23.10 - sabİs - sakarya Üniversitesi bilgi...

10
23.10.2015 1 2. KÜFLER GENEL ÖZELLİKLERİ Küfler ökaryotik mikroorganizmalardandır. Genelde küçük pamuk parçacıklarını andıran, dallı budaklı filamentlere benzer. Saprofit (çürükçül) veya parazit olarak yaşayan çok hücreli organizmalardır. Küfler doğada hava, toprak, su ve organik maddeler üzerinde yaygın olarak bulunur. Çok süratli yayılma gösterirler. 2-3 günde 5-10 cm² lik alanı kaplayabilirler. Özellikle bozulmuş ekmek, limon vb. gibi gıdaların üzerinde küfleri sıklıkla gözlemleyebiliriz. Büyüklükleri, değişik görünüşleri, gerçek hücre çekirdeğine sahip olmaları ve değişik şekilde üremeleriyle bakterilerden ayrılırlar. Küfler bazı gıdalarda renk ve aroma için istenirken diğer yönüyle de ürünlerde istenmeyen renk, lezzet ve bozulmalara neden olur. Düşük pH, su aktivitesi ve ısı değerlerinde de yaşamlarını sürdürme özellikleri vardır. Gıdalarda küflerin patojen ve toksik etkileri yok denecek kadar az olmasına rağmen bazı küf türleri mikotoksin yapmaları ve patojen olmaları nedeniyle önem taşır. Küflerin oluşturduğu, gelişmiş canlılarda zehir etkisi yapan maddelere mikotoksin” denilmektedir. Hücre yapısı dıştan içe doğru; hücre duvarı, stoplazma zarı, stoplazma ve çekirdekten oluşur. Hücre bölümleri ve yapısı mayalara benzese de küflerin hücre duvarı, kitinsi yani sert bir yapı gösterir. Küf hücre yapısı Hücreler çok çekirdeklidir. Diğer hücre içi organellerin yapı, sayı ve görevleri mayalara benzer. Hücre duvarının içinde yarı geçirgen stoplazma zarı, bunun içinde de protoplazma bulunur. Protoplazmada etrafı zarla çevrili bir veya birkaç çekirdek, çeşitli granüller, endoplazmik retikulum, mitokondri ve golgi cisimcikleri bulunur. Küflerin Mikroskopta Görünüşlerine (Morfoloji) Göre Sınıflandırılmaları Küfler mikroskopta incelendiğinde ipliksi bir yapı gösterirler. Birçok hücrenin yan yana gelmesiyle oluşturdukları bu ipliksi yapıya “hif”, Hiflerin dallanmalar yaparak oluşturdukları karmaşık hif topluluklarına da “miselyum” denilmektedir. Küfler, miselyum oluşturan çok hücreli funguslar olarak tanımlanır. Hif olarak isimlendirilen ipliksi yapıdaki oluşumlar çıplak gözle de kolayca görülür.

Upload: phamquynh

Post on 13-Apr-2019

221 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

23.10.2015

1

2. KÜFLER

GENEL ÖZELLİKLERİ

Küfler ökaryotik mikroorganizmalardandır. Genelde küçük

pamuk parçacıklarını andıran, dallı budaklı filamentlere

benzer.

Saprofit (çürükçül) veya parazit olarak yaşayan çok hücreli

organizmalardır.

Küfler doğada hava, toprak, su ve organik maddeler

üzerinde yaygın olarak bulunur. Çok süratli yayılma

gösterirler. 2-3 günde 5-10 cm² lik alanı kaplayabilirler.

Özellikle bozulmuş ekmek, limon vb. gibi gıdaların üzerinde

küfleri sıklıkla gözlemleyebiliriz.

Büyüklükleri, değişik görünüşleri, gerçek hücre çekirdeğine

sahip olmaları ve değişik şekilde üremeleriyle bakterilerden

ayrılırlar.

Küfler bazı gıdalarda renk ve aroma için istenirken diğer

yönüyle de ürünlerde istenmeyen renk, lezzet ve bozulmalara

neden olur.

Düşük pH, su aktivitesi ve ısı değerlerinde de yaşamlarını

sürdürme özellikleri vardır.

Gıdalarda küflerin patojen ve toksik etkileri yok denecek

kadar az olmasına rağmen bazı küf türleri mikotoksin

yapmaları ve patojen olmaları nedeniyle önem taşır. Küflerin

oluşturduğu, gelişmiş canlılarda zehir etkisi yapan maddelere

“mikotoksin” denilmektedir.

