2008 krİzİ sonrasi tÜrkİye ekonomİsİne genel bİr...

29
2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞ Final Ödevi T.C AKDENİZ UNİVERSİTESİ İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ İKTİSAT BÖLÜMÜ DANIŞMAN: Yrd.Doç.Dr Y. Koray DUMAN Öğrenci: Mahamane Moutari ABDOU B. 20100401110 www.moutari.weebly.com ANTALYA 2013

Upload: others

Post on 30-Aug-2019

11 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

ANTALYA 20142008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞ

WWW.MOUTARI.WEEBLY.COM

2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE

EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞ Final Ödevi

T.C

AKDENİZ UNİVERSİTESİ

İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ

İKTİSAT BÖLÜMÜ

DANIŞMAN:

Yrd.Doç.Dr Y. Koray DUMAN

Öğrenci:

Mahamane Moutari ABDOU B.

20100401110

www.moutari.weebly.com ANTALYA 2013

Page 2: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 1

İÇİNDEKİLER

TABLOLAR, ŞEKİLLER ve GRAFİKLER……………………………………..….2

ÖZET…………………………………………………………………………………....2

I. GİRİŞ………………………………………………………………………..….2

II. GENEL OLARAK KRİZLER……………………….……………………….3

1. Para Krizi……………………………………………………………………....3

2. Banka Krizi…………………………………………………………….…….....3

3. Finansal Kriz……………………………………………………………….......4

4. Finansal Kriz Modelleri…………………………………………………….....4

a. Birinci Nesil Modeller (Spekülatif Atak Modelleri)………………….....4

b. İkinci Nesil Modeller………………………………………………….......5

c. Üçüncü Nesil Modeller (Yayılma/Bulaşma Etkisi Modeli)………….…5

III. 2008 KÜRESEL KRİZİ…………………………………………………….…5

1. Küresel Finansal Krizin Nedenleri…………………………………………...5

a. Likidite Bolluğu ve Özensiz Krediler…………………………………….5

b. Menkul Kıymetleştirme ve Türev Piyasası………………………….…..6

c. Saydamlık…………………………………………………………….……7

d. Kaldıraç Oranları…………………………………………………………7

e. Denetleyici Kuruluşlar ve Derecelendirme Kuruluşları…………….....8

2. 2008 Küresel Krizinin Gelişim Süreci………………………………………..8

3. 2008 Küresel Krizi Neden Önlenemedi?..…………………………………....9

4. Küresel Finansal Kriz Sonrası Türkiye Ekonomisi………………..…...…..10

a. Büyüme……………………………………………………………….…...10

b. Enflasyon……………………………………………..………….…….….12

c. İstihdam………………………………………………………………..….12

d. Cari Denge………………………………………………………………...14

e. Bütçe Dengesi……………..……………………………..…………….….16

f. Para Politikası…………………………………………………………….17

IV. AVRUPA BORÇ KRİZİ……………………………………………………...19

1. Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerde Borç Krizleri.………………………...……20

a. Yunanistan Krizi …………………………………………………………20

b. İrlanda Krizi………………………………………………………………21

c. Portekiz Krizi …………………………………………………………….22

2. Borç Krizinin Sonuçları………………………………………………………22

3. Avrupa Borç Krizi ve Türkiye’ye Yansımaları……………………………..23

V. KRİZ SONRASI DÖNEMİN YENİLİĞİ : MAKRO İHTİYATLI

DÜZENLEMELER…………………………………………………………...24

VI. SONUÇ VE ÖNERİLER…………………………………………………......26

VII. KAYNAKÇA………………………………………………………..…………27

Page 3: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 2

TABLOLAR, ŞEKİLLER ve GRAFİKLER

Tablo 1:Euro Bölgesi Çevre Ülkeleri için Seçilmiş Temel Göstergelere ilişkin

Tahminler.…………………………….………………………………………………23

Şekil 1: 2009’da (Reel GSYH) Büyüme oranlarını gösteren Dünya haritası……....…9

Şekil 2: Enflasyon…………………………….…………..……………….….…...….12

Şekil 3: İhracat ve ithalatın serisi………………………………………………….....15

Şekil 4: Türkiye’ye Gelen Uluslararası doğrudan yatırımlar ve Büyüme

oranları…………………………………………………………………………….….15

Şekil 5 :Faiz Koridorunun operasyonel yapısı (Para Politikası)……………..……..18

Grafik 1: Büyüme Oranları (%)……………………………………….……………..12

Grafik 2: İşsizlik Oranları(%)……………………………………………………..…14

ÖZET

2007 yılında, ABD konut piyasasındaki sorunlar giderek büyüyerek, küresel bir

boyuta ulaşmıştır. Dünya ekonomileri (özellikle Türkiye ekonomisi) genel olarak;

likidite bolluğu, özensiz krediler, aşırı menkul kıymetleştirme, saydamlık eksikliği, aşırı

kaldıraç oranları, derecelendirme kuruluşlarının etkinsizliği ve düzenleyici-denetleyici

kuruluşların müdahalede gecikmesinden kaynaklanan bu finansal krizden; dış ticaret,

sermaye akımları, finansal piyasalar ve bankacılık sektörü ile kamu mali dengeleri

üzerinden etkilendiler. Küresel etkileri olan Lehman Krizi’nden farklı olarak, Avrupa

Borç Krizi daha seçici etki yapmaktadır. Krizden sonra ortaya çıkan önemli yeniliklerin

başında gelen Makro ihtiyatlı düzenlemeler (macro-prudential regulation), tüm finansal

sektördeki sistemik riskin izlenmesini ve değerlendirilmesini içermektedir. Türkiye’de

kriz ilk etkisini finansal piyasada, negatif büyüme ve istihdam üzerinde göstermiştir.

I. GİRİŞ

ABD de konut kredilerindeki özensizlik ve şişkinlik ile başlayan finansal

problemler derinleşerek devam etmektedir. Konut kredilerinde ikincil piyasanın

gelişmesi için oluşturulan Freddie Mac ve Fannie Mae’nin devlet kontrolüne

geçmesinin ardından büyük yatırım bankası Lehman Brothers ABD İflas Yasasının

11’inci maddesi kapsamında iflas başvurusunda bulunmuş, Merrill Lynch çok düşük bir

bedelle Bank of Amerika ya satılmış ve dev sigorta şirketi AIG operasyonlarını devam

ettirebilmek için FED’den(ABD Merkez Bankası) önemli tutarda kredi kullanmak

durumunda kalmıştır. Krizin İngiltere, Avrupa ve gelişmekte olan ülkelerde de

hissedilmesi ve küresel bir boyut kazanmasının ardından yaklaşık 700 milyar dolarlık

kurtarma paketi (bailout bill) ABD meclisinden geçerek onaylanmıştır.

Page 4: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 3

Finansal serbestleşme süreci 1970’lerin ortalarından itibaren önce gelişmiş

ülkelerde (ABD, Japonya, İngiltere) daha sonra Latin Amerika ve Güneydoğu Asya

ülkeleri başta olmak üzere pek çok gelişmekte olan ülkede IMF önerileri doğrultusunda

benimsenen “istikrar ve yapısal uyum programının” doğurduğu sonuçlara bağlı olarak

derinlik kazanmıştır. Finansal serbestleşme uygulamalarının hız kazandığı 1990’lı

yıllardan bu yana çok sayıda finansal kriz dünya ekonomisine damga vurmuştur.

Meksika’da (1994), Güneydoğu Asya’da (1997), Rusya’da (1998), Türkiye’de (1994,

2001), Arjantin’de (2001) ve son olarak da 2008 yılında ABD’de başlayan küresel kriz

gibi birçok önemli finansal kriz yaşanmıştır.

2008 küresel finans krizi bazı açılardan eskilerine benzemekte bazı açılardan ise

yenilikler taşımaktadır. Örneğin krize müdahale biçimi yeni değildir. 1929 Buhranı

sonrası uygulanan Keynesyen politikalardan tutunda 1998’deki hedge fon kurtarma

operasyonlarına kadar devletin ekonomideki gölgesi her zaman hissedilmiştir. Bu

gelişmeler ABD ve diğer gelişmiş ekonomilerin mali sistemini yeniden

yapılandırılmasına, gelişmekte olan dünyanın sermaye hareketleri ile ilgili politikalarını

yeniden gözden geçirmelerine ve dünya finans sisteminin başka bir mantalite ve başka

gerçeklerle yeniden dizayn edilmesine yol açacaktır.

Bu çalışmamızda, ilk olarak krizlerin türleri ve modelleri anlattıktan sonra, 2008

küresel krizin nedenleri, gelişimi ve Türkiye’ye genel bakışı anlatacağız. İkinci olarak

ise Avrupa Borç krizi ve Türkiye’ye yansımaları üzerinde duracağız. Son olarak ise

Makro ihtiyatlı düzenlemelerden bahsedeceğiz.

II. GENEL OLARAK KRİZLER

Ekonomik krizi, ekonomide aniden ve beklenmedik bir şekilde ortaya çıkan

olayların makro açıdan ülke ekonomisini, mikro açıdan ise firmaları ciddi anlamda

sarsacak sonuçlar ortaya çıkarmasıdır şeklinde tanımlayabiliriz. Krizler genel olarak

önceden öngörülememesi, kişiler ve organizasyonlar için tehdit ve fırsat oluşturması,

uzun ya da kısa sürmesi, geçişgenlik etkisinin olması gibi özelliklere sahiptir. İktisat

yazınında kriz modelleri çok çeşitlidir biz bunlardan para, bankacılık ve finansal kriz

üzerinde duracağız. Bunlar haricinde kaynaklandıkları sektöre göre, özel-kamu ve

bankacılık-şirket krizleri; dengesizliklerin yapısına göre, akım dengesizlikler (cari hesap

ve bütçe dengesizlikleri) ve stok dengesizlikler (varlıklar ve yükümlülüklerin

uyumsuzluğu) ve bu dengesizliklerin kaynaklandığı finansmanın kısa ve uzun vadesine

göre likidite krizi ve borç ödeyememe krizi şeklinde de sınıflandırılabilmektedir.

1. Para Krizi

Para krizleri genellikle dövize hücum şeklinde bir spekülatif atak sonucu döviz

kurunun göğe sıçraması ve döviz kuru rejiminin çökmesi şeklinde oluşan bir kriz

türüdür. Böyle bir durumda, ülke parasından kaçış başlar; ülke otoritelerinin faiz

oranlarını yükselterek döviz piyasasına müdahale etmesiyle, döviz kurunun baskı altına

alınması sonucu doğabilir.

2. Bankacılık Krizi

Page 5: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 4

Finansal piyasalarda bir ya da birkaç bankanın ödeme güçlüğü çekmesi veya

iflası halinde, yeterli güç ve derinlikte olmayan piyasalarda, durumun tüm bankacılık

sektörüne yayılması sonucu, ödemeler sisteminin olumsuz etkilenmesi hatta durması

halidir.Bankacılık krizleri para krizlerinden daha uzun süreli olma eğilimi taşımakta ve

ekonomik faaliyet hacmi üzerinde daha şiddetli etkilere sahip olmaktadır. Bankacılık

krizi genel olarak bir para kriziyle birlikte gelişmektedir ve bu birlikteliğe ikiz kriz

denilmekle birlikte etkileri daha kuvvetlidir.

Bankacılık krizleri ile sermaye hareketleri arasındaki ilişkiyi Carmen Reinhart

ve Ken Rogoff’un yaptığı son araştırma sayısal verilerle ortaya dökmektedir. Bu iki

ekonomist 1800’den beri her bir önemli krizini belirlemek için tarihi kayıtları

incelediler. Sonuçları tarihi sermaye hareketliliği rotansa eklediklerinde, neredeyse

mükemmel bir şekilde aynı hizada olan iki dizi buldular.Onların sözleriyle,”Yüksek

uluslararası sermaye hareketliliğinin yaşandığı dönemler, sadece bilinen 1990’lar değil,

tarih boyunca uluslar arası bankacılık krizlerine neden olmuştur.”

