kerkÜk vakfi kerkÜk vakfi sayi/issue yil/year 17 kÜltÜr sanat edebİyat ve folklor dergİsİ...

68
KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015 KARDAŞLIK 66 Haşim Kasım Salihi (1926-15 Haziran 2015)

Upload: others

Post on 02-Jan-2021

4 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFIKERKÜK VAKFI

SAYI/ISSUE

YIL/YEAR 17

KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRANREVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK 66Q

ARD

ASH

LIQ

QA

RDA

SHLI

QKA

RDA

ŞLIK

6617

ISSN

130

2285

73-4

2015مجلة ثقافية فنية ادبية تراثية نيسان - حزيران

السنة

العدد

الفقيد الاديب حسن كوثر Haşim Kasım Salihi (1926-15 Haziran 2015)

Edebiyatçı Hasan Kevser(1942 - 8 Mayıs 2015)

Page 2: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

Acar Okan’ın yeni çıkan bu eserini Ötüken Neşriyat’tan isteyiniz.

Ata Terzibaşı’nın 4 kitap halinde yayımlanan ve Irak Türkmen kül-

türünün başyapıtı sayılan Kerkük Şairleri’ni

Kerkük Vakfı’dan isteyiniz.

KARDAŞLIKKültür Sanat Edebiyat ve Folklor Dergisi

Yıl 17 Sayı 66 Nisan - Haziran 2015

KERKÜK VAKFI

Fiyatı : 7.5 TL (KDV Dahil)

Kerkük Vakfı Adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü

Erşat HÜRMÜZLÜ

Editör ve Genel KoordinatörSuphi SAATÇİ

Yazışma adresi P. K. 20 Cerrahpaşa/İSTANBUL

Tel. (0212) 584 00 75Belgegeçer (0212) 584 00 76

www.kerkukvakfi.comwww.kardaslik.org

email: [email protected]

İdare Merkezi:Haseki Sultan Mahallesi Kuka Sokağı

Huzur Apt. No: 1/1Fındıkzade/İSTANBUL

TemsilcilerHabib HÜRMÜZLÜ (Ankara)

Ali İhsan NAQIB (ABD) Necat KEVSEROĞLU (Kerkük)

Bilim KuruluProf. Dr. Ziyat AKKOYUNLU

Prof. Dr. Yavuz AKPINARProf. Dr. Abdülhalik BAKIRProf. Dr. Haşim KARPUZ

Prof. Dr. Mahir NAKİPProf. Dr. Suphi SAATÇİ

Prof. Dr. Saim SAKAOĞLUProf. Dr. Abdüsselam ULUÇAM

Yazı KuruluKemal BEYATLIKemal ÇAPRAZ

Aydil EROLErşat HÜRMÜZLÜ

Habib HÜRMÜZLÜİzzettin KERKÜK

Mahir NAKİPAcar OKAN

Ömer ÖZTÜRKMENSuphi SAATÇİSuphi SALT

KARDAŞLIKKerkük Vakfı İktisadi İşletmesi tarafından Türkçe, İngilizce ve

Arapça olarak üç ayda bir yayınlanır hakemli bir dergidir. Dergide yayınlanan yazıların sorumluluğu imza sahiplerine aittir. Dergide yayınlanmış yazılar ve fotograflar kaynak gösterilerek alınabilir.

Abone yurtiçi yıllık 30 YTL, yurtdışı yıllık 50 $ veya 40 Euro Posta Çeki No: 5325057 Cerrahpaşa/İstanbul veya İş Bankası

İstanbul, Fındıkzade Şubesi Hes. No: 1068 840492EUR Hes. No: 1068 3312429Dolar Hes No: 1068 3312415

Tasarım Ercan ŞİMŞEK

BaskıŞenyıldız Matbaacılık

Zeytinburnu Mah. Gümüşsuyu Cad. No:3 K:2 Zeytinburnu Merkez, Zeytinburnu, İstanbulAdres tarifi:

Tel: +90 212 483 47 91

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş.İstiklâl Cad. Ankara Han 65/3

34433 Beyoğlu-İstanbulTel: (0212) 251 03 50 • (0212) 293 88 71

Faks: (0212) 251 00 12İnternet: www.otuken.com.tr

E-posta: [email protected]

Page 3: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

1 KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

İÇİNDEKİLER

10 17 31 35

Bu Coğrafya Emlakçiden Alınmamıştır • Editörden 2

HoyratlarAlper SAATÇİ • şiir 9

Ali İhsan Paşa’nın Musul İle İlgili Yayım-lanmamış Mektubu • Erşat HÜRMÜZLÜ 4

100. Yıldönümü Dolayısıyla Bir Türkmen Aydının Çanakkale Savaşı Izlenimleri •Veysel ERGİN 10

DörtlüklerReşit BOSTANCIU • şiir 6

Kırımoğlu’na Türkmen BayrağıKardaşlık 17

Irak Türkmenlerinden Bir Dilci: İh-san S. Vasfi • Önder SAATÇİ 24

Türkmen Kültür Sahasında Tafsilatlı Olarak Ele Alınmayan(Zavra) Gazetesi 146. Kuruluş Yıl Dönümünde • Aydın KERKÜK 28

Büyük Oyunun İçindeki Küçük Yerimiz • Mahir NAKİP 7

Türkiye’nin Irak’taki Kültür Kurumları Hakkında Bir Rapor • Ömer ÖZCAN 18

DörtlüklerFuad Şeyh MUSTAFA • şiir 27

Kerküklü müsünüz?Mehmet Ömer KAZANCI • şiir 30

Dr. Nefi Demirci’ye Saygı GünüKardaşlık 31

Erbil’in Çilekeş Şairi IINazım TERZİOĞLU 35

İki HikâyeHaşim Kasım SALİHİ 42

İran TürkmenleriDr. Abdolvahid Soofizadeh 46

İsmi Lazım Değil Hatırladıklarım - Kırk Ambar • Türkmen Dağarcığı 32

Suphi Saatçi’nin Şiirleri Üzerine Bir Söyleşi • Seyhun ŞAHİN 38

Türkmen AlbümündenEditörün Seçtikleri 44

ARAPÇA 50-64

İNGİLİZCE 47-49

Page 4: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

2

Bu Coğrafya Emlakçiden Alınmamıştır

Suphi SAATÇİ[email protected]

Editör’den

Mensup bulunduğumuz Türk mil-leti, yazılı tarih belgelerine göre 2500 yıllık geçmişiyle, dünya tarihinde büyük bir rol oynamıştır. Yaşadıkları sert bozkır ikliminin koşullarına göre savaşçı ve atılgan bir ya-pıya sahip Türkler, atı çok iyi kullanmış, at üzerindeyken savaşmayı büyük bir sanat hâline getirmişlerdir. Bu sa-yede eski dünyanın en hızlı ulaşım aracı olan at, Türklere cihangirlik yolunu açan büyük bir rol oynamıştır. Topyekûn asker olan Türklere ordu-mil-let veya asker-millet denilmesi de, bir tesadüf eseri olmamış-tır.

İslamiyet’i kabul ettikten sonra Orta Asya’dan batıya doğru akan Oğuz boyları İran üzerin-den Anadolu’ya dayanmışlar-dır. Fetih ruhu ile İslamiyet’in Allah yolunda cihat aşkı bir-leşince, Türklerin tarih sah-nesindeki misyonu daha bir berraklaşmıştır. Uzun bir ma-ceranın başlangıcı olan 1071 Malazgirt Savaşı, Türklerin ta-rih boyunca yarattıkları üç bü-yük dönüm noktasının ilki sayı-lır. Dünya tarihinin akışı içinde Türklerin başrolde yer almala-rının ilk etabı olan Malazgirt, Anadolu kapısının açılması ile 1453 yılında İstanbul’un fethi ile sonuçlanacak bir uzun yü-rüyüşün başlangıcı olmuştur. 380 yılı aşan bu büyük ve kut-

lu yürüyüş boyunca Erzurum, Sivas ve Kayseri’den itibaren, Anadolu’da medeniyet abide-leri inşa edilmiş, şehirler ku-rulmuş ve kurulu olan şehirler geliştirilmiştir.

Anadolu Selçuklu devletinin Anadolu’da sağladıkları gü-venlik ve huzur ortamı saye-sinde, iç kalelere ve surlara sı-kışmış olan şehir ve kasabalar, surun dışına taşarak büyümüş-ler ve gelişmişlerdir. Güven ve barış ortamının sağlanması ile ticaret ve buna bağlı olarak refah artmıştır. Anadolu’da ticaret ağlarının gelişmesi ve tarihî ipek yolunun canlanma-sı sonucu, yüzün üzerinde ker-vansaray ve han yapılmış, yol-lar ve köprüler inşa edilmiştir. Ordularını daha güçlü ve çevik hale getiren Selçuklular, İslam dünyası üzerine musallat olan Haçlı ordularını kırarak geri püskürtmüşlerdir.

Selçuklulardan sonra bu tarihi misyonu devralan Osman-lı Beyliği, kısa sürede güçlü bir örgüt halinde, batı dün-yasının karşısına dikilmiştir. İstanbul’un fethi ile impara-torluk haline dönüşen Os-manlı, Malazgirt’ten sonra ikinci büyük dönüm noktasını gerçekleştirmiştir. Balkan-lara kadar uzanan Osmanlı saltanatı, bir dünya başkenti olan İstanbul’u yeniden imar

ve inşa etmeye başlamıştır. Büyük bir stratejik derinliğe sahip İstanbul, eski dünyanın merkezi olmuştur. Dünyanın en kudretli hükümdarı olan Yavuz Selim döneminde Os-manlı devleti, büyük bir so-runla karşı karşıya kalmıştır. Bu devlet ya cihanşümul bir güce ulaşacak veya mahalli bir beylik olarak varlığını sürdüre-cektir. Doğuda İran ve Mısır’da Fatımî devleti, Osmanlı ege-menliği için birer tehdit oluş-turuyordu. Özellikle hilafeti elinde tutan Mısır Memluk devleti, İslam dünyası için de bir sorundu. Bunların verdi-ği rahatsızlık, yıllardan beri kangren haline dönüştüğü için Yavuz Selim, 8 yıllık sal-tanatı sırasında bu iki gaileyi de ortadan kaldırmıştır. Böy-lece üçüncü dönüm noktasını aşan Yavuz Selim ile Osmanlı Devleti, cihangir bir statü ka-zanmıştır.

Kanunî Sultan Süleyman döne-minde dünyanın merkezi olan İstanbul, tarım ve ticarette, eğitim ve kültürde, sanat ve mimarîde en üst düzeye çık-mış, Osmanlı donanması de-nizcilik alanında süper güç ha-line gelmiştir. 400 yıl boyunca Orta Doğu’dan Balkanlara uzanan büyük bir coğrafyada yaşayan Osmanlı tebaasını ba-rış ve güven içinde yaşatmıştır. Irk ve din ayrımı yapmadan,

Page 5: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 3

her mezhebe mensup etnik topluluk ve cemaati kucakla-yan Osmanlı yönetimi, aynı coğrafya içinde yer alan her-kese asude bir hayat yaşat-mıştır. Osmanlı yönetiminin tek ideali i‘lay-i kelimetullah yani Allah’ın adını yüceltmek-ti. Allah rızasını kazanmak için, İslam’ın adaletini ve güzelliği-ni yaymak uğruna her türlü mücadeleyi göze alan Osmanlı yönetiminin gösterdiği başa-rının sırrı da bu noktada gizli olsa gerektir. Hiçbir halka zul-metmeyen, adaleti ve refahı eşit biçimde halkı ile paylaşan Osmanlı yönetimi, Müslüman olmayan toplulukları da hima-ye etmiştir.

Batı dünyası tarafından sürekli iş-galci ve barbar gösterilmeye çalışılan Osmanlı Devletinin al-tını oymak ve bu coğrafyadan söküp atmak için tarih boyun-ca oyunlar tezgâhlanmıştır. Özellikle İngiltere’nin, Osman-lı bayrağının dalgalandığı İs-lam coğrafyasını ele geçirmek için, birçok devletle yapmadığı ittifak ve girmediği oyun kal-mamıştır. Osmanlıya karşı her devirde haçlı ittifakı sergilen-miş ve İslam dünyasını batının hegemonyasından koruyan bu büyük devletin parçalanması için her fırsat değerlendiril-miştir. Nitekim Birinci Dün-ya Savaşından önce Osmanlı topraklarının bölüşülmesi için haritalar üzerinde gizli ittifak-lar yapılmış ve savaş öncesi Osmanlı tebaalarının etnik ve dinî duyguları kışkırtılarak yer yer ayaklanmalar başla-tılmış, bunlara her türlü silah ve destek sağlanmıştır. Bunun sonucunda Balkan faciaları yaşanmış, Osmanlı devletinin Müslüman halklarına karşı korkunç katliamlar düzenlen-miştir.

Birinci Dünya Savaşının kurgu-

su, esasen Osmanlı mirasının paylaşılması üzerine oturtul-muştur. Kuzey Afrika’nın, Ara-bistan yarımadası başta olmak üzere bütün bir Orta Doğunun sömürgeleştirilmesi, bu pla-nın büyük bir parçası olarak sahneye konmuştur. Birinci Dünya Savaşında, İslam dün-yasının hamisi olan Türklere Anadolu bile çok görülmüş, bin yıllık vatanımızın birçok bölgesi işgal edilmiştir. Sonun-da Türk milleti canını dişine takarak, yedi düvele karşı kur-tuluş savaşı vermiştir. Sözün kısası Anadolu insanı, yaşadığı toprakları ve kutsal saydığı va-tanını kimseye kaptırmamıştır.

Osmanlı döneminden beri Tür-kiye, Orta Doğu ve Balkanları besleyen bir misyona sahipti. Bu misyon hâlâ devam etmek-tedir. Bu topraklar haksızlığa, zulme ve tehlikeye maruz ka-lan herkesin sığınağı olmuştur. Günümüzde bile Türkiye Orta Doğu halklarının eğitim, tica-ret ve sanayi merkezidir. Her geçen yıl sayıları daha fazla artan Balkanlı, Orta Doğulu, Azerbaycanlı, Türkmenistan-lı, Kazakistanlı, Kırgızistanlı ve diğer bölgelerden gelen öğrenciler, eğitim ve öğretim amacıyla Türkiye’de okuyor-lar. Aynı bölgelerden gelen iş adamları ticaret, sanayi ve bankacılık alanında Türkiye ile çalışıyorlar.

Yaşadığımız toprakların sahip ol-duğu stratejik derinlik, tarih boyunca birçok milletin işta-hını kabartmıştır. Tarihimizi ve tarih boyunca yaşadığımız macerayı bilmeyen, kavrama-yan ve anlamayan insanlar, bu toprakların geleceği üzerinde tasavvur sahibi olamaz. Şunu çok iyi bilmemiz gerekir ki biz, bu topraklar üzerinde kendi gücümüzle duruyoruz. Askerî, beşerî ve siyasî gücümüz ze-

delendiği an, bu topraklar üzerinde bizi beş dakika yaşat-mazlar. Bizim bu söylediğimiz bir tahmin değildir. Bu felaketi yaşamış olan milletimiz, bu-nun şuurunda olmak zorun-dadır. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, bu gerçeği anlama-yan pek çok insan vardır. Bu yüzden herkes aklını başına devşirmelidir.

Yeryüzünde var olan bütün mil-letler, yaşadıkları coğrafya-nın stratejik derinliğine göre misyonlara sahip olurlar. Bu tarihin değişmez bir kaderidir. Türkiye de coğrafyasının stra-tejik derinliğine göre kendi misyonuna göre davranmak ve kendini yönetmek zorun-dadır. Hayatımız, planlarımız ve göreceğimiz rüya bile her zaman bu misyona uygun ol-malıdır.

Tarihî maceramızı bilmeyen ve anlamayan siyasî kadrolar da, ülkenin geleceğini inşa etmek iddiasında bulunamaz. Türkiye’de iktidar ve bu ülke-nin kaderi üzerinde söz sahi-bi olanlar, bu tarih şuurunda olduğu oranda, bu ülkeyi is-tikbale taşır. Çevremizdeki ül-kelerde yaşanan yangınlar ve giderek büyüyen felaketler-den dersler almalıyız. Kuzey Afrika’da, Irak’ta, Suriye’de ve Yemen’de yaşananlar şuur-suzluğun, aymazlığın ve gözü dönmüşlüğün, insanları ne-reye kadar götürdüğü anlaşıl-malıdır.

Binlerce şehidin kanı ile besle-nen bu topraklar emlakçiden alınmamıştır. Yüce Allah mil-letimize ve devletimize zeval vermesin…

Page 6: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

4

Çankaya Köşkü Arşivinden

Erşat HÜRMÜZLÜ

Ali İhsan Paşa’nın Musul İle İlgili Yayımlanmamış Mektubu

Bilindiği üzere Birinci Dünya Sava-şı sona erdiğinde Musul hâlâ Osmanlı kuvvetlerinden 6. Or-dunun elinde, Halep civarı ise Yıldırım Kuvvetleri uhdesinde idi. Mütareke müzakereleri sürerken 6. Ordu Komutanı Ali İhsan Paşa Musul güneyinde İngiliz kuvvetleriyle çarpışma-ya devam ediyordu. Gaye İn-gilizlerin Musul’a girmelerine engel olmaktı. Mütareke şart-larına göre ateşkes esnasında kuvvetler neredeyse o bölge-ler ellerinde kalacaktı.

Ali İhsan Paşa1 yıllar sonra bu ko-nuya ışık tutmak istese de ga-zetelere gönderdiği açıklama yayınlanmadı. O sıralarda Re-cep (Peker) Bey üniversitede İnkılâp Tarihi dersleri veriyor ve Cumhuriyet liderlerine aşırı bağlılığı nedeniyle Başvekil İs-met İnönü ile arası iyi olmayan Ali İhsan Paşa’ya çok sıcak bak-mıyordu.2

1 Ali İhsan Paşa (Soyadı Kanunundan sonra Ali İhsan Sabis) 1882 yılında İstanbul’da doğmuş ve 1957 de yine İstanbul’da vefat etmiştir. Birinci Dünya Savaşında Osmanlı ordusun-da önce Kafkas Cephesi, sonra Irak Cephesi komutanı, Kurtuluş Savaşında Garp Cephesi komutanıdır. 1954 yılında Demokrat Partiden 9. dönem Afyonkarahisar milletvekilliği görevini üstlenmiştir.(E.H)

2 Recep Peker ( 5 Şubat 1889-2 Nisan 1950). Recep Bey Kurmay Subay, Kü-tahya ve İstanbul Milletvekili, Maliye, Bayındırlık ve İçişleri Bakanlığı da yap-mıştır. 7 Ağustos 1946- 10 Eylül 1947 arasında da Başbakanlık görevini üst-lenmiştir. 1934 yılında Recep Peker Cumhuriyet Halk Fırkası Genel Sekre-

Ali İhsan Paşa Malta’dan kaçıp kurtuluş savaşına katıldığında daha kıdemsiz olan İsmat Paşa (İnönü) ile yıldızı hiç barışma-dı. Disiplinsizlik ve altları üst-lere karşı tahrik suçlamasıyla İstiklâl Mahkemesine sevkedil-di. Bu ithamlra kanaat getirme-yen Mahkeme üyeleri Mahke-menin yetesizliğine hükmedip konuyu iade etti. Ancak sonra tekrar İnönü baskısıyla Divan-ı Harb’e sevkedilip emekliliğe ayrıldı. Ali İhsan Paşa kırklı yıl-larda tutaklanarak ta Nazilere yakınlık ve Turancılık gerekçe-siyle hapse mahkûm edildi.3

Çankaya Arşivinde bulduğumuz üç belge bu konuya açıklık ge-tirmekte ve en önemlisi Lozan müzakerelerinde konu edilen Musul meselesinin kaynak-landığı olaya ışık tutmaktadır. Belgelerde kullanılan üslup ve imla’ya dokunulmamıştır.

1-Birinci Belge: Ali İhsan Paşa’nın Recep Peker’e Mek-tubu:

“ İstanbul 17 Nisan 1934

Efendim14 Nisan 934 tarihinde İstanbul

Üniversitesinde verdiğiniz takrirde benden bahsettiğinizi

teri idi ve Üniversitede İnkılâp Dersleri veriyordu.(E.H)

3 Hulusi Turgut’un derlediği ve bu dö-neme ışık tutan “Atatürk’ün sırdaşı Kılıç Ali’nin Anıları” kitabı, Türkiye İş Bankası Yayınları, 16.Baskı, 2014, s. 387-389 (E.H)

15 Nisan 1934 tarihli İstanbul gazetelerinde okudum. Buna karşı Milliyet, Cumhuriyet, Va-kit, Akşam ve Son Posta gaze-telerine gönderdiğim mektu-bun bir sureti melfuftur.

Cumhuriyet kanunlarına rağmen gazetelerin hiç biri mektu-bumu neşretmedi, herhalde zatıalinizden müsade almak isteyorlar.

Lutfen bu müsadeyi esirgemeye-rek mektubumun aynen neşri-ni temin buyurmanızı rica ede-rim. Verdiğim tafsilata göre Büyük Erkânı harbiyede bu-lunması lazımgelen ve benim-le İzzet Paşa4 arasında cereyan etmiş olan şifreli muhabereleri tetkik buyurduktan sonra gele-cek takririnizde bahsı yeniden tavzih ve tashih edeceğinizi ümit eylerim.

Cevabınızı bekler ve saygılarımı sunarım Efendim.

Mülga 1 ve VI ıncı Ordular Kuman-danı Ali İhsan”

2- İkinci Belge: Cumhuriyet Ga-zetesinin Cumhurbaşkanlığı-na yazısı:

Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı

4 İzzet Paşa(Furgaç) (1864-1937) Osmanlı ordusunda bir çok cephede savaşmış, Dünya savaşının son gün-lerinde 7 Ekim 1918 tarihinde Talat Paşa’nın istifasından sonra Sadrıazam-lığa atanmış ve Harbiye Nazırlığını da üstlenmişti.(E.H)

Page 7: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 5

Yunus Nadi bunun üzerine du-rumu Cumhurbaşkanlığı Umu-mi Katipliğine intikal ettiriyor-du. Yazının metni şöyle:

“Cumhuriyet Günlük Gazete

İstanbul, 16 Nisan 1934

Hasan Rıza BeyefendiyeCumhur Riyaseti Umumî Kâtip Ve-

kili- Ankara

Muhterem Beyim,Ali İhsan Paşanın gazeteye der-

colunmayan bir yazısı suretini bağlı olarak gönderiyorum. İddiadaki cüretin şumul ve ehhemmiyeti dikkati calip ma-hiyettedir. Aynı yazı Baş Vekil Paşa ile Recep Beyefendiye de gönderilmiştir.

Büyük Reis Hazretlerine tükenmez saygılarımı arz eder, gözleriniz-den öperim kardeşim.

Y. Nadi”5

3-Üçüncü Belge: Ali İhsan Paşa’nın mektubu:

“ Cumhuriyet Gazetesi Yazı İşleri Müdürlüğüne

15 Nisan 1934

Efendim

15/Nisan/934 tarihli nüshanızda Recep beyin bir gün evvel Üni-versitede verdiği derste benim harbi umumi nihayetinde Al-tıncı ordu kumandanlığım es-nasında mütareke tatbikatına ait hareketim hakkında bazı şeyler söylediği yazılıdır. Esa-sen bu yazılar diğer gazeteler-de intişar eden ifadelere tama-men uymadığı cihetle Recep beyin ağzından çıkan lafları ay-nen anlamak mümkün olmadı.

5 Yunus Nadi (1879-1945) Cum-huriyet Gazetesini kuran bir gaze-teci ve siyasetçidir. Osmanlı Meclis-i Mebusan’ında Mebus ve TBMM’de 6 dönem Milletvekilliği yapmıştır. Ga-zeteci ve sonradan Cumhuriyet Ga-zetesinin Başyazarı olan Nadir Nadi Abalıoğlu’nun( 1908-1991) babasıdır. (E.H)

Mahaza matbuat kanununun verdiği hakka istinaden şu tav-zihimin gazetenizin ayni sütu-nunda dercini hürmetlerimle beraber rica eylerim efendim:

1- Ben Harbiumumî nihayetinde mütareke müzakereleri esna-sında Altıncı Ordu kumandanı idim ve Musul şehri cenubun-da İngilizlerle muharebe edi-yordum. Yıldırım orduları Grup kumandanı Liman Fonsanders pş. Filistinde Şam üzerinden Halebe doğru ricat ediyordu. Almanların memleketimizi umumî surette terk mecburi-yeti esnasında Yıldırım Ordu-ları grup kumandanlığı yedinci ordu kumandanına tevdi olun-dum. Mütarekenin imzası sıra-sında Altıncı ordunun Musul ve Yıldırım ordularının Halebi elinde bulundurmasını vata-nın menfaati namına elzem gördüğüm cihetle ben hiç kim-seden emir almadığım halde kendi ordumdan yegâne ağır bataryam olan onbeşlik obüs bataryasını hemen kamyonlar-la çektirerek Musuldan ve yol-da olan makineli tüfekleride keza yoldan çevirerek Halebe Yıldırım Orduları emrine gön-derdim ve mezkûr makama gönderdiğim şifreli bir telgraf-ta mütareke imzasından evel bizim Musulu ve kendilerinin de Halebi ellerinde tutmamızı faideli ad ettiğimden elimden gelen muaveneti icraya hazır olduğumu ve bu obus batar-yası ile makineli tüfeklerden başka daha bir şey isterlerse hemen iş’ar buyurmalarını yazdım.

