aylik - isamveri.orgisamveri.org/pdfdrg/d00033/1991_c27/1991_c27_2/1991_c27_2_yilmazmk.pdf:.mnla...
TRANSCRIPT
AYLIK
1 9 9 1I.Cilt 27 :
Sahibi
Dini Dairesi
Mali KoordinatiirSalim
Orhan BALCI
Dr. Mediha Sk.No. 35
: 1343980Kocatepe ANKARA
Dizgi ve BashAYYILDIZMATBAASI342 3316 342 1707ANKARA
3 4
f K 7
sesindeki Erozyon mail CERRAHOGLU
A i l ~
KARAMAN 25 36
Ailesi veDr. K. 37. 54
Cemiyetteki YeriKARLIK 55 65
KURUCU 66
Psikolojik Temelleri Dr. KIRCA 67 79
Ornek
ve FaktiirlerDoe. Dr. PEKER 89
90
Dini ve Aile................................
.........................F.
Aile ve Annelik........................ 16
Korumak..............................11
.....................Ekersen 128
ISLAM AiLESi Mahiyeti ve Yapısı
Doç. Dr, Musa K. YILMAZ Din tşleri Yüksek Krl. Uzmanı
GİRİŞ:
1954 yılında Mardin Tuhup'ta doğdu. ilk tahsilini Mardin'de, imam HaNp Lisesi'ni Diyarbakır'da bitirdi. 1979 yılında Erzurum islami ilimler Fakültesi'den mezun oldu. 1981 yılında aynı fakülteye bağlı olarak doktora yapmaya başladı. 1986 yılında
doktor, 1988 yılında doçent oldu. Birçok inceleme ve makaleleri yayınlanmıştır.
Arapça, ingilizce ve Farsça biliyor. Oizre Müftüsü iken D•iyanet işleri Başkanlığı Din işleri Yükse·k Kurulu Uzmanlığına atanan YILMAZ, evli ve dört çocuk babasıdır.
İNSAN SOSYAL VE TOPLUMSıA.L BİR VARLIKTIR
İnsan yaratılışı itibariyle sosyal ve toplumsal bir varlıktır. İnsanı sosyalleştiren "medeıııi-i bir ta,b" (tabiatı itibariyle medeni) oluşudur. Allah insanı medeni bir hayat sürmeye müsait bir fıtratta yayaratmıştır. Kur'an'ın ifadesiyle, insanın alısen-i takvimde yaratılmış olmasının(l) bir ayrıcalık ifade ettiği gözönünde bulundurulursa, diğer malılllkatın aksine doğuştan ictimai bir varlık olduğu anln.şılacaktır.
(1) Tin, 4.
37
a - Yaratılışı itibariyle sosyaldir : Allah yacrattığı ·her şeyi,
d linyada kalacağı süre içinde üstleneceği görevleri yerine getirecek · . · şekilde cihaz ve aletlerle techiz etmiştir. "Bizim .Rabbimiz herşeyin hiUmtini veren sonra dahidayete yöneltendir."(2) ve "Yaratıp düzene koyan, plaıılayıp yol gösteren ... Rabbinin adını tesbih et." ('3 ) ayet fiori, her mahluka, hayatiyetlerini ve nesillerini idame ettirecek kabiliyetler verildiğini ifade eder. Gerçekten de şuurlu şuursuz her malıluk fitr.i olarak kendisine ihsan edilen bazı yetenekler vasıtasiy-le hayatını devam ettiriyor ve nesiinin bekasma çalışıyor. Ancak insan bütün mahlukattan farklı olarak genel anlamda "iyi ve kötü" gibi kavramları idrak edecek kabiliyette yaratılmıştır.
insanı mükerrem olarak yaratan Allah(4), -yapması ve yapmaması gereken şeyleri de insan nefsine ilham etmiştir. (5 ) Böyle çok yönlü bir kabiliyet taşıyan ve başka malılukları kendisine hizmet Lttiren insan, cansız ve canlılardan istifade etmektedir. İnsana verilen bu "hükmetme" kabiliyeti, insanı hemcinslerinden de istifade etmeye sevkedince bir yardımlaşma ve sosyal adalet kavramı zorunlu olarak ortaya çıkmaktadır. Yardımlaşma ve sosyal adaleti temin etmenin tek yolu ise bir arada yaşamak arzusudur.
İnsanın ictima! bir hayat yaşamak istemesi sadece his ve arıudan ge1en bir ihtiyaç da değil. En ilkel şekilden en gelişmiş şekle kadar maddi hayatın her safhasında, ictimai yaşayış yoluyla ictimai münasebetler kurmak her insan için ihtiyacın da ötesinde bir zorunluluktur. (6)
b - Bir Arada Yaşamak Arzusu Açısından: Buraya kadar cmlattıklarımızı gözönünde bulundurduktan sonra şunu söylemek mümkündür : İnsanın fıtratı medenidir. İnsan hemcinslerini düşünmek mecburiyetindedir. Sadece nefsini düşünen bir insan, insanlıktan uzaktır. İnsan hayvan gibi bir posta kanaat edemez. Tek başına yaşayamayan insan, başkalarıyla düzenli bir hayat yaşamak zorundadır. İnsanın yediği ekmekte kaç kişinin emeğinin bulunduğu, giydiği elbisenin kaç tezgahtan geçtiği düşünüldüğü zaman insanın toplumsal bir hayatın üyesi olması gerektiği hususu açıkça anlaşılacaktır.
(2) Taha, 50. (3) 'Ala, 2, 3. ( 4) İs ra, 70. (5) Şems, 8. (6) Safa Mürsel, Devlet Felsefesi, s. 127, İst. 1976.
38
•
öteyandan insandaki biyolojik yapı da sosyal hayat ve insani zümreleşmenin sebeplerindendir. Konuyu üç açıdan izah etmek mümhündür:
1 - insandald Beslenme ihtiyacı : İnsanın gıda ihtiyacının ve diğer hayati ihtiyaçlarının tamamen giderilmesi fert düzeyinde halledilecek bir iş değildir. Bu ihtiyaçların işbirliği ve iş bölümü sırasmda yürüyen teşebbüsler vasıtasyle daha kolay temin edildiği hususu bilinen bir gerçektir.
2 - İnsandaki Tabii Korunma ihtiyacı : Özellikle ilk çağ insanlarındaki korunma temayülü insanlar arası dayanışma ve işbirı:ğinin temel nedenlerinden biri olmuştur.
