ahmed el hasan (a.s) 2015...ahmed el hasan (a.s) 4 allah teala buyurmuştur: [sana kitabı indiren...

64
Ahmed el Hasan (a.s) 2015

Upload: others

Post on 01-Jan-2020

8 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Ahmed el Hasan (a.s) 2015

ISAA

2 Ahmed el Hasan (a.s) 2

IçindekilerÖnsöz ............................................................................................................................... 3Soru 1:.............................................................................................................................. 12

Soru 2:............................................................................................................................. 12

Soru 3:............................................................................................................................. 15

Soru 4:............................................................................................................................. 18

Soru 5:............................................................................................................................. 20

Soru 6:............................................................................................................................ 22

Soru 7:............................................................................................................................ 23

Soru 8:.............................................................................................................................26

Soru 9:............................................................................................................................ 29

Soru 10:........................................................................................................................... 30

Soru 11:........................................................................................................................... 31

Soru 12: .......................................................................................................................... 33

Soru 13: .......................................................................................................................... 34

Soru 14:.......................................................................................................................... 34

Soru 15: .......................................................................................................................... 38

Soru 16: ..........................................................................................................................39

Soru 17:............................................................................................................................ 40

Soru 18: .......................................................................................................................... 42

Soru 19: ..........................................................................................................................43

Soru 20: ......................................................................................................................... 48

Soru 21: .......................................................................................................................... 53

Soru 22:...........................................................................................................................54

Soru 23:...........................................................................................................................56

Soru 24: ......................................................................................................................... 62

ahmedelhasan.wordpress.com

3 Müteşabihat

ÖnsözRahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla

Vahid, Samed ve herşeye sonsuz sığınak olan, ne doğmuş, ne de doğrulmuşolan ve hiçbir eşi benzeri olmayan Allah’a hamd olsun.

Mahlukatı yaratan, onlara elçiler gönderen, niyetinde ihlaslı olanlar ve hakkıbilmede cihad edenler tarafından tanınan semavi kitaplardaki ilmi, onlarahüccet yapan, Allah’a hamd olsun.

Kitabın ilmini, o tahir olanlara özel yapan ve onların mertebesinigaspedenlere cehennem ateşini hazırlayıp, onları aşağılanmış ve rezil edilmişbir vaziyette cehenneme sokacak olan Allah’a hamd olsun.

Muhammed ve Al-i Muhammedi, Kendi rızası için bize bir yol yapan veonlar dışında hiçbir şeyi kurtuluş yolu yapmamış olan Allah’a hamd olsun.Onların biatını, hiçbir kötü amelin zarar veremeyeceği, bir iyi amel yapan veonları inkar edenleri, hiçbir iyi amelin işe yaramayacağı, bir kötü amel yapan,Allah’a hamd olsun.

Onları Kitab’ın tercümanı yapan, onlarsız Kitab’ı, kapısı olmayan kilitli birkutu yapan Allah’a hamd olsun. Onlardır, Kuran’ın terazisi ve tercümanı.Onlardır, Peygamber’in (s.a.a) ve onun çağrısının Elçileri. Onlardır, insanlığınsığınağı, zulmetteki güneş ve savaş alanının Aslanları. Her kim onlardan yüzçevirirse, terazisi hafif gelenlerden olacaktır.

Allah’ım, güneş yükseldiğinde ve battığında, rüzgar estiğinde ya dadurduğunda onlara salat et. Allah’ım, yeryüzündeki kum taneleri, yağmurdamlaları, yapraklar ve karada ve denizde olan şeyler sayısınca, onlara salatet. Allah’ım, konuşan, konuşmayan, tüm mahlukatın nefes alış verişlerisayısınca onlara salat et. Onlara, daima temiz bir salat gönder ki, ta ki evveleulaşsın ve sona ermesin. Bunu bizlerin üzerine, Seninle buluşacağımız günde,değerli bir şey yap, o gün ki, eğer Ehlibeyt’e (a.s) biat etmiş bir şekildegetirilmemiş ve onların haricinde başka kimselere biat etmişlerse; ne para nede çocuklar bir fayda sağlamayacaktır. Allah’ım, tüm salatını önce onlarındedesi olan Muhammed Mustafa’ya gönder ve ikinci olarak da onların üzerinegönder. Merhametinle, bizleri asla onlardan ayırma. Zira Sen, merhametlilerinen merhametlisisin.

Ahmed el Hasan (a.s) 4

Allah Teala buyurmuştur: [Sana kitabı indiren O’dur. Onun (Kur’an) birkısım âyetleri muhkemdir, ki bunlar kitabın esasıdır, diğerleri isemüteşâbihtir. Kalplerinde sapma meyli bulunanlar, fitne çıkarmak ve onu(kişisel arzularına göre) te’vil etmek için ondaki müteşâbihlerin peşinedüşerler. Halbuki onun te’vilini ancak Allah bilir; bir de ilimde yüksekpâyeye erişenler. Derler ki: Ona inandık, hepsi rabbimiz katındandır. (Buinceliği) yalnız aklıselim sahipleri düşünüp anlar.] (Al-i İmran 3:7)

Ve Peygamber ve onun Ehlibeyti (a.s), Kuran’ın müteşabih ayetlerinin,sadece Resulullah (s.a.a) ve onun neslinden olan İmamlar (a.s) tarafındanbilindiğini, müteşabih ayetlerin, onların haricinde, onların kapısı haricinde,başka kimse tarafından bilinmediğini, bildirmiştir.

Ebu Cafer (a.s) buyurdu:İlimde derinleşmiş olanlar (rasihun) bizleriz. Ve biz, onun tevilinibiliriz. [1]

Ve Ebu Abdullah (a.s) buyurdu:İlimde derinleşmiş olanlar (rasihun), Müminlerin Emiri (a.s) ve onunçocukları olan İmamlar’dır. [2]

Ve Ebu Cafer (a.s), Allah’ın (s.v.t) şu kelamı ile ilgili buyurdu:[Halbuki onu Resûlullah’a ve aralarından emir sahibi kimseleregötürselerdi, içlerinden haberin mâna ve maksadını çıkarabilenlerşüphesiz onu anlarlardı] (Nisa 4:83), Onlar, masum İmamlar’dır. [3]Ve aynı şeyi bildiren daha bir sürü hadis vardır. Ve bu hadisler sayesinde

açıklığa kavuşmuştur ki, müteşabih ayetlerin meali, kıyamet gününe kadar,Muhammed’in (s.a.a) Vasileri olan İmamlar’a (a.s) özel olan bir ilimdir.Onların haricinde kimse bu ilme sahip değildir, eğer onlar’dan (a.s) almamışsa.

Esasen tüm Kuran, onlara (a.s) muhkemdir ve onlara hiçbir ayet müteşabihdeğildir. Çünkü müteşabih demek, sahibine şüpheli olan demektir. Ve Kuran,Ehlibeyt’e (a.s) şüpheli bir mesele değildir. Çünkü, Resulullah’tan (s.a.a) sonra,onlardır Kuran’ın tercümanı.

Harval bin Hamza, Ebu Abdullah’ın (a.s) şöyle dediğini aktarır:

Vesail-uş Şia cilt 27 sayfa 1981

Vesail-uş Şia cilt 27 sayfa 1792

Vesail-uş Şia cilt 27 sayfa 2003

ahmedelhasan.wordpress.com

5 Müteşabihat

[O (Kur’an), bilgiye mazhar kılınmış olanların sıkıntıya düşmedenanlayabilecekleri apaçık âyetlerdir] (Ankebut 29:49). Onlar bilhassaİmamlar’dır. [1]Bu sebepten, Kuran’ın tüm ayetleri, İmamlar’a (a.s) açıktır ve onlara

müteşabih değildir. Bu sebepten de, Kuranın tefsiri İmamlar’a (a.s) özelkılınmıştır. Çünkü, onlar haricindeki kişiler, Kuran’ın hangi ayetlerininmüteşabih olduğunu ya da tevilini bilemezler. Kimse sahip olmadığı şeyiveremez. Ve İmamlar (a.s), rivayetlerinde pek çok kez bundan bahsetmiş veinsanları Kuran’ın tefsirini kendi görüşlerine dayanarak yapmak hususundaikaz etmişlerdir. Ayrıca demişlerdir ki, Allah kelamı, insan kelamı gibideğildir. Bu sebepten, Allah’ın Kuran’daki kelamı, insanlar tarafından tahminedilemez. Bu konu hakkında onlardan (a.s) bir hadis sunacağım:

Mala bin Hanis, İmam Sadık’tan (a.s) nakleder:Şüphesiz, Kuran, insanlar için örnektir; bazıları bilip, bazılarıbilmezken… Ve bu örnekler, Kuran’ı tevil edenlere, düzgün teviledebilmeleri içindir. Bu kişiler bunu bilen ve buna inananlardır.Onların haricindekilere gelince, bu hususta oldukça kafaları karışmışve kalplerinin yolundan da oldukça uzaktadırlar. Bu sebepten Nebi(s.a.a) şöyle buyurmuştur: “İnsanoğlunun kalbinden, Kuran’ıntefsirinin uzak olması kadar başka birşey uzak değildir. Ve bu tefsir,Allah’ın istediği kişiler dışında, diğer tüm mahlukata karışıkgelmiştir”. Ve Allah böyle yapmıştır ki, insanlar O’nun kapısına veyoluna dikkat kesilsinler ki, böylece, O’na ibadet etsinler, O’nun KitapEhli’ne ve O’nun emri ile konuşanlara itaat etsinler. Ki böyle yaparakda; Kuran’dan ihtiyacı olan şeyleri almak için, kendi kendilerine değil,İmamlar’a başvursunlar; [Halbuki onu Resûlullah’a ve aralarından emirsahibi kimselere götürselerdi, içlerinden haberin mâna ve maksadınıçıkarabilenler şüphesiz onu anlarlardı]. Ve bu kişiler haricinde, hiçkimse bu ilme vakıf değildir ve hiçbir zaman da vakıf olmayacaklardır.Ve bilirim ki, geri kalan mahlukatın, emir sahibi kimseler olması doğruda olmayacaktı. Çünkü, eğer böyle olsaydı, Allah’ın buyruklarıhakkında vaaz verecek herhangi bir takipçiye sahip olunmayacaktı. Busebepten, Allah (s.v.t), Vasileri özellikle takip edilecek kişiler yaptı. Oyüzden, buna muvaffık ol inşallah. Ve kendi düşüncene göre hiçbirzaman Kuran’ı tevil etme. Çünkü insanlar, onun ilmine, diğerkonularda oldukları gibi, ortak değillerdir. Onu, Allah’ın onlara açtığı

Vesail-uş Şia cilt 27 sayfa 1801

Ahmed el Hasan (a.s) 6

kapı haricinde, tevil edemezler. O yüzden, bunu iyi anla inşallah. Vemeseleyi, doğru yerden iste. Ve o zaman bulursun inşallah. [1]Ve İmamlar (a.s), Kuran ile ilgili, ümmete farz olanı, neyi yapmak zorunda

olduklarını, neyi de yapmamaları gerektiğini açıklamıştır.Saad bin Tarif, Ebu Cafer’in (a.s), Amr bin Übeyd’e, [Kim gazabıma uğrarsa

artık uçuruma yuvarlanmış demektir] (Taha 20:81) ayeti hakkında ne dediğiniaktarır:

İnsanlar, Kuran’ı, indiği şekli ile okumalıdır. Eğer tevilini isterlerse EyAmr, o zaman hidayet bizedir ve bizledir. [2]

Ali (a.s) buyurdu:“Allah’tan korkun ve bilmediğiniz şeylerle insanlara vaaz vermeyin”ve soruldu ki; “O zaman, Kuran’daki ayetler hakkında ne yapmamızgerek?” O (a.s) şöyle cevapladı: “Al-i Muhammed’den ilim sahibiolanlara soracaksınız.” [3]

Ve Ebu Basir, Ebu Abdullah’ın (a.s) şöyle dediğini rivayet eder:Her kim Kuran’ı kendi görüşüne göre tefsir ederse, eğer tefsiridoğruysa, sevap kazanmaz ve eğer yanlışsa, semadan daha uzağahareket eder. [4]Ayrıca fark etmekteyiz ki, İmamlar (a.s), örneğin Ebu Hanife gibi; insanlara

vaaz veren ve Kuran’ı kendi fikirlerine göre tefsir eden kişilerin, aleyhindekonuşmuşlardır.

İmam Ebu Abdullah Cafer-i Sadık’ın (a.s) bir ashabı şöyle dedi:“Ben, Ebu Abdullah (a.s) ile beraberdim ve genç bir çocuk gelip, ona(a.s) bir mesele hakkında soru sordu. Ve Ebu Abdullah (a.s) da, çocuğucevapladı. Kufe’ye gittiğimde, aynı çocuğun, Ebu Hanife’ye de aynımeseleyi sorduğunu ve Ebu Hanife’nin de, Ebu Abdullah’tan (a.s)farklı bir cevap ile yanıtladığını gördüm. Bunu görünce şöyle dedim:“Yazıklar olsun sana Ebu Hanife! Geçen sene ben hacdayken, EbuAbdullah’a (a.s) gittim ve orada aynı çocuğun, aynı soruyu, EbuAbdullah’a (a.s) sorduğuna tanıklık ettim. Ve bunun cevabı, seninsöylediğinden farklıydı.” Ebu Hanife şöyle dedi: “Cafer bin

Vesail-uş Şia cilt 27 sayfa 1901

Vesail-uş Şia cilt 27 sayfa 2022

Vesail-uş Şia cilt 27 sayfa 1863

Vesail-uş Şia cilt 27 sayfa 1494

ahmedelhasan.wordpress.com

7 Müteşabihat

Muhammed (Ebu Abdullah) ne bilir? Ben ondan daha çok ilimsahibiyim. Cafer bin Muhammed kitap adamıdır, ben ise ulemalarlabuluşup, onlarla konuşurum.” Bundan sonra, kendi kendime dedim ki,bu sene de hacca gitmem gerek, hatta emekleyerek dahi olsa! Ve haccagittim. Ebu Abdullah’ı (a.s) görünce, ona olanları anlattım. O (a.s) dagüldü ve dedi ki: “Allah’ın laneti onun üzerine olsun. Fakat, benim içinkitap adamıdır demiş, bak işte orada dürüsttür. İbrahim ve Musa’nın(a.s) kitaplarını okumuşumdur.” Ben dedim ki: “Ebu Hanife nasıl bukitapları iktisap etsin ki?” O sırada, Ebu Abdullah’ın (a.s) bazı ashabıoradayken, bir kişi kapıya vuruyordu. Ashabından genç olanındankapıya vuranın kim olduğuna bakmasını istedi. Gelen, Ebu Hanife idi.Ebu Abdullah (a.s); içeri alın, dedi. Ebu Hanife içeri girdi ve EbuAbdullah’a (a.s) selam verdi ve şöyle dedi: “Oturmama izin verirmisin?” Ebu Abdullah (a.s), ashabı ile konuşmaya devam etti ve EbuHanife’yi cevaplamak için dönmedi. Ebu Hanife, ikinci ve üçüncü keztekrar sordu. Ebu Abdullah (a.s) onu hala cevaplamadı. Böylece, EbuHanife, Ebu Abdullah’ın (a.s) izni olmadan oturdu. İmam (a.s) EbuHanife’nin oturduğunu anlayınca ona dönüp, “Ebu Hanife nerede”dedi. Ebu Hanife: “Ben buradayım, Allah size kolaylıklar versin” dedi.İmam (a.s) da; Sen, Irak halkının alimi misin? Ebu Hanife; evet, dedi.Ebu Abdullah (a.s): Neyle onlara vaaz veriyorsun, diye sordu. EbuHanife de; Allah’ın Kitabı ve Resulullah’ın sünneti ile, dedi. EbuAbdullah (a.s) şöyle buyurdu: “Ey Ebu Hanife, Allah’ın Kitabı’nı,bilinmesi gereken şekilde mi biliyorsun? Nesih ve mensuhu bilirmisin?” Ebu Hanife “evet” dedi. Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurdu:“Ebu Hanife, bu ilme sahip olduğunu söyledin. Yazıklar olsun sana!Zira, Allah (s.v.t) bu ilmi, kendilerine Kitap inen Kitap Ehli kişilerinharicinde kimseye vermemiştir. Yazıklar olsun sana ki o (ilim) bizimPeygamberimizin zürriyetinden sadece özel kişiler içindir. Allah (s.v.t)Kitabı’ndan sana bir harf bile miras bırakmamıştır. Eğer dediğingibiysen ki değilsin, Allah’ın (s.v.t) şu kelamını izah et bana; [Oralardagece gündüz güvenlik içinde dolaşın] (Sebe 34:18) bu dünyadanerededir?’ Bence Mekke ile Medine arasındadır. Ebu Abdullah (a.s) daashabına döner ve der; ‘Mekke ile Medine arasında insanların saldırıyauğradığını biliyor musunuz? Paraları çalındı, güvenliklerini garantiedemediler ve öldürüldüler?’ Ashabı “evet” dedi. Ebu Hanife sessizkaldı. İmam (a.s); Ey Ebu Hanife, Allah’ın şu kelamını bana izah et;[Oraya kim girerse, güven içinde olur.] (Al-i Imran 3:97) bu, dünyadanerededir?’ Ebu Hanife, ‘Kabe’ der. İmam (a.s), ‘Kabe’de, Haccac bin

Ahmed el Hasan (a.s) 8

Yusuf, İbn El Zübeyir’e karşı mancınık attığında ve onu öldürdüğünde,Zübeyir, orada güvende miydi?’ Ebu Hanife sessiz kaldı. Sonra İmam(a.s); ‘Ey Ebu Hanife, sana, Allah’ın Kitabı’nda, ya da Sünneti’ndeolmayan bir mesele bildirilirse, ne yaparsın?’ Ebu Hanife; ‘Allah sanakolaylıklar versin. Kıyas yapar ve kendi fikrim ile amel ederim.’ İmam(a.s) buyurdu; ‘Ey Ebu Hanife, vay senin haline! Allah’ın emirlerikarşısında kıyasa başvuran ilk kimse lanetli şeytan idi. O, Allah’a kıyasyaptı ve şöyle dedi: ‘Ben ondan daha iyiyim. Beni ateşten yarattın, onuise balçıktan’. Ebu Hanife, sessiz kaldı. Sonra, İmam (a.s) şöyle dedi:‘Ey Ebu Hanife, hangisi daha necistir? İdrar mı yoksa meni mi?’ EbuHanife, “İdrar” cevabını verdi. İmam Sadık (a.s): “Öyleyse neden AllahTeala idrarda abdest almayı emrediyor, ama menide gusletmeyi?” EbuHanife, sessiz kaldı. İmam (a.s); ‘Ey Ebu Hanife, “Acaba namaz mı dahaönemlidir, yoksa oruç mu?” Ebu Hanife, namaz, der. İmam Sadık (a.s):“O halde neden hayız gören kadına orucun kazası farzdır da namazınkazası farz değildir?” Ebu Hanife, sessiz kaldı.” [1]

Zeyd bin el-Şahham, Kuteda’nın Ebu Cafer (a.s) ile olan görüşmesini aktarır:“Kuteda, sen Basra halkının fakihi misin?” Kuteda cevap verir, “Öylesöylüyorlar.” Ebu Cafer (a.s), “Kuran’ı tefsir ettiğini duydum.” Kuteda,“Evet,” Ebu Cafer (a.s), “Yazıklar olsun sana Ey Kuteda! Eğer Kuran’ıkendine göre tesfir ettiysen, sen ve yanındakiler helak olacak, kendielleriyle hem de. Eğer Kuran’ı ilim sahibi birinden alarak tefsir ettiyseno zaman sen ve diğerleri kendi elleri yüzünden helak olacak. Yazıklarolsun sana Kuteda! Kuran’ı bilen kişiler, Kuran’ın kendileriylekonuştuklarıdır.” [2]Ve bu kıssa ve hadislerden yakin ederiz ki, hiç kimse ne insanlara vaaz

verebilir, ne de Kuran’ı; muhkem ayetlerden, müteşabih olanları ve fesh edenide, fesh edilmişten ayırabilenlerin haricinde, kendi fikrine göre tefsir edebilir.Ve yakiyn ederiz ki, bu ilim, kıyamete kadar Resulullah’ın (s.a.a) Halifeleriolan İmamlar ve Mehdiler’in (a.s) yani masumların zürriyetine özeldir. Ve,müteşabihat ilmini, masumlara (a.s) özgüleştirmenin arkasında yatan hikmetise; masumun farkına varmak, onu tanımak ve ona uymak ihtiyacıdır. Zira,Kuran’ı anlamak için, masum (a.s) haricinde girilecek başka bir kapı yoktur.Bu sebepten, gerçek İmamet, meşru olarak, herhangi biri tarafından, iddiaedilemez. Çünkü, her kim böyle yaparsa, kendisini denizin çarpışan dalgalarıarasında bulur. Ve Kur'an yorumlanması konusunda sahip olunan çelişki ve

Bihar-ül Envar cilt 2 sayfa 2921

Vesail-uş Şia cilt 27 sayfa 1852

ahmedelhasan.wordpress.com

9 Müteşabihat

kafa karışıklığı, bayraktaki yangın gibi, kalpleri olup, bununla farkedenlere,çok açık olacaktır. Müminlerin Emiri (a.s), müteşabih ayetler hakkında soranbir kafirle olan münazarasında şöyle demiştir:

…Ve Allah, ilim için buna özel insanlar yaptı. Ve şu kelamları ileinsanlara onlara itaat etmeyi farz kıldı, [Allah'a itaat edin. Peygamber'eitaat edin ve sizden olan ulu'l-emre (idarecilere) de] (Nisa 4:59), [Allah'akarşı gelmekten sakının ve doğrularla beraber olun] (Tevbe 9:119),[Oysa onun gerçek manasını ancak Allah ve İlimde derinleşmiş olanlarbilir] (Al-i Imran 3:7), [Evlere kapılarından girin] (Bakara 2:189). Veevler de, Peygamberler’in ilim koyduğu, ilim evidir. Kapısı,Peygamberler’in Vasileri’dir. Bu yüzden, Vasilere biat edilmedenyapılan iyi ameller ve onların fıkhından, şeriatından, sünnetinden gayrifarklı bir fıkıh, şeriat, sünnet ile yapılmış iyi ameller kabuledilmeyecektir. Bu amellerin sahibi kafirlerdir hatta görünüşte müminolsalar bile. Allah (s.v.t), kelamını üçe bölmüştür. Böylece, Allah (s.v.t),cahiller ve ilim sahibi olanlar için bir bölüm yapmış, Kendisi ve kalbiİslam’a açık olan berrak bir akla, nitelikli hisse ve doğruyu yanlıştanayırt etme kabiliyetine sahip olan kişiler haricinde, kimse tarafındanbilinemeyecek de başka bir bölüm yapmıştır. Ve Allah; melekleri veilimde derinleşmiş olanlar haricinde; kimse tarafından bilinmeyecekbaşka bir bölüm yapmıştır. Ve O (s.v.t), bunu böyle yapmıştır ki,Allah’ın lütufta bulunduğu kimseler hariç, Resulullah’ın (s.a.a)mirasına el koyan, batıl ehli insanlar tarafından, Kitabın İlmi iddiaedilemesin. Ve ayrıca Allah (s.v.t) bunu, diğerleri üzerine otoriteverilen bu kişileri, takip etme gerekliliği için, böyle yapmıştır. Sonraonlar, bu kişilere itaat etmede kibirli oldular. [1]Aktarılmıştır ki, her dönemde Kuran’ın tefisiri olmuştur. Ve bu tefsiri, Allah

(s.v.t) tarafından atanan masum İmam dışında kimse bilemez.Isak Bin Ammar, Ebu Abdullah’ın (a.s) şöyle dediğini aktarır,Kuran’ın te’vili vardır. Bazısı çoktan gerçekleşmiştir, bazısı da henüzgerçekleşmemiştir. Bu sebepten eğer te’vil İmamlar’dan birininzamanında gerçekleşmişse, o halde, o zamanın İmam’ı, Kuran’ın bute’vilini bilir. [2]Önceki hadislerden görüldüğü üzere aşikar olmuştur ki, Mehdi’nin (a.s)

zuhur zamanında Kuran’ın tefsiri, sadece Mehdi (a.s) tarafından ya da

Vesail-uş Şia cilt 27 sayfa 1941

Vesail-uş Şia cilt 27 sayfa 1962

Ahmed el Hasan (a.s) 10

Mehdi’nin (a.s) direkt görüşüp, ilim öğrettiği kişi tarafından bilinir. Busebepten, biliriz ki, Mehdi (a.s) ya da iletişimde olduğu kişi, açık delillerletanınacaktır. Bu deliller de, alimlere karşı, onlara (a.s) özel olan bu ilim ile,babalarının, İmametleri’ni kanıtladıkları yol ile aynı yol olan; Kuran’ınmüteşabih ve muhkem ayetlerinin ilmine sahip olmalarıdır. Bu sebepten,insanlar bu çağrıya karşıdır ve her kimse alim olduğunu iddia ediyorsa, bukutsal ilme ilişkin olarak, Ahmed el Hasan ile (a.s) tartışmak zorundadır. Eğerböyle yapmada ya da ona cevap vermede başarısız olurlarsa, o zaman SeyyidAhmed el Hasan’ın (a.s) doğruluğu kanıtlanmış demektir. O zamankanıtlanmış olacaktır ki, o, İmam Mehdi’nin (a.s) Elçisi ve Vasisi’dir. Çünkü,bu ilmi, hadislerde de geçtiği gibi, sadece Resulullah’ın (s.a.a) Vasileri taşır. VeAlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Allah’ın selamı ve salatı,Muhammed ve Al-i Muhammed’in, İmamlar ve Mehdiler’in üzerine olsun.