2- Mütareke oldu, Altıncı ordu Musul cenubunda durarak Musulu elinde tutuyordu. Yıl-dırım orduları Haleple Adana arasında çekilmişti. Altıncı ordu karargâhı Musulda, Yıldı-rım orduları Adanada idi.

3- Mütarekeden sonra İngilizler mütarekenameye istinaden bizim tarafta Musulu ve tekmil

Mezopotamyayi ve garp taraf-tada Halepten başka Kilikyayi işgale kalkıştılar. Talep ettik-leri Mezopotamya hududu dahilinde tekmil Irak, Elcezire ve Diyarıbekir dahil olup bu hudut Cizre ve Diyarıbekir ve Urfa şimalinden geçiyordu.

4- Altıncı ordu bu talebe muka-vemet etti ve Musulu dahi terketmedi, İstanbul’da Sadrı-azam ve Başkumandan vekili İzzet Pş.ya makine başında müracaatlarda bulundum. Ne-ticede İngilizler harben değil mütarekenin maddelerine is-tinaden bu işgali yapmak iste-dikleri tarzında, tevile mecbur oldular. Biz buna da muvafakat etmedik, nihayet sevkelceyşe mühim noktaları işgal hakkın-daki maddeyi ileri sürdüler. İzzet Pş. Hükümeti ile uzun muharebe neticesinde Musul için yeniden kan dökmekten içtinap zarureti karşısında İzzet Pş. Hükümeti Musulu terk et-mekliğimizi kat’î surette ve bu suretle mütarekeden sonra bir Musul meselesi tahaddüs et-miş oldu ki mesele ancak beş altı sene sonra Millî Hükümet murahhası Fethi bey ile İstan-bula gelen İngiliz murahhası arasında Kasımpaşada Bahriye sarayında akdedilen bir konfe-ransta hal edilmiştir.6

5- Ben altıncı ordu kumandanı olarak ordumun başında daha beş ay kaldım. Erzurumdaki Dokuzuncu ordudan mada diğer orduların ve grupların kâffesi lağvedilerek kuman-danları kâmilen İstanbula git-mişlerdi. İstanbulun askerî terhis hakkındaki mükerrer emirlerini bu efradı şümen-döferle nakil cihetini bahane ederek, yapmadım ve elimde

6 Türkiye Biyük Millet Meclisi Başkanı Fethi Okyar ( 1880-1943) ile İngiltereyi temsilen Sir Percy Cox (1864- 1937) arasında şu anda Kuzey Saha Deniz Komutanlığı olan Bahriye Nezaretinde yapılan görüşmeler Haliç Konferansı adıyla anılır.(E.H)

Page 8: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

6

kalmış cüz’î kuvveti mütema-diyen fazla silâhların ve cep-hanelerin Diyarbekir ve Elaziz taraflarına sevk ve naklini te-min için kullandım ve Musul şimalinde ve garbindeki mev-zilerimizle bu vaziyeti setir ve muhafaza ettik. Bu silâh ve cephanelerin Millî mücadele-de ne büyük bir menba teşkil ettiğini kimse inkâr edemez. Bu esnada İngilizler şarktaki altı vilâyeti işgal teşebbüsünde bulundular. Buna da mümana-at ettim. İngilizler beni orta-dan kaldırmaktan başka çare bulamıyarak şarktaki İngiliz orduları kumandanı Mareşal Allenby İstanbula geldi7. Be-nim için Tevfik Pş. Hükümetini tazyik etti ve beni derhal İstan-bula celbettirdi8. Altıncı ordu

7 Edmund Allenby (1861-1936), 1. Dünya savaşında Britanya Mareşali, Filistin ve Suriye’deki harekâtı yönetti ve Kudüs’ü zabtetti.(E.H)

8 Ahmet Tevfik Paşa (Ogday) (1845-1936) 11 Kasım 1918 - 3 Mart 1919 ve

bu esnada yani şubat 1919 da lağvedilerek kalan kıtaat ile merkezi Diyarbekir olmak üze-re 13.üncü kolordunun teşkili emrolundu ve beni İstanbul hükümetinin taltifkâr ağzıyla İstanbula celbeden İngilizler Haydarpaşa istasyonunda 2 Mart 1919 da tevkif ile Mal-taya sürdüler9. Bu esnada dokuzuncu ordudan mada di-ğer ordular kumandanlarının kâffesi çoktan İstanbulda bulu-nuyorlardı ve İngilizler bunlara ilişmemişlerdi. Seferberlikten evel Erkânıharp mektebinde talebemden olan Recep beyi, ben umumî harpte üçüncü ordu karargâhında mülhak mülâzim ve ben Maltadan İn-giliz esaretinden kaçıp 1921 de

21 Ekim 1920 - 4 Kasım 1922 tarihleri arasında Sadrıazamlık yapmıştır. (E.H)

9 Bazı kaynaklar 23 Şubat 1919 tari-hinde Konya’da tutuklanarak Malta’ya sürgüne gönderildiğini yazar. Bunun doğru olmadığını bu açıklamasından anlamış bulunuyoruz. (E.H)

Anadoluya İstiklâl mücadelesi-ne iltihak ettiğim zaman Yüz-başı ve Ankarada B.M.M inde Başkâtip olarak görmüş idim. Tabii Recep beyin o zamanki mevki ve vazifeleri icabı bu Musul meselesi hakkında fazla malûmatı olamazdı. Ancak bu-günkü Recep beyin üniversite-de bu işler hakkında ders verir-ken Büyük Erkânıharbiyedeki vesayiki daha iyi okuyup müta-lea serdetmiş olmasını tahmin ederim. Maksat, tabii bugün vatan için tamamile faidesiz münakaşa çıkarmak değil, ta-rihi hakikatı tenvirdir. Bunun için bu mesele hakkında ha-fızamda kalan şeyleri bu mü-nasebetle yazıp tavzihi faideli adettim efendim.

Umumî Harpte Altıncı Ordu ve İstiklâl

Mücadelesinde Birinci Ordu Ku-mandanı

ALİ İHSAN”

Dörtlükler

Reşit BOSTANCI

Bülbül susqun qefeste1 Zannedildi o xeste2

Xeste olan QarabağKerkük Musul Qıbrıs ta

Yardım iste birindenYükü qaldır yerindenXainler olmasaydıVurulmazdıx3 derinden

Xeber aldım men dosttanÇiçeklenmiş bağ bostanKerkük’süz asla çıxmazTürk dünyası bu yastan

Qılıç qında paslanmazYağmur yağsa ıslanmazAç susuz çölde qalsaMert namerde yaslanmaz

1 kafeste 2 hasta3 vurulmazdık

Üşüdüm qar içindeIsınmam nar içindeDüşmana yer vermewin4 Yaşanmaz ar içinde

Vurdular meni daştanGözlerim doldu yaştan Bir gün hesap sorulurKerkük’ü satan puştan

Yoxsuldu var yarasıSağalmaz yox parasıDünyada bulunamazKirli qanın çarası

Atılan oxtu5 bizeDert elem çoxtu6 bizeDede yurdu Kerkük’teNeden yer yoxtu7 bize

4 vermeyin5 oktur6 çoktur7 yoktur

Vermeyen tacı bizeÇektirdi acı bizeKerkük’ün bu durumuVériri8 sancı bize

Dilimde dad egleni9

Qelpte10 feryat egleniKerkük Erbil bizimdi(r)İçinde yad egleni

Meclise dayı girdiElinde nayı11 girdiBekçiler uyutulduKerkük’e ayı girdi

Bebek ağlar ister sütDoyunca onu uyutKerkük için ey TürkmenCanı cananı unut

8 veriyor9 eğlenir10 kalpte11 neyi

Bayquş qonsa dalımaZehir qatar balımaKerkük’e gelen zararGelsin can ve malıma

Yaptılar büyü bizeQazdılar quyu bizeYad dağlı biz şehirliBenzemez xuyu bize

Eridi dağda qarımEzildi bağda barımHer gelen vurdu vurduQalmadı sağ damarım

Page 9: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 7

Mahir NAKİ[email protected]

Türkmeneli’nden Türk’ün dilinden

Büyük Oyunun İçindeki Küçük Yerimiz

TBir Yıllık FotoğrafımızIŞİD’ın başta Musul’u ve arkasın-

dan diğer bölgeleri işgal etme-sinin üzerinden bir yıl geçti. ABD aylardır havadan bom-balıyor, İran’ın önderliğinde Halk Yığınağı Irak’ın içlerine kadar ilerledi. Yığınak da bu-gün kurtardığı yeri yarın tek-rar IŞİD’e kaptırabiliyor. Ama IŞİD’in hâkim olduğu topraklar hemen hemen değişmedi. Pe-kiyi kim ne kâr etti? ABD yeni silahlarını denedi, Kürtler de-netledikleri toprakları bir misli kadar genişletti, Kerkük tama-men Kürt Yönetiminin eline geçti, İran iyice Irak’ın içlerine daldı, Sünni bölgelerin bir kıs-mı Şiilerin eline geçti. Pekiyi kim zararlı çıktı? İki milyonu aşkın göçmen Sünni Arap’la sahipsiz Türkmenler.

Bugün 500 bini Türkmen olmak üzere üç milyona yakın Iraklı yuvasını terk etmek zorun-da kalmıştır. Telafer ve Beşir gibi hassas Türkmen şehirleri IŞİD’in hâlâ elindedir. Türk-men evi darmadağın. Irak’ın farklı yerlerine göç eden Tela-ferli Türkmenler perme peri-şan. Türkiye’ye iltica eden on binlercesi milliyetçi, hamiyet-perver Türk insanının yardım-larıyla sokakta dilenmekten kurtarılmaktadır.

Yani olaylar büyüdükçe Türk-menler hem küçülüyor hem

de (maalesef) bölünüyor. Rumadi’de IŞİD’e karşı 48 Te-laferli Türkmen şehit düştü? Niçin Rumadi’de şehit düş-tü de Beşir’de ya da kendi memleketleri olan Telafer’de düşmedi; veya niçin bir Kürt Rumadi’de şehit düşmüyor da Türkmen düşüyor? Bilemiyo-ruz. Tuhaftır, Alman basınında olay yer alırken mesela ITC’nin resmi portelinde (!) yer bu-lamıyor. Buna mukabil Kuzey Irak’ta da başka bir çatı altında Türkmenlerin eğitildiklerini de duyuyoruz. Bu durumda artık Türkmenlerin, Türkmen ismi taşımayan iki ayrı çatı altında silahlandığını üzülerek görebil-mekteyiz.

Merkezi Bağdat Hükümeti ke-mer sıkma bahanesiyle res-mi Türkmen televizyonu olan El-Tukmaniye kanalını kapat-maya çalışıyor. Irak’ın Yüksek Öğretim Bakanlığının imzasıyla Kerkük Üniversitesi’ne Rektör tayin edilen Türkmen rektör, Kürt öğrenciler tarafından beğenilmediği (!) için maka-mından alınıyor. Yine tuhaftır ne Bağdat Hükümetinin, ne de Kerkük Türkmen İl Meclisi üyeleri dişe dokunur bir tepki koyabiliyor. Türkiye’nin haberi bile olmuyor! Hasılı kelam bü-yük Fuzuli’nin söylediği gibi...

Dost bî-pervâ felek bî-rahm ü devran bî-sükûn

Derd çok hem-derd yok düşmen kavî tâli’ zebûn

Oyunun BüyüklüğüBir yıl içinde dört ülke bir terör ör-

gütünün üstesinden geleme-diyse, ya bu örgüt olağanüstü güçlüdür ya da karşısındakiler bu örgütle mücadelede sami-mi değillerdir. Bütün dünya IŞİD’i lanetliyor ama kimse hakkından gelemiyor. Yani işin içinde başka bir iş var demek-tir. Belki her ikisi de doğrudur. Mesela yayımlanan haritalara bakılırsa örgütün ciddi sayıda petrol kuyularına hâkim oldu-ğunu görebiliyoruz. Silah ve esrardan tutun, eski eser hat-ta kadın ticaretine kadar her alanda kaçakçılık yapmakta-dırlar. Halktan topladıkları ciz-yeler de cabası. Şurası bir ger-çek ki bu örgütün kuruluşu bir tuhaf, yayılışı ve mantar gibi büyümesi daha da tuhaf. Uy-dularla her şeyin kontrol edi-lebildiği küresel bu dünyada nasıl oluyor da IŞİD’in bu gibi kaynakları kurutulamıyor? Öy-leyse gelin bölgedeki aktörleri bir bir incelemeye çalışalım.

IŞİD davranış olarak selefi bir du-ruş sergiliyor. Mezarlar pat-latıyor ve bin yıllık tarihi hey-kelleri yıkıyor. Kadınları kara çarşaflara büründürüp mili-tanlarına peşkeş çekiyor. Sanı-rım bu davranışlar bize Suudi Arabistan’daki uygulamaları

Page 10: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

8

hatırlatıyor. Bölgenin kuşkusuz en bariz ve belirleyici aktör olan İran da sadece Irak’ta değil, Ortadoğu’da kendini his-settiriyor. Lübnan’da Hizbullah ve Yemen’de Huthiler İran’dan destek görürken, Esed’in ya-şadığı Şam’ı da 7000 İranlı askerin koruduğu söylenmek-tedir. 12 yıl zarfında ordusunu her ne hikmetse kuramayan Irak, IŞİD’e karşı Halk Yığınağı ile mücadele vermeyi tercih etmektedir. Bu yığınak tama-men Şiilerden oluşurken İran tarafından da destek gördüğü açıktır. Yani IŞİD zehir ise İran da onun panzehri olmaktadır.

Irak’ın içinde IŞİD’in varlığından en çok müstefit olan kesim şüphesiz ki Kürtlerdir. Aşağı-daki harita bunu açıkça gös-termektedir. Ama bir gün IŞİD Irak’tan atılırsa Şii Araplarla Kürtlerin karşı karşıya gelebile-ceğini şimdiden tahmin etmek mümkündür. Kürtler IŞİD’in yayılmasından sadece Irak’ta faydalanmıyor. Haritada da görüldüğü gibi Suriye’de de Rojova adını verdikleri bölgeyi

kontrol altına almışlar ve Irak Kürdistan’ı (!) ile birleştirmiş-lerdir. Bu birleşmede ABD’nin rolünü kimse inkâr edemez. Her iki ülkede de Kürtlerin ve/veya IŞİD’in ele geçirdiği yerler Türkmen topraklarıdır. Kürtle-rin hâmisi ABD olduğuna göre bu yayılma kimsenin gözüne batmamaktadır.

ABD, IŞİD’le mücadelenin baştan uzun süreceğini söyledi. Bir ülke bir devletle ya da bir te-rör örgütü ile savaşmaya daha başlamadan uzun süreceğini söylerse bu tuhaf değil mi; sormazlar mı neden; gücün mü yetmiyor yoksa başka bir planın mı var? ABD yetkilileri IŞİD’le savaşın 3-5 sene sürece-ğini peşinen söylüyorlar. Pekiyi Suriye’de iki ve Irak’ta bir yıldır IŞİD alan büyüklüğü olarak hiç de küçülmediği; bilakis gide-rek büyüdüğü acaba tesadüf mü yoksa ABD’lilerin söyledik-leri sözlerin kandırmaca oldu-ğunu mu gösteriyor? Daha iki gün önce (30.05.2015) IŞİD, Suriye’de Halep civarındaki Türkmen köylerinden Soran,

İğde, Barakatı ve Yel Baba’yı işgal etti ve yakaladığı Türk-menleri kesti, kaçabilenler de Türkiye sınırına doğru yöneldi.

O zaman bütün bu tespitleri alt alta yazsak ve neticede bu çal-kantıdan Himrin dağlarından başlayıp (belki Kerkük’ü de içi-ne alan) ve Musul’un az kuze-yinden geçerek Suriye toprak-larına uzanarak Rojova’yı da içine alan bir Kürdistan; bugün IŞİD’in Irak ve Suriye’de işgal ettiği bölgeleri de Sünni Arap bölgesi doğabilir. Bu bölgenin içinde elbette Telafer olacaktır. Ama Türkmen Telafer halkının herhalde sadece Sünni’sinin burada yaşama hakkı olacak-tır. Buna mukabil Himrin dağ-larından Basra’ya kadar da Şii bir Arap bölgesi kendiliğinden doğacaktır. Şu anda Türkmen Tuzhurmatu’da Halk Yığına-ğı hakim olduğuna göre belki de Diyala’ya kadarki Türkmen yerleşim bölgeleri bu oluşu-mun içinde kabul edilecektir.¨ desek güçlü devletlerden han-gisi itiraz eder? Bir yıllık trend sanki bizi bu noktaya doğru

Page 11: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 9

götürüyor. Bu gerçekleşirse, belki de IŞİD kendiliğinden sö-nüverir. Bu senaryo büyük bir oyunun ayak sesleri olabilir mi dersiniz?

Türkmenler ve TürkiyeSuriye’nin Halep bölgesinde Türk-

menler, IŞİD eliyle bitirilme noktasına getirildiler. Az bir miktar Bayır-Bucak Türk’ü Laz-kiye bölgesinde ayakta dura-biliyor. Telafer Türkmenlerinin Şii olanı Necef ve Kerbela’ya, Sünni olanlarının da önemli bir kısmı Türkiye’ye göç etmiştir. Ama Türkiye’ye göç edenlerin bir kısmı tekrar Telafer’e dön-meye başlarken, Telafer IŞİD’ın elinde olduğu sürece Necef’e ve Irak’ın diğer bölgelerine göç etmişlerin dönme şansı olma-yacaktır.

Diğer taraftan sadece Tuzhurma-tu’da Türkmenlerden oluşan Halk Yığınağı IŞİD’a karşı ko-runabilmektedir. Bu şehir IŞİD’ten önce yine Kürtler tara-fından kontrol ediliyordu. Yani her halde Kerkük’te, Erbil’de, Telafer’de, Tuzhurmatu’da Halep bölgesinde azar sayıda Türkmen’in yaşaması yukarı-

daki senaryonun gerçekleşme-sine engel değildir. Demek ki bu yolla artık Suriye ve Irak’ta Türkmenler tehlike olmayacak bir küçüklüğe indirgenebilmiş-tir.

Türkiye, Kürtlerin Irak’ta bir devlet olmalarının Irak’ın iç meselesi olduğunu resmi ağızdan söy-ledi. Kürt yönetimi de bunu memnuniyetle karşıladı. Ama Türkiye bu görüşü dile getirir-ken, Kerkük’ü hesaba kattı mı katmadı mı bilemiyoruz. Fakat şimdiki duruma bakılırsa Ker-kük fiilen Kürtlerin yönetimin-dedir. Esed gitmeyecekse ve Türkiye’nin güneyinde kargaşa uzun süre devam edecekse, bu bölgede Sünni bir yöneti-min kurulmasını Türkiye’nin de tasvip etmemesi için bir sebep görünmüyor. Bu tespitlerden sonra, Türkiye’nin dış politika-sında Irak ve Suriye Türkmen-lerinin yeri, artık denklemin son sıralarında yer almaktadır denilebilir galiba.

Sonuç21. Asır en azından Ortadoğu’da

büyük olaylara gebedir. Orta-doğu’daki bu çalkantılar (her-

halde) herhangi iki devleti birleştirmeyeceğine göre, olsa olsa bölecektir. Şimdilik bölün-meye en müsait gözüken iki ülke Suriye ve Irak’tır.

Biz ister Irak ister Suriye Türkmen’i olalım, realistten çok idealist düşünürüz. Sanırım 2011 yı-lından bu yana yaşadığımız olaylar, geleceğimizin bundan daha iyi olmayacağını gösteri-yor. Onun için yeni, realist ve pratik çözümler üretemezsek, az sayıdaki nüfusumuzu da bu asrı kapatmadan kaybede-biliriz. Yani bu gidişle artık bir Türkmeneli bölgesinden bah-setmek zor; Kürt, Sünni ve Şii Arap bölgelerinden yaşayan Türkmenler olacaktır.

Kardaşlık dergimizin birkaç sayı öncesinde ¨Yeni Irak’ta IŞİD ve Türkmenlerin Geleceği¨ baş-lıklı bir yazı kaleme almıştım. Orada üç seçenek üzerinde durmuştum. Bazı dostlar tara-fından eleştiri almıştı. Sanırım bu yazı da eleştiri alacaktır. Ama belki 5-10 yıl sonra bun-ları bile yazmaya hacet kalma-yacaktır. Basra harap olduktan sonra...

Hoyratlar

Alper SAATÇİ

Türkman eliBağlanmaz Türkman eliTürkmannarın öz yurdı Bu aziz Türkmeneli

Türkman eliBükülmez Türkman eliÖz canımnan azizdiHer daşı Türkmeneli

Türkman eliTutulmaz Türkman eliKim Türkmana kem bahsa Birleşi Türkmeneli

Türkman eliAçılmaz Türkman eliDünye nanca durıptı Dağılmaz Türkmeneli

Türkman eliİncinmez Türkman eliKim Türkmana ox vursa Kalkandı Türkmeneli

Türkman eliEzilmez Türkman eli Nanca bı canım sağdı Baş tacım Türkmeneli

Page 12: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

10

Veysel ERGİN*[email protected]

100. Yıldönümü DolayısıylaBir Türkmen Aydının

Çanakkale Savaşı Izlenimleri

Çanakkale Muharebeleri, hem Türk hem de Dünya tarihi açı-sından büyük bir öneme sahip-tir. 3 Kasım 1914’te başlayan ve 8-9 Ocak 1916’da düşman kuvvetlerinin Seddülbahir’i terk etmesiyle sonuçlanan Ça-nakkale Muharebeleri, Millî Mücadele’den sonra kurulacak Cumhuriyetin de “önsöz”ü ka-bul edilmektedir. Askerî, siyasî

ve ekonomik sonuçları yanın-da Çanakkale Savaşı; Balkan Muharebesi’nin milletin alnı-na vurduğu “leke”yi de temiz-lemiştir.

Dönemin gazete ve dergilerine yansıyan savaşa ait haber-ler, bu savaşın genel anlam-da tarihî veya askerî yönü üzerinde makale veya kitap hacminde birçok akademik araştırmaya konu olmuştur. Ancak savaş, sadece bir cephe faaliyeti değil, her aşamasında insan faktörünün bulunduğu kültürel bir olgudur.

Çanakkale Muharebeleri “şiir, hikâye, tiyatro, roman, hatıra, günlük, mektup…” gibi edebî formlarla da ele alınması gere-ken bir savaştır. Zira rakamlara veya “icmal-şuun” adıyla veri-len günlük kısa haberlere sığ-

mayan duygu ve düşünceler, bu edebi türlerle ve ayrıntılı şekilde yansıtılmıştır. Nitekim Harbiye Nezareti’nin tertiple-diği “Heyet-i Edebiye” ile “Suri-ye-Arap İlmî Heyeti” ziyaretleri de, yaşanan duyguların sıcağı sıcağına satırlara dökülmesi gayretlerinin sonucudur.

100. yıl vesilesiyle, Çanakkale Muharebeleri’ne ait yoğunla-şan araştırmalar; “Ateş, düş-tüğü yeri yakar” gerçeğinden hareketle, devrin neşriyatın-dan mülhem eserler ışığında tekrar ele alınmaktadır. Dü-zenlenen panel ve sempoz-yumlar ya da neşredilen ma-kalelerde, Çanakkale Savaşının farklı yönlerine dair belgelere dayalı ayrıntılı değerlendirme-ler yapılmaktadır. Söz konu-su çalışmalara katkı olacağını umduğumuz bu yazımızda; devrin tanığı bir Türkmen ay-dının kaleminden dökülen muhtelif edebi türlerdeki gayretleri ışığında, Çanakkale Muharebeleri’ne dair tespit ve değerlendirmelerini ortaya koymaya çalışacağız.

Çanakkale Savaşının cereyan et-tiği 3 Kasım 1914 ile 8-9 Ocak 1916 tarihleri arasında “63” yazı ve “2” kitap kaleme alan Türkmen aydını Haşim Nahit; “şiir, hikâye, deneme, sohbet, günlük, mektup…” türlerin-deki çalışmalarını, “Musavver Malumat-ı Nafia, Donanma, Servet-i Fünun, Türk Yurdu,

* Yrd. Doç. Dr. Sinop Üniversitesi Türkçe Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı

Page 13: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 11

Tanin, İkdam...” gibi devrin gazete ve dergilerinde neşret-tirmiştir. Bu çalışmalarından 2 kitabı, 1 şiiri, 2 mektubu, 3 hi-kayesi, 3 sohbeti, 5 deneme-si ve 22 makalesinde devrin askeri ve toplumsal yapısını ele alan Nahit Erbil; bu kalem tecrübelerinin 9 tanesinde “Çanakkale Savaşları” ifade-sine bizzat yer vermiş hatta 3 eserinde de doğrudan doğru-ya Çanakkale Muharebeleri’ni ele almıştır. Haşim Nahit’in bu eserlere yansıyan duygu ve dü-şüncelerinin tarihi seyri içinde değerlendirilmesine gelince...

