18 mayis kitap eki

24
Aydınlık BU SAYIDA 33 KİTAP TANITILIYOR 18 Mayıs 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı: 12 Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir KITAP . Toplam: 408 Bilimin Din ile İmtihanı: Hoca’nın İlmi Çok satan-az veren Edebiyatı felsefe ve psikolojiyle birleştiren yazar: Irvin D. Yalom Hayatın sorunları hakkında dostane tavsiyeler İsim Şehir Bitki Türkiye Atatürk’ü yeniden keşfedecek Türkiye’de bir ilk! KaynakYayınları, “Atatürk’ünBütünEserleri”ni 15.yıldatamamladı

Upload: lavrin

Post on 02-Jan-2016

87 views

Category:

Documents


6 download

TRANSCRIPT

Page 1: 18 Mayis Kitap Eki

AydınlıkBU SAYIDA

33KİTAP

TANITILIYOR

18 Mayıs 2012 Cuma / Yıl: 1 / Sayı: 12

Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidirKITAP.

Toplam: 408

Bilimin Din ile İmtihanı:

Hoca’nın İlmi

Çok satan-az veren

Edebiyatı felsefe vepsikolojiyle

birleştiren yazar:Irvin D. Yalom

Hayatın sorunları hakkında dostane

tavsiyeler

İsim Şehir Bitki

Türkiye Atatürk’ü

yeniden keşfedecek

Türkiye’de

bir ilk!Kaynak�Yayınları,�

“Atatürk’ün�Bütün�Eserle

ri”ni�

15.�yılda�tamamladı

Page 2: 18 Mayis Kitap Eki
Page 3: 18 Mayis Kitap Eki

Ancak bir devletin yapabilece�i ve geni� kadrolara, geni� olanaklara sahip de-vlet kurumlar�n�n yapmas� gereken bir i�i, y�llarca kar�nca gibi çal��an bir avuç in-san�n gerçekle�tirmesi demektir “Atatürk'ün Bütün Eserleri”... Mustafa KemalAtatürk'ün yazd���, söyledi�i ve imzalad��� bütün belgeleri biraraya getirmek gibi“ç�lg�nca bir proje” için 1997'de yola ç�k�ld���nda ve 1998'de ilk cilt okurla bulu�-tu�unda da do�rusunu söylemek gerekirse, projenin sonucundan emin olamayan-lar�n say�s� hiç de az de�ildi. Kaynak Yay�nlar� ve çal��may� ba��ndan beri genelyay�n yönetmeni olarakyürüten �ule Perinçek, büyükço�unlu�unu gençlerin olu�tur-du�u çekirdek ekibi, her birialan�nda say�s�z esere ve say�s�zçal��maya imza atm�� deney-imli dan��ma kurulu üyelerinive yaln�zca Türkiye'dekilerde�il, dünyan�n dört yan�ndakiüniversitelerde, ara�t�rma ku-rumlar�nda, ar�ivlerde çal��anyüzlerce destekçiyi hareketegeçirerek, 12 bin sayfay� a�antoplam 30 cildi, tertemiz bir�ekilde Türkiye'ye arma�an et-tiler.

Türkiye ne yaz�k ki bu tür-den uzun soluklu çal��malaraç�s�ndan pek parlak örneklerbar�nd�ran bir ülke de�il.Ba�lanm�� ve �u ya da bu ne-denle yar�da kalm�� ansiklope-diler, dizi yay�nlar vb. geni� birkitap konusu olabilecek kadarçok.

“Atatürk'ün Bütün Eserleri”,k�sa ad�yla ATABE ise hiç araverilmeden, deyim yerindeyse Kurtulu� Sava��'m�zdan bile uzun bir süredeba�ar�yla tamamlanm��, Türkiye yay�nc�l�k tarihi aç�s�ndan da devrim tarihimizbak�m�ndan da örnek al�nmas� gereken bir zafer niteli�inde...

“Türkiye'de ilk kez Atatürk'e ait bütün yaz� ve konu�malar�n kronolojik s�raylabir araya getiren bir çal��ma ölümünden 60 y�l sonra ilk kez gerçekle�tiriliyor.Atatürk'ün Bütün Eserleri yaln�z bir derleme ve özgün metinlere göre düzeltmeçal��mas� de�ildir. Bir ara�t�rma ve ke�if faaliyetidir. Tarihin bo�luklar� doluyoryurtiçinde ve yurtd���nda, Cumhurba�kanl��� Ar�ivi'nden Sovyet Devlet Ar�ivi veABD Senatosu Kütüphanesi'ne kadar, özel ve devlet ar�ivlerinde gizlenen ya dak�y�da kö�ede kalm�� belgelere ula�mak için özel bir çal��ma yürütüldü. Yüzlercebelge, yaz�, mektup, demeç, tutanak, görü�me ve konu�ma biraraya getirildi. �lkkez yay�mlanacak Atatürk'e ait bu belgeler, devrim tarihimizin yeniden yaz�l-mas�n� gerektirecek ve tart��ma yaratacak önemdedir” denmi�ti ve bu devasaçal��ma, tam da üzerine çar�af geçirilmek istenen 19 May�s öncesinde, son cil-dinin de tamamlanmas�yla Türk Gençli�i'ne arma�an edildi.

Bu say�m�zda, ATABE'nin belgesellere konu olmas� gereken öyküsünün birözetini �ule Perinçek'in kaleminden kapak konumuz olarak sunarken, 19 May�s'�da tüm co�kumuz, sayg�m�z ve ba�l�l���m�zla kutluyoruz...

19 Mayıs’a armağan:Atatürk’ün Bütün Eserleri

18 MAYIS 2012 CUMA 3Aydınlık KİTAPİÇİNDEKİLER SUNU

[email protected]

Baskı: Toros Yay. Mat. Tur. Org. San. Tic. Ltd. Şti.Yalçın Koreş Cad. No: 12/A Bodrum Kat

Bağcılar / İstanbul Tel: 0212 655 44 34

Yönetim Yeriİstiklal Cad. Deva Çıkmazı No:3/3 Beyoğlu / İstanbulTel: 0212 251 21 14 / 251 21 15 / 251 55 04

Faks: 0212 252 51 22

Editör: Pınar AkkoçYazıişleri: Damla YazıcıReklam Müdürü: Saynur OkuroğluSayfa Sekreteri: Egemen Yamandağ

Aydınlık Gazetesi’nin ücretsiz ekidir

Anadolum Gazetecilik Basım Yayın San. ve Tic. A.Ş.

adına sahibi:Mehmet Sabuncu

Genel Yayın Yönetmeni:Serhan Bolluk

Sorumlu Müdür:Mehmet Bozkurt

Aydınlık

KITAP.

Küçük filozoflara

Albert Einstein’ın Işığı

s. 20

ÖneriYorumTürk�Ordusu�Kuşatmayı�Nasıl�Yaracak.Doğu�Perinçek,�Kaynak. Bu kitabı okuma-dan Türkiye’de ve bölgemizde olup bitenleri,

Türk ordusuna yapılan operasyonları kavramak ola-naksızdır. Okuduktan sonra Türkiye’nin parçalanmasürecinden nasıl çıkacağı, Cumhuriyetin yenidennasıl kurulacağı üzerine düşüncelerimiz netleşecek.

Ağaçlar�Çiçekteydi.�Ahmet�Say,�Evrensel. Tür-kiye’nin son elli yıllık aydın yaşamını, öndegelen sanatçılarının erdemlerini, zaaflarını yakın-

dan tanımak için mutlaka okunmalı. Umut, iyim-serlik, yiğitlik dolu bu anılar, devrimci aydın

mücadelemizi sıcacık bir dille aktarıyor. Ne güzelkitap.

Osmanlı’da�Sosyalizm,�Türkçülük�ve�İttihatçı-lık.�Arda�Odabaşı,�Kaynak. Düşünsel yaşamı-mızda önemli bir boşluğu dolduran kitap, tarihe

bilimsel sosyalist gözle bakışın bir örneğini sunuyor.Üzerine çok konuşulan ama önemli boşlukları bulu-nan II. Meşrutiyet devrimimizin damardan kavranma-sına hizmet ediyor. Pek çok yeni bulgu ortaya

konuluyor. Selman-ı�Pak�(Din,�Devrim�ve�Aşk).�ErenErdem,�Destek. Bugünü değin eksikliğini

duyduğumuz, bağımsızlık savaşçısı genç bir

düşünürün kitabı. İslam’a sokulan hurafeleri bir birçürüten yazar, bu mücadelenin tarihsel kahramanla-rından Selman-ı Pak’ı anlatıyor. Akıcı bir dil, kavra-yıcı bir zeka.

Ulusal�Devrim�ve�Küresel�Karşıdevrim.Mehmet�Ulusoy,�Kaynak. Emperyalizminküreselci saldırıları üzerine bilgi eksikleri-

nizi bu kitapla kapatabilirsiniz. Küresel karşıdevrimin mafya-gladyo-tarikat yön-temlerine sarılan çürüyen yüzünü, liberal faşizmintekleyen kalp atışlarını birikimli bir yazarın kale-minde okuyun.

1)3)

4)

5)

Haftanın Portresi: William Saroyan s. 4

Edebiyatı felsefe ve psikolojiyle birleştirenyazar: Irvin D. Yalom s. 5Bilimin Din ile İmtihanı Hoca’nın İlmi s. 6Derleme ve denemeye bakışta yeni bir soluk s. 7Hayatın sorunları hakkında dostane tavsiyeler s. 8Çok satan-az veren s. 9Cumhuriyetin gülümseyen yüzü:Türkan Saylan s. 10İnsan Düşünün Kök Kuşağı s. 11

Atatürk’ün bütün eserleri (ATABE) 15 yılda tamamlandı:Yeniden kul olmayalımdiyedir bu belgeler s. 12-13-14

Ne delce yanı sözünden döner, ne akıllı tarafı unutup bir yana koyar dünü:Bilir çünkü, biri tutmaktadır defteri s. 15

2)

Hüseyin Haydar

Page 4: 18 Mayis Kitap Eki

18 MAYIS 2012 CUMA4 Aydınlık KİTAP

HAFTANIN PORTRES�

Günümüz Türkiyesi'nin en etkili,aynı zamanda da AKP politikalarınakarşı muhalif-eleştirel tutumuyla ensevilen köşe yazarlarından biri olanYılmaz Özdil, geçen yıl yayımlanan“İsim Şehir Hayvan” adlı kitabıylasatış rekorları kırmıştı hatırlanacağıüzere. Günlük bir gazetede yayımla-nan yazıların bir de kitap olarak ba-sılmasının bu denli ilgi görmesi vekitabın 165 bin satması, şaşırtıcıydıgerçekten de.Ama aynı za-manda da birtabloya işaretediyordu buolgu: Yandaşyazarlarınbüyük rek-lamlara ve tel-evizyonprogramla-rına konuolan kitaplarıen fazla bir-kaç bin satar-ken, gidişatamuhalif sesle-rin çalışma-ları, tekrartekrar baskıyapıyor, imzagünlerindekuyruklar olu-şuyordu.Okur, muha-lafet istiyor,Cumhuriyet'i savunan yazarlara sahipçıkıyor, yaşanan kepazeliklere karşıduranları destekliyordu.

KIVRAK B�R ÜSLUPÖzdil'in “devam kitabı” da başlık

olarak aynı espriyi sürdürüyor: “İsimŞehir Bitki”... Yazarın Hürriyet gaze-tesinde kaleme aldığı makaleler, bukez toplam 22 konu başlığı altındatoplanmış. Bölümler şöyle: Vatan, Si-yaset, Hukuk, Din, Güvenlik, Terör,Basın, Eğitim, Sağlık, Ekonomi, İsim,Eşya, Bitki, Hayvan, Coğrafya, Şehir,Ülke, Teknoloji, Televizyon, Sinema,Kültür, Spor.

Özdil, 19 Mayıs törenlerinin iptaledilmesinden ünlü dağcı ve AKUTkurucusu Nasuh Mahruki’nin vatansevgisine, “Ak CHP” hükümetininneler yapabileceğinden İmam Ha-tip’ler ve dindar gençlik tartışmala-rına, 2020 Olimpiyatları Türkiye’dedüzenlense neler olabileceğinden“Ancelina Coli”nin Suriyeli mülteci-lerin kampını ziyaretine kadar değişikkonulara gene her zamanki kıvrak üs-lubuyla el atıyor.

“Allah'ın denizini dubalardan şe-ritlerle çevirmişler, bildiğin balık çift-liği gibi, kapısına ızbanbut yarmalar

koymuşlar, ki, donla yüzen şambrellikekolar girmesin... Biiç deniyor. Sa-mimi bi ortam. Arka şezlongdaki ka-dının ayağı kulağına giriyor, seninbacakların önündeki adamın omuzla-rında... Kıç kıça oturuluyor. Günde18 bikini değiştiren tikiler, kıçının kıl-ları ağarmış amcalara aşkito, totişkodiye sesleniyor. Amcalar da birbirinekankito filan diyor. Biraz deniz, birazhuzur arıyorsun... Bangır bangır

'atlım fırfıraklım, çık-madı kırkım'gibi bi şeylerçalıyor” diye-rek “Bodrumgerçeği”ni ka-lemine dola-yan; “-Vapurhazır mı arka-daşlar? -İyisimi erteleKemal abi.. -Nasıl yani? -Güzel abim,yarın öbürgün çolukçocuk üşür 19Mayıs'ta.Başka mev-simde kurtarmemleketi”diyerek, AKPiktidarının 19Mayıs'ı dakendine ben-

zetme çabalarıyla dalga geçen Özdil,“Ege Denizi'nde yapılması planlanantatbikat, güney deniz saha komutanı-nın içerde olduğunun belirlenmesiüzerine, Karadeniz'e kaydırılmak is-tendi. Ancak, kuzey deniz saha ko-mutanının da içerde olduğunun tespitedilmesi üzerine, Van Gölü'nde yapıl-masına karar verildi.

Kamyoncular odasının yardımıylagemilerin karadan taşınması planla-nıyordu ki, tatbik edecek sayıda kam-yon bulunduğu, tatbikat yapacaksayıda gemi bulunmadığı ortaya çıktı.Firkateynlerin Somali'ye korsan ko-valamaya, hücumbotların Libya'ya çi-pura avlamaya gönderildiği raporedildi. Bari denizaltı götürelim dendiama, bu sefer de, denizaltı filo komu-tanın içerde olduğu hatırlandı.

Tam o sırada, The Taraf gazetesi,denizaltıların Marmaris'ten dalıp VanGölü'ne gidiyorum ayaklarıylaMogan Gölü'nden çıkarak, darbe ya-pacağını iddia etti” satırlarıyla da, Er-genekon, Balyoz gibi davalarladalgasını geçiyor.

Hem neşelenmek, hem öfkelen-mek isteyenler için, ideal kitap!

(İsim Şehir Bitki, Yılmaz Özdil,Doğan Kitap, 435 s.)

“Öykünde kimsenin katledil-mesine gerek yok. Sadece bütüntarihin ve bütün zamanların enmuhteşem olayını, yani mütevazıve saf var oluş gerçeğini anlat.Bundan daha önemli bir konuyok; öykü karakterlerinden biri-nin, sanatında sana yardımcıolmak için zorbalık yapmasınagerek yok. Şiddet vardır. Yeri gel-diğinde şiddetten de bahset. Sa-vaştan söz et. Bütünçirkinliklerinden, israftan bahset.Bunu bile sevgiyle yap. Amamuhteşem, katışıksız var oluş ger-çeğine vurgu yap. En büyük konubudur. Bir zafer havası yaratmakzorunda değilsin. Yazacağın insa-nın, yazının mükemmel bir yazıolması için kahramanca veyamüthiş işler yapmasına gerek yok.Bırak o her zaman yaptığı işi yap-sın, yaşamaya devam etsin. Bırakyürüsün, konuşsun, düşünsün,uyusun, rüya görsün, uyansın,gene yürüsün, gene konuşsun, ha-reket etsin, yani bırak yaşasın. Buyeterli. Yazacak başka bir şeyyok.”

Bitlis'ten ABD'ye göç etmiş Er-meni bir ailenin orada doğan ilkferdi olarak 31 Ağustos 1908'deKaliforniya'da dünyaya gelen Wil-liam Saroyan, edebiyat anlayışını,ne yazılması gerektiğini, nasıl ya-zılmasını gerektiğini böyle anlatı-yordu. Yaşamı boyunca 60'ı aşkınkitap (öykü, roman, oyun) yazanSaroyan, üç yaşındayken babasınıkaybedince annesi tarafından ye-

timhaneye verilmiş ve beş yılınıorada geçirmişti. 15 yaşındaykenokulu terk eden Saroyan'ın tektutkusu yazmak ve dünyayı gez-mekti, zaten başka bir iş de yap-madı, tümüyle bohem bir yaşamsürdü. İçki ve kumar alışkanlığınedeniyle inişli çıkışlı bir grafikçizse de 50 yıl boyunca verimli biryazar olarak tanındı. 1939'da Pu-litzer Ödülü'nü kazandı ama red-detti.

“Yoksul İnsanlar”, “YüreğimDağlardadır”, “Ödlekler Cesur-dur”, “Amerika'dan Bitlis'e” gibikitapları Türkiye'de de geniş okurkitleleriyle buluşan, “yalınlığındehası" olarak tanınan, yapıtla-rında süslü tabirlere, söz oyunla-rına başvurmayan Saroyan, FikretOtyam ve Ara Güler gibi sanatçı-larımızın yakın dostu olmasınınyanında, yalnızca Türklere değilhiçbir halka karşı önyargı besle-memişti. 1964'te Türkiye'ye gel-miş, dönemin başbakanı İsmetİnönü'yle görüşmüş, Bitlis'i ziya-retinde halkın ilgisinden çok etki-lenerek, ABD'ye dönüşünde, her24 Nisan'da düzenlenen “soykı-rımı anma günü”ne bir daha ka-tılmama kararı almıştı.

Göçmen olma durumunu eniyi anlatan yazarlardan biri olan,insana doğduğu toprakları sevdi-ren eserler veren William Saro-yan, 18 Mayıs 1981'de doğduğukasabada yaşama veda etmişti.Büyük yazarı, ölümünün 31. yı-lında saygıyla anıyoruz.

Şenlikli muhalefetdiye buna denir!

“Firkateynlerin Somali'ye korsan kovalamaya, hücumbotlarınLibya'ya çipura avlamaya gönderildiği rapor edildi. Baridenizaltı götürelim dendi ama, bu sefer de, denizaltı filo

komutanın içerde olduğu hatırlandı”

YILMAZ ÖZD�L'DEN BU KEZ “�S�M �EH�R B�TK�”

William Saroyan(1908-1981)

Saroyan'ın tek tutkusu yazmak ve dünyayı gezmekti, zatenbaşka bir iş de yapmadı, tümüyle bohem bir yaşam sürdü.İçki ve kumar alışkanlığı nedeniyle inişli çıkışlı bir grafikçizse de 50 yıl boyunca verimli bir yazar olarak tanındı.

1939'da Pulitzer Ödülü'nü kazandı ama reddetti.

Page 5: 18 Mayis Kitap Eki

Aydınlık KİTAP

MELİS YALÇINBen Spinoza'nın tanrısına inanıyorum.

Kendisini tüm varlıkların uyumluluğundagösteren tanrıya inanıyorum; insanın yaz-gısı ve eylemleri ile ilgilenen tanrıya değil. Albert Einstein

On altı yaşındaki Alfred Rosenbergokulda yaptığı bir konuşmadaki Yahudialeyhtarı fikirleri yüzünden müdürün oda-sına çağrılır. Cezası, Alman şair Goethe’ninözyaşam öyküsünde geçen Spinoza’yla ilgiliparagrafları ezberlemektir. Rosenberg idololarak belirlediği Goethe’nin on yedinciyüzyılda yaşayan Yahudi felsefeci BaruchSpinoza’nın büyük bir hayranı olduğunuöğrenince afallar. Mezun olduktan yıllarsonra, Rosenberg’in kafası hâlâ bu ‘Spinozaproblemi’ ile karmakarışıktır: Nasıl olur daAlman dâhisi Goethe, Rosenberg’in kendiırkından aşağı gördüğü, hatta yok edilmesigerektiğini düşündüğü bir ırkın mensubun-dan esinlenmiş olabilir?

AFOROZ VE SÜRGÜNBaruch Spinoza da hayatı boyunca ce-

zalandırılmaya alışmıştı. 1956’da aykırı dinigörüşleri yüzünden Amsterdam Yahudi ce-maati tarafından aforoz edilmiş ve bildiğitek çevreden sürgün edilmişti. Kısa sürenyaşamına ve tecrit edilmişliğin olanaksızlık-lara rağmen, yaşadığı tarihin rotasını değiş-tirecek eserler üretmiştir. Karl Marxtarafından son materyalist filozof olarak ta-nımlanan Spinoza, “Tractatus TheologicoPoliticus” adlı eserinde; metinlerinin hedefkitlesinin halk değil, sınırlı bir kesim (düşü-nürler ve felsefecilerden oluşan bir kesim)olduğunu belirtir. "Ruhun; ruhsal, duygusalvarlığımızın dindarlık görünümü altında be-nimsediği önyargıların ruhumuza ne büyükbir inatla musallat olduğunu biliyorum. Ay-rıca halktan tıpkı korku gibi batıl inancı ko-parıp almanın ne kadar imkânsız olduğunuda biliyorum. Halkın ısrarının belli bir gö-rüşte direnmesinin aslında inatçılık oldu-ğunu, bu inadın aklın yönlendiriciliğiyledeğil de kör bir hırs ve övgü ya da azar-lanma endişeleriyle ayakta durduğunu dabiliyorum. Demek ki halkı ve onunla aynıheyecan ve duyguları paylaşanları bu kitabıokumaya davet etmiyorum. Onu hep alışı-lageldiği gibi yanlış yorumlayanların, onunyüzünden günah işlemektense, bu kitabı hiçdikkate almamalarını canı gönülden dile-rim."

Peki, üç yüz yıl arayla yaşamış bu iki ada-mın -Baruch Spinoza ve Alfred Rosen-berg’in- yolları edebi bir eserde nasılkesişiyor? Bu noktada bir tesadüf ve Ya-hudi asıllı Amerikalı bir yazar ve psikiyatrolan Irvin D. Yalom’un hayal gücü karşı-mıza çıkıyor. 17. yüzyılın ünlü filozofu Spi-noza’nın hayatı Yalom’un eskiden beri

yazmak istediği bir konuy-muş. Yazar ona olanhayranlığını şöyle ifadeediyor: “Dünyada ya-payalnızdı, ailesi, ce-maati yoktu vedünyayı değiştiren

kitaplar yazmıştı. Laikleş-meyi, li-b e r a ldemo-kratikdevletiv e

doğa bilimlerinin yükselişini öngörmüş veAydınlanma’ya uzanan yolu döşemişti.Yirmi dört yaşındayken Yahudiler tarafın-dan aforoz edilmiş ve Hıristiyanlar tarafın-dan da hayatı boyunca yasaklanmış olması,muhtemelen kendi put kırıcı, sivil hayatyanlısı hassasiyetlerimden ötürü beni herzaman derinden etkilemişti. İlk kahraman-larımdan biri olan Einstein’ın da bir Spino-zacı olduğu gerçeği bu garip akrabalıkhissini daha da kuvvetlendirmişti.”