3 - Nesil üretme iste.ği : insanda fitri olarak bir nesil ıüretme dilek ve temayülü bulunmaktadır. İnsan nevinin bekasını temin etmek maksadiyle meydana gelen birleşmelerin bir takım kurallara bağlanması, daha büyük çaptaki guruplaşmalara temel oluşturmakhıdır. (1)
· Ruh, akıl, kalb ve nefis gibi cevherlerden meydana ~len insanın benliği de toplum içinde bulunmayı şiddetle arzu eder. insan fıtratındaki takdir edilmek duygusu sosyal hayatta çok önemli rol oynar. Sosyal hayatın herhangi bir kesiminde çalışan birisi, şu veya bu şekilde takdir edilmesini arzu eder. Bu duygu ve düşüncenın zedeienmesi bir takın1 aşağılık kompleksinin doğmasma sebep olur. (8 )
Görülüyor ki, insanın şu veya bu nedenlerle toplum içnde yaşamaya mecbur bir varlık olması onu bir takım guruplaşmalara götürmektedir. Kur'an'da, erkek ve kadın olarak yaratılan insanlarm ı:nillet ve kabile guruplarma ayrıldığı ifade edilmiştir. (9) Bu guruplaşma ve zümreleşmenin temelinde daha iyi tanışma, daha iyi sos;yal münasebetler kurma ve daha iyi yardımlaşma gibi esaslar bulunmaktadır. ("0)
4- Aile Gurubunu Oluşturmak Açısından : Tovlumun bünyesin ... de kast, tabaka, sınıf, kabile ve millet gibi zümrelerin yanında AİLE gibi nisbeten az sayıdaki fiertleri içinde toplayan hayati zümrelo-er de bulunmaktadır. Küçük oJmasına rağmen çok önemli ve kutsal bir. kuruluş olan ailenin, tarih boyunca değişik safhalara uğ-
(7) Prof. Dr. Tahir Çağatay, Günün Sosyo!ojisine Giriş. s. 33, Ankara, 1987. (8) Adı geçen eser (a.g.e.), s. 36. (9) Hucurat, 13.
(10) Aıusı:, Ruhu'l-Maani, XXV, 162, Daru İhyai't-türasi'l-Arabı: Beyrut, tarihsiz.
•
radığı bilinen bir gerçektir. Nevar ki, sosyologların iddia ettiği gibi ilk aile biçimleri insan içgüdüsü sonucu vıe tesadüfi olarak meydt~.na gelmiş değildir. (11) Zira ilk insan olan Hz. Adem'in aynı zamanda peygamber olduğu ve kendisine bütün eşya isimlerinin öğretildiği (12) gözönünde bulundurulduğu zaman çok şey değişec,ektir.
ilk insan aynı zamanda bir peygamber olduğuna göre(13) denebilir
ki, ilk ailenin temeli Hz. Ad em ile eşi Hava'nın yeryüzüne indirilmesiyle (14) birlikte atılmıştır.
Hz. Adem, Allah'a muhatap olmuş bir peygamber olduğuna göre (15) , kendisine eşyanın isimleri yanında, kadın ve erkeğin birbirine karşı olan hakları ve ebeveynin çocuklara karşı olan sorumlulukları da anlatılmıs olmalıdır. Nitekim Kur'an'da Hz. Adem ile
>
Havva'nın kıssasından bahsedildiği gibi ailenin tabii bireylerinden olan çocuklardan da söz edilmektedir.
Hz. 1Adem'in iki oğlu arasında geçen olaylar analtılırken, çocuklardan birisinin kıskançlıktan ötürü ailede gördüğü terbiyeyıe aykırı davranarak kardeşini öldürmesine dikkat çekilmektedir. Katil olan çocuğun "Beıı seni öldüreceğim." sözüne karşı maktulün "Andolsun ki, sıen öldürmek için elini nzatsan bile ben sana öldürmek j,çin el uzatacak değilim. Ben alemierin rabbi olan Allah'tan korkuyoı·um." ('6) demesi, ilk ailede uy:gulanan ter:biyenin ilahi bir terbiye olduğunu göstermektedir.
!Ayette (Maide, 27, 28) öldürülen kardeşin bilgin ve müttaki 'tAllah'tan korkan) bir şahıs olarak zikredilmesi, (17 ) aile bireyleri
(ll) İnsaniann temel ihtiyaçlarını içgüdülerle karşıladığı yolundaki düşünce, insanın kendiliğinden ve tesadüfi olarak ortaya çıktığı, bir büyük kudretin eser-i sanatı olmadığı şeklindeki inkarcı anlayışın bir nazariyesidir. Kainattaki harika düzen ve insandaki mükemmeliyet, varlığın ğaybi bir kudret tarafından yaratıldığı fikrini açıkça ortaya koymaktadır. Ancak insana verilen akıl ve iradenin yanlış kullanılması sonucu, bir "sevk-i ilahi" olan o ilahi güce "içgüdü" adı verilerek hakikat çarptırılmıştır. Kaldı ki, bu görüşü ileri sürenler içgüdünün ne olduğunu tarif edemedikleri gibi, içgüdü ile bir kısım sonradan kazanılmış vasıflar arasındaki §ınırın tayini konusunda biyolojik ve psikolojik akımlar arasında ihtilaf vardır. Bu itibarla "herşeyi sağlam yapan Allah'ın sanatını" (Nem!, 88) başka malıluklara ya da anlamsız gü_ dülere devretmek fikri kadar çürük, mesnedsiz ve samirniyetsiz bir görüş olamaz. Çünkü yaratmak ve emretmek Allah'a mahsustur. (Araf, 54).
(12) Bakara, 31. (13) Hz. Adem'in bir peygamber olduğu hakkında bkz. Hakim, el-Müstedrek, II,
262, Darü'l-Marife (of set), Beyrut, 1986. (14) Bakara, 36. (15) Hakim, el-Müstedrek, a.y. (16) Maide, 27, 28. (17) Tabatabai, el-Mizan, V, 302, Kum, 1974.
40
ciarak çocukların çok ciddi bir terbiyeden geçtiklerine işaret sayılabilir. Gerek katil gerek maktul ailede aynı temel terbiyeyi görı:tıüşlerdi. Ancak katil olan kardeşin nefsi, onu öldürmeye itti. (18
)
Şu halde insanların kendiliklerinden meydana gelip aile oldukları ve ilk insanların ciddi bir aile terbiyesi olmadığı şıeklindeki düşünceler varsayımdan başka bir şey değildir.