1-Çanakkale Savaşları Öncesi Mevcut Durum

Meşrutiyetin kargaşa dolu yıl-larında (1909) Irak’tan Türkiye’ye gelen Haşim Nahit; bir anda kendini, Osmanlı-nın -Avrupa’dan esen soğuk rüzgârlarla- hazan yaprakları gibi savrulduğu yılların içinde buluverir. Bu sancılı dönemin canlı tanığı Haşim Nahit; Ana-dolu topraklarına gelişinin temel gayesini, ilk yazdığı kita-bında şöyle ifade eder:

“Türkiye, senin aşk ve nefretin-le meşhûn ve taşkın kalbimin dudaklarımda sayhalara kalb olan heyecanını söylemek için sana geldim. Türkiye! …Milleti kurtarmaktan başka bir gaye-i emelim yoktur. Mesele, mil-letin halâsına taallûk ediyor. Fikrin münakaşası haricinde hiç kimseye -ne derlerse- hiçbir cevap vermeyeceğim. …Türki-ye, senin evlâdın olan bizler, hakikat-ı azamı görmez ve seni kurtarmaya azim etmezsek hep beraber mahvolacağız.”1

Asırlarca devam eden zafer ve galebe dönemi; zamanla, Os-manlı Türklerinde “İslâm’ın küffar üzerine nusret ve hâkimiyeti akidesi” zamanla önemsiz hale gelmesi sonucu,

1 Haşim Nahit, Türkiye İçin Necat ve İtilâ Yolları, Şems Matbaası, İstanbul 1331, Giriş kısmı, D-R

“adalet duygusundaki aslan kükremelerinin, zevk ve sefa-hat batağında kedi mırıltıları-na dönüşmesi” trajedisini do-ğurmuştur:

“Artık eski cengâverlerin elin-de kaba ve öldürücü kargılar yerine narin gümüşlü altınlı, dırahşan mızraklar, sırtların-da, o eski kaba yün libasa hiç benzemeyen sırmalı hil’atlar var. Kılıçları murassa’, atlarının eğeri murassa’ her şeyleri mü-cevherden ve ziynetlidir. Siyah kıldan çadırların gölgesinde içilen ‘kımız’ çanaklarına bedel şimdi, fosforun zümrütlü sahil-lerindeki muhteşem sarayların, kasırların müzehhep tavanları altında, seyyal şualardan gök-yüzünün yıldızları kadar çiçek-leri olan lâleler, hadikalar ara-sında billur kadehlerin nûşin rahîkını katre katre emiyorlar. Dilber dudakların muğaşşi, can-sitan nağmeleri mestîde ruhların aşk ve şehvetini bütün azgınlığı, harareti, heyecanı ve üryanlığıyla terennüm ediyor.”2

Bu dönemde patlak veren ve nere-deyse bütün Rumeli’yi bıraktı-ğımız Balkan Savaşları; Osman-lı Devleti’ndeki gafletin, siyasî hırsların, dış politikada olayları ve gelişmeleri yerinde ve za-manında, doğru olarak değer-lendirememenin sonuçlarının en acı biçimde suratımıza çar-pılmasıdır. Nahit Erbil; bir hi-kayesinde, “yeryüzünün mez-bahaya ve yeraltını nihayetsiz bir mezara” döndüren Bulgar istilasına dair bu utanç verici tabloyu şöyle tasvir eder:

“Vahşilerin bıraktığı iz, sadece kemik yığını harabeler ve nev-halardır. Bilirsin ya! Fırtına bizim düğün haftamızda kop-muştu. Yangınlar arasında, cenazeler üstünden saçından sürüklenen bir kadın kafilesi-ne beni de kattılar: Top tüfek tarrakaları, silah şangırtılarıy-

2 Haşim Nahit, Türkiye İçin Necat ve İtilâ Yolları, s.18

la at kişnemelerinin ve acı acı haykırışmaların toz ve duman içinde birbirine karıştığı ve her tarafta kızıl, alevler yükselen cehennemî bir saatte, kapıları dipçik ve kılıç darbesiyle kırıp içeri saldıran vahşi tavırlı, katil bakışlı Bulgarlar; kadınları bi-rer birer topluyorlar, sürü ha-linde meçhul bir mezara sürüp götürüyorlardı. …Direğinin ba-şından bir ip sarkıttılar. İpin bir ucunu çarşaflı kadının saçına bağladılar, kadın bağrışıyor-du. Biz, sade boş gözlerimizle bakıyorduk. İpi çekince kadın, anadan doğma ipte sallandı. Sabah güneşinin şuleleri ye-niden kılıç uçlarında parladı ve kızıllaştı. Kadının göğüsleri, parmakları, kolları, vücudunun her parçası yere düşüyordu.”3

Böyle bir vahşet karşısında sessiz kalan sözde sanatkârlara karşı Erbil, tepkisini çok sert sözlerle ortaya koyar:

“Hakiki hayata karşı gözleri ka-panık ve ruhu pek tehi bir şair dostum var. O da benim içtima-iyatla meşgul olmama itiraz ve tariz etmişti. ‘Haile İçin Kahra-man’ unvanını verdiğim küçük bir kitabımın mukaddimesinde demiştim ki, bir dalga veya bir nefha temas ettiği eşyada mutlak ve nispi bir tesir yapar. Eğer şair hadisenin akislerini başkalarından daha fazla du-yan mümtaz bir hüviyet ve şiir-

3 Haşim Nahit, Millî Hikâye: Hâcer, Ser-vet-i Fünun, S: 1205, 26 Haziran 1330, s. 134-135

Page 14: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

12

de bu akislerin halk ettiği bedii heyecanların bir nakşı ise, bi-zim muazzam hailemizin (Bal-kan hezimetini kastediyorum.) karşısında sakin kalanlara şair diyebilecek miyiz?”4

Haşim Nahit; daha Balkan Sava-şının yaralarının sarılmaya ça-lışıldığı devirde kaleme aldığı bir yazısında, yaklaşan büyük tehlikeyi haber verir: Ancak milli ve manevi değerlere olan inancı da, adeta sözcüklere bürünmüş bomba şeklinde vicdanlarda patlamaktadır:

“Şimdi hayalen müşahede ediyo-rum ki garb ve şark hudutları-mıza düşman ateş yağdırıyor. Çanakkale Boğazı, inhidam eden sahillerinin altında ve ya-tan gemilerin enkazıyla eski bir volkana benzemiş, Akdeniz’in sahillerini süsleyen bütün ma-mureler birer yangın harabesi-ne kalb olmuştur. ...Olsun! Ça-nakkale Boğazı, inhidam eden sahillerinin altında ve batan gemilerinin enkazıyla eski bir volkana dönsün. Akdeniz sa-hillerini süsleyen şehirlerimiz yangın harabesine kalb olsun. Biz bu harabelerin üstünde, serhadlerde ve düşmanın oldu-ğu her yerde mağrur başımız ve keskin silahımızla, havası duman, meyvesi ateşten bir or-man halk edeceğiz. Düşmanla-rımıza zehirli ateşler içireceğiz, düşmanlarımıza kan kusturaca-ğız. İşte bugün, işte tarih bizden istiyor ki varlığımızda istiklal ve saltanat iradâtı, kalbimizde ve dudaklarımızda Allah’ın isim-i azameti yaşasın!”5

2-Ve... Savaş Başlıyor...Balkan Savaşları’nın acıları henüz

sarılamamışken Birinci Dünya Savaşı (1914) başlar. Yazılarını savaş boyunca aralıksız sür-düren Erbil; savaş yangınının

4 Haşim Nahit, Musahabe: İçtimaiyat mı Edebiyat mı, Servet-i Fünun, S: 1218, 25 Eylül 1330, s. 340-342

5 Haşim Nahit, Bugünün Bizden İstediği, Servet-i Fünun, S: 1216, 11 Eylül 1330, s.305-307

henüz tüm dünyayı sarmadığı günlerde, ortalığı kan gölüne çeviren bu felaketin çıkış sebe-bini de kısaca değerlendirir:

“Harbi tevlit eden ‘rekabet’tir! Rekabet; akvamın siyasî, ilmî, fennî, içtimaî, iktisadî, ilâhî hareket ve temayüllerinin her-hangi biri üstüne -aynı fabrika-nın mamulâtı gibi- yapıştırabi-lecek bir (etiket)tir.”6

Peki, bu kan ve barut kokularının olduğu ortamda hangi ülkeler vardır ve bu daire genişleyebilir mi? Nahit Erbil; konuya dair de-ğerlendirmelerinde, eldeki bilgi-ler ışığında, bu çemberin daha genişleyip Osmanlıyı da içine alabileceği endişesini dile getirir:

“Şu satırları yazdığım dakikaya kadar Avrupa harbine iştirak edenlerin bir tarafında Alman-ya, Avusturya, öbür tarafında da Fransa, Rusya, İngiltere, Belçika, Sırbistan, Karadağ var-dır. Harbin sahası mutlaka ge-nişleyecektir: İtalya ilâ-nihaiye bî-taraf kalamaz. Bunun sebe-bini araştırmaya memleketi-mizin vaziyetini tetkik etmek daha müreccahtır: Türkiye’nin tarihî düşmanı olan Rusya, İngiltere, Fransa; Almanlarla harb ediyor. (Düşmanımızın düşmanı dostumuzdur.) Bu metin düstur, bu aldanmayan akıl ve mantık, bilâ-tereddüt bizi Almanların en halis’el-kalb bir muhibbi, bir müttefiki yapı-yor. Romanyalılar için de kazıy-ye hemen aynıyla bizimkisine müsavidir. Bulgarlara gelince: Irkî iştikakın rabıtalarını geçen muharebenin bıraktığı kin ve menfaat mülahazaları -hiç ol-mazsa bugün için- kuvvetle kır-dı. Bilhassa Sırp ve Yunanlılara karşı bugün intikam hissi taşı-yan Türklerle aynı hissi tatmin arzusuyla niçin birleşmesin?”7

6 Haşim Nahit, Avrupa Medeniyetinin İnhidamı (Yıkılışı), Servet-i Fünun, S: 1210, 31 Temmuz 1330, s. 209-212

7 Haşim Nahit, Harbin Netaici (Net-iceleri), Servet-i Fünun, S: 1211, 7

Korkulan, olacak ve Osmanlı Dev-leti de; yaklaşık on cephede (Kafkas, Filistin, Suriye, Galiç-ya, Irak, Hicaz, Yemen, Libya, İran ve Çanakkale), Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın yanın-da ve Fransa, İngiltere, Rusya ile İtalya’nın karşısında zaman-la savaşa girecektir. Erbil; bu durumu “ihtiyaç”tan doğan bir “fedakârlık” olarak ifade eder:

“Tarihin fermanlarını bize tekrar eden bir âmirimiz var; İhtiyaç! Irak’ta, Mısır’da, Kafkasya’da cenkleşen İslamiyet yarın Rumeli’nde, Çanakkale’de, Anadolu sahillerinde, Şimâlî Afrika’da, Orta Asya’da, Hint’te, Çin’de yeni hücumlara karşı müdafaa ve hücum; ya-şamak ve İslamiyet’i yaşatmak için adeta bir “ihtiyaç”tır. Ve işte âzâmî fedakârlığın en kan-lısını bu ihtiyaç emrediyor.”8

Artık, Osmanlı Saltanatı’nda topyekûn bir seferberlik ilan edilmiştir. Sadece Osmanlı Saltanatı’nda değil bir zaman-lar “din ve gönül birliği” içinde olduğumuz Asya ve Afrika’da da “cihad” ilan edilmektedir Zira, Fransız, İngiliz ve Rus’un Türk-Osmanlı hükümetine zul-mü, İslam âlemini uyandırmış ve “İttihâd-ı İslam” etrafında toparlanmaya vesile olmuş-tur. Evet, İslâm dinine taalluk eden her şeyi bir araya topla-malı ve halife-i İslâm namına Şeyhülislâm bunu idare etme-lidir. Gerekirse dünyanın her tarafından Müslümanları (şe-rif ve mukaddes bir sancağın arkasında, Allah’ın ism-i celili adına) toplanmaya çağırmalı ki, bunun adı da cihattır:

“Ey müminler, biliniz ki halife-yi İslam sultan Mehmed-i Ha-mis hazretleri Fransızlara da İngilizlere de Moskoflara da

Ağustos 1330, s. 225-2298 Haşim Nahit, Azami Fedakârlık, Ser-

vet-i Fünun, S: 1225, 13 Teşrin-i sani 1330 , s. 43-46

Page 15: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 13

Cihad-ı mukaddes ilan etti! Afrika’da bir tek Müslüman kalıncaya kadar cihad edece-ğiz. Cenab-ı hak bizimle bera-berdir. Frenkler, “İstila-yı Cihan Ordusu”nun hakikate münka-lib olduğunu görsünler.”9

Savaşın başlamasıyla, büyük bir ateş topu haline dönüşen Os-manlı toprakları; birçok cephe-de olduğu gibi, “Payitaht kapı-sının kilidi” sayılan Çanakkale Boğazı’ndan da “haçlı ordusu” tarafından zorlanmaktadır. Çanakkale; cephede yakını ol-mayan ailenin kalmadığı bu yıllarda, hakkında en fazla eser kaleme alınan cephe olmuştur. Bunda; milletimizin alnına kara bir leke gibi çalınan Trablus ve Balkan yenilgilerinin temizlen-diği yegâne cephenin Çanakka-le olmasının ve İttihat Terakki idarecilerinin, halkın moralini yükselten eserler yazabilecek “Heyet-i Edebiye”10 ile Osman-lının güneydoğu toprakların-daki alimlerin buradaki hissi-yatı yerinde tetkik edip kendi coğrafyalarındaki insanlara aktarması adına tertip edilen “Suriye-Arap İlmî Heyeti”11nin bu cepheye götürmesinin etkisi büyük olmuştur.

Ancak, bu gayretler kadar, cephe-de vazifeli olan insanlarla bu heyetlere dahil olmadığı halde aynı hissiyatı oralara gitme-den duyan ve kalemiyle başka insanlara duyuran aydınların eserleri de halkın vicdanında tesir etmiştir. Mehmet Akif’in destanlaşan “Çanakkale Şehitleri”ne şiiri yanında, Ek-rem Talu ile Enis Tahsin’in hi-kayeleri ve Tanin gazetesinde

9 Haşim Nahit, Asya ve Afrika’da Cihat, Servet-i Fünun, S: 1224, 6 Teşrin-i sani 1330, s. 21-23; İttihat-ı İslam, Servet-i Fünun, S: 1223, 30 Teşrin-i evvel 1330, s. 6-7; Cihat Vesilesiyle Bir İlmü’r-Ruh Meselesi, Servet-i Fünun, S: 1230, 18 Kanun-ı evvel 1330, s. 122-123

10 (İmzasız) (1331), “Harp Edebiyatı”, Tanin, S: 2755, s. 1

11 (İmzasız) (1331), “Harp Edebiyatı”, Donanma,

“Behzat Kerim” isimli askerin hatıraları, bu çalışmalar ara-sında12 sayılabilir.

Bu heyetlerde yer almadığı ve savaş sırasında o coğrafyaya gidemediği halde, duygu ve düşüncelerini satırlara dö-kenlerden biri de, Türkmen aydını Haşim Nahit Erbil’dir. Çocukluğundan gelen taşkın ruhu ve memleketi Irak’ta ya-şanan zulümlerin yüreğinde tutuşturduğu acılarla yoğrulan Erbil; Balkan Muharebesi’nde yaşanan felaketi yazılarıyla aksettirdiği gibi, Çanakkale’de yaşananları da sıcağı sıcağına ve hamasi bir üslupla yüre-ğinden satırlara dökmüştür. 5 Mart 1331’deki deniz mu-haberesinden bir hafta sonra kaleme aldığı manzumesinde, önce, düşmanın Çanakkale’ye ilk yaklaşmasını “hayalen” te-maşa eder:

“Çanakkale’ye geldiğim ilk günler-de ne sevinmek ne de keder-lenmek mümkün olmayan bir duygu seziyordum. Bu hal; boş günlerin gürültüsüz geçmesiy-le düşünülmüş ve beklenilmiş şeylerin yokluğundan doğar. ...Kasaturamın kayışı, fişenk-liğimin çelik tazyiki altında sıkışan böğrümden göğsüme kadar çıkan, boğazımı yakıp gözlerimi karartan bir şey yük-seldi. Gözlerim; uzak ufuklarda düşman gemisi karaltılarını, boğazın derin sularında eski kahramanların soluklarını ve kılıç parıltılarını arayan gözle-rim karardı. ... Dumanlar yak-laştı…bir, on, yüz, bin!..”13

O an’ı iliklerine işlemişçesine tas-

vir eden Erbil; Türk tarihinin verdiği hamasi duygularla, düşmanına karşı aslanlar gibi

12 Ömer Çakır, Türk Harp Edebiyatında Çanakkale Mektupları, Akçağ Yayınları, Ankara-2009

13 Haşim Nahit, Sultan Osman-Reşadiye’nin intikamı: Mehmet Çavuş, Servet-i Fünun, S: 1242,12 Mart 1331, s.314-315

kükremektedir:

“Koca düşman! Kollarını uzaktan savur! Korkak ve alçaksın! Altı bin senedir Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da saltanatlar tesis eden, altı yüz senedir Sul-tan Osman’ın kan ve ateşle iş-lediği saltanat tacının namusu için cenkleşen büyük, kudretli bir neslin evladıyım! Kaçarsam kahpeyim, seni bekliyorum!”14

Bu hissiyat öylesine yoğundur ki, ölüm bile, bu hissiyatın önüne geçemeyecektir:

“Lâkin nerden geldin hâin kurşun! ...Şimdi sancıların, bir esaret zinciri kadar ağır gelen kelep-çeleri içinde, mezar gibi soğuk görünen bir yatağın içinde in-liyorum. Kalbimin ve ruhumun hiçbir noktasında bir yara yok-tur. Eski kan ve ezeli imânımla hayattârım. Yaşıyorum, yaşa-yacağım.

İlâhi! İslâm şehitleri hürmetine beni yatağımdan bir daha kal-dır, ihânetine uğrayan sanca-ğımın şerefini kurtarmak için, altı bin senedir saltanatlar te-sis eden neslimi ve tarihimi ya-şatmak için beni yatağımdan kaldır. Gideyim, toprağımın çatlak dudaklarına, onu mest edinceye kadar kan içireyim.”15

Cephede tarifi kaleme ve kelama sığmayan sayısız kahramanlık-lar yaşanırken, İstanbul’daki kamu hizmetlerinde, cepheye giden erkeklerin yerine kadın-lar istihdam edilmeye başlan-mıştır. Öyle ki, Hilal-i Ahmer’in İstanbul’da tesis ettiği her has-tane; kadınlarımızın, bu kahra-manlıklara denk fedakârlıkları ile adeta şahlanmaktadır:

“Düşmanla İstanbul arasına kan-larından ve kemiklerinden adeta bir sed yapan Çanak-kale Gazilerine, cephe geri-sinde Anadolu kadınlarının

14 Haşim Nahit, a.g.e15 Haşim Nahit, a.g.e

Page 16: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

14

gösterdiği şefkat ve hürmet de had safhadadır. Hastane-de millî vazifelerini sadakatle yapan hanımların -hayatın bütün zevklerini unutmuş ve ibadet eder gibi- ellerini ya-nık ve çıplak ciltlerin üstünde gezdirmesi, onlardaki ana ve kardeş şefkatinin en samimî tezahürleridir.”16

Savaşın sonlarına doğru kaleme aldığı yazısına “Geçmiş asır-ların; bazı karanlık ve ağır bir durgunluk, bazı serseri bir kı-mıldanma yahut da kasırgalı sadmelerle sarsılan cereyanı içinde 1330-1331 senesi; et-rafında kızıl dumanlar dalga-lanan bir kan ve kemik âbidesi halinde yükselecektir! İşte biz, bu kanlı günün şahidiyiz!” ifa-deleriyle başlayan Haşim Na-hit; yaşananları tarihe kayıt düşecek şekilde değerlendirir-ken, milletin sinesinde pekişen iman ve cesarete özellikle vur-gu yapar:

“İşte 1330-1331 senesi ‘Türk milli vicdanı’nın ateş bayramıdır! Göğsümüzde yeni bir iman, kollarımızda yeni bir kuvvet ve gözlerimizde hâlâ eski güne-şin ateşleri ile cenkleşiyoruz. ...Çanakkale’de Türkler’in mert göğsü, üstünde her kuvvetin dalgalar gibi parçalandığı yal-çın bir kaya oldu: Top, bom-ba, süngü, bütün ateşler bu masum kayaya çarpınca tar u mar oldu. Irak, Süveyş, Kafkas ve Çanakkale’nin bir çevresi, böyle tazyik edildikçe infilak hassası artan bir kuvvetle Türk ruhunun taşkınlığını arttırıyor: İşte bugün, bir sene evvelkin-den hem de pek çok kuvvetli-yiz! Biz gençler, yüreğimizde derin bir ateşle yanan bu aşkın artık dudaklarımıza kadar taş-tığını hissediyoruz ve haykırı-yoruz: Sancağa yer!”17

16 Haşim Nahit, Hilal i Ahmer’in Galatasa-ray Sultanisi Hastanesinde: Yaralılar ve Hanımlarımız, Servet-i Fünun, S: 1263, 13 Ağustos 1331, s.227-229

17 Haşim Nahit, Muharebenin Bir Sene-

“Kahraman, kahramanlık” gibi kelimelerin, her milletin ha-fızasında farklı çağrışımlar uyandırdığına dikkati çeken Nahit Erbil; Balkan ve Çanak-kale Savaşlarında görüldüğü üzere, bizim kahramanlarımız-da, iman ve şeref unsurlarının kaynaştığını belirtir:

“Birçok milletlerin tarihi nîm-mâbud kahramanların menâkıbıyla doludur! Şahsî hayatların kahramanı yerine millî hayatların kahramanı geçti. Ve 93’te Erzurum’daki ‘Kara Fatma’nın kahramanlığı; Fransa’da ‘Jan Dark’ın kahra-manlığı ile Kartaca kadınla-rınınkinden elbette farklıdır. Şahsî hayat endişesi yerine milletinin her ferdi için aynı endişeyi his eden millî vicdan; heyecan hududunun genişliği nispetinde, vazifesinin vüsat ve azameti artan kahraman doğurabilir. Balkan ve Çanak-kale Savaşları da gösterdi ki Allah’ın mağfiret ve cennetine ait mevâid ile tarihine aid şan ve şeref karşısında varlığı he-yecana gelmeyecek insanlar bizde yoktur.”18

3-Savaş Sonrasına Dair İzlenim-ler...

Mustafa Kemal’in önderliğinde-ki Kurtuluş Mücadelesini de başından sonuna kadar açık-ça destekleyen Nahit Erbil; “Sorbonne”de iktisadi ictima-iyat” tahsili yapmak için ve “İkdam’ın Paris muhabiri” sıfa-tıyla çıktığı yolculukta, Çanak-kale Boğazı’ndan geçerken, o şanlı zafer günlerini yad eder:

“13 Haziran: Bugün sabaha karşı Çanakkale’den geçtik İstan-bul’un ebedi aşkı uğrunda can verenlerin meşhedi önünden geçerken şu hakikate inandım: -Aşk ölmez, ruh ve fikir ölmez!

si, Donanma, N: 120-66, 29 Teşrin-i sani 1331, s.1054

18 Haşim Nahit, Kahramanlık Devri, Ser-vet-i Fünun, S: 1251, 14 Mayıs 1331, s. 38

Ve bu ruh, yuvasını değiştiren kuşlar gibi, dün Çanakka-le’deki, bugün Sakarya’daki kahramanların varlığındadır. Allah’ım hiçbir dinin, hiçbir dindarın senin uğrunda yapa-madığından ziyade kurbanlar verdik de hala muradımıza eremedik!”19

Paris’teyken yaptığı bir mülakatta da, Çanakkale’nin Fransızlar üzerindeki müspet tesirine dikkat çeker:

“- Fransa’da Türkiye lehine hâsıl olan tahavvül hakkında hususi intibalarınızı sorabilir miyim?

