönemi (407 yıl)-M.S. 1516-1923

Dülükteki Şarklı Mağara Kazılarından Gaziantep`in yak-laşık 600 bin yıllık tarihinin olduğu belirlenmiştir.

Antep Halkı 1516 yılında Yavuz Sultan Selim kumanda-sındaki Osmanlı Ordusunu, Antep yöresine geldiği zaman, sevinçle karşılamıştı. Antep Kalesi muhafızı Yunus Bey, kalenin anahtarını 20 Ağustos 1516 günü törenle Osmanlı Hükümdarına vermişti. Kilis yakınlarında Memlûklarla yapılan Mercidabık Meydan Savaşında Antep halkı, Osmanlı Ordusu saflarında savaşmışlardı. Böylece Antep yöresinde Osmanlı yönetimi başlamıştı

Page 27: Anadolum Platform 1.Sayı

Osmanlı İmparatorluğu diğer Türk– İslam devletleri geleneklerine uyarak, Antep yöresi halkının iç işlerine karışmamıştı. Gaziantep ve çevresindeki şehirlerde ticaret ve sanayi gelişmeye devam etmişti. Bu devirde zengin vakıf kuruluşları, esnaf birlikleri, sosyal yar-dım kurumları, medreseler ve köy aşiret oymaklarının düzenli çalıştıkları, Gaziantep Müzesinde 175 büyük cilt halinde saklanan ( Gaziantep Şer’i Mahkeme Sicilleri )’ndeki belgelerde yer almaktadır. Türkler tarafından vakıflar yoluyla bir çok medrese, kitaplık, han, bedesten, çarşı, kastel, hamam, su yolu, cami gibi topluma hizmet eden tesisler ve binalar inşa edilmiştir. Bu dönemde transit ticaret önem kazanmış, sanat kolları gelişmişti.

Osmanlı yöneticileri yerli sanayinin korunması için tedbirler almamışlar, aksine Avrupalıların ve azınlıkla-rın az gümrük vergisi vererek daha ucuza mal satma-larına izin vermişlerdi. Türk halkından ve esnafından alınan ağır vergiler sebebiyle Avrupa mallarından daha pahalı hale gelen yerli sanayi ürünleri satılamadığından, yerli sanayi çökmüştü.1610-1838 yılları arasında Gaziantep’te, birçok esnaf ve halk ayaklanması olmuştur. Şer’i Mahkeme sicillerinde-ki belgelerden, Osmanlı idaresinin yanlış kararlar alması sonucunda, bu dönemde sanayi ve ticaretin gerilediği, köylülerin dağlara çekildiği, azınlıkların ekonomik anlamda hızla güçlendiği anlaşılmaktadır.

İç güvenliği bozulan Osmanlı idaresindeki Türk olmayan halklar, kıtlık yıllarında Antep yöresine ani yağmalarda bulunmuşlardır. Saldırılar 16.yy.dan Cum-huriyet devrine kadar kısa aralıklarla 400 yıl devam etmiştir. Bu saldırıların en önemlileri 18. ve 19. yüzyıl-larda Suriye’deki Muvaliler, Aneze, Rişvan, Ketiken ve Arap Aşiretleri tarafından düzenlenmiştir.

17.yy.da Kilis çevresinde Canpolatoğlu ailesinden vali ve paşalar Osmanlı Devletine karşı zaman zaman ayak-landılar. Bunlardan Hüseyin Paşa ve Ali Paşa, Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrı bir devlet kurmak istiyorlardı. Ayrı para bastırdılar. Hutbede isimlerini okuttular. Halep civarında bağımsız devlet kurmak isteyen Canpo-latoğlu etrafında Türk olmayan topluluklarda birleşti. Antep halkı, Osmanlı Devleti’nin yanında yer aldı.

Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa, Antep bölgesi halkı-nın Osmanlı Devleti idaresinden hoşnut olmadığını biliyordu. Osmanlı hanedanını ele geçirmek amacıyla oğlu İbrahim Paşa kumandasındaki bir orduyu Güney Anadolu’ya gönderdi. Mısırlılar Anadolu’yu Türkçe konuşan askerlerle ele geçirmek istiyorlardı. Bu amaçla Mehmet Ali Paşa 8 yıl boyunca Antepli, Kilisli, Hataylı, Çukurovalı Türk gençleriyle ordusunu güçlendirmek için çalıştı. Güney Türkleri, Mehmet Ali Paşa’ya boyun eğdikleri takdirde, milli birlik ve beraberliğin, Arap kül-türü ile bozulacağını anlamışlardı. Bu yüzden direndiler. Bir direniş esnasında mısırlı yöneticiler 400 Antepli ’yi kılıçtan geçirerek cezalandırdılar.

Bu savaşlarda Osmanlı Ordusu, Antep halkına yardım edememiş, üstelik Nizip’te Mısır Kuvvetlerine yenilmiş-tir. Antep halkının direnişini anlatan Şer’i Mahkeme Sicilleri, destanları ve hikayeleri, 8 yıl savaşlarının 1920 yılında Fransızlara karşı yapılan savunmadan çok daha zor şartlar içinde geçtiğini göstermektedir. Bu savaşlar-da Osmanlı Kültürünü savunan medrese çevresi tarafsız davranırken, Türk Kültürüne bağlı halk kitleleri Mısır Ordusuna karşı çıkmış ve onları Güney Anadolu’dan çekilmeye mecbur etmişlerdi.

23

Page 28: Anadolum Platform 1.Sayı

17 Aralık 1918İngilizler Antep`i işgal ettiler.29 Ekim 1919İngilizler Antep`ten çekildiler.30 Ekim 1919Antep`e ilk Fransız`lar geldi.03 Aralık 1919Antep`e ilk Fransız bölüğü geldi.20 Ocak 1920Fransızlar bir Antep kadınının çarşafını çıkarmaya çalışırken 12 yaşındaki çocuğu Kamil onlara taşla saldırdı, süngülenerek şehit edildi. (Şehitkamil)28 Mart 1920Fransız`lar Bostancı Köyü yakınlarında mevzilenmişti. Çetelerle çatıştılar. Şahinbey ve yanındakiler şehit oldu.30 Mart 1920Antep`i kuşatan Fransızlar`ın sayısı 6.000`i aşmıştı.01 Nisan 1920Antep`te şehir içi savaşı başladı.30 Mayıs 1920Gece yarısından başlayarak ateşkes ilan edildi.29 Temmuz 1920Ateşkes bozuldu.10 Ağustos 1920Sevr Anlaşması imzalandı.Çınarlı-Mağarabaşı... Savaş tüm cephelerde sürüyordu.09 Şubat 1921Antep 11 maddelik sözleşmeyle “teslim oldu”(!)

Antep kurtuluş destanını yazarken 7.000 şehit verdi. 7.000 kişi yaralandı. Kentteki 10.000 evden 8.000 i yıkıldı. Antep`e tesliminden 3 gün önce, Millet Meclisi`nin 6 Şubat 1921 günlü otu-rumunda 93 sayılı yasayla “Gazi” ünvanı verildi.

Fransızlar`la 20 Ekim 1921`de Ankara Antlaşması imzalandı. Antlaşma sonrası Fransızlar`ın şehri boşaltması üzerine vatan hain-leri ve işbirlikçileri Halep`e kaçtı.

KAHRAMAN KENTGAZİANTEP

Page 29: Anadolum Platform 1.Sayı

MİLLİ KURTULUŞ SAVAŞI’NINİLHAM KAYNAĞI

25

KAHRAMAN KENTGAZİANTEP

Page 30: Anadolum Platform 1.Sayı

Şahin Bey’in şehit düştüğü gün, 14 çocuk da Fransız askerleri tarafından hunharca katledil-di ancak o çocuklar, Şahinbey’in şehit edilişinin gölgesinde kaldı. Bu çocuklar kimdi?

Bu çocuklar, Fransızlar’ı Antep’e sokmamak için savunan Şahinbey ve askerlerine yiyecek ve cephane götürüyordu. O güne kadar eli silah görmeyen bu çocuklar, yüklerini Dokur-cum Değirmeni’ne indirerek orada yattılar. Sabah kalktıklarında Şahinbey ve çeteleri şehit edilmişti. Eli silah tutmayan bu çocukların yapacağı hiçbir şey yoktu. Şahinbey’i şehit edenler, değirmenin kapısını kırarak içeri girdiler. Çocukların ellerini bağlayıp kurşuna dizdiler ve sonra süngü ile delik deşik ettiler.

1914 yılında, I. Dünya Savaşı başladığı zaman Gaziantep 83 bin nüfuslu bir liva merkezi idi.30 Ekim 1918´de imzalanan Mondros Mütarekesi ile İtilaf Devletleri paylaştıkları topraklara sahip olmak amacıyla harekete geçerken, 17 Aralık 1918´de İngilizler An-tep´e girmiştir. Bir yıl süren bu işgale Fransızlar tepki göstermiş, 1918 Eylül´ünde yapılan İngilizlerin Musul üzerindeki “Nezaret Hakkı” ndan vazgeçmeleri ile önce Suriye daha sonra Antep, Urfa ve Maraş boşaltılmıştır.

Page 31: Anadolum Platform 1.Sayı

27

Fransızlar 29 Ekim 1919´da Kilis´i, 5 Ka-sım 1919´da Antep´i işgal ettiler. 1920 yılının başında ise ünlü Antep Savunması başlamış oldu. 1 Nisan 1920´de başlayan Gaziantep savunması 11 ay sürdükten sonra açlık yüzünden sona ermiş-tir. Savunma süresince Fransızlar şehre 70.000 mermi atmış, 6.000 Antepli şehit olmuştur. Bu olağanüstü savunma sonunda Türkiye Büyük Millet Meclisi 6 Şubat 1921 tarihli toplantısında Antep´e “Gazi” ünvanını vermiştir. 15 Mart 1921 tarihinde Londra´da Türk Dışişleri Bakanı ve Fransız delegasyonu Antep, Adana ve çevrelerinin Türklere geri verilmesi hususunda mutabakat sağlamıştır. Nitekim bu antlaşma Ankara Antlaşması ile son şeklini almış ve 25 Aralık 1921´de son Fransız askeri Antep´ten ayrılmıştır.

Page 32: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 33: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 34: Anadolum Platform 1.Sayı

ŞAHİN BEY

Asıl adı Mehmed Said olan Şahin Bey 1890 yılında Antep`te doğdu.Kurtuluş Savaşı`nda Fransızlara karşı girişilen Antep direnişinde ünlendi

Şahin Bey, ona halk tarafından verilen bir isimdir. Asıl adı Mehmet Sait’tir.1877’de Gaziantep’in Bostancı Mahallesinde doğmuş, 1899 ‘da Yemen’e er olarak gitmiştir. Yemen’de çalışkan-lığı, vazifesinde gösterdiği başarı neticesinde başçavuş olmuş-tur..

Mehmet Said, 1917 Ekim’inde Sina cephesinde vazife almıştır. Başçavuş iken mensup olduğu alayla, Ayn-ül Cebel denilen bir kalede Araplar tarafından sarılmıştır. Muhazara uzun sürmüş, erzak bitmiş, cephane azalmış, Alay Komutanı da şehit olunca açlık ve sefaletten biten birlikler arasında Araplara teslim olmak eğilimi belirmeye başlamıştır. Mehmet Said birkaç arkadaşıyla teslim olmak isteyenleri yakalayıp, hapis etmiş ve bir gece karanlıkta faydalanarak çok sarp ve çetin bir geçitten askerleri muhasara dışına geçirmek suretiyle Alayı kurtarmıştır. Bu fevkalede hizmetine karşılık ordu komutanlığınca Mülazim-ı Sani (Üsteğmen)’liğe terfi olunmuştur. 1918 yılında İngilizlerle Sina cephesinde cereyan eden şiddetli bir muharebe neticesinde esir düştü. Mısır’daki İngiliz esir kampında 1919 Aralık ayı baş-larına kadar esir olarak kaldı, ateşkesden sonra serbest bırakıldı

13 Aralık 1919 ‘da İstanbul’a geldi. Ali Rıza Paşa kabinesinde Harbiye Nazırı olan Cemal Paşa’ya müracaat ederek bir vazifeye tayin istedi.Talep doğrultusunda Antep’e yakın Birecik ilçesi Askerlik Şube Başkanlığına tayin edildi. O esnada Fransızlar, Antep vaziyetini bir an önce düzeltip, burada kuvvetli bulun-mak için Katma-Kilis-Antep yolu ile buraya sürekli olarak tak-viye kuvvetleri getirmekte ve bu yol üzerinde serbestçe hareket etmekteydi..

Şahin Bey, Antep’e geldiğinde Birecik’e gitmekten vazgeçerek, Antep Heyet-i Merkeziyesine müracaat etti ve görev istedi.

Şahin Bey, Heyet-i Merkeziye azasından muhtar ( Gögüş) Beyin samimi ve eski bir dostu idi. Muhtar Bey onu Heyet-i Merkezi-yedeki arkadaşlarıyla tanıştırdı. Kilis yolunun Ulumasere Köyü civarının reisliği Heyet-i Merkeziye tarfından Ulumesereli Ka-raca Kiya’ya verilmişti. Bu görev Şahin Bey’e edildi.Uzun savaş yılları boyunca hasretini çektiği yavrusu ve eşi ile yalnız iki gün beraber kaldı. Bunları merhum Ahmet Muhtar Bey’e emanet ederek, üçüncü gün hemen yeni işinin başına hareket etti. Şahin Bey’e Hacı Halil Ağazade Zeki Bey refakat ediyordu. Zeki Bey, Şahin Bey’i kendi köyü olan Beşgöz’e götürdü ve çevre köylerin ileri gelenlerini Şahin Bey ile tanıştırdı. Şoseye çok yakın açık bir arazide bulunan Beşgöz köyünü ikamet için uygun bulma-yarak bu köyün batısında, üç dört kilometre mesafede, etrafı tepelerle çevrili Çapalı köyünü karargâh yaptı ve Beyazınoğulla-rına ait konağa yerleşti. Şahin Bey, Ulumasereli Karaca Kiya’dan kumandanlığı teslim aldıktan sonra, mevcut kuvvetlerle teker teker konuştu. Savaş görmüş ve askerlikte onbaşı ve çavuş olmuş Türklerin kumandasında küçük birlikler kurdu. Kısa bir müddet zarfında, Kürüm, Cilcime, Millî, Karsakal, Kehriz, Mezraa, Ulumasere, Kazıklı, Hacaz ve civar köylerden gönül-lüler çağırarak 100 kişilik bir kuvvet teşkil etti. Antep Heyet-i Merkeziyesinden gönderilen erzak ve takviye birlikleriyle de yakından ilgilendi. Şahin Bey Kilis-Antep Şosesi üzerinde üç müdafaa hattı tesbit etti. Birinci müdafaa hattı: Kızılburun de-nilen ve Arap Höyüğü-Minadır Köyleri arasında geçen şosenin sağ ve solundaki tepelerdi Bu hat, batıda Acar Köyüne, doğuda da Kantara Köyüne kadar uzanan, takriben 5 km. uzunlukta bir müdafaa mevzii idi. İkinci müdafaa hattı: Kertil idi. Kertil sırtları, Kapcağız Köyünün batı yamaçları, Kazıklı Köyünün doğu ve batısındaki tepelerden ibaretti. Üçüncü müdafaa hattı: Elmalı, Bostancık Köylerinin kuzey sırtlarıydı. 19 Ocak 1920’de Antep’ten Maraş’a hareket eden bir Fransız iaşe kolu Aksu ci-varında Molla Karayılan kuvvetleri tarafından pusuya düşürü-lerek tamamen imha edildi. Aksu köprüsü tahrip edildi, telgraf hatları da tamamen kesildi. 16 Şubat 1336 tarihli Hakimiyet-i Milliye gazetesi’nde: Kilis-Antep yolu üzerinde Fransız otomo-bili zannıyla bir otomobile saldırılmıştır.

Page 35: Anadolum Platform 1.Sayı

Aynı yolu takip eden bir Fransız kafilesi ahalinin şiddetli bir sal-dırısı üzerine bir kaç ölü ve yaralı bırakarak Kilis’e geri dönmeye mecbur bırakıldı.

Fransızlar mevkilerini sağlamlaştırmak gereğini duymaya başladılar. Bu hazırlıklar ahaliyi bir kat daha galeyana sevk edi-yordu. İşgal devam ettikçe Antep’te dahi ahaliyi zaptedebilecek hiçbir kuvvet mevcut olmadığından daha da üzücü olaylar baş göstermeye başladı. Nitekim; 31 Ocak’ ta meydana gelen olaylar sırasında Fransız askerleri Türkler tarafından adam akıllı dö-vüldü. Fakat olaylar daha fazla büyümeden ileri gelen birtakım kişilerin telkin edici konuşmalarıyla sükûnet tekrar sağlandı.

Teşkilatını tamamlayan Şahin Bey, Şubat ayından itibaren Ki-lis-Antep karayolunu kapattı. 2 Şubat 1920 tarihinde Şahin Bey tarafından Fransız kumandanına bir mektup gönderildi. Şahin Bey’in kumandana yazdığı mektupta şunlar vardı:

Maraş isyanı, Ermeniler ile Türkler arasında nifak tohumu eken general Keret’in hilekârlığı neticesidir. Fransızlar asayişi muhafaza etmek ve 1 Şubat’ ta 4 Amerikalının öldürülmesine mani olmak hususunda yetersizlik gösterdiler. Antep-Kilis yolunda asayiş temin edilmiştir. Fransızlardan gayri herkes, sorumluluğum altında tehlikesiz seyahat edebilir.”

Bu sırada Fransız komutanlığının Kilis’te 150 arabalık bir erzak kolu hazırlamakta olduğu ve yakında Antep’e kuvvetli muhafızlarla sevk edeceği haberi Şahin Bey’e ulaştırıldı. Şahin Bey 3 Şubat 1920 günü, 2 piyade bölüğü ile bir süvari takımı-nın desteğindeki bu kolu Kilis’ten yola çıktıktan sonra Kertil’de pusuya düşürdü ve önemli kayıplar verdirmek suretiyle geri dönmek zorunda bıraktı. Fransızların geri çekilmesi halkın manevi kuvvetinin güçlenmesinde büyük etki yaptı.

Henüz Büyük Millet Meclisi dahi açılmamıştı. Mustafa Ke-mal Paşa’nın emrinde çetelerden başka önemli bir kuvvet yoktu. Askeri birlikler henüz yeni kuruluyordu, Mustafa Kemal’in Gaziantep bölgesine yardım etmesine imkân yoktu. Bu silahsız ve müdafaasız halkı kurtarmak; Fransızların toplar, mitralyöz-ler, modern silahlarla donatılmış, şehrin bütün hususiyetlerini bilen Ermenilerle bir kat daha kuvvetlenmiş ordusu ile müca-dele etmek işi topsuz, tüfeksiz bir yığın Gazianteplinin omzuna yüklenmişti. 18 Şubat’ ta Antep’teki Ermenilerle Türklerin arası iyice açıldı. Bu tarihten itibaren Ermeni mahallesinde bulu-nan Türkler, Türk mahallelerine, Türk mahallesinde bulunan Ermeniler de Ermeni mahallesine taşınmaya başladılar. Ciddi bir asayiş sağlamak için hükümet memurlarıyla, Türk ve Ermeni eşrafı arasında birçok toplantılar oldu. Lâkin bu toplantılardan hiçbir sonuç alınamadı. Aynı gün Fransızlar, Kilis-Antep yo-lundan geçmeyi bir kez daha denediler. İki dağ topu, bir süvari takımı ile yola çıkan erzak kolu yine Teğmen Şahin’in kurduğu pusuya düşürüldü. Bu olay üzerine Fransız Garnizon Komutanı, 21 Şubat 1920 günü, Antep kaymakamlığına bir mektup gön-dererek, Şahin Bey’in kuvvetlerinin yoldan çekilmesini istedi ve bir anlaşma yapılmasını teklif etti. Şahin Bey tarafından Fransız kumandanına, 21 Şubat 1920 tarihli bir mektup gönderildi. Şahin Bey, düşman kumandanına aynen şunları yazmıştı

” Kirli ayaklarınızın bastığı şu toprakların her zerresinde bir damla Türk kanı karışıktır. Her bucağında bir atanın mezarı vardır. Adı belli olmayan zamanlardan beri Türkler bu toprak-larda yaşamaktadır. Türk bu topraklara, bu topraklarda Türk’e ısındı, kaynadı. Sade siz değil, bütün dünya bir araya gelse, bizi bu topraklardan ayıramaz. Sonra sen hiç ömründe Türk, esir yaşamaz diye duymadın mı? Namus ve hürriyet için ölüme atıl-mak ise bize, ağustos ayı sıcağında soğuk su içmekten daha tatlı gelir. Sizler canı kıymetli insanlarsınız. Çatmayınız bize. Bir gün evvel topraklarımızdan savuşup gidiniz. Yoksa kıyarız canınıza”Şahin Bey her fırsat ve olaydan yararlanarak düşman kuman

danlarının maneviyatını kırmak ve onların çekip gitmelerini sağlamak için gerçekleri ifade eden mektupları Fransız kuman-danlarına göndermeye devam etti. Antep Heyet-i Merkeziyesi bu başarılı sonuçlardan yararlanarak, 22 Şubat 1920’de Şahin Bey’in kuvvetlerinin çekilebilmesi için aşağıdaki şartları ileri sürdü. Antep’teki Ermeni gönüllü kıtalarının uzaklaştırılması ve bunların Türk içişlerine karıştırılmaması, Antep’e başka takviye kıtalarının getirilmemesi, bölgedeki disiplinin sağlanması amacıyla Antep ve dolaylarına Türk taburunun getirilmesine müsaade edilmesi. Bu teklifler, Fransızlar tarafından kabul edil-mediğinden anlaşmaya varılamadı.

3 Şubat 1920 tarihli Times gazetesi, Antep ve Maraş olayları hakkında şu haberi veriyordu: “İstanbul’da Türk dostu Piyer Loti şerefine yapılan gösterilere rağmen Maraş ve Antep milliyetçile-ri ile Fransızlar arasında geçen olaylar yarı savaş şeklini almıştır. Bu olaylar hakkında henüz resmi bir bilgi yoksa da, Fransızlar şehirleri yetersiz kuvvetlerle işgal etmiş olduklarından milli-yetçilerin saldırılarına uğramışlardır” deniyordu. İngiltere bir bakıma Fransa’yı Türklerin üzerine daha çok kuvvetle gitmeye teşvik ediyordu.

Kilis’ten hareket eden bir Fransız konvoyu 5 Martta Oylum civarında milli kuvvetler tarafından karşılandı ve Kilis’e dönme-ye mecbur edildi. 15 Martta Akçakoyunlu’dan Kilis’e gelen bir alay kuvvetindeki Fransız birliği, Hümeyli köyü önündeki Seve boğazında karşılandı ve akşama kadar şiddetli çarpışmalar ya-şandı. Bu sırada Kilisli Sakıp Bey bazı arkadaşlarıyla Kurtkulağı tarafındaki kuvvetlerin kumandasını üstüne almış, Fransız kuv-vetlerine ve o civardan geçen Fransız trenine karşı başarılı sal-dırılar yapıyorlardı. Fransızların giriştiği geniş hazırlıklar Kilis Kuvay-ı Milliyesi tarafından Antep Heyet-i merkeziyesine günü gününe bildiriliyordu. 24 mart 1920’de, Antep Heyet-i Merke-ziyesi Cengin’de bulunan Kilis Kuvay-ı Milliyesinden bir şifre aldı. Bu şifrede Katma’dan Kilis’e 6000 kadar mühim ve karışık bir kuvvetin geldiği, Fransız karargahındaki telaş ve hareketten birçok arabaların şose üzerinde toplanışından kuvvetli bir tak-viye kolunun hazırlanmakta olduğu bildirildi. Fransız birlikleri, Oylum köyünden itibaren savaş tertibatı alarak ilerlemeye başlamıştı. Fransızlarla ilk önemli çarpışma, Kızılburun tepele-rinde, Kilis Kuvay-ı Milliye kuvvetlerinin de işbirliğiyle yapıldı. İkinci büyük çarpışma, Kertil civarında oldu. Fransızlar Türk birliklerinin bulunduğu sahaları top ateşi ve makineli tüfek yağ-muruna tuttuğundan, Türk birlikleri çaresizlik içinde çekilmek zorunda kaldı. Savaşın üçüncü gününde, Şahin Bey hiç uyuma-mıştı Oradan oraya koşarak Türk kumandanlarına yeminler ettirmiş, vatan için ölmek zamanının geldiğini en güzel cümle-lerle açıklamıştı. Şahin Bey’in kuvvetlerinin şiddetli müdafaası neticesinde, Kilis’ten Antep’e gitmek üzere hareket eden iki konvoy yoldan geçememiş, Fransız otoritesi fevkalade kırılmıştı. Antep’teki Fransızlara yardım etmek için yollanan Fransız kuv-vetlerini Şahin Bey’in yoldan geçirmemesi, Antep’teki Fransızla-rı da çok fena durumlara düşürmekte, Fransız komutanı telsizle, ne yapıp yapıp bu yolun açılmasını, gerekli yardım ve erzakın gönderilmesini ısrarla istemekteydi. 26 Mart 1920 sabahı, Yar-bay Andrea komutasındaki birlikler Kilis’ten hareketle Antep’e doğru yürüyüşe geçtiler: Üç piyade taburu, iki süvari bölüğü, bir dağ bataryası, dört tank, bir seyyar hastane toplam 2500 asker ve 1400 hayvandan ibaretti. Bu kuvvetli yürüyüş kolu Oylum köyünü geçtikten sonra, Kantara ve Kızılburun tepelerinin milli kuvvetler tarafından tutulduğunu görünce, müfrezenin topçusu bu tepelere karşı fiili harekete başlamış ve bu esnada bir piyade bölüğü ile süvari bölüğünün bir kısmı müdafaanın yanını almak için batıya doğru bir kuşatma hareketine teşebbüs etmişti. Şahin Bey’in kuvvetleri ise Sinap Rankingüsü tahrip edilmiş olduğu için, arkadaki ve kuvvetli siper takımlarını ileriye alarak, geçit verebilecek bir şekilde tamire başladı. Rankingünün tamiri de-vam ederken, düşman keşif koluna Kızılburundaki Kilis Kuvay-ı Milliyesi tarafından bir ateş baskını yapıldı.

31

Page 36: Anadolum Platform 1.Sayı

Fransızlar buna karşılık verdiler. Bu durum akşama kadar sürdü ve çok kayıp veren Fransızlar 26-27 Mart gecesini geçirdiler. Şahin Bey düşmana o gece bir baskın yapmak teşebbüsünde bulundu ise de başarılı olama-dı. Şahin Bey burada başarılı olamayınca birkaç kişiyle Çapalı köyüne gitti. Orada yeniden kuvvet toplayarak düşmanı Kertil sırtlarında karşılamak istiyordu. İkinci müdafaa hattı olan Kertil tepelerine kadar çeki-lerek kuvvetlerini orada topladı ve savaşı burada kabule karar verdi. Fransızların 27 Mart 1920 günü hareketle Kertil hattına taarruzlarıyla oldukça şiddetli bir muharebe başladı. Şahin Bey kuvvetleri tutunamayarak üçüncü savunma hattı olan Elmalı deresinin kuzey sırtlarına çekilmek zorunda kaldı. 28 Mart 1920 sabahı Fransız kuvvetleri savaş yürüyüşüne geçtiğinde; Türk birlikleri de savunma mev-kilerine yerleşmişlerdi. Yılanoğlu Molla kuvvetleri Bostancık tepelerinde, Boynoğlu Memik çeteleri Elmalı sırtlarında, Antep müfrezeleri Ulumasere köyü zeytinlik alanında, Şahin Bey kuvvetleri de tam Kilis yolu üzerinde bulunan Elmalı civarında mevzi almışlardı. Düşman topçuları, Bostancık’ın arkasındaki tepeye, Karayıla-noğlu’nun işgalindeki mevzilere şiddetli bir ateş açtı. Molla’nın kuvvetleri bir top ateşinin şiddeti, öbür taraftan çevirme harekatının tesiriyle mevzilerini terk edip değirmenin arkasın-dan Mızmız deresine doğru geri çekilmeye başladı. Elmalı sırtları ve Ulumasere zeytinliklerine de Fransız birlikleri aynı şekilde hücum etmiş ve Türkler mevzi-lerini terk etmişlerdi. Fransızlar son olarak Şahin Bey’in kuv-vetleri üzerine top ve makineli tüfeklerle saldırdı. Top ve mermi yağmuru altında sadece tüfekle karşı koymanın ölümle sonuç-lanacağını anlayan Şahin Bey’in kuvvetleri de çekilmeye başladı. Şahin Bey’in yakınında bulunan arkadaşları birlikte çekilmek için Şahin Bey’e çok yalvardılar. O çekilmeyi her teklifte reddetti. Elmalı Rankingüsü taşlarını si-per yaparak tek başına Fransızla-ra ateş etmeye devam etti. Şahin Bey mermisi bitince süngü ile düşmana hücum etmiş ancak Fransız piyadelerinin süngü dar-beleri altında şehit düşmüştür.

Page 37: Anadolum Platform 1.Sayı

KARA YILANBirinci Dünya Savaşı galibi Fransız ordusuna karşı eşi benzeri az görünen bir şehir savaşı verdiler. Fran-sız ordusuyla şehirlerini geri almak için 11 ay bütün gücüyle savaşan, o günlerin deyimiyle Ayıntap (Antep) halkı sadece kendi şehirlerini değil, dilden dile yayılan kahramanlıklarıyla da tüm Güneydoğu Anadolu`yu bir istiladan kurtarmış oldu.

Karayılan ( 1888 - 24 Mayıs 1920 )Asıl adı Mehmet olan Karayılan; Gaziantep’in 40 km. kuzeyinde Kahramanmaraş ili Pazarcık ilçesi Höcüklü köyü Elifler mezrasında 1888 yılında doğmuştur.Karayılan, hayvan sürüleri bulunan ve çevresine göre zengin sayılan bir köylü ailesine mensuptu. Karayılan’ın babası 1904 yılında Ermeni eşkıyaları tarafından obasına yapılan baskın sırasında şehit edilmiştir. Bu tarihte Karayılan 16 yaşındaydı.Genç yaşta yalnız kalan Karayılan, kendi kendine okuma-yazmayı öğrenmiş, bir süre köy imamlığı yapmıştır.

Birinci Dünya Savaşı’nda Rus Cephesinde savaşmış, çeşitli yararlıklar göstermiş ve çavuşluğa terfi ettirilmiştir. Bu savaşta ayağından yaralanarak Malatya Hastanesi’nde tedavi edilen Karayılan, daha sonra köyüne dönmüştür. Hükümet kuvvetle-riyle birlikte eşkıya Bozan Ağa’yı vurmuş, avanesini dağıtmıştır.Antep savaşı şiddetlenince çetesiyle Karabıyıklı’da düşmana ilk ve kesin darbeyi indiren Karayılan, Kuvâ-yi Milliye safına katılmıştır. Daha sonra Dülük köyüne gelerek şehri kuşatan Fransız çemberini yarmış ve Antep’e girmiştir. Karargah olarak önce Bekirbey sonra Karagöz camisini kullanmıştır. Şehir içi ve şehir dışı savaşlarına katılmıştır. Kendisine Şıhın Dağı’ndaki ( Sarımsak Tepe ) Fransızları püskürtmesi emri verilen Karayılan, bu çarpışmada ( 24 Mayıs 1920 tarihinde ) şehit düşmüştür.Bu olayla birlikte Karayılan ismi, Antep Halkını temsil eden kahra-manlardan biri olmuştur.

Kızının ağzından gerçek hikaye

Zaman 6 Aralık 2007; Bugünlerde insanları ekranlara bağla-yan bir hadise var: Karayılan dizisi. atv`nin bu çok izlenen yeni dizisi, Kurtuluş Savaşı sırasında Antep halkının bir aşiret reisi önderliğinde Fransız işgaline karşı direnişini anlatıyor.Artık tarih kitaplarında didaktik bir ders olarak yerleşen Kurtuluş Savaşı yıllarında yaşanan Gaziantep Savunması, bugün din, dil, etnik farklar yüzünden birbirini yiyen insanlara yaklaşık 90 yıl önceden çok güzel bir cevap veriyor. Bu cevabı verenler vatan ve özgürlük tutkusundan başka doğru bilmeyen, Türkler`in, Ermeniler`in ve Kürtler`in yaşadığı bir bölgenin çocuklarıydı. Bütün yokluklar ve imkânsızlıklar içinde hiçbir yerden yardım almadan

Birinci Dünya Savaşı galibi Fransız ordusuna karşı eşi benzeri az görünen bir şehir savaşı verdiler. Fransız ordusuyla şehirlerini geri almak için 11 ay bütün gücüyle savaşan, o gün-lerin deyimiyle Ayıntap (Antep) halkı sadece kendi şehirlerini değil, dilden dile yayılan kahramanlıklarıyla da tüm Güneydoğu Anadolu`yu bir istiladan kurtarmış oldu.