Yalom Hollanda’da bulunan RijnsburgSpinoza Müzesi’ne yaptığı bir ziyarette Ro-senberg’in ‘Spinoza problemi’nden tesadü-fen haberdar oluyor ve Spinoza’yı Hitler’inyakın dostu Rosenberg ile ilişkilendiriyor.Böylelikle o yazmayı çok istediği kitabı ka-leme almaya başlıyor. Daha önceki kitap-ları hastalarından alıntıladığı gerçek olaylarıiçeren yazar, bu sefer tüm işi hayal gücüneyüklemiş gibi görünüyor ki bu da oldukçaisabetli bir karar olmuş kanaatimce.

TESADÜFLER VE KURGU1931 doğumlu varoluşçu psikoterapist ve

yazar Irvin D. Yalom’un dilimize çevrilenbirçok kitabından en popüler olanı, Almanfelsefeci Nietzsche’nin hayatını ve düşün-cesini psikanaliz ile harmanlayarak anlattığı“Nietzsche Ağladığında” isimli romandır.Büyük bölümü psikanalizin doğduğu yıl-larda, Dr. Josef Breuer ile Friedrich Ni-etzsche arasında geçen diyaloglardanoluşan bu psikolojik roman, 2007 yılındafilme de çekilmişti bildiğiniz üzere. Filminakıbeti bu yazının konusu değil ama bu ikikitabın -“Nazi Subayının Paradoksu-Spi-noza Problemi” ve “Nietzsche Ağladı-ğında”- ortak yanı, belki de Yalom’un tümkitaplarını etkileyici hale getiren şey, yazarınbazı gerçeklerden yola çıkarak ve tesadüf-leri de işin içine katarak gerçekçi bir kurguoluşturmasıdır.

Irvin D. Yalom’un edebiyatla felsefeyibütünleştiren tarzının, genel itibariyle psi-kanalizden ve felsefeden pek de anlamayankitlelere en büyük faydası, Batı filozoflarınıkendi romanlarına karakter olarak yerleş-tirip onların temel öğretilerini ve algılayış-larını sokaktaki adamın anlayabileceğişekilde damıtmasıdır. Yazar bugüne kadarNietzsche, Freud, Breuer ve Schopenhauergibi Batı felsefesinde ve tıbbında rol oyna-mış insanları kendi karmaşıklıklarından çı-karıp öğretilerini sade bir şekilde vermeyibaşardı. Yalom’un eserleri, roman kurgusupek de öyle ahım şahım olmasa da, okurla-rına psikanaliz çerçevesinde bir hayat pers-pektifi kazandırdığı için kamuya büyük birhizmettir.

(Spinoza Problemi, Irvin D. Yalom,Çev: Ahmet Ergenç, 446s.)

Irvin D. Yalom

Edebiyat, felsefe,psikoloji ve Yalom

Page 6: 18 Mayis Kitap Eki

18 MAYIS 2012 CUMA6 Aydınlık KİTAP

ALİ KIZILOĞLUDin ile bilimi uzlaştırma çabalarını bi-

liriz. Gelmiş geçmiş bütün bilimsel veteknolojik gelişmelerin peygamberler ta-rafından binlerce yıl önce bildirildiği,hatta bazılarının kutsal kitaplarda insan-lığa anlatıldığı da iddia edilmiştir zamanzaman. Dini inancı olan insanların birkısmı bu rivayetlere yürekten inanırlar.Örneğin namaz kılmanın sağlığa iyi gel-diği ya da günde beş vakit abdest alma-nın birçok hastalığı önlediği söylentisi,ibadetini aksatmadan yapan insanlar içinaynı zamanda bir motivasyon kaynağı daolabilir. Doğru olmasalar bile pek de sa-kıncası olmayan bu rivayetlere inanmakda sakıncasız olarak görülebilir. Peki, sı-nırı nerede çizmek gerekir? Sünnet ol-duğu rivayet edildiği için "deve idrarı"içmek de sakıncasız bulunabilir mi?Umre ziyareti sırasında içtikleri deve id-rarı nedeniyle ciddi bir ateşli hastalığayakalananların öyküsü tarih kitapların-dan aktarılan bir öykü değil, henüz bir-kaç hafta önce yaşanan güncel bir haber.Tıbbın bu kadar geliştiği bir zamandadeve idrarını içmenin fayda değil zarargetireceğini anlamak için ateist olmayagerek var mı? Ya da şöyle soralım: pey-gamberin söylediği varsayılan her şeyemutlak bir doğruymuş gibi yaklaşmakinancın gereği midir? Herhangi bir has-talığın tedavisi için başvuracağımız kay-nak hangisi olmalıdır? Modern tıp mıyoksa hadislerin gerçek olup olmadığıkonusunda araştırma yapıp fetva yayınla-yan İcma kurumu mu?

D�N BÜTÜN B�L�MLER�NÜZER�NDE M�?

Verdiğimiz örnek doğrudan insan sağ-lığını ilgilendiren sonuçlar doğurması ba-kımından oldukça çarpıcı. Ancak dininyalnızca tıp bilimine değil bilimin ve tek-nolojinin birçok alanına benzer şekildeyaklaştığını biliyoruz. Yalnızca peygam-berin sözlerini ve yaşadığı olayları akta-rarak değil, Kuran'daki ayetleriyorumlayarak ya da yalnızca sure ve ayet-lerin numaralarını inceleyerek moderndünyayı, teknolojik gelişmeleri vs. açıkla-dığını öne sürenler var. Üstelik bunlarciddi oranda reyting aldıkları için televiz-yon programlarında sık sık karşımıza çı-kıyorlar. Bazılarının "meczup"kategorisinden eğlencelik olarak çeşitliprogramlara konuk edildikleri anlaşılı-yor. Toplumda, dincilerin büyük çoğun-luğu, hurafelere inanan ve biliminkarşısına dini yerleştiren mürtecilerdenayrı tutuluyor. Ancak dini bilimin karşı-sına değil de bütün bilimlerin üzerineyerleştirenlerin toplum nezdinde pek deolumsuz bir imaja sahip oldukları söyle-nemez. Onlar, "aklı başında", "bilimekarşı çıkmayan" hocaefendiler olarak gö-rülüyorlar. Oysa kendi tabirleriyle "fikirdünyaları", hiç de diğerlerinden farklı

değil.Bilim ve Gelecek Kitaplığı'ndan Nisan

2012'de çıkan F-tipi bilim/Hoca'nın "İlmi"başlıklı kitap, işte bu "aklı başında" dinadamlarından Fethullah Gülen'in bilim-sel konulara ilişkin yazdığı çeşitli kitap-ları ve makaleleri inceliyor. Kitabıoluşturan üç bölümden birincisi olan"Hoca ve Sahte Bilimler" başlıklı bölü-mün sunuş yazısında Gülen'in bilimleilişkisi şu şekilde tarif ediliyor: "Bilim iledini buluşturmak ve uzlaştırmak [Gü-len'in] en büyük misyonlarından biri. Te-melde iki iddiası var: 1) Bütünbilimsel gelişmelerin ve bul-guların Allah'ın büyükdüzenini ve doğadakiAllah yapısı ahengikanıtladığı; 2)Bütün bilimsel ge-lişmelerin ve bul-guların Kuran'daönceden işaretedildiği. İddiasınagöre onun dini bi-limsel bir din, bi-limi ise dinininkanıtı olan bir bilim-dir." (Hoca'nın İlmi,s.7)

SAHTE B�L�MLERGülen'in bilimi dinle uzlaş-

tırma çabaları, bilimsel konularda bir-takım fikirler ve iddialar ortayaatmasına neden oluyor. Bir din adamıolarak, din ile bilimin farklı alanlardaolduğunu söyleyerek bilimin alanınahiçbir şekilde müdahale etmeyebilirdi.Ancak Gülen, bilimin alanına büyük birözgüvenle giriyor. Günümüzde bilimselkonuları Tanrı'nın sözleriyle açıklamaçabasına girmeyen din adamları var. BirTanrı'ya inanmanın, bir dine mensupolmanın aynı zamanda bilim insanı ol-mayı engellemeyeceğini öne sürenbilim insanları da var. Bu, tartışmalı birkonu olmakla birlikte bu yazının konu-sunun dışındadır. Konumuz FethullahGülen'in bilimi (ya da onun kullandığıtabirle ilim) nasıl anladığı ve dini bütünbilimlerin üzerine yerleştirme çabası.

Üç bölümden oluşan F-tipibilim/Hoca'nın "İlmi" kitabının ilk bölü-münde Fethullah Gülen'in, "sahte bi-limler" olarak adlandırılan ruh çağırma,psikokinezi, gelecekten haber verme,cinler aracılığıyla istihbarat faaliyeti yü-rütme, ruh fotoğrafçılığı, el ve yüz falıvs. gibi birçok konuya ilişkin düşünce-leri yer alıyor. Kitap, her bölüm için ta-nıtıcı birer giriş yazısının ardındanbizzat Gülen'in yazdıklarından alıntılaryapılarak hazırlanmış. Giriş yazısındabu alıntılarla ilgili bir de uyarı var:"Okuyacağınız kitap, Fethullah Gü-len'in kitap ve makalelerinden yaptığı-mız alıntılardan oluşuyor. Kendimizdenherhangi bir yorum katmadık; sadece

başlıklar bize ait. 'Yazılardan cımbızla-mışlar, aslında Gülen öyle demek iste-miyor' türü itirazları engellemek için-biraz uzatmak pahasına- görece uzunalıntılar yaptık." (Hoca'nın İlmi, s.14)Yani "Hoca bilim için ne demiş?" diyemerak edenler için özlü bir derlemeimkanı da veriyor kitap.

B�L�MSEL GEL��MELER� KURAN'DAN TAK�P ED�N

Kitabın ikinci bölümü ise "Hoca'yagöre Kuran" başlığını taşıyor. Bu bölü-

mün sunuş yazısı, İlahiyatçıHasan Aydın'ın, yine

Bilim ve Gelecek Ki-taplığı tarafından ya-

yınlanmış olan“PostmodernÇağda İslam veBilim” adlı kita-bından alınmış.Postmodern birproje: Bilginin,değerlerin ve

eğitimin İslami-leştirilmesi başlı-

ğını taşıyanmakalede Aydın, İs-

lamcı düşünürlerce bil-ginin İslamileştirilmesinin

iki farklı yolla yapıldığını belir-tiyor: İslami metafizik ve Kuran'daokuma. F-tipi bilim/Hoca'nın "İlmi" adlıkitabın ilk iki bölümü Fethullah Gülen'inher iki yöntemi de kullandığını ortayakoyuyor. Hasan Aydın, bilginin İslamileş-tirilmesi çabasına ilişkin şu değerlendir-meyi yapıyor: "Gerek İslammodernizmine, gerekse İslam geleneğineyakın duran düşünürlere göre, istisnalarıolmakla birlikte, el-Attas, Farukî, S. H.Nasr, Kirmanî vb. düşünürlerce geliştiri-len anılan düşünsel çerçevede, yani İs-lami paradigmada hareket etmekkoşuluyla batının tüm bilimsel keşiflerive buluşları İslamileştirilebilir; çünkü on-larca Kuran, pek çok ayetiyle bilimi teş-vik etmektedir." (Hoca'nın İlmi, s.89)

Aydın'ın sözünü ettiği İslamileştirme-nin yöntemlerinden biri olan, "Kuran'daokuma" yöntemi, Gülen tarafından fazla-sıyla zorlama yorumlarla uygulanıyor. Bunedenle, kitapta bu bölümün başlığı"Hoca Kuran'ı fazla zorluyor" olarak ko-nulmuş. Gülen'in, Kuran'dan elde edile-bilecek bilgileri anlattığı bu bölümdeneler yok ki! Kuran'da, davarlardaki sütoluşumunun anlatıldığını, yükseklere çı-kıldıkça oksijenin azaldığının söylendi-ğini, bulutlardaki elektrik akımının veyağmurun nedeninin açıklandığını, evre-nin genişlemesinin anlatıldığını, karanlıkmaddenin işaret edildiğini, levha tekto-niği kuramı ve kıtaların hareketinin yeraldığını, canlı türlerindeki büyük yokoluşların işaret edildiğini, Ay'ın ışığınıGüneş'ten aldığının söylendiğini, Güneş

Sistemi'nin oluşumunun anlatıldığını,çekim yasasının yer aldığını, dünyanınşeklinin tıpatıp verildiğini, antimaddeninişaret edildiğini öne sürüyor Gülen. Fet-hullah Gülen'e inanacak olursak Ku-ran'dan başka herhangi bir kitapokumadan bilim insanı olmak neredeysemümkün!

CEMAAT�N TOPLUMSAL VE EKONOM�K YAPISI

Kitabın son bölümünde ise Fethul-lah Gülen'in ekonomik ve toplumsalyaşama ilişkin yazdıkları inceleniyor."Cemaat A.Ş'nin teorik temeli: Ho-ca'nın iktisadı" başlığını taşıyan bubölüm, Gülen'in lideri olduğu cemaatinekonomik faaliyetleri, liderinin tavsiye-leri ve yol göstermek için kullandığı dinkaynaklı kuralları inceleyerek analizediyor. Tıpkı bilim üzerine yazdıkla-rında olduğu gibi Gülen'in, ekonomikve toplumsal yaşama ilişkin yazdıkla-rında da temel kaynağı Kuran ve İs-lam'ın ilk çağlarında yaşandığını önesürdüğü bazı olaylar. Bu bölüm, Gü-len'in ideal toplumunu anlattığı “En-ginliğiyle Bizim Dünyamız/İktisadiMülahazalar” başlıklı kitabın incelen-mesiyle hazırlanmış. Bu anlamıylaancak bir ütopyada yer alabilecek bazıönermeler, olaylar ve kişiler anlatılıyor,cemaat mensuplarının bu olaylardan vekişilerden ibret almaları ve ekonomikve toplumsal yaşantılarını ona göreoluşturmaları isteniyor. Tabii günümüzşartlarına, yani kapitalist sisteme enteg-rasyon için bazı din kuralları eğilip bü-külüyor ve ortaya çıkan "ideal toplum",Gülen cemaatinin bir kopyası oluyor.

(F-tipi bilim/Hoca'nın "İlmi". Bilim veGelecek Kitaplığı. İstanbul: 2012.)

Cemaat, Hoca ve “ilim”B�L�M�N D�N �LE �MT�HANI

Gülen'in bilimi dinle uzlaştırma çabaları, bilimsel konularda birtakım fikirler ve iddialar ortaya atmasınaneden oluyor. Bir din adamı olarak, din ile bilimin farklı alanlarda olduğunu söyleyerek bilimin alanına

hiçbir şekilde müdahale etmeyebilirdi. Ancak Gülen, bilimin alanına büyük bir özgüvenle giriyor

Toplumda,dincilerin büyük

ço�unlu�u, hurafelereinanan ve bilimin

kar��s�na dini yerle�tirenmürtecilerden ayr� tutuluyor.

Ancak dini bilimin kar��s�nade�il de bütün bilimlerinüzerine yerle�tirenlerintoplum nezdinde pek deolumsuz bir imaja sahip

olduklar�söylenemez

Page 7: 18 Mayis Kitap Eki

SİBEL DOĞRUDerleme deyince, insanın aklına sı-

kıcı, ders verme meraklısı, insanın birkitapçıda gördüğünde asla elinin kendi-liğinden uzanmayacağı sevimsiz bir şeygeliyor. Öğretmen al dediği için alın-mış, edebiyat dersinde birkaç kez kulla-nılıp bir kenara atılmış, ancak bir başkaderste ismini sınıf dışında kolay kolayzikretmeyeceğiniz bir yazarla ilgili araş-tırma ya da ödev gerektiğinde hatırla-yacağınız türden kitaplar bubahsettiklerim. Hâl böyle olunca birokur, hele de genç bir okur, neden birderlemeye yakınlık duysun, neden birderlemeyi kendi isteğiyle okumak iste-sin?

Günışığı Kitaplığı’ndan çıkan ve biray içinde ikinci baskısını yapan İshakReyna deneme derlemesi “YetişkinlerEjderhalardan Neden Korkar?” derle-menin bu kötü ününün farkında olarakgenç okur için hazırlanmış çok heyecanverici bir deneme derlemesi. “İç Hat-lar” ve “Dış Hatlar” başlıkları altındaikiye ayrılmış derleme, bu başlık altındaedebiyatımız ve dünya edebiyatınınünlü yazarları tarafından kaleme alın-mış toplam otuz denemeden oluşuyor.Bu yazarların içinde deneme deyincehemen akla gelecek Çetin Altan, OruçAruoba, Montaigne, John Berger, Ro-land Barthes gibi isimlerin yanı sıra,okurun romancılıkları ve öykücülükleriile daha çok tanıdığı Murathan Mun-gan, Selim İleri, Bilge Karasu, VirginiaWoolf, Albert Camus Ursula K. LeGuin gibi isimler var.

“Yetişkinler Ejderhalardan NedenKorkar?” günümüzden geçmişe, yaniters bir kronolojiyle hazırlanmış. Bu dabunca yerli ve yabancı yazarın karşı-sında “Nereden başlasam?” diyecekokurun işini kolaylaştırıyor. Fatih Öz-güven’le açılan İç Hatlar ve NickHornby ile açılan Dış Hatlar, okurun,bir Melih Cevdet Anday ya da FrancisBacon’a nazaran aşina olma olasılığıdaha yüksek bu yazarlarla, deneme yol-culuğunu, okurunun gözünü korkutma-dan başlatıyor.

GENÇLER�N YANINDA“Yetişkinler Ejderhalardan Neden

Korkar?”ın sürprizleri türünün kötüününün farkında, türüne rağmen ulaşı-lır, adil bir derleme olmasıyla da sınırlıdeğil. Denemelerin ele aldıkları konu-lar da derlemenin hitap ettiği kitleyi,yani gençleri avucunun içine alacak,“Karşında değil, yanındayım,” dedirte-cek türden, direkt, samimi ve candankonular. Özgüven’in Arkadaşımın Aşkı-sın’ı, ismininin akla ilk getirdiği, arka-daşın sevgilisine aşık olmak gibi görecedaha nadir rastlanan bir olguyu değil,arkadaşın aşık olmasının getirdiği yal-nızlıkla başa çıkmak gibi çok daha san-cılı ve gençlerin mutlakadeneyimledikleri bir konuyu işliyor.“Çünkü derin arkadaşlık en çok genç-likte aşka benzer,” diyen Özgüven’inArkadaşımın Aşkısın’ıyla, daha ilk de-nemesinden sizi on ikiden vuruyor “Ye-tişkinler Ejderhalardan NedenKorkar?” Bilge Karasu’nun Bir Hay-

vanla Yaşamak’ı genç bir bireyin gelişi-minde kuşkusuz çok önemli yeri olanhayvan beslemek konusunu ele alıyor,bu konunun çok işlenen sorumluluk ta-rafından ziyade, bir hayvanla hayat pay-laşmanın onu kendin gibi yapmakdemek olmadığını vurguluyor. MemetFuat’ın adından bile “Seni duymak isti-yorum,” dediği belli olan Sen Ne Düşü-nüyorsun?’u, en çok gençlikte insanıniçini yiyip bitiren kendinden şüphe et-menin değil, şüpheye rağmen kendiniifade etmenin aslolan olduğunu konuediniyor.

HAYAL KURMAKBu kıpır kıpır, heyecanlı ve açık sözlü

İç Hatlar’ın başlattığı ivme Dış Hatlar’dada devam ediyor. Dış Hatlar’ın şüphesizen can alıcı noktası, derlemeye küçük birdeğişiklikle isim kaynağı olmuş olan Ur-sula K. Le Guin’in Amerikalılar Ejderha-lardan Neden Korkar?’ı. Le Guin’inAmerikan toplumu üzerinden yaptığı,fantastik edebiyatın Amerikan toplu-munu neden bu kadar korkuttuğu nokta-sından çıkıp edebiyatın ve hayalkurmanın insan zihninin en temel ihti-yaçlarından biri olduğunu kanıtlamayakadar götürdüğü zaman zaman sosyolo-jik nitelikler kazanan bu denemesi, buderlemenin hazırlanma şeklinde kendinigösteren önceliği ve seçim yapma hakkınıokura veren anlayışa çok yakışıyor. “..eninsana özgü ve insani olanın hayal etmegücü olduğuna inanıyorum: O halde kü-tüphaneciler, öğretmenler, ebeveynler,yazarlar ya da sadece yetişkinler olarakbize düşen mutlu görev, alabileceği eniyi, en saf besinleri vererek bu yeteneğinçocukta özgürce gelişmesini, yeşil defneağacı gibi serpilmesini teşvik etmektir,”diyen Ursula K. Le Guin’in bir gereklilikolarak gördüğü bu durum, “YetişkinlerEjderhalardan Neden Korkar?”da vücutbulmuş denebilir. Her deneme, gençokuru birey olmaya, kendi olmaya, dü-şünmekten korkmamaya, sorgulamaya,merak etmeye ve tabi ki hayal etmeye ça-ğırmak için seçilmiş.

Umberto Eco’nun Tanıdık Yüzle Gö-rünce Nasıl Tepki Verilir?’i Eco’nun biranısından yola çıkıp kitle iletişim ve kül-tür-sanat formlarının imge ve gerçek ara-sından yarattığı geçişliliğe dikkat çekiyor,bu geçişliliğin kitleyi inançsızlaştırma ih-timaline dikkat çekip “Gözünü aç!”diyor. Juan Goytisolo Neden Paris’te Ya-şamayı Seçtim?’de Goytisolo’nun kendikişisel yaşam tercihini anlatırken ve Pa-ris’teki “ulusal”dan hareketli, değişkenkültüre yönelen sürekli değişimin kendi-sini orada tuttuğunu dile getirirken“Farklılık zenginliktir,” diyor. FriedrichNietzeche’nin Kişi Kendisi Nasıl Olur:Önsöz’ü “İnanmadan önce kendini ara,kendini bulmadan beni bulamazsın!”diyor. Tüm bunların, ve içlerinde JohnBerger, Albert Camus, Virginia Woolfgibi isimlerin de olduğu diğerlerinin özel-likle de genç okurların üzerinde yarata-cağı etkiyi düşünebiliyor musunuz? Benaçıkçası düşündükçe, Yetişkinler Ejder-halardan Neden Korkar?’ı okuyacak vebu isimlerle belki de ilk kez tanışacakgenç okurlar adına çok heyecanlanıyo-

rum. Kitabın niyeti tam da buymuş gibihissediyorum hatta, okudukça, bu kalem-lerle tanıştıkça, o kalem sahiplerinin zi-hinlerinin sunduklarıyla siziheyecanlandırmak, bu heyecanla sizidaha çok okumaya, daha fazlasını ara-maya, daha fazlasını sorgulamaya itmek!