-Fransız dostluğunun başlıca sebe-bi, Fransa’nın eski Türk dostlu-ğuna rücu etmekteki menfaati takdir etmiş olmasıdır. Ancak bu rücuyu bir Türk mevedde-tine kalb eden amiller de var ki bunların en birincisi şudur. Fransızlar Çanakkale’de Türk-lerle harp ederken Türklerde gördükleri mertlik, Türklerin yararlılara ve hastalara gös-terdikleri şefkat hissi Fransız askerlerinin ve kumandala-rının üzerinde derin bir tesir bırakmış.”20

“Çanakkale’de ilk safta can veren-lerin de çöllerde kumun ve du-manlı dağlarda karın üstünde ilk kanını akıtanların da”21 hep bu karamsar tabloyu ortadan kaldırmak için seve seve can veren Türkçüler olduğunu bil-hassa vurgulayan Haşim Nahit; oradaki bir toplantıda, Türkiye aleyhinde konuşan bir Yunanlı gazetecinin yüzüne de, bu ger-çeği bir tokat gibi çarpar:

“İzmir ve havalisinde Yunanlıların şehirleri ve köyleri yakıp yıktık-larını, binlerce masumun canı-

19 Haşim Nahit, Paris Mektupları: Avru-pa Mektupları, İkdam, N: 9079, 26 Haziran 1338, s. 3,

20 Haşim Nahit, Paris Mektupları: Mü-fide Ferid Hanımla Mülakat, İkdam, N: 9098, 15 Temmuz 1338, s. 1

21 Haşim Nahit, Türk Ocağı, İkdam, N: 9264, 31 Aralık 1338 (1922), s. 3

Page 17: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 15

na kıydıklarını bilirsiniz. Yunan-lıların Anadolu’da yaptıkları şenaatleri gözümüzle gördük. Türklerin Çanakkale’de ses-sizce çorbasını içen Fransız askerine kurşun sıkmamasına karşın Yunanlılar, Trakya’daki köyleri yaktığı gibi, köylülerin tavuklarına hatta yumurtala-rına bile el koyma alçaklığına düşmüşlerdir”22

“14 mayıs: Akdeniz; cihan muha-rebesi sırasındaki Çanakkale macerasını unutturacak bir harp günü daha yaşadı” ifa-desiyle başlayan bir fanteziye-sinde de Çanakkale’ye gönder-melerde bulunan Nahit Erbil; “Işık” adlı bir pilotun gözüyle, “1334 Çanakkalesi”ne dair tespitlerde bulunur:

“Ben, ‘İzmir’ avcı tayyaresindey-dim. hava kumandanının şu mealde bir telsizini aldık: K-25. filonun H-1 ile 7K-17. filonun H-1 ile -5 rasatları Akdeniz sa-hilindeki vaziyeti acele keşif ve tebliğ etsin!

Tehlikeden ziyade göreceğim manzaranın heyecanıyla çok titredim. Keşfine memur ol-duğumuz mıntıka, İskenderun Körfezi’nden Çanakkale’ye kadar olan sahaydı. ...Fotoğ-raf ameliyesini ikmal için 8 dakika 35 saniye kâfi gelmiş-ti. Fotoğrafları mütalaa eden erkân-ı harbiyemiz İskende-run, Antalya, İzmir körfezlerine Çanakkale’ye ihraç olunan pi-yade, süvari, topçu, otomobil, tank kuvvetleriyle vesairenin miktarını, evsafını tesbit etti ve raporunu derhal kuman-danlığa verdi. Anlaşılıyordu ki düşman, Akdeniz cephesinde dört noktadan ihraç ameliye-sini yapıyor. Lakin kuvvetini böyle dağıtmış olması, sırf bir

22 Haşim Nahit, Paris Mektupları: Ecnebi Muhabirler İçtimaında Bir Münakaşa, İkdam, N:9163, 21 Eylül 1338 (1922), s. 2; Paris Mektupları: Ecnebi Mu-habirler Arasında, İkdam, N:9192, 19 Teşrin-i evvel (Ekim)1338 (1922), s. 3

şaşırtma oyunundan ibarettir. İskenderun’a çıkan kuvvetle İz-mir ve Çanakkale’ye çıkan kuv-vetler ileride birleşecekler.”23

Yıllar sonra kaleme aldığı “Deliren Esir” piyesinde de, “Anado-lu, Rumeli, Irak, Kafkas” gibi sembolik kahramanları tek tek seslendiren Erbil; bu felaket tablosunun tasvirini yaparken, Çanakkale’ye de değinmeden geçemez:

“Her gün, sarılmakta bin genç kefene Saçlarını yolar, binlerce anne.Ak saçlı anneler, şirin tazeler, Hançerle doğranmış al cenazeler, Yerden fışkırıyor bütün havaya.Çanakkale’deki nice şühedaSemadan yağıyor bir kan dolusı, Alevden rüzgârın uluyor sesi, Kanlarda yüzüyor şişkin cesetler, Göklere çarpıyor kemikten setler.”24

Görüldüğü gibi Haşim Nahit; devri-nin gerçeklerine karşı ilgisiz kal-mayan bir kültür ve sanat ada-mı duyarlılığıyla, Çanakkale’ye dair hissiyatını sıcağı sıcağına yansıtmıştır. Birçok eserinde Çanakkale’ye atıfta bulunan Nahit Erbil; Bu durumun bir numunesi olarak, yazarın “sev-diği kızı bırakıp cepheye koşan bir gencin hissiyatı”nı hayalen ortaya koyduğu manzumeye yer veriyoruz...

“Sultan Osman-ı Reşadiye”nin İntikâmı:

MEHMET ÇAVUŞYakası tunç düğmelerle iliklenmiş

asker ceketimin altında, benim de bir göğsüm ve göğsümde bir kalbim vardı. Çanakkale’ye geldiğim ilk günlerde ne sevin-mek ne de kederlenmek müm-kün olmayan bir duygu sezi-yordum. Bu hal; boş günlerin gürültüsüz geçmesiyle düşü-nülmüş ve beklenilmiş şeylerin

23 Haşim Nahit, Fantezi: 1334 tari-hli bir hatıra defterinden, Türk Hava Mecmuası, S: 4, 15 Temmuz 1342, s.11-13

24 Haşim Nahit, Deliren Esir (Manzum piyes), İstanbul, 1336, s.20

yokluğundan doğar. Ve iyi ya-hud da fena hislerin insanı ar-kasından sürüklediği heyecan dakikaları henüz gelmemişti.

Durgun günlerde de, ölüm sa-atlerinde de; düşüncelerin izdihâmı içinden bilinmez hangi bir kuvvetle her şey-den üstün olarak canlanan ve gençlerin, ihtiyarların inkıyâd ve hürmet ettiği bir duygu var-dır: Karıncalardan fillere kadar Allah’ın bütün mahlukâtını kendine râm eden bu duygu, mukaddes bir ağaçtan her insanın bir meyve koparmak hakkıdır: Boğazın beyaz, mai, derin sularında; kahramanla-rının soluklarını ve kılınç pa-rıltılarını tahayyül ettiğim bir “sal’ın izlerini ararken -Kardaş-lar, kınamayın beni!- gizli bir el başımı o mukaddes ağacın gölgesine doğru çekti. Herke-sin bir meyve koparmak hakkı olan bu beyaz çiçekli ağacın gölgesinde onu gördüm: Por-takal ağacının çiçekleri düşer ve meyvesinin müjdesini verir-ken, onun da sînesinin üstünde henüz belirmiş meyveleri var-dı. Onun âhu gözleri, hazan ve hicran ile dalgın gözleri vardı. Kardaşlar, kınamayın beni!

Kasaturamın kayışı, fişenkliğimin çelik tazyiki altında sıkışan böğrümden göğsüme kadar çıkan, boğazımı yakıp gözle-rimi karartan bir şey yüksel-di. Gözlerim; uzak ufuklarda düşman gemisi karaltılarını, boğazın derin sularında eski kahramanların soluklarını ve kılıç parıltılarını arayan göz-lerim karardı. Kınamayın beni kardaşlar! Yakası tunç düğme-lerle kitlenmiş asker ceketimin altında benim de bir göğsüm ve göğsümde bir kalbim var-dı. Karıncadan fillere kadar Allah’ın bütün mahlukâtını kendine râm eden aynı duygu ile titredim. Çünkü onun âhu gözlerini, hazan ve hicran ile dalgın gözlerini görmüştüm ve titredim… Lâkin işte boru sesi:

Page 18: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

16

Silah başına!***At üstünde cenkleşirken takib edi-

len düşmanı tepelemek için öteki kıyıya bir hamlede atıl-mak hissini viran bu dar bo-ğazın üstünde ne soluklarını ve kılınç parıltılarını aradığım eski kahramanlar var ne de enginlerde koca teknelerin üs-tünde serinler gibi dizilmiş ve düşmanlarına kılınç ve balta darbeleri indiren Türk yiğitleri var. Her şey tarihe ve toprağa karışmış. Şimdi burada ve de-niz üstünde yeni bir tarih, yeni bir duman var. Dumanlar yak-laştı…bir, on, yüz, bin!..

Koca düşman! Kollarını uzaktan savur! Korkak ve alçaksın! Uzaktan, göğsünü koparacak pençelerin göğsüne ermek mümkün olmadığı bir mesafe-den kollarını savur, koca düş-man!.. Yıldırım gümbürtüsüyle kaya parçaları yerleri dövüyor, yerleri sarsıyor, yerleri kazıyıp parçalıyor. Duman, ateş, çelik-ten kaya parçaları yerleri sar-sıyor. Her taraf duman, ateş ve kan içinde!

Denizler, ufuklar, bütün gökyüzü ve yerler; büyük fırtınaları ha-ber veren bir karaltı içindedir. Yıldırım gümbürtüsüyle kaya parçaları havayı yırtıyor, de-nizde fırtınalar, yerlerde zelze-leler yapıyır. Barut dumanları siyah bulutlar gibi her tarafa çöküyor. Bir yangın alevi bü-yüklüğüyle şimşekler havayı deliyor, ateşliyor. Kulaklarım uğultularla yırtılıyor, gözlerim dumanlarla kararıyor, göğsüm sıkışıyor, yüreğim demir bir pençe altında eziliyor, nefes alamıyorum, boğulacağım, boğuluyorum.

Ooh…bir daha, yüz bin daha!.. La-kin yaşıyorum, damarlarımda kan, göğsümde imân var, si-lahım elimdedir. Yüreğimde ve kollarımda Allah’ın kudreti var, Allah’ın gazâbı var, Allah’ın intikâmı var. Yaşıyorum, yaşa-

yacağım koca düşman! Gül-lelerini uzaktan savur, korkak ve alçaksın! Ayağım altındaki yerler çökünceye kadar bura-dayım, burada kalacağım, seni bekliyorum. Yerlerle beraber yerin dibine çökmek istiyorum ve seni bekliyorum.

Altı bin senedir Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da saltanatlar tesis eden, altı yüz senedir Sul-tan Osman’ın kan ve ateşle iş-lediği saltanat tacının namusu için cenkleşen büyük, kudretli bir neslin evladıyım! Kaçarsam kahbeyim, seni bekliyorum!

***Duman ve ateş kasırgalarının

gözlerime çektiği siyah bir perde arkasından zulmetlerle gizlenen, korkan ve alçakla-rın toprağıma ayak bastığını sezince, vicdaniyetin varlığı-mı aydınlatan ışığıyla şad ve kahredici kuvvetimle vahşilere saldırdım. Barutun yiğitlik ve korkaklık hasletini gizlemek isteyen mesafesini aştım. İnti-kam darbelerinin hedefi ne ka-dar yakın ve mesafesi ne kadar az olursa intikam almak haz ve haşyeti o kadar çok derin ve daha ziyade mest edici olur.

Ve nasırlı ellerimle düşmanın gırtlağını sıkmak, pençem-le dişlerimle onu parçalayıp boğmak hazzıyla titriyordum. Yeryüzünü kaplayan fırtına ve kıyamet içinde ellimdeki sün-günün dumana karışan rengini ancak bulaştığı kanla seçebi-liyordum. Top muharebesinin gürültüsü altında; bizimki; ka-ranlık ormanlar ve siyah ma-ğaraların dehhûş sesiyle kay-naşmasına benziyordu.

Zulmet içinde göğüs göğse, insan soluklarının birbirine karıştığı, kırılan kemik çıtırtıları, birbi-rine çarpan süngülerin sağır ve keskin gürültüleri; kısılan sesler, haykırışlar, düşen, ko-şan, can çekişenlerin hırıltıları derin, mûhîş bir uğultu haliyle inlerken, kan kokusunu alınca

vahşeti artan bir arslan azgın-lığıyla boğuşuyordum. Gögüs göğüse, saç saça eski barbar-lar gibi döğüşmek ihtirasıyla kopardığım kaya parçalarıyla düşman kafasını çatır çatır kırıyordum. Kan köpükleri ve boğuk seslerle açılan ağızları demir ökçelerimle bir daha, bir daha eziyordum. İntikâma susamıştım, kana susamıştım. Toprağımın çukur ve çatlak du-daklarına onu mest edinceye kadar kan içirmeliydim. Altı bin senedir Avrupa’da, Asya’da, Afrika’da saltanatlar tesis eden, altı yüz senedir Sultan Osman’ın kan ve ateşle işledi-ği tacın namusu için cenkleşen milletimin bu koca düşman-dan öcünü almalıydım. Kan ve ateşle işlenmiş saltanat tâcımı uzak ve korkak darbelerle yık-mak isteyen –Ah Allah’ım-âhu gözleri, mukaddes toprağımı; pây-ı tahtımı, tahrimi ve bütün mukaddesâtımı gasb etmek, mahv etmek isteyen düşman-dan öcümü almalıyım.

***Lâkin nerden geldin hâin kurşun!

Al bir daha!***Şimdi sancıların, bir esaret zinciri

kadar ağır gelen kelepçeleri içinde, mezar gibi soğuk gö-rünen bir yatağın içinde inli-yorum. Kalbimin ve ruhumun hiçbir noktasında bir yara yok-tur. Eski kan ve ezeli imânımla hayattârım. Yaşıyorum, yaşa-yacağım.

İlâhi! İslâm şehitleri hürmetine beni yatağımdan bir daha kal-dır, ihânetine uğrayan sanca-ğımın şerefini kurtarmak için, altı bin senedir saltanatlar te-sis eden neslimi ve tarihimi ya-şatmak için beni yatağımdan kaldır. Gideyim, toprağımın çatlak dudaklarına, onu mest edinceye kadar kan içireyim.

Sultan Osman Reşadiye’nin inti-kamı: Mehmet Çavuş, Servet-i Fünun, S: 1242, 12 Mart 1331, s.314-315

Page 19: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 17

Kırımoğlu’na Türkmen Bayrağı

Kardaşlık

Kırım Tatar Türklerinin lideri Mustafa Abdülcemil Kırımoğ-lu’na Iraklı Türkmenler tara-fından gönderilen bayrak tes-lim edildi.

Türkçe Konuşan Ülkeler Uluslara-rası gazeteciler Derneği Genel Başkanı Güngör Yavuzaslan, Ukrayna Milletvekili ve Kırım Tatar Türklerinin lideri Mus-tafa Abdülcemil Kırımoğlu ile Ankara’da bir araya geldi. Ziyaretinde Kırımoğlu ile böl-gedeki gelişmeler ve Kırımlı Türklerin yaşadıkları sorunlarla ilgili olarak Kırımlıoğlu ile görüş alışverişinde bulunan Yavu-zaslan, Irak Türkmen Cephesi Lideri ve Kerkük milletvekili Erşat Salihi tarafından gönde-rilen Irak Türkmeneli bayrağını Kırımoğlu’na teslim etti.

Yavuzaslan, “Kuzeyin ve güne-yin gök bayrakları Ankara’da birbirine kavuştu. Bu şe-refli bayrak kahraman Irak Türkmenlerini Sayın Kırımoğlu’na hediyesidir’’dedi.

Gönderilen bayrak için teşekkür eden Abdülcemil Kırımoğlu da, Irak’taki kardeşlerimizin acıla-rını yüreğimizde hissediyoruz. Kırım Tatar Türklerinden Irak Türkmenlerine selam olsun. Erşat beyi ve tüm Türkmenleri selamlıyorum” diye konuştu.

Türkçe Konuşan Ülkeler Uluslara-rası Gazeteciler Derneği Genel

Başkanı Güngör Yavuzaslan, Azerbaycan Milletvekili Ganire Paşayeva ile bir araya geldi.

Türkçe Konuşan Ülkeler Uluslara-rası Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Başkanı Güngör Yavu-zaslan, Azerbaycan Milletvekili ve Avrupa Konseyi Parlamen-terler Meclisi (AKPM) üyesi Ga-nire Paşayeva ile Adıyaman’da bir araya geldi. Buluşma-da Irak Türkmen Cephesi Li-deri ve Kerkük Milletvekili Erşat Salihi tarafından gönde-rilen Irak Türkmeneli bayrağını Paşayeva’ya teslim eden Ya-vuzaslan, “Ortadoğu’nun ay-yıldızı ile Kafkaslar’ın ay-yıldızı Adıyaman’da birbirine kavuş-tu. Bu şerefli bayrak kahraman Irak Türkmenleri’nin Sayın Paşayeva’ya hediyesidir. Çün-kü kendisi Azerbaycan Parla-mentosu Milletvekili olması-nın yanı sıra Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi üye-sidir. Ortadoğu ilgili orada Türkmenler’in haklarını koru-yor ve savunuyor. Her zaman toplantılarda nasıl Araplar’ın, Kürtler’in, Yezidiler’in çek-tikleri acılar varsa, günde-

me getirilmek istenmeyen Türkmenler’in sesi oluyor. Biliyorsunuz Oğuz töresinde bayrak herkese verilmez. Ga-nire Paşayeva bu gök bayrağı fazlasıyla hak etti» dedi.

Gözyaşlarını DurduralımGönderilen bayrak için teşekkür

eden Ganire Paşayeva ise, «Birlik, beraberliğimiz, kardeş-liğimizi bu coğrafyada el ele vererek birlik, beraberlik içinde mükemmel kılacağız ki gözyaş-larını durduralım. Bu bölgede gücümüzü artıralım ki haksız-lıklara karşı mücadele edelim. Gücümüzü artıralım ki bölge-mizde oynanan oyunların farkı-na varalım. Çünkü bu oyunların bedelini ödeyenler, bu toprak-larda yaşayan bizim insanımız. Acısını çektik, bu yüzden bu oyunlara izin vermemek için birliğimizin, beraberliğimizin daha iyi olması gerekir. Bu dü-şünce etrafında birleşmemiz gerekir» diye konuştu.

Page 20: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

18

Türkiye’nin Irak’taki Kültür Kurumları Hakkında Bir Rapor

Ömer ÖZCAN

Uzun kamu görevim süresinde Türkiye’nin yakın komşuların-da görev yapan farklı bakan-lık mensuplarının alanlarıyla ilgili olarak yazdıkları raporla-rı merak ettim. Bu ülkelerde bulunan son derece değerli, birikimli görevliler elbette tecrübelerinden kaynaklanan tespit ve tavsiyelerini üst ma-kamlara aktarmışlardır. Sü-reç içinde bunlardan istifade edilerek problemli konulara

rahatlama getirildiğini ümit ederiz. Kısa süreli dış göreve gidenlerin de dönüşlerinde gözlemlerini raporlaştırması geleneğine eskisi kadar önem verilmemektedir. Bünyesinde-ki kalabalık Türk nüfusu barın-dıran Irak’ta soydaşlarımızın bir türlü huzurlu bir ortamda bulunmamaları iç politikadaki çalkalanmalardan kaynaklan-dığı muhakkaktır. Bu hususu göz ardı etmemekle birlikte

soydaşlarımızın sıkın-tılarının en aza indiril-mesinin mümkün ola-bileceğini düşünmemek elde değildir. Ülkemizin istihbaratının en te-pesindeki iki sorumlu, Irak’ta kraliyet yönetimi döneminde Türk büyü-kelçisi olarak peş peşe görev yapmışlardır. Ha-riciyecilerimizin olabile-cek dikkat eksikliklerini önemli bir zaman dilimi içinde Bağdat’ta görev yapan bu elçilerimizin hangi ölçüde giderdik-lerini, ne gibi tekliflerde bulunduklarını dışişleri arşivinin incelemeye açılmasıyla öğrenece-ğiz.

Irak’ta Baas rejiminin iş başına geçtiği ve hâkimiyetinin temelle-rini attığı dönemde bu-raya herhalde kısa sü-

reli inceleme görevi ile giden, ismini bilmediğimiz Kültür Bakanlığı yetkilisinin yazdığı raporu önemli bir vesika ola-rak neşretmeyi uygun gördük. Görevlinin örneğini çokça gör-düğümüz turistik gayeli, aldığı harcırahı kullanmadan yanın-da getirmeyi düşünenlerden olmadığı anlaşılıyor. Raporun-daki tespitler, kültür hayatımı-zı, tarihimizi iyi bildiğini göste-riyor. Kültür sektöründe görev yapan şahıslarla ilgili tespitleri de tarafsız gözle yapılmıştır ve isabetlidir. Bir kısmını bizzat tanıdığımız bu görevlileri milli hassasiyeti olan kesimler de iyi bilmektedirler.

Raporda isimleri geçen ve ekse-riyeti rahmetli olan kişilerle ilgili dipnot halinde küçük açıklamalar yaptık. Raporun üzerinde tarih bulunmamakla birlikte 1976 yılı başında ka-leme alındığı tahmin edilebi-lir. Kültür Bakanlığı’ndan Milli Eğitim Bakanlığı’na gönderilen rapor, 13.2.1976 tarihli bir üst yazı ile Talim ve Terbiye Kuru-lu Başkanlığı’na aktarılmıştır. Bu aktarma raporda Irak’ta okuyan öğrencilerin muadele-ti hususu kurulu ilgilendirdiği için bu aktarma yapılmıştır. Cumhuriyet döneminde dini öğretim kurumlarının yaygın olmadığı tarihlerde çocukları-nı bu yönde yetiştirmek iste-yen velilerle, ülkemizde çok az

Page 21: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 19

sayıda bulunan Caferi inançlı-lar ihtiyaç duydukları eleman-ların yetişmesini sağlamak üzere Mısır, Suriye ve Irak’a gayri resmi yollardan öğrenci göndermişlerdir. Bu öğrenci-lerin aldıkları eğitimin denkliği uzun yıllar kabul edilmemiştir. Bunun ötesinde Türkiye’de okuyan bölge öğrencilerinin diplomalarının ülkelerinde kabulünü güçleştiren ilgili makamlarla ikili görüşmeler yapmak ve haklarını takip et-mekte bir noktada Talim ve Terbiye’nin görevidir.

Türk-Irak Kültür Anlaşması Ve Tatbikatının Umumî Durumu

30 yıl kadar önce Kraliyet devre-sinde başlayıp, muhtelif za-manlarda yapılan ilaveler ve yenilikler ile bugüne kadar istenen neticeyi veremiyen ve bu anlaşmanın hâlihazırdaki durumunu tespit etmeyi çalı-şalım. Kültür anlaşması muva-cehesinde Türkiye’de Edebiyat Fakültelerinde bulunan Arap Dili ve Edebiyatı bölümlerinin muadili olması lazım gelen Bağdat Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde Türk Dili ve Ede-biyatı Bölümünün kuruluşu ancak dördüncü yılına girebil-miştir. Bu sene ilk mezunun verecektir. Bu bölüm müstakil olmayıp, Şark Dilleri (Farsça, İbranice ve Türkçe kısımlarını ihtiva eder) bölümü içinde yer almaktadır. Yeni müstakil bir bölüm değildir. Yıllarca önce kurulduğu söylenen fakat ha-kikatte 1972-1973 ders yılında Bağdat Üniversitesi’ne vazife-li olarak gönderilen İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakülte-si Türk Dili Doçenti Necmettin Hacıeminoğlu1 tarafından ku-

1 Prof. Dr. Necmettin Hacıeminoğ-lu (Maraş, 10.11.1932-Ankara, 26.6.1996), Malatya Darendeli’dir. Adana Lisesi öğrencisi iken M. Şevket Kutkan’ın yönlendirmesiyle yazma ve araştırmaya yönelmiştir. İstanbul Üni-

rulmuştur. Ayrıca bölüm için-deki bu kuruluşun programı, derslerinin tanzimi tamamen onun tarafından isabetli bir şekilde hazırlanmıştır. Fakülte-nin Kılavuzu içinde dersler ve program mevcuttur. Ancak bu gün idareciler tarafından bu hususların kısmen değiştiril-mesine gidilmek istenmekte-dir. Şimdilik bu durum önlen-miştir. Kısım, Camiât-ı Bağdat Külliyet’ül-Dirâsatü’ş-Şarkiyye (Bağdat Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Şark Dilleri Bölümü) içinde yer almaktadır. Ancak çevreden edindiğimiz kanaa-te göre yeni teşkil edilmekte olan Mustansiriyye Üniversi-tesi (Bağdat’tadır) geliştirile-rek, Bağdat Üniversitesi için-deki hükümetin siyasetine uygun elemanlar Mustansi-riyye Üniversitesi’ne nakledi-lerek, diğer elemanlarıyla bir-likte Bağdat Üniversitesi’nin ve bu arada Külliyetü’l-Âdab Dirâsatü’ş-Şarkiyye bölümleri kaldırılacak, talebeleri de bu yeni üniversiteye aktarılacak-tır. Bu meyanda Şark Dilleri Bölümü içinde yer alan Türk Dili ve Edebiyatı Kısmı da kal-dırılacak olan kısımlar ara-sındadır. Bunun ilk emareleri şöyledir; yeni üniversitenin birçok bölümlerinin teşkili sı-rasında hem muhteva ve hem de eleman bakımından siyase-te uygun olanlar bu yeni ku-ruluş içinde toplanmaktadır.

versitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü bitirmiştir. Kısa bir öğretmenlik döneminden sonra mezun olduğu bölümde öğretim üyesi olarak göreve başlamış, bir süre Trak-ya Üniversitesi’ndeki görevi dışında vefatına kadar aynı bölümde çalışmış-tır. Mesleki çalışmaları yanında 1980 öncesi Türkiye’nin siyasi ve kültürel açıdan içinde bulunduğu anarşi dö-neminde kalemiyle mücadele etmiş, Türkçe hakkında makale ve kitaplar neşretmiştir. Bu hizmetlerinin iyi bilin-mesi gerekmektedir. Fuzuli, Milliyetçi Eğitim Sistemi, Türkçenin Karanlık Günleri, Milliyetçilik-Ülkücülük-Aydın-lar, Türk Dilinde Edatlar isimli eserleri bulunmaktadır.

