7 ekİm 2017 cumartesİ muhterem yetkİlİler! bu feryada, … · belli bir temel, bir gelenek...

1
SÖYLEŞİ 10 7 EKİM 2017 CUMARTESİ OĞUZ ÇETİNOĞLU Oğuz Çetinoğlu: Ahıska’nın coğrafî konumu hakkındaki bilgilerle sohbetimize başlayabilir miyiz? Dr. Yunus Zeyrek: Ahıska şehri, Türkiye’nin kuzeydoğusunda, Ardahan ilimizle sınır teşkil eden, Günümüzde Gürcistan toprakları içinde yer alan, çok eski bir Türk yurdunun merkezidir. Şehir merkezinin Türk sınırına uzaklığı 15 kilometredir. Abastuban, Adigön, Aspinza, Ahılkelek, Azgur ve Hırtız gibi kasabaları ve bu kasabalara bağlı 200 kadar köyü vardır. 1828’de Ruslar tarafından işgal edildiğinde nüfusu 50.000 idi. 1887’de 13.265’e düşmüştür. Günümüzde şehrin nüfusu 24.650’dir. Bu nüfusun çoğunluğu Ermenilerden oluşmaktadır. Çetinoğlu: Ahıskalı Türkler buraya hangi târihte, nereden ve ne vesile ile geldiler? Dr. Zeyrek: Buralarda çok eskiden beri Türk varlığından söz edilebilir. Milattan önce İskender ordularının Kafkasya’ya geldiği zamanlarda Ahıska bölgesinde Türk unsurlarının yaşadığına dâir kuvvetli haberler vardır. Çetinoğlu: Ne gibi haberler? Dr. Zeyrek: Bazı batılı kaynaklarla Gürcülerin millî târihi denilebilecek Kartlis Çxovreba (Gürcü- lerin Hayatı) adlı eserde Makedonyalı İskender’in orduları MÖ. IV. asırda, Kafkasya’ya geldiğinde onlara karşı koyan yegâne gücün Kıpçak ve Bun- Türkler olduğu belirtilmektedir. Fransız âlimi Brosset, Bun-Türklerin Turanî kavim olduğunu bildiriyor. Gürcü dil âlimi Marr ise, sözünün otokton/yerli Türk’ mânâsına geldiğini yazıyor. Yine aynı kaynaklar, buralarda Sarkinet ve Sığnak gibi şehirler kurmuş yerleşik Kıpçak varlığından açıkça bahsetmektedir. Kesin bilinen târih içinde Kafkaslar kuzeyinden gelen külliyetli bir Kıpçak göçü ise 1118 yılında cereyan etmiş ve bunlar Kür ve Çoruh ırmakları havzalarına kuvvetli bir kavim olarak yerleşmişlerdir. Çetinoğlu: Ahıskalı Türklerin kökeninin Kıpçaklar olduğuna dâir genel kabul görmüş bir kanaat var. Kıpçaklar hakkında kısa da olsa bilgi vermeniz mümkün mü? Dr. Zeyrek: Kıpçaklar bir Türk kavmidir. 900’lü yılların sonlarında Sibirya Ovası’nda yaşı- yorlardı. İmeklerle birlikte Kimek Türk boyunu meydana getiriyorlardı. 1030’a doğru güneybatıya, Aral Gölü’nün kuzeyine indiler. Sonra Doğu Avru- pa’ya doğru ilerlediler. Kumanların yerini aldılar. Bir bölümü, göç yolu üzerindeki Kafkaslarda kaldı. Bu konuda Zekî Velidî Togan, Akdes Nimet Kurat ve onların talebesi merhum Hocam M. Fah- rettin Kırzıoğlu’nun eserleri çok mühimdir. Kırzı- oğlu’nun Yukarı Kür ve Çoruh Bölgelerinde Kıpçaklar adlı eseri Türk Târih Kurumu tarafından basılmıştır. Çetinoğlu: Ahıskaya gelişleri? Dr. Zeyrek: Gürcü Kralı İkinci David’in, Sel- çuklulara ve İranlılara karşı savaşacak ordusu yoktu. Kuzey Kafkasya’da yaşamakta olan Kıpçak Türklerini ülkesine dâvet etti. 1118-1120 yıllarında 45.000 civarında Kıpçak ailesi, bölgeye geldi. Her aileden bir kişi olmak üzere onlardan meydana gelen güçlü bir ordu kurdu. Zaten o zamana kadar Gürcülerde ordu geleneği yoktu. Gürcistan, bu ordu sâyesinde Tiflis’i Selçuklulardan geri alarak topraklarını Erzurum yakınlarına kadar genişletti. Zamanla güçlenen Kıpçak Türkleri, 1268 yılında Gürcü krallığına başkaldırdılar. İlhanlı hükümdarı Abaka Han tarafından da destek görüp bugün Po- sof’ta bulunan Cak Kalesi merkez olmak üzere bu bölgede Kıpçak Atabekleri Hükûmeti’ni kurdular. Gürcü kaynakları bu hanedanı Jakeli/Caklılar ola- rak anmaktadır. Bir süre İlhanlı ve Safevî devletle- rine bağlı kaldı. Kanunî zamanında Ardanuç, ve Ardahan gibi batı bölgesi Osmanlıların eline geçti. Atabeklerin son kalesi bugün Ahıska’da bulunan Altunkale’ydi. Atabekler, Osmanlılarla dostluk gösteriyorlardı. Nitekim Atabek Mirza Çabuk, as- kerleriyle birlikte 1508 yılında Trabzon Sancak Beyi olan Şehzâde Selim’e öncülük etmiş, Batı Gürcistan’ın Osmanlı’ya itaatini sağlamış, hatta çaldıran seferinde de Osmanlı askeri için bolca gıda yardımında bulunmuştur. Çetinoğlu: Bu dönemde Kıpçakların, Gürcüler gibi Hıristiyan olduğu belirtiliyor. Ne zaman ve nasıl Müslüman oldular? Dr. Zeyrek: Osmanlı Pâdişahı Sultan Üçüncü Murad Han döneminde Dağıstan, Gürcistan ve Şir- van’ın fethedilmesi için Lala Mustafa Paşa görev- lendirildi. Mustafa Paşa, 5 Ağustos 1578 târihinde Ardahan’da karargâh kurunca, yolunun üzerindeki beylere ve hâkimlere, birer mektup göndererek, Osmanlı ordusuna bağlılık bildirmelerini istedi. Ardahan Sancak Beyi Abdurrahman Bey ile Bay- burt Alay Beyi Bekir Bey, Ahıska çevresindeki ka- leleri savaşmadan aldılar. 