1. babilik, bahailik nedir? -...

14
1 1. Babilik, bahailik nedir? Günümüzden yaklaşık olarak 160 yıl önce İran’lı bir genç, kendisinin semavi bir elçi olduğunu iddia ederek etrafına mürit toplamaya başladı. Bunlar, daha sonra “Babiler” olarak tanınıp adlandırıldılar. Bu gencin adı, Şirazlı Ali Muhammed’di. Ali Muhammed, kendisini ilk başlarda müslüman olarak göstermiş olsa da zaman içerisinde kendisi için gerçek olmayan çeşitli dini rütbeler icat ve iddia etmeye başladı. Şirazlı Ali Muhammed, iddialarının ilkinde, İslâm dininin esas inançlarından olan Mehdeviyet itikadının varlığından faydalanarak, kendisini inanan halk ile Hz. Mehdi arasında bir vasıta veya başka bir deyişle beklenen mevud kurtarıcı Hz.Mehdi’ye açılan bir kapı olarak tanıttı ve bu nedenle müritleri tarafından “Bab” unvanıyla tanınmış oldu (bab, Arapçada kapı anlamındadır). Ali Muhammed, “Bab” iddiasından kısa bir süre sonra bu kez kendisini beklenen kurtarıcı (mevud) “Mehdi” ilân etti. Ancak Mehdi’lik iddiasının üzerinden çok geçmeden bu kez de kendisinin aslında bir “peygamber” ve yeni bir din sahibi olduğu iddialarını çevresindekilere anlatmaya başladı. Bab olarak tanınan Şirazlı Ali Muhammed’in bu iddiaları İran’da müslüman halkın itirazlarına yol açtı. Bab Ali Muhammed’in emriyle onun müritlerinden biri, ezana yeni bir cümle ekleyerek, Şiraz Camisinde bu ezanı okudu. Ezana eklenmiş olan bu yeni cümleden, Ali Muhammed şirazi ‘nin hz. Mehdiye açılan kapı (Bab) olduğu anlamı çıkmaktaydı. Bu ezan okuma olayı, gerek Şiraz Camisi ve gerekse bütün Şiraz şehrinde tüm müslümanların büyük tepkisine sebep oldu ve Şiraz Valisi bu olay nedeniyle Ali Muhammed’i soruşturmaya çağırdı. Bu soruşturma sonunda Bab Ali Muhammed, Şiraz Valisinden bir tokat yeyince, Camide halk önünde kendi iddialarından dönerek tövbe etti ve yapılmış olan bu ezan okuma eyleminden dolayı da özür diledi. Fakat bu olayın üzerinden çok geçmeden Bab Ali Muhammed, yine eski iddialarını tekrarladı ve “Beyan” adlı kitabı yazarak bu kitabın ona vahiy olarak geldiğini söyledi. Bu kitapta yazılmış olan bazı Babi hükümleri şöyledir: 1. Babi kitapları dışındaki tüm diğer kitapların yakılması gerektiği, 2. Babi olmayan veya Babi şeriatını kabul etmeyen kimselerin yaşam hakları olmadığı ve onların öldürülmesinin caiz olduğu, 3. Babi olmayan kimselerin mezar ve türbelerinin tahrib edilmesi gerektiği. Bu korkunç hükümler, Müslümanlar ve Babiler arasındaki huzursuzluğu her geçen gün arttırmaktaydı. Bu durum zaman içerisinde daha da gerginleşerek; Babilerin

Upload: others

Post on 27-Oct-2019

11 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

1

1. Babilik, bahailik nedir?

Günümüzden yaklaşık olarak 160 yıl önce İran’lı bir genç, kendisinin semavi bir elçi

olduğunu iddia ederek etrafına mürit toplamaya başladı. Bunlar, daha sonra “Babiler”

olarak tanınıp adlandırıldılar. Bu gencin adı, Şirazlı Ali Muhammed’di. Ali Muhammed,

kendisini ilk başlarda müslüman olarak göstermiş olsa da zaman içerisinde kendisi için

gerçek olmayan çeşitli dini rütbeler icat ve iddia etmeye başladı.

Şirazlı Ali Muhammed, iddialarının ilkinde, İslâm dininin esas inançlarından olan

Mehdeviyet itikadının varlığından faydalanarak, kendisini inanan halk ile Hz. Mehdi

arasında bir vasıta veya başka bir deyişle beklenen mevud kurtarıcı Hz.Mehdi’ye

açılan bir kapı olarak tanıttı ve bu nedenle müritleri tarafından “Bab” unvanıyla

tanınmış oldu (bab, Arapçada kapı anlamındadır). Ali Muhammed, “Bab” iddiasından

kısa bir süre sonra bu kez kendisini beklenen kurtarıcı (mevud) “Mehdi” ilân etti.