Buna mukabil uygun olmayan-lar ise Külliyetü’l-Âdab’ın bün-yesinde birleştirilmektedir. Bu münasebetle yeni üniversite içinde yer alan Terbiye Fakül-tesi (Külliyet’ül-Âdab’ın yerini alacak olan Fakülte) teşkilat-lanmasını tamamlar tamam-lamaz Bağdat Üniversitesi’ne bağlı Külliyetü’l-Âdab bütü-nüyle kaldırılacaktır. Bunun için uygun olanlar Terbiye Fakültesi’nin bünyesinde toplanırken geçen seneye kadar Türkiye’deki İlahiyat Fakültesi’nin muadili duru-munda olan fakülte iptal edi-lerek, Külliyetü’l-Âdab bünye-si içinde Din Kısmı adı altında bir bölüm haline getirilmiştir. Zira, buradan yetişen tale-beler esas itibariyle Sünnî din adamları oldukları için Türkiye’ye yakınlık duymak-tadır. Devletin umdeleri olan “El-Vahde’ El-Hüriyye ve El-İştirakiyye”, iktidarda olan Arap Sosyalizminin (yani Baas) temelini teşkil etmekte ve esas itibariyle Şi’a unsura da-yanmaktadır.

Yeni yetişmekte olan Arap genç-liği “El-Sevre” yâni ihtilâl nu-tukları ve felsefesi içinde ye-tişmekte ayrıca sömürgecilik edebiyatı ile birlikte (sömür-geci olarak Türkleri ve İngiliz-leri tanımaktadırlar) yetiştiril-mektedir.

Bölümde halen, dördüncü sınıfta 4, üçüncü sınıfta 12, ikinci sı-nıfta 32 ve birinci sınıfta 10 ta-lebe vardır. Yekûn 58 kişi olup, bunlardan 18 i Türk, geri kala-nı Arap, Kürt, Nasturî, Yezidi ve Ermenilerdir.

Öğretim üyesi kadrosunun Türki-ye tarafından devamlı olarak beslenmesi zaruridir. Gönde-rilecek öğretim üyelerinin bu hususta malûmattar olmaları da gerekmektedir. Bu bölüm-den mezun olanlara Türkiye’de

Page 22: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

20

imkânlar tanınarak, doktora veya master yapmaları temin edilmelidir. Bunun en mühim faydası bu elemanlar fikriyat-ları ne olursa olsun yetiştikleri ocağın müdafaasını memle-ketlerine döndüklerinde ya-pacaklardır. Türkiye menşeli, buradaki çeşitli meslek sahibi Arapların kendi ocaklarını yani yetiştikleri yerleri, meselâ İngiltere’den mezun olanlara karşı şiddetle mücadele ve müdafaa ettikleri müşahede edilmiştir. Tabiatiyle seçim ya-pılırken, bu talebeler arasında şahsiyetleri en uygun olanlar seçilmelidir. Ancak Türk asıllı-lara bu hususta öncelik tanın-ması gereklidir.

Türk Devleti’nin Irak’ta temin ede-bildiği ikinci müessese Bağdat ve Kerkük şehirlerindeki Türk Kültür Merkezleri’dir. Anlaş-manın eskiliğine rağmen kül-tür merkezlerinin kuruluşu da on sene civarındadır. Kültür Merkezlerimiz idareci, eleman kadroları itibariyle maalesef hem adet ve hem de kalite itibariyle bu on yıl içinde sayılı birkaç şahsa inhisar etmekte-dir. İsmet Parmaksızoğlu’nun2 Bağdat Kültür Ataşeliği sıra-sında onun hizmeti ve gayre-tiyle kurulmuş olan Bağdat

2 İsmet Parmaksızoğlu (Kavala, 1924-9.1.1984),İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümünden mezun olmuştur. Mesleğe 1945’te öğretmen ve kütüphaneci olarak baş-lamıştır. Kütüphane müdürlüğü görev-lerinden sonra 1954-1956 yılları ara-sında Bağdat’a gönderilmiş ve Arapça öğrenmiştir. 1964’te Kütüphaneler Genel Müdürü, 1966’da Din Eğitim Genel Müdürü olmuştur. Bakanlık Mü-fettişliği görevine alınarak 1967-1970 yılları arasın da Bağdat’ta Kültür Ata-şeliği yapmıştır. 1971’de yeniden Din Eğitimi Genel Müdürlüğü’ne getiril-miştir. Daha sonra Müsteşar muavin-liği görevinde bulunmuştur. Türkiye’de Din Eğitimi (1966), Tarih Boyunca Kürt Türkleri ve Türkmenler (1983), Türk-lerde Devlet Anlayış: İmparatorluk Devri 1299-1789 (1982) isimli eserleri bulunmaktadır.

Türk Kültür Merkezi ve Şevket Kut kan3 beyefendinin yine himmet ve gayretleriyle ku-ruluşunu temin ettiği Kerkük Türk Kültür Merkezi maalesef bu 10 yıl içinde birçok bakım-lardan inkıtalara uğradığı için arzu edilen seviyeye ulaşa-mamışlardır. Bilhassa bu iki şahsın adı Türkmen Cemaati arasında hasretle ve hürmet-le yad edilen iki isim olarak kalmıştır. Zaman zaman vazife alan ve şahsî gayretleriyle çalı-şan elemanların da bulunduk-ları ekipler için de o günden bu yana yalnız kaldıkları anla-şılmaktadır. Irak’ta yaşayan 1 milyon Türk bunun ızdırabını çekmekte ve devamlı olarak bu hususu söylemektedirler. Her iki kültür merkezimizin bir an evvel asgarî onar kişi-lik kadro ile süratle takviye edilmeleri icabetmektedir. Bu kadronun, bilhassa genç ve enerjik elemanların gayreti, yapılan müşahedeler netice-sinde yaşlı tecrübelilerden çok daha müsbet neticeler ver-miştir. Gönderilecek eleman-lar arasında Edebiyat ve Tarih hocaları yanında Kütüphane-cilerin de dikkatle seçilmesin-de büyük zaruret vardır. Zira, kütüphaneciler öğretmenler-den belki de daha fazla kültür merkezlerine gelenlerle mu-hatap olmaktadırlar.

Hanım öğretmenler arasında ya-pılan seçimlerde biçki-dikiş,

3 M. Şevket Kutkan (25.9.1911-1992), Elbistan’da doğmuştur. Yüksek öğre-nimini DTCF’de yaptı. Bir süre Afyon Lisesi öğretmenliğinden sonra mezun olduğu fakültenin edebiyat bölümün-de ilmi yardımcılık yaptı. Adana, Trab-zon, Tarsus Liseleri öğretmenliği, Milli Folklor Enstitüsü uzmanlığı, Talim ve Terbiye Kurulu üyeliği, 1970-1972 yıl-ları arasında Kerkük Türk Kültür Mer-kezi Müdürlüğü görevlerinde bulun-du. Ergenekon Destanı-Kayının Rüyası (İstanbul,1960), Nedim Divanı’ndan Seçmeler (1981), Ziya Gökalp, Maka-leler: Altınışık (İstanbul 1976) isimli eserleri bulunmaktadır.

nakış, çiçek gibi hususlarda kabiliyetli veya sertifikalı olan-ların, bilhassa Kerkük Kültür Merkezi için ehemmiyeti bü-yüktür. Yine öğretmenler ara-sında Türk klâsik musikisi, Türk halk oyunlarını öğretici olanla-ra yer verilmelidir. Bu hususta kılık, kıyafet, musiki âletleri, film, plâk, teyp-bandı gibi le-vazımata da gerekli ehemmi-yet gösterilmelidir.

Kültür merkezi müdürlerinin bil-hassa tarihi kültüre sahip, sosyal yönü kuvvetli, teşkilâtçı (yaşı 40’ı geçmemek üzere) ağırlığı olan elemanlardan seçilmesi gayetle mühimdir. Halihazırda her iki kültür mer-kezimizde kütüphane mevcut olmakla beraber kifayetsizdir. Kültür merkezi olarak Bağ-dat’taki 50 kişilik kadrosu ile İngiliz Kültür Merkezi ve 30’un üzerindeki mevcutları ile Fransız ve İspanya Kültür Merkezleri yanında mukayese olabilecek bir kültür merke-zine maalesef sahip değiliz. Kütüphaneler bakımından ise mukayese dahi etmeğe lüzum yoktur. Zira, İngiliz, Fransız ve İspanya Kültür Merkezlerinin, yalnız kütüphanelerinde va-zifelilerin adedi onar kişiden aşağı düşmemektedir. Bu hu-susta Ankara’daki mümasilleri üzerinde de kontrol yapmak-ta fayda vardır. Bizim halen Irak’ta 1 milyon soydaşımı-zın bulunduğu düşünülecek olursa kültür merkezlerimizin asgari yukarıdaki misaller se-viyesinde olması gerekir. Ay-rıca folklor oyun salonları, ses laboratuarları-musikî salonu, konferans-sinema ve teşhir salonları ve bunlar ile alakalı vazifelilerin de bulunması ge-reklidir.

Halen Bağdat Türk Kültür Merkezi’nde bir Kültür mer-kezi Müdürü ve bir de meslek-ten Kütüphaneci elemanımız

Page 23: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 21

mevcuttur. Kültür Merkezi Müdürü’nün Şubat 1976 ba-şında vazifesi sona erecektir. Kütüphaneci arkadaşın ise vazife müddeti Mayıs 1976 sonunda bitmektedir. Mev-cut Müdürün vazifesinin sona erişiyle birlikte yerine genç ve tecrübeli olan Kütüphane-ci Hasan Duman’ın4 asaleten Müdür olarak tayininde ve acilen istenilen evsafa uygun hiç olmazsa 2 Kütüphaneci ve 8 okutmanın gönderilmesin-de büyük faydalar vardır. Zira Kültür Merkezi kendi kendini fesih durumuna düşecektir. Mevcut Bağdat Türk Kültür Merkezi binası, gayet kifayet-siz ve küçüktür. İstenilen ev-safa uygun bir binaya acilen nakledilerek yeni Kültür Mer-kezi, yeni bir hava içinde can-landırılmalıdır. Ayrıca yukarıda sayılan levazımat yanında Kü-tüphanenin neşriyat bakımın-dan da süratle ikmal edilmesi gereklidir.

Kültür Merkezlerimiz Kütüpha-neleri hususunda, 2 yıla yakın bir zamandan beri burada va-zifeli olan Kütüphaneci Hasan Duman’ın hazırladığı raporun nazarı dikkate alınmasında faydalar vardır. (Bu rapor daha önce, Kültür işleriyle görevli zamanın Devlet Bakanı Orhan Eyüboğlu’nun5 Bağdat’ı ziya-

4 Hasan Duman (Antalya,1946), DTCF Kütüphanecilik Bölümü mezunu-dur. Adıyaman ve İçel Halk Kütüp-haneleri müdürlüğünde bulunduk-tan sonra İstanbul Bayezit Devlet Kütüphanesi’nde yöneticilik yapmıştır. Bağdat Kültür Merkezi Müdürlüğü’nde görevlendirilmiştir. 1986-1990 yılları arasında Kültür Bakanlığı Kütüpha-neler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü yapmış, 1996’da Kahire Kültür Müşa-viri olmuştur. Emekli olduktan sonra kurduğu Enformasyon ve Doküman-tasyon Vakfı’nda çalışmakta olup çok sayıda eseri vardır.

5 Orhan Eyüboğlu (Samsun, 1918-30.11.1980), Hukuk Fakültesi mezu-nudur. Emniyet Genel Müdürlüğü’nün çeşitli kademelerinde görev yapmıştır. İstanbul milletvekili olarak parlamen-

reti sırasında -Temmuz 1974- kendisine takdim edilmekle beraber, ilgili Kültür Merkezi Müdürlüğüne de verilmiş ve 1975 Martında yeni ilavelerle Kültür Merkezi Müdürlüğü, Büyükelçilik Makamı, Kültür Bakanlığı ile Irak’a vazife ile gelen Bakanlıklararası Ortak Kültür Komisyonu üyesi Orhan Bank’a ve 1975 Ağustosunda da Dışişleri Bakanlığı Kültür Dairesi Müdürü Zeki Gönen’e de takdim edilmiştir.) Ayrıca neşriyatın isabetli seçilip, sü-ratle buraya intikal için, kü-tüphanecinin vazifeli olarak çağrılması da faydalı olur. Ra-por münderecâtı, Kerkük için de câridir.

Kerkük Türk Kültür Merkezi’ne gelince, bina güzel olmasına rağmen Kerkük için çok kü-çüktür. Son durum itibariyle bir Müdürü ve bir de okut-manı mevcuttur. Müdür Ab-dülhadi Güzel, 4 yıla yakın bir zamandan beri okutman ve müdür olarak büyük hizmet-leri geçen, hem tecrübeli ve hem de mahalli hususiyetleri çok iyi bilen kıymetli bir ele-mandır. Kendisinin vazifesi Ni-san 1976 sonunda 4 yıl olarak bitecektir. Muhitte çalışması ile çok iyi intiba bırakmış olan bu arkadaşın yine Irak ile ala-kalı daha yukarı bir vazifede değerlendirilmesinde büyük fayda vardır. Okutman Gülçin Atamer, vazifesinde gayretleri ve Kerküklü hanımlara kendi-sini sevdirmiş biçki-dikiş, nakış ve çiçek gibi mevzularda kurs-lar vererek hizmetleri geçen bir elemandır. Ayrıca okutman olarak vazifesini yapmıştır ve yapmaktadır. Kerkük Türk Kül-tür Merkezi’nin Kütüphanecisi maalesef yoktur ve bugüne kadar da buraya meslekten Fakülte mezunu Kütüphaneci

toda bulunmuş, Devlet Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yapmıştır.

gönderilmemiştir. İdareten, mahalli, ücretle çalışan bir eleman tarafından idare edil-mektedir. Ve bu haliyle de yukarıda vermeye çalıştığımız malûmat muvacehesinde hiz-metin kifayetsiz olacağı kendi-liğinden ortaya çıkar.

Bu duruma göre, Kerkük Türk Kültür Merkezi’ne yine evsa-fa uygun bir müdür namze-dinin şimdiden gönderilmesi ve müdür Abdülhadi Güzel’in tecrübelerinden onun ayrıl-masından önce faydalanıp, çevreyi tanımasında zaruret vardır. Ayrıca mevcut okut-man Gülçin Atamer’in vazife-sinin uzatılmasında ve Kerkük Merkezi’ne ayrıca 2 Kütüp-haneci, 7 tane de okutman (yukarıda bahsi geçen evsafa uygun şekil de tarihçi, ede-biyatçı ve folklor, müzik ve el sanatlarından anlayan, maha-retli öğretmenler gönderilme-si zaruridir. Yine ayrıca Kültür Merkezlerindeki lisan kursla-rından mezun olanlara serti-fika diploması hazırlatılarak verilmesinde psikolojik fayda-lar vardır. Zira kurs mezunları bunu istemektedirler.

Kültür Merkezlerinde görevli olanların maaş durumları bil-hassa 2 yıldan beri artan kira fiatları dolayısıyle arkadaş-larımızın harici bir görevde perişan duruma düşmelerine sebep olmaktadır. Mesela ay-lık ev kiraları en mütevazı bir mesken için 75 dinardan aşağı düşmemektedirler. Dolayısiyle 130 dinar civarında maaş alan bu arkadaşlar (ki bu da yeni sayılır, birkaç evvel 100 dinar civarında idi) vazifelerini yeri-ne getirirken perişan durum-da kalmamalıdırlar. Bu husus, mevcut maaşlarına ilaveten asgari 75 dinar gibi bir ilave-yi gerektirmektedir. Ki geri kalanı ile mütevazı bir hayat yaşayabilsinler. Ayrıca vazifeli

Page 24: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

22

olarak gönderilen bu arkadaş-ların yol harçlıklarıyle birlikte defaten avans olarak öden-mesi düşünülebilir. Çünkü ev sahipleri asgari 6 ay veya yıllık kirayı peşin olarak istemekte-dirler. Zaman zaman hatta bu arkadaşlar maaşlarını bu ay içinde olduğu gibi alamamak-ta (Ocak 1976 ki bugün ayın17 sidir) veya 15-20 gün gibi bir zamandan sonra tam aylık maaş değil, bir miktar avans ile geçiştirilmektedirler. Bu durum, kesin hesapların her üç ayda bir yapılmasından ileri gelmektedir. Dolayısiyle buna çare bulmak lâzımdır.

Kültür Ataşeliği’nin durumuna gelince; İsmet Parmaksız-oğlu’ndan sonra gelen (kısmen Hayri Güdenoğlu6 hariç) hiçbir Kültür Ataşemizin adı gerek soydaşlarımız, gerekse yabancı diplomatik misyonlarca ve Irak makamlarınca bilinmemekte ve tanınmamaktadır.

Yani silik kalmışlardır. Hâlihazır-daki Ataşe olarak vazife göre Necati Çerçioğlu7 iyi niyetli

6 Hayri Güdenoğlu, Milli Eğitim Bakanlığı’nda uzun yıllar başmüfettiş olarak görev yapmıştır. Tarihçidir.

7 Necati Çerçioğlu, önce Ergündoğan soyadını kullanmıştır. Isparta Senir-kent ilçesinde doğmuştur. Ankara Üni-versitesi İlahiyat Fakültesi mezunudur. Öğrencilik döneminde gençlik hare-ketlerini iştirak etmiş, 1951’de Türk Milliyetçiler Derneği’ni kuran dernek-lerden Türk Gençlik Teşkilatı’nın An-kara Şubesi Yönetim Kurulu’nda genel sekreterlik yapmıştır. Kamran İnan’ın başkanı olduğu Ankara Üniversitesi Öğrenci Birliği’nin yönetim kurulun-da görev almıştır. Türk Milliyetçiler Derneği’nin 1951’de Ankara Şubesi’ni kuran müteşebbis heyetin içinde bu-lunmuş tur. Öğretmenliğinin ilk yılla-rında bir süre Bağdat’a gönderilmiştir. Kayseri Yüksek İslam Enstitüsü Müdür Yardımcılığı, İzmir Yüksek İslam Ens-titüsü Müdürlüğü, Din Eğitim Genel Müdürlüğü, Bağdat Kültür Ataşeliği yapmıştır. Bu görevinden dönüşünde bir süre Milli Eğitim Bakanlığı müfet-tişliği yaptıktan sonra emekli olmuş-tur. Ankara’da vefat etmiş, Karşıyaka Mezarlığı’nda defnedilmiştir.

bir kimse olmasına rağmen dış misyonda ve hele Irak’ın bizim için olan özelliği dikkate alınacak olursa, yenidir. Dola-yısiyle hiç bir kadro ve elema-na sahip olmayan Ataşelikte Necati Çerçioğlu yalnızdır. Bu-nun için yukarı da adı geçen Kerkük Türk Kültür Merkezi Müdürü Abdülhadi Güzel’in bu mevzuda tecrübeli bir ele-man olması hasebiyle Ataşe Muavini olarak diplomatik bir hüviyetle tayininde fayda var-dır. Ayrıca Ataşelikte tecrübeli ve mahallî lisan bilen bir sek-retere olan ihtiyaç kuvvetle hissedilmektedir. Halen müs-tahdem kadrosunda bulunan Gülcemal Soylu bu vazifeyi şeklen yapmağa çalışıyorsa da asaleten vazifeli bir elemanın ayrıca gönderilmesindeki za-ruret açıktır.

Öte yandan sefaret Kültür Ata-şeliği ve Kültür Merkezi Mü-dürlüğü üçlüsü arasında açık olarak bugüne kadar vazife, yetki münasebetleri belirlen-memiştir. Bu bakımdan zaman zaman vazifelerin yürütülme-sinde aksaklık ve sürtüşme-ler zuhur etmiştir. Bunun için vazife salahiyetleri, açıkça münasebetleri tanzim eden bir nizamname veya emrin gönderilmesinde de zaruret vardır.

Kültür Ataşeliğinin vazifeleri ara-sında olan Talebe Müfettişliği, Irak için ayrı bir özellik taşı-maktadır. Zira, Bağdat içinde-ki üniversitelerde ve orta de-receli okullarda Türkiye’den kader kurbanı durumunda gelmiş olan gençlerimiz mev-cuttur. Sayıları mahduttur. Bunlar, çok küçük yaşta bu-raya tahsil için aile büyükleri tarafından gönderilmiş, fakat geldikten sonra dünyanın kaç bucak olduğunu anlamışlar-dır. Halen teker teker hepsi üzerinde yapmış olduğumuz

müşahedelerimiz şudur; bura-daki durumu gördükten sonra ve delikanlı çağı gelip, mese-leleri idrak ederek hepsi de memleketimiz hesabına müs-bet istikamet kazanmışlardır. Bu müşahedelerimiz Bağdat’a gelen Kültür Heyetimizin de teşhisi meyanındadır. Bu mü-nasebetle istikbalde, memle-ketimiz için faydalı olabilecek bu gençlerin tam mânasiyle kazanılabilmesi bakımından Talim ve Terbiye’ce muadelet-lerinin bir defaya mahsus ol-mak üzere tanınmasında çok büyük faydalar vardır.

Muadelet meselesinin mem-leketimiz ve buradaki Türk Cemaatı için de ehemmiyeti büyüktür. Zira, halen Irak Üni-versitelerinde profesör sevi-yesine yükselenlerden dahi Türkiye menşeli diplomaları-nın akademik kariyere mani olabilmesi mülâhazalarıyle Avrupa üniversitelerine (misal olarak daima İngiltere) mua-deletlerinin denk olup olma-dığına şüphe beyan etmek-tedirler. Bilhassa Türkiye’den mezun olan ve ihtisas yapan tabiblerin, diğer meslektaşla-rının sahip olduğu bazı haklar, onların ellerinden alınmakta-dır. Bu durumu, diğer tahsil çeşitleri ve ihtisaslarına da tatbik etmek istemektedirler. Bunun sebepleri şunlardır:

a) Iraklı Türklerin, Türkiye’deki tahsil diplomalarının işe yara-madığını görerek, Türkiye’ye tahsile gitmelerini temin,

b) Aynı şekilde Türkler meyanında tahsil, ihtisas ve doktora yap-maya gelen Arapların da bu işten vaz geçmelerini temin,

c) Hatta Türkiye’de okuyan Arap asıllı meslek sahiplerinin de ocaklık zihniyetiyle kendi tah-sil müesseselerini müdafaa etmeye çalışırken, Türkiye le-hine beyanda bulunmaların-dan gocunmaktadırlar.

d) Bu duruma ilaveten kendi tah-

Page 25: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 23

sil müesseselerinin seviyeleri-nin düşüklüğünü örtebilmek için de bizim tahsil müessese-lerini hafif göstermeye çalış-maktadırlar.

Bütün bu kültür meseleleri yanın-da Kerkük merkez olmak üzere Irak’ta oturan 1 milyon soyda-şımızın umumi kültür mesele-lerine temas edelim. Bu sene-ye kadar Kerkük başta olmak üzere bütün Türk şehir ve ka-sabalarında ilköğretim Türkçe olarak yapılmaktaydı. Son iki yıldan beri çeşitli bahanelerle bu okulların sayısı indirilmiştir. Ancak bu yıl bu imkânlar da ortadan kaldırılarak, İlköğre-timdeki Türkçe dersleri sona ermiş bulunmaktadır.

Buna ilaveten Türk şehir ve kasa-balarında Türkçe konuşmak, telefon muhaberelerinde Türkçe kullanma emirle ve katiyetle yasaklanmıştır. Bu meyanda Türkçe plak çalmak, band dinlemek, Türkçe neşri-yatı takip etmek yasaklanan hususlar meyanındadır. Türk menşeli öğretmenler Türk böl-gelerinden alınarak, Arap böl-gelerine ve Arap menşeli olan-lar da Türk bölgelerine büyük tayin listeleri halinde gönde-rilmiştir. Hatta diğer meslek-lerdeki Türk münevverler aynı işleme tabi tutulmaktadırlar. Yine 15 gün önce çıkarılan bir kanun ile Türk hükümetinden burs aldığı tespit edilen Türk menşeli öğrenciler için 5 yıl-dan 15 yıla kadar hapis cezası hükmü getirilmiştir. Bu hususu Türk olmayan ve fakat kendisi-ni Türk gösteren birkaç casus talebe vasıtası ile temin etmiş bulunmaktadırlar. Bu birkaç sayılı eleman tespiti husu-sunda Ankara Ziraat Fakültesi doktora talebesi olan Faruk Abdullah Abdurrahman’dan bilgi alınmasının faydası var-dır. Mesela burs alan öğren-cilerin adına çeşitli bankaların

çeşitli şubelerinde hesap açtı-rılarak, adlarına bursları yatı-rılabilir ve bu tespit önlenmiş olur. Buna benzer başka pratik çareler de düşünülebilir. Aslo-lan tesbitin önlenmesidir.