OKURA PUSULAİshak Reyna’nın bu derlemeyi hazır-

larkenki incelikli yaklaşımı bu nokta dapusulasız bırakmıyor okuru. Reyna’nınneredeyse imzası haline gelmiş yazar bi-yografileri, kendisi tarafından, meraklıokuru daha fazlasına yönlendirecek il-ginçlikte işaretlerle dolu. Buna paralelbir başka güzellikse, denemelere eklen-miş, yine “meraklısına” dipnotlar. Budipnotlar, denemede geçen bir teriminaçıklanmasından tutun da, yine dene-meye konu olmuş bir futbol maçınınhangi tarihte oynandığını, galibinin kimolduğu gibi okurun algısını genişletecekarka planı sağlamaya kadar çeşitli görev-ler üstleniyor. Kitap en azından kendiiçinde onu kaynaksız bırakmayacakkadar da sahipleniyor okurunu kısacası,ki bunun gençler için hazırlanmış bir de-neme olduğu düşünüldüğünde ne kadarönemli ve işlevsel olduğu tartışma

götürmez sanırım. Kısacası, “Ye-tişkinler Ejderhalardan Neden Korkar?”okurunun kim olduğunu çok iyi biliyor,hacmi ve tasarımı ile onu korkutmuyor,günümüzden geçmişe uzanan ters-krono-lojisiyle “eski”yi yüceltmiyor, asla bir“ders verme” ve okuruna denemenin neolduğunu “gösterme” kaygısında değil.Üstelik yerli ve yabancı yazarlara eşit de-recede yer veriyor. Yani karşımızdakihacmine göre son derece donanımlı, iç-eriğinin seçimindeki özenle okurunu kav-rayacak ve kolay kolay bırakmayacak birderleme. Denemeden zevk alan herkese,özellikle de genç okura tavsiyemdir.

(Yetişkinler Ejderhalardan Neden Korkar?, İshak Reyna,

Günışığı Kitaplığı, 200s.)

Derleme ve denemeyebakışta yeni bir soluk

18 MAYIS 2012 CUMAAydınlık KİTAPKAPAK 7

Page 8: 18 Mayis Kitap Eki

CENK ÖZDAĞ[email protected]

Felsefe ya da felsefeci ne zaman tiyealınsa, felsefenin herhangi bir işe yarama-dığı ya da işlevinin olmadığı, öznel değer-lendirmelerden ibaret olduğu, laf olsundiye bir uğraş olduğu söylenir. Felsefe bil-memekle övünmek, felsefeyi tiye almaklafelsefenin ''soyutluğu''ndan intikam almakadet haline gelmiştir. Buna karşın felsefe-nin konularına karşı artan bir ilgi oldu-ğunu da görebiliyoruz: hayatın anlamı,yaşamı sorgulamak, varoluş üzerine tartış-malar, yaratılış ve evrim tartışmaları, öz-gürlük sorunu, halk-aydın diyalektiği, araçile amaçlar arasındaki zıtlık ve ortaklık,etik ve meslek etikleri, insan hakları, hay-van hakları, çevre etiği, anlamlı bir yaşamanasıl sahip olunacağı, bilgelik ve özel ola-rak mistifiye edilmiş (gizemlileştirilmiş)bilgelik, ruhsal doyum, dostluk ve zamanedostlukları… Tüm bunları çoğaltmak olasıve dahası eğitim durumu her ne olursaolsun, hangi sınıfa ait olursa olsun bütüninsanların yanıt aradığı bu sorulara yanıtvermesi iddiasında olan dahası birçok ya-nıtı da vermiş olan felsefenin bu kadar ke-nara itilmesi ve yukarıdaki felsefi soru vesorunları ele alan edebi eserlerin bir okadar revaçta olması şaşılası doğrusu.

YEN� B�R KILAVUZ ARAYI�Iİster New York'ta bir apartman dai-

resinde yaşasın isterse alışveriş merkez-lerinin her köşe başında açıldığıülkemizde yaşasın, insan ''bestseller''(çok satan) kitaplara kapılıp sözüm ona''Doğu bilgeliği''ne, postmodern dinlere(''secret'', ''scientology'', vb. ) sarılıp ha-yatını anlamlı kılmaya çalışıyor. Bun-dan 20 yıl önce bu gizemli tavsiyelerinyerini hayata reçeteyle bakan, dost ka-zanmanın 50 aşamasını, evet dedirtme-nin 10 yolu, para kazanmanın tüyolarıtüründen daha mekanik kılavuzlar su-nuluyordu. Şimdi ise bunların yanınainsanı sarıp sarmalamaya çalışan gi-zemli bir dünya sunulmaya çalışılıyor:Ferrarisini satıp bilge olanlar, dünyanıngizemini tavşan deliğinde bulanlar, ev-rene mesaj yollayıp mesaj almaya çalı-şanlar, postmodern peygamberler, 10dakikada karşısındakinin zihnini oku-yanlar, burçlara göre beslenme diyetiyazan doktorlar, … Büyücülüğün binbirtürlüsü ile gündelik yaşamın zorluklarıaşılmaya çalışılıyor. Yaratılan saçmalık-lar dünyası, işinden evine gelen insanı''tek düze'' yaşamının ''zorlukları''ndankurtarıyor, izlettiği diziler yoluyla kişi-sel sorunlarının kendisine özgü olmadı-ğını gösterip rahatlatıyor, evdeki,mahalledeki, iş yerindeki iletişimsizli-ğin yerine sanal ortamların kalabalığınısunup yalnızlıktan uzaklaştırıyor.

YEN�DEN FELSEFEFelsefe, tarihte, somut insanın gün-

cel sorunlarına çözüm bulma çabasının

bir sonucu olarak ortaya çıkmıştı. Gi-zemden, büyüden, dinden somut insa-nın tekil eylemlerine ve durumlarınayoğunlaşarak ve bunlar üzerine sabırlıbir diyalog yoluyla ayrılmıştı. Site dev-letinde insana dair tüm sorunların elealınmasıyla şahlanan felsefe, yenideninsanlığın gündeme girdi. Bu kez mo-dern hatta postmodern insanın sorun-larının dayatması sonucu, yeni sofizme,yeni başıboşluğa, yeni gizeme, yeni ka-ranlığa karşı bir isyan olarak yenidendoğuyor felsefe.

Böyle bir dönemde yaşam üzerinebilgeliği yeniden hatırlatıyor Schopen-hauer. Yaşam üzerine (Yaşam bilgeliği,hikmet üzerine) düşüncelerini, bu dü-şüncelerinin dayanağı ve ilham kaynağıolan insanlığın düşünsel birikimini deözetleyerek sunuyor. Bu düşünsel biri-kim içerisinde Sokrates, Platon, Aristo-teles'ten Seneca, Horatius,Vergilius'a; Homeros, Plu-tarch, Stoiklerden Spi-noza, Voltaire veKant'a, Upaşinad-lardan Sadi'ye,Shakespeare'ekimler yok ki.Schopenhauer,eseri üzerin-den tüm bubüyük adam-larla sohbetederek bizlereinsanlığınyaşam üzerinebirikimini özlüsözlerle aktarı-yor. Bu çabasıyla,Schopenhauer, yu-karıda özetlenen mis-tik (gizemli) yaşamtarzına alternatif olarak se-küler (dindışı, dogma dışı) biryaşam felsefesi, yaşam tarzı ortaya ko-yuyor. Bunu yaparken dönemindehakim olan ''kaderciliği'', ''mutluluğaulaşmak'' adına aklıyor ve kaderci ol-mayı öğütlüyor. Fakat buna karşın iyive mutlu bir yaşama ilişkin önerilerinindayanakları dinden, gizem dinlerinden,dogmadan ziyade insan aklı, toplumsalhayat ve farklı toplumların yaşam bi-çimleri olduğundan özü itibarı ile sekü-ler bir yaşam tarzını önerdiğinisöyleyebiliriz.

TESP�T VE ETK�Her felsefeci kendi çağının çocuğu-

dur şeklinde ifade olunan genel ilkeSchopenhauer özelinde de yürürlükte.Döneminde hakim olan ırkçılığın (si-yahi düşmanlığının), cinsiyetçiliğin(kadına düşmanlığının), milli gurur vekibirin örneklerine eser boyunca rast-layabiliyoruz. Eseri okuyan ve Scho-penhauer'e haksızlık etmek istemeyenbirisi sıklıkla bunların dönemin ru-hunu yakalamaya çalışan bir gözlemci-nin saptamaları mı yoksa kendisinin

de katıldığı ayrımcılık örnekleri mi ol-duğunu anlamak güçleşiyor. AncakSchopenhauer'ın ''Kadınlar üzerine''başlıklı yazısını da düşünürsek ayrım-cılığın yazar tarafından da paylaşıldı-ğını söyleyebiliriz.

SCHOPENHAUER'IN ESER�N�NKEND�NE ÖZGÜLÜ�Ü

Schopenhauer, söz konusu ese-rinde, ''değerler'' üzerine tartışırkensıklıkla farklı toplumların benimsediğifarklı ''değerler''den örnekler vererekbunların hangilerinin genel olarak in-sana özgü, hangilerinin kaynağınınsoyut ilkeler, hangilerinin kaynağınınyaşamsal zorunluluklar, evrimin kaza-nımları olduğunu ortaya koyuyor.Schopenhauer bu açıdan bakıldığındagenel ilkeleri, ahlakı ve değerli bir ya-şamı nitelikli kültürel araştırmalarla il-

gisini öne sürmüştür. 20.yüzyılın kültürel göre-

liliğini daha düz-gün bir zeminde

sürdürmeninolanaklarınıbu kötüm-ser filozofsunmuş-tur. Scho-

penhauer'ınvurguladığı

olumsuzluklarave kötümserliğe

rağmen aradığı er-demli bir yaşamın izleri

ve olanağıydı. Bu açıdan bakıldı-ğında da günümüz insanının sorunla-rına yanıtları üretmede önemli birbaşarı elde etmiştir.

''Yaşam Bilgeliği Üzerine Aforizma-lar''da gördüğümüz diğer bir özgünyön de Batılı bir filozofun Doğu'yakarşı gösterdiği ilgi ve yönelimdir. 18.yüzyılın ikinci yarısında Almanya'dahakim olan Doğu'ya yöneliş ve yeniçevrilen Doğulu yazarların metinle-riyle sorunları yeniden ele alma eği-limi kendisini Schopenhauer'da dagöstermiştir. Bilindiği gibi Goethe sözkonusu dönemde ''Doğu Batı Di-vanı''nı yazmış, Hegel ''Tarih Felsefesi''adlı eserinde Mevlana'nın şiirlerinialıntılamıştı. Schopenhauer daha dacüretkar davranıp Budizmden, Sa-di'nin ''Gülistan'' adlı eserinden, Upa-şinadlardan ilham alıyor ve alıntılaryapıyor.

Eserin diğer bir önemli yönü de 18.ve 19. yüzyılda hakim olan genel vekozmik konulara yönelen felsefe eser-lerinin uzağında, tam da Roma'da Se-

neca'nın, Boethius'un, Antik Yunan'daSokrates'in ve Stoiklerin yaptığı gibigündelik yaşamı ve bireyi yakalamayaçalışan, somut sorunlara yanıt arayanbir eser olmasıdır. Bu alana yönelecekdiğer filozofları (Nietzsche, Kierkega-ard gibi) ve edebiyatçıları (Tolstoy,Dostoyevski, Kafka gibi) da düşündü-ğümüzde Schopenhauer'ın ve bu eseri-nin önemini daha da açık bir biçimdegörebiliriz. Tüm bunlar birlikte düşü-nüldüğünde bugünün kaybolan, değer-lerini yitiren, yalnızlaşan veyalnızlıktan ürken, kendi amaçlarınayabancılaşan ve hayvansal hazlara hap-sedilmeye çalışan insanının sarılacağıve yaşam klavuzu olarak feyz alacağıbir eser Aforizmalar.

( Yaşam Birliği Üzerine Aforizmalar, Arthur Schopenhaver,

Kabalcı Yay., Çev: Ali Nalbant, 244s.)

18 MAYIS 2012 CUMA Aydınlık KİTAP8

Yaşam üzerine bilgeliği yeniden hatırlatıyor Schopenhauer. Yaşam üzerine (Yaşam bilgeliği,hikmet üzerine) düşüncelerini, bu düşüncelerinin dayanağı ve ilham kaynağı olan insanlığın

düşünsel birikimini de özetleyerek sunuyor. Bu düşünsel birikim içerisinde Sokrates, Platon,Aristoteles'ten Seneca, Horatius, Vergilius'a; Voltaire ve Kant'tan, Shakespeare'e kimler yok ki...

Hayatın sorunları hakkında dostane tavsiyeler

Kabalc�’dan istekler:Eserin daha da iyi anlaşılabilmesi

için açıklayıcı notlar artırılmalıydı.Esasında genel olarak eserin yazıldığıdönemin ve Schopenhauer'ınfelsefesinin kavranması için tanıtıcı biryazı (giriş yazısı yahut konununuzmanından Schopenhauer'ıneserlerinin arasında bu eserin öneminive durduğu yeri anlatan bir makale)eklenmeliydi. Örneğin eserdeSchopenhauer sıklıkla ''ödüllü yazım'',''başyapıtım'' türünden ifadelerle diğereserlerine göndermeler yapıyor ancakbunlara ilişkin açıklayıcı notlar olmadığıiçin hangi eserlerden söz edildiğianlaşılamıyor. Kitapta sözcükseçimleriyle ilgili tutarlılığa erişilmesi içingözden geçirilmesi ve bazı kavramlarınyanına (ya da not olarak dipnotta)Almanca karşılıklarının da eklenmesiyerinde olacaktır. Örneğin eserinözellikle başlangıç ve orta bölümlerindekullanılan ''irade'' sözcüğünün yerinikitabın sonlarında ''istenç'' sözcüğüalmaya başlıyor.

Çeviriyle ilgili diğer bir ilginç örnekde eserin 97. sayfasında yer alan, ''Buyüzden bizim arı Türkçecilere,muhtemelen Latince duellumsözcüğünden değil, …'' ifadedir. Alıntıdayer alan ''arı Türkçeciler'' özgün metindeneye gönderme yapıyor, acabaSchopenhauer ne türden bir arıcılığakarşı çıkıyor. Schopenhauer'ın ''bizimarı Türkçeciler'' dedikleri Almanya'dabizim haberimiz olmayan gurbetçiKemalistler miydi? Bu bir yanlış olmanınötesinde, sanırım, okuyucuylaSchopenhauer arasında bir özdeşlikkurmak amacıyla bilinçli yapılan birseçim. Fakat bu ifade okuyucudahedeflenen çağrışımı uyandırmaktansadil devrimini akla getiriyor. Umarız ikincibaskıda bu türden yanlış anlamalara yolaçabilecek ifadelere notlar ve''Aforizmalar''ın daha iyi anlaşılmasıamacıyla makaleler eklenir.

Arthur Schopenhauer

Page 9: 18 Mayis Kitap Eki

M. SALİH [email protected]

“Bir ‘bestseller’, aleladebir yeteneğin altın

kaplamalı mezarıdır.”-Logan P. Smith

John Irvin “çoğu okuyan Amerikalınınokuduğu sadece çöptür… Sanırım şu şe-kilde genelleme yapmak adildir: Avrupakurgu okuyucuları romanlarının meydanokuyucu, çaba gerektiren türde olmasınıseverler ve Amerika’daki pek çok okuyu-cuda olduğu gibi, ‘yaban sıçanı’ gibi bir tu-tumla okuma zevkindeki modaları veeğilimleri takip etmezler,” der. Irvin’in pekçok kitabının da best-seller olduğunu vekitaplarının otuzdan fazla dilde peynirekmek gibi sattığını da tekrar belirtelim.Yani ortada, genel geçer cevaplama yön-temi olarak “satamayan yazar” serzenişin-den fazlası olduğu açıktır. ÖncelikleBest-seller, Türkçe karşılığıyla “çok-satan”kavramı nereden gelmektedir, kısaca elealalım. Temel olarak yayınevlerinin amacıedebiyata gönüllü hizmet vs. değildir. Buklişeleri ve yargıları bir kenara bırakırsakaçıkça görürüz ki yayınevleri de her ticarikuruluş gibi ürün satma ve kâr elde etmeamacı taşıyan bir takım işletmelerdir. İçe-rik her ne kadar farklı olursa olsun, işleyişbakımından herhangi bir gazoz üreticisiylearasında çok temel farklılıklar da bulun-mamaktadır. 20. yüzyılla birlikte algı, be-ğeni, talep yaratmak üzere ortaya konulan“algı manipülasyon”larından biri de hayaliya da gerçek bir beğeniyi yineleyerekürüne yöneltmedir. Bunun kitap yayıncılı-ğındaki pek çok yansımasından biri de -her ne kadar başlangıç aşamasındaspekülatif haber, bilgi, ölçümleme amacıile yola çıkılsa da- best-seller kavramınınyaygınlaştırılmasıdır. Book Sense vb. liste-lerden ülkemiz yayıncılığında pek bahse-dilmediğinden, en çok kullanılan “NewYork Times Bestseller” tanımı üzerindendevam edelim. NY Times, toptan ve pera-

kende kitap satışlarında sadece ölçümle-meye tabi tuttuğu satış bölgelerinde, ma-ğazalarında, dükkânlarında vb. yapılankitap satış rakamlarından yola çıkılarakoluşturulan bir listedir. İnternet üzerindensatışlar bu listede dikkate alınmadığı gibi,dünya çapında, kitap satışı yapan, ölçüm-lediklerinin dışında kalan yüzde 99’luk (!)bir kitap satışı rakamı ise tamamen gözardı edilir. Hatta sırf Amerika’yı ele alsakdahi, bir kitap Book Sense’in listesine gir-meden NY Times’ın listesine (ve tersi) gi-rebilmektedir. Bir başka açıdan bakarsakda listelere giren kitapların, kendi satış ra-kamlarına yaptıkları katkıları göz önünealırsak, bu listelere “dâhil” olmanın eko-nomik bir katkı sağlayacağı açıktır. Böylebir kazancın döndüğü yerde çeşitli müda-halelerin yapılmayacağını ve pazarlamaaraçlarının kullanılmayacağını düşünmeksaflık olur. Buna benzer örnekleri ülke-mizde de bazı kitapçıların “çok satanlar”raflarında görmek mümkündür. Biri çıkıpda henüz o gün satışa çıkan bir kitabındaha ilk kopyasını satmadan nasıl olup da“çok satanlar” rafına girebildiğini açık-larsa bir hayli memnun oluruz. Bir başkacan alıcı nokta, nitelik ve nicelik meselesi-dir. Bir kitabın “best-seller” olması onukaliteli bir kitap yapmayacağı gibi, çok sat-tığı için bir kitabın değersiz olduğunu söy-lemek de ahmaklıktır. Bilmem kaç senelikyaşamımda şu ana kadar yediğim yemek-lerin bir listesini kitap olarak yayınlayabi-lir, ardından aynı gün hepsini satın alarak“çok satanlar” listesine sokabilirim. Tersişekilde klasikleşmiş bir eser de bir andagelişecek bir ilgiyle kitabı “çok satanlar”listesine sokabilir. “Çok satan” olmak hiç-bir eserin kalıcılığını, sürekliliğini veya kla-sikleşmesini de garanti altına almaz.Örnek olarak hemen, 1951 yılında Ameri-ka’daki best-seller kitap listesinin ilk be-şindeki isimlere bakalım; 1-James Jones,2-Herman Wouk, 3-Sholem Asch, 4-Henry Morton Robinson, 5-FrankYerby… Bu isimlerin kaçını duydunuz ve

günümüzde bir kitapçıda karşılaştı-nız? Şu ana kadar, kullanılan “best-

seller” kavramlarının gerçek birveri sunmadığını, kitabın kalitesihakkında bir ölçüt olamayaca-

ğını ve daha da önemlisi mü-dahalelere açık olduğunuanlamış bulunuyoruz. Öyleysesormamız gereken sorular

şunlar olmalıdır: “Diğer tüketim alanla-rına oranla daha bilinçli, ayakları yerebasan bir kitle olan kitap tüketicilerine,‘çok satanlar’, daha da vahimi Türk oku-runu uzaktan yakından ilgilendirmeme-sine, veri değeri taşımamasına rağmenkitabın neredeyse kapağını kaplayacakları‘New York Times Best Seller’ gibi kavram-ları sunan yayınevleri tam olarak neyiamaçlamaktadır? Okur olarak bu kavram-lar bizi ne kadar ilgilendirmektedir?” Ce-vapları sizlere bırakıyorum.

Bu konuyu bir şekilde, bir zamanda kı-saca da olsa dile getirmem gerekiyordu.April Yayıncılık tarafından yayımlananKatherine Howe’un “Galeyan”ını incele-mek üzereyken, artık görmekten bıktığım,okuyucu olarak beni hiç mi hiç alakadaretmeyen, “New York Times Best Seller”ibaresinin kapağa taşın-dığını görünce, ertele-mek olmazdı. Kitapesasında “Best-seller”kavramının nelere gebeolduğunun anlaşılmasıiçin de iyi bir örnek. Ön-celikle çevirmenini, ki-tabın çeşitli yerlerindeyaptığı özenli cümle dü-zenlemeleri ve sözcükseçimleri için kutlamakgerekir. Kitabın SalemCadı Mahkemelerihakkında bilgilendiricive özellikle genç okuruheyecanlandırabilecekbir “gizem” sunmaözelliklerini de takdiretmemiz gerekir. Daha önce konuyla ala-kalı bir araştırması veya okuması bulun-mayan herhangi bir okuyucu için kitapboyunca paylaşılan bilgilerde çok iyi birdenge oturtularak, yüzeysel kalmaktan dabilgiyle boğmaktan da başarılı şekilde ka-çınılmış. Gelgelelim kitabın bütününebaktığımızda zaman zaman yazarın yete-neğini sorgulamamamız kaçınılmaz halalıyor. Kitabın içerdiği iki dönemden biriolan 1690’ları, yazar, -belli ki ödevini iyiyaparak- yansıtmakta, yeniden kurgula-makta ve betimlemekte olağanüstü başarı-lıyken, bir diğer dönem 1991’de aynıbaşarının uzağından bile geçememiş. Mo-dern zamanlar için kurmaya çalıştığı kurgudurum, yılının ne olduğu pek de belli ol-mayan, detayları özensiz, ruhsuz ve kim-

liksiz bir hal almış. Her iki dönemdeki ka-rakterlerin birbirleri ile olan örgüsü ve bü-tünleşmesi çok iyi bir örnek iken, özelliklemodern zamanlarda, ana karakterlerinkurgusu karton birer maketin ötesine ge-çememiş. Elbette daha çok genç okura veonların beğenisine yönelik yazılan bir me-tinde, çok yönlü gerçekçi karakterleri ıs-rarla beklememiz pek de mantıklı değildir.Ancak en azından okuyucunun, karakter-lerin –ki ana karakterlerden bahsediyoruz-kurgu içerisinde tutarlılık göstermesinibeklemesi de haksız sayılmaz. Ana karak-teri önce iyi eğitimli, zeki bir karakter ola-rak lanse edip anlattıktan sonra, ortalamabir okuyucunun dahi kitabın ortasınadoğru bazı şeylerin ne yöne gittiğini anla-yacağı durumlarda, ana karakteri tam birahmak haline indirgemek, metinden ciddişekilde soğumalara yol açacaktır. Dahasomut şekilde, iyi bir eğitim ve zekâ kurgu-ladığı karakterinin çoktan bilmesi gerekenkelimeleri çok sonra keşfetmesi akıl almazkurgu hatalarından biridir. Bu “karakteruzaklaşması” modern zamanların özensizoluşturulan mekânlarıyla bir araya gelince,

hem kurgunun yazarınzorlamasıyla belirli biryöne, son derece hayalkırıklığı yaratan ve ancakgenç okuyucunun beğe-nisini zorlayabilecek sonadoğru heyecanı artırmayayönelik ilerlediğini (ki neyazık ki bu deneme deyüzeysel ve başarısız kalı-yor) ortaya çıkıyor, hemde kitabın özellikle çar-pıcı, akıcı ve iyi bir okumakeyfi sunan geçmiş zaman(1690’lar) anlatımlarıgüme gidiyor. Tamamenşevkinizi kırmak istemem,kitap genel hatlarıyla,yazın okunabilecek, arada

soluk almanızı sağlayabilen, iyi bir vakitgeçirici. Ancak hiçbir koşulda bundan faz-lası olduğunu söylemek mümkün değil.Kitabı en çok öven yazarların başını çekenMatthew Pearl’ün de Katherine Howe ileaynı grupta, “Springfield Street Table”dabulunması sanırım bir tesadüf olamaz vebu tip detaylara dikkat eden okuyucununyüzünde acı bir gülümseme oluşturacaktır.