3. Finansal Kriz

Döviz ve hisse senedi piyasaları gibi finans piyasalarındaki şiddetli fiyat

dalgalanmaları veya bankacılık sisteminde bankalara geri dönmeyen batık kredilerin

aşırı derecede artması sonucu yaşanan ciddi ekonomik sorunlardır.Finansal krizler

birkaç aşamada ortaya çıkarlar. Finansal ve finansal olmayan bilançolarda bozulmanın

olduğu başlangıç aşamasını, ikinci aşamada bir para krizi takip eder. Üçüncü aşama,

para krizinin bir sonucu olarak ortaya çıkan finansal ve finansal olmayan bilançoların

daha ileri bozulmasıdır. Bu aşama ekonominin yıkıcı sonuçları olan tam bir finansal

krize girme aşamasıdır.

4. Finansal Kriz Modelleri

1970 ile 2008 arasında 124 bankacılık krizi,208 para krizi ve 63 borç krizi tespit

edilmiştir. 2000’li yılların başındaki sessizliğin ardından Amerika Birleşik

Devletleri’nde ortaya çıkan subprime mortagage krizi çok güçlü artçı sarsıntılar

oluşturmuştur ve yayılarak küresel bir finans krizine dönüşmüştür. Yaşanan tüm bu

krizler sonucunda iktisat literatüründe reel ve finansal krizleri açıklamaya yönelik

olarak geliştirilen çok sayıda teorik model vardır. Ancak bu modeler, bütün kriz türleri

için açıklayıcı nitelikte değildir. Çünkü krizler arasında her ne kadar ortak noktalar olsa

da, hiçbir kriz birbirinin aynısı olmamaktadır. Biz bunlardan birinci, ikinci ve üçüncü

nesil kriz modellerini açıklayacağız.

a. Birinci Nesil Modeller (Spekülatif Atak Modelleri)

Krugman tarafından ortaya atılan (1979) ve Flood ve Garber (1984)

tarafından geliştirilen birinci nesil modeller, krizi ateşleyen temel makroekonomik

faktörlerin önemini vurgulamakta ve para krizlerini, makroekonomik politikaların

Page 6: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 5

yapısal uyumsuzluğu, yani sürdürülemez oluşuna bağlamaktadır. Bu modellerin

temelinde kur rejimiyle uyuşmayan bir para politikası vardır. Birinci nesil model tam bir

zayıf iktisadi temel modelidir. Ekonomi politikalarındakitemel dengesizlikler (bütçe

açıklarının para basılarak finanse edilmesi gibi) ve dövizkurunu sabit tutma arasındaki

tutarsızlıktan kaynaklanır. Spekülasyon döviz rezervlerinde önemli azalmalara yol açar,

bu da daha sonra merkez bankasını sabit tutulan pariteyi korumaktan vazgeçmeye

zorlar.1994 Türkiye krizini buna örnek verebiliriz.

b. İkinci Nesil Modeller

1992-1993 Avrupa para krizi birinci nesil modelle açıklanamayınca bu model

geliştirilmiştir. Kendi kendini doğrulayan bekleyişler teorisi çerçevesinde bu kriz

açıklanmaya çalışılmıştır. İktisadi temellerde zayıflık nedeniyle kendini besleyen riskli

bekleyişler oluyor. Mesela 2001 Türkiye krizini tetikleyenin anayasa kitapçığının

fırlatılması olayıdır. Eğer o gün bu olay yaşanmasaydı kriz belki bir ay sonra yada önce

çıkabilirdi. Birinci nesil krizlerden şu noktalarda ayrılmaktadır:Model krizin oluşma

zamanının belirlenemeyeceğini belirtmekte ve modelin sabit döviz kurunu sürdürmek

gibi bir amacı yoktur. Ayrıca ülke sabit döviz kurunu kaldırırsa bunun emek ve istihdam

üzerinde olumsuz bir etkisi olmaz. Çünkü böyle bir durumda para politikası üzerindeki

engeller kalkmış olur ve kısa vadede gerekli önlemler alınabilir.

c. Üçüncü Nesil Modeller (Yayılma/Bulaşma Etkisi Modeli)

1997 Asya krizini diğer kriz modelleriyle açıklamak mümkün olmayınca üçüncü

nesil kriz modeli geliştirilmiştir. Temelde şirketler kesiminin veya bankalar kesiminin

(finansal kesimin) bilanço yapısındaki bozukluklara dayan bir kriz modelidir. Birinci

nesil spekülatif atak modellerine dayalı olan bu modellerde farklı ülkelerde eşanlı olarak

ortaya çıkan krizler açıklanırken, ülkelerin kendi içlerinde benzer kırılganlıklar

taşıdıkları ve bu yüzden ortak şoklarla sarsıldıkları öne sürülmektedir. Diğer taraftan

bireylerin rasyonel olmayan davranışları veya parasal fon yöneticilerinin karşılaştıkları

asimetrik güdüler nedeniyle yatırımcılarda oluşan rasyonel olmayan beklentilerin de

krizlerin yayılmasını etkilediği kabul edilir.

III. 2008 KÜRESEL KRİZİ

1. Küresel Finansal Krizin Nedenleri

a. Likidite Bolluğu ve Özensiz Krediler

Amerika'da 2000’li yılların başlarından itibaren faiz oranlarının oldukça düşük

seviyelerde seyretmesi özellikle dar gelir grubundaki kişiler için kredileri cazip

kılmıştır. 11 Eylül sonrası dönemin FED başkanı Alan Greenspan’in ABD

ekonomisinin büyümesini sürdürmek için faizleri % 1 düzeyine indirmesi ve sonucunda

Page 7: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 6

ABD’de de kurumsal yatırımcıların hazine kağıtlarından çıkarak, riskli türev

enstrümanlarına yatırım yapmaları küresel krizle beraber en çok tartışılan konudur.

Ayrıca ABD başkanı George W. Bush’un 2004 yılında yeniden başkan seçilmesi

ile birlikte, subprime (alt gelir) grubunun konut edinebilmesi için vergi avantajları gibi

birtakım kolaylıklar getirilmiştir.Subprime grubuna açılan kredilere çoğunlukla ilk 2 yılı

sabit faiz ödemeli, geri kalan yıllarda ise piyasa faiz oranlarına endeksli değişken faiz

uygulanmaktaydı. 2004 yılından 2006 yılına kadar geçen dönemde ABD faiz

oranlarının %1,5’lardan %5’e doğru hareketlenmesi, kredi kullanan subprime grubunu

sabit faiz ödediklerinden etkilememiştir. Ancak, 2006 yılı sonlarından itibaren alınan

kredilerin yapısı sabitten değişkene dönünce, kişilerin gelirleri de aynı dönem içerisinde

değişmeyince, kredi geri ödemelerinde zorluklar ortaya çıkmıştır. Bu süreçte bankalar

herhangi bir işi geliri veya varlığı olmayan kişilere bile kredi vermeye başlamışlardır.

Kamuoyunda subprime veya NINJA (No income, no job, no asset) kredileri olarak

bilenen bu uygulamalar varlık fiyatlarının özelliklede konut fiyatlarının çok hızlı bir

şekilde artmasına yol açmıştır.

Bir kısım konut kredisinde başlayan geri ödeme problemleri sonucunda banka

portföylerindeki hacizli konut sayısı artmaya başlamıştır. Bankaların bu konutları

piyasaya arz etmesi konut fiyatlarında düşüşe yol açmıştır. Bu durumda halen kredisini

ödemekte olan bazı konut kredisi kullanıcılarının ellerindeki evlerin değeri kalan kredi

ödemelerinin net bugünkü değerinin altında kalmıştır. Asıl önemli nokta kredi geri

ödemelerinin bankalar tarafından diğer mali kuruluşlara satılması ve bu evleri teminat

olarak alan sermaye piyasası araçlarının yaygınlığıdır. Bu nedenle zararlar domino

taşları gibi bir mali kuruluştan diğerine sirayet ederek büyümüş ve mali sistemin temel

taşları niteliğindeki kuruluşların iflasına yol açmıştır.

b. Menkul Kıymetleştirme ve Türev Piyasası

Menkul kıymetleştirmeyi kısaca nakit akışlarının bir havuzda toplanması ve

yatırımcılara satılmak üzere mali bir varlık olarak menkul kıymetler üretilmesi olarak

tanımlayabiliriz. Oldukça karmaşık yapılara sahip mortagage menkul kıymetlerini

anlamak için öncelikle sürece bakmalıyız. ABD de konut kredisi veren bankaların

düzenlenmesi 1938 yılına kadar uzanmaktadır, Fannie Mae şirketi devlet tarafından bu

dönemde kurulmuştur ve konut kredisi açan finansal kuruma yeni krediler açabilmesi

için nakit girişi sağlamıştır. 1968 de Ginnie Mae kuruluyor, 1970 yılında ise ABD

destekli Freddie Mac kurulmuştur. Bu dönemde ilk kez bu üç kuruluş aracılığıyla

ipotekli konut kredisine dayalı menkul kıymet çıkarmaya başlanmıştır. Bu dönüşüm

sonucunda konut kredisi riski, krediyi ilk açan bankada kalmıyor, hem Fannie Mae,

Ginnie Mae, Freddie Mac kurumlarına hem de onların çıkardıkları menkul kıymetleri

satın alanlara geçiyor. Bu dönemde subprime (üçüncü sınıf) ya da ikinci sınıf (Alt-A)

krediler olmadıklarından riskleri de az oluyor.

Page 8: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 7

Zamanla birinci risk grupları için farklı konut kredisi tipleri oluşturuluyor.

Bunların en bilineni 1980 yılındaFreddie Mac tarafından geliştirilen CMO

(Collateralized Mortgage Obligations: Teminatlandırılmış İpotekli Konut Kredisi

Yükümlülüğü) dur. Bunları satın alan yatırımcılara, farklı önceliklere göre ödeme

yapılmaktadır. Bu süreçte, konut kredisi alanlar borçlarını ödedikçe herkes

kazanmaktadır. Konut kredisi alan konut sahibi olmakta; krediyi ilk açan banka, bir

komisyon almakta, krediyi sattığı için artık riski kalmamaktadır. Bu şirketlerin çıkardığı

menkul kıymetleri alanlar da, farklı ve çok sayıda konut kredisine dayanan menkul

kıymet aldıklarından ve risk dağıtılmış olduğundan karlı çıkmaktadır. Doğal olarak

konut yapanlar da kar elde etmektedir. İpotekli konut kredisi piyasasının bu büyük

başarısı kendi sonunu hazırlamıştır. Özellikle 2003 sonrası Wall Street Şirketlerinin de

piyasaya girmesi, açılan kredilerin çoğunun subprime olması ve bu eşik altı kredileriyle

birlikte CMO’lar gibi farklı risk gruplarına bölünmüş farklı yatırımcılara pazarlanmış

CDO’lar (Collateralized Debt Obligation: Teminatlandırılmış Borç Yükümlülüğü)

ortaya çıkmıştır. CDO’ların en önemli özelliği, organize olmayan belli bir yapı altında

toplanmayan piyasalar şeklinde tanımlanan tezgah üstü piyasalarda alınıp satılmalarıdır.

