22 temmuz’a doğru: yükselen; -...

27
www.setav.org 1 “22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; milliyetçilik mi, ulusalcı l ı k mı ?” PANEL 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; milliyetçilik mi, ulusalcılıkmı?” 3 Temmuz 2007 Salı Saat 11.00 Yer: SETA Vakfı Milliyetçilik ve ulusalcılık kavramlarını, ait oldukları Batı dillerine tercüme etmek ve bu iki sözcüğün aralarındaki farkı ortaya koymak çok zor. Ancak dilbilgisi bakımından eş anlamlı olsalar da, milliyetçilik ile ulusalcık siyasette ve toplumda farklı gerçekliklere gönderme yapan iki ayrı kavram olarak tartışılmaya devam ediyor. 22 Temmuz 2007 seçimleri öncesi giderek canlanan bu tartışmaya katkıda bulunmak üzere, SETA (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları) Vakfı, “22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; milliyetçilik mi, ulusalcılıkmı?” konulu bir panel düzenledi. Oturum başkanlığını ise Dr. İbrahim Kalın’ın yaptığı panele konuşmacı olarak AK Parti Ankara 1. Bölge Milletvekili Adayı Haluk Özdalga, MHP MKYK Üyesi ve Ankara 2. Bölge Milletvekili Adayı Vedat Bilgin ile milliyetçilik ve ulusalcılık konularında yayınları bulunan AraştırmacıYazar Ahmet Özcan katıldı. Panelin Ses Dosyalarına Aşağıdaki Linklerden Ulaşabilirsiniz: Vedat Bilgin : http://www.setav.org/document/vedat_bilgin.mp3 Haluk Özdalga : http://www.setav.org/document/haluk_ozdalga.mp3 Ahmet Özcan : http://www.setav.org/document/ahmet_ozcan.mp3 Soru-Cevap Bölümü : http://www.setav.org/document/soru_cevap_ulusalcilik.mp3 Panelle İlgili Yapılan Haberler: http://www.haberler.com/22-temmuz-a-dogru-yukselen- milliyetcilik-mi-haberi/ http://www.habersutun.com/news_detail.php?id=8319 http://www.haber10.com/haber/80767/ http://www.haber10.com/haber/80999/ http://www.haber10.com/haber/80767/ http://www.samanyoluhaber.com/index.php?khide=1&si d=57505 http://www.milliyet.com.tr/2007/07/03/son/sonsiy22.asp http://www.haber5.com/haber.php?haber_id=286165 http://www.ensonhaber.com/news_detail.php?id=62559 http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=288673 http://www.cafesiyaset.com/haber/20070707/Ulusalci- kanalda-bir-saskin-MHPli.php http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=253953

Upload: others

Post on 17-Sep-2019

9 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 1

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

 

 

PANEL 

 

“22  Temmuz’a  Doğru:  Yükselen; 

milliyetçilik mi, ulusalcılık mı?”  

 

3 Temmuz 2007 Salı  

Saat 11.00 

Yer: SETA Vakfı  

 

Milliyetçilik  ve  ulusalcılık  kavramlarını,  ait  oldukları 

Batı  dillerine  tercüme  etmek  ve  bu  iki  sözcüğün 

aralarındaki  farkı  ortaya  koymak  çok  zor.  Ancak 

dilbilgisi bakımından eş anlamlı olsalar da, milliyetçilik 

ile  ulusalcık  siyasette  ve  toplumda  farklı  gerçekliklere 

gönderme  yapan  iki  ayrı  kavram  olarak  tartışılmaya 

devam ediyor. 

 

22 Temmuz 2007 seçimleri öncesi giderek canlanan bu 

tartışmaya  katkıda  bulunmak  üzere,  SETA  (Siyaset, 

Ekonomi  ve  Toplum  Araştırmaları)  Vakfı,  “22 

Temmuz’a  Doğru:  Yükselen;  milliyetçilik  mi, 

ulusalcılık mı?” konulu bir panel düzenledi. Oturum 

başkanlığını  ise Dr.  İbrahim Kalın’ın  yaptığı  panele 

konuşmacı olarak AK Parti Ankara 1. Bölge Milletvekili 

Adayı Haluk Özdalga, MHP MKYK Üyesi ve Ankara 

2.  Bölge  Milletvekili  Adayı  Vedat  Bilgin  ile 

milliyetçilik  ve  ulusalcılık  konularında  yayınları 

bulunan Araştırmacı‐Yazar Ahmet Özcan katıldı.  

 

 

 

Panelin  Ses  Dosyalarına  Aşağıdaki  Linklerden 

Ulaşabilirsiniz: 

 

Vedat Bilgin:

http://www.setav.org/document/vedat_bilgin.mp3

Haluk Özdalga:

http://www.setav.org/document/haluk_ozdalga.mp3

Ahmet Özcan:

http://www.setav.org/document/ahmet_ozcan.mp3

Soru-Cevap Bölümü:

http://www.setav.org/document/soru_cevap_ulusalcilik.mp3

 

Panelle İlgili Yapılan Haberler: 

http://www.haberler.com/22-temmuz-a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-haberi/

http://www.habersutun.com/news_detail.php?id=8319

http://www.haber10.com/haber/80767/

http://www.haber10.com/haber/80999/

http://www.haber10.com/haber/80767/

http://www.samanyoluhaber.com/index.php?khide=1&sid=57505

http://www.milliyet.com.tr/2007/07/03/son/sonsiy22.asp

http://www.haber5.com/haber.php?haber_id=286165

http://www.ensonhaber.com/news_detail.php?id=62559

http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=288673

http://www.cafesiyaset.com/haber/20070707/Ulusalci-kanalda-bir-saskin-MHPli.php

http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=253953  

Page 2: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 2

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

İbrahim KALIN: 

 

HOŞ  geldiniz.  Bugün  Türkiye’de  yükselen 

“milliyetçilikler”  tartışmasını masaya  yatıracağız. 

Üç  değerli  konuşmacımız  var.  Yükselen 

milliyetçilik  tartışması  Türkiye’de  son  yıllarda 

oldukça  yaygınlaştı.  Yükselen  şeyin  milliyetçilik 

mi, ulusalcılık mı yoksa başka bir  şey mi olduğu 

tartışılıyor.  Fakat  büyük  dönüşüm  ve  kriz 

dönemlerinde  ortaya  çıkan  bütün  hareketler  gibi 

bu  yükselişe  geçtiği  söylenen  sosyal  hareketin, 

eğilimin  de  kendi  içinde  farklı  dinamikleri  ve 

tutarsızlıkları  var.  O  yüzden  tanımlamak  kolay 

değil.  Yükselen  şey  milliyetçilik  deniyor  ama 

Türkiye’deki  geleneksel  milliyetçiliğin  dışında 

kabulleri, tezleri, sloganları olan bir hareket olarak 

karşımıza  çıkıyor.  “Ulusalcılık”  kelimesiyle  biraz 

ifade  edilmeye  çalışılıyor,  fakat  bunu  da 

ayrıştırmak  çok  kolay değil;  semboller,  sloganlar, 

ana tezler birbiri içine geçiyor.  

Bu  tartışmada  milliyetçi  camia  nerede 

duruyor? Geleneksel  olarak Türk milliyetçiliğinin 

doğal  adresi  olarak  gördüğümüz  MHP  ve 

milliyetçi  camia  bu  tartışmanın  neresinde  diye 

baktığımızda  çok  farklı  görüşlerin  olduğunu 

görüyoruz.  

Ülkemizin  geçirdiği hızlı dönüşüm  sürecim 

sürecinde modernleşmenin aktörleri de değişiyor. 

Daha önce çok dar bir çerçevede belli kurumların 

üstlendiği  modernleşme  misyonunu  bugün 

Türkiye’de  farklı  çevreler,  kurumlar,  gruplar, 

kendi  içindeki  küçük  merkezler  üstlenmiş 

durumda.  Yeni  ve  eski  kültürel  gruplar,  dini 

gruplar,  işadamları grupları, düşünce kuruluşları, 

bir  anlamda  Türkiye’nin  modernleşmesini  farklı 

kulvarlara  taşıyorlar.  Bu  aktörlerin  kimliği, 

kültürü, boyutu her gün değişiyor ve yeni boyutlar 

kazanıyor.  

Küreselleşme  ve  Türkiyeʹnin  dünyaya 

açılmasıyla  beraber  kendi  içerisinde  bir  takım 

gerilimler yaşanıyor. Son 10–15 yılda Türkiye’den 

yurt  dışına  giden  insan  sayısı muazzam  bir  artış 

gösterdi  ve  bu  gidiş  geri  dönüşüyle  beraber 

düşünüldüğünde  Türkiye’deki  bu  dinamikleri 

doğrudan  etkiliyor.  Daha  önce  Türkiye’den  belli 

kanallarla  yurtdışına  gidip  dünyadaki 

modernleşme  akımının  merkezine,  yani  Batıya, 

Paris’e, Londra’ya, akan insanlar; bugün çok daha 

farklı yerlerden geliyorlar.  

Bir  öğrenci  kendi  lokal  imkanlarıyla 

Samsun’dan,  Malatya’dan,  Yozgat’tan  kalkıyor, 

Londra’ya,  Paris’e  Washington’a  gidebiliyor, 

oralarda  eğitim  görebiliyor,  hem  de  bunu 

yaparken de Türkiye’nin modernleşme merkezleri 

dediğimiz  yerleri  bypass  edebiliyor.  Oraları 

görmeden,  oralarda  bulunmadan,  New  York’a, 

Avusturya’ya,  Avustralya’ya  gidebiliyor. 

Döndüğü  zaman  Türkiye’nin  “merkez  benim” 

diyen  yerlerinin  iddiaları  da  elinin  tersiyle 

itiveriyor. Daha farklı bir özgüvenle geri döndüğü 

için  bütün  bunlar  tabi  yeni  kimlik  taleplerini  de 

daha  farklı  biçimde  gündeme  getiriyor. Merkeze 

Page 3: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 3

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

talip  olan,  merkezi  kendince  sahiplenen  aktörler 

değişiyor. Ama bu süreçte merkezler de farklılaştı, 

artık  tek  bir  merkez  yok  Türkiye’de;  farkı 

merkezlerin  aynı  anda  öne  çıktığı  bir  süreç 

yaşıyoruz.  

Türkiye’nin  demokratikleşmesi  ve 

şeffaflaşmasıyla  farklı  kimlik  talepleri  de  giderek 

daha  görünür  hale  gelmeye  başladı.  Örneğin 

yapılan  bazı  araştırmalarda  Türkiye’de  başörtülü 

sayısının  artmadığı  görülüyor;  halbuki  Türkiye 

daha  çok  dindarlaşıyor  diye  bir  söylem  var. 

Aslında olan  şu: Dindar kimlik  talebinde bulunan 

insanlar  daha  görünür  hale  gelmeye  başladılar; 

farklı  imkanları  ve  iletişim  kanallarını  kullanarak 

daha görünür hale geliyorlar.  

Bu  çerçevede  milliyetçilik  tartışması  da, 

yükselen  şey  milliyetçilik  mi,  nedir  diye 

baktığımızda  aslında  bir  anlamda  o  kimlik 

talebinde  bulunan  insanların  da  daha  duyulur, 

görünür  hale  geldiğini  görüyoruz.  Tabi,  burada 

milliyetçi camianın da özel bir yeri var. Bu süreçte 

merkezler hep yeniden tanımlanıyor; yeni aktörler, 

farklı merkezlere  talip oldukları  için, bir anlamda 

Türk milliyetçiliğinin  doğal  adresi  olan MHP  de 

bu biricikliğini yitirmeye başladı. Belki  iddialı bir 

ifade oldu ama kastettiğim buna yönelik taleplerin 

farklılaştığı. Dolayısıyla MHP de bir siyasi parti ve 

camia olarak bu meydan okumaya  cevap vermek 

durumunda.  

Seçimlere  giderken  milliyetçi  merkez 

diyebileceğimiz  siyasi  tutum  kendini  nasıl 

konumlandıracak,  bu  iddialara  nasıl  cevap 

verecek?  Ve  bu  22  Temmuz  seçimlerine  nasıl 

yansıyacak?  Bütün  bunları  üç  konuşmacımızla 

konuşacağız.  

İlk  sözü  Sayın  Vedat  Bilgine  vereceğim. 

Kendisi  akademisyen  kimliğiyle  olduğu  kadar 

siyasetçi kimliğiyle de tanıdığımız değerli bir bilim 

adamı. MHP MYK üyesi, MHP Ankara milletvekili 

adayı  ve  Gazi  Üniversitesi’nde  öğretim  üyesi. 

İkinci  konuşmacımız  Sayın  Haluk  Özdalga; 

kendisini  hepimiz  uzun  yıllardır  Türkiye’deki 

sosyal  demokrasi  alanındaki  çalışmalarıyla 

tanıyoruz.  Türkiye’de  sıkça  konuşulan  merkeze 

kim  oturacak  tartışmalarının  da  yıldız 

isimlerinden  biri  haline  geldi  Haluk  Bey.  AK 

Parti’nin  merkeze  açılma  sürecinin  bir  sonucu 

olarak, şu ana kadar genellikle sol, CHP çizgisiyle 

birlikte andığımız Sayın Haluk Özdalga AK Parti 

Ankara  milletvekili  adayı,  bunun  da  sonuçlarını 

göreceğiz,  kendisinden  kendi  perspektifini 

dinleyeceğiz.  Son  olarak  iki  akademisyen 

siyasetçinin  yanında  bir  araştırmacı  ve  düşünür 

arkadaşımızı davet ettik. Sayın Ahmet Özcan Bey; 

Türkiye’de  bu  konular  üzerine  önemli  çalışmalar 

yapmış bir arkadaşımız, kendisi de son konuşmacı 

olarak katılacak.  

Page 4: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 4

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

Vedat BİLGİN: 

 

TÜRKİYE’DE  milliyetçilik  konusunu 

konuşmak  hem  çok  kolay  hem  çok  zordur. 