8 Ağustos’ta Çıldır’daki Şeytankalesi eteklerinde cereyan eden Osmanlı- Safevî savaşı Osmanlı ordusunun galebesiyle sona erince, Atabek Manuçahr Bey, 5000 atlı askeriyle Lala Mustafa Paşa’nın otağına törenle gelerek itaa- tini arz ve Altunkala’nın anahtarlarını teslim etti. Müslümanlığı kabul ederek, İkinci Atabekli Mus- tafa Paşa adını aldı. Atabeklerinin ardından Ahıs- kalı Türkler de Müslüman oldular. Bu süreç bilhassa 1600’lü yılların başında Atabek Sefer Paşa döneminde hızla devam etti. Çetinoğlu: Zorlama olmadan… Dr. Zeyrek: Evet! Hiçbir zorlama olmadan… Bütün Türk boyları gibi bu bölgenin Türk ahalisi de, Osmanlı fethini müteakip, kendi istekleriyle Müslüman oldular. Bölgenin Türk ahalisi önceleri Ortodoks olsa da Türklük şuuru vardı. Bu durum, Gürcülerle Selçuklu Türkleri arasında çıkan savaş- larda açıkça kendini göstermiştir. Gürcü târihleri de onları Türk tarafını tutmakla itham etmektedir! Çetinoğlu: Gürcü târihçiler ve yazarlar, zor kullanıldığını yazıyorlar… Dr. Zeyrek: Yazılanlar, kesinlikle doğru değil- dir. İslam dininin zorla kabul ettirildiği iddiası, târih kaynakları tarafından teyid edilmeyen bir ifti- radır. Güya insanlara zorla İslâm dini kabul ettiril- mek isteniyormuş da onlar da kabul etmeyerek kendilerini Çoruh ırmağına atıyorlarmış; ırmak günlerce kanlı akmış vs… Onların bu iftiralarına Acaristan ve Acarlar adlı kitabımızda gerekli ce- vaplar verilmiştir. Çetinoğlu: 1828 Rus işgalinden sonra imkân bulan Ahıskalı Türkler, Osmanlı topraklarına göç ettiler. 1944’te mecbûrî göçe tâbi tutuldular. Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra da sürgün edildikleri yerlerden Türkiye’ye göç edenler oldu. Bunlara Türk vatandaşlığı hakkı verildi mi? Dr. Zeyrek: Turgut Özal’ın başbakanlığı döne- minde, Ahıska Türklerinin Kabulü ve İskânına Dair Kanun çıkarıldı. Bir grup insan getirilerek Iğ- dır’a yerleştirildi. Fakat kendilerine ekip biçilecek bir toprak parçası verilmedi. Üstelik bu bir avuç topluluk oradaki bazı unsurlar tarafından taciz ve yıldırma hareketine maruz kaldılar. Sâhipsizdiler. Onların çoğu bugün Iğdır’dan ayrılmış, batı ille- rine gitmiştir. Netice itibariyle bu iş tekemmül etti- rilemedi ve nihaî bir sonuca ulaştırılmadı. Çetinoğlu: Teşebbüs neden akim kaldı? Anlatır mısınız? Dr. Zeyrek: Bu soruya cevap vermek çok güç! Meselâ SSCB dağıldığında milyonla ifâde edilen sürgün Volga Almanları ne oldu? Onlar göğe çekil- medi. O yıllarda Almanya’da bulunmaktaydım. Fe- deral Almanya, kapısını çalan bütün Almanları çok kısa süre içinde kabul ederek kendi toplumuyla en- tegrasyonunu sağladı. Siz şimdi bir ‘Sovyet Alman- ları problemi’ duyuyor musunuz? Bence bu meselenin kökü, cehaletimiz, millî şuurdan mahru- miyetimizdir. Gerisi hikâye! Affedersiniz hayvanlar bile kendi cinsine sâhip çıkıyor… Şu anda üç dört yüz binle ifâde edilen bu halk, tam 25 senedir ya vatana dönüşümüze yardım edin ya da bizi Türki- ye’ye kabul edin diyor! Ukrayna’dan birkaç grubu Erzincan ve Ahlat’a getirmekle mesele çözülmüş olmuyor. Herhalde artık onların Rusya çöllerinde zaman içinde eriyip gitmesini bekliyoruz… Çetinoğlu: Ahıskalı soydaşlarımız, 1578’den 1828’e kadar Osmanlı Devleti’ne tâbi ola- rak 250 yıl, hayatlarının en huzurlu ve par- lak dönemini yaşadılar. 1828’den 1944’e kadar gözyaşları hiç dinmedi. 1944 yılında ata topraklarından sürgün edildiler. Günü- müzde 450.000 Ahıskalı Müslüman Türk, küçük topluluklar hâlinde, 3 ayrı devlette, 265 faklı şehirde, 4.264 yerleşim biriminde hayatta kalma mücâdelesi veriyorlar. Çarlık Rusya döneminde ve Sovyetler Bir- liği zamanında zulümlere mâruz kaldılar. 