Küresel krizi, kredinin değil ona dayanılarak yapılan işlemlerin oluşturduğu bir

çeşit kredi krizi olarak da değerlendirebiliriz. Getirisi başka bir kıymetin getirisine

bağlanmış yani başka bir kıymetin getirisinden türetilmiş olan türev ürünler krizin

çıkışında kilit rol oynamaktadır. Türev ürünler piyasada şirketlerin başka işlemden

doğan risklerini alışverişe konu edilmesini sağlayan sözleşmeler olarak

kullanılmaktadır. Bu sözleşmeler, mortagage kredisi verenin bu krediyi kullanan

tarafından geri ödenmemesi riskini üçüncü kişilere mesela hedge fonlara devretmeye

yaramaktadır. Riski devreden kredi kuruluşları çok daha büyük risklere girebilmekte ve

türev ürünler çığ gibi büyümektedir. Başlangıçta riski devretmeye yarayan bir anlamda

sigorta işlevi gören türev ürünler giderek kendileri birer risk unsuru olmuşlardır.

Karmaşık yapılarından ve nerdeyse dünyadaki uluslararası çapta işlem yapan bankalar

birbirlerine kefil olduklarından dolayı konut piyasasındaki sorunun etkisi yıkıcı

olmuştur.

c. Saydamlık

Gelişmiş ülkelerde ve özellikle ABD’de neredeyse birbirinden ayrı her

fonksiyon için ayrı bir mali kurum ve mali araç oluşturulmuştur. Bu kurum ve araçlar

birbiri ile irtibatlı ve girift ilişkilere sahiptir. Mesela faiz haddi türev piyasaları forward

swap işlemlerinden dalgalı swape kadar bir çok finansal araç sunmaktadır. Finansal

araçların bu karmaşık yapısının anlaşılmasında önemli bir zorluk söz konusudur.

Sıradan yatırımcılar için her gün değişen yenileşen ve farklılaşan finansal araçları takip

etmek mümkün değildir. Hele de özellikle anlaşılmamak istendiğinde ciddi bir şeffaflık

sorunu ile karşılaşılmaktadır. Bilgi yatırımcılara, firmalara ve diğer aktörlere farklı

hızlarla ve farklı biçimlerde ulaştığından asimetrik bilgi oluşmaktadır.

Page 9: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 8

d. Kaldıraç Oranları

Finansal kurumun toplam varlıklarının sermayesine oranı olarak tanımlanan

kaldıraç oranları arttıkça risk de artmaktadır. Kaldıraç oranları, finansal kurumun

kaynak yapısını gösterir ve varlıklarının hangi kaynaklarla ne oranlarda karşılandığının

görülmesini sağlar. Bu oranlar ile finansal kurumun uzun vadeli borçlarını ödeme gücü

gibi mali yapısının durumu hakkında bilgi edinilebilinir. Küresel krizin en önemli

sebeplerinden biri de yüksek kaldıraç oranlarıdır. Bankalar koydukları sermayeye,

müşterilerden topladıkları mevduatı ekler ve kredi olarak müşterilerine dağıtırlar. Eğer

verdikleri kredilerin değeri düşerse, bilanço dengesini sağlamak için, aynı tutarda

sermayelerinden azaltmak zorundadırlar. Eğer borçlu taksitlerini ödemezse, banka evi

satar. Evin bedeli kredi tutarını karşılamaya yetmiyorsa, kalan kısmı banka zarar

yazacak ve dengeyi sağlayacaktır.

e. Denetleyici Kuruluşlar ve Derecelendirme Kuruluşları

Kriz sürecinde en çok tartışılan konulardan biriside denetleyici kurum olan

FED’in faiz uygulamasıdır. Uzunca bir süre FED politika faizini düşük tutmaktadır ve

bu dönemde bireyler ve firmalar gölge bankacılık sektörü denilen az düzenlenen ve

denetlenen yada hiç denetlenmeyen finansal kurumlara yatırım yapmışlardır. Ayrıca

FED’in konut fiyatlarının şişmesi kadar balonun patlamasında da rolü vardır. 30

Haziran 2004 tarihinden itibaren kademeli olarak politika faizi arttırılarak, 2006 yılının

ortasında krizden önceki en yüksek değeri olan yüzde 5.25’e çıkmıştır. Faiz artırımı

sonucunda değişken faizli konut kredisi alanlar ödeme güçlüğü çekmişlerdir. Ayrıca

FED başkanı Bernanke Mayıs 2007’de yaptığı bir açıklamada konut piyasasındaki

sıkıntıların ekonominin geri kalanına ve finansal sisteme yayılacağını beklemediklerini

dile getirmiştir. Piyasa yapısına duydukları bu güven sonucunda FED gerekli önlemleri

almakta gecikmiştir.

Derecelendirme kuruluşları ile ilgili en önemli problem ise çıkar çatışmasıdır.

Derecelendirme kuruluşları bu firmalar tarafından finanse edildiğinden objektif

davranamamakta ve firmaların finansal problemlerini her zaman tespit

edememektedirler. Bazen de sorunu kısmen veya çok gecikmeli olarak görebilirler.

Küresel kriz öncesinde menkul kıymet sorununu fark edememişler ancak kriz sonrası

menkul kıymet ihraç eden firmaların kredi notu düşürülmüştür. Bu da finansal

piyasaların yaşadığı depremin şiddetini arttırmıştır. Mesela ABD’nin ikinci büyük

finansal varlık şirketi olan Ambac’ın kredi notu AAA’dan AA’ya düşürülünce Ambac

tarafından sigortalanan 500 milyar dolar tahvilin değeri, yarıdan fazla azalıyor.

2007’nin üçüncü çeyreğinden 2008 in ikinci çeyreğine kadar geçen bir yıllık dönemde

iki büyük derecelendirme kuruluşu tarafından 1,9 trilyon dolarlık mortgage destekli

menkul kıymetin notu düşürülmüştür ve birçok firma iflasın eşiğine gelmiştir.

Page 10: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 9

2. 2008 Küresel Krizin Gelişim Süreci

Küresel ekonomik kriz, aslında finansal kriz olarak da anılmakta olup; Nobelli

iktisat profesörleri Krugman ve Stiglitz tarafından, ABD mali piyasalarında konut

kredileri ve türevlerinin geriye dönmemesi dolayısıyla yaşanan mali çöküntü olarak

takdim edilmektedir.

Krizin başlangıcı sayılan 28 Aralık 2006 tarihinde, Ownit Mortgage Solutions adlı

ipotekli şirketi batmıştır. Genel olarak 2007 yılında Amerika’da HSBC, Donald

Tommitz, New Century Financial gibi dev şirketler konut sektörü için olumsuz

beklentilerini belirtmişlerdir. Ayrıca “New Century Financial” şirketi iflas başvurusu

yapmıştır, General Motors Şirketinin finansman kolu 1 milyar dolar zarar açıklamıştır.

İpotekli konut kredisi almış ama kredi borçlarını ödeyemedikleri için evlerine el

konulan kişilerin bu sorununa çare bulmayı amaçlayan bir plan ABD Senatosu’na

sunulmuştur. Bu dönemde İngiltere’de de mortagage piyasasında sorunlar baş

göstermiştir; General Electric, subprime kredi veren şirketini kapatacağını açıklamıştır,

İngiltere subprime konut kredisi satan beş kuruma karşı önlem almıştır. Krugman gibi

bazı iktisatçılar küresel krizin çıkış tarihi olarak, bir Fransız bankası olan BNP-

Paribas’a bağlı üç hedge fonunun ödeme güçlüğüne düşerek ödemelerini askıya aldığı 9

Ağustos 2007 tarihi olarak almaktadır.

Şekil 1: 2009’da (Reel GSYH) Büyüme oranlarını gösteren Dünya haritası1

3. 2008 Küresel Krizi Neden Önlenemedi?

Küresel finans krizi 2008 yılının ikinci yarısında kopmuştur. ABD’nin ilk iki

çeyrekte büyümesi, finansal krizin ekonomik durgunluğa yol açmadan atlatacağı

1Wikipedia, www.wikipedia.org, erişim: World map showing real GDP growth rates for 2009.

(Countries in brown were in recession.)

Page 11: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 10

yanılgısına yol açmıştır. Ayrıca ayrışma teorisi geliştirilerek, ABD yavaşlasa bile

Asya’nın hele Çin gibi ülkelerin bundan fazla etkilenmeyeceği ileri sürülmüştür.

Küresel büyüme balonuyla petrol 147 doları görmüştür. Petrol 200 doları bulur

bekleyişiyle gıda fiyatları yükselişe geçti, küresel enflasyon paniği yaşanmıştır. Ayrıca

avro 1,60 doları aştı ve altının onsu 1000 doların üzerine çıkmıştır. Ancak ikinci yarıda

rüzgar tersine dönmüştür. ABD resesyona girerek ve kriz de AB, Japonya ve Çin başta

olmak üzere tüm dünyaya yayılmıştır. Enflasyon paniğinin yerini deflasyon paniği

almıştır. Petrol fiyatları hızla yere 40 doların altına; avro 1.30 doların, altın ise 900

doların altına inmiştir.

ABD ekonomisindeki sorunların 2007 yılında oldukça hız kazandığını daha önce

söylemiştik. Ancak küresel krize dönüşmesi 2008 yılı ortalarında oldu. Şimdi alınan

önlemlere bakacağız. 2007 yılında eşik altı Mortage piyasasında sorunlar çıkınca ECB

bankalara 61 milyar avro likidite sağlanmıştır. Avrupa, ABD ve Japonya merkez

bankaları likidite sağlamaya devam etmişlerdir. 4 büyük ABD bankası FED den 2

milyar dolar borç almıştır. 2007 yılının Eylül ayında İngiliz ipotekli kredi kurumu

Northen Rock önünde mevduat çekilişleri hızlanmış hatta banka önünde kuyruklar

oluşmuştur. Likidite sıkışıklığının had safhaya çıktığı ve merkez bankalarının birçok

kuruma kredi açmasına karşılık 2008 yılında bunalım daha da artmıştır. 2008 yılında da

ekonomiyi canlandırma paketleri, IMF anlaşmaları ve birçok ülkede banka kurtarma ya

da devletleştirme operasyonları olsa da küresel kriz ve yayılması engellenememiştir.

Çünkü likidite bolluğu sağlanmaya çalışılması, nakit sıkışıklığını gidermek için

gerekmektedir ancak krizin kökeninde yatan konut piyasasındaki sorunlara hiçbir

şekilde çözüm getirememiştir. Sorunun kökenine inilememesi sonucu finansal

kurumların sermayesi bu süreçte hızla erimiştir. Faiz indirimi de gerekli olmasına karşın

sermaye sorununa eğilmediğinden krizi engellemede yeterli olamamıştır. Bu kötü

gidişata rağmen iç talebi arttırıcı önlemler en başlarda devreye girmemiştir.2008 yılında

Bush yönetimi tarafından yürürlüğe sokulan 168 milyar dolarlık mali genişleme paketi

finansal kriz karşısında oldukça yetersiz kalmıştır. Bu önlemin hem geç hem de miktar

olarak oldukça yetersiz kalmasını dönemin piyasa fanatiği anlayışına bağlayabiliriz.

4. Küresel Finansal Kriz sonrası Türkiye ekonomisi

a. Büyüme

Ekonomik büyümeyi GSYH’nin bir dönemden ötekine fiyat artışlarından

arındırılmış olarak artması olarak tanımlayabiliriz. Ekonominin sermaye ve işgücü

miktarından oluşan üretim faktörleri stokundaki artışlar ve teknolojideki gelişmelerin

yardımıyla büyüme sağlanmaktadır.

