alman otomobilleri amerikan markalarını tek tek vuruyor

13

Upload: zeki-genc

Post on 31-Mar-2016

252 views

Category:

Documents


5 download

DESCRIPTION

Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor

TRANSCRIPT

Page 1: Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor
Page 2: Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor

2 | 17 Aralık 2012 | AvrupaGüN

IMPRESSUM / KÜNYE

Yayıncı | Verleger:BIMBayerisches Institut für Migration e.V.Truderinger Strasse 280 d81825 München

Tel: 089 201 86 303 / Fax: 089 125 90 291info(@)[email protected]/avrupagun

Sorumlu Yönetmen (V.i.S.d.P):Osman Çutsay

Sanat Yönetmeni | Artdirektor:Ömer Yaprakkıran

İÇİNDEKİLER

3Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor

GM Opel, Bochum’da neden pes etti?“Bize 'Galyalıların son kalesi' diyorlar bazen şakadan. Ama bunun bedeliniağır ödedik. 1980’lerde 20 binin üzerinde olan personel mevcudumuzşimdi 3500 civarında. 'Biz ne yapacağız?' demiştik. Akıllı ve isabetli eylem-ler diyoruz. Uzun bir nefese ihtiyacımız var.

ŞEREF BARAN İLE GÖRÜŞME

7Berlin Ortadoğu cehennemine uzak kalamıyor

Merkel hükümeti de Şam’a karşı bayrak açtıSağ hükümetli Almanya sol hükümetli Fransa ile işbirliği içinde AB’ninŞam yönetimine karşı açıkça cephe almasını sağlamış görünüyor. Parisgibi Berlin’in de Ortadoğu’daki kanlı paylaşım savaşından uzak kalama-ması dikkat çekiyor

8Alman ihracatındaki büyük sıçrama Avrupa’yı sarstı

�hracat: Çözüm değil sorun olduAvrupa’da ciddi boyutlarda bir sanayisizleştirme eğilimi, bütün sonuçla-rıyla ve yayılarak kendisini hissettirirken, yaşlı kıtanın motoru konumun-daki Alman ekonomisi ihracata gitgide daha bağımlı bir yapı kazanıyor.Alman iç pazarı ise geniş kitlelerin satın alma gücündeki düşüş nedeniyledurgunluk ve hatta gerileme tehdidi altında tıkanıyor.

10Haydar Işık'tan, Haydariler ve gülmece adına hoş saptamalar

“�şçi, içli, içkili” mizahçı ...“Almanca ve Türkçedeki mizah anlayışları, birbirine hiç benzemeyen, hattatek yakınlığı bile olmayan farklı iki anlayıştır. Hâlâ kendi memleketlerinde,kendi top-raklarında yaşıyormuş gibi direnen ve öyle davranan Türklerinsayısı çok fazladır. Dikkat ederseniz günlük yaşamın içinde bir Alman’a karşıısrarla Türkçe konuşanlar var.”

HAYDAR IŞIK İLE GÖRÜŞME

Page 3: Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor

Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor

GM Opel, Bochum’daneden pes etti?

“Bize 'Galyalılarin son kalesi'diyorlar bazen şakadan.Ama bunun bedelini ağır ödedik.1980’lerde 20 binin üzerinde olanpersonel mevcudumuz şimdi 3500civarında. 'Biz ne yapacağız?'demiştik. Akıllı ve isabetli eylemlerdiyoruz. Uzun bir nefese ihtiyacımızvar. Eski gücümüz belki yok, amaöfkemiz büyük. Opel zarar etmiyor,Bochum hele hiç zarar etmiyor.GM bizi bir koloni gibi kullanıyor.'Bu ekmek hepimize yeter'diyoruz.”

BOCHUM (GÜN) - ABD merkezli GeneralMotors’a (GM) bağlı Opel, Bochum’da dev üre-tim merkezini 2016’ya kadar kapatacağını açık-ladı. 50 yıl içinde binlerce Türkiye kökenliişçinin çalıştığı, bunların önemli bir bölümününde hâlâ görev yaptığı Bochum fabrikalarının ka-patılması kararı, Avrupa’da Opel ürünlerineolan talebin çökmesiyle açıklandı. Fabrika’nın50’nci yıl kutlamalarına çok az bir süre kala ya-pılan ve 2016’dan sonra otomobil üretilmeye-ceğini duyuran açıklama, fabrikanın damgasınıtaşıyan kenti ve halen 300 kadarı Türk 3 bindenfazla çalışanı şoke etti. Fabrikanın 2016’dansonra sadece bazı parçaların üretileceği bir da-ğıtım merkezi olarak kullanılacağı, ancak bu-rada çalışacağı belirtilen 430 kişiyle bugünküpersonelin yüzde 10’una bile iş bulunamayacağıbildirildi. GM’in Avrupa’da ağır zarar eden iş-letmeleriyle ilgili bir tasarruf planı hazırladığıve bu çerçevede Bochum fabrikalarının kapatıl-masından başka bir yol bulunamadığı kayde-dildi.

Opel Yönetim Kurulu Dönem Başkanı o-mas Sedran’ın kararı duyurması ve personelintepkilerinden çekinerek işletmenin arka kapıla-rından fabrika dışına çıkması, sürtüşmeli birdönemin başladığına yönelik bir gösterge olarak

AvrupaGüN | 17 Aralık 2012 | 3

ADAm OPEL WERKE BOCHum

WIK

IPED

IA/S

TAHL

KOCH

ER

Page 4: Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor

4 | 17 Aralık 2012 | AvrupaGüN

değerlendirildi. Opel İşçi Temsilcisi Rainer Ei-nenkel, omas Sedran’ın yaptığı açıklamalarınve çizdiği tablonun çalışanların onurunu kırıcıbir nitelik taşıdığını kaydederek, böyle bir ta-vırdan ancak utanç duyulabileceğini söyledi.Daha önce de fabrikaların kapatılacağı yolundaçeşitli yönetimlerce açıklamalar yapıldığını ha-tırlatan Einenkel, mücadeleyi sürdüreceklerinive bu fabrikalarda kalacaklarını belirtti. Einen-kel, “Burada 2016’dan sonra da üretim yapıla-cak. Mücadelemiz sadece bir fabrikayla sınırlıkalırsa kaybederiz” dedi. Bu arada IG MetallBölge Yöneticisi Knut Giesler, “Bugün Bochum,yarın tüm üretim merkezleri. Personele savaşımçağrıları yerine, insanlar için geleceği ve çalışanıolan bir çözüm bekliyoruz” diye konuştu.