Bir insan için toplumsal hayat yaşamının temel sebebi, yaratılışın gayesine uygun olarak sorumluluğunu yerine getire:bilmesidir. insanı yaratan Allah onun asgari olarak nasıl yaşaması gerektiğini de fıtratına dercetmiştir. (1 9) Fakat ideal düzeydeki yaşama biçimi daima peygamberler eliyle insanlığa sunulmuştur. Peygamberleri dinleyen . insanlar ilkellikten kurtuldukları gibi uygarlığın gelişmesine de hizmet etmişlerdir. Fakat peygamberleri dinlemeyenler daima doğru yolu bulmakta güçlük çektikleri gibi yeryüzünde fesat ve anarşi çıkararak insanlığın rahatını kaçırmış ve kurulan uygarlıklara zarar vermişlerdir. ''Nihayet onların peşinden öyle bi:r nesil geldi ki, bunlar namazı (insamn Aliah'a karı;ı ;yıapmakla yükümlü olduğu kulluk görevini) bıraktılar; nefislerinin forzniarına uydular. Bu yüzden ileride, ıazgmlıklarının cezasını çeke·cekler." (20 ) ayeti bu manaya işaret etmektedir Bugün vahyi dinierneyen toplumlarda, en ilkel topluluklardan bile beklenmeyen barbarlıklar görülmektedir.
5 - Dm· ihtiyacı Açısından : İnsanın bu dünyaya gönderilmesinin asıl sebebi kainatın yaratıcısı olan Allah'ı tanımak ve ona kulluk yapmaktır. Yaratılışı itibariyle daimi bir hayat vıe sürekli bir mutluluk isteyen, sonsuz emelleri ve sayısız üzüntü kaynakları bulunan insan için, ebedi mutluluğun kaynağı olan Allah'ı bilmek ve ona kulluk yapmaktan daha büyük bir gaye olamaz. insanın bir dine bağlılık ihtiyacmın yaratılıştan geldiği hususu genellikle bütün bilim adamları tarafından da kaıbul edilir. Bir diğer ifadeyle, insanın dinsiz yaşamayacağı gerçeği vakıa olarak kabul edilmiştir.
I - AİLENİN TOPLUMDAKi YERİ :
Aile, karı, koca ve çocuklardan meydana gelen ve yaratılıştan gelen bağlar üzerine kurulan küçük fakat sosyal bir topluluktur. insanlığın ilk temeli ~iledir. Cünkü insanın baslıca karakter ve özel-- '
(18) Maide, 30. 09l Tahil, 50. (20) Meryem, 59.
41
likleri burada şekillenir. Bu itibarla aile küçük olmasma ra,ğmen toplumun çekirdeğini oluşturmaktadır. Aile sadece insanlığın değil, uygarlığın da ilk kaynağıdır. ·
Aile deyince, iki insanın cinsel arzularla bir araya gelmesi ve tunun sonucunda biyolojik bir takım olayların ortaya çıkması anlaşıimamalıdır. Zira Milattan binlerce yıl önce bile insanlar bugünkünün aynı sayılabHccek şekilde bir araya geldiklerinden, cinsel yaklaşım kendi haliyle enteresan değildir. Gerçi ailenin özel karakteri olarak ilk hatıra gelen şey ailenin cinsel fonksiyonudur. Zira karı ve koca arasında bu türden bir dayanışma da bulunmaktadır. Bu:.mnla beraber cinsel fonksiyonu, aileye vucut veren tek sebep olarak görmek yanlıştır. Çünkü dini bağları zayıf olan bugünkü modern ailede bile, cinsel fonksiyonun herhangi bir sebeple yokolması v;eya yerine getirilememesi, aileyi ortadan kaldıran bir sebep değHdir.
Cinsi yakınlık aile kurumunun tek sebebi olmadığı gibi, herhangi bir maksatla bir arada yaşama da aileyi oluşturmaz. Bu itibarla denebilir ki, aile manevi ve ahlaki bağları çok sağlam, aynı f:amanda kutsal olan bir kurumdur.
ll - AİLENİN MAHiYETi VE GEREKLİLİGİ :
Kur'iin-ı Kerim'de "Ey insanlar, doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattik ve birbirinizle tanışmanız i~in sizi milletiere ve kabHelere ayırdık." (21 ) buyrulmaktadır. Temelde bir kadınla bir erkekten oluşan ve dünya hayatının ana mihveri olan aile, insanlar ara~:ımdaki tamşmanın ilk aşamasıdır. Sosyal bir varlık olan insanın bi.r de kişisel hayatı vardır. Yemek, içmek, uyumak v.s. Bütün bunlar insanııı tek başına yapabil:eceği şeylerdir. Kuşkusuz bir kadın1a birlikte olmak da bir ihtiyaçtır. Ancak bu ihtiyacı gidermek için insan özel bir çevreye muhtaçtır. Bu çevre de ailedir. Aile çevresi oluşmayınca en ilkel toplumdan en modern toplurnlara kadar tüm bekar insanların pansiyon ve yakın akrabalar yanmda oturmak gibi tabii olmayan çevrelerde hayatlarını sürdürecekleri muhakkaktır.
((Kaynaşmamz için size kendi cinsinizden eşl.er yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peyda etmesi de onun varlığının ayetlterindendir. Doğrusu bUlnda iyi düşünen bir lmvim için ibretler vardır.''(22 )
(21) Hucurat, 13. (22) Rum, 21.
42
§yeti, aile mühitinin insanın ruh sağlığı için ne kadar gerekli olduğ·unu açıkça ifade etmektedir. Ruhi sükunet bulmak, huzura kavuşmak ve kaynaşmak için, bir kadınla bir erkeğin aile olmak üzen' bir araya gelmeye karar vermeleri gerekir. Çünkü gerek erkek, gerek kadın tam anlamıyla kendi kendierine yeterli değillerdir. Her birisinin kendi çapında bir takım eksiklikleri bulunmaktadır. Bu eksiklikleri gidermenin tek yolu aileyi kurmaktır. İnsanlığın fitri seyri de bu şekildedir. Her eksik kemale ermeye ve her muhtaç ihtiyacını gidermeye fıtraten meyilli olduğu nazara alınırsa, aile kurmanın fıtri lüzumu daha iyi anlaşılacaktır. (23 )
Aile kurmanın maddi ve manevi birçok gerekli sebepleri vardır. Bunları şu şekilde özetlemek mümkündür :
1 - Aile Hayatı Dünyevi Mutluluk İçin Bir Cennet, Bir Melce ve Bir Kaledir : Daha evvel de ifade ettiğimiz gibi bir erkekle bir kadının karşılıklı ihtiyaçları cinsi temastan ibaret değildir. Kadınla erkek ayrı ayrı iki cins olmaktan çok, aynı şahsiyetin iki ayrı elemaniarına benzerler. ( "4) "K.adınlar erkeklerin kardeşleridirler ." ( 2;) ha. Cisi de erkekle kadının bir bütünün iki parçası olduğunu ifade eder. Alısen-i takvimde yaratılan insanın meydana gelmesine sebep olan anne ve babadır. Bu itibarla aile olmak üzere iki insanın birlesme-, lerinde daima sırlı bir durum sezilmektedir. Kur'ran'ın "aranızda sevgi ve merhamet peyd.a etmesi..."(26
) ifadesinden anlaşılacağı gibi, erkekle kadın arasındaki sevgiyi yaratan Allah'tır. O halde se~giyi aile dışında aramak abestir. Kadın ya da kocadan herhangi birisi kendisini zayıf hissettiği an, sığınabileceği tek kale vardır; o da ailedir.