Ezberlenmiş  sözleri,  sloganları  söylerseniz  çok 

kolaydır.  Türkiye’de  bu,  zaten  çoğu  kere  yapılan 

bir  şey  olduğu  için  şaşırtıcı  olmaz.  Ama  zor  bir 

tarafı  vardır;  milliyetçiliği  hem  teorik  olarak 

anlamak,  sorunlarıyla  anlamak,  hem  de 

Türkiye’nin  şartlarıyla,  tarihsel  kimliği  içerisinde 

milliyetçiliği tanımlamak, onun değişen toplumsal 

şartlar içerisinde oynadığı rolü, fonksiyonları tescil 

etmek  biraz  çaba  gerektiriyor.  O  bakımdan  da 

zorlukları olan bir konudur. 

Türkiye  büyük  bir  imparatorluk 

geleneğinden  gelen  bir  toplum.  20.  yüzyılın 

başında  biz  bu  topraklarda  bin  yıl  içinde  sahip 

olduğumuz,  kurduğumuz,  inşa  ettiğimiz  büyük 

bir  medeniyetin  siyasi  temsilcisi  olan 

imparatorluğumuzu  kaybettik.  Bu  19.  yüzyılın 

başında  dünyada  yaşanan  değişimleri  yeterince 

kavrayamayan  veya  o  değişimlerin  getirdiği 

sorunlara  cevap  üretemeyen  bir  durumun 

sonucudur.  

Yani  imparatorluğun  siyasal  kadrosu, 

entelektüelleri,  organizasyonda  rol  alan  insanlar, 

bu  süreci  yönetemediler  ve  bir  imparatorluk 

kaybettik. 

 

O  imparatorluğun sadece  toprakları küçülmedi, o 

imparatorluğun  sahip  olduğu  değerlerden  de 

kuşku  duyulan  bir  bilinç  şoku  yaşandı. Aydınlar 

özellikle bu şoku çok derin olarak hissettiler ve bu 

hissediş,  bu  sorun  hâlâ  yaşanıyor  diye 

düşünüyorum.  Yani  o  şoku  henüz  üzerimizden 

atamadık.  

 

Bu  bizde  iki  tavır  yarattı:  Birincisi  Batı 

karşısında  içine  düşülen  şokla  Batıya  bütünüyle 

teslimiyetçi  bir  anlayışın  doğmasına  yol  açtı. 

Bunun  en  sapkın  örneğini,  benim  “genetik 

Batıcılık”  diye  isimlendirdiğim  bir  davranışla, 

“Batının her  şeyini  alalım, hatta genetik yapımızı 

da değiştirelim” diyen Abdullah Cevdet’te görmek 

mümkündür. Bu  şokun demek ki çok  tahrip edici 

izleri  var.  Tabii  bir  de  Batıya  eleştirel  bakan, 

yüzyılın başında onu anlamaya çalışan insanlar da 

İmparatorluğun siyasal kadrosu, entelektüelleri, organizasyonda rol alan insanlar, bu süreci yönetemediler ve bir imparatorluk kaybettik. O imparatorluğun sadece toprakları küçülmedi, o

imparatorluğun sahip olduğu değerlerden de kuşku duyulan bir bilinç şoku yaşandı.

Page 5: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 5

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

var. Bunlardan çok önemli üç tanesini de hepimiz 

biliyoruz. Bunlardan  benim  çok  önemsediğim  bir 

isim  Sait  Halim  Paşa’dır.  Sait  Halim  Paşa’nın 

bakışı  bence  o  şoku  atlatmış  bir  aydının  bakış 

açısıdır. İkincisi Ziya Gökalp Bey’dir. Ziya Gökalp 

Bey  de  sadece  anlamaya  değil,  cevap  vermeye 

çalışan  bir  düşünür  olarak  ortaya  çıkmıştır. 

Üçüncü arayış da Prens Sebahattin Bey’dir. Prens 

Sebahattin  Bey’inkisi  daha  zayıf  kalmıştır,  daha 

çok  Batılı  düşünürlerin  birebir  etkisinde  ama  bir 

arayış  olarak  saygıdeğer  bir  çıkış,  bir  sorunu  da 

tespit eden bir çıkış olarak kabul edilebilir.  

Buradan  şuna  gelmek  istiyorum.  Biz  bu 

imparatorluğu  kaybederken  dünyanın  nereye 

gittiğini, dünyanın nasıl değiştiğini kavrayacak bir 

fikir  zeminine  yeterince  sahip  değildik  ve  bunun 

sorunları  Cumhuriyet  dönemine  de  aktarıldı. 

Cumhuriyetin kurucu kadrolarının asker olmaları, 

imparatorluğun  savaşlarda  büyük  ölçüde 

entelektüel kadrosunu yitirmiş olması, biraz önce 

de  bahsettiğim  o  tahripkâr  ortamın  bu  zemini 

zaten büyük ölçüde  travmalı hale getirmiş olması 

gibi  faktörleri  üst  üste  koyduğumuz  zaman, 

Cumhuriyetin  kurucu  kadrosunun,  asker 

kadrosunun  milli  mücadeleyi  başardıktan  sonra 

aynı sorunlarla karşı karşıya kalan bir entelektüel 

zeminle  buluştuğunu  tespit  edebiliriz.  Bunu 

kadrocularda  ve  tek  parti  yönetiminin 

ideolojisinde de görebiliriz.  

Bütün  bunlar  Batı  karşısında  cevap 

üretemeyen bir entelektüel kısırlığın karşı karşıya 

bulunduğu sorunların  tezahürü olarak okunabilir. 

Tabii, 20. yüzyılın üzerinden bir yüzyıl daha geçti; 

21. yüzyılın başındayız ve Türkiye hâlâ yarı köylü, 

köylülüğünü tasfiye edememiş bir toplum, hâlâ az 

gelişmiş  ülkeler  kategorisi  içerisinde  yer  alan  ve 

sanayi  devrimini  gerçekleştirememiş  bir  toplum. 

19.  yüzyılda  sanayi  devrimini  başarmış  olan 

ülkeler  21.yy.da  başka  bir  süreç  içerisinde 

yaşıyorlar.  Post‐kapitalizm,  post‐endüstriyalizm 

diye  isimlendirilen  ama  yeni  bir  süreç  olduğu 

kesin olan, küreselleşme ile daha etkili, bu sürecin 

dışında  kalmış  ülkeler  üzerinde  daha  tahakküm 

edici  hiyerarşik  yapılar  kurulan  bir  süreçten 

geçiliyor.  Bu  anlattığım  süreçlerde  milliyetçiliğin 

farklı  cevaplarının  olduğunu,  farklı  milliyetçilik 

algılarının  doğduğunu  tahmin  edebiliriz. 

Dolayısıyla milliyetçiliğin kendi değişim çizgisini, 

kendi  evrimleşme  çizgisini  bu  süreçlerle 

irtibatlandırarak anlamamız lazım.  

 

Ben  Türk milliyetçiliğinin  her  şeyden  önce 

bu  imparatorluk  birikiminden  büyük  ölçüde 

etkilendiğini  düşünüyorum.  Onun  için  İbrahim 

Bey’in  bahsettiği,  “Milliyetçilik  yükseliyor  mu 

Ben Türk milliyetçiliğinin her şeyden önce imparatorluk birikiminden büyük ölçüde etkilendiğini düşünüyorum. Onun için İbrahim Bey’in bahsettiği, “Milliyetçilik yükseliyor mu?” sorusuna cevaben ben Türk toplumunda milliyetçilik duygusunun zaten hep yüksek olduğunu düşünüyorum.

Page 6: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 6

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

sorusuna  cevaben  ben  Türk  toplumunda 

milliyetçilik  duygusunun  zaten  hep  yüksek 

olduğunu düşünüyorum. Çünkü yüzyılın başında 

bir  imparatorluk  kaybetmiş  ve  bu  sorunları 

çözemediği için de hep tehdit algısına sahip olmuş 

bir  ülke.  İki  kutuplu  dünya  döneminde  de 

Sovyetler  Birliği’nin  baskısını,  hatta  Stalin 

döneminde  tehdidini  hissetmiş  bir  ülke.  Burada 

milliyetçilik  duygusunun  çok  yüksek  olması 

anlaşılabilir  bir  şeydir.  Bunda  şaşılacak  bir  şey 

yoktur. Onun için ben “milliyetçilik duygusu zaten 

hep  yüksekti”  diyorum.  Bunu  hele  etnik 

çatışmalara  bağlayarak;  “Güneydoğu’da  terör 

oluyor,  milliyetçilik  yükseliyor,  şehit  cenazeleri 

geliyor,  milliyetçilik  yükseliyor”  argümanlarıyla 

irtibatlandırmayı  doğrusu  çok  da  sağlıklı 

bulmuyorum.  Zaten  yüksek  olan  duygunun, 

hassasiyetin  muhtelif  tepkiler  şeklinde  ortaya 

çıkmasını da anlayışla karşılamak lazım.  

Burada esas milliyetçiliğin konumunu tespit 

ederken imparatorluğa çok fazla vurgu yapmamın 

sebebi  şu; biz  imparatorluk  içerisinde milletleştik. 

Yani  muhtelif  Türkî  akraba  topluluklar,  Orta 

Asya’dan  gelen  ve  akrabalık  derecelerini 

tarihçilerin  ya  da  arkeologların  ancak  ortaya 

koyabileceği, ama ortak bir tarihsel macera  

 

içerisinde  akrabalıkları  kesin  olan  topluluklar, 

rahmetli  hocam  Erol  Güngör  Bey’in  söylediği 

cümle  ile,  “ümmet  içerisinde millet  olmuşlardır”. 

Onun  için  bizim  bunu  şu  şekilde  de  anlamamız 

mümkündür.  Bu  imparatorluğun  içerisinde 

yaşayan  toplulukların  milletleşmesi  o  kadar 

önemlidir  ki,  bu  imparatorluk  tecrübesine  sahip 

olmayan Türkî topluluklar bugün hâlâ bizim sahip 

olduğumuz millet bilincine sahip değillerdir. 

Bunu bir örnekle  izin verirseniz açıklamaya 

çalışayım: bundan 10–15 sene önce öğrencilerimiz 

arasında her sınıfta on, on beş  tane Kırgız, Kazak, 

Türkmen  muhtelif  Türk  topluluklarından  gelen 

öğrencilerimiz  oluyordu.  Ben  bu  etnisite, 

milletleşme  olaylarını  anlatırken,  “Toplumsal 

Yapı” dersimde soruyordum “İçinizde kim Türk?” 

diye.  Bizim  Anadolu’dan  gelen  yani  Kars’tan, 

Diyarbakır’dan  gelen  çocuklar  ellerini 

kaldırıyordu,  o  çekik  gözlü,  elmacık  kemikleri 

çıkık  çocukların  hiçbirisi  kaldırmıyordu. Peki,  siz 

nesiniz?  Biri  diyordu  ben  Kırgız’ım,  ben 

Türkmen’im,  ben  Kazak’ım,  vs…  Teorik  olarak 

diyordum  hangimiz  daha  Türk’üz?  Elmacık 

kemiklerine,  çekik  gözlerine  bakarsanız  onların 

daha  Türk  olması  lazım  ama  onlar  Türklüğü 

sahiplenmiyorlar.  

Bunu  şunun  için  söylüyorum: Türklüğü bir 

etnik  kimlik  değil  bir  millet  kimliği  olarak 

Ben bu etnisite, milletleşme olaylarını anlatırken, “Toplumsal Yapı” dersimde soruyordum “İçinizde kim Türk?” diye. Bizim Anadolu’dan, yani Kars’tan, Diyarbakır’dan gelen çocuklar ellerini kaldırıyordu; o çekik gözlü, elmacık kemikleri çıkık Orta Asyalı çocukların hiçbirisi kaldırmıyordu. Ben Kırgız’ım, ben Türkmen’im, ben Kazak’ım, vs diyorlardı.

Page 7: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 7

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

algılamak burada çok önemli. Bu anlattığım örnek 

de  aslında  bunu  gösteriyor.  Dolayısıyla  bizim 

milliyetçiliğimiz  etnik kimliklere vurgu yapan bir 

milliyetçilik değil. Etnik ayrımcılığın  simetriği bir 

milliyetçilik  değil.  Biraz  önce  özellikle  bu  terör 

Güneydoğu  meselesi  etrafında  Kürt  ayrımcılığı 

konusunda  ortaya  atılan  görüşlerin  bu  anlamda 

ben  geçersiz  olduğunu  düşünüyor,  etnik 

reaksiyonların  milliyetçiliğin  simetriği  olarak 

algılanması  ya da milliyetçiliğin  onların  simetriği 

olarak  gösterilmesini  yanlış  görüyorum.  Türkiye 

büyük  bir  değişim  yaşıyor.  Bu  değişimi  sadece 

kent nüfuslarına baktığımız zaman da anlamamız 

mümkün.  Ben  bu  değişimlerle  ilgili  yakın 

zamanlarda  Türkiye’de  Değişimin  Dinamikleri 

adında  bir  kitap  yayınladım.  Orada  çok  çeşitli 

verileri de değerlendirerek bunları analiz ettim.  

Oradan  şuna  geçmek  istiyorum. Türkiye’de 

sadece  yüz  bin  nüfusun  üzerindeki  şehirlerde 

yaşayan  insanların  sayısı  2000  yılında  DİE’nin 

verilerine  göre  32  milyon.  Bu,  birçok  ülkenin 

nüfusundan  büyüktür.  Yani  Türkiye  artık  kentli 

bir nüfus haline geliyor.   

Bizim  milliyetçiliğimiz  dolayısıyla  1930’lu 

40’lı  yılların  geleneksel  köylü  duyarlılığına  sahip 

olan milliyetçiliklerden  farklılaşarak  geliyor. Yani 

1950’lerin  bürokratik  milliyetçilik  anlayışından 

farklılaşarak geliyor.    