Fabrikaların bulunduğu Kuzey Ren Vestfalyaeyaletindeki hükümet de tüm bölge için çoküzücü bir karar alındığına dikat çekti. EyaletinSPD’li Başbakanı Hannelore Kraft, Opel yöne-timinden yeni bir tasarım beklediklerini belir-tirken, Eyalet Çalışma Bakanı Garrelt Duin,“Opel sorumluluk almalıdır. Kimse işsizliğe iti-lemez. Açıklama istiyoruz” şeklinde konuştu.Berlin’deki federal hükümetin ise Opel’e her-hangi bir destekte bulunmayacağı bildirildi.

Gelişmelerin bu noktaya varabileceğini per-sonelin önceden hissettiği, ancak buna rağmenbir şok yaşadığı gözleniyor. Nitekim 1980 yı-lında çocuk denilecek yaşta çırak olarak girdiğive eğitim gördüğü Opel’in bugün geldiği nok-tayı, şirketin kıdemli çalışanlarından ŞerefBaran da hiç beklenmedik bir kaza olarak gör-müyor. Halen Opel’in lojistik bölümünde görevyapan Baran, Avrupa GÜN’e yıkımı içeriden birgözle yeniden değerlendirdi.

- General Motors’a bağlı Opel’in Bochum’daki fab-rikasını kapatma kararı sizi çok şaşırtmadı galiba...

ŞEREF BARAN - Opel’in Bochum ünitesini

kapatma kararı, o kadar da sürpriz bir karardeğil aslında. Yıllardır söylentiler, dedikodularlabizi önce buna hazırladılar. Üretim kapasitesi-nin ihtiyaçtan çok daha fazla olduğu hep imaediliyordu. Bunun dışında Opel’in zararda ol-ması (ya da bilinçli olarak böyle gösterilmesi) veAvro krizi bu gelişmeleri hızlandırdı. Ama bizBochum çalışanları olarak böyle düşünmüyo-ruz, zira General Motors Avrupa bölgesinde 1milyon civarında Opel marka otomobil satıyorve Opel’in Avrupa dışında satılmasına izin ver-miyor. Ama aynı zamanda Opel modellerini alıpüzerine Buick ya da Chevrolet amblemi yerleş-tirerek Çin gibi, Amerika gibi önemli dünya pa-zarlarında satıyor. Şöyle, kaba hesap, 500 binadet. Örneğin, Insignia modeli Buick Regal,Astra modeli Verano, Mokka modeli Encore yada Trax olarak dünya piyasalarında. Az birrakam değil bu.

- Peki ne oluyor, ne yapmaya çalışıyor ana şirketGM?

ŞEREF BARAN - Bir modelin en büyük mali-yet kalemini geliştirme ve tasarım (dizayn)oluşturur. Yani, masrafı Avrupa’ya yükleyip kâr-ları Amerika’ya indiriyorlar. Üstüne üstelik Opelkendi dizayn ettiği ve ürettiği her araba için pa-tent ücreti ödemekte. Bir de şunu biliyoruz:Güney Kore’de ürettikleri araçları Avrupa piya-sasına sürüyorlar, sonra da “Avrupa’da kapasitefazlalığı var” diyorlar. Patron kendi söylediği ya-lana kendi de inanıyor, seni zararda gösterip sü-rekli imajını zedeliyor ve tabii satışların dadüzenli bir biçimde düşüyor. Şöyle deriz kendiaramızda: Arabalarımızın üstüne VW yapıştır-sak iki katını satar. Ya da tersi, bir VW alıp üze-rine Opel amblemi taksak ancak yarısını satar.Böyle şeylere karşı mücadele etmek zorundası-nız. Global oyunların döndüğü bir dev şirkettebütünü görüp yerel kararlar vermek durumun-dasınız. Bunlara rağmen, Bochum’da fabrikanınnihai bir biçimde üretime kapatılması kararınıbeklemiyorduk. Hepimiz şu an şok içindeyiz.

- Bir direniş mi olacak?

ŞEREF BARAN - Henüz eylemlerimiz ne şe-kilde olacak karar vermedik. İş bırakalım diyenarkadaşlar var. Ama çoğunluk tarafından ilk ter-cih olarak görülmüyor. İşin garip yanı, yaklaşık6 aydır bir komisyon kurulmuştu ve patronlarile sendikacılar, birlikte Almanya’nın bütün bi-rimlerini kapsayan bir sözleşme çalışması içindeidi. Eyalet parlamentoları da destekliyordubunu. Bu yüzden biz de mayıs ayından beri zam-lardan ve ikramiyelerden vazgeçmiş bulunuyor-duk. Ortak hiçbir karar yokken sen çık, güm

OTOSANAYi

Page 5: Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor

AvrupaGüN | 17 Aralık 2012 | 5

kadaş şaşkınlığını aşıp bir sonraki konuşmacıyıçağırdı. O arkadaş, bu durumda bütün söyleye-ceklerinin anlamsızlaştığını söylerken ani birşey oldu. Bizim bu “süper üçlü” aniden kalkıphızla korumalar eşliğinde kürsü ardındaki perdearasından imdat çıkışına yöneldiler. “Durunhele sorularımız var daha” diye doğal bir ref-leksle peşlerinden perde arkasına geçen bir ar-

kadaş anında yere yıkıldı ve boğazı sıkıldı. O ananladık ki, onlarca koruma önceden perde arka-sına yerleştirilmiş. Şirket tarihinde böyle bir şeygörülmemiş. Paralı askerler gibi çıktılar karşı-mıza, sonra hırsızlar gibi de salonu terk ettiler.

- Nasıl bir duyguya kapıldınız önce?