Yukarıda temas edilen hususların da dışında mühim bir noktayı burada belirtmekte fayda var-dır. Türkiye’de yüksek tahsilini tamamlayan ve ihtisas (mas-ter veya doktora) yapanlar Irak’a döndükten sonra vazi-feye alınmadan önce yapılan mülakatta Türk oldukları tes-pit edilince, partiye girmeleri için teklif yapılmakta kabul etmeyenlerin tayinleri yapıl-mamakta böylece açıkta bıra-kılmaktadır. Yine bu meyanda lise bitirmekte olan bir talebe-ye aynı şekilde Partinin genç-lik kolu olan İttihat’a girmesi teklif edilmekte, kabul etme-diği takdirde mezuniyeti ve dolayısiyle üniversiteye girme ihtimali ortadan kalkmaktadır. Böylece Irak Türk münevverle-rinin birbirlerine karşı olan iki grup haline getirmeye çalış-maktadırlar.

Bütün bu durumlara rağmen Kül-tür Anlaşması’nda ve onun devamında feragatler göstere-rek, irtibatın devamını temin-de sayılamayacak kadar büyük faydalar vardır. Çünkü, yakın irtibatlar münasebetiyle onla-rın bize peşin hükümle ve aşa-ğılık kompleksi içinde yapmış oldukları hücumları olgun-lukla karşılayarak, “dostluk ve kardeşlik” sloganları ile kültür münasebetlerinin devamını temin zaruridir.

Birkaç nesilden beri İslam dev-letleriyle olan irtibat köprüle-rinin görmüş olduğu tahribat kısa zaman içinde hemen dü-zeltilecektir, diye düşünmek hatalıdır. Ancak, bıkmadan ve usanmadan bilhassa İngilizle-rin açık düşmanlığına rağmen,

halen kültürlerini buralarda yaymaya gayret göstermeleri bizim için nümune olmalıdır. Yalnız Milli Eğitim meselele-ri değil, aynı zamanda Kültür münasebetlerinin yeniden ihyasında ve bu hususta gay-rette büyük fayda vardır. Kül-tür merkezlerimiz sırf şekilde kalan basit lisan öğretim veya okuyup-yazma öğreten kuru müesseseler olmaktan çıka-rılıp, muhteva kazandırılmalı ve kültürümüzü muhafaza ta-nıtma ve yayma hususuna da yöneltilmelidirler. Maalesef, şimdiye kadar bu hususta yaya kalınmıştır. Siyasi münasebet-ler Meyanında birbirinin mü-temmim cüzi durumunda olan kültür merkezlerinin çalışma-larının ve ihya gayretlerinin neticesinde elde edilenlerin, sefaretlerimizin yapamayaca-ğı şeyleri Kültür heyetlerinin yapabileceğine dair inancımı-zı kuvvetlendirmektedir. Zira, diplomatik mahfillerde kalan kuru ve gayri samimi görüş-melerin yapamadığını, kültür heyetleri (yani kültür merkez-lerinde vazife gören eleman-lar) muvaffakiyetle yapmış-lardır. Bizim, yani Türkiye’nin Kültür hareketleri bakımından bilhassa geri kalmamız gerek-mektedir. Çünkü, kültür mer-kezleri yaygın ve tesirli muhit meydana getirmektedirler. Bu bakımdan yeni teşekkül etmekte olan Kültür Bakanlı-ğımızın da bu meseleye el at-ması icabetmektedir. Buraya gönderilecek olan ve buradaki üniversitede ders veren ele-manlar kültür merkezleri ve kültür ataşelikleri çok dikkatle seçilen, sadece bir imtihanda belirli şeyleri cevaplandırarak, muvaffak olanlardan değil, buralar hakkında yeterli bilgi-ye sahip, yüreklerinde hizmet aşkı olan, gayretli, enerjik, kıymetli elemanların takviyesi şeklinde olabilmelidir.

Page 26: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

24

Irak Türkmenleri Osmanlı Devleti-nin Irak’taki hâkimiyet asırla-rında gayet müreffeh bir hayat sürmüşken Osmanlı’nın tarih sahnesinden çekilmesinden sonra sıkıntılı süreçlerle karşı karşıya kalmışlardır. Bu saf-hada Irak Türkmenlerinin en fazla karşılaştıkları sorun kendi dillerini muhafaza edebilme ve kimliklerini, içinde bulundukları topluma kabul ettirme çaba-sı olmuştur. Nitekim, önceleri “Irak Türkleri” şeklinde anılan bu kitle 1958’deki kanlı dev-rimden sonra, resmî belgelerde “Türk” yerine “Türkmen” kim-liğiyle anılmaya başlanmıştır.1 Irak Türkmenlerinin Irak’taki diğer kavmiyetlerle birlikte ana dillerinde eğitim almaları, za-man zaman Irak Anayasası ve ilgili kanunlarınca kabul edilmiş olsa da bu haklarını ancak kısa zaman aralıklarında kullanabil-mişlerdir.2 Bilhassa, 1968-2003 arasındaki Ba’s rejimi döne-minde Irak Türkmenleri insanlık suçu sayılabilecek muamelelere tabi tutularak ağır bir baskı ve zulüm altında yaşamak zorun-da kalmışlardır. İşte bütün bu devirler boyunca Irak Türkmen-

1 Suphi Saatçi, Tarihî Gelişim İçinde Irak’ta Türk Varlığı, Tarihî Araştırmalar ve Dokümantasyon Merkezleri Kurma ve Geliştirme Vakfı yayınları, İstanbul 1996, s. 17-18.

2 1991’den sonra Irak’ın kuzeyinde ve 2003 yılından sonra Irak’ın tamamındaki Türkmen bölgeler-inde Latin harfleriyle Türkçe eğitime geçilmiştir.

lerinin yegâne sığınakları ana dilleri olmuştur. Irak Türkmenle-rinin en büyük dil yadigârı olan atasözleri, deyimleri, horyatları, masalları ve diğer folklor ürün-leri bu zorlu var olma savaşının verildiği yıllarda derlenmiş ve kayıt altına alınmıştır. Bu uğur-da canla başla çalışan Irak Türk-men araştırmacıları(Ata Terzi-başı, Şakir Sabir Zabit, Mevlüt Taha Kayacı, Mehmet Hurşit Dakuklu, Suphi Saatçi, Ziyat Ak-koyunlu, vb.) çok sayıda eser vermiş ve Irak Türkmenlerinin millî varlığını devam ettirme-sinde önemli rol oynamışlardır. Irak Türkmenleri arasında araş-tırmacılığıyla ünlenmiş isimler-den biri de İhsan Sıddık Vasfi’dir. Vasfi’nin en önemli eseri Irak Türk’lerinde Deyimler ve Atasözleri’dir. Bunun yanında Vasfi, Irak Türkmenlerinin en önemli yayın organı olan ve 1961 yılından bugüne kesinti-lerle de olsa yayınlanmaya de-vam eden Kardaşlık dergisinde yazdığı yazılarla Türk dilinin Irak coğrafyasındaki varlığının yarın-lara taşınmasında üzerine düşe-ni fazlasıyla yerine getirmiş bir Türkmen aydınıdır. Bu yazımız-da onun bu yolda verdiği eser-lerini ve Türk kültürüne katkıla-rını anlatmaya çalışacağız. Fakat ondan önce yazarı kısa hayat hikâyesiyle tanıtmaya çalışalım.

Hayatı: İhsan Sıddık Vasfi, 1923 yılında

Kerkük’te doğmuştur. İlk ce orta öğrenimini Kerkük’te yük-sek tahsilini ise Bağdat Mus-tansıriyye Üniversitesinde, İngiliz Dili ve Edebiyatı bölü-münde tamamlamıştır. İş ha-yatına Kerkük Petrol Şirketinde başlamış, sonraları müfettişlik göreviyle Irak Petrol Bakanlı-ğında görevlendirilmişti. Ba-kanlıktaki görevinden dolayı Bağdat’ta bulunmuş, bu sırada Türkmen Kardeşlik Ocağının ve aynı kurumun yayınladığı Kar-daşlık dergisinin idare heyetle-rinde görev almıştır. Kardaşlık dergisinde dil, kültür ve ede-biyat konularında çeşitli yazı-lar yayınlamış; ancak 1977’de dergiye Ba’s Partisince el ko-nulmasından dolayı bu çalış-malarına ara vermiştir. Vasfi sonraki yıllarda Ba’as rejiminin ağır baskısından dolayı Suudi Arabistan’a göç etmiş, uzun yıllar bu ülkede yaşadıktan sonra 2007 yılında Ankara’da son nefesini vererek Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.

Eserleri: Bu yazıda İhsan S. Vasfi’nin daha

çok dil çalışmaları üzerinde duracağız. Onun Kardaşlık dergisinde eski yazıdaki imla meseleleri hakkındaki görüş-lerini anlatan bir yazısı3, Irak Arapçasındaki bazı Türkçe ke-

3 İhsan S. Vasfi, في القديمة الكتابة مشاكل “ -Türkmencede Eski Ya) اللغة التركمانية “zının Problemleri), Kardaşlık (الاخاء), Yıl: 2-1. S:1 (Mayıs 1962), s. 14-16.

Önder SAATÇİ[email protected]

Irak Türkmenlerinden Bir Dilci: İhsan S. Vasfi

Page 27: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 25

limelerle ilgili seri makaleleri4 ve en önemli eseri Irak Türkle-rinde Deyimler ve Atasözleri 5 hakkında bazı bilgiler sunmaya çalışacağız. Vasfi’nin bu çalış-malarından bir kısmının Arap-çayla kaleme alınmış olması bunların daha geniş kitlelere yayılmasının önünde bir engel gibi durmaktadır. Bu yüzden onun makalelerinin, tercüme yoluyla değilse bile, içeriğine dair vereceğimiz bilgilerle, an-laşılmasına gayret edeceğiz.

Yukarıda da ifade edildiği gibi Irak Türklerinin 20. asır boyunca en önemli sorunu dil ve onun yazıya geçirilmesidir. Irak Türkmenleri Türkiye’de Harf İnkılabı gerçekleştikten son-ra yeni harfleri öğrenmek için büyük bir gayret göstermişler-dir. Ancak ana dilleriyle eğitim imkânına kavuşamadıkları gibi yeni harflerin de kabulü ve kullanılması oldukça gecikmiş-tir. Şunu hatırlatmakta fayda görüyoruz ki Irak Türkleri için Latin harflerine geçme ira-desinin ardında daha ziyade Türkiye’yle olan kültürel bağ-ların korunması kaygısı yat-maktadır. Ancak, Latin harfleri yerine Arap harfleriyle yazma-ya devam edilmesi Türkmen aydınları arasında bazı sorun-ların tartışılmasını da engelle-memiştir. Kardaşlık dergisinde imlayla ilgili, bir taraftan İzed-din Abdi Bayatlı ve İbrahim

4 İhsan S. Vasfi, “المفردات التركية في اللهجة العراقية Irak Halk Lehçesinde) “العامية Türkçe Kökenli Kelimeler), Kardaşlık Yıl: 13, S: 10-11(Şubat-Mart ,(الاخاء)1974), s.2-3; İhsan S. Vasfi,“المفردات Irak Halk) “التركية في اللهجة العامية العراقيةLehçesinde Türkçe Kökenli Kelime-ler - 2. bölüm), Kardaşlık (الاخاء), Yıl: 13, S: 10-11(Şubat-Mart 1974), s.7-8; İhsan S. Vasfi, “المفردات التركية في اللهجة العراقية Irak Halk Lehçesinde) “العامية Türkçe Kökenli Kelimeler-Son bö-lüm), Kardaşlık (الاخاء), Yıl: 14, S: 8-9 (Aralık 1974-Ocak 1975), s. 10-11.

5 İhsan S. Vasfi, Irak Türklerinde Dey-imler ve Atasözleri, Fuzulî yayınları, İstanbul 1985.

Dakuklu eski yazının imlasının güçlüklerinden bahsederken ve bazı değişiklik teklifleri ileri sürerken, Ata Terzibaşı ve İh-san Vasfi eski yazının sorunla-rının birtakım geçici tedbirlerle değil, Latin harfleriyle kökten çözülebileceği kanaatindedir-ler.6 Kardaşlık dergisindeki bu tartışmalarda Vasfi; İbrahim Dakuklu’nun, geniz n’sinin atılması ve yerine doğrudan n harfinin kullanılması; o,ö,u,ü gibi ünlüleri birden karşılayan Arap alfabesindeki “vav” har-finin üzerine çeşitli işaretler konması ve hareke yerine ünlü harflarin(elif, vav, ye) kullanıl-ması7 teklifine karşılık geniz n’sinin eski yazıda bir imla ge-leneğinin ürünü ve Türkçenin bir ses zenginliği olduğunu, eski yazının imla kurallarına uyulduğu takdirde geniz n’sinin sorun teşkil etmeyeceğini ve buna benzer durumların her dilde bulunduğunu belirterek İngilizceden örnekler verir. İn-gilizcede yazılıp okunmayan harfler bulunduğunu(knife, knee, know), dolayosıyla, söz konusu harfin yazıda rahatlık-la kullanılabileceğini belirtir. Dakuklu’nun, Vav harfinin bir-çok ünlüyü karşılaması ve “göl-gül, kol-kul” gibi kelimelerin yazımında güçlüklere yol açtığı tezine ise bu sıkıntının cümle-nin bağlamına dikkat edilerek aşılacağını ifade eder.

Kardaşlık dergisindeki bu tartış-malar bize Irak Türkmenlerinin kültürel seviyesini ortaya ko-yarken, yazarların tartışmalar-da takındıkları objektif ve ağır-başlı üslup Irak Türkmenlerinin medenî seviyelerinin göster-gesidir. İmla tartışmalarında

6 Bkz. Habib Hürmüzlü, “Irak Türkmen Ağzı ve Yazılı Metinlerde İmla Sorunu-na Toplu Bir Bakış”, Kardaşlık, Ekim-Aralık 2008, 40. sayı, s. 26-33.

7 İbrahim Dakuklu, “-اللغة التركمانية ( مشاكلها :Yıl ,(الاخاء)Kardaşlık ,“ اسبابها – علاجها)1 Sayı: 11 (Mart 1962), s. 10-12.

diğer yazarların (Ata Terzibaşı, İbrahim Dakuklu, İzeddin Abdi Bayatlı) da yazdıklarını dikkate aldığımızda ise İhsan Vasfi’nin imla meselesinde diğer yazar-lara göre daha başka yaklaşım-ları bulunduğu ve meseleye daha geniş bir pencereden baktığı gözlenir. Ona göre, her şeye rağmen eski Türk imlasın-da, kelimelerin yazımında doğ-ru kabul edilen bir şekil vardır (klasik imla) bunu sözlüklere bakarak anlamak mümkündür. Diğer yazım biçimleri yazan-ların şahsî tasarruflarıdır. Eski Türk imlasının zorluklarının asıl kaynağı harfler değil, kişilerin yazıyla telaffuz arasındaki farkı kavrayamamasıdır. Bunun da ardında okuma eksikliği, din-leme azlığı ve gramer kaide-lerinin bilinmemesi yatmakta-dır. Yine ona göre, eski yazıda değişiklikler yapmak sorunları çözmez, artırır. Eski yazıyla yazmayı benimsediysek onun kurallarına da uymalıyız. An-cak bütün bu imla sorunlarının asıl çözümü Latin harflerinin kabulünden geçer.

İhsan Vasfi’nin Kardaşlık dergisin-

de kaleme aldığı diğer maka-leler ise Irak Arap lehçesinde-ki Türkçe kelimelerle ilgilidir. Yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi yazar bu hususta üç Arap-ça makale kaleme almış ve Arapçanın Irak lehçesinde (konuşma dilinde) gözlenen onlarca Türkçe kelimeye dikkat çekmiştir. Makalelerin ağırlığı kelimelerin dökümü ve bun-ların anlam ayrıntıları üzerine-dir. Bu makalelerde Vasfi Irak lehçesindeki çeşitli Türkçe ke-limelere dikkat çeker. Bunları şu başlıklar altında toplamak mümkündür:8

8 Bu bölümde sunulan örneklerden, ses yapısı fazlaca değişenler Arap-çadaki telaffuzlarıyla verilmiş ve aslı belirtilmiştir. Diğerleri ise Türkçedeki telaffuza uygun yazılmıştır.

Page 28: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

26

Kelimeler: Alet-edevat: çamurluk, burgu,

dişli,…

Mutfak eşyaları: ocak, tava, şiş, maşa,…

Çeşitli eşya adları: tütün, kapak, came(cam), gözlük, boru, kay-tan, şuval< çuval, kayiş, düğ-me, basma”kurşun kalem”, aski, cınta< çanta, çadır, zin-cir, kamçi, kırbaç, balta, uti, kutıyye, kürek, soba, çingal, tıfke, tekne”leğen”, top(askeri top), saçm< saçma(tüfek için), dinge”direk”,…

Giyecekler: kat, boyuınbağ(kravat anlamında), yelek, şal, cizme, etek, boyama, yaşmak, başbo-ziğ “resmi kimliği olmayan, sı-radan kişi”< başı bozuk,…

Mobilya-döşeme: yatak, perde, koltuk, iskemle, karyola, koşe “dayanma yastığı” < köşe,…

Yiyecekler: dolma, börek, tatlı, dondurma, kızatma, külbas-tı, tas kebabi, tepsi, bastırma, kavurma, kuzi< kuzu, kiyme< kıyma, şekerleme, keymer< kaymak, yoğırt, çörek, burġil, şorba< çorba, yengi dunye “malta eriği”, hurma, turşi< turşu, mihleme< mıhlama, çe-rez, bırnoti < burun otu “enfi-ye”…

Sıfatlar: hoş, boş, kaba, zen-gin, çürük, keskin, tenguz< domuz “kötü kimse”, toḫ “koyu”(renkler ve çay için), açıh < açık(renkler ve çay için), cenbede< cumbıt “tomurcuk”

Kültür ve muaşeret kelime-leri: çelebi, ḳolliġ < kolluk “karakol”, buyrin< buyurun, efendim, aġati, ki gozim< iki gözüm, çalġi, ḫanım, ḫatun, hemmeyne< hem yine, kizzel-kurt< kızıl kurt, nişan(yüzük takma), bitmiş(tavla, domino gibi oyunun bitmesi), ...

Mimari: seray, koşk< köşk, dam,... Soyut kavramlar: yedek, yazuh<

yazık, ḳaçaḫ< kaçak, kaçaḫçi < kaçakçı, suç, barabar “eşit”, oyun, haşarı, saġlam, saġ se-lim, sıra, nazik, nezake< neza-ket, yaġniş < yanlış, hiç, …

Çeşitli Türkçe eklerle yapılan Arap-ça kelimeler:

-çi ekiyle yapılanlar: döşemeci, aşçi, kuşunçi, pençerçi, fiter-çi,…

-siz ekiyle yapılanlar: akılsız, damaġsız “aptal”, bİiçimsiz,…

Türkçe fiillerin Arapçaya göre çekimlenmesi: yidaniş “da-nışıyor”, yıkariş “karışlayarak ölçüyor”, yiçalış “çalışıyor”, kappat(kapadı), çevir(emir),

Cümle ve deyimlerde Türkçe ke-

limeler: La tedus taḫta çuruk: Çürük tahta-

ya basma.Male gevil: gönlü yok.Zarıp dalġa: dalga vurmak “düşün-

celere dalmak” Ma yissevi pare: bir para etmez. La tudrup kayiş: hile yapma!İnde ḳursaġ kebir: sabırlı, yumu-

şak huylu.

İhsan Vasfi bu makaleler vasıtasıy-la ayrıca, Türk ve Arap toplum-ları arasındaki sosyal ve tarihî bağlara dikkat çekerek kelime alışverişinin bunun tabii bir sonucu olduğunu, bu alışve-rişte Türkçenin, bilhassa İslam kültürünün etkisiyle, Arapça-dan daha fazla kelime aldığını; ancak Arapçaya birçok kelime de verdiğini göstermiş olur. Vasfi’nin verdiği örneklere ba-kıldığında, Arapçanın Irak leh-çesindeki Türkçe kelimelerin konuşma dili bünyesine iyice yerleşmiş olduğunu hatta, bazı Türkçe eklerin kullanımıy-la yeni kelimeler yapıldığını, hatta, bazı Türkçe kelimelerin Arapça dil bilgisi kaidelerine göre çekimlendiğini gösterir. Yazar, bu tür kelimelerin bun-larla sınırlı olmadığını, daha

geniş akademik araştırmalara ihtiyaç olduğunu ve Irak Arap-çasındaki Türkçe kelimelerin bir sözlüğünün yapılması ge-rektiğini de kaydeder.

İhsan Vasfi, bu makalelerde verdi-ği örneklerle dil bilimi dalında çalışanlara sağlam veriler sun-muş olur. Zira, onun verdiği örneklere bakıldığında (bazı Türkçe eklerle yapılan yeni ke-limeler, bazı Türkçe kelimelerin Arapça kurallara göre çekime girmesi vb.) Irak Arap lehçe-sindeki Türkçe etkisinin basit kelime alışverişlerinden ibaret olmadığı görülür. Makalelerde sunulan bu tür örnekler dil iliş-kileri bakımından incelenmeye değer niteliktedir.

İhsan Vasfi’nin araştırmacı kimli-ğinin en önemli verimi ve Irak Türkmen Türkçesine en büyük katkısı ise Irak Türklerinde De-yimler ve Atasözleri adlı eseri-dir.9 Bu eser; Şakir Sabir Zabit’in Irak Türkmenleri Ağzında Ata-lar Sözü, Ata Terzibaşı’nın Ker-kük Eskiler Sözü ve Abdullatif Benderoğlu’nun Atasözlerimiz eserleriyle birlikte Irak Türk-menlerinin atasözleri ve de-yim külliyatını oluşturan dört büyük eserden biridir.

Irak Türklerinde Deyimler ve Ata-sözleri bugüne kadar iki kez basılmıştır. İlki 1985’te Fuzuli yayınlarından, ikincisi ise ge-nişletilmiş hâliyle 2001 yılında Kerkük Vakfı tarafından. Eser başlıca iki bölümden oluşur: Deyimler ve atasözleri. Eserin girişinde, deyim ve atasözleri terimlerinin ele alındığı ve Irak Türkmenlerinde bu türlere ait çalışmaların konu edildiği de görülür. Irak Türkmen deyim-lerinin ayrı bir başlık altında

9 F. Sibel Bayraktar , “İhsan S. Vasfi, Irak Türklerinde Deyimler ve Atasö-zleri, Kerkük Vakfı, 20x13, 264 Sayfa, İstanbul 2001”, Türkoloji Dergisi, Cilt: 16, Sayı:1, Ankara 2002, s. 299-303.

Page 29: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 27

toplandığı yegâne sözlük budur. Söz konusu sözlükte deyimler ayrı bir bölümde toplanmakla yetinilmeyip anlamları da açık-lanmıştır. Eserin Latin harfleriy-le basılmış olması araştırıcılar için iyi bir imkân sağlamakla bir-likte madde başları akademik çevrelerde benimsenmiş trans-kripsiyon harfleriyle kayde-dilmemiştir. Eserde maddeler alfabetik sırayla düzenlenmiş-tir. Eseri zengin kılan bir diğer husus bazı deyimlerin doğuş hikâyelerine veya çıkış kaynak-larına de yer verilmesidir. Eser-de hikâyesi veya kaynak bilgisi verilen atasözü ve deyimlerden bazıları şunlardır: dili didişmek, Hamav’ın kör beygiri tekin âhir getirmek; kaçanı tut, kalan malımızdır; kefin soyan gider, kazık koyan gelir,…

Vasfi’nin bu eseri, bilhassa deyim bölümünde bazı kusurlardan bütünüyle arındırılmış değil-dir. Mesela, “avrat-kişi, bakkal çakkal” gibi tekrar grupları, “Allah versin, Allah saklasın” gibi kalıp sözler veya “aslan ağzı”10 (çiçek) gibi birleşik keli-meler de madde başı yapılarak

10 Sözlükte ayrı yazılmıştır.

Irak Türkmen deyimleri varlı-ğı içinde değerlendirilmiştir. Buna karşılık, Kerkük ağzında sıkça kullanılan ve kalıplaş-mış birleşik fiil yapısında olan arvad almak “erkeğin ev-lenmesi”, ağaç yemek “sopa yemek”, dilin almak “ağzını aramak”, dombalakuç olmak “tepetaklak düşmek” gibi pek çok deyim sözlüğe alınmamış-tır. Atasözleri bölümünde de deyim niteliği taşıyan bazı ifa-deler yer almaktadır: karınça kadarıyca; kozı veri dişsize, pilavı veri iştahsıza; yığdı kır-pa kırpa, sora(sonra) verdi ‘ecci(acı) turpa; kurt karnın-nan çıktı, çakal karnına girdi,…

Vasfi, eserinin giriş bölümünde Irak Türkmenleri arasında geçen bazı deyimlerin Türkiye Türkçe-sinde farklı anlamlara geldiğini belirtir. Bu gibi örnekler aslın-da son yıllarda Türkoloji araş-tırmalarında sıklıkla üzerinde durulan yalancı eş değerlere örnektir. Giriş bölümünde bu açıdan örneklenen deyimler şunlardır: ayağını çek-, yağ-lı müşteri, ağzından çıkanı kulağı duymak. Yine giriş bö-lümünde yazar, bazı atasöz-

lerindeki arkaik(kullanımdan düşmüş) kelimelere dikkat çe-kerek Irak Türkmen atasözleri ve deyimlerinin bu açıdan da ele alınmaya değer olduğunun ipuçlarını vermiş olur. Zaten atasözleri ve deyimlerimiz, gerek arkaik kelimeleri barın-dırması gerek yerli telaffuzla-rı muhafaza etmesi ve birçok folklor unsurunu bünyesinde taşımasından dolayı Türko-loji çalışmaları açısından çok önemli malzemelerdir. İhsan Vasfi’nin Irak Türklerinde De-yimler ve Atasözleri eseri de 2786 maddelik deyim bölümü ve 671 maddelik atasözü bölü-müyle bu açıdan çok verimli bir kaynaktır.