Türk  milliyetçiliği  belki  de  teorik  olarak 

milliyetçiliğin ilk defa sahip olması gereken zengin 

toplumsal  temellere  dayanıyor.  Dünyanın  her 

tarafında  milliyetçilikler  aslında  bir  orta  sınıf 

hareketidir. Yani batı toplumlarında, dünyanın her 

tarafında  böyledir.  Bizde  de milliyetçilik  giderek 

orta  sınıf  temeline  dayanan,  daha  çoğulcu,  daha 

demokratik  bir  toplumsal  temele  dayanan  bir 

anlayış  şeklinde  evrimleşiyor,  gelişiyor.  Bunu 

böyle  anlamak  lazım, bu bakımdan milliyetçilikle 

bizim  ortak  kimliğimiz,  ortak  paydalarımız 

hatırlanıyor.  Dolayısıyla milliyetçiliğin  ayrımcılık 

değil, Türkiye’yi bütünleştirecek bir ortak kimlik, 

bir  ortak  payda  olduğu  konusundaki  düşünceyi 

siyasi olarak da, Türkiye’nin geleceği açısından da 

çok önemsiyoruz.  

Türkiye’de  bu  değişim  sürecinin  yarattığı 

önemli  sorunlar  var.  Bu  sorunlardan  bir  tanesi; 

“Biz kimiz?” sorusunu insanlar başkalarıyla temas 

ettikçe  daha  fazla  sorarlar.  Türkiye  dünyaya  çok 

açık  bir  ülke  durumuna  gelmiştir.  Bugün  bu 

yüzden  dünyayı  daha  fazla  tanıdıkça 

milliyetçiliğimizi  daha  fazla  hissediyoruz.  İki  yıl 

önce Chicago’da bir sanayi fuarında bulundum. O 

fuarda  gezerken  yanımda  Türkçe  konuşan  iki 

insana rastladım. Onlarla daha sonra tanıştık; birisi 

makine  mühendisi,  diğeri  elektrik  mühendisi. 

Orada  sergilenen  bir  makine  üzerine 

konuşuyorlardı  ve  onu  kendilerinin 

çizebileceklerini  söylüyorlardı.  Bunlar  Konya’da 

küçük bir işletmesi olan insanlar. Artık Türk insanı 

dünyanın her tarafında teknolojiyle, bilgiyle iç içe; 

yine  dünyanın  her  üniversitesine  gittiğimizde 

koridorlarda  telefonla  Türkçe  konuştuklarından 

Türk  olduklarını  anladığımız  pek  çok  insana 

rastlamaktayız. Türkiye’den  çok değil  20 yıl önce 

Page 8: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 8

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

yurtdışına  ancak  bürokratik  nedenlerle 

gidebilenler  vardı,  bugün  Türkiye  dünyaya  çok 

açık  bir  ülke.  Türkler  dünyanın  her  tarafında 

varlar.  Dünyanın  her  tarafına  gittikçe  kendi 

kimliklerini yeniden  tanımlıyorlar. Dolayısıyla bu 

ortak kimliğimiz vurgusu bu bakımdan çok önemli 

hale geliyor. Geçmişten geleceğe uzanan bir  tarih 

bilinci  önemli  hale  geliyor.  Bu  milliyetçilik 

anlayışı, bu kimlik tanımlaması; bizim varlığımızı, 

tarihimizi,  geçmişten  geleceğe  uzanan  bir  varlık 

olarak  kendimizi  tanımlamamız,  gücümüze  güç 

katar.  Bizim  gelecekte  bireysel  olarak  kimlik 

sorunlarımızı  aşmamıza  imkân  verdiği  gibi  bize 

gelecekte yeniden büyük bir hamle yapma, siyasal 

organizasyon, büyük bir medeniyet projesi kurma 

misyonunu verir. Türk milliyetçileri olarak bugün 

böyle  büyük  bir  hamle  yapabilecek  entelektüel 

zemine Türkiye’nin sahip olduğunu düşünüyoruz. 

Dün  buna  sahip  değildik,  dün  biraz  evvel 

bahsettim,  travmalı  aydın  yapısı,  Batının  neyini 

taklit  edeceğimizi  tartışan  hastalıklı  tavır  artık 

tarih  oldu.  Bu  tipler  her  zaman  bulunabilir;  ama 

bugün bunların artık egemen konumda olmadığını 

biliyoruz.  

 

Özellikle  Türkiye’nin  demokratikleşme 

süreci,  yani  1950’den  sonra  işlemeye  başlayan 

süreç  devletten  gücünü  alan  batıcı  bürokratik 

kadroyu  da  tasfiye  etmeye  başladı.  Dün 

geleneksek  değerleriyle  üniversiteye  gelen 

insanları itip kakan, başörtüsünden veya herhangi 

bir geleneksel davranışından dolayı küçümseyen o 

Batıcı  bürokratik  egemen  ideolojinin  ekseninden 

üretilmiş  atmosfer  Türkiye’de  dağılıyor.  Bunun 

yerine kendi değerlerimizi, yerli değerlerimizi öne 

çıkaran yeni bir aydın kadro yetişiyor. Bu Türkiye 

için büyük bir şanstır. Türkiye’nin dünya  ile daha 

yoğun  bir  iletişime  girerek,  daha  sağlıklı  kişilik 

yapılarıyla,  kimlik  sorunlarını  aşan,  kendi 

geçmişiyle,  kültürüyle  ve  uygarlık  birikimiyle 

barışık bir insan anlayışı her şeyden önce özgüveni 

olan  insan  anlayışıdır.  Bu  özgüven  duygusuna 

sahip  insanların  bir  gelecek  kurma  misyonuna 

daha  sağlıklı  kafayla  sahip  çıkabileceğini,  sosyal 

bilimlerden  mühendisliğe,  fen  bilimlerine  kadar, 

bütün alanlarda daha sağlıklı düşünebileceğini ve 

bir  gelecek  tasarımına  daha  olumlu  katkı 

yapabileceğini  düşünüyorum.  Bu  anlamda 

milliyetçiliğin  büyük  bir  motivasyon  olduğunu 

söyleyebiliriz.  

Son yıllarda bir de ulusalcılık tartışması var. 

Bu  anlattığım  milliyetçilik  yaklaşımı  ile  “Battık 

batıyoruz, her şey karanlık” edebiyatı arasında bir 

çelişki  var.  Evet,  Türkiye’nin  tehlikelerle  karşı 

karşıya  olduğunu,  zaman  zaman  bu  tehlikelerin 

arttığını, ama dönem dönem bunların konjonktürel 

şeyler olduğunu biliyoruz. ABD’nin Irak’ı işgali ile 

Türkiye’nin demokratikleşme süreci, yani 1950’den sonra işlemeye başlayan süreç devletten gücünü alan Batıcı bürokratik kadroyu da tasfiye etmeye başladı.

Page 9: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 9

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

başlayan  bir  süreçle  Büyük  Ortadoğu  Projesi  vs. 

çerçevesinde  Türkiye’ye  yönelik  projelerin 

olduğunu da biliyoruz. Bu dış projeler her zaman 

veri olan şeylerdir. Önemli olan burada sizin hangi 

tavrı göstereceğinizdir.  

 

Ama  bunlardan  dolayı  karamsar  olup, 

“Battık  batıyoruz,  napalım,  içimize  kapanalım, 

dışlayalım,  demokratik  değerlere  ters  düşen  bir 

yaklaşıma  gidelim…”  bunları  reddediyoruz. 

Bunlar  Türkiyeʹyi  büyütmez.  Bu  algıyla 

Türkiyeʹnin  geçmişine  ve  geleceğine  yakışan  bir 

tavır  sergilemeyiz.  Kendilerine  ısrarla  ulusalcı 

diyenlerin  esas  sorunu  şudur:  Tarihimize, 

kültürümüze, uygarlık birikimimize bakış açısıyla 

kendimizle  barışık  değillerdir.  Selçukluya, 

Osmanlıya,  bu  toprakların  üzerindeki  bütün 

birikimlere  saldırıyorlar.  Onlara  göre  tek  parti 

dönemi “altın çağ” oluyor. Rahatsızlıkları nerede? 

“1950’den  sonra  her  şey  kötüye  gitti”  diye 

başlıyorlar.  1950’de  ne  oldu?  50’de  bu  ülkede  ilk 

defa  demokratik  tecrübe  yaşandı;  demokrasinin 

dersi  diyorum  ben,  seçimle  işbaşına  gelen  parti 

iktidar  oldu.  Kötülükleri  onunla  başlatmak, 

burada  özellikle  anti‐demokratik  bir  tavrı 

hissetmemek  mümkün  değil.  O  bakımdan 

milliyetçilik  bütün  ideolojilerden  daha  fazla 

demokrasiye açıktır.  

Bir liberalistin demokrat olmak mecburiyeti 

yoktur.  Liberalist  pekâlâ  tekelci  plutokratik  bir 

rejimi  savunabilir.  Faşist  zaten  savunur;  onun 

devlet merkezli  bir  toplum  projesi  vardır.  Ama 

milliyetçiler  milletin  değerleriyle  barışık; 

hakimiyet‐i  milliyenin  gerçekleşeceği  tek  siyasi 

model  demokrasi  olduğu  için  mecburen 

demokrattırlar.  Milliyetçiler  demokrat  olmak 

zorundadırlar. Bunun için ulusalcılık denilen belli 

grupların  seslendirdiği  görüşle  milliyetçiliğin 

irtibatı yoktur. Hem kendi  tarih ve kültürünüzle 

barışmayacaksınız,  hem  ulusalcı  olacaksınız!  O 

kavram  yerine  başka  bir  şey  bulsalar  daha  hoş 

olur. Ne  bileyim,  kendilerine  devletçi  gibi  daha 

uygun sıfatlar bulabilirler diye düşünüyorum.  

Teşekkür  ediyorum  sabrınızdan  dolayı.

Milliyetçiler demokrat olmak zorundadırlar. Bunun için ulusalcılık denilen belli grupların seslendirdiği görüşle milliyetçiliğin irtibatı yoktur. Hem kendi tarih ve kültürünüzle barışmayacaksınız, hem ulusalcı olacaksınız!

Page 10: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 10

Haluk ÖZDALGA: 

 

SÖZLERİME  bu  toplantıyı  düzenleyen 

SETA  Vakfı’na  teşekkür  ederek  başlamak 

istiyorum.  Ben  çok  uzun  yıllardır  siyasetle 

ilgileniyorum.  Mahalleden  başladım  ve  en  üst 

düzeyde siyaset yaptım. Ama buraya ben siyasi bir 

konuşma  yapmak  için  gelmedim.  Çünkü 

milliyetçilik  çok önemli bir konu ve  size bununla 

ilgili  kafamda  hazırladığım  bir  çerçeveyi 

sunacağım. 

 

Çok  teşekkür  ediyorum  dedim;  çünkü  ben 

gerçekten  milliyetçiliğin  Türkiye’nin  önünde 

duran  en  hayati  sorun  olduğunu  üşünüyorum. 

Ötesini  kestirmek  zor  çünkü  zaman  ilerledikçe 

öngörüde  bulunmak  zorlaşıyor,  Türkiye’nin  en 

hayati  ve  bir  anlamda  kaderini  belirleyecek 

sorunlardan  biri milliyetçilik  diye  düşünüyorum. 

Başlangıçta  kısa  bir  nazari  çerçeve  çizmek 

istiyorum. Hangi  kavramlardan  neyi  kastettiğimi 

açıkladıktan  sonra  günümüzü  ilgilendiren  hayati 

konulara  gireceğim  ve  milliyetçilik  derken  neyi 

kastettiğime  bir perspektif  getirmeye  çalışacağım. 

Demokrasi,  liberalizm,  muhafazakârlık,  sosyal 

demokrasi  gibi  kavramlar  pek  çok  şekilde 

tanımlanabilir  ve  bu  da  anlaşılır  bir  şey.  Ama 

milliyetçilikle ilgili çok can alıcı ve doğru bir tanım 

şu: Milliyetçilik,  aynı millete mensup  insanlar bir 

devlet  altında  toplansın  fikridir;  “bir  devletleri 

olsun”  fikri,  kazıdığınız  zaman  altından  çıkan  en 

güçlü  damarlardan  bir  tanesidir.  Tabii  burada 

“Millet nedir?”  sorusu gündeme geliyor. Bununla 

ilgili de pek çok tanım yapılabilir; kim İtalyan’dır, 

kim  Fransız’dır  gibi...  Bununla  ilgili  bence  en 

doğru yaklaşım biraz  subjektif olsa da  “kendisini 

öyle  hissedenler  öyledir”  yaklaşımıdır.  Yani 

kendisini kim  İtalyan hissediyorsa  İtalyan odur… 

İşin  özeti  bu.  “Ben  vatanımı,  bayrağımı  çok 

seviyorum”  gibi  şeyler  milliyetçi  duyguların  bir 

parçası  olarak  da  görülebilir;  ama  birinci 

söylediğim  tarifi  aklımızdan  çıkarmamamız 

gerekir diye düşünüyorum. Bir de şunu ekleyelim; 

milliyetçilik hep olmuş bir şey değildir. 1800’lerde 

milli  devletin  kurulmasıyla  ortaya  çıkmış  bir 

düşüncedir.  Belirli  bir millete mensup  insanların 

kendi devletlerini kurması 19. yüzyılda ve belli bir 

coğrafyada,  Avrupa’da  ortaya  çıkmış  bir  akım. 

Tabii milli devleti ortaya çıkaran nedenlerden biri 

sanayileşme;  fakat  tek  unsur  bu  değildir.  Bunun 

ortaya  çıkmasıyla  beraber  milli  devletin 

kurulmasını gerektiren  iktisadi  şartların da ortaya 

çıktığını  görüyoruz.  Kendi  tarihimize  baktığımız 

zaman  biz  milliyetçilik  akımlarını  en  şiddetli 

şekilde  Osmanlı  imparatorluğunda  yaşamış 

toplumlardan  bir  tanesiyiz. Milliyetçilik  Osmanlı 

Page 11: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 11

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

tarihinin 19. yüzyılda uğraştığı temel sorundur ve 

imparatorluğun  parçalanmasıyla  sonuçlanmıştır. 