ŞEREF BARAN - “Opel kimin, bu dünyakimin, bunların buna hakkı var mı, varsa nasılverdik bu hakları bunlara?” diye doğal olarakdüşünüyor insan. Ben 30 yıldır çalışıyorum, ara-

diye bu kararları açıkla. Hepimiz şok içindeyiz.Sendika IG-Metall de öyle. Yerel ve federal dü-zeyde yöneticiler bu yönde şaşkınlıklarını dilegetirdiler. Basından da, ülke genelinde politika-cılardan da benzer demeçler geliyor. İyi de bun-ların hepsi bugün bizi konuşur yarın başka birşeyi. Ekmeğimizi elimizden alıyorlar, çocukları-mızın geleceğine göz dikmişler. Biz ne yapaca-ğız, sorun burada.

- Karar nasıl açıklandı? Bir skandal yaşandığı söy-leniyor...

ŞEREF BARAN - Evet, öyle oldu. 3 bin kişilikbir salondayız, işyeri toplantısı. Yönetimden üçkişiyle gelmişler: omas Sedran, Peter Toom,Holger Kimmes. Bunların üçü de yılda milyonlarkazanan “ağır çocuklar”. Büyük şirket yöneten,ağır sorumluluk taşıyan “süper arkadaşlar”. Buçok ağır emeklerinin, “alın terlerinin” karşılı-ğında milyon avrolar alıyorlar tabii. 50’nin üze-rinde “bodyguard”la gelmişler.. Ön salonda daüniformalı polisler var. Yani Almanya başbakanıgelse iki koruması olurdu. Hepimiz afallamışız,olanları anlamaya çalışıyoruz. Opel Bochum İşçiTemsilciliği Başkanı Rainer Einenkel, yarım sa-atlik bir açış konuşmasından sonra sözü o-mas Sedran’a verdi. Sedran, 5 dakikalıkkonuşmasında şunları söyledi: “Bütün çabala-rımıza, iyi niyetimize rağmen, 2016’dan sonraBochum’da imalata son vermek zorundayız.Opel’i kurtarmak için Bochum’u kapatmamızgerekiyor”. Sonra geçip yerine oturdu. 20 sani-yelik uzun bir sessizlik. Söylenemez dediğimizsöylenmişti. Olmaz dediğimiz şey açıkça dilegelmisti. Bir anda toplantı altüst olmuştu. Üs-telik adam “iyi niyetli davranacaklarını, kimseyiçaresiz bırakmayacaklarını” söylemisti. Kimdide bunu söylüyordu bize? Toplantıyı yöneten ar-

“Bir modelin en büyük maliyet kale-mini geliştirme ve tasarım (dizayn)oluşturur. Yani, masrafı Avrupa’yayükleyip kârları Amerika’ya indiri-yorlar. Üstüne üstelik Opel kendidizayn ettiği ve ürettiği her arabaiçin patent ücreti ödemekte.Bir de şunu biliyoruz: Güney Kore’deürettikleri araçları Avrupa piyasa-sına sürüyorlar, sonra da 'Avrupa’dakapasite fazlalığı var' diyorlar.”

ȘEREF BARAn

Page 6: Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor

6 | 17 Aralık 2012 | AvrupaGüN

mızda 40 yıldır bu şirkette çalışanlar var. Amaomas Sedran daha geçen yıl alındı. Şunu bili-yoruz ki, Bochum’u kapatınca ek bir prim dahaalacaklar. Evet, Bochum çalışanlarına egemenruh hali böyle. Son 15 yılda direnişte de marka-laştılar. Paylaşma edebiyatını güzel yaparız.Zenginliğin fakirliğin Allah vergisi değil, insanoyunu olduğunu iyi biliriz. Bize “Galyalılarinson kalesi” diyorlar bazen şakadan. Ama bununbedelini ağır ödedik. 1980’lerde 20 binin üze-rinde olan personel mevcudumuz şimdi 3500 ci-varında. “Biz ne yapacağız?” demiştik. Akıllı veisabetli eylemler diyoruz. Uzun bir nefese ihti-yacımız var. Eski gücümüz belki yok, ama öfke-miz büyük. Opel zarar etmiyor, Bochum hele hiçzarar etmiyor. GM bizi bir koloni gibi kullanı-yor. “Bu ekmek hepimize yeter” diyoruz. Ülkeçapında sendikalardan ve yerel hükümetlerdendestek bekliyoruz. Kovboy yöntemleriyle Opelçok darbe yedi ana şirket GM’den. Bu da çok ağırbir darbe. Bir taraftan bunu da engellemek isti-yoruz.

- Türkiye kökenli işçiler...

ŞEREF BARAN - Halen çalışan 3500 işçi ara-sında 300’e yakın Türkiye kökenli var. Her top-lumda olduğu gibi böyle durumlarda yerliler birvuruluyorsa azınlıklar, göçmenler iki vuruluyor.Bizimkilerdeki işsizlik oranı Almanlara oranlaçok daha yüksek. Ama Bochum 200 yıldır göçalan bir şehir olduğu için çok kozmopolit bir ya-pısı var. Yine de kültür ırkçılığı bütün dünyadaolduğu gibi burada da var. Mesela, “Alman ça-lışkandır, güvenilirdir, işini sağlam yapar” diyebilinen olumlu sandığımız önyargılar bile, işeyeni personel alımlarında ayrımcılığa dönüşü-yor.

- Nasıl bir gerçekle yüz yüzesiniz şimdi?

ŞEREF BARAN - İkinci Dünya Savaşı’ndansonra Bochum ve çevresi Almanya’da en büyük