2001 yılında krizle -5,7 oranında küçülen Türkiye ekonomisi sonraki yıllarda

potansiyel büyümesi olan 4,7’nin üzerinde bir büyüme performansı göstermiştir. Dünya

konjonktürünün büyüdüğü bu dönemde, Türkiye ithalata bağlı bir büyüme

Page 12: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 11

gerçekleştirmiştir. 2003 sonrası dönemde artan bu ithalat oranı öncelikli olarak ülkeye

sıcak paranın çekilmesiyle sağlanmış, daha sonra ise tüm dünyadaki trende de uyan ve

soğuk para olarak nitelendirilen, özelleştirme ve gayrimenkul satışından elde edilen

gelirlerle karşılanmıştır. Ayrıca özel sektör bu ithalatı finanse edebilmek için dünyadaki

finansal genişleme, bol likidite ve ucuz kredi imkânlarından yararlanarak doğrudan

borçlanmaya gitmiştir.

Küresel krizin yıkıcı etkisine 2008’in son çeyreğinde giren Türkiye ekonomisi,

2009 yılının tamamını yüzde 4,8 küçülme ile kapamıştı. 2009 yılında dünya ticaret

hacminin küçülmesi ve özellikle ülkemizin en önemli ticaret ortağı olan AB ülkelerinin

büyüme performansındaki bozulma ve yetersiz talep koşulları, dış ticaretimizde önemli

ölçüde daralmaya yol açmıştır. Bununla birlikte, harcama kalemleri içinde net ihracat

2009 yılında reel GSYH’ye önemli ve olumlu katkı sağlayan kalemlerden biri olmuştur.

Ekonomideki küçülmeyle birlikte ithalatın ihracatın üzerinde azalma göstermesi, net

ihracatın reel GSYH üzerinde pozitif etki oluşturmasına neden olmuştur. Dolayısıyla net

ihracatın reel GSYH’ye %57,2 oranında pozitif katkı yapmış olması, ekonominin 2009

yılında daha büyük oranda daralmasını önlemiştir. Ayrıca 2009 yılında net ihracattan

başka kamu kesiminin harcamaları da reel GSYH’nin düşüş hızını engelleyici bir diğer

harcama kalemi olmuştur. Kamu harcamaları kriz sürecinde diğer kalemlerden farklı

olarak, ekonomide toparlanmayı sağlamaya yönelik politikalar ve teşvikler neticesinde

artmıştır. 2008 yılına göre kamu harcamaları %7,8 oranında büyümüştür. Bunun

neticesinde kamu harcamaları 2009 yılında reel GSYH’ye yaklaşık %17 oranında katkı

sağlamıştır.

Belirsizliklerin azaltılması, sermaye girişinin devam etmesi, faiz oranlarının

düşük seviyelerde kalması ve kredi genişlemesi sonucunda Türkiye ekonomisi 2010 ve

2011 yıllarında yüksek bir büyüme performansı yakalamıştır. GSYH büyümesi 2010

yılında yüzde 9,2; 2011 yılında yüzde 8,5 oranında gerçekleşmiş ve Türkiye, dünyada

büyüme hızı en yüksek ülkeler arasında yer almıştır.

Küresel finansal krizi sonrası Türkiye ekonomisinin toparlanma ve yüksek

büyümeye geçiş sürecini iç talep bileşenleri belirlemiştir. Daha önceki dönemlerde

büyümeye pozitif katkı yapan net ihracatın(dış talep) bu dönemde büyümeye katkısı

negatif olmuştur. İç talebin temellerinden özel tüketim ve yatırım harcamaları ithalatın

temel belirleyicileri olarak yüksek oranda büyümeye katkı sağlamışlardır. Büyümeye

sektörler açısından bakacak olursak sanayi sektörünün GSYH içindeki payı yüzde 27

olmasına rağmen toparlanmanın temel belirleyicisi olmuştur. Yüzde 63 paya sahip

hizmetler sektörü de büyümeye katkı sağlarken tarım sektörünün katkısı oldukça az

olmuştur.

Page 13: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 12

büyüme oranı %; 3,1

-8-6-4-202468

1012

2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012

yüm

e o

ran

ları

Büyüme Oranları (%)

Kaynak:TÜİK(2012 tahmini değeridir)

Grafik 1 : Büyüme Oranları (%)

b. Enflasyon

Küresel kriz sonrası toplam talep koşullarının enflasyona düşüş yönünde yaptığı

katkının devam edeceği ve emtia fiyatlarının büyük ölçüde yatay seyredeceği

öngörülmektedir. Politika faizlerinin dönem boyunca tek haneli düzeylerde kalması,

gıda enflasyonunun yüzde 7 seviyesinde dalgalanması ve petrol fiyatlarının 100 dolar

civarında seyretmesi beklenmektedir. Bu çerçevede, TÜFE yıllık artış hızının, 2012-

2014 yıllarında orta vadeli hedef olan yüzde 5’e yakın gerçekleşeceği tahmin

edilmektedir.2010 yılında TÜFE yıllık artış hızı yüzde 6,4 olarak gerçekleşmiş

vehedefin 0,1 puan altında kalmıştır.Mal ve hizmet grubu fiyatları önceki yıllar

ortalamalarının altında kalmış, çekirdek enflasyon ortavadeli hedeflerle uyumlu hareket

etmiştir.

2011 yılının Ocak-Eylül döneminde ise ithalat fiyatlarının birikimli yansımaları,

gıda fiyatlarındaki artışlar, nominal döviz kurundaki yükselme ve baz etkisiyle TÜFE

yıllık artış hızı yüzde 6,15 olarak gerçekleşmiştir. Mevcut dinamiklerin TÜFE yıllık

artış hızını 2011 yılı sonunda yüzde 7,8 civarına yükselteceği beklenmektedir.

Page 14: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 13

Şekil 2: Enflasyon2

c. İstihdam

2008 küresel krizinin etkileri hissedilmeye başladıkça işsizlik de

hızlandı.Türkiye ekonomisinde işsizlik rakamları azaltılmaya çalışılırken küresel kriz

sürecinin işsizliği önemli ölçüde artırdığı görülmektedir. Kriz sürecinin henüz

başlamadığı 2007 yılının Ağustos ayında bile işsizlik oranı % 9,8’e yükselmiştir. Reel

kesimdeki daralma ve yatırımların azalması özel sektörde birçok alanda özellikle

otomotiv sektöründeki işsizlik seviyesini arttırmıştır. Sadece Türkiye’de değil dünya

genelinde işsizlik büyük bir sorun olarak yaşanmaktadır.

Türkiye ekonomisinde daha önceki dönemlerde işsizliğin durumuna bakacak

olursak ekonomimiz 2001 krizi sonrasında istihdamda önemli bir daralma ve artan

işsizlikle karşı karşıya gelmiştir. 2002–2007 yıllarına bakıldığında yıllık ortalama

GSYH artış oranı yüzde 6,9 iken, ortalama işsizlik oranı yüzde 10,2 olarak

gerçekleşmiştir.

TÜİK’ in hane halkı işgücü araştırması sonuçlarına göre, 2008 yılı Şubat ayında,

kurumsal olmayan sivil nüfus 69 milyon 372 bin kişidir. Bu nüfusun 49 milyon 672 bini

15 yaş ve üzerinde iken, 22 milyon 804 bin kişi işgücü kapsamındadır. İşgücünün 20

milyon 162 bin kişilik kısmı istihdam edilmektedir. Dolayısıyla ülkemizde, işgücüne

katılma oranı yüzde 45,9; istihdam oranı yüzde 40,6 ve işsizlik oranı yüzde 11,6’dır

Kriz yılı olan 2008’de Türkiye’de ortalama işsizlik oranı yüzde 14 oldu. 2000

yılında aynı oran yüzde 6,5 idi. Aynı şekilde 2000 yılında yüzde 46,7 olan istihdam

oranı da, 2009 yılında yüzde 41,2’ye geriledi. Türkiye’de işsizliğin sosyal riski de

yüksektir. Çünkü genç nüfusta işsizlik oranı daha fazladır. TÜİK 2009 Ekim ayı için,

kentlerde genç nüfusun işsizlik oranını yüzde 26,6 olarak ilan etmiştir. TÜİK, işsizlik

hesaplamalarını AB standartlarına göre yapmaktadır. Ancak, AB’de işsizlik sigortası

daha iyi çalıştığından iş aramayan ve morali bozulmuş işsiz yok denecek kadar azdır.

Ayrıca iş bulma organizasyonları Türkiye’ye göre çok daha gelişmiştir. Bu nedenle fiili

rakamlar ilan edilenlerden daha yüksektir.2010 yılında işsizlik oranı düşse de yüzde on

ikilik işsizlik oranı, diğer ülkelere göre yüksektir.

2009 yılı ikinci çeyrekte ekonomide toparlanmanın başlaması ve Mayıs

2009’daki istihdam paketinin uygulamaya konulmasıyla, Haziran 2009’da %13’e

gerileyen işsizlik, sonraki dönemlerdeki dalgalanmalara rağmen, 2011 Nisan ayında tek

haneye inmiş, 2011 Eylül ayında ise hem mevsimsel düzeltilmiş hem de manşet seride

en düşük oranlara ulaşılmıştır. İşsizlik oranındaki bu hızlı gerilemenin, işgücüne katılım

2Barış ZOROĞLU(2011), Avrupa Borç Krizi, Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü;

Page 15: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 14

0

2

4

6

8

10

12

14

16

2005 2006 2007 2008 2009 2010 2011 2012

İşsizlik Oranları(%)

2005 2006 2007 2008

2009 2010 2011 2012

Kaynak:TÜİK(2012 tahmini değeridir)

oranında azalma kaydedilmemesi itibarıyla, temel belirleyicisi istihdamda hızlı artışlar

olmuştur.

2010 yılı Ekim ayından sonra tüm alt sektörlerde istihdam artışı ivme

kazanmıştır. İstihdam artışında sağlanan bu yüksek hızlı tempo, inşaat sektöründe

istihdam artış hızını 2011 Eylül ayında %24’ün üzerine çıkarırken, hizmetler sektöründe

istihdam artış hızı aynı dönemde %6,5’i geçmiştir. Böylelikle, tarım sektörünün de

katkısıyla, toplamda istihdam artış hızı yıllık olarak %7,7’ye yükselmiş ve 2011 yılı

Eylül ayı işsizlikte en düşük oranın gerçekleştiği dönem olmuştur.

Grafik 2: İşsizlik Oranları(%)

d. Cari Denge

Cari hesap, bir ülkenin gelir ve giderlerini ölçer.Bir ülkenin gelirlerinin üzerinde

harcama yapmasının (cari açık) iki yolu vardır. Ya daha önce biriktirilen kaynaklar

(yani rezervler) kullanılacaktır ya da ülke yurt dışından kaynak ödünç alacaktır

(sermaye hesabı fazlası). Cari hesap; dış ticaret (mal ve hizmet ithal ve ihracı), dış

yatırım gelirleri (yurt içine ve yurt dışına kar ve faiz transferleri) ve cari transferler (dış

yardım ve işçi gelirleri) olmak üzere üç ana öğeden oluşur.Türkiye’de cari açığın en

önemli belirleyicisi mal ticareti açığıdır.

Büyüyen cari açık, Türkiye ekonomisini daha kırılgan bir hale getirmiştir.

Türkiye 2000’li yıllarda yaşanan küresel likidite bolluğu nedeniyle şanslı bir dönemden

geçmiş, dış borç ve sermaye akışına dayalı yüksek bir büyüme oranı yakalamıştır. Bu

büyüme oranları iyimserliği arttırmış ve risk faktörünün küçümsenmesine sebep

Page 16: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 15

olmuştur. Türkiye bu dönemde hem ihracat portföyünü arttırmıştır hem de ihracatı artan

oranlarda ithalata bağımlı hale gelmiştir. Türkiye yüksek faiz, düşük kur ve sermaye

akımlarına bağlı olarak büyümeye çalışmıştır.