Bunun  sonucunda  da  misak‐ı  milli  çıkıyor;  yani 

bugünkü  sınırlarımız.  Misak‐ı  mili  de  İstiklal 

Savaşı’nı  yürüten  önderlerin  çizdiği  bir  sınır.  Bu 

sınır  da  “Arap  olmayan  Müslüman  ahalinin 

çoğunlukta olduğu toprakların sınırlandırılmasıyla 

ortaya  çıkan  coğrafya”  olarak  görülmüştür.  Bu, 

Musul‐ Kerkük hariç bugünkü Türkiye sınırlarıdır. 

Osmanlıya  geri  gidersek  aslında  bizim  tarihimiz 

milliyetçilik  açısından  son  derece  eşsiz  bir 

laboratuvardır. 

Zaman  değiştiği  için  birebir  ders  çıkarmak 

belki  mümkün  değil;  ama  bizim  kendi 

tarihimizden  öğrenebileceğimiz  pek  çok  şey  var. 

Osmanlının  milliyetçilikle  karşılaşması  önce 

Balkan  coğrafyasında oluyor; bir  süre  sonra Arap 

milliyetçiliğiyle  karşı  karşıya  kalıyor  Osmanlıyı 

yönetenler. 

Osmanlı  elitlerinin  o  zaman  yaşadıkları 

olaylara  ve  gösterdikleri  tepkilere  bakmak  eğitici 

olabilir.  “Bizim  seçkinlerimiz  bu  milliyetçilik 

hareketine  karşı  nasıl  bir  tepki  vermişler;  bunları 

nasıl  analiz  etmişler?”  diye  epey  araştırdım.  Bu 

çalışmalarım  çok  büyük  bir  hayal  kırıklığıyla 

sonuçlandı. 

Milliyetçilik  akımları  1804’te  Belgrad 

Paşalığı’ndaki  ayaklanma  ile  başladı.  Lideri  de 

Kara George diye bir domuz  tüccarıydı. Bu  isyan 

10‐12  yıl  sonra  Belgrad  Paşalığı’na  bir  otonomi 

verilmesiyle  sonuçlanıyor.  Hemen  sonra  diğer 

ayaklanmalar,  1820’de  Yunan  ayaklanmaları 

başlıyor.  Bunlara  baktığımız  zaman,  birkaç  tane 

önemli özellikle karşılaşıyorsunuz. Bunlardan biri, 

bu  ayaklanmaların  ilk  çıkışı  aslında  bir 

milliyetçilik bayrağı altında başlamıyor. Daha çok 

bu  insanların  o  zaman  yaşadıkları  ekonomik 

koşullara  karşı  bir  şikâyet  olarak  ortaya  çıkıyor. 

İkinci  olarak  “Osmanlı  nasıl  reaksiyon  gösterdi?” 

diye  bakıyorsunuz.  Bu  fakirlikle  ilgili  ilk 

ayaklanmalara  karşı  Osmanlı  gereğinden  daha 

şiddetli bir güç kullanıyor. Bu aşırı güç kullanımı, 

hareketi yöneten az sayıdaki önderlerin daha fazla 

güçlenmesine,  işin  daha  hızlı  şekilde milliyetçilik 

eksenine  kaymasına  ve  daha  fazla  taraftar 

toplamasına  yol  açıyor.  Sırplar,  Yunanlar, 

Boşnaklar,  vs.  bunlar  Osmanlı’nın  500  sene 

yönettiği  halklar.  Bab‐ı  Ali  buna  nasıl  bir  analiz 

yapmış  diye  baktığımızda;  mesela  Sırp,  Yunan, 

Bulgar milliyetçiliği  üzerine  bizim  aydınlarımızın 

yaptığı  tek bir ciddi analizle karşılaşmadım. Belki 

ben  bulamadım.  Milliyetçilik  nedir,  Sırp 

milliyetçiliği  nedir;  niye  bunlar  ayaklandılar  gibi 

konularda  çalışmalara  rastlamadım.  Bu 

anlaşılabilir;  bu  kavramlar  Osmanlı’da  bizim 

tarihimizde farklı şeyler ifade ediyor. Bu bakımdan 

belki yabancı oldukları bir kavramdı fakat bu yeni 

gelişmeler  karşısında  bazı  kavramların  yeniden 

tanımlanması,  bir  görüş  oluşturulması  gerekirdi; 

fakat  ben  bulamadım.  Bununla  ilgili  başka 

çalışmalar  var  ve  bunlardan  biri  Balkanlarda 

Eşkıyalık Tarihi. Yani Bab‐ı Ali’nin bakışında bu 

milliyetçilik  akımları  eşkıyalık  tarihi  olarak 

görülüyor.  Bir  başka  kuvvetli  unsur  olarak  şu 

Page 12: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 12

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

bakış  açısı  çok  yaygın;  “Biz  500  senedir  kardeş 

kardeş  yaşıyorduk.  Birdenbire  bu  ayaklanmalar 

çıktı.  Niçin?  Dış  güçler  huzurumuza, 

kardeşliğimize  çomak  soktular,  bize  tuzak 

kurdular,  bize  düşmanlar.”  Bu  bakış  açısı  çok 

yaygın. 

Tabii  dış  güçler,  zamanın  etkili  devletleri; 

Fransa,  Habsburg  İmparatorluğu  ve  Rusya,  bu 

üçü,  Almanya  daha  sonra  geliyor,  özellikle 

Habsburg ve Rusya, Balkanlardaki  ayaklanmaları 

kendi  politikaları  için  etkili  bir  şekilde 

kullanıyorlar.  Ama  benim  dikkatimi  çeken  şu: 

Evet, orada bir kullanma, bir  istismar var ama bir 

de  bu  milliyetçilik  olgusu  var.  Bunu  eğer 

yönetecekseniz,  buna  en  iyi  çözümü  nasıl 

bulacağım  diye  bakarsanız;  orada  eksiklik  var. 

Yapılan  reformlar  hep  dışardan  dayatmalarla 

oluyor.  

Bir  başka  önemli  şey  şu;  çok  yaygın  bir 

şekilde Osmanlı  yönetimi  bir  taraftan  yeniçerileri 

kullanırken  bir  yandan  da  Balkanlarda  bugün 

korucu  olarak  adlandırılan  kuvvetlerin  benzerini 

kullanıyor. Koruculuk  ilk  defa  karşılaştığımız  bir 

şey değil yani. Farklı isimleri var ve orada yaşayan 

halklara  silah  verilerek  merkezi  yönetim 

tarafından  bir  kolluk  gücü  olarak  kullanılıyor. 

Fakat  kritik  an  geldiğinde  bunların  hepsi  karşı 

tarafa geçiyorlar. 

Daha  sonra  karşımıza  Arap  milliyetçiliği 

sorunu  çıkıyor. Avrupa’dan daha  sonra ama  ikisi 

de  bizler  açısından  çok  önemli  dersler 

çıkarabileceğimiz  bir  laboratuvar  özelliğinde. 

Maalesef sadece o zamanın seçkinleri değil bugün 

yaşayan seçkinler de hâlâ bu konularla ilgili yeterli 

bir zihnî donanıma ve meraka sahip değil.  

Bugüne geldiğimizde bizim için hayati önem 

taşıyan  konu  hem  misak‐ı  milli  hem  de  üniter 

devleti  muhafaza  edebilmek  ve  bu  çevrede 

Türkiye’deki milliyetçilik sorununu yönetebilmek. 

Bunu yapıp yapamayacağımızı zaman gösterecek. 

Adına  ne  derseniz  deyin,  önümüzde  bir  Kürt 

sorunu  var.  Bu  bizim  doğru  bir  şekilde  barış  ve 

misak‐ı  milli  sınırları  içinde  ve  üniter  devleti 

koruyarak  yönetip  yönetemeyeceğimizi 

göreceğimiz  en  temel  meselelerden  biri  diye 

düşünüyorum. Ama  ben  açık  söylemek  gerekirse 

bu  konuda  çok  ciddi  sıkıntılarımız  olduğunu 

düşünüyorum. Şu ana kadar çok ciddi hatalarımız 

oldu  ve  şimdi  hâlâ  Türkiye  “Evet  biz  bu  işin 

üstesinden  rahatlıkla  geleceğiz”  noktasından 

uzakta. 

Bu konuda ortaya konulması gereken siyasi 

 

irade  konusunda  sıkıntılarla  karşılaşacağımızı 

düşünüyorum.  Kürtlerde  aşiret  kimliği  her  şey 

demek  olduğu  için milli  kimlikleri  tarih  boyunca 

aşiret  kimliğinin  üstüne  çıkmamış. Modernleşme 

Bugüne geldiğimizde bizim için hayati önem taşıyan konu hem misak-ı milli hem de üniter devleti muhafaza edebilmek ve bu çevrede Türkiye’deki milliyetçilik sorununu yönetebilmek. Adına ne derseniz deyin, önümüzde bir Kürt sorunu var.

Page 13: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 13

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

ve  şehirleşmeyle  beraber  bu  aşiret  kimlikleri 

parçalanıyor  ve  milli  kimliğin  giderek  daha  çok 

ortaya  çıktığını  görüyoruz.  Bu  da  ancak  siyasi 

analizlerle ortaya konulacak bir  şey. Eğer misak‐ı 

milli  korunacaksa  yaşadığımız  modernleşme  ve 

şehirleşme  içinde kaçınılmaz  şekilde Kürt kökenli 

yurttaşlarımızın  milli  kimlikleriyle  ilgili 

taleplerinin  kontrolden  çıkmasını  önlememiz 

gerekiyor.  Bu  talepleri,  ayrı  bir  devlet  talebine 

dönüşmeden, demokratik ve kültürel bir ortamda, 

hakların  verildiği  bir  ortamda  tutmayı 

hedeflememiz gerekiyor. Ama  çok  ciddi  sıkıntılar 

var  ve  Türkiye’de  bununla  ilgili  siyasetler  henüz 

ortaya çıkmadı.  

Ulusalcılık  konusuna  geldiğimizde  ise  ben 

bunu  tamamen  boş,  içeriksiz  bir  slogan  olarak 

görüyorum.  Kendini  ulusalcı  olarak 

tanımlayanların  ne  kendilerinin  ne  istediklerini 

bildiklerini düşünüyorum, ne de bu konularla ilgili 

doğru  tahlil  yapabilme  yetenekleri  olduğunu 

görüyorum. Son bir nokta da önemli; bunların her 

biri  belki  önemli  ama  bir  de  karşımızda 

milliyetçilikle  ilgili küreselleşme olgusu var. Bunu 

da dikkate almamız gerekiyor. Yani karşılaştığımız 

 

milliyetçiliğin  nazari  bir  mesele  olması  önemli 

değil. Yaşadığımız ve karşımızda duran  ciddi  bir 

mesele var. Arka plandaki  küreselleşmeyi hesaba 

katmalıyız.  Milliyetçiliğin  hedefi  milli  devletin 

kurulması  demiştim.  Küreselleşme  milliyetçilik 

açısından  şu  etkiyi  taşıyor.  Milli  devlet  yavaş 

yavaş  üretim,  dağıtım  ve  tüketimin  tek  bir  sınır 

içinde yapıldığı devletten küreselleşmeyle beraber 

uzaklaşıyor. Mikro  ekonomik düzeyde,  şirketlerle 

ilişkiler  bazında  bile  bir  değişim  var.  Bizim 

küreselleşmenin  tamamen  dışına  çıkmamız 

mümkün  değil.  Kürselleşmeyle  beraber  milli 

devlet  son  bulmamıştır;  fakat  ulus  devlet 

dönemindeki  sorunlar  milliyetçilik  açısından 

nitelik değiştirmiştir. 

Mesela bir ulus devlet ötesi AB konusu var; 

ulus  devletler  ortadan  kalkmamakla  beraber  AB 

yapısı  aslında  milliyetçiliğin  yarattığı  sorunların 

çözülmesini  kolaylaştıran  pek  çok  özelliğe  sahip. 

Türkiye’de  ise  kendisini  milliyetçi  olarak 

görenlerin  büyük  çoğunluğu  dâhil,  bunu  da 

yakalayamamış  durumda  ve  buna  ters  yorum 

yapıyorlar.  Milliyetçilik  çok  önemli  bir  konu; 

nazari  bir konu değil. Türkiye’nin  bekasıyla  ilgili 

bir  konu  ve  geçerli  analizlerden  hareket  ederek 

bizim  doğru  siyasetleri  geliştirmemiz  gerekiyor. 

Ve  bu  konuların  çözümünde  gerektiğinde  askerî 

kuvvet  kullanılır.  Fakat  sadece  askerî  kuvvet 

kullanmak  bu  konuların  çözümünde  yeterli 

değildir.  Bunu  kafamızın  bir  kenarına  yazmamız 

lazım.  Kendisini  milliyetçiliğin  sözcüsü  olarak 

görenler dâhil, herkesin bu bakımdan çok dikkatli 

olması gerekiyor. 

Küreselleşme milliyetçilik açısından şu etkiyi taşıyor. Milli devlet yavaş yavaş üretim, dağıtım ve tüketimin tek bir sınır içinde yapıldığı devletten küreselleşmeyle beraber uzaklaşıyor.

Page 14: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 14

Ahmet ÖZCAN: 

 

TÜRKİYE,  22  Temmuz  sürecine 

milliyetçiliğin,  ulusalcılığın  paralel  bir  biçimde 

yükselişiyle giriyor ve girecek. Seçim sonuçlarında 

da Genç Parti’nin, Milliyetçi Hareket Partisi’nin ve 

Cumhuriyet  Halk  Partisi’nin  daha  ateşli  bir 

pozisyonda  çıkacağı  kanaatindeyim.  Belki 

yanılıyorum  ama beklemedikleri ölçüde destekler 

alarak çıkacakları kanaatindeyim. 