Hücre yapısı dıştan içe doğru; hücre duvarı, stoplazma zarı,

stoplazma ve çekirdekten oluşur.

Hücre bölümleri ve yapısı mayalara benzese de küflerin hücre

duvarı, kitinsi yani sert bir yapı gösterir. Küf hücre yapısı

Hücreler çok çekirdeklidir. Diğer hücre içi organellerin yapı,

sayı ve görevleri mayalara benzer. Hücre duvarının içinde yarı

geçirgen stoplazma zarı, bunun içinde de protoplazma bulunur.

Protoplazmada etrafı zarla çevrili bir veya birkaç çekirdek,

çeşitli granüller, endoplazmik retikulum, mitokondri ve golgi

cisimcikleri bulunur.

Küflerin Mikroskopta Görünüşlerine (Morfoloji) Göre

Sınıflandırılmaları

Küfler mikroskopta incelendiğinde ipliksi bir yapı gösterirler.

Birçok hücrenin yan yana gelmesiyle oluşturdukları bu ipliksi

yapıya “hif”,

Hiflerin dallanmalar yaparak oluşturdukları karmaşık hif

topluluklarına da “miselyum” denilmektedir.

Küfler, miselyum oluşturan çok hücreli funguslar olarak

tanımlanır. Hif olarak isimlendirilen ipliksi yapıdaki oluşumlar

çıplak gözle de kolayca görülür.

23.10.2015

2

Hifler gelişme şekline göre ikiye ayrılır:

Gıda maddesi yüzeyinde gelişip yayılan ve içine nüfuz ederek

küflerin ortama tutunmalarını ve gelişmeleri için gerekli besin

maddelerinin alınmasını sağlayan hiflere vejatatif hif

(beslenme hifi) denir.

Havaya doğru uzayan ve küflerin çoğalmasını sağlayan

sporları taşıyan hiflere de förtil hif (hava hifi) denir.

Mikroskopta incelemede hifler, septalı(bölmeli) veya septasız

(bölmesiz), dallanmış veya dallanmamış olabilir. Bu durum cins,

tür veya çevre etkisi ile değişim gösterir.

Hif çeşitleri

Hiflerin ucunda spor kesesi içinde sporlar bulunur. Küfler bu

sporları ile gıdalara bulaşır. Gıda üzerine düşen bir tek spor orada

çoğalarak yeni bir küf kolonisi oluşturur.

Küflerin mikroskobik özelliklerinden tür ve cinslerinin

tanımlanmasında yararlanılır. Küf hücresinde yer alan yapıların

görülmesi özel boyama yöntemleriyle mümkün olmaktadır.

Küflerin İsimlendirilmeleri

Küflerin isimlendirilmesinde her organizma iki isimle

tanımlanır. Cins ismi büyük harfle yazılır, tür ismi küçük

harfle yazılır. Örnek: Aspergillus niger, Rhizopus nigricans,

Penicillium camemberti

Küflerin Gelişimine Etki Eden Faktörler

Bunlar su aktivitesi, sıcaklık, pH, oksijen ve ışık olarak

belirtilebilir.

1) Su aktivitesi: Bakteriler mayalardan, mayalar ise küflerden

daha yüksek su aktivitesine gereksinim duyarlar. Ancak bazı

küflerin minimum su aktivitesi değeri bazı mayaların minimum

su aktivitesi değerinden daha yüksek olabilir.

Bozulma etmeni küflerin gelişebildiği minimum su aktivitesi

0,80’dir.

Küfler nem oranının % 10-13’ün altına düştüğü ortamlarda

üreyemez.

2) Sıcaklık

Küfler, bakterilere kıyasla daha geniş sıcaklık

aralıklarında gelişebilmektedir.

En düşük gelişme sıcaklığı 8ºC olarak verilse de 0ºC

gelişen küfler özellikle buzdolabında saklanan yumurta,

et, meyve ve sebze gibi gıdalarda gelişerek bozulmalara

neden olabilmektedir.

Optimum sıcaklık derecesi 25-30ºC arasındadır. Bunun

için gıdalar oda sıcaklığında saklanmamalıdır.

3) pH

pH değerleri çok geniştir. Örneğin 1,3 – 9,6 pH’lar arasında faaliyet

gösterebilir. Optimum gelişme pH’ları 5- 6 olan hafif asitli

ortamlarda daha iyi gelişir.