Elbette ki tamamen benzer kitaplar de-ğiller fakat “Salem Cadı Mahkemeleri”üzerine başka bir roman daha okumakveya alternatif bir seçim istiyorsanız, kişi-sel önerim Pegasus Yayınlarından 2009 yı-lında çıkan, Kathleen Kent’in “KafirinKızı” romanı olacaktır.

(Galeyan, Katherine Howe, April Yay. Çev: Çağla Ural, 416s.)

18 MAYIS 2012 CUMA 9Aydınlık KİTAPBABİL BALIĞI

ÇOK SATAN-AZ VEREN

Katherine Howe

Page 10: 18 Mayis Kitap Eki

CAFER [email protected]

Fransız Doktor Olivier’in 1790’lıyılların Türkiye’si ile ilgili gözlem vetanıklıklarını anlattığı seyahatnamesi-nin Sakız Adası’yla ilgili bölümündeşu ilginç bilgiler de yer alıyor:

“Sakız Adası’nın kuzey ve kuzeyba-tısında bir vadinin arasında cüzzamhastaneleri vardı. Sağlık kâhyaları bu-ralarını da teftiş ederler. Her hastanınküçücük bir odası ve önünde de ekipbiçeceği küçük bir bahçesi vardır.Esefle gördüm ki buralarda cüzzamhastaları iyileşemez, tedavileri müm-kün olmayan hastalar olarak görül-mekte ve dolayısıyla kendimukâtderatlarına terk edilmektedirler.Sakız Adası’na yolları düşebilecek veburalarda bir süre kalabilecek tüm Av-rupa doktorlarını bu ilginç konu ile il-gilenmeye davet ediyorum. Buradahastalar üzerinde yapabilecekleri mü-şahadeler ve tıbbi denemeler için ma-halli otoritelerden ve sağlıkgörevlilerinden her türlü yardımı gö-receklerinden kimsenin kuşkusu ol-masın.”

Fransız doktorun nezaketle dile ge-tirdiği, Türkiye toprakları üzerinde ya-şayan lepra hastalarının, bu hastalıklailgili her türlü tıbbi deney için rahat-lıkla kullanılabileceğidir.

Öyle anlaşılıyor ki padişahlar gel-miş, padişahlar gitmiş, ihtilâller olmuş,rejimler değişmiş ama bu topraklardalepralıların kaderi değişmemiştir.

Onlar en yakınlarının bile yaklaş-maktan korktuğu, toplumsal yaşamlaaralarına örülen kara duvarların ar-dında, kuytuluklarda, izbeliklerde, ar-diye gibi yerlerde soluk alıp verenbirer canlı olarak varlıklarını sürdürm-üştür.

Bodrum katlarında bir oda, kömür-lükler, çatı katları, köy ya da kasaba-nın uzağındaki viraneler, evlerin altınakazılan sığınaklar, mahzenler ve bir in-sanı diğer insanların nefesinden uzaktutabilecek her kuytusu, her izbesi,her uzak köşesi bu yeryüzünün onlarınbarınağı, onların korunağı olmuştur.

Bazense bir ada.(“Kelebek” roma-nını okuyanlar ya da bu romanın aynıadla çekilmiş filmini izleyenler anım-sarlar.)

SEK�Z�NC� KADIN HEK�MÖğrendik ki Türkan Saylan, bir insa-

nın bedenine girdikten sonra onun or-ganlarını kemiren, gün gün yok eden,insanı, benzerlerinin karşısında başkabir insana dönüştüren bu hastalığınüzerinde ihtisas yapan sekizinci kadınhekimmiş.

Lepra Hastanesinin kuruluş tarihiise 1981’dir. Bu hastane ile birlikte,lepra hastaları, doğup büyüdükleri ül-kenin, hatta uğruna kayıtsız ve şartsızölecekleri ülkenin sınırları içinde ken-dilerine gerçek anlamda bir yaşam me-kânına kavuşmuş oldular.

Artık kendilerine ait bir odaları,sıcak yemekleri, en önemlisi onlarakendileriyle eş değer insan gözüylebakan hekimleri vardı ve her hastanınhakkı olan tedavi hizmeti artık onlarada verilmekteydi.

Türkan Hoca’nın apaydınlık top-lumcu bilinci ve maharetli elleri, yıl-larca süren taramalar sonucu leprahastalarını Türkiye’nin dört bir yanın-dan toplayıp kahredici kaderlerininiçinden çekip almak, insanca bir ya-şama sürecine dâhil etmekle kalmadı;toplumun hastalıkla ilgili algısını da de-ğiştirdi.

S�H�RL� B�R EL1990’lı yılların başında Lepra Hasta-

nesine gazeteci bir arkadaşımın ya-nında (Gülsen Yüksel) ben degitmiştim. Hastane görevlileri bize has-talardan çekinmememizi, onların has-talıklarının bulaşıcı olmadığınısöylediler. Hastalarla saatlerce sohbetettik. Her birinin ardında diğerinin-kinden daha karmaşık, yıpratıcı vefarklı bir hikâye vardı. Fakat sihirli birel bütün bu hikâyeleri Anadolu’nunher bölgesinden derleyip toplamış, üs-telik kahramanlarıyla birlikte dahabüyük bir hikâyenin parçaları olarakbir araya getirmişti.

Bu sihirli el Türkan Saylan’dı. Bütün hastalar ondan bir azize gibi

söz etmekteydi.Türkan Hoca hekimlik alanındaki

sadece bu başarısından dolayı bile ül-

kemizin tıp tarihinde, toplumsal tari-hinde seçkin bir yere sahiptir. Fakat o,mesleki başarıyla sınırlanmış bir kari-yerle yetinmedi. Meslek alanındakimücadelesini insan sevgisi üzerindentoplumsal alana taşıma becerisini gös-terebilmiş az sayıdaki aydınlarımızdanbiri oldu.

Türkan Saylan 440 yayına imza attı.Bunların 50’si yabancı dergilerde ya-yınlandı.

Altı kitap kaleme aldı. Yazdığı ki-taplarda “toplum içinde birey olabilmebilinci”nin gelişmesi için çabaladı.Cumhuriyet değerlerine vurgu yaptı.

Ülkede herkese eşit ve çağdaş bireğitim sağlanması için Çağdaş YaşamıDestekleme Derneği’ni kurdu. Dernekkendi döneminde 70 bin öğrenciyeburs sağladı. “Kardelenler” ve “BabaBeni Okula Gönder” projeleri kapsa-mında 36 bin kız öğrenciye eğitim ve

burs olanağı kazandırdı. “Bir Işık daSiz Yakın”, “Gençlere Destek” gibi beşprojeyle 22 bin öğrenciye burs sağladı.“YİBO’ların İyileştirilmesi”, “Ana Sı-nıfları ve Oyun Parklarının Yapılması”,“Okul ve Yurt Yaptırma”, “ToplumMerkezi Oluşturma”, “Eğitsel-Kültü-rel-Sosyal ve Sanatsal Gelişime DestekProjesi”ni hayata geçirdi.

Her adımını, geleneksel ve dinseldeğerlerin kıskacında tahakküm altınaalınmış kadınları bu girdaptan kurtar-mak, yoksulluk ve cehaletle beslenenkörpecik dimağları ışığa, gerçek ma-nada insanlığa kavuşturmak için attı.

Varmak istediği yer eşit ve özgür bi-reylerden oluşan çağdaş bir toplumdu.Bu topluma ulaşmanın yolunun kadın-lardan geçtiğini biliyordu.

İnandığı toplumun birey modeli biz-zat kendisi oldu.

İnandığı toplum modeli ve bu top-lum modelinin oluşması için yürüttüğümücadele ona “çağdaş kahraman”kimliğini hakkıyla kazandırmıştır.

�DEAL�ZM VE B�L�MBu çağdaş kahramanın en önemli

özelliklerinden birisi, idealizmini bi-limsel realiteyle bütünleştirebilmiş ol-masıdır. Paralel bir bakıştan,idealizmin romantik rüzgârıyla gün-delik hayatın somut katılığı arasın-daki denklemi mükemmel biçimdekurduğunu, “mümkün olmayan” la“olabilir olan” arasındaki alanda ken-disine özgürce ilerleyebileceği birfaaliyet alanı yarattığını da söyleyebi-liriz.

Büyük bir sadelik içinde, düşünce-lerindeki ısrardan asla vazgeçmedi-ğini biliyoruz.

Yaptığı hiçbir işe olağanüstülüközelliği katmadan, akılcı ve gerçekçibir çerçeve içinde kalabilmeyi herzaman başardı.

Birçok insan için tuzağa dönüşenilgi, ün, kariyer gibi değerler onuniçin en küçük bir tehdit oluşturmadı.

Toplumu tehdit eden leprayı sa-ğaltmaya, toplumsal bir yaygınlık gös-teren bir başka hastalığın, gericiliğinönüne durmaya çabalarken bir yan-dan da bedeninin bütün enerjisinialan, duygu dünyasını kâbusa çevirençağımızın en öldürücü hastalığıylakendi bedeninde on yedi yıla yayılanbir mücadeleyi yürütmesi, onun di-rencinin ölçüsünü olduğu kadar hayatsevgisinin genişliğini de gösterdi bize.

Yaşamının iyi ve kötü her zamanıiçinde, daima toplumun önündeydi vekendi işinin başındaydı. Elbette Cum-huriyet’e aşkla bağlıydı, ama gözlerikapalı değildi.

Bedenine yapıştığı her bireyi toplu-mun dışına süren, ülkesizleştiren birhastalıkla ömrü boyunca mücadeleyimeslek olarak seçmesi, cehaletin ka-ranlığını aydınlatmak için sürekli çö-zümler üretmesi, sürekli eşitlikçi birTürkiye düzenine vurgu yapması tut-kuyla bağlı olduğu Cumhuriyet’ekendi tarzından bir eleştiridir aynı za-manda. Onun eleştirisi böyledir.

Türkan Saylan bana daima iyiliğinvarlığını anımsatmıştır. TürkanHoca’nın “Görevimi yaptım, ölümehazırım.” sözü de işte bu gerçekliğedönük bir anlatımdır.

Hayat içindeki duruşundan edin-diği iç huzuruyla, ölümü sade bir do-ğallıkla karşılayabilen kaç insanvardır Türkiye’de?

18 MAYIS 2012 CUMA Aydınlık KİTAP10

Cumhuriyetingülümseyen yüzü:Türkan Saylan

Türkan Saylan

Page 11: 18 Mayis Kitap Eki

MURAT HATUNOĞLUGeçenlerde, adli tıp stajını yapan

hekim adayı bir arkadaşımla –anmaktanve anlatmaktan kaçındıracak kadarkötü- vakalar hakkında konuşuyorduk.Daha doğrusu o okulda gördüklerini,duyduklarını anlatıyor, bense kanı don-muş, ağzı açılmış, gözleri kısılmış bir bi-çimde onu dinliyordum. Ve anlattığı herolayın sonunda şunu soruyordum: “İn-sanlık nereye gidiyor?” ve“acaba onları o hâllere negetiriyor?” ve düşünmeleredalıyordum. Arkadaşımınfikri, insanların hep böyleolduğu, sadece eskidençoğu şeyin gizli kaldığı yö-nündeydi. Ben emin olama-dım, ama düşünmeden deduramadım; zira eskidenberi söylenegelir, “insanlareskiden böyle değildi, in-sanlık kötüye gidiyor, kıya-met yaklaşıyor” sözleri.

İnsanların yarı gizli dün-yası internete bakıyorum,en çok ilgi duyulan şeyle-rin, –genel itibarıyla- por-nografi ve başka türlüsaçmalıklar olduğunu görüyorum.Video paylaşım sitelerinin tıklama re-korlarına dikkat ediyorum örneğin, çift-leşen eşek videosunun elli beş milyonkişi tarafından izlendiğini görüyorum.İşin ilginci, Türkiyedeki internet kulla-nıcısı sayısını çoktan aşmış olan buvideo, Türkçe bir başlığa sahip. Acaba,diyorum –sürekli bizde bu böyle, şuşöyle; efendim Batıda bu şöyle, şu böylediye anlatmaya doyamayan kalemleri dedüşünerek- bu sadece bizde mi böyle?Kesinlikle hayır, cevabını alıyorum,genel internet yönelimlerini görünce.

Bir video var mesela, “double rain-bow” adında. Türkçesi “çifte gökkuşağı”anlamına gelen bu videoda, yüzünü gör-mediğimiz, ama titrek ve coşkulu sesiniduyduğumuz bir adam gökkuşağını izli-yor. Sürekli olarak, “Aman Tanrım!Çifte gökkuşağı! Bu ne anlama geliyor?Bu çok güzel! Tanrım, bu çok fazla…”diyerek de bağıra çağıra ağlıyor, Stend-hal sendromuna tutulmuşçasına. Üçbuçuk dakika süren bu videonun yakla-şık otuz beş milyon kişi tarafından izlen-diğini görüyoruz.

Bu videoyu izleyen milyonlarcainsan, adamın gökkuşağına yüklediğianlamı ve o anlamın neticesinde yaptık-larını görünce kahkahalarla gülüyor; -muhtemelen kullandığı uyuşturucununetkisiyle- saçmalayan adamla hayli alayediyor.

Buna benzer onlarca durum, bin yıl-lardır yaşanıyor, dünyanın öküz boynu-zunda sallandığı düşüncesinden tutun,yıldırımın Zeus’un mızrağı olduğunainanıp, onu öfkelendiği zaman fırlattı-ğından korkulmasından çıkın. Kimileri-nin inandığı, kimilerinin saçma bulduğusayısız şey zamanla alay edilecek ko-numa geliyor. Ama ne hikmetse, bu şey-ler bir türlü bitmiyor. Düşünün, dünyaüzerinde yüzlerce farklı din var, insanla-

rın tamamına yakınıbunlara inanıyorlar veşayet bunlardan biridoğruysa, -ki öyle ol-ması bekleniyor- ka-lanların tamamıyanılıyor ve bir tür tra-jikomedyanın malze-mesi oluyorlar.

Hâl böyle oluncadüşünen insan soru-yor; hiç mi yok insan-lıkla, varoluşla ilgilikonularda insanı aya-cak, bunu yaparkenanlaşılabilirliği ve bi-limselliğiyle lafını or-taya koyacak kimse?Ve insanın aklına ilk

gelenlerden biri Britanyalı etolog, ev-rimci biyolog Richard Dawkins oluyor.

Dawkins, Türkiye’de “Tanrı Yanıl-gısı” adlı kitabı ve o kitabın “halkı kinve düşmanlığa tahrik etmek” suçlama-sıyla yargı sürecine taşınması ile tanını-yor.

Bu sürecin sonunda yargıdan beraatkararının çıkmasıyla, hem kitaplarınıntoplatılması ihtimali ortadan kalkıyoryazarın hem de yeni kitabı Türkiye raf-larında yerini alıyor: “Gökkuşağını Çöz-mek”

“Gökkuşağını Çözmek”te Dawkinsinsanların göz bağlarını çözmeye çalışı-yor ve işe, “Kitabımın başlığı, Newton’ıngökkuşağını prizmatik renklere indirge-mesinin ondaki tüm şiirselliği yok etti-ğine inanan Keats’e (İngiliz şair - M.H)aittir. Keats fazlasıyla yanılmıştır vebenim amacım, Keats’inkine benzerbakış açılarına yönelmiş insanlara obakış açılarının tersi bir sonuca varabil-meleri için yol göstermektir” diyerekbaşlıyor. Çıkış noktası gökkuşağı; insan-ları nice uydurmalara inandıran, bununüzerine çokça şey söyleten ya da az önceandığımız “çifte gökkuşağı” videosun-daki adam gibi ağlatan gökkuşağı, amabaşka mecralara uğramadan da duramı-yor yazar. Fizikte, kimyada, felsefede,dinde ve hatta bilgisayar biliminde ge-zindikten sonra, son durakta esas saha-sına, evrimci biyolojiye uğruyor. Akıcı,ritmik ve türlü göndermelerle bezeli an-latımı okuyucuyu tatlı bir merakla sü-rüklüyor, bu yüzden yazarın ortayakoyduğu sert ve keskin tavır kişinin zih-nine nazikçe oturuveriyor. Ve kitabınsonunda okuyucu mütemadiyen sor-duğu “insanlık nereye gidiyor?” ileonun doğrultusundaki “insanlık nere-den geliyor?” sorusuna bir gıdım yanıtalırken, bolca yeni soru işareti biriktir-miş oluyor.

(Gökkuşağını Çözmek, RichardDawkins, Kuzey Yay., Çev:Gül

Greenslade, 320 s.)

İnsan düşününkök kuşağı

Aydınlık KİTAP

RihardDawkins

Page 12: 18 Mayis Kitap Eki

Yıl 1997. Cumhuriyet'imizin 75. yılıgeliyor.

Ne yapalım?Cumhuriyet bizim gözbebeğimiz.

Devrimler varlık nedenimiz.Doğu Perinçek “Atatürk'ün Bütün

Eserleri”ni önerdi.Sarışın dalgalı saçlı, eli yüzü düzgün

bir kadının kitaplarını basıp köşeleri dö-nebilirdik.

Ya da “ey Batı, size karşı bir değilbeş günah işledik” diye açık artırmayagirenlerin...

Neden “Atatürk'ün Bütün Eserleri”?Atatürk'ü kaybettiğimizden bu yana

60 yıl geçmiş. Yaşamı, 1908 Devrimi ön-cesinden 1938'e kadar toplumumuzundevrim süreçleriyle iç içe. O'nun önder-liğindeki büyük devrimci eylemi ateşle-yen ve yönlendiren düşünce birikimininve pratiğinin belgeleri hâlâ bir araya ge-tirilmemiş; değişik arşivlerde, kitap-larda, dergi ve gazetelerde dağınık…Türkiye Devrimi'ni bütün yönleri ve de-rinliğiyle incelemekten yoksunuz. NasılO'na verdiğimiz sözü tutacağız. Nasılileri taşıyacağız.

İşte böyle üstlendik bu onurlu görevi.Bu sorumluluğun bilinciyle.

BEN� �SYANDAN MEN EDER M�S�N�Z?

Meşrutiyet'in ilanından önce “feda-kârca komitacılık” yaptığı günlerdeMustafa Kemal bir gece evde arkadaş-larıyla toplantı yapmaktadır. Bütün an-nelerin hiç olmazsa hayatta bir kezyaptığı gibi Zübeyde Hanım da kapınınönünden geçerken konuşulanlara kulakmisafiri olur. Dehşet içinde kenaraçeker oğlunu:

-Yedi evliya gücünde olan padişahaisyan mı ediyorsunuz?

-Evet, anne. Senin yedi evliya gü-cünde sandığın adam hiçbir kuvvetesahip değildir. Biz memleketi bu zalim-lerden kurtarmak istiyoruz. Yaptığımıya kabul eder, bana hizmet edersin, yada evladın olduğumu unutarak giderevliyalara kavuşursun (…) Namuslu biradam olan ben, bu işlerin içinde bulun-mak zorundayım. Beni bundan meneder misiniz? (ATABE, c.3, s. 30)

Mustafa Kemal, anasının “yegâneerkek evladı”. Kolay ikna olur.

-Bir gün bu işler olduktan sonra,seni namus ve haysiyet sahibi olanlarlagörmezsem işte o zaman üzülürüm…

Ama toplumu ikna etmek “müşkülmeseledir.” Bu başarılır.

Yıllar sonra öğretmenlere şöyle ses-lenecektir: “Keşke beni siz yetiştirsey-diniz. Milletim için çok daha faydalıolurdum…” (c.14, s.41)

İşte bu belgeler milletimizin, gençle-rimizin, bilim insanlarımızın, aydınları-mızın, devlet adamlarımızın,siyasetçilerimizin hizmetine bunun içinsunulmuştur.

“Yedi evliya gücünde” sanılan dev-letlerden, kişilerden korkmasınlar, “na-muslu” olsunlar, iyi “yetişsinler”diyedir.

Cumhuriyet’imizin 75. yılında gökyü-züne havai fişekleri fırlatmaktansa,boşluğa ışıldaklar göndermektense, 15yıl boyunca iğneyle kuyular kazarak

“Atatürk’ün Bütün Eserleri”ni yayımla-mamızın nedeni budur.

Hür doğduklarını, hür yaşayacakla-rını bilsinler diyedir…

Başlarından çuvalı nasıl çıkarıp at-tıklarını, yerle bir ettiklerini, yenidensokmaya kimsenin gücünün yetmeyece-ğini, yetemeyeceğini bilsinler diyedir…

Atatürk, Mazlumlar Dünyası’nın ba-şarıya ulaşan ilk devrimine önderlik et-miştir. Başında bulunduğu eylem yalnızulusal tarihimize damgasını vurmaklakalmamış, insanlık tarihinin yaratılma-sına da büyük katkıda bulunmuştur.Onun yazdıkları, söyledikleri önderlikettiği Cumhuriyet Devrimi’nin enönemli göstergeleridir.

İşte gizlenmesinin, unutturulmak is-tenmesinin, tahrifatların nedeni budur.

Tarihimizden, köklerimizden, dili-mizden, hatta adımızdan, “Türk mil-leti” tanımından koparmakistemelerinin nedeni budur.