sanayi yatırımları görmüş bir bölgedir. Ama son20 yılda çok hızlı bir sanayi göçü yaşanmakta.Sosyalist ülkeler yıkılıp dünya pazar ekonomi-sine sevdalandıktan sonra, baş döndürücü glo-bal bir süreç var gündemde. Sosyalist sistemlerbizim ücretlerimizin güvencesiymis meğer,bunu şimdi anlıyoruz. Son 15 yılda hiçbir reelücret artışı olmadı buralarda. Buna rağmen,imalat sanayii, Kore, Çin, Türkiye gibi ülkeleretaşınıyor. Ücretler üzerinde müthiş bir baskıvar. Hızlı bir fakirleşme var. Alman ulusal eko-nomisi küçülmese de kitleler yoksullaşıyor. Sos-yal sistem sorgulanmaya başlandı. Çalışanlaçalışmayan arasında gelir farkı kalmadı. Ucuz iş-gücüne dayalı sektörleri ülkede tutabilmek içinücretler küçültüldü, çalışanlar, asıl ve taşerondiye ikiye üçe ayrıldı. Bu ayrışmalar kimleridaha çok vurdu, düşünebilirsiniz tabii: Bizimki-leri... Ulusal ekonomi adına paylaşım daha daadaletsiz bir hal aldı. 30 yıl önce Türkiye’de ağa-lar insanlarıyla birlikte köyleri satıyormuş, an-latır gülerdik buna, ne kadar ilkel diye. Bugünbir fabrika bir yılda birkaç kez el değiştirebiliyorişçileriyle birlikte, topluca pazarlanıyor, parça-lanıyor, kapatılıyor. Dünyanın her yerinde ya-şanıyor bu, ironiye bakın. 1000 insan birinsanın mutluluğu için çalışıyor bugün. En acısı,herkes o bir kişi olma hayallerinde. Onu örnekalıyorlar kendilerine.

“1000 kişinin hepsi de mutlu olabilir mi?”diye sorarsanız, olabilir tabii derim. Mutluluğutüketimle eş anlamlı tutamazsınız. Öyle bir yö-rüngeye girdi ki insanlık, dünyanın nefesini tü-ketmek üzereyiz zaten. Pazar ekonomisi, krizlerekonomisi... Bu kriz derinleşince sosyal barışmutlaka bozulacak. Milliyetçilik, ırkçılık, kültü-rel farklılıklar, dinler, çekmecelerde hazır bekli-yor. Birileri “Vakti gelince çıkarır koyarızönlerine bunların” diye düşünüyor...

WIK

IPED

IA/S

VEn

WO

LTER

Page 7: Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor

Berlin Ortadoğu cehennemine uzak kalamıyor

Merkel hükümeti deŞam’a karşı bayrak açtı

Sağ hükümetli Almanya sol hükü-metli Fransa ile işbirliği içindeAB’nin Şam yönetimine karşı açıkçacephe almasını sağlamış görünüyor.Paris gibi Berlin’in de Ortadoğu’dakikanlı paylaşım savaşından uzak ka-lamaması dikkat çekiyor. AB’nin ikieksen ülkesindeki barış hareketi iseolağanüstü etkisiz bir dönemdengeçiyor.

BERLİN (GÜN) Avrupa Birliği’ne üye ülkele-rin dışişleri bakanlarının hafta içinde yaptıklarıtoplantı, Brüksel’in, Berlin’in bu kez açık deste-ğiyle Şam yönetimine karşı savaşan silahlı mu-halifleri iktidara getirmek üzere daha aktif birrol oynamaya kararlı olduğunu ortaya çıkardı.AB Dışişleri Bakanları ortak açıklamasında, mu-halif güçler “Suriye halkının meşru temsilcileri”ilan edildi. Bu adım, Brüksel’in Suriye muhale-fetine kasım ayından daha sıcak yaklaştığını du-yurma çabası olarak değerlendirilirken, yeniçizgide Paris ile uzlaşan Berlin’in bundan böyledaha aktif bir role soyunduğu anlaşıldı.

Almanya Dışişleri Bakanı Guido Wester-welle, geçen hafta başında muhalefetin sözcüsüAhmed Muaz el Katip ile görüştükten sonrayaptığı açıklamalarda, Esad iktidarının giderekeridiğini belirterek, Şam hükümetinin büyüyensorunlarla karşı karşıya kaldığını savundu. Wes-terwelle, “Esad rejimine bir alternatif ve tüm Su-riye için çoğulcu bir pespektif var” diye konuştu.Alman Bakan, AB’nin bu çıkışındaki zamanla-manın çok iyi ve Esad rejimindeki erozyonu teş-vik için anlamlı bir önlem olduğunu belirtirken,Fas’ta yapılacak olan Suriye Dostları toplantı-sından muhalefetin tanınması doğrultusundagüçlü bir işaret çıkacağı umudunu yineledi. Ni-tekim sözü geçen Fas toplantısından bu beklentidoğrultusunda kararlar çıktı. Fransa, kasımayında Suriye muhalefetini “Suriye halkının tek

temsilcisi ve Suriye’nin gelecekteki hükümeti”olarak tanımlamıştı. Fransız Dışişleri BakanıLaurent Fabius yeni açıklamasında “2013 özgürSuriye yılı olacak” dedi.

Öte yandan Almanya’nın Suriye ile ilişkileritamamen kesmeyeceği, ancak “minimuma indi-receği” vurgulandı. Alman Dışişleri Bakanı Wes-terwelle, bir süre önce dört Suriyeli diplomatınAlmanya’dan sınır dışı edilmesinden sonra,Şam’daki Alman büyükelçiliği görevlilerininBeyrut’a gönderildiğini hatırlattı. AB üyesi ül-kelerin dışişleri bakanlarının açıklamasında“Suriye’de kötüleşen durumun kendilerini deh-şete düşürdüğü” vurgusu dikkat çekerken, kim-yasal silah endişesinin altı bir kez daha çizildi.Bu arada içsavaş kurbanlarına ulaşmak için yol-lar aranacağı, “Esad rejiminin suçlarının muh-temelen Uluslararası Adalet Divanı’nın yetkialanına gireceği” belirtildi. AB ve Almanyaiçinde yayılan Şam yönetimine karşı sert havaçerçevesinde, Patriot bataryalarının Suriye sını-rına gönderilmesine cuma günü federal meclis-ten onay çıktı. Yine aynı günlerde, “OrhanPamuk ve yazar arkadaşları” Beşar Esad’a hita-ben Avrupa kamuoyunun pek ilgisini çekmeyen,ancak Türkiye aydınının sert tepkisine nedenolan “Sonun Kaddafi gibi olmasın” uyarılı bir“açık mektup” yayımladı. Bütün bunlar Avru-pa’daki havanın Şam’ın aleyhine döndüğüne işa-ret olarak kabul edildi.