4) Oksijen

Küfler aerop mikroorganizmalardır. Bu nedenle daha çok yüzeyde

gelişme gösterir. Küflenmeyi engelleyebilmek için gıda maddelerinin

hava ile temas etmeyecek şekilde (vakumla) ambalajlanması gerekir.

5) Işık

Küflerle yapılan çalışmalarda, bazı cinsler belirli dönemlerin dışında

gelişmelerini karanlıkta sürdürür.

23.10.2015

3

Küflerin Çoğalması

Küfler de mayalarda olduğu gibi eşeyli ve eşeysiz olarak çoğalabilen

cins ve türlere sahiptir. Üreme hücresi spordur. Küflerin

tanımlanması ve ayrımında genellikle eşeysiz sporlar ve bunlarla ilgili

yapılardan yararlanılmaktadır. Eşeyli sporlardan ise küflerin

sınıflandırılmasında yararlanılmaktadır.

Eşeysiz çoğalma: Küflerde, maya veya bakterilerde sözü edilen

tomurcuklanma ve bölünme şeklinde doğrudan sayısal artışı sağlayan

çoğalmaya rastlanmaz. Ancak hifler bitki sürgünü gibi uç kısımdan

uzayarak gelişmesini sürdürür.

Küflerde asıl çoğalma şekli sporla olan eşeysiz çoğalmadır. Sporlar

bir kese içinde (endospor) veya açıkta (ekzospor) oluşur ve buna

göre sporangiospor adını alır.

Sporangiumlar normal hiflerden daha kalın hifler oluşur ve uç

kısmında sporlanmayı gerçekleştirir.

Bu hiflere sporangiofor denir.

Sporangioforların ucunda bir

şişlik meydana gelir. Bu şişliğe

spor kesesi denir. Sporangiosporlar

olgunlaşınca kese patlar ve sporlar

çevreye yayılır.

Ekzosporla sporlar oluşurken diğer hiflerden daha kalın, koyu

renkte ve gelişme düzlemine dik konidiforlar meydana gelir. Bazı

cins ve türlerde konidiforun uç kısmı şişkinleşerek cins ve türe göre

şekil ve büyüklüğü değişen oluşumlar (spor) meydana gelir. Bunlara

konidi denir. Arka arkaya konidi zincirleri oluşur. Olgunlaşan konidiler

türe özgü renk, şekil, ve büyüklüktedir. Bu özellikler türün tanısında

kullanılır. Erginleşen konidiler dış etkiler ile dağılarak çevreye bulaşır.

Eşeyli çoğalma: Küf mantarlarında eşeyli çoğalma, mayalarda olduğu

gibi iki farklı mantar hücresi zigospor ve askospor olmak üzere iki ayrı

çoğalma tipi görülür.

Zigosporla çoğalma en tipik şekilde Mucor cinsinde görülür.

Zigosporlar çok çekirdekli, dış yüzeyleri pürüzlü ve koyu

renklidir.

Askospor çoğalma Aspergillus cinsinde görülür. Askosporlar

gamet ve hiflerin kaynaşmaları ile meydana gelir.

Mantarlarda zigospor ve askospor şekil ve büyüklüğü de türe

göre değişir ve küflerin tanısında kullanılır.

Önemli Küfler

Alternaria Cladosporium Mucor

Aspergillus Colletotrichum PenicilliumAureobasidium Fusarium RhizopusBotrytis Geotricum TrichotheciumByssochlamys Monilia Wallemia

Xeromyces

Virüsler, bakterilerden daha basit bir yapıya sahiptirler.

Genetik bilgileri RNA ya da DNA olmak üzere tek tip

nükleik asitte saklanır.

Çoğalmaları bölünme ile değil, ayrı ayrı sentezlenen

yapısal elemanların bir araya gelmesi ile olur.

Zorunlu hücre içi parazitleridir. Çoğalabilmeleri için konak

hücreye gereksinim duyar ve onun yapı taşları ile

sistemlerini kullanırlar.

23.10.2015

4

Bir virüsün yapısı sadece dışta bir protein kılıf ve içerisinde

nükleik asitten meydana gelir. Herhangi bir organeli ve

enzimleri olmadığı için normal bir hücre gibi yaşamlarını

sürdürmeleri olanaksızdır. Yaşamsal bir faaliyet

gösterebilmek için (üreme gibi) mutlaka canlı bir hücreye

girmeleri gerekir. Hücre dışında ise kristal halde bulunurlar.