2 - Aile Küçiik Bir Dünyadır : Ekonomik, politik ve iş hayatı gıbi önemli kesitler, sosyal hayatımızın sadece bir kısmını oluşturur. özellikle ekonomik sahada birçok devrimler gerçekleştirmiş bulunan bugünkü insanı gözönüne alırsak, aile dışında geçen sosyal hayatının, normal hayatının yarısını bile oluşturmadığını görürüz. Bu c1emektir ki, evlenmeyen ve bir aile hayatına sahip olmayan yetişkin bir insan, yarı hayatını boş geçirmeye mahkf:ımdur.
Yalnızlığın ne kadar sıkıntı verici olduğunu biliyoruz. Yalnızlık yüzünden intihar edenlerin sayısı az değildir. Tek başına yaşa-
(23) Tabatabai, el-Mizan, XVI, 166. (24) İsmail Hakkı, Baltacıoğlu, Sosyoloji, s. 305, İstanbul, 1939. (25) Tirmizi, Sunen, Taharet, 82, İbni Hanbel, Müsned, VI, 296. (26) Rum, 21.
43
yan bir insan, yalnızlık sıkıntısından kurtulmak için fıtri olmayan · gayri meşru yollara baş vuracaktır. Bu ilişkiler onu kısa bir. süre . · için yalmzlık sıkıntısından kurtarsa bile maruz kaldığı ruhi yalnızlıktan kurtaramaz. Buna karşılık aile kurumu insanın ruhi hayatır.a en yakın sosyal çevreyi meydana getirmek suretiyle insanı yalnızlıktan, neşesiziikten ve hertürlü manevi sıkıntıdan kurtarmakladır. Bu itibarla her insanın evi kendisine has küçük bir dünyadır.
3 - Aile Mutluluğu, Ebedi Bir Beraberlik İnancına Bağlıdır : İnsan hayatı birçok tehlikelere maruzdur. Vucut ve ruh sağlığını birlikte temin etmek için maddi ve manevi tehlikelerden uzak bir muhitte yaşamalıyız. Bizi anlayacak, teselli edecek ve bizim yar.alarımızı saracak birisine her zaman muhtacız. Bir başka deyimle, insanı en çok mutlu eden olay, kalbine karşı bir kalbin bulunduğur.u hissetmesidir. Samirniyetine inandığımız kalb sahibi böyle bir ldmse çoğu kez sadık bir eştir.
Bir aile ortaklığını oluşturmak için her zaman bir eş bulunabilir. Ancak ortaklığın sağlıklı bir biçimde devam edebilmesi, karşılıklı sıervgi, saygı, şefkat ve fedakarlığa bağlıdır. Bu değerlerin varolabilmesi için bir kadınla, sırf cinsel duygulada bir araya gelmek yeterli değildir. Herşeyden önce gerçek bir hürmet ve samimi bir saygı ebedi bir arkadaşlık inancıyla mümkün olabilir. Bu itibarla bıerkes eşini, ünsiyet verici Allah'ın tatlı bir hediyesi olarak kabul etmeli ve ona göre sevmelidir. Eşler birbirinin çabuk bozulan güzel şekillerine bağlanmamalıdır.
Kuşkusuz bir eşin en cazip ve en tatlı güzelliği kadınlığa mahsus bir nezakıet içindeki davranışlarıdır. Bir diğer ifadeyle, kadımn vereceği en kıymetli ve en eskimez güzellikleri ciddi, samimi ve karşılıksız olan şefkatleridir. Çünkü güzel davramşlar ve samimi ŞPfkat, ömrünün sonuna kadar artarak devam eden özelliklerdir. Eşler. birbirine haklarını, ancak bu manevi yönlerine yönelik sevgileriyle ödemiş sayılabilirler. E.ğer sonsuz bir beraberlik ve ehedi bir arkadaşlık düşüncesi ve inancı eşler arasındaki sevgi ve saygmın temelini oluşturmazsa, maddi güzelliğin sona ermesiyle en çok sevgi ve saygıya muhtaç oldukları bir dönemde eşler haklarını baybederler.
Görülüyor ki, ailenin iki temel üyesi olan karı-koca arasındaki sevgi iki türlüdür. Birincisi, hakiki ve samimi, Ikincisi, maddi ve cinsel. İslamiyet hakiki ve samimi sevginin oluşmasını sağlamak
ıçın birçok tedbir almıştır. Hz. Peygamber'in (s.a.s.) evlenmek isteyenlere eş seçimi sırasında söylediği "Dindar olan lutdmı terelli et, mutlu olursun." şeklindeki tavsiyesi (27) bu tedbirlerin başında zikredilebilir.
4 - Aileyıe Huzur Oetiren ve CaııWık Kazandıran imandır : Çünkü aile maddi münasebetlerden çok manevi unsurlarm hakim olduğu bir müessesedir. Bunların başında da iman gelir. Bu açıdan dt:nebilir ki, insanın özellikle de müslümanın huzur bulduğu biricik sığınağı aile yuvasıdır.
Dikkat edilirse eğer Allah'a ve ahiret gününe iman aileye hakim olmazsa aile ferdierinin herbiri, şefkat, sevgi, saygı ve aüe,ye olan bağları oranında endişe içinde yaşarlar. Cennet olan aile hayatı zaman zaman cehenneme dönmeye mahkum olur. Bu cehennemı hayatı yaşamak istemeyen karı, koca ve çocuklar geçici ve gayr-i meşru eğlencelerle kendHerini avutmaya çalışırlar. Bu itibarla iman mefhumunun hakim olmadığı bir aile için daima maddi ve manevi huzursuzluk sebepleri bulunmaktadır. (28
).
m - AİLENİN YAPISI :
Sosyoloji ilmi ailenin ilkel şekli olan klan tipi aHeierden günümüz modern ailesine kadar bir:çok aile tiıpini sıralamaktadır. BabB.nın hakim olduğu aile tipi, ananın hakim olduğu aile tipi, patriyarkal aile (Roma ailesi) v.s. (29) Ancak bunların hiçbirisi islam'ın ortaya koyduğu aile tipi. değildir. Şöyleki. :
Genelde aile yapısının muhtevası büyüklük ve küçüklüğe göre tayin edilmektedir. Bu açıdan aile yapısı iki şekilde izah edilebilir: Bunlardan birisi "dar aile'' ya da "çekirdek aile" kavramıdır. Bu aile tipi sadece karı, koca ve evlenmemiş çocuklardan meydana gelen küçük bir topluluktur. Modern aile dediğimiz bugünün ailesi böyledir. Bu aile anlayışına göre, az önce isimleri sıralanan aile bireyleri dışındaki hısım ve akrabaların aile fertleri arasına alınması düşünülemez. ikinci tip aile ise) geniş aile tipidir. Bu ailede karı, koca ve çocukların yanında büyük anne, büyük baba ve yakın hısımlar aile bütünlüğü içinde kabul edilir.