Şekil 3: İhracat ve ithalatın seyri

Küresel krizin Türkiye’yi en fazla etkilediği kanalların başında dış ticaret

gelmektedir. Çünkü Türkiye’nin ticaret haddinin yarıdan fazlası yaşanan küresel krizin

etkilendiği AB ülkeleri ile yapılmaktadır.2008 yılı Ekim ayından itibaren Türkiye’nin

ihracat ve ithalat hacmi ciddi bir gerileme sürecine girmiştir. Bu süreç ihracatçıları zor

durumda bırakmıştır. TÜİK verilerine göre, 2009 Haziran ayında ihracat, 2008 Haziran

ayına göre % 32,8 oranında azalmıştır. Yani Türkiye’nin hızla küçülen ve talep

daralması yaşayan AB pazarına mal satamaması ihracat kanalından ciddi derecede

etkilenmesi sonucunu doğurmaktadır.

Şekil 4: Türkiye’ye Gelen Uluslararası doğrudan yatırımlar ve Büyüme oranları

Uluslararası doğrudan yatırımlar krizle birlikte ciddi bir çöküşe uğramış.

Türkiye 2004 yılından itibaren hızla UDY çekmeye başlamış ve 1980-2003 döneminde

toplam 16 milyar dolar civarında olan doğrudan yabancı yatırım miktarı, 2004-2008

döneminde 72,8 milyar dolara yükselmiştir. 2009 yılının ilk çeyreğinde ise sadece 2,2

Page 17: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 16

milyar dolar UDY çekilebilmiştir.Benzer şekilde Ocak 2008’de %80,3 seviyesinde olan

imalat sanayinde kapasite kullanım oranı Şubat 2009 itibari ile %63,8’e kadar

gerilemiştir.

Türkiye’de büyümeyle cari açık arasında oldukça sıkı bir ilişki vardır. Çünkü

büyüme hızı, ithalat artışları aracılığıyla cari açığı etkiler. İthalat üzerine odaklanma bizi

doğrudan sanayi sektörüne ve bu sektörün artan ithal bağımlılığına götürecektir. İhracatı

büyük ölçüde sanayi ürünlerinden oluşan bir ekonomide bu ihracatın da bağımlılığı

anlamına gelmektedir. 2010 ve 2011 yıllarında göz kamaştırıcı bir büyüme performansı

gösteren Türkiye ekonomisi, cari açık olarak da tarihi rekorlarını kırmıştır. 2010 ile

2011 yıllarında ortalaması yüzde 9’a yaklaşan büyümenin temelinde dış kaynak girişi

vardır. Yüksek büyüme madalyonunun öteki yüzünde milli gelirin yüzde 10’una, bir

dünya rekoru olarak vuran ve toplamı 77 milyar doları bulan cari açık vardır. 2012

yılında ise büyüme azalırken cari açık da azalmıştır.

e. Bütçe Dengesi

2000–2001 krizine yüksek kamu açıkları ile giren Türkiye ekonomisi, kriz

sonrası süreçte uyguladığı sıkı maliye politikası ve mali disiplin anlayışı ile kamu

açıklarını önemli ölçüde düşürmüş kamu borçlanma gereğini azaltmış, buna bağlı olarak

bütçe üzerindeki faiz yükü giderek azalmıştır. 2006 yılına gelindiğinde bütçe açığı yok

denecek kadar az bir seviyeye gelmiştir. 2006 yılından itibaren, 5018 sayılı Kamu Mali

Yönetimi ve Kontrol Kanunu uyarınca konsolide bütçe uygulamasından uluslararası

standartlarla uyumlu ve daha geniş kapsamlı olan merkezi yönetim bütçe uygulamasına

geçilmiştir.

Bütçe giderlerinin gelirlerinden büyük olması durumu diye ifade edilen bütçe

açığı tanımı kadar faiz dışı fazla kavramı da önemlidir. Faiz dışı fazla; bütçenin toplam

gelirleriyle, bütçeden yapılan harcamalardan faiz ödemelerinin yok sayıldığında geriye

kalan harcamalar arasındaki farktır. Kısaca faiz dışı fazla; Türkiye'nin hiç faiz gideri

olmaması durumunda, bütçenin gelir-gider durumunun ne olacağını açıklayan bir

kavramdır.Faiz dışı dengenin önemi büyüktür. Bu denge açık veriyorsa bütçe, faiz

ödemeleri olmasa bile açık veriyor demektir ki o zaman ya gelirleri artırmak ya da

giderleri kısmak için önlem almak gerekir. Eğer faiz dışı fazla söz konusuysa o zaman

bütçe gelirleri faiz dışı giderleri karşılayabilmekte ve faiz ödemeleri için de bir miktar

fazla elde edebilmektedir. Yani borçlanma ihtiyacı en azından o faiz dışı fazla miktarı

kadar düşüyor demektir.

Kriz öncesi 2005-2008 yılı bütçe açığı ortalaması yaklaşık 1,3 dür. Daha öncede

bahsettiğimiz gibi özellikle krizin derinleştiği 2009 yılında alınan önlemler ve mali

teşvik paketleriyle bütçe dengesi bozulmuştur. Kamu borç stokunun GSYH’ya oranı

yüzde 46’ları bulmuştur.2010 yılında hem bütçe açığı hem de kamu borç stokunda

Page 18: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 17

azalmalar olmuştur. Ancak kriz sonrasında bütçe görünümü açısından en iyi dönem

2011 yılı olmuştur.

Türkiye ekonomisi 2011 yılında, dışarıda küresel ekonomideki sorunların devam

etmesi, içeride ise seçim yılı olmasına rağmen maliye politikası bakımından başarılı bir

yıl geçirdi. 2009 sonunda GSYH’nin %5,5’ine kadar yükselen ciddi bir acık verdikten

sonra bütçe görünümü hem faiz harcamalarındaki düşüş hem de faiz dışı fazlalarla 2011

yılı boyunca iyileşmeye devam etti. Rakamlarla ifade edecek olursak, Merkezi Yönetim

Bütçe açığı 2010 yılındaki 40 milyar TL’lik seviyesinden (GSYH’ ya oran olarak%3,6),

2011’de 17,4 milyar TL’ye geriledi (GSYH’ ya oran olarak %1,3). Bu değişimde faiz

dışındaki iyileşme kadar faiz giderlerindeki iyileşme de rol oynadı. Örneğin faiz dışı

fazla 2011 yılını yaklaşık 25 milyar TL ile kapattı ve böylece GSYH’ye oranla

%0,8’den %1,9’a yükselerek hatırı sayılır bir iyileşme kaydetti. Düşük faiz ortamının bu

dönemde faiz giderleri de azaldı ve 2009 yılında GSYH’ nin %5,6’sından, 2011 yılında

GSYH’nin %3,3’une geriledi.

2011’deki bu güçlü performansın ardında, giderler tarafındaki disiplinden çok,

gelirlerin, özellikle de dolaylı (tüketim ve ithalat) vergi gelirlerinin hızlı bir artış

göstermesi yatmaktaydı. Ayrıca 2011yılında devreye sokulan vergi ve sosyal güvenlik

borçlarının affı sonrasında gerçekleşen ödemeler de bütçeye GSYH’ ye oranla tahminen

en az %1-%1,5 civarında bir katkı sağladı.

2012’de cari açığı düşürmek amaçlı izlenen politikalar 2011 yılında azalan bütçe

açığını tekrar arttırmıştır. Cari açık arttıkça ithalat vergileriyle otomatikman azalan

bütçe açığı, cari açığın azalmasıyla artmıştır.

f. Para politikası

Küresel finans krizi sonrasında gelişmiş ülke MB’ları krizin etkilerini sınırlamak

amacıyla uyguladıkları parasal genişleme politikalarının Türkiye üzerinde de önemli

etkileri oluşmuştur. Bu dönemde FED başta olmak üzere yapılan faiz indirimleriyle kısa

vadeli yurt dışı finansman imkanlarının bol ve düşük maliyetli olarak sağlanabilmesi,

kredi genişlemesine ve TL’nin değerlenmesine yol açmıştır. Bu süreç sonunda 2010

yılında makro finansal riskler ve dış dengesizlikler artmıştır. Ayrıca krizle beraber

geleneksel MB politikası olan fiyat istikrarının artık yeterli olmayacağı, finansal

istikrarında oldukça önemli olduğu anlaşılmıştır. Bu çerçevede TCMB’nin 2010

yıllarının sonlarından itibaren uyguladığı yeni politika yaklaşımında fiyat istikrarı

önceliği korunurken finansal istikrar da destekleyici bir amaç olarak gözetilmiştir. Bu

yeni sistemde faiz koridoru aracı önemli rol üstlenmiştir. Faiz koridoru TCMB’nin

bankalardan gecelik vadede borçlanabileceği ve borç verebileceği faiz seviyeleri

arasında kalan alandır. Faiz koridoru sistemiyle TCMB kısa vadeli faizleri ayda bir kez

değil günlük frekanslarla ayarlayabilmektedir.

Page 19: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 18

Şekil 5 :Faiz Koridorunun operasyonel yapısı (Para Politikası)

Bu yeni sistemle, grafikten de görüldüğü gibi belirsizliklere ve risk iştahındaki

artışlara süratli bir şekilde yanıt verilebilmektedir. Ayrıca kredilerle döviz kuru kanalları

ayrı ayrı etkilenmektedir.

Zorunlu karşılık oranları ve faiz koridoru tamamlayıcı nitelikte araçlar olarak

birlikte kullanılmaktadır. Mesela yoğun sermaye girişlerinin olduğu, TL’nin

değerlendiği ve bunların sonucunda cari açığın arttığı Kasım 2010-Ağustos 2011

döneminde faiz koridoru aşağıya doğru genişletilmiştir. Kredi genişlemesini önlemek

için ise zorunlu karşılıklar belirgin bir şekilde arttırılmıştır.

TCMB ek bir araç olarak TL’nin zorunlu karşılıklarının belirli bir oranını (yüzde

altmışını) döviz ya da altın cinsinden tutulmasına olanak sağlamaktadır. Rezerv

Opsiyon mekanizması (ROM) denilen bu sistem bankalar için bir zorunluluk değil

alternatiftir. ROM’un işlemesini sağlayan temel unsur bankaların lira cinsinden fonların

maliyeti ile döviz cinsinden fonların maliyeti arasındaki farktır. Mesela lira cinsinden

fonların maliyeti, döviz cinsinden fonların maliyetinden yüksekse MB’ de döviz tutmak

daha avantajlıdır ve döviz cinsinden borçlanabilecekleri uygun dış koşullar varsa bu

Page 20: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 19

avantajı uygun bir şekilde değerlendirebilmektedirler. Ayrıca MB bu maliyet farkını

ayarlayabileceği Rezerv Opsiyon Katsayısı (ROK) aracını da geliştirmiştir. Bu katsayı

arttırıldığında bankaların MB da eskiye göre daha fazla döviz tutmaları gerekmekte yani

döviz tutmanın maliyeti artmaktadır. Tamamen TCMB’ye özgü bu yeni sistemle

bankalar TL likiditesini arttırarak fonlama maliyetini düşürüyorlar. TCMB de ROM

sistemiyle herhangi bir riske karşılık döviz rezervlerini arttırıyor ve para ikamesinin

etkilerini azaltıyor.