Bu yüzden bilim adamları tarafından cansızlık ile canlılık

arasında geçiş formu olarak kabul edilir.

Virüsler küre, çubuk ve elips şeklinde olabilirler.

Bulundukları nükleik asit tek çeşittir.

Yani ya sadece DNA ya da sadece RNA bulundururlar. Aynı

zamanda çok da spesifiktirler. Sadece belirli hücrelere

girerler. Bir kuduz virüsü sadece beyin hücrelerine, uçuk

virüsü sadece ağız etrafındaki epitel doku hücrelerine bir

bakteriyofaj sadece belirli bakteri türlerine, AIDS virüsü

sadece akyuvar hücrelerine gibi.

Boyutları 18-26 nm ile 300 nm arasında değişir. Elektron

mikroskobunda görülebilirler. Picorna ve Papova virüsler en

küçük virüsler, Pox ve Paramyxo virüsler ise en büyük

virüsler örneği olarak verilebilir. Pox virüsler, ışık

mikroskobunda da görülebilirler.

Bakteri Hücresi ve Çeşitli Virüslerin Şematik Görünümleri

VİRÜSLERİ BAKTERİLERDEN VE DİĞER MİKROORGANİZMALARDAN AYIRAN ÖZELLİKLER Büyüklük

Genomik yapı

Metabolik aktivite

Çoğalma

Üreme ortamı

Filtrelerden geçme

Hücre organelleri

Antibiyotiklere duyarlılık

İnterferona duyarlılık

Antijenik özellik

Mikroskobik özellik

Büyüklük Virüsler bakterilerden ve diğer mikroorganizmalardan

daha küçüktürler. Bakteriler ve diğer mikroorganizmalar mikrometre

(µm) ile ölçülürken, virüsler nanometre (nm) ileölçülürler.

Virüslerin büyüklüğü yaklaşık 20 - 400 nm arasındadeğişirken, bakteriler ortalama 1000 nm, yani 1 mikronbüyüklüğündedir.

Virüslerin en büyüğü dahi, en küçük bakteriden dahaküçük veya aynı boyuttadır.

1 mm=1000 mikron, 1 mikron =1000 nanometredir. Yani 1 nm , 1 mm'nin milyonda biri büyüklüktedir. En küçük bakteri olarak 300 nm büyüklüğündeki

klamidya elemanter cisimciği, en büyük virüs olanpoksvirus boyutundadır.

23.10.2015

5

Genomik Yapı

Virüslerde tek bir nükleik asit bulunmakta olup, yaDNA ya da RNA'dan oluşur.

Bakterilerde ve diğer mikroorganizmalarda isehem DNA, hem de RNA birlikte bulunmaktadır.

Metabolik Aktivite Virüsler metabolik aktivite bakımından inert

partiküllerdir. Yani tek başlarına metabolik aktivitelerini sürdürecek

enzimleri bulunmamaktadır. Bu yüzden yaşamlarını sürdürebilmeleri için mutlaka

canlı bir hücreye ihtiyaçları bulunur. Hayatlarını devam ettirebilmeleri için canlı hücrelerin

metabolik sistemlerinden faydalanırlar. Bakterilerin ve diğer mikroorganizmaların ise

metabolik faaliyetlerini sürdürebilecekleri enzimleribulunur.

Bu yüzden bakteriler ve diğer mikroorganizmalarhücre dışında da canlı kalabilmektedirler.

Çoğalma

Virüsler yalnızca canlı hücreler içerisindereplikasyon denilen, nükleik asidin kopyasınınçıkarılması şeklinde, yani eşleşme yoluylaçoğalırlar.

Diğer mikroorganizmalar ise ikiye bölünerek, ya damitoz ve mayoz yoluyla çoğalırlar.

Üreme Ortamı

Virüsler yalnızca canlı hücrelerin bulunduğu hücrekültürlerinde ya da embriyonlu yumurtadaüreyebilirler.

Buna karşılık bakteri ve diğer mikroorganizmalarınbüyük çoğunluğu cansız besleyici maddelerdenhazırlanan yapay besiyerlerinde kolaylıkla üreye-bilirler.

Filtrelerden Geçme

Virüsler bakteriyolojide kullanılan filtrelerdenküçük olmaları nedeniyle geçebilirler.