Nazım el Okili1429 Hicri

ahmedelhasan.wordpress.com

11 Müteşabihat

Ithaf

Babama, efendime ve atam Müminlerin Emiri Ali’ye (a.s),

Sana ey Sevgili,

Sana, ey hakları ihlal edilmiş mazlum olan kimse,

Sana, ey ilmini taşıyacak kimseyi bulamayan kimse,

Sana, ey “ilim ehli ölünce, ilim de ölür” diyen kimse,

Sana, ey “Eger sözlerimi anlayan insanlar olsaydı, Incilleri ile, Incil Ehli’ne vaaz verirdim. Ve Tevrat Ehli’ne de, Tevratlar’ı ile. Ve Kuran

Ehli’ne de, Kuranlar’ı ile” diyen kimse,

Sana bu degersiz emtiayı adıyorum. Bize ihsan et ve sadakandan ver. Zira, sen, sadaka verenleri seversin.

Seyyid Ahmed El-Hasan

Imam Mehdi’nin (a.s) Vasisi ve Elçisi

(Allah yeryüzünde onu güçlendirsin)

Ahmed el Hasan (a.s) 12

Rahman ve Rahim olan Allah’ın AdıylaHamd, Alemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. Hükümranlık sahibi, göklereve yıldızlara yön veren, rüzgarları istihdam eden, günün ağarmasını sağlayan,Hüküm Sahibi, Alemlerin Rabbi. Hamdolsun Allah'a! O'nun korkusundanCennet ve alemi titrer ve yeryüzü ve onun sakinleri sallanır. Ve okyanuslar vesularında yüzen dalgalanır. Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et;onlar derin girdaplarda yüzen (hidayet ve irfan) gemileridirler; o gemilerebinen kurtulur, binmeyen ise boğulur. Onlardan öne geçen (hidayetçizgisinden) dışarıya çıkar; onlardan geriye kalanın (amelleri) yok olur.Onlardan ayrılmayan ise, onlara kavuşur.

Soru 1: “Allah’ı Allah’la tanıyın” ne demektir? [1]

Cevap:

Y ani; Allah’ı (s.v.t) mahlukattaki Allah’la tanıyın, o da İmam Mehdi’dir(a.s). O (a.s) Allah’ın mahlukat içinde tecellisi ve zuhurudur. Yani İlahiKemaller Şehrinin mahlukattaki tecellisi ve zuhurudur.

Başka bir deyişle, o (a.s) Allah’ın isimlerinin mahlukattaki tecellisi vezuhurudur; çünkü o; Allah’ın salatı onun üzerine olsun; Allah’ın Kendimahlukatıyla yüzleştiği yüzüdür. Bu yüzden herkim Allah’ı tanımak istiyorsa,muhakkak İmam Mehdi’yi (a.s) tanımalıdır. [2]

Soru 2: İbrahim (a.s) neden sadece gezegen, ay ve güneşi gördü?

Bu soru, İmam Ali’nin (a.s) hadisinden kaynaklanıyor, çünkü Emirel Müminin (a.s) şöyle1

buyurdu: “Allah’ı Allah’la tanıyın, Resul’u da risaletle tanıyın. Ul’ul Emri de, emri bilmaruf, adalet ve ihsanla” (Usul-i Kafi cilt 1 sayfa 85; Tevhid (Şeyh Saduk) sayfa 285-286)

Bu Ehlibeyt’ten (a.s) rivayet edilmiştir. Ziyaret-i Camia’da şöyle geçer: “Kim Allah’ı2

istiyorsa, sizinle başlar, sizin sayenizde Allah sizinle yalancıları ortaya çıkarır ve sizinsayenizde Allah tağut devrini ortadan kaldırır…” (Ziyaret-i Camia); Bureid İcli dedi ki, EbuCafer’in (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: “Bizim sayemizde Allah’a ibadet edilir ve bizimsayemizde Allah bilinir ve bizim sayemizde Allah tevhid edilir ve Muhammed, AllahTebareke ve Teala’nın perdesidir.” (el Kafi cilt 1 sayfa 145)

ahmedelhasan.wordpress.com

13 Müteşabihat

Cevap:

Güneş Resulullah’tır (s.a.a). Ay, İmam Ali’dir (a.s) [1]. Ve gezegen de,İmam Mehdi’dir (a.s) [2]. Güneş, ay ve yıldız, Melekûtta, Allah’ınhilkatteki tecellileriydi. Bu nedenle, onlar, İbrahim’e (a.s) benzer

olarak gösterildi ve herbiri kendi kapasitesince Allah’ın tecellisidir.Muhammed, Ali ve Kaim (a.s), özellikle bu dünyada, Allah’ın hilkatteki tamtecellileridirler. Böyle olmasının sebebi, onlar (a.s) sadece gönderilmişler(mursilin) değil, hem de gönderenlerdir (murselin).

Ayrıca, çünkü Muhammed apaçık bir açılış (feth-i mubin) sahibidir. VeMuhammed aynı zamanda o kimsedir ki, iğne deliği kadar, Allah onun içinbirşeyler açmış ve ona Lahut’un hicabından bir kısım aşikar etmiştir. Böylece

Ebu Basir, Ebu Abdullah’a (a.s), Allah’ın {Andolsun güneşe ve onun aydınlığına} ayetini1

sorduğu rivayet edilir. Ebu Abdullah (a.s) şöyle buyurur, “Güneş, Muhammeddir (s.a.a). VeAllah (s.v.t) insanlara dini, onunla açıklamıştır.” Ben de (Ebu Basir) dedim ki; {Onauyduğunda aya (andolsun)}. O (a.s) buyurdu, “Bu da, Müminlerin Emiri’dir (a.s)”. Sonraben dedim ki; {Ve onu (güneşi) izhar ettiği zaman gündüze}. İmam (a.s), “Fatıma’nın (s.a)zürriyetinden olan İmam’dır. Resulullah’a (s.a.a) sorar ve böylece o da, ona kim sormuşsaaçıklar. Ve Allah (s.v.t) ondan bahsetmiş ve demiştir ki, {Ve onu (güneşi) izhar ettiği zamangündüze}. Ebu Basir der: {Onu bürüdüğünde geceye andolsun}. İmam (a.s) buyurdu,“Onlar, Al-i Muhammed (a.s) olmaksızın meseleyi haksızca ele geçiren zalim imamlardır.Onlar, Resulullah’ın (s.a.a) Ehlibeytin’e (a.s) atanan velayeti gasp etmişlerdir. Böyle yaparakda, Muhammed’in (s.a.a) dinini, zulüm ve zorbalıkla örtmüşlerdir. Gecenin karanlığı,gündüzün ışığını örter…” (Bihar’ül Envar c.24 syf.70). Ayrıca, İbn Abbas, Resulullah’ın (s.a.a)şöyle dediğini aktarır: “Benim aranızdaki benzerim güneştir. Ve Ali’nin benzeri de, aydır.Bu yüzden, eğer güneş olmazsa, hidayeti aydan alın.” (Bihar-ül Envar c.24, syf.76).Eğer İmam Mehdi (a.s) Resulullah (s.a.a), İmam Ali (a.s), Fatımat-üz Zehra (a.s), Hasan ve2

Hüseyin (a.s) ile eşleştirilseydi, o zaman kendisi aydın bir şekilde parlayan gezegen olurdu.İmam Sadık (a.s) babalarından, … Müminlerin Emirin’den (a.s) aktarır: “Resulullah (s.a.a)buyurdu: “Semaya yükseldiğim zaman, Rabbim bana ilham etti… sonra O (s.v.t) dedi ki,‘kafanı kaldır’. Ben de kafamı kaldırdım ve Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin, Ali bin Hüseyin,Muhammed bin Ali, Cafer bin Muhammed, Musa bin Cafer, Ali bin Musa, Muhammed binAli ve Ali bin Muhammed, Hasan bin Ali, Muhammed ibn el Hasan el Kaim’i (a.s) gördüm.Ve Kaim, onların ortasındaydı, sanki o, ışıl ışıl parlayan gezegendi. Dedim ki, ‘Allah’ım,onlar kimdir?’ O (s.v.t); ‘Onlar, İmamlar’dır. Ve bu, Kaim’dir. Helalimi helal, haramımı daharam yapar. Düşmanlarımdan onunla intikam alacağım. Muhakkak ki o, benimdestekçilerime, rahatlıktır. Ve o, senin takipçilerinin kalplerini tağutların, kafirlerin,hainlerin zulmünden iyileştirecek olan kimsedir…” (Kemal-ud Din ve Temam'un Nimet s.252)

Ahmed el Hasan (a.s) 14

o, Rabbinin büyük ayetlerinin [1] bazısını görmüştür. Ve o (s.a.a), İlim Şehridir[2]. Ve İlim Şehri, İlahi Kemaller Şehrinin veya İlahi Zat’ın yansımasıdır.

Ali’ye (a.s) gelince, bunun sebebi onun İlim Şehrinin kapısı ve bir parçasıolmasıdır; bu yüzden de Şehirden (sel gibi) akan herşey, ondan akmaktadır.Dolayısıyla Muhammed (s.a.a) Allah’ın (s.v.t) tecellisi ve Onun (s.v.t)hilkatteki ismidir. Ve Ali (a.s), Allah’ın (s.v.t) Zat’ı ile dokunulmuştur [3].Böylece, Muhammedden geriye birşey kalmadığında; ve Vahid ve Kahhar olanAllah’ın (s.v.t) haricinde, geriye hiçbirşey kalmadığı o (belli) anlarda; Allah’ınmahlukattaki tecellisi, Ali (a.s) ve onunla birlikte Fatıma (s.a) olmaktadır. VeFatıma (s.a), ayın batını ve güneşin zahiri olması nedeniyle, eşsizdir. İşte buyüzden Ali (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Eğer hicap benim için kaldırılsaydı, Yakînimde artmazdım.” [4]Kaim’e (a.s) gelince, o (a.s) kendi hayatıyla ve şehadetinden önce yaşadığı

ve ibadet ettiği müddetçe; ve kâmil nitelikleri ve ihlasıyla, Allah isminintecellisidir. Onun (a.s) namazı kunutu ile uyuşmaktadır ve kunutu danamazına göredir. Sanki, onun (a.s) Allah’a (s.v.t) olan ibadeti hiçazalmamaktadır. Çünkü o, küçük Kıyamet Günü olan Din Günü Arştaoturandır. Ve o (gün), Kuran’da Ma’lum (Bilinen) Gün olarak geçiyor. Ve aynızamanda o (a.s), Allah (s.v.t) adına, o gün, milletler arasında hükmedendir. Bunedenle, o (a.s), İlahi Zat’ı hilkatte yansıtan ayna olmalıdır ki, hilkatte hakimAllah (s.v.t) olmuş olsun. Çünkü İmam’ın (a.s) kelamı Allah’ın (s.v.t) kelamı,hükmü de Allah’ın (s.v.t) hükmüdür. Ve İmam’ın (a.s) mülkü Allah’ın (s.v.t)mülküdür. Bu yüzden, o gün Allah’ın (s.v.t) Fatiha Suresi’ndeki {DinGününün Meliki (Hükümdarı)} söylemi doğrulanmış olacak. Ve o gün İmam(a.s); Allah’ın gözü, Allah’ın lisanı ve Allah’ın elidir. [5]

İmam Sadık’tan (a.s) naklen Miraç hadisinde şöyle geçiyor, “…o (Muhammed (s.a.a),1

iğnenin deliğinden bakar gibi, Allah’ın (s.v.t), Kendi Azamet Nurundan onun için iradeettiği şeye baktı. Allah (s.v.t) buyurdu, “Ey Muhammed”. O (s.a.a) dedi, “Lebbeyk benimRabbim”. O (s.v.t) buyurdu…” (el-Kafi cilt 1 sayfa 443)Resulullah’tan (s.a.a) naklen, meşhur bir hadiste şöyle geçiyor: “Ben İlmin Şehriyim ve Ali2

onun kapısıdır”.Bu açıklama, Resulullah’ın (s.v.t), Emirel Müminin (a.s) hakta söylediğini anlatmaktadır:3

“Ali’ye hakaret etmeyin çünkü o, Allah’ın (s.v.t) Zatı ile dokunulmuştur.” (el-Gadir (ŞeyhAmini) cilt 10 sayfa 213)İbn Şehri Aşub'un “Menakib” adlı kitabı c.1, s.3174

İmam Sadık (a.s), uzun bir hadiste, Mufaddal bin Ömer aracılığıyla şöyle buyurmuştur:5

“… Ey Mufaddal, Kaim (a.s), sırtını Kabe’ye dayayacak ve elini çıkaracak ve kusursuzolarak bembeyaz gözükecektir. O (a.s) sonra diyecektir, “Bu Allah’ın (s.v.t) elidir, o

ahmedelhasan.wordpress.com

15 Müteşabihat

Soru 3: A) İblis’in, Adem’e (a.s) secde etmeyi reddedişinden dolayı cennetten

kovulduğunu biliriz. Peki o zaman nasıl oldu da, iblis, cennete girebildi veAdem’e fısıldayabildi ve onun yasaklanmış ağaçtan yemesini sağladı? İblis’inAdem’e olan sözü gösterir ki o, Cennette Adem (a.s) ile birlikteydi. Çünkü o,ağaca “bu” zamirini kullanarak, işaret etmiştir. Bu da gösterir ki o, ağaçtanuzakta değildi.

B) Adem’in, (meyvesini) yediği hangi ağaçtır?C) Adem ile Havva’nın çıplaklığı, kıyafetsiz oluşları mıydı? Ve sonra

ağaçtan yedikte çıplak oluşlarını farkettiler ve cennet yaprakları ile kendileriniörttüler. Kendilerini örttükleri o yapraklar nelerdir?

Cevap:

Bu soruları cevaplamak için bir giriş yapmak gerekir: Şüphesiz ki, Adem(a.s), çamurdan, yani bu yeryüzünden yaratıldı. Ancak, sadece buyeryüzünde kalmadı. Esasen, en düşük semanın en yüksek noktasına

yükseldi (yani ilk semaya yükseldi). Ya da diyebiliriz ki, ikinci semanınkapısına yükseldi. Ve bu Melekut Cennetidir ya da Ehlibeyt’in (a.s) rivayetindetanımlandığı gibi şöyledir:

“O, cennetin kapısına yerleştirildi – yani Melekut Cennetine – meleklerde üstüne bastı.” [1]

Ve Adem’in çamurunun bu yükselişi, onun Rabbi’nin nuru ile parlayıp latifolmasını gerektirir. Bu yüzden, Allah (s.v.t) Adem’e ruh üflediğinde ilk defabedeni maddi cismani cennetin keyfini sürerek latif oldu. Ve bu cennette,Adem’in (a.s) bedeninden necasetin çıkmasını talep edecek hiçbir zulmetyoktu.

Allah’tandır ve Allah’ın (s.v.t) emriyledir.” Sonra bu ayeti okuyacaktır; {Şüphesiz, sana biatedenler Allah’a biat etmiş olurlar. Allah’ın eli onların elleri üzerindedir. Her kim kendiahdini bozarsa, yalnızca kendisine zarar vermiş olacaktır...} (Fetih 48:10)” Bihar’ül Envarcilt 53 s.8Peygamberler’in Hikayeleri (Nimetullah-i Cezairi) s. 551

Ahmed el Hasan (a.s) 16

Adem’in (a.s) ruhuna gelince, Melekut Cennetinin [1], ya da MelekutCennetlerinin keyfini sürüyordu. Zira, onlar bir sürüdür: {İçinden ırmaklarakan cennetler olduğunu müjdele} (Bakara 2:25).

Cismani Cennet ve Melekut Cennetinin her ikisi Rahman Suresi’ndegeçmektedir: {Rabbinin makamından korkan kimselere iki cennet vardır…İki cennet de çeşit çeşit ağaçlarla doludur.} (Rahman 55:46&48). Ve onlarayrıca, {Bu ikisinden başka iki cennet daha vardır… İkisi de yemyeşildir.}(Rahman 55:62&64)

Yükselme, tecelli’nin (zuhur’un) yükselmesidir, teceffi’nin (yani mekan’ın)değil [2]. O yüzden, Adem (a.s), bizim içinde yaşadığımız bu cismani yerdebulunmuyor değildi. Bilakis o burada mevcuttu ve eğer o, burada mevcutolmasaydı, ölmüş olurdu.

Bundan dolayı Adem (a.s) başlangıçta bu dünyada latif bir bedenle yaşadı.Fakat sonra Rabbi’ne asi olduğunda, râfu’dan şiddetle yeryüzüne döndü.

B) Adem’in (a.s) ondan yediği ağaç; buğday, elma, hurma, incir vb idi. Vebu, Al-i Muhammed’in (a.s) İlmi’nin Ağacıdır [3]. Bu yüzden bu meyveleryukarı alemlerde ilmi sembolize eder. Ve Kuran’da zikredilen bu mübarekağaç, Muhammed (s.a.a) ve Al-i Muhammed’e (a.s) mahsus olan ilmitaşıyordu.

Bu, sürpriz bir durum değildir. Zira, Ali bin Ebu Talib’in (a.s) bedeni, insanlara yakın ve1

bu fiziksel dünyadayken, ruhu melekutta idi. Ve bu, şehit edilmesinden önceki şuhutbesinde açıktır: “Ben size komşuydum; bedenim, birkaç günlük komşuluk etti sizinle;pek yakında da benden size, cansız bir beden kalacak ancak. Hareketten sonra sâkin olupkalakalmış; konuştuktan sonra susup gitmiş. Benim şu cansız kalan bedenim, yumulmuşgözlerim, hareket edemez âzâm size öğüt verecek.” (Nehcül Belağa, hutbe 149, Yaralandıktansonraki sözleri)

Kavs-i uruc (yükseliş), bir objenin, bulunduğu yerdeki varoluşundan sonra, o yerden2

hareket etmesidir. Ve tecelli; yansımış olan gerçek, yansımasını değiştirmezken olan,gerçeğin görünüşüdür. Ve yansımasını değiştirmezken, aynı şekilde kalır ve olduğu gibigörünür. Bu konuya daha sonra daha fazla açıklama getirilinecektir.İmam Hasan el-Askari (a.s), {Ve bu ağaca yaklaşmayın} ayeti hakkındaki tefsirinde şöyle3

der, “Bu, İlmin ağacıdır ve özellikle Muhammed ve Ehlibeyt’i içindir, başka kimse için değil.Allah’ın emriyle, onlar haricinde, kimse o ağaçtan alamaz. Şüphesiz, bu ağaç, Peygamber(s.a.a), Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’in (a.s), yetimleri, farkirleri ve mahkumlarıdoyurduktan sonra, yediği ağaçtır. Öyle ki, artık hiçbir açlık, susuzluk, yorgunluk vebitkinlik hissetmeyinceye kadar. Ve bu ağaç, cennetteki diğer ağaçlardan uzak mesafedebulunan bir ağaçtır. Cennetteki herbir ağaç, tek tip meyve taşır. Ancak bu ağaç ve cinsi;üzüm, zeytin, hurma ve meyvelerin diğer tüm çeşitlerini taşır...” Bihar’ül Envar c. 11, s. 189.

ahmedelhasan.wordpress.com

17 Müteşabihat

C) Allah (s.v.t) buyurdu: {Takva elbisesi var ya, işte o daha hayırlıdır.}(Araf 7:26)

Adem ve Havva’dan alınan elbise, takva elbisesiydi. Zira öncedenyaşadıkları yukarı alemlerde çıplaklık, takva ile örtülüyordu. Çünkü oalemlerde takva, insan bedenini örten bir elbise olur.

Yani, Adem ve Havva (a.s), o mübarek ağaçtan – Al-i Muhammed’in (a.s)İlim Ağacı; ve o, Allah’ın izni olmaksızın ondan yiyen kimse için gazabadönüşür – yiyerek asi olduklarında, takva elbiselerini kaybettiler. Böyleceçıplaklık onlara aşikar oldu.

Kendilerini örttükleri cennet yapraklarına gelince, onlar din’dir. Zira yukarıalemlerde yeşil yapraklar, dini temsil ederler. Ve Adem ile Havva’nın (a.s)kendilerini örttükleri o yapraklar; isimleri Adem (a.s) tarafından okunan veArşın ayağında yazılı olan Ashab-i Kisâ (a.s) [1] hakkı için istiğfar edipAllah’tan mağfiret dilemekti.

A) İblis’in (l.a) kovulduğu cennet, Melekut Cenneti ve ayrıca, bu DünyeviCennetti. Ancak, Adem (a.s), tüm dünyevi yerlerde vardı. Bu sebepten, iblisla’in fısıltıları, bu dünyanın cennetinin altındaki, dünyevi alemde olan,Adem’e doğruydu. [2]

Mufaddal bin Ömer, Ebu Abdullah’ın (a.s) şöyle buyurduğunu aktarır, “…Böylece, Allah1

(s.v.t) Adem ile eşini cennette ikamet ettirdiğinde, onlara şöyle buyurdu: {Orada dilediğinizgibi bol bol yiyin, ama şu ağaca yaklaşmayın} yani buğday ağacına, {yoksa zalimlerdenolursunuz}. Böylece onlar [Adem ile Havva], Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan, Hüseyin veonlardan sonraki İmamlar’ın (a.s) mertebesine baktı ve cennetteki en şerefli makama sahipolduklarını gördü ve dediler ki, ‘Ya Rab, bu kimin makamıdır?’ Allah (s.v.t), ‘Arşın bacağınadoğru başınızı kaldırın, dedi.’Onlar başlarını kaldırdı ve şu isimlerin arşın sol bacağında,Allah’ın (s.v.t) nuruyla yazılmış olduğunu gördüler: Muhammed, Ali, Fatıma, Hasan,Hüseyin ve İmamlar (a.s)… Böylece Allah (s.v.t) onların tövbesini Kabul etmek istediğinde,Cebrail (a.s) geldi ve onlara şöyle dedi, ‘Siz ikiniz de kendilerinize, sizin üzerinize tercihedilen, o kişilerin makamlarını isteyerek yanlış yaptınız. Ayrıca cezanız, Allah’ın (s.v.t)kurbiyetinden uzaklaşıp, dünyaya inmek olacak. O yüzden, Rabbinizden, arşın ayağındagördüğünüz o isimlerin hakkı için, tövbenizi kabul etmesini isteyin.’ Onlar (a.s) da dedi ki,‘Ya Allah, Senin tarafından lütuf verilen o kişilerin hakkı için; Muhammed, Ali, Fatıma,Hasan, Hüseyin ve İmamlar (a.s); tövbemizi kabul buyur ve bize merhamet et’. Böylece,Allah (s.v.t) onların tövbesini kabul etti. Şüphesiz, O tövbeleri kabul eden Merhametliler’inEn Merhametlisi’dir…” Meani'l-Ahbar, Şeyh Saduk, s. 108, h. 1

Burada, Seyyid Ahmed el-Hasan (a.s), açıkça dünyevi alemlerle cenneti ya da cennetleri2

farklı şeyler olarak ayırmaktadır. Bu nedenle, cennetin kapısından kovulan, dünyadayken,Adem’e (a.s) fısıldayan iblis (l.a), en aşağı cennetin içinde ya da diyelim ki ilk sema’dadeğildi.

Ahmed el Hasan (a.s) 18

Sanki huzurundaymış gibi (Allah ona lanet etsin), ağacı işaret etmesinegelince, bu çünkü, yeryüzündeki ağaçların meyvelerinin, Muhammedin (s.a.a)Ehlibeyt’inin İlminin, ancak bir görünüm ve tezahürü olmasındandır.

Yani, elma, buğday ve incir vb; Muhammed’in Ailesi’nin İlmi’ninrahmetidir. Onlardan (a.s) rivayet edilen dua’daki gibi: “Onlarla (onlarıntarafından) rızık verilir.” [1]

Soru 4: Eğer Allah (s.v.t), her zaman ve her yerde mevcutsa ve mevcut olan

herşeyde tecelli ediyorsa, Onun necis olan şeylerde varolup tecelli ettiği nasılizah edilebilir?

Cevap 4:

Biliniyor olması gerekir ki, Allah’ın varolan herşeyde tecelle etmesi,O’nun (s.v.t), o şeylerin bir parçası olduğu ya da onların içinde olduğuanlamına gelmez. Bilakis bu şu anlama gelir; varolan hiçbir mahlukat,

ne Allah haricinde varolabilir, ne de Allah’ın nuru olmadan zahir olabilir. İsterbu varolma Ona yakın ya da O’ndan (s.v.t) uzak olsun. Ve hiçbirşey, Allah gibideğildir.

Güneş ışığının yeryüzünde varolduğu gerçeği, güneşin aslında yeryüzündemevcut olduğu anlamına gelmez. Ve gerçekte yeryüzünde olan herşeyi güneşışığı ile görmemiz, güneş ışığının yeryüzünde yerleştiği anlamına gelmez.Bilakis, güneş ışığının ve etkisinin hem dünyaya, hem de diğer yerlereulaşmasına rağmen; o, yeryüzünde, herhangi bir şekilde tecelli ediyor ve oradaherhangi bir şekilde etki oluşturuyor. Ve güneş ışığının, kendi gözlerimizlegörebilmemiz için, necis şeyleri bizlere gösterdiği gerçeği, güneş ışığının bunecis şeyler tarafından necis edilmiş olduğu ya da onlara dokunduğu için bunecasetten etkilendiği anlamına gelmez.

İmam Bakır’ın (a.s) duasından bir bölüm, Kuleyni tarafından aktarılıyor ve Ebu Abdullah1

(a.s) diyor ki, “Allah bizi en iyi şekilde yarattı ve O’na kulluk edenler bünyesinde bizi gözü,mahlukatı içinde bizi lisanı, O’na ibadet edenler içinde bizi, onların üzerine Rahman veRahim olan eli, Aranılan Yüzü, O’na açılan hidayet kapısı, gökyüzündeki ve yeryüzündekihazineleri yaptı. Bizim ile ağaçlar meyve verir, olgunlaşır ve nehirler akar. Yağmur semadanbizimle yağar ve çimler bizim aracılığımızla büyür. Bizim ibadetlerimizle aziz ve celilAllah’a ibadet edilir, eğer biz olmasaydık Allah’a hakkıyla ibadet edilmezdi.” Usul-i Kafi c.1, s. 244.

ahmedelhasan.wordpress.com

19 Müteşabihat

Daha fazla açıklamak için diyorum: Mevcut mahlukat; ya içinde bir miktarzülmet olan nurdan, ya da bir miktar nur olan zülmetten ibarettir. Bu, onlardanhangisinin (nur ya da zulmet) daha baskın olmasına bağlıdır. Ve herbir mevcutmahluk değişmeyen sabit bir makama sahiptir, insanoğlu ya da cin gibi, testedilen mahluklar hariç. Bu ikisinin her biri, Allah’a (s.v.t) itaat ederek, O’nadaha yakın olma seçeneğine sahiptir. Ta ki, herbiri farklı bir dereceye kadariçinde bir miktar zulmet bulunan nur olur. Ya da onların herbiri Allah’a (s.v.t)asi olarak, zulmete daha da yakın olma seçeneğine sahiptir. Ta ki, herbiri farklıbir dereceye kadar içinde biraz nur bulunan zulmet olana kadar. İnsanlar nuriçinde derece olarak yükselme kabiliyetine sahip olmada eşsizdirler. Ta ki,Allah’ın (s.v.t) mukarreb melekleri, derece olarak onlardan geride kalırlar.Böylece insanlar meleklerin üstünde olurlar. İnsanlar ayrıca derece olarakzulmet içinde alçalma kabiliyetine de sahiplerdir. Ta ki derecelerinde iblis (l.a)ve pis askerlerini bile geride koyarlar.

{Biz, gerçekten insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra da onu,aşağıların aşağısına kaktık} (Tin 95:4–5)

Bilinir ki nur alemlerinde mevcut olan en yüksek mahluk insandır ve o daMuhammed (s.a.a) veya ilk akıldır. [1]

Ve zulmet alemlerinde mevcut olan en sefil mahluk da bir insandır. O daikincidir. O, Ehlibeyt’in (a.s) aktardığı gibi, giden ve hiçbir şekilde geridönmeyen, cehalettir. [2]

Ebu Cafer (a.s) buyurdu, “Ey Cabir! Allah’ın yaratmış olduğu ilk varlık Muhammed ve1

onun hidayet edilmiş itretidir.” Usul’ü Kafi c.1 s. 442. Ve, Bihar’ül Envar c.1 s.97’deki başkabir hadiste, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmaktadır: “Allah tarafından ilk yaratılan şey,akıldır”. Ve ayrıca demiştir ki: “Allah (s.v.t) aklı yarattığında, ona: "Geri dön." dedi, akıl geridöndü. Sonra ona: "Beri gel." dedi, akıl beri geldi. Allah Tebareke ve Teâlâ şöyle dedi: "Senibüyük bir yaratılışla yarattım ve seni bütün yarattıklarımdan üstün tuttum."

Sema'e der ki: “Bir gün Ebu Abdullah’ın (Cafer Sadık (a.s)) yanındaydım. Yanında2

dostlarından bir grup insan da bulunuyordu. Söz dönüp dolaşıp akıl ve cehalet konusunageldi. Ebu Abdullah buyurdu ki: «Aklı ve ordusunu, cehaleti ve ordusunu tanıyın ki, doğruyolu bulasınız.» Sema'e der ki: Bunun üzerine dedim ki: Sana kurban olayım. Senin bizeöğrettiğinden başkasını bilmiyoruz. Ebu Abdullah buyurdu ki: «Allah Azze ve Celle aklıyarattı. Akıl, arşın sağ yanından, Onun nurundan yaratılan ilk ruhani (soyut) varlıktır. Allahona: "Geri dön." dedi, akıl geri döndü. Sonra ona: "Beri gel." dedi, akıl beri geldi. AllahTebareke ve Teâlâ şöyle dedi: "Seni büyük bir yaratılışla yarattım ve seni bütünyarattıklarımdan üstün tuttum." Sonra Allah, cehaleti tuzlu ve karanlık bir denizden yarattı.Ona: "Geri dön." dedi, cehalet geri döndü. Sonra: "Beri gel." dedi, cehalet beri gelmedi.Bunun üzerine Allah ona: "Büyüklendin." dedi ve onu lanetledi” Bihar’ül Envar c. 1 s. 110.

Ahmed el Hasan (a.s) 20

Daha önceden bahsedilen: Her bir itaatsizlik, mümin kişiyi, daha aşağıçeker. Esasen, bu dünyaya her yöneliş ve Allah’ı her ihmal ediş, kişiyizulmette, kavs-i nüzul (iniş) etmesine ve pisliğe, necaseta ve cehennem ateşinedokunmasına sebep olur. Bu sebepten Allah (s.v.t) namaz ve gusl abdestlerinifarz kılmıştır. Ehlibeyt’ten (a.s) rivayet edilir:

“Mümin, necis olmaz. Hatta abdestinde, bir siliş bile, onun içinyeterlidir” [1]Dikkatli kişi, tüm bu dünyanın necis olduğunu ve her kim onu kovalarsa,

ayrıca necis olabileceğini anlayacaktır. Ve Allah, cömertliği ile, mümine, necisolmasın diye, ihsanda bulunmuştur. Müminlerin Emiri Ali (a.s) buyurur:

“Bu dünya necistir. Ve onu kovalayanlar da, köpeklerdir.” [2]Ayrıca, şöyle de olabileceğini açıklamıştır:

“Cüzzamlının elindeki domuz teri gibi.” [3]Ali’nin (a.s) abarttığını düşünerek, kendinizi kandırmayın. Bilakis, bu, Allah

(s.v.t) tarafından Vasileri’ne ifşa edilen bir gerçektir.

Soru 5: Fatiha Suresi’nin Bismillah’ı, Kuran’daki diğer surelerin Bismillah’ından

farklı mıdır? Ve Bismillah, surenin bir parçası mıdır?

Cevap:

Fatihanın besmelesi her şeyin aslıdır [4]. Ve Kuran’daki tüm surelerinBismillah’ı, Fatihanın besmelesinin bir parçasının yansımasıdır. Kuran’ıntümü, Fatiha’dadır. Fatiha ise, kendi besmelesindedir. Bu yüzden de

Kuran’ın her besmelesi Fatiha’nın besmelesinde bulunur. Ve besmele, FatihaSuresi’nin ayetlerinden bir ayettir. Diğer surelerde ise besmele surenin birparçasıdır, ama onun ayetlerinden sayılmaz.

Ayrıca, Ebu Cafer’in (a.s) şöyle dediği aktarılır: “Abdest, Allah’ın kanunudur. Ki böylece,1

Allah (s.v.t), O’na kimin itaat ettiğini ya da kimin asi olduğunu bilir. Ve şüphesiz, müminhiçbirşeyle necis olmaz. Öyle ki, bir siliş (su), onun için kafidir.” Usul’ü Kafi c. 3 s. 21.

Şerh’ul Ahlak, El-Hak El-Maraşi c. 32 s. 2372

Nehc’ül Belağa c. 4 syf. 52, Hutbe: 2363

Muvahhidlerin Emiri (Ali) (a.s) şöyle buyurmuştur: “Bütün ilimler Kuran’da bulunur. Ve,4

Kuran’ın ilmi de, Fatiha Suresi’nde bulunur. Ve, Fatiha’nın ilmi de, Rahman ve Rahim OlanAllah’ın adında bulunur. (Nimettullah El Cezeiri, Nur El Burhan, Cilt 1, S. 315)

ahmedelhasan.wordpress.com

21 Müteşabihat

Lahut’ta veya Zât-ı İlâhi’de bulunan 3 isim (Allah, Rahman ve Rahim), enbüyük en büyük en büyük ‘huve’ (‘O’ zamiri) isminin rükünleridir. Bu, üçisimlerden olan Allah, İlahi Kemaller Şehridir. Rahman ve Rahim de bu şehrinzahir ve batın kapılarıdır.

Mahlukattaki bu üç isim ise; Muhammed, Ali ve Fatıma’dır. VeyaMuhammed ilmin şehridir. Ali ve Fatıma da bu şehrin zahir ve batınkapılarıdır.

Bu üç isim (Allah, Rahman ve Rahim) en büyük en büyük isminrükünleridir. {De ki: “Allah diye çağırın veya Rahmân diye çağırın. Nasılçağırırsanız çağırın, en güzel isimler O’nundur.} (İsra 17:110)

Ve bu üç isim (Muhammed, Ali ve Fatıma) en büyük isimlerdir. MuhammedAllah’tandır. Böylece o (s.a.a), Allah’ın Kitabıdır. Esasen Muhammed,mahlukattaki Allah’tır. Ve Ali ile Fatıma Allah’ın rahmetindendir. Böyleceonlar (a.s) Rahman ve Rahim’dir. {Ve Biz onlara Rahmetimizden bahşettik veBiz onlar için bir doğruluk dili, Aliyya kıldık.} (Meryem 19:50)

Fatihanın besmelesi hakikattir ve diğer her Suredeki Bismillah, Fatiha’nınBismillahının eksik bir yansımasıdır. Esasen, onun sadece bir yönünü yansıtır.Sanki Fatiha’nın besmelesi bir grup ayna tarafından çevrelenmiş bir odaktadırve orada bu aynalardan her biri diğer aynalardan farklı bir taraftan bir suretyansıtıyormuş gibidir. Ve aynı zamanda tüm sureler tek bir Hakikatiyanısıtmaları hususunda ortaktır ve bu sureler Hakikat ile ortaktır, zira onlarbelli bir yönden onu yansıtırlar.

Bu yüzden eğer size Kuran’ın bir örneğini verirsem, göreceksiniz ki,Fatiha’nın besmelesi, diğer tüm surelerin onun etrafında dolandığı birnoktadır. Hatta Tevrat, İncil ve peygamber ve elçiler (a.s) tarafından getirilenherşeyin, onun etrafında döndüğünü görürsünüz. Fatiha’nın Bismillah’ı;risalet, vilayet, bidayet (başlangıç) ve nihayettir (son).

Ahmed el Hasan (a.s) 22

Soru 6: “Tüm Kuran, ب (Ba) harfinin altındaki noktadadır ve Ali (a.s) o

noktadır.” hadisinin anlamı nedir?

Cevap 6:

A rapça ب (Ba) harfinin şekli, içi dolu bir kabı andırır. Ve şimdiiçindekiler, diğerlerine de akmaktadır. Ve, içeriği (içinde olan şeyler)de, altından damlamaktadır. Bu esnada da, ن (Nun) harfinin şekli ise,

yukarıdan alan, bir kabı andırır. Ve, bu kaba, mevlasından olan ilimdamlamaktadır. {De ki: Ey Rabbim, ilmimi arttır} (Taha 20:114)

Allah (s.v.t), elçisi Muhammed’e (s.a.a) ن (Nun) diye hitap etmiştir: {Nun,and olsun kaleme ve yazdıklarına} (Kalem 68:1)

Ayetteki kaleme gelince, o Ali’dir (a.s). İmam Sadık (a.s) buyuruyor:“Nun, Resulullah’ın ismidir ve kalem, Emirel Müminin’in ismidir.” [1]

Kalem mürekkebini Nun’dan alır ve bunu kitaba aktarır ve yazar. Bunedenle, kalemin farklı halleri vardır: bazen o, ن (Nun) olur, bazen ب (Ba) olur,bazen ن (Nun) harfinin üstündeki nokta olur ve bazen de ب (Ba) harfininaltındaki nokta olur. Yani Emirel Müminin (a.s) gibi: O (a.s), Resulullah’a(s.a.a) ve ilmin şehrine açılan kapıdır. Mahlukata dağıtımı onunla (kapıyla)olur. O, ب (Ba) ve altındaki noktadır [2], kalemdir ve kalemin taşıdığımürekkeptir. Noktanın da farklı halleri vardır: o, Allah’tan Resulü’ne giden birakıştır. Ve Resul’den Ali’ye ve Ali’den de mahlukata gelir. Allah’tan Resulü’neinen nokta, Kuran’dır. Ve Resul, ن (Nun) ve aynı şekilde, ن (Nun)’un danoktasıdır.

Ve Resul (s.a.a) Ali’ye göre ب (Ba) ve noktasıdır. Ve Ali (a.s) Resul’e göre ن(Nun) ve noktasıdır. Ve Ali (a.s) mahlukata göre ب (Ba) ve noktasıdır.

Şeyh Ali el Nemmezi, Müstedrak Sefinet-i Bihar, c. 8, s. 582-583.1

Emir-ül Müminin’den (a.s) rivayet edildiğine göre: Alemlerin bütün ilmi Kur’an’da2

bulunur, Kur’anında bütün ilimleri Seb’ül-Mesânî’de, (Fatiha Sûresi) bulunur, Seb’ül-Mesânî’nin bütün ilmi de besmelededir, besmelenin bütün ilmi ise noktadadır, Ben de onoktayım. (Şeyh İbrahim el Huyi, Kırk Hadis Kitabı, S. 231)

ahmedelhasan.wordpress.com

23 Müteşabihat

Soru 7: Ulu’l Azm peygamber’i olan İbrahim (a.s) için, yıldız ya da ay ya da

güneşin, Rabbi olduğunu söylemesi ne derecede uygundur?

Cevap:

Sadece kandırılmış bir insan İbrahim’in (a.s) bu sözlerinin ŞehadetAleminde, yani bu dünyevi hayatta kendisinden geldiğini varsayar.Hatta İbrahim (a.s) belki de bunu, dünyevi yaşamda bu gezegenlere ya

da onları hareket ettiren ruhlara ibadet eden kavmini azarlamak için tekraretmiş olsa bile… (1) [1]

Gerçek şu ki, Muhammed ve Al-i Muhammed (a.s), büyükpeygamberlerden ve kerim meleklerden [2] tam akla sahip olanları allak bullak

1 Ali bin Muhammed bin Cehm şöyle diyor: Memun’un meclisine girdim, Hz. Rıza (a.s) daoradaydı. Memun İmam’a şöyle sordu:“Ey Resulullah’ın torunu! Siz peygamberlerinmasum olduklarını söylemiyor musunuz?” İmam (a.s): Evet, söylüyorum. Memun: ÖyleyseAllah azze ve celle’nin şu sözünün anlamı nedir? {Gece olup karanlık basınca bir yıldızgörmüş de, budur rabbim demişti.} (Enam 6:76) İmam Rıza (a.s): Hz.İbrahim üç grubuniçerisinde yer almıştı: Zühre (Venüs) yıldızına tapanlar, aya tapanlar ve güneşe tapanlar. Buolay, onu sakladıkları yerden çıktığı zaman gerçekleşti. Gece olup karanlık onu sarıncaZühre yıldızını görerek inkâr ve imtihan etmek için “Bu benim rabbim midir?” dedi. Fakatyıldız kaybolunca “Ben kaybolup gidenleri sevmem” dedi. Çünkü kaybolmak, sonradanoluşmuş yaratıkların özelliğidir; ezelî ve ebedî olanın özelliği değil. Yine, ayı (etrafa aydınlıksaçarken) gördüğünde, imtihan etme amacıyla “Bu benim rabbim midir?” demiş, fakat o dakayboluverince şöyle demişti: “Eğer rabbim beni doğru yola eriştirmezse sapmışlartopluluğundan olurum.” {Sonra güneşi (etrafa ışıklar saçarak) doğar görünce ihbar ve ikrarüzere değil, sadece inkâr ve imtihan vechiyle: “Bu benim rabbim midir? Üstelik bu, aydanve Zühre yıldızından daha büyüktür! ” dedi. Ama o da kayboluverince yıldız, ay ve güneşetapan üç gruba dönerek şöyle dedi: “Ey kavmim! Ben sizin şirk koştuğunuz şeylerdenuzağım. Gerçek şu ki, ben bir muvahhid olarak yüzümü gökleri ve yeri yaratana çevirdim;ben, şirk koşanlardan değilim.} (Enam 6:78-79) İbrahim (a.s) bu sözleriyle, onlara dinlerininbâtıl olduğunu açıklamak, Zühre, ay ve güneş gibi şeylere ibadet etmenin doğru olmadığınıve ibadetin sadece gökleri ve yeri yaratana has olduğunu ispatlamak istedi. İbrahim (a.s)’ınkendi kavmine getirdiği deliller Allah-u Teala’nın ona ilham ettiği şeylerdendi. NitekimAllah (c.c) buyuruyor: {Bu, İbrahim’e, kavmine karşı verdiğimiz kesin delilimizdir.} (Enam6:83) Memun: Allah sana çok hayır versin, ey Allah resulünün evladı! ” Uyun-u Ahbar'ir-Rıza (a.s) c. 1 s. 197.

Micaç hadisinde bahsedildiği gibi2

Ahmed el Hasan (a.s) 24

eden mübarek nurlara sahiptirler. Sonunda onların (a.s) herşeyi Bilen Melik(s.v.t) olduğunu zannettiler. (3) [1]

Bu sebepten, melekût, İbrahim’e (a.s) aşikar olduğu zaman Kaim’in (a.s)nurunu görüp, şöyle demiştir: {İşte, Rabbim}. Ve Ali’nin (a.s) nurunugördüğü zaman da şöyle demiştir: {İşte, Rabbim}. Ve Muhammed’in (s.a.a)nurunu gördüğü zaman da şöyle demiştir: {İşte, Rabbim}. İbrahim (a.s)onların ibadet eden kullar olduğunu bilemedi. Ta ki onların hakikati (4) [2] onaaşikar oldu ve İlahi Zat’tan belirmeleri ve gayb olmaları açıklandı ve onların“Ben”e geri dönüş anlarında İbrahim’e (a.s) açık hale geldi. Ancak o zaman o(a.s) göklerin Yaratıcısı’na yöneldi ve bildi ki, onlar (a.s), Ehlibeyt’in (a.s)hadislerinde bahsedildiği üzere:

“Allah’ın mahlukatı ve onlardan sonraki mahlukat ise, onlarınyaratımıdır.” (5) [3]

İlim olarak bilinen hadiste, Hz. Muhammed (s.a.a), Hz Ali (a.s) ile konuşur ve belli bir yere1

kadar gelir ve şöyle devam eder: “…Biz Allah’ı tanıma, tesbih etme, kendisinden başkailahın olmadığını ikrar etme ve takdis etme faziletlerine onlardan önce sahiptik. ÇünküAllah Teala’nın ilk yarattığı varlık bizim ruhlarımızdır. Allah Teala ruhlarımızı yarattıktansonra onları kendi birlik ve hamdına ikrar ettirdi ve daha sonra melekleri yarattı. Meleklerbizim nurlarımızı bir tek nur halinde görünce bize tazim ettiler. Daha sonra bizler, meleklerbizlerin mahlûk olduğumuzu ve Allah Teala’nın bizim sıfatlarımızdan münezzeh olduğunubilsinler diye Allah Teala’yı tesbih ettik. Bunun üzerine melekler de Allah Teala’yı tesbihettiler ve onu bizim sıfatlarımızdan tenzih ettiler. Melekler bizim şanımızın yüceliğinigörünce bizler, Allah ’tan başka ilah olmadığına şehadet ettik ki melekler Allah’tan başkailah olmadığını, bizlerin onun kulları olduğunu, onunla birlikte veya onsuz kendisineibadet edilen varlıklar olmadığımızı anlasınlar. Bunun üzerine melekler “la ilahe illallah”dediler. Melekler bizim makamımızın büyüklüğünü gördüklerinde bizler, Allah’ınbüyüklüğünü ikrar ettik ki melekler büyüklüğün ancak Allah vasıtasıyla başka varlıklaraulaştığını anlasınlar. Melekler Allah Teala’nın bize verdiği izzet ve kudreti görünce…”İlelü'l Şeraye c.1 s. 5.

Onlar (a.s) hakkında, İbrahim (a.s)’ın ilminin, kendi mertebesine bağlı olması saklı bir2

mesele değildir. Ve o (a.s), onları (a.s), bilinmesi gerektiği gibi bilmiyordu. Muhammed(s.a.a), Ali (a.s)’s şöyle demiştir: “Ya Ali! ben ve senin dışında hiç kimse Allah Teala’yıtanımadı; Allah ve senin dışında hiç kimse beni tanımadı ve Allah ve benim dışımda hiçkimse seni tanımadı.” Müstedrek Sefinet'ün Necat, el Namazi c.7, s.182. Hz. Muhammed(s.a.a)’in bu hadisi, İbrahim (a.s)’ın onları tanıması gerektiği gibi tanıdığı ihtimaline hiçbiraçık kapı bırakmamaktadır.3 Tebrizi el-Ansari’nin “el-Lemat'ül Beyda” kitabı, syf.64’te, Muhammed (s.a.a)’in Ali (a.s)’aşöyle dediği aktarılır: “Allah, 14 bin sene önce, arşını yaratmadan, ben ve Ali, Rahman’ınellerinde bir nur idik (ve, Evvelim Kitabı’nda da şöyle geçer; `Adem’den 40 bin sene önce`).Böylece, 80 bin sene boyunca, nur içinde yükselmeye devam ettik.. Ta ki, yücelik varlığınaulaşana kadar… Ve sonra Allah, mahlukatı bizim nurumuzdan yarattı. Böylece, bizler,

ahmedelhasan.wordpress.com

25 Müteşabihat

Ve İbrahim (a.s) burada mazaretlidir. İmam Mehdi (a.s) tarafından okunan,Recep Ayı’nın Günleri Duası’nda, Muhammed (s.a.a) ve Al-i Muhammed’in(a.s) açıklamasında şöyle geçmektedir:

“Senle onlar arasında bir fark yoktur. Ancak onlar, Senin kulların vemahlukatındır.” [1]Hamd, sizin Rabbinizedir. O münezzeh Rabb, onların tanımlamasının

üstündedir. Ve selam Muhammed ve onun tahir Ehlibeyt’inin üzerine olsun.Hamd, Alemlerin Rabbi olan Allah’adır.

Allah (s.v.t) buyurdu: {İşte böylece İbrahim'e göklerdeki ve yerdekihükümranlığı ve nizamı gösteriyorduk ki kesin ilme erenlerden olsun.Üzerine gece karanlığı basınca bir yıldız gördü. "İşte Rabbim!" dedi. Yıldızbatınca da, "Ben öyle batanları sevmem" dedi. Ay'ı doğarken görünce de,"İşte Rabbim!" dedi. Ay da batınca, "Andolsun ki, Rabbim bana doğru yolugöstermezse mutlaka ben de sapıklardan olurum" dedi. Güneşi doğarkengörünce de, "İşte benim Rabbim! Bu daha büyük" dedi. O da batınca(kavmine dönüp), "Ey kavmim!" Ben sizin Allah'a ortak koştuğunuzşeylerden uzağım" dedi.} (Enam 6:75-78)

İbrahim’in (a.s) sözlerini, sanki bu dünyevi hayatta ve şehadet alemindesöylenmiş gibi, tartışmanın hatrı için, gezegenlere tapanlar ya da güneşetapanlara karşı yorumlamak; özellikle, önceden söylediğim şeyleçelişmemektedir. Ayrıca, bu ayetin tefsirinin, bu dünyevi hayatla ilgiliolduğunu söyleyen hadis, İmam Rıza’dandır (a.s). Ve bu, peygamberlerinmasumluğu ile ilgili, Abbasi hükümdarı Memun’a (Allah ona lanet etsin) karşıyapılan tartışmadır. Ve Abbasi Memun, İmam’ın (a.s) sözlerini, o (a.s) melekûthakkında konuşmuşsa, nasıl kavrayabilirdi? Üstelik Memun münakaşacı birkişidir. Zira soru sorması bile cevap için değil, sadece İmam’ın (a.s) yanlışolduğunu kanıtlamak için soru sorar. Ve eğer İmam Rıza’ya (a.s) daha fazlabilgi için sormuş olsa, İmam (a.s) bunu ona verirdi.

Ve Kuran ayeti belirtiyor ki, İbrahim’in (a.s) gezegen, ay ve güneşi görüşü,melekûttan bir görünüştür. Kuran’da bu sözler, Allah’ın (s.v.t) İbrahim’e (a.s)melekûtu gösterdiğini bahsetmesinden sonra geliyor.

Kummi’nin Tefsir Kitabı’nda Ebu Abdullah’a (a.s) İbrahim’in (a.s) “işte,Rabbim” sözünün şirk olup olmadığı sorulur ve o (a.s) şöyle der,

Allah’ın mahlukatıyız ve tüm mahlukat da, bizim mahlukatımızdır (ve bir başka hadiste de;‘sonraki mahlukat, bizden yaratılan mahlukattır’)”

Bihar’ül Envar c. 95 syf. 393.1

Ahmed el Hasan (a.s) 26

“İbrahim’in şirk yaptığını söyleyen kimse müşriktir. İbrahim müşrikdeğildi. O, Rabbi’ni arıyordu ve eğer aynı kelimeleri onun haricinde birbaşkası söyleseydi, o zaman o kişi müşrik olurdu.” [1]Ayaşi aktarmıştır ki, Ehlibeyt (a.s), yukarıdaki hadise ekleyerek şöyle

buyurmuştur,“O, Rabbi’ni arıyordu ve Allah’a küfre ulaşmadı. Eğer herhangi bir kişi,onun bu yaptığının aynısını yapmış olsa, İbrahim’in mertebesindeolurdu.” [2]O yüzden eğer İbrahim’in (a.s) “işte, Rabbim” sözleri, Rabb’i aramak için

Şehadet aleminde, yani bu dünyada ise, o zaman o sözler, ister İbrahim’den(a.s), isterse de başka birinden gelsin, kesinlikle şirktir. Buna ragmenİbrahim’den (a.s) gelen şirk değildir, çünkü o, göklerin ve yerin melekûtu ona(a.s) aşikar olduktan sonra yapılmış ruhsal melekûti araştırmadır. Eğer busözler, İbrahim’den (a.s) gayrı birinden gelseydi, şirk olurdu. Çünkü bu,Şehadet dünyasında, bu dünyevi hayatta ve içinde bulunan materyallerde,Rabb için yapılmış bir araştırma olurdu.