ARA�TIRMA VE KE��FFAAL�YET�

Bu çalışma yalnızca bir derleme veözgün metinlere göre düzeltme değil-dir. Araştırma ve keşif faaliyeti yürü-tülmüştür. Dedektif gibi iz sürülmüş,bazen Urfa Siverek’in köyündeki birsandıktan, bazen Amerikan Kongre-si’nin kütüphanesinden, bazen Sovyetarşivlerinden, yıllar önce yayıma sonvermiş Fransız gazetelerinden mektup-lar, konuşmalar, söyleşiler bulunup çı-karılmıştır. Afet İnan’a yazdığı birmektupta satır arasında gazeteye “im-zasız yazılar” yazdığının bilgisine ula-şınca peşine düşülmüş, gazeteleryeniden taranmış, o dönemin anılarıtekrar okunmuş, nöbet defteriyle sağla-ması yapılmış, yazılar ortaya çıkarılmış-tır. Binlerce eski yazı okuma hatasıdüzeltilmiş, bir sözcük için şehirlerarasıyolculuklar yapılmış, tahrifatlar gideril-miş, adli tıp raporlarıyla doğruluklarısaptanmıştır. 15 yıl boyunca Türki-

ye’nin en yetkin tarihçilerinin, dil veeski yazı uzmanlarının danışmanlığındaçalışma yürütülmüş, tekrar tekrar de-netlenmiştir.

Bulduğumuz bazı belgeler devrim ta-rihimizin yeniden yazılmasını gerektire-cek ve tartışma yaratacak önemdedir.

KARA PERDELER VE PASTALI KUTLAMALAR

Siyasal Bilgiler Okulu’nun 60. kuru-luş yıldönümünde Atatürk şöyle di-yordu:

“Bu güne kadar her hakikati Türkgözünden ve zekâsından gizlemektenbaşka, yalnız bu kadar değil, her haki-katte Türk zekâsını aldatmaktan başkabir vesika mahiyetini alamamış olangeçmiş tarih yazılarının aldatıcı telkin-leri karşısında, sadece azap ve nefretduydum. Fakat biz, bu tarihi denilenvesikaları, tarih vesikası değil, hakikitarihi örten kara perdeler bildiğimiziçin, onun tuzağına düşmedik.” (c.28,s.339)

İşte ATABE yeniden kara perdelerörtülmesin, tuzaklara düşmeyelim diye-dir.

Çünkü, “… tasavvurlarımı, düşünce-lerimi samimi olarak nakleden bu yazı-lar okunduktan sonra şüphe etmem ki,milletim kendi kendine vaziyeti müta-laa ve muhakeme etmek için lüzumlubelgelere sahip olacaktır.” (c.3, s.73)

Havai fişekler ve “happy birthday”pastalı 19 Mayıs kutlamaları ise bu “lü-zumlu belgelere” sahip olmayın diyedir.

Yine Atatürk’ün dediği gibi “Fikirlersafsatalarla dolu, toplumsal hayat aklınve mantığın kabul edemeyeceği, birtakım hastalıklı âdetlerle felç olmuş birhalde bulunursa aradığımız, muhtaç ol-duğumuz kuvvetlerin kaynakları yokdemektir.”

İşte bugün her zamankinden dahaçok muhtaç olduğumuz bu kaynaklarkurumasın, eskisinden daha güçlü,gürül gürül aksın diyedir “Atatürk’ün

18 MAYIS 2012 CUMA KAPAKAydınlık KİTAP12

“ATATÜRK’ÜN BÜTÜN ESERLER�” (ATABE) 15 YILDA TAMAMLANDI

Yeniden kul olmayalım diyedir bu belgeler

Yap�t elbirli�iylehaz�rland�

Danışma Kurulu'muz 15 yıl bo-

yunca Atatürk'ün Bütün Eserleri'ne

büyük emek verdi. Bütün birikimle-

rini seferber ettiler. Çalışma sırasında

çok değerli arkadaşlarımızı kaybettik.

80 yaşının üzerinde olsalar bile 15 ya-

şındaki gençlerin enerji ve özverisiyle

bizlere destek oldular. Sadık Perinçek

son nefesini vermeden üç dört dakika

önce doktor ameliyathanenin kapısını

açıp sordu: “Nedir bu Atatürk'ün

Bütün Eserleri, durmadan onu söyle-

yip duruyor” demişti. Keşke bittiğini

görebilselerdi. Ayrıca Türkiye'nin bir-

çok yerindeki hocalarımız, çevirmen-

lerimiz, yerel tarihçi, araştırmacı,

kültür ve kütüphane müdürlerimiz ne

zaman acil yardım istesek gönülden

katkıda bulundular. Hepsine teşek-

kürlerimizi sunuyoruz.

Ama bu yapıtı esas, Atatürk'ün

önderliğinde Türkiye Devrimi’ni

gerçekleştiren Türkiye halkına, Ça-

nakkale ve Kurtuluş Savaşı'mızın

silahlı kuvvetlerine, şehit ve gazile-

rimize, aydınlanma savaşçılarına

“Cumhuriyet bize emanet” diyen

gençliğimize, emekçilerimize borç-

luyuz. Gerçek yaratıcıları onlardır.

Saygıyla sunuyoruz.

ŞULE PERİNÇEK

Hür do�duklar�n�, hür ya�ayacaklar�n�

bilsinler diye…

Page 13: 18 Mayis Kitap Eki

18 MAYIS 2012 CUMAAydınlık KİTAPKAPAK 13Bütün Eserleri”…

“Milletin gerçek kurtuluşunda başarısağlayabilmek için milletin eksiklikle-rini bilmek ve bilimsel yöntemlerle ça-resini bulmak lazımdır. Milletin fikrî vetoplumsal bütün kuvvetlerinden yarar-lanmak zorunludur.”

Gerçek kurtuluş yolunda, mücadele-sinde bu kuvvetlerimizin, hele de ka-dınlarımızın bu bilince varmaları içindirbu belgeler. Bizi bundan yoksun bırak-maya çalışanlara karşıdır…

KADINLAR BÜTÜN DÜNYAYI GÖRSÜN D�YE

Atatürk sık sık kadınlara seslenir.Mesele sadece dış görünüş ve şıklıktayarış değildir. Bilim ve irfanla donan-mak önemlidir. Yüzlerini cihana gös-termek yeterli değildir. Gözleriylebütün dünyayı görmelidirler.

Çünkü; “Memleket, millet, bağımsız-lık, hâkimiyet, şeref her ne telaffuz edi-yorsak, her güzel şey yalnız ve ancakkadınlarımızın feyzi ve irfanı sayesindeolacaktır.”

İşte Cumhuriyet’imizin kadınlarınıelimizden almasınlar diyedir bu belge-ler.

Okurlarımız arasında eşinden boşan-mış olanlar vardır mutlaka. Atatürk’lebiraz da onların yüzünü kızartalım. Ay-rılık kararından sonra Latife HanımAnkara’ya doğru yola çıkınca arkasın-dan haber gönderir, “üzgündür, anla-yışla karşılayın…” Başbakanlığa yazılanşu tezkere unutmayın ki “boş ol” denipkadının kapının önüne konulduğu birkültür döneminde yazılmıştır:

“Uşakîzade Latife HanımefendiHazretleri ile iki buçuk seneden beridevam eden evlilik hayatımıza son ve-rerek birbirimizden ayrılmaya kararverdik. Hanımefendiye 5 Ağustos 1925tarihiyle boşama kağıdını takdim ettim.Keyfiyeti hükümetin bilgisine arz ede-rim, Efendim.” (c.17, s.271) “Birbiri-mizden” sözcüğünün altını bendikkatinizi özellikle çekmek için çiz-dim.

Hele ayrılıktan sonra yazıldığı anla-şılan yan taraftaki belgeyi mutlakaörnek alarak okuyun.

“HAK�M�YET M�LLET�ND�R”TABELASI �ND�R�LEMEZ

Millet olmak için laik olmuşuz,özgür ve bağımsız olmuşuz. Efendi-kulilişkisini kırmışız. Cumhuriyet’imiziinşa etmişiz. Yeniden kul olmayalım di-yedir bu belgeler. Yıkılanın yerine yep-yenisini yeniden kuralım diyedir bubelgeler. “Atatürk’ün Bütün Eserleri”onun için değerlidir ve mutlaka her evegereklidir.

Kıyafet Devrimi’nin yapıldığı tekkeve zaviyelerin kapatıldığının ertesi günüMeclis’te kürsünün arkasına “Hakimi-yet Milletindir” tabelası asılır. O tabelaoradan inmesin diyedir bu belgeler.“İnemez, indiremezsiniz!” sesleriniyükseltmek içindir.

Atatürk’ün hazırladığı CumhuriyetHalk Fırkası’nın 1927 tüzüğünde, 1931,1935 programlarında, 1939 programıiçin kendi el yazısıyla laiklik tanımlarıyer alıyor “Atatürk’ün Bütün Eser-leri”nde.

“Devlet ve millet işlerinde din iledünyayı tamamen birbirinden ayırmayıen önemli esaslarından sayar”, “din ya-bancı eli değmeyen vicdanlarda yüceyerine alacak”tır, “din fikirlerini devletve dünya işlerinden ve siyasetten ayrıtutmayı milletimizin çağdaş ilerleme-sinde başlıca başarı etkeni olarakgörür”…

Partilerimize varlık nedenlerini,programlarını anımsatmak içindir,unutmayın sahip çıkın, öyle “cemaat-lere saygılıyız” gibi fikirlere sapmayın,laikliğimiz elimizden alınırken “özgür-lük” nitelemeleriyle alkış tutmayın di-yedir bu belgeler.

“Hür ve bağımsız bir millet” nasılolunur sorusunun yanıtını bulacaksınız.Teba değil, millet! Mürit, mensupdeğil; vatandaş!

Vatandaşlık bilgisi dersleri Ata-türk’ün el yazılarıyla veriliyor.

Bugünlerde Anayasa tartışmalarındael kitabı olmalı.

“Bir zaman gelir, beni unutmak veunutturmak isteyen gayretler belirebi-lir. Fikirlerimi inkâr edenler ve beni ye-renler çıkabilir. Hatta bunlar benimyakın bildiğim ve inandıklarım arasın-dan bile olabilir. Fakat ektiğimiz to-humlar o kadar özlü ve kuvvetlidir ki,bu fikirler Hint’ten, Mısır’dan dönerdolaşır yine gelir, bereketli neticelerikalpleri doldurur.” (c.29, s.86)

Bu da bizden yorumsuz gelsin.

“S�Z K�MS�N�Z” D�YENLERE YANIT

“Sizleri çok takdir ederim. Devrimi-mizde sizin çok önemli hizmetlerinizvardır. Sanatınızı meslek kabul ederekazmetmenizi bilhassa tavsiye ederim.”(c.18, s.212)

Kime söylüyor bunları?Bugünün “siz kimsiniz”lerine... Ti-

yatroculara!“Sanatta başarı, bütün devrimlerin

başarılı olduğunun en kesin kanıtıdır.Bunda başarılı olmayan milletlere neyazıktır. Onlar bütün başarılarına rağ-men medeniyet alanında yüksek insan-lık sıfatıyla tanınmaktan daimamahrum kalacaklardır. İşte bunun içinbüyük Türk milletinin başarısına çalış-makla memnunuz…” (c.28, s.233)

Siz kimin başarısı için çalıyorsunuz.Test kitabı!

“Film yapmak, tayyare uçurmak gibi

teknik bir hadisedir. Sanat ateşi lazım-dır, ama yetmez. Münir Hayri’yi Al-manya ve İtalya’ya göndereceğiz.Rejisörlük öğrenecek. Parasını, tahsisa-tınız yoksa ben veririm.” (c.29, s.86)

Hani, paramız yoktu gönderemedikgibi bir mazeret bile geçerli değildirsanat söz konusu olduğunda. Cumhur-başkanı cebinden çıkarır verir.

SUR�YE’DE NE YAPACA�IZ?Atatürk 1922’de şu saptamada bulu-

nuyordu: “Dünya iki zümreye ayrılmak-tadır. Birisi Doğu. Kendi mevcudiyetiniinsanlığını, bağımsızlığını idrak etmiş-tir. Bu şuurla el ele vermiştir. İkincizümre istilacı, mütecaviz devletler. Yer-küreyi kendi malikanesi kabul etmekte-dir. Kendi hırsları için zulüm ve baskıuygularlar.”

Kim acaba bunlar? Size de bugünbile tanıdık geliyor mu?

Devam ediyoruz:“Doğu’yu Batı’dan ayıran kuzeyden

güneye uzanan müşterek bir cephe var-dır. Bu cephede, müdafaalarda bulun-mak hemdert olmuş milletlerin hakiki,samimi dayanışmasıyla olabilir. Bu dev-letler ayrı ayrı kuvvetli ve bağımsızlıkfikriyle donanmış olması gerekir.”

Yine bir zaman hatırlatması yapa-lım. Atatürk’ün sözünü ettiği bu devlet-ler daha dün Osmanlı İmpara-torluğu’nun toprakları. Bugünle birkıyas yapmak bile zor aslında. Ama em-peryalizmden yana olmak ya da olma-mak. İşte zaman tanımayan ölçüt bu.

Öğrenmenin yolu “Atatürk’ünBütün Eserleri”nden geçiyor.

Buyurun Irak, İran, Suriye… Kom-şularımızla ilişkilerimiz, dış politikamız.Tutun pertavsızı üzerine.

Kendi bağımsızlığınız önemliyse,başkalarınınkine de saygılısınızdır.

“Eğer yabancı düşmanlığından okadar pahalı elde edilen bir bağımsız-lığa halel verecek her şeyden nefretmanası çıkarılıyorsa, evet bizim yabancıdüşmanı olduğumuz söylenebilir. Hür-

riyetimizi kaybedemeyiz. Küçük bir bö-lümüne bile zarar gelecekse, hepsinibirden feda etmeyi tercih ederiz.”(c.16, s.149)

İşte o kadar duyarlıyız bağımsızlığı-mıza. Bu da yabancı bir gazeteciyle söy-leşide “sizlerden saklamam” diyerekaçık açık yüzlerine söylenir. Çünkü o sı-ralarda “Türk milliyetperverlerinin ya-bancı düşmanı olduğu” söylenmektedir.Sorulunca gerekli yanıt verilir. “Milli

Bir ayr�l�k örne�iLatife Hanım'dan ayrıldıktan

sonra Ağustos 1925'te gönderilen

not: “1-Gümüş sofra takımı ile halı-

ları ve buna benzer kıymetli gibi gö-

rülen şeyleri, piyanoyu

gönderiyorum.

2-Ayrılabilen eş gönderildi. Bazı

teferruat kalmış olabilir. Bunlardan

ehemmiyet verdiği şeyler varsa size

not ettirsin veya aklına geldikçe

başkitabete yazdırsın, gönderilir.

3-Sarı karyolalar ve teferruatı,

hasır sandalyeler ve sarı kanape ve

sandalye ve bazı eski büfelerin genel

kıymeti nakliye masrafına tekabül

etmez. Kendileri tarafından ihtiyaç-

larına göre yenilerinin tedariki daha

kolaydır. Bununla beraber, herhangi

bir düşünceyle arzu ederlerse, size

söylesinler gönderilir.

4-Kitapların bir kısmını alıkoy-

dum. Hangilerini istiyorlarsa gön-

deririm. Mutlaka hepsinin

gönderilmesini arzu ediyorlarsa,

dikkatle ayırtır göndertirim.”

Bir de ayrıca toplu ve her ay para

gönderiyor. Nasıl özenle yazılmış,

incitmeden ve saygıyla. En son

madde “Benden hiçbir fenalık bek-

lemesinler”... Bugün bile zor yazı-

lası bir mektup!

Atatürk s�k s�k kad�nlara seslenir.Mesele sadece d�� görünü� ve

��kl�kta yar�� de�ildir. Bilim ve irfanladonanmak önemlidir.

Page 14: 18 Mayis Kitap Eki

mevcudiyetimize düşman olanlarladost” olamayız, “şairin dediği gibi kal-sam da bir kişi”. “Dünyanın bize hür-met göstermesini istiyorsak, evvelabizim kendi benliğimize hürmet ede-lim.” (c.15, s.240)

VATANPERVERL�K SEVG�S�NDEEKS�KL�K VARSA

“Yeni Türk devletinin yapısının özümilli hâkimiyettir, milletin kayıtsız,şartsız hâkimiyetidir. Bir milletin hâki-miyetini idrak etmiş olabilmesi ve em-niyetle koruması birtakım özel vasıflarave üstün terbiyeye sahip olmasıylamümkündür. Bir milletin ki siyasi terbi-yesinde, toplumsal terbiyesinde vatan-perverlik sevgisinde noksan vardır, öylebir millet hâkimiyetini kuvvetle elindetutamaz.” (c.15, s.269)

İşte bu belgeler bu siyasi ve toplum-sal terbiye için, egemenliğimizi kuv-vetle korumak içindir.

“Bütün dünya bilmelidir ki, Türk va-tanının bir karış toprağı için bütün mil-let tek vücut olarak ayağa kalkar.Haysiyetinin bir zerresine, vatanının biravuç toprağına yapılacak saldırınınbütün mevcudiyetine vurulmuş darbeolacağını artık Türk milleti bilmektedir.Saygısızlığın, tecavüzün küçüğü büyüğüyoktur!” (c.17, s.89)

Sınırlarımıza müdahale edecek olan-lara “sözünü bile edemezsiniz!” tavrı-dır. Her zaman gereklidir.

“Türk milletinin doğasına ve gele-neklerine en uygun idare cumhuriyetidaresidir.” (c.17, s.109)

Vazgeçebilir misiniz?Doğanıza aykırı yaşayabilir misiniz?“Türkiye’de cumhuriyet vardır, cum-

huriyetperverler vardır. Bu mukaddesmevcudiyeti tahrip edici unsurlar artıkTürkiye havasını zehirlenmeden tenef-füs edemezler.”

İşte bu belgeler bu tertemiz havayıyaratmanın yol göstericisidir, kirleten-lere karşıdır. Örnektir. Deneyimdir.

AH B�R ATATÜRK OLSA!Eksiğimiz bir Atatürk müdür?Ah bir Atatürk olsa…“Milletin bütün fertlerinin hiçbirin-

den fazla yüksekliğe sahip değilim. Mil-leti ait meziyetleri, yalnız şahıslardatoplayan, milletin zaferlerini şahıslara

yükleyen anlayış eski dönemin yönte-midir. Fazlalık bende değil, mevcut şek-lin mahiyetindedir. Bana karşısöylediğiniz sözlerin asıl samimiyeti,ciddiyeti Cumhuriyet’in korunmasındagöstereceğiniz kahramanlıkla sabit ola-caktır.” (c.15, s.259)

Bu ciddiyeti, samimiyeti, kahraman-lığı öğrenmenin yolu işte bu belgeler-den geçmektedir.

Peki, nasıl ah’la, vah’la mı?27 Mart 1937’de gençlerin eğlence-

sine gider. Şarkılar, marşlar, konuşma-lar…

“Yorulmadan beni takip edeceğinizisöylüyorsunuz. Yorulmamak olur mu?Elbette yorulacaksınız. Benim istedi-ğim, yorulduğunuz zaman bile durma-dan yürümek. Yüksek idealimizeyürümeye karar verenler yorulmadanyürüyecektir.”

İşte bu karar ve kararlılık içindir, bu

uzun yürüyüş içindir “Atatürk’ün

Bütün Eserleri”.

Anacığının ölüm haberi Atatürk yol-

dayken gelir. Cenazeye gidemez. Gör-

evi yeğler.

Ancak iki hafta sonra gider mezarı-

nın başında yaptığı konuşmayı ant içe-

rek bitirir. Biz de yazıyı öyle bitirelim:

-Validemin ruhuna ve bütün ecdat

ruhuna ahdetmiş olduğum vicdan yemi-

nimi tekrar edeyim. Validemin kabri

önünde ve Allah’ın huzurunda yemin

ediyorum, bu kadar kan dökerek mille-

tin elde ettiği ve sağlamlaştırdığı hâki-

miyetin muhafaza ve müdafaası için

icap ederse yanına gitmekte asla tered-

düt etmeyeceğim. Milli hâkimiyet uğ-

runda canımı vermek, benim için

vicdan ve namus borcu olsun. (c.14,

s.394)

18 MAYIS 2012 CUMA Aydınlık KİTAP14 KAPAK

Bundan sonrane yapaca��z?Çalışma sürüyor. Yayım tarihin-

den sonra ulaştığımız belgelerden

ek ciltler yapacağız. Bugün Türki-

ye'de devlet kurumları da dahil

Atatürk'ün yazdığı, söylediği bütün

metinler tarih sırasına göre toplu

halde bir tek bizim arşivimizde var.

Araştırmacılar ve bilim adamları

için büyük bir olanak. Ayrıca bir-

çok tarihçimiz, aydınımız arşivle-

rini bize bağışladılar. Bütün bu

değerli birikimi genel kullanıma

açmak istiyoruz. Yer ve destekçi

arıyoruz.Ama hepsinden önemlisi oku-

mak ve okutmak.

Atatürk’ün Bütün EserleriDan��ma Kurulu

(Alfabetik soyadı sırasına göre)

M. Türker Acaroğlu, Prof. Dr.Feroz Ahmad, Prof. Dr. Sina Akşin,

Talip Apaydın, Prof. Dr. Zeki Arı-

kan, Prof. Dr. İlhan Arsel*, Ercü-

ment Hüsnü Baki*, NejatBirdoğan*, Em. Kur. Alb. Dr.

Orhan Coşkun, Muazzez İlmiyeÇığ, Ali Dündar, Erol Şadi Erdinç,Yrd. Doç. Dr. İsmet Görgülü,

Ahmet Hezarfen*, Prof. Dr. Alpas-

lan Işıklı, Suphi Karaman*, Prof.

Dr. Nejat Kaymaz, Em. Tümg.Turhan Olcaytu*, Emin Özdemir,

Ahmet Bekir Palazoğlu, Sadık Pe-

rinçek*, Dr. Doğu Perinçek, Prof.

Dr. Tülin Sağlamtunç, Zeki Sarı-han, Prof. Dr. Taner Timur, Prof.Dr. Şerafettin Turan, Gürbüz Tü-fekçi*, Memet Türkkan.

* Sadık Perinçek’i 13 Eylül 2000, NejatBirdoğan’ı 4 Mayıs 2001, ErcümentHüsnü Baki’yi 23 Aralık 2001, Em. Tümg.Turhan Olcaytu’yu 25 Ağustos 2003,Suphi Karaman’ı 15 Nisan 2004, AhmetHezarfen’i 27 Mayıs 2005, Prof. Dr. İlhanArsel’i 7 Şubat 2010, Gürbüz Tüfekçi’yi25 Temmuz 2010 tarihinde kaybettik.

Ekti�imiz tohumlar o kadar özlü vekuvvetlidir ki, bufikirler Hint’ten,M�s�r’dan dönerdola��r yine gelir,bereketli neticelerikalpleri doldurur.