Bakteriler ve diğer mikroorganizmalar ise, büyükolmaları nedeniyle bu filtrelerden geçemezler.

Hücre Organelleri

Bakterilerde ve diğer mikroorganizmalardaribozom, endoplazmik retikulum, mitokondri, golgiaygıtı gibi hücre organelleri bulunmasına karşılık,virüslerde bu organellerden hiçbirisi bulunmaz.

23.10.2015

6

Antibiyotiklere Duyarlılık

Antibiyotikler bakteriler üzerine etkili olup,üremelerini durdurmakta ya da ölümüne yolaçmaktadır.

Virüsler ise antibiyotiklerin varlığından hiçetkilenmezler.

Yani antibiyotik varlığında yaşamlarını sürdürürler.

İnterferona Duyarlılık

Bakteriler genellikle interferonun olumsuzetkisinden etkilenmemesine rağmen, virüslerinterferon varlığında üremelerini sürdüremezler.

Antijenik Özellik

Virüsler daha iyi antijenik özellik göstermekteolup, organizmada daha kuvvetli ve daha kalıcı birantikor yanıtı oluştururlar.

Bakteriler ise daha zayıf antijenik özellikgöstermekte olup, daha kısa süreli antikor yanıtımeydana getirirler.

Mikroskobik Özellik

Virüsler çok küçük olmaları nedeniyle ışıkmikroskobunda görülmeleri mümkün değildir.

Ancak en büyük virüsler hücreler içerisindenoktacıklar şeklinde farkedilebilirler.

Bu yüzden virüslerin incelenmesinde büyütmegücü daha fazla olan elektron mikroskobukullanılır.

Bakteriler ve diğer mikroorganizmalar ise ışıkmikroskobu ile görülebilirler.

Virüsler;

Enerji eldesi

Proteinlerin sentezi

Genom eşlenmesi

için konak hücreye gereksinim duyarlar. Çünkü virüsler kendi

kendilerine enerji üretemezler. Ribozomları olmadığı için protein

de sentezleyemezler. Genom eşlenmesi için gerekli enzimleri

bulunmasına rağmen, gerekli malzemeler olmadığı için bu işlemde

de konak hücreye ihtiyaç duyarlar.

Her virüste genom ve kapsit yapısı bulunur. Bu ikisi birlikte

nükleokapsit adını alırlar. Zarf yapısı ise her virüste

bulunmayabilir.

Tam bir virüs partikülüne virion adı verilmekte olup şu kısımlardan oluşmaktadır

Genomik Yapı

Kapsid

Zarf

23.10.2015

7

Genomik Yapı Virüsün en iç kısmında yani virüsün özünde bulunan,

virüse ait genetik bilgiyi taşıyan nükleik asit kısmıdır. Virüsün yapısal ve yapısal olmayan proteinleri için

gerekli genetik şifreyi taşır. Küçük virüslerde viral genom 3-4 gen taşırken, büyük

virüslerde bu sayı 200-300'e ulaşır. Nükleik asit virüsün cinsine göre ya DNA, ya da

RNA'dan oluşmaktadır. Nükleik asitler ya tek iplikcikli ya da birbiri üzerine

katlanmış çift iplikcikli yapıda olabilir. Nükleik asitler tek molekül halinde olabileceği gibi,

parçacıklar halinde de bulunabilirler. Görünüm olarak düz ya da çembersel şekilde kıvrılmış

olabilirler. Tüm bu özellikler virüsün cinsine ve türüne göre

değişmektedir.

Genomik Yapı

Viral nükleik asitlerin genom büyüklükleri de virionlararasında oldukça farklılık gösterir.

Hepatit B virüsünün genomu en küçük DNA genomuolmasına karşılık, herpes ve poks virüslerin genomlarıen büyük genomlar arasında yer alır.

Nükleik asitler tek ya da çift iplikçikli olabilir.

Çift iplikçikli nükleik asit yapısı DNA virüslerindeyaygındır.

Parvovirus hariç bütün DNA virüsleri çift iplikçiklidir.

Tek iplikçikli nükleik asit yapısı ise RNA virüslerindeyaygındır.

Reovirus hariç bütün RNA virüsleri tek iplikçiklidir.