Ancak Mehdi’lik iddiasının üzerinden çok geçmeden bu kez de kendisinin aslında bir

“peygamber” ve yeni bir din sahibi olduğu iddialarını çevresindekilere anlatmaya

başladı.

Bab olarak tanınan Şirazlı Ali Muhammed’in bu iddiaları İran’da müslüman halkın

itirazlarına yol açtı. Bab Ali Muhammed’in emriyle onun müritlerinden biri, ezana

yeni bir cümle ekleyerek, Şiraz Camisinde bu ezanı okudu. Ezana eklenmiş olan bu

yeni cümleden, Ali Muhammed şirazi ‘nin hz. Mehdiye açılan kapı (Bab) olduğu

anlamı çıkmaktaydı. Bu ezan okuma olayı, gerek Şiraz Camisi ve gerekse bütün Şiraz

şehrinde tüm müslümanların büyük tepkisine sebep oldu ve Şiraz Valisi bu olay

nedeniyle Ali Muhammed’i soruşturmaya çağırdı. Bu soruşturma sonunda Bab Ali

Muhammed, Şiraz Valisinden bir tokat yeyince, Camide halk önünde kendi

iddialarından dönerek tövbe etti ve yapılmış olan bu ezan okuma eyleminden dolayı

da özür diledi. Fakat bu olayın üzerinden çok geçmeden Bab Ali Muhammed, yine

eski iddialarını tekrarladı ve “Beyan” adlı kitabı yazarak bu kitabın ona vahiy olarak

geldiğini söyledi.

Bu kitapta yazılmış olan bazı Babi hükümleri şöyledir:

1. Babi kitapları dışındaki tüm diğer kitapların yakılması gerektiği,

2. Babi olmayan veya Babi şeriatını kabul etmeyen kimselerin yaşam hakları

olmadığı ve onların öldürülmesinin caiz olduğu,

3. Babi olmayan kimselerin mezar ve türbelerinin tahrib edilmesi gerektiği.

Bu korkunç hükümler, Müslümanlar ve Babiler arasındaki huzursuzluğu her geçen

gün arttırmaktaydı. Bu durum zaman içerisinde daha da gerginleşerek; Babilerin

2

isyanına ve İran’ın üç bölgesinde, yani Horasan, Zencan ve Hazar Denizi bölgelerinde

kanlı çatışmalar çıkmasına sebep oldu.

İran Devleti, Bab’ın hapsedilmesine karar verdi. Ancak Bab’ ın neden olduğu kanlı

savaşlar devam edince, İran Devleti Bab’ın idamına karar verdi ve Bab Ali

Muhammed, Tebriz’de idam edildi.

Bab’ın hapishanede olduğu zaman Babiler, Mazenederan’lı Mirza Hüseyin Ali

(Bahaullah) ve Tahire adında bir kadın önderliğinde İran’ın Şahrud şehri yakınlarında

bulunan Bedeşt ovasında kendi cemaatlerinin geleceği için toplandılar. Bu toplantı

sonucunda Tahire hanım, kendi başörtüsünü başından çıkarıp atarak İslâm dini

döneminin bitmiş olduğunu ve yeni zuhurun, Mirza Hüseyin Ali önderliğinde başlamış

olduğunu ilan etti. Bu davranış ve sözlere tanık olan Babilerin bir kısmı da Tahire’nin

bu ahlâk dışı eylemini protesto ederek oradaki toplantıdan ayrıldılar.

Babiler, Babın idamının intikamını almak amacıyla İran Şahı Nasiruddin Şah’a karşı

bir suikast yaptılar; fakat Şah bu olaydan sağ kurtuldu. Bu olayın akabinde bir çok

Babi tutuklanarak öldürüldü. Ancak bu suikastın birinci zanlısı olan Mirza Hüseyin Ali,

Rusya Büyükelçiliği’ne (Rus Çarlığı) sığınarak ölümden kurtuldu ve Rus Devletinin

yardımıyla İran’dan Bağdat’a sürgüne gönderildi. Bağdad sürgünü ardından İstanbul

ve daha sonra da Edirne’ye gönderildi. Kendisi için Bahaullah unvanını kullanan Mirza

Hüseyin Ali, sürgünde bulunduğu Edirne’ de peygamberlik iddiasında bulunmaya

başladı ve bu iddia da Babiler arasında bölünmeye sebep oldu. Çünkü bazi Babilere

göre Bab (Ali Muhammed-i Bab) kendisinden sonra cemaatin başına Bahaullahın

kardeşi olan Mirza Yahya Suphi Ezel’i halef tayin etmişti.

Bu peygamberlik iddiasından sonra, Mirza Yahya Suphi Ezel taraftarı olan Babilere

“Ezeli” ve Bahaullah taraftarlarına da “Bahai” denildi. Edirne’de bulunan bu iki grup

arasında kavga çıkınca Osmanlı Devleti, Bahaullah ve Bahai müritleri Akka’ya (bu

günkü israil’ in Hayfa şehri) ve Ezelileri’ de Kıbrıs’a sürgüne gönderdi.

Bahaullah, yeni sürgün yeri olan Akka Kalesi hapisanesinde bu kez kendi yazılarında

da açıkça belirtmiş olduğu gibi İlah’lık iddiasında bulunmaya başladı.

Bahaullah’ın İlahlık iddiasında bulunduğuna dair bazı Bahai kitaplarından delil

oluşturan bölümler:

Bahaullah, kendi yazmış olduğu kitabında kendi doğum gecesini şöyle kutluyor:

“Ne mutludur bu gecenin sahibi! Çünkü doğulmayan ve doğmayan Allah bu gecede

dünyaya gelmiştir!”

وَ يَلِدْ لَمْ مَنْ وُلِدَ فيهِ وَ الْعَظيمِ الْأَعْظَمِ اِسْمِهِ عَرْشِ عَلی الْقِدَمِ جَمالُ اسْتَوی فيهِ الَّذی الْفَجْرِ هذَا مِنْ حَبَّذا فَيا

يُولَدْ لَمْ

3

Kaynak: aranbça Ayyami Tisaa Kitabı Sayfa: 50

Yine bir başka yazısında da şöyle diyor:

“Dünyayı kendisi için yaratan Allah, şimdi dünyanın en kötü zindanında esir

kalmıştır!”

Abdulbaha’nın “Mekatib” adlı kitabında, Bahaullah’dan şöyle naklediliyor:

“Bütün Tanrılar ancak benim emrimle Allah oldular” (Mekatib Kitab Cilt:2 Sayfa:

255)

Babilerin yazılı kaynaklarında bulunan iddialarına göre: Şirazlı Ali Muhammed’ den

1500 yıl sonra semavi yeni bir peygamberin elçi olarak dünyaya geleceği iddialarına

rağmen; Babilik şeriatı, ortaya çıkışının üzerinden daha 20 yıl bile geçmeden Babi

cemaatının müritlerinden olan Bahaullah, kendisini yeni peygamber olarak ilân etti.

Bahaullah, “Akdes” ve “İkan” kitaplarını yazarak; bu kitapların kendisine vahiy yolu ile

geldiğini söyledi.

Bahaullah’ın, iki eşi vardı. Birinci eşten Abdulbaha ve ikinci eşten ise Muhammed Ali

ve İzziye adlı iki çocuk dünyaya geldi. Bahaullah’ın iki üvey evladı olan Abdulbaha ve

Muhammed Ali arasında Bahaullah’ın ölümünden sonra cemaatin başına yönetici

olma (haleflik) konusu üzerinde kavga çıktı ve nihayet Abdulbaha, babasından sonra

Bahailerin önderi oldu.

Abdulbaha, defalarca Avrupa ve Amerika’ya gezilerde bulundu. Abdulbaha,

günümüzdeki bilindik Bahai öğretilerini bu gezilerinden sonra kaleme aldı. Her ne

kadar Bahailer bu öğretilere kaynak olarak Bahaullah’a işaret etseler de gerçek şudur

ki: Bahaullah, bu öğretilerden hiç haberdar bile değildi. Çünkü Bahaullah’ın kendi

yaşamı, bu yazılanlar ile çelişkiliydi ve yaşamında yapmış oldukları, bunun tersini

göstermektedir. Örnek olarak: Bahailikte evlilikte tek eşlilik ilkesi vardır ve erkeklerin,

tek eş ile evlenmeleri ilkesine rağmen Bahaullah’ın kendisi, iki eşli idi. İki eşi vardı ve

bu eşlerden olan evlatları, Bahaullah’ın halefliği üzerinde birbiriyle çekişerek,

küfürleştiler ve Bahaullah’ın kızı kardeşi İzziye hanım, Abdulbaha aleyhinde bir kitap

yazdı.

Yine benzer şekilde “insanlık alemi birliği” ve “dünya genel barış” öğretilerine rağmen

Bahaullah ve kardeşi Mirza Yahya Suphi Ezel arasında Bab halefliği üzerinde kavga

çıktı ve onlar birbirlerine yönelik ahlak dışı söz ve küfürlerle itham ettiler

4

2. BAHAİ FIRKASI

Geçmişi yaklaşık 160 seneye dönmüş bahailiğin kurucusu Mirza Hüseyin Ali Nuri

ve ya Bahaullahdır her nakadar bahailer insanlık alemi birliğinden bahs

ederlersebile bahaullahın kitaplarına baktığımz zaman geçmiş semavi elçilerin

sözlerine aykırı cümlelere rastlamaktayız

Biz biliyoruz ki tüm ilahi elçiler Allahuteala tarafından gönderilerek aynı ilahi

kaynak’tan insanların hidayetine memur olmuşlar onların öğretileri allahın tek dini

olan islamı temsil etmektedirler

Bir mukayese!

Bahaullah, Allah’ı nasıl tanıttığını ve diğer peygamberlerin Allah’ı tanıma ve bunu

diğer insanlara hatırlama yollarını bir birleri ile mukayese edelim. Bahaullahın yazıları,

yani Allah hakkındaki inancı ve tebliği, diğer peygamberlerin dediklerine benziyor

mu? Hangisi doğru hangisi yanlıştır?

Halk arasında kullanılan bazı sözler vardır, bunlar düşünüldüğü zaman içerisinde

doğruluk payı olduğu anlaşılır. Örneğin, bir gemi her ne kadar güzel olursa olsun, eğer

su sızıyorsa o geminin bir yararı ve faydası yoktur ya da yalancı olan kimse her ne

kadar güzel konuşursa konuşsun böyle bir adamın kimseye faydası olmaz. Zira o kendi

yalanlarını, güzel sözler maskesi altında gizlemektedir. Kuran-ı Kerim bu konuda şöyle

buyurmuştur.

“Âd kavmine de kardeşleri Hûd'u göndermiştik de ey kavmim demişti, Allah'a kulluk

edin, ondan başka bir mabudunuz yok; siz ancak iftirâ etmedesiniz.” Hud Suresi 50.

Ayet.

Bu açıklamayı, Bahaullah’ın kitaplarında ki sözlerini, birde bu yön ile analiz etmeye

çağrı olsun diye yaptık. Bu analizi yaparken bizlerde, diğer peygamberler halkı, Allah’a

şerik koşmaktan nasıl korkuttukları hakkında bilgiler olması faydalı olacaktır. Bu

konuya Kuran-ı Kerim’den birkaç örnek ayet verelim.

“Allah, şüphe yok ki Meryem oğlu Mesîh'tir diyenler kâfir oldular ve Mesîh, ey

İsrailoğulları demişti, Rabbime ve Rabbinize kulluk edin; şüphe yok ki Allah'a eş

tanıyana Allah, cenneti haram etmiştir, onun yurdu ateştir ve zâlimlere hiçbir

yardımcı yoktur.” Maide Suresi 72. Ayet.

“Şüphe yok ki kâfir olmuşlardır, Allah, üçün üçüncüsüdür diyenler ve kulluk edilecek

tek bir Tanrı vardır ancak. Söyledikleri sözden dönmezlerse içlerinden kâfir olanlar,

pek elemli bir azâba uğrayacaklardır.” Maide Suresi 73. Ayet.

“Meryemoğlu Mesîh, bir peygamberden başka bir şey değildi; ondan önce de nice

peygamberler gelip geçtiler; annesi de gerçek bir kadındı, ikisi de yemek yerlerdi. Bak

5

bir, onlara delillerimizi nasıl açıklamadayız, sonra da bak, nasıl yüz çeviriyor onlar.”

Maide Suresi 75. Ayet.

Ayetlere dikkat ettiğimiz zaman, kafirlerin zahirde Hz. İsa’ya değer veren sözlerini

görüyoruz, oysa sözleri batıl olduğu için Allah indinde çok değersizdir. Onlar Hz. İsa’yı

Allah’ın oğlu olarak bilmişlerdir. Bunu yaparak kendi akıllarınca Hz. İsa’nın çok daha

değerli olduğunu kanıtlamak istiyorlardı. Allah ise, onların bu sözlerinin kendilerini

küfre düşürdüğünü açık olarak beyan buyurmaktadır. Yani, sözler zahirde güzel

görünüyor fakat yanlış olduğu için çok değersiz ve hiçbir anlamı yok. Hz. İsa (AS) ise

başka ayetlerde halka Allah’ı hatırlatma konusunda öğüt vererek onlarla

konuşmuştur.

“: İsâ, Şüphe yok ki dedi, ben Allah'ın kuluyum, bana kitap vermiştir ve beni

peygamber etmiştir.” Meryem Suresi. 30. Ayet.

Hz. Muhammed (SAA)’de Hz. İsa’ya benzer sözler buyurmuştur.

“Onlardan kim, ben de ondan ayrı bir mâbûdum derse onu cehennemle

cezâlandırırız; zâlimleri böyle cezâlandırırız biz.” Enbiya Suresi 29. Ayet.

Enbiya Suresi 25. ayetten başlayarak Allah, hiç bir peygamberin ilahlık iddiasında

bulunmayacaklarını, onların çok değerli insanlar olduklarını beyan buyurmaktadır.

Örnek ayet olarak;

“Onların sözleri, hep onun emrine uygundur ve onlar, dâimâ onun emrini yerine

getirirler.” Enbiya Suresi 27. Ayet.

Ayetlerde semavi elçilerin Allah’ı halka nasıl hatırlattıkları ve halkı ancak O’na ibadet

etmeye davet ettiklerini açıkça görmekteyiz. Bütün peygamberler kendilerini Allah’ın

kulu bilerek bizden de Allah karşısında bir kul gibi davranmamızı davet istemişlerdir.

Şimdi Bahailerin peygamberi olan Bahaullah’ın bu konuda nasıl konuştuğunu

inceleyelim.

Bahaullah kendisini geçmiş resuller ve peygamberlerin devamı biliyor. O, hem

kendisini hem de Ali Muhammed Bab’ı semavi elçilerinin zincirinin devamı olarak

tanıtıyor.

Bahaullah peygamberlerden sayılabilir mi? Eğer peygamber ise O’nun sözlerinin diğer

ilahi elçilerden farklı olmaması gerekir. Zira o kendisine vahiy geldiğini ve bu vahyin

geçmiş dinlerin devamı olduğunu iddia etmiştir.

İlk olarak şuna dikkat etmeliyiz ki, Kuran-ı Kerim’in hiçbir ayetinde dinler terimine

yada kelimesine rastlanmamıştır. Onun yerine din kelimesi defalarca şerif ayetlerde

buyrulmuştur.

6

“Allah katında din, ancak İslâm dinidir.” Ali İmran Suresi 19. Ayet.

Bu nedenle dinler kelimesini kullanmak yanlıştır. Din kelimesi hakkında yaptığımız bu

açıklama, yazımızın ilerideki bölümleri hakkında bizi aydınlatmış olacaktır.

Eğer Bahaullah peygamberse, Onun sözü geçmiş peygamberlere indirilmiş olan

vahiylere karşı olmamalıdır. Bahaullah kendi yazılarının birçoğunda, örneğin Mubin

Kitabında şöyle diyor;

“Söyle ki Allah’ın marifeti, benim marifetimdir.” S. 201.

“Benim dış vücudum iç vücudumu ve benim iç vücudum dış vücudumu çağırıp davet

ediyor ve bu dünyada benden başka hiç kimse yoktur.” S. 405.

Bahaullah hapiste iken şöyle tanrılık iddia ediyor; “Zindanda kalmış benden başka bir

Allah yoktur.” Mubin Kitabı. S.229.

Kuran-ı Kerim ve bütün peygamberler birlikte demişlerdir ki, sesimizi işiten ve cevap

veren yalnız O’ dur.

Bütün peygamberler Allah’a ibadet etmeye davet ederken, bahaulalh ise kendisinin

tanrı olduğunu ve Allah’ın O’nun vücudunda zuhur ettiğini iddia etmektedir.

Bahaullah’ın yazdığı bu şiirine dikkat ediniz!

“Bütün tanrılar benim emrimle Allah olmuştur, bütün Allah’lar benim hükümlerimle

terbiyet olmuş ve Allah olmuşlardır.”

Hangi semavi elçi böyle konuşmuştur bahaullahın bu iddiaları diğer geçmiş

peygamberlerin buyurduklarına aykırı ve karşı olduğu için onu bir ilahi elçi olarak

Kabul edemeyiz. Zira hiçbir ilahi elçi tanrılık iddiasında bulunmamıştır.

7

3. ŞEYTAN TUZAĞI BAHAİLİK.

Yüce İslam dininin tarihini, ünlü tarihçilerin yazılarından araştırma yaparken, bu dinin,

son peygamber Hz. Muhammed (s.a.a)’in zuhurundan sonra, dünyanın en karanlık

noktalarından biri olan, Hicaz yarımadasında bir aydınlık gibi Arapları cahillik

zulümatından kurtarmış olduğunu görürüz. O Hazret güzel ahlakıyla herkesi

kendisine öyle hayran bıraktı ki, O’na Muhammed-i Emin lakabını verdiler.

Allah-u Teala, Kuran-ı Kerim’de peygamberimizin (s.a.a) methi hakkında şöyle

buyurmuştur

“Andolsun ki Allah'ın Resûlünde, sizin için uyulacak en güzel bir örnek var, O, size en

güzel bir numune ve Allah'tan mükâfât umana ve âhiret gününde mükâfât umana ve

Allah'ı çok çok anana da en güzel bir örnektir o.” Ahzab Suresi 21. Ayet.

Bu ayetten almamız gereken ders, kendi davranışlarımızı O Hazrete benzetmek için

telaş etmek olmalı. İnsanın doğal isteklerine uyum gösteren İslam öğretileri, o

zamandaki Müslümanların bütün alanlarda ilerlemelerine sebep oldu. Allah’ın son

elçisi, yine Allah’ın sözleriyle halkı islama davet etti.

Uzun sürmeden, bu kutsal ve hayat verici davetin etkisinden, güçlü devlet ve

hükümetlerin haberleri oldu. Hz. Muhammed (s.a.a) şerif ve mübarek hayatlarında,

özellikle hayatının sonlarında, dünyanın en büyük İmparatorları olan, İran, Rum ve

Mısır hükümdarlarına İslam mesajını göndererek onları Allah’ın dinine davet etti.

Resulullah (s.a.a)’in vefatından sonra, İslam ümmeti dünyanın uzak yerlerine giderek

İslam öğretilerini her tarafa yaymaya başladı. İslamiyet git gide güçlenirken, Irak ve

Şam’dan sonra İran İmparatorluğu da ortadan kaldırmış oldu. Neticede, İranlılar İslam

dinini gönülden Kabul ettiler ve bu geniş ülke tamamen İslamiyetin hizmetine girdi.

İslam dini gittikçe, Ortadoğu, Hindistan, Pakistan ve Afrika’da yaygınlaşmaya başladı.

Artık İslamın gücü dünya çapında hissediliyordu.

Hıristiyan papazları, İslam’ın nüfuzundan endişe duymaya başladılar ayrıca, Yahudi

hahamlar da kendi inançlarının tehlikede olduğunu hissettiler. Aslında onların

inançları, semavi elçilerinin dini değil, hahamlar, papazlar ve pulos gibi insanların

tahrif ettiği hükümlerden başka bir şey değildi. Onlar, Kudüs’ü kurtarmak bahanesiyle

Hıristiyan ve Yahudi halkını Müslümanlara karşı kışkırttılar.

Haçlı Seferlerinin (savaşlarının) tarihçesi.

Müslümanların Şam, Mısır, Filistin, Afrika ve Avrupa da ki ilerlemesi ve yayılması,

Hıristiyan papazlarının yüreğinde derin bir kıskançlık ve kin oluşturmuştur. Bu

sebepten dolayı, onlar diğer Hıristiyan hükümetlerini Kudüs’te ki Hıristiyanları

kurtarmak bahanesiyle tahrik etmeye başladılar. Bu tahrikler haçlı savaşlarının

8

başlamasına sebep oldu. Bu savaşlar1095 den 1187 yılına kadar sürdü. Onlar, 1099

yılında Kudüs’ü işgal ettikten sonra, şehir içinde evlerine sığınan sivil halkı evleriyle

beraber diri diri yaktılar. 200 yıl süren bu savaşlar, dünyanın önemli olaylarından

biriydi.

Bu savaşlardan sonra İslami kültür ve medeniyeti Avrupa’ya girmiş oldu.

Avrupalıların ele geçirdikleri İslami kütüphaneler, onlar için büyük bir fırsat oluşturdu.

Onlar, bu değerli kültürel hazineden çok faydalar ve bilgiler kazandı. Mısır, Filistin ve

İspanya, Avrupalıların İslam kültürüyle temas noktalarına döndü.

Kudüs, 1187 yılında Selahattin Eyyubi’in ordusu tarafından tekrar müslümanların

eline geçti. Hıristiyanlar haçlı savaşlarında Kudüs’e girerken, oradaki kutsal eserlerin

yok olmasına çalıştılar. Onlar, peygamberimizin (s.a.a) miraca gittiği yere

(kubbetulsahra) saygısızlık ederek, atların ahırı olarak kullanamaya başladılar!

Halbuki, Selahattin-i Eyyubi Kudüs’e girdikten sonra Hıristiyanlara saygı göstererek,

onlara kutsal mekanları, serbestçe ziyaret etmek konusunda özgür olduklarını söyledi.

Bununla beraber eğer onlar Kudüs’ü terk etmek isteseydi tüm mallarını kendileriyle

emniyet içinde götürebileceklerdi.

Tarihte haçlı savaşların sayısının 9 olduğu kayıtlıdır. Ayrıca tarihçiler, bu savaşların

başlamasında, Avrupalı krallar değil, papazların daha etkili rolü olduklarını

yazmışlardır. Avrupa devletlerinin paraları sayesinde halkı savaşlara katılmak için

mecbur ettikleri de tarihte kayıtlıdır. Böylece onlar, batı devletler üzerinde kendi

hakimiyetlerini sürdürdüler

Güçlü İslami devletlerin doğuşu.

Haçlı Savaşları sonucu ve Kudüs’ün İslami ordular tarafından fethedilmesinden sonra,

güçlü Osmanlı devleti kuruldu. Bu devletin kurulmasıyla birlikte, Türkiye, Arabistan,

Filistin gibi ülkelerde, ayrıca Afrika ve bazı Avrupa bölgelerindeki diğer ülkelerde

nüfuzu etkili olmaya başladı. Diğer taraftan, Müslüman Sefevi Devletin kuruluşu,

İslamiyetin gücünü Avrupa’dan Hindistan’a ve Afrika’ya Kadar yaydı. Bu durumu

gören Rus ve İngiliz gibi sömürgeci devletler, İslami gücün ilerlemesini önlemek için

Islam imparatorluğunu parçalamak niyetindeydiler. Rusya kralı büyük Petr, kendi

vasiyetinin 9. Bölümünde, Islam ülkelerini ortadan kaldırmak için şöyle yazıyor;

“Bizim amacımız elimizden geldiği Kadar, Hindistan ve İstanbul bölgelerine

yaklaşmaktır, zira herkes bu iki bölgenin kontrolünü eline almış olursa, dünyanın

hükümdarlığını eline almış sayılır. Bu nedenle, bazen Osmanlı ve bazen de İranlılara

karşı sürekli halde savaş açmamız gereklidir.”

İngiltere’Nin eski başbakanı Gladstone, İngiliz millet meclisinde şöyle dedi;

“Müslümanların elinde Kuran kitabı olduğu müddetçe, İslami ülkeleri sömürmek

mümkün değildir.”

9

Anlaşılacağı gibi, bu kez Rusya ve İngiltere gibi sömürgeci devletler, Müslüman halkın

dini inançlarını hedef aldılar. Onların hareketleri yeni din ve yeni peygamber

uydurması oldu! Onlar, Pakistan’da Gulam Ahmet Kadiyani’yi, Sudan’da Sudanlı

Mehdi’yi ve İran’da Mirza Ali Muhammed-i Şirazi(bab) ile Mirza Hüseyin Ali Nuri

(Bahaullah)ı peygamber olarak halka tanıttılar. Onların amacı, Müslüman milletleri

arasında nifak oluşturmak ve Osmanlı devletini parçalamaktı.

Bahailik sömürgecilerin fırkası!

Bahaullah lakabıyla tanınan Mazederan’lı (İran’ın kuzeyinde bir bölge) Mirza Hüseyin

Ali Nuri önderliğinde, Bahai fırkası sömürgecilere en çok hizmet etmesi yüzünden,

doğrudan doğruya İngiltere devleti tarafından destek gördü.

Bahaullah, Filistin’in Akka şehrinde Osmanlılar tarafından sürgünde gönderildiğinde,

Onun oğlu Abdulbaha, İngilizlerle gizlince temas kurarak Filistin’de anti Islam bir

devleti, kurulma planının temelini attılar! İngiltere hükümeti Abdülbaha’Nin bu

hizmetleri karşısında, Ona şövalye (knıghth hood) madalyasını ikram etti. Bu olay

Bahailerin Bahai dinin 1’inci yüzyili kıtabında yazılmıştır. Aşağıdaki fotoğraf, Filistin

işgalinden sonra İngiliz generalinin Abdulbeha’ya madalya verme sahnesini

göstermektedir. Abdülbeha’da İngiliz kralına dua etti!

10

Bizim sorumuz şudur, mademki İngiliz ve Amerika devletleri Bahailiği tamamen

himaye etmektedirler, neden onlar Hıristiyanlığı bırakıp Bahai olmuyorlar?!

Bu konunun, Müslümanlar tarafından dikkate alınması gerekir ki, batı devletlerinin

Bahailiği himaye etmelerinin tek nedeni, İslam ülkelerinde, İslam dinini ortadan

kaldırmak istemeleridir.

Bahai fırkası, bir insanın aynı zamanda hem peygamberlik ve hem Allahlık iddiası

olabileceği düşüncesini ortaya koyarak, İslam peygamberinin son peygamber

olmadığını iddia etmektedir. Bahailik, İslam dininin döneminin geçmiş olduğunu ve

onun yerine Bahailiğin geldiğini öne sürerek, bir çok gafil Müslümanın, hem inanç

hem de ideolojik sapmasına neden olmuştur!

Sahte fırkaların tanımasında şuna dikkat etmeliyiz ki, bunlar İslam’ın temelleri olan

TEVHID ve peygamberimizin sonluğuna karşıdırlar. Tüm semavi elçiler kendilerini

11

Allahın kulu bilirken, Bahaullah defalarca Allahlık iddiası ederek kendi mezarını

Bahailer için kıble ilan etmiştir!

Biz son olarak, tüm Müslümanların, büyük islami din adamları ve alimlerinin, Bahai

fırkası hakkında verdikleri şerii hüküm ve fetvalara dikkat etmelerini

(http://fatwasforbahais.wordpress.com/) ve bu saptırıcı fırka karşısında durmaları

gerektiğini ayrıca kendilerini bu fırkanın tehlikeli planlarından korunmasını Allah-u

Teala’dan niyaz ederiz.

12

4. Bahai tehlikesi

Bugün Bahailer ve İsrail devleti arasında irtibatı hususunda bir çok kanıt vardır onların

faaliyetleri emniyet açısından tehlikelidir Bahailer İsrail icin casusuluk yaptıkları bir

çok yerlerde görülmüştür bu kanıtların bazısıne aşağıda işaret olunur

1. İsrail başkanı bahai teşkilatını 1994 senesinde ziyaret etmiştir

2. İsrail cumhur başkanı Bahai adalet evini 1984 te ziyaret etmiştir

Hindistanda kaç bahai israil için casusluk suşundan gözaltına alınmışlar

HTTP://IRANIAN.COM/MAIN/BLOG/MARYAMJOON/BAHAI-SPY-RING-BUSTED-INDIA-

WORKING-ISRAEL-IRANIAN-BAHAIS-INVOLVED.HTM

Yemen istihbarat teşkilatı SABA raporuna göre 51 yaşında olan Hamid mirza kamali

Servistani adında bir bahaiyi yemen güneyinde israil için casusluk suşundan 23 sene

hapis cezası Verdi

http://www.al-bab.com/blog/2015/january/bahai-spying-yemen-

israel.htm#sthash.3vqwsfQP.dpuf

1. Neden bahailer bahai eğitimlerini İisrailde yapmak izinleri yoktur?

2. Neden israilin hayfa şehrinde bahai merkezinde çalışan 700 gönüllüden başka

hiç bir bahai toplumu israilde bulunmuyor?

3. Neden İsaril uyruklu bir kimse bahai olmak isterse bu, İsrailde Kabul edilmiyor

bu iş için o bahai, İsraili terk etmesi ve başka ülkenin tabiyyetine girmesi

gerekir?

Bahailik İranda yasaktır

Bazi bahailer İranda İsrail için casusluk suçuyla mahkemede muhakeme olmaktadırlar

http://www.haaretz.com/news/iran-charges-7-members-of-baha-i-faith-with-spying-

for-israel-1.269939

Uyanın: zaman gec olmadan bu fırkanın eylemleri yasaklanması gerekir aksi halde

kuşkusuz İsrailin casusluk pılanları gerçekleşmış olur

13

Bu resimde, 4 ağostos 1994 te israil dış işleri bakanı Şimon Prez hayfadaki Bahai düya

merkezini ziyareti sırasındabu merkezin gelişme projesi maketi hususnda

bahailerden bilgi alırken görülmektedir

14

21 ekim 1984 da bahai adalet evi daveti üzere İsrail cumhur başkanı Chaim Herzogı,

Bahai dünya merkezini ziyaret etti

Aşağıdaki resimde İsrail cumhur başkanı Yitshak Rabin bahai adalet evini 1984 te

ziyareti sırasında görülmektedir

Israil başbakanı İshak Rabin dünya bahai merkezini ziyareti sırasında proje gelişme

maketi (traces project) hususnda proje müdürü Fariborz Sahba bilgilerini dinlerken