Ve İmam (a.s) açıklamıştır ki, her kim göklerin ve yerin melekûtundaRabbi’ni ararsa, müşrik değildir. Bilakis o, İbrahim’in (a.s) mertebesindedir.

“Bizim meselemiz zordur ve zor yapılmıştır. Onu mürsel nebi,mukarreb melek ya da Allah tarafından, kalbi iman üzere sınanmış birmüminden başkası kaldırmaz.” [3]Hiç şüphesiz (böyledir), çünkü o, Allah tarafından, kalbi iman üzere sınanan

bir mümindir.

Soru 8: Cabir bin Abdullah Ensari tarafından rivayet edilen, Muhammed’in (s.a.a)

Allah’tan (s.v.t) aktardığı şu kudsi hadisin anlamı nedir:“Ya Ahmed! Sen olmasaydın alemleri yaratmazdım, Ali olmasaydı seni

yaratmazdım ve Fatıma olmasaydı her ikinizi yaratmazdım.” [4]

Kummi Tefsiri c. 1 syf. 206.1

Ayaşi Tefsiri c. 1, s. 364.2

Muhtasar Basâir'ul-Derecât s. 26.3

Müstedrek Sefinetül Bihar c. 3, s. 334; Cennetül Asime, s. 1484

ahmedelhasan.wordpress.com

27 Müteşabihat

Cevap:

M ahlukat arasında, Muhammed (s.a.a) Allah’ın tecellisi [1]; AliRahman’ın tecellisidir ve Fatıma da Rahim’in tecellisidir. Varolanherşey, Allah’ın mahlukatındaki nuru ve o nurun aktığı kapı ile

parlıyor. Ve o nur Muhammed’dir (s.a.a). Ve o kapı da Ali ile Fatıma’dır (a.s).Allah Teala şöyle buyurmuştur: {O Rahmân ve Rahim'den indirilmiştir.}

(Fussilet 41:2)Ve Ali (a.s) bu kapının zahiri ve Fatıma (s.a) ise batınıdır. Tıpkı bu dünyanın

tezahürü ve onun, kendi içindeki insana şahitlik etmesi gibi. Ayrıca, tıpkıahiretin bilinmezliği (gaybı) ve batınının ona nisbeti gibi.

Resulullah (s.a.a) gibi birisi için, Allah’ın, mahlukat arasındaki tecellisi olmak demek, onun1

(s.a.a), Allah’ın sıfatlarının mahlukat arasındaki tezahürü olması demektir. Yani, onlara,temsilci olması demektir. Öyle ki, Allah, onunla tanınır. Allah svt tecelliyi Kuran’dabelirtmiştir. Buyurmuştur ki, {Mûsâ, tayin ettiğimiz vakitte (Tûr’a) gelip de rabbi onunlakonuştuğunda o, "Rabbim! Bana görün; sana bakayım" dedi. Rabbi, "Sen beni aslagöremezsin. Fakat şu dağa bak; eğer o yerinde durabilirse sen de beni görebilirsin" buyurdu.Rabbi o dağa tecelli edince onu paramparça etti; Mûsâ da bayılıp düştü. Kendine gelincededi ki: "Seni noksan sıfatlardan tenzih ederim, sana tövbe ettim; ben inananların ilkiyim."}(Araf 7:143). Bu sefer, bu kesinlikle bir iletim/aktarım ya da yerde bir değişiklik değildir.Yani, Allah svt ’nın fiziksel bir yükselişi değildir. Zira, O svt bundan münezzehtir. O’nundağa olan tecellisi, aslında, O’nunla konuşan birşey aracılığıyla olan tezahürüdür. Ehlibeyt(a.s)’dan rivayet edilmiştir ki, Allah (s.v.t), dağda, kerrûbiyyûndan olan bir adamaracılığıyla tecelli etmiştir ve dağ yıkılmıştır. Ebu Abdullah (a.s) demiştir ki: “Kerrûbiyyûn,ilk yaratımdaki, bizim Şiiler’imizden olanlardır. Allah svt onları arşın arkasına koymuştur.Ve eğer Allah, yeryüzü ehli üzerine, onlardan birinin nurunu göndermek isterse, o zamanonların hepsi için bu yeterli olur. Ve, Musa, Rabbine sorduğu şeyi sorduğu zaman, Allah,kerrûbiyyûnden olan bir adama buyurmuştur ve bu adam da, dağa tecelli etmiş ve onuyerle bir etmiştir. ” İbn İdris Hilli, Kitabu's Serair s. 569. Ve Semat Duası’nda: “Rabbim!Senin Sina Dağı’nda zuhur etmiş şanın hürmetine ki, Sen onunla kulun ve elçin Musa binİmran’a (a.s) konuştun. Senin Seir Dağı’ndaki [Filistin’de bir dağ] doğuşun (parlayışın)hürmetine ve Senin Faran Dağı’ndaki [Mekke’de bir dağ] zuhurun hürmetine…” Misbah’ulMüçtehid s. 419. Şu söz üzerinde tefekkür ediniz: “Seir Dağı’ndaki [Filistin’de bir dağ]doğuşun (parlayışın) hürmetine ve Senin Faran Dağı’ndaki [Mekke’de bir dağ] zuhurunhürmetine…”Fiziksel yükseliş ve zuhur, Allah svt’ya yakışmamaktadır. Bu sebepten, bu,tecelli haricinde gerçekleşmez. Ve Allah’ın Sair dağındaki doğuşu, İsa (a.s) ile olmuştur. VeFaran dağı’ndaki zuhuru da, Muhammed (s.a.a) ile olmuştur. Ahmed el Hasan (a.s)’ın diğerkitaplarında açıkladığı gibi.. (Nübüvvet Mührü Kitabı’na bakabilirsiniz).

Ahmed el Hasan (a.s) 28

Ve Ali ve Fatıma, ya da Rahman ve Rahimin arasında birlik ve ayrılık vardır,birbirini seven iki eşin birliği gibi: {Sizleri bir tek nefisten yarattı} (Nisa 4:1).Ve onlar, bir anlama işaret eden iki isimdir.

Ayrılıklarına gelince; bir yanda, Rahman’daki kapasite ve kapsamlı birrahmet yapısı, diğer yanda da, Rahim’deki ayrıcalık ve rahmetin yoğunluğuvardır. Rahman – ya da Ali (a.s) – dünya açısından hususi bir yöne sahiptir.Rahman’daki rahmetin kapasitesi herkesi kapsamaktadır. Tıpkı; ister müminolsun, ister kafir; kapının zahirinden inen feyzin herkesi kapsadığı gibi.Duadaki gibi:

“Sen (Allah), Vahid’sin. Tehnun’un ve rahmetin sebebiyle, Sendenisteyene de verirsin, istemeyene de verirsin ve Seni tanımayana daverirsin.” [1]Ahirete gelince, o, mahlukatın bu dünyada onunla bağlantısına veya ondan

ayrı olmasına bağlı olarak ve ahirete bağlı olmayarak, cennet ve cehennemibölendir.

Rahim – ya da Fatıma (s.a) – ahiret açısından hususi bir yöne sahiptir [2].Kıyamet günü, Şii’lerini – yani hak ve tevhid ehli ve Allah’a ihlaslı olanları –seçecek olan odur. Ve onlar (şiiler); Hasan, Hüseyin, İmamlar, Nuh, İbrahim,Musa, İsa (a.s), peygamberler, vasiler ve ihlaslı olan diğerleridir. Bu yüzdendirki, Resulullah (s.a.a) şöyle demiştir:

“Fatıma, babasının anasıdır.” [3]Ana, kendisine geri dönülen asıldır. Bu sebepten, Hasan Askeri (a.s) şöyle

buyurarak bu anlama işaret etmiştir:

Ebu Abdullah (a.s) buyurdu, “Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla, Recep Ayı’nın her1

gününde, namazlardan sonra, gece ve gündüz bunu söyleyin: ‘Ey her hayır için ve her şerdegazabından emanda olma inancına sahip olmak için yalvarıp yakardığım! Ey, az şeykarşılığında çok veren! Sen, Vahid olan, rahmet ve merhametine istinaden, O’ndan isteyeneveren ve istemeyene de veren ve O’nu bilmeyene de veren! Bana da, talep ettiğimi, budünyanın ve ahiretin tüm hayrını ver. Ve beni, talebime istinaden, bu dünyanın ve ahiretintüm şerrinden koru. Zira, Senin verdiğin hiçbirşey yarım değildir. Bana ihsanını arttır eyCömertlerin Cömerti” İkbal'ul- E'mal c. 3 s. 211

Muhammed (s.a.a) buyurmuştur, “Ve Allah (c.c) Melekleri’ne şöyle buyurur, ‘Ey Benim2

Meleklerim, benim kulum Fatima’ya bakın; Kullarımın Seyyides’si, ellerimin arasında,Benim korkumdan tir tir titremektedir. Bana, kalbi ile ibadet etmeye geldi. Sizler şahitsiniz!Ben onun Şiileri’ni cehennem ateşinden emanda kıldım.” Emali, Şeyh Saduk s. 175. Ve bunutasdik eden daha bir çok hadis vardır.

Bihar’ül Envar c. 34 s. 193

ahmedelhasan.wordpress.com

29 Müteşabihat

“Bizler, Allah’ın mahlukatı üzerine Hüccetleriyiz. Ve Fatıma da, bizimüzerimize Allah’ın Hüccetidir” [1]Böylece, eğer Muhammed olmasaydı, gökler ve yeryüzü de yaratılmazdı.

Çünkü onlar, onun (s.a.a) nurundan yaratılmışlardır. Ve eğer Ali (a.s)olmasaydı, Muhammed (s.a.a) de yaratılmazdı, çünkü Ali (a.s) olmasaydı,Muhammed (s.a.a) hiçbir zaman bilinmezdi. Ali (a.s), Muhammed’e açılankapıdır. Bu kapıdan, Muhammed’e (s.a.a) ulaşılır. Ve ondan (kapıdan ya daAli’den), göklerde ve yeryüzünde Muhammedî [2] feyz tecelli eder. Ve eğer,Fatıma (veya kapının batını ya da ahiret) olmasaydı, Muhammed ve Ali,yaratılmazdı. Ahiret olmadan, Allah (s.v.t) mahlukatı yaratmazdı ve bu dünyada yaratılmazdı.

Soru 9: İmam Ali (a.s) öldürüldüğünde, Cebrail’in (a.s) şu dediğinin anlamı nedir:

“Vallahi hidayet rükünleri yıkıldı”. İmam Ali’nin (a.s) öldürülmesindensonra sağ kalan Hasan ve Hüseyin (a.s) hidayet rükünleri değiller mi?

Cevap:

Birinci rükün Muhammed’dir (s.a.a), ikinci rükün Ali ve üçüncü rükünde Fatıma’dır (a.s). Muhammed (s.a.a), ilmin şehri, Ali ve Fatıma, oşehrin kapısıdır ve üçü de (a.s) hak ve hidayet rükünleridirler [3]. Veya

en büyük en büyük en büyük isimdir (huve) ve rükünleri (İlahi KemallerŞehri), Allah (s.v.t) ve onun kapısı: Rahman ve Rahim’dir. Eğer kapı, bu ikiisim dışında başka bir isim olsaydı, yeryüzü ehlinin misali ve akıbeti çok ağırolmuş olurdu ve onların hiçbiri kurtulamazdı.

Ve bu isimlerin mahlukattaki zuhuru, Muhammed, Ali ve Fatıma iledir.Muhammed, mahlukatta Allah’ın tecellisidir. Ali de, Rahman’ın tecellisidir.

Şeyh Muhammed Fazıl Mesudi s. 69, Fatimi sırlar1

Muhammed’e ait2

İmam Sadık (a.s) babasından şöyle rivayet etmiştir: Cabir Bin Abdullah Ensari, Peygamber3

ölmeden üç gün önce, Hz. Ali Bin Ebi Talib’e şöyle dediğini duyduğunu söyler: “Selamolsun sana Ya Ebül Reyhaneyn (iki reyhan’ın (Hasan ve Hüseyin’in) babası). Bu dünyadabenim rihanetinlerime sahip çıkmanı istiyorum. Yakında da, iki rüknün yıkılacak ve Allahsenin koruyucundur.” Böylece, Peygamber (s.a.a) vefat ettiğinde Ali (a.s) buyurdu: “Buyıkılan, Resulullah’ın bahsettiği rükünlerimden biridir.” Ve Fatıma (s.a) vefat ettiğinde, Ali(a.s) şöyle buyurdu: “Bu da benim, Resulullah’ın bahsettiği, ikinci rüknümdür.” ŞeyhSaduk, Emali s. 198

Ahmed el Hasan (a.s) 30

Fatıma da, Rahim’in tecellisidir. Peygamberin şehadetiyle, ilk rükün yıkıldı.Ve Fatıma’nın şehadetiyle, ikinci rükün yıkıldı. Fakat onlar, üçüncü rükününbekası ile ile baki kaldı. Ve o, Ali’dir (a.s). Bu sebepten, Ali (a.s) şehitedildiğinde, üçüncü rükün de yıkıldı. Esasen, birinci ve ikinci de, onunlabirlikte yıkılmış oldu. Bu sebepten Cebrail (a.s) demiştir ki:

“Vallahi hidayet rükünleri yıkıldı”Hasan ve Hüseyin, İmam Aliden (a.s) sonra bulunmalarına rağmen, bu

anlamda hidayet rükünlerini temsil etmiyorlar.O yüzden hidayet rükünleri üçtür, fazla değil. İmamlar da hepsi hidayet

rükünleridirler, lakin onlar, bu üç rüknün rükünleridir. Yani İmamlar;Muhammed, Ali ve Fatıma’nın (a.s) rükünleridirler.

Soru 10: İmam Ali’nin (a.s) şu dediğinin anlamı nedir: “Eğer örtü (hicap) benim

için kaldırılsaydı dahi, yakînim artmazdı”?

Cevap:

M üminlerin Emiri’nin (a.s) melekuttan olan perde hakkındakonuştuğunu düşünerek, kimse kendini kandırmasın. Bu nasılolabilir ki, o (a.s), Kufe şehri’nin mezarlıklarında dolaşır ve ölülerle

konuşurdu. Ve Haba el-Arni’ye dönüp şöyle diyordu:“Eğer örtü senin için kaldırılmış olsaydı ey Haba, onları (ölüleri) daireyapmış, söyleşirken görürdün” [1]Fakat esasen, Müminlerin Emiri (a.s), Lahutu ondan perdeleyen bir örtüden

bahsetmektedir. Öyle bir örtüden bahsetmektedir ki, eğer o örtü Ali’ye (a.s)

Haba El-Arni buyurdu, “Müminlerin Emiri (a.s) ile dışarı çıktım. O (a.s), Selam Vadisi ’nde1

durdu. Sanki insanları işaret ediyordu. O ayağa kalktığında, ben de kalktım, yorulanakadar. Sonra oturdum, sıkılana kadar. Sonra yine ayağa kalktım, yorulana kadar ve sonraoturdum, sıkılana kadar. Ve cübbemi topladım ve dedim ki, Ya Müminlerin Emiri, sizin içinüzülüyorum. Çok uzun zamandır ayaktasınız.1 saat kadar dinlenin. Ve cübbemi oturmasıiçin yere serdim. O (a.s) dedi ki, Ey Haba, bu sadece bir müminle olan bir konuşmadır. Yada onunla arkadaşlık etmek de diyebiliriz. Ben de dedim ki, onlar gerçekten öyle mi? O (a.s):Evet. Eğer sana aşikar olsaydı, onları daire içinde söyleşirken görürdün. Ben sordum:Vücutları mı var, yoksa ruhları mı? O (a.s): Ruhları. Ve, hiçbir mümin yoktur ki,yeryüzünün herhangi bir noktasında ölsün ve onun ruhuna şöyle denilmesin: Selamvadisine git. Aden cennettinden bir noktadır orası. ” Bihar’ül Envar c.97 syf.234

ahmedelhasan.wordpress.com

31 Müteşabihat

aşikar olsaydı, Ali (a.s) baki kalmazdı; ve Vahid-ul Kahhar olan Allah’tanbaşka hiçbirşey baki kalmazdı. Ali (a.s), bu hicabın varlığını büyük bir günahhesap ediyor. Bu yüzden diyor ki:

“İlahi! Nefsime bakmakla (yönelmekle) kendime zulmettim, eğer beniaffetmezsen yazıklar olsun bana!” [1]Esasen, Kuran’ın kendisi, insandan ayrılmayan bu şeyi büyük bir günah

olarak görmektedir; o zamana kadar ki, fethi mübîn (apaçık açılış) gerçekleşirve insan, o anlarda, fena (yokluk) olur ve diğer anlarda varoluşa döner; bu osebeptendir ki, insan insanlığını sürdürsün ve mahluk, kul olarak yerinikorusun. Allah Teala buyurur: {Doğrusu Biz sana apaçık bir fetih açtık.Böylece Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın...} (Fetih 48:1-2)

Burada bahsedilen günah “BEN”dir (ego). Ya da, insandan hiç ayrılmayan,zulmet kusuru diyebiliriz. Ve Resulullah (s.a.a), kendisine açılan fethi mübîn’eistinaden, sallanmakta idi. Bir anda, Muhammed’den (s.a.a) geriye hiçbirşeykalmıyor ve Vahid-ul Kahhar olan Allah’tan başka hiçbirşey baki kalmıyor; vediğer bir anda da, Muhammed (s.a.a), ilk kul, ilk nur, ilk akıl ve yarışınkazananı olarak, geri dönüyor. Allah’ın salat ve selamı onun üzerine olsun. Vemademki Ali (a.s), Muhammed’e açılan kapıdır, Muhammed apaçık açılışınsahibidir, ve belli anlarda Muhammed’den (s.a.a) geriye ne bir isim, ne bircisim kalıyor. Ve sadece Vahid-ul Kahhar olan Allah baki kalıyor Bu sebepten,kapı ya da Ali (a.s), Allah’ın Hakikati ile dokunulmuştur. Ve, o (a.s), fethimübîn mertebesindedir. Bu sebepten demiştir:

“Eğer hicap benim için kaldırılsaydı dahi, yakînim artmazdı.” [2]

Soru 11: Kuran’daki bazı surelerin başında bulunan, huruf-u mukatta’nın (kesilen

harflerin) anlamları nedir?

Cevap 11:

Bakara Suresi’ndeki (Elif-Lam-Mim): “Mim (م) Muhammed’dir, Lam (ل)Ali’dir, Elif (ا) Fatıma’dır. Bazı surelerin başında bulunan bir grup harf,Arap alfabesindeki tüm harflerin yarısı olan 14 tanedir. Bu harfler

Müminlerin Emirinden (a.s) Şaban Duası’ndan bir bölüm, Bihar’ül Envar c.91 s.971

İbn Şehr-i Aşub, Menakıb c. 1 s. 3172

Ahmed el Hasan (a.s) 32

nurun harfleridir ve içinde bir miktar nur olan fakat karanlık olmayanzulmetin harflerinin zıttıdır. Bu harfler, Ayın ondördüne benzer. Yani, ayındoğuşundan 7 gün sonraki haline. Mim (م), Ay’ın o geceki evresi gibidir, Lamo geceden sonraki gecedir. Bunlar ,(ا) o geceden önceki gecedir ve Elif ,(ل)Teşrik geceleridir.

Muhammed (s.a.a), tamamlanmış Ay’dır ve Ali ile Fatıma da, neredeysetamamı gözüken aydır. Duada zikredildiği gibi: “ve senin tam kelamın vealemlere lütfettiğin kelamın” [1]

Mim (م), besmelede bulunan Allah kelimesinin karşılığıdır. Lam (ل), Rahmankelimesinin karşılığıdır ve Elif (ا) de, Rahim kelimesinin karşılığıdır. Ve herbirsurede bulunan Besmele, Fatiha Suresi’nin Besmelesi’nin belirli bir yöndenyansımasıdır. Ve bu aynı şekilde, harflerde de böyledir. Bu harfler;Muhammed (s.a.a), Ali, Fatıma ve İmamlar’ın yansımasıdır. Ve herpozisyonda, harfler, belirli bir yönden onların (a.s) yansımasıdır. Ve Masum,Allah’ı ne kadar iyi tanırsa, o kadar çok Kuran’ın boyutlarına ve ilmine sahipolur ve onu temsil eden harfler, Kuran’da o kadar çok tekrar edilir. Mim (م) 17kez tekrar edilir, Lam (ل) 13 kez tekrar edilir ve Elif (ا) 13 kez tekrar edilir.

Ve, bu harfler, Kur’anın seçme kısmıdır. En Büyük İsim bu harflerdenmeydana geliyor ve onlar, Allah ile İmam (a.s) arasında bir sırdır. Ve Yüce İsim[2], bunlardan oluşmaktadır.

Eğer bana bu sırla ilgili konuşmaya izin verilseydi, daha detaylı bir şekildekonuşurdum.

Misbah-ul Müteheccid s. 4191

Ebi Abdullah (a.s), Allah’ın şu ayetini şöyle tefsir etti: “Hâ mim Ayn sin kâf”, buyurdu ki:2

Allah’ın Yüce isminden kesilen harfleridir. Resul ya da İmam (s.a.a), bu harfleri telif eder veAllah’ın Yüce İsmi oluşur. Zira, eğer bu isimlerle dua ederlerse, dualarına icabet edilir.”Bihar-ül Envar c. 89 s. 376

ahmedelhasan.wordpress.com

33 Müteşabihat

Soru 12: Allah (s.v.t), hangi isimleri Adem’e (a.s) öğretti?

Cevap 12:

O (s.v.t), ona (a.s), Allah’ın isimlerini öğretti. Yani O (s.v.t) onu (a.s),isimlerin hakikatinin bir parçası ile tanıştırdı. Ve o isimleri meleklerdahi bilme kapasitesinde değildi. Ve O (s.v.t) onu (a.s), Allah’ın

mahlukattaki isimlerinin hakikati ile tanıştırdı. Muhammed (s.a.a) ile onunzürriyeti (a.s) ve peygamberler ile elçiler (a.s); hepsi, Allah’ın mahlukattakiisimleridir. Yani onlar (a.s), Allah’ın isimlerinin [1] tecellisi ve zuhurudur.

Ayrıca, varolan herşey, Allah’ın isimlerinin tecellisi ve zuhurudur. Hattaüzerinde oturduğumuz döşek [2] bile. Ve Adem (a.s) ya da genel olarak birinsanın fıtratı; Allah’ın isimlerini bilmek üzere ehil kılındığından beri,meleklerin mertebelerinden çok daha büyük bir mertebeyle ve daha geniş birufukla, melekler üzerine avantaja sahip olmuştur. Esasen, Allah’a (s.v.t)yürüyen ve Allah’ın (s.v.t) isimlerinin ilmine ulaşan her bir insanoğlu buavantaja sahiptir.

Böylece, meleklerin Adem’e (a.s) olan teslimiyetleri, itaatleri ve onukendilerine, Allah’ın isimlerinden bilmeleri gerekenleri bilebilecekleri bir yololarak görmeleri; Adem’in (a.s), melekler üzerine sahip olduğu avantajaistinaden, kaçınılmaz bir meseledir. Tabi, eğer insanoğlu kendini alçaltmazsa.{Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine çevir. Allah'ın insanlarıüzerinde yarattığı fıtrata sımsıkı tutun. Allah'ın yaratmasında hiçbirdeğiştirme yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler}(Rum 30:30)

Ebu Abdullah (a.s), Allah’ın (s.v.t) şu kelamı hakkında {En güzel isimler Allah’ındır, artık1

O’na onunla (esmaları ile dua ediniz} şöyle buyurmuştur: “Vallahi, Allah’ın en güzelisimleri bizleriz. Ve Allah, ibadet edenlenlerden hiçbir ameli kabul etmez, eğer bizitanımıyorlarsa.” Usul’ü Kafi c.1 s.143

İmam Sadık’ın (a.s) hadisine işaret ediyor: “Yeryüzü, dağlar, yayla ve dereler… Sonra,2

İmam, altındaki döşeğine bakıp şöyle buyurdu: Bu döşek de, öğrettiği şeylerden birisidir.”Bihar-ül Envar c.11 s. 146

Ahmed el Hasan (a.s) 34

Soru 13: Allah’ın şu kelamının anlamı nedir:

“Oruç, Benim içindir ve onun mükafatını ben veririm” (1) [1]

Cevap:

Onun mükafatını ben veririm’in okunuşu yanlıştır. Keza, zaten O (s.v.t)Kendi kullarını tüm ibadetleri için mükafatlandırıyor ve oruç içinayrıca bir özellik yoktur. Ki bu, ima edilen yanlış okunuştur. Doğru

okunuş şöyledir: “Onun mükafatı Benim”. Arapça son harfin “e”den “a”yadeğişmesiyle okunur. Ve buradaki oruç ile, Meryem’in (a.s) orucu ve ötesikastedilmektedir, {Ye, iç, gözün aydın olsun. İnsanlardan birini görecekolursan, Şüphesiz ben Rahmân’a susmayı adadım. Bugün hiçbir insan ilekonuşmayacağım, de} (Meryem 19:26)

Bu demektir ki, kişi Allah’ın (s.v.t) arkadaşlığına (misafirliğine) katılır veyaratılmışlardan tecrit edilir. Esasen, bu başlangıç ve sondur. Kazancı da,orucun mükafatının, Allah (s.v.t) olmasıdır. Zira bu durum; “ben”den(egodan) oruçlu olmaktır. Ve bu da, kul doğru yolda yürüdüğü zaman vebildiği, inandığı zaman ve ona bahşedilmiş mevcutluk halinin ve sağ kalışının,ona içinde fayda sağlamayan kusurdan ve nur ile karışmış zulmetten dolayıolduğunu gördüğü zaman olur. Ve bu öyle bir günahtır ki, kuldan hiçbirzaman ayrılmaz. Ve bu günah onun geçmişi, bugünü ve geleceğidir. Busebepten, eğer kul, “ben”den kaçınırsa ve samimiyetle, içindeki zulmet vekusur sayfasının kaldırılması için yalvarırsa, Allah onun duasına icabet eder.Ve sonra geriye, Vahid ve Kahhar olan Allah’tan başka hiçbir şey kalmaz. Veyeryüzü, Rabbinin nuru ile aydınlanır ve kitap getirilmiş ve denmiştir ki;Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.