Genomik Yapı Bir çok virüs nükleik asidi virion içerisinde tek molekül halinde

bulunmaktadır. Bazı virüslerde ise genom parçacıklı olarak görülür. DNA virüslerinde parçacıklı genom görülmez. Parçacıklı nükleik asit yalnızca bazı RNA virüslerinde vardır. Parçacıklı genom içeriği bu virüslerde yüksek sıklıkta

rekombinasyon oluşmasına neden olur. Buna bağlı olarak da yeni yeni antijenik tipler ortaya çıkmaktadır. Virüslerde nükleik asit yapıları düzlemsel (linear) ya da çembersel

yapıda olabilir. Bütün RNA virüslerinin nükleik asitleri linear yapı gösterir. DNA virüslerinde ise hem linear hem de çembersel nükleik asit

yapısı görülür. DNA virüslerinden Papovavirus ve Hepadnavirus grubu çembersel

DNA yapısı içerir.

Çeşitli tipteki nükleik asitlerin şematik görünümleri

Kapsit

Virüs kapsiti, kapsomer adı verilen

alt birimlerden oluşur. Kapsomerlerin

dizilişi, kapsitin yani virüsün şeklini belirler.

Kapsomerler simetrik dizilip, helikal ya da kübik

olabilirlerken ayrıca kompleks bir şekilde de dizilim

gösterebilirler.

Kapsit, virüsü dış etkilerden koruyan bir protein kılıftır.

Yüzeyinde bulunan viral protein/glikoproteinler VAP (Viral

Tutunma Proteinleri) olarak adlandırılırlar. Virüs VAP’lar ile

kendisine uygun konak hücresini seçer ve o hücreye tutunur.

VAP’lar çıplak virüslerde kapsit üzerinde yer alırlarken, zarflı

virüslerde ise zarf üzerinde bulunurlar.

Kapsit, nükleik asiti paketler. Onu dış etkilerden korur. Kapsit

kuruluk, asitler ve deterjan etkilerine karşı dayanıklıdır. Kapsitin

bu etkisinden dolayı; zarfı olmayan virüsler, zarflı virüslere göre

dış ortam koşullarına, asitlere ve kuruluğa daha dayanıklıdırlar.

23.10.2015

8

Kapsitin bir diğer görevi de nükleik asitin hücrelere

taşınmasını sağlamaktır.

Zarf Bazı virüslerde nukleokapsidin çevresini lipit yapısında

bir zarf çevreler. Bu tür virüslere zarflı virüsler adı verilir. Bu virüsler

içinde üredikleri hücreden tomurcuklanma ile ayrılırlar. Zarflarını tomurcuklanma sırasında hücre

membranından ya da nukleus membranından alırlar. Zarflı virüsler lipit içermeleri nedeniyle eter ve

kloroform gibi lipit eriticilere duyarlıdırlar. Viral zarf konak hücre membranından köken aldığı için,

viral zarfta da hücre membranında olduğu gibi bir lipittabaka ve virüse özgül fonksiyonları olan proteinlerbulunur.

Zarf, konak hücre kökenli lipid membran ile virüse ait

yüzey protein/glikoproteinlerinden oluşur. Dış ortam

koşullarına, kuruluk, asitler, deterjanlar ve etere karşı

duyarlıdır. Bu duyarlılığın sebebi, zarfın lipid membran

içermesinden meydana gelir.

Zarflı virüsler –> Kuruluğa, asitlere

duyarlıdır. Nemli ortamlarda dayanabilir.

Kan ve salgılarla bulaşma

Çıplak virüsler –> Mide ve safra asitleri

ne dayanıklıdır. Su ve gıdalarla bulaşırlar.

Zarf ile kapsit arasında kalan bölgeye tegüment (matriks) adı

verilir. Bazı büyük virüslerde zarf ile kapsit arasındaki bu

bölgede, konak hücreden aldığı ve virüsün çoğalması için gerekli

olan bazı maddeler (enzim ve bazı proteinler) depo edilir.

Virusların Klasifikasyonu Ve İsimlendirilmesi

Doğada bulunan bütün organizmaların kendine özgü bir veya

birkaç virüsle infekte olabileceği görüşü eskiden beri

bilinmektedir. Bunlar arasında insan, hayvan ve bitkilerde

hastalıklara yol açan değişik karakterde ve çeşitli özellikte

virüsler saptanmış ve her geçen 5-10 yıl içinde de yeni virüsler

ortaya çıkmaktadır.

Konakçı affinitesine göre virüsler aşağıdaki tarzda klasifiye

edilmektedir.