Gaziantep Savunması`nda hayatını kaybeden 6317 sivilden ilk akla gelense daha çok “Karayılan” lakaplı Molla Mehmet oldu.Yeni Aktüel Dergisi Molla Mehmet`in 88 yaşındakı kızını Kahramanmaraş`ın Pazarcık İlçesi Höcüklü Köyü Elifli mezra sında bularak görüştü. İşte Selvi Sevimli`nin ağzından

Karayılan`ın gerçek hikayesi:”Babam Molla Mehmet Birinci Dünya Harbi`nde Rus Cephesi`nde savaşmış, adı batası Sarıka-mış`tan sağ gelmiş. Ayağından yaralanmış. O zaman Erzurum hastanesine taşımışlar, sonra da Malatya`ya hastaneye getirmiş-ler. İyileşince de `Savaş bitti, git evine` demişler. Geri dönünce babamı aşiretin başına geçirmişler. Karayılan için `çoban idi`, `ırgat idi` derler ama babam Kabalar aşireti reisidir. Ayıntap`a düşman geldiğini duyunca bütün malını satıp silah almış.”Selvi kadının anlattığına göre Karayılan hayvan sürüleri bulunan ve etrafına göre zengin sayılan bir ailenin çocuğuymuş.

Bahar ve yaz aylarında Adıyaman ve Maraş yaylalarında kışın ise Antep`in 45 km kadar kuzeyinde konaklayan bir aşiretin reisiymiş. Ermeni eşkiyasının babasını öldürdüğünde 16 yaşında bir delikanlıymış. Yaylalarda sürülerini otlatırken, bir çok eşkiyayla karşılaşmış. Bu durum onun az zamanda usta bir silahşor olarak yetişmesine sağlamış. Savaştan gledikten sonra düşman kuvvetlerinin Antepe girdiğini gören Karayılan bütün alını bu yolda harcamaktan çekinmemiş.Selvi kadın şöyle devam ediyor: O zaman hükümet zayıf idi. Bize hükü-met bakamadı. Babam baktı. Koyunlarımızı satarmış, öközleri satarmış, sana diyeyim ekinimizi çubuğumuzu satarmış, katır yükleriyle silah satıp Fransız`a karşı çeteleri silahla donatmış. Malını satmasına ailesinden karşı çıkanlar olmuş. “Sen aklını mı yitirdi? Bu kadar hayvanı, malı satıp sen nereye gidiyorsun” diyen anasına Karayılan, `Ana Rus`un, Ermeni`nin yaptıklarını görseydin, şimdi sen de durmaz giderdin” dermiş.”Bana yardım etmek için geldiler buralara. “Sana aylık bağlayacağız” dediler ama istemedim. Etme dedim bara yardım. Allah`a şükür benim yardıma ihtiyacım yok.

33

Page 38: Anadolum Platform 1.Sayı

Ayıntab; eski adları: Beda, Bida, Diba, Diva, Siba, Daba, Heba, Tulub, Dolicheunus, Doliche, Doluk, Dûlük, Telük, Telupa, Hatap, Hamtap, Teluch, Do-likhe, Aytntap Gaziayıntab. Bugün:Gaziantep veya halk arasında kısaca: Antep.

İlk insan topluluklarının yaşadığı ve ilk uygarlıkların geliştiği Anadolu, Mezopotamya ve Mısır’ı birbirine bağlayan kara ulaşımı Ayıntab‘dan geçtiği için kent, her dönemde çevredeki gelişmiş kentlerle yakın ilişkide bulunmaktaydı. M.Ö. 1200-700 yılları arasında, bağımsız Hitit kentlerinden olan Hatti Krallığı, “Karkamış”da kurulmuştu. “Dülük”, yüzlerce yıl ilk çağın en önemli dinî merkezlerinden biri olmuştur. Bunun gibi, Asur, İran, Helen, Roma kültürleri Ayıntab ve yöresini derin bir bi-çimde etkilemiş ve eserler sıralanmıştır. Helen din yapısı, tabiat kuvvetlerine dayanan dinî özellikler,bu çağlarda ve genellikle bu yörede etkin bir biçim almıştır. Sonraları Hristiyanlığın yay-gınlaşmasıyla gene ilk kilise ve manastırların kurulduğu başlıca bölgelerden biriAyıntab ve yöresi olmuştur.

Hazreti Ömer zamanında, Ganem b. İlyas komutasındaki İslam orduları Hicret’in 17’nci yılında Ayıntab yöresi veHatay‘ı Bizanslılardan aldılar. Suriye ve Antakya yöresi çarpışmasız ele geçirildi. Emevîler zamanında Ayıntab‘a, güneyden gelen Arap kabileleri yerleştirildi. Helen Latin karması Hristiyan kültürünü benimsemiş ve çeşitli mezheplere ayrılmış halklar ise, iç işlerin-de yarı bağımsız yaşantılarını sürdürdüler. Arap kaynaklarında Ayıntab adı“Dülük” olarak geçmektedir.

Abbasî halifelerinin güçleri azalınca, Ayıntab yöresi; Türk, Arap, Hristiyan halk toplulukları, iç işlerinde bağımsız, din işlerinde ise Mısır Tolunoğlu Devleti (688-905), Mısır Fatimî-leri (968-1022), Halep ve Musul Atabeyleri ve Türk beyleri yönetiminde, yaşamlarını sürdürdüler. Haçlı seferleri sıra-sında(1189-1192) Kudüs Krallığı, Antakya Hristiyan Krallı-ğı(1096-1268) ve Kilikya Ermeni Krallığı(1080-1375), Urfa Latin Kontluğu (1098-1146), Maraş Senyörlüğü kuruldu. Bu Hıristiyan Krallıklar, Ortadoğu’nun merkezinde bulunan Ayın-tab yöresini çepeçevre sarmış bulunuyordu.

Haçlılar merkezde yer alan Ayıntab yöresini ele geçirmek için kısa aralıklarla bir çok saldırılar düzenlediler. Ayıntab Türkleri, Genellikle başka halklardan yardım görmeden Haçlı saldırıla-rını püskürttü. Haçlılar, Ayıntab yöresinde yer yer egemenlik kurdukları zamanda, birçok kale ve tahkimli şehir ve kaleler kurdular. Ayıntab Türkleri bu şehir ve kaleleri ilk fırsatta teker teker geri aldı.

Selçuklular döneminde, Ayıntab Türkleri, kentlerde ve köy-lerde ayrı ayrı örgütlenmişlerdi. Tarım ve hayvancılıkla uğraşan Türkmen oymaklarının her birinin yaşadığı tarım alanları belli idi. Kentteki esnaf örgütleriyle sıkı bir işbirliği içinde üretim ve tüketim yönetilirdi. Her oymağın başı olan bey, her tarım aile-sinin koruyucusu idi. Kentlerde de yöneticiler, askerler, ilmiye sınıfı, memurlar, esnaf ve vakıf kuruluşlarıyla meşgul aileler oluştururlardı. Her aile belli bir örgüte bağlı idi.

Ayıntab yöresinde iç işlerinde bağımsız olan küçük Türkmen

beylikleri ve şehir siteleri, demokratik bir hava içinde yaşarlar-dı. Bunlar, dış tehlikelere karşı koyabilmek için, çevredeki en güçlüİslâm devletlerine dayanmayı uygun görürlerdi. Ayın-tab Türkleri dış işlerinde, 1086-1150 yıllarında Halep ve Şam Atabeyliği‘ne, 1150-1210 ve 1243-1260yılları arasında Musul Atabeyliği’ne, 1273-1430 yılları arasında Memlûk İmparatorlu-ğu’na, 1430-1515 yıllarında Maraş Dülkadiroğlu Anadolu Bey-ler beyliği’ne, 1515-1516 yıllarında yeniden Memlûk Devleti’ne bağlı olarak yaşadılar.

Bu dönemde, Ayıntab ve Kilis kentleri Türk-İslam kültür merkezi olarak ün yaptı. Ayıntab bu devirde, ticarî canlılık yönünden “Küçük Buhara” adıyla anılmıştır. Bu zamanda Ayın-tab’da yüksek öğretim yapan okullar olduğu, Doğulu kaynak-larda belirtilmektedir.1516 yılında Yavuz Sultan Selim komuta-sındaki Osmanlı Ordusu, Ayıntab yöresine geldiği zaman Türk halkı orduyu sevinçle karşıladı. Ayıntab Kalesi muhafızı Yunus Bey, kalenin anahtarını 20 Ağustos 1516günü törenle, Anadolu Türklerini temsil eden hükümdara teslim etti. Kilis yakınların-da Mercidabık Meydan Savaşı‘nda Osmanlı Ordusu yanında yer alan Ayıntab Türkleri, candan savaşarak Osmanlı birliğine katkıda bulundu ve Ayıntabyöresinde, artık, Osmanlı yönetimi başladı.

Osmanlı Devleti de diğer Türk-İslam devletleri geleneklerine uyarak Ayıntab yöresi halkının iç işlerine karışmadı. II çevresi şehirlerinde ticaret ve sanayi gelişmeye devam etti. Bu devirde zengin vakıf kuruluşları, esnaf birlikleri, sosyal yardım kurum-ları, medreseler düzenli olarak çalıştı. Köy aşiret ve oymak ör-gütlerinin de bu düzen içerisinde gelişip zenginleştiği Ayıntab, Şer’i Mahkeme sicillerinden öğrenilmektedir. Vakıflar yoluyla medreseler, kitaplıklar, hanlar bedestenler, çarşılar, kasteller, hamamlar, su yolları, camiler gibi toplum hizmetine yararlı kuruluşlar ve binalar meydana getirildi.

XVII. yüzyıl başlarında, Osmanlılar, sürekli savaşların mas-raflarını karşılamak için her geçen yıl halktan daha fazla vergi almaya başladılar. Vergiler halkın malî gücünün üstüne çıktığı zamanlar oldu. Fakat Osmanlı Devleti savaşlara son vermedi, halktan zorlu vergi alma yolunu seçti. Anadolu üzerinden yapı-lan transit ticaretinden de elde edilen gelirler azaldı. Ekonomik ve sosyal düzeni bozulan Anadolu halkı, yer yer ayaklandı. Bu ayaklanmalara “Celâli isyanları” denmiştir. Yeniçerilerin dük-kan ve evleri basmaları, güvenliğin bozulması, Anadolu halkını, ayaklanmaları desteklemek zorunda bıraktı.Ayıntab yöresinde gerek yeniçerilerle gerekse çeşitli mezheplere bağlı halk arasında çetin kavgalar oldu. Ekonomik durum daha da bozulunca halk, dağlara ve ıssız yerlere çekildi. Yollar üstün-deki köy ve kasabalar ıssızlaştı. Ticaret ve sanayi hızla geriledi. Kentlerdeki vakıf kuruluşlar bakımsız kaldı. Medreselerin sayısı azaldı ve eğitim öğretim bozuldu. Türk çiftçisi ve esnafı her geçen yıl daha yoksul düştü.

1610-1838 yılları arasında Ayıntab kentinde birçok esnaf ve halk ayaklanması oldu. Şer‘i Mahkeme sicilleri, Osmanlı yöneti-minin aldığı yanlış kararların belgeleriyle doludur.Osmanlı Devleti’nin gerek dış siyaset gerekse ekonomi politikası sonunda düzen alabildiğine bozuldu. Savaşlar devam ediyordu. Vergi gücü kalmayan Ayıntab halkından vergi toplamak için, Ayıntab kenti, birçok kez kuşatıldı.

AYINTAB

Page 39: Anadolum Platform 1.Sayı

Kent halkı zaman zaman ayaklanmak zorunda kaldı. 1789‘da Daldabanoğlu Mehmed Ali Paşa kuşatması, 1803‘e kadar süren Kalender Paşa kuşatması, 1804 ve 1819 Halep Valisi Çanbola-toğlu‘nun yağmaları, 1824’te Fevzi Paşa,1840‘ta Macuncu Paşa kuşatmaları, ünlü devlet halk çatışmaları olarak anılmaktadır.Osmanlı yöneticileri, Ayıntabgençlerini zorla İran, Kafkas, Rus, Yemen, Balkan savaşlarına gönderince Türk mahalle ve köyleri halkı, eşkıyalık ve azınlık çetelerinin saldırılarına açık bırakıldı. Böylece iç güvenlik iyice bozulunca Osmanlı yönetimindeki Türk olmayan halklar, bu kıtlık yıllarında Ayıntab yörelerinde ani yağmalar yönettiler. Bu saldırılar aralıklarla Cumhuriyetdö-nemine kadar sürmüştür.

XVII. yüzyılda, Kilis çevresinde, Canbolatoğlu ailesinden gelen vali ve paşalar, Osmanlı Devleti‘ne karşı zaman zaman ayaklandılar. Bunlardan Hüseyin Paşa ile Ali Paşa, Osmanlı Devleti’nden ayrı bir devlet kurma girişiminde bulundu. Ayrı para bastırıp, hutbede adlarını okuttular. Canbolatoğulları çevresinde Türk olmayan topluluklar birleşti, AyıntabTürkleri, Osmanlı’dan yana oldu. Çok kanlı savaşlar verildikten sonra, Ayıntab Türklerinin de pek çok şehit vermesi pahasına bu giri-şim yok edildi ve Osmanlı birliği korundu.

Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa ayaklanmasında da Ayıntab halkı, çok acı çekme pahasına, Osmanlı yönetimini destekleme-ye devam etti. Mehmed Ali Paşa, oğlu İbrahim Paşa komuta-sındaki orduyu Güney Anadolu’ya göndermişti(1832-1839). Bu ordu 8 yıl durmadan Ayıntablı, Kilisli, Hataylı, Çukurovalı Türk gençlerini askere almak için uğraştı. Güney Türkleri, Mehmed Ali Paşa‘ya boyun eğdikleri takdirde millî birlik ve beraberliğin Arap kültürü etkisi altında bozulacağını sezmişler ve direnmiş-lerdir. Mısırlılar bir kez 400 Ayıntablıyı kılıçtan geçirerek ceza-landırmışlar ve halka zaman zaman zulm etmişler, ama direnci kıramamışlardır.

Mısırlılarla Ayıntab Türk kuvvetleri arasında en önemli sa-vaşlar, Ayıntab Birecik kara yolu üzerinde Mezar Geçidi‘n de ve Orul köyü çevresinde olmuştur.Osmanlı Devleti’nin son yıllarda iyice zayıf düşmesi ve yanlış politikası yüzünden XIX. yüzyılın ikinci yarısında AyıntabTürkleri ile Ermenilerin ilişkileri bozul-muş ve yüzyıllardan bu yana sürdürülen, birlikte yaşama ahengi büyük oranda ortadan kalkmıştır. Bu yüzden zaman zaman kıyasıya savaşlar olmuştur. Bu durum Kurtuluş Savaşı sonuna kadar sürmüştür.

Birinci Dünya Savaşı‘nda Osmanlı Devleti yenik düşünce, 15 Ocak 1919 tarihinde İngilizler Ayıntab yöresinin önemli noktalarını işgal ettiler. Ayıntab kenti de bu işgalin altına girdi.Çukurova ve Anadolu’nun sömürge yapılmaya elverişli olmadı-ğını anlayan ingilizler, halktan topladıkları silahları tekrar gizli-ce Türklere vererek Irak‘a çekilmişlerdir. 20.10.1919’da başlayan İngiliz boşaltması 5.11.1919 da son buldu. Bölge Fransızlara devredildi, ilk Fransız temsilcileri, Gaziantep kentine 29 Ekim 1919’da geldi. 5 Kaşım 1919 günü de Fransız birlikleri ile Erme-ni taburlarışehre girdi ve büyük bir geçit töreni yaptılar. Eskiden beri bölge ile ilgilenen Fransızlar, Tanzimat Fermanı‘ndan sonra Ayıntab‘da yaşayan Katolik Ermeni topluluğunun koruyucusu kesildiler.

1879‘da Sen Josef (Saint Joseph) Okulu’nu açıp, kilise yaptır mışlar, bu kez de İngilizlerin çağrısı üzerine Güney Anado-lu’yu işgal etmişlerdir. İşgal süresince Ermeniler, sömürge ve Kilikya Devleti kurma hayalleri içinde iken, Türk halk kitleleri, hızla örgütlenerek savaş hazırlığına girmişti. Nitekim 4 Eylül 1919‘da Sivas Kongresi‘nin toplandığı ve Kongre’nin Mustafa Kemal Paşa komutasında bir temsil heyeti seçtiği haberi geldi. Ayıntablılar tek ümidin bu yeni devlette olduğunu gördüler ve var güçleriyle bu yönelişi desteklediler. Bundan böyle Ayıntab halkının bağlı olduğu siyasî kuruluş, Sivas Kongresi’nin seçtiği Kuva-yı Millîye Heyeti oldu.

12 Ekim 1919‘da Anadolu ve Rumeli Hukuku Millîye Cemi-yeti’-nin Ayıntab şubesi kuruldu. Yalnız Ayıntab kentinde 27 ayrı Kuva-yı Millîye örgütü arka arkaya faaliyete geçti. Bu 27 semt örgütü bir araya gelerek Heyet-i Merkeziye‘yi meydana ge-tirdi. Heyet-i Merkeziye, içte ve dışta Ayıntab halkının temsilcisi idi.Ayıntab savunması, fedakârlık yarışıdır. Örneğin, Ayıntab kentinin 40 kilometre kuzeyinde Besni’nin Elif köyü Höcüklû muhtarlığının topraklarında hayvancılıkla geçinen köy ağası Molla Karayılan, aşiretini toplayarak, servetini de silah ve cep-haneye yatırarak savaşa katılmış ve 20 Ocak 1920 günü Maraş‘a takviye giden bir Fransız süvari takımı ile cephane kafilesine saldırıya geçmiş ve onları yenilgiye uğratmıştır.

21 Ocak 1920 günü başlayan ve 22 gün süren Maraş savaşları, 11-12 Şubat 1920‘de Fransız birliklerinin çekilmesiyle son bul-muştur. Şubat – Mart 1920 aylarında Kilis’ten Ayıntab‘a cephane ve kuvvet gönderen Fransızlara karşı bir çok saldırılar düzen-lenmiştir. Yapılan birçok saldırılarda, Fransız Ordusu’na ağır kayıplar verdirilmiştir. 1 Nisan 1920 günü Ayıntab kenti içinde savaşlar başladı, 6 Şubat 1920 gününe kadar aralıklarla sürdü. Fransız kuvvetleri, Ayıntab kentini 4 kez kuşattılar, 80 bin top mermisi attılar, 8 bin binayı harap ettiler, 7 bin kişiyi öldürdüler.

17 Nisan 1920, 25 Nisan, 2 Mayıs, 22 Mayıs günlerinde Fran-sızlarla yapılan çarpışmalarda, çok sayıda şehit verilmiş, her defasında Fransız askerleri püskürtülmüştür. 21 Kasım 1920‘de Fransız Generali Goro komutasındaki 5 bin kişilik tümenle kente saldırı oldu. 21 Kasım ile 6 Şubat 1921 tarihleri arasında Fransızlar kenti sürekli bombaladılar. Fransız kuşatması,kentte-ki Türk halkının aç kalmasına sebep oldu. Cephane de tüken-mişti.Ankara Hükümeti de kuvvetlerin bir elden toplanması için kentin teslimini uygun buluyor. Ayıntab kenti içi Türk kuv-vetleri, içer den dışarıya doğru yaptıkları bir saldırı ile kentten dışarı çıkarak Ankara Hükümeti kuvvetlerine katıldılar.

6 Şubat 1921‘de Fransızlarla geçici bir mütareke yapıldı. Kentte savaşlar son buldu. Türk mahallelerinin yönetimi yine Türklerde kaldı, hukuk yönünden Ayıntab kenti,, Fransızlara teslim edilmiş sayıldı. İki yıl süren Fransız işgali 20 Ekim 1921 tarihli Ankara itilaf namesi kararlarına göre25 Aralık 1921 tari-hinde son buldu. 1923 yılında il oldu. İlk valisi Hüsnü Çakırdır, Fransızlara karşı kahramanca savaşan Ayıntab‘a 6 Şubat 1921ta-rihinde çıkarılan 93 sayılı kanunla “Gazi ayıntab”adı verildi. XIX. yüzyıl sonunda, Ayıntab kazası bir kaymakam ve 9 müdür tarafından yönetilmekteydi. 8 nahiyeye ayrılmış olup, 346 köyü vardı.Ayıntab şehir nüfusu 86 bin 988 kişiydi.Kaza merkezinin nüfusu ise 43 bin 150 kişiydi.

Bu yüzyılda, zeytin ağaçları ve bağlarla çevrili bir tepenin üzerinde ve geniş meyve bahçeleri arasında kurulanAyıntab şehri, tüm vilayetin en güzel yerlerinden biridir.Şark şehirle-rinde dışarıdan bakışta göze çarpan ihtişama karşılık, bunların içlerinin çoğu zaman büyük bir kargaşa içinde olmasına rağmen Ayıntab şehri bütünüyle refaha ulaşmış varlıklı bir şehirdi. Avrupai bir tarzda inşa edilmiş binaları, Fransız rahiplerinin kurdukları manastır.

Amerikan Koleji ve özellikle zevkle inşa edilen yeşillikler arasındaki evleri ve özenle yapılan yolları ile Ayıntab‘ın insana huzur veren bir görünümü vardı. XIX. yüzyılda Ayıntab‘da ta-rım ürünleri, çeşitli hububatlar, tütün, kuru üzüm, mahmudiye otu, yün ve keçi kılıydı.Endüstri ürünleri ise pamuklu kumaşlar ve keçi derisinden marokenlerden ibaretti.İlin diğer ithalât maddeleri şunlardı: Bakır ve demir eşya, petrol, demir, bakır, kalay, pencere camı, yerli dokumacılığın ihtiyacını karşılayacak beyaz ve renkli pamuk ipliği, çuha bezi, ipekliler veAvrupa‘da dokunan çeşitli kumaşlar.XIX. yüzyıl onunda şehirde 36 cami, 57 mescit, 21 medrese, 4 tekke, 5 kilise, bir manastır,

35

Page 40: Anadolum Platform 1.Sayı

bir Amerikan koleji ve bir sinagog vardı. Sivil ve askerî yapılar ise bir hükümet konağı, bir hastane, bir kale, 13 hamam, 31 hanı, 31 fırın, 1965 dükkan, 3 bin 815 pamuklu dokuma fabri-kası, 40 boyahane, tabakhane, maroken yapımcısı ve 6 bin 500 evden oluşmaktaydı.

Ayıntab‘da ilk arkeolojik araştırmalar 1878-1881 yıllarında İngiliz G.Smith‘in öncülüğünde, Karkamış’ta yapılan araştır-malar oldu. Buradan çıkan eserler üç cilt kitap halinde bilim dünyasına tanıtıldı. Daha sora 1881 -1892yıllarında Almanlar, 1907-1911 de ingilizler tarafından araştırmalar yapılmıştır. Ayıntab Kalesi, Gaziantep’in kuzeyinde, Bizans imparatoru Jus-tinianus tarafından 527-565 yıllarında yaptırılmıştır. Yuvarlak biçimdedir. Çevresi 30 metre eninde, 10 metre derinliğinde bir koruma hendeği ile çevrilidir. 26 kule ve burçla güçlendirilmiş-tir. Kapı üstündeki mermer levhada, Kanuni Sultan Süleyman tarafından onarıldığı yazılıdır. Cümle kapısından girildikten ve köprü geçildikten sonra ana kaleye gelinir. Kapı kemeri üzerin-de Mısır Sultanı Kayıtbay‘ın kaleyi onarışını gösteren bir yazıt göze çarpar.

Kale içinde Mehmed Gazali‘nin türbesi, 40 kadar ev, bir cami ve bir hamam vardı.Evliya Çelebi, kaleden söz ederken, kale muhafızlarının görev başından ayrılmayacaklarını, kalenin düş-man saldırılarını karşılayacak güçte olduğunu anlatır.İslâmlığın ve Türklüğün Anadolu’ya ilk yayılış yerlerinden biri olduğu için en eski eserlerin, bugün kalabilenleri, Gaziantep ve yöresinde bulunur.Kentte, bugüne gelen 32 adet eski cami vardır. Bunla-rın adları şunlardır: Ömeriye, Boyacı, Kadı, Kemaleddin, Şeyh Fethullah, Hacı Nasır, Alidda, Pişirici, Ahmed Çelebi, Hüseyin Paşa, Nuri Mehmed Paşa, Alinacar, Eyüpoğlu, Handaniye, Kanalıcı, Ayşehacı, Bekir Bey, Kozluca, Çınarlı, Tekke Bostancı,-Seyid Mehmed Şirvanî, Şahveli, Ömer Şeyh, Karagöz, Karatarla, Nuri Ali, Ağa, Alaybey, Kozanlı, İhsanbey, Kabasakal,Kılınçoğlu.

XV. yüzyıl başlarında Osmanlı yönetimine girmeden önce Ayıntab‘da 129 cami, 20 hamam ve birkaç saray vardı. Bugün Gaziantep’te eserlerin en eskisi Türk Memlûkları devrine ait olan 1357 tarihli “Boyacı Camii”dir. Osmanlılar’dan kalan “Ömeriye, Alinacar ve Eyûpoğlu” camilerinin özgün şekilleri, Memlûklar devrine aittir. Hemen hepsinin yapımında kesme taş kullanılan Gaziantep camileri, plan ve süsleme bakımından değişiktir. “Kozluca Camii, Yeni Camii, Kılınçoğlu Camii, Bekir-bey Cami, Ayşehacı Camii, Pazaryeri Mescidi”, plan bakımından tek nefli camiler grubuna girer. Üzeri tonozla örtülü olan bu camilerin bazılarına son cemaat yeri eklenmiştir.

Kadı Kemaleddin Camii, 1358 yılında, Kadı Kemaleddin tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. Camide sert taş, mermer renkli süslemeler dikkat çekicidir. Tahta olan minberinin sanat değeri büyüktür. Minberde 12 kollu yıldızlardan oluşmuş geo-metrik şekiller yer almaktadır. Çiniyle kemerindeki yazıt, 1575 tarihini taşımaktadır.Şeyh Fethullah Camii, 1520 yılından önce, Şeyh Fethullah adına yaptırılmıştır. Mimarî bakımdan Ayın-tab‘ın en değerli camisidir. Minberi, mihrabı ve cephesi beyaz, siyah ve kırmızı mermer plaka mozayiklerle süslüdür. Avlusun-da da moyazik mermer döşeme yardır.

Ömeriye Camii, şehrin güney batışındadır. 739yılında İslam Halifesi Hz. Ömer veya İbn-i Abdülaziz tarafından yaptırıldığı sanılmaktadır. 1786 yılında onarılmıştır. Şirvanî Camii, şehrin güney batısındaki Düğmeci Mahallesi‘ndedir. Yapıldığı tarih belli değildir. Seyid Mehmed Şirvanî tarafından yaptırılmıştır. 1681 yılında onarılmıştır.Tahtanî Camii, Şekeroğlu Mahalle-si‘ndedir. 1572 yılında onarıldığı, bir yazıtında yazılıdır. 1804 yılında tekrar onarılmıştır. Süslemeli bir camidir. Gaziantep ve Kilis kentleri binlerce yıldır, coğrafî konumu gereği ticaret kent-leridir. Bu sebeple birçok çarşı, bedesten , pazar ve dükkan,

bu kentlerden çok eskiden beri olagelmiştir. Uzun Çarşı ve Kale civarında bulunan Lala Mustafa Paşa Bedesteni, Kuyumcular ve Kadri Paşa bedestenleri, savaşlarda yıkılmıştır. 1781‘de Daren-deli Hüseyin Paşatarafından yaptırılan, beş kapılı 80 dükkanlı Zencirli Bedesten, bugün hal olarak kullanılmaktadır. Arasa denen yerde, Hacı Osman Atay tarafından yaptırılan 72 dük-kanlı, iki bölümlü bedestene, Kemikli Bedesten denilmektedir. Sayılabilecek bedesten ve çarşılar şunlardır: Tabakhane Çarşısı, Keçen hane Çarşısı, Büyük Buğday Pazarı, Salababa Ağzı, Uzun Çarşı, Arasa Çarşısı, İmali Pazarı, Bıçakçılar Çarşısı, Patlacılar Bedesteni, Kuyumcular Çarşısı, Oturakçılar, Kelleci Pazarı, İplik Pazarı, Karagöz ve Alaybey çarşıları, Sabancı, Kazancı Çarşısı, Hudarcı Pazarı, Direkçiler, Hasırcılar Pazarı, Kavaflar, Haratlar, Avrat Pazarı, Bakırcılar Çarşısı, Kunduracılar Çarşısı, Kale altı Pazarı.

Şeriye Mahkemesi sicillerinde çeşmelerle ilgili birçok vakıf kuruluşlarının adı geçmektedir. Eskiden kalma çeşmelerin bazıları şunlardır: Pişirici Kasteli, Demirci Kane, Gavri Çeşmesi, Kale Kapısı Çeşmesi, Deveci Kasteli, Nuribey Çeşmesi, Çatal çeşme, Ayık Çeşme, Gümüş Kastel, Ahmed Çelebi Çeşmesi, Şeyh Camii Şadırvanı, Kozluca Camii Şadırvanı, Tahtalı Çeşme-si, Eyûpoğlu Çeşmesi, Hamam Gazali Çeşmesi, Arasa Çeşmesi, Kumandan Çeşmesi, Tekye Camii Çeşmesi, Mencek Kasteli, Bekir bey Şadırvanı, Kadı Mahir Efendi Kasteli. Ayıntab’da 100’den fazla hamam bulunduğu Şer’iye Mahkemesi sicillerinde kayıtlıdır. Hamamların çoğu, içi mermer döşemeli göbek taşları, kurnaları, fırınları, dinlenme yerleri, kubbeleriyle birer mimarî sanat eseridir. Osmanlı döneminden bugüne gelen başlıca hamamlar şunlardır: Şıh Hamamı, Keyvan Hamamı, Sultan Hamamı, Gazali Hamamı, Pazar Hamamı, Büyük Paşa Hama-mı, Dutlu Hamam, Çıkrıkçı Hamamı, Naibolu Nakib Hamamı, Tabak Hamamı, İki Kapılı Hamam, Tüffah Hamamı, Eski Ha-mam. Ayıntab ve Kilis kentlerinde bir çok han ve kervansaray vardır. Hanların hemen hepsi taştan yapılmış, kemerli ve çoğu iki katlıdır.

Bir avlunun çevresinde sıralanmış odalar, sütunlu koridorlar-dan, ahırlardan, ambarlardan meydana gelmiştir. Ayıntab’daki hanlar şunlardır: Tuz Hanı, Belediye Hanı, Kürkçü Hanı, Emir Ali Hanı, İki Kapılı Han, Lala Mustafa Paşa Hanı, Yüzükçü Hanı, Eski Gümrük Hanı, Karanazlar Hanı, Hışva (Koza) Hanı, Eski Maarif Hanı, Mecidiye Hanı, Tütün Hanı, Millet Hanı, Hasırcı Hanı.

İl sınırları içinde 100’den fazla kale kalıntısı vardır. Ayakta kalabilmiş başlıcaları: Fırat Nehri üzerindeki Rumkale, Rayanda Kalesi, Kiriş(Horus) Kalesi, Tilbaşar Kalesi, Altıntaş Kalesi, Ga-ziantep Kalesi, zarif yapılı bir kale olarak dikkati çeker.Yöredeki eski köprülerin en önemlisi Nizip Belkıs harabeleri yakınındaki Fırat Köprüsü’dür. Araban’da, Karasu üzerinde bulunan Sultan Murad Köprüsü, Gaziantep’te Manoğlu Köprüsü, Tilbaşar Köp-rüsü, Habeş Köprüsü, eski köprülerin ünlülerindendir.