1989’da Özbekistan’da yeni bir katliam ya- şadılar. Bütün bunlara rağmen Ahıskalı kardeşlerimiz, millî ve dinî değerlerinden aslâ tâviz vermediler. Azerbaycan’da, ‘ Ben Türk değil Azerî’yim’, Kırım’da ‘ Ben Tatarım’, Özbekistan’da ‘ Öz- bek’im’, Kazakistan’da ‘ Kazak’ım’ diyen Türkler var. Türkiye’de yaşayan Kırım ve Kazan Türkleri içerisinde bile, ‘ Türk değil, Tatarım’ diyenlere rastlanıyor. Ahıskalı Türkler ise ‘ Biz öz be öz Türk’üz, Türklüğümüzden asla vazgeçmeyiz’ diyor- lar. Türkiye’de, Bakü’de, Kırım’da, Kiev’de, Taşkent’te, Bişkek’te gördüğüm, tanıdığım Ahıskalı Türklerin hemen hepsi, samîmi Müslüman. Dinî vecibelerini aksatmamak için hassasiyet gösteriyorlar. Bunca baskıya, çileye ve mahrumiyete rağmen Ahıska Türkleri nasıl oldu da asi- mile edilemediler? Bunun sebeplerini açıklar mısınız? Dr. Zeyrek: Ahıska Türkleri SSCB zamanında belli başlı üç ülkeye, Kazakistan, Kırgızistan ve Özbekistan’a sürülmüşlerdi. Onlar bu ülke- lerin yabancısıydı. Rejim de sıkı olunca bir- birine tutunarak adeta koloni gibi yaşadılar. Sosyal ilişkilerinde herkesle dostça geçin- mekle beraber dışarıya fazla açılmadılar, kız alıp vermediler. Örf ve âdetlerine sımsıkı bağlı kaldılar. Aynı mahallî kültüre mensup Posof ve Artvin’de bile bugün artık terk edil- miş âdetler onlarda hâlâ yaşamaktadır. Bu da bizim taraftakileri hayrete düşürmektedir. Tabiî bir de târihten tevarüs eden bir İslâm ve Türklük şuuru vardı. Onlar sınırda yaşa- dıkları için bu tarafla hiçbir zaman alâkayı kesmediler. Hemen her ailenin bir parçası bu taraftaydı. Onların müstakil bir bayrağı yoktu. Taşkent Film Festivallerinde ve si- nema filmlerinde gördükleri sanatçılarımıza can atıyorlar, albayrakla heyecanlanıyorlardı. Çetinoğlu: Devletimiz, Suriye’den göçmen kabul ediyor. İyi de yapıyor. Türk’e has bir hareket… Başka türlüsünü düşünmek zâten mümkün olamazdı. Aynı âlicenaplığın Ahıska Türklerinden esirgenmesini nasıl yorumluyorsunuz? Dr. Zeyrek: Bunu nasıl izah edebiliriz ki… Herhalde cevabı olmayan bir soru. Bana göre cevabı var ama aklımdaki cevabı söylemek istemi- yorum. Yukarıda ifâde ettiklerimden bir cevap çı- karılabilir herhalde… Yalnız şunları ifâde edelim: Ahıska Türkleri tertemiz bir nüfustur; dinine, dev- letine can-u gönülden bağlı ve problemsiz bir halk. Üstelik devletten hiçbir maddî talepleri yok! El açıp yalvarmıyorlar! Sâdece ayyıldızlı kimliği isti- yorlar. Çetinoğlu: Ahıskalı Türkler, çalışkan, üretken, dürüst ve güvenilir insanlar. Onların vatandaşlığa kabul edilmeleriyle Türkiye çok şeyler kazanır. Yetkili makamlarda bulunanlar, Ahıskalı Türklerin bu özelliklerinin herhalde farkında değiller. Sizin değerlendirmeniz nasıl? Dr. Zeyrek: Millî kültür ve millî şuur eksik- liği… Başka ne diyebiliriz ki… Az önce Almanya örneğini vermiştik, buna İsrail ve Yunanistan’ı da ilâve edelim. Bir Rum veya Yahudi’nin niçin böyle bir problemi yok da, yüzyıllarca Osmanlı’nın sınır bekçiliğini yapmış Ahıskalının var? Çetinoğlu: Ahıskalı Türklerin oluşturdukları sivil toplum kuruluşlarının yeterli ölçüde aktif olmayışları, seslerini-isteklerini duyu- ramamış olmaları söz konusu mudur? Dr. Zeyrek: Sivil toplum teşkilâtlanması için belli bir temel, bir gelenek lâzım. Neredeyse 200 yıldır esaret hayatı yaşamış bir halkın teşkilâtlan- ması kolay değil. Birden fazla insanı bir araya ge- tirmek için paylaşılan târihî ve çağdaş bilgilerle duygu birliği şarttır. Yoksa her kafadan bir ses çıkar, herkes kendi doğrusuna yönelir. Orada birlik sağlanamaz ve dolayısıyla mücadele gücü de olmaz. Bugün halkın değil de devletin parasıyla yürüyen bir teşkilâtın sözünü kimse dinlemez. Bu açıdan bakınca Ahıska Türkleri, maalesef kurduk- ları teşkilâlarda birlik ve güç temin edememişler- dir. Böyle bir topluma bizim destek olmamız gerekirdi. Biz de onu yapmadık, yapamadık! Çetinoğlu: Türkiye, Ahıskalı Türklere kapılarını açsa, ne kadar din kardeşimiz Türkiye’ye gelir? Biliniyor mu? Hepsinin geleceği düşünülemez. Çünkü bir kısmı bulundukları yerde iş-güç ve mal-mülk sâhibidirler. Bırakıp gelemezler değil mi? Dr. Zeyrek: Tespitiniz doğrudur. Hariciye kay- naklarımızın tespitlerine göre eski Sovyet coğraf- yalarında 400.000 civarında hemşehrimiz yaşamaktadır. İfade ettiğiniz gibi bu nüfusun tamam gelmez, hoş gelse de 3 milyonluk mülteciyi yedirip içiren ve tedavi ettiren bir ülkenin birkaç yüz bin kişiye sâdece kimlik vermesi nedir ki… Çetinoğlu: Büyük bir bölümü de tahmin ederim, elverişli şartlar oluşturulduğu takdirde Ahıska’ya yerleşmek isteyeceklerdir Ne dersiniz? Dr. Zeyrek: Ahıska meselesi sâdece Ahıska Türklüğünün değil Türkiye’nin kanayan yarası ol- maya devam edecektir. SSCB’nin dağılmaya baş- ladığı 1990’larda sıcağı sıcağına ilgilenmek gerekirken sırtımızı döndük. Ahıskalılar henüz Sovyet coğrafyasına dağılmamışlardı; Orta Asya ülkelerinden gelerek kuzeyden Abhazya’dan ve doğudan