Virüslerin ilk saptanması, bakterilerden sonra olmuştur. Bu

gecikmede, virüslerin boylarının bakterilerden çok küçük olmaları

nedeniyle normal ışık mikroskoplarıyla görülememesi, cansız sıvı ve

katı besi yerlerinde ürememesi ve filtreleri geçmesi esas nedeni

oluşturmuştur.

Bugün, virüslerin varlığını ortaya koyabilecek, izole ve

identifiye edebilecek, üretebilecek bir çok teknik

geliştirilmiştir. Elektron mikroskopları virüsleri

görüntülemede ve morfolojilerini belirlemede çok yararlı

olmaktadırlar.

23.10.2015

9

VİRÜSLERİN ÇEŞİTLERİ

Virüsler taşıdıkları nükleik aside göre adlandırılırlar.

DNA Virüsleri: Yönetici molekülü DNA olan virüslerdir.

Hayvanlarda yaşayan virüslerin çoğunluğu DNA virüsleridir.

Örneğin çiçek virüsü, uçuk virüsü, suçiçeği virüsü DNA virüsüdür.

Bakteride yaşayan ve çoğalan virüslere bakteri yiyen anlamında

bakteriyofaj denir.

RNA Virüsleri: Yönetici molekülü RNA olan virüslerdir. Bazı hayvan

virüsleriyle birlikte yaşayan virüsler RNA virüsleridir. Örneğin

tütün mozaik virüsü, grip, çocuk felci, kızamık, kuduz, kabakulak,

sarı hummaya yol açan virüsler, RNA virüsleridir.

VİRÜSLERİN FİZİKSEL VE KİMYASAL ETKENLERE KARŞI DUYARLILIKLARI

1 - Fiziksel Etkenlere Duyarlılıkları Sıcaklık

İyonik çevre ve pH

Radyasyon

2 – Kimyasal Etkenlere Duyarlılıkları Lipit eritici maddeler

Antiseptik ve dezenfektanlar

Deterjanlar

Sıcaklık Virüsler genellikle yüksek sıcaklığa karşı

dayanıksızdırlar. Virüslerin biçoğu 55 - 60 0C de birkaç dakika içinde

inaktive olurlar. Yüksek sıcaklığın etkisi ile kapsid proteinlerinin yapısı

bozularak, virüsün konak hücreye bağlanma yeteneği kaybolur.

Zarflı virüsler yüzeyindeki lipit yapı nedeniyle, sıcaklığa daha dayanıksızdırlar. Daha düşük sıcaklıklarda bile, kısa sürede inaktive olurlar.

Virüsler soğuğa karşı ise oldukça dayanıklıdırlar. Bu yüzden sıfırın altındaki düşük ısılarda dondurulduklarında uzun süre canlılıklarını korurlar.

En iyi saklama ısısı -70 ile -1960C arasındaki ısılardır. Bu ısı dereceleri arasında dondurulan virüsler, yıllarca canlılıklarını korurlar.

İyonik Çevre ve pH Virüslerin çoğu nötr pH'da, izotonik bir

çevreyi tercih ederler.

Normal koşullarda çoğu virüsler, 5 - 9 arasındaki pH'da canlılıklarını sürdürürler.

Bunun dışındaki pH'larda ise genellikle inaktive olurlar.

Virüslerin hemen hemen tamamı alkali ortamlarda kısa sürede inaktive olmalarına karşılık, bazı virüsler asit ortama dirençlilik gösterebilmektedirler.

Radyasyon Ultraviyole, X ve gama ışınları virüsleri kısa sürede

inaktive ederler.

Bu ışınların öldürücü dozları tüm virüsler için farklılıklar göstermektedir.

Etkileri daha çok nukleik asitler üzerine olmaktadır. Genellikle nukleik asitlerin yapılarını bozmaktadırlar.

Lipit Eritici Maddeler Zarf üzerinde bol miktarda lipit bulunması

nedeniyle zarflı virüsler eter, kloroform veya sodyum deoxycholate gibi lipit eritici maddelere karşı oldukça duyarlıdırlar.

Bu maddeler tarafından lipit zarfın eritilmesiyle kısa sürede enfektivitesini kaybederler.

Zarflı virüsler aynı zamanda sindirim kanalında safra ile temasa gelmekle de harap olurlar.