 

Ulusalcılık  ve  milliyetçiliğin  yükselişi  söylemi 

birkaç  yıldır  Türkiye’nin  gündeminde.  Önce 

büyük  gazetelerde,  milliyetçilik  yükseliyor  mu 

diye  gündem  olmaya  başladı.  Aslında  sokağa 

baktığımızda  hiç  öyle  bir  görüntü  yoktu;  ama 

genelde  büyük  gazeteler  manşetlerinde  ve  bazı 

köşe  yazarlarının  köşelerinde  buna  benzer  ön 

atışlar  yapıldığı  zaman,  hemen  bir  altını  çizip 

izlemek  gerekiyor.  Bana  göre  bu  milliyetçilik 

yükseliyor  diskurunun  önemli  bir  kısmı 

manipülatiftir.  Türkiye  belli  reflekslerin  toplum 

mühendisliği  dediğimiz  süreçler  vasıtasıyla 

kontrol edilmesi ve belli yönlere kanalize edilmesi 

teknikleri  gelişmiş  bir  ülkedir.  Soğuk  Savaş 

döneminden  kalma  yöntemler  üzerinden  toplum 

mühendisliği  iyi  yapılır.  Bu  çerçevede  de  bu 

ulusalcılık  ve  milliyetçilik  yükseliyor  söyleminin 

kendisinin  Türkiye’nin  gündemine  getirilmesi  ve 

arkasından bunun üzerinden yarı sivil yarı devlet 

kontrollü  yoğun  faaliyetler  ve  propagandalarla 

doğal  bazı  anti‐batı,  anti‐emperyalist  ve  kitlesel 

reflekslerin  kendisine  bir  sosyoloji  bulması 

sağlandı. Bunu en son mitinglerde gördük.  

Bu  açıdan,  işin  bir  manipülatif  tarafı 

olduğunu  bir  de  sosyolojik  tarafı  olduğunu 

düşünüyorum.  Sosyolojik  tarafı  şudur.  Türkiye, 

Vedat  Bey’in  az  önce  bahsettiği  gibi  Osmanlı 

bakiyesi  bir  toplumdur  ve  kendisinden  kopan 

ülkelerdeki,  hatta  Avrupa’daki  milliyetçiliklere 

benzemeyen  bir  milliyetçilik  geçmişi  vardır  ve 

bunun  nedeni Anadolu’nun Osmanlı  kalesinin  iç 

kalesi  olmasıdır.  Tabiri  caizse  büyük  yangından 

sonra,  büyük  dağılmadan  sonra  bize  ihanet 

etmemiş  olan  bütün  unsurlar  bu  iç  kaleye 

toplanmıştır.  Balkanlardan,  Kafkaslardan,  kısmen 

Ortadoğu’dan. Misak‐ı Milli denilen  şey zaten bir 

sınır  çizmez,  bu  iç  kaleye  toplananların  ahdidir. 

Birlikte yaşama  iradesidir ve cumhuriyet bu  irade 

üzerine  kurulmuştur.  1876  Anayasası’nda 

“Osmanlı devletine vatandaşlık bağıyla bağlı olan 

unsurlara  Osmanlı  denir”  ibaresi  yerine  1921 

Anayasası’nda  “Türk”  ibaresi  eklenmiştir. 

Cumhuriyeti  kuran  Türk,  aslında  artık  Osmanlı 

diyemeyeceğimiz  için  Osmanlı  Türk’üdür, 

Osmanlıdır.  Dolayısıyla  çok  etnisitelidir. 

Dolayısıyla  belki  pozitif  manada  etnik  kökenleri 

Page 15: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 15

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

ifade etmez, bu  topraklarda yaşayan, ortak kader, 

tarih  ve  vatan  birliğine  sahip, milletin  adı  olarak 

konulmuştur.  Bu  daha  sonraları  etnik  manalar 

içerir olmuştur. O ayrı bir mevzu. Fakat burada bu 

iç kaleye toplanma psikolojisi üzerine bina edilmiş 

bir  vatanseverlik,  bir  milliyetçilik  var.  Yani 

Cumhuriyeti  kuran  milliyetçilik  aslında  bir 

güvenlik  refleksidir.  Alman  milliyetçiliği  gibi  ya 

da  Fransız  milliyetçiliği  gibi  bir  olgu  değil,  bir 

ideolojik duygu değil, hatta Osmanlı’ya isyan eden 

Sırp, Yunan ve Arap milliyetçilikleri gibi  ideolojik 

bir muhteva taşımaz. Tam tersine iç kaleye sığınıp, 

bu  kaleyi  de  elde  tutma  iradesini  yansıtan  bir 

güvenlik  refleksi  olarak  tarih  sahnesine  çıkmıştır 

ve Cumhuriyeti kurmuştur.  

Bu  iradenin  dönem  dönem  toplumun  belli 

kesimlerinin  veya  devletin  belli  kesimlerinin 

kendini yine  tehlike altında hissettiği zamanlarda 

sahneye  çıkıp,  ete  kemiğe  bürünüp  bir  ideolojik 

harekete  veya  yükselen  hareketlere  dönüştüğünü 

görüyoruz. 60’lı, 70’li yılların ülkücü hareketi, Rus 

işgali  tehdidi  veya  komünizm  tehdidi,  Soğuk 

Savaş  döneminde  bunu  algılayarak,  buna  yine 

benzer  bir  tepki  vermiştir.  O  dönemde  bir  Türk 

milliyetçiliği  hareketinin  olgunlaşması, 

partileşmesi ve sonunda bir iç savaşın tarafı haline 

gelerek 12 Eylül’de tasfiye edilmesi söz konusu idi. 

Şimdi bugün de benzer bir biçimde bir tehdit algısı 

var, yani doğal bir  tehdit algısı var. Niye? Çünkü 

soğuk  savaştan  sonra  gözümüzün  önünde  koca 

Sovyetler  Birliği  parçalandı.  Etnik  savaşlar 

yaşadık. Yugoslavya’da, bunu bizi daha yakından 

ilgilendiren bir şekilde gördük. Geri kalan yerlerde 

son  derece  trajik  dağılmalar  parçalanmalar,  iç 

savaşlar, milletlerarası savaşlar yaşandı.  

Birincisi  bu  süreçte,  küreselleşmeye  paralel 

bir biçimde etnik parçalanmalar bütün  toplumları 

tedirgin  etti.  İkinci  olarak  11  Eylül  sonrası 

Amerikan  işgalleri  veya  küresel  güçlerin 

yürürlüğe  koyduğu  bir  program.  Yani  Rice’ın 

ifadesiyle  22  ülkenin  sınırları  değişecek;  Büyük 

Ortadoğu  Projesi.  En  azından  bizim  kendi 

coğrafyamızda,  sağımızda,  solumuzda  doğrudan 

hepimizi,  bütün  ülkeleri,  milletleri  ilgilendiren 

tehditler  gündemde.  Dolayısıyla  buna  bir  tepki 

verecek  insanlık,  buna  bir  karşılık  vermek 

zorunda.  Ve  buna  verilebilecek  olası  tepki  bir, 

Üsame  bin  Ladin  imgesi  üzerinden,  iki,  Saddam 

Hüseyin  imgesi  üzerinden  karikatürize  edilerek, 

ön alarak geldi bu dalga. Eğer bizim programımıza 

itiraz  ediyorsanız  ya  Üsame  bin  Ladin’siniz  ya 

Saddam’sınız.  Yani  asimetrik  bir  ideolojik 

hareketseniz  sizin  tepkileriniz  el‐Kaideciliktir, 

terördür, gayr‐i meşrudur. Eğer konvansiyonel bir 

güçseniz,  devletseniz,  vereceğiniz  tepki 

Saddamcılıktır.  Bu  Cengiz  Çandar  isimli 

yazarımızın  yazılarında  çok  rahat  bir  biçimde 

Türkiye’ye propaganda edildi. O yazılarda bunları 

açıkça okuyabilirsiniz. Böyle bir denklem konuldu 

dünyanın  önüne.  Amerikan  programına  uyacak, 

küreselleşmeye  kapılarınızı,  pencerelerinizi  hiç 

itiraz  etmeden  açacaksınız.  Karikatür  düzeyine 

indirgenmiş  öteki  imgeleri  yaratıldı  ve  bu 

pozisyona sokuldu.  

Page 16: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 16

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

Dünyanın  her  yerinde  kendisini  tehdit 

altında  hisseden  toplumlar  veya  devletler  doğal 

olarak  Amerikan  programına  itirazlarını 

yükselttiler. Özellikle dünyanın gözü önünde Irak 

işgaliyle  başlayan  süreçte,  Batı  kendi  içerisinde 

entegrasyonu  yürütüyor,  Avrupa  birleşmeye 

çalışıyor,  Amerika  Kanada’yla  ilişkiler  içerisinde 

Meksika’yı  yutmaya  çalışıyor.  Ama  geri  kalan 

dünyaya  etnik  ve  mezhebî  parçalanmaları 

dayatıyor. Bunun sembolik  iki örneği  Irak  ile AB. 

AB entegrasyon modelinin, Irak ise parçalanmanın 

sembolü.  Bizim  gibi  ülkelere,  toplumlara 

dayatılan,  ya  benim peşime  takılarak  bir  biçimde 

eklemleneceksin,  yani  AB’ye  gireceksin  ya  da 

Amerikan hegemonyasının içinde bir yer alacaksın 

ya  da  Irak  olacaksın.  Şimdi,  doğal  olarak  bu 

seçenek  karşıtını  da  üretti. Üretmek  zorunda.  Bu 

işin sosyolojik yani doğal tarafı. 

İşin bir diğer tarafı daha var. Özellikle Soğuk 

Savaş  döneminden  biliyoruz  ki  ideolojik  akımlar 

aslında  dünya  sistemini  kuran  büyük  iradeler 

arasındaki  ilişkilerden  doğan  sorunların 

ürünüdür.  Çoğu  zaman  bu  böyledir.  Yani  bir 

ideolojik akım ya da bir ideolojik hareket güçlenir, 

yayılır, bir biçimde ete kemiğe bürünür, önemli bir 

irade  haline  gelirse,  arkasında  bir  büyük  siyasal 

iradeyi veya o konjonktürü, dünya konjonktürünü 

analiz etmek gerekir. En azından anlamak  için bu 

böyledir.  Yani,  Türkiye’de  örneğin  60’lı,  70’li 

yıllarda  komünizm  tehdidi,  sonradan  yapılan 

analizlerde, Türkiye’deki sol akımların gerisindeki 

desteğin  zannedildiğinin  aksine  Sovyetler  Birliği 

değil  önemli  ölçüde  Avrupa  olduğunu  gördük. 

Türkiye’nin  NATO  üyesi  olması,  Avrupa’da 

Alman‐Fransız  ekseninin  buna  direniyor  olması 

gibi bir sürü şeyle bunları izah edebiliriz. Bu biraz 

komplo  sınırları  içerisinde  de  algılanabilir.  Ama 

sonuç  itibariyle  bir  ideolojik  dalga  yükseliyor  ve 

kitleselleşiyorsa  bunu  önce dünyayı  okuyarak  bir 

yere oturtmamız gerektiği kanaatindeyim.  

 

Bu  çerçevede  Amerikan  Anglo‐Sakson  cephenin 

yürüttüğü  programa  devletler  düzeyinde  itiraz 

eden  ve  bir  bagaj  ören  derin Avrupa  dediğimiz, 

Katolik  kilisesi,  Almanya,  Rusya,  İran,  kısmen 

Çin’den  oluşan  bir  karşıt  kutup  var.  Bu  karşıt 

kutup dünyanın her yerinde, doğal olarak  Irak’ta 

da bir direnç örmeye çalışıyor ve bu direnci birçok 

yerde  belki  çok  örtülü  destekler,  çok  örtülü 

manipülasyonlarla  yapıyor.  Devletlerarası 

düzeyde  enerji  pazarlıkları  veya  enerji 

mülkiyetinin  dağılımı  düzeyinde  yapıyor.  Ama 

Türkiye’de  ulusalcılık  denilen  çerçevenin,  en 

Eğer bizim programımıza itiraz ediyorsanız ya Üsame bin Ladin’siniz ya Saddam’sınız. Yani asimetrik bir ideolojik hareketseniz sizin tepkileriniz el-Kaideciliktir, terördür, gayr-i meşrudur. Eğer konvansiyonel bir güçseniz, devletseniz, vereceğiniz tepki Saddamcılıktır. Bu Cengiz Çandar isimli yazarımızın yazılarında çok rahat bir biçimde Türkiye’ye propaganda edildi.

Page 17: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 17

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

azından mimari  aklının  önemli  ölçüde  bu  tarafa 

düştüğü  kanaatindeyim.  Eski  MGK  sekreteri 

Tuncer Kılıç Paşa’nın “İran‐Rus eksenine geçelim” 

ifadesinde  görüldüğü  gibi,  kendilerini Avrasyacı, 

belki Doğucu  olarak  tanımlıyorlar. Bu  işin  bir de 

bu tarafı var. Bunu da bilmemiz gerekiyor.  

Dolayısıyla,  bir,  bu  meseleyi  çok  hafife 

almak  doğru  değil.  Çok  ciddi  bir  saflaşma  var. 

Dünyada  da  yeni  bir  Soğuk  Savaş’ın  ayak 

seslerinden  bahsediliyor.  Soğuk  Savaş  dengesi 

tekrar kurulamazsa bu iki kamp arasında ciddi bir 

sıcak  savaşın  gündemde  olduğu  ileri  sürülüyor. 

Dolayısıyla  bu  saflaşmada,  bu  kamplaşmada 

Türkiye’nin  şu  anda  kelimenin  tam  manasıyla 

kafası karışık; çok  temkinli ve son derece  ihtiyatlı 

bir yol tutturmuş durumda. Bu yolun ben devletin 

bütün  kurumlarıyla  birlikte  inisiyatif  işi  olduğu 

kanaatindeyim. Çok planlanmış, çok analiz edilmiş 

bir şey değil; ama milletin refleksleri gibi devletin 

reflekslerinin  de  çok  güçlü  olduğunu 

düşünüyorum.  Mesela  Irak  işine  bulaşmama,  1 

Mart tezkeresinin geçmemesi gibi, genel olarak da 

bulaşmama konusunda devlet kurumları arasında 

çok  iyi  bir  top  çevrildiği  kanaatindeyim.  Bunun 

gibi bu süreci en az badireyle atlatmaya dönük bir 

ana  siyaset  var.  Fakat  bir  tarafıyla  küreselci  ve 

Batılı  Anglo‐Sakson  cephenin  ve  bir  tarafıyla 

Alman‐Rus‐İran  ekseninin  yürüttüğü  kapışma 

içerisinde dönem dönem hararetli bir şekilde arada 

kalıyor Türkiye. Bir o  tarafa yüzünü dönüyor, bir 

bu tarafa. Ben ulusalcılığın yükselmesi olayının üst 

okumasının bu olduğu kanaatindeyim.  

 

Altına indiğimizde, sosyolojik olarak analize 

yeltendiğimizde,  Türkiye’de  şu  anki  Milliyetçi 

Hareket Partisi’nin de Cumhuriyet Halk Partisi’nin 

de  geçmişleriyle  hiç  alakası  olmayan,  sadece 

isimleri aynı, Adalet ve Kalkınma Partisi gibi 2002 

yılında  kurulmuş  partiler  olduğu  kanaatindeyim. 

Milliyetçi  Hareket  Partisi,  kadrosuyla,  vitriniyle, 

programıyla;  Cumhuriyet  Halk  Partisi  de  aynı 

şekilde,  yeniden  kuruldu  aslında.  Tabelaları  bizi 

yanıltıyor.  Milliyetçi  Hareket  Partisi  de 

Cumhuriyet Halk Partisi de kendi kökenlerinden, 

kendi geçmişlerinden kopmuş partiler, yani bunlar 

da  aslında  gömleklerini  çıkarmış  partiler.  Ama 

Sayın  Başbakanın  üslubu  kadar  Kasımpaşalı 

olmadıkları  için  açıkça  deklare  etmiyorlar. 

Milliyetçi Hareket  Partisi’nin milliyetçiliği  bugün 

önemli  ölçüde  anti  Kürt  refleksleri  üzerine 

oturuyor. Oysa geçmişte Türk milliyetçiliği hiçbir 

anti‐etnik  içerik  taşımıyordu.  Hatta  Milliyetçi 

hareketin, ülkü ocaklarının Kayseri’den doğudaki 

bütün kadroları köken olarak Kürt’tü. Ama bugün 

çok  ciddi  bir  sıradan  anti‐Kürtçülükle  sıradan 

Kürtçülük yayılıyor. Bir şoven ayrışma var. Politik, 

ideolojik  bir  Türkçülüğü  ya  da  Kürtçülüğü 

Türkiye’de ulusalcılık denilen çerçevenin, en azından mimari aklının önemli ölçüde bu tarafa düştüğü kanaatindeyim. Eski MGK sekreteri Tuncer Kılıç Paşa’nın “İran-Rus eksenine geçelim”

ifadesinde görüldüğü gibi, kendilerini Avrasyacı, belki Doğucu olarak tanımlıyorlar.

Page 18: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 18

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

konuşmuyoruz.  Çok  sıradan;  kızını  Kürde 

vermeme,  evini  Kürde  kiralamama  veya 

MHP’liyse  onunla  iş  yapmama  düzeyinde  çok 

sıradanlaşmış,  çok  tehlikeli  bir  şey  var. MHP  bu 

reflekslerin  üzerine  bugün  oturuyor.  İdeolojik 

olarak dilsiz. Ben Milliyetçi Hareket Partisi’nin bir 

dili,  bir  söylemi,  bir  davası  olduğu  kanaatinde 

değilim. Cumhuriyet Halk Partisi de aynı  şekilde. 

Sayın Baykal,  80’li  yıllarda  sosyal demokrattı,  bir 

dönem  İngiltere’de Blair’in  yükselmesiyle  birlikte 

üçüncü yol gibi bir şeye yüzünü çevirdi. Sonra AK 

Parti’nin  kuruluş  sürecinde  “Anadolu  solu”  diye 

bir  şey  söyledi  ve  tekrar  geri  çekti.  Yani 

Cumhuriyet  Halk  Partisi  bir  ideoloji  arıyor 

kendisine;  ama  bir  türlü  bulamadı.  İşte  bu 

kastettiğim  dünya  koşulları  ve  Türkiye’deki 

koşulların  yarattığı  saflaşmada  Sayın  Baykal 

kendini %20’lerde  tutacak  yeri  buldu  ve  ulusalcı 

oldu. Bu manada kesinlikle  içeriksiz. Vedat Bey’e 

katılıyorum; tarihine, milletine, milletin önemli bir 

bölümüne  düşman  bir  ulusalcılık  olmaz.  Adı 

üstünde  “ulusal”.  Yani  bütünleşmeyi,  terkibi, 

sentezi,  biraradalığı,  bir  arada  tutmayı 

savunmaktır  ulusalcılık.  Bütün  ülkeyi  bir  bütün 

olarak, bütün milleti bir bütün olarak, devleti bir 

bütün  olarak  tutma  refleksidir  ulusalcılık  ya  da 

milliyetçilik. Aralarında şöyle bir ayrım yapılabilir: 

Ulusalcılık  etatist  bir  içerik  taşır,  yani  devlet 

bürokrasi  desteği  vardır.  Milliyetçilik  millete 

dayalıdır.  Yani  bizim  Türk  geleneğinden  ayrımı 

yaparsak,  bugün  akbudun  milliyetçiliği 

ulusalcılıktır,  beyaz  Türk  milliyetçiliği; 

karabudunun,  Anadolu’nun  kara  çocuklarının 

milliyetçiliği MHP milliyetçiliğidir.  

 

Cumhuriyet  mitinglerini  bir  tarafıyla 

Türkiye’nin  en Batılılaşmış,  önceden  kentlileşmiş, 

yani  Tanzimat  süreciyle  başlayan  sürece  gönüllü 

bir  biçimde  katılarak  dönüşmüş,  gelenekten 

uzaklaşmış,  Anadolu’nun  o  orta  kimliğinden, 

muhafazakâr  kimliğinden  arınarak  daha modern 

Batılı bir kimlik edinmiş kozmopolit nüfusun, eline 

Türk  bayrakları  alıp  elli  yıllık  sağ  partilerin 

çizgisine gelmesini ben olumlu bir gelişme olarak 

görüyorum.  İşin  bu  tarafı  var.  Fakat  Türkiye’de 

Batıyla  müttefik  olabilecek  bir  nüfus  ilginç  bir 

biçimde  Batı  karşıtı  bir  pozisyona  evrildi.  Bu 

olumlu  bir  gelişme.  Bu  heyecan  ve  refleks, 

pankartlardaki  “ne  AB,  ne  ABD”  iradesinin 

arkasını  dolduran  gerçekten  sahici,  milli  ve 

vatansever  bir  iradenin,  demokratik  bir 

vatanseverliğin bir  imkânı, bir sıfatı olabilir. Ama 

bunu  değerlendirebilecek  bir  siyasal  temsil  yok. 

Bunu  istismar  eden  temsilciler  var.  Birisi  CHP, 

birisi  Genç  Parti.  Milliyetçi  Hareket  Partisi’ne 

haksızlık  etmek  istemiyorum,  o  düzeyde  bir 

istismarı  yok.  En  azından  belki  de  karabudun 

Türkiye’de şu anki Milliyetçi Hareket Partisi’nin de Cumhuriyet Halk Partisi’nin de geçmişleriyle hiç alakası olmayan, sadece isimleri aynı, Adalet ve Kalkınma Partisi gibi 2002 yılında

kurulmuş partiler olduğu kanaatindeyim.

Page 19: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 19

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

olduğu için istismar etmeyi de beceremiyor. Orada 

bir  parantez  açarak  bunu  söylüyorum.  Ama 

Cumhuriyet Halk Partisi hâlâ statükonun ev sahibi 

edasıyla  Cumhuriyetin,  Mustafa  Kemal’in, 

Cumhuriyet  değerlerinin,  her  şeyin  ev  sahibi 

psikolojisiyle kendini bir pozisyona sokuyor. Ve o 

pozisyondan  şu  anda  ulusalcılığın 

şampiyonluğunu  yapıyor.  Bu  işin  istismar  tarafı. 

Ama  bunun  bir  sosyolojisi  olduğunu 

unutmayalım.  

Bu  milletin  değişik  unsurlarının,  değişik 

sosyolojilerinin  hem  bölgemize,  hem  insanlığa, 

hem  ülkemize  doğrudan  veya  dolaylı  tehdit 

algılamasını  ben  toplumun  sağlığının  göstergesi 

olarak  görüyorum.  Mesela  Romanya’da  yaşayan 

arkadaşlarım  var  ya  da  eski  Sovyet  ülkelerinde... 

Oralardan  algıladığım,  bunlar  ölü  toplumlar;  bir 

tepki  vermiyorlar.  Herhangi  bir  biçimde  bir 

canlılık,  bir  dinamizm,  bir  yaşam  belirtisi 

vermiyorlar.  Ama  bizim  ülkemizde  çok  kolay 

hemen  toplum  tepkisini  verebiliyor.  Tehdit 

algılamasına tepki vermek bir sağlık işareti. Politik 

algılamalarını doğru bir biçimde yönetebilecek bir 

siyasal  irade yok. Demokratik bir siyasal  temsilini 

bulamadığı için de ben manipülasyona çok açık bir 

pozisyon  olduğunu  düşünüyorum.  Bakıyorsunuz 

bombalarla  insanlar  yakalanıyor.  Kriminal 

birtakım  çeteler  oluşuyor.  Bunlar  vatan 

kurtarmaya  soyunuyor,  eski  gladyo  teknikleriyle 

siyasete  müdahale  edecek  birtakım  anti 

demokratik  gelişmeler  oluyor.  Ve  bunların 

arkasında  da  aslında  ne  olduğunu  bilmiyoruz. 

Karanlık  bir  pencere  açılıyor.  Bu,  bu  saydığım 

doğal  sosyolojik  refleksin meşruiyetini  zedelediği 

gibi  bunun  gerçekten  daha  ciddi,  belki  yaratıcı, 

belki Türkiye’nin önünü açacak, Türkiye’nin kendi 

 

milli  varlığını  korumakla  birlikte  dünyayla 

tanışmasını,  dünyayla,  en  azından  bölgesiyle 

konuşmasını sağlayacak yeni bazı fikir ve projeleri 

tartışmasını engelliyor.  

 

Son  olarak  bu  konuyla  ilgili  söyleyeceğim, 

bu  ulusalcılık  ve  milliyetçilik  denilen  sahte 

yükselişin, sahte gündemin gizlediği bir  şey daha 

var.  Türkiye’nin  gerçekten milli,  gerçekten millet 

varlığının  bütünlüğünün,  gerçekten  ulusal 

bağımsızlığının  temelinde  Müslümanlık  yatar. 

Mitinglerdeki heyecan ve refleks, pankartlardaki “ne AB, ne ABD” iradesinin arkasını dolduran gerçekten sahici, milli ve vatansever bir iradenin, demokratik bir vatanseverliğin bir imkânı, bir sıfatı olabilir. Ama bunu değerlendirebilecek bir siyasal temsil yok. Bunu istismar eden

temsilciler var.

Page 20: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 20

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

Ama  mevcut  ideolojik  söylem  bunu  devre  dışı 

bırakarak bu konuları konuşan bir söylem. Bir sol 

aydın,  bir milliyetçi  aydın,  bir  İslamcı  aydın,  bir 

liberal  aydın,  Müslümanlığı  bu  toprakların  bir 

manevi  ruhu,  sigortası  ve  aynı  zamanda  bu 

Müslümanlık üzerinden yapılabilecek yeni  sosyo‐ 

ekonomik,  dış  politika  projelerinin  altyapısı  ve 

motive  unsuru  olarak  okumayı  bir  suç  olarak 

addediyor. Burada devletin dönem dönem  yanlış 

irtica  kodlamasıyla  yaptığı  veya  yaptırdığı  bazı 

politikaların  etkisi  var.  Türkiye’nin  aydını 

toplumun dinini, bizi tarihte var eden, bizi aslında 

millet yapan, bizi bir arada yaşatan tek anlamlı jeo‐

kültürel  gücü  tartışma  dışı  bırakmış,  sen  Türk 

müsün,  Kürt  müsün,  biz  neyiz,  alt  kimlik,  üst 

kimlik  diye  saçma  bir  tartışmanın  içinde  dönüp 

duruyor.  Bu  tartışmalardan  hiçbir  hayırlı  sonuç 

çıkmaz, ki  çıkmıyor da  zaten.  25  senedir Türkiye 

son  derece  tüketici,  son  derece  yanlış  yerlerden 

tartışıyor  sorunlarını.  Terör  sorununu  da, 

ayrılıkçılık  sorununu  da,  Kürt  kimliği  sorununu 

da, Türk milliyetçiliğini de, Türk kimliğini de bu 

anlamda bir yere oturtamıyoruz. Benim kanaatim 

şudur: Türk,  tanzim edici  iradenin adıdır. Türkün 

misyonu budur. Tarihte de bunu yapmıştır. Türk 

budur.  Başka  bir  şeyi  ona  eklemek,  Türkü 

zedelemektir.  Türkü  misyonundan 

uzaklaştırmaktır. Onu bir ırkın adı, bir milletin adı, 

insanları zorla Türk yapma  türünden bir kulvarın 

içine  sokmak,  Türk’ü  bitirmektir.  Türk 

milliyetçilerine  düşen  görev  Türkü  tanzim  edici 

irade olarak yeniden  tasarlamaya çalışmaktır. Ben 

burada Milliyetçi Hareket Partisi’nin yeni kadrosu 

ve  vitriniyle  bunu  yapabileceğine  inanmıyorum; 

ama Vedat Bey gibi bu konulara kafa yoran değerli 

fikir  adamlarının,  en  azından  bu  Türk  kavramını 

Türkçülerin  elinden  alması  gerektiği 

kanaatindeyim. Öbür  tarafta  Kürt  diye,  ister  icat 

edilmiş,  ister uyarılmış, ister dış destekli olsun bir 

yara var. Orada sağlıklı bir Osmanlı perspektifini, 

Cumhuriyeti kuran Türk  tarifinin  içinde yer alan, 

Misak‐ı  millinin  içinde  yer  alan  Osmanlı 

perspektifinden  bir  Kürt  tanımının  yapılıp 

içerilmesi  gerektiği  kanaatindeyim.  Bunun  yolu 

aidiyet,  haysiyet  ve  vatanseverlik  kavramları 

üzerinden  bir  demokratik  perspektifin  inşa 

edilmesidir diye düşünüyorum. 

 

Son  bir  not  olarak,  Tarık  Zafer  Tunaya’nın 

Türkiye’de Siyasi Partiler  kitabında  ilgimi  çeken 

bir  notu  sizlerle  paylaşmak  istiyorum.  Bu 

milliyetçilik  denilen  şey  aslında  bizim 

imparatorluklarımızı  elimizden  alıp  bizi  küçülten 

şey.  Sırp,  Yunan  milliyetçilikleri,  arkasından  ilk 

Arnavut‐Müslüman  nüfusun  bizden  ayrılması, 

Arnavut  milliyetçiliği  ve  son  olarak  en  büyük 

Türkiye’nin gerçekten milli, gerçekten millet varlığının bütünlüğünün, gerçekten ulusal bağımsızlığının temelinde Müslümanlık yatar. Ama mevcut ideolojik söylem bunu devre dışı

bırakarak bu konuları konuşan bir söylem.

Page 21: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 21

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

darbeyi  vuran  Arap milliyetçiliği.  Bizi  Ortadoğu 

petrol  kuyularının  bulunduğu  civarlarda 

dolaşmaktan  alıkoyan  aslında  bu maksatla  teşvik 

edilmiş  Arap  milliyetçiliğidir.  Türk  ve  Arap 

kavramı  zihinlerde  ilk  ayrışmaya  başladıktan 

sonra  Türk  ve  Kürt  kavramı  bugün  rahatlıkla 

ayrıştırılabiliyor. Bu ameliyenin önü Türkle Arabı 

birbirine  düşman  etmekti.  1916  yılında  İngiliz 

dışişleri  bakanına  gönderilmiş  bir  raporda  diyor 

ki: “Türk‐Arap birliğinin önlenmesi  için müracaat 

edilecek  iki  tedbir  vardır.  Birincisi  Türkiye’de 

Türklük  cereyanının  Araplık  aleyhine  hakim 

kılınmasını  bütün  şiddetiyle  mümkün  olduğu 

kadar  yardım  ve  teşvik  etmek.  İkincisi  Türklerin 

Araplar hakkında daha mülayim bir  siyaset  talep 

eylemelerine fiilen imkân bırakmamak.” 

Aramıza  mayınlar  döşenmiş.  Türkle  Arap, 

Türkle  Arnavut,  Türkle  Kafkas,  Türkle  Yunan 

arasına.  Sonra  Türkün  kendi  içinde  mayınlar 

döşenmiş. Devletle milletle, orduyla halk, CHP ile 

DP,  yani  segmenter  ayrışmalar.  Ve  bu mayınları 

kim  kaldırmaya  kalkarsa  imha  ediliyor.  Bu 

mayınları  kaldırmamız  lazım.  Bizim  ilacımız 

“Terkib”  kavramıdır.  Bizi  nerede  ayırmaya 

çalışıyorlarsa,  bizi  kimle  ayırmaya  çalışıyorlarsa 

orada  birleşmek.  Bizi  ne  üzerinden  ayırmaya, 

çatıştırmaya  çalışacaksa  orada  birleştirmek.  Ne 

pahasına  olursa  olsun.  Etnik  bir  ayrışma  varsa, 

bütünleyici  bir  perspektif.  Gerekirse  bu 

bütünleyici perspektif, Türk milliyetçisi  için kendi 

inandığı  Türk  kavramından  feragat  etmeyi  bile 

içermeli.  Biz  bu  birliği,  bu  bütünlüğü,  bu

 

topraklardaki varlığımızı ne pahasına olursa olsun 

korumak  zorundayız.  Gerekirse  Kürt,  Kürt 

milliyetçisi, Kürt ayrılıkçısı Kürtlüğünden feragat  

etmeli;  gerekirse  İslamcı  İslamcılığından,  liberal 

liberalliğinden feragat etmeli. Sadece ölçü olarak  

 

 

 

 

 

söylüyorum.  Bizi  nerede  ayırmaya,  bizi  nereden 

vurmaya  çalışıyorlarsa  orada  elimizde 

yapıştırıcıyla dolaşmak zorundayız.  

Teşekkür ediyorum. 

Bizim ilacımız “Terkib” kavramıdır. Bizi nerede ayırmaya çalışıyorlarsa, bizi kimle ayırmaya çalışıyorlarsa orada birleşmek. Bizi ne üzerinden ayırmaya, çatıştırmaya çalışacaklarsa orada birleşmek. Gerekirse bu bütünleyici perspektif, Türk milliyetçisi için kendi inandığı Türk kavramından feragat etmeyi bile içermeli.

Page 22: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 22

SORU‐CEVAP: 

 

1.  (Işık Grubu Başkanı): Çok kaliteli  insanlar 

topluluğunun  içinde  bulunduğumuz  siyasi 

ortamdan  etkilenerek  burada  biraz  gerilim 

yükseltici  sözler  söylendiğine  şahit  oluyorum. 

Buna  gerek  yok.  Türkiyeʹnin  yeterince  problemi 

var;  zaten  onlardan  bahsediyoruz.  Eğer  bugün 

Türkler  ve  Kürtler  arasında  bir  iç  savaş 

çıkmamışsa  bu  MHP’nin  ve  onun  çok  değerli 

yönetiminin  sağduyulu  yaklaşımından  dolayıdır, 

diye  düşünüyorum.  Dolayısıyla  bazı  şeyleri 

eleştirirken  haksız  eleştirilerde  de  bulunmamak 

lazım.  Ben  1970’li  yıllarda  can  güvenliği 

endişesiyle  Türkiye’yi  bırakmak  zorunda  kalmış, 

ailesi  tarafından  yurtdışına  gönderilmiş  bir 

insanım. Dolayısıyla bugün baktığım zaman adeta 

yavaş çekim olarak  tekrar 70’li yıllara dönüyoruz. 

Dilin  kemiği  yoktur;  ama  söylediğimiz  sözler 

toplumda  çatışmaya,  kamplaşmaya  neden 

oluyorsa  biraz  daha  sağduyulu  yaklaşmak 

gerektiği  kanaatindeyim.  MHP  iktidarını 

ekonomik açıdan çok iyi bir şekilde eleştirebilirim. 

AK  Parti  iktidarının  beş  yılda  ekonomik  olarak 

birçok  alanda  başarısı  vardır.  Ama  bu  ortamda 

sizlerin böyle bir tartışmaya girmesi yakışık almaz 

diye  düşünüyorum.  1970  öncesi  doğanlar  ile  70 

sonrası  doğanlar  arasında,  olayları  algılayış  ve 

geleceğe bakış açısından büyük farklılıklar var. 70 

sonrası  doğanlar  çok  daha  güvenli,  dünyayı 

gezmiş, internette her şeye vakıf olmuş, televizyon 

yoluyla pek çok bilgiye açık, kendi  tarihine vakıf, 

kendine  güvenen  bir  insan  topluluğu;  ama  70 

öncesi doğanlar o büyük  felaketten  ciddi biçimde 

etkilenmiş,  olayın  karamsarlığını,  yitirilen 

toprakların  yarattığı  şokla  bir  paranoya  içinde 

yaşayan  bir  topluluk.  Türk  milleti  her  zaman 

milliyetçidir.  Yeni  yetişen  nesil  tarihine, 

değerlerine  bağlı  olarak  yetişiyor.  Bugün 

bazılarına garip gelebilir; ama  “en milliyetçi  lider 

kimdir”  diye  sorulduğunda,  “Tayyip  Erdoğan” 

cevabı  veriliyor  büyük  çoğunlukla.  Yani  toplum, 

milliyetçiliği bir siyasi partiye veya bir siyasi gruba 

mal  etmiyor.  Toplumun  geleneğinde  var  olan 

milliyetçilik yeniden özellikle de 70 sonrası nesilde 

şekil buluyor, bundan da gurur duyuyorum. 

2.  Milliyetçiliği  tam olarsak  tarif edersek, bir 

fikir  sistemi olarak mı, bir yapının  sonucu ortaya 

çıkmış bir ideoloji midir? Ayrım noktası nedir? 

3.  Türk  milliyetçiliği  ileride  Kürt 

milliyetçiliğinin tetikleyicisi olur mu? 

4.  (Hacettepe son sınıf öğrencisi): Demokrasi 

ve  güvenlik  bağlamında  ayrıştırmacı  bir  zihniyet 

ortaya  çıktı  son  zamanlarda.  Ekonomik  ve 

demokratik  güvenlik  noktasında  daha  ne  kadar 

ayrıştırılacağız?  Irkçılığa  dönüşen  ve  milliyetçi 

tabandan beslenen bir hareket var. MHP de Hrant 

Dink  ve  Santora  cinayetlerinde  net  bir  duruş 

sergileyememiştir…  Ve  bizim  daha  önce  darbe 

görmemiş  –e‐muhtıra  hariç‐  gençler  olarak  23 

Temmuz sabahına dair kaygılarımız var. Bununla 

ilgili  genç  siviller  grubunun  bazı  girişimleri  oldu 

Page 23: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 23

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

ve devam  etmekteyiz.  Şu anda CHP’nin Sosyalist 

Enternasyonal’den  çıkarılması  için  imza 

kampanyamız devam ediyor. 

5.  (Kudret Bülbül): Ulusalcılığın  içinde CHP 

geleneği  var.  MHP  taban  olarak  milliyetçi 

kuşaktan  olmakla  birlikte  sanki  tavan  olarak 

ulusalcılara yakın bir  tavır  sergiliyor. CHP&MHP 

koalisyonu  yapılacağı  söyleniyor.  Neler 

bekliyorsunuz; bu koalisyonun geleceği var mı? 

6.  (Ahmet  Selim  Tekelioğlu):  Gündüz 

Aktan’ın  faşizan  yazılarının  MHP  içinde 

sindirilmesi mümkün olabilecek mi? 

 

Vedat Bilgin:  

Kendi  adıma  baştaki  gereksiz  tartışma  için 

özür diliyorum.  

Fakat Ahmet Bey bir konuda haksızlık yaptı 

diye  düşünüyorum.  MHP’yi  Kürt  milliyetçiliği 

olarak gördüğü bir şeyin karşıtı olarak gördüğünü 

ifade  etti.  Bunu  bir  haksızlık  olarak  görüyorum; 

çünkü bir defa, Türk kültüründe böyle bir şey yok.  

MHP  Soğuk  Savaş  ekseninde  gelişmiş 

siyaset  algısını  açan,  son  yıllarda  küresel  süreçte, 

uluslararası  rekabette,  Türkiye’yi  motive  edecek 

bir  algıyla  milliyetçiliği  yorumlayan,  Türkiye’yi 

dünyaya  kapalı  değil,  açık  bir  ülke  haline 

getirmeye  çalışan  bir  partidir.  Bu  açılımlarını  bir 

taraftan siyasetsizlik olarak görmek, bir taraftan da 

MHP’yi  Kürt  milliyetçiliğini  tetiklemekle  tenkit 

etmek haksızlık olur.  

Konuşmamın büyük bölümünde söylediğim 

gibi, milleti etnik kimlik olarak  tanımlamak, Türk 

milliyetçiliğinin hiçbir düşünüründe (Ziya Gökalp, 

Mümtaz Turhan, Erol Güngör) görülmez. Özellikle 

etnik  çatışmaların  en  yoğunlaştığı  günlerde 

rahmetli Türkeş Bey’in “ben ne kadar Türksem, o 

kadar  Kürdüm”  dediği  biliniyor;  torunlarından 

veya  kız  kardeşinin  torunlarının  arasında  Kürt 

aşiretlerinden  gelen  çocuklar  olduğunu 

hatırlatarak söylediği sözler var. Yakın yıllarda da 

Devlet  Bey’in  Türkeş  Bey’den  sonra  ortaya 

koyduğu  tavırdan  sonra,  onu da  haksızlık  olarak 

görüyorum. Ahmet Bey’in diğer söylediği sözlerin 

altına  imzamı  atarım.  Çünkü  bizim  milletimiz 

etnisite’ye  referans  vermeyen,  onu  reddeden  bir 

anlayışa sahiptir. Dün de böyleydi bugün de böyle.  

Bakın,  yaklaşık  yirmi  yıl  şiddet  ortamında 

yaşadık.  Sizce  yirmi  yıl  Türkiye  bu  toplumsal 

barışı nasıl korudu? Türkiye’de bu barışı üç  şeyle 

koruduk:  Camilerimizde  ibadet  yerlerimizi 

ayırmadık,  ayıran her  toplumda bazı  farklı  sesler 

olabilir.  Hiç  kimse  evlenirken,  çocuğuna  kız 

alırken,  kız  verirken  “Bunun  etnisitesi  neymiş?” 

diye  sormadı.  Bu  bin  yıllık  tarihin  yarattığı  çok 

önemli  bir  sentezdir.  Üçüncüsü  de  hiç  kimse 

alışverişini  yaparken,  uçağa,  trene  binerken, 

ortaklık  kurarken,  ticaret  yaparken  “Hangi 

etnisiteden  geliyorsunuz?”  diye  sormadı.  Biz  çok 

büyük bir gelenekten geliyoruz. Gelenek yaşadığı, 

canlı  bir  kültür  üzerinde  olduğu  müddetçe  çok 

önemlidir. Bizim kültürümüz hâlâ bunu yaşatıyor. 

Ortak  duyarlılıklarımız  var.  Hangi  etnisiteye 

mensup  olursa  olsun,  var  olan  bu  ortak 

Page 24: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 24

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

duyarlılıklarımızı  Türkiye’nin  geleceğe  uzanan 

gücü olarak görüyorum.  