Bir dilin canlılığını koruyabilmesi sağlıklı ve titiz araştırmalar-la mümkündür. Bu da uzman araştırmacıların yetiştirilme-sine bağlıdır. Irak Türkmenle-rinin dil zenginliğinin ortaya çıkarılmasında diğer birçok araştırıcı gibi İhsan Vasfi’nin de değerli katkıları olmuştur. Yeni araştırmalar yapıldıkça onun ve eserlerinin değeri daha iyi anlaşılacaktır.

Dörtlükler

Fuad Şeyh MUSTAFA

Erbil’im şanım ErbilDamardan qanım ErbilUğruca telef olduBu şirin canım Erbil

Erbil’im şirin Erbil Qelası arin ErbilSen bikes men de bikesToprağı hazin Erbil

Erbil’im veran Erbil Toprağı satan ErbilMest olup oynamırı Gaflete dalan Erbil

Erbil’im mecnun ErbilCan ciğeri xun ErbilDaş ağlar toprağ ağlarYadlara zebun Erbil Erbil’im delli ErbilTarihe belli ErbilUnudup bildiğini Başı belalı Erbil

Erbil’im uyan ErbilHer güce dayan ErbilMen uğruca can verdim Sen meni satan Erbil

Erbil’im yurdum ErbilSayılmaz derdim ErbilHuzurda yer öptüm Qul kimin durdum Erbil Erbil’im şanlı ErbilBaşı dumanlı ErbilYadların xançeriyle Cigeri qanlı Erbil

Erbil’im naçar ErbilDertlere duçar ErbilMen dedim yara bağla Yaramı açar Erbil

Page 30: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

28

1969 yılında Irak basınında Zavra Gazetesi’nin kuruluşu üzerin-den100yıl geçmesi münase-betiyle, Bağdat’ta etkinlikler yapılarak, o günleri Irak ba-sını için bayram olarak kut-lamışlardır.Buna ilaveten o yıllarda Irak’ta basın alanın-da çalışan araştırmacılar,bir komisyon kurduktan sonra bu konu hakkında yazılan yazıları,birer kitapçıklar ha-linde neşretmişlerdir.Uzun zamandan beri şahsi kütüp-hanemde bulundurduğum bu kitapçıkların, bugun gözüme çarpması beni çok sevindirdi. Çünkü Zavra Gazetesi hakkın-da en mükemmel malumat bu kitapçıklarda verilmiştir.Adı geçen kitapçıklarda Zavra’nın kuruluşu,gelişmesi,üslubu ile ilgili ilginç bilgilerin bulunması ilgimizi çekerek bu bilgileri siz aziz okuyoculara aktarmayı bir görev bildim.

1869 tarihinde Iraklılar için bir şans eseri olarak Bab-ı Aliden Irak’a gönderilen Vali (Mithat Paşa)uzun bir zaman fıransada kaldığı için orada edindiği kardaşlık,özgürlük,müsavat,düzen ve kanunla ilgili fikirlerini kullanarak Irak toplumunda bulunan sosyal ve her türlü hastalıklara çare bulmaya ça-lışmıştır.Mithat Paşa bütün bu olumlu hazırlıklarını ve çalışmalarını Zavra yoluyla ya-pacağına inandığını bildirdive

hemen bu gazeteyi çıkarmaya karar verdi. Yaptığı islahatlarla Irak’ın yakın tarihine adını altın kalemle yazan Mithat Paşa’ya Irak halkı, (özgürlerin baba-sı) ünvanını vermişlerdir.Irak, Mithat Paşa’dan önce her türlü basın nimetinden yoksul oldu-ğu için bu ülkeye İstanbul’dan tek gazete olarak Takvim-i Va-kayi geliyordu. Takvim-i vakayi ise Sultan Mahmut tarafından 1831 yılında tesis edilmiştir.Devamlı olarak Irak’a ulaşan Takvim-i Vakayı gazetesini halk dört gözle bekler ve okurlardı. Çünkü, devletin resmi dili ve eğitim dili Türçe idi.15Haziran 1869 yılında Mithat Paşa’nın emriyle inşa edilen Zavra Gaze-tesi devletle halk arasında bü-yük bir güveni sağlayarak va-linin neler yapacağını,milletin üzerine düşen görevlerin neler olduğunu anlatmak için bir ve-sile olmuş halkı aydınlatmaya çalışmıştır.Zavra’nın en önemli tesirlerinden de bu gazete-nin çıkışıyla artık halkın gözü açılmış kendi hakkını,isteğini dile getirmeye başlamıştır.Di-ğer taraftan ise millet bildi ki, Zavra’nın önderliğinde ülkede bir devlet vardır, kanun vardır ve her türlü yolsuzluğa karşı mücadele eden bir hükümet vardır ve bu hükümetin yaptı-ğı islahat vardır.Buna ilaveten büyük bir ümit vaad eden hü-kümet ve başta Mithat Paşa olmak üzere hırsızlıkla şüpheli

olan memurları sıkı soruştur-maya alarak, onları cezalandır-makta hiç de tereddüt etme-miştir. Ona göre halk emniyet içinde yaşamaya başlamıştır. Zavra Gazetesi’nin çıkışı ise, özgeldi bir olay olmamıştır. Mi-hat Paşa, önceden büyük bir hazırlıkla işini düzeltmiş daha sonra (Zavra Matbaası’nı)Fıransa’dan getirtmiş ve gaze-teye işraf eden çok kabiliyetli muharrirlere görev vermiştir.Bu muharrirlerin başında ta-nınmış yazar, Ahmet Mithat Efendi’yi sayabiliriz.Bu arada bütün işler başarıldıktan son-ra, Zavra Gazetesi’nin ilk sayı-sı 15 Haziran 1869 tarihinde gün ışığına çıkarak halkın eline ulaşmıştır.Gazetenin ilk sayı-sında ise başyazı olarak şu söz-lere yer verilmiştir:

Bu gazete, haftada bir gün olmak üzere her Salı günü çıkar, için-de her türlü iç ve dış haber-lere yer verir.Gazetenin aynı sayısında, Mithat Paşa’nın Bağdat vilayetine atanması için Ferman-ı Humayun bulun-makta olup, içinde şu sözlere yer verilmiştir:- ‘’Osmanlı dev-leti için Bağdat vilayetinin çok önemli olmasından dolayı, bu-raya Mithat Paşa gibi büyük bir şahsiyetin atanmasına Devlet-i Humayun’dan onay gelmiştir’’.Bu konuyu dahada aydınlat-mak için gazetenin aynı sayı-sında çıkan (Makale) adlı hitap

Türkmen Kültür Sahasında Tafsilatlı Olarak Ele Alınmayan

(Zavra) Gazetesi 146. Kuruluş Yıl Dönümünde

Aydın KERKÜK

Page 31: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 29

yazısında Mithat Paşa’nın şah-siyeti ele alınmış, onun him-metinden, çalışkanlığından ve büyük bir devlet adamı oldu-ğundan bahsedilmiştir.Yinede bu münasebetle yapılan bir törende,Mithat Paşa tarafın-dan okunup, Zavra Gazetesi tarafından Arapça’ya tercüme edilen fermanda, şu bilgilere yer verilmiştir:

(Bu yüksek fermanın hükmünü anlamak için, Türkçe bilenler veya başkasından anlamaya çalışanlar bilmelidirler ki, bu ferman Irak milletinin refahı, saadeti, adaleti için yazılmış olup, ister müslüman veya gayri müslüm olsun bu mem-lekette herkes hakkını alma-lıdır.Burada en önemli görev memurlara düşmelidir. Me-murlar, bu görevleri iyibir şe-kilde ifa etmelidirler).

Vali fermanı okuduktan sonra Irak’ın durumundan söz ede-rek şunları söylemiştir:(Irak çok geri kalmış bir ülkedir,ehalisi ise, bütün güzel vasıflara layık-tır. Çünkü saf ve temiz yürek-li insanlardırlar.Bu ehali için elimizden gelen her türlü ve her yönde kalkınma yapmaya hazırız.Burada milletin iyi bir eğitime ihtiyacı vardır ve bu ih-tiyaçları gidermeye kendisinin istidadı vardır.Biliyorsunuz, bu memleket harabeye dönmüş-tür suç da tabii ki ehalidedir. Ehali çaba harcamalıdır ki, bu halden kendisini kurtarabilsin.Mithat Paşa sözlerine devam-la:- zenginlik, para toplamak değil. Zenginlik, parayı sandık-larda saklamak değil. Bilakis, para halk arasında dolaşma-lıdır ve çağdaşlık için, ticaret için kullanılmalıdır. Ondan sonra önemli olan memurun görevini belirlemektir ve millet de görevliye karşı ne şekilde davranmalıdır. Buna ilaveten memur veya görevli bilsin ki, kendi çıkarı için değil, vazifesi

icabı millet için, milletin saa-deti ve selameti için görev ba-şındadır).

Vali Mithat Paşa sözlerine şu şe-kilde son vermiştir :- (Yüce Allah’tan dileriz ki Sultan biz-den ve yaptıklarımızdan razı olsun, taki bir hata yapmadan görevimizi yapalım..Amin).

Zavra Gazetesi’nde neşrolan ko-nulara gelince, özellikle vilayet işleri haberleri yanında, resmi haberler yanında anlaşmalar ve Irak’ın her tarafından mek-tuplar yer alırdı.

Zavra Gazetesi’nde en faz-la göze çarpan yazılar ise iç haberler,dış haberler,Sultan’ın emirleri, Allah’a hamd-u sena ve ulusal siyasetle ilgili yazı-lardı. Zavra, dış haberleri su-narken çok akıllıca içinde ibret dolu olayları neşrederdi.

Zavra, buna ilaveten sağlık ve ge-nel bilgiler olmak bakımından halkı tenvir ederdi ve bilhassa salgın hastalıklara karşı halkı uyarırdı.Zavra, ayrıca bir izleyi-ci olarak devlet memurlarının işlerini takip eder görevlerini iyi bir şekilde yapmaları için uyarırdı.Buna misal olarak Zavra, 130.sayısında Bağdat’ın temizliği hakkında şunları yaz-mıştır:

(Herkesin bilmesi lazım gelen bir

durum vardır ki, o da Bağdat’ın temizliğidir. Bu temizlik için hükümet hizmetçilere ve me-murlara ayda 7000 kuruşa ya-kın para ödemektedir. Buna rağmen istenen temizlik hiç de başarılmamıştır. O da memur-lar görevlerini iyi bir şekilde yapmıyorlar).

Zavra, bu bildirisiyle halk arasın-da güven kazanmış, halkın savunucusu olmuştur. Zavra bundan başka okuyocularına Irak’ın siyasi kültürel ve tarihi bilgileri sunmakta öncülük ka-

zanarak bir ansiklopedi haline gelmiştir.

Konuyla alakalı Iraklı yazar (Razzu-ki İsa) şöyle yazmaktadır:

Irak hakkında Zavrada çıkan tari-hi bilgiler hiçbir dönemde bu kadar belgelenmemiştir. Hele Zavra’nın 1870 yılında Bağ-dat sakinleri hakkında yaptığı sayımda ise,o yıllarda Bağdat halkının yiyecek ve içeceğiyle ilgili verdiği bilgiler dikkat çek-mektedir:

(Burada şunu kaydetmek mec-buriyetindeyiz ki Bağdat’ta 18000 hane ev vardır.Bu ev-lerde yaşayan halkın sayısı 150000dir, bu sayıda insanın tükettiği buğday miktarı ucuz isede, değirmen ücreti üç mis-lidir. Çünkü buğdayın dartılma-sının bir kısmı hayvan çeken değirmenlerle, bir kısmı ise el değirmenleri ile yapılmaktadır. Bu buğday döğümü yapılırken bazen ayrı ayrı şeylerle karıştı-rılıyor ve bazende bozulup ha-sar oluyor.Onun için hükümet halkın sağlığına riayet ederek buğday dartmak için dışarıdan yeni makineler getirecek).

1869-1872 yılları arasında Zavra gazetesinin sayılarını gözden geçirenler şu sonuçları elde edeceklerdir:

Zavra Gazetesi yayın hayatında her zaman hakkı savunup kamu çıkarını ihmal etmemiş ve zamanına göre kendisine giysini seçmiştir.Mithat Paşa Bağdattan ayrılışından son-ra gazete her türlü baskılara uğramasına rağmen yayın ha-yatına devam etmiştir. Zavra Gazetesi’nin ilk üç yıllık yayın hayatını değerlendiren (El-Arap) gazetesinin 21Eylül 1917 -41.sayısında gördüğü yıllarda onun yaptığı islahatlar saye-sinde Irak’ta parlak bir tarih yazıldı, o tarih Iraklılar için bir

Page 32: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

30

kaynak eser sayıldı.

Bugün bu kaynaklar sayesinde Iraklılar’ın örf ve adetlerine vakıf olmaktayız, amma ne yazık ki ondan sonra gelen paşalar o adamın yaptıkları-nı silmeye çalıştılar. Zavra ise, tuttuğu projesini değiştirerek yeni bir yöntemle devam etti.Zavra’nın çıkışından sonra ya-yına başlayan (Musul ve Basra) gazeteleri de Zavra’nın hat-tında yürümeye başlamışlar-dır.Bilindiği gibi 40yıl süreyle Arapça ve Türçe olarak yayınını sürdürmüştür.1908yılında Os-manlı düsturunun çıkışından sonra Arapça olarak zaman zaman ayrı ayrı gazeteler yayın hayatına girmiştir. O zaman bu

gazeteleri idare edenler Iraklı Edebiyatçılar ve fikir adamları idi.

Bu fikir adamlarının başında Mu-rat Beg gelir.Murat beg Irak’ın Başkenti Bağdat’ta (Bağdat)adında bir gazete çıkarmaya başladı.Bu gazetenin çıkış ga-yesi ise,halk arasından çıkarak topluma hizmet diye, en fazla toplum haberlerine önem ver-meye çalışıyordu. O dönemler-de artık buna benzer Arapça olarak çok sayıda gazeteler çık-maya başladı.

Bu gazeteler çıkıncaArtık Zavranın Arapça kısmının

kaldırılması söz konusu oldu ve Ve kaldırıldı Zavra YalnızTürkçe

olarak yayınına devam etti.

Bu davranış ise Zavra gazetesi okuyocuları tarafından kabül edilmeyip tepkilere yol açın-ça Hükümet isteklerini yerine getirip Arapça bölümünü tek-rar döndermiştir.Öylece zavra (2418) sayısından itibaren 12 Temmuz 1913 yılından itiba-ren yayına devam etmiştir.Zavra (49)yıl süreyle yayınını sürdürmüş toplam (2606) sayı çıkmış ve 1917 yılında İngilizle-rin Bağdadı ihtilaliyle yayınına son verilmiştir.

Zavra (49) yıl uzun bir ömür Irak-lılara ister kültür ister sosyal hizmetler göstererek örnek bir yayın organı olmuştur.

Kerküklü müsünüz?

Mehmet Ömer KAZANCI

Siz Kerküklü müsünüz?Konuşmanızdan tanıdım ne kadar nazikGözlerinizden tanıdımBütün dünya hüzünleri kat kat birikmişHaklısınızHep birileri vurdu sizi arkadanOnlar ne yazık ki bizdik

Siz Kerküklü müsünüz?Benim de eşim Kerküklü âşığım sizeRuhunuzun imzasını taşıyan türküleriniz İçten titretir beni ne zaman duysam Uzak değil İstanbul’un ortasındadır evimizKonuk edelim sizi sevinir eşim Gözleri sizinki gibi hazinKerkük’e götürmedim hiç madenciydimYa zamanım olmadı ya paramYa sınırlar kapalı dediler savaş varBari siz gelinBir az oksijen alsınKerkük’ü solusun gözlerinizden bir azSon günlerinde

Çanakkale’deOmuz omza savaşmıştır babasıyla babamÇiçekleri burunlarında iki gençNe çok istemişlerse deŞehit olmamışlarOradan işte hikâyemiz başlar

Kerküklü müsünüz sizin aşkınız yamanSizin aşkınız ateş Düştüğü suyu kaynatır fıkır fıkırDüştüğü yeri yakarYüreğim yangın Soluğum duman dumanGelin konuğumuz olunİstanbul’un Ortasındadır evimiz uzak değil Eşim çok sevinirYarı sönük bir lambanın altında uzanıyor şimdiGözleri tavanda Kerkük’ü düşünüyor yıllardır görmediğiSiz gelin sizi görsün bariKerküklü değil misiniz Sizi çok seviyoruz Ben ve eşim

Page 33: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 31

Turan Kültür Merkezi Süleymaniye Kürsüsünde, 3 Mayıs Türkçü-lük Günü kutlamaları bağla-mında 2 Mayıs 2015 Cumar-tesi 14:00’te, bütün ömrünü Türk Dünyası’nın birliği, dirliği ve ileri gitmesi yolundaki ça-lışmalara, özellikle doğduğu vatan Irak–Türkmeneli’nin in-sanca yaşaması davasına ada-yan Kerkük sevdalısı Türkmen Aksakalı “Dr. Nefi Demirci’ye Saygı Günü” düzenledi.

Programın başında TDAV Gençlik Kolları üyesi ve İstanbul Üni-versitesi öğrencisi Metehan Kalem, 29 Nisan 1951’de iş-galci Çin Hükümeti tarafından kurşuna dizilip şehit edile-rek ebediyete yürüyen Doğu Türkistan’ın istiklâl mücadelesi kahramanı Osman Batur’u ha-tırlatan bir konuşma yaptı.

Programın açılış konuşmasında, TDAV hocalarından Yrd. Doç. Dr. Namık Kemal Kurt, kendisi-nin de yakın arkadaşı ve ağabeyi olan Dr. Nefi Demirci’nin, Türk-lük-Irak Türkleri davasına sözde değil; eserleri, dernek çalışma-ları, konferansları ve yetiştirdiği insanlarla, gerçek anlamda bü-yük hizmeti olan bir büyüğümüz olduğunu vurguladı.

Program Vakfın gençlerinden Rumeysa Ulakçı ve Neziha Kartal’ın yönetmenliğinde ha-zırlanan “Dr. Nefi Demirci Bel-geseli” gösterimiyle devam etti.

Belgesel gösteriminden sonra;1. Kadıköy Türk Ocağı adına Yrd.

Doç. Dr. Namık Kemal Kurt ve Turan Doğruyol,

2. Hoca Ahmet Yesevi Vakfı adı-na Erdoğan Aslıyüce,

3. Türkmeneli Dernekler Fede-rasyonu Genel Başkanı Kemal Beyatlı,

4. Türkmeneli Araştırma-Düşün-ce Merkezi adına Dr. Cünet Mengü,

5. Orkun Vakfı adına Yakan Cu-malıoğlu,

6. Kıbrıs Millî Koordinasyon Ko-mitesi adına Yakan Cumalıoğ-lu,

7. İstanbul Türk Ocağı adına Dr. Cezmi Bayram,

8. Irak Türkmeneli İnsan Hakları Derneği adına Savaş Avcı,

9. Anadolu Aydınlar Ocağı adına Prof. Dr. İbrahim Öztek,

10. Türk Edebiyatı Vakfı adına Servet Kabaklı,

11. Kırım Türkleri Kültür ve Yar-dımlaşma Derneği İstanbul Şubesi adına Celal İçten,

12. Kubbealtı Akademisi Kültür ve Sanat Vakfı adına Mehmet Nuri Yardım,

13. Irak Türkleri Kültür ve yardım-laşma Derneği adına Mehmet Tütüncü,

14. Türk Mühendisler Derneği adına Dr. Hüseyin Pehlivan,

15. Irak Türkmenleri Altunköprü Dostluk Derneği adına Ferhat Kalsın,

16. Türkmeneli Kadınlar Derneği Yönetim Kurulu adına Leyla Beyler – Aygül Oğuz,

17. İstanbul Nogay Türkleri Der-neği adına Veysel Demir,

18. Suriye Türkmen Gençler Top-luluğu adına Enes Türkme-noğlu,

19. ve Dr. Necmettin Bayraktar, Dr. Nefi Demirci’ye plâket, te-şekkür belgesi ve türlü arma-ğanlar takdim ettiler.

Vakfın Genel Müdürü Saadet Pınar Yıldırım’ın Dr. Nefi Demirci’ye çapan giydirmesi ve Gençlik Kolları başkanı Umay Can’ın millî sembolümüz Bozkurt hey-keli takdiminden sonra, Genel Başkan Közhan Yazgan, Yöne-tim Kurulu üyelerimiz Karahan Yazgan ve Hüseyin Tavukçu ile Turan Yazgan Hocanın saygıde-ğer eşi Gülen Yazgan’dan olu-şan heyetle Dr. Nefi Demirci’ye Vakfın “Onur Belgesi ve Plaketi”ni takdim edildi.

Yoğun bir katılımla gerçekleş-tirilen saygı günü, Dr. Nefi Demirci’nin teşekkür konuş-ması ve hatıra fotoğrafı çeki-miyle sona erdi.

Dr. Nefi Demirci’ye Saygı Günü

Kardaşlık

Page 34: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

32

İsmi Lazım DeğilHatırladıklarım - Kırk Ambar

Suphi SAATÇİ[email protected]

Türkmen Dağarcığı

Acar Okan’ın Hatıraları HakkındaTürkiye’nin yakın siyasî tarihi hak-

kında çıkan kitapların sayısı giderek artıyor. Bunların çoğu değişik açılardan ve daha çok siyasî çekişmeler dengesine göre kaleme alınmış eserlerdir. Millî ve manevî açıdan bakan ve yakın tarihimizi objektif bir anlayışla ele alan eserler yok gibidir. Özellikle yeni kuşakla-rın okuyup da doğru biçimde algılamalarına zemin hazırla-

yacak ve olayları ona göre ana-liz etmelerine yardımcı olacak eserler bulmak zordur.

Türkiye’nin yakın tarihinin olay-larını tarafsız ve milliyetçi ba-kışlarla ele alan birkaç yayına burada dikkat çekmek gerekir. Ötüken Neşriyattan son yıllar-da çıkan ve yakın tarihe ışık tutan kitaplara işaret etmek yerinde olacaktır. Bu kitaplar yayım tarihlerine göre şöyle sıralanabilir:

* Hatıralar Yahut Bir Vatan Kur-tarma Hikâyesi, (2008) (Bu kitabı Osman Çakır Nevzat Kösoğlu’ndan dinleyerek kale-me almıştır)

* Erol Kılınç, Damla Damla Yaşa-dıklarım, (2012)

* İdris Yamantürk, Türk Milletine Borcumuz Var, (2014)

* 60’lılardan Vatan Kurtarma Hikâyeleri, (2014) (Bu kitabı Nuri Gürgür, dava arkadaşla-rını konuşturarak yayına ha-zırlamıştır. Kitapta Acar Okan, Ahmet İyioldu, Cezmi Bayram, Mustafa Kahramanyol, Na-mık Kemal Zeybek, Nuri Gür-gür, Şerafettin Yılmaz ve Yücel Hacaloğlu’nun hatıraları yer almaktadır)

Ötüken Neşriyat’tan bu yıl çıkan son kitap Acar Okan’ın yazdı-ğı “Hatırladıklarım - Kırk Am-bar İsmi Lâzım Değil” (2015) başlığını taşıyor. Kitabın yazarı

Harp Okulundan mezun olun-ca 27 Mayıs, 22 Şubat ve 21 Mayıs darbelerinin içinde yer aldığı için genç yaşlarda emek-li subay olmuştur. Bir yandan hayata atılıp çalışmaya baş-larken, diğer yandan Hukuk Fakültesini bitirmiştir. Matba-acılık, kitapçılık, gazetecilik, avukatlık, siyaset ve cemiyet-çilik yapmış ve böylece olayları yakından takip etmiştir. Daha sonraları Baş Müfettişlik, Tef-tiş Kurulu Başkanlığı, Kültür Bakanlığı Müsteşarlığı, Türk Dünyası Koordinatörü Başba-kan Başmüşavirliği gibi uzun yıllar Türkiye Cumhuriyeti hü-kümetlerinin en üst düzeyle-rinde önemli görevler almıştır. Cemiyetçilik hayatında pek çok gencin yetişmesine katkı sağ-lamış, Türkiye’nin birçok ilinde konferanslar vermiştir. Çeşitli dergilerde makaleleri çıkmış ve bugüne kadar 5 kitabı ya-yımlanmıştır.