Soru 14: İmam Hüseyin’in (a.s) şu sözünün anlamı nedir: “Beni izleyen şehittir. Ve

izlemeyense, açılışın (fetihin) farkına varmaz.” [2]

Cevap:

Usul’ü Kafi c. 4 s. 63 h. 61

Muhtasar Basâir'ul-Derecât syf. 62

ahmedelhasan.wordpress.com

35 Müteşabihat

Bu söylemde incelenmesi gereken 3 kelime vardır: izlemek, şehit veaçılış. Eğer bu üçünün anlamını anlarsak, Hüseyin’ın (a.s) bu inayetlisözlerinin ne anlama geldiğini anlarız.

İzlemek: Birşeye bağlı olmak ya da, ona ulaşmak ve ona ayak uydurmakdemektir, eğer bu kişi bir insansa. Bu durumda, izlenen insan; ya hidayetimamı ya da batıl imamdır. Ve her kim, İmam’dan ileri gitmiş ya da, İmam’ıizlemede geç kalmışsa, İmam’ın izleyeni sayılmaz. Ve her kim, İmam’a ayakuydurmuşsa, izleyendir. Fakat, onun ayak uydurma doğruluğuna bağlıdır.Her bir detayda [1], İmam’a uymada, özenli ve sebatlı olan kimse, genel birbiçimde İmam’a (a.s) uyan kişi gibi değildir.

Şehitlik: İnsanlar arasındaki yaygın anlamı, Allah yolunda öldürülendir. Veorjinal anlamı, hakkı kelimelerle ya da amel ederek deklare etmektir. Allah’tanbaşka ilah yoktur’u beyan etmek gibi. Bu beyan, Allah’ın kelamını yüksekleretaşımak için savaş meydanında ölen bir şehit tarafından yapılandır. Allah’tanbaşka ilah yoktur’a şahitlik etmiş kişidir bu. Ve diğerlerinden ayrıtutulmuştur. Zira Allah’tan başka ilah yoktur’a kanıyla şahitlik etmiştir. Vebu iyi yolda, bu en büyük şehadettir. Bu sebepten, şehit kelimesi bu kişi içinkullanılmıştır. Zira o, Allah’ın kelamını yükseklere taşımak için savaşmeydanında öldürülmüştür. Hemen hemen her zaman. Hatta, her kim, hesapgününde, ümmet ya da bir grup üzerine şahit olma pozisyonuna sahipse, o,şehittir. Tıpkı İmamlar (a.s), Peygamberler ve Elçiler (a.s), Zehra (s.a), Zeynep(s.a), Meryem (s.a), Nercis (s.a), Vehhab el Nasrani (Vahab b. Cenah-i Kelbi),Hâlid bin Saîd bin Âs el-Emevî gibi… Her biri kendi ölçüsünde… MehâsinKitabı’nda, Eban bin Tağlib demiştir ki:

“İmam Ebu Abdullah’ın (a.s) huzurunda çukurlarda öldürülmüşinsanlar bahsedilseydi, o (a.s) şöyle derdi: “Yazıklar olsun onlara!Bununla ne elde etmek istiyorlar? Onlar bu dünyalarını ve ahiretleriniöldürmek için acele ediyor. Vallahi, bizim Şiamızdan başka Şehityoktur, onlar yataklarında ölse bile böyledir.” (3) [2]

Tefsir-i Ayaşi’de, Minhâl el Kassâb aktarır:

Dua’da bahsedilmiştir: “Allah’ım! Muhammed ve Ehlibeyt’ine rahmet et; onlar derin1

girdaplarda yüzen (hidayet ve irfan) gemileridirler; o gemilere binen kurtulur, binmeyenise boğulur. Onlardan öne geçen (hidayet çizgisinden) dışarıya çıkar; onlardan geriyekalanlar yok olur. Ve her kim onlara uyar ise, kurtulur.” Bu sebepten, onlara uyan, onlarlaberaber kalır ve asla onların yoluna ya da metoduna karşı gelmez. Çünkü, onlarsız hareketetmek dalalete düşmek ve gerilerinde kalmak, helak olmak demektir.

Muhammed b. Halid Barkî’nin Mehâsin Kitabı c. 1 syf.1642

Ahmed el Hasan (a.s) 36

“İmam Ebu Abdullah’a (a.s) benim için Allah’tan şehitlik istemesi içindua etmesini söyledim. O (a.s) da şöyle buyurdu: Mümin, şehittir. Vesonra Allah’ın (s.v.t) şu ayetini okudu: {İşte onlar rableri katındasıddıklar ve şehidler mertebesindedirler} (Hadid 57:19)” (4) [1]Ve İmam Bakır (a.s):“Sizden her kim bu meseleyi bilirse ve hayır için beklerse, savaşanlargibidir. Vallahi, Muhammed’in (s.a.a) Kaim’iyle birlikte, onların kılıcıile savaşanlar gibidir.” Sonra devam eder: “Bilakis vallahi o, Resulullah(s.a.a) ile birlikte, kılıcı ile savaşan gibidir.” Sonra devam eder: “Bilakis,vallahi o, Resulullah (s.a.a) ile birlikte şehit olanlar gibidir. Allah (s.v.t)sizin hakkınızda şöyle der: {Allah’a ve peygamberlerine (böyle) imanedenler, var ya, işte onlar rableri katında sıddıklar ve şehidlermertebesindedirler. Mükâfatları ve nurları (âhirette) onlarıbeklemektedir. İnkâr edip âyetlerimizi yalan sayanlar isecehennemliktirler.} (Hadid 57:19)” Sonra devam eder: “Vallahi, sizlersıddık şehitler olmuşsunuzdur Rabbiniz katında.” (5) [2]Açılış (Fetih): Kişinin birşeyden geçmesini, ona ya da içine bakmasını ne

önlüyorsa, onu kaldırmaktır. İster gözlerle bakarak olsun, isterse, sezgi ile vekalbe ilham edilerek olsun. Kummi, İmam Sadık’ın (a.s), Allah’ın (s.v.t) şu{Allah’tan zafer ve yakın bir fetih} (Saff 61:13) kelamı hakkında şöyle dediğinirivayet eder:

“Anlamı; bu dünyadaki Kaim’in (a.s) fethi demektir…” (6) [3]Hiç şüphe yoktur ki, Kaim’in (a.s) fethi, tüm ülkelerin fethiyle ve orada, saf

dini kurmak iledir. Ve orada, “Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed,Allah’ın Elçisi ve Ali, Allah’ın Velisi’dir” sözünü yükseltmek iledir. Ayrıca,melekut aleminin açılması iledir. Ve Kaim (a.s) ile olan bir çok mümine, bualemin ilham olması iledir.

Bu sebepten, Hüseyin (a.s) “beni izleyen” ile şunu demek istemiştir: beniizleyen, benim yolumda ve benim ilkemle yürüyendir. Ve her dönemin birHüseyin’i vardır. O yüzden, her kim kendi zamanının Hüseyin’ini izlerse,İmam Hüseyin’i (a.s) izlemiş demektir. Ve her kim, zamanının İmam’ındangeride kalırsa, Hüseyin’den (a.s) geride kalmış demektir. Ayrıca, Hüseyin’i(a.s) izlemede, mertebeler vardır. Öyle ki, en yükseği, Hüseyin’in (a.s) ilkesine

Bihar’ül Envar c. 24 s. 38, Ayaşi’den aktaran, Tabersî rivayet etmiştir.1

Bihar’ül Envar c. 24 s. 392

Tefsir-i Kummi c. 2 syf. 3663

ahmedelhasan.wordpress.com

37 Müteşabihat

ve metoduna uymak ve müminin, yaşadığı zamanın Hüseyin’i ile kalmasıdır.Şaban Ayı duası’nda bahsedilmiştir:

“Onlardan öne geçen (hidayet çizgisinden) dışarıya çıkar; onlardangeriye kalanlar yok olur. Ve onlarla kalan ise, kurtulur” (7) [1]Şehitlik ile de, Allah yolunda öldürülmekten bahsetmiştir. İster beden

ölümü olsun ya da, ister karakter ölümü olsun. Ki, bu ölüm (karakter ölümü),beden ölümünden daha yücedir. Hak ile duranların karakterleri her daimtoplum tarafından onlara yanlış şeyler söylenerek, yalan atılarak, suçlanarakaşağılanmıştır. Bunların hepsi peygamber ve elçi düşmanları tarafındanyapılmıştır. Tıpkı sapkın alimler ve onların karga gibi ne olduğunubilmedikleri şeylere gaklayan (8) [2] takipçileri gibi… Daha doğrusu, şehitlikayrıca demektir ki; her bir insan, hakka, adalete, dürüstlüğe çağırarak veAllah’ın şeriatını ve kelamını kurarak, zarar görmüştür.

Ve, Allah yolunda öldürülen kişi, onu öldüren ya da öldürülmesi ilememnun olan ve karakterini ya da mübarek bedenini yok eden ümmetüzerine, şahittir.

O (a.s), fetih ile, yüksek alemlerin açılışından bahsetmiştir. Yani, her bir kişikendi derecesinde, gerçekleri bilir ve nihayetinde fethi mübîn’e ulaşır veAllah’ı bilir.

Bu sebepten, her kim Hüseyin’i (a.s) izlemezse, metodu ile amel etmezse yada zamanının Hüseyin’ini izlemezse, şehit olamaz. Yani, ne Allah yolundaöldürülmüş olabilir, ne de hakka şahit olabilir. Ve, bu sebepten, açılışı da idrakedemez. Yani, ne açılışı bilir, ne de ne olduğunu anlayabilir. Ve bundan hiçbirbaşarı elde edemez. Nasıl olur ki, bir fareyken, zulmetten başka ve içindeyaşadığı deliklerden başka birşey bilmezken, o nuru bilebilir?

Ve her kim Hüseyin’i (a.s) izlerse, mutlak suretle şehittir. Ve açılışın birkısmını, mertebesine göre idrak etmiştir. Ne kadar Hüseyin’e (a.s) uyuyorsa, okadar Kaim (a.s) ile olan açılışı idrak etmiştir.

Son olarak, Hüseyin (a.s) haktır, kelamdır, kılıçtır, cennetler ve yeryüzükaldığı sürece varolan prensiptir. Ve her kim, Hüseyin’in (a.s) çağırdığı hakkakarşı giderse, Hüseyin’in (a.s) “bizi destekleyecek hiçbir destekçi yok mu”kelamını ihmal ederse, her kim, Hüseyin (a.s) ile kılıç taşımamışsa ve Hüseyin(a.s)’ın ilkesi üzerine akidesini kurmamışsa, Hüseyin’i (a.s) yüzüstübırakmış/hayal kırıklığına uğratmıştır. Hatta, Hüseyin’e (a.s) ağlıyor gibi

Misbah'ul Müctehid syf. 451

Bir karganın sert çığlığı2

Ahmed el Hasan (a.s) 38

görünse bile… Hüseyin (a.s), Resulullah Muhammed’i (s.a.a) sever gibi yapaninsanlarla savaştı. Ve Kaim (a.s) ise, Hüseyin’i (a.s) sever gibi gözükenlerle veonun musibetine ağlar gözükenlerle savaşacaktır. Allah’ın laneti, zulüm edenve açılıştan hiçbirşey anlamayan insanların üzerine olsun. Çünkü, onlar,Hüseyin’i (a.s) hiçbir gün izlememişlerdir (yolundan gitmemişlerdir).

Soru 15: Yediğimiz meyveler, insan vücutlarının kalıntıları olan toprakta büyüyor.

Acaba, bizler, insanoğlunun bedenlerini de mi yiyiyoruz?

Cevap:

Fiziksel beden, cisimdeki (maddedeki) ya da varolabilen hiçlikteki,mükemmel suretin bir tecellesi ya da tezahürüdür. Bu sebepten, tat,koku, renk alma ve fiziksel bedene ait tüm detaylar, bu mükemmel

suretten gelir. Aynı cisme istinaden (az evvel bahsettiğim hiçliğin varolabileceğine istinaden), eğer, portakalın sureti içinde tezahür etmişse, ozaman cismin hoş bir kokusu ve tadı olur ve yenmesi caizdir. Fakat, eğermurdar bir suret tezahür ederse içinde, o zaman da, hoş olmayan kokuya sahipolur ve yenmesi yasaktır.

Bu sebepten, ölümden sonraki insan bedeninin sonucu (eğer Allah, doğadayok olmayı istemişse), bir avuç topraktır. Ve bir avuç toprağın, mükemmelfiziksel sureti, insan bedeninin suretinden (imajından) farklıdır. Bu sebepten,doğada yok olmuş insan bedeni ile, bu yok oluştan geriye kalan bir avuçtoprakla arasında hiçbir gerçek benzerlik yoktur. Benzerlik gören de,maddenin benzerliğine bel bağladığı için, gaflete düşmüştür.

Ve cisim, varolabilen hiçliktir. Esasen, bu, mükemmel suretin tespiti veihtisasıdır. Ve mükemmel suret, birbirinden ayrılır. Ve diğerinden başka birsonuç vermez. Yani, örneğin, doğaya karışmış olan bir bedenin üzerindebüyüyen ve meyve veren ağaç, doğaya karışmış olan bedeni özümsememiştir(abzorbe etmemiştir). Esasen, topraktaki kendine ait kimliği ve özelliği olanmateryali emmiştir. Ve bu, doğaya karışmış olan bedenden ayrışır. Hatta,cisme ya da belirlenmemiş ya da özel olmayan, varolabilen hiçliğe, vücut ileortak olarak, sahip olmuş olsa bile. Yani, örneğin, eğer bir kimse bu meyvedenyerse, doğaya karışmış olan bedenden sonuçlanan birşeyi yemiyor olacaktır.Böylece, sonuç olarak; hiçbir insan, bir başka insanı yemiyor ve hiçbir insan,diğeri tarafından da yenmiyor.

ahmedelhasan.wordpress.com

39 Müteşabihat

Soru 16: İblis, meleklerden mi, yoksa cinlerden midir?

Cevap:

İblis (l.a) Cinler’dendir [1].

Yalnız, Allah’a çok ibadet ettiğinden dolayı Melekler’in makamınayükselmiş ve meleklerden olmuştur.

Zira Cinler, Allah’a ibadetleri ve itaatleri ile, melek olana kadar,mertebelerinde yükselirler. Fakat, nihayetinde iblis (l.a), Allah’ın emrine“Ben”den dolayı asi olmuş ve böylece cehennemin dibine düşmüştür. Buyüzden Kuran bazen iblis’ten, Melek [2], bazen de Cin [3] olarakbahsetmektedir.

Ve Ali (a.s) Kasia (hakir görme) Hutbesi’nde iblis’e, Melek olarak hitapetmiştir [4].

Bu sebepten, Adem’e (a.s) secde etmeden önce, her ikisi, İblis için doğrudur(Melek, Cin) [5]. Çünkü, İblis, makamdan makama yücelmiştir.

Cemil Bin Derrac, Ebi Abdillah (a.s)a sormuştur: “İblis, Meleklerden miydi ? ve Sema’nın1

meselelerinden herhangi birine ulaştı mı (görevlendirildi mi)? Buyurdu: İblis, meleklerdendeğildi. Ve Sema’dan ona hiç bir görev verilmedi. O, hem Cinlerle, hem de Meleklerle ileidi. Ve, Melekler, İblis’i, melek olarak görürlerdi. Fakat, Allah biliyor ki, o, öyle değildi. Busebepten, Allah, secdeye kapanmasını emredince, yaptığı şeyi yaptı (itaatsizlikte bulundu)”.(Bihar-ül Envar, Cilt: 11, S. 119

{Ve meleklere: “Âdem’e secde edin.” dediğimiz zaman İblis hariç, (onlar) hemen secde2

ettiler. (İblis) direndi ve kibirlendi. Ve kâfirlerden oldu.} (Bakara 2:34){Ve meleklere, “Âdem’e secde edin.” demiştik. İblis hariç, hemen secde ettiler. O3

cinlerdendi. Böylece Rabbinin emrini (yapmayarak) fıska düştü. Hâlâ onu ve onunzürriyyetini (neslini), onlar sizin düşmanınız (olduğu halde), Benim yerime dostlar mıediniyorsunuz? Zalimler için ne kötü bir bedel (cehennem).} (Kehf 18:50)

İmam Ali as buyurmuştur: “O halde Allah'ın şeytana yaptığından ibret alın. Öyle ki uzun4

amelini, yoğun çabalarını boşa çıkardı. Allah'a altı bin sene -dünyanın yılları mı, yoksa (hergünü bin yıl olan) ahiretin yılları mı bilinmez- ibadet etti, ama bir anlık tekebbür ile hepsiniboşa çıkardı. İblisten başka, onun gibi bir günah işledikten sonra kim Allah karşısındaemanda kalabilir? Hayır! Münezzeh olan Allah, bir meleğin cennetten çıkmasına sebepbildiği bir ameli, bir beşerin cennete girmesine sebep kılmaz. ” Nehc’ül-Belağa, Kasiahutbesi (192).

İblis’in hakkında Kuran bazen Melek, bazen de Cin olarak hitap eder.5

Ahmed el Hasan (a.s) 40

Soru 17: Peygamberler, Elçiler ve İmamlar’ın (a.s) diğerleri arasından seçilip

ayrılarak, masum olmalarının sebebi nedir?

Cevap:

A llah, Ademoğullarını elleri arasına aldığında (önüne serpiştirdiğinde)ve onlara şöyle dediğinde: {…Ben Sizin Rabbiniz değil miyim?…}(Araf 7:172)

Onlar, verdikleri cevaplara göre gruplara ayrıldılar:İlk grup, soru kulaklarına gelmeden önce, nuru, perdelerin (hicapların)

arkasından görüp, “EVET, Sensin bizim Rabbimiz (Kalu bela)” diyecevaplayanlardı. Ve bu grup; nuru arkasından gördükleri hicaplar veperdelerin sayısına göre, birkaç alt gruba bölünürler. Ve bunlar, nurunhicaplarını geçip, büyüklüğün madenine [1] erenlerdir. Müminlerin Emiri (a.s)buyurdular:

“Ya Rab! Bana, Sana tam bir şekilde bağlı olmayı lutfet. Ve bizimyüreğimizi, gözlerimizi, Senin nurunu görme kabiliyeti olan bi nurlaaydınlat. Ta ki, bizim basiretimizin gözü, nurun hicaplarını kaldırıp,büyüklüğün nuruna ersin ve bizim canlarımız, Senin izzetininmukaddes makamına katılsın.” [2]İkinci grup, sorunun kulaklarına değmesinden sonra, nuru; hicaplar ve

perdeler kaldırıldığında görenler ve “EVET” diye cevap verenlerdi. Ve bunlarda; işitme ve cevaplama süratine göre, birkaç alt gruba bölünürler. Ve bu grup

Davud er-Rakki şöyle rivayet etmiştir: Ebu Abdillah (Cafer Sadık (a.s)) buyurdu, “Allah,1

varlıkları yaratmayı dileyince onları önüne serpiştirdi ve onlara şöyle dedi: “Rabbiniz kim?”İlk önce Resulullah (s.a.a), Emir-el-Mü minin (Ali b. Ebu Talih) ve imamlar (a.s) konuştularve: “Sen bizim Rabbimizsin.” dediler. Bunun üzerine yüce Allah, ilmi ve dini onlara yükledi,sonra meleklere şöyle dedi: “Bunlar benim dinimin ve ilmimin taşıyıcılarıdır. Yaratılmışlariçinde benim güvenilir kullarımdır, onlar sorumludurlar.” Sonra Ademoğullarına dedi ki:Allah’ın Rabliğini, şu zatların velayet yetkisini, itaat edilmelerinin zorunluluğunu kabuledin. Dediler ki: “Evet, Rabbimiz, kabul ediyoruz.” Sonra meleklere şöyle dedi: “Siz de şahitolun. Melekler yarın şöyle dememeleri için: “Şahit olduk… Bizim bundan haberimiz yoktu.”Veya şöyle dememeleri için: {Daha önce atalarımız, şirk koşmuştu. Biz onlardan sonragelen bir zürriyetiz. Şimdi bizi batıl ehlinin yaptıklarından dolayı helak mı edeceksin?}(Araf 3:172-173) Ey Davud, biz Ehl-i Beyt’in velayeti, misak ile insanlara onaylatılmıştır.”Bihar’ül Envar, c. 5, s. 244

Şaban Ayı Duası’ndan bir bölüm, bakınız: Ikbal El-Amel, syf. 6872

ahmedelhasan.wordpress.com

41 Müteşabihat

da, Azâde (özgür) olanlardır. Ondan sonra, köleler grubu gelir. Onlar,etraflarındakilerin, “EVET” diye cevaplamalarını duyduktan sonra, “EVET”cevabını vermiş olanlardır. Ve ondan sonra da, münafıklar grubu gelir. Onlar,“EVET” diye cevap vermişlerdir fakat kalben, duyduklarında şüphelidirler. [1]

Ve sonra (üçüncü grup), kafirler kategorisi vardır ki, bunlar, “EVET” diyecevap vermeyenlerdir. [2]

Peygamberler, Elçiler ve İmamlar (a.s); birinci kategoridendirler. Doğrudurki, onlar nuru, hicapların ve perdelerin arkasından gördüler. Çünkü, onlar,sağa veya sola dönüp de bakmadılar. Ve ruhları, yüce aleme maal olmuşvaziyetteydi. Ve bakışlarını Allah’ın faziletine odaklandırmışlardı. VeAllah’tan (s.v.t) gafil olamıyorlardı. Ve kendileri (Peygamberler, Elçiler veEimme (a.s)), derece sahibidirler ve onların arasında bazıları vardır ki, tümvücutlarını Allah’ın bereketine ve lütfuna odaklandırmışlardır. Bazıları davardır ki, bu dereceden daha aşağıdadırlar. Onların herbiri, kendi teveccühlerive çabalarının oranına göre, Allah’ın ayetlerini görüp yararlanmışlardır:{İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder. Ve çabasının karşılığı ileridemutlaka görülecektir. Sonra kendisine karşılığı tastamam verilecektir.Şüphesiz en son varış Rabbinedir.} (Necm 53:39-42)

Böylece, o alemde tüm Ademoğulları seçme hakkına sahiplerdi. Ve onlarınher biri, buna göre insanların yaratıldığı; Allah’ın fıtratına sahiplerdi. Vebakışını nura odaklandıran her biri kendi iradesiyle Mukarreblerden oldu.Bazıları da karanlığa karşı odaklanıp, cehennem ehlinden oldular.Peygamberler, Elçiler ve İmamlar (a.s); kendi iradeleriyle, Allah’ı (s.v.t) seçip,bakışlarını nura odaklandırdılar. Sonra Allah da onları seçti.

Ibn Meskan Ebu Abdullah’a (a.s) Allah’ın (s.v.t) şu kelamını sorar: {Hani Rabbin (ezelde)1

Ademoğullarının sulplerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahittutarak, "Ben sizin Rabbiniz değil miyim?" demişti. Onlar da, "Evet, şahit olduk (kiRabbimizsin)" demişlerdi}, “Bu yüz yüze mi oldu?” O (a.s) cevap verdi, “Evet, ilim teyidedildi, ve onlar bu olayı unuttu, hatırlayacaklardır. Ve eğer böyle olmasa, hiç kimse, kiminonu yaratıp lütuf ihsan ettiğini bilemez olurdu. Bazıları zer aleminde dilleri ile ikrar ettilerfakat kalpleri ile inanmadılar. Böylece Allah (s.v.t) buyurdu, {Fakat onlar daha önceyalanladıklarına inanacak değillerdi} (Araf 7:101)” Bihar’ül Envar c. 5 syf. 237.

Ebu Cafer babasından nakleder: “Resulullah (s.a.a) Ali’ye (a.s) şöyle dedi: Allah (s.v.t)2

mahlukatı, senin, Allah’ın Hüccet’isin olmanla ilgili inisiye ederken (uyumlarken), O (s.v.t),onları hayaletler gibi yapmıştı ve “Ben sizin Rabbiniz değil miyim” diye sormuştu. Onlarda, “evet” demişti. Ve O (s.v.t) “Muhammed, Allah’ın Peygamberi midir” diye sormuştu.Onlar da, evet demişti. Ve O (s.v.t) “Ali, Müminlerin Emiri midir” diye sormuştu. Tümmahlukat da, küstahça ve kibirlice sana biat etme hususunda karışmıştı. Çok azı hariç. Veonlar, o azınlıktan birkaç kişidir. Ve onlar, hak ehlinden olanlardır” Bihar’ül Envar, c.24, s.2

Ahmed el Hasan (a.s) 42

Masumluğa gelince, çoklarının düşündüğü gibi tek bir mertebe değil, lakin,mertebe mertebedir. Ve Peygamber, Elçi ve İmamlar’ın (a.s) her biri seçiminegöre [1] masumluk mertebelerine ayrılmışlardır. Bu sebepten, masum kişiAllah (s.v.t) tarafından ne haram kılınmışsa, bundan kaçınmak hususuna sıkısıkıya tutunmuş olandır.

Mean’il Ahbar Kitabı’nda, Hişam şöyle demiştir:“Ebi Abdullah’a (a.s) dedim ki, ‘İmam masum olmalı deyişinin anlamınedir?’ Böylece İmam (a.s) dedi ki: ‘Masum, Allah’ın haram kıldığıherşeyden sakınandır. O (s.v.t) buyurur ki, {Kim Allah'a sımsıkıbağlanırsa, kesinlikle o, doğru yola iletilmiştir} (Al-i İmran 3:101)” [2]

Ebu Abdullah Cafer Sadık (a.s) buyurur:“Masum, Allah’ın ipine sımsıkı sarılmış olandır. Ve Allah’ın ipi,Kuran’dır. Ve Kuran, İmam’a hidayet eder. Tıpkı Allah’ın (s.v.t)buyurduğu gibi, {Gerçekten bu Kur'an en doğru olan yola götürür} (İsra17:9)” [3]

Soru 18: {Ey o bütün iman edenler! Sizi kendinize hayat verecek şeylere davet

ettiği zaman Resulüyle Allah’a icabet edin ve bilin ki Allah hakikaten kişiile kalbinin arasına girer, ve siz hakikaten hep ona haşrolunacaksınız.}

﴾Enfal 8:24﴿{Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin kendisine fısıldadıklarını

biliriz ve biz ona şah damarından daha yakınız.} (Kaf 50:16﴿Bu ayetlerde geçen kalp ve şah damarla ne demek istenmiştir?

Cevap:

Buradaki kişi, Allah’a ve O’nun yeryüzündeki Halifesi’ne inananinsandır. Ve kalbi, mahlukat üzerine hüccet demektir. Bu nedenle kalp,masum İmam’dır. Ve kalp, masumun benzeridir çünkü kalp gibi, İmam

Ve bu noktadan sonra ve ötesinde, birbirleri üzerine üstündürler.. Allah Teala’nın1

buyurduğu gibi, {İşte peygamberler! Biz onların bir kısmını bir kısmına üstün kıldık.İçlerinden, Allah'ın konuştukları vardır. Bir kısmının da derecelerini yükseltmiştir.Meryemoğlu İsa'ya ise açık deliller verdik ve onu Ruhu'l-Kudüs (Cebrail) ile destekledik.}Bakara:253

Mean’il Ahbar, Şeyh Saduk s. 132.2

Mean’il Ahbar, Şeyh Saduk s. 132.3

ahmedelhasan.wordpress.com

43 Müteşabihat

da kainatın meselelerini yönetir. Tıpkı kalbin, insan bedenindeki meseleleriyönettiği gibi.

Şah damar da, masum İmam'dır. Zira masum İmam, Allah'ın sımsıkı ipidir[1] ve mahlukata giden İlahi akışın kapısıdır. Bu yüzden masum, mümininsana çok yakındır ve mümin kişi, Allah’ın ihtiyaçlarını gidermesi için, ona(masum imam’a) istirham eder.

Ve bu ayetler, Allah’ın insanlara, peygamberler, elçiler ve imamlar’dan (a.s)daha da yakın olduğunu açıklar. Ve eğer ihtiyaçlarınızı gidermek için onlaradönerseniz, Allah siz ile onların arasına girer. Böyle yaparak, onları Allah’ınharicinde rabler edinmiş olursunuz. Lakin ihtiyacınızı gidermek ve Allah’tanşefaat istemek için onları Allah’a giden bir yol olarak almalısınız. Zira onlar,Allah’ın (s.v.t) izni olmadan ne şefaat ederler, ne de konuşurlar.

{Onlar hep onun emriyle iş görürler} (Enbiya 21:27)O zaman Allah nasıl olur da, onların (a.s), Allah’ı görmeyen kör birine şefaat

etmelerine izin versin? Kör, Seni görmeyen gözdür.O (s.v.t) buyurmuştur: {İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir?}

(Bakara 2:255)Ve, O (s.v.t) buyurmuştur: {Rahmân'ın izin verdiklerinden başkaları

konuşmazlar; konuşan da doğruyu söyler.} (Nebe 78:38)

Soru 19: Muhkem ve müteşabih olan ayetler nelerdir? Ve hangisinin ne olduğunu

nasıl ayırt edebiliriz?

Cevap:

Abdullah bin Abbas rivayet eder. Resulullah (s.a.a) hutbe veriyordu ve hutbenin sonunda1

şöyle buyurdu: “Allah (s.v.t), bizde on özelliği biraraya getirmiştir. Zira, bunları ne bizdenönce; ne de bizden başkasına getirmemiştir. Hikmet, sabır, ilim, nübüvvet, hoşgörü, cesaret,adalet, dürüstlük, paklık ve erdem. Bizler takva ehli, hidayet yolu, yüce örnek, yüce hüccet,sağlam tutamaç ve sağlam ipleriz. Allah’ın nazik olmanızı emrettiği kişiler bizleriz. Ki,hidayetten sonra, dalalet dışında ne kalır? Nasıl dönersiniz?” Bihar’ül Envar, c. 26, s. 244.

Ahmed el Hasan (a.s) 44

M üteşabih; “cahillere karışık gelen ifadelerdir”, onlardan (a.s) rivayetedildiği üzere [1]. Ve muhkem ayetler, Kitab’ın Anası’dır (Ümmü’lKitab) [2]. Ana, ondan doğulan ve ona dönülendir. Yani ana demek,

asıl demektir. Bu sebepten, müteşabih ayetlerde ne denilmek istendiğinianlamak için, muhkem ayetlere dönülmelidir. Ve muhkem ile müteşabihinarasındaki farkı bilmek için ise, Kuran’ın, Kudsi hadislerin, Peygamberler veİmamlar’ın (a.s) kelamının; şunları içerdiğini bilmek gerekir:

1. Ümmü’l Kitap’tan olan kelamlar (muhkem ayetler kitabı): Ve bu; içindene yazılı olursa olsun, be’da ya da tebdil (değişiklik) olmayan bir levhadır. Vebu, ne olursa olsun hiçbir şekilde kıyamete kadar değiştirilmeyen, neyin neolduğu, ya da, ne olacağı hakkındaki ilimdir. Ve bu, Allah’ın (s.v.t),peygamberler, elçiler ve imamlar (a.s) haricinde kimseye göstermediği, gaybilmidir. O (s.v.t), onlara (a.s), ihtiyaca göre, risaleti tebliğ etmenin yüksekyararına ya da İmametlik görevlerini yapmada, bazısını gösterir. {O gaybıbilendir. Hiç kimseye gaybını bildirmez. Ancak seçtiği resüller başka.(Onlara bildirir.) Fakat O, Resülün önünde ve arkasında gözetleyici(melek)ler yürütür ki resüllerin, Rablerinin vahiylerini tebliğ ettiklerinibilsin. Allah onların her halini kuşatmış ve her şeyi inceden inceye sayıpdökmüştür} (Cin 72:26-28)

2. Levh-i Mahv ve İsbat’ta (yazılıp silinen levhada) yazılı olan kelamlar(müteşabih ayetler kitabı): Bu da ayrıca, ne olduğu ya da ne olacağı hakkındakiilimdir. Fakat aynı vakıa için, birçok açıdan ve sayısız ihtimaller ile ilgilidir.Onlardan biri gerçekleşecektir ve bu, Ana kitap’taki olasılıktır. Diğer geri kalanolasılıklar, bir sebepten ötürü gerçekleşmezler. Belki belli bir olay, onlarıngerçekleşmesini durdurmaktadır. Örneğin: Akrep sokarak, 50 yaşındakifalanca birinin bu sabah öleceği yazılıdır. Fakat, eğer biraz parayı sadakaolarak vermişse, bu şer ondan uzaklaştırılır. Ve 10 sene daha fazla yaşar. 10sene geçtikten sonra, eğer ailesine iyi davranmışsa, ömrü 5 sene daha uzatılır.

Mes'ede b. Sadaka'nın şöyle dediği nakledilir: İmam Sadık'a (a.s), nasih, mensuh, muhkem1

ve müteşabih hakkında bir soru sordum. Buyurdu ki: "Nasih değişmez ve gerekleri yerinegetirilen ayetlerdir. Mensuh ise, gereğince amel edilip de sonradan bir başka ayetin gelmesiile hükmü yürürlükten kaldırılan ayettir. Müteşabih ise, cahillere karışık gelen ifadelerdir."Tefsir-i Ayaşi, c. 1, s. 11, h. 7

Mes'ede b. Sadaka'nın şöyle dediği belirtilir: İmam Sadık'a (a.s), nasih, mensuh, muhkem2

ve müteşabih hakkında bir soru sordum. Buyurdu ki: “Nasihten maksat, değişmezifadelerdir. Mensuh ise, eskiden uygulanan ifadelerdir. Muhkem, gereğince amel edilen,müteşabih ise, birbirine benzeyen ifadelerdir. Tefsir-i Ayaşi c.1, s.10, h. 1.

ahmedelhasan.wordpress.com

45 Müteşabihat

Bu sebepten, Levh-i Mahv ve İsbat’ta, insanoğlunun yaşamına ait bir çokihtimal vardır. Bu kişi, örneğin, belki akrep sokmasından sonrayaşamayacaktır. Ve belki, sadaka verecek, bu sebepten de 10 sene fazlayaşayacaktır. Ve belki, bu 10 seneden sonra ölecektir. Ve belki, ailesine iyidavranacak ve 5 sene daha yaşayacaktır [1]. Bu ilâhî takdir olmasa, amel vedua, geçersiz olurdu. Allah (s.v.t) buyurmuştur ki: {Yeryüzünde ve kendinefislerinizde uğradığınız hiçbir musibet yoktur ki, biz onu yaratmadanönce, bir kitapta (Levh-i Mahfuz'da) yazılmış olmasın. Şüphesiz bu, Allah'agöre kolaydır} (Hadid 57:22)

Ama Ümmül Kitab’a gelince, bu kişi için, bu ihtimallerin yalnızca biriyazılıdır. Ve bu olasılık da, değişemez. Örneğin, bir kişinin 65 sene yaşayacağıyazılmıştır ya da yazılmıştır ki, bir kişi 60 ya da 50 sene yaşayacak. AnaKitap’ta, sadece bu olasılıklardan biri vardır.

Bu sebepten, Levh-i Mahv ve İsbat, müteşabihat levhasıdır. Fakat her kimbu müteşabihin detaylarını biliyorsa, imamlar (a.s) gibi, o zaman bunlar,muhkemdir. Ve masumlar’a (a.s) müteşabihat yoktur. Zira tüm Kuran, onlaramuhkemdir [2]. Ve onların haricinde de; başka kimseye muhkem değildir. İlmionlardan (a.s) alan kişiler dışında… Kuran, gayri-masum olanlaramüteşabihtir [3]. Çünkü gayri-masum, müteşabih ayetin içindeki muhkemiayırt edemez. Ve nasıl olur da, onlardan (a.s) başkası ayırt edebilsin ki, ImamSadık (a.s), Ebu Hanife’ye müteşabih ayetlerden, muhkem olanları,İmamlar’dan (a.s) başkası tanıyamaz olduğunu, bir kanıt olarak sunarken?! [4]

Ebu Cafer (a.s), “İyilik yapmak ve sadaka vermek, sefaleti yoke der, ömrü uzatır ve 901

habis ölümü öteler” el-Kafi, c. 4, s. 2.Berid bin Muaviye, Ebu Cafer’e (a.s), Allah’ın (s.v.t) şu ayetinin manasını sorar, {kalplerine2

ilim verilmiş olanlara, bunlar muhkem ayetlerdir}, ve sorar “Sizler, bu insanlar mısınız?” O(a.s) şöyle buyurur, “Bizden başka kim olabilir ki?” Vesail’uş Şia, c. 27, s. 198.

Cabir bin Yezid, “Ebu Cafer’e (a.s), tevil hakkında bazı şeyler sordum. Böylece, o (a.s) da3

bana cevap verdi. Sonra, tekrar sordum, bu sefer farklı bir cevap verdi. Ben de dedim ki,fakat önceden bana başka bir cevap vermiştiniz. O (a.s) da şöyle buyurdu: Ey Cabir, Kuran,batınidir (ve batının içinde de batın vardır. Ve zahiridir (ve zahirin içinde de, zahiri vardır).Ey Cabir, insanların akıllarından, Kuran’ın tevili kadar hiçbir şey bu kadar uzak değildir.Ve, bir ayetin başı da, bir başka anlamken, sonu da, başka bir anlamdır. Ve hepsi bu sırada,bir çok yüzü olan konuşmaya bağlıdır.” Vesail’uş Şia, c. 27, s. 192.Meclisi, tüm olaydan, Bihar’ül Envar’da bahsetmiştir ve bu da, onun bir parçasıdır. Şuayib4

bin Enes, Ebu Abdullah’ın (a.s) bazı sahabesinden aktarır: “O (a.s) buyurdu: ‘Sen Irakhalkının alimi misin?’ Ebu Hanife, ‘Evet.’ İmam (a.s), ‘Onlara neyle vaaz veriyorsun?’ EbuHanife, ‘Allah’ın Kitabı ve Peygamberi’nin Sünneti ile.’ İmam (a.s), ‘Ey Ebu Hanifa, Allah’ınKitabı’nı ve nasih ile mensuh ayetlerini, bilinmesi gerektiği gibi bildiğini mi iddia

Ahmed el Hasan (a.s) 46

Buna ilave olarak, insanlar, lâfızlarının [1] haricinde, Kuran’dan hiçbirşeybilmezler. Ve lâfızlar, deniz kabukları gibidir. Sadece, mananın bir kısmınıiçerir. Ve bu manayı, yanılsamadan (ilüzyon) ve daha düşük alemlerden(dünyadan) alırlar. Bu sebepten mana batıl olur. Ya da melekuttan ve oradakihakiki şeylerden alırlar. Bu sebepten, bu da, Levh-i Mahv ve İsbat’tan olur [2].

Ve bu levhada yazılı olan olaylar, aslen gerçekleşmeyebilirler. Bu sebepten,buna bağlı olan lafızların manası, hiçbir zamanda gerçekleşmez ya dagerçekleşir, ve bunlar gerçektir. Fakat, bir çok yönde bulunmaktadır. Her biryön, kendi insanına, zamanına ve gerçekleşecek olan yere sahiptir. Bu,insanlara aşağı alemlerde masumlar (a.s) tarafından açıklanmıştır.

Bu sebepten, aynı Kuran ayeti’nin tevili, İmam Sadık (a.s) zamanında, İmamMehdi’nin (a.s) zamanındaki tevilden tamamen değişiklik gösterir. Çünküzaman, mekan ve insanlar farklıdır. Ya da diyebiliriz ki, çünkü değişkenler,Kuran'ın nüzulu dünyasında yer değiştirmiştir. İster nüzul alemi, melekutolmuş olsun, ister bu dünya [3] olmuş olsun. Bu sebepten, müteşabihi muhkemyapmak, masumun görevidir. Ve masum [4] haricinde hiç kimse müteşabihtenmuhkemi tanıyamaz.

Ve ayetlerdeki müteşabih anlam, istenilen anlamı ve gerçekleşmiş ve zamaniçerisinde gerçekleşen olayları içermektedir. Aynı Kuran lafzası, bir çokanlama sahip olabilir ve bu anlamların her biri, çeşitli olaylara uygulanabilinir.Bu sebepten, Allah’tan başka ve Allah’ın göstermeyi seçtiği kişilerden başka –ki onlar masumlar’dır (a.s) – Kuran’ın, kimsenin bilmediği bir çok zahiri

ediyorsun?’ Ebu Hanife, Evet. İmam (a.s), ‘Ey Ebu Hanife, sen yanlış bilgiyi iddia ettin.Yazıklar olsun sana! Allah, bu ilmi, üzerlerine kitap inen kitap ehli haricinde başka kimseyevermemiştir. Yazıklar olsun sana! Bu ilim, sadece, bizim peygamberimizin (s.a.a)ehlibeyt’ine özeldir. Ve Allah, Kitabından bir tane harfi bile senin miras almana müsadeetmemiştir…’ vb.”

Ebu Cafer (a.s), Amr b. Ubeyd’e şöyle demiştir, “İnsanlar, Kuran’ı indiği şekliyle1

okumalıdır. Ki böylece, tevilini isterlerse ey Amr, o zaman hidayet bizimle ve bizedir”Vesail’uş Şia, c. 27, s. 202.2 Ve bu bölünmeyle, her kim Ehlibeyt (a.s) ile hayatta kalmak istiyorsa, kitabın ilminikazanmak, özeldir.

Isak Bin Ammar, Ebu Abdullah (a.s)’ın şöyle dediğini aktarır, “Kuran’ın tevili vardır.3

Bazısı olmuş, bazısı henüz olmamıştır. Bu sebepten, eğer, tevil, İmamlar’dan birininzamanında vuku bulursa, o zaman, o zamanın İmam’ı, bunun tevilini bilir” Vesail’uş Şia c.27 s. 196.4 Kuran’ın müteşabih ayetlerinin, Muhammed’in (s.a.a) Vasileri dışında, başka kimsetarafından bilinmediği, bir çok hadiste geçmiştir. Bunlardan biri, Ebu Cafer (a.s), “Bizler,ilimde derinleşenleriz (rasihun). Ve Kuran’ın tevilini biz biliriz” Vesail’uş Şia c. 27 s. 198

ahmedelhasan.wordpress.com

47 Müteşabihat

vardır. Bu sebepten, Müminlerin Emiri Ali’nin (a.s) Besmele hakkındayazabileceğinin, ancak 70 deve [1] tarafından taşınabilecek olması, tuhafdeğildir. Ve müteşabih ayetler arkasında hikmet vardır. Masum’a (a.s)gereksinim ve ihtiyaç olduğunu bilmek gibi [2]. İnsanların nefsinde ümidi ihyaetmek, imtihan etmek [3], elekten geçirmek [4] ve üzerinden şu angeçmeyeceğim daha bir çok hikmet vardır.

Ve müteşabihler, Kuran’ın melekuta ya da bu dünyaya nüzulundanayrılmaz olan, kesin konulardır. Ya da Ana Kitab’ın levhasının, çokluk veçeşitlilik dünyasına nüzulundan ve bu dünyalardaki çokluğunun, Levh-iMahv ve İsbat’ın [5] nüzulundan, ayrılmaz olan mutlak konulardır.

Ve müteşabihte, peygamberler, elçiler ve imamlar’ın (a.s), insanlarınçözümanlayabilecekleri şekilde konuşabilmeleri için, mükemmel

bulunmaktadır [6].

Müminlerin Emiri (a.s) buyurdu, “İsteseydim, sizlere Besmele'den yetmiş deve yükü kadar1

tefsir yapardım” Müstedrak Sefinet El Bihar, Şeyh Ali Namazi c. 2 s. 338.Kuranı Kerim’in ilmi hakkında bir konuşmada, Müminlerin Emiri (a.s) şöyle buyurdu,2

“Kimsenin bilmediği kısmı da, sadece, Allah (s.v.t), melekleri ve ilimde derinleşmiş olanlarbilir. Ve O (s.v.t), böyle yaptı ki, Resulullah’ın (s.a.a) mirasını gasp eden batıl ehli kişiler,Allah (s.v.t) onlara bunu lutfetmediği takdirde, kitabın ilmini iddia edemesinler... Ve ayrıca,onlar üzerine atanan vasiyi izlemek üzere, onları, vasiye yönlendirme gerekliliği için.. Zira,ona itaat etmede çok kibirli oldular.” Vesail’uş Şia, c. 27, s. 194.

Anlamı, eğer bu Levh-i Mahv ve İsbat (müteşabihat) olmazsa, o zaman, yazılı olan3

hiçbirşey değişmez. Ve insanlar durumlarının gelişeceğine, ömürlerinin uzayacağına,onlara lütfedilenlere dair; ki bunlar, duaya, sadakaya, aileye iyi davranmaya, akrabalarakibar olmaya vb. iyi amellere istinaden, ahirette iyi bir durumda olmaktır; bunlara dair,ümit beslemez olurlar.Eğer tüm Kuran, tüm insanlara muhkem olsa, her bir kişi bundan dolayı, kendisinin imamı4

olurdu. Ve, masuma gitmek hususunda, ona Kuran’ın tevilini danışmak hususunda, testolmazdı. Fakat Allah (s.v.t), bunu müteşabih yapmıştır ki, böylece, insanların atananvasilere karşı itaat edip etmediklerini, onlardan (a.s) rivayet edilenleri nasıl yaptıklarını veonları izlemeye karşı nasıl da kibirli olmadıklarını ya da, Kuran’ın ilmini onların dışındabaşkalarından alıp almadıklarını bilsin.Aklın seması ya da yedinci sema, genelleme dünyasıdır. Ve, ilim 6 semaya her inişinde, bu5

ilmin halkası genişler ve dalları, detayları, yönleri, zirve hallerine ulaşana kadaryaşadığımız dünyaya yükselirler. Bu sebepten, Ehlibeyt (a.s), 70 yönden konuşabildikleriniifade etmişlerdir. Ve herbiri için de, bir haklı sebep vardır. Ebu Abdullah (a.s): “Ben 70açıdan konuşurum ve herbirinde bir haklı neden vardır” Besâir'ul-Derecât, s. 349–3506 Resulullah (s.a.a) buyurdu, “Biz peygamberler, insanlara, kapasiteleri dahilindeanlayacakları şekilde konuşmak üzere emrolunduk” el-Kafi c. 1 s. 23. Bu sebepten, eğer,dinin geri kalan ilmi, sadece bir yönden, muhkem ayetler olsa, o zaman peygamberler,insanlara kavrayabilme kapasitelerine göre nasıl konuşabilecekler?

Ahmed el Hasan (a.s) 48

Ve müteşabih ayeti muhkeme dönüştürmek – ki bu masum imam’ıngörevidir – Mehdi’yi (a.s) ve ondan (a.s) haber vereni tanımak için, bir alametve ayettir. Bu sebepten imamlar (a.s) şöyle buyurmuştur:

“Eğer bir kişi [imamlığı] iddia ederse, ona büyük meseleleri sorun. Eğerimam ise, cevaplayacaktır” [1]Ve bugün bu büyük meseleler, Muhammed (s.a.a) ve Al-i Muhammed’in

(a.s) gemisini, büyük, sürükleyici fitne dalgalarına doğru ilerler ve yeryüzündetağut hükümetine son verir kılmaktadır.

Soru 20: Maun Suresindeki, Allah’ın (s.v.t) şu kelamının anlamı nedir,

{Vay haline o namaz kılanların}

Cevap 20:

Rahman ve Rahim olan Allah’ın Adıyla,{Gördün mü dini yalan sayanı? İşte odur yetimi itip kakan; Veyoksula yedirmeyi özendirmeyen! Vay haline o namaz kılanlarınki, Onlar namazlarının özünden uzaktırlar. Onlar halka gösteriş

yaparlar. Hayra da engel olurlar.} (Maun 107:1–7){Gördün mü dini yalan sayanı?}: Buradaki soru mümine yöneltilmiştir. Ve

bu, sonucu, ceza ve diriliş gününü inkar eden kişiye olan sorgudur. Ya dagerçekte, Allah’ın (s.v.t) varlığını inkar edene yapılan sorgudur.

Yeni dini ve onu getireni, yani Muhammed’i (s.a.a) inkar etmenin kökeni,Allah’a ve ahirete inanmamaktır. Hatta kafirler bunu beyan etmese bile.Halbuki bu sonuç, tanıtımsız gelmemiştir. Bilakis gerçek tanıtımlardangelmiştir. Ki bunlar da, yetimi, onun hakkını inkar etmektir, ve yetimlekastedilen şey, yani insanlarının arasındaki öyle biririsidir ki, ahlakı, onuru veAllah’a teslimiyetinde ve Marifetullah’ta kimse ondan öne geçmez. Ve onlar;Peygamberler, Elçiler ve İmamlar’dır (a.s). Bu sebepten, her kim ceza gününüinkar ediyorsa, onların, onun üzerine atanmışlığını kabul etmiyor demektir.Çünkü iblis’in hastalığı “ben ondan daha iyiyim” ona bulaşmıştır. Bu sebepten,ondan daha iyi olan birinin, onun üzerine atanmışlığını (hüccet oluşunu) kabuletmez.

Gaybet-i Numani, s. 171

ahmedelhasan.wordpress.com

49 Müteşabihat

Ayrıca karakteristik özellikleri, yetimin, dulun ve miskinin parasını çalmayıiçerir. Ve o miskinin parasına el koyan ve onlarla ilişkisi olanlarla bununkeyfini sürenler, her daim, Peygamberler, Elçiler ve İmamlar (a.s) ile savaşan,sapkın ulemalardır. İsrailoğulları’ndan olan amelsiz alimler, Musa (a.s) ilesavaştı. Yahudi alimleri de, İsa (a.s) ile [1] savaştı. Ahnaf’ın alimleri [2] veYahudiler, Muhammed (s.a.a) ile savaştı. Ve ümmetin batıl ehli alimleri de,İmamlar (a.s) ile savaştı.

Bazılarının düşündüğü gibi, sadece Sünni alimler değil, ayrıca, Şii alimlerde, İmamlar (a.s) ile savaşmıştır. Şii alimlerin başları, İmam Ali bin Musa er-Rıza (a.s) ile savaşmıştır. Ve onun hakkını inkar etmeye çalışmışlardır. Bununsebebi de, sadakayı kendileri için saklamak ve yanlış dini liderliği iddia etmekiçindir.

Bu, görünüşte Şii gibi gözüken amelsiz alimlerden birisi, İmam Musa binCaferi Sadık’ın (a.s) ashabından olan ve baş Şii alimlerinden biri olan, Ali binHamza Betaini’dir. Fakat, İmam Musa bin Caferi Sadık (a.s) şehit olduğunda,Ali bin Hamza Betaini, İmam Rıza (a.s) ile savaşmıştır. Fakat genç Şiiler, buamelsiz alimlere engel olmuşlardır. Akideyi sürdürmüş ve bu zorba alimlerinbatıl oluşlarını açıklamışlardır. Ahmed bin Muhammed bin Ebu Nasr Beizanti,bu gençler arasındandır. Ve el Beizanti, İmam Rıza’nın (a.s) en iyi övülmüşashabından biridir.

Sonuç olarak, zorba amelsiz alimler ve onların takipçileri ve izleyicileri,yetimlerin mertebesini inkar edenlerdir. Onlar, fakirin haklarını savunmazlar.

1 İsa (a.s) buyurdu, “Bu dünyada size amel etmeden rızık gelirken, siz bu dünya içinçalışıyorsunuz. Öte yandan, ahirette size çalışmadan rızık gelmezken, siz ahiret için ameletmiyorsunuz. Ve siz kötü alimler, siz parayı topluyor ve işi es geçiyorsunuz. Amelin (işin)Rabbi, Ameli’ni sormak üzere. Ve siz de, bu geniş dünyadan, karanlık ve dar mezara girmeküzeresiniz. Allah (s.v.t) size günah işlemeyi yasaklamıştır. Tıpkı size oruç tutmayı ve namazkılmayı emrettiği gibi. Bir insan, kendisine bahşedilenin, Allah’ın ilminden olduğunubilirken, bunu küçük görüyorsa, o zaman bu kişiye nasıl olur da ilim ehli denir? Bir insan,eğer, onun hakkında ne karar verdiği hususunda, Allah’ı (s.v.t) suçluyorsa ve böylece, onaolan hiçbirşeyden hoşnut olmuyorsa, bu kişiye nasıl olur da ilim ehli denir? Bir kimsekendisine öbür dünya anlatılmış olmasına rağmen, hala bu dünya ile meşgul olursa vekendisinin zararına olan şeyi, kendisinin hayrına olan şeyden daha çok arzu ederse, bukişiye nasıl olur da ilim ehli denir? Bir insan, eğer masumdan vaazı, amel etmek için değil,sadece konuşmak için soruyorsa, bu kişiye nasıl olur da ilim ehli denir?” Münyetü'l-Mürid,Şehîd-i Sânî, s. 141.2 İbrahim’in (a.s) takipçileri.—Tercümanın notu

Ahmed el Hasan (a.s) 50

Yetimler ve fakirler, Peygamberler, Elçiler ve İmamlar’dır (a.s) [1]. Çünküonlar, kibirli değil, Allah’a itaatkar ve boyun eğenlerdir. Yani miskindirler. Busebepten, kimse yanlarına yaklaşmaz. Ve herbiri, kendi ümmetinde eşsiz birbireydir. Yani yetimdir.

{Vay haline o namaz kılanların}: Anlamı, vay haline o bekleyenlerindemektir. Her bir elçi, önceki Peygamberler, Elçiler ve İmamlar (a.s) tarafındanhaber verilmiştir. Ve ona inanan ve bekleyen, bir grup mümin de vardır. Fakatmaalesef, yolun sonunda, her daim, onları bekleyenlerden kaynaklı muazzambir başarısızlık olmuştur. Yahudi alimler, İsa’yı (a.s) beklemede başarısızolmuşlardır. O (a.s) onlara geldiğinde, onlar onu, bekledikleri halde, inkaretmiştir. Yahudi ve Ahnaf alimler, Muhammed’i (s.a.a) beklemede başarısızolmuşlardır. Yahudiler, Muhammed Peygamber’i (s.a.a), zuhur ettiğindealmak için, Yesrib’i kurmuşlardır. O (s.a.a), Mekke’de zuhur edip, Yesrib’e göçettiğinde, bir çokları onu inkar etmiş ve ona inanmamıştır [2].

Ve bu takip edilen bir rotadır. Ve bugün Kaim (a.s) ile tekrarlanmaktadır. Şiialimler onu beklemekte fakat bugün onunla kavga etmektedir. Bu sebepten,bu, vay haline o namaz kılanlar cümlesinin paradoksu gibi bir paradokstur(çelişki). Zira nasıl olur da, namaz kılanlara, vay haline denilebilinir ki? Evet,vay haline onların. Çünkü, kıblenin tersine namaz kılmaktadırlar. İmamMehdi’nin (a.s), kendi arzularına ve akli uydurmasyonlarına göre gelmesiniisterler. İsterler ki, İmam Mehdi (a.s) onlara gelsin, insanlara göndereceğikişinin iznini onlardan alsın. Ve isterler ki, eylem planını onlara versin.Böylece, kendi şartlarını bildirebilsinler. Sanki onlar, Kitab’ın liderleri(imamları), Kitap onların imam’ı değil [3].

1 Ababe bin Reb'i-i’den rivayet edilir. İbni Abbasa, Allah’ın (s.v.t) şu ayeti hakkında sorulur,{O seni bir yetîm iken barındırmadı mı?} (Duha 93:6). O (a.s) şöyle buyurur, “Onu yetimolarak çağırmıştır çünkü kimse onun gibi değildir. Ne öncekiler, ne de sonrakilerden kimse.Bu sebepten, O (s.v.t), ona lütfunu hatırlatarak şöyle buyurmuştur, {Seni bir yetîm ikenbarındırmadık mı?}. Anlamı, yalnız olarak. Senin gibi biri olmayaraktır.” Bihar’ül Envar c.61, s. 142.2 İsak bin Ammar aktarır. Ebu Abdullah’a (a.s), Allah’ın şu kelamını sorar: {Onlara Allahkatından ellerindekini doğrulayan bir kitap gelince, daha önce kâfirlere karşı zaferisterlerken işte şimdi bilip tanıdıkları (Kur’an) kendilerine gelince onu inkâr ettiler. Allah’ınlâneti böyle inkârcılaradır} (Bakara 2:89). Ve o (a.s), “Bunlar, Muhammed ve İsa (a.s) arasıbir zamandaki bir grup insandır. Bunlar, puta tapanları tehdit ederlerdi. Derlerdi ki, ‘Sizinputlarınızı yıkacak bir peygamber gelecektir. Ve sizden intikam alacaktır’ Fakat, Resulullah(s.a.a) geldiğinde, ona inanmamışlardır.” Usul’ü Kafi, c. 8, s. 310.3 Müminlerin Emiri’nin (a.s) sözlerinde anlatıldığı gibi. İmam Ali (a.s) buyurur: “Bendensonra öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda haktan daha gizli, batıldan daha aşikâr bir şey

ahmedelhasan.wordpress.com

51 Müteşabihat

{Onlar namazlarının özünden uzaktırlar}: onlar, bu dünya ve onunpeşinden gitmekten, namazlarının özünden uzaktırlar. Onlar, Mehdi’nin (a.s)özünden uzaktırlar. Onun elleri arasında amel etmek, bir mümininyapabileceği en iyi namazdır [1]. Onlar, sonucu büyük bir hüsran olan,bekleyen başarısızlık abidesidirler. Zira Mehdi’nin (a.s) elleri arasında ameletmeyi bırakmış ve onun vasisi ve elçisini inkar etmiştirler.

Ve bu öyle bir zamandır ki, İnsanlar: “Sarhoş ve karışmıştır. NeMüslümandırlar, ne de Hristiyan.” [2]

Onları, ister Sünni, ister Şii; türban ve dini cüppe giymiş görürsün. Ve başkabir zaman onu, İslam’ı tahrip etmenin haricinde, ne kendisine ne de ülkesinehiçbir yararı olmayan (……) alırken görürsün. Ve başka bir zaman da,“Allah’ın selamı üzerine olsun Allah’ın Resulü Muhammed (s.a.a), Allah’ınselamı üzerine olsun Ebu Abdullah el-Hüseyin (a.s)” derken görürsün. Başkabir zamanda da onu, Amerikan demokrasisi ve şura için çağırırken görürsün.O zaman bu kişi, batıya tutkun bir Hristiyan nasıl olmasın? Çünkü İslam veonun anayasası olan Kuran, şura’yı reddeder. Ve bizler bu konuda, Resulullah(s.a.a) ve İmamlar’dan (a.s) ya da aramızda olan Kuran’da yazılandan başkabirşey bilmeyiz. Zira bizler, Allah’tan olan ya da masum’dan (a.s) olan (zira,

olmayacak. Allah ve Resulü’ne yalan söylemekten daha fazla artıp yayılan bir şeyolmayacak. O zaman halkına hakkıyla okunduğunda Kurandan daha rağbetsiz ve tefsirindeoynandığında ise ondan daha rağbetli şey olmayacaktır. Kuranı yükleyenler onu atmış vehıfzedenler onu unutmuş olacaktır. O günde Kuran ve ehli kovulmuş iki sürgün, beraberyolculuk eden iki yoldaş olacak; fakat hiçbir kimse onlara yer vermeyecektir. O zaman daKuran ve ehli insanlar içindedir; fakat onlarla değil; insanlarla beraberdir, fakat birliktedeğil… Çünkü bir araya gelseler bile delalet hidayete uymaz. Bu halk ayrılık üzerebirleştiler ve birlikten ayrıldılar sanki kitabın önderleri onlar da kitap onların önderideğildir. Onların yanında kitabın ancak adı vardır; sadece yazısını tanırlar…” Usul’ü Kafi,c. 8, s. 388.1 Davud bin Kesir dedi ki, ‘Ebu Abdullah’a (a.s) sordum, Allah’ın (s.v.t) Kitabı’ndaki namazsizler misiniz? Zekat mısınız? Hac mısınız?’ O (a.s) buyurdu, “Ey Davud! Bizler zekatız,orucuz, haccız, haram aylarız, yasak şehiriz, bizler, Allah’ın Kabesiyiz. Allah’ın Kıblesiyiz.Bizler, Allah’ın yüzüyüz. Allah (s.v.t) buyurmuştur ki, {Nereye dönerseniz Allah'ın yüzüoradadır} (Bakara 2:115), ve bizler ayetleriz. Bizler açık hüccetleriz.” Bihar’ül Envar, c. 24, s.303.2 Resulullah (s.a.a) buyurdu, “Ümmetime öyle bir zaman gelecek ki, kişinin ismini duymak,onunla tanışmaktan daha iyi olacak. Ve eğer buluşurlarsa, o zaman onu test etmek daha iyiolacak. Ve eğer test ederlerse, o size her çeşit senaryoyu gösterecek. Onların dini para, enbüyük endişeleri mideleridir. Kıbleleri kadındır. Ekmeğe rüku ederler, paraya da secde.Sarhoş ve karışmışlardır. Onlar ne Müslüman ne de Hristiyan’dır.” Bihar’ül Envar, c. 17, s.166.

Ahmed el Hasan (a.s) 52

zaten onlar da Allah’tandır) bir görevlendirmenin haricinde, başka bir şekildeKuran’a göz atmayız. Bilakis tüm semavi dinler, kendi arzusunu izleyenlerinistisnai koşulunda kesişmektedir.

Burada, İsrailoğulları, Bakara Suresi’nde, Talut’un kıssasında, kendikendilerince hükümdar tayin etmezler. Bilakis, peygamberlerine, Allah’a onlariçin bir hükümdar tayin etmesini sorarlar. Yüce Allah buyurur, {Mûsâ’dansonra İsrâiloğulları’nın ileri gelenlerini görmedin mi? Peygamberlerindenbirine "Bize bir hükümdar gönder de Allah yolunda savaşalım" dediler.}(Bakara 2:246)

Ve Yüce Allah buyurur, {De ki: "Ey mülkün gerçek sahibi olan Allahım!Mülkü dilediğine verirsin, dilediğinden çekip alırsın} (Al-i İmran 3:26)

Demek ki, mülk, Allah’ın mülkü, insanların değil. Zira tahsis eden Allah.Maalesef, cahil ve ahmak bir çok insan, bu “Hristiyan” olan sapkın alimleri

pohpohlar ve onlara daha da yakınlaşmaya çalışırlar. Esasen, gerçek şu ki,insanlar, bunları Amerikalı alimler olarak çağırmalıdır [1]. Ve derler ki, bunlar,hikmetleri sebebiyle sessiz kalan alimlerdir. Tabi, sadece sessiz kalmış olsalar.Fakat, onlar ebedi olarak sessiz kalmışlardır. Ve konuştuklarında da,inanmayarak konuşmuşlardır.

Bu sebepten sonuç, Sistani ve onun gibilerin, şu noktaya gelmiş olmasıdır:“Anayasa ve hükümdar, insanlar tarafından kurulmuştur. İşleri,danışmanın meselesidir. Ve Muhammed ve Ali (a.s), bu cahilleringözlerinde, yanılmıştır. Ve hakkında soruşturduğun mesele kararabağlanmıştır. Ve Sistani’nin fikrine göre mülk, Şeytan’a aittir!”

Onlar kesinlikle iki yüzlüdür. Ve her işleri, iki yüzlüdür. Hüseyin’e (a.s)ağlamaları iki yüzlü, namazları iki yüzlüdür. Bu eylemlerinin amaçları,insanların kalplerini meşgul etmek ve dünyevi başkanlık gibi, çürük dünyevipozisyonları işgal etmektir: {Onlar, ikiyüzlülük edenlerdir} [2].

1 Kuranı Kerim der ki, {Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin. Ziraonlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar). İçinizden onları dost tutanlar,onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez.} (Maide 5:51). Cahil veahmaklar bugün, Yahudi ve Hristiyanları takip etmemektedir. Onlar, Amerikandemokrasisini takip etmektedir. Bu sebepten, onlardan biri olmuşlardır, Kuran’ın belirttiğiüzere.2 İsa (a.s) onlara şöyle demiştir: «Vay halinize ey din bilginleri ve Ferisiler, ikiyüzlüler!Göklerin Egemenliğinin kapısını insanların yüzüne kapıyorsunuz; ne kendiniz içerigiriyorsunuz, ne de girmek isteyenleri bırakıyorsunuz! » Matta 23:14.

ahmedelhasan.wordpress.com

53 Müteşabihat

{Hayra da engel olurlar}: Bunlar, Mehdi’yi (a.s) beklemede başarısız olanamelsiz alimlerdir. İmam Mehdi’yi (a.s), onun vasisi ve elçisini inkar etmedendurmazlar. Fakat esasen, insanların, onun elleri arasında, İslam ülkelerini işgaletmiş kafirlerle savaşmalarını önlerler. Bu korkak, hain din adamları, Allah’ın(s.v.t) miraç hadisinde, Peygamber’e (s.a.a) tarif ettiği gibidir [1]. Bunlar,Mehdi’yi (a.s) başarısız kılmakla durmazlar. Esasen, insanların ona destekolmasının önüne geçerler [2]. O yüzden, Allah’ın laneti, desteğin önüne geçenzalimlerin üzerine olsun.

Soru 21: Din alimlerinin ellerini öpmek caiz midir?

Cevap:

Din alimlerinin ellerini öpmek caiz değildir. Çünkü, İmam Cafer-iSadık’ın (a.s) söylediği gibi eğer bu, bir peygamber veya vasinin elideğilse, el öpmek caiz değildir. Hadis, Usul’ü Kafi Kitabı’nda

bulunmaktadır [3].Ayrıca, elini, öpülmesi için uzatan ya da bu eylemle memnun olan her bir

din alimi, Allah’ın ve O’nun Elçisi’nin, İmamlar ve İmam Mehdi’nin (a.s)buyruğuna karşı asidir. Alimler mütevazi olmalıdır. Allah’ın ve O’nunElçisi’nin, İmamlar ve İmam Mehdi’nin (a.s) buyruğuna boyun eğmelidir. Veondan (a.s) gelene itaat etmeli, insanlara karşı kibirli olup, kendileriniherkesten farklı göstermemeli ve ellerini öptürmek için sunmamalı,

1 Resulullah’tan (s.a.a) olan miraç hadisinde, O (s.a.a) demiştir ki, “...Ben dedim, ‘Rabbim,bu ne zaman olacak?’ Yani, Kaim’in (a.s) hurucu, Allah ilham eder, ‘İlim yok olduğunda,cehalet arttığında, vaaz edenler çoğalıp, amel edenler azaldığında, cinayetler çoğalıp,hidayet eden alimler azaldığında, ve dalâlet ehlinin hain din adamları arttığında…” Bihar’ülEnvar, c. 51, s. 70.2 İsa (a.s), din alimleri bahanesiyle, insanların önünü kesen, Yahudi din adamlarını böyletarif etmiştir. Ve, Mesih gönderildiğinde onun geldiğini bileceklerdir. İsa (a.s) demiştir ki,“«Kötü âlimler, nehrin ağzına düşüp, onu kapatan kaya gibidir. Ne kendisi suyu içer, ne debitkilere ulasmasına meydan verir.» İlim ve Hikmet Kitabı, Muhammed Reyşehri, s. 446.3 İmam Ahmed el Hasan’ın (a.s) bahsettiği hadis: Ali Bin Zeyid diyor ki: Eba Abdillah (a.s)yanına gittim ve ellerini alıp öptüm, bana dedi ki: “Bu yaptığın şey sadece, Peygamber vePeygamber vasisine yapılır” Usul’ü Kafi. c. 2, s. 185.

Ahmed el Hasan (a.s) 54

imparatorları ve tağutları taklit etmemelidir. Allah’tan, onları hidayet etmesinidilerim, reddeden ve inanmayanlar hariç.

Soru 22: Allah (s.v.t) buyurdu, {Mûsâ yetişip olgunlaşınca, ona hikmet ve ilim

verdik. İşte güzel davrananları biz böyle ödüllendiririz. Mûsâ, ahalisininfarkedemeyeceği bir vakitte şehre girdi. Orada, biri Şia’sından, diğeridüşman taraftan olan iki adamın birbirleriyle kavga ettiğini gördü. KendiŞia’sından kişi, düşman taraftan olana karşı ondan yardım istedi. Bununüzerine Mûsâ ötekine bir yumruk vurup ölümüne sebep oldu; sonra şöylededi: "Bu şeytanın işidir; o gerçekten ayartıcı ve apaçık bir düşman! Rabbim!Doğrusu kendime zulmettim; beni bağışla!" Allah da onu bağışladı. ÇünküO, gerçekten çok bağışlayıcı ve çok esirgeyicidir. Mûsâ, "Rabbim! Banalutfettiğin nimetler hakkı için suçlulara asla arka çıkmayacağım" dedi.Şehirde korku içinde etrafı gözetleyerek sabahladı. Bir de ne görsün, dünkendisinden yardım isteyen adam bağırarak ondan yine yardım istiyor!Mûsâ ona, "Belli ki sen azgın birisin" dedi. Mûsâ, ikisinin de düşmanı olanadamı yakalamak isteyince adam şöyle dedi: "Ey Mûsâ! Dün biriniöldürdüğün gibi, şimdi de beni mi öldürmek istiyorsun? Demek ki senhaksızlıkları düzelten biri olmak istemiyorsun da bu ülkede sadece azılı birzorba olmak istiyorsun" dedi.} (Kasas 28:14–19)

Bu ayetler hakkında bir kaç sorum vardır:1) Musa (a.s), Kıptî'yi yanlışlıkla mı öldürdü? Yani, öldürme niyeti olmadan

mı öldürdü? Ve güçlü bir darbe indirdiği için bu sonuç çıktı? Ve eğer Musa’nın(a.s) Kıptî'yi öldürmesi kasıtlıysa, bu, Allah’a yapılan bir itaatsizlik ya da tercihedilmeyen bir hareket olmuyor mu?

2) Şeytan işi olarak adlandırılan iş, Musa’nın (a.s) öldürme ameli midir?3) Musa (a.s) neden bağışlanma diledi? Ve işlediği suç neydi?4) Musa (a.s) neden diğer Kıptî'yi öldürmedi?

5) Musa (a.s), İsrâiloğullarından olan adama neden “belli ki, sen azgınbirisin” dedi?

Cevap: 1) Musa’nın (a.s) Kıptî'yi öldürmesi amaçlı ve kastidir. Ve bu, {Mûsâ yetişipolgunlaşınca, ona hikmet ve ilim verdik}’ten sonra gerçekleşmiştir. Ayrıca bu

ahmedelhasan.wordpress.com

55 Müteşabihat

öldürme, Musa’dan taraf ne bir itaatsizlik ne de beğenilmeyen bir eylemdir.Bilakis, Allah’ın düşmanını ve şeytanın destekçisinin [1] öldürüldüğüdüşünülürse, doğru bir eylemdir.

2) {Şeytanın işi} olarak tanımlanan şey ise, Kıptî'nin, şeytanın seçtiği biriolduğunu ve onun takipçilerinden [2] olduğunu düşünürsek, kendisidir. Allah(s.v.t), Nuh’un (a.s) oğlunun asiliğine ve inançsızlığına istinaden,buyurmuştur ki:

{O, gayri salih bir amel} (Hud 11:46)Böylece O (s.v.t), Nuh’un (a.s) oğlunu gayri-salih bir amel olarak

tanımlamıştır. Ve Allah (s.v.t), Musa (a.s) için demiştir ki:{Ben seni kendim için seçtim} (Taha 20:41)Ve ayetteki açıkça azgın olan kişi, Kıptî'nin kendisidir. Zira, o, şeytanın

ordusundandır ve Allah’ın (s.v.t) Vasileri’ne düşmanlığını göstermiştir.3) Musa (a.s), Firavun’un (l.a), Allah’ın düşmanı olduğunu öğrendikten

sonra, onun sarayında kaldığı için, Allah’tan (s.v.t) bağışlanma diledi ve O’natövbe etti. Yani işlediği suç, Firavun’un (l.a) sarayında kalmaktı. [3]

1 İmam Rıza (a.s) ile Abbasi Hükümdarı Memunla arasında olan bir diyalogta, Memun dediki, “Allah sana rahmet etsin Ey Ebu Hasan. Allah’ın şu kelamı hakkında bana bilgi ver,{Bunun üzerine Mûsâ ötekine bir yumruk vurup ölümüne sebep oldu; sonra şöyle dedi: "Buşeytanın işidir}” İmam Rıza (a.s) buyurdu, “Mûsâ, ahalisinin farkedemeyeceği bir vakitteşehre girdi. Orada, biri Şia’sından, diğeri düşman taraftan olan iki adamın birbirleriylekavga ettiğini gördü. Kendi Şia’sından kişi, düşman taraftan olana karşı ondan yardımistedi. Bunun üzerine Mûsâ ötekine bir yumruk vurup ölümüne sebep oldu” Musa (a.s)düşmanı, Allah’ın buyruğu ile öldürmüştür.” Ihticac, Şeyh Tusi, c. 2, s. 218.2 Memun’la olan aynı diyalogta, İmam Rıza (a.s) demiştir ki, “{bu şeytanın işidir}, yani, ikikişi arasındaki kavga. Musa’nın onu öldürmesi değil. Zira o, şeytan, azgın bir düşmandır”Ihticac, Şeyh Tusi, c. 2, s. 218.3 Bahsedilen diyalogta, Memun dedi ki, “Musa’nın bu dediğinin anlamı nedir, {‘Rabbim!Doğrusu kendime zulmettim. Beni bağışla.’}?” O (a.s), “Musa diyor ki, ‘Kendimi bu şehregirerek yerimden ettim.’” Ihticac, Şeyh Tusi, c. 2, s. 218. Bilindiği üzere, İmam Rıza (a.s),Memun’a delil sunmaktaydı ve onunla anlayabileceği şekilde konuşurdu. Ve o (a.s) “Musa,kendini yerinden etti”dediğinde, Memun’a şunu anlatmak istedi: Allah’ın PeygamberiMusa (a.s), kendime zulmettim diyerek, kendisinin Firavunla olan mutlakmevcudiyetinden, hatta, onun sarayında yaşarken de dahil olmak üzere, mutlakmevcudiyetinden bahsetti. Yani, sadece Firavun’un şehirlerinden birine girdiği için, Musa(a.s), kendime zulmettim demedi. Onun sarayında yaşadığı ve onunla aynı ortamdabulunduğu için dedi.

Ahmed el Hasan (a.s) 56

O, Firavun’un hareketlerinden memnun olmasa da, etrafındaki insanlarınsayısını arttırdı. Bu sebepten tövbeden sonra demiştir ki, {Rabbim! Banalutfettiğin nimetler hakkı için suçlulara asla arka çıkmayacağım}. Yanilutfettiğin bağışlanma ve fiziksel güç için. Ve suçlular da, Firavun veaskerleridir.

4) Çünkü ikinci Kıptî, Musa’yı (a.s) bu sözleri söylerken görünce, Musa’dankorkarak kaçmıştır. Ve Firavun’u (l.a), Musa’nın yaptığı ile ilgilibilgilendirmiştir.

5) Musa (a.s), İsrâiloğullarından olan adamı, azgın biri olarak tanımladıçünkü o İsrâiloğullarından olan adam daha tedbirli ve ihtiyatlı olmalıydı. Vekendini, Firavun’un askerleri ile bu kadar kısa sürede, bir kez daha çarpışmakiçin, bu kadar açık bir şekilde afişe etmemeliydi. Sonra Musa’yı (a.s) çağırdı veonun (a.s) adını bağırdı ki, Kıptî’yi bir gün önce öldürenin, Musa (a.s)olduğunu herkes bilsin.

Soru 23: İsrail kelimesinin manası nedir?