Şehirde, 1812 yılında önemli bir deprem olmuş, bu deprem sonucu birçok camilerle evler yıkılmıştır. 1823 yılında yeni bir deprem daha olmuş, bu depremde de birçok yapı zarar gör-müştür.1800 yılında Kapıcı başı Nur Ali oğluHüseyin Ağa‘nın, Müezzin Mehmed Paşa Camii bitişiğinde yaptırdığı medreseye müderris atandığı, eski Tarla Mahallesi’nde Nuri Mehmed Paşa Camii bitişiğinde Nur Ali Ağaoğlu Hüseyin Ağa‘nın bir medrese yaptırdığı (1812), kaza merkezi ne bir Protestan kilisesinin yap-tırıldığı(1868), Halep Vilayeti Jandarma Alayı Kumandanı’nın Ayıntabkasabasında yeniden yaptırdığı medreseye “Hamidiye” adının verildiği, 1903 yılında bir hastane ile kız mektebinin yaptırılarak padişahın adı ile “Hamidiye” olarak adlandırıldı-ğına dair Hazine-i Evrak’ta belgeler mevcuttur.Günümüzdeki adıyla Gaziantep bugün, Güneydoğu Anadolu (Batıİç Bölümü) bölgesinde bir il merkezidir

Page 41: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 42: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 43: Anadolum Platform 1.Sayı

Gaziantep kurtuluş savaşında yaşadığı tüm zorluklardan ziyade, açlık ile boğuşan zehirli zerdali çekirdeklerine muhtaç olup ze-hirlenme pahasına da olsa vatan savunmasından vazgeçmeyen ‘’ zehirlene zehirlene alışırız’’ deyip, Antep’i düşürmeyen, ama aç düşen güçlü bir halktır…

Savunmasında cephanesi bitince ‘’ Madem ki cephanemiz bitti onu da biz yaparız deyip, İMALAT-I HARBİYE FABRİKA-SI’ nı kuran Gaziantepli ,, demirci,dökümcü,tüfekçi, kuyum-cu,malzemesini toplayan fabrikaya toplandı… Çocuklar boş kovanları topladı, kadın ve kızları ise evlerin damında ki teneke ve tutyaları topladılar, patlamayan top mermilerini toplayıp bomba yapan halk,diğer malzemeler ile de söğüt ağacı,kömür kükürt ile de kara barut yaptılar…

Üretken zeki,yılmayan,sabırlı olan Gaziantep im tarihe adını altın harflerle yazdırmıştır… Şimdi geldiği duruma bakılınca tesadüf olmadığı müsbettir. Güç başarı ve öncülüğü ilke edinen Gaziantep şu anda ortadoğunun sanayi üssüdür… Türkiye ge-nelinde ki işsizlik sorunu Gaziantep’de neredeyse son sıralarda yer almaktadır. Hızla büyüyen ve gücünü çevre illere ve bölgele-re de yayan ilimiz 24 milyon M2 lik 4 organize sanayibölgesine sahip, 11 milyon M2 lik 5. Organize sanayi bölgesinin de eklen-diği bir sanayi devidir. Ayrıca Ortadoğu’nun fuar merkezidir20 den fazla fuara ev sahipliği yapmış 70 ülkenin iş adamının ev sahipliğini yapan marka bir şehirdir…

Geçmişinde, acı zerdali çekirdeğine muhtaç olan Gazian-tep şimdi dünyanın en büyük ve en önemli,gıda üreticisi ve tedarikçisidir,ortalama 300 e yakın yemek çeşidine sahip zengin mutfak kültürü olan ilimiz 2015 de UNESCO GASTRONOMİ alanına alınmasına hak kazanmıştır. Şu an da 33 ülkeden,47 kenti yaratıcı şehirler ağına alan Unesco Türkiye’nin yaratıcı şehir olma unvanını da Gaziantep’e vermiştir…

Türkiye ve orta doğunun en büyük hayvanat bahçesine sahiptir, Avrupa’nın 2. ve dünyanın 3. Büyük hayvanat bahçesi olma özelliği taşıyan Gaziantep yine Türkiye’nin en büyük mü-zesi olan Zeugma müzesi de ilimizde bulunmaktadır,, Ortado-ğu’nun cazibe merkezi dünyanın en eski yerleşim yerlerinde biri ve açık hava müzesi olan harika bir görsele sahiptir…

1977 de dedem Kerem Ceyran’ın Gaziantep asri mezarlıkta açtığı küçük bir mermer atölyesi ile başlayan işletmeciliği 1974 de vefatı üzerine son bulmuştur.. Küçük imkanlardan büyük he-defler yürüyen Gaziantep bireylerinden bir olarak işinin başına babam Muzaffer Ceyran geçmiştir, önce kardeşleri ile,, sonra da kendi çocukları ile işine devam eden, ekmeğini taştan çıkaran, sanatçı, sanayi cii bir adamın kızı olmanın verdiği gurur ile Ga-ziantep imin yürekten tasfirine benimde kalemime yer veren Anadolu platform dergisi ve arkadaşım Songül Kula’ya çok tşk ediyorum….

Nurcan Yalçın

Nurcan Yalçın

GURURLUYUZ

Gaziantep denilince ilk aklıma gelen; Gaziantep nüfusuna kayıtlı hemşerimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün, ‘’ Ben Gazianteplileri nasıl gözlerindem öpmem ki, onlar Gaziantep i kurtardılar tüm vatanı da kurtardılar’’ ifadesidir…

Bir Gaziantepli olarak, kurtuluş savaşında Gazi torunu olmanın verdiği hüzünlü hazzı,her daim yaşayan çocuklarına da aşılayan bir anne olmamın gururunu her zaman yaşadım…

39

Page 44: Anadolum Platform 1.Sayı

Nazım Hikmet Ran’ın kaleminden

ANTEP DESTANI YIL 1918-1919

Ateşi ve ihaneti gördük ve yanan gözlerimizle durdukbu dünyanın üzerinde. İstanbul 918 Teşrinlerinde, İzmir 919 Mayısında ve Manisa, Menemen, Aydın, Akhisar; Mayıs ortalarından Haziran ortalarına kadar yani tütün kırma mevsimi, yani, arpalar biçilip buğdaya başlanırken yuvarlandılar.

Adana, Antep, Urfa, Maraş: düşmüş dövüşüyordu...

Ateşi ve ihaneti gördük, Ve kanlı bankerler pazarında Memleketi Alman’a satanlar, Yan gelip ölülerin üzerinde yatanlar düştüler can kaygusuna ve kurtarmak için başlarını halkın gazabından karanlığa karışarak basıp gittiler. Yaralıydı, yorgundu, fakirdi millet, en azılı düvellerle dövüşüyordu fakat, dövüşüyordu, köle olmamak için iki kat, iki kat soyulmamak için.

Ateşi ve ihaneti gördük, Murat nehri, Canik dağları ve Fırat, Yeşilırmak, Kızılırmak, Gültepe, Tilbeşar ovası, gördü uzun dişli İngiliz’i. Ve Aksu’yla Köpsu, Karagöl’le Söğüt gölü ve gümüş basamaklı türbesinde yatan büyük, aşık ölü, şapkası horoz tüylü İtalyan’ı gördü. Ve Çukurova, kıyasıya düzlük, uçurumlar, yamaçlar, dağlar kıyasıya ve Seyhan ve Ceyhan ve kara gözlü Yürük kızı, gördü mavi üniformalı Fransız’ı. Ve devam ettik ateşi ve ihaneti görmekte. Eşraf ve ayan ve mütehayyizanın çoğu ve ağalar:

Bağdasar ağadan Kellesi Büyük Mehmet Ağaya kadar, düşmanla birlik oldular.

Page 45: Anadolum Platform 1.Sayı

Ve inekleri, koyunları, keçileri sürüp, götürüp, gelinlerin ırzına geçip, çocukları öldürüp ve istiklali yakıp yıktıkça düş-man, dağa çıktı mavzerini, nacağını, çiftesini kapan ve çığ gibi çoğaldı çeteler ve köylülerden paşalar görüldü, kara donlu köylülerden. Ve bizim tarafa geçenler oldu Tunuslu ve Hindli kölelerden. Ve Türkistanlı Hacı Ahmet, Kısık gözleri, seyrek sakalı, hafif makineli tüfeğiyle dağlarda bir başına dolaştı. Ve sabahleyin ve öğle sıcağında ve akşam üstü Ve ayışığında ve yıldız alacasın-da geceleyin, ne zaman sıkışsa bizimkiler, peyda oluverdi, yerden biter gibi o ve ateş etti ve düşmanı dağıttı ve kayboldu dağlarda yine.

Ateşi ve ihaneti gördük, Dayandık, dayandık her yanda, dayandık İzmir’de Aydın’da, Adana’da dayandık, dayandık Urfa’da, Maraş’ta, Antep’te.

Antep’liler silahşor olur, uçan turnayı gözünden kaçan tavşanı art ayağından vururlar ve Arap kısrağının üstünde taze yeşil selvi gibi ince uzun dururlar. Antep sıcak, Antep çetin yerdir.

Antep’liler silahşor olur, Antep’liler yiğit kişilerdir. Karayılan Karayılan olmazdan önce Antep köylüklerinde ırgattı, Belki rahatsızdı, belki rahattı, bunu düşünmeye vakit bırak-mıyordular, yaşıyordu bir tarla sıçanı gibi ve korkaktı bir tarla sıçanı kadar. Yiğitlik atla, silahla olur, Onun atı, silahı, toprağı yoktu. Boynu yine böyle çöp gibi ince Ve böyle kocaman kafalıydı Karayılan

Karayılan olmazdan önce. Düşman Antep’e girince

41

Page 46: Anadolum Platform 1.Sayı

Antepliler onu Korkusunu saklayan Bir fıstık ağacından alıp indirdiler. Altına bir at çekip eline bir mavzer verdiler. Antep çetin yerdir. Kırmızı kayalarda Yeşil kertenkeleler. Sıcak bulutlar dolaşır havada İleri geri.

Düşman tutmuştu tepeleri, düşmanın topu vardı. Antepliler düz ovada Sıkışmışlardı Düşman şarapnel döküyordu, toprağı kökünden söküyordu. Düşman tutmuştu tepeleri. Akan: Antep’in kanıydı. Düz ovada bir gül fidanıydı Karayılan’ın Karayılan olmazdan önceki siperi.. Bu fidan öyle küçük, Korkusu ve kafası öyle büyüktü ki onun, namluya tek fişek sürmeden yatıyordu yüzükoyun.

Antep sıcak, Antep çetin yerdir. Antep’liler silahşor olur. Antepliler yiğit kişilerdir. Fakat düşmanın topu vardı. Ve ne çare, kader düz ovayı Antepliler düşmana bırakacaklardı.

“Karayılan” olmazdan önce umrunda değildi Karayılan’ın

kıyamete dek düşmana verseler Antep’iÇünkü onu düşünmeğe alıştırmadılar. Yaşadı toprakta bir tarla sıçanı gibi, korkaktı da bir tarla sıçanı kadar. Siperi bir gül fidanıydı onun, gül fidanı dibinde yatıyordu ki yüzü koyun ak bir taşın ardından kara bir yılan çıkardı kafasını.

Derisi ışıl ışıl, gözleri ateşten al, dili çataldı. Birden bir kurşun gelip kafasını aldı. Hayvan devrildi kaldı.

Karayılan Karayılan olmazdan önce kara yılanın encamını görünce haykırdı avaz avaz ömrünün ilk düşüncesini: “İbret al deli gönlüm, demir sandıkta saklansan bulur seni, ak taş ardında kara yılanı bulan ölüm.”

Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp Bir tarla sıçanı kadar korkak olan, fırlayıp atlayınca ileri bir dehşet aldı Anteplileri, seğirttiler peşince, Düşmanı tepelerde yediler. Ve bir tarla sıçanı gibi yaşayıp Bir tarla sıçanı kadar korkak olana: KARAYILAN dediler.

“Karayılan der ki: Harbe oturak, Kilis yollarından kelle getirek, nerde düşman varsa orda bitirek, vurun ha yiğitler namus günüdür...”

Page 47: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 48: Anadolum Platform 1.Sayı

ANTEP KÜLTÜRÜMezopotamya ve Anadolu en eski kültür merkezle-ridir. Gaziantep, Mezopotamya ve Anadolu uygar-lıklarının izleri yanında Geç Hitit Şehir Devletleri’ nin uygarlıkları, Persler, Makedonyalılar, Romalı-lar, Araplar ve Türklerin uygarlıklarını sergiledik-leri bir merkez olmuştur. Bölgede yapılan kazılar sonucu çıkarılan tarihi eserler Hitit uygarlığını sergilemektedir. Ayrıca halen ayakta kalan Selçuk-lu ve Osmanlı eserleri buradaki Müslüman-Türk uygarlığının tarihini yansıtmaktadır.

Gaziantep tarihine göz atıldığında sırayla şu kültürlerin yaşandığı görülür:1-Tarih Öncesi Çağlar, 2-Eti Kültürü Döne-mi, 3-Asur Kültürü Çağı 4-İran Kültürü Dönemi, 5-İskender İmparatorluğu Dönemi, 6-Selevki Helenistik Krallar Dönemi, 7- Roma Çağı, 8-Bizans Kültür Çağı, 9- İslam Kültürü Döne-mi, 10-Türk-İslam kültürü Dönemleri. 1071’den sonra Türkler Anadolu’ ya hızla yerleşmeye başladılar.

Süleyman Şah’a bağlı Gümüştekin Bey’in kuvvetleri 1084’te Gaziantep yöresini ellerine geçirdiler. Bundan sonra çok sayıda Türkmen Aşiretleri buralara gelerek bölgeye yerleştiler. Aşiretler halinde yaşayan Türk oymakları şehirlerde Türk-İslam gelene-ğine bağlı kalarak vakıflar, sosyal yardım kurumlarını, esnaf loncalarını oluşturdular. Türk gelenek ve göreneklerine bağlı olarak Türk-İslam kültürü yaygınlaştı. Türk kültürüne özgü kutsal değerler milli duygu ve düşünceler, örf ve adetler halkın benliğine yerleşmişti.

Türk kültürü belli ilkelerle nesilden nesile aktarıldı. Be-lirli düşünce ve duygular milletin milli benliğini oluşturdu.Ve bölgede yıllarca süren Türk-İslam Medeniyeti uygarlık çağı Cumhuriyet dönemine kadar sürdü. Kurtuluş Savaşı öncesin-de Gaziantep, İngilizlerin ve Fransızların işgaline uğradı. Bu dönemde şehir büyük bir yıkım gördü. Fransız işgalinin sonucu şehirde sağlam bir yapı kalmadı. Fakat kutsal topraklarına düşmanın ayak bastığını gören kahraman Antepliler topluca Fransız askerlerine karşı koyarak kendi istiklallerini kazanma şerefine ulaştılar.

Cumhuriyet döneminde kültürel çalışmalarda yeniden bir canlanma görülmüştür. 1923-1931 devresinde Gaziantep Türk Ocağı faaliyet gösterdi. 1932’ de Gaziantep Halk evi açıldı. 1947’de Gaziantep Kültür Derneği kuruldu. Dernek il kültü-rünü yaşatmak ve tanıtmak amacıyla çok sayıda kitap ve dergi çıkardı. 1950’den sonraki dönemler, Gaziantep’in toplumsal ve kültürel yaşamı için bir dönüm noktası olmuştur. Bu yıllarda özellikle köyden şehire doğru bir nüfus akışı görülmüştür.

Gaziantep’te Cumhuriyet döneminde halkın kültür seviye-sini yükseltmek amacıyla bir çok faaliyet yürütülmüştür. Başta okullar, öğretmenler olmak üzere bazı kuruluşlar törenler dü-zenleyerek, gösteriler hazırlayarak bu kutlu görevi yaşatmışlar-dır. Özel dernekler tarafından yürütülen faaliyetler:1-Gaziantep Türk Ocağı, 2-Gaziantep Halkevi,3-Gaziantep Kültür Derneği üstlenmiştir.

Bu özel kuruluşlar, milli ve kahramanlık günlerini anmışlar, köy gazileri şiir, hikaye yarışmaları düzenlemişler, folklor göste-rileri sunmuşlar, temsiller, konferanslar, anma toplantıları

Page 49: Anadolum Platform 1.Sayı

düzenlemişler, çeşitli sergilerle kültürel faaliyetlerde bulunmuş-lardır.Halk eğitimi dalında düzenlenen okuma-yazma kursları açılmıştır. Kültürel ve edebiyat, folklor konularında yüzlerce kitap, dergi ve gazete çıkarılmıştır.

Halk Eğitimi Merkezi, Milliyetçi Öğretmenler Derneği, Dilsizle-ri Koruma Derneği, Yardım Sevenler Derneği, Turizm Derneği, Kolej Açma ve Yaşatma Derneği, İlim Kültür Sanat Dernekleri gibi pekçok dernek ve kuruluş kültürel alanda faaliyetlerini sürdürmüşlerdir.

1950’ lerde “Gaziantep Kütüphaneler Tesis ve Yaşatma Derneği” kütüphane alanında çalışmaya başlamıştır. 1979’da Gaziantep 4 halk, 2 çocuk kütüphanesi vardı. Ayrıca 1950’lerde bölgede dini etkin yaygın durumdaydı. Dini eğitim yaygınlaşmış, tarikatlar çoğalmış, dini eğitim gören öğrenci sayısı da artmıştı.

Gaziantep Müzesi 1969’da açıldı. Müzede tarihi eserler sergilenerek halkın hizmetine sunuldu. Fuar’da Sergi Salonu, Belediye site sergi çalışmaları sürdürüldü. Her yıl 15 Eylül’de açılan Gaziantep Fuarı ile Altın Fıstık Festivali Şenlikleri devam ettirildi. Bu alanlarda görülen kültürel çalışmalar il kültürünün sergilenmesi açısından önemli bir görev üstlenmiştir. 1978’de ilde 18 basımevi vardı. 12 gazete yayınlanmaktaydı. Bölge basını eskiden beri etkinliğini sürdürmektedir. İl Anadolu basınının en güçlü bir merkezi durumundaydı. Ayrıca eskiden ortaoyunu ve seyirlik oyunların yaygın olduğu ilde bu alanlar-daki ilgiyi günümüzde sinema ve televizyon almıştır.

45

Page 50: Anadolum Platform 1.Sayı

48 SAATTE ANTEPGaziantep’te “Doğunun Paris” i deyiminin hakkını vererek yaşayabilir, tarihi Gaziantep’te de zaman değiştirip geçmişi yaşayabilirsiniz.

Bir hafta sonu kaçamağı yapmaya... 48 saatliğine Güneydo-ğu’nun güzel şehri Gaziantep’e gitmeye...Tarihte bir yolculuk yapmaya, kültürel ve doğal güzellikleri görmeye...birde üzerine dünyanın en lezzetli yemeklerini yemeğe ne dersiniz. Küçük maceramız Anadolu Jet Hava yollarından uçak biletle-rimizi almakla başladı. Ankara Gaziantep arası 698 km ve oto-büsle 10 saat. Zamanımız az gezilecek yer çok olunca tercihimiz hava yolu oldu. Ankara - Gaziantep uçuşu 1 saat. Havalimanın şehre uzaklığı 20 km.

Uçak alçalırken ilk dikkat çeken uçsuz bucaksız fıstık tarla-ları. Kara yoluna geçtiğinizde de aynı manzara sizi bekliyor. Yol kenarlarında da sağlı sollu fıstık ağaçları .

Burası öyle bir şehir ki, modern Gaziantep’te “Doğunun Pa-ris” i deyiminin hakkını vererek yaşayabilir, tarihi Gaziantep’te de zaman değiştirip geçmişi yaşayabilirsiniz.

Evliya Çelebi 1641 ve 1671 yıllarında yöreyi iki kez ziyaret et-miş ve Antep`i şu şekilde ifade etmiştir: “Ayıntab kenti tümüyle 32 mahalledir. 8067 toprak ve kireç örtülü, bayındır, bakımlı, yüksek, saray görüntülü evleri vardır.” O zaman bile farkını ortaya koyabilmiş bir şehir.

1. Gün Güne Orkide Bahçe’de (detaylar linkte) kahvaltı yaparak baş-ladık. Katmer ve yöresel kahvaltılıklar eşliğinde. Gezilecek çok yer var fazla oyalanmadan yollara düştük.

Gaziantep’e gelirken en çok görmek istediğimiz yerde, Zeugma Müzesi’ndeyiz. 2011 yılında açılmış. 1700 metrekarelik mozaikleri ile dünyanın en büyük mozaik müzesi olma özelli-ğini taşımakta. Müze 3 blok olarak inşa edilmiş. Eserleri hepsi büyüleyici. Burası klasik müzelerden çok farklı. Hem sergilene-ne mozaikler açısından hem de antik kent kalıntıları açısından. Müze girişindeki 10 dakikalık kısa filimi mutlaka izleyin (3 boyutlu gözlük ücreti olarak 3 TL alınıyor). Belgeselde eserlerin nasıl çıkarıldığı ve taşındığı anlatılıyor. Mozaiklerin çoğu çıka-rılamamış, mozaikler şu an Fırat’ın derin suları altında. Biraz içimiz burkuluyor bunu duyunca. Müze girişi 8 TL.( 2013) 18 yaş altı öğrencilere ücretsiz. Müze kartınız varsa giriş ücretsiz.

Müzenin en gözde eseri Çingene Kız mozaiği. Zeugma kazılarının kamuoyunun henüz gündemine girmediği 1992 yılında çıkarılan bu mozaikteki kadın figürü gizemli bakışları ile Zeugma’nın simgesi haline gelmiş. İlk çıktığı yıllarda kim ol-duğu konusunda kesin bir tanımlama yapılamayan bu mozaiğe figürdeki, kadın resminin çingene kızlarını andırması nedeniyle Çingene Kız adı verilmiş. müzede ayrı bir bölümde sergileniyor. Bu mozaik antik kent ile birlikte Gaziantep’in de simgesi olmuş. Her yerde bu mozaiğin resmini, hediyelik eşyalarını görüyorsu-nuz.

Müzeden büyülenmiş olarak ayrılıyoruz ve rotamızı Zincirli Bedesten’ e çeviriyoruz. Halk arasındaki adı “Kara Basamak Bedesteni “ 17. yüzyılda yapılmış bir eser. Tarihi çarşının içinde 73 dükkan bulunuyor. 3 farklı kapıdan bedestene girmek mümkün. Çarşı içinde yeme-niden kutnuya, baharattan bakıra, ahşap süs eşyasından çantaya kadar bin bir çeşit hediyelik eşya var.

Benim en çok beğendiğim yemeniler oldu. Birçok kişi yemeniyi başörtüsü olarak bilir. Gaziantep’te yemeni 6 asırdır devam eden bir ayakkabı zanaatı. Yemeni yapanlara “köşger” deniliyor. Eskiden herkes yemeni giyermiş. Deriden yapılan bu sağlıklı ayakkabıyı günümüzde yaşlı amcalar- teyzeler , tiyatro ve sinema sektöründe kişiler dönem filmlerinde kullanıyormuş. Hollywood köstüm tasarımcılarından binlerce sipariş alıyormuş esnaf. Ünlü Truva filminde Brad Pitt’in botları burada yapılmış.

Page 51: Anadolum Platform 1.Sayı

48 SAATTE ANTEP “Kutnu” Osmanlıdan günümüze taşınmış bir kumaş ve Gazian-tepli ustalar bu sanatı hala devam ettiriyor.

Çok zahmetle elde işlenen bakırlar. Ankara- İstanbul gibi şehirlerde lüks mağazalarda satılan bu ürünleri yerinde yarı fiyatına almak mümkün.

Geziye biraz ara verip Antep’in muhteşem yemeklerini tat-mak için İmam Çağdaş’ tayız. Burada kime sorsanız yemek için sizi buraya yönlendiriyor. Tek şubesi var. İçerisi çok kalabalık. Kapıdan girer girmez sizi tatlı reyonu karşılıyor.

“Kutnu” Osmanlıdan günümüze taşınmış bir kumaş ve Gazian-tepli ustalar bu sanatı hala devam ettiriyor.

Çok zahmetle elde işlenen bakırlar. Ankara- İstanbul gibi şehirlerde lüks mağazalarda satılan bu ürünleri yerinde yarı fiyatına almak mümkün.

Biraz yutkunup masaya yöneliyoruz. Sabahki katmerli kah-valtıdan sonra çok acıkmadığımız için sadece Antep lahmacu-nu sipariş ediyoruz. Lahmacun az acılı, sarımsaklı ve hamuru incecik. Baklava ise mis gibi tereyağlı çok lezzetli.

Yemeğin üstüne kahve yakışır dedik soluğu Antep’in 500 yıllık (1670 ) Tahmis Kahve’ sinde aldık.

Zincirli bedestene yaklaşık 300 metre aşağıda iki katlı bir yapı. Burada menegiç kahvesi, Türk Kahvesi, nargile , çay servisi var. Tahmis “kahve dövülen yer” anlamına geliyormuş. Tercihi-miz yabani fıstıktan yapılan sütlü menengiç kahvesi oldu. Çok beğendik, bir daha içmeye gelelim diyerek buradan ayrıldık. Yol üstündeki Almacı Pazarı, Tütün Han’a da uğramayı ihmal etmedik.

Gaziantep’te eskiyi ve yeniyi bir arada görebiliyorsunuz de-miştim. İşte buna güzel bir örnek 2010 yılında yapılmış Gezege-nevi Planetaryum.

Burası Antep’te bilim ve gezegenevi içeriğini bütünleştirerek sunan ilk yapıymış. Merkezi gezerken görevliler size eşlik ede-rek tek tek her bir deneyi anlatıyorlar. İçerikte 10 dakika robot tiyatrosu, 30 dakika bilim merkezi gezisi, 30 dakikada gezege-nevi sunusu var. Giriş ücreti 2.5 TL, öğrenci 1 TL. Yanınızda çocuklarınız varsa burayı mutlaka görün derim. Mimarisi ve bahçesi de görsellik açısından muhteşem.

Yavaş yavaş yorgunluk baş gösterip hava kararmaya başla-yınca akşam yemeği için Fatih Mahallesi’ndeki Halil Usta’ ya (detaylar linkte) kebap yemeye geldik. Seçmek çok zor, menüde yaklaşık 30 çeşit kebap var. Şefin önerisi ile fındık lahmacun, altı ezmeli, ali nazik ve patlıcan kebabı sipariş ettik. Hepsi damak çatlatan türden. Antep kebaplarını tatmış olmanın verdiği mutluluk ile odalarımıza çekildik. İkinci günün hayalini kurarak...

47

Page 52: Anadolum Platform 1.Sayı

2.Gün Güne Orkide Bahçe’de katmer yiyerek başlıyoruz. Gruptaki herkesin tek şikayeti: Ankara’da katmersiz ne yapacağız ?Gaziantep’te sabah kahvaltısında katmer yenip beyran içilirmiş. Koyun etinden yapılan ,acılı ve isteğe göre limon sıkılarak yeni-len çorba. Antep’e gelip beyran içmeden olur mu? dedik tadına baktık tabi ki. Sabah sabah çorba içemem derseniz alternatif olarak katmeri sunuyorlar. Katmerin içinde kaymak ve bol fıstık var. Of of tam bir kalori bombası.

Tarihi kalenin karşı sokağındaki Medusa Arkeolojik Cam Eserler Müzesi’ndeyiz. Burası Türkiye’nin ilk özel cam eserler müzesi olma özelliğine sahip. Müze binası, tarihi bir Antep evi.Müzede Roma, Bizans ve İslam dönemine ait 1500 eser var. Mü-zenin rehberliğini sahibesi Füsun İşsever bizzat kendi yapıyor. Giriş ücreti 4 TL. Öğrenciler için 2 TL. Müze kart geçmiyor.

Medusa Cam Müzesi’nden çıkar çıkmaz 200 metre sonra kendimiz Bakırcılar Çarşı’sında bulduk. Kale dibinde bin bir çeşit iş yapılan çarşı. Şehrin en eski çarşısı. Bakır işçiliği 500 yıldan fazla geçmişi olan bir el sanatıymış burada. Kendimiz oradan oraya koştururken bulduk. Bakır eşyalara hepsini tek tek dokunup, almak istedik.

Bakırcılar çarşısında gezerken Emine Göğüş Mutfak Müzesi karşımıza çıktı. Burası Türkiye’nin ilk mutfak müzesi . Gazi-antep’in geleneksel mutfak kültürü anlatılıyor. Mutfak malze-meleri, sofra düzeni, yöreye özgü kullanım şekilleri ve adları ile sergilenmekte. Emine Göğüş kimdir diye sorduğumuzda , Türkiye’nin ilk Turizm Bakanı Ali İhsan Göğüş ‘ün annesi oldu-ğunu öğrendik. Müze olarak kullanılan ev Ali İhsan Göğüş’ün doğup büyüdüğü evmiş. Daha sonra Kültür bakanlığına müze yapılması için bağışlanmış. Giriş ücreti 1 TL.

Gaziantep Kalesi Bakırcılar çarşısı ile karşı karşıya .Ne zaman ve kim tarafından yapıldığı belli değilmiş.

Sırada Tarihi Gümrük Han - Yaşayan Müze var. İçeride bir-çok el sanatını görmek mümkün. Özelikler Antep işi el işleri.Antep işi tek bir parça 2 ay gibi bir zamanda tamamlanabiliyor-muş. El emeği göz nuru dedikleri şey...

Gümrük hanı gezerken bir kahvehane gözümüze çarptı. Kahveci Seddar Bey. Kapısında “Osmanlı dibek kahvesi kırk yıl damağınızda kalır tadı.” sloganı ile karşıladı bizi. Siparişimizi verip beklemeye başladık, gelecek sürprizden habersizce. Kahve fincanı içinde iki renk kahve geldi. Özel bir teknikle fincanda pişirilen kahvenin yarısı açık renk yarısı koyu. Fincanın iki tarafından ayrı ayrı yudum aldığınızda lezzetlerde farklı. “Nasıl yapıldığını görebilir miyiz?” diye sorduğumda “Kaç televizyon programcısı geldi göstermedik üzgünüz!” diyorlar. Gülümseye-rek ve kahvenin verdiği mutlulukla yolumuza devam ediyoruz.

Önümüze çıkan fırından kahke ( Antep’e özgü kurabiye ), baharatçılardan fıstık, bakır süs eşyaları alarak akşam yemeğine hazırlanmak için otelimize geçtik. Akşam yemeği için Tarihi Bayaz Han’dayız. Kocaman bir avlu düşünün, o kadar kocaman ki içinde birbirinden farklı eğlence türlerini bir araya getiriyor. Kafe, bar, fasıl, restoran aynı avluda. Aynı avlu içinde yöresel ürünleri satan küçük dükkanlar var. Antep’in en gözde mekan-larından birisi. Tarihi dokusu ise muhteşem.1909 yılında yapıl-mış. Yöresel yemeklerin tadına bakıp folklor gösterisi izledik. Fiyatlar yüksek ancak bir kez gelmeye değer diye düşünüyorum. Gecenin finalini “ Erçelebi Kömürde Kadayıf “ ta yaptık. Gazi-antep baklava diyarı olarak bilinse de Erçelebi Kömürde Kadayıf Salonu’nun közde kadayıfının ünü Antep sınırlarını aşmış durumda. Bence bu lezzet anlatılmaz yaşanır...Gaziantep’te 48 saati tamamladık aklımızda kalanlar, kültürel dokusunu ,tarihi mirasını korumuş ancak modern kent hayatından da geri kal-mamış bir şehir. Biliyorum gezilecek daha çok yer var. Kısmetse bir daha ki gelişimize...

sevgiylegeziyorum.blogspot.com

Page 53: Anadolum Platform 1.Sayı

RUM KALEBirçok hristiyan için Rum Kale önemli bir yerdir. Rivayete göre havari Yuhanna Kalede bir süre kalmış ve daha sonra bu civarda hristiyanlığı yay-mıştır. Ayrıca bazı İncil metinlerinin Kalenin gizli bir odasında saklı olduğu söylenmekteydi. Bu gizli taslaklar rivayete göre havari Yuhanna tarafından daha sonra Beyrut’a götürülmüştür.

Rum Kale Fırat’ın tepesinde yapılmış gibi değilde sanki için-den çıkmış gibi görünmekte. Kalenin büyük bir kısmının duvarı olmayıp kayaların içine oyulmuş olduğu için bu intiba oluşmak-tadır. Kimse bu Kalenin ne kadar eski olduğunu bilmemektedir. En eski kısımlarının Hitit zamanına ait olmaları bile mümkün-dür. Kalenin konumu eskiden önemli stratejik bir noktadadır. Kale içindeki su ihtiyacını karşılamak amacı ile tepeden aşağıya Fırat’a kadar uzanan derin depolar bulunmaktadır.