23.10.2015

10

Antiseptik ve Dezenfektanlar Bakteriler üzerine etkili olan süblime, lizol gibi antiseptik

ve dezenfektanların çoğunluğunun virüsler üzerine etkisi sınırlı olmaktadır.

Bunun yanında formaldehit, hidroklorik asit, sodyum hipoklorit virüsler üzerine etkili maddelerdir.

Viral enfeksiyonlara karşı içme sularının klorlanmasında, klor oranının bakteriyel kontaminasyonlardakine oranla daha yüksek tutulması gerekir.

Formaldehidin etkisi viral nükleik asidi bozması ile olur. Bu etki sonucu viral enfektivitenin ortadan kalkmasına karşılık viral proteinler herhangi bir zarar görmemekte, dolayısıyla virüsün antijenik özelliği aynen devam etmektedir. Bu özelliğinden dolayı formaldehit inaktive aşı yapımında çok kullanılan bir maddedir.

Deterjanlar Alkil sülfatlar, yüzeye etkili deterjanlar

virüsidal özelliğe sahiptirler.

Nonidet ve triton gibi noniyonik deterjanlar viral membranın lipit yapısını bozarlar. Bu durumda zarftaki viral proteinler serbest hale gelirler.

Sodyum dodecil sülfat gibi aniyonik deterjanlar da viral zarfı eritirler. Buna ilaveten kapsidi polipeptitlerine ayrıştırarak parçalarlar.

VİRÜSLERİN İNSAN SAĞLIĞI İÇİN ÖNEMİ:

Virüsler, bakterilerde, bitkilerde, böceklerde, hayvan ve insan

hücrelerinde yaşar ve çeşitli hastalıklara neden olur. Arı,

sinek, kelebek gibi bir çok böcek türünde yaşayan virüsler

vardır. Bu virüsler, özellikle böcek lârvalarında hastalıklara

neden olur. Böceklerde hastalık yapan virüsler, zararlı böceği

ortadan kaldırmak için biyolojik mücadelede de

kullanılmaktadır. Virüslerin neden olduğu hastalıklar

antibiyotik ile tedavi edilmez. Çünkü virüsler, hücre içinde

yaşadıklarından antibiyotiklerden etkilenmez.

Bir hücreye, canlı ya da yüksek sıcaktan öldürülmüş bir virüs

bulaştırıldığında hücre interferon denilen bir madde salgılar.

İnterferon bazı hastalıklar için hücrelerde bağışıklık sağlar.

Virüslerin bu özelliklerine dayanarak bazı virüs hastalıklarına

karşı aşılar geliştirilmiştir. Çiçek, kuduz, sarı humma, çocuk felci

aşıları virütik aşılardandır. Aşılarla oluşturulan bağışıklık yaşam

boyu sürebildiği gibi, daha kısa süreli de olabilir. Her hastalığa

karşı yapılan aşılar iyi sonuç vermeyebilir. Bunun nedeni ise bazı

virüslerin sık ve kolay mutasyona uğrayarak yeni özellikler

kazanmasıdır. Grip virüsü, buna örnek verilebilir.

Virüsler bir canlıdan başka bir canlıya kolaylıkla taşınabilirler.

Bitki virüsleri; böceklerle, yaprakların ve köklerin

birbirlerine dokunmasıyla, tohumla, çiçekle ve aşıyla bir

bitkiden başka bir bitkiye taşınabilirler.

Hayvan virüsleri; öksürme, konuşma, öpüşme, cinsel temas,

aynı eşyaları kullanma, kanla, böceklerle bir başka canlıya

taşınabilirler.

Virüsler hücrelerin içinde çoğalır.

Bir bakteriyofajın çoğalması, virüslerin çoğalmasına örnek

olarak gösterilebilir. Bakteriyofaj, bakteri yiyen virüs

anlamına gelir ve bir DNA virüsüdür.

BAKTERİYOFAJIN ÇOĞALMASI

Bir bakteriyofaj sekiz safhada çoğalır. Bu safhalar sırasıyla

şunlardır :

Bakteriyofajlar bakteriyi sarar.

Bakteriyofaj bakteriye tutunur.

DNA bakteriye girer.

Bakteriyofaj kılıfı dışarıda kalır.

Yeni bakteriyofaj DNAları meydana gelir.

Protein kılıflar meydana gelir.

Parçalar birleşerek bakteriyofajları oluşturur.

Bakteri patlar ve bakteriyofajlar serbest kalır.

Bu işlem böylelikle sürer gider.