Bugün, Filistin’deki Ziyonistler, İsrailoğulları mıdır yoksa onlardan gerikalanlar mıdır?

Ve 6 köşeli yıldızın anlamı nedir?

Cevap: srail, Abdullah (Allah’ın kulu) demektir. Ve bugün Kutsal Topraklar’dabulunan bazı Yahudiler, Yakub’un (a.s) neslindendir. Ve o, Abdullah’tır. VeYahudiler’e göre o, İsrail’dir.İ

Ve Yahudiler’e göre 6 köşeli yıldız, Davud’un yıldızıdır. Yani, muzafferdemektir. Ve onlara göre, bu, beklenen ıslahatçının bir alametidir. Bu kişi de,İsa’nın (a.s) gönderilmesinden çok önce, kavs-i uruc eden, İlyas’dır (a.s). Veonlar, onun (a.s) dönüşünü beklerler. Ve o (a.s), şu anki, Mehdi’nin (a.s)bakanlarından (vekillerinden) biridir.

Önceden bahsedildiği gibi, İsrail, Yakup demektir. Fakat, gerçeği, İsrail’inAbdullah anlamına geldiğidir. Ve bu da, Muhammed (s.a.a) demektir.

ahmedelhasan.wordpress.com

57 Müteşabihat

İsrailoğulları ve onların takipçileri, Muhammed’in (s.a.a) neslindendir.Esasen, Kuran’da geçtiği gibi, tüm Müslümanlar genel olarak böyledir. Tefsir-i Ayaşi ve diğerlerinde şöyle geçer:

Harun bin Muhammad dedi,“Ebu Abdullah’a (a.s), Allah’ın şu kelamını sordum, {Ey İsrailoğulları}.O (a.s) buyurdu, ‘Bizler, bilhassa onlarız.’ ”Muhammed bin Ali dedi,“İmam Sadık’a (a.s), Allah’ın şu kelamını sordum, {Ey İsrailoğulları}. O(a.s) buyurdu, ‘Bu bilhassa Al-i Muhammed’tir.’ ”Ebu Davud’un Sünen’inde, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur,“Ben Abdullah’ım. Adım Ahmed’tir. Ben Abdullah’ım. Adım İsrail’dir.Bu yüzden O (s.v.t), İsrail’e her ne buyurmuşsa, bana da buyurmuşdemektir. Ve onu ne ilgilendiriyorsa, beni de ilgilendirir.” [1]Bu sebepten bazı ayetler, özellikle İmamlar hakkındadır [2] ve bu ayetlerde,

onların haricinde başka kimse, İsrailoğulları’ndan değildir.Allah (s.v.t) buyurdu, {Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetimi ve sizi (bir

zamanlar) cümle âleme üstün kılmış olduğumu hatırlayın. Ve bir gündensakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir şey ödeyemez, kimsedenfidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez. Onlar hiçbir yardımda görmezler} (Bakara 2:122-123)

{Ey İsrailoğulları!}: Anlamı, Ey Al-i Muhammed (a.s).{Size verdiğim nimetimi hatırlayın}: Anlamı, İmamlık, biat nimeti. Ve

cümle alemler üzerine hakimiyet.{Ve sizi (bir zamanlar) cümle âleme üstün kılmış olduğumu hatırlayın}:

Anlamı, Beni (Allah’ı) ve İsimlerimi tanıyarak.

1 Tefsir-i Ayaşi c. 1, s. 44.2 Seyid Ahmed el Hasan (a.s) buyurdu, “Bazı ayetler,” çünkü, bazı ayetler vardır ki,İsrailoğullarını azarlamaktadır. Ve bu ayetler, Şia olduğunu iddia edenleri kasteder. Zira,onlar da, Al-i Muhammed’i (a.s) hayal kırıklığına uğrattılar. Bu sebepten, onlar,peygamberlere ait olduğunu ve onları destekleyeceklerini söyleyen ve bir kaçı hariç, bunuyapmayan, İsrailoğullarına benzerler: {Andolsun ki İsrailoğullarının sağlam sözünü aldıkve onlara peygamberler gönderdik. Ne zaman bir peygamber onlara nefislerinin arzuetmediğini (ilâhî hükümleri) getirdi ise bir kısmını yalanladılar, bir kısmını da öldürdüler}(Maide 5:70)

Ahmed el Hasan (a.s) 58

Ve bilinir ki, Muhammed (s.a.a) ve Al-i Muhammed (a.s), cümle aleme üstünkılınmışlardır. Ne Yakup oğulları ne de başkaları, Muhammed ve Al-iMuhammed’den (a.s) üstündür.

{Ve bir günden sakının}: Bu, ölüm günüdür. Ve şefaatin olmadığı tekgündür. Ayrıca, ölüm zamanı yapılan işkence, bu dünyada sadece bedeni ilebulunup, kalbi ile yedinci semaya bağlı olan kişiler haricinde, kimsenindayanamayacağı (kurtulamayacağı) birşeydir. Çünkü bu kimseler, budünyaya iplerle bağlı değildir. Öyle ki, bu eklerin kesilmesi ve parçalanmasıgerekmez. Zira işkenceye sebep olan da, budur.

Ve, ölümün işkencesinden kurtulanlar da, mukarrebînden olanlardır. Allah(s.v.t) buyurur: {Fakat ölen kişi, Allah'a yakın olanlardan (mukarrebînden)ise, Ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır} (Vakıa 56:88-89)

Anlamı, ölüm anında. Ve mukarrebînlerin efendisi de, Muhammed (s.a.a)ve Al-i Muhammed’dir (a.s).

Ve İsrailoğulları hakkındaki bazı ayetler, özellikle Şia ve Şia alimlerinedir.Allah (s.v.t) buyurur: {Allah tarafından kendilerine, yanlarında bulunanıtasdik edici bir elçi gelince Ehl-i kitabın bir kısmı, Allah’ın kitabını sankibilmiyorlarmış gibi arkalarına atıp terkettiler. Onlar, Süleyman’ınhükümranlığı hakkında şeytanların uydurup söylediklerine uydular.Gerçek şu ki Süleyman kâfir olmadı, fakat şeytanlar kâfir oldular} (Bakara2:101-102)

{Allah tarafından kendilerine, tasdik edici bir elçi gelince}: Anlamı, İmamMehdi’den (a.s) olan bir elçi demektir. Çünkü kamil insanın gönderilişindensonra — ‘Ve Senin tam kelamın ve alemlere buyurmuş olduğun kelamların,’ve bu kelimeler, Muhammed ve Al-i Muhammed’tir — Allah’tan (s.v.t) olanrisalet mühürlenmiştir ve yeni bir dönem başlamıştır. Ve bu dönemin mesajı,Al-i Muhammed’tendir (a.s). Zira Al-i Muhammed, Muhammed’den (s.a.a)olan Elçiler’dir. Onlar (a.s) ilimlerini, ilham yoluyla Muhammed’den (s.a.a)alırlar. Ya da melekler aracılığıyla alırlar. Ya da direkt, ondan (s.a.a) alırlar.

Bu sebepten, Muhammed (s.a.a):“Öncekilerin mührü, ve gelecek olanların da öncüsü’dür (başlatıcısı).”Anlamı, o (s.a.a), Allah’tan olan gönderişin mührüdür. Kendinden

gönderdiklerinin ve Al-i Muhammed’in (a.s) gönderdiklerinin de öncüsüdür.Ve şüphesiz, Şiiler’e ispatlanmıştır ki, Mehdi (a.s), Nefsi Zekiye’yi,

Muhammed bin Hasan’ı, hurucundan 15 gün önce, Mekke’ye gönderecektir.

ahmedelhasan.wordpress.com

59 Müteşabihat

Onlar da, onu öldürecektir [1]. Böylece eğer bu gönderiş doğruysa, diğergönderilenler de doğrudur.

{yanlarında bulunanı tasdik edici}: Şialar’ın, Ehlibeyt’ten (a.s) miras aldığıilimdir. B da, Mehdi’nin (a.s) hak olduğu, kılıçla kıyam edeceği ve kıyamındanönce, onun hükümdarlığı için yolu yapacak olanların olduğu, bir nesebininolduğu ve ondan sonra onun nesebinden 12 Mehdiler’in geleceği ve Şialar’ın,onlardan olan hadislere göre, eğer yeryüzünde masum olmazsa, insanları ilebirlikte yutacağından [2] emin oldukları, ilimdir. Böylece Mehdi’nin (a.s)öldürülmesinden sonra (ya da bazıları inanır ki ölümünden sonra), onlardan(a.s) olan rivayetlerde geçtiği gibi, eğer oğullarından biri olmazsa, ondan sonragelen vasiler, İmamlar, Mehdiler olmasa, yeryüzünü kim dengede tutacak?

İbn Tavus’un (r.a) Cuma namazında söylediği gibi, ki o, İmam Mehdi (a.s)ile tanışanlardandır. Esasen, İbn Tavus bu duayı, İmam Mehdi’den (a.s) büyükgaybet döneminde aktarmıştır —

“Cuma günkü öğle namazını, herhangi bir sebepten dolayıterketmişsseniz, o zaman şu namazı terketmeyin. Bir sebepten ötürü,Allah (s.v.t) bizi haberdar etmiştir.”

Ve sonra o (a.s), namazdan bahseder ve namazın sonunda şöyle buyurur:“Allah’ım, salatın, Vasi’nin (Mehdi’nin) ve Vaat Ettiğin Vasiler’in veonun neslinden olan İmamlar’ın üzerine olsun. Onların yaşamlarınıuzat ve onları hem bu dünyada, hem de ahirette, dinle ilgili umutlarını,en üst noktasına ulaştır. Şüphesiz, Sen herşeye kadirsin” [3]Bir hadiste de şöyle geçer: Mehdi (a.s), ailesi ile birlikte Sahla Mescidi’nde

oturmaktadır [4]. Ve denir ki, ondan sonra neslinden 11 Mehdi olacaktır [5].

1

2Bihar’ül Envar, c. 52, s. 203 ve 307.Muhammed b. Fudayl, Ebu'l-Hasan er-Rıza'dan (Ali b. Musa (a.s)) şöyle rivayet etmiştir:

İmam'a dedim ki: Yeryüzü imamsız kalır mı? - «Hayır» dedi. Dedim ki: Biz EbuAbdullah’tan (Cafer Sadık (a.s)), «Yeryüzü imamsız kalmaz; ancak Allah'ın yer yüzü ehlineveya kullara gazab etmiş olması başka» şeklinde bir hadis rivayet ediyoruz." Buyurdu ki:«Hayır, yeryüzü imamsız kalmaz, kalırsa batar» Usul’ü-Kafi, Hüccet Kitabı, YeryüzüHüccetten Yoksun Olmaz Babı, 11-(453)3 Mefatihul Cinan, s. 854 İmam Sadık (a.s), “Sanki Kaim’i, Mescid-i Sahla’da, ailesi ve çocuklarıyla birlikte görürgibiyim” Bihar’ül Envar, c. 52, s. 317. Ayrıca bkz: Müstedrek Vesail, c. 3, s. 414.5 Ebu Hamza, Ebu Abdullah’ın (a.s) uzun bir konuşmada, şöyle dediğini aktarır, “Ey EbuHamza, Kaim’den sonra, bizden, Hüseyin’in çocuklarından, onbir tane Mehdi gelecektir”Gaybet-i Tusi s. 309.

Ahmed el Hasan (a.s) 60

Ve bu konuyla ilgili daha çok hadis vardır. Zira şu an bunlara girmeyeceğim.Fakat bazılarını, Allah’a ve O’nun Vasiler’ine inatçı ve kibirli olanlara delilolarak sunmuşumdur. Ve her kim, hak olan ilmi araştırmak isterse, hadiskitaplarına başvurup okuyabilir.

{Ehl-i kitabın bir kısmı, Allah’ın kitabını sanki bilmiyorlarmış gibiarkalarına atıp terkettiler}: Bunlar, bilhassa, Şia alimleri ve onlarıntakipçileridir. Ve terkettikleri kitap, Kuran, İmam Mehdi (a.s), masumlardanolan rivayetler ve İmam Mehdi’ye (a.s) yolu yapanlar ve onungönderdikleridir. Hakk kendilerine geldiğinde, onu inkar etmişlerdir vedemişlerdir ki, bu, ya bir sihirbaz ya bir deli, ya da bunu cin çarpmıştır! Sankibunun İmam Mehdi’den (a.s) olan bir hakk olduğunu bilmiyorlar.

{Onlar, Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların uydurupsöylediklerine uydular}: Anlamı, bazı Şia alimleri demektir. Onlar, öncekiümmetlerin yolunu ve peygamber ve elçiler (a.s) hakkındaki ithamlarınıizlemiştir. Ve demişlerdir ki, bu cindendir (şeytandandır). Süleyman’ınhükümranlığı demek, İmam Mehdi’nin (a.s) hükümranlığı demektir.

{Gerçek şu ki Süleyman kâfir olmadı, fakat şeytanlar kâfir oldular}: Veİmam Mehdi (a.s), insanoğlu ve cinler üzerine İmam olduğundan beri, elçisini,insanoğluna ve cinlere göndermektedir. Kimisi inanır, kimisi inanmaz. Kimisimünafık olur, kimisi inanır ve fakat sonra mürted olur vb. Keza aynı şey, cinlertarafından da olur.

Ayrıca, İmam Mehdi’nin (a.s), büyük meselesi, ki bu, iblis’in (l.a), insan vecinler’den olan şeytanlardan olan askerlerinin sonunu temsil eden birmeseledir. Bu büyük mesele, cinlerden olan şeytanların kurnazlığına veonların kandırmasına nasıl maruz kalmasın? Onlar, İmam Mehdi’nin (a.s)amacına karşı, kurnazlık yapmakta ve ağ atmaktadır. Ki böyle yapmaları,onların tüm sahtekarlıklarının sonunu temsil etmektedir.

İsrailoğulları hakkındaki bazı ayetler ise, bilhassa, Al-i Muhammed’e (a.s)haksızlık etmiş Müslümanlar’a özeldir. Yüce Allah buyurur: {Biz, Kitap'taİsrailoğullarına: Sizler, yeryüzünde iki defa fesat çıkaracaksınız ve azgınlıkderecesinde bir kibre kapılacaksınız, diye bildirdik. Bunlardan ilkininzamanı gelince, üzerinize güçlü kuvvetli kullarımızı gönderdik. Bunlar,evlerin arasında dolaşarak (sizi) aradılar. Bu, yerine getirilmiş bir vaad idi.}(İsra 17:4-5)

{İsrailoğulları’na bildirdik…fesat çıkaracak ve azgınlık derecesinde kibrekapılacaksınız.}: Bu ümmetten çıkan ilk fesat, Fatıma (s.a) ve İmam Ali’yi (a.s)öldürmek oldu. Ve ikinci fesat, Hasan ve Hüseyin’i (a.s) öldürmek oldu. Ve

ahmedelhasan.wordpress.com

61 Müteşabihat

büyük azgınlık (zorbalık) ise, Hüseyin’in (a.s) kutsallığını ihlal ettikleriyüzündendi. Onun (a.s), vücudunu sakatladılar, başını mızrağa geçirdiler.Oysa ki, o Ehli Kisa’nın beşincisiydi. Ve Muhammed, Ali, Fatıma ve Hasan’dan(a.s) sonraki, en mükemmel varlık idi. Ve ilk etapta, gönderilmiş kullar,Allah’ın (s.v.t), Hüseyin’in (a.s) katilleri üzerine güçlendirdiği, Muhtar veaskerleriydi. Ve onları, öldürdüler.

{Artık diğer cezalandırma zamanı gelince, yüzünüzü kara etsinler, dahaönce girdikleri gibi yine Mescid'e girsinler ve ellerine geçirdikleri her şeyibüsbütün tahrip etsinler (diye, başınıza yine düşmanlarınızı musallatkıldık)} (İsra 17:7). Bu ayet, Kaim’in (a.s) destekçilerinden söz eder. Allah(s.v.t) onları, mevlaları Muhammed bin Hasan el-Mehdi (a.s) ile birlikte,yeryüzünün batısına ve doğusuna sahip oluncaya kadar, güçlendirecektir. VeAllah (s.v.t) onları, her bir kafiri, münafığı ve şüpheciyi aşağılamak için,kullanacaktır.

{Belki Rabbiniz size merhamet eder.} (İsra 17:8). Anlamı, ey Müslümanlar,belki Rabbiniz, Kaim’i (a.s) takip ettiğiniz, desteklediğiniz ve onun, tüminsanların itaat etmesi ve desteklemesi mecbur olan bir İmam olduğunu ikrarettiğiniz için, size merhamet eder. Ayrıca onun takipçilerini desteklemek vedüşmanlarıyla savaşmak da, zorunludur.

{Şüphesiz ki bu Kur'an en doğru yola iletir.} (İsra 17:9). Anlamı, İsraSuresi’nin önceki ayetleri, sizi en doğru yola iletir demektir. Ki bu da, sırat-ımüstakimdir. Yani İmam Mehdi’dir (a.s).

{İyi davranışlarda bulunan müminlere, kendileri için büyük bir mükâfatolduğunu müjdeler} (İsra 17:9). Ve ayet de, Kaim’e (a.s) inananlara ve onunkıyamı için çalışanlara müjde verir! Zira, Kaim’in kıyamı için yolu yapmak, iyidavranışlarda (hayırlı işlerde) bulunmaktır. Ve bu, namazdır. Ve bu, amellerinen iyisidir.

{Ahirete inanmayanlara gelince, onlar için de elemli bir azaphazırlamışızdır} (İsra 17:10). Ahiret, İmam Mehdi (a.s) ve ona yol yapanlardır.Ve bu, göklerin ve yerin melekûtudur. Müminin gördüğü salih rüyalardır.Allah’ın, yaratmış olduğu insanlar üzerine olan, fıtratıdır. Ve o inanmayanlarda, kafirdir. Hatta Müslüman olduklarını iddia etseler bile.

Altı köşeli yıldıza gelince, bu, Kaim Muhammed bin Hasan el-Mehdi’nin(a.s) varisi olduğu, peygamberlerden kalan bir mirastır. Ve onu (a.s), sembolizeeder. Anlamı, muzaffer olan ve desteklenen demektir. Ve Ziyonist Yahudiler,bu yıldızı çalmışlardır. Ve bunu, bekledikleri evrensel ıslahatçıya (reformcu)istinaden, kendilerine amblem ve sembol edinmişlerdir. Onlara göre, daha

Ahmed el Hasan (a.s) 62

önceden de bahsettiğim gibi, bu kişi, İlyas’tır (a.s). Ve her kim bu yıldızıaşağılarsa (hor görürse) ve lanet ederse, Saddam’ın (l.a) Irak bayrağı’nakoyduğu “Allahu Ekber” kelimesine lanet okumuş demektir. Ayrıca,peygamberlerin mirasına da lanet okumuşlardan olur.

Bu sebepten, bu yıldız, Mehdi’nin (a.s) yıldızıdır. Ve onlardan (a.s) rivayetedilmiştir:

“Hakkın bayrağı çıktığında, doğudaki ve batıdaki insanlar ona lanetokuyacak.” [1]Bu yüzden dikkatli olun ey müminler! Zira, Peygamber Efendimizin (s.a.a)

de söylediği gibi [2], lanet dönüp dolaşıp, okuyanın başına gelir.Ve Davud (a.s), bizim Davud’umuz ve Süleyman (a.s) da, bizim

Süleymanımızdır. Ve mabed de, bizim mabedimizdir (yani Müslümanlar’ın).Peygamber katili olan, Ziyonist Yahudiler’in mabedi değildir. Ve kutsaltopraklar da, bizim topraklarımızdır. Serbest bırakılıp, açılmalıdır. Ve“Allah’tan başka ilah yoktur. Muhammed, Allah’ın Resulüdür. Ali (a.s),Allah’ın Velisi’dir” bayrağı da, dalgalandırılmalıdır. {Şüphesiz, insanlarınİbrahim'e en yakın olanı, elbette ona uyanlar, bir de bu peygamber(Muhammed) ve mü'minlerdir. Allah da mü'minlerin dostudur} (Al-i İmran3:68)

Ve dualarımızın sonu; Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun’dur.

Soru 24: Seb’ül Mesânî'nin anlamı nedir? [3]

Cevap:

1 Eban bin Tağlib, “Ebu Abdullah’ın (a.s) şöyle dediğini duydum, ‘Hakkın bayrağı zuhurettiğinde, doğudakiler ve batıdakiler ona lanet okuyacak. Biliyor musun, neden?’ Hayır.İmam (a.s), ‘Çünkü kıyamından önce halk onun ehlinden çok eziyet görecektir.’” Bihar’ülEnvar c. 52, s. 363.2 Ebû Hamza es-Sumalî, Ebu Cafer’den (a.s) aktarır, “Bir kişinin ağzından lanet çıkarsa, o (lanet)tereddüt eder. Ya bir hedef bulur ya da söyleyene geri döner.” Usul’ü Kafi c. 2, s. 360.3 Tercümanın notu: Seb’ül-Mesânî, Övülen yedi âyet, Kur’ân’da sena edilen ve namazlardatekrar tekrar okunan yedi âyet, Kur’ân’ın açılış sûresi olup mübarekiyeti yine Kur’ân ilebildirilen yedi âyet mânâlarına gelir. Seb’ül-Mesânî, Fatiha Sûresi’nin ayetleridir.

ahmedelhasan.wordpress.com

64 Müteşabihat

A llah (s.v.t) buyurdu, {And olsun ki Biz sana Seb’ül-Mesânî’yi(usandırmaksızın tekrar tekrar okunan yedi ayetli Fatiha’yı) veazametli Kur’ân’ı verdik.} (Hicr 15:87). Bu ayetteki, Seb’ül-Mesânî,Fatiha Sûresi’nin ayetleridir [1]. Mesânî, senadan türemiştir. Yani

övgüyü ve Hamd’ı içerir. Fatiha Suresi yedi ayettir. Hepsi de, Allah'a (s.v.t)övgüdür. Onun için ismi de, Seb’ül-Mesânî koyulmuştur. Ve bu durumda,Peygamber (s.a.a), Öven (metheden) ve Hamd eden olmaktadır. Ve eğer FatihaSuresi’nin ismi, Hamd koyulsaydı, bu durumda Peygamber (s.a.a) Hamid,Muhammed veya Ahmed olurdu. Ve Kuran'ın tümü, Fatiha Suresi’ndedir. Busebepten, Allah-u Teala minnetini, mübarek Fatiha ile Peygamber’ine mahsuskılmıştır. Ve Ku'ran-ı Kerim'in tümü, Fatiha'da bulunduğundan beri de, bütünKu'ran'ın ayetleri, Allah'a (s.v.t) övgü olmaktadır. Madem öyle ise, tümKu'ran'a, Seb’ül Mesânî diyebiliriz. Allah Teala şöyle buyurdu: {Bir Allah'tırki sözün en güzelini indirmiştir bir kitap halinde, bir kısmı, bir kısmınabenzer, bir kısmı, bir kısmını gerçekleştirir, her şeyi tekrar tekrar bildirir;Rab'lerinden korkanların tüyleri diken diken olur onu dinlerken, sonra dabedenleri ve gönülleri, Allah'ı anmak için yumuşar; işte bu, Allah'ın birhidâyetidir ki dilediğini, onunla doğru yola sevk eder ve Allah, kimi doğruyoldan saptırırsa ona yol gösterecek yoktur} (Zümer 39:23).

Natık (Konuşan) Mesânîler ise, İmamlardır (a.s). Ve onlar, yeryüzünde vebütün alemlerde, Peygamber üzerine, yedi sena ayetleridirler. Melekler onlarahizmet etmekten, onları takip etmekten ve Allah’ın düşmanlarını onların (a.s)elleri arasında vurmaktan, gurur duyarlar. Ve onlar; Ali, Fatıma, Hasan,Hüseyin, Hüseyn'in sekiz evladı, Kaim olan Mehdi (a.s) ve Kaim Mehdi'denİmam olan evlatlarıdır. Ve İmamlar’dan (a.s) rivayet edilmiştir: “Mesânî,Ehlibeyt’tir” [2]

{And olsun ki Biz sana Seb’ül-Mesânî’yi (usandırmaksızın tekrar tekrarokunan yedi ayetli Fatiha’yı) ve azametli Kur’ân’ı verdik.}

1 İmam Ali'ye (a.s) dediler ki: “Ya Emirul Müminin "Bismillahirrahmanirrahim", FatihaSuresi’nde ayetlerden birisi midir? Emirul Müminin (a.s) şöyle buyurdu: Evet, Resulullah(s.a.a), hem besmeleyi okurdu, hem de ayetlerin birisi olduğunu kabul ederdi. VeResulAllah (s.a.a) şöyle buyurdu: Kitabın Fatiha'sı, Seb’ül-Mesânî'dir.” El-Emali (ŞeyhSaduk), s. 2402 Ebi Cafer (İmam Bakır) (a.s) şöyle buyurdu: “Allah Teala'nın Peygamberine (s.a.a) vermişolduğu Mesânî'ler biziz. Bizleriz Allah'ın tecelli olduğu yüzü, yeryüzünde aranızdabulunuruz, bizleri tanıyan tanıdı, ve bizleri tanımayanın önünde yakin vardır.” Şeyh Saduk,Tevhid Kitabı, s. 140.

Ahmed el Hasan (a.s) 64

Al-i Muhammed’ten geri kalan

Güçlü Rükun Ahmed El-Hasan

İmam Mehdi’nin (a.s) tüm insanlara Vasisi ve Elçisi

Cebrail, Mikail ve İsrafil tarafından desteklenen

Birinden diğerine inerek gelen bir nesil,

Ve Allah İşitendir, Bilendir.

Necef-i Eşref1 Zilhicce 1424 Hicri

ahmedelhasan.wordpress.com

66