Birçok hristiyan için Rum Kale önemli bir yerdir. Rivayete göre havari Yuhanna Kalede bir süre kalmış ve daha sonra bu civarda hristiyanlığı yaymıştır. Ayrıca bazı İncil metinlerinin Kalenin gizli bir odasında saklı olduğu söylenmekteydi. Bu gizli taslaklar rivayete göre havari Yuhanna tarafından daha sonra Beyrut’a götürülmüştür.

Ermeni hükümdarlığı altında Kalenin adı Hromkla olmuştur. 12. Yüzyılda Kalede hristiyan ileri gelenleri arasında bir toplantı olmuştur ve burada ermeni ve Bizans Kilisesinin birliştirilmesi hakkında fikir alış verişi yapılmıştır. Kale o zamanda çok kap-samlı bir Kütüphaneye sahipti. Daha sonra Osmanlı hüküm-darlığındada Kale stratejik olarak önemli bir yere sahipti. O zamanda bina kısmen Hapishane olarakda kullanılmıştır.

Birecik Barajının yapımından sonra Kalenin altındaki kaya parçaları su altında kalmıştır. Kalenin bu nedenle gezilmesi artık mümkün değildir.

Gaziantep İli, Yavuzeli İlçesi, Kasaba köyünün yakınında bulunan Rumkale; Gaziantep şehir merkezinden . Yavuzeli’n-den ise . uzaklıkta, Merzimen Çayı’nın Fırat Nehri ile birleştiği yerde, dik kayalar üzerindedir. Rumkale’ye Kasaba köyünden ve Halfeti’den teknelerle kolaylıkla ulaşılmaktadır. Antik dönem-den günümüze kadar Şitamrat, Kal-a Rhomayta, Hromklay, Ranculat, Kal-at el Rum, Kal-at el Müslimin, Kale-i Zerrin (Altın Kale) ve Rumkale gibi bir çok isimle adlandırılmıştır.

Rumkale Fırat ve Merzimen kıyılarında dimdik yükselen sarp kayalıklarla çevrili yüksek bir tepe üstüne kurulmuştur.

1838 de Rumkaleyi ziyaret eden Moltke’ye “kayalığın nerede bit-tiğini, insan eserinin nerede başladığını söyleyebilmek çok zor” dedirtecek kadar doğayla uyumlu mimari özelliğe sahiptir. Kale iki beden halindedir. Birinci beden; kalenin doğu, kuzey ve batı-da doğal kayalığın dik olarak yontulmasıyla, doğal sur meydana getirilerek oluşturulmuştur. İkinci beden ise bu doğal surun üstüne sert kalker kesme taşlarla sur duvarı olarak yapılmıştır.

Kuzey ve doğu surlarında dikdörtgen planlı 7 burç ile kuzey-de çok sayıda mazgal pencere yer almaktadır. Kalenin güney yöndeki kayalık uzantısı 12. yüzyılda 30m. derinliğinde ve 20m. genişliğinde oyularak uçurum (hendek) haline getirilmiştir. Böylece, savunmaya yönelik olarak karayla kalenin direkt ilişkisi kesilmiştir. Kale 120m. genişliğinde ve 200m. uzunluğunda bir alanı kaplamaktadır.

Rumkale bir zamanlar Halfeti (Şanlıurfa) ile Gaziantep arasında sınır oluşturan Fırat ırmağı kıyısında yer alırdı. Mer-zimen çayının suyu Rumkale dibinde, derin ve sarp vadi içinde akan Fırat nehrine karışırdı. Günümüzde üç yanı Baraj gölüyle çevrilmiş olup, yarım ada görünümündedir. Kalenin eteklerinde ise aşağı şehir bulunmaktaydı.

Rumkale’nin doğu ve batıdan olmak üzere iki ana giriş kapı-sı mevcuttur. Doğu girişi Fırat nehriyle, batı girişi ise Merzimen çayı üzerine kurulmuştu. Bugün sadece ayaklarının kalıntısı mevcut olan köprü, kara ile irtibatı sağlamaktaydı. Buradan patika yolla kalenin giriş kapısına çıkılmaktadır. Batı cephesinde yol üzerine 20m. aralıklarla 4 tane kule şeklinde kapı yapılarak savunma açısından büyük kolaylık sağlanmıştır. Batı surlarda kuzeyden itibaren birinci kapı dikdörtgen planlıdır. Nöldeke birinci kapının olduğu yerde bir türbe ve bir iskele olduğundan bahsetmiştir. İkinci kapı kareye yakın dikdörtgen planlı yarım daire şeklindedir. Üçünçü kapı tahrip olmuştur. Dördüncü kapı kare planlı haç tonozludur. Beşinci kapı kalenin Fırat’a bakan doğu cephesindedir. Dikdörtgen biçimli bu kapı, içte biri yuvar-lak, diğeri sivri kemerli iki niş içine alınmıştır.

Kalede beden duvarları ve burçlardan başka, bugün görülebilen kalıntılar arasında Şair Aziz Nerses kilisesi, Barşav-ma manastırı, su sarnıçları ve su kuyusu sayılabilir. Kuyu basa-maklarla Fırat nehrinin seviyesine kadar inen 8m. genişliğinde ve yaklaşık 75m. derinliğindedir. Fırat nehrinden su temin etmek için yapılmış olan bu kuyunun gizli bir geçit olduğu da rivayet edilmektedir. Kuyunun silindirik iç yüzünde kayanın oyulmasıyla helozonik bir merdiven meydana getirilmiştir. Bunlardan başka kale içinde işlevi tesbit edilemeyen çok sayıda yapı kalıntısı mevcuttur. Kaledeki yapıların bir çok bölümü ana kayanın oyulması ve düzleştirilmesiyle yapılmıştır. Surlarda ve burçlarda örgü malzemesi moloz taş, kaplama malzemesi olarak büyük boyutlu düzgün kesme taşlar, kemerlerde ise tuğla görünümü verilmiş kesme taşlar kullanılmıştır.

49

Page 54: Anadolum Platform 1.Sayı

Menegiç kahvesi her derde devadır. Menengiç ağacında yetişen çitlembikçekirdeklerinin aynen kahve çekirdeği gibi kavrulup, öğütme makinasından geçirildikten sonra Türk Kahvesi usulünde pişirilmesi ile hazırlanır.

Çöğre, sakızlak, sakızlık, gizven, kizvan, yabani fıstık, Antep fıstığı, menengüç, menengeç, melengeç, meneş, merengiç, menegiç, melengiç, menengis, pistacao coffee, pistacia, terebinthus, terebinth gibi adlarla anılan menengiç yabani Antep fıstığı ağacı olup meyveleri çiğ ve kavrulmuş olarak yenir, yağından sabun yapılır. Menengiç sakızı da çiğnendiği için sakızlık veya sakız ağacı da denir. Menengiç ağacı meyvelerinde önemli mineral ve elementler bulunur.

Antiseptik özelliği ile öksürük, boğaz ağrısı, astım, ses kısılması, soğuk algınlığı, akciğer iltihabı, bronşit, nefes dar-lığı gibi solunum yolları rahatsızlıklarına karşı; mide ağrısı, ülseri, bulantısı, hazım problemleri, karın ağrısı gibi sindi-rim sistemi rahatsızlıklarına karşı; böbrek kumlarına, safra kesesi taşlarına, antioksidan özelliği ile vücut yaşlanmasına, şeker yükselmesine, kalp rahatsızlıklarına ve kansere karşı yararlı olduğuna inanılır. Kolesterolü düşürmede, romatizma tedavisinde, yaraların iyileşmesinde, egzama tedavisinde, cilt ve saçların güzelleşmesinde, ağız kokusunu gidermede, anne sütünü arttırmada yararlı olması umulur. Zihni ve bedeni güçlendirmesi beklenir. Menengiç yağının hamilelik ve diğer cilt çatlaklarına, selülite karşı faydalı olduğuna inanılır.

Yağlı olması diyette olanların kalori kısıtlaması ilkesine ay-kırı gibi görünse de ölçülü tüketildiğinde sorun olmayacaktır. Tam aksine kan akımını hızlandırması ve sindirim sistemine faydaları nedeniyle zayıflamaya yardımcı olması da umulur.

MENENGİÇ KAHVESİ

Bu yabani Antep fıstığı meyveleri toplanır (zahmetlidir), yıkanır, güneşte kurutulur. Koyu kahverengi oluncaya kadar kavrulur. Pekmez kıvamında bir macun oluncaya kadar ezilir. İçinde meyvenin kum benzeri tanecikleri-ni içeren yağlı ve koyu renkli zeytin ezmesi görünümlü macuna Menengiç (çedene, çitlenbik) Kahvesi denir.

Bu kahveyi evde elde etmek için aktardan alınan tane menengici geniş bir tavada hiçbir şey eklemeden kavu-rup havanda dövmek gerekir ki doğru ölçüde (sertleşip kararıncaya kadar, fazlası yakıp acılaştırır) kavurmak, iste-nen pütürsüzlük seviyesine ve kıvama ulaşmak her zaman kolay olmayabilir. Ayrıca zaman ve emek gerektirecektir. Bunun yerine (ev yapımının lezzetini vermeyecek olsa da) hazır olarak kava-nozlanmış halde aktarlardan veya bazı büyük marketlerden alınabilir. Oda ısısında saklanabilir.

Page 55: Anadolum Platform 1.Sayı

51

Halil Yılmaz

DÜNYA’NIN EN GÜZEL KÖŞESİ

Anadolu çoğrafi olarak dünyanın en güzel ve renkli bir köşesi, Anadolu çoğrafya’sı tarihi geçmişiylede çok zengin yapıya sahip; şöyleki bu coğrafyada dünya medeniyetine katkı sağlayıp yön veren devletler kuruldu.

Anadolu dışında kurulup Anadoluyu etkileyen medeniyetler vardır, bunlar: İran’da kurulan persler ana doluda 200 yıl hü-küm sürmüşler ve kültürel olarak etkilemişlerdir, Makedonya devletinin kıralı İskender Anadolu, iran, Suriye, mısır, Hindis-tan’ı fethederek sanatsal ve kültürel olarak etkilemiştir, İtalyada kurulan roma imparatorluğu Ana doluyu özellikle sanatta etkilemiştir. Mısır uygarlığı anadoluyu etkileyen uygarlıktık, Finike’liler denizcilikle uğraşan ama anadulu kültürüne ciddi katkı sağlayan uygarlıktır bu uygarlıklar Ana doluyu kültürel ve üretim olarak gelişmesine etki eden yan etkenlerdir. Ana doluda kurulan uygarlıklar: Hititler, Frigyalılar, Lidyalılar, Urartular, İyonyalılar, Sümerler, Babil’ler, Asurlar, Akad’lar bu devletler ana doluda kurulmuş ve ana doluda her yönüyle etkili olmuş kültürüne, sanatına, üretim anlayışına etki etmiştir Ana doluda kurulan Türk devletleri: Artuklular-Çobanoğulları-Da-nişmendliler-Dilmaçoğulları-Ermenşahlar-İnaloğulları-İzmir (Çaka/Çakan) Beyliği-Mengücükler-Saltuklular-Alaiye Beyle-ri-Ankara Ahi Beyliği-AydınoğullarıCandaroğulları-Dulkadiroğulları-Eretnaoğulları-Eşrefoğul-ları-Germiyanoğulları-Hamidoğulları-Kadı Burhaneddin Ahmed Devleti-Karasioğulları-Karamanoğulları-Ladik (De-nizli) Beyliği-Menteşeoğulları-Pervaneoğulları-Ramazanoğul-ları-Saruhanoğulları-Sahib-Ataoğulları-Taceddinoğulları Bu devletler Anadolu uygarlığına şekil vermiş kalıcı gelenekler oluşturmuş, bu gün yaşamımızda değer olarak yaşadığımız ve kıymetli kılan yaşamsal anlayışlarımızın sahipleridir, ancak daha sonra kurulan kadim medeniyetler Büyük SELÇUKLU devleti ve OSMANLI DEVLETİ bu çoğrafyanın tam anla-mıyla TÜRK medeniyetinin etkisiyle şekillenmesine yakın coğrafyaları etkilemeye başlamış ve sanatsal, kültürel, üre-timsel, bilimsel etkilemiş olup Türk medeniyetinin dünyada tanınması, farklılıklarının keşfedilmesini, dünya medeniyetler ininde bu değerlerden ortak anlayışların, güzelliklerin, sanatın, bilimin alanlarında evrensel boyut kazanmasını sağlamıştır. Bu gün ana doluda yaşayan Türk, Kürt, Laz, Çerkez, Arap,Gürcü, roman tüm etnik zenginliklerle beraber, dini mensubiyetlerde: Musevilik(Yahudilik) Hıristiyanlık, Müslümanlık gibi tek tan-rılı dinlerin de Anadolu coğrafyasını kültürel olarak etkilediği, dini mimaride bu dinlerin etkisi görülmektedir Anadolu o kadar zengin’ki, demokrasi yüz yıllardır bu coğrafyada yaşan-makta, hoş görü, yardımlaşma, komşumuzun yaşam alanını genişletme, komşusu aç yatarken tok yatan bizden değildir diyecek kadar tüm farklılıkları kucaklayacak kadar demokrat-tır, komşusunun ibadetine saygılı, etnik mensubiyetine saygılı, yemek kültürüne duyarlı, birlikte keyifle yaşanacak sosyalleşme alanları oluşturup(piknik alanları, nevruz kutlaması, bahar şenliği, dini günler ve bayramların birleştiriciliği, milli bay-ramların kutlanması) gibi özellikler, Anadolu coğrafyasının dünyanın hiçbir yerinde olmayan kültürel, sosyal zenginliğinin getirdiği hoş görü, etnik farklılıkların aile olmalarına sebep olup Türk’e Kürdün evlenmesi, Türk’le Lazın, Kürt’le Arap’ın, Çerkez’le Gürcü’nün evlenerek etle tırnak olmaktan öte kalple beyin olmuşlar birbirinin karşıtı değil, birbirinin tamamlayı-cısıdır. Bu zenginliğin her yönüyle yaşaması tüm insanlığın lehinedir. Etnik ve inanç zenginliği olan Diğer milletlere iyi bir emsaldir. Güzel olan; kahramanca birbirini yok etmek değil; dostça birlikte güven içinde yaşamaktır.

Page 56: Anadolum Platform 1.Sayı

Binlerce yıllık bir tarihle harmanlanmış bir şehir, Gazi-antep. Üzerinde taşıdığı değerlerle, sahip olduğu kültür mirasıyla dünyanın en değerli topraklarından biri. Gü-neydoğu’nun zenginliklerine tanık olun ve Gaziantep’te gezilecek yerler listenizi itinayla oluşturun diye sizler için küçük bir rehber derledik.

Gaziantep Zeugma Müzesi Bakışıyla hafızalara kazınmış olan meşhur Çingene Kızı’nın peşinden gidiyoruz. Zeugma Müzesi’nin kapısından girer girmez burasının neden dünyanın sayılı müzelerinden biri olduğunu hemen anlayacaksınız. Çocuklar için oyun alanının olması ise anne baba-ların rahatlıkla gezmelerine olanak sağlıyor. Yanınızda hediyelik eş-yalardan da getirmeyi unutmayın. Zeugma Müzesi’ndeki mozaikleri gezdikten sonraki ilk durağınız ise Gaziantep Müzesi olmalı.gaziantepte gezilecek yerler

Dülük Antik yerleşim yerleri dendi mi, akla ilk mağaralar gelir. Ve bu mağaraların en eskilerinden biri de Gaziantep’te. Dülük Köyü’nde, 30-40 bin yıl önce yaşamış olan insanların barındığı bu mağaraların arasında bir de eski yeraltı tapınağı ile karşılaşacaksınız. Gezinizi bitirdikten sonra Dülükbaba Mesire Yeri’nde, sedir ağaçlarının göl-gesinde bir piknik yapmayı da ihmal etmeyin.

Rum Kalesi Hz. İsa’nın havarilerinden olan Johannes’in İncil’i çoğalttığı yer olarak rivayet edilen Rum Kalesi’nde, zaman içinde sular altında kal-mış antik bir uygarlığın kalıntılarıyla buluşacaksınız. Bu antik kenti gezmenin en keyifli yolu ise tekne kiralamak.gaziantepte gezilecek yerler

Yesemek Açık Hava Müzesi Bu sefer de Hititler’e misafir oluyoruz. Yasemek Açık Hava Mü-zesi, Hititler’den kalma birçok eseri bünyesinde barındırıyor. Tarihi eserler arasında birçok heykel ve bir de taş ocağı bulunuyor.

Ömeriye Camisi Halife Hz. Ömer’in torunu Emevi Halifesi Ömer Bin Abdülaziz’in yaptırdığı düşünülen bu camii, Gaziantep’in en eski camisi. 1200’lü yıllara dayanan tarihi, eşsiz taş işçiliği örnekleri ile kesinlikle ziyaret edilmesi gereken manevi merkezlerden. Caminin diğer adı ise Öme-reyn.

Gaziantep Kalesi Bir zamanlar şehri koruma görevi üstlenmişken, restore edilip müze olarak ziyarete açılmış. Tarihi ise oldukça eski. Bizi tam 4 bin yıl öncesine götüren bir mazisi var Gaziantep Kalesi’nin. İçerideki Kurtuluş Savaşı canlandırmaları ise, Gaziantep’in “Gazi”liğine yakı-şır bir nitelikte.gaziantepte gezilecek yerler .

Emine Göğüş Mutfak Müzesi Gaziantep’e gidip de, Antep mutfağına hayran kalmayan biri gös-terebilir misiniz? İşte bu hayranlığınızı besleyecek, hatta evinizdeki sofralara kadar taşıyacak değerli bir varlığı var Mutfak Müzesi’nin. Çünkü burada sadece Antep mutfağı kültürünün zarif bir sergisine tanık olmakla kalmayacak, aynı zamanda yemeklerin nasıl yapıldığı-nı da göreceksiniz.

Bakırcılar Çarşısı 500 yıllık tarihin dükkanları arasında süzülüp dolaştığı, zanaatını korumuş ustaların ellerinden çıkma eşsiz bakır eşyaların parıltısına kendinizi bırakın. El işlemeciliğinin hala capcanlı bir şekilde sür-dürüldüğü bu dükkanların arasında, dünyanın sayılı çarşılarından birinde gezindiğinizi bilmek gerçekten etkileyici.

Page 57: Anadolum Platform 1.Sayı

53

GEZELİM GÖRELİMGAZİLERİN ŞEHRİNİ

Page 58: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 59: Anadolum Platform 1.Sayı

55

Asuman Akgün

SAĞLIK OTAĞI

“Anadolum” dergisi, Anadolu’nun doğallığını, dürüstlüğünü, güveni-lirliğini, içtenliğini ve samimiyetini yansıtan sıcacık bir Anadolu dergisi olacak anladığımız kadarıyla. Anadolum dergisini ve bu dergi-nin ortaya çıkartılmasında emeği geçen tüm kişileri-yöneticisinden çaycısına kadar tüm emekçilerini- yürekten kutluyoruz ve kendilerine sıcacık bir “Hoşgeldiniz, Allah utandırmasın, başarılarınız daim, ömrünüz uzun olsun” diyoruz.

Her sayısında, Anadolumuzun güzel bir şehrinin ele alınacağını ve o şehrin kültürel güzelliklerinin ve özelliklerinin, Anadolumuzun diğer bölgelerindeki güzel insanlarla paylaşılacağı bilgisini aldık. Unutmaya başladığımız, bizi biz yapan kültürel değerlerimizi gündeme getireceği ve hatırlamamızı sağlayacağı için mutlu olduk.

Biz de “çorbada tuzumuz olsun” istedik. Bundan böyle “Sağlık Otağı”ad-lı bu köşede Anadolu’nun en önemli kültürel özelliklerinden “otacılık” ya da diğer adıyla “bitkilerle tedavi”, ya da bilimsel adıyla “fitoterapi” konusunda bilgiler paylaşacağız siz değerli Anadolum dergisi okuyucu-larıyla. Ancak şifalı bitkilerle ilgili bilgileri vermeden önce bu bitkilerin kullanılması ile ilgili bilinmesi gereken önemli ve öncelikli bilgilere değinmek yararlı olacaktır.

Sağaltımda kullanılan bitkiler, bilindiği gibi özellikle üniversitelerin eczacılık fakültelerinde ders olarak okutulmaktadır. Eczacılık öğrenci-leri, eğitimleri boyunca öncelikle botanik dersi (bitkiler, latince adları, bitkilerin kısımları, özellikleri, birbirlerinden ayırıcı özellikleri, bitkilere ait bilinmesi gereken tüm bilgiler), sonra farmakognozi dersi (bitkisel ve biyolojik asıllı ilaç hammaddesi bilgileri) alırlar. Laboratuvarları da olan farmakognozi derslerinde “hangi bitkinin, hangi kısmı (yaprak, dal, çiçek, kök vs), ne zaman toplanırsa (sabah, akşam), hangi etken madde (asıl şifa veren ya da zehir etkisi gösteren aktif madde) ne kadar oranda(% oran olarak) bulunur; bu aktif madde laboratuvar koşulların-da hangi işlemlerden geçmek suretiyle ilaç olarak kullanılabilen madde haline gelir” gibi bilgiler iyice öğrenilir. Ayrıca farklı kimya ve formü-lasyon dersleri ile bu aktif maddelerin hangi işlemlerden geçirilmek sureti ile nasıl ilaç haline getirileceği bilgisine de sahip olurlar. Aldık-ları farmakoloji (ilaç bilimi) dersleri ile ilaç konusundaki bilgilerini iyice pekiştirirler. Bu nedenle eczacılar; gerek ilaç, gerekse bitkisel ilaç konusunda iyi bir bilgi birikimine sahiptirler ve ilacı en iyi bilen meslek grubunu oluşturur eczacılar.

Hekimler ise, botanik, farmakognozi ve kimyasal formülasyon gibi dersler almazlar eğitimleri boyunca. Ancak, vücudun bölümleri ve işle-yişiyle ilgili bilgileri (anatomi ve fizyoloji) iyice öğrenirler. Bu işleyişte bir aksaklık olduğunda (patofizyoloji) ve bu patolojik olan (normal olmayan ve bozulmuş olan)durumun ilaç tedavisi (farmakoterapi) ile nasıl düzeleceğini öğrenirler. Bu nedenle teşhis ve tedaviyi en iyi hekim-ler bilir.

Bu bilgiler ışığında vücutta oluşan bir sorunu hekimin doğru olarak belirleyip, bunun tedavisi konusunda ilaç tedavisine ek olarak ya da olmayarak gereksinim duyduğu bitkisel ilacı veya bitkisel bir destek formülasyonunu bir eczacıdan hazırlamasını istemesi en doğru tedavi şekli olacaktır.

Hemen her gün TV ekranlarında ya da gazetelerde eczacılık mesleği dışındaki ya da fitoterapi uzmanlığı olmayan ve sağlıkla ilgisi olmayan meslek gruplarının, ya da bu konularda hiçbir eğitimi olmayan sıra-dan kişilerin bu tür bitkilerle ilgili çok da doğru olmayan, hatta zararlı olabilecek bilgileri (örneğin, “her gün 3 litre maydonoz suyu için, cildinize iyi gelir” gibi) verdiği görülmektedir. TV ve gazete köşelerinde, internette gördüğü, duyduğu ve çoğunlukla doğru olmayan kirli bilgileri kendilerinde ve ailelerinde uygulamaya çalışan kişilerin çoğunlukla baş-ta karaciğerleri olmak üzere böbreklerine vs. zarar verdiği, hatta bazen maalesef ölümle sonuçlanan istenmeyen durumlara yol açtığı (örn. altın çilek ile ölüm vakaları, papatya çayı içirtilen çocukların zehirlenmesi, çok fazla maydonoz suyu içilmesine bağlı karaciğer hasarı vs) görül-mektedir.

Çok masum sanılan çoğu bitki, bilinçsiz bir şekilde ve aşırı mik-tarda tüketildiğinde maalesef çok zehirli etki yapabilmektedir. Daha da önemlisi bitkilerin çoğu birbirine benzediği için bu konuda iyi bir eğitim almamış kişiler tarafından verilen ham, eksik ya da yanlış bilgi-ler, bu konuda hiç eğitimi olmayan kişilerin akıllarında kaldığı şekilde tüketiliyorsa; doğru bitki yerine yanlış bitki de tüketilebilmekte ve isten-meyen sonuçlarla karşılaşılaşılabilmektedir (örn. maydanoz zannedip toplayıp, yedikleri ottan zehirlenen aile). ... devamı gelecek sayı

Page 60: Anadolum Platform 1.Sayı

ANTEP KALESİ

Gaziantep Kalesi, Türkiye’de ayakta kalabilen kalelerin en güzel örneklerinden birisi olup, gerek ihtişamı ve heybetiyle, gerekse bir sır gibi gizlediği tarihiyle şehir merkezinde, Alleben Deresi’nin güney kenarında, yaklaşık 25 m yük-seklikte hemen herkesin dikkatini çeken bir tepe üzerindedir.

Gaziantep Kalesi, Türkiye’de ayakta kalabilen kalelerin en güzel örneklerinden birisi olup, gerek ihtişamı ve heybetiyle, gerekse bir sır gibi gizlediği tarihiyle şehir merkezinde, Alleben Dere-si’nin güney kenarında, yaklaşık 25 m yükseklikte hemen herkesin dikkatini çeken bir tepe üzerindedir. Gaziantep Kalesinin ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı hususunda kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte tarihi günümüzden 6000 yıl geçmişe, kalkolitik döneme kadar giden bir höyük üzerinde kurulduğu, M.S II-III yüzyıllarda ise kale ve çevresinde “The-ban”isimli küçük bir kentin olduğu bilinmektedir.

M.S. II-IV. yüzyıllarda Kalenin, ilk olarak Roma döneminde bir gözetleme kulesi olarak yapıldığı ve zaman içerisinde genişletildiği yapılan arkeolojik kazılar neticesinde anlaşılmıştır. Bugünkü biçimini ise “Kaleler Mimarı” olarak adlandırılan Bizans İmparatoru Justinyanus döneminde M.S. VI. (M.S 527-565) yüzyılda almıştır. Yine bu dönemde kale önemli bir onarım geçirmiş olup, onarım sırasında tesviyenin sağlanması için, güney bölüm kemerli ve tonozlu galerilerden oluşan substrüksiyon (temel) yapılarıyla donatılmış, bu galerilerle birbirine bağlanan kuleler inşaa edilmiş ve sur bedenleri batı, güney ve doğuya, tepenin sınırına kadar genişlemiştir. Kale bu haliyle çapı yaklaşık ., çevresi . olan gayrı muntazam dairesel bir şekle sahiptir. Kale bedenleri üzerinde 12 adet kule mevcuttur. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Kale’nin 36 burcundan bahsetmektedir. Günümüzde ise bunların yalnızca 12 tanesini görebilmekteyiz. Geri kalan 24 burcun ise kalenin dış surları üzerinde bulunduğu ve günümüz kadar gelemediği sanılmaktadır. Kale çevresinde, eni ., derinliği ise . olan bir hendek bulunmakta ve kaleye geçiş ise köprü ile sağlanmaktaydı. Kale köprüsünü geçip, asıl kale ka-pısına ulaşmadan, sol tarafta ise halk tarafından İmam-ı Gazali

Hazretlerinin Makamı olarak adlandırılan bir burç bulunmaktadır.

Halen Gaziantep Arkeoloji Müzesi tarafından yürütü-len arkeolojik kazılar sonucunda, Osmanlı dönemine ait bir hamam ile 2000 yılında yapılan kazılarda ise, bir camii ortaya çıkartılmıştır. Hamamın banyo, buhar odası ve buhar odası ve bacaları ortaya çıkarılmıştır. Buhar odasının köşesinde bulunan kanallar vasıtasıyla içeride buhar fazlalaşınca dışarıya verildiği sanılmaktadır. Hamam; mimari olarak pek gösterişli olmamakla birlikte teknik bakımdan üstün özellikler taşımaktadır. Cami ise Osmanlı mimarisi tarzında olup, dikdörtgen planlıdır. Caminin güney cephesinde yarım daire şeklinde mihrap,mihrabın sağın-da ve solunda ikişer adet kitap koyma bölümleri ve mihrabın sol tarafında güneyden dışarıya açılan bir kapı girişi ortaya çıkartıl-mıştır. Ayrıca mihrabın sağ tarafından kızaklı bir minberin de yeri bulunmuştur.

Ayrıca 2002 yılından günümüze kadar devam eden kazı çalışmalarında ise Kale Hamamı’nın kuzeyinde, Kale Cami-sinin doğusunda ve güneyinde 5x5 metrelik açmalarla kazı çalışmaları sürdürülmektedir. Bu kazılarda çeşitli mimari yapı kalıntıları, çok sayıda Erken İslam, Bizans ve Osmanlı dönemi-ne ait keramik parçaları, metal parçaları, mermi çekirdekleri, çoğunluğu Bizans dönemine ait çok bilezik parçaları ile pişmiş toprak kandiller, Bizans ve Osmanlı dönemine ait sikkeler, çok sayıda demir gülle, çakmaklı tüfek parçaları ve pişmiş topraktan yapılmış bazıları mühürlü pipo(lüle) parçaları ile bazı hayvan kemikleri ele geçmiştir. Kalenin etrafında ise hendek yeri tespit edilmiş olup, önümüzdeki günlerde ise Hendek kazılarına başlanılacaktır. Tüm bu yapılan ve yapılacak olan çalışmalarla Gaziantep Turizmine kazandırılan ve Gaziantep Turizmine bir güneş gibi doğan Gaziantep Kalesi bütün ihtişamıyla ziyaret-çileri beklemekte ve şehir merkezinde Gaziantep Turizminin önemli cazibe merkezlerinden birisi haline gelmiştir.

Gaziantep Kalesinin Adına İlişkin Bir Efsane: Esas adı Kala-i Füsus (Yüzük Kalesi) olan Gaziantep Kalesinin bu adı bir efsa-neye dayanmaktadır. Bu efsaneye göre kaleyi, bölgenin sahibi olan bir kız yaptırıyormuş. Kalenin yapım masrafını karşılamak için çok kıymetli taşı olan yüzüğünü satmış. Bunun için kaleye, yüzük kalesi anlamında Kala-i Füsus adı verilmiştir.

Page 61: Anadolum Platform 1.Sayı

57

Zeugma’nın asıl önemi, kazılarla ancak küçük bir bölümü ortaya çıkarılabilen Roma Villaları ve bu villaların tabanlarını süsleyen mozaiklerdir. Ben-zerleri Türkiye sınırları içerisinde sadece Ephesus (Efes) Antik kentinde görülen bu yamaç villaları arkeolojik açıdan büyük önem taşımaktadır.

Zeugma Antik Kenti MÖ 300’de Büyük İskender tarafından ‘’Selevkia Euphrates’’ adıyla kuruldu. Romalı Komutan Pom-peius MÖ 64’de kendine yaptığı yardımlar karşılığında kenti 1. Antiachos’a verdi.

Kommagene Krallığı’nın 4 büyük şehrinden biri olan kent, MÖ 31’den itibaren tamamıyla Roma İmparatorluğuna bağlandı ve ‘’köprü’’, ‘’geçit’’ anlamına gelen ‘’Zeugma’’ adını aldı.

Roma döneminde büyük bir zenginlik ve ihtişam yaşayan Zeugma, MS 256’da Sasani Kralı 1. Şapur tarafından ele geçiri-lerek yakıldı ve yıkıldı. Zeugma, daha sonra depremden büyük zarar gördü.

Zeugma’da ilk kazı, bir kaçak kazı ihbarı üzerine Gaziantep Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü tarafından 1987’de yapıldı. Kazıda oda biçimli aile kaya mezarı, mezarın sahiplerine ait heykeller bulundu.

Antik kentte ikinci kazı 1992’de yine bir kaçak kazı ihba-rı üzerine Gaziantep Arkeoloji Müzesi Müdürü Rıfat Ergeç tarafından yaptırıldı. Bu kazıda taban mozaiği ve ilk villa gün ışığına çıkartıldı.

Antik kentin önemli bir bölümünün GAP kapsamında inşa edilen Birecik Barajı’nın göl suları altında kalacak olması nedeniyle 1993’ten itibaren yerli ve yabancı bilim adamların-dan oluşan çok sayıda ekip Zeugma Antik Kenti’nde kurtarma kazıları yürüttü.