(27) Buhar!, Sahih, Nikah, 15; Müslim, Rada', 4, 6, 8. (28) Safa Mürsel, Devlet Felsefesi, s. 132. (29) İsmail Hakkı Baltacıoğlu, Sosyoloji, s. 310.
45
Para ekonomisi, endüstri devrimi, modern teknoloji ve büyük şehirlerin doğuşu gibi çeşitli faktörlerin tesiriyle geniş ailenin du.; .· rumu esaslı bir şekilde sarsılmıştır. Bununla beraber yirie de günü~ · müzde modern aileye tepki olarak varlığını sürdüren geniş aile tipleri dünyanın her yerinde bulunmaktadır. Aileyi fert sayısı bakımından ve maddi olarak elıe alan izah ışığında islami aileye baktığımızda ikinci tip aileye (geniş aile) daha çok benzediğ·ini görüyoruz. Ahmet Harndi Akseki Hoca'nın aile ile ilgili "Ailenin azalarını, karı koca, ana-baba, çocuklar, hısım ve akrabalar teşkil ederlıeT." (30)
şeklindeki sözü de bu görüşü teyid eder.
Aile için yapılan başka bir tarifte ise, "Aile, dar manada, bir çatı altında yaşayarak mukadderatını birleştirmiş eşlerle çocuklan; geniş manada, kan bağı ile birbirine bağlı olan kimseleri ifade eder." denilmiştir. (31
) Bununla beraber İslami aile, biçim ve işleyiş açısından nıe çekirdek ne de geniş aile tipidir. Bunun bazı sebepleri . vardır :
1 - islami Aile Mutlaka Çekirdek Bir Aile Tipi Değildir : Her~cyden önce, İslam'ın zarfiret halinde kabul ettiği birden fazla evl.ılik durumunda çekirdek aileden sözetmek oldukça zordur. Diğer taraftan, tek kadınla evlilik durumunda büe eşlerle çocuklardan meydana gelen çekirdek aile sağa sola dağılmış bulunan çok sayıda akraba ile yakın bir ilişki içindedir. Çünkü bir müslüman için ''aile'' kavramı çoğu kez bu çekirdekten daha fazla bir anlam taşır. (32)
Kur'an evrensel olarak ebeveynlerin ve diğer akrabaların hakları iizerinde durur. Onaltı ayet, yakın aluahaya iyilik yapmayı emretmektedir. (33 ) Söz konusu ayetlerde geçen "el-kurba", 'zi'l-Kurba" (yakın akraba) deyimi, amca, teyzıe: ve halayı içine almaktadır.
2 - İslami Aile Geniş Bir Aile Tipi de Değildir : Zira İslam'da din, aile dahil olmak üzere herşeyden önce gelir. İsl-am'ın emirleriyle çatışması halinde aile bireyleri tüm ilişkilıerini koparınayı göze alınalıdırlar. örneğin, eşierden birisi irtidat edecek ( dinden çıkacak) olursa, ya da eşierden biri İslam diııine girer dıe: diğeri eski dininde }:alırsa (kafir-ınüşrik olarak yaşamaya devam ederse), evlilik ge-
(30) A.H. Akseki, İslam Dini, s. 8. Ankara, 1970. (31) Safa Mürsel, a.g.e., s. 132. (32) İlyas Ba-Yunus, İslam Sosyolojisi (Tre.) s. 77, İst., 1986. (33) Bakara, 83, 177; Nisa, 8, 36; Maide, 106; Enam, 153; Enfal, 41; Tevbe, 113;
Nahl, 90; İsra, 26; Nur, 32; Rum, 38; Fatır, 18; Şura, 23; Haşir, 7.
46
çersiz olur. (34) islam tarihi, dinini yaşamak için en yakın aile çevresini terkleden birçok müslümanın hayat hikayeleriyle doludur.
Kur'an'da ''kafir kadınları nikahımzda tutmayınız" (38) buyrulu
yor. Böylece müşrik kadınlarla hayat sürmek yasaklanm1ştır. Hu-6eybiye Antlaşmasıyla ortaya çıkan yeni durumu tanzim eden bu ayete göre, müslümanlara sığınan mürnin kadınlar müşr.iklere iade edilmeyecek, kendilerine yeni esaslar uygulanacaktı. Bilindiği gibi Hudeybiye Antiaşmasında müslümanların aleyhine işleyen bir madde bulunmaktaydı. Buna göre, kafiderden müslümanlara iltica eden mürninler onlara iade edilecekti. Bu ayet, iade edilecek olanlarm mümin erkekler olduğunu, mürnin kadınların, kafirlerin nikahlarında kalmaları söz konusu olmadığı için anlaşma kapsamına girmediklerini açıklamış oluyordu. (36 ) Rivayete göre bu ayet nazil olunca Hz. ömer, nikahı altındaki iki müşrik kadını boşamıştır. Bunlardan birisi Muaviye b. Ebi Süfyan1a, diğeri ise Süfyan b. ümeyye'ye gitm işti. (37)
3 - İslami ailenin, bir asra yakın zamandan beri batıda ortaya çıkan ve gittikçe gelişen modern aile tipinden etkilenmediğini ~öylemek imkansızdır. Fakat Islam'a bağlılığın tabii bir sonucu olarak İslam illkel,erinde bulunan İslami aile yapısının hala küçüml"tnmeyecek derecede var olduğu bilinen bir gerçektir. Zira, Anne, baba, çocuklar, büyük baba ve anne gibi kalabalık bir · nüfusu himaye eden İslami aile yapısı, dağılması imkansız bir bütünlük arzetmektedir. O kadar ki, islam'a göre teyze bile anne gibi kabul edilmiştir. (38)
İslami aile çok geniş olmayan fakat çekirdek olacak kadar da dar olmayan bir aile tipidir. Ailede önemli olan, bireylerin birbirine karşı sorumluluklarını müdrik olmalarıdır. Hz. Peygamber'in (s.a.s.) "Hepiniz çoban.sınız ve maiyetiniz altındaki sürüden sorumlusunuz." ( 39 ) şeklindeki sözleri, ailede yer alan herkese konumuyla orantılı bir sorumluluk yüklemektedir. Baba bir çoban olduğu gibi anne de bir çobandır. Her birey kendi çapında sorumluluk taşımaktadır. Bu nokta gözönünde bulundurulduğu zaman aile fertleri arasında,
(34) Abdurrahman eLCezeri, el-Fıkıh 'Ala Mezahibi'l-Erba'a, V, 433, İst., 1986. (35) Mümtehine, 10. (36) İbni Kesir, Tefsirü'l-Kur'anı'LAzim, IV, 376, Beyrut, 1987. (37) İbni Hacer, Fethü'l-Bari, V. 332, Darü'l-Marife, Beyrut, tarihsiz. (38) Buhari, Sahih, Sulh, 6. (39) Buhari, Sahih, Cuma, ll.