Haysiyetinin birzerresine, vatan�n�nbir avuç topra��nayap�lacak sald�r�n�n

bütün mevcudiyetinevurulmu� darbe

olaca��n� art�k Türkmilleti bilmektedir.

“Yorulmadan�beni� takip� edeceğinizi� söylüyorsunuz.�Yorulmamak�olur�mu?Elbette�yorulacaksınız.�Benim�istediğim,�yorulduğunuz�zaman�bile�durmadanyürümek.�Yüksek�idealimize�yürümeye�karar�verenler�yorulmadan�yürüyecektir.”

Page 15: 18 Mayis Kitap Eki

18 MAYIS 2012 CUMA 15Aydınlık KİTAP

MEC�T ÜNAL

[email protected]

Her yıl iki çeşit, iki cins, iki ayrınitelikte sürgünler veren zeytinağacı, aynı gövdede yaşayan ikiayrı canlı gibidir. Altta“delice/delce” adı verilen yabanive asıl anaç ağaç, onun hemen üs-tünde ise “akıllı” denilen insan elideğmiş evcil gövde…

Buradaki “deli”, “delice/delce”ile “akıllı” nitemleri insana (zey-tin çiftçisine) ait kavramlar el-bette. Zeytin ağacına kalsa, o, birzamanlar var olan gövdesinin ye-rini almış bulunan “istilacı” yenigövde ve onun çıkardığı dalları“soysuz”lukla niteleyebilir.

Zeytin ağacının, her yıl üstteki“akıllı” sürgünlere karşı altta“delce” sürmesi, bu “istila” vesoysuzluğa karşı yürüttüğü bitme-yen bir mücadele olarak nitelendi-rilebilir.

Üzerinde, insanın doğayla, ağa-cın insanla, delcenin akıllıcaylaçok yönlü mücadelesinin binlerceyıldır sürdüğü bir ağaçtır zeytinağacı. Bu mücadelenin tek birzeytin ağacında en az yedi-sekizyüz yıl boyunca devam ettiğinigösteren, halen canlı, ürün verenörnekler de vardır. Bunlardan bi-rini Balıkesir’in Burhaniye ilçe-sinde, İzmir yolu üzerindeki“Bizim Köy” adlı “Hareketli Et-nografya Müzesi”nde gördüm.Doğasever kültür adamı NurdaşYılmaz’ın, katliamdan kurtarıpbinbir çabayla getirip müzeninbahçesinde diriltmeye çalıştığızeytin ağacının, uzmanlarca, yak-laşık dokuz yüz ilâ bin yaşında ol-duğu tahmin ediliyormuş.Ortalama insan ömrünü 80 kabuledersek, 12-13 kadar insan ömrüdemek. Kaç devlet, kaç hüküm-dar, kaç savaş, kaç yangın, kaçyıkım, kaç deprem görmüştür; kaçsahip değiştirmiş, kaç ev yapmış,kaç oğlan evermiş, kaç kız çıkar-mış, kaç nesil doyurmuştur…

Halk ozanı Turabi’nin “gelipkonan göçtü, nişane yeter” sözünüdoğrularcasına yaşayan bir anıt.En yeni yazılmış şiirden genç! Ku-tadgu Bilig’den yaşlı ve bilge!

Zeytin ağacı: insanın tarih bo-yunca yarattığı tüm kültürü özet-leyebileceğimiz iki-üç üründenbiri işte…

***Zeytin ağacından bu denli çok

söz etmemin başlıca nedeni, hembu ağacın ölümsüzlüğünde doğa-nın ve hayatın, doğa ve hayatiçinde de insanın sonsuzluğu veölümsüzlüğünü görmem, hem deonunla gündelik yaşamda iç içe,haşır neşir yaşıyor olmam. Kışıbaşka, yazı başka, güzü, baharıbaşkadır zeytin ağacının. Dirençlive dayanıklıdır; ama nazlıdır da.Her mevsim kendisiyle ilgilenil-mesini isteyen kıskanç bir sevgili-dir. Bir yönüyle de insana benzer.

İnsanın içinde de birbiriyle müca-dele halinde biri akıllı, biri delce,iki ben yok mudur?

Ama öte yandan da ne onu bü-yütüp yetiştiren toprağa, ne altınısüren, dallarını budayan, hastalık-larıyla mücadele eden çiftçiye, nesofrasında bulundurana, ne yara-sına yakı yapana, hiç kimseye iha-net etmez zeytin ağacı… Vicdanıvardır. Ne delce yanı sözündendöner, ne akıllı tarafı unutup biryana koyar dün-ü günü. Bilirçünkü; biri, görünmez ama, tut-maktadır bir yerde “defter-ikebir”i.

Oysa insan…İnsan için “ihanet eden hay-

van” da denilebilir. İnsan kendikendisine, ailesine, dostlarına, ar-kadaşlarına, ülkesine, halkına, din-sel inançları ve tanrısı dahil,inandığı her şeye sırt çevirebilir;bunların tümünü reddedip, birkaçık suda boğup, vicdanını yakıp-yıkıp-yok edip bambaşka bir kişi,bir hain olabilir. Bunun sayılama-yacak kadar çok örneği yaşanmış-tır insanlık tarihi boyunca.

Korkudan kaynaklanan bir tep-kidir ihanet. Çeşit çeşit korkununbirinden, birkaçından, belki tü-münden kaynaklanabilir. Hayatını,sahip olduklarını, çıkarlarını kay-betme korkusu, insanı adım adımhainleştirebilir… İhanet İnsanaözgüdür, ancak insanca değildir.İnsanlığın yıkıldığı, yok olduğuandır. Sahip olduklarını kaybetmekorkusu, öyle bir an olur ki, insan-lığını kaybetme korkusuna üstüngelir. İhanet eden, hain, bir insandeğil, bir yaratıktır artık.

Her teslim olan hain değildirama, ihanet, teslimiyetle başlar.

İnsan salt silahla teslim alın-maz. Daha iyi bir maaş, daha iyibir statü, daha fazla ün de teslimolmak ve teslim alınmak için ye-terli olabilir.

“Teslimiyetle ihanet arasındakiçizgi” ise, hiç de “sanıldığı kadarkalın değildir.”

1984’te İstanbul SağmalcılarAskeri Ceza ve Tutukevi’nde tek-tip elbise uygulamasına karşı baş-latılan ölüm orucunda hayatınıkaybeden Hasan Telci’nin vedamektubundan aklımda kalan,sanki bugün için söylenmiş bucümlenin o zamanlar kastettiğiteslimiyet ve ihanet ile, teslimiyet

ve ihanetin bugün geldiği anlambirbirinden ne kadar da farklıoysa.

İhanet, vicdanın intihar ettiğiyerdir.

***“Mevlânâ ve Etrafındakiler”

adlı risalesinde Ferîdûn BinAhmed-i Sipehsâlâr’ın (Tanrı kar-şısındaki) korkuyu üçe ayırmasıçok ilginç geldi bana. Sipehsâlâr,“havf, haşyet (korku) ve ricanın(ümit etme) ortaya çıkış neden-leri” konusunda şöyle bir sınıf-lama yapmış: “Hakikatte havf(korku) üç kısımdır: Halkın kor-kusu, hasların korkusu, en haslarınkorkusu.”

Kırk yıl Mevlânâ’nın hizme-tinde bulunan Sipehsâlâr, halkınkorkusunu, işlediği günahlardandolayı cezaya çarptırılma korkusuolarak tanımlıyor. Halkın bu ce-zayı bu dünyada da çekebileceğiinancında olduğunu biliyoruz.Hasların (hissedenler) korkusunubulunduğu mevkiden inme,Tanrı’ya yakınlık makamındanuzaklaşma korkusu biçiminde ta-nımlayan Sipehsâlâr’ın “en has-lar”a ilişkin tanımı ise şöyle: “Enhas olanların korkusu, nefsin ter-biyesinin olgunluğundan ve çokyakın olmadandır; zira olgun veli-ler Tanrı’ya yakınlık makamınaulaştığında imkân nispetinde vası-talar ortadan kalkar.” (Mevlânâ veEtrafındakiler (Sipehsâlâr Risa-lesi), Ferîdûn Bin Ahmed-i Sipeh-sâlâr, Çev. Prof. Dr. Tahsin Yazıcı,Pinhan Yayıncılık, Haziran 2011,İstanbul, sf. 72-73.)

Dini içeriğinden soyutlayıp,korku’ya, Tanrı yerine devlet, top-lumsal düzen, iktidar kavramlarınıkoyarak baktığımızda Sipehsâ-lâr’ın sınıflamasından son derecegerçek ve dünyasal sonuçlar çıkar-mamız olanaklı.

Devlet, toplumsal düzen, ikti-dar karşısında halk, aç-susuz, işsiz-evsiz, yersiz-yurtsuz kalma,zamanına göre salma, aşırı vergi,parasal ceza ödeme gibi somut so-nuçlardan korkacaktır elbette.“Has” olan –(kendilerini) halktandaha fazla zengin ve daha fazlabilgili hisseden ve olanlar- içinhayat standartlarını, toplumsalstatülerini kaybetme korkusuönem taşıyacaktır elbette. “Enhas” olan –(kendilerini) çok dahazengin, çok daha bilgili hisseden

ve olanlar- için ise, iktidarda bu-lunmanın ve iktidara yakın olma-nın getirdiği nimetleri kaybetmekorkusu belirleyicidir en başta.Çünkü “en has” olan(lar), iktidara“yakınlık makamına ulaştığındaimkân nispetinde vasıtalar ortadankalkar.”

Günümüzde bu “vasıtayı” birzamanlar savunduğu eski görüşle-rini yere çalmada, bir zamanlarbirlikte yürüdüğü eski arkadaşla-rını suçlamada arayanların iktidar-dan alacakları pay, suçlamalarınınçokluğu, büyüklüğü ve yoğunluğuoranındadır.

Sözü nereye getireceğim belli!Bir kontrgerilla eylemi olan 1Mayıs 1977 katliamını otuz şukadar yıl sonra daha dün denecekkadar yakın zamanlara kadar aynıgörüşleri savunup, aynı saflardabulundukları eski arkadaşlarınınsırtına yüklemeye çalışanlara söy-lenecek tek bir söz var aslında:Hiç!

***Dikkat! “… bir sanatçıya taraf-

sız kalmasını, apolitik olmasınıöğütlemek de, bir politik eylemdeğil midir? İşte, bu üstü kapalıpolitik eylemin, sanatçının sanat-sal eylemini ve sanatın nesnesinidenetim altına almasıyla, sanat vesanatçı için gerçek güdülme baş-lar. Sanatçının denetlenmesi, öz-gürlüğünün ve bağımsızlığınınbaskı altına alınması, bireyliğinioluşturan özelliklerin bozulması,öncülük dinamiğinin elinden alın-ması anlamına gelir. Sanatın nes-nesinin denetlenmesi ise, sanat vesanatçının, gerçeklikle, insanla,nesnel gerçeklikle ilişkisinin, sa-natçının imgelem gücünün, konuseçim ve yaratı özgürlüğünün de-netlenmesi demektir.

… Bir rejimde, bir toplumda,sanatçıya, neyi yapması, neyi yap-maması öğütleniyorsa, yaptığı şeyinasıl yapması, nasıl yapmamasıiçin reçeteler veriliyorsa, o toplumve rejime en çok yakışan sıfat, ‘to-taliter’ sıfatıdır. Böyle bir şeyyapan kişiler de zorba sıfatıyla ta-nımlanırlar.” (Özdemir İnce, Sözve Yazı, Varlık Yayınları, 1993İtanbul, sf. 82).

Bana gelen kitaplar:“Psikodinamik Açıdan Cemal

Süreya ve Şiiri”, deneme, YusufAlper, Özgür Yayınları; “Acı BirKuş”, roman, Zeynep Uzunbay,İlya Yayınevi; “Edep Ya Hû”,roman, Mehmet Anıl, Can Yayın-ları; “Monadoloji ve İlgili Yazılar-Mektuplar”, G. W. Lebniz, PinhanYayıncılık; “Türk Hukukunun Kö-kenleri ve Türk Hukuk Devrimi”,Prof. Dr. Cahit Can, Kaynak Ya-yınları; “Kâşif Kozinoğlu’nun Me-zara Götürmediği Sırlar”, Haz.Ergün Gedek, Aydınlık Yayınları.

Ne delce yan� sözünden döner, ne ak�ll� taraf� unutup bir yana koyar dünü;

Bilir çünkü, biritutmaktadır defteri…

Her teslim olan hain de�ildir ama, ihanet,teslimiyetle ba�lar. �nsan salt silahla

teslim al�nmaz. Daha iyi bir maa�, daha iyibir statü, daha fazla ün de teslim olmak ve

teslim al�nmak için yeterli olabilir.“Teslimiyetle ihanet aras�ndaki çizgi” ise,

hiç de “san�ld��� kadar kal�n de�ildir.”

Page 16: 18 Mayis Kitap Eki

16 Aydınlık KİTAP18 MAYIS 2012 CUMA

SEYY�T NEZ�R

[email protected]

ARA KABLO

Ahmet Hamdi Tanpınar’ınsaptamasını keşfettiklerindenbu yana İslâmi kesimde zamanzaman vurgulanıyor: Şiirdekendi üstüne kapanma eğilim-leri gitgide koyu çizgilerle be-lirginleşiyor. Peki estetikdeneyimi şiirin yeniden insaniaçılımlarla sürdürmesinin ola-nak ve zemini yok mu? Açık-çası bu soruya en çok kafayoranlar da oralardan çıkıyor.Hece, Karagöz ve Dergâh der-gilerini izlemeksizin şiirdeözgün tartışmalar içinde yeralma şansından söz edemeyizkanımca. Bu olguya önümüz-deki yazılarda daha kapsamlıeğilmek üzere nisan dergile-rine göz atmayı sürdürelim:

Afrodisyas Sanat’ta (S: 32),Hüseyin Peker tarihsel, top-lumsal, bireysel arakesitlerdeMadımak’ı da vurgulayarak Si-vas’ı anlattığı şiirinde, “aynıdüşü binlerce kez görüyorsun,sıvas yandıkça / büyüyen birkenttir kalbimde.” dizelerindekurduğu imgeye sokulmamızabile izin vermiyor... Derginin“Benden İçeri” bölümündeMehmet Başaran, özyaşamın-dan alaylı kesitler sunuyor...Bilsen Başaran, Melih Elhan’ınKedi Tedirginliği’ni (Hayal Y.,Kasım 2011) incelediği yazı-sında, “Önerisi olmayan şairinşiiri olmaz” yargısına varıyor...Timuçin Özyürekli, “ne yazık!sisler içinde kayboldu çocuklu-ğumuz” dizesiyle okurunu de-rinden sarsıyor... ErsanErçelik, “Dünya ardımdan dö-külen suydu bana”; Erkan Ez-biderli, “sararıp sanki solacakbir gül gibi köktedir izleri” di-zelerindeki yalın ritimle, güçlüşiirsel bütünlüklere aday ol-dukları izlenimi veriyorlar.

Akatalpa’da (S: 148) öteki-ler arasında öne çıkan pek şiiryok bu sayıda. Cihan Oğuz daişi facebook şiirlerine döktü.İyi de o zaman dergide yayım-lamaya gerek var mı? Merak-lısı sevdiği şiiri ayrıcadosyalamak istiyorsa çıktı alı-yor zaten! Gültekin Emre, Hü-seyin Alemdar, Yusuf Alper,Ergül Çetin, Turgut Tan oku-run karşısına daha çok çalışıl-mış şiirlerle çıkmayacaksa,şiirin hakkını vermeleri yö-nünde gençlere ne söylenebi-

lir? Yine de Hüseyin Köse’nindüzyazıya vurdukça tökezleme-lerini saymazsak, sarsıcı ve et-kili ritmik yönelimler taşıyanşiiriyle avunabiliriz: “Ama aşkıda yoksa insan nasıl tartar ken-dini? / Nasıl sahip çıkabilirmüthiş pişmanlıklara?”

BerfinBahar’da (S: 170)Ergül Çetin, günümüz şiirininbelirgin iç çelişmesini de dilegetiriyor: “okunmamış birkitap gibi duruyor senin köyle-rin de / Akdeniz, makiler,üzüm bağları, pavese, şiir ve in-tihar / şiirin intiharı mı, intiha-rın şiiri mi”...

Dergâh bu sayıda (S: 266),şiir yazıları ve şiir yönündenalıştığımız ve beklediğimiz dü-zeyde değil. Mustafa Köne-çoğlu, yoğun dizelerde şairlefelsefeci ilişkisini de sorgula-dığı şaşırtıcı şiirini, bir postmo-dern soru üstüne kuruyor: “Hiçbakılmayacak bir fotoğraftadurulacak en iyi yer neresi-dir”?

Dize (S: 198), Atalay Sa-raç’ın Behçet Necatigil’de“Evin Halleri”ni temel izlekalan ve ilginç saptamalar geti-ren yazısına yer vermiş: “Eşya-nın böylesi egemenliği ‘gücün’simgesidir. Bu güç hiçbirzaman açıkça dillendirilmez;ama bu güç kapitalizmdir! Bugüç nesnelerle, tüketim mad-deleriyle yaşamımızı cehen-neme çevirir. İhtiyaçfazlasıdırlar; ancak yine de evi-mizdedirler, yanımızdadırlar,gözümüzün önündedirler.”Nuri Demirci, “İkinci Mez-mur” şiirinde insana ilişkin gi-zemli derinliklere yönelirken;Yalçın Aydınlık, yalın söylemkipine postmodern yansımanınbaşarılı örneğini veriyor: “kimbiriktirdi ki beni böyle / nicegünler aylar dolusu bıkmadan// şimdi, şu anda beni öyle öp-seniz / en çok bana benzerim”.

Eliz (S: 40), Hilmi Haşal’ınövüşken yazısı eşliğinde, Meh-met Sarsmaz’ın elyazısı şiiriniveriyor kapaktan. Haşal,“Sözün süsünü, felsefesini vefelsefeciliğini anımsatacak kı-vamda tutar” diyor Sarsmaziçin. Bir de, şu söyleyişteki faz-lalıklarını gösterseydi keşke:“Yaşanılan durumla, yaşanıl-ması gerekli görülen durum”...

Nuri Demirci, “Şiir Sevdirile-mez” yazısında, Halûk Cen-giz’in mektubunu yayımlıyor.Önemli saptamaları var Cen-giz’in. Dergiler üstüne şöylediyor: “İyi bir şiire rastlayıncaşaşırıyorum artık. Oysa eski-den, bir edebiyat dergisindekötü şiirle karılaşmak şaşırtırdıbeni. ... Dergilerin her zamanyükseltmeye çalıştıkları düzey-leri vardı, birbirlerinden fark-lıydılar. Çoğunun ilanedilmemiş sanat, etik anlayışıbir yana, şair-yazar kadrosu ol-duğunu bilir, onları izlerdik.”

Hece’de (S: 184), “TakipMesafesi” adlı kuramsal değer-lendirmelerde Hayriye Ünal,“Edebiyat Hurafeleri - 3” bölü-münde eleştirel yaklaşımlarını“Şiirde Avamlığın Methi” başlı-ğıyla sürdürüyor; edebiyattamodernleşme ve halklaşma iliş-kisi üstünde duruyor, günümüzşiirinde gündelik hayatın nasılyer tuttuğunu tartışıyor, pazariçin şiir eğilimlerinin güçlenipyaygınlaşması tehlikesine el atı-yor... Yalçın Armağan, “KendiÜstüne Çöreklenmiş Sanat” ya-zısında, Tanpınar’ın AhmetHaşim için kullandığı bu tanı-mın bir tür güncellenmesine gi-rişiyor; bu tanım kapsamındadeğerlendirilen İkinci Yeni şiiri-nin bugün tam tersine her şairinortak alanı oluşu saptamasınavarıyor. Turan Koç, Erdem Ba-yazıt’ın şiirinde gerçekliğin du-yarlıkla örüntüsünü tartışarak,“geleneksel şiirimizin kadimduyarlığıyla buluşup isyan çığ-lığı şeklinde gelişmesini” irdeli-yor... Mustafa Köneçoğlu,“modern dünyada şairin sözhakkı”nı sorguladığı yazısında,teknolojinin Heidegger düşün-cesine bir tehdit olarak yansı-masından kaynaklananyuvasızlık düşüncesinin benzeriçerikte Eliot’ta da görülmesinedikkat çekerken, her şeyin yapıbozumuna uğradığı bir dünyadaMarksizm’in kesinlik kuramla-rıyla tarih sahnesinden çekildiğisonucuna varıyor. Ardından ek-liyor: Bu durum İslâmiyet içinolduğu kadar, “bütün insanlıkiçin büyük bir imkân arz edi-yor”. Ama şu soru boşlukta ka-lıyor: İslâmiyet geçicilikler vebelirsizlikler ideolojisi olarakmı evrensel olanak taşıyor,

yoksa Yeni Ortaçağ’da gereksi-nilen uzlaşmalar için ABD em-peryalizmine ılımlı ve kalıcıolanaklar mı vaat ediyor?.. “ŞiirTecrübesi” dosyasında AliGalip Yener, Celâl Fedai, ÖmerAksay, Ömer Erdem, Ali K.Metin, Mustafa Muharrem, AliEmre, Abdülkadir Budak gö-rüşlerini çok ilginç yazılarla tar-tışıyor. Bu bölümdeki yazılaraslında ayrıca ele alınıp değer-lendirilmeli... Derginin şiir yö-nünden aynı verimlilik vedüzeyde olduğunu söylemekgüç. Nitekim Ömer Aksay,“esnaf zihniyeti öyle kolay de-ğiştirilemez / Çok şükür terketmez hiçbir esnaf gelenekselniyetini” diyor şiirinde. Doğ-rusu tarihsel-toplumsal birikimiengin şiir tecrübesiyle yoğura-rak lirik uyarılarda bulunmadanda edemiyor: “ama kuzey şey-tanları boş durmaz / çubukluformalarında banka reklamla-rıyla / borçlandırdılar plan ya-panları”.

İnsancıl’da Mehmet Ercan(S: 261), “Şair ve Varsıl” şii-riyle, tarih boyunca süregelenbir çelişkiyi masalsı bir anla-tımla veriyor: “tek kuruş kal-madı koca varsıldan, / şiirleridillerde yoksul şairin.” İsmetAlıcı’nın “Müzelik” şiiri de sonderece çarpıcı: “Köpeklerkadar mor bakıyordu / esmerbir kadının ateşiyle / Sabahadoğru buldular / yeşil bir tayınyelesinde”. Sahi, sormadanedemiyoruz: Zaman zaman şiirkonusunda cesur söz alışlarınatanık olduğumuz İnsancıl, şiirkuramı konusunda hantallığıatarak, atölye deneyimlerinigerçek bir şiir çıkışı niteliğindeöne sürme iradesi göstermektehalâ isteksiz mi davranacak?

Sözü Nurullah Ataç’la bağla-yalım (Türk Dili, “Dergilerde”,Ocak 1952): “Ülkemizde çıkanbütün dergileri göremiyorum,satıcılarda da bulamıyorum.Dergilerini okumamı isteyenle-rin bana birer sayı göndermele-rini dilerim.”

(ARAKABLO’da değinilmesini istediğiniz

yayınları (Cağaloğlu, Ankara Cd., Pamir Han,

22/14, Sirkeci-İST.) adresinegönderebilirsiniz.)

Şiir gitgide kendi üstüne mi kapanıyor?

Mustafa Köneçoğlu, “modern dünyada şairin söz hakkı”nı sorguladığı yazısında, her şeyin yapı bozumuna uğradığı bir dünyada Marksizm’in kesinlik kuramlarıyla

tarih sahnesinden çekildiği sonucuna varıyor. Ardından ekliyor: Bu durum İslâmiyet için olduğu kadar, “bütün insanlık için büyük bir imkân arz ediyor”.

Page 17: 18 Mayis Kitap Eki

Aydınlık KİTAP

TUNCA ARSLAN1903'te İstanbul'da doğan Etem

İzzet Benice, Galatasaray Lisesi'ndeve Yüksek Deniz Ticaret Okulu'ndaöğrenim gördükten sonra 1920'de ga-zeteciliğe baş-lamış,1942-1950 ara-sında önceKars, sonra daSiirt milletve-killiği yapmış,ama asıl ününüedebiyatçılığıylaelde etmiş ve neyazık ki günü-müz okurlarıncapek tanınmayanbir isim.

1967'de ölenBenice'nin, “Ya-kılacak Kitap”,“On Yılın Ro-manı”, “Yosma”,“Foya” gibi çoğueseri zamana da-yanabilmiş olsada bunların enünlüsü hiç kuşkuyok ki 1932'deyayımlanan “BeşHasta Var”. Romanlarında genellikle,sinema dilini andırır, hızlı, akıcı ve birrenkli anlatım tutturmuş olan Beni-ce'nin bu en önemli yapıtı, 1955 yı-lında Atıf Yılmaz'ın yönetmenliğindebeyazperdeye aktarılmıştı. Başrolle-rinde Nedret Güvenç, MuzafferTema, Sadri Alışık ve Refik KemalArduman'ı gördüğümüz filmde Mu-azzez Arçay, Settar Hazım Kör-mükçü, Nubar Terziyan, DursuneŞirin, Sadettin Erbil, Kemal Edige,Abdullah Ataç, Feridun Çölgeçengibi sanatçılar da kamera karşısınageçmişti.

“Beş Hasta Var”, Cumhuriyet ön-cesinin “hasta cemiyetini” anlatan birromandır ve fakir bir ailenin kızıykensevmediği bir erkekle evlendirilenBelkıs’ın öyküsünü anlatır. Belkıs sev-meden evlendiği çok yaşlı Paşa koca-sından kaptığı frengi hastalığı

nedeniyle tüm erkeklere düşmanolmuş, intikam alırcasına tanıştığı hererkeğe bu hastalığı yaymaktan geridurmamıştır. 1900'lerin başında Ru-melihisarı'nda başlayan öyküde Bel-

kıs, deliler gibisevdiği Cahit'leevlenip mutluolma hayallerikurarken, sebe-biyet verdiği birkaza (romandatekne, filmde atarabası kazası)sonucu kendi-sini görüp aşıkolan zengin veyaşlı bir Paşa ta-rafından kaçırı-lır, eve kapatılır.Paşa, Belkıs'ıngönlünü kazan-mak için herşeyi yapar amabaşarılı olamaz.Genç kızın ba-bası da bol pa-rayakavuşacağı içinbu evliliği

onaylamakta, kı-zının yalvarışlarına aldırış etmemekte-dir. Cahit'e ise Belkıs'ın kendi isteğiyleevlendiği söylenir. Belkıs, zengin ko-casıyla birlikte çıktığı Avrupa seyahat-lerinde kaderine razı geliri içindekiintikam ateşini söndürmeden, yeniaşklar peşinde koşar, son derece mut-suz da olsa “hayatını yaşar”.

1955'de İstanbul'un henüz bozul-mamışlığı nedeniyle 1900'leri anlat-makta pek zorlanmayan Atıf Yılmaz,öykünün etkileyiciliğinin, oyunculukbaşarısının, sonradan yönetmenliğegeçen Hulki Saner'in müzik çalışma-sının yanı sıra, ustalıklı İstanbul gö-rüntüleriyle de unutulmaz bir filmkılmıştır “Beş Hasta Var”ı. Belkıs'ınkendi hayatını karartan kişilerden tektek intikam alma biçimiyle akıllardaayrı bir edinen film ve Benice'nin ro-manı, sinema-edebiyat buluşmasınınen ilginç örneklerinden birini oluştur-maktadır.

BEN�CE'N�N ROMANI, ATIF YILMAZ'IN F�LM�: “BE� HASTA VAR”

Hastalıklıcemiyette aşk

ve intikam

Page 18: 18 Mayis Kitap Eki

18 MAYIS 2012 CUMA18 Aydınlık KİTAP

Günlük YaşamdanSanata

Bu kitaba adını benGüneşle Kalkmak koyacaktımAma gece on, hal, terler fışkırıyor terimdenDayanamıyorum sıcağaBen ki gençliğimde Mozambik'te, Angola'da döğüşmeği kurmuştumÇiçekleri geride bırakmaktan korkuyorum kururlar diyeRüzgâr kalleşlik etti inmez oldu gerillam düzlereYoksa Kuzguncuk'a göçeceğim şehir gerillaları üzerine konuşmak için

Mekanım Datça Olsun

ABD'nin Vietnam'da işlediği savaşsuçlarını araştırmak amacıyla filozofBertrand Russell'ın girişimiyle oluştu-rulan "Uluslararası Savaş SuçlarıMahkemesi"nin bir üyesiydi. "RussellMahkemesi" olarak da bilinen Mah-keme'nin bir tahkikat komisyonuylaVietnam'da yaklaşık bir ay inceleme-lerde bulunan Aybar'ın tuttuğu gün-lük ilk defa yayımlanıyor. Russell'ın,Mahkeme'nin programının hazırlan-dığı ilk bir araya gelişte yaptığı konuş-mayı ve Jean-Paul Sartre'ın Stockholmtoplantısı sonrasında açıkladığıhükmü de içeren "Vietnam Günlüğü",sadece bir "süper gücün" acımasızcayürüttüğü savaşı tüm boyutlarıyla or-taya koymuyor, Aybar'ın sosyalizm an-layışından parçalar da sunuyor. 15milletvekiliyle Meclis'e girmiş Türkiyeİşçi Partisi'nin genel başkanı Aybar'ınher koşulda altını çizdiği bir gerçekvardı: "Sosyalizm insanlar içindir; in-sanlar sosyalizm için değil...

Vietnam Günlüğü

Günleri, günlerin sürükleyipgetirdiklerini bir savunma tuta-nağı hazırlarmış gibi kaydetmek,bazen hafızayı mutlu eder. Yaşa-dığınız şeylere yanıt verme hakkıya da susmayı küçümsemek, he-saplaşmayı kolaylaştırıyor. Öz-gürlüğümüzün selameti içinsözümüzü esirgemeden tanıklığı-mızı yapmamız en azından ben-zerlerimize umut ve moralvermez mi? Küçük İskender'in1984-1993 yılları arasında doğaç-lama tuttuğu yirmi defterden se-çilen şiirseller, aforizmalar,deneysel değinmeler, karalama-lar, o zamanlara dair kimi olaylarve diğerleri. Kendi kişisel sansü-ründen geçen 648 maddelik birgünce. Şairin şiirine, serbest me-tinlerine, çıkış yaptığı döneme ol-duğu kadar gençliğine, özelhayatına da giden bir ara yol:Cangüncem. Yeniden raflarda...

Can Güncem

"Abdel, dayanılmaz, kendini be-ğenmiş, kaba, sebatsız biridir, in-sandır. O olmasa, çoktankokuşarak ölmüştüm. Abdel, birsüt çocuğuymuşum gibi bana sü-rekli baktı. En ufak bir işaretimedikkat ederek, benim bütün dal-gınlıklarımda, yokluklarımda varolarak, her hapsolduğumda benikurtardı, zayıf düştüğümde ko-rudu. Çöktüğüm zaman beni gül-dürdü. O benim şeytan bekçim."Ayrıcalıklı, zengin bir felçliyle,banliyöde büyümüş genç göçmeninbuluşmasının gerçek hikâyesininanlatıldığı bu kitap aynı zamanda,senarist Olivier Nakache ile EricToledano'nun, başrollerinde Fran-çois Cluzet ve Omar Sy'nin oyna-dığı yeni filmleri “Can Dostum”aesin kaynağı oldu. “Can Dostum”,Fransa'da geçtiğimiz yıl 30 milyonubulan gişesiyle tüm zamanların ençok izlenen filmi oldu.

Can Dostum

R. Monaldi & F. Sorti çiftinin sonbir tarihi-polisiye kurgu içinde ka-leme aldığı “Salaì'nin Yumurtası”,okuru Roma sokaklarında gizli bilgi-ler içeren bir kitabın peşinden sürük-lüyor. Babalığı ve ustası Leonardo daVinci tarafından Amerika'nın keşfinedair bir kitabı bulmakla görevlendi-rilen Salaì farkına varmadan Ro-ma'da büyük bir komplonun tamortasına düşer. Cebinde yüklü mik-tarda para ve üzerinde güzel kıyafet-lerle Roma sokaklarını dolaşırkenYenidünya'yı keşfedenin AmerigoVespucci olmadığını öğrenir, üstelikkıtanın gerçek kâşifi Kristof Kolomb,Papa VIII. Innocentius'un herkestengizlediği oğludur. Bu sırra ortak olanSalaì çenesini tutmasını bilmeyen,kaba saba, kadın düşkünü, cahil birköylüdür. Ustasının istediği kitabı elegeçirebilmek adına boyundan büyükkurnazlıklara başvurur. Papalık jur-nalcileri, Alsaslı kilise karşıtları, kıs-kanç, zengin kocalar ve Romalıdüzenbazların işin içine girmesiyle dekendisini Floransa zindanlarındabulur.

Salai’nin Yumurtası

Katoliklerce "gizli-Yahudi" olaraktanımlanan Martin Luther, reformhareketiyle hem Katolik Kilisesi'neölümcül bir darbe vurmuş, hem degeliştirdiği dini doktrin için asıl kay-nak olarak Tevrat'ı esas almıştır. Ya-hudilerin "seçilmiş halk" olduklarınıkabul eden Luther'in Roma Katolik-liğine getirdiği yıkıcı darbeye ilk ola-rak Yahudiler tarafından sahipçıkılmıştır. Bugün de aynı yol izlene-rek F. Gülen cemaati üzerindenİslam Protestanlaştırılmak istenmek-tedir. Bugün, parayla tanışan ve lüksyaşama alışan dindarlar, hızla kapita-list sisteme katılmaya çabalıyor.Hedef, güya radikalleşen İslam'ınProtestanlaşması ve bu yolla kontrolaltına alınmasıdır. 16. yüzyılda OrtaÇağ karanlığında kıvranan Avru-pa'nın çıkış yolu olarak bulduğu Pro-testanlık, bu sefer de tüm ağırlığı ileİslam dini üzerindedir. Sapkın dü-şünce, din ve vicdan özgürlüğü örtü-sünü İslam'ı başkalaştırma projesininüstüne örtmeye kararlıdır.

Protestan Kur’an

Philippe Pozzo di Borgo, TurkuvazKitap, çev. I��k Ergüden, 224 s.

Umberto Eco, Can Yay�nlar�,çev. Kemal Atakay, 256 s.

Umberto Eco, her ne kadarromancılığıyla daha ön plandaolsa da, roman yazmadan öncede sanatı, kültürel ve bilimseltartışmaları gazete ve dergilerdeyayımladığı yazılarla yönlendiri-yordu. “Günlük Yaşamdan Sa-nata”, Eco'nun Antik Yunan'danOrtaçağ'a, Rönesans'tan bilişimçağına uzanan birikimiyle be-zenmiş bir kitap. Eco'ya özgüironi, sanatın günlük yaşamınhemen hemen her alanıyla bağ-larını kurcaladığı bu deneme-lerde kendini gösteriyor:Ortaçağ, medya, gösteri kültürü,ölüm cezası, Coca-Cola... Çağ-daş yaşamın tüm göstergeleri,Eco'nun yorumlarıyla yeni de-ğerlendirmelere açılıyor.

Can Yücel, �� Bankas� KültürYay�nlar�, 140 s.

Muammer Karabulut, Tanyeri Kitap, 200 s.

Mehmet Ali Aybar, �leti�im Yay�nlar�, 267 s.

Küçük �skender, Sel Yay�nc�l�k, 296 s.

Rita Monaldi, K�rm�z� Kedi Yay�nevi,çev. Regaip Minareci, 248 s.

YENİ ÇIKANLAR

Cinayetin kraliçesinden solukkesen iki hikâye daha…Agatha Christie alışık olduğu-muz tarzın dışında bir cinayethikâyesi anlatıyor “BitmeyenGece”de. Yayımlandığı zaman,son dönem eserleri arasında ençok beğenilenlerden biri: Birbi-rini seven iki genç, Michael veEllen…Uğursuz bir arsa, Çin-genelerin Arazisi ve kaçınılmazbir ölüm.

Emeklilik hayalleri ile geldiğikasabada bela, gizem ve cinayetHerculePoirot’nun yakasını yinebırakmıyor. Bu seferkinin ger-çekten bir son olacağını söyleyenPoirot, gri hücrelerinin de yardı-mıyla kimsenin aklına gelmeyenigözler önüne seriyor.

Bitmeyen Gece -Roger Ackroyd’un

Katli

Agatha Christie, NTV Yay�nlar�, Çev.Sevin

Okyay, Toros Öztürk, 108 s.

Page 19: 18 Mayis Kitap Eki

18 MAYIS 2012 CUMA 19Aydınlık KİTAPYENİ ÇIKANLAR

Laf Evi

Bir hayat diğerinden daha uzunsürede pişirir, ocaklar yeryüzününfarklı yerlerindedir, sonuçta ortayanasıl bir şey çıkacağı belirsizdir. [...]Hayat -bu aptalca soyutlamayı son birkez daha kullanacak olursak- aşçı ola-rak tam bir ahmaktır. Bunun acısınıgenellikle insanlar çekerler ve bundanbazen, çok sık olmamakla birlikte,edebiyat faydalanır. Uğradığı bir sal-dırıdan sonra arkadaşıyla birlikte öte-den beri merak ettiği Avustralya'yagiden, meleklere ve Aborjinlere ta-kıntılı Alma ve orta yaş krizindekikitap eleştirmeni Erik Zondag'ın yol-ları önce Avustralya'daki bir edebiyatfestivalinde, sonra da Erik'in, sevgilisitarafından katılmaya zorlandığı birsağlıklı yaşam küründe kesişir. Hol-landa edebiyatının en önemli isimle-rinden Nooteboom'dan arayış vehayal kırıklığı üzerine zarif bir post-modern anlatı.

Cennet Kayıp

Moskova Bienali çerçevesindegerçekleştirilen iki aşamalı birsempozyumda sunulmuş bildiri-leri bir araya getiren kitap, çağ-daş sanat kültüründe "olay"kavramının anlam ve amacıyla,felsefe ve estetik teorisiyle veaynı zamanda sanatsal yaratımla-rın siyasal anlamıyla ilgili sorun-ları ele alıyor. Küresel ölçektekisiyasal değişmeler karşısında, pi-yasa ve sanatın artık gösteri top-lumunun bir parçasınadönüştüğü kuşkusu karşısındasanatın statüsünü ve eleştirelsöylemleri nasıl anlamak gere-kir? Kitabın odağındaki soru bu.

Farklı DünyalarıDüşünmek

“Koşarken Yavaşlar Gibi”, bir-birine hem benzeyen hem farklıbeş genç kadının 12 Eylül'de as-keri cuntanın yönetime gelmesin-den birkaç yıl önce başlayanarkadaşlıklarının, 12 Eylül döne-minde ve sonrasında aldığı halinromanı: Aynı evi paylaştıkları yıl-lar geride kalmış, hayat gailesiylebirbirlerinden uzaklaşmışlardır.Her biri, farklı ama benzer bi-çimlerde, bir zamanlar hayatla-rını adadıkları ideallerininhiçleştiği yeni toplumsal ilişkileriçerisinde, kadın olmanın zorluk-larıyla baş edip ayakta kalmayaçabalarken bir mektup onları ye-niden biraraya getirir...

KoşarkenYavaşlar Gibi

Savrulmuş metinler, yüz yıllar bo-yunca manifestolar olarak adlandırıl-dılar fakat Marx ve Engels'inManifesto'su, bu metinleri ayrı bir türolarak bir araya getirdi. Manifes-to'nun, türün daha sonraki tarihi için-deki üstünlüğünün anlamı,manifestonun tarihinin, aynı za-manda, sosyalizmin tarihini de şartabağlaması gerektiğiydi. AntonioGramsci, Kenneth Burke, Louis Al-tusser ve Perry Anderson da dâhilolmak üzere, birçok Marxist eleştir-men, manifestoların, toplumsal teo-riyi, siyasi eylemleri ve şiirsel ifadelerinasıl bir araya getirdiklerini belirler-ken bana oldukça yardımcı oldular.Bu kitabın başlıca önermelerindenbir tanesi manifestonun nasıl veneden yirminci yüzyıldaki sanat dün-yasına girdiğini açıklamaktır.

Marx ve AvangardManifestolar

Amerikan Sineması ve Holly-wood'un 1900-1914 yılları ara-sında geçirdiği tüm evreleriçarpıcı olay ve anekdotlarla anla-tan kitap, siyah-beyaz döneminunutulmaz isimlerine ve filmle-rine genel bir bakış sunuyor. Seslifilme geçiş evresinde yaşananlar;isyanlar, sıkıntılar, unutulup gi-denler, değerini bir anda kaybe-denler ve sinemaya küsen büyükisimler...

Büyük Buhran. Sansür, propa-ganda, ilk westernler, Hollywo-od'un doğuşu, Tom Mix, BuffaloBill, Chaplin, John Wayne, Laurelile Hardy, ilk kadın yıldızlar, ay-kırı yönetmenler...

Yedinci sanat sinemanın Ame-rika'daki ilk serüveni.

Amerikan Sineması

“Rahibeler Meclisi”nin standartbilimkurgu romanlarından ayıran ikitemel unsur sayılabilir: Güçlü bir fel-sefi derinliğe sahip olması ve akıldakalan - ve yerli yerinde kullanılan-aforizmalar... Kitaptan kısa bir alıntı..."Dikkatli ol Murbella. Yoksa Pando-ra'nın kutusunu açabilirsin." Mur-bella, Odrade'nin neden bahsettiğinibiliyordu. Başrahibe'nin gözlerininiçine baktı. "Ya?" diye fısıldadı. "Pan-dora'nın kutusunda, hayat enerjiniboşa harcamana yol açacak güçlü vedikkat dağıtıcı faktörler vardır. Ra-hibe Ana olmaktan bahsediyorsun,sanki kolay bir şeymiş gibi. Amabunun anlamını da senden ne istedi-ğimizi de hâlâ bilmiyorsun." "Yani is-tediğiniz şey cinsel yeteneklerimizdeğil, öyle mi?" Odrade öne doğrusekiz haşmetli ve kararlı adım attı.Murbella bu konuyu konuşmaya fazlahevesliydi. Odrade her zamanki gibieninde sonunda konunun kapanma-sını emretmek zorunda kalacaktı.

Dune RahibelerMeclisi

“Civan”, Müge İplikçi'nin, dardünyaların akmayan zamanlarını ve ozamanların, içinde biriktirdiği çürü-müşlüğü ele aldığı son romanı. Mügeİplikçi, “Civan”da bir kız çocuğununkaçırılması ile bir anda dalgalanan birkasabanın hayatını sahneye koyduğukitabında bizi, kasaba dünyasına aitbirçok gizemle yüz yüze getiriyor. Birzamanlar adı efsane gibi anılan amageçmişi sırlarla örülü bir narkotikçi es-kisi polis memuru... Geçmişte yaşan-mış bir aşk... Yitirilmiş bir başkaevlat... Ve yerlerinden yurtlarındanedilmiş, şimdi de bu kasabada artıkfazlalık olarak görülen Kürtler... Biranda alevlenen, en yakınları bile bir-birine düşman eden ayrılıklar... Suç vekimlik kavramlarının en acımasız yüz-leri... Müge İplikçi, günümüz Türki-ye'sini eleştirellikle ele aldığı “Civan”adlı bu romanında suç ve kimlik kav-ramlarını olduğu kadar, dar dünyala-rın havasız ve ışıksız ortamlarındaiçten içe bir iblis gibi çoğalttığı yargı-larını da gün ışığına taşıyor.

Civan

Durmu� Akbulut, Etik Yay�nlar�, 168 s.

Serdar Aysev, Ayr�nt� Yay�nlar�, 256 s.

"Bizim kuşağımız, dergi satırla-rında, dernek toplantılarında, dev-rim şehitlerini anma günlerinde,okul boykotlarında, 1 Mayıslardameydanlarda sosyalleşti... Bizdenöncekilerin resme, şiire, müziğe,bilime yönelik ilgilerini şimdi kıs-kanıyorum... "Örgüt âşıkları"nıntek sazlı ses dünyasının ve devrimmarşlarının çocuklarıyız biz... Sa-dece Marks'ın değil, Beethoven'in,Fuzuli'nin, Proust'un, Albert Eins-tein'ın ya da Pink Floyd'un hakkınıvermeden sosyalleşen bir kuşak...O nedenle arkadaşlarımdan ayrıdüşünce annemin, teyzelerimin,amcalarımın; nüfus müdürlü-ğünde, yitirdiği nüfus cüzdanınınyerine kimlik çıkarırken benimkimliğimi de yeniden oluşturan in-sanların; camide namaz kılmakiçin takkesini başına takan kot pan-tolonlu kaportacı çıraklarının dün-yasında olduğumu fark ettim.

Kolektif, Metis Yay�nlar�, Çev. Emine Ayhan, 232 s.

Müge �plikçi, Everest Yay�nlar�, 228 s.

Cees Nooteboom, Yap� KrediYay�nlar�, çev. Esen Tezel, 124 s.

�öhret Balta�, Agora Kitapl���, 240 s.

Martin Puchner, Alt�k�rkbe� Yay�nlar�,

Çev. Ça�r� M. Kasap, 544 s.

Frank Herbert, Kabalc� Yay�nevi,çev. Dost Körpe, 528 s.

Page 20: 18 Mayis Kitap Eki

18 MAYIS 2012 CUMA20 Aydınlık KİTAP ÇOCUKLAR İÇİN

Bilgin Adalı'dan çocuklarayeni bir kitap: “Benekli”.Adalı'nın YKY'nin okul ön-cesi serisinden çıkan son ki-tabı “Arkadaşım Papi” idi.YKY'nin Doğan Kardeş Ki-taplığı'ndan çıkan son kita-bıysa “Oğuz Kağan Destanı”.Adalı, “Benekli” adlı kita-bında bir çocuk ile bir dal-maçyalının dostluğunuanlatıyor. Kitabın kahramanıDoğay, çok hareketli bir hay-van olan Benekli'yle birlikteyaşamaya alışırken, hayatla-rına yeni biri daha katılıyor:Benekli'nin yavrusu Benek...Kitaba resimleriyle Buket To-pakoğlu Gencer eşlik ediyor.

Benekli

A.Brychta, D.Hunt, R.Hunt,�� Bankas� Kültür Yay�nlar�,

çev. Sevgi Atl�han, 36 s.

Chip giysi dolabının üze-rinde bulduğu eski bir ku-tuyu kermeste satılması içinbağışlar. Arkadaşı Nadim ku-tuyu çok beğenir ve satın alır.Ancak kutuyu isteyen biridaha vardır. Garip bir adamkutuyu Nadim'den satınalmak için büyük miktardapara önerir. Ama Nadim'iniçinden bir ses kutuyu satma-masını söyler. Bu noktadaolaylar kontrolden çıkar.

Tuhaf Kutu (ZamanGünlükleri 1)

Okulu asmak, cezalandırılmakorkusu olmadan şakalar yapmakiçin ara sıra görünmez olmak bizimde pekâlâ hoşumuza gidebilir. Buhayalimiz günün birinde gerçeğedönüşürse biz de bu öykünün se-vimli kahramanı Tonino'nun başınagelenleri yaşayabiliriz.

Görünmez OlanTonino'nun Maceraları

Aytül Akal, Tudem Yay�nlar�, 208 s.

Gizemli bir köşk, sürekli suret de-ğiştiren kimliği belirsiz bir ev sahibi, ikidelikanlı, iki kız, bir kedi, bir köpek,bir tavşan, bir kuş, yerine getirilmeyibekleyen dört ayrı vasiyet ve tüm bun-lara şahit olan üstü açık kırmızı birCabrio... Ruhları tedirgin eden bugençlik masalı, hiçbir gencin kayıtsızkalamayacağı muhteşem vaatlerledolu bir iş ilanının yayımlanması ilebaşlıyor. Kısa yoldan hızlı bir şekildekolayca hedefe ulaşmak için tek yap-mak gereken ise üç aylık bir süre zar-fında gizemli köşkteki işvereninverdiği görevi tamamlamak. Türki-ye'nin bir ucundan diğerine uzanandört ayrı yolculuk ve dört sıra dışıgörev... Her biri türlü tehlikeler veanlam verilemeyen karşılaşmalarladolu dört değişik serüven. Bilinme-yene doğru gitmenin getirdiği ürkü-tücü ve tedirgin edici hislerin kişiselhırslarla birleşerek oluşturduğu ruh-sal hezeyanlar okurları derinden tesiretmeye yetiyor da artıyor bile. Özel-likle birinci bölümün sonunda kanını-zın çekildiğini hissetmeniz işten biledeğil... Aytül Akal, bu romanıyla, ma-salların her zaman mutlu sonla bitme-yebileceğini hatırlatıyor.

Kırmızı ArabanınHayaleti

Bilgin Adal�, Yap� Kredi Yay�nlar�, 32 s.

Gianni Rodari, Can Çocuk Ya-y�nlar�, çev. Yelda Gürlek, 72 s.

Küçük filozoflaraAlbert Einstein

İREM HALIÇÇocuklar için Felsefe yaklaşımı ilk

kez 1970’li yıllarda Matthews Lipmanve Ann Sharp tarafından geliştirilerekbir program haline getirilmiş. Buprogramda çocuklar için bir paylaşımplatformu düzenlenmiş ve çocuklartartışma sırasında birbirlerini dinle-meye, birbirlerine sorular sormaya vesorulan sorular hakkında fikirleriniifade etmeye yönlendirilmiş. Bu proje,dünya işleriyle çok meşgul yetişkinle-rin büyük savaşlar ve ekonomik buna-lımlar nedeniyle çocuklarını ihmaletmeleri ve çevredeki olumsuz koşul-lar yüzünden ço-cuklarınkendilerini ifadeetmekte güçlükgeçmeleri nede-niyle yaratılmış.Böylelikle çocuklar,düşünme becerisikazanıp, atılgan, iş-birliğine yatkın, özdenetim sağlayabi-len ve olaylara farklıaçılardan bakaraktoplumlara fikirselanlamda katkıda bu-lunan bireylere dö-nüşüyorlar. Çünkübeyinlerin bu taze veaykırı dönemleri, bil-giye ve öğrendikçedüşünmeye en müsaitdönemler. Metis Ya-yınları’nın “Küçük Fi-lozoflar” serisi de bu aç beyinleri bilgive felsefeyle doyurmak için hazırlan-mış.

E�LENCEL� FELSEFE“Albert Einstein’ın Işığı”, Metis Ya-

yınları’nın “Küçük Filozoflar” dizisininson kitabı. Felsefeyi eğlenceli bir dilleçocuklara sevdirmeyi amaçlayan buseri, birçok düşünürü ilginç öyküler veresimlerle donatarak çocukların önünesunuyor. Charlie Chaplin’in “Beni an-ladıkları için, seni anlamadıkları içinalkışlıyorlar” dediği Einstein da bun-lardan biri. O da filozof olmadan önceçocuktu ve bakın başından neler geçti.

Einstein ve kardeşi Maya, Oktober-fest şenliklerinde kocaman bir bara-kayı ışıklandırmakla görevliler. Bütünbarakayı ampullerle süsleyecekler vevakit geldiğinde düğmeye basıp seyir-cilere görsel bir şölen yaşatacaklar.Saat tam 10:00’da Einstein düğmeyebasıyor ve tüm baraka aydınlanıyor.Fakat söz konusu alan o kadar geniş kiışık öteki ucuna ulaşana kadar 1 saniyegeçiyor. (Işığın saniyedeki hızı yaklaşık300.000 km) Almanlar da dakiktir, ha-liyle barakanın sahibi Şottenhamel(Adolf Hitler) bu işten hiç memnunkalmıyor, her yer aynı anda aydınlan-malı ki yaptıkları iş kusursuz olabilsin.Einstein’dan bir saat içinde buna birçözüm bulmasını istiyor. Bu süre zar-fında kardeşi Maya ve köpekleriMaks’la ışığı hızlandırmak için çözümarayan Einstein’ın yaşadığı maceralardönüp dolaşıp “görelilik kuramı” vezamanda yolculuğa dayanıyor. O

zaman işler çok sarpa sarıyor diye dü-şünmeyin, çünkü zaman, hız, enerji,kütle gibi kavramlar çok basit örnek-lerle anlatılmış. Örneğin lunaparktakihızlı trenin ilk vagonuna binen Eins-tein ile son vagonundaki Şottenhamelbirbirlerine ateş ettiklerinde (kitaptaşiddet ve yaralanmalar yok tabii ki,yazar sadece hızın önemini vurgula-mak için bu örnekleri seçmiş) treniniçinde olanlar ve treni dışarıdan izle-yenler için olayların oluş sırası farklılıkkazanıyor. Mesela Einstein ilk ateşedenin kendisi olduğunu zannederken,dışarıdan çekilen fotoğrafta Şottenha-

mel ateş ettiğindeEinstein’ın hareketebile geçmediği anlaşı-lıyor. Yani olay, tre-nin içindekiler vedışındakilere göregörelilik kazanıyor.Ben de anlamayabaşladığım için mut-luyum açıkçası.

Einstein bu uzunyolculuğunda, inter-ferometre’yi kulla-narak ışığın bütündahili sistemlerdeaynı hızda ilerledi-ğini gösterenABD’li fizikçi Ab-raham Michelsonve Kuantum fiziği-nin gelişmesindeöncü rol oynayan

Danimarkalı fizikçi Niels Bohrile tanışıyor ve ona araştırmalarındayardımcı oluyorlar.

I�IK HIZININ DA ÜSTÜNESon olarak uçan sandalyeyle yanlış-

lıkla tam otuz yedi sene sonrasına gidenEinstein ve kardeşi Maya zamanda yol-culuğu da keşfediyorlar. Ancak geri dö-nebilmek için ışık hızının da üstüneçıkmaları gerekiyor. Bu konuda Einste-in’ın fikri ise şu: “Doğrusu ışık hızınaulaşmanın sonsuz bir enerji gerektirdi-ğini, bu yüzden de ışık hızının asla aşıla-mayacağını düşünüyorum. Ayrıca bumümkün olsa ortaya çıkacak paradoks-ları bir düşün: Geçmişe gidebilseydimdaha annemle babam tanışmadan, ba-bamı öldürebilirdim. O zaman da hiçvar olmazdım. İçinden çıkılması zor birbilmece bu! Buluşlarımız çok tuhaf gö-rünebilir, ama saçma olmamalı. Yaratı-cının işleri incelikli olabilir, amainsanları haince aldatmaz!”

Küçük Filozoflar Serisi’nin diğer ki-tapları: “Bilge Sokrates’in Ölümü”,“Descartes Amca’nın Kötü Cini”, “Diyo-jen: Köpek Adam”, “Karl Marx’ın Haya-leti”, “Lao-Tzu: Ejderhanın Yolu”,“Leibniz: Mümkün Dünyaların Enİyisi”, “Paul Ricoeur’ün Baykuşu”, “Pro-fesör Kant’ın En Çılgın Günü”. Prog-ramda olanlar ise: “Bilge Sokrates’inAşkı”, “Martin Heidegger’in Böceği”.Çocuklarınıza iyi okumalar diliyoruz.

(Albert Einstein’ın Işığı, Frederic Morlot, Metis Yay.,

Çev: Cemal Yardımcı, 64s. (8-12 yaş)

Page 21: 18 Mayis Kitap Eki

18 MAYIS 2012 CUMA 21Aydınlık KİTAPSAHAF

ANADOLU’DAN KİTAPEVİ

GÖZEN SORKUÇKafanızda onlarca soru, çö-

zümü bulunmamış birtakım so-runlar eşliğinde şehrin uğultulusokaklarından geçerken bir andurup derin bir nefes alıp yaşadı-ğınızı tüm damarlarınıza kadarduyumsamak mı istediniz? İlk ya-pacağımız iş sakin bir yer bulup,bir iki yudum bir şeyler içerek ra-hatlamaya çalışmak yahut hoşsohbet bir arkadaşınızın yanınagidip o günün yoğunluğunu bera-berce üzerinizden atmak olacak-tır. Bunların hiçbirisini o anyapamadınız mı? O vakit yapıla-cak en güzel şeylerden birisi enyakın bir sahafa gidip şöyle güzelbir roman alarak farklı dünyalaraadım atmak olacaktır. Muğla’nıntam merkezinde yer alan “Mutlu-luk Kitapevi” de tam da bu ihti-yacı giderebilmek için uygun biradres olarak görünüyor. Şehringöbeğinde Mustafa Muğlalı İşHanı’nın içinde yer alan sahaf,neredeyse Muğla halkının istem-

sizce buluşma noktası haline gel-miş durumda. Uzaktan bakıldı-ğında küçük bir tezgâhı andırangörüntüsüyle hem sempatik hemde şirin bir yer olma özelliği taşı-yor. Etrafının tamamen kapalı ol-maması insanların dikkatini dahakolay çekiyor ve kitapların raflarboyunca düzgün bir şekilde dizil-miş olması sizi o dünyanın içinehapsediyor. Bu sahafta salt kitapdeğil aynı zamanda çeşitli doğa veinsan portrelerinden oluşan pos-terler de bulunmakta. Öğrenciolan kitapevi sahibi Âdem Kılı-çarslan amacının para kazanmakdeğil, insanlara kitap okumayısevdirmek olduğunu söylüyor.Kitap okumayı sevdirme amacıbirçok öğrenciyi kitapevine çek-mekte, aynı zamanda da bu küçükkitap dükkânını dışa tanıtmadaönemli bir rol oynamaktadır.Çoğu zaman tezgâh önünde kitapbakarken başlayan arkadaşlıklarkitap almanın da ötesinde bilgininsevgiyle bütünleştiği, kalıcı dost-luklara dönüşmektedir.

Politikacı ve yazar Dr. YahyaKanbolat, Kafkaslardaki BüyükÇerkez sürgününden (1864) Bal-kanlara, 1877 Osmanlı-Rus Savaşısonunda da Suriye'ye ve daha sonraHatay’a yerleşen Şaguj adlı birAdige ailesinin çocuğu... 1926 yı-lında Hatay- Reyhanlı’ya bağlı Ka-valcık (Harran) köyünde doğmuş,ilkokulu Reyhanlı’da, ortaokuldaİskenderun’da okumuş, liseyi An-takya Lisesi'nde bitirmiş. Fransızla-rın Hatayı işgali nedeniyle yoğunbir Fransız kültürü etkisi altındakalan ve Türkçenin yanı sıra Fran-sızca öğrenen Kanbolat, 1940’lı yıl-larda siyasal nedenlerden dolayıtutuklanmış, sonra beraat etmiş.1951 yılında da İstanbul'da İktisatFakültesi'nden mezun olmuş. 1952yılında zengin bir çiftçi ve yargıçolan babasının desteğiyle Fransa’yadoktora yapmak için giden ve ikti-sat doktorasını tamamlayıp 1957 yı-lında Türkiye’ye dönen YahyaKanbolat, 27 Mayıs sonrasındaaktif politikaya girerek, Türkiyeİşçi Partisinin (TİP) tarım prog-ramı hazırlıklarına katılmış, 1965seçimlerinde TİP listesinden Hatay

Milletvekili seçilmiş. “Eski TİPÜzerine Anılar” (1970), “Sosyalistve Kapitalist Ülkelerden Gezi İzle-nimleri” (1979), “Reyhanlı İlçe-sinde Türkmen AşiretlerininDurumu ve Kuzey Kafkas Göç-menleri” (1989), “Çerkez Kabilele-rinde Boy Adları” (1991) gibi çoksayıda yayımlanmış kitabı bulunan

ve 2000 yılında yaşama veda edenKanbolat'ın 1987'de okurlara sunu-lan incelemesi, “Halide Edip Adı-var'ın Romanlarında FeminizmSorunu” adını taşıyor.

YANLI� DE�ERLEND�RMELER...Bayır Yayınları'nca basılan 103

sayfalık kitabında “Bu incelemeyi

hazırlarken, İnci Enginün dışında

hiçbir eleştirmenin Halide Edip'in

tüm romanlarını okumadığı yargı-

sına kesinlikle vardım. Tarihsel bir

bir çizgi içinde okumamanın, Ha-

lide Edip'i yanlış değerlendirmenin

nedenlerinden birisini oluşturdu-

ğunu anladım” diyen Kanbolat,

Halide Edip'in sıradan bir yazar ol-

madığını, Sakarya Savaşı'nı ve

Büyük Taarruzu cephede yaşamış

bir “hazine” olduğu kanısında.

ELE�T�REL YAKLA�IMElimizdeki, çok eski tarihli ol-

masa da çoktan unutulmuş gitmiş,

izine ancak birkaç sahafın rafla-

rında rastlayabileceğiniz, değerli ve

ilginç bir çalışma. Kanbolat, çok

sevdiği, büyük saygı duyduğu Ha-

lide Edip'e edebi yönden de nesnel

bir eleştirellikle yaklaşmayı başar-

mış. “Döner Ayna, Halide Edip'e

hiç yakışmayacak bir romandır,

1953 yılında yazılmıştır ve Heyu-

la'dan bile daha kötüdür. Roman

gereksiz ve çok sıkıcı ayrıntılarla

boğulmuştur. Döner Ayna, ne poli-

tik ve ne de feministtir” gibi yakla-

şımlara da sıkça rastlanıyor.

DR. YAHYA KANBOLAT'IN HAL�DE ED�P ADIVAR �NCELEMES�

Üniformalı ve çizmeli bir feminist

Mutluluk Kitapevi-Mu�la

Düzenli bir sahafve buluşma noktası

Page 22: 18 Mayis Kitap Eki

SOLDAN SAĞA1. Resimdeki �air - Ortak özellikleri olan varl�klar�n bütünü2. Verme, ödeme - Alç�, balmumu gibi maddelerden bir �eyin

kal�b�n� ç�kartmak için yap�lan i�lemlerin bütünü - Hitit3. Eserler - Parlak, saydam k�rm�z� renkte de�erli bir ta� - Dul

kalan kad�n�n sadakatini göstermek üzere kendini kurbanetmesi �eklinde bir Hindu gelene�i

4. Keçiyolu - �rlanda'n�n plakas� - Bir i�in yap�ld��� an5. Ate� - At, aslan gibi hayvanlar�n boynunda bulunan uzun

k�llar - H�rvatistan'da bir liman kenti - Yabanc�6. Ba�, kafa - Güzel kokulu bir madde - Basmakal�p7. Biricik, e�i olmayan - Yunanca'da bir harf - Tropikal

bölgelerdeki denizlerde, bütün y�l süresince düzenli olarakesen birtak�m rüzgarlara verilen ad

8. Bir aç� ölçme cetveli - Bir nota - Cet9. �lgi eki - "... Gündüz Kutbay" (ney üstad�) - "... Kaptan"

(ressam)10. Limited (k�sa) - Rütbesiz asker - Solo okuyan veya solo

çalan kimse11. Sanca��, yelkeni ya da sereni a�a�� alma - �lkel bir su ta��t�

- Üye - E�ek sesi12. Radyum'un simgesi - Bir devlet büyü�ünü veya önemli

bir ki�iyi plan kurarak öldürme - "... King Cole" (Amerikal�caz piyanocusu ve �ark�c�)

13. Akci�er - Japonya'da buda rahibesi - Bir yüzeydeki çatlakveya aral�k

14. Molibden'in simgesi - Demir'in simgesi - Bir ilimiz15. Resimdeki �airin bir eseri - Bir meyve

YUKARIDAN AŞAĞIYA1. Erol Toy'un bir roman�2. U�ur - Baz� böceklerin kat� ve sert olan üst kanatlar� -

Milattan önce (k�sa)3. Kullanma süresi - Kayak - Disprosyum'un simgesi - Bir

ki�ili�i canland�ran oyuncunun söylemesi ve yapmas�gereken hareketlerin genel ad�

4. Betonarme in�aatlarda ana demirleri birle�tirmeye yarayanve böylece beton katmanlar�n�n birbirleri üzerindekaymas�n� önleyen metal armatür - Rusça'da

“evet” - �syankar5. Tantal'�n simgesi - �nce softan yap�lan bir tür cüppe -

Avrupa Futbol Birli�i (orijinal-k�sa)6. Parlak, saydam k�rm�z� renkte de�erli bir ta� -Ekonomik

alanda kendine yeterli olmaya yönelik rejim - Sümerler'desu tanr�s�

7. Japonya'da buda rahibesi - �laç, merhem - "... GündüzKutbay" (ney üstad�)

8. Alev, yal�m - Bir mikroskop cam�9. Vilayet - Kar� ile kocadan her biri - Süsü ve gösteri�i

olmayan, yal�n10. Güre� meydan�, kar��la�ma yap�lacak yer - Müslümanhk

inan��na göre k�yamet günü bütün ölülerin toplanacaklar�yer - �ridyum'un simgesi

11. Jamaika'n�n plakas� - Bir dokunun ya da organ�n patolojiksertle�mesi - Beyaz ve siyah kar���m� bir renk

12. Yücelme, yüksek bir dereceye ula�ma - �lan yoluyla13. Küçük tekne kaptan� - Ba�l� oldu�u nesne ile de�i�en,

ba��nt�l�, göreceli - Stanislaw Lem'in bir eseri14. Bir çalg� türü - �leri gelme, kaynak olma, ç�kma - Dul

kalan kad�n�nsadakatini göstermek üzere kendini kurban etmesi �eklinde

bir Hindu gelene�i15. Resimdeki �airin bir eseri - "Kar��t" anlam�nda yabanc� bir

önek - Yerle�imalanlar� d���nda kalan yerler

18 MAYIS 2012 CUMA22 Aydınlık KİTAP

BULMACA

ALINTI-TEST

Okuyaca��n�z bölümler hangi yazar�n hangi kitab�ndan al�nt�lanm��t�r?

Üç kız; Şebnem, Ceyda ve Güldem salata ye-meyi tercih etti. Sadece bu tip yerlerde hazırlanan,vejeteryanların et yiyenleri kendi saflarına kazan-mak için icat ettiği yeşilin değişik tonlarını biraraya getiren karışık salatalar. Erkekler ise dahaönce denemedikleri soslu bir makarna yiyorlardı.O sırada Güldem’in ensesinin arkasından soğukve yoğun bir hava akımı hızla geçti ve saçlarını sa-vurdu. Güldem arkasına baktığında hiçbir şey gör-medi. Ve ilk korkunç olay o anda gerçekleşti.

Ermeni komşularıyla iç içe yaşamışlardı, onlardançok güzel yemekler öğrenmişti Süreyya Hanım. Beyaz

fasulye yahnisine tarçın da koyardı hafif, bal mı yiyorsu-nuz, reçel mi belli değil. Uskumru dolması yaptığındabalık değil, dereotunun kokusu sarardı etrafı, balığı irmiğebular öyle kızartırdı, tek bir kılçık çıkmazdı, çünkü baş-parmağının hafif hareketleriyle ustaca balığın omurgasınıkırar, kılçığı içinden çıkarır, tulumu kalırdı diğer elinde.

Dev cüsseli rahip yine yere kapandı ve saya dökeağlamaya başladı: “Efendim siz burada kazanan ve

kaybeden yok mu sanıyorsunuz? Burada da aynı şeyleroluyor. O yüzden işte burada da herkes günahkâr ve bizonları, bu günahlarından temizlenip Tanrı huzuruna pi-rüpak gitsinler diye kaynar kazanlarda kaynatıyoruz.”“Peki bari işe yarıyor mu kaynatmanız?” diye sordum.“Ondan sonra tarih doğru yazılmaya başlanıyor mu?”

1 2 3

Do�ru yan�tlar gelecek hafta bu sayfada… Geçen haftan�n do�ru yan�tlar�: 1-(a) 2-(c) 3-(c)

GEÇEN HAFTANIN ÇÖZÜMÜ

a) Faik Baysal / Sarduvan

b) İbrahim Altun / Üç Kırık Kalp

c) Halide Edip Adıvar / Akile Hanım Sokağı

d) Yekta Kopan / Aşk Mutfağından Yalnızlık Tarifleri

e) Yiğit Bener / Kırılma Noktası

a) Patrick Süskind / Güvercin

b) Umberto Eco / Gülün Adı

c) Hikmet Temel Akarsu / Nihilist

d) Salman Rüşdi / Soytarı Şalimar

e) Tahsin Yücel / Peygamberin Son Beş Günü

a) Ertuğrul Özkök / Yedi Büyük Günah

b) Nuriye Akman / Geceden Doğan

c) Sine Ergün / Bazen Hayat

d) Zerrin Koç / Islak Kentin İnsanları

e) Doğu Yücel / Hayalet Kitap

Page 23: 18 Mayis Kitap Eki
Page 24: 18 Mayis Kitap Eki