Aydın  Bey’in  “Türk  milliyetçiliği,  Kürt 

milliyetçiliği  farklılaşması  var  mı?”  sorusuna 

cevaben,  Kürt  ayrılıkçılığının  ben  Kürt 

milliyetçiliği  yaratmayacağı  kanaatindeyim. 

Milliyetçilik,  ortak  kültür  ve  ortak  medeniyet 

yaratmış  olmanın  bilincidir.  Esasen  bugün 

birtakım  tahminler  var;  kim  hangi  etnisiteden 

geliyor; bunları kimse bilmiyor, bilmeye kalksanız 

da  bulamazsınız.  Bu  topraklara  biz  geldiğimiz 

zaman,  iki  halk  birden  yaşıyordu;  Ermeniler  ve 

Rumlar.  Biz  buraya  Kürtlerle  birlikte  geldik. 

Selahaddin Eyyubi, hepimiz biliyoruz ki bizim bu 

coğrafyadaki  uygarlığımızın  en  büyük  siyasi 

temsilcilerinden birisi. Selahaddin’in  annesi Türk, 

babası  Kürt’tür.  Abisi’nin  adı  Turan;  onun  için 

bunu nerede ayıracaksınız?  

Ben  etnik  değişimin  bir  toplumsal  boyutu 

olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de etnik yapılar 

kırılıyor.  Aşiret,  kabile,  tribalite  ekseninde 

oluşmuş  etnik  kimlikler  parçalanıyor.  Bu 

kimliklerin  yerine modern  süreçte  yeni  kimlikler 

üretemediğimiz  zaman  bunlar  etnik  ayrımcılığı 

doğurur,  “simetrik  ulusalcılık”  adı  altında 

reaksiyoner  hareketleri  de  doğurur,  lümpen 

hareketleri  de  doğurur.  Bunlarla  milliyetçiliğin 

birbirinden  ayırt  edilememesi,  en  azından 

sosyolojik  düzeyde  bunun  çok  ciddi  bir  sorun 

olduğunu gösteriyor.  

Ben doğrusu CHP&MHP koalisyonu sorusu 

için ayrıca teşekkür etmek istiyorum. Bu tartışmayı 

çok  yanlış  buluyorum;  çünkü MHP  ile  CHP’nin 

koalisyon  yapması  imkânsızdır.  CHP  seçim 

sonrası  ülkedeki  her  partiyle,  AKP  de  dâhil, 

koalisyon  yapabilir.  Çünkü  Avrupa  Birlikçiliği, 

AKP  geleneği  daha  çok  Batı  eleştirisi  üzerine 

kurulmuştur.  Batı  ile  ilgili  eleştirilerini  AB 

politikalarından  dolayı  rafa  kaldırmışlardır. 

Dolayısı  ile  o  konuda  daha  rahat,  daha  uzun 

ömürlü,  daha  sağlıklı  bir  koalisyon  kurabilirler. 

Ama MHP  ile  kuramayacaklarını  düşünüyorum; 

çünkü  CHP’nin  geleneksel  Batıcı,  yerli  kültürü 

tasfiye  edici,  yerli  tarihsel,  kültürel  uygarlık 

değerlerini  tasfiye  edici  politikaları  halen  diri  ve 

halen  karşımızda;  bu ulusalcılık  söyleminin  altını 

açtığınızda zaten bunları görüyorsunuz. Onun için 

CHP‐MHP  birlikteliğini  en  imkânsız  koalisyon 

olarak  görüyorum.  Hele  DSP  koalisyonu 

tecrübesinden  sonra  onun  çok  daha  fazla 

Türkiye’ye zarar vereceğini düşünüyorum.  

Arkadaşımız  Gündüz  Aktan  Bey’i  sordu. 

Doğrusu Gündüz Aktan  Bey  tercihini  yapmış  ve 

aday  olmuş.  Bu  şekilde  geçmişte  farklı  fikirlere 

sahip  olup muhtelif  partilerden  aday  olmuş  çok 

sayıda  insan  vardır.  Onların  tercihlerine  saygı 

duymak  lazım. Haluk Özdalga  Bey  ‐ki  kendisini 

Sosyal  Demokrasi  kitabından  tanıyorum; 

Türkiye’de yayınlanmış  ilk gerçek anlamda sosyal 

demokrasi  ile  ilgili  teorik  nitelikli  bir  kitaptır‐ 

kendisi  şimdi  AKP’de  siyaset  yapıyor.  Bunlara 

saygı  duymak  lazım.  Onun  için  geçmişte  sosyal 

demokrattılar,  şimdi AKP’li oldular ya da MHP’li 

oldular  diye  bireysel  olarak  yargılama  hakkını 

Page 25: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 25

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

kendimde  görmüyorum.  Bence  insanların 

bugünkü tercihlerine saygı duymamız lazım.  

 

Haluk Özdalga:  

Bir  yanlış  anlaşılma  olduysa  düzeltmek 

istiyorum  öncelikle.  Ben  Marksist  anlamda 

milliyetçilik  demedim.  O  kelimeyi  kullanmadım 

ama  bazı  izahları  iktisadi  yorumla  yaptığınız 

zaman  hemen Marksizm’i  çağrıştırıyor.  Ama  bu 

izah Marksizm ile bağlantılı bir izah değil. Mesela 

bu  izahı  yapan  pek  çok  milliyetçilikle  uğraşmış 

araştırmacı  var.  Gellner  var,  milliyetçilikle  ilgili 

çalışan,  kitapları  olan,  en  önemli  isimlerden  bir 

tanesi. Gellner mesela kesinlikle Marksist değildir. 

Bu  vesileyle  şunu  da  söyleyeyim;  tarihsel  veya 

toplumsal  konularda  ekonomi  çok  önemlidir.  Bir 

olayı ekonomiyi ön plana çıkararak açıklamak her 

zaman Marksist yorum değildir. Orada bir  ayrım 

var,  o  da  şu;  Marksizm’de  bir  ekonomik 

determinizm  var.  O  başlı  başına  bir  konu;  ama 

Marksist  olmayan  namütenahi  araştırmacı,  yazar, 

düşünür  de  ekonomiyi  bilebilir,  hiç  kimse 

reddedemez  onu.  Ben  onu  söylemiyorum.  Ama 

milliyetçilikle ilgili şunu söyledim: Her toplumsal, 

siyasal  akımda  olduğu  gibi  pek  çok  tarifler 

yapılabilir.  Ya  da  şunu  söyleyebiliriz;  “ben 

vatanımı,  milletimi,  devletimi,  bayrağımı 

seviyorum… Ben milliyetçiyim”, bu da geçerli bir 

yaklaşım. Ama bir siyasal tahlil yaptığınız zaman, 

tarihte  çok önemli  rol oynamış akım yahut  tanım 

şu:  ‐ki bizi de çok yakından  ilgilendiriyor bugün‐ 

“Millet;  kim  kendini  hangi  milletten  görüyorsa 

odur.”  “Benim  milletim  ayrı  bir  devlete  sahip 

olsun”  talebi;  ‘siyasal  milliyetçilik’  diyelim 

isterseniz  buna.  Benim  problem  gördüğüm  bu; 

yoksa  birisi  “Ben  vatanımı,  milletimi,  devletimi, 

bayrağımı  seviyorum”  diyorsa  burada  bir  sorun 

yok.  

Bu  anlamda  her  milletin  ayrı  bir  devlete 

sahip olması mümkün değil.  

Osmanlı  devleti  nasıl  parçalandı?  Bu 

milliyetçilik  yüzünden  parçalandı.  Yanlış  da 

anlaşılmasın,  Osmanlı  bir  imparatorluktu, 

parçalanmaması  mümkün  müydü?  Çok  zordu, 

yani  tarihe  karşı  argümanlar  söylemeyelim;  ama 

en  azından  şunu  analiz  edebiliriz:  Habsburg 

İmparatorluğu  da,  Rus  İmparatorluğu  da 

parçalandı.  İmparatorluklar  çağı  bitti. Ama  olaya 

şöyle  bakabilirsek,  belki  daha  anlamlı  olabilir. 

Osmanlı  İmparatorluğu’nun  parçalanma  sürecini 

yönetenler, diyelim ki Bab‐ı Ali, Osmanlı seçkinleri 

farklı  şekilde  hareket  edebilirler  miydi?  Farklı 

politikalar  izlenseydi,  bugün  acaba  daha  olumlu 

kabul  edebileceğimiz  durumlar  çıkabilir  miydi 

ortaya?  Osmanlı  İmparatorluğu’nu,  o  günkü 

durumuyla  herhalde  korumak  pek  mümkün 

değildi.  Sorun  bu.  Mesela  Habsburg 

İmparatorluğu  da  dağıldı,  onun  dağılış  sürecini 

incelediğimizde çok anlamlı mukayeseler çıkabilir. 

Bunlar  günümüze  ışık  tutan  önemli  şeyler  diye 

düşünüyorum.  

Zaten  etnisiteye  dayalı  milliyetçilik  bizim 

tarihimizde  de  yok.  Ve  etnisiteye  dayalı 

milliyetçiliğin  ben  çok  ciddi  bir  sorun  olduğunu 

Page 26: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 26

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

düşünmüyorum  Türkiye  için.  Ama  problem  şu: 

“Benim  milletim  ayrı  bir  devlete  sahip  olsun.” 

Türkiye’de bugün böyle bir sorun var ve bana göre 

Türkiye’nin  en  temel  sorunlarından  bir  tanesidir 

bu.  Biz  bunu  nasıl  yöneteceğiz,  nasıl  idare 

edeceğiz?  Misak‐ı  Milli  ile  üniter  devleti 

koruyarak,  demokrasiyi  koruyarak,  Türkiye’nin 

uygarlaşma sürecinde de yola devam ederek bence 

bu mümkün; ama mümkün de olmayabilir. Bakın, 

Yugoslavya  milliyetçilikler  nedeniyle  parçalandı. 

İki kere iki her zaman dört değil.  

Ben  laik  devletle  ilgili  analizlerde  farklı 

düşünürüm;  ama  bütünlük  konusunda 

Türkiye’nin  bir  riski  var.  Bunun  nasıl 

yönetilebileceği konusu önümüzde.  

Türk  milliyetçiliğinin  çok  güçlü  ideolojik 

kökleri  var.  Osmanlı  İmparatorluğu’nun 

parçalanmasıyla ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 1923 

yılında  kurulmasıyla,  23’ten  geriye  doğru  giden 

önemli  geleneğin  üzerine  oturmuş,  ideolojik 

kökleri  olan  bir  Türk  milliyetçiliği  var.  Bence 

1923’te  başarılı  bir  geçiş  yapıldı.  Bu  anlamda 

Türkiye  Cumhuriyeti’nin  kurulması  doğruydu. 

Üzerinde  tartışılan  başka  seçenekler  de  vardı,  o 

konulara girmiyorum, ama neticede doğru bir yere 

gelindi. Şimdi bunu biz nasıl sürdürebileceğiz? Bir 

taraftan  bunları  korurken  bir  taraftan,  biz 

yaratmasak  da,  bizim  dışımızdaki  güçlerin 

yarattığı  bu küreselleşen dünyada nasıl güçlü  bir 

aktör olarak var olacağız?  

Misak‐ı  Milli;  Kurtuluş  Savaşı  liderlerinin 

ilke  bazında  oluşturduğu  sınırları  belli  olan  bir 

toprak  parçası  bütünüdür.  Bu  ilkeler  Musul  ve 

Kerkük  hariç  bir  irredentizm,  yani  o  topraklarla 

ilgili  bir  niyet  beslemek  anlamında  değil,  sadece 

bir  tarihî  vakayı  teşkil  etmek  anlamında 

söylüyorum, sınırları belli bir hedeftir. Bir parçası 

hariç  gerçekleştirilmiştir;  o  olmadı  bitti,  tarihin  o 

sayfası  kapandı.  Yoksa  belirli  bir  toprak  parçası 

çizer  Misak‐ı  Milli;  sorun,  anlattığım  çerçeveler 

içinde bunu çözdürmemek, diye düşünüyorum.  

 

Ahmet Özcan:  

Vedat Bey yanlış anladı diye düşünüyorum. 

Ulusalcılığın  anti  AKP  tepkilerden, MHP’nin  de 

daha  çok  anti Kürt  tepkilerden  beslendiğine  ‐işte 

“şehit cenazeleri geldikçe MHP’nin oyu artar” diye 

bir şehir efsanesi var‐ buna vurgu yaptım o kadar. 

Umarım MHP böyle bir siyaset gütmüyordur, yani 

bunu  istismar  etmiyordur.  Ama  MHP’nin  aday 

listesinde ve son söylemlerinde sizin kadar iyimser 

olmadığını da özellikle belirtmek istiyorum. Kendi 

çizgisi  itibariyle  en  azından  bir  Türk  dünyası 

perspektifi görmedim. Yine 1970’li yıllardan kalma 

bir  Osmanlı  perspektifi  var.  Bir  davası  var  mı 

MHP’nin?  Post‐modern  bir  parti  olan  Adalet  ve 

Kalkınma  Partisi  gibi  bir  iddiası,  bir  davası,  bir 

derdi, bir  sıkıntısı var mı? Yani neyi öneriyor, bu 

toplumun  önüne  ne  koyuyor?  Bu  var  olan 

partilerin  hiçbirinde  yok.  Partiler  yarışıyorlar, 

vatandaşlar  çaresiz  gidip  oy  veriyor.  En  önde 

siyasete girmiş, fikir sahibi insanların bu partilere, 

artık  teknik  birer  oyuna  dönüşmüş  bu  siyaset 

Page 27: 22 Temmuz’a Doğru: Yükselen; - file.setav.orgfile.setav.org/Files/Pdf/“22-temmuz’a-dogru-yukselen-milliyetcilik-mi-ulusalcilik... · ana tezler birbiri içine geçiyor

www.setav.org 27

“22

Tem

muz

’a D

oğru

: Y

ükse

len;

mill

iyet

çilik

mi,

ulus

alcı

lık mı?

arenasına fikir aşısı yapması gerektiğine inandığım 

için bunu size söylüyorum.  

 

İbrahim Kalın: 

Bütün konuşmacılara teşekkür ediyorum.