47
sorumluluklarıyla orantılı olarak yardımlaşma da söz konusu olacağı i~in ailedeki hacim ölçüsünün büyük önem taşıyacağı. görülecekt~r. Bu itibarla denebilir ki, İslamın tesbit ettiği aile çevresinin genişliği gerçekçi bir anlayışa dayanmaktadır.
IV - AİLENİN KURULUŞUNDAKi SIRLAR
1 - Evlilik:
İslam toplumunun temeli ailedir. Ailenin temel bireyleri de karıkocadır. Çocuklar ikinci derecede ailenin bireylerindendir. Erkek ve kadının birbirine karşı ilgi duyan farklı cinsler olarak yaratıl~ ması evliliğin ve aile olmanın en ta;bii ve en itici gücüdür. Kur'an'da, hadın ve erkeğin birbirine eş olarak yaratılması, eşler arasında sevgi ve şefkatın peyda edilmesi Allah'ın ayetlerinden kabul edilmiştir. (40 ) Ancak insanlar alışkanlık ve ülfet perdesi altında kalamk çoğu kez bu derin sevgi ve şefkatın Allah'ın varlığına ve birliğine !:ir delil olduğunu idrak edememektedirler. Oysa aynı ayrette geçen ''huzur ve sükun bulmanız için .. .'' ifadesi eşierin bir tesadüf sonucu olarak değil, kasdi bir şekilde birbirine eş olarak yaratıldıklarını ve onları yaratan Zatın ( c.c.) eğlenceden başka şeyler de istediğini
açıkça göstermektedir.
Bir makineyi icad eden kimsenin herkesten çok o makinenin nasıl çalışacağını bilmesi kadar doğal bir şey olamaz. İnsan da Allah'ın yarattığı kompl<e:ks bir varlıktır. Yaratma sanatı Allah'a mahsus olduğu ve şimdiye kadar insana sahip çıkan bir başka varlığın mevcudiyeti söz konusu olmadığına göre İnsanı Allah yaratmıştır. İnsanın yemesinin, içmesinin, yatmasının, üremesinin ve çalışmasının nasıl olması gerektiğini de en iyi şekilde bi11en Allah'tır. "İnsanlar yalnız 'inandık' demekle hiç sınanmadan bırakılacaklarını mı saillrdılar ?" ( 41 ) ayetinin ifade ettiği gibi, Allah insanı yarattıktan sonra başıboş bırakmamıştır. İnsana yaşama biçimini öğreten peygamberler Allah tarafından gönderilmiştir. İlk insan olan Hz. :Adem'in aynı zamanda bir peygamber olması, toplumun temelini oluşturan ailenin ve bu ailenin temel yapı elemanları olan karı-kocamn kuralsız bir biçimde ve sırf eğlenmek amaciyle bir araya gelemeyeceklerini açıkça göstermektedir.
(40) Rum, 21. ( 41) Ankebut. 2.
48
2 - Allah'ın İki Yasası :
Allah'm, kainatta cari olan iki yasası vardır :
Birincisi) "irade'' ve "tel{viu''. sıfatlarından gelen bir. yasadır ld, buna şeri.at-·i jıtriye (yaratılış kanunu) diyoruz. Allah, yarattığı her şeye uygun bir işleyiş tarzı vıeı belli bir karakter ihsan etmiştir. (42 ) Buna göre her varlık· yaratılış yasasına uygun bir şekilde hareket etmek zorundadır. Ancak yaratılış kanunu akıl ölçüleriyle tartılmaz. Nitekim, masurri olan ·birçok insan ve hayvanın başına ge1en acı müsibetlerin hikmetini idr'ak etmek imkansızdır.
İnsanın tes:ıdüfen dünyaya geldiğini iddia edenler, Allah'ın bu yasasına yanlış olarak "tabiat yasası" adını vermişlerdir.. Oysa tabiatı meydana getiren parçalar birer birer ele alındığı zaman aciz birer malıluk olduklarını görürüz. :Bimr birer ele alındığında yaratılmış oldukları anlaşılan bir dizi parçanın bir araya gelerek yaratı. cılık gücüne erişmesi mümkün değildir. Şeriat-i fitriye yasasının işleyiş ve tatbiki Allah'ın iradesine bağlıdır. İnsan dahil her varlık bu yasa;nın tesir alanı içindedir. Yasanın yazılı bir belgesi olmamakla beraber tefekkür eden insanlar için yer yüzü, hatta insanın kendisi bu ya'Sanın fıtri ayetleriyle doludur. (4
'3 ) Kur'an'da kesin olarak yer yüzünün dağlarında, denizlerinde, ağaçlarında, bitkilerinde, madenierinde ve canlı-cansız her varlığında insanlar için, Allah'ın
kudret, irade ve birliğine delalet ·eden ayetlJer bulunduğu ifade ediimiş ve insana hita:hen de şöyle buyrulmuştur : aKendi nefis!eriniute d.e ayetler vardır. Görmüyor musunuz?"(44)
Kur' an' da yeralan "Düşiinmüyorlar mı?, Akıl erdiremiyorlar ını?, Tefekkür etmiyorlar ını?, E~y akıl sahipleri, i b ret alınız, Bakınıız." gibi ifadeler hep bu yasadaki 1a.yetlere dikkati çekmek içindir.
ikincisi) Allah'ın kelam sıfatından gelen ve insanların dünya Vie ahiret saadetlerini tanzim eden bir yasadır. Bu yasa, peygamberlere gönderilen kitaplar· vasıtasiyle insanlara tebliğ edilmiştir. Bu yasanın bir diğer adı da "vahiy" dir. Semavi kitaplarda yeralan
(42) Taha, 50. (43) Bir çocuk, eline geçirdiği kuş yavrusuna acımayıp öldürüyor. Vucuduna
yerleştirilen şefkati su-i istimal ettiği için yere düşüp kafası kınlsa "şeriat-i fıtriye yasası" tarafından cezalandıtıldı, denilebilir. Ya da yavrusuna karşı ileri derecede şefkat duyduğu halde günahsız bir ceylana acımayıp parça. !ayan bir kaplanın, insafsız bir avcının kurşununa hedef olması, aynı yasanın cezalandırması biçiminde yorumlanabilir.
(44) Zariyat, 21, 22.
49
bütün kanunlar Allah'ın kelam sıfatından gelen yasanın birer ürü- .. r.üdür.
Bu yasanın evvelkisinden farkı, bir peygamber vasıtasıyla gönderilmesi, akıl sahiplerine ·hitap etmesi, yazılı olması ve insanlar tarafından uygulanabilir olmasıdır.
!şte aileyi oluşturan fertler arasındaki ilişkilerin fıtri seyrinde cer.eyan etmesi, huzur ve mutluluğun temin edilebilmesi için Allah tarafından insaıılara gönderilen yasalarda bir takım kurallar vazedilmiştir. Konusu insan olan Allah'ın son yasası Kur'an-ı Ker!m aileyi, ahlaki hukuki vıe sosyal yönden ele almış, birçok ayette cvlenme, boşanma, iddet bekleme ve miras gibi doğrudan aileyi Ugilendiren çeşitli konulara temas edilmiştir. Hz. Peyyamber (s.a.s.) de özel hayatında ailenin tüm yönlerini açıklamış, aile hayatında izlenecek yol konusunda insanlığa rehber olmuştur.
Kuşkusuz insanlar bu ilahi esas ve kurallara göre hareket ettikleri takdirde maddi ve manevi mutluluğa erişeoeklerdir.
V - EVLtLtGiN KUR'AN VE HADiS'D-E UAYANAGI :
Bir erkekle bir kadının birbirini eş olarak seçmeleri sonucu oluşan evlilik fıtri bir olay olmakla birlikte, insanın fiilieri arasında da yer. amalktadır. Bu itibarla, ıevliliğin Kur'an'daki dayanağını kısaca görmek gerekir. Gerek doğrudan gerek olaylı olarak evliliğe temas eden birçok ayet ve hadis bulunmaktadır.
1 - Daha önce de bahsi gıeçen Rum Suresinin 21. ayetinde evliliğin çerçevesi çizilmiştir. Burada özellikle iki önemli husus göze çarpmaktadır. ıEşlerin kayna:şıp huzur bulmaları ve aralarmda sevgi ile şefkatın yaratılmasıdır. Eşler arasındaki bu kaynaşma maddi olabileceği gibi manıe:vi de olaibilir. Hz. Peygamber'in (s.a.s.) bir hadisinde ruhlar techizatlı askerlere benzetilmiştir. Ruhlar aleminde taruşanlar. kaynaşabildikleri halde tanışmayanlar bir araya gelemiyorlar. (45 ) Anlaşılan o ki, her ruh kendisinıe uygun olan bir başka ruhu bulunca imtizac eder. Bir miktar suyu diğer bir miktar su ile karıştırınca onları birbirinden ayırmak nasıl mümkün olmuyorsa, ruhları imtizac etmiş eşleri birbirinden ayırmak da o derece
( 45) Buhari, Sahih, Enbiya, 2.
50
zordur. Hatta birbirini seven çiftlerden birisinin hastalanması diğ·erinin de hastalanınasına çoğu kez sebep olmaktadır. (46 )
Allah insanlara hitalben "Sizin cinsinizden size zevce (eş) olaı
Lilecek varlıkları yaratması O'nun ayetlerindendir."(47 ) buyuruyor. Bir diğer ayette Allah : ''Odur ki sizi bir tek nefisten yarattı. Gönlü huzur bulsun diye oııdan eşini var etti."(48 ) buyuruyor. Bu ayet bize, topraktan yaratılan Hz. Adem'in sıkılmaması için eşi Hava'nın (onun kaburga kemiklerinden) yaratıldığını ifade ediyor. (49 ) Şa
yet, Allah insanları hep erkek olarak, eşierini de ayrı cins olarak, cinlerden ya da hayvanlardan yaratsaydı eşler arasında sevgi ve ı5efkat oluşmayacaktı. Hatta sevgi yerine nefret hakim olabilirdi.
Bir erkek iki maksat için bir kadınla hayatını birleştirir. Ya onu çok sevdiği için, ya da ona karşı cinsi şefkat duyduğu için. Bir erkeğin 'kadından çocuk· sa[hibi olmak istemesi ya da kadının korunmaya muhtaç olması gibi seıbepler, cinsi şefkaten öürü birleşmenin mümkün olduğunu gösermekedir. (50)
2 - Kur'·an-ı Kerim, Aranızdaki bekarları, kölıe ve cariyelerinizden iyi olanları .evlendirin. Eğer yoksul iseler Allah lutfuyla. onları zengiııleştirir." (51 ) ay etiyle evlenmeyi teşvik etmiştir. Zira evlilik namuslu yaşamanın en önemli ve en kolay yoludur. (52 ) Meşru olmayan bir birleşme şekli olan zinadan sö~eden ayetlerden sonra Aranızdaki bekarları evlendiriniz." hükmünün yeralması, gayr-i meşru birleşmelerin tehlikesine bir başka yönden dikkat çekmekteıdir. (53 )
Evlenmemiş bekarların evlendirilmesiyle ilgili olarak Kur'an'da yer alan bu ıemir, zaruret olmadıkça ömür boyu bekar kalmanın doğru oJmayacağına bir işaret sayılabilir.
3 - AllMıu Teala bir ayet-i kerimede erkeklere hitaben, "Onlar sizin i~ 'bir elbisedir, siz de onlar için bir ıelbisesiniz."(54) buyuruyor. Eşierin birbirine elbise olmaları, birbirini zinaya düşmekten korumalarını ifade eder. (55 ) öteyandan "Libas'' (elbise) sözcüğü
(46) İbnu Kayyim el-Cevzi, Revdatü'l-Muhibbin, s. 73, Bayrut, Tarihsiz. (47) Rum, 21. ( 48) Araf, 189. (49) Zemahşeri, el-Keşşaf, II, 189, Neşru Edebi'l-Havza, Tahran, Tarihsiz. (50) İbnu Kesir, Tefsir, III, 439. (51) Nur, 32. (52) Kurtubi eLCami Liahkami'l-Kur'an, XII, 239, Beyrut, tarihsiz. (53)Alusi, Tefsir, XVIII, 14. (54) Bakara, 187. (55) Alusi, Tefsir, II, 65.
51
Kur'an'da, Allah tarafından nazil olan nimetlerden kabul edilmiştir. · .Ancak Km' an elbiseyi maddi ve manevi diye iki kısrr.a ·ayırır. Mad- . di elbise "insamıı çirkin yertııe örtecek' giysi" olarak ifade edilirken, manevi elbise "takva libası" şeklinde ifade edilmiştir. Takva, günahlardan ve dolayısıyla Allah'ın azabından korunma tedbirleridr .. (56) Ayet şöyle : ((Ey Ademoğullan! Size çirkin yerlerinizi örte-. cek giysi, süslenecek elbise indirdik T'akva elbisesi daha hayırbdır. işte buıı1ar Allah'ın ayetleTindendir, belki düşünüp öğüt alırlar."(57)
E'şler de birbirini günahlardan · koruduldarı için, başka bir de,yimle, birbirini kesin bir azabı netice veren zinadan korudukları için biri diğerine elbise olarak ifade edilmiştir. Rasulüllah'm, "Kim evlenirse diniııin ya;rısmı ikmaJ etmiş olur. Geri kalan yarısı için de Allah'tan korksuıı"(58) hadisi göiZönüne alınırsa eşierin birbirine elbise oluşları daha da iyi anlaşılır. Ayetin (Bakara, 187) ifade ettiği bir diğer husus, kadın ve erkeğin birbirine helal oluşlarıdır. İnsanın; giydiği elbiseden sakınması söz konusu olmadığı gibi birbirine elbise olan eşierin birbirinden sakınması da söz konusu değildir. (59 )
4 -Evliliğin en önemli neticesi nevin hekasına sebep olmasıdır. Buna işaret eden bir ayette ''Kadmlarımz tadaıuzdır."(60 ) buyl'Uluyor.
Bu ayette, kadının topluma göre olan durumu, insanın ekip biçtiği bir tarlanın durumuna benzetilmiştir. Gıdalanmak ve ertesi yıla tohum saklamak amaciyle tarlaya ihtiyaç duyulduğu gibi, insan nevinin bekasını temin etmek için de kadına ihtiyaç vardır. (61 ) Bu itübarla denebilir ki, evliliğin asıl amacı cinsel arzuları tatmin etmek değil, n.eslin devamını sağlamaktır. Bütün canlılarda görülen tabii üreme, evliliğin, neslin çoğalmasına yönelik bir hareket olduğu gerçeğini açıkça göstermektedir. Bir bakıma neslin muhafazası işi, insamn uhdesine atılan bir görevdir.
5 - İnsanın ahlaki seeiyelerini ve moral değerlerini tahrib eden en büyük düşman "sifah"tır (iffetsizliktir). Sif<:htan korunmanın tek yolu ise "ihsan" (sad ile, iffetli olmak demek) dır.
(56) Razi, Tefsir, V, 169, Tahran, tarihsiz. (57) Araf, 26. (58) el-Münavi, Feydü'l-Kadir, VI, 153, Beyrut, tarihsiz. (59) Tabatabai, el-Mizan, II, 45. (60) Bakara, 223. (61) Tabatabai, el-Mizan, II, 214.
52
Kur'an'da mesru evlilik icin. "namuslu olmak ve nefsi haramdan > ~
korumak" (62 ) anlamına gelen '''ihsan" kelimesi değişik şekillerde kul-lanılmıştır. (63
) Çünkü eşierden herbiri diğeri için birer kale ve sığınak durumundadır. Maddi ve manevi tüm ihtiyaçlarını bu sığınaikta karşıladıkları gibi, biribirini günahtan, şehevi duyguların baskısından ve hayatın diğer olumsuzluklarından korumaktadırlar. öteyandan meşru olmayan ilişkiler için "sifah" (su dökmek-zina yapmak) (64 ) ifadesi kullanılmıştır. (65
) Zira gayr-i meşru ilişkiler içinde bulunan erkek ve kadın, birbirinin "hayat suyu" olan menisini alutınakla iffetlerini zedelemiş oluyorlar. Oysa bu su, insan nesiinin devamını sağlamak amaciyle Allah tarafından insanın bedenine yerleştirilmiştir. Gayr-i meşru bir ilişki sonucu akıtıldığı zaman, taraflar kendilerini manevi kirlerden ve israftan koruyamayacakları gibi, nesilleırini telef olmaktan ve aile hayatlarını tahripten kurtararnazi ar. (66 )
Allah, bir kadının meşru evlilik sonucu "mulısanat"tan (iffetli hanımlardan) sayılabileceğini, gayr-i meşru bir ilişkiye girdiği ya da gizlice dostlar edindiği takdirde iff.etinin bozulacağını haber vermiştir. (67 )
SONUÇ
Toplumun temeli ailedir. Aile de, meşru bir evliliğe dayanan toplumsal ve kutsal bir kurumdur. islamiyetİn tüm kurumları gibi evlilik kurumu da, işleyişi itibariyle mutlak özgürlükle mutlak kısıtlılık erasındaki vasat bir yolda yeralmaktadır. Herşeyden önce, evlilik gelinle damat arasında gerçekleşen hayati bir sözleşmedir. Bu sözleşmenin en ilginç yanı, Allah ve Rasulü'nün adına yapılmasıdır. Başka bir deyimle, Allah adına yapılmayan sözleşmeledn meşruiyeti her zaman tartışılmıştır.
Evlilik konusunda üzerinde durulması gereken en önemli hususlardan biri de, evlenecek adayların evlilik sözleşmesinden önceki tanışmalarıdır. İslam fıtrat dini olduğu için, evlilik için gerekli olan bu ön hazırlığı ve görüşmeyi teşvik etmiştir. {68) Ancak burada dik-
(62) Zemahşeri, el-Keşşaf, I, 497. ( 63) N isa, 24, 25. (64) Zemahşeri, a.g.e., a.y. (65) Nisa, 24, 25. (66) Seyyid Kutub, Ff ziliH'iLKur'an, II, 225 Beyrut 1980. ( 67) N isa, 25. ' ' (68) Ahzap, 52; Tirmizi, Sünen, Nikah, 5.
53
kat edilmesi gereken husus, adayların yalnız olarak görüşmemeleridir. Bu itibarla, nikahtan önce cinsel ilişki tamamen yasaklanmıştır. Bu maksada yönelik olarak İslam nikah akdini oldukça basit bir muameleye indirmiştir, denebilir ki, İslam'da kaıbul edilen evlenıne akdi dünyanın en kolay ve en seri sözleşmesidir. Çünkü nişanlıla:rın ya da vekillerinin Allah için şahidlik yapan iki şahidin huzurunda sözlü beyanlarıyla akid tamamlanıyor.
İslam dışı ve İslam'a yabancı toplumlarda "birbirini daha iyi tanımak'' gerekçesiyle, adaylar arasında yakın ilişkilere müsaade edildiği için gayrci meşru çocuk sayısı artmaktadır. İslam dini evlilikte, idael olarak özgür seçimi esas alır. Akrabaların, adayla:ra yardımcı olmaları, adayların özgür iradelerini etkHemez. Hatta akrabaların adayiara yardımcı olmamaları, evliliği imkansız hale getirebilir. "Yabancı bir erkekle yabancı bir kadının yalnız olarak bir anı.ya gelmemeleri" gerektiği yolundaki hadisi(69 ) bu açıdan değerlendirmek gerekir.
(69) Buhari, Sahih, Nikah, lll, 112, Beyhaki, Sünen, VII, 90, Beyrut, tarihsiz.
54