AvrupaGüN | 17 Aralık 2012 | 7

Page 8: Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor

8 | 17 Aralık 2012 | AvrupaGüN

Avrupa’da ciddi boyutlarda bir sana-yisizleştirme eğilimi, bütün sonuçla-rıyla ve yayılarak kendisinihissettirirken, yaşlı kıtanın motorukonumundaki Alman ekonomisi ih-racata gitgide daha bağımlı bir yapıkazanıyor. Alman iç pazarı ise genişkitlelerin satın alma gücündekidüşüş nedeniyle durgunluk ve hattagerileme tehdidi altında tıkanıyor.İhracattaki büyük sıçramalarla nöt-ralize edilebilen bu olumsuzluğunyakın vadede “sahibini vuran” bir si-laha dönüşmesinden korkuluyor.

BERLİN (GÜN) - Alman sanayi ve ihracat ya-pısının Avrupa Birliği’ni yıkıcı bir güce kavuştu-ğunu düşünenlerin sayısı artıyor. Almanya’nın,“Avro Krizi” kapsamında Avrupa’da yitirilen pa-zarları kolayca başka pazarlar üzerinden telafiedebildiği, ancak yeni çarpıklıklara neden ol-duğu ileri sürülüyor. Almanya üst üste ihracatrekorları kırıyor, ama kırdıkça da yaşlı kıtayıdibe çekiyor.

İstatistiklerin gizlemediği bir durum bu:Güney Avrupa’da iflasın eşiğindeki AB üyelerineBerlin ve Brüksel’den dikte edilen tasarruf poli-tikaları, bu coğrafyada kemerlerin sıkılmasınayol açmış, sosyal barışı dinamitlemiş, dolayısıylaAlman mallarına olan talebi yüzde 10 civarındageriletmişti. İşte Federal Almanya’nın, dışsa-tımlardaki bu düşüşü ABD, Güney Kore ve Ja-ponya üzerinden tersine çevirmeyi başardığıgözleniyor. Özellikle ABD’ye Alman ihracatın-daki artış yüzde 25’leri bulurken, Avrupa dışıpazarlara olan Alman ihracatındaki sıçramalıbüyüme, daha önce pek bilinmeyen tehlikelerigündeme getiriyor.

Almanya’nın Avro Bölgesi ülkelerine yaptığıihracat, tüm ihracatının sadece üçte birine kar-şılık geliyor. Bu durum, aralarında işveren tem-silcilerinin de bulunduğu birçok çevrede“Demek ki mutlaka avroda kalmak zorunda de-ğiliz” yorumunu güçlendiriyor.

Ancak asıl sorunu Alman iç pazarında yaşa-nan gerileme oluşturuyor. Nitekim, perakendeticaretteki toplam satış tutarının, sosyal güven-lik alanında yaşanan tırpanlar ve reel ücretler-deki gerileme nedeniyle ciddi bir baskıya maruzkaldığı görülüyor. İstatistikler acımasız: Ekim2012 itibariyle toplam perakende ticaret ra-kamları, 12 yıl öncesinin aynı dönemindeki tu-tarın yüzde 5 gerisinde. Bu sonuç, Almanihracatının 1 trilyon avroluk “büyülü sınırı”2012’de yeniden geride bırakacağının ortayaçıktığı günlerde yeni tartışmalara yol açıyor. Pe-rakende ticaret cirosundaki gerilemenin, “hal-kın yoksullaşmasına yönelik bir gösterge”olarak ciddiye alınması isteniyor.

Neler oluyor?

Avrupa’da ciddi boyutlarda bir sanayisizleş-tirme eğilimi, bütün sonuçlarıyla ve yayılarakkendisini hissettirirken, Almanya’da sanayi üre-timindeki ihracata bağımlılık yeni boyutlar ka-zanıyor. Alman iç pazarı, geniş kitlelerin satınalma gücündeki düşüş nedeniyle durgunluk vehatta gerileme tehdidi altında tıkanıyor, ancakbu olumsuzluğu ihracattaki büyük sıçramalarlanötralize edilebiliyor. Nitekim Alman medyasıaralık ayında ayrıntılı haberlerle ihracat atağı-nın Avrupa krizine rağmen güçlü bir ivme dahakazandığını kanıtlayan değerlendirmeler ya-yımladı.

Die Welt, Handelsblatt, artık piyasada ol-mayan Financial Times Deutschland gibi eko-nomi ağırlıklı gazetelerde yayımlanan ayrıntılıhaberlere göre, 2012’nin temmuz-eylül döne-minde Alman ihracatı yüzde 3.6’lık bir artış gös-terdi ve 275 milyar 400 milyon avro oldu. Ancakihracatın ülkelere dağılımında Avrupa dışı pa-zarların yüzde 9.9’luk bir artışla ağırlık kazan-

Alman ihracatındaki büyük sıçrama Avrupa’yı sarstı

Çözüm değil sorun oldu

Page 9: Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor

AvrupaGüN | 17 Aralık 2012 | 9

Sorun iç pazarda

Bütün bunların Alman iç pazarındaki daral-mayla bağlantıları yeni bulgu ve vurgulara yolaçıyor. İşsiz ve yardıma muhtaç olanlara yapılanyardımlardaki kesintiler ve reel ücretlerde, do-layısıyla 22 milyonu bulan emeklilerin aylık ge-lirlerinde de bununla bağlantılı düşüşler, içpazarı ve dolayısıyla da sosyal barışı bir sorunhaline getirmek üzere.

Aslında geniş halk kitlelerinın gelir düze-yiyle ilgili bir gösterge, insanların alışveriş veyatüketim gücünü gösteren perakende ticaret ra-kamlarından da çıkarılabililiyor. Ekim ayında busektördeki toplam satış tutarı tam 12 yıl öncekitutarından, yani 2000 ekimindeki düzeyindenyüzde 4.98 daha düşük oldu. Ücretler üzerin-deki bu baskı ve teknolojik üstünlük üzerindensağlanan işgücü verimliliği, Alman ihracatınıkanatlandıran unsurlar olarak görülüyor.