TCMB’ye özgü bir diğer ek araç da istisnai gün uygulamasıdır. Sermaye

girişlerinin aniden yavaşlaması sonucu lira ve buna bağlı olarak enflasyon üzerinde

oluşan baskılara karşı geliştirilen bir politikadır.Yeni politika uygulamasına göre

“normal” günlerde TCMB’nin piyasayı makul oranlardan(politika faizinden) fonlanması

söz konusu iken, “istisnai” günlerde “efektif” fonlama faizinin yükseltilmesi yoluna

gidilmiştir. Yani istisnai günde fonlama maliyetinin oranı TCMB tarafından değil ihale

metoduyla belirlenmektedir. Bu ihale de bankalar piyasadaki sıkışıklığa göre taleplerini

arttırmakta ve ihalede oran faiz koridorunun üst bandına yaklaşmaktadır. Dolaylı olarak

faizlerin artmasını sağlayan TCMB bu yolla kur üzerinde baskı oluşmasını ve TL’nin

değer kazanmasını hedeflemektedir. Diğer yandan politika faizini değiştirmeden geçici

olarak faizleri yükseltmiştir. Tam olarak istisnai gün tanımına girmese de benzer şekilde

TCMB miktar ihalelerinde piyasaya verdiği para miktarını azaltarak sıkışıklık

oluşturabilmekte ve gecelik faizlerin yükselmesini sağlamaktadır.

Yeni para politikalarının ne kadar etkili olduğuna bakacak olursak döviz kuru

oynaklığı diğer gelişmekte olan ülkelere kıyasla sınırlı bir seyir izlemektedir. Yani diğer

ülkelerin para birimleri ABD doları karşısında hızla değer kaybederken, TL’nin değer

kaybı daha sınırlı olmuştur. 2010 yılının son çeyreğinde yüzde 50’lere ulaşan kredilerin

büyüme eğilimi, alınan tedbirlerle yüzde 15-20 düzeylerine çekilmiştir. 2011 yılında

cari açık rekor düzeyde seyrederken 2012 yılının ilk çeyreğinde enerji dışı cari açık

neredeyse kapanmıştır. Ancak 2011 yılında yüzde 5,5 ile hedeflenen enflasyonun, yılı

yüzde 10,5 ile tamamlayarak fiyat istikrarının finansal istikrar kadar başarılı olmadığını

ortaya koymaktadır.

IV. AVRUPA BORÇ KRİZİ

2008 yılı Eylül ayında, ABD’nin dördüncü büyük yatırım bankası olan Lehman

Brothers’ın iflas etmesiyle patlak veren kriz kısa sürede tüm dünyaya yayılarak küresel

çapta bir mali ve reel sektör krizine dönüşmüştür. Krizin olumsuz etkileri Avrupa

Birliğinde de ciddi boyutlarda hissedilmiş ve Euro Alanı 2009 yılında % 4,1 oranında

küçülerek tarihindeki en büyük daralmayı yaşamıştır. Yaşanan küresel kriz, AB

ülkelerinde kamu açıkları ve borç stoklarının ciddi boyutlarda artmasına ve birçok üye

ülkede kamu maliyesinin sürdürülebilirliğinin tehlikeye girmesine neden olmuştur.

Nitekim 2006 yılında 7,1 trilyon Euro olan AB hükümetlerinin borç yükü; 2009 yılında

ekonomik krizle birlikte daha da belirgin bir hal almış ve bu durum Euro’nun,

dolayısıyla Ekonomik ve Parasal Birliğin ve nihayetinde AB’nin geleceğine dair

Page 21: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 20

endişeleri artırmıştır. Özellikle Almanya ve Fransa gibi AB’nin siyasi bir proje

olduğunu savunan bazı AB ülkeleri, mevcut AB politikalarının yaşanmakta olan

sorunların çözümünde yetersiz kaldığını, özellikle Euro Alanı’nda makroekonomik

gözetimin ötesinde bir ekonomik koordinasyona ihtiyaç duyulduğunu ve bu çerçevede

AB düzeyinde yeni mekanizmalar oluşturulması gerektiğini savunmaktadır. Bu

yaklaşım çerçevesinde, yalnızca para politikasının değil, üye ülkelerce uygulanacak

maliye politikalarının da AB ölçeğinde çok daha sıkı kurallara tabi tutulması ve Euro

Alanı ülkeleri arasındaki ekonomik yakınsamanın artırılması için ekonomik

politikaların uyumlaştırılması büyük önem arz etmektedir.

1. Avrupa Birliği Üyesi Ülkelerde Borç Krizleri

Euro Bölgesi’ne dahil olan üye devletlerde ortak para birimi olan Euro’nun

kullanılması ve bu ülkelerde para politikasının Avrupa Merkez Bankası (AMB) aracılığı

ile tek bir elden yürütülüyor olması, söz konusu ülke ekonomilerinin birbirine sıkı bir

şekilde bağlı olmasına ve bir Euro Bölgesi ülkesinde meydana gelen olumsuz

gelişmelerin diğer Euro Bölgesi ülkelerine de kısa sürede yayılmasına yol açmaktadır.

Bu hususun yanı sıra, AB üyesi ülkelerin finans ve reel sektörlerinin yüksek

entegrasyon düzeyi de ülkelerin birbirinden etkilenme seviyesini ve hızını artırmaktadır.

Nitekim 2010 yılının ikinci çeyreğinde Yunanistan’da patlak veren borç krizi, kısa

sürede diğer Euro Bölgesi ülkelerini ve hatta ekonomik ve parasal birliğin geleceğini

tehdit altına sokmuştur. Başta Almanya olmak üzere bazı üye ülkelerin Yunanistan’a

yardım konusunda isteksiz olması, piyasalarda panik havasının yayılmasına neden

olmuş ve sonuçta kamu maliyesi ve bankacılık kesimleri sorunlu olan İrlanda, Portekiz,

İspanya, İtalya ve Belçika da borç krizine sürüklenme tehdidi ile karşı karşıya

kalmışlardır.

a. Yunanistan Krizi

Uzun süredir gündemde olan yapısal reformların bir türlü hayata geçirilememesi ve

dış borçlanmayla sağlanan mali kaynakların doğru kullanılamaması gibi hususlar

küresel krizin yarattığı olumsuz etkilerle birleşmiş ve Yunan ekonomisinin ciddi ölçekli

bir krize sürüklenmesine yol açmıştır. İzlenen politikalar çerçevesinde, ekonomik

büyümenin temel olarak dış borç kaynaklı olması orta ve uzun vadede Yunanistan’ın

kamu borçlarında çok ciddi boyutta artışa yol açmıştır. 2000 yılında 150 milyar Euro

seviyesinde olan Yunanistan’ın kamu borçları, geçtiğimiz on yıl içerisinde % 100

oranında artış göstererek, 2009 sonu itibarıyla 300 milyar Euro seviyesine yükselmiştir.

Kamu borçlarındaki ciddi oranlı artışa rağmen, kamu gelirlerinde aynı oranda artış

sağlanamamıştır. 2001 yılında GSYH’nin % 21,8’i seviyesinde olan vergi gelirleri 2009

yılında GSYH’nin % 19’una düşmüş olup, bu oran AB ülkeleri içindeki en düşük orana

tekabül etmektedir. Tüm bu sorunlara ilave olarak, uluslararası finansal kriz

Yunanistan’ın gelirlerinde önemli oranda düşüşe sebep olmuştur. Ülkenin döviz

kaynakları için hayati önem taşıyan ve toplam milli gelirde önemli payı bulunan turizm

gelirlerinde 2009 yılında % 15’in üzerinde azalma gözlemlenmiştir. Diğer taraftan

dünyadaki yük gemilerinin % 20’sine sahip olan ve deniz yolu taşımacılığında ilk sırayı

Page 22: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 21

alan Yunanistan, yine kriz sebebiyle dünya mal ticaretindeki daralmadan en fazla

etkilenen ülkelerden birisi olmuş ve 2009 yılında taşımacılık gelirlerinde % 30 civarında

bir düşüş gerçekleşmiştir. Yunan hükümeti, 2009 yılında % 12,7 olarak açıkladığı bütçe

açığını 2012 yılında % 2,8'e indirmek için 14 Ocak 2010 tarihinde bir istikrar programı

açıklamıştır.

Ancak, daha sonra Yunanistan'ın 2009 yılındaki bütçe açığının GSYH’nin % 15,4’ü

düzeyinde olduğu ortaya çıkmış, bu durum Yunanistan’a olan güvensizliği daha da

artırmıştır. Bütçe açığına ilişkin söz konusu rakam, Euro Bölgesi ülkelerinin Maastricht

Kriterleri çerçevesinde uyması gereken % 3 sınırının beş katına tekabül etmektedir.

Krizin, Euro Bölgesi’nde yer alan ve ekonomilerinde bazı yapısal sorunlar barındıran

ülkeleri etkilemesinden korkulması ve krizin derinleşeceğine yönelik kaygılar, bazı

ülkelerde tahvil fiyatlarının düşmesine, faiz oranlarının ve dolayısıyla borçlanma

maliyetlerinin yükselmesine ve neticede kamu borcunun GSYH içindeki payının

artmasına ve borç sürdürülebilirliğinin tehlikeye girmesine yol açmıştır. Nitekim

Yunanistan’da sonra İrlanda ve Portekiz de yardım talebi ile AB’ye başvurmak zorunda

kalmışlardır

b. İrlanda Krizi

İrlanda’yı krize sürükleyen nedenlerin başında, krizin ortaya çıkmasının ardından

emlak piyasasında yaşanan hızlı değer kayıpları ile kamu sektöründe yoğun bir biçimde

alınan tasarruf tedbirlerinin piyasalarda doğurduğu panik havası ve durmadan artan

işten çıkarmalar gelmektedir.

1990’lı yıllardan küresel krizin ortaya çıktığı 2008 yılına kadar sürekli bir refah

artışı yaşanan İrlanda’da ekonomik tablonun hep bu şekilde devam edeceğine olan

inanç, emlak fiyatlarında astronomik artışları tetikleyerek spekülatif bir emlak

piyasasının oluşmasına yol açmıştır. Nüfusu 4,5 milyon olan İrlanda’da hiç kimsenin

yaşamadığı 300 bin konutun inşa edilmiş olması nedeniyle oluşan emlak sektörü

balonu, krizin en önemli sebeplerinden biri olarak kabul edilmektedir.

Büyümesinin büyük bölümünü konut ve finans sektöründeki patlamaya borçlu olan

İrlanda’da, 2008 yılındaki küresel finansal krizden sonra konut fiyatlarının % 50-60

oranında değer kaybetmesi, konut kredilerinin büyük bölümünü yapılandıran bankaların

ciddi oranda zarar etmesine yol açmıştır. Hükümetin bankaları kurtarmak için 45 milyar

Euro tutarında kaynak aktarması bütçe açığının hızla büyümesine neden olmuştur.

İrlanda`da 2009 yılında GSYH’nin % 14,3’ü düzeyinde olan bütçe açığı, 2010 yılında

GSYH`nin % 32,4’üne ulaşmıştır. Vergi gelirlerinin de hızlı biçimde gerilediği ülkede

ikinci bir resesyon riski olduğu düşünülmektedir.

İrlanda’da yaşanan krizin nedenlerine bakıldığında, İrlanda ile ABD’deki yaşanan krizin

benzer noktalar içerdiği görülmektedir. Her iki ülkede de, hem alıcılar hem de satıcılar,

irrasyonel bir biçimde yükselmiş olan emlak fiyatlarının artmaya devam edeceğine

inanmışlardır. Her iki ülkede de aşırı şekilde ucuz kaynak girişi yaşanmıştır. ABD’ye

Page 23: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 22

giren ucuz maliyetli paranın kaynağı Çin olurken, İrlanda’da ise bu kaynak başta

Almanya olmak üzere Euro Alanı’nın diğer ülkelerinden sağlanmıştır. İki ülke

arasındaki en önemli benzerlik ise düzenleyici ve denetleyici çerçevenin risk algılama

ve önleme konusundaki yetersizliği olmuştur. İki ülkede de bankaların riskten

kaçınmasına yönelik gerekli tedbirlerin alınmaması ve denetim ve gözetim

mekanizmalarının etkili bir şekilde işlememesi nedeniyle kriz ortaya çıkmıştır.

c. Portekiz Krizi

Portekiz’de kamu maliyesine ilişkin problemler, Yunanistan ve İrlanda’daki kadar

ciddi boyutlarda olmamakla birlikte, uzun süredir devam etmektedir. Öyle ki Portekiz,

2001 yılında İstikrar ve Büyüme Paktı (İBP) kurallarını ihlal eden ilk Euro Bölgesi

ülkesi olmuştur. Portekiz ekonomisinde uzun zamandır yaşanmakta olan durgunluk,

kamu maliyesinin iyileştirilmesini daha da zor hale getirmiştir. Bütçe açıklarının

azaltılması amacıyla hazırlanan istikrar programının mecliste yapılan oylamada

reddedilmesinin ardından Portekiz Başbakanı Jose Socrates istifa etmiştir. 2013 yılına

kadar bütçe açığının GSYH’nin % 2'sine düşürülmesini öngören söz konusu program

emekli maaşlarının dondurulması, 1500 Euro’dan fazla olan kamu kesimi maaşlarında

% 5 ila % 10 arasında kesinti yapılması, sağlık, eğitim harcamalarının ve yerel

yönetimlerin bütçelerinin kısıtlanması gibi tedbirler içermektedir. Başbakanın istifası ile

siyasi istikrarın bozulması ve daha da kötüleşen ekonomik durum nedeniyle kredi

derecelendirme kuruluşları da Portekiz’in kredi notunu düşürmüşlerdir. Bu gelişmeler

neticesinde Portekiz için finansal bir kriz riskinin daha da belirginleşmesi üzerine AB,

uluslararası yardım almayı reddeden Portekiz’e baskı yapmaya başlamıştır. Durgun bir

ekonomi ve büyük bir borç stokuna sahip olan ülkede dış yardım olmadan mevcut

durumun sürdürülemeyeceğinin anlaşılması üzerine, Portekiz sonunda AB’ye yardım

talebi ile başvurmak zorunda kalmıştır.

2. Borç Krizinin Sonuçları

2008 yılı sonunda ABD’de patlak veren finansal kriz kısa sürede bütün dünyayı

etkisi altına alarak küresel çapta bir krize dönüşmüştür. AB, ekonomik yönetimindeki

eksiklikler ve bazı üye ülkelerin nispeten düşük rekabet gücü gibi sebeplerle krizden

çok ciddi biçimde etkilenmiştir. AB üyesi ülkelerde kamu açıkları ve borç stokları ciddi

boyutlarda artmış ve birçok ülkede kamu maliyesinin sürdürülebilirliği tehlikeye

girmiştir. Kamu maliyesinde yaşanan bozulmanın yanı sıra AB’de toparlanma sürecinin

oldukça yavaş gerçekleşmesi, borç krizinin yayılarak Euro Alanı’nın istikrarını ve

geleceğini tehdit eder hale gelmesine yol açmıştır.

Başlangıçta kamu maliyeleri sorunlu olan zayıf ülkelere mali yardım yapmak

konusunda isteksiz davranılsa da, krizin derinleşmesinin ve yayılma riskinin arttığının

anlaşılmasının ardından AB düzeyinde başlatılan girişimler vasıtasıyla borç krizi

içindeki Yunanistan, İrlanda ve Portekiz için gecikmeli de olsa ardı ardına kurtarma

paketleri açıklanmıştır.

Page 24: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 23

Yaşanan tüm bu olumsuz gelişmeler, Euro sisteminin eksikliklerini gözler önüne

sermiş ve AB’yi Euro Alanı’nın istikrarını ve varlığını sürdürebilmesi için mevcut

politikalar, mekanizmalar ve ekonomik yönetişim sisteminin güçlendirilmesine yönelik

yeni arayışlara sevk etmiştir. Euro Alanı’nın en büyük ekonomisi konumundaki

Almanya, Fransa’nın da desteğini alarak bu süreçte öncü ve önemli bir rol üstlenmiştir.

Bu kapsamda, 29 Eylül 2010 tarihinde AB’de bütçesel ve makroekonomik gözetim ve

denetimi güçlendirmeyi amaçlayan kapsamlı bir ekonomik yönetişim paketi kabul

edilmiştir. Ayrıca, bundan sonraki dönemde Euro Bölgesi ülkelerinde yaşanan borç

krizlerinin Birliğin ekonomik istikrarını tehlikeye sokmasının engellenmesi amacıyla

2013 yılında işlemeye başlayacak olan Avrupa İstikrar Mekanizmasının kurulması

kararlaştırılmıştır.

AB düzeyinde ekonomik yönetişimin iyileştirilmesi ve üye ülkelerin

karşılaşabileceği krizlerde devreye girebilecek fon mekanizmalarının oluşturulmasına

yönelik çabaların yanı sıra, yaşanan krizlerde rekabet gücünün de önemli bir faktör

olduğu fikrinden hareketle, 4 Şubat 2011 tarihinde Almanya ve Fransa tarafından Euro

Alanı ülkelerini kapsayacak bir Rekabet Paktı oluşturulması fikri ortaya atılmıştır. Söz

konusu Pakt ile üye devletlerde rekabet gücünün artırılması ve AB düzeyinde ekonomik

yakınsamanın geliştirilmesi için birçok ekonomik ve sosyal reformun gerçekleştirilmesi

ve maliye politikalarının temel unsurlarının da AB düzeyinde belirlenmesi önerilmiştir.

Tablo1 : Euro Bölgesi Çevre Ülkeleri için Seçilmiş Temel Göstergelere ilişkin Tahminler3

3. Avrupa Borç Krizi ve Türkiye’ye Yansımaları

Avrupa Birliği (AB) ve Türkiye arasındaki ekonomik bütünleşme oldukça ileri bir

seviyededir. AB ve Türkiye arasındaki dış ticaret hacmi 2011 yılında 110 milyar

Euro’ya ulaşmıştır. AB Türkiye’nin bir numaralı ticaret ortağı ve önde gelen ihracat

pazarıdır. 2008 – 2011 döneminde Türkiye’ye gelen doğrudan yabancı yatırımların

dörtte üçü AB kaynaklı olmuştur. Türkiye, sunduğu yatırım olanakları ile pek çok AB

şirketinin üretim ve lojistik zincirlerinde giderek daha fazla yer almaktadır. Türkiye’nin

düşük iç tasarruf seviyesi ve ekonomik faaliyetlerin dış finansmana bağımlılığı,

ekonominin AB krizi gibi dışsal şoklara kırılganlığını artırmaktadır.

3Barış ZOROĞLU(2011), Avrupa Borç Krizi, Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü;

Page 25: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 24

Türkiye AB üyeliği sürecinde katılım müzakereleri yürüten bir aday ülke

konumundadır. Tüm bu etmenler, Türkiye’nin AB’de yaşanan krizden kendini

soyutlamasının mümkün olmadığını göstermektedir. Aksine, Türkiye krizden en fazla

etkilenen ve ileride de etkilenecek ülkelerden birisi olarak ortaya çıkmaktadır. AB’nin

Türkiye’nin ihracatındaki ağırlığı nedeni ile ülkenin ihracat performansı AB

üyelerindeki talep koşulları ile doğrudan ilgilidir. AB üyelerinde yaşanan ekonomik

yavaşlama ve durgunluk Türk ihracatçıları ve üreticilerini pazar daralması şeklinde

olumsuz yönde etkilemektedir.

Sonuç olarak, AB krizi Türkiye’nin ihracat performansını ciddi ölçüde ve olumsuz

yönde etkilemektedir. Türkiye’nin ülkenin iç-dış talep koşullarını dengeleme ve dış

ticaret açığını küçültme yönündeki çabaları 2012 yılında yavaş yavaş başlamıştır. Ancak

üçüncü ülkelere yapılan ihracatın artmasına rağmen, AB’ye yapılan ihracatın durağan

kalması ve zaman zaman azalıyor olması Türkiye’nin dış ticaret dengesizliğindeki

düzeltmenin arzu edilen hızda olmasını engellemektedir.

AB’de kredi sisteminin işleyişinde yaşanan sorunların Türkiye’de de

hissedilmesine yol açmaktadır. Krizin etkisi ile bankaların ve banka-dışı reel sektörün

özellikle uzun vadeli ve uygun koşullu yurtdışı finansmana erişimde zorluk yaşadıkları

bilinmektedir. Proje finansmanına erişimde yaşanan güçlükler pek çok özelleştirme

ihalesinin (elektrik, doğal gaz dağıtım) 2010-2011 döneminde başarısızlıkla

sonuçlanmasına yol açmıştır.

AB bankalarının sermaye yeterliliğini güçlendirme yönündeki çabaları bankaların

Türkiye’ye sağladıkları kredileri ve dolayısı ile Türk bankalarının kredi sağlama

kapasitelerini olumsuz yönde etkileyebilmektedir. Bu bağlamda, özellikle KOBİ’lerin

finansmana erişimde daha dezavantajlı oldukları görülmektedir. Bu kesimin toplam

banka kredilerinden aldığı pay 2007’de % 26,7 seviyesinden 2009 yılında % 21,4’e

düşmüş, halen kriz öncesi seviyesine ulaşamamıştır.

V. KRİZ SONRASI DÖNEMİN YENİLİĞİ: MAKRO İHTİYATLI

DÜZENLEMELER

Finansal kriz öncesi birçok merkez bankasının temel hedefi fiyat istikrarını

sürdürmekti. Ancak gelişmiş ülkelerde düşük enflasyon, olumlu makroekonomik

ortam finansal istikrarı sağlamada yetersiz kaldı. Bunun yanı sıra, denetim, gözetim

mekanizmasındaki yetersizlikler yaşanan krizi şiddetlendirdi.

Makro ihtiyatlı düzenlemeler (macro-prudential regulation) krizden sonra ortaya

çıkan önemli yeniliklerin başında geliyor: Eleştiriler, kriz öncesinde

düzenleyici kuruluşların bireysel olarak kurumların denetimine çok fazla odaklandıkları

(micro-prudential regulation) ancak sistemin geneline yeteri kadar dikkat etmediklerine

yoğunlaşıyor.

Avrupa Merkez Bankası Başkanı Trichet, her ne kadar krizin çıkmasına yol açan

risklerin bir çoğunun merkez bankaları ve uluslararası resmi finansal kuruluşlar

tarafından tanımlanmış olsa da bu risklerin birbirleri ile birleşerek ve birbirlerini

güçlendirerek sert sistemik krize yol açmalarına yeterince dikkat

edilmediğini belirtiyor.

Page 26: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 25

Makro ihtiyatlı analiz tüm finansal sektördeki sistemik riskin izlenmesini ve

değerlendirilmesini içeriyor. Finansal sistemin istikrarına odaklanarak kredi ve aktif

fiyatlarındaki balonun önlenmesi veya hafifletilmesi amacını taşıyor. Sistemik riske

odaklanılmasının sebebi ise, her ne kadar büyük finansal kuruluşlar tek tek sıkı

regülasyona tabii olsa da denetim dışı kalan hedge fonlar ve bilanço dışı finansal

kuruluşların operasyonları risk oluşturuyor. Tüm bu kuruluşlar arası bağımlılık oranının

yüksek olması nedeniyle bu kuruluşların toplu davranışlarının da sistemik riski artırdığı

değerlendiriliyor.

Makro ihtiyatlı düzenlemeler finansal sisteme yönelik potansiyel riskleri ve

tehditleri (sistemdeki borçluluk oranının artması, aktif fiyatlarının seyri, finansal yeni

ürünlerin takibi gibi) izleyip erken teşhis ederek finansal istikrarı sağlamayı hedefliyor.

Bu bağlamda sistemdeki tüm unsurlar göz önüne alınarak birbirleri ve ekonominin

geneli ile nasıl bir etkileşim içinde olduğu değerlendiriliyor. Merkez bankalarına da

finansal istikrara yönelik riskleri teşhis için daha fazla sorumluluk

verilmesi değerlendiriliyor.

AB'de bu riskleri kontrol altına almak için Avrupa Sistemik Risk Kurulu (ESRB)

oluşturuldu. 2011 başında faaliyete geçmesi beklenen kurul makro ihtiyatlı politikaların

gözetiminden sorumlu olacak. Bu bağlamda görevleri: sistemik riskleri tanımlamak ve

önceliklendirmek, önemli sistemik riskler çıktığında erken uyarılar yayınlamak,

gerektiği takdirde belirlenmiş risklere karşı alınması gereken aksiyonları tavsiye etmek.

Bu tavsiyeler kanuni olarak bağlayıcı olmayacak ancak bu tavsiyelerin muhataplarının

belirlenen risklere pasif kalmaması bekleniyor. Risk kurulu diğer kuruluşların

fonksiyonlarını üstlenmeyecek ancak bunlara tamamlayıcı özellikte faaliyet gösterecek

ve finansal denetim ve düzenleme alanındaki kuruluşlarla etkileşim halinde olacak.

Organizasyon açısından ise; Genel Kurul ESRB'nin karar verici birimini oluşturuyor; 33

kişiden oluşan kurulun 27 üyesini merkez bankası başkanları oluşturuyor.

Bu yaklaşıma getirilen eleştiriler de mevcut: Sistemde fazla regülasyon riski: Halen

kurumlara yönelik regülasyonlar mevcut iken, sisteme yönelik ek düzenlemelerin

regülasyon fazlalığına yol açabileceği değerlendiriliyor. Bir diğer görüş ise kurulun

sistemik riskleri görmekte yetersiz kalabileceği yönünde.

AB'de, düzenleyici ve denetleyici politikaların sistemik riske karşı savunmada çok

önemli olduğu öngörülüyor. Bu görevi de ayrı bir kurula vermiş durumda. Yeni kurulan

kurul da bu önemin bir göstergesi niteliğini taşıyor.

Kriz sonrası dönemde fiyat istikrarı ve finansal istikrar birlikte hedefleniyor.

Finansal istikrarı tesis edebilmek için zorunlu karşılık oranları ve diğer makro ihtiyatlı

düzenlemeler değerlendirilecek. Finansal istikrarın ölçümünde bakılan gösterge ise

kredi büyümesi ve varlık fiyatlarındaki artışlar. TCMB, kredi

büyümesi gelişmelerini de (ilk sekiz ayda %18) göz önüne alarak zorunlu karşılık

oranlarını arttırdı ve önümüzdeki dönemde kredi büyümesinin istenilen düzeyin üzerine

çıkması halinde zorunlu karşılık oranlarını daha etkin olarak kullanacağını belirtti.

TCMB, son dönemde aldığı önlemleri yeni konjonktüre karşı bir hazırlık olarak

değerlendiriyor. Bu konjonktür yükselen piyasa ekonomilerine yoğun sermaye akışı

sonucu bu ekonomilerde aşırı ısınma ve varlık fiyatları balonlarının oluşması riskinin

Page 27: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 26

belirmesi ve cari açığın yükselerek finansal istikrarı tehdit edecek düzeye ulaşması

ihtimalini içeriyor.

Nobel ödüllü Paul Krugman bir keresinde Merkez Bankası Başkanlarını parti

(piyasa) hareketlendikçe hiç bir şey yapması gerekmeyen ancak parti sonunda herkesi

evine güvenli bir biçimde döndürmesi beklenen sürücülere benzetmiş idi. Ancak krizle

birlikle bu kavramın değiştiği görülüyor.

VI. SONUÇ VE ÖNERİLER

2008 krizinin diğer krizlerden farkı tam anlamıyla bir küresel kriz olması ve

dünyadaki tüm ülkeleri etkilemiş olmasıdır. Büyük buhran denilen 1929 kriziyle

karşılaştırdığımız zaman o dönemde dünya bu kadar entegre olmadığından ve piyasa

ekonomisini uygulamayan ülkeler olduğundan, 1929 krizi için küresel ifadesini

kullanamayız. 2008 krizini bundan önceki krizlerden ayırıp onu küresel konumuna

getiren şey sermaye hareketlerinin serbest bırakılmış olmasıdır. Dünya tarihi açısından

bir dönüm noktası olan bu krizle birlikte birçok ezber bozuldu. (1929 sonrası Keynes’in

fikirleriyle ezberleri bozduğu gibi)Bunu uygulanan politika değişikliklerinden

görebiliyoruz.

Türkiye açısından krize bakacak olursak her ne kadar krize biraz hazırlıksız

yakalanmış olsa da 2001 krizi sonrası yapmış olduğu reformlar sonucu sağlam bir

ekonomiyle Türkiye krizle mücadele etmiştir. Geçmiş krizlerden farklı olarak herhangi

bir finansal sektör krizi yaşanmadan genelde reel kesim üzerinde etkili olmuştur.

Uyguladığı politikalarla krizin etkisini azaltan Türkiye tamamen krizin etkisinden

kurtulamamıştır. Özellikle Avrupa bölgesindeki bazı ülkelerin borç kriziyle karşı

karşıya kalması belirsizlikleri arttırmıştır. Bu çerçevede 2012 sonrası Türkiye’nin

ileriye dönük olarak ekonomideki kırılganlıkları azaltacak politikalar ve yapısal

reformlar uygulaması gerekmektedir. Özellikle cari açık ve büyüme arasındaki

korelasyona dikkat etmeli ve bu bağlamda uzun dönemli, arz yönlü yeni bir büyüme

politikası çerçevesi çizilmelidir. Üretkenliği arttırmak, ARGE çalışmalarına kaynak

ayırmak, inovasyonu teşvik etmek, beşeri sermayeyi güçlendirme , fiziki alt yapıya

yatırım yapmak ve piyasa ekonomisinin etkinliğini arttıracak reformlar yapması

gerekmektedir.Can alıcı nokta ise devletin vergi alırken ve gelir dağılımında adaleti

sağlamasıdır.Ekonomik kalkınma ve refah artışı olmadan krizden tamamen çıkmamız

mümkün değildir.

Sonuç olarak bütün bu krizlerden sonra, finansal sisteme yönelik potansiyel riskleri

ve tehditleri izleyip erken teşhis ederek finansal istikrarı sağlamayı hedeflenen Makro

ihtiyatlı adlı yeni politika ve finansal kuruluşlar ortaya çıkıyor.

Page 28: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 27

VII. KAYNAKÇA

Afşar A.(2011),Global Kriz Ve Türkiye Konut Piyasasına Etkileri,1. Baskı:Eskişehir,

Eskişehir Meslek Yüksekokulu yayınları;no.13

Alantar, D. (2008), Küresel Finansal Kriz: Nedenleri ve Sonuçları Üzerine Bir

Değerlendirme, Maliye ve Finans Yazıları Sayı:81

Aralık 2011 Yayın No: TÜSİAD-T/2011-12/525

Başçı, E.(2012), TCMB Para Politikaları, İktisat ve Toplum Dergisi, Sayı:17,ss 4-6

Dailymarkets:http://www.dailymarkets.info/ekonomik-kriz-teorik-analiz(Erişim

Tarihi:05/12/2012)

Danacı M. C. ,Uluyol O. , En Son Yaşanan Küresel Krizin Türkiye Ekonomisine

Etkilerinin İşletmeler Bazında Değerlendirilmesi ve Bir Örnek Olay, İnönü

Üniversitesi, İİBF

Delice G. Finansal Krizler: Teorik ve Tarihsel Bir Analiz, Erciyes Üniversitesi İktisadi

ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Sayı: 20, Ocak-Haziran 2003, ss. 57-81.

Deloitte Türkiye. Member of Deloitte Touche Tohmatsu Limited 2012

Eğilmez, M.(2011), Küresel Finans Krizi: Piyasa Sisteminin Eleştirisi,8. Baskı

İstanbul: Remzi Kitabevi

Eser, K. A.(2012), Finansal Serbestleşme Sürecinde Artan Kısa Vadeli Sermaye

Hareketleri: Türkiye Ekonomisine Etkileri, Riskler ve Politika Araçları, Mesleki

Yeterlilik Tezi, T.C. Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı, Ankara

International Monetary Funds (IMF): Erişim: www.imf.org

Page 29: 2008 KRİZİ SONRASI TÜRKİYE EKONOMİSİNE GENEL BİR BAKIŞmoutari.weebly.com/uploads/5/6/8/2/5682944/2008_krz_sonrasi_trkye... · aúırı derecede artması sonucu yaúanan ciddi

www.moutari.weebly.com 28

iRRasyonel:http://globalekonomikmonitor.blogspot.com/2008/11/finansal-krizin-

balamasyla-birlikte-bir.html (Erişim Tarihi:17/12/2012)

Kara A. H.(2012), Küresel Kriz Sonrası Para Politikası, TCMB Çalışma Tebliği

No:12/17, Haziran 2012

Korkmaz E. ,Tay A. , Küresel Kriz Türkiye’ye Etkileri ve Çözüm Önerileri,

http://www.esfenderkorkmaz.com/arastirma-yazilari/kuresel-kriz-turkiye-ye-etkileri-ve-

cozum-onerileri.html (Erişim Tarihi: 04/12/2012)

Marmarakpss : http://www.marmarakpss.com/sayfa/36/finansal-krizler---3 (Erişim

Tarihi: 12/12/2012)

Özatay, F. (2011), Finansal Krizler ve Türkiye, Genişletilmiş 3. Baskı Ankara: Doğan

kitap

Özatay, F.(2011),Parasal İktisat Kuram ve Politika, 2. Baskı Ankara: Efil Yayınevi

Rodrik, D.(2011), Akıllı Küreselleşme, 1. Baskı,Çeviri Efil Yayınevi

Sönmez, M.(2009), 100 Soruda Küresel Kriz ve Türkiye,1. Baskı İstanbul: Alan

yayınları

SubaşatT. ;Yetkiner H.(2010),Küresel Kriz Çerçevesinde Türkiye’nin Cari Açık

Sorunsalı,1.Baskı:Ankara,Efil Yayınevi

Susam N.,Bakkal U. ,(Temmuz-Aralık 2008),Kriz Süreci Makro ve 2009 Bütçe

Büyüklüklerini Nasıl Etkileyecek?,Maliye Dergisi

Tuluy H. ,Mustafaoğlu Z.(2012), Küresel Kriz ve Krize Karşı Uygulanan Politikalar:

Türkiye ve Latin Amerika Karşılaştırması, İktisat ve Toplum Dergisi, Sayı:17,ss 16-26

Wikipedia, www.wikipedia.org, erişim: World map showing real GDP growth

rates for 2009. (Countries in brown were in recession.)

Yıldırım, S.(2010), 2008 Yılı Küresel Ekonomi Krizinin Dünya ve Türkiye

Ekonomisine Etkileri, KMÜ Sosyal ve Ekonomik Araştırmalar Dergisi 12 (18): 47-55

ZOROĞLU B.(2011), Avrupa Borç Krizi, Düzce Üniversitesi Sosyal Bilimler

Enstitüsü;