Kurtarma kazılarında gün ışığına çıkarılan eserlerin en önemlileri olan mozaikler, Mark heykeli, duvar resimleri ve kil mühür baskı koleksiyonu halen Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nde sergileniyor.

Bakanlar Kurulu’nun 2005 yılında aldığı kararla, antik kentte yürütülecek çalışmalara başkanlık etme görevi Doç. Dr. Kutal-mış Görkay’a verildi.

Belkıs/Zeugma Antik Kenti , Gaziantep ili, Nizip İlçesi , Bel-kıs Köyü sınırları içerisinde Fırat Nehri’nin kıyısında yer

alır. Yaklaşık 20 bin dönümlük bir arazi üzerine kurulmuş olan Belkıs/Zeugma Antik Kenti; Fırat’ın geçilebilir en sığ yerinde olması, askeri ve ticari bakımdan çok stratejik bir bölge olması nedeniyle tarihin her döneminde önemini korumuştur.80 bin nüfusu ile döneminin en büyük kentlerinden biri olan Belkıs/Zeugma , tarihin değişik dönemlerinde değişik isimlerle anıl-mıştır.

Büyük İskender’in generallerinden ve daha sonra Suriye Kralı da olan Selevkos Nikator kendi adıyla, Fırat nehrinin adını birleştirerek M.Ö.300 yılında burada Selevkos Euphrates ( Fırat’ın Silifkesi ) adında bir kent kurar. Daha son-raları M.Ö.1.yy.’da kent Roma hakimiyetine girer .Bu hakimiyet değişikliğiyle birlikte kentin adı da değişerek köprü, geçit anla-mına gelen ve bütün dünyada bilinen şekliyle “ Zeugma” adını alır. Roma İmparatorluğu’nun 4.Skitia Lejyon Garnizonu’nun burada konuşlandırılması ve ticaret sebebiyle kısa zamanda 80 bin nüfusa ulaşan Zeugma’da Fırat manzaralı yamaçlara villalar inşa edilir. 80 bin kişilik nüfus Zeugma’yı dünyanın en büyük kentlerinden biri haline getirir.

Örneklemek gerekirse Zeugma , komşusu sayılan Antakya (Antiokheia) ile Mısır’daki İskenderiye’den ( Aleksandreia) ‘dan daha küçük, Atina (Athena) ile aynı büyüklükteydi. Pompei ve şimdi dev bir metropol olan Londra (Londinum) ‘dan ise birkaç kat büyüklükteydi.Ünlü coğrafyacı Strabon da Zeugma’dan bahsetmektedir. Helle-nistik dönemde Selevkos Nikator zamanında Zeugma’da önemli imar faaliyetleri yapıldığı bilinmektedir. Kentteki Akropolün üzerine kader tanrıçası Thyke’nin bir tapınağı yapılmıştır. Bu tapınak halen toprak altındadır. Zeugma Antik Kenti kendi şehir sikkesi de basmış Roma Kentlerinden biridir. Sikkeler üzerine bir tarafına Thyke tapınağı , diğer tarafına da güçlülüğü simgeleyen Roma Kartalı motifi basılmıştır.

Kronolojik tarihçe M.Ö. 300.yy. Büyük İskender’in Generallerinden 1.Selevkos Nikator Belkıs/Zeugma’nın ilk yerleşimi olan Selevkeya Euphra-tes kentini kurar

M.Ö. 1.yy. Kentin Selevkeya Euphrates adı korunarak Kom-magene Krallığı’’ın 4 büyük kentinden biri olur.

M.S. 1.yy. M.Ö.1.yy.’ın ilk çeyreğinde Roma İmparatorlu-ğu’nun topraklarına katılır ve ismi de “köprü “ , “geçit” anlamı-na gelen “ ZEUGMA” olarak değiştirilir.

M.S. 252 Sasani Kralı 1.Şapur Belkıs/Zeugma’yı ele geçirerek yakıp yıkar

Page 62: Anadolum Platform 1.Sayı

M.S. 4.yy. Belkıs/Zeugma geç Roma hakimiyetine girer.

M.S. 5-6.yy. Belkıs/Zeugma Erken Roma hakimiyetine girer.

M.S. 7.yy. İslam Akınları sonucu Belkıs/Zeugma terk edilir.

M.S. 10-12.yy. Küçük bir İslami yerleşimi oluşur.

M.S. 16.yy. Bugünkü adıyla Belkıs Köyü kurulur.

Heykeltraşlık ekolü Belkıs/Zeugma’yı Anadolu’daki pek çok antik kent içinde ön plana çıkaran bir çok özellik bulunuyor. Bu özelliklerden birisi kendine has özellikler taşıyan heykeltraşlık ekolüdür. Belkıs/Zeugma’da ele geçirilen heykeller, kabartmalar ve mezar stelle-rinde kendini gösteren bu ekole ait pek çok örneği Türkiye’nin ve dünyanın çeşitli müzelerinde görmek mümkün.

Dünya rekoru 100 bin Bulla Zeugma kazıları sırasında ortaya çıkarılan ve bu alanda bir “dünya rekoru” Gaziantep’e ve Türkiye’ye kazandıran “ bullalar” da Belkıs/Zeugma’yı eşsiz kılan özellikler arasında yer alıyor. Bulla mühür baskısı anlamına geliyor. Yani bir mektup , bir ferman , ya da paketi başka yerlere göndermek gerektiğinde , kapatılıp üzerine vurulan özel mühür baskı demek. Bu da Zeugma’nın devlet arşivinin günümüze yansıyan izleri sayılıyor. Gaziantep Arkeoloji Müzesi’nde sergilenen bu önemli koleksi-yondaki mühür baskılarının sayısı ekim ayı içerisinde bulunan-larla birlikte 100.000’i buluyor. Arkeoloji uzmanları bu rakamın “ Dünyada bir müze kayıtlarında bulunan en fazla bulla “ oldu-ğunu belirtiyor. Pişmiş topraktan yapılan bu bullalar , üzerinde taşıdıkları son derece zengin tasvirler ile Belkıs/Zeugma’nın diğer antik kentlerle olan ilişkileri, dönemin ekonomik, sosyal ve dini hayatı üzerine benzersiz bilgiler edinmemizi sağlıyor.

Roma’nın 4. Lejyon Bölgesi Zeugma’yı önemli antik kentler arasında farklı kılan diğer bir olay da Roma İmparatorluğu döneminde üslenmiş olan ve çoğunluğu Anadolulu askerlerden oluşan Scyhthica (İskitya ) Lejyonu’nun bu kentte bulunmasıdır. Bu lejyon Roma imparatorluğunun en önemli 4 kentinden biri konumunday-dı. Kaynaklar bu garnizonun daha sonraları Romalı bir yapıya bürünüp “ IV.Lejyon “ adıyla Fırat kıyılarının koruması göre-vini üstlendiğini belirtiyor. Sadece A bölgesi kazılarında gün ışığına çıkarılan mozaiklerin alanının 1000 metrekareyi bulması Zeugma’nın tam anlamıyla bir mozaik kenti olduğunu ortaya çıkarıyor. Yapılan araştırmalar sonucunda uzmanlar Zeugma’da-ki kazıların tamamlanmasıyla Gaziantep Müzesi’nin dünyanın en büyük mozaik müzesi haline dönüşeceğini söylüyor. Yolların kesişme noktasında bulunması ve ticaret ve garnizon kenti ol-ması Zeugma’yı sanatçıların gözünde çekici yapmış. Emekli olan subaylar bile kente yerleşmeye başlamışlar. Güvenli ve zengin bir kent olan Zeugma’ya dönemin en iyi sanatçıları akın etmeye başlamışlar. Böylelikle sanatçılar , kentte, günümüzde olaylar yaratan mozaikler, freskler ve heykeller bırakmışlardır. Zeugma çağımız yöneticilerinin nedenini bilmedikleri biçimde zenginleşirken, kültür ve güzel sanatlarda da gelişimini sürdür-müştür. Kentin hemen tam karşı kıyısında bulunan ve şimdi çoktan sular altında kalan Apameia kenti ise Helenistik çağdan sonra Zeugma’nın her alandaki rekabetine dayanamayınca terkedilmiştir. M.S.2.yüzyılda Zeugma’yı Apameia’ya bağlayan , ağaç kütüklerinden yapılmış salların oluşturduğu ahşap bir köprü bulunuyormuş. Zeugma’daki villa tipi yerleşimler , bu köprünün Fırat kıyısından başlayarak , batı yönünde yaklaşık 300- 350 metre yüksekliğindeki Belkıs Tepesi’nin üstündeki Akropolis’in eteklerine kadar ulaşmıştır. Yamaçların güney ve batı bölgesi nekropol (mezarlık) , doğu ve kuzeydoğu tarafı mahalleler, kuzey kesimi ise yönetsel bölümler ve lejyon bölgesiydi.

75

Page 63: Anadolum Platform 1.Sayı

Akropolis’in üzerinde ise Zeugma sikkelerinde sıkça rast-lanan Tykhe (talih ve kader tanrıçası ) Tapınağı bulunmaktay-dı. Zeugma’nın genel topoğrafik yapısı , tam bir yamaç kenti görünümündeydi. Helenistik dönemde başlayan villa geleneğine göre , yüksek ve manzaralı alanlar seçiliyordu. Roma dönemine gelince , yüksek yerlerde oturmak, asillere özgü bir tercih ve ayrıcalık olarak kabul edilmekteydi. nedenle kent ve villaları , arkasındaki tepelere doğru açılmış taraçalar üzerinde konum-landırılmıştı.

Sanat harikası mozaikler Bir mozaik panosunda çok değişik malzemenin kullanılması gerekiyor. Ancak gelişim süreci içinde ele alındığında yüzeydeki süsleme malzemesinin köklü değişiklikler geçirdiğini görüyo-ruz. Mozaikte ilkin süsleme unsuru olarak farklı renklerde ve çoğunlukla da siyah-beyaz çakıl taşları kullanılmıştır. Zaman içerisinde çakıl taşlarının çeşitli renklerde boyandığına tanık oluyoruz. Bu dönemde çakılların traşlanmış örneklerine de rast-lanmıştır. Ancak taşların gerçek traşlanması “ Tesserae “ denilen teknik önce eski Yunan , sonraları da Roma mozaiklerinde kendini göstermiştir. Bu teknikte taşlar kübik, dörtgen ve üçgen prizmalar biçiminde önceden kesilip, hazırlanır. Ardından mozaik panosuna işlenirdi. Tesserae’nin keşfi mozaiği resimsel tarzda yapma arzusundan doğduğu sanılmaktadır. Antik çağın en önemli mozaikleri çakıl ve camdan yapılmış, Tesserae’lerden üretilmiştir. Taştan sonra en önemli mozaik süsleme malzemesi camdır. İlk kez M.Ö.3. ve 1.yy.’lar arasında Helenistik çağda görülmüş ve sanatçılara sınırsız bir renk kullanma olanağı ver-miştir. Bu iki ana maddenin dışında mermer , kiremit parçaları , seramik Tesserae’ler , Terrekota parçalar ve nihayet altın ile gümüş kullanılmıştır. Bu son ikisi ilkin Romalılar tarafından uy-gulanmıştır. Altın Tesserae’lerin roma dönemine ait ilk örnek-lerine Antakya döşeme mozaiklerinde M.Ö. 300’lerden sonra görmekteyiz. Genç Hıristiyan ve Bizans mozaikleri döneminde altın Tesserae’lerin Tanrı ve İsa tasvirlerinde gümüş ise 2.de-recede önemli kişilerde kullanılmıştır. Teknik ve malzemenin yanı sıra kullanılan harcın kendisi de büyük önem taşıyordu. Roma döneminde harç yüzeye iki üç kat oluşturacak şekilde ve Tesserae yüzeyi taşıyacak şekilde seriliyordu. Birinci kat harcın dibe çökmemesi için harç hamuru sık döşenmiş taşların üzerine çatlamaları önlemek amacıyla yerleştirilirdi.

59

Ares heykeli Zeugmada bulunan bir diğer önemli buluntu da Roma dö-nemine ait 1,50 m boyunda bronz bir Mars heykeli. Eski Yunan’ da savaş tanrısı olan “Ares’ in Romalı karşılığı Mars heykelin ilk temizlik bakımını yapan arkeolog Fatma Bulgan’ a göre “Mars Roma’ da çok önemli bir tanrı. Bereketi ve gücü simgeliyor. Bilindiği gibi Mars savaşçı bir tanrı ve bu kararteriyle kente çok uyuyor. Ayrıca, Fırat kıyısında bereketli topraklar üzerinde kurulmuş bir kent. Bu nedenle Mars’ ın Zeugma için çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Yaklaşık 1800 yıl toprağın altında kalan bronz heykelin üzerini sert bir kalker tabakası kaplamış. Bunun temizlenmesi oldukça güç. Çünkü, eserin özgün bronz yapısını bozmadan ve oksitlenmeyi harekete geçirmeden bu temiz-lenmeyi yapmak uzmanca, titiz bir çalışmayı gerektirir. Mars heykelinin üzerinde birde yanık izi var. Arkeologlar bunun M.S 252’ de Parthlar ‘ın, Zeugma’yı ele geçirerek yakıp yıkmasından kalan izler olduğunu düşünüyorlar.

Mühür baskıların önemi Zeugma’da bulunan doksan bin mühür baskısıyla bu kentin ticaret ve haberleşmedeki yoğunluğu gözler önüne serilmiştir. Bunun da sebebi, Antakya’dan Çin’e uzanan ipek yolunun Zeug-ma’dan geçmesi ve mevcut gümrük ile kent ticaretinin oldukça gelişmiş olmasıdır. Zeugma’da ele geçen mühür baskılarının bir çoğunun üstünde ticaretle ilgili tanrı ve tanrıça resimleri mev-cuttur. Bunlar Tykhe, Fortuna , ve tüccarların, yolcuların, haber-cilerin tanrısı Hermes’dir. Belkıs tepesinin üstünde olduğunu Zeugma sikkelerinin arka yüz resimlerinden bildiğimiz şans, baht, talih tanrıçası Tykhe tapınağı onlarca kilometre uzaktan görünen heybetiyle kervanlarla gelip geçen tüccar ve yolculara güven vermiş olmalıdır. Ayrıca, beş bin askeri barındıran IV. lejyon kampının burada konuşlandırılması bu güveni daha da arttırmış, şehri ekonomik olarak güçlendirmiş ve posta iletişi-mini çoğaltmıştır.. Zeugma mühür baskıları arasında Avgustus resimli olanların on binin üzerinde olması, resmi dokümanların daha çok askeri amaçlı olduğunu göstermektedir. Geçit köprü anlamına gelen adından da anlaşılacağı üzere, Zeugma doğunun batıya açılan gümrük kapısıydı. Fırat üstündeki köprüden ağır adımlarla ve ürkek gözlerle mühür baskılı gümrük balyalarını izleyerek, günümüzde Kelekağzı ve İskeleüstü mevkileri olarak bilinen yerde Zeugma’ya yani batıya ayak basardı.

Page 64: Anadolum Platform 1.Sayı

DAĞ TANRILARI

Yesemek’te buluşan

Yesemek Açık Hava Müzesi’nin eski yakın doğunun en büyük açıkhava heykel atölyesi ve taşocağı olduğu, aynı zamanda bir heykel okulu niteliği de taşıdığı ortaya çıktı.

Ülkemizin en önemli tarihi ve turistik eserlerinden biri olan Yesemek Açık Hava Müzesi ve Heykel Atölyesi, Gaziantep’in İslahiye ilçesinin 23 km. güneydoğusundadır. Bilimsel kazıla-ra göre Geç Hitit Devletleri Dönemi içerisinde MÖ. 900/800 yıllarına ait olduğu kabul edilen Yesemek , Tarihte bilinen ilk açıkhava heykel atölyesidir. Hitit İmparatoru Şuppillulima zamanında M.Ö. 1375-1335 yılları arasında açılmış ve bura-da bölgenin yerli halkı olan Hurlar çalışmışlardır. Atelyenin takriben bir kilometre batısında taşçı ustalarının, işçilerin evleri ve muhtelif aletleri bulunmuştur. Eski yakın doğunun en büyük açıkhava heykel atölyesi ve taşocağı olduğu, aynı zamanda bir heykel okulu niteliği de taşıdığı ayrıca belirtilmiştir.

Atölyenin burada kurulmasının sebebi, bu bölgede araziye menekşemsi gri rengini veren, Dolarit diye de adlandırılan, çok kaliteli bir bazalt damarı olmasıdır. Yesemek Taşocağı’nın malzemesini volkanik taş olan bazalt oluşturmaktadır. Buradaki bazalt gayet sert olup çok ince gözenekleri vardır.

Taşocağından çıkarılan bu taşlar, dağın yanındaki heykel atölyesine gelmekte ve burada, öncelikle, şekiller şablonlar yardımıyla taş bloklarının üzerine çizilmekteydi. İkinci aşamada şeklin konturları kabaca belirlenmekte ve bazı detaylar işlen-mekteydi. Üçüncü aşamada detaylar daha da özenli işlenmekte ve heykel ince perdahlanarak son haline getirilmekteydi.

Heykelin son rötuşlarının kullanıldığı mimari mekanda yapıldı-ğı ,yakın çevrede yapılan kazılarda (Zincirli-Sakçagözü) bitmiş heykellerin (Sfenks) bulunmasından anlaşılmaktadır.

Sfenkslerde Mısır Uygarlığı etkisi göze çarpmaktadır. Zaten Yesemek ve havalisi (İslahiye) , Anadolu ile Mısır’ı birbirine bağlayan yol üzerindedir ve bir çok savaşa sahne olmuştur.

M.Ö. 8. Yüzyılın sonlarında bölge Hititler’in elinden çıkıp Asurlular egemenliğine girdiğinde taş ocağı ve heykel atöl-yesi işlerliğini yitirmiş ve çalışan halk burayı terk etmiştir. O zamandan, 1890 yılında Zincirli Höyük’ünde kazılar yapmakta olan Felix Von Luschan ‘ın burayı keşfetmesine kadar , Yesemek susmuş ve beklemiştir. Felix yazılarında Yesemek’ten bir kaç cümle ile bahsetmiştir.

1958-1961 yılları arasında Prof. Dr. Bahadır Alkım ve 90’lı yıllarda da Arkeolog İlhan Temizsoy ,Yesemek’te bulunan 300 adet heykel (Sfenksler-Arslanlar ve Dağ Tanrıları) ve yontu-yu(taslak) gün ışığına çıkartmışlardır. Bu eserlerin bir kısmı Gaziantep Müzesi’nde , çoğunluğu da Yesemek Açık Hava Müzesi’nde sergilenmektedir.

Page 65: Anadolum Platform 1.Sayı

“UFUKTA 4 YENİ

KİTAP VAR”

Gazeteci Yazar Mehmet Kesim ‘Müsaadeniz-le’ adlı şiir kitabıyla yaptığı başarılı çalışma-yı 4 yeni kitabıyla sürdürecek.

“Uzun süreden beri üzerinde biri şiir, biri roman, ikisi de Antalya ve KKTC üzerine olan özel çalışma-larımla ilgili yoğun bir tempo içerisindeyim” diyen Kesim, “ Sosyal sorumluluk projelerine ait bazı özel ça-lışmalarım da sürmekte. Bunlardan bir tanesi Mehmet-çik, diğeri kadına şiddetle ilgili özel bir çalışma. Bütün bu çalışmalarım üç yıldan beri süren süreçte devam etmektedir” dedi.

Filme konu olacak bir roman Gazeteci yazar Kesim şunları söyledi: “Antalya be-nim doğup, büyüdüğüm, yaşadığım şehir. Antalya’yı ve tüm ilçelerini kapsayan, insanlarla konuşarak yazdığım Antalya’ya özel bir kitap çalışmam var. Diğeri ise ikinci vatanım gibi KKTC ile ilgili o da aynı şekilde KKTC’de bire bir insanlarla konuşarak kaleme aldığım bir eser olacak. Yeni şiir kitabımın şiirleri hazır, diğer bir çalış-mam ise uzun süredir yazdığım roman. Bu a yıllardan beri devam eden filme konu olacak özel bir roman”

Müsaadenizle beğeni kazandı Kesim sözlerini şöyle sürdürdü: “Gazetecilik mesleğinde Allah’a şükür gözümde kalacak bir yer yok. Yıllarca Türkiye’nin en büyük tirajına sahip bir gazetede Antalya Bölge temsilciliğini ve An-talya’nın ilk yerel TV ve Radyosunu kurup aynı 07 adını taşıyan günlük gazete ile tam 12 yıl hem patronluğunu hem de genel yayın yönetmenliğini yaptım. Şimdi 5 internet gazetemiz var. byturco.com ve buyukantalya.com’da köşe yazıyorum. Edebiyat alanında eserlerim konuşulsun istiyorum. ‘Müsaadenizle’ şiir kitabım beğeni kazandı”

Nerdesin beyaz? Kendi yazdığım şiirlerin bestesini de yaparak birçok şarkıyı hazırlayıp okurlarla Kasım ayında paylaştığını belirten Kesim, “Altın Portakal için yaptığım şarkı, Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel için yaptığım seçim şarkısı ‘Antalya’m’ ve son olarak Beyazıt Öztürk için yaptığım ‘Nerdesin Beyaz’ şarkı-ları ciddi izlenme aldı. Bu konuda değerli dostum; müzik adamı Orhan Şallıel, Sonay Akçen ve Özgür Yedievli kardeşimin desteği büyüktür.2016 yaz itibariyle edebiyat alanı başta olmak üzere sosyal amaçlı projelerde güzel eserlerimle ülkeme, Antalya’ma, KKTC’ye hizmete devam diyorum” diye konuştu.

61

Page 66: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 67: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 68: Anadolum Platform 1.Sayı

ANTEP YEMEKLERİ

64

Page 69: Anadolum Platform 1.Sayı

Gaziantep dünya üzerinde ilk çağlara dayanan tarihiy-le son derece kıdemli bir şehirdir. Tunç Devrinden bu yana Hititler, Mısırlılar, Medler, Asurlular, Persler , Makedonlar, Komogeneler ve daha birçok medeniyeti ağırlamıştır. Bu medeniyetlerdeki kültürel çeşitlilik Antep’in mutfagina da yansimistir. 200’un üzerinde yemek çeşitini barındIran Gaziantep mutfağı yemek çeşitlerindeki zenginliği dışında kurutulmuş gıda-lar(patlıcan,domates,biber..) ve baharat çeşitliliğiyle de tam bir mutfak şehridir.Turkiye genelinde birçok restaurant başta kırmızı pul biber olmak üzere pek çok malzemeyi Gaziantep şehrinden temin eder.Ayrıca Türkiye’nin ilk mutfak müzesi Antep Şahinbey’de bulunmaktadır.

Gaziantep mutfağı genel olarak doğu ile batı kültürünün ortasında çıkmış kendine özgü bir yere sahiptir. Tarihin en eski şehirlerinden biri olan Gaziantep, Müslüman Araplara, Yahudi-lere, Ermenilere ve en son Türklere ev sahipliği yapmıştır. Şehir ticaret kervanlarının geçtiği güzergâhta olması sebebi ile çok sa-yıda kültürün birleştiği bir yer olmuştur. Bu çok kültürlülük en çok mutfağa yansımıştır. Gaziantep mutfağı bu sebeple kültürler sentezinden oluşmaktadır.

Gaziantep mutfağı, daha çok ete dayalı biryemek kültürüne sahiptir. Yemekler bol yağlı ve bol baharatlı olarak yapılır. Daha çok koyun eti tüketilmektedir. Bunun yanında tavuk, hindi son zamanlarda deve kuşu eti de tüketilmektedir. Balık yemekle-rinin tüketimi nerede ise yok denecek kadar azdır. Tek başına sebze ile yapılan yemek azdır. Sebzeli yemekler de etle yapılır.

Gaziantep yemek kültürünün en güzel yemekleri Ramazan ve bayram sofralarında kendisini gösterir. Kendine özgü yöresel yemekleri Gaziantep dışında bulmak çok zordur.Sonbaharda mahalle kadınları bir birlerine yardım ederek biber, Patlıcan, Kabak, acurları temizleyerek onları kuruturlar.Yemeklerin lezzetini oluşturan baharatlar, Gaziler caddesinde-ki, Elmacı pazarındaki baharatçılardan özenle seçilerek alınır. Gaziantep de baharatın envai çeşidi ve en hası bulunur. Her seviyedeki aile evine mutlaka köftelik simit ( köfte yapımında kullanılan ince bulgur) alır.

ÇORBALAR Bazı çorbalarda vardır ki bunlar sadece bu yöreye aittir. Bazı çorbaları şöyle sıralayabiliriz. Ekşili Kırmızı Mercimek Çorba-sı, Süzme Kırmızı Mercimek Çorbası, Alaca Çorba, Yoğurtlu Dövme Çorbası, Maş Çorbası, Antep Tarhana Çorbası, Maşhor Çorbası, Öz Çorba, Keme çorbası, Un Çorbası, Yoğurtlu Un Çorbası, Yoğurtlu Lebene Çorbası, Yoğurt Çorbası, Süt Çorba-sı, Düğün Çorbası, Şafak Çorbası, Soğan Çorba, Aşir Çorbası, Muni Çorba.

ANAYEMEKLER Yemekler genelde etli ve bol yağlı olarak yapılır. Ana yemek-leri de etli yemekler, Sebzeli yemekler, Yoğurtlu Yemekler ve ke-baplar olarak ayırmamız gerekir. Etli yemekler; Ekşili Taraklık, et kızartma, Et Sarması, Kuveysal, Darap Gatel, et Paça, Mardın-della, Rulo Köfte, Yufkalı Paça, terbiyeli Köfte, Ciğer kavurması, Ciğertavası diye sıralayabiliriz. Üzerinde özel olarak durulması gereken bol baharat ve sarımsaklı Beyran tadılması gereken bir yemektir. Gaziantep’te sebzeli yemek azalmasına rağmen, etteki kolesterolün fazla olması son dönemlerde Gazianteplileri sebzeli yemeklerini yapmaya yöneltmektedir. Doğrama,

Domates Doğraması, Kabaklama, Kabak Oturması, Kabak Mık-şısı, Patlıcan Musakkası, Hızmalı Patlıcan Musakaksı, Haylan Kabağı Musakkası, Kazan Kebabı, Kamış Yahnisi, Zerdali Aşı, Çir Yahnisi ( Kaysı ve Zerdali Kurusu) Ebegümeci Buğulaması gibi yöreye özgü sebzeli yemekler vardır.

YOĞURTLU YEMEKLER Yoğurtlu Yemeklerin başında Yuvarlama gelir, Yuvarlama hem Ramazan için hem de bayram için hazırlanır. Hazırlanışı zor olduğu için mahalle kadınları bir araya gelip yardımlaşarak Yuvarlamayı hazırlarlar. Yuvarlama iftar sofralarını süslediği gibi Bayramda her evde mutlaka yapılan bir baş yemektir.Yu-varlama yanında yoğurtlu yemek olarak; Sarımsak Aşı, Şiveydiz, Acur Muntaniyesi, Yoğurtlu Keme, Yoğurtlu Bakla gibi yemek-leri de görmemiz mümkün.

KEBAPLAR Kebaplar ise Gaziantep mutfağının vazgeçilmezlerindendir. Ciğer ve Izgara Piliç Baharatı, Terbiyeli tike Kebabı, Altı Ezmeli Tike Kebabı, Patlıcan Kebabı, Torbada Patlıcan Kebabı, Kıyma Kebabı, Sebze Kebabı, Patates Kebabı, Sarımsak Kebabı, Frank Kebabı, İslim Kebabı, Koç Kebabı, Bamya Kebabı, Simit Kebabı, Keme Kebabı belli, Soğan kebabı başlı kebaplardır.

Başka bir yerde göremeyeceğiniz Gaziantep yöresinde yapılan meyveli kebaplarda vardır. Gazianteplilerin kebap yapmalarını damak zevkine mal etsek de, asıl meselenin meyve yemek ol-madığı meyvelerin et yemek için bir bahane olduğunu görürüz. Bakın sofralara hangi meyveler yemek olarak giriyor. Elma Kebabı, Armut Kebabı, Yenidünya Kebabı, Vişne Kebabı, Armut Kebabı, Şeftali Kebabı.

PİLAVLAR Yemeklerin yanında Gaziantep pilavları da iftar sofrasının vazgeçilmezlerindendir. Etli Pilav, Firik Pilavı, İç Pilav, Sebzeli Pilav, Meyveli Pilav, Mercimekli Pilav, Kıtmalı Bulgur Pilavı, Sebzeli Bulgur Pilavı, Lolazlı (börülce) Pilav yörenin güzel pilavlarındandır. Özellikle köylerde Bulgurdan yapılan pilavlar sofraların vazgeçilmezlerdendir. Aynı şekilde Firik Pilavı tadına bakılması gereken pilavlardandır.

KÖFTELERSofralarda soğuk olarak yenilen ve vazgeçilmezlerinden biriside köftelerdir. İçli Köfte, Sini Köftesi, Topaçlı Köfte, Maltıhalı Köfte( Kırmız Mercimek) Ekşili Ufak Köfte, Haveydi Köftesi, Omaç yörenin en güzel köftelerindendir. Özel günlerde çiğ köfte yemek misafire ikram etmek güzeldir. Yemekler yanın-da salatalar olduğu gibi piyazlarda vardır. Mevsimi ise hazmı kolaylaştırması için turp sofralarda mutlaka bulunur. Sofranın baş köşesinde biberiye olarak adlandırılan küçük biber turşuları mutlaka vardır.

65

Page 70: Anadolum Platform 1.Sayı

DOLMALAR İftar sofrasının vazgeçilmezlerinden biriside Gaziantep dolmalarıdır. Gaziantep dolmaları kendine has bir tat ve özellik taşır. Karışık Antep Dolması, Firikli Acur dolamsı, Bulgurlu Kabak Dolaması, Yoğurtlu Kabak Dolması, Haylan Kabağı Dol-ması bunlardan bazılarıdır. Özellikle kurutulmuş biber dolması çok acı olduğundan acıyı sevmeyenler için dikkatli olunması gereken yemeklerdendir.

TATLILAR Gaziantep tatlıları ile de meşhur bir şehirdir. Özelliklede tereyağlı fıstıklı baklavası ile her yerde bilinir. Bu tatlı kültürü mutfaklara da yansımış, evde özel yapılanlarda vardır. Haytalla, Sütlaç, Zerde, Peynirli Un Helvası, Guymak tatlıları evde yapı-lanlardan bazılarıdır.Ayrıca başka şehirlerde görmeye alışık olmadığımız bir olay daha vardır. Gaziantepliler çoğu yemeklerini fırınlara hazırlayıp yada kasapta hazırlatıp gönderirler. Yemekler bu sebeple fırınlar da pişer.

Her pide fırının yanında mutlaka bir Manav, bir kasap vardır. Fırın, Kasap, Manav üçlüsü Gaziantep’te ayrılmaz üçlüdür.Yolunuz Gaziantep’e düşmüşse, şehrin kültürünü yansıtan me-kanlarda, yöresel yemekleri tatmanız mümkündür.

Page 71: Anadolum Platform 1.Sayı

GASTRONOMİ ŞEHRİGaziantep UNESCO tarafından gastronomi alanında ’Yaratıcı Şehirler Ağı’na alındı. Anadolu Mutfağını Araştırma Geliştirme ve Koruma Derneği Başkanı Şef Tahir Tekin Öztan, “Büyük mücadeleler sonucunda Gaziantep hak ettiği unvana kavuşmuştur” dedi.

UNESCO’nun 33 ülkeden 47 kenti “Yaratıcı Şehirler Ağına” aldığı kararda Türkiye’den Gaziantep gastronomi kategorisinde bu unvanı aldı. Haberin duyulmasının ardından Gaziantep’te büyük bir coşkunun yaşandı. Konunun duayenleri alınan kararın yerinde bir karar olduğunu ifade etti. Konuyla ilgili bir değerlendirme yapan Anadolu Mutfağını Araştırma Geliştirme ve Koruma Derneği Başkanı Şef Tahir Tekin Öztan, “UNESCO tarafından alınan bu karar Gaziantep’in gastronomi alanında da Türkiye’nin öncü şehri olma özelliğini kazanması anlamını taşıyor. Bir ülkenin tanıtımı, bir kentin tanıtımı o ülkenin ve kentin mutfağından geçer. Bu karar hepimiz için büyük bir gu-rur kaynağı olmuştur. Gaziantep Büyükşehir Belediye Başkanı-mız Fatma Şahin başta olmak üzere bu konuda emeği geçenleri yürekten kutluyorum. Önümüzdeki süreç hepimizin taşın altına elimizi koyma sürecidir. Alınan bu unvanın başarıyla kentimize katma değer sağlayabilmesi, ülkemize katma değer sağlayabil-mesi bundan sonra atılacak adımlara bağlıdır. Gaziantep mutfa-ğını bütün özellikleriyle tanımak, tattırmak ve tanıtmak için kolları sıvamak ve bununla ilgili ciddi çalışmaları yapmak zorundayız” dedi.

UNESCO tarafından gastronomi kenti olarak ilan edilen Gaziantep’in tanıtım atağına geçmesi gerektiğini de vurgula-yan Öztan, “Gaziantep bu anlamda önemli bir tanıtım hamlesi başlatmak ve gastronomi kenti olma özelliğinin hakkını vermek zorunda. Özellikle mutfak kültürümüzün yeni nesiller yanında yabancılara öğretilmesi için gerekli alt yapının oluşturulması, bu alanda önemli adımların atılması zorunludur. Bu unvan öyle sıradan bir unvan değildir. Gaziantep’te birçok sektöre sinerji getirecektir. Konaklamasından restoranlarına, hediyelik eşya satışından diğer kültürel varlıkların tanıtılmasına kadar Gaziantep’in önü açılmıştır. Gazianteplilerin el birliği ile doğru bir yol haritası oluşturarak bir an önce faaliyetlere başlaması, beraberinde festivallerin önünü açması gerekmektedir. Bizler üzerimize düşenleri dün olduğu gibi yarınlarda da Gaziantep ve ülkemiz için yapmaya devam edeceğiz” diye konuştu.

Şu ana kadar UNESCO gastronomi listesine dünyanın dört bir yanından sadece sekiz kent kabul edilmişti. Listeye şu ana kadar Çin’den iki kent, Brezilya, Güney Kore, İsveç, Ko-lombiya,Japonya ve Lübnan’dan birer şehir girmişti. UNESCO tarafından alınan son kararla Gaziantep ile birlikte 9 kent daha bu listeye eklendi.İlk olarak Fransız yazar Joseph Berchoux tara-fından 1801 yılında kullanılan, Yunanca mide ile ilgili “Gastro” ve kanun, kural anlamındaki “Nomos” kelimesinden türeyen “Nomy” kelimelerinin birleştirilmesinden oluşan bir kelimedir. Anlam olarak; Yüzlerce yıllık yemek tecrübesi ve lezzet birikimi, yemeği yaşamsal öneminden sıyrarak bir keyif ve haz olgusu vaziyetine getirmiştir. Lezzet ve görselliğin keyif vericiliği, günümüzde Gastronomi teriminin önemini farkedilir kılmış ve bir bilim olarak görülmesine neden olmuştur. Yemek kanunu olarak çevrilebilir.

Gastronomi, kültür ve yemek arasındaki ilişkiyi inceleyen bir disiplindir. Yenilebilir tüm maddelerin, hijyenik olan ama sağ-lığa uygun olmasına şart koşulmayacak şekilde azami damak ve göz zevkini amaçlayarak sofraya, yenmeye hazır hale getirilme-sine kadar olan süreç gastronominin çalışma konusudur.

Gastronomi, hijyenik, iyi düzenlenmiş, hoş ve lezzetli mut-fak; yemek düzeni ve sistemi anlamına da gelir.

Charles Darwin tarafından ilgi duyulan bir çalışmadır. Darwin Cambridge Üniversitesi’nde gönülsüz bir şekilde ilahi-yat okurken “Gurme Kulübü”ne üye oldu; bu kulüpte haftada bir toplanıyor ve normalde mönülerde bulunmayan hayvanları yemeye çalışıyorlardı. Gurme Kulübü daha çok şahin ve bala-bankuşunu test etmekte idi.

67

Page 72: Anadolum Platform 1.Sayı

MARKALAŞMA ATAĞI

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Işık, uluslararası markalaşma yolunda Türkiye’nin 182 tescilli coğrafi işaretinin bulunduğunu, 201 başvuru işleminin ise devam ettiğini açıkladı.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, AB nezdinde tescil edilen coğrafi işaretlerin Türkiye’nin uluslararası marka-laşmasında büyük önem taşıdığını belirterek, “Mevcut durum itibarıyla 183 tescilli coğrafi işaretimiz bulunuyor, 201 başvuru-nun işlemleri ise devam ediyor” dedi.

Bakan Işık, AA Muhabirine, Türk Patent Enstitüsü’ne (TPE) yapılan coğrafi işaret başvuruları ve tescil sonuçları hakkında açıklamalarda bulundu.

Coğrafi işaretlerin, yöresel ürünlerin geleneksel özellik ve kalitelerinin korunarak gelecek nesillere aktarılmasını sağladı-ğına işaret eden Işık, aynı zamanda bölgelerine ve üreticilerine marka değeri ve dolayısıyla da ekonomik değer kazandırdığını söyledi.

Işık, Türkiye’de coğrafi işaretlerin korunması konusunda yapılan çalışmaların daha sistemli ve etkili yürütülmesi amacıyla Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı öncülüğünde, TPE koordinatörlü-ğünde hazırlanan Ulusal Coğrafi İşaret Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nın temmuzda Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe girdiğini hatırlattı.

Işık, mevcut durum itibarıyla 183 tescilli coğrafi işaretin bu-lunduğunu ve 201 başvurunun işlemlerinin ise devam ettiğini bildirdi. Bu yıl 21 yeni coğrafi işaret başvurusunun daha yapıl-dığına dikkati çeken Işık, ayrıca “Balıkesir Höşmerim Tatlısı”, “Tokat Kebabı” ve “Edremit Körfezi Yeşil Çizik Zeytin” için yapılan coğrafi işaret başvurularının da tescil edildiğini kaydet-ti. markalaşmasında büyük önem taşıdığının altını çizen Işık, “Antep Baklavası/Gaziantep Baklavası, AB nezdinde koruma al-tına alınmış olan coğrafi işaretimiz. Aydın İnciri, Afyon Sucuğu, Afyon Pastırması ve Malatya Kayısısı ise inceleme aşamasında bulunan coğrafi işaretlerimiz olarak yer alıyor” diye konuştu.

Tescilli ve başvuru aşamasındaki coğrafi işaretlere, “http://www.tpe.gov.tr/TurkPatentEnstitusu/geographicalList/” ve “http://www.tpe.gov.tr/TurkPatentEnstitusu/geographicalRegistered-List/” linklerinden ulaşılabiliniyor.

Page 73: Anadolum Platform 1.Sayı

ANTEP FISTIĞIŞam fıstığına Antepfıstığı denilmesinin sebebi ilk fıstık işletme-lerinin Gaziantep’te kurulması ve Türkiye’ye buradan dağıtılma-sıdır.

Antepfıstığı (Pistacia vera), sakız ağacıgiller (Anacardiaceae) familyasından yenebilen kabuklu bir meyve ve bu meyvenin ağacı. Bazı yörelerde Şam fıstığı olarak da bilinir. Antepfıstığı denilmesinin sebebi ilk fıstık işletmelerinin Gaziantep’te kurul-ması ve Türkiye’ye buradan dağıtılmasıdır .Antepfıstığı ağacın-dan yetişir, yağlı, ince kabukludur. Tatlıcılıkta, ayrıca eczacılıkta öksürük şurubu yapımında kullanılır.

Antepfıstığının anavatanı Türkiye, İran ve Türkmenistan’dı.Dünya’da Antep fıstığının en çok yetiştiği ülkeler, sırasıyla İran, ABD ve Türkiye’dir. Türkiye’de ise en çok Şanlıurfa, Gaziantep (Nizip İlçesi), Siirt, Kahramanmaraş, Adıyaman, Diyarbakır illerinde yetişir. Fıstık ağacı sıcak havayı çok sever.

Antep fıstığının 4 çeşidi vardır. Bunlardan “İran fıstığı” dnilen tür, en çok yetiştirilenidir. İran fıstığının meyveleri diğer hepsinden daha iridir. Ancak yağ oranı oldukça düşüktür.

Yetiştirildiği Yerler : İran, Şam ve Gaziantep civarlarında yetişAntep fıstığı meyvesi fındık, badem ve yer fıstığı gibi yağlı meyvelerle karşılaştırıldığında; protein bakımından %22.6, ka-bonhidrat bakımından %15.6 ve kalori değeri bakımından 3250 ile birinci, %54.5 yağ oranı bakımından fındıktan sonra ikinci sırayı almaktadır. Bu kadar yüksek besin değeri ve çerez olarak her yerde aranılan bir meyvedir.

Antepfıstığı vücuda enerji verir. Yorgunluğu giderir. Bede-ni ve zihni kuvvetlendirir. Cinsel gücü arttırır. Karaciğerin ve bağırsakların düzenli çalışmasına faydalıdır. Böbrek ağrılarını hafifletir. Kalp hastalıkları riskini azaltır. Vücudun gelişmeşinde etkilidir. Hastalarda iyileşmeyi hızlandırır. Göğsü yumuşatır ve öksürüğü hafifletir.

Antep Fıstığının Faydalarını aşağıdaki gibi sıraladık;

Günde 10-12 adet yenilen iç antepfıstığı,vücudun günlük yağ ihtiyacını karşılayabilmektedir.

100 g antepfıstığı vücudun günlük protein,vitamin B1 ve fosfor ihtiyacının %35”ini karşılayabilmektedir.

Antepfıstığında kolestrol yoktur Kandaki kolesterol seviyesi-ni düşürür. Kroner kalp hastalığının riskini azaltır.

Antep fıstığı protein yönünden 2 kat,fosfor yönünden 4 kat sığır etinden daha üstündür.

Vitamin E,B ve C komplexince zengindir.

Antepfıstığı şeker hastalığında (Diabete Mellitus)kullanıla-bilir100 gr antepfıstığında 4.0 gr posa bulunur.Posa miktarı yönün-den pirinç, patates ve buğday (0.3 gr) dan daha üstündürİnce bağırsakta glikoz emilimini azaltır ve kan şekerinin yüksel-mesini önler.

Yapısındaki lipitlerin çoğunluğu monounsature yağ asiti içerdiğinden(35 g), kan şekerini yükseltme (Glisemik indx) yönünden buğdaydan daha az riske sahiptir Kalp İçin Antep fıstığı kalp sağlığını korumada önemli bir ilaç vazifesi görür.Hastalıktan Sonra Antep fıstığı nekahet dönemlerinde de vücu-dumuzun dostudur. Bir terkip içinde veya tek başına tüketilen fıstık, nekahet dönemin rahat ve kısa sürmesini sağlar, bünyeyi dirençli hale getirir.Akciğer için iyi bir iltihap temizleyicidir. Göğsü yumuşatır, ağrılarını hafifletir, öksürüğün geçmesine yardımcı olur.

69

Page 74: Anadolum Platform 1.Sayı

Calsera nedir? Calsera nedir deyince aklımıza öncelikle mikrop-bakteri kırı-cı geliyor. Bunu da denize bakan herkes rahatlıkla söyleyebilir.Deniz. İnsanoğlunun bazen korkusu, bazen yemek kaynağı, ba-zen yağmur kaynağı ama her zaman oksijen kaynağı olmuştur.Bilinen bir nokta var ki, beşeri ilim denizlerde yaşayan kabuklu canlıların iyi bir kalsiyum deposu olduğunu söyler. Kalsiyum ise dünyamızın hem hayat kaynağı hem de önemli bir bariyeridir. Bu zaman zaman sıvıların akışına bariyer ama çoğu zaman da insanların bağışıklık sistemleri ve iskeletinin hammaddesi ola-rak görmekteyiz. Bunu da doğadaki 4 temel elementten sonra 5.element olarak açıklamak yanlış olmaz. Ateş,su,hava,toprak ve TAHTA. ( Komedyenimizi de analım.) Elbette tahta değil, bu 5.element KALSİYUMdur. Bunun da en yeni şekli KALSİNE KASİYUM şeklinde ülkemize de sunulmakta.

Kalsiyumun önemi nedir? Bugün bilinen kalsiyum damarları tıkayıp böbreklere hasar verirken yeni bir şeyler yapma gerekliliği bizden çok uzaklar-da bir dost ülkede düşünülmüş ve harekete geçilmiş. Derken deniz kabuklularında Kalsiyum karbonat olduğu bilinirken bunun üzerine yoğunlaşılmıştır. Ancak yöntemin önemi gözardı edilmeden bilinen klasik yöntem yerine seramik kullanılarak buradaki Kalsiyum elde edilmiş ve defalarca deneylerden geçi-rilmiş insan sağlığına bir etkisi var mı diyerek araştırılmış. Mış dememe bakmayın bunların hepsi sadece 17 yıl önce yapılmış işler. Yani 21.YY mucizesinin ortaya çıkmaya başladığı zamanlardır.

Neden böyle bir çalışma yapılmış? Bunda en etkili düşünce ise bizler binlerce yıldır denizleri kirletiyoruz ama denizler halen temiz ve bize çok büyük imkan-lar sunmaktadır. Bunun sebebi acep ne ola ki derken denizde yaşayan kabuklular akla gelmiş ve tüm dünya denizlerinde mev-cut bulunan 650 çeşit kabuklu incelenmeye başlanmış. İçlerinde en etkilisinin ise bu deniz tarağı bulunmuş fakat yetinilmeksizin araştırmalara devam edilmiş. Hatta aynı deniz tarağı dünya-nın farklı yerlerinde ve laboratuvarda yetiştirilmeye çalışılmış ancak aynı sonuca varılamamış. Bu da bize dünyanın kuruluş dengesini gösteren en ilahi kanıtlardan bir tanesi değil mi? Ya sizce? Akdeniz’den, Karadeniz’den , Atlantik Okyasunusunda akıntılarla giden kirli sular Pasifik Okyanusunun kuzeyine ulaştığında orada yaşayan Hokkikai adındaki istiridye çeşidi olan bu deniz tarağına yaklaşınca kendini savunma çabasına giren bu deniz canlısı çok özel bir kabuk üreterek hem kendini hem de bulunduğu yeri temizlemeye, dezenfekte etmeye kısaca yaşamaya çalışıyor.

CALSERA Onaylı mıdır? Bizler de bugün sadece bu kabuğu uluslarası patentli olarak özel bir şekilde kavurup içindeki 21.YY mucizesinin Calserayı elde edebiliyoruz ve Japonya’nın ardından dünyada ilk defa ola-rak geniş kullanım alanlarında Türkiye’nin birinci sınıf dünya vatandaşı olan halkımıza sunmanın haklı gururunu yaşıyoruz.Japonya Sağlık Bakanlığı tarafından dünyada ilk ve tek olarak onaylanmış bu kalsiyum ABD’de de yıllardır yapılan çalışma-larla onaylanmış ancak bunu ortaya çıkartmaları halen zaman almakla birlikte Amerika kıyılarında bulunan bu kabuklulardan istenilen sonuç elde edilememiştir. İstenen sonuç sadece Japon-ya kıyılarında yaşayan bu kabukludan elde edilebilmiştir.

Türkiye’de Bakanlıklar ne demektedir? Türkiye’de Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı bu ürünün muadilinin henüz dünyada Japonya haricinde

Calsera Dünya Distribütörü Orhan Çetin Alkan

Page 75: Anadolum Platform 1.Sayı

71

bulunmadığından ürünü kabul etmiş ancak E529 kodu ile yani kireçtaşı sınıfında hemen kabul etmiş ve müsaadelendirmiştir. Bunun sebebi ise insan sağlığına zarar yerine son derece faydalı olan bu ürünün olumlu etkilerinin bir çok alanda görülebilme-sidir. Halen bunu Avrupa Birliğine de kabul ettirme ve yeni bir başlık altında isimlendirme çalışması devam etmekte olup önce-likle A.B.D. akabinde de Avrupa özellikle Almanya buna benzer fakat daha az etkili ürünleri kullanmaya devam etmektedir. Bu ürünü bulduklarında da özellikle Anfaş Antalya Gıda fuarında Almanların yoğun ilgisi ve satın almaları bizi de şaşırtmıştır.

Türkiye’de nerelerde kullanılabilir?İnsan sağlığını ilgilendiren her alanda gönül rahatlığı ile kulla-nılabilen Calsera bakteri-mikrop kırıcı yeni nesil Kalsine kavkı kalsiyumu artık bizlerin de hizmetinde. 20 yıl önce yumurta ka-buğunu kullanmaktan vazgeçen Japonya artık kalsine kalsiyum kullanarak sağlıklı ve kimseye muhtaç olunmadan geçirilecek rahat bir yaşlılığa ülkemizde de imkan sağlamaktadır. Gıda sek-törü öncelikli olmak üzere her türlü gıda maddesinin PESTİT olarak bilinen ve insan sağlığına ciddi etkisi olan zararlı orga-nizmaları bertaraf ederek PESTİSİT olarak dünyadaki tek gıda temizleyicisidir. Pestit deyince aklımıza zirai ilaçlar dahil olmak üzere her türlü zararlı organizma ve bakteri gelmektedir. Bugün kimyasal yöntemlerle üretilen pestisitler de vardır. Ancak bun-ların büyük kısmı zararlı organizmaları yok ederken kendileri insan sağlığını daha da tehdit eder hale gelmektedir.Mevcut kimyasal pestisitler ile şeker hastalığı, damar

tıkanıklığı, böbrek bozuklukları, diyaliz, cilt hastalıkları, ciltte yaralar, egzema, mantar , astım ,kanser , grip gibi geniş kitleleri ilgilendiren hastalıklarla mücadele öne çıkmaktadır. Ancak yine de bu hastalıkların önüne geçilememektedir. CALSERA ise bü-tün bunların sebebi olan bakteri ve zararlı organizmaları daha baştan etkisiz hale getirerek riskleri en aza indirmektedir.Bunun dışında banyo ,lavabo , kalabalık insan toplulukları, havuzlar, geniş kitleleri yakından ilgilendiren her türlü üretimde karşı konulamaz hijyen sağlayan doğal ürün olarak kullanılabi-lir. Salgın hastalaıklara sebep olan organizmaları da baştan ber-taraf etmektedir. Küflenmeyi engellerken çürümeyi doğal haline bırakmakta ve zararsız olarak çürümeye imkan tanımaktadır.

Calsera ilaç mıdır?Calsera ilaç değildir. Sadece bağışıklık sistemini güçlendirerek hastalanmayı engeller. İlaç olarak kesinlikle tavsiye edilmez, önerilmez. Ancak beşeri Tıbba günümüzde yardımcı olan en iddialı tek bakterisit, fungusit , pestisit ve bakteriyostatiktir. Yani bir yandan zararlı organizmaları engellerken diğer yandan ye-niden çoğalarak insanlara zarar vermesinin önüne geçmektedir. Bunu yaparken insanlar için son derece önemli olan vitamin, mineral ve protein gibi önemli organizmalar üzerinde hiç bir etkisi olmaksızın bunları muhafaza etmektedir.Düzenli kullanımı ile doktor kontrollerinde tıbbı şaşırtacak şekilde sağlıklı çıkma ihtimali çok yüksektir. Ayrıca tıbbi tedavi görenlere kesin iyi sonuç alma imkanı tanımaktadır. Enfeksi-yonu ortadan kaldırmak suretiyle tedavinin sevindirici şekilde sonuçlanmasını sağlamaktadır.

Page 76: Anadolum Platform 1.Sayı

Antalya Vali Yardımcısı Yayman, “Sağlıklı aile ilişkileri” projesini başlattı

DEVLETİN GÜLER YÜZÜ

Antalya’da sevecen ve girimciliği ile tanınan Vali Yardımcısı Dr. Mestan Yayman aynı zamanda “Devletin Güleryüzü” olarak biliniyor. Vali Yar-dımcısı Dr. Mestan Yayman’ın hayatı ise adeta bir roman. Gelin, cana yakın ve sempatik Vali Yar-dımcısı Dr. Mestan Yayman’ın doğduğu köye ve o zamanlara gidelim.

Aydın’ın Bozdoğan İlçesi’ne bağlı olan Körteke Köyündendir. Anadolu’nun birçok köyü gibi sıradan fakir bir köydür burası. Devletin hiçbir imkânından yararlanamayan ve kendi yağıyla kavrulan bu insanların yaşadığı kerpiç evde dünyaya geldi. Mes-tan’ın 10 kardeşi olduğu için kendi ve ailesine karşı da sorum-lulukları vardı. Mestan çocukluğu itibariyle zekasıyla öne çıktı. Mestan’da diğer çocuklar gibi tozlu ve çamurlu yollarda yalına-yak çember çevirerek büyüdü. Bu köyde ne muhtarlık binası, ne yol, ne de elektrik vardı. Hatta camisi bile yoktu. Devletin hiz-metinin pek rastlanmadığı bu yörük köyünde devletine inançlık konusunda tam tekmil devletin arkasındaydılar. Devlete tek bir laf söyletmediler. “Allah devletimize zeval vermesin”

Mestan, “Karma Eğitim” adı verilen bir eğitim sisteminde okudu. İlkokul 2. Sınıftan sonra öğretmeni okuryazarlığındaki başarısı nedeniyle kendisini yardımcı öğretmen gibi çalıştırdı. “Bu çocuklara sen okuma yazma öğreteceksin. Bunlar okuma yazma öğrenemezse senden bilirim” gibi bir takım sorumluluk-lar verdi. ama onun eğitimi üzerine eğilen olmadı. Yazın tütün tarlasında çalışıp ev ekonomisine katkı sağladı. Yıllar yılları kovaladı; Mestan İlkokulu bitirdikten sonra İmam Hatip

Lisesi’nin Ortaokulunu Aydın’da tamamladı. Daha sonra Bur-dur’da camiden bozma yatılı bir okulda liseyi bitirdi. Burdur’da Liseli yıllarda abisinden bir mektup geldi. Mektupta abisi çevre köylerden 8 köye elektrik geldiğini müjdeledi ama kendi köyle-rinde yine elektrik yoktu.

Mektupla gelen hizmet İşte bu mektup Mestan’ın yaşamında etkili olan zincirin ilk halkası oldu. Genç Mestan eline kağıt kalem alıp başladı yazma-ya. Köyün elektriği için o zamanki kurum olan TEK’e, Bozdo-ğan Kaymakamlığına ve Aydın Valiliğine mektup yazdı ve bu konuda köyü için destek ister. Daha sonra yol, su ve okul içinde bu mektup yazma işlemini sürdürdü. Bazı kurumlar Mestan’ı ciddiye alıp ona yazıyla geri döndü. Daha sonra ki yıl köyüne gittiğinde okulun yapılmış olduğunu ve elektriğin köylerine geldiğini gördü. İşte o zaman 1983 yılında lise öğrencisi Mestan Yayman Kaymakam olmaya karar verdi.

“Kaymakam olacağım” Artık Kaymakamlık onun hayalidir. Bu hayal ile yatıp bu hayali ile kalktı. Bu hayaline ise 9 yıl sonra ulaştı. İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunu olduğu için aslında Mestan Yayman’ın Kaymakam olma şansı yoktu. O yinede gece gündüz demeden çalışıp ve okulu bitirdi. Kafasında sadece Kaymakam olmak vardı. Okulda mastır yapmaya başladı. İşte o sırada sanki Mestan’ın duası kabul oldu. Mesut Yılmaz Başbakanlığı’nda ki hükümet çıkardığı kanunla İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi mezunlarına da Kaymakam olma şansı tanıdı. İşte o zaman Mestan zaman geçirmeden sınava katılıp ve sınavda başarılı bir netice elde etti. Ama kadro almak kolay değildi.

Page 77: Anadolum Platform 1.Sayı

Ankara’da bir bakanlığın önünde çok sayıda Bozdoğan otobüsü gördü. Hiç düşünmeden orada gördüğü polise ne olduğunu sordu. Hemşeri ziyareti olduğunu öğrenince o da kalabalığa karıştı. Orada tanımadığı bir hemşeri-sine Kaymakam adayı olduğunu atama beklediğini söyledi.

Kutlama ile gelen atama Hemşerisi kutlama sırasında bakan İsmet Sezgin’in kulağına söylemesi ge-rektiği şeklinde yol gösterdi. Kaymakam adayı Mestan denileni yaptı. Kutlama sırası kendine gelince Bakan Sezgin’in kulağına fısıldadı. Bakan Sezgin ise O’na daha sonra makama mutlaka gelmesi gerektiğini söyledi. O da denileni yaptı ve makama gitti. Bakan Sezgin çok iyi karşıladı. Dilekçesini hazır olup olma-dığını söyleyince hazırlamadığını ifade etti. Bakan bunun üzerine hemen orada kendisine bir dilekçe yazdırdı ve dilekçe-yi de cebine aldı. Kadro ve atama kısa süre içinde gelir.

Çocuklar intihar etmesin Batman Vali Yardımcılığı görevini yaparken kız çocuklarının intiharı Mes-tan Yayman’ı derinden sarsar. Batman’da kız çocuk intiharı Türkiye ortalamasını aştığı gibi dünya ortalamasının da çok üzerindeydi. Ülkemizdeki kadın ve kızlarımıza sahip çıkılması gerekliliğini düşünen Vali Yardımcısı Yayman, “Sağ-lıklı aile ilişkileri” diye bir proje başlattı. Bu projede ödün vermeden ekibiyle ve yılmadan çalıştı. Bu çalışmanın netice-sini ise hemen gördü. Kısa süre sonra ise intiharlar düştü; hatta Batman’da ki intihar olayı Türkiye gündeminden bile düştü. Gönülden eğitim çok ama çok önemli. Bu projeyi daha sonraki görev yeri olan Muğla Vali Yargıcılığında da devam ettirdi. Göreve başladığında Muğla’da intiharlar Türkiye’de ilk 5 için-de yer alırken; projeden yani eğitimden sonra ilk 10 a bile intihar olayı girmedi. Antalya’da ise sosyal projelerde bireysel olarak hizmet etti. STK’lar ile ilgili kon-feransları ilgi gördü.

Mestan Yayman kimdir Aydın İli Bozdoğan İlçesi Körteke Köyü 1967 doğumlu. 9 Eylül Üniversi-tesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesini 1990 yıllarında bitirdi. Kaymakamlık sınavını kazandı. Afyon Valiliği Kayma-kam Adayı olarak ilk görevine başladı. Afyonkarahisar Hocalar ve Erzurum Şenkaya’da Kaymakamlık görevinde bulundu. Daha sonra Adıyaman Vali Yardımcılığı görevini sürdürdü. Muğla Kavaklıdere Kaymakamlığı görevinden sonra Denizli Vali Yardımcılığı görevine atandı. Daha sonra ise Muğla’ya bu kez Vali Yardımcısı olarak atandı. Antalya Vali Yardımcılığı görevinde bulunan Yayman evli 2 kız çocuk babası.

73

Page 78: Anadolum Platform 1.Sayı

TÜRKONFED&TİM, İpekyolu’nun ticaret ve sanayi kentinde toplandı

GAZİANTEP’İN 2023 “YOL HARİTASI”

TÜRKONFED&TİM işbirliğiyle, İpekyolu’nun ticaret ve sanayi kenti Gaziantep’in 2023 “Yol haritası” belirlendi. TÜRKONFED ve TİMişbirliği ile hazırlanan, “Bölgesel Kalkınma Dinamikleri: İhracat ve Sanayi Kenti Gaziantep” rapor tanıtımı, GÜNSİFED’in ev sahipliğinde 16 Şubat 2016 tari-hinde gerçekleştirildi.

Sadece bir iş dünyası örgütü değil aynı zamanda bir düşünce kuruluşu misyonu ile yerelden bölgesele ve ülke ekonomisine katkılarını sürdüren Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyo-nu (TÜRKONFED), “Bölgesel Kalkınmada Yerel Dinamikler” rapor serisine yeni bir halka daha ekledi. TÜRKONFEDve Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) işbirliğiyle hazırlanan“Böl-gesel Kalkınma Dinamikleri: İhracat ve Sanayi Kenti Gaziantep” raporu tanıtım toplantısı, 16 Şubat 2016 tarihinde Gaziantep, TeymurHotel’de gerçekleştirildi.TÜRKOINFED üyesi fede-rasyonlardan Güneydoğu Sanayi ve İş Dünyası Federasyonu (GÜNSİFED) ev sahipliğinde düzenlenenrapor tanıtım toplan-tısıyla, İpekyolu’nun ticaret ve sanayi kenti Gaziantep’ in, 2023 “Yol Haritası” belirlendi.

Gaziantep Vali Yardımcısı Uğur Aladağ, Gaziantep Büyük-şehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, TİM Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Büyükekşi, TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Kadooğlu ve GÜNSİFED Yönetim Kurulu Baş-kanı Mesut İşsever’inaçılış konuşmalarıyla başlayan toplantıya, TÜRKONFED üyesi federasyonlar çatısı altında yer alan der-neklerin yöneticileri, kamu kurum ve kuruluşları ile iş dünyası temsilcileri de katıldı.

Gaziantep rapor tanıtım toplantısı, İpekyolu Kalkınma Ajansı (İKA) Genel Sekreteri Dr. Bülent Özkan’ın moderatörlüğünü yaptığı, “Yerel Dinamikleri ve Marka Gücü ile Gaziantep” isimli panel ile devam etti.TÜRKONFED Ekonomi Uzmanı Yasemin Özbay tarafından gerçekleştirilen“Bölgesel Kalkınma Dina-mikleri: İhracat ve Sanayi Kenti Gaziantep” rapor sunumunun ardından düzenlenen panelin katılımcıları arasında ise Gazi-antep Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı Cahit Nakiboğlu, Gaziantep Ticaret Odası Yönetim Kurulu Başkanı Eyüp Bartık, Gaziantep Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Tiryakioğlu veAltunkayaGroup Yönetim Kurulu Başkanı MahsumAltunkaya yer aldı.

Bölgesel kalkınma ve Gaziantep ekonomisinin masaya ya-tırıldığı rapor tanıtım toplantısının açılışında konuşan TÜR-KONFED Başkanı Tarkan Kadooğlu, Orta Doğu’nun stratejik bir bölgesinde yer alan ve İpek Yolu üzerinde bulunan Gazi-antep’in, tarihsel olarak hep canlı bir ticaret ve üretim merkezi olduğunu söyledi. Kadooğlu, “Gaziantep’in hızlı sanayileşme süreci ile sosyo-ekonomik göstergeleri arasında adeta uçu-rum vardır. Bu uçurum, bizatihi sanayileşme sürecinin yapısal sorunlarının çözülmesi ve Gaziantep’in ekonomik başarısının devamı için gereken sektörel yapı değişiminin gerçekleşmesini zorlaştırmaktadır. Gaziantep, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinden hem nitelikli iş gücü ve sermayedarları hem de niteliksiz iş gücünü çekmiştir. Bugün ise Gaziantep, Suriye iç savaşından kaçan mülteciler nedeniyle yoğun göç almaktadır. Bu durum göçlerin ekonomik ve sosyal etkilerinin karmaşık olmasına yol açmakta ve sürecin iyi yönetilmesine ihtiyaç du-yulmaktadır” dedi.

Gaziantep’teki büyümede Türkiye ekonomisinin payının önemli olduğu ve sektörel yapının büyümeyi yeteri kadar des-teklemediğini belirten TÜRKONFED Başkanı Kadooğlu, kişi başına gelir makasını kapatmak için Gaziantep’in önünde iki yol olduğunu vurguladı. Kadooğlu, şunları aktardı: “Gaziantep ya verimliliği ve büyüme hızını aynı anda artırarak, işsizliği düşürüp, kişi başına gelir seviyesini yükseltme yoluna gidebilir (Verimlilik Senaryosu) ya da Türkiye’dekine benzer bir sektörel yapılanma ile düşük katma değerli sanayi sektörleri yerine daha yüksek katma değerli hizmet sektörlerine yönelerek kişi başına geliri artırırken işsizlik oranını aynı seviyelerde tutmayı deneye-bilir (Sektörel Değişim Senaryosu).”