Azerbaycan sınırından Gürcistan’a girme teşebbüslerinde Türkiye beş duyusunu kapatmıştı! Maalesef bu zavallı halk koca yerkürede sâhip- sizdi. Bu günahı gidermek için az önce bahsettiği- miz 1992 Kanun’u çıkarıldı. Onun da ne olduğunu anlattık. Sonra aradan yıllar geçti. Biz Uluslararası Ahıska Türk Dernekleri Federasyonu (AHDEF) Başkanı olduğumuz sırada, Strassburg’da gösterdi- ğimiz çabalar sonucu 2007’de Gürcistan Parla- mentosu vatana dönüşle ilgili iyi kötü bir kanun çı- kardı. Türkiye, devlet olarak bu kanunu tâkip et- medi. Halk yine tek başına kalınca Gürcistan da işi sulandırarak akim bıraktı. Ahıska’ya dönüş mese- lesi maalesef eski rengini kaybetti. Bununla bir- likte Gürcistan makamlarıyla devlet olarak konuşulsa bilhassa Azerbaycan’da yaşayan hem- şehrilerimizden hâlâ gelmek isteyenler tabiî ki var. Çetinoğlu: Mümkün olsa… Gelenlerin Türkiye’ye sağlayacakları katkılar hakkındaki düşüncelerinizi lütfeder misiniz? Dr. Zeyrek: Ahıskalılar çok çalışkan bir halk- tır. Kendilerine imkân ve fırsat verilirse bilhassa bugün kaosa dönüşen tarım ve hayvancılık konu- sunda katkıları olacaktır. İşlenmeyen toprakları ve- relim, her şeyin en iyisini yapacaklardır. Diğer taraftan teknik sahalarda yetişmiş insanları da he- saba katmalıyız. Çetinoğlu: Bu hususta yetkililerle temaslarınız olabiliyor mu? Neticeden ümitli misiniz? Dr. Zeyrek: Tabiî ki görüşüyoruz. Bizim gibi Ahıska kökenli siyasîlerimiz, bürokratlarımız hatta isim yapmış yazarlarımız var. Fakat yukarılarda ifâde ettiğimiz gibi netice itibariyle bunlar Türkiye sisteminde yetişmiş, farklı siyasî vâdilerde yürüyen fakat millî bir çizgide bir araya gelemeyen insanlar. Çok iyi niyetliler, fakat bu dâvâ sâ- dece istek ve niyet istemiyor; bilgi, cevvali- yet ve fedakârlık istiyor. Maalesef bunları göremiyoruz… Çetinoğlu: 1828’de uygulanan vahşet ve katliam, 1944 topyekûn sürgünü, Türklere karşı işlenmiş insanlık suçlarıdır. Bu suç bir devlet tarafından işlenmiştir. Çıkarılan kararnâmede ‘Türk’ adı kullanılmıştır ve herhangi bir delile-belgeye dayandırılan bir suç isnad edilmeksizin çok ağır bir cezâ verilmiştir. Bir de Fergana hâdiseleri var. Ahıskalılar tarafından kurulan sivil toplum kuruluşları tarafından bu meseleler, milletlerarası kuruluşlar nezdinde gündeme getirilmiş midir? Nasıl ve niçinleri hususundaki düşüncelerinizi lütfeder misiniz? Dr. Zeyrek: Bir dâvânın sağlıklı yürü- yebilmesi için bilgi ve duygu birliği şarttır. Okumayan, söylenileni dinlemeyen bir top- lum bilgiden mahrum kalır. Aynı sağlam bilgilere sâhip olan fertlerin duyguları da aşağı yu- karı aynı olur. Bu iki birliğe sâhip bir toplumun karşısında hiçbir kuvvet duramaz. Câhil kişilerden meydana gelen bir yığını milletlerarası kuruluşlara götürseniz, halkın dâvâsını hangi bilgi, hangi dil ve hangi üslûpla anlatacak? Bugün bizim hâlimiz maalesef böyledir. Az önce de ifâde ettik, mesele Avrupa Konseyi’ne mal edilmişken tâkip edeme- dik! Elin oğlu altın tepside bize vatan vermez ki… Burada yakındığımız hususlar, sâdece Ahıska Türkleri için değil, başta Türkiye olmak üzere bütün Türk dünyasını ortak acısıdır. Çetinoğlu: Sorularla sınırlı kaldığınız için temas edemediğiniz hususlar var ise… Söz, sizin Efendim… Dr. Zeyrek: Sayın Çetinoğlu, konuşulacak çok şey var. Bunları kitaplarımızda, dergimiz Bizim Ahıska ’da ve konferanslarımızda anlatmaya gayret ediyoruz. Fakat ne kadar anlatırsan anlat, hedef kitle kendi kapasitesi kadar alıyor! Bu da bir dâvâ- nın çözümüne yardım etmiyor. Ahıska Türkleri tâ- rihinde ilk ve tek uzun soluklu periyodik yayın olan Bizim Ahıska , başta yurt içi olmak üzere Kazakis- tan’dan ABD’ye kadar ulaşmaya çalışıyor. Ukalâlık saymazsanız dergimiz, imkânları fevkınde orijinal konuları ele alan kaliteli bir çizgi izlemektedir. Fakat okuma geleneği olmayan bir topluluğa hitap etmenin bahtsızlığını içine sindiremiyor. Çetinoğlu: Teşekkür ederim Yunus Bey, sorularımı açık kalplilikle, samîmiyetle ve cesâretle cevaplan- dırdınız. İlgililer ve yetkililer ümit edilir ki mesajla- rınıza muttali olacaklar, gereğini yapacaklardır. (İKİNCİ VE SON BÖLÜMDE, BİZİM AHISKA DERGİSİ HAKKINDA BİLGİ VE Dr. YUNUS ZEYREK’İN HAYAT HİKÂYESİ YER ALMAKTADIR.) MUHTEREM YETKİLİLER! BU FERYADA, BU ÇIĞLIĞA KULAK VERİNİZ! VE GEREKENLERİ YAPINIZ! Dr. YUNUS ZEYREK İLE AHISKA VE AHSKALI TÜRKLER HAKKINDA KONUŞTUK