Federal Almanya’daki enflasyondan arındı-rılmış ortalama reel ücretler, durağanlığını vehatta gerilemeyi sürdürüyor. Federal İstatistikDairesi rakamlarına göre, bu yılın üçüncü çey-reğinde ücretler reel olarak geçen yıla oranlabinde 41 oranında geriledi. Ancak ihracata aşırıbağımlı olan ve bu sektöre giderek daha çokyüklenen Alman ekonomisinin içerdeki daral-mayı telafi ederek bir büyüme sağlama yolunuseçtiği gözleniyor.

dığı da ortaya çıktı. Bild başta olmak üzere bul-var gazeteleri de “1 trilyon avroluk ses duvarı-nın aşıldığını” ve 2012’de Almanya’dan yapılantoplam ihracatın en az 1.1 trilyon avro olacağınıyazdılar. Nitekim Federal İstatistik Dairesi,ekim ayında eylüle göre Alman ihracatındayüzde 10.6’lık bir artış sağlandığını, böylece98.5 milyar avroluk bir tutara ulaştığını bildirdi.Bu rakam eylül ayında 91.7 milyar avro idi.Geçen yıl ekim ayındaki ihracat tutarı ise 89.1milyar avro olmuştu. Bu sıçramanın krize rağ-men gerçekleştirilmesi her kesimi şaşırttı.

Ancak asıl çözüm ve sorun başka bir noktadakaldı: Alman ihracatının yüzde 44.4’ü, yani ne-redeyse yarısı, artık AB dışındaki ülkelere yapı-lıyor. Yunanistan, Portekiz ve İspanya’ya Almanihracatı yüzde 10 oranında gerilerken, buazalma İspanya’ya yapılan ihracatta yüzde12.4’ü buluyor.

En yüksek ihracat artışının ise ABD’ye yüzde25’lik bir yükselişle gerçekleştiği anlaşılıyor.Güney Kore’ye yüzde 15.8, Japonya’ya yüzde12.9 ve Rusya’ya yüzde 7.6 oranında bir büyümekaydediliyor. Çin’e ihracatta ise binde 9’luk birbüyüme ile şimdilik bir durgunluk saptanıyor.ABD’yle aradaki dış ticarette Almanya’nın ta-rihsel bir fazla vermesi dikkat çekiyor.

Avro krizi patladığından bu yana Al-manya’nın ihracat yapısı ve trafiği dö-nüşüm gösterdi: Avro Bölgesi’ne olanAlman ihracatı geriledi. 2000 yılındaAlman ihracatının yüzde 45’ini Avro ül-keleri emiyordu, bu oran 2012’de yüzde35’e kadar indi. Dolayısıyla, Alman ihra-catı, biraz da bu bağımlılık krizinin ka-natlandırdığı düşük avro kuru nedeniylekolayca alan değiştirebildi. Güney Av-rupa ükeleri krizden önce Almanya kar-şısında rekor düzeyde açık verir,Almanya’nın dış ticaret fazlasında pat-lamalar yaşanırken, süreç farklı bir renkkazandı. Örneğin, Almanya’nin İspanyakarşısındaki üç aylık dış ticaret fazlası 7milyar avrodan 2 milyar avroya düştü.Hatta İtalya karşısındaki fazla 4.3 mil-yar avrodan 2 milyara indi.

Bu, Güney Avrupa’daki kriz coğraf-yasının Alman ihracatı içindeki anla-mında bir daralma olarak yorumlandı.Fakat aynı zamanda, Almanya’nın ihra-catçı sektörlerinde “Avroda kalmak zo-runda değiliz!” duygusunun dayayılmasına yol açtı. Alman Sanayi Bir-liği (BDI) Başkanı Hans-Peter Keitel,eylül ayında yaptığı bir açıklamada Yu-nanistan’ın bir özel ekonomi bölgesi ola-rak düzenlenmesini istemiş, Atina’nınegemenlik haklarından feragat edip ABdesteği ile reformları uygulaması ha-linde bölgenin yeniden biçimlendirilebi-leceğini savunmuştu. Bu ve benzeritalepler, Alman dev şirketlerinin DoğuAvrupa’dan sonra Güney Avrupa’yı daucuz işgücü merkezlerine dönüştürmehesaplarını açığa çıkarmış sayılıyor.

Eğilim tersine döndü

Page 10: Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor

“Almanca ve Türkçedeki mizah anla-yışları, birbirine hiç benzemeyen,hatta tek yakınlığı bile olmayanfarklı iki anlayıştır. Almanya'da ençok güldürebilen mizahçıların Bü-lent Ceylan ve Kaya Yanar olduğunuhatırlarsak, sorunun yanıtıyla ilgiliipuçlarını da buluruz. Hâlâ kendimemleketlerinde, kendi toprakla-rında yaşıyormuş gibi direnen veöyle davranan Türklerin sayısı çokfazladır. Dikkat ederseniz günlük ya-şamın içinde bir Alman’a karşı ıs-rarla Türkçe konuşanlar var. Enazından, anlatacaklarının serzenişkısmını Türkçe kullanma alışkanlığıhâlâ devam eder. Türkler kendimizah anlayışlarını daha açık seçiksergilerler. Anlatma ve duyurmadertleri vardır.”

Son dönemde art arda kitaplar da yayımla-yan Haydar Işık, yıllardır Almanya’da bir işçi ola-rak yaşıyor, mizah yapıyor ve hep bıyık altındangülüyor. Tabii güldürüyor da. Çok küçük yaştaefsanevi Gırgır dergisinde başladığı bu gül-dürme işini, "ithalat" kaleminden giriş yaptığıAlmanya’da da, ama çok dar bir çevrede, sür-dürdü. "Araya ara girdi" dönemini bilinçli biruzaklaşma olarak değerlendiren Haydar Işık,şimdilerde "yeniden yeşil sahalara dönmenin"sevincini kitaplarıyla yaşıyor. İlk fırsatta Türkçegüldürü akşamları düzenlemeyi de düşünen,ama bu işin asıl Tükiye’de yapılması gerektiğinibelirten Işık, mizah anlayışı, gülmenin “Türkiye

kökenli yeni Avrupalılar” için önemi ve Alman-ların bu yeni Avrupalılara bakışı üzerine soru-larımızı yanıtladı.

- Türkiye'den gelen insanlar, yarım asır boyuncane yaptılar, nasıl güldüler? Daha doğrusu, gülebil-diler mi?

HAYDAR IŞIK – Geçmiş yarım asırlık sürecibir mizahçı gözüyle kurcalayınca, kronolojik birsıralama yapmak gerekecek! İlk gelenlerin adeta"toplama kampları" muamelesiyle tıkıştırıldık-ları yarım göz odalardan günümüze, yani kendiayakları üzerinde durmaya, üretmeye, nefes al-maya başladıkları bugünlere, dönemsel yaklaş-mak doğru olur. 60'lı yıllarda gelenlerin okoşulsuzluklar içinde gülmüş olabileceklerineihtimal vermiyorum. Kaldı ki, markette yumur-tanın Almancasını anlatamadığı için tavuk tak-lidi yapıp "gıt gıt gıdak" diyenlerin, yani bu çokbildik hikayenin gerçek kahramanlarının, Al-manları güldürmüş ya da düşündürmüş olabi-lecekleri aklıma geliyor. Bir de bu yaşanmışlığa,Alman toplumunun sert, alaycı ve aşağılayıcıtemel davranışları eklenince, iki toplum arasın-daki maçın tarihsel dakikaları da başlamış diye-biliriz.

- Dil sorunu böyle de çözülebilmiş yani...

HAYDAR IŞIK - Ben sömürünün olduğu birsistemde tek dil olduğuna inanmıyorum. Sö-mürü ve dayatmacılık, toplum içersindeki hicivalgısını da, vergisini de ayağa kaldırır!.. Bir fab-rika patronunun işçi kıyımından karikatür deçizilir, güldüren hikayeler de yazılır. Aynı şe-kilde, farklı iki halk ya da halkların aynı coğraf-yada yaşama zorunluluğu, komiğin genişle-mesine ve çeşitlenmesine olanak sağlar! Al-manya'da yaşayan Türkiyelilerin gülebilmekleilgili sorunları olduğunu düşünmüyorum.Temel bir insani davranış olan gülümsemenin

�� | 17 Aralık 2012 | AvrupaGüN

Haydar Işık'tan, Haydariler ve gülmece adına hoş saptamalar

“ İşçi, içli, içkili”mizahçı...

OSMAN ÇUTSAY

Page 11: Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor

olarak biliriz. Katkı sunmayı severiz. Toplumolarak da gülme ve her daim güldürme gayretiiçinde yuvarlanır gideriz. İçimizdeki derin gül-mece hattında nice Kemal Sunal replikleri, AzizNesin kitapları, Nasrettin Hoca öyküleri, felse-fenin temel fıkraları ve hayatın soluduğu heralanın izleri ve imleri vardır... Hal böyle olunca,Alman’a da güleriz "alınana" da...

- Almanca ve Türkçedeki mizah anlayışları, günlükyaşamda nasıl ortaya çıkıyor? Neler saptayabildi-niz şimdiye kadar?

HAYDAR IŞIK - Birbirine hiç benzemeyen,hatta tek yakınlığı bile olmayan farklı iki anla-yış. Almanya'da en çok güldürebilen mizahçıla-rın Bülent Ceylan ve Kaya Yanar olduğunuhatırlarsak, sorunun yanıtıyla ilgili ipuçlarını dabuluruz. Hâlâ kendi memleketlerinde, kenditopraklarında yaşıyormuş gibi direnen ve öyledavranan Türklerin sayısı çok fazladır. Dikkatederseniz günlük yaşamın içinde bir Alman’akarşı ısrarla Türkçe konuşanlar var. En azından,anlatacaklarının serzeniş kısmını Türkçe kul-lanma alışkanlığı hâlâ devam eder. Türklerkendi mizah anlayışlarını daha açık seçik sergi-lerler. Anlatma ve duyurma dertleri vardır. Al-manlar bu konuda daha kapalıdır ve geneldekendi aralarında paslaşırlar.

- Kitaplarınızla neyi hedefliyorsunuz? Sadece hoşvakit geçirmeyi mi?

dünyanın her noktasında tek özgürlük tavrı ol-duğunu görmek lazım! (Gülünce anadilimin içigülüyor...)

- Ne kadar tersi söylenirse söylensin, Almantoplumuyla iç içe yaşayan ve Türkçe konuşan gençbir toplum var burada. Almanlar Türklere güle-biliyor mu?

HAYDAR IŞIK - İç içe, ama bir o kadar da dışdışa... Lakin, Türkçe konuşan gençliği, yaratıcıAlmanca konuştuklarını da dikkate alarak ayır-mak lazım! Farklılıklarını Alman havasıyla bir-leştiren "baba kültürü" ve "anadili" karışımındanoluşturulmuş bir "yaşam sentezi" diyebilirizgençlerin yarattıklarına... Almanların kendi an-lattıklarına muhataplarından evvel güldüğüsıkça anlatılır. Ben kişisel olarak bir halkın gül-mece anlayışını aşağılamak ya da ciddiyetsizlikleözdeşleştirmek istemem, ama bu tavır da bili-nen bir gerçektir!. Eh, "Almanların mizah lite-ratürü tek paragraftır" diye bir görüş de var.Dolayısıyla Almanların kime hangi koşullardagüldükleri, beni çok derinden ilgilendirmiyor!Mizah konusunda kişisel tavrım da, güldürmeyeya da üretmeye çalışırken karşıdakini incitme-mek ve aşağılamamaktır. Bu, kişisel ya da top-lumsal yanlarıyla böyle olmalıdır!

- Peki, Türkler Almanlara gülüyor mu?

HAYDAR IŞIK - Biz gördüğümüzü anlat-mayı, anlatırken de eklemeyi bir ulusal görev

AvrupaGüN | 17 Aralık 2012 | ��

HAYdAr IȘIK

Page 12: Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor

HAYDAR IŞIK - Eğer okuyucuyla iyi bir nok-tada buluşabilirsem, hedefim yılda 6 ya da 9kitap çıkarabilmek. Damarlarımda bunu başa-rabilecek yeterli kan miktarının olduğunu dü-şünüyorum.

- Neden aforizma tarzını seçtiniz?

HAYDAR IŞIK - Ben dönüştürmeyi çok sevi-yorum. Kulağıma çalınan sıradan bir sesleniş,işime yarar ya da yaramaz herhangi bir kitaptanbir cümle, o an televizyondan duyduğum bir ko-nuşma, atasözleri, deyişler, argo söylemler, saç-malamalar ve aklınıza gelebilecek her yaşamsaltavır, beni ilgilendiriyor. Mesela "canın sağolsun" söylemini "kanın sağ olsun"a dönüştür-mek hoşuma gidiyor. Tabii aforizma şekil aldık-tan sonra, bir süre beklemeye bırakıp, içeriğinive sonucunu tekrar gözden geçiriyorum. Birnevi kalite kontrolü. Yani sayfalarca ya da daki-kalarca anlatacağınız bir konuyu, küçük birönerme ile bütünleyebiliyorsunuz. Böyle bir ola-nağı var.

- İyi de, aforizmanın yeterli okuyucu kitlesi var mı?

HAYDAR IŞIK - Türklerin az okuyan bir top-lum olduğu düşünülürse, kısa yoldan anlatım-ların daha çok ilgi gördüğü bir gerçek.Toplumun her katmanına sesleniyor. Kamyonarkası yazı kültüründen, futbola kadar uzanançok geniş bir düşündürme ve hareketlendirmealanı...

- Hangi çelişkilerden, nasıl bir mizah doğuyorsize göre?

HAYDAR IŞIK - Mizahı yaratan kaynaklar-dan biridir çelişki (zenginin malıyla çenemi kır-dım)... Mesela, dengeli, huzurlu ve ekonomikanlamda rahat yaşayan toplumlarda komik duy-gusu daha azdır. Çünkü orada her şey yerli ye-rindedir. Ambulansın freni patlamamaktadır,polis kapıyı üç defa taramamaktadır, belediye-lerin köpekleri zehirlemek için özel birimleriyoktur ve kolay kolay kimse bir başkasını 50 ye-rinden bıçaklamamaktadır...

- "Stand up" tipi işler yapacak mısınız? Buradaböyle bir sanat icra etmenin ne gibi sınırlarıoluyor? Bu sınırları ve doğurabileceği mizahı bizeanlatabilir misiniz?

HAYDAR IŞIK - Açıkcası Almanya'da Türkçesözlü stand up yapmanın önemli bir getirisi yok.Yani bu noktada seyirci profilini iyi değerlen-dirmeli! Gençler arasında Türkçenin yeterli dü-zeyde olmaması ve benim politik mizahı tercihetmem, anlaşılamama sorununu getirebiliyor.Ama bu, "Hiçbir şeyi anlamıyorlar" olarak anla-şılmamalı. Benim bundan sonra sahne ile ilgiliamacım, okuma akşamlarında, yazar kişiliği ilesahne tavrını bütünlemek.

- Neden politik mizahı tercih ediyorsunuz?

HAYDAR IŞIK - Politik davranmamın enbüyük nedeni Dersimli oluşum. Sohbetlerde bilesıradan bir hikayeyi anlatırken bir de bakmışımki, içine küçük de olsa siyasi bir parça koymu-şum. (Ben marksist değilim bilhassa markslı-yım...)

�� | 17 Aralık 2012 | AvrupaGüN

Page 13: Alman otomobilleri Amerikan markalarını tek tek vuruyor

AvrupaGüN | 17 Aralık 2012 | ��

Kendi Kaleminden Haydar Işık

Kalorifer dairesiyle kömür deposunun or-tasında aydınlık boşluğunda dünyaya gelmişim.Hangi yılgınlıkta bilmiyorum. Güneş kokarmışbaşım. Dersimli bir çiftleşmenin en küçük dün-yası olmuşum birden... Bugün Türkiye’nin taşı-yamadığı çift dilliliği çocukluğum boyuncatatmışım. Kapıcılık yaptığımız binanın Rum, Er-meni ve Yahudi çoğunluklarıyla iki dilliliğimiztavan yapmış; beş dil iki lehçe bir de bilinmeyenbir sömürgeci dille hırpalanıp durmuşuz. Doğulukimliğimiz kapıcılıkla birleşip yerin dört kat di-bine girince, ezilmişliğimizin tavan yaptığı ser-vislerde, nice paspasların tozunu alıp, tonlarcaekmek, süt ve gazete taşımışız. Karanlığın içinesüzülen güvercin kanatları, ateşin duvara vur-duğu bombeli gölgeler, o gölgelerden aydınlığakaçan karafatmalar, iki günde bir baskın yiyenbinada postallı askerlerin süngülü şakımaları,tek kişilik bir işçi partisi olan babamın söylediğibeyitler, annemin sesinden hiç düşmeyen Za-zaca dualar, Hüseyin Işık’ın binanın ısıtılmasındakullanılan kömürlerle başladığı ilk resim çalış-maları, büyük abim Kürt Hasan’ın sol ayak ha-kimiyeti, unutamadıklarımdarndır... Hayatımınbundan sonraki bölümlerini takip edebilmekiçin lütfen aforizmalarımdaki içerikleri tıklayı-nız. Ya hepinizi en içten duygularımla selamla-rım, ya da hepinize çok içten teşekkür ederim!Hoşça kalayım.

- Mizah dışında yaptığınız bir iş var herhaldeAlmanya'da?

HAYDAR IŞIK – Elbette. 21 yıllık profesyo-nel işçiyim. Bir mutfakta bulaşıkçı olarak çalışı-yorum. (İşçiyim, içliyim, içkiliyim...

Aforizmalariktidar minarenin ucundadır.

nüfusta haydar, kütükte haydar,bundan böyle benim adım haydari...

garibanın resepsiyonu cenaze törenidir!

çok gizli konuşmalarım için, iç cephattı aldım.

ordulular ilk hedefiniz fındık fiyatları!

yiğidi öldürme, hakkını ye!

defansa yardım etmeyen allahındanbulsun.

din işçisiyle devlet işçisi birbirinegirdi, ayırmaya çalışıyorum.

intihar girişimi ağır geliyorsa komayagirin.

türkiye solu kendini yenilemeaşamasındadır, tekrar deneyiniz.

seni elli yerinden bıçaklayıp"akupunktur yaptım" diyebilir miyim?

moda, kadının kendine yapışanıgiymesidir.

- yürü ya kulum!- menüsküsüm var ya rab.

evli ve üç çocuk babasıyım. ingilizce vebilinmeyen bir dil biliyorum...

bizimkiler höst lady...

bu ülkede her şeyi korkmadan tekşey, yazar kasadır!..

kendimi kara kaşım kara gözüm içinseviyorum.