Gaziantep’in 188 ülkeye ihracat gerçekleştirildiğini belir-ten TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi de, kentin 2015’te, 6,3 milyar dolarlık ihracat rakamı ileTürkiye’nin en fazla ihracat yapan altıncı ili olduğunu söyledi. Büyükekşi şöyle devam etti: “2002-2015 yılları arasında; İstanbul’un ihracatı yaklaşık üç kat artarken, Gaziantep’in ihracatı 10 katına çıktı.2015 yılında toplam ihracatımızdaAntep’in payı yüzde 4,4.Makine halısı, plastik poşet ve iplik üretiminde Türkiye’de lideriz. Dokuma, iplik, un, sabun, deterjan, deri, plastik, çimento, salça, bisküvi ve yağ fabrikaları ile bölgesinin sanayi merkezi olan bir il.Ayrıca ilimiz, antepfıstığı üretim ve ihracatının yüzde 90’ı, kuruyemiş işleme ve ihracatının yüzde 85’ini, makarna işleme ve ihracatı-nın yüzde 60’ını, pamuk ipliği imalat ve ihracatının

Page 79: Anadolum Platform 1.Sayı

yüzde 45’ini ve havlu imalat ve ihracatının yüzde 10’unu ger-çekleştirmekte.Diğer taraftan Yatırım Teşvik Sistemi’nde üçüncü bölgede yer alan ilimize, 2015 yılında toplam yatırım tutarı 1,6 milyar dolarlık 14’ü yabancı olmak üzere toplam 160 yatırım teşvik belgesi düzenlenmiştir.”

Gaziantep’in, ticaret ve sanayi şehri olduğu kadar bir marka şehir de olduğunu hatırlatan GÜNSİFED Yönetim Kurulu Başkanı Mesut İşseverde, kentin hem ülke hem dünya açısından kültürel, demografik ve ekonomik olarak çok kritik bir konuma sahip olduğunu ifade etti. İşsever, “Gaziantep, ülkemizi Orta Doğu coğrafyasına açmakla kalmıyor, bütün dünyaya açıyor; Gaziantep markaları bütün dünyada satılıyor. Şehrimiz bir marka şehri. Aynı zamanda bir ticaret ve sanayi şehri. Gaziantep 1960’larda başlayan Organize Sanayi Bölgesi (OSB) oluşumları-na ilk başvuran, OSB’nin kurulduğu ilk kentlerden biri. Sadece bu açıdan baktığınızda bile Gaziantep’in ülke ekonomisine olan katkılarının boyutu gözler önüne seriliyor” dedi.

Ülkede küresel çeşitli gelişmelerin yaşandığına dikkati çeken GÜNSİFED Başkanı İşsever, şöyle devam etti: “Ülkemizde ya-şanan olumlu olumsuz gelişmeler, sınırımızın hemen ötesinden aldığımız göçler, dünyada ise küresel ekonominin yavaşlıyor olmasından Gaziantep de doğal olarak etkileniyor. Suriye’deki iç savaşın başladığı günden bu yana, ilimize göçle gelen büyük bir nüfus bulunuyor. Bu durum hem iç hem de dış dinamikle-rimizi etkiliyor. İlimizde işgücü ve nüfus bağlamında büyük bir hareketlilik oluştu.”

TÜRKONFED:Çatısı altında 24 federasyon ve 186 dernek üzerinden 24 bin iş insanı ve 40 bine yakın şirket yer alan TÜRKONFED, üye tabanı ile toplam (enerji dışı) dış ticaretin yüzde 83’ünü, tarım ve kamu dışı kayıtlı istihdamın yaklaşık yüzde 55’ini sağlamaktadır. İstanbul, Batı Anadolu, Marmara ve İç Anadolu, Trakya, Batı Karadeniz, Orta Karadeniz, Orta Anadolu, Doğu Karadeniz, İç Anadolu, Güney Ege, Batı Akdeniz, Doğu Akdeniz, Güney Marmara, Çukurova, Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Güneydoğu, Zafer, Doğu, Serhat, Dicle ve Fırat Sanayici ve İşadamları Federasyonu’nun yanı sıra Sektörel Dernekler Federasyonu, Moda ve Hazır Giyim Federasyonu, Yapı Ürünleri Üreticileri Federasyonu da TÜRKONFED üyeleridir. TÜRKON-FED, Avrupalı KOBİ’lerin çatı örgütü olan ve 12 milyon firma ve 55 milyon çalışanı temsil eden Avrupa Esnaf, Sanatkar ve KOBİ Birliği (UEAPME) üyesidir.

“KARŞILIKSIZ ÇEK VE İFLAS ERTELEMEDE YAŞANAN ARTIŞ, ÜLKE EKONOMİSİNİ KAOSA SÜRÜKLEYEBİLİR”Türk ekonomisinin can damarı KOBİ’lerin karşılıksız çek ve iflas erteleme süreçleriyle boğuştuğunu belirten TÜR-KONFED Başkanı Kadooğlu, bankalar, KOBİ’ler, denetleyici kurumlar ve sivil toplum kuruluşlarının acilen bir araya gelmesi çağrısı yaptı.

“Bir an önce bu alanda KOBİ’leri rahatlatacak adımlar atıl-malı” diyen Kadooğlu, şu uyarıda bulundu: “Aksi takdirde KOBİ’ler özelinde başlayacak sıkıntılar, ülke ekonomisini ve iş insanlarını kaosa sürükler”

“Türkiye ekonomisinin lokomotifi olan Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmeler (KOBİ) ülkemizdeki ticari işletmelerin yüzde 90’ını oluştururken, istihdamın yüzde 78’ini karşılayarak sadece ekonomik kalkınmaya değil, toplumsal refah ve barışa da katkı sağlıyor” diyen TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı Tarkan Kadooğlu, önemli bir tehlikeye dikkat çekti. KOBİ’lerin son 10 yılda Türkiye ekonomisindeki ağırlığının giderek arttı-ğına işaret eden Kadooğlu, karşılıksız çek sayısındaki artış ve iflas erteleme uygulamasının kötüye kullanılmasının ekonomide yaratacağı risklerin, bir an önce ortak akılla çözülmesi gerektiği-ne işaret etti.

Karşılıksız çıkan çek miktarlarında son 4 yılda yüzde 50’lere varan bir artış yaşandığını ve 2015’in ikinci çeyreğinden itiba-ren, hem karşılıksız işlem yapılan çek sayısı hem de değerinde artışın hızlandığını söyleyen Kadooğlu, geçtiğimiz bir yılda karşılıksız çek kesilmesiyle yaşanan sıkıntılara da dikkat çekti. Kadooğlu, “Yeni çıkarılacak İcra ve İflas Kanunu’nun hazırlık süreçlerinde iş dünyasının kaygılarının dikkate alınması önem taşımaktadır” dedi.

Son dört yılda karşılıksız çekten dolayı tahsil edilemeyen para miktarınınüç kat arttığını aktaranKadooğlu, 2011 yılında 8,5 milyar TL’nin karşılıksız çekten dolayı tahsil edilemedi-ğini, 2015 yılında bu rakamın 27,3 milyar TL’ye ulaştığının altını çizen Kadooğlu, “Finans sektörü ve bankaların süreci iyi yönetmesi gerekiyor. Piyasalarda likidite oluşumunu sağlayacak tedbirlerin alınması lazım. Karşılıksız çek kesenlere getirilecek

75

Page 80: Anadolum Platform 1.Sayı

Batı Akdenizli doğaltaş ihracatçıları The International Surface Event Fuarı’na katıldı

LAS VEGAS’A AKDENİZ ÇIKARMASI

Batı Akdenizli doğaltaş ihracatçıları, Amerika’nın Las Vegas kentinde düzenlenen The International Surface Event Fuarı’na katıldı. Amerika’nın önemli doğaltaş ihracatçıları ile birebir yapılan görüşme-lerde yeni iş fırsatları doğdu.

Batı Akdenizli doğaltaş ihracatçıları, bölgenin doğaltaş ihracatını artırmak için tanıtım ve pazarlama çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Bu çerçevede dünyanın dört bir yanındaki fuarlara katılan doğaltaş ihracatçıları, bu kez ABD’nin Las Vegas kentinde düzenlenen The International Surface Event Fuarı’na katıldı. Fuar çerçevesinde Los Angeles’a da giden BAİB heyeti, Amerika’nın önde gelen doğaltaş ithalatçılarının depolarını ve şirket merkezlerini ziyaret ederek bu ülkeye ihracat gerçekleş-tirme adına önemli adımlar attı. Fuar alanında BAİB standını ziyaret eden Amerika’nın önemli doğaltaş ithalatçı firmalarıyla görüşmeler gerçekleştirilip, iş bağlantıları sağlandı.

Fuara, Ekonomi Bakanlığı desteğiyle yürütülen Batı Akdeniz Maden İhracatının Geliştirilmesi URGE Projesi kapsamında katılım sağlandı. 20-22 Ocak tarihleri arasında düzenlenen fuarda Batı Akdeniz’i 9 firma ile BAİB Yönetim Kurulu Üyeleri Mehmet Özel, Selçuk Baysarı ve BAİB Genel Sekreteri Fisun Evrensevdi Pektaş temsil etti. Öte yandan Los Angeles’te Batı Akdeniz heyetine Ticaret Müşavirliği tarafından Amerikan pazarına giriş, depo açma, ihracat ve iş bağlantıları kurma ko-nularında bilgi verildi. Heyet, Los Angeles Ticaret Ataşesi Murat Gören’i makamında ziyaret etti. Ekonomi Bakanlığı İhracat

Genel Müdürlüğü KOBİ Kümelenme ve Destekleme Daire Başkanı Ahmet Canlı, fuar ve ziyaretler boyunca BAİB heyetine eşlik etti.

Los Angeles’te gerçekleşen firma ziyaretleri ve Las Vegas’ta düzenlenen fuar, Batı Akdeniz doğaltaş ihracatçıları açısından oldukça başarılı geçti. Fuar alanında yapılan iş görüşmeleri, doğaltaş ithalatçılarına yapılan ziyaretler, Los Angeles Ticaret Müşavirliği tarafından Amerikan pazarına giriş ile ilgili brifing Batı Akdenizli ihracatçıların Amerikan pazarında ağırlık kazan-ması adına büyük katkı sağladı. Yer döşemeleri, doğaltaş ve karo alanında önemli bir fuar olan The International Surface Event, geçen yıl 750’nin üzerinde firmanın katılımıyla gerçekleşmişti.

Page 81: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 82: Anadolum Platform 1.Sayı

Türk Barter International A.Ş. Ağustos 2001 tarihinde Barter sisteminin Türkiye’de uygulanmasına öncülük etmiş ve 15 yıldır Barter deneyimlerini birleştiren bir grup girişimci profesyonel iş adamı tarafından kurul-muştur. Böylelikle dünyada büyük bir hızla gelişen barter endüstrisi, ülke ekonomisine yeni bir anlayış kazandırmıştır. Yönetim Kurulu Başkanı Dr M.Sırrı Şimşek sorularımızı yanıtladı.

Türk Barter üyelerine hangi avantajları sağlamaktadır? Türk Barter, üye firmaların diğer şirketlere ve Barter sistemi içinde yer alan herkesle alışveriş yapabileceği ve kendi mal veya hizmetleri üzerindeki bir alacak hakkı ile ödeme yapabileceği takas bağlantıları oluşturmaktadır. Aynı zamanda bu ticari takas bağlantıları, finansal pazarlar pürüzsüz çalıştığı zaman, ticareti finanslayan tamamlayıcı bir araç, finansal pazarlar dengesiz olduğu zamansa; bunlara vekalet eden bir araç hizmeti sağla-maktadır. Alacakları tahsil eder, ticareti büyütür, yeni müşteri-ler kazandırır, borçları öder, stokları eritir, satış ve kârı artırır ve atıl kapasiteyi eritir.

Türk Barter hangi sektörlerde hizmet veriyor? Tüm sektörlerde hizmet vermektedir. Şöyle ki; Gayrimenkul, araç kiralama, tekstil, medya, gıda, lojistik gibi pek çok sektörde, firmaların ticaretini güven içinde yapmalarını sağlayan Barter Ortak Pazarı ile binlerce firmaya hizmet veriyor. Atıl kapasite-lerini eritmek isteyen, satış ve kârını artırmayı amaçlayan, yeni müşteriler arayan firmalar, Türk Barter Ortak Pazarı’nda güven ile ticaret yapıyor.

10 bine yakın firmanın tüm ürün ve hizmetlerini diğer tüm üyelere sunduğu barter arzları ile büyük bir tanıtım

kapasitesi oluşturuluyor.

-Barter Sistemine nasıl üye olunur ve sistem nasıl işler?Yeni ekonomi olarak adlandırılan barter

sisteminin, Türk ekonomisine daha fazla katkı sağlamak için şirketlerin sektör yapısı

değerlendirilerek esnek ve kolay üye olunabilecek yeni bir sistem uygulanmaya başlandı. Türk Barter

Ortak Pazarı’na üyelik işlemleri için www.turkbarter.com adresiyle veya

0212 468 60 00 nolu telefon numarasıyla kolayca üye olabilirsiniz. Uzman

brokerlarımız her üyenin faaliyet alanlarına göre yardımcı olmaktadırlar.

Üyenin stoklarını, arz fazlasını, satmak istediği her ürünü sisteme kaydetmektedir. Bunların

karşılığında ihtiyaç duyduğu mal ve hizmetleri sistemden talep etmektedir. Üye olan her ziyaretçi barter kapsamında satmak istediği her ürünü web

sitesine ekleyerek online satış işlemine kolaylıkla başlayabilir. Öncelikle satış yapan üyeler sonrasında

Barter Ortak Pazarı’nda sunulan her mal veya hizmeti diğer üyelerden satın alabilirsiniz.

Page 83: Anadolum Platform 1.Sayı

Ödeme şeklinizden de bahseder misiniz?Türk Barter Çeki, yani; iki üye firma arasında gerçekleşen alım satım işlemlerinde mal veya hizmeti alantarafından imzalanıp kaşelenen, Türk Barter Sistemi’nin kıymetli evrakıdır.

‘’Faizsiz Ticaret ve Finans Sistemi’’ uyguluyorsunuz; bunu biraz açar mısınız? Elbette. Türk Barter International, bankaların uyguladığı yüksek faiz, teminat düşüklüğü, zor kredi alımı ve kredi kart mağduriyetlerinin aksine; faizsiz çalışıyor, tek çeşit komisyon alıyor. Nakit sıkışıklığına düşmüş şirketlerin borçlarını yapılandırırken, satış ve kârı da beraberinde artırıyor. Bu sayede satış yapan firmalar %100 hızlı tahsilat garantisi sağlıyor. Üye firmaların tüm risklerini yok ederek, ekonomik krizlere çözüm sunuyor. Dolayısıyla; dev bir Pazar imkânı sunuyor.

‘’Para Kullanma; Aklını Kullan!’’ sloganınızı özetlemenizi rica edersek? Memnuniyetle. Mesela; ihtiyaçlarınızı, stoklarınızla alabiliyorsunuz. Yani stoklarınız eriyor, para kullanmadan mal veya hizmet alabiliyorsu-nuz. Türk Barter havuzuna koyduğunuz mal veya hizmetin satılmasını beklemeden anında ihtiyaçlarınızı karşılayabiliyorsunuz. Nitekim faizsiz kredi kullanmış oluyorsunuz. Alım-Satım işlemlerini bildiğiniz muhasebe yöntemleriyle yapıyorsunuz. Yani yeni muhasebe metodları öğrenmenize gerek yok; herşey çok basit. Türk Barter internet üzerinden de güvenle alış-veriş yapabileceğiniz bir ortak pazardır ve bu pazarda para değilürettiğiniz mal veya hizmet karşılığı Türk Barter çeki alır ve dilediğiniz gibi kullanır-sınız. İşte bu kadar!

Emlak Takas Merkezi hakkında da bilgi verebilir misiniz? Emlak Takas Merkezi; takas sistemi ile gayrimenkul alım satımı konu-sunda Türkiye’nin lider portalıdır. EmlakTakasMerkezi.com adresinde yer alan ilanlar ile elinizde bulunan gayrimenkullerinizi takas edebilir ya da ilanlarınızı yayınlayarak kısa sürede yüzlerce müşteri edinebilirsiniz.Üyelik ücretsizdir. Web sitesine her ziyaretçi kolaylıkla üye olabilir. www.emlaktakasmerkezi.com web sitesinin amacı emlak sektöründe takas mo-delini kullandırmaya yönelik olarak online sistemi yaygınlaştırmaktır. Bu maksatla, üyelerin gayrimenkullerini sistemde satışa sunmaları ve karşılı-ğında gayrimenkul ya da başka bir ürün alma yetkisine sahip olabilir.

Barter Medya faaliyetlerinizi de dinlemek isteriz? Gelecek Kuşak Medya Yönetimi ve Alternatif Ödeme diye adlandırıyo-ruz bunu. Türk Barter Ortak Pazarı’na üyeliğinizle başlayan süreçte ürün ve markanızı doğru mecra ve doğru bir finansal yönetimle iletişime dö-nüştürürsünüz. Paranızı kullanmadan fazlanızı ortaya koyarak markanıza yapacağınız reklam ve diğer tanıtım ile sürekliliği yakalar ve bulunduğu-nuz pazardan uzaklaşmadan hatırlanırsınız. Ulusal ve yerel medyada hem reklam pazarlayan hem de üye şirketleri adına reklam satın alan Barter Medya, reklam verenleri ve reklam satın alanları aynı platformda topla-yarak Türkiye’de bir ilke imza atıyor. Reklamcıların, reklam verenlerin, reklam alanı pazarlayanların çözüm ortağı olan Barter Medya, ulusal ve yerel boyutlarda, görsel, işitsel, yazılı basını ve reklam ajanslarını, outdoor şirketlerini, prodüksiyon firmalarını ve medya satın alma ve takip ajansla-rını bir araya getiriyor.

Bu keyifli röportaj için teşekkür ederiz; son kez eklemek istedikleriniz var mıdır? Son demeyelim; bizim eklemek istediklerimiz bitmez. Çünkü her an gelişen bir sistemden bahsettik ve bahsedeceğiz. Velhasıl, Türk Barter ailesi olarak; kaliteden taviz vermeyen, müşteri memnuniyeti odaklı, rekabetçi, saygılı ilişkiler kuran yapımızla, iletişim ve teknoloji çağının gerektirdiği çağdaş yönetim ilkeleriyle durmaksızın her zaman başarılı olacağımıza inanıyoruz…Teşekkürler…

İslahiye ekonomisi Tarıma dayalı sanayidir.Yetiştirilen başlıca ürünlerimiz;Baharatlık Kırmızı Biber,Üzüm,Buğday,Arpa ,Şekerpanca-rı,Pamuk,Zeytin,veMısır’dır.İrili,ufaklı’da olsa Sebzecilik ve Meyvecilik’tevardır.İlçenin Dağlık kesimlerinde genellikle hayvancılık ön planda-dır.İlçemizdekoyun,Sığır ve kıl keçisi yetiştiril-mektedir.

İlçemizde yetiştirilen iki ana ürün Baharatlık Kırmızı biber ve üzümdür.İlçemizde yetişti-rilen Kaliteli Baharatlık Kırmızı Biber hasad edildikten sonra Modern tesislerde işlenip Alfatoksinsiz olarak Kırmızı Pul Biber ve Salça olarak üretilerek Yurtiçi ve Yurtdışına ihracat yapılmaktadır.Kırmızı Biber ülkemizin Biber ihtiyacının % 60-70 oranında karşılamaktadır.İlçemizde 31 adet enteğre biber fabrikası ve 2 adet salça fabrikası bulunmaktadır.

İlçemizde yetiştirilen bir diğer ana ürün ise üzüm’dür. İlçemizin Altınüzüm,Boğaziçi ve Yeşilyurt Bölgeleri ağırlıklı olmak üzere 49.000 dekar Üzüm bağları bulunmaktadır. Yetiştirilen üzüm çeşitlerimiz; Çekirdeksiz,Antepkarası,-Kardinal,Hatunparmağı’dır. Yetiştirilen kaliteli ve doğal ürünlerimiz Yurtiçi ve yurtdışına ihraç edilmektedir.Yurtdışı ihracatımız genellikle Suriye, Rusya Ve Ortadoğu Ülkeleriydi,fakat-Suriyedeki iç savaş ve Rusya ile siyasi krizden dolayı son yıllarda Üzüm ihracatımızda gözle görülen bir düşüş yaşanmaktadır.Bu nedenle ürünlerimiz genelde yurt içi pazarda sofralık olarak tüketilmektedir. Mehmet KÖSE İslahiye Ziraat Odası Başkanı Tohum yetiştiricileri Alt birliği BaşkanıTürkiye Tohumcular Birliği yön.kur.üyesi

79

ISLAHİYE’DE EKONOMİ

Page 84: Anadolum Platform 1.Sayı

HAKSIZ KAZANCA GEÇİT YOK“Rüşvetin belgesi olmaz ama rakamlar ortada”

Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Genel Başkan Yardımcısı irfan Varol, rüşvetçi kurum ve bü-rokratlarla ilgili cesur açıklamalarda bulundu.

Yapı Denetim Kuruluşları Birliği Genel Başkan Yardım-cısı ve Toros Yapı Denetim Yönetim Kurul Başkanı irfan Varol. Ahbap çavuş ve rüşvetle iş yapan firmalarla ilgili savcılığa ifade verdi. Varol, firmalarla içli dışlı olan beledi-yelerin başkanlarını bu konuda uyardı.

Türkiye’de Yapı Denetim Yasası ne zaman çıktı? Yapı Denetim Yasası 1999 yılında meydana gelen büyük Marmara Depremiyle gündeme geldi. Bu depremde binala-rımızın, yapılarımızın ne kadar iptidai olduğu ortaya çıktı. Bu büyük bir kayıptı. Maddi manevi kültürel bir kayıptı bu! Bu binalar neden çürük? Bunun sorumlusu kim?

Sorularının yanıtı olarak o dönemdeki Müteahhit Veli Göçer’in üstüne nasıl yükleriz hesabına gidildi. Suçlu bulunacak ya! Suçlu mu bulmak gerekir yoksa bu işlerin bir daha meydana gelmemesi için denetlemeye mi gidilmesi gerekiyordu? Önce günah keçisi olarak gösterildi sorgulan-dı içeriye atıldı. Ancak binanın sorumlusu vardı. Daha son-ra ona dönüldü yok olmadı belediye ye bakıldı. Aslında arsa sahipleri ile müteahhidin eline bırakılmış bir yapı denetim vardı. Bunu nasıl çözelim diye yola çıkıldı. Bu sistem nerde vardı? Fransa’da, İngiltere’de, Almanya’da var. Bunlar 1940’lı yıllardan bu yana uygulamışlar. Sistemi kurmuşlar. Orada mühendise, kanuna, yönetmenliğe, yapılan işe saygı var. Belirli iş disiplini içerisinde sistem silsilesi içinde gerçekle-şiyor. Tansu Çiller’in Başbakanlığı döneminde bizde 595 sayılı kanun hükmünde kararname çıkartıldı. Adı geçen ülkelerden alınan bilgilerden oluşan ve üzerine oturmayan bir elbise dikiliyor.

Yapı Denetim Şirketleri’ne neden gerek duyuldu? Kanun oluşmuyor kanun hükmünde kararnamelerle gö-türülmek isteniyor. Burada lobi çalışmasını ise müteahhitler yapıyor. Başbakanlığa müracaat ederek, yapı denetim firmalarının boşu boşuna para aldığını ve kaldırılması gerektiğini söylüyorlar. Bir tarafta ölen binlerce insan, trilyonlarca maddi kayıp var; 2000 Ağustos da bu kez 4708 sayılı kanun çıktı. İptidai, başıbozuk, içeriği az, ve ayakta durması mümkün olmayan bir kanun çıktı. 2001 yılından bu yana en az 5 kanun değişikliği yapıldı. Onlarca yönetmelik ve yüzlerce genelge çıktı. Bir o kadar duyurular yapıldı. Yani dikilen elbise o kadar çok yamandı ki, yamadan elbise gözükmez oldu. Üstelik bu elbisede Türk insanına, kültürüne uygun değildi. Yapı Denetimler Birliği Genel Merkezi olarak biz detaylı bir kanun hazırlamıştık. Yüzde 99 iyileşecek bir kanun hazırladık.

Meclis kapandı, birileri de reddetti. Ama bu kanun duvara tosladı. Bazı sıkıntılı olan maddeler vardı. İyileştirme olsun diye bastırdık, 22 Nisan da ki torba kanunda yapı denetim firmalarının kapatılmasını önleyecekti. İkinci sorun olarak önüne gelen yapı denetim firması kuruyordu. Başarısız bir doktor bir hastanın ölümüne neden olur ama başarısız bir yapı denetim firması yüzlerce binlerce, insanın ölümüne neden olur.

Antalya gibi 4. Deprem kuşağı sanılan bölgelerin aslında 1. Ve 2. Deprem kuşağında çıkması sonucunda nasıl ka-rarlar alındı? Yine o dönemde yapılan binaların sağlıklı olduğunu söyleyebilir miyiz? Bu konuda defalarca bilgilendirdik ve bilgilendirmeye de devam ediyoruz. Büyük Marmara Depremi’nde yapı-lan çalışma neticesinde Kemer, Fethiye Kaş’a kadar olan bölge 1. Konya altı’ndan bu yana olan bölgede 2. Deprem kuşağı olarak ilan edildi. Biz artık depremle yaşıyoruz. Biz, ‘deprem öldürmez binalar öldürür’ diyoruz. Deprem kuşağı dikkate alınmadan yapılan binaların tehlike saçtığını söyledik. Antalya Büyükşehir Belediye Başkanımız Mustafa Akaydın Hoca, bizleri felaket tellallığı yapmakla suçladı. Bende en azından deprem mastır planının çıkmasa gerek-tiğini savundum. Hangi binaları yıkılmalı hangi binalar sağlamlaştırmalı ona bakılmalı.

Türkiye’de örnek gösterilecek bir deprem mastır planı yapan illerimiz var mı? Olmaz olur mu! Tabi ki var. İstanbul’da yapıldı. Avcılar ve Fikirtepe de yapıldı.

Yapı denetim firması ile müteahhitler arasında bir sorun oluyor mu? Müteahhit, “Balkonu büyüt, odaları çıkma” yap de-nildiğinde bunu imkansız olduğunu ve projenin dışına çıkılamayacağını söyleriz. Biz bunu yapsak hem para, hem de kapatma cezası geliyor. “Sen yapmazsan başkası yapar” diyen müteahhit arkasını dönüp gidiyor. Hadi bakalım sistemi çalıştır da görelim! Kanunlar bazen yetersiz kalabili-yor. Siyasilerde hemen uzaklaşıyor.

Antalya’da 4 firma ile başlayan yapı denetim firma sayısı bugün ne durumda?

Antalya’da bugün 96 tane yapı denetim firması var. Bunun 45 tanesi ise gayrı faal durumda bulunuyor. Aslında bunun da il nüfusuna göre ve denetlediği inşaatın metre karesine

göre sınırlandırması var. 28 yapı denetim firması olması gerekirken bu sayılara geldik. 51 faal yapı denetim firması var. Bunun 10 tanesi Manavgat, 10 tanesi Alanya, 25 ile 30

tanesi ise Antalya merkezde. Bu firmalar Antalya merkez ve ilçelerinde denetim yapabildikleri gibi Isparta

ve Burdur il ve ilçelerinde de denetim yapabilmekteler. Bu da sıkıntılı bir karar.

Merkezden merkeze 200 kilometre çapında iş yapabilme durumu var. Erzincan’da yapı

denetim firması açan olmadı bu örnek alınarak çıkarıldı. Ancak şimdi

bunu İstanbul’a uygulayın bakalım neler

olacak

Page 85: Anadolum Platform 1.Sayı

Yapı denetim firmaları görevlerini rahat yapabiliyor mu? Yukarda yapılan sıkıntılardan şikayet ettk. Birileri de malı götürmek için ilgilelerle yakın kişileri yanlarına alarak bu-nlarla hem ticari, hem de kanuni hemde arkadaşlık hususları işletmeye çalışıyorlar.

Yani belden aşağı mı vuruyorlar? Belden aşağı çalışıyorlar. Bizim ne parti hedefimiz olur, ne de şahısla ilgili hedefimiz, ne de belediyelerle ilgili hedefimiz olur. Tamamen işlerimiz iyi bir şekilde düzgün yapılması önemlidir. Can ve mal güvenliği birinci derece de önemli olmak kaydıyla kurulmuş firmalarız. Bu firmaların tamamı aynı haklara sahip. Ama baktığınızda bazı firmalar sadece bazı belediyelerin, bazı firmalar bazı kurumların listesinde ilk sıralarda yer alırlar.. Ne biri diğerin-den fazla ne diğeri birinden eksik.

Türkiye Cumhuriyeti’nde ahbap çavuş ilişkileri maalesef devam etmek-te. Siyaset burada etkili olmakta. Muratpaşa Belediyesi başta olmak üzere Konyaaltı Belediyesi, Döşemaltı Belediyesi, Serik Belediyesi’ne yakın olan firmalar burada iş almaktadır. Belediye İmar Komisyon Başkanları bu işte etken olmaktadır. Burada çıkarlar ön plana çıkmakta ve işler özellikli bu fir-malara paslanmakta. Konuyla ilgili olarak Muratpaşa Belediye Başkanı Ümit Uysal, Kepez Belediye Başkanı Hakan Tütüncü, Konyaaltı Belediye Başkanı muhittin Böcek, Aksa Belediye Başkanı Remzi Sadi ile görüştük. Bunlara buradaki sistemin dağılması gerektiğini anlattık. Bu şekilde olursa belediye-nin ve mensup oldukları partinin zarar göreceğini söyledik. Daha önce de bununla ilgili bir basın açıklamam olduğu için Cumhuriyet Savcılığı bunu suç duyurusu olarak kabul etmiş. İfademi verdim ve sözlerimin arkasında olduğunu açıkladım. Savcılık belge istedi ama bildiğiniz gibi rüşvetin belgesi olmaz. Ancak rakamlar yalan söylemez. Rakamlar açıktır. Belediyelerde bu işle ilgili sorumlu kişiler hem teknik takibe alınmıştır hem de soruşturulu-yorlardır. Bunun sonucunu da hep birlikte göreceğiz.

Bu soruşturma birim müdürleriyle birlikte başkanları da kapsıyor mu? Tabi ki kapsar. Bir yerin sorumlu başkanıysan, genel müdürüysen; “Alt birimde ne oluyorsa oluyor. Beni ilgilendirmez” diyemezsin. Bizim özellik-le Antalya’da bahsettiğimiz belediyenin bazı firmaları, kendi yapı denetim firması. kendi mimarlık ofisi gibi kullanmalarından kaynaklanıyor. Biz de bu firmaları ve o belediyeleri gerekli yerlere taşıyoruz. Bunu sadece Antalya’da değil Türkiye’de gerçekleştiriyoruz. Belirli bir yol kat ettik. Bu mücadeleye devam edeceğiz. Bu konunun takipçisi olacağız. Haksız kazanca geçit yok!

81

Page 86: Anadolum Platform 1.Sayı

Batı Akdeniz ihracatı 14 ay sonra yükselişe geçti

YENİDEN ZİRVEYEBatı Akdeniz ihracatı bir yılın ardından, 14 ay sonra yükseldğini söyleyen Batı Akdeniz İhracatçılar Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Satıcı şu açıklamalarda bulundu;

Geçen yıl Ocak ayında başlayan düşüş, bu yıl Şubat ayın-da sona erdi. Antalya, Burdur ve Isparta illerinden geride bıraktığımız Şubat ayında yüzde 8.5 artışla 113 milyon 771 bin 312 dolar ihracat gerçekleştirildi. Şubat ayında ihracatın bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla artmasında maden, kimya, ağaç-orman, su ürünleri-hayvansal mamuller, hu-bubat-bakliyat-yağlı tohum sektörleri etkili oldu. Rusya’nın ambargosu nedeniyle zor günler geçiren yaş meyve sektö-ründe Almanya, Ukrayna, Romanya ve Beyaz Rusya öne çıkan yeni ülkeler oldu.

Şubat ayında Almanya’ya yüzde 109 artışla 9 milyon 626 bin 349 dolar, Ukrayna’ya yüzde 402 artışla 11 milyon 67 bin 499 dolar, Romanya’ya yüzde 79 artışla 5 milyon 986 bin 812 dolar, İran’a yüzde 169 artışla 6 milyon 678 bin 766 dolar, Beyaz Rusya’ya yüzde 424 artışla 4 milyon 751 bin 274 dolar, Irak’a da yüzde 49 artışla 3 milyon 723 bin 751 dolar ihracat gerçekleştirildi. Geride kalan 2 ayın sonunda ise Batı Akdeniz’den 213 milyon 853 bin 504 dolar tutarında ihracat yapıldı. Bu dönemde yaş meyve sebze sektörü 61 milyon 768 bin 148 dolar ihracat gerçekleştirdi. Maden sektörünün ihracatı ise 46 milyon 274 bin 100 dolar oldu. Kimya sektörü 21 milyon 318 bin 551 dolar, ağaç orman sektörü 18 milyon 598 bin 820 dolar, hububat-bakliyat-yağlı tohum sektörü 17 milyon 221 bin 135 dolar ihracatla Şubat ayında yaşanan ihracat artışına katkı sağladı. Yaş meyve sebze sektörü Rusya’nın uyguladığı ambargo nedeniyle ihracat rakamlarında geçen yılın aynı dönemine göre kayıp yaşadı. Batı Akdeniz bölgesinden iki aylık dönemde ihracat gerçekleştirilen ülkelere bakıldığında Çin, yüzde 22.44 artış ve 23 milyon 161 bin 235 dolar ihracat rakamı ile ilk sırada yer aldı. Listenin ikinci sırasında son dönemde ihracat artışı ile dikkat çeken Almanya yer aldı ve bu ülkeye yüzde 72.02 artışla 18 milyon 861 bin 776 dolar ihracat yapıldı. Yaşadığı siyasi istikrarsızlıkları geride bırakan Ukrayna da ihracatın yeniden artışa geçtiği bir diğer ülke oldu. Ukrayna’ya yüzde 168.26 artışla 17 milyon 255 bin 601 dolar ihracat gerçekleştirildi. Dördüncü sırada yer alan Rusya’ya 10 milyon 403 bin 95 dolar ihracat yapıldı ve bu ülkeye yapılan ihracat yüzde 77.41 oranında düştü. Romanya’ya ise yüzde 35 artışla 10 milyon 77 bin 14 dolar ihracat yapıldı.

Bölge ihracatının yükselişe geçtiği bir diğer ülke de Beyaz Rusya oldu. Bu ülkeye yüzde 164 artışla 6 milyon 340 bin 628 dolar ihracat yapıldı. İsrail’e gerçekleştirilen ihracatta yüzde 114 oranında artarak 3 milyon 203 bin 437 dolara yükseldi.

Page 87: Anadolum Platform 1.Sayı

“AMAÇ İNSAN MUTLULUĞU”Genç başarılı bir mimarlık yaşamı ardından 1994 yılında Hüseyin Karakaş ile birlikte şirket kuran Fikret Karakaş şirkete 1995 yılında Murat Karakaş’ın ortaklığını ekledi. Şirket kuruluşundan itibaren proje ve müteahhitlik alan-larında ciddi projelere imza attı.

Gaziantep ili Şahinbey İlçesi Karataş bölgesinde yapı-laşmaya açılan toplu konut alanında 3000 konutun tüm mimari, statik ve tesisat projeleri şirket bünyesinde yapılıp başarıyla hayata geçirildi. Buna diğer büyük projeler eklen-di. Daha sonra boya ve tekstil fabrikası açan firma inşaat malzemeleri ithalatına yöneldi. 2007 yılında ise Antalya şehir merkezinde beş yıldızlı bir otelin temelini attı. Ramada Plaza Otelin hizmete açılışının akabinde ise 2010 yılında Kundu ve Side turizm merkezlerinde Ramada Otel temelleri atarak Ramada zincirlerine yeni halkalar ekledi.

Zirveye yerleşti Akdeniz’in mavisi ile Toros Dağları’nın görkemli manzarasını buluşturan Ramada Plaza kısa süre içinde şehir otelleri içinde zirveye tırmandı. Ultra “Her Şey Dahil” konsepti ile hizmet veren Ramada Plaza, Akdeniz’in iç açıcı renkleriyle dekore edilmiş olan deniz manzaralı restoranda sabah, öğle ve akşam yemekleri açık büfe olarak sundu. Kış aylarında Ramada Plaza otelin doluluğu yüzde 85’in altına hiç inmedi. Yaz aylarında ise ortalama doluluk yüzde 95 oldu. Yıl boyu ortalama doluluk ise yüzde 90 olarak gerçek-leşti. Ramada Plaza’da ki başarıdan sonra Antalya Lara’da iki adet daha otel yükseldi. Ramada Resort ve Lara Family Club otelleri. Ramada Resort Oteli’nde 380 odada 1200 yatak bu-lunuyor. Otelde yiyecek içecek alanları, 132 adet 85 metre-karelik family suit odalar bulunuyor. Lara Family Clubta ise 332 odada 1000 yatak bulunuyor. All İnclusive olarak hizmet verecek olan otelde tüm departmanların yanı sıra 126 adet family suit oda mevcut

Ramada Otel’i dünya markasıRamada Plaza Antalya otelinde 243 oda 500 yatak bulun-duğunu, diğer otellerle birlikte toplamda 987 oda ve 2 bin 700 yatağa sahip olacağını belirten Fikret Karakaş, Ramada zincirlerinin Dünya’da bir marka olduğunu söyledi. Yeni açı-lacak Ramada otelleri ile Türkiye’de ki Rama’da otel sayısının 42 olacağını belirten Karakaş, Alanya - Tekirova arasında Ramada oteli açma yetkisinin kendi grupları olan 3K Group Hotels’in olduğuna dikkat çekti.

Tarımda bir ilke imza attıMimarlıktaki başarısına inşaat ve turizmde ki başarılarını koyan Karakaş bu kez gözü tarıma dikti. Korkuteli’nde 4 bin metre karelik bir alanda soğuk havası olan 3 bin metre karelik alanda ise kapalı Napolyon kiraz ve kaysı fidanları yetiştirmek için kolları sıvadı. Bu türlü kapalı alanda çalışma Türkiye de ilk kez gerçekleştirildi. . Bunların tamamı ihracata yönelik çalışmalar oldu. Kiraz ve kaysı kendi hem cinslerine göre daha dayanıklı ürünler olarak ön plana çıktı.

İnsan mutluluğuGeliştirdiği projelerde temel amacın “İnsan Mutluluğu” olduğu gerçeğini göz önünde bulundurdu. İnsanın mutluluğunun, yaşadığı mekan ve doğayla barışık olmasından geçtiğine inanan Karakaş, Projelerini bu temel anlayış ve misyon üzerine inşa

“Ramada Plaza” kısa süre içinde şehir otellerinde zirveye tırmandı83

Page 88: Anadolum Platform 1.Sayı

Antalya’nın parlayan yıldızı

AKSU

EXPO 2016 fuar alanının Aksu’ya yapılması ilçede büyük hareketlik sağladı. Yapılan köprülü kavşaklar, kanalizasyon çalışmaları, tramvay, alt yapı yatırımları derken Aksu adeta yeni baştan yaratıldı. Tüm bunlara imar çalışmalarının hız-lanması da eklenince Aksu büyük öneme sahip olan bir ilçe görünümüne kavuştu.

Perge Antik kenti, Kurşunlu şelalesi, Kundu turizm bölgesi ve EXPO 2016 fuar alanı ile Aksu Antalya’nın göz bebeği ilçelerin-den birisi. Büyük öneme sahip olan Aksu’da Belediye Başkanı Halil Şahin, yürüttüğü şeffaf belediyecilik ve her zaman halkın içinde yer alması ile dikkat çekiyor. “Biz yaptık oldu mantığı gütmeyen ilçeye çakılacak olan bir çiviyi bile halkına danışa-rak hizmet götürmeye çalışan Başkan Şahin’in bu tutumu halk tarafından büyük taktir topluyor.

İlçeye yapılan asfalt, kaldırım, park gibi tüm çalışmalar-da ekip ruhu ile çalışıldığını ve tüm bu çalışmalarda rekora koşulduğunu kaydeden Başkan Şahin, “Biz Aksu’yu hak ettiği hizmetler ile tanıştırıyoruz. Aksu, Antalya’nın en önemli ilçelerinden birisi, adeta lokomotif görevi görüyoruz. Ulaşım güzergahımız stratejik bir noktada. İlimizin tarım ve turizmine de en büyük katkıları sağlayan ilçelerdeniz. Aksu her bakımdan önemli bir merkez. Biz de bunun bilinci ile çalışıyoruz. Hizmet-lerimizde ben değil, biz mantığı güdüyoruz. Hükümetimizle, Büyükşehir Belediyemizle uyum içinde çalışmalar yürütüyoruz. Sürekli halkın içinde olan bir yönetimimiz var. Halk ne istiyor, derdi tasası nedir çok iyi biliyoruz ve ona göre planlamalar ya-pıyoruz” dedi. Sadece iyi günde değil kötü günde de vatandaşın yanında olduklarını dile getiren Başkan Şahin, “Vatandaşımı-zın düğününde de cenazesinde de yanındayız. Doğal afetlerde zaman kaybetmeden yaralarını sarmaya çalışıyoruz. Bizi onlar seçti, biz onlar için çalışıyoruz.” şeklinde konuştu. Tarımın, turizmin iç içe olduğu Aksu’da EXPO 2016 projesi ilçenin ka-deri oldu. EXPO sayesinde ilçede devletin yatırımları Aksu’nun büyük değer kazanmasını sağladı. Antalya ile Aksu arasında yapılan köprülü kavşaklar hem trafiği rahatlattı hem de ulaşım mesafesini azalttı. Kanalizasyon çalışması ile de ilçenin yıllardır kanayan yarası olan Macun deresinden gelen pis kokular tama-men tarihe karışıyor. Aksu çayı ıslah projesi ile Aksu sel bölgesi olmaktan kurtuldu. Artık tarım arazileri sel sularına boyun eğ-miyor. EXPO’nun ilçeye kazanımlarını sıralarken Aksu Belediye Başkanı Halil Şahin, ilçenin adeta şaha kalktığını vurguladı.

Başkan Şahin, “EXPO bizim için büyük fırsat oldu. Hükümeti-mizin, Büyükşehir Belediyemizin ve kendi imkanlarımızla ya-pılan çalışmaların bir araya gelmesiyle Aksu tarihinde almadığı hizmeti kısa sürede aldı. Yıllardır çözülemeyen sorunlar çözül-dü. Macun deresi ıslah edildi, Aksu Çayı ıslah projesi başlatıldı, kanalizasyon sorunu çözüldü, ulaşım rahatladı ve en önemlile-rinden biri de halkımızın toprağı büyük değer kazandı” dedi.

Belediyecilik anlamında yürüttükleri en önemli çalışmanın ilçede yıllardır kanayan yara olan imar sorunlarını çözmeye çalışmak olarak nitelendiren Başkan Şahin, bu konuda şeffaf belediyecilik anlayışı yürüttüklerini söyledi. Başkan Şahin, geçtiğimiz günlerde Ankara’ya giderek Maliye Bakanı ile yaptığı görüşme hakkında bilgiler verdi. İlçenin imar durumu hak-kında Maliye Bakanı ile detaylı görüştüklerini anlatan Başkan Şahin, geçmiş dönemden gelen sıkıntıları çözmeye çalıştıklarını kaydetti. Aksu’da bir ilke de imza attıklarını aktaran Şahin, Berberoğlu çarşısı ile ilgili yürütülecek olan imar planını halka sorarak, seçimle belirlediklerini kaydetti.

Aksu’da bir kent meydanı olmaması ise ilçenin en büyük sorunlarından birisi. Fakat Belediye Başkanı Halil Şahin bu sorunu gidermek için de kolları çoktan sıvamış durumda. Mev-cut kaymakamlık binası ve çevresinin yıkılarak Kent meydanı yapılacak olması ile ilgili Başkan Şahin bilgiler verdi. Şahin, “Kent meydanı yaparak ilçenin merkezini oluşturmak istiyoruz. Esnafları da mağdur etmeyecek şekilde planlama yapıyoruz, planlamayı bu yıl bitirmeyi hedefliyoruz. Kent meydanının altını otopark olarak düşünüyoruz böylelikle ilçenin otopark sorununu da çözmüş olacağız. Fen İşleri Müdürlüğümüze ait garajımızın bulunduğu alanı ise Kültür Merkezi yapacağız. Böy-lelikle ilçemizde sosyal ve kültürel çalışmalara daha çok önem vereceğiz. ” şeklinde konuştu.

Aksu’da sağlık konusunda da ciddi adımlar atıldı. Vatandaş her hastalandığında Antalya’ya gitmek zorunda kalıyordu. Halka, hastane sözü veren Başkan Şahin’in girişimleri ile ilçeye yapılacak olan hastane Sağlık Bakanlığı yatırım programına alındı. Ama hastane yapımı uzun süreceği için hemen bir semt polikliniği yapılarak halkın mağduriyeti giderildi.

Page 89: Anadolum Platform 1.Sayı

101

Page 90: Anadolum Platform 1.Sayı

Dirilişin Selçuklu mirası Konya’dan başlayacakOSMANLI OTAĞ-I HUMAYUN PROJESİ

Osmanlı Otağ-ı Hümayum Projesi Basına TanıtıldıTÜRSAB Konya BYK Toplantı salonunda gerçek-leştirilen tanıtım toplantısına TÜRSAB Konya BYK Başkanı Kazım Yanar ve Osmanlı Eğitim Der-neği Genel Başkanı Ramazan Bademci katıldı.

Toplantının açılış konuşmasını yapan TÜRSAB Başkanı Kazım Yanar; Projeyi çok iyi bildiğini, Projenin tanıtımı aya-ğında TÜRSAB Konya BYK olarak ellerinden gelenin fazlasını yapmaya çalışacaklarını söyledi. “Bir Başkent Daima Başkenttir” diyen Yanar, Konya Selçukluya Başkentlik yapmış bir şehirdir ve şehrimizde birçok Selçuklu ve Osmanlı eseri bulunmaktadır. Bu proje vesilesi ile Şehrimizi daha iyi tanıtacağız. Dedi ve sözü Osmanlı Eğitim Derneği Genel Başkanı Ramazan Bademli’ye bıraktı.

Genel Başkan Ramazan Bademci de konuşmasında şu ifade-lere yer verdi…

Şanlı tarihimizin bizlere unutturulmak istendiği ve bu uğur-da her türlü çirkefliğin meşru görüldüğü bir zaman diliminden geçiyor olmanın verdiği hüzün biz ecdat sevdalılarını bir çatı altında toplamış ve Osmanlı Eğitim Derneğinin kurulmasına vesile olmuştur. Yabancı sermayenin, yerli taşeronları vasıta-sı ile gerek sosyal, gerekse görsel medyada kasıtlı olarak bir karalama ve iftira kampanyası başlatılmıştır. Bu oluşumun tek ve en önemli amacı, bu necip milletin geçmişi ile olan bağlarını koparmak, tek gayesi İlah-ı Kelimatullah olan cihan padişahları-nı evlat katili ve kadın düşkünü olarak göstererek genç nesillerin zihinlerini bulandırmaktır.

Şunu tüm açık yüreklilikle söylemek gerekirse toplumun her kesiminde olduğu gibi maalesef genç nesillerimizde bir buhran içerisindedir. Kanının hızlı aktığı, ergenliğin vermiş olduğu hırçınlıkla kendisine bir rol model arayışı içerisinde olan genç kardeşlerimiz, ya TV ekranlarında kasıtlı olarak yayınlanan mafya dizilerinin başrol oyuncularını ya da sapkınlığın normal bir hayat düzeniymiş gibi gösterilmeye çalışıldığı gençlik dizilerinden bir karakteri kendisi ile bağ-daştırmaktadır. Bir cemiyet için en tehlikeli olan şey, yapı taşı olarak gördüğümüz ailemize ve maneviyatımıza zarar veren argümanların sinsi ve yavaş adımlarla içimize işlemesi ve normalmiş gibi algılanmasıdır.

Genel merkezi Konya olan derneğimizin bir yılı aşkın süredir yürütmüş olduğu faaliyetler neticesinde, tüm yurt genelinde aynı duygu ve heyecanı taşıyan milyonların olduğunu görmek bizleri baş koyduğumuz davada dahada heyecanlandırmış ama aynı zamanda omuzlarımıza yüklenen sorumluluğun bir kat daha artmasına sebep olmuştur. Hiçbir siyasi partinin arka bahçesi ya da sözcüsü olmadığımızı, doğ-ru bildiğimizi her platformda ve herkese özgürce haykırma adına bu yola girdiğimizi en başında belirtmek isteriz.

Ateş çemberinin ortasında kalmış olan memleketimizin, vatan toprakları içerisinde birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyduğu bu dönemde, derneğimizin ilk ve öncelikli hedefi, ırkçılıktan uzak, kardeşlik hukukuna dayalı, devletçi bir duruş sergilemek-tir.

Özgürlüğüne her şeyden daha çok düşkün olan bu milleti,

Page 91: Anadolum Platform 1.Sayı

Yalanlarla yazılmış bir tarih sahnesinde bugüne kadar uyu-tanlara inat, gerçekleri haykırmak ve üzerimize serpilmiş olan ölü toprağından kurtulmak için her bir bireyin ne kadar önemli olduğunun farkındayız.

Dernek yönetim ve istişare kurulumuzun en öncelikli konusu genç kardeşlerimize tarihimizi ve şanlı ecdadımızı tüm yön-leriyle ve doğru anlatabilmektir. Unutturulmak istenen, akla ve vicdana sığmayacak yalanlarla karalanan o naif ve yüce insanları hatırlatabilmektir. Ahlat’ta doğmuş bir yiğidin cihan devletinin temellerini atma meziyetine sahip olmasının en önemli etkeninin, dinine, vatanına ve bayrağına olan bağlılığın-dan kaynaklandığını unutturmamaktır. Elbette yolumuz uzun ve meşakkatlidir, bu yolda fitnenin taşeronları boş durmayacak uyuşturdukları beyinlerin dirilişinden rahatsız olacaklardır. Hangi zorlu şart altında olursa olsun bizler baş koyduğumuz davadan da, ecdadın yolundan gitme hayalinden de vazgeçme-yeceğiz.

Dirilişin,Selçuklunun mirasçısı Konya’dan başlayacak olması

elbette ayrı bir önem arz etmektedir. Bu yıl gerçekleştirmeyi arzu ettiğimiz bir projemizden kısaca bahsedecek olursak. Konya merkezde kuracağımız Otağ-ı Hümayun ile tüm halkı-mıza geçmişin kapılarını aralamak ve günlük hayatın stresinden uzaklaştırmak adına tüm aile fertleriyle beraber gelip kalabile-cekleri bir oba kurulacaktır. Otağı içerisinde kız ve erkek hafız-lık çadırları, okçuluk tekkesi, binicilik kursu, sıbyan mektepleri, geleneksel ve unutulmaya yüz tutmuş el sanatları başta olmak üzere dönemin tüm görselliğini yaşayabilecekleri bir atmosfer oluşturulacaktır.

186.700 m2 açık alanda kurulacak olan otağımız şuan hazır-lığı süren Konya valiliğimiz il milli eğitim müdürlüğü il müf-tülüğü türs ab ve Osmanlı eğitim derneği olarak bir protokol yapılma kararı alınıp inşallah kısa zamanda start vereceğiz.Çıktığımız bu kutlu yolculukta sesimizi duyurmamızda bizlere yardımcı olan siz değerli basın mensuplarına, zamanından fera-gat ederek bizimle beraber dertlenen tüm gönüldaşlarımıza ve en önemlisi bizlere inanarak aynı yolda yürüme kararı alan tüm kardeşlerimize bir kez daha teşekkürü bir borç biliyoruz” dedi.

87

Page 92: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 93: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 94: Anadolum Platform 1.Sayı

Kırmızı - Siyahlılar, 1970 yılında çıkartılan ve il takımlarının direk üçüncülige alın-masını öngören kararname ile 1970-1971 sezonunda Türkiye liglerindeki ilk müca-delesine başladı

Gaziantep inadını taşıyan Gaziantepspor 1969 yılının ilk günlerinde kuruldu.

Kentin önde gelen kişileri, dönemin Beledi-ye Başkanı Abdulkadir Baturbaşkanlığında bir toplantı yaparak, Gaziantepspor un kuruluşunun ilktohumlarını attılar. Daha sonradevam eden toplantılar sonucunda 58 kişinin kuruculuğu ile Gaziantepspor Kulübü1969 yılında kuruldu. Gaziantepspor un renkleri icin yapilan gorüsmeler neticesinde, dünyada örnekgösterilen bir kahra-manlık destanı olan Gaziantep Savunmasında can pahasınakenti duşmana teslim etmeyen 6417 şe-hidin anısına matem rengi olan siyah veşehitlerin kanını simgeleyen kırmızı benimsenerek, renkle-rin kırmızı-siyaholması kabul edilmistir.Gaziantepspor un ilk kulüp başkanlığına kurucu üyelerden Beşir Bayramgetirildi. Gaziantepspor ilk kurulduğu yıl hazırlık maçları ile sezonu tamam-ladı.

Kırmızı - siyahlılar, 1970 yılında çıkartılan ve il takımlarının direk üçüncülige alınmasını öngö-ren kararname ile 1970-1971 sezonunda Türkiye liglerindek iilk mücadelesine başladı

GAZİANTEPSPOR

Page 95: Anadolum Platform 1.Sayı

Kırmızı - Siyah renkleri ile başta Gaziantep`teki taraftarlar olmak üzere birçok futbolseverin gönlündetaht kurmayı başarmış nadir takımlarımız-dan biridir. Şehrimizde ilkspor teşkilatı 1923 senesinde kurulmuştur. Bu teşkilat o tarihteGaziantep `te bulunan Ame-rikan kolejinde teşekkul etmiştir, Bu-namuteakip Gaziantep Ticaret idaresi de Mektebin spor faaliyeti olarakfutbol şubesini açtı. Bu tarihten birkaç sene sonra hariç şehirlerdetahsilde bulunan Gaziantep`li gençler birleşerek `Altını-şık` namıaltında bir spor kulübü açtılar. Bu kulübü kuranlar M. Ali Budak, AliKemal Ocak, Ahmet Barlas, Besir Akınal ve Taha idi.

Aynı yıl Kilis`te de `Kilis İdman Yurdu Spor Kulübü` kurulmuştur. Yine 1927 yılındaAltınışık `tan ayrılan bir gurup `Türk-ocağı Spor Kulübünü` teşekkülettirdiler. Bu gurubun başında Ali Kemal Ocak bulunuyordu.1929 yılında Altınışık Spor Kulübü de dağılarak yerine sanatkarlardanoluşan `Sanatkarlar Spor Kulübu` kuruldu. 1931 yılında Türkocağı dadağıtılarak Türk Ocağı Spor Kulübü, Halk Partisi himayesindeSanatkarlar Spor kulübü ile birleşerek `Gaziantep İdman Yurdu` adınıaldı.

`Gaziantep İdman Yurdu` o dö-nemde Türkiye Futbol Federasyonu `nunbenzer görevini yürüten `Türkiye İdman Cemiyetleri `ne dahilolma-dığından sadece özel karşılaşmalar yapabiliyordu. 1932 yılındaGaziantep `te Halk Evleri `nin dağılması üzerine yurt üyelerihalkevlerine kayıt olarak İdman Yurdu `nu dağıttılar ve böylece kentinspor faaliyetlerini Halk Evleri `nin Spor Şubesi üstlendi. 1938senesine kadar Gaziantep `te spor faaliyeti yalnız halkevi spor şubesitarafından yapıldı. Bu arada 1936 yılında Türkiye İdman Cemiyetleriİttifakı kaldırılarak yerine `Türkiye Spor Kurumu` adı altında ülkekapsamında geniş bir teşkilatlanma sağlandı.

Türkiye İdman Cemiyetleri İttifakı Cumhuriyet Halk Partisi idaresinde-ve Türk grubu namını aldıktan sonra 1938 yılında Cumhuriyet HalkPartisi `Çınarlı Gençlik Spor Kulübünü` tesis etti. Bir sene (1939)sonra `Gaziantep Gençlikspor ve Şehreküstü Gençlik Ku-lübü` açıldı. Buüç kulüp Gaziantep`in ilk resmi spor kuruluşlarıdır. Ayrıca ÇınarlıGençlik, Gaziantep Gençlikspor ve Şehreküstü Gençlik kulüpleriGazian-tep `te, günümüze kadar gelen sportif gelişmenin temellerini atantakımlar-dır. Türkiye Spor Kurumu `nun resmi karşılaşmalarıbaşlatmasının ardından iki kulübümüzde resmi müsabakalara katıldılar.

91

Page 96: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 97: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 98: Anadolum Platform 1.Sayı

• Adil DAİ• Ahmet ÜMİT • Akten KÖYLÜOĞLU• Ali İhsan GÖĞÜŞ• Arif Erkin GÜZELBEY• Beşir GÖĞÜŞ• Bülent AĞCABAY• Cahit TANYOL• Celal DOĞAN• Cemil ALEVLİ• Cemil Cahit GÜZELBEY• Ebru GÜNDEŞ• Edip AKBAYRAM• Emine Sevinç ÖKSÜZOĞLU• Engin NURŞANİ• Hazal KAYA• İbrahim KENDİRCİ• İsmail GÜLGEÇ• Mehmet ERENLER• Mustafa UĞUR• Mehmet KURT• Mehmet UYGUN• Nail KIRMIZIGÜL• Onat KUTLAR• Ozan TELLİ• Tanburi Necdet YAŞAR• Ülkü TAMER

ANTEPLİ ÜNLÜLER

Page 99: Anadolum Platform 1.Sayı

ANTİAD ÜYELERİNE SOLARYUM DERSİ Uzm. Dr. Sadık Yılmaz, “Sigara içmek kadar tehlikeli olan bronzlaşmanın malignmelanoma kanserine yol açtığının an-laşılması üzerine Avusturalya’da güneşlenmek yasaklanmıştır. Bronzlaşma konusunda İngiltere ve birçok Avrupa ülkesinde önlemler alınmaya başlanmıştır” şeklinde konuştu. Prof. Dr. Bozcuk ise; “Ufukta gelişmekte olan yüzlerce ilaç var. Tıp devamlı gelişiyor. Günümüzde kullanmakta olduğumuz kanser tedavi yöntemlerinin, bundan 5 yıl önce çalışma ilaçları oldu-ğunu belirtmek isterim” dedi. Medical Park Antalya Hastane Kompleksi Medikal Onkoloji Bölümü’nden Prof. Dr. Hakan Bozcuk ile Dermatoloji ve Kozmetoloji Bölümü’nden Uzm. Dr. Sadık Yılmaz, ANTİAD’ın kadın üyelerine cilt kanserleri ve güncel tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi. Ramada Plaza Otel’de gerçekleşen toplantıda bir araya gelen Antalya İşadam-ları Derneği’nin kadın üyeleri, cilt kanserleri konusunda Prof. Dr. Hakan Bozcuk ile Uzm. Dr. Sadık Yılmaz’ın sunumuyla bilgi sahibi oldu.

IRAK İŞ DÜNYASI ANTALYA’DA Türkiye-Irak Sanayicileri Ve İşadamları Derneği (TISİAD) üyeleri konferans öncesi ziyaret turuna çıktı. TISİAD üyeleri dün ( 26 Şubat Cuma) Antalya Ticaret Borsası, Antalya Valiliği, Peyzaj Firma, Antalya Büyükşehir Belediyesi, Batı Akdeniz İh-racatçılar Birliği Antalya Ticaret Sanayi Odası, Antalya Mardinli İşadamları Derneği, Antalya MÜSİAD Şubesi’ni ziyaret etti. Konferansın gerçekleşeceği saate kadar ise OSB, Organize Sana-yici İşadamları derneği (OSİAD), Aksu boya, AKE Asansörcü-lük, Ömür Ateş plastik, CNG Mobilya firmaları ziyaret edilecek. TISİAD Antalya Temsilcisi H. Kenan Yozgatlı konferans önsesi anlamlı ziyaretlerde bulunduklarını söyledi. Toros Üniversite-si’nden Prof. Dr. Ahmet Özer ve Irak Cumhuriyeti Gaziantep Başkonsolosu Muayad Omer A. Koperly’nin konuşmacı olarak katılacağı ”Ortadoğu Küreselleşme Türkiye ve Akdeniz Çanağı” konferansı Antalya Ramada Plaza’da bugün (27 Şubat Cumartesi saat 14.00) gerçekleşeceğini belirten Yozgatlı, iş dünyası için konferansın öneminin altını çizdi.

TISİAD Antalya Temsilcisi Kenan Yozgatlı, “TISİAD Türki-ye’nin seçkin işadamları derneklerinden biri olarak 17 Mayıs 2012 tarihinde Mersin’de bir grup girişimci işadamı tarafından kurulduğunu söyledi. “TISİAD’ ın misyonu Türkiye – Irak ülkeleri arasında ticari, sosyo-ekonomik ve kültürel ilişkilerin arttırılması, mevcut ilişkilerin geliştirilmesi ve devamlılığının sağlanması için faaliyet göstermektir” diyen Yozgatlı şunları söyledi: “Bu bağlamda; Türkiye Irak ülkelerine mensup işadam-larını bir çatı altında bir araya getirmek ve fikir birliği oluştur-mak, Türkiye Irak İşadamları ve Akademisyenleri arasında eko-nomik ve kültürel bağların oluşmasına ve gelişmesine katkıda bulunmaktır.”

ANTALYA’DAN BİRLİK MESAJI Antalya Bitlisliler Derneği’nin geleneksel hale getirdiği birlik beraberlik ve dayanışma gecesini bu yılda gerçekleştirdi. Dernek Başkanı Vedat Yapa öncülüğünde gerçekleştirilen geceye katılım oldukça yoğundu. Antalya’ya göç eden Bitlisliler bu vesile bir araya gelerek hasret giderip eğlendiler. Düzenlenen birlik bera-berlik ve dayanışma gecesi nezih ve çoşkulu bir ortamda geçti. Mahalli sanatçı ve dernek halk oyunlarını ekibinin oyunları ile Bitlisliler hoşça bir vakit geçirdiler. Dernek Başkanı Vedat Yapa yapmış olduğu konuşmasında geceye katılanlara ve tüm davetli-lere teşekkür etti. “Anadolu hemşeri dernekleri platformu, ana-dolu dernekler federasyonu ve gerekse alevi kültür dernekleri ile koordineli bir şekilde çalışmaya devam etmeyiz. Buradan bu birlikteliğimiz için tüm dernek başkanlarıma teşekkür ederim” diyen Başkan Yapa, “Ülkemizde cereyan eden ve hepimizi derinden üzen olaylar nedeniyle büyük bir üzüntü içersinde-yiz. Bu ortamda herkesin barışa ve kardeşliğe vesile olacak her çabayı göstermesi gerekmektedir” dedi. Vedat Yapa sözlerini şöyle sürdürdü: “Bizler sivil toplum kuruluşları olarak barışa ve kardeşliğe katkı sunacak her adımı atacağımızı belirtmek istiyorum. Aramızda bulunan vakıf ve dernek başkanlarımın da aynı düşüncede olduklarına inancım tamdır. Doğusuyla,-batısıyla ,hiç bir insanımızın ötekileştirilmeden kardeşçe barış içinde yaşaması en büyük dileğimizdir. Birlik beraberlik ve dayanışma amacıyla düzenlediğimiz gecemize katılmanızdan dolayı bir kez daha teşekkür ederiz.”

“AVRUPAYA AÇILALIM” Anadolu Hemşeri Dernekleri Platformu üyeleri Akdeniz Üniversitesi Rektör Vekili Prof. Dr. Mustafa Ünal’dan dernekle-rin projelerinde üniversitenin çözüm ortağı olmasını istediler. Anadolu Hemşeri Dernekleri Platformu ve Ispartalılar Derneği Başkanı Deniz Akgün, Ülkemizde özellikle son 20 yılda sivil toplum kuruluşlarının (STK) çoğulcu ve katılımcı demokrasinin güçlenmesinde ve işleyişinde önemli roller üstlendiğini söyledi. Akgün, “Üniversitelerde sivil toplum kuruluşlarını merkeze alan akademik çalışmalar kısıtlıdır. STK’lar olarak Akdeniz Üniver-sitesi ile ortak proje çalışmaları yapmak, proje desteği almak istiyoruz” dedi. “Akdeniz Üniversitesi ile sivil toplum kuruluş-ları işbirliklerini önemsiyoruz” diyen Akgün şunları söyledi; “Toplumla bütünleşme, bir araya gelme, ortak çalışmalar yapma duygusu ile hareket ediyoruz. Eskiden kamu kurumları ve STK’lar sıcak ilişkiler kuramıyordu. Gelişmekte olan demok-rasimizin ileri demokrasiye geçmesi için STK’ların güçlenmesi gerekiyor. Güçlenmek için somut çalışmalarını ortaya koymalı. Bu da fonlama, projelere imza atmak ile mümkündür. Sivil toplum kuruluşları ile üniversiteler arasındaki iletişim güçlendi-rilmelidir.” “

95

Page 100: Anadolum Platform 1.Sayı
Page 101: Anadolum Platform 1.Sayı