Upload: others

Post on 05-Oct-2020

6 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 7 EKİM 2017 CUMARTESİ MUHTEREM YETKİLİLER! BU FERYADA, … · belli bir temel, bir gelenek lâzım. Neredeyse 200 yıldır esaret hayatı yaşamış bir halkın teşkilâtlan

SÖYLEŞİ10 7 EKİM 2017 CUMARTESİ

OĞUZÇETİNOĞLU

Oğuz Çetinoğlu: Ahıska’nın coğrafîkonumu hakkındaki bilgilerlesohbetimize başlayabilir miyiz?

Dr. Yunus Zeyrek: Ahıska şehri, Türkiye’ninkuzeydoğusunda, Ardahan ilimizle sınır teşkileden, Günümüzde Gürcistan toprakları içinde yeralan, çok eski bir Türk yurdunun merkezidir. Şehirmerkezinin Türk sınırına uzaklığı 15 kilometredir.Abastuban, Adigön, Aspinza, Ahılkelek, Azgur veHırtız gibi kasabaları ve bu kasabalara bağlı 200kadar köyü vardır. 1828’de Ruslar tarafından işgaledildiğinde nüfusu 50.000 idi. 1887’de 13.265’edüşmüştür. Günümüzde şehrin nüfusu 24.650’dir.Bu nüfusun çoğunluğu Ermenilerden oluşmaktadır.Çetinoğlu: Ahıskalı Türkler buraya hangitârihte, nereden ve ne vesile ile geldiler?

Dr. Zeyrek: Buralarda çok eskiden beri Türkvarlığından söz edilebilir. Milattan önce İskenderordularının Kafkasya’ya geldiği zamanlardaAhıska bölgesinde Türk unsurlarının yaşadığınadâir kuvvetli haberler vardır. Çetinoğlu: Ne gibi haberler?

Dr. Zeyrek: Bazı batılı kaynaklarla Gürcülerinmillî târihi denilebilecek Kartlis Çxovreba (Gürcü-lerin Hayatı) adlı eserde Makedonyalı İskender’inorduları MÖ. IV. asırda, Kafkasya’ya geldiğindeonlara karşı koyan yegâne gücün Kıpçak ve Bun-Türkler olduğu belirtilmektedir. Fransız âlimiBrosset, Bun-Türklerin Turanî kavim olduğunubildiriyor. Gürcü dil âlimi Marr ise, sözünün‘otokton/yerli Türk’ mânâsına geldiğini yazıyor.Yine aynı kaynaklar, buralarda Sarkinet ve Sığnakgibi şehirler kurmuş yerleşik Kıpçak varlığındanaçıkça bahsetmektedir. Kesin bilinen târih içindeKafkaslar kuzeyinden gelen külliyetli bir Kıpçakgöçü ise 1118 yılında cereyan etmiş ve bunlar Kürve Çoruh ırmakları havzalarına kuvvetli bir kavimolarak yerleşmişlerdir.Çetinoğlu: Ahıskalı Türklerin kökenininKıpçaklar olduğuna dâir genel kabulgörmüş bir kanaat var. Kıpçaklar hakkındakısa da olsa bilgi vermeniz mümkün mü?

Dr. Zeyrek: Kıpçaklar bir Türk kavmidir.900’lü yılların sonlarında Sibirya Ovası’nda yaşı-yorlardı. İmeklerle birlikte Kimek Türk boyunumeydana getiriyorlardı. 1030’a doğru güneybatıya,

Aral Gölü’nün kuzeyine indiler. Sonra Doğu Avru-pa’ya doğru ilerlediler. Kumanların yerini aldılar.Bir bölümü, göç yolu üzerindeki Kafkaslardakaldı. Bu konuda Zekî Velidî Togan, Akdes NimetKurat ve onların talebesi merhum Hocam M. Fah-rettin Kırzıoğlu’nun eserleri çok mühimdir. Kırzı-oğlu’nun Yukarı Kür ve Çoruh BölgelerindeKıpçaklar adlı eseri Türk Târih Kurumu tarafındanbasılmıştır.Çetinoğlu: Ahıskaya gelişleri?

Dr. Zeyrek: Gürcü Kralı İkinci David’in, Sel-çuklulara ve İranlılara karşı savaşacak ordusuyoktu. Kuzey Kafkasya’da yaşamakta olan KıpçakTürklerini ülkesine dâvet etti. 1118-1120 yıllarında45.000 civarında Kıpçak ailesi, bölgeye geldi. Heraileden bir kişi olmak üzere onlardan meydanagelen güçlü bir ordu kurdu. Zaten o zamana kadarGürcülerde ordu geleneği yoktu. Gürcistan, buordu sâyesinde Tiflis’i Selçuklulardan geri alaraktopraklarını Erzurum yakınlarına kadar genişletti.Zamanla güçlenen Kıpçak Türkleri, 1268 yılındaGürcü krallığına başkaldırdılar. İlhanlı hükümdarıAbaka Han tarafından da destek görüp bugün Po-sof’ta bulunan Cak Kalesi merkez olmak üzere bubölgede Kıpçak Atabekleri Hükûmeti’ni kurdular.Gürcü kaynakları bu hanedanı Jakeli/Caklılar ola-rak anmaktadır. Bir süre İlhanlı ve Safevî devletle-rine bağlı kaldı. Kanunî zamanında Ardanuç, veArdahan gibi batı bölgesi Osmanlıların eline geçti.Atabeklerin son kalesi bugün Ahıska’da bulunanAltunkale’ydi. Atabekler, Osmanlılarla dostlukgösteriyorlardı. Nitekim Atabek Mirza Çabuk, as-kerleriyle birlikte 1508 yılında Trabzon SancakBeyi olan Şehzâde Selim’e öncülük etmiş, BatıGürcistan’ın Osmanlı’ya itaatini sağlamış, hattaçaldıran seferinde de Osmanlı askeri için bolcagıda yardımında bulunmuştur. Çetinoğlu: Bu dönemde Kıpçakların,Gürcüler gibi Hıristiyan olduğu belirtiliyor.Ne zaman ve nasıl Müslüman oldular?

Dr. Zeyrek: Osmanlı Pâdişahı Sultan ÜçüncüMurad Han döneminde Dağıstan, Gürcistan ve Şir-van’ın fethedilmesi için Lala Mustafa Paşa görev-lendirildi. Mustafa Paşa, 5 Ağustos 1578 târihindeArdahan’da karargâh kurunca, yolunun üzerindekibeylere ve hâkimlere, birer mektup göndererek,Osmanlı ordusuna bağlılık bildirmelerini istedi.Ardahan Sancak Beyi Abdurrahman Bey ile Bay-burt Alay Beyi Bekir Bey, Ahıska çevresindeki ka-

leleri savaşmadan aldılar. 8 Ağustos’ta Çıldır’dakiŞeytankalesi eteklerinde cereyan eden Osmanlı-Safevî savaşı Osmanlı ordusunun galebesiyle sonaerince, Atabek Manuçahr Bey, 5000 atlı askeriyleLala Mustafa Paşa’nın otağına törenle gelerek itaa-tini arz ve Altunkala’nın anahtarlarını teslim etti.Müslümanlığı kabul ederek, İkinci Atabekli Mus-tafa Paşa adını aldı. Atabeklerinin ardından Ahıs-kalı Türkler de Müslüman oldular. Bu süreçbilhassa 1600’lü yılların başında Atabek SeferPaşa döneminde hızla devam etti.Çetinoğlu: Zorlama olmadan…

Dr. Zeyrek: Evet! Hiçbir zorlama olmadan…Bütün Türk boyları gibi bu bölgenin Türk ahaliside, Osmanlı fethini müteakip, kendi istekleriyleMüslüman oldular. Bölgenin Türk ahalisi önceleriOrtodoks olsa da Türklük şuuru vardı. Bu durum,Gürcülerle Selçuklu Türkleri arasında çıkan savaş-larda açıkça kendini göstermiştir. Gürcü târihleride onları Türk tarafını tutmakla itham etmektedir!Çetinoğlu: Gürcü târihçiler ve yazarlar,zor kullanıldığını yazıyorlar…

Dr. Zeyrek: Yazılanlar, kesinlikle doğru değil-dir. İslam dininin zorla kabul ettirildiği iddiası,târih kaynakları tarafından teyid edilmeyen bir ifti-

radır. Güya insanlara zorla İslâm dini kabul ettiril-mek isteniyormuş da onlar da kabul etmeyerekkendilerini Çoruh ırmağına atıyorlarmış; ırmakgünlerce kanlı akmış vs… Onların bu iftiralarınaAcaristan ve Acarlar adlı kitabımızda gerekli ce-vaplar verilmiştir. Çetinoğlu: 1828 Rus işgalinden sonra imkânbulan Ahıskalı Türkler, Osmanlıtopraklarına göç ettiler. 1944’te mecbûrîgöçe tâbi tutuldular. Sovyetler Birliği’nindağılmasından sonra da sürgün edildikleriyerlerden Türkiye’ye göç edenler oldu.Bunlara Türk vatandaşlığı hakkı verildi mi?

Dr. Zeyrek: Turgut Özal’ın başbakanlığı döne-minde, Ahıska Türklerinin Kabulü ve İskânınaDair Kanun çıkarıldı. Bir grup insan getirilerek Iğ-dır’a yerleştirildi. Fakat kendilerine ekip biçilecekbir toprak parçası verilmedi. Üstelik bu bir avuçtopluluk oradaki bazı unsurlar tarafından taciz veyıldırma hareketine maruz kaldılar. Sâhipsizdiler.Onların çoğu bugün Iğdır’dan ayrılmış, batı ille-rine gitmiştir. Netice itibariyle bu iş tekemmül etti-rilemedi ve nihaî bir sonuca ulaştırılmadı.

Çetinoğlu: Teşebbüs neden akim kaldı?Anlatır mısınız?

Dr. Zeyrek: Bu soruya cevap vermek çok güç!Meselâ SSCB dağıldığında milyonla ifâde edilensürgün Volga Almanları ne oldu? Onlar göğe çekil-medi. O yıllarda Almanya’da bulunmaktaydım. Fe-deral Almanya, kapısını çalan bütün Almanları çokkısa süre içinde kabul ederek kendi toplumuyla en-tegrasyonunu sağladı. Siz şimdi bir ‘Sovyet Alman-ları problemi’ duyuyor musunuz? Bence bumeselenin kökü, cehaletimiz, millî şuurdan mahru-miyetimizdir. Gerisi hikâye! Affedersiniz hayvanlarbile kendi cinsine sâhip çıkıyor… Şu anda üç dörtyüz binle ifâde edilen bu halk, tam 25 senedir yavatana dönüşümüze yardım edin ya da bizi Türki-ye’ye kabul edin diyor! Ukrayna’dan birkaç grubuErzincan ve Ahlat’a getirmekle mesele çözülmüşolmuyor. Herhalde artık onların Rusya çöllerindezaman içinde eriyip gitmesini bekliyoruz…Çetinoğlu: Ahıskalı soydaşlarımız, 1578’den1828’e kadar Osmanlı Devleti’ne tâbi ola-rak 250 yıl, hayatlarının en huzurlu ve par-lak dönemini yaşadılar. 1828’den 1944’ekadar gözyaşları hiç dinmedi. 1944 yılındaata topraklarından sürgün edildiler. Günü-müzde 450.000 Ahıskalı Müslüman Türk,küçük topluluklar hâlinde, 3 ayrı devlette,265 faklı şehirde, 4.264 yerleşim birimindehayatta kalma mücâdelesi veriyorlar. Çarlık Rusya döneminde ve Sovyetler Bir-liği zamanında zulümlere mâruz kaldılar.1989’da Özbekistan’da yeni bir katliam ya-şadılar. Bütün bunlara rağmen Ahıskalıkardeşlerimiz, millî ve dinî değerlerindenaslâ tâviz vermediler. Azerbaycan’da, ‘Ben Türk değil Azerî’yim’,Kırım’da ‘Ben Tatarım’, Özbekistan’da ‘Öz-bek’im’, Kazakistan’da ‘Kazak’ım’ diyenTürkler var. Türkiye’de yaşayan Kırım veKazan Türkleri içerisinde bile, ‘Türk değil,Tatarım’ diyenlere rastlanıyor. Ahıskalı Türkler ise ‘Biz öz be öz Türk’üz,Türklüğümüzden asla vazgeçmeyiz’ diyor-lar. Türkiye’de, Bakü’de, Kırım’da, Kiev’de,Taşkent’te, Bişkek’te gördüğüm, tanıdığımAhıskalı Türklerin hemen hepsi, samîmiMüslüman. Dinî vecibelerini aksatmamakiçin hassasiyet gösteriyorlar. Bunca baskıya, çileye ve mahrumiyeterağmen Ahıska Türkleri nasıl oldu da asi-mile edilemediler? Bunun sebepleriniaçıklar mısınız?

Dr. Zeyrek: Ahıska Türkleri SSCB zamanındabelli başlı üç ülkeye, Kazakistan, Kırgızistan veÖzbekistan’a sürülmüşlerdi. Onlar bu ülke-lerin yabancısıydı. Rejim de sıkı olunca bir-birine tutunarak adeta koloni gibi yaşadılar.Sosyal ilişkilerinde herkesle dostça geçin-mekle beraber dışarıya fazla açılmadılar, kızalıp vermediler. Örf ve âdetlerine sımsıkıbağlı kaldılar. Aynı mahallî kültüre mensupPosof ve Artvin’de bile bugün artık terk edil-miş âdetler onlarda hâlâ yaşamaktadır. Bu dabizim taraftakileri hayrete düşürmektedir.Tabiî bir de târihten tevarüs eden bir İslâmve Türklük şuuru vardı. Onlar sınırda yaşa-dıkları için bu tarafla hiçbir zaman alâkayıkesmediler. Hemen her ailenin bir parçası butaraftaydı. Onların müstakil bir bayrağıyoktu. Taşkent Film Festivallerinde ve si-nema filmlerinde gördükleri sanatçılarımızacan atıyorlar, albayrakla heyecanlanıyorlardı. Çetinoğlu: Devletimiz, Suriye’dengöçmen kabul ediyor. İyi de yapıyor.Türk’e has bir hareket… Başkatürlüsünü düşünmek zâten mümkünolamazdı. Aynı âlicenaplığın AhıskaTürklerinden esirgenmesini nasılyorumluyorsunuz?

Dr. Zeyrek: Bunu nasıl izah edebilirizki… Herhalde cevabı olmayan bir soru. Bana görecevabı var ama aklımdaki cevabı söylemek istemi-yorum. Yukarıda ifâde ettiklerimden bir cevap çı-karılabilir herhalde… Yalnız şunları ifâde edelim:Ahıska Türkleri tertemiz bir nüfustur; dinine, dev-letine can-u gönülden bağlı ve problemsiz bir halk.Üstelik devletten hiçbir maddî talepleri yok! Elaçıp yalvarmıyorlar! Sâdece ayyıldızlı kimliği isti-yorlar. Çetinoğlu: Ahıskalı Türkler, çalışkan,

üretken, dürüst ve güvenilir insanlar.Onların vatandaşlığa kabul edilmeleriyleTürkiye çok şeyler kazanır. Yetkilimakamlarda bulunanlar, Ahıskalı Türklerinbu özelliklerinin herhalde farkında değiller.Sizin değerlendirmeniz nasıl?

Dr. Zeyrek: Millî kültür ve millî şuur eksik-liği… Başka ne diyebiliriz ki… Az önce Almanyaörneğini vermiştik, buna İsrail ve Yunanistan’ı dailâve edelim. Bir Rum veya Yahudi’nin niçin böylebir problemi yok da, yüzyıllarca Osmanlı’nın sınırbekçiliğini yapmış Ahıskalının var? Çetinoğlu: Ahıskalı Türklerin oluşturduklarısivil toplum kuruluşlarının yeterli ölçüdeaktif olmayışları, seslerini-isteklerini duyu-ramamış olmaları söz konusu mudur?

Dr. Zeyrek: Sivil toplum teşkilâtlanması içinbelli bir temel, bir gelenek lâzım. Neredeyse 200yıldır esaret hayatı yaşamış bir halkın teşkilâtlan-ması kolay değil. Birden fazla insanı bir araya ge-tirmek için paylaşılan târihî ve çağdaş bilgilerleduygu birliği şarttır. Yoksa her kafadan bir sesçıkar, herkes kendi doğrusuna yönelir. Orada birliksağlanamaz ve dolayısıyla mücadele gücü deolmaz. Bugün halkın değil de devletin parasıylayürüyen bir teşkilâtın sözünü kimse dinlemez. Buaçıdan bakınca Ahıska Türkleri, maalesef kurduk-ları teşkilâlarda birlik ve güç temin edememişler-dir. Böyle bir topluma bizim destek olmamızgerekirdi. Biz de onu yapmadık, yapamadık! Çetinoğlu: Türkiye, Ahıskalı Türklerekapılarını açsa, ne kadar din kardeşimizTürkiye’ye gelir? Biliniyor mu? Hepsiningeleceği düşünülemez. Çünkü bir kısmıbulundukları yerde iş-güç ve mal-mülksâhibidirler. Bırakıp gelemezler değil mi?

Dr. Zeyrek: Tespitiniz doğrudur. Hariciye kay-naklarımızın tespitlerine göre eski Sovyet coğraf-yalarında 400.000 civarında hemşehrimizyaşamaktadır. İfade ettiğiniz gibi bu nüfusuntamam gelmez, hoş gelse de 3 milyonluk mülteciyiyedirip içiren ve tedavi ettiren bir ülkenin birkaçyüz bin kişiye sâdece kimlik vermesi nedir ki… Çetinoğlu: Büyük bir bölümü de tahminederim, elverişli şartlar oluşturulduğutakdirde Ahıska’ya yerleşmekisteyeceklerdir Ne dersiniz?

Dr. Zeyrek: Ahıska meselesi sâdece AhıskaTürklüğünün değil Türkiye’nin kanayan yarası ol-maya devam edecektir. SSCB’nin dağılmaya baş-ladığı 1990’larda sıcağı sıcağına ilgilenmekgerekirken sırtımızı döndük. Ahıskalılar henüzSovyet coğrafyasına dağılmamışlardı; Orta Asya

ülkelerinden gelerek kuzeyden Abhazya’dan vedoğudan Azerbaycan sınırından Gürcistan’a girmeteşebbüslerinde Türkiye beş duyusunu kapatmıştı!Maalesef bu zavallı halk koca yerkürede sâhip-sizdi. Bu günahı gidermek için az önce bahsettiği-miz 1992 Kanun’u çıkarıldı. Onun da ne olduğunuanlattık. Sonra aradan yıllar geçti. Biz UluslararasıAhıska Türk Dernekleri Federasyonu (AHDEF)Başkanı olduğumuz sırada, Strassburg’da gösterdi-ğimiz çabalar sonucu 2007’de Gürcistan Parla-

mentosu vatana dönüşle ilgili iyi kötü bir kanun çı-kardı. Türkiye, devlet olarak bu kanunu tâkip et-medi. Halk yine tek başına kalınca Gürcistan da işisulandırarak akim bıraktı. Ahıska’ya dönüş mese-lesi maalesef eski rengini kaybetti. Bununla bir-likte Gürcistan makamlarıyla devlet olarakkonuşulsa bilhassa Azerbaycan’da yaşayan hem-şehrilerimizden hâlâ gelmek isteyenler tabiî ki var. Çetinoğlu: Mümkün olsa… GelenlerinTürkiye’ye sağlayacakları katkılarhakkındaki düşüncelerinizi lütfeder misiniz?

Dr. Zeyrek: Ahıskalılar çok çalışkan bir halk-tır. Kendilerine imkân ve fırsat verilirse bilhassabugün kaosa dönüşen tarım ve hayvancılık konu-sunda katkıları olacaktır. İşlenmeyen toprakları ve-

relim, her şeyin en iyisini yapacaklardır. Diğertaraftan teknik sahalarda yetişmiş insanları da he-saba katmalıyız.Çetinoğlu: Bu hususta yetkililerle temaslarınızolabiliyor mu? Neticeden ümitli misiniz?

Dr. Zeyrek:Tabiî ki görüşüyoruz. Bizim gibiAhıska kökenli siyasîlerimiz, bürokratlarımız hattaisim yapmış yazarlarımız var. Fakat yukarılardaifâde ettiğimiz gibi netice itibariyle bunlar Türkiyesisteminde yetişmiş, farklı siyasî vâdilerde yürüyen

fakat millî bir çizgide bir araya gelemeyeninsanlar. Çok iyi niyetliler, fakat bu dâvâ sâ-dece istek ve niyet istemiyor; bilgi, cevvali-yet ve fedakârlık istiyor. Maalesef bunlarıgöremiyoruz…Çetinoğlu: 1828’de uygulanan vahşetve katliam, 1944 topyekûn sürgünü,Türklere karşı işlenmiş insanlıksuçlarıdır. Bu suç bir devlettarafından işlenmiştir. Çıkarılankararnâmede ‘Türk’ adı kullanılmıştırve herhangi bir delile-belgeyedayandırılan bir suç isnadedilmeksizin çok ağır bir cezâverilmiştir. Bir de Fergana hâdiselerivar. Ahıskalılar tarafından kurulansivil toplum kuruluşları tarafındanbu meseleler, milletlerarasıkuruluşlar nezdinde gündemegetirilmiş midir? Nasıl ve niçinlerihususundaki düşüncelerinizilütfeder misiniz?

Dr. Zeyrek: Bir dâvânın sağlıklı yürü-yebilmesi için bilgi ve duygu birliği şarttır.Okumayan, söylenileni dinlemeyen bir top-lum bilgiden mahrum kalır. Aynı sağlam

bilgilere sâhip olan fertlerin duyguları da aşağı yu-karı aynı olur. Bu iki birliğe sâhip bir toplumunkarşısında hiçbir kuvvet duramaz. Câhil kişilerdenmeydana gelen bir yığını milletlerarası kuruluşlaragötürseniz, halkın dâvâsını hangi bilgi, hangi dil vehangi üslûpla anlatacak? Bugün bizim hâlimizmaalesef böyledir. Az önce de ifâde ettik, meseleAvrupa Konseyi’ne mal edilmişken tâkip edeme-dik! Elin oğlu altın tepside bize vatan vermez ki…Burada yakındığımız hususlar, sâdece AhıskaTürkleri için değil, başta Türkiye olmak üzerebütün Türk dünyasını ortak acısıdır.Çetinoğlu: Sorularla sınırlı kaldığınız içintemas edemediğiniz hususlar var ise…Söz, sizin Efendim…

Dr. Zeyrek: Sayın Çetinoğlu, konuşulacak çokşey var. Bunları kitaplarımızda, dergimiz BizimAhıska’da ve konferanslarımızda anlatmaya gayretediyoruz. Fakat ne kadar anlatırsan anlat, hedefkitle kendi kapasitesi kadar alıyor! Bu da bir dâvâ-nın çözümüne yardım etmiyor. Ahıska Türkleri tâ-rihinde ilk ve tek uzun soluklu periyodik yayın olanBizim Ahıska, başta yurt içi olmak üzere Kazakis-tan’dan ABD’ye kadar ulaşmaya çalışıyor. Ukalâlıksaymazsanız dergimiz, imkânları fevkınde orijinalkonuları ele alan kaliteli bir çizgi izlemektedir.Fakat okuma geleneği olmayan bir topluluğa hitapetmenin bahtsızlığını içine sindiremiyor. Çetinoğlu: Teşekkür ederim Yunus Bey, sorularımıaçık kalplilikle, samîmiyetle ve cesâretle cevaplan-dırdınız. İlgililer ve yetkililer ümit edilir ki mesajla-rınıza muttali olacaklar, gereğini yapacaklardır.

(İKİNCİ VE SON BÖLÜMDE, BİZİMAHISKA DERGİSİ HAKKINDA BİLGİ VE

Dr. YUNUS ZEYREK’İN HAYAT HİKÂYESİYER ALMAKTADIR.)

MUHTEREM YETKİLİLER! BU FERYADA, BU ÇIĞLIĞA KULAK VERİNİZ!VE GEREKENLERİ YAPINIZ!

Dr. YUNUS ZEYREK İLE AHISKA VEAHSKALI TÜRKLER HAKKINDA KONUŞTUK