Acar Okan’ın Irak Türkmenlerini ilgilendiren bir diğer önem-li yanı, baba tarafından Ker-kük kökenli olmasıdır. Ken-disi 20 Mart 1941’de (nüfus kâğıdında 29 Mayıs) Bilecik ilinin Bozüyük kazasında doğ-muştur. Ancak babası Mehmet Okan 1910 Kerkük doğumlu-dur. Mehmet Okan, Kerkük’te tanınmış soylu ailelerinden Salihi’lere mensuptur. Meh-met Okan’ın babası Mustafa

Page 35: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 33

Beğ, annesi Hanife Hanımdır. Altı kardeşin en küçüğü olan Mehmet Okan’ın iki ağabeyi ve üç ablası var: Kasım, Şakir, Sabriye, Fatma ve Şükriye. Kasım Salihî ve kız kardeşleri Kerkük’te kalmışlar.

Osmanlı ordusunda yedek su-bay olan Şakir, harp bitince İstanbul’a yerleşmiştir. Meh-met Okan da çok genç yaşta Kerkük’ten ayrılmış İstanbul’a küçük ağabeyi Şakir’in yanına gelmiştir. Acar Okan’ın baba sülalesi “Beğ”lerden oluştu-ğu için yedinci kuşak dedesi Kaytmaz Beğ olarak biliniyor. Türkiye’ye gelen amca çocuk-ları Kaytmaz, Kerkük’te kalan-lar Salihî lakabı ile tanınmışlar-dır.

Acar Okan’ın Fatma halası aziz şehidimiz Nejdet Koçak’ın amcası Bahattin Koçak ile ev-lendiği için, aralarında sıhrî bir akrabalık doğmuştur. Okan’ın annesi Fevziye Hanımın ba-bası da Mustafa adını taşıyor. Annesi Hanife Hanım, 1914 Karacabey doğumlu. Anne ta-rafı Karacabey eşrafına men-suptur. Evli ve iki erkek evlada sahip olan Okan, uzun hizmet yıllarından sonra emekli olmuş ve İstanbul’a yerleşmiştir.

Aslında bir dava adamı olan Acar Okan’ın kitabı, hatırlarını içer-mekle beraber, yakın tarihimiz-de cereyan eden olayları doğ-ru bir anlatıma dayanmaktadır. Çünkü cereyan eden olayların birçoğunu bizzat yaşadığı için, bunları doğru biçimde analiz etmektedir. O dönemi yaşadı-ğı, ancak içinde bulunmadığı olayları ise hatırlayabildiği ka-darıyla değerlendirmektedir.

Kitapta nakledilen hatıraları, as-lında iki bölümde görmek ge-rekir. Bunların bir kısmı yazarın şahsî hayatı ile ilgili olanlardır. Diğer kısımları ise, memleket

meseleleri ve gerçekten her devirde tartışma konusu olan ve bir türlü netlik kazanmayan yakın tarihin olayları üzerine-dir. Bunların içinde en büyük dönüm noktası olan 27 Mayıs İhtilâlidir ki 65 yıldır gündem-den düşmemiştir. Bunun gibi, Türkiye’nin geleceğini etkile-yen dış siyasetteki gelişmeler, gerçekten büyük merak konu-su olmuştur. Özellikle bu olay-ların içinde rol almış veya ya-şamış biri olarak Acar Okan’ın yorumunu büyük bir ilgi ile okumak isterim. Bu tarz yo-rumları zaman zaman ağabey-lerimizin sohbetlerinde yarım yamalak dinledikse de, böyle-sine derli toplu ve sistematik bir düzen içinde okumak, genç kuşaklar için de büyük önem taşımaktadır.

Yakın tarihteki olaylar zinciri için-de siyasî ve şahsî hatıralarını iç içe anlatmak, belki bazıları tarafından karışık olabilir veya Acar Okan’ı tanımayanlar tara-fından yadırganabilir. Bu hu-susta belki şöyle bir görüş ileri sürülebilir: Keşke bu kitap iki ayrı bölüm olsaydı, biri yakın tarihin siyasî analizi, diğeri ise yazarın şahsî hayatı. Herkes her konuya aynı oranda ilgi duymayabilir. Fakat doğrusu ben kendi hesabıma insanla-rın şahsî hatıralarını ve onların özel hayatlarını merak eder okurum. İnsanların hayatların-daki küçük ayrıntılar, günlük yaşayışlarındaki hareket ve tavırlar, basit meseleler karşı-sında gösterdikleri tepkiler ve yaptıkları yorumlar, doğrusu benim ilgimi çeken şeylerdir. Bu bakımdan bu eseri yazar iki ayrı kitap haline getirebilir.

Acar Okan’a beni ilk kez götüren rahmetli büyüğümüz ve şehi-dimiz Nejdet Koçak’tı. 45 yıl önce tanıdığım Acar Ağabey, benim de yetişmemde emeği geçmiş bir büyüğümdü. 60’lı

yılların başlarında, Üniversi-teliler Kültür Derneğinin çatısı altında bir araya gelmiş, kader birliği etmiş, yaşları birbirine yakın bir camia idiler. Buluş-tukları ortak paydaları Türk milliyetçiliğiydi. Aynı fikirle-ri ve duyguları paylaşıyorlar, benzer rüyalar görüyorlardı. Ülkemize ve milletimize hiz-met heyecanı taşıyorlar, bu-nun mücadelesini vermek is-tiyorlardı. Fakültelerini bitirip hayata atıldıktan sonra üniver-siteden siyasete, bürokrasiden ticarete ve sivil toplum kuru-luşlarına kadar değişik yerler-de, makamlarda bulundular; önemli görevler, sorumluluklar üstlendiler. Aradan geçen ya-rım yüzyıl boyunca fikri çizgi-lerini, hizmet heyecanlarını ve dostluklarını korudular. Türk milliyetçiliği ülküsüne hizmet etmenin onurunu, hazzını duy-dular. Hikâyeleri bir bakıma si-yasi, sosyal ve ideolojik önemli olayların yaşandığı Türkiye’nin son yarım asrının aynasıdır. Acar Okan’ın kitabı yeni ku-şaklar için yol gösterici ve ir-şat edici bir özelliğe sahiptir. Dış politika alanında büyük bir uzak görüşlülüğü ve isa-betli tahlilleri vardır. Özellikle Türkiye’nin Orta Doğu politi-kası ve Türk dünyası hakkında-ki öngörüleri ve yaklaşımları, millî menfaatler doğrultusun-da olmuştur.

Geçmişini bilmeyen bir toplu-mun, geleceğini inşa etmesi mümkün değildir. Acar Okan da bunun farkında olduğu için kitabının “Girişi”nde şöyle di-yor: “Gençler; CHP iktidarları-nı, İsmet Paşa’yı, DP iktidarını, Menderes’i ve Celal Bayar’ı, Türkiye’nin yaşadığı ihtilâl ve bir o kadar da darbe teşebbü-sünü doğru dürüst bilmiyorlar; hattâ 12 Eylül’ü bile hatırla-mıyorlar; çünkü o tarihlerde doğmamışlardı; sonradan da

Page 36: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

34

okuyup öğrenmedi-ler. Okuma özürlü bir toplum haline geldik. İçinde bulunduğumuz siyasî buhranın, “yakın tarihimizi hiç bilme-mekten” kaynaklandığı gün gibi ortada. Bâzı devlet adamlarımızın ve siyasîlerimizin bile tarihimizi bilmedikleri görünüyor. Son impa-ratorluğumuzun nasıl parçalandığını unut-muşlar. Pek çok konfe-ransımda şahit oldum; anlattıklarımı masal dinler gibi dinliyorlar-dı.”

Anlatımı, üslubu, dili ve

yorumlarındaki isa-betli analizleri ile Acar Okan’ın kitabı didaktik (öğretici) bir özelliğe de sahiptir. Fikri ba-kımdan Okan, siyase-tine içine girmek zorunda kal-mış olmasına ve siyasetin ayak oyunlarına rağmen, pusulasını şaşırmamıştır. Olaylara her zaman bir dava adamı olarak bakmış, Türkiye’nin ve Türk-lüğün meselelerine olan millî bakışından asla taviz verme-miştir. Son derece faydalı olan bu eseri, öncelikle okumak ge-rekir. O zaman bana hak vere-ceksiniz.

İsteme Adresi:ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş.İstiklâl Cad. Ankara Han 65/3 •

34433 Beyoğlu-İstanbulTel: (0212) 251 03 50 • (0212) 293

88 71 - Faks: (0212) 251 00 12İnternet: www.otuken.com.trE-posta: [email protected]

Haşim Kasım Salihi Hakk’a Yürü-dü

Kendi ifadesine göre gerçek do-ğum tarihi 1926’dır. Ancak resmi kayıtlarda 1927 yılında Kerkük’te doğduğu belirtil-miştir. 1931 yılında ana okula,

1933-34 yılında ilkokula başla-dı. Babası ünlü Arapça öğret-meni Kasım Salihi Hanekin’e sürüldüğü için, birinci sınıfı Hanekin’de okudu. Daha son-ra Kerkük’te Kale ilkokulunda 3 yıl okudu. Buradan da eği-timini Merkeziye İlkokulunda tamamladı. Ortaokulu 1943’te Kerkük’te okudu. Daha sonra Bağdat’ta öğretmenler okulu-nu bitirdi. Kerkük’e tayin edi-lerek, çeşitli okullarda memur-luk ve öğretmenlik yaptı.

1959 yılında Bağdat’ta görevlen-dirildi ve böylece evini de baş-kente taşımış oldu. 1963 yılında girdiği Mustansıriyye Üniversi-tesi Eğitim Fakültesi’nin Psi-koloji Bölümü’nden 1967’de mezun oldu. Terbiye ve Talim Bakanlığı müfettişliğine atan-dı ve bu görevini 1980 yılında emekli olana kadar sürdürdü. 2003 yılından sonra Bağdat’ta artan terör olayları yüzünden doğduğu şehir olan Kerkük’e taşındı. 15 Haziran 2015 Pazar-

tesi günü hayata göz-lerini yumdu ve ertesi gün (16 Haziran 2015, Salı), Kerkük’ün Musal-la Kabristanındaki aile mezarlığında toprağa verildi.

Ömrünün çoğunu eği-timci ve bürokrat ola-rak geçiren Salihi’nin bir diğer özelliği hikâye yazarlığıdır. Irak Türk-men edebiyatında ilk çağdaş hikâye yazarı olarak ilgi çeken Salihi, hikâye yazarlığı ve bu türü halka sevdirmiş ol-masıdır. Hikâyelerinde toplumsal ve gerçekçi bir eğilimin temsilcisi oldu. Toplumu ileri ve uygar düzeye götürme-ye engel bir takım kötü alışkanlıklar ile müca-dele etti. Hikâyelerinde

olayları sadelik içinde, de-kordan çok konunun özünü ele aldı. Hikâye kahramanları gündelik hayattan alınan canlı tiplerdir. Hikâyelerinde en çok yaşama sevinci, iyimserlik ve aydınlık bir dünya sergilenir.

Hikâyeden başka, denemeler da yazan Haşim K. Salihi’nin ürünleri, en çok Kardaşlık der-gisinde ve Yurt gazetesinde yer almıştır. Bu arada, seçtiği hikâyelerini üç ayrı kitapta top-lamıştır. Kendisi hayatta iken yayımlamış olan hikâyelerini şu üç eserde topladı:

İlk Adımlar, Bağdat, 1975; Hatıra Defterlerinden, Bağdat,

1984; Onların Hikâyeleri, Bağdat, 1984

Ölümü Türkmen toplumunda bü-yük üzüntüye yol açan Salihi’yi rahmetle anarken, 42. ve 43. sayfalarda iki hikâyesini oku-yucuların dikkatine sunuyoruz.

Page 37: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 35

Erbil’in Çilekeş Şairi II

Nazım TERZİOĞ[email protected]

Kendi hissiyatları yanında toplu-mun ortak duygu ve düşün-celerini dile getiren, sevinç ve üzüntülerini en güzel şekilde ifade eden kuşkusuz şairlerdir. Hayatını Erbil’de (1944-2000) geçiren Fuad Şeyh Mustafa, toplumun bir ferdi olarak dev-rinin iç yüzünü, sosyal hayatı-nı ve duygularını eserlerinde aksetmeye çalışmıştır. İlk bö-lümde Fuad Şeyh Mustafa’nın hayatı ve çevresini ana çizgi-lerle ele alındı. Bu bölümde ise şairin manzumeleri arasın-da yazdığı en uzun şiiri olan Mirisuyu’dan seçilmiş beşlikler ile dizdiği yedi heceli hoyrat ve maniler üzerinde duracağız.

Türk dünyasında büyük yan-kı uyandıran İranlı Türk şair Şehriyar’ın Haydar Baba’ya Selam başlıklı uzun destansı şiirine karşılık Türk coğrafya-sına çok sayıda nazire, cevap ve ithaf şiirleri yazılmıştır. Diye biliriz ki Şehriyar’ın şiirinde Azerbaycan şairlerinden sonra en çok etkilenen Irak Türkmen şairleri olmuştur. Irak Türkmen şairleri Haydar Baba Selam şi-irine nazire yazanlar arasında İsmail Serttürkmen, Rıza Ço-lakoğlu, Hüseyin Ali Mübarek, Şehit Mehmet Mehdi Bayat, Hasan Kevser, Selahattin Neci-poğlu başta gelmektedir. Fuat Şeyh Mustafa da yerli ağzıyla, Erbil’de eskiden bir akarsuyun ismini taşıyan Mirisuyu adını,

şehrin bir simgesi kabul ede-rek 150 beşlikten oluşan bir nazire yazmıştır. Fuad, en uzun manzumesi olan Mirisuyu şii-rinde dünyaya bakışı, geçmiş-teki yaşadığı acıları ve özlemini dile getirmeye çalışmıştır. Şii-rin ana teması tıpkı Şehriyar’ın Haydar Baba’ya Selam şahe-seri gibi hatırlanma, eski gün-lerin anıları ve çocukluk yılları yad edilme arzusu hakimdir.

Mirisuyu sen canım MirisuyuDinle ahu figanım MirisuyuKandı çeşmi giryanım MirisuyuMirisuyu sözüme kulak tut senUğruca can vermeye hazırım ben

Mirisuyu geceler ben oyağam Aynı hashas gibi yatmam sayağam Hayıftır yurdumda olsun yâd ağam Mirisuyu çok aradım yoruldum Bu memlekette bir hemdert bulamadım

Mirisuyu ezelden ErbilliyemYitkin değilim gün gibi belliyem Bakma yâd sözüne sanma deliyem Verdiğim emekler millet içindirBu şanlı yurda saadet içindir

Mirisuyu manzumesi bütünüyle Erbil’i anlatır. Eserinde çocuk-luk ve gençlik yıllarında ken-dini etkileyen fiziki ve sosyal çevreyi malzeme olarak kul-lanmıştır. Şiirinde yaşadığı şeh-rin tarihi yerlerinde gezinen şair içinde sevgi ve hasret duy-gusunu tasvir eder. Her zaman memleketin eski halini görme-

yi arzular ve en çok çocukluk dönemini dile getirir. Bu şiir özellikleriyle Azerbaycan coğ-rafyasını anlatan Şehriyar’ın yaklaşımını hatırlatmaktadır. Şehriyar gibi şair, doğduğu ve çocukluğunun geçtiği Erbil kalesini şiiriyle ölümsüzleştir-meye çalışmıştır. Eski günlerini hatırlatır ve o kaygısız çocuk-luk günlerine hasret duyar.

Ağalar küçesinde biz oynardığ Daldan dala bülbül gibi konardığGam hafet yok idi safa sürerdiğMirisuyu dağıldı yığınağımızHazana uğradı güllü bağımız

Mirisuyu Sait Ağa bağında Bülbüller öterdi dal budağındaSu çağlardı arkında ırmağında Ne çare ondan bir eser kalmadı Kurudu ağaçlar semer kalmadı

Memlekette, dertleşmek için hiç kimseden iltifat bulamayınca Fuad, Mirisuyu’na seslenerek isyan duygusunu, şekvasını, içinde biriken üzüntü ve sızla-

Page 38: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

36

nışlarını ona anlatmaya mec-bur kalır:

Mirisuyu uzun geceler yatmam Dostumu hemcinsimi ben unutmamCanımı satarım yurdumu satmam Milletime ruhumu kurban verdim Bu şirin vatan uğruca can verdim

Mirisuyu aldanma Müslümansın Unutma aslın tarihte Türkmensin Ersin mertsin gayursun kahramansınÇalış ta mamur olsun viraneler Saadetle yaşasın merdaneler

Mirisuyu içerden yaralıyımGarip değilim billah buralıyım Göster düşmanı onu yaralıyım Mirisuyu eşarımı sen okuSinem dolu zalim feleğin oku

Mirisuyu hakkımı takdir eyle Vatanperverlere sen tedbir eyle Bu karanlık dünyamı tenvir eyle Bilirsin kimdi milli vatanperver Kimdi hain kimdi ceban kimdi er

Fuad’ın bütün haykırışının ana se-bebi toplumunun, milli değer-lerinden kopması, kendi tarih ve kültürlerine karşı yaban-cılaşmasıdır. Toplumu gaflet uykusundan bir an evvel uyan-masını dileyen çilekeş şair, şu aymazlıktan kurtulmasının yo-lunu arar.

Mirisuyu er her güce dayanır Vatanı uğrıyca kana boyanır

Bizim bu şehir ne zaman uyanırŞerif olan yurdu için can verir Milleti için ruhun kurban verir

Mirisuyu ah ciğerim kan oldu Gitti gençlik baharım hazan oldu Şehrim için gözlerim giryan olduBen ağlarım bu gafil millet içinYazık bin yazık bu memleket için

Mirisuyu yerimizde yel eser Bizim bağlarda yabancılar gezerDerer gülleri ağaçlar keserMirisuyu gaflete dalmasaydın Böyle olmazdı gafil olmasaydın

Vatan aşkıyla yandı benim kalbimTalihsizim yoksa yoktur bir zenbimMuhlisim riyasızım şahitsin RabbimMirisuyu sen de şahit ol bana Sen bilirsin derdim demişem sana

Verdiği bu imajlarla adeta özlem duygusunu anlatmakta olan şairin sesinin lirik bir tona ulaş-tığı görülmektedir.

Fuad’ın naziresinin önemli ta-raflarından biri de, Mirisuyu ismi dahil, Karş Tepesi, Karın-ca Tepesi, Millet Bağı, Kanlı Dere, Kula Dibi, Şeyh Mehmet Horasanî, Comardı Kasap, Yel İmamı, Siti İmam, Çırağ Kabri, Şeyh Beş Parmağ, Miri Bağı gibi günümüzde unutulan veya yabancı bir isim verile-rek asıl adı değiştirilmiş olan Erbil’in çok sayıda semt, mezar ve makam adlarını ihya etmek için anmasıdır.

Millet Bağı’nda gül çiçek kokardı Şat gibi havuzunda su akardıBizim idi bize sahip çıkardı Mirisuyu oradaki güller soldu Adı değişildi yâda mal oldu

Bunların yanı sıra Irak’ın başkenti Bağdat’tan sonra Irak Türk-menlerin yerleşim bölgeleri olan Kerkük başta olmak üze-re Altunköprü, Bayat köyleri, Telafer, Kızılarbat, Tavuk, Teze, Tuzhurmatu, Hanekin ve diğer bölgeleri zikretmeyi ihmal et-

memiştir. Burada örnek olarak ancak birkaç beşlik verebiliriz:

Gel vatanımıza bir göz atalım Taşına toprağına can katalım Uğrıyca da canımızı satalım Mirisuyu Türkmeneli elimizÇalışalım kaybolmasın dilimiz

Kerkük şehri bir tarih kaynağıdı‘Irak’ın yıldızıdı çırağıdıYüregimizin peyidi yağıdıMirisuyu ona karşı çök dizinÇünkü odur senin parlak yıldızın

Mirisuyu bir bir Bayat köyleri Merdanedir bayanları baylarıŞen geçerdi düğünleri toyları Bu köyler hepsi bir tarih kaynağıTa kıyamet yanar sönmez çırağı

Diller milletlerin omurgasıdır. Ana-dillerinden vazgeçen toplumlar milli kimliklerini de kaybederler ve başkalarının emri altında yaşamaya mahkûm olurlar. Bu konuda son derece duyarlı olan Fuad’ın şiirlerinde dil, işlenen temaların başında gelmektedir. Anadillerine sahip çıksınlar diye toplumunu ve hemşerilerini ikazda bulunmuştur. Bu me-seleye karşı duyarsız davranan soydaşlarını hiç çekinmeden ağır ifadelerle yermiştir.

Mirisuyu bal gibi dilimiz varBükülmeyen demirden kolumuz var‘Arik tarihe malik elimiz varYazıktır anadilini terk etmeKan kardeşini yabancıya satma

Mirisuyu sen öz dilivden konuşDilini terk etmez hatta serçe kuşÖz dilinden Ya Hak çağırır baykuşLanet olsun dilin terk edenlereDüz yoldan eğri gidenlere

Mirisuyu gitti bizim çağımızKandilde tükendi bitti yağımız Erbil’imizde söndü çırağımız Geçti o hoş günler bir daha dönmez Anadilin terk eden hiç utanmaz

Mirisuyu anadilin unutmam Millet yolundan başka bir yol tutmam

Page 39: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 37

Türkmen’im ben aslımı inkâr etmem Ölsem de yâda vermem bu vatanı Hallak-ı ‘âlem hür yaratmış beniMilletine bağlı ve anadiline karşı

son derece hassas olan Fuad, kendi dilini unutup yabancı dille çocukları yetiştiren/alıştı-ran babaları çok ağır ifadeler-le eleştirmiş, kendi dillerine sahip çıkmayan hemşerilerine adeta düşman kesilmiştir:

Mirisuyu hiç unutmam ben seniÖlsem yadla sen de unutma beni Yandır bu yurda hıyanet edeni Anadilin terk edene bin lanet Yüz derde duçar olmuş bu memleket

Mirisuyu aslını unutan biçtiAna baba dilin terk eden biçtiYurdunu milletini satan biçtiBu şehirde birçok kimse unuttu Vatanı milleti ağyara sattı

Fuad, Mirisuyu naziresinde ilham aldığı Haydar Baba’ya Selam şairi, “Menim de bir adım gelsin dilize” diyen Şehriyar’a şöyle karşılık verir:

Mirisuyu Şehriyar’ı göreydin Kan kardaşındı halin bir soraydınHaksızlara biraz öğüt vereydin

Ayrıca şair destanında Erbil’in ileri gelen şahsiyetlerini, şair ve ses sanatçılarını da unutmamıştır. Şahsiyetlerden Muzaffereddin Gökbörü, Küçük Molla Efendi, Hacı Reşit Ağa, Ataullah Ağa; şairler arasında da Garibi, Ya-kup Ağa, Abdurrazak Ağa, Nes-rin Erbil ve Irak Türkmenleri arasında bilinen ve Türkmen müziğine hizmet eden halk ses sanatkârları ise Şevket Sait (Mıkşo), Haydar Bakkal, Hac Cemil Kapkaçı, Faik Bezirgan gibi isimleri yaşatmak için zik-retmiştir.

Mışko delliheseni çağırırdı Hac Cemil de karşısını verirdi Hasretle gözümde yaş birikirdi Geçen günleri yadlarım ağlarım Mirisuyu can ciğerim dağlarım

İngiliz istilasından sonra Osmanlı yanlısı diye Erbil’in meşhur eş-raflarından Hacı Reşit Ağa, İngi-lizler elinde çok eziyet çekmiş-tir. Hac Reşit Ağa ise onlara hiç boyun eğmemiş en son İngiliz Subay William Rupert Hay tara-fından çeşitli entrikalarla Ağa’yı Erbil’den uzaklaştırmak için sürgüne gönderilmiştir. Bunun üzerine Fuad, bu şahsiyetten etkilenerek zaman zaman dize-lerinde yâd etmiştir. Bugünkü genç nesillerin, onu örnek bir şahsiyet olarak görmeleri ve izinden yürüyeceklerini umar:

Hac Reşit Ağa’çin heykel çatılısınHalidûn kafilesine katılsınGençlerimiz de izine atılsın Mirisuyu o vatanperver imişNefiy edildi ama baş eğmemiş

Eşrafından cihad eden bes o idi Baş eğmeden ist’imara yok dediŞehrini satmadı gamını yedi Mirisuyu herkes hakkın alaydı Milliyetçi hain ma’lum olaydı

Mirisuyu bırak hak alsın tanrı Sen de tanı bir bir yarı ağyarı Gülü basma sen basarsav bas harıBen düz Allah’ımdan şifa beklerim Erbil gençlerinden vefa beklerim

Ne yazık ki bugün bölgede yüz-lerce Türkmen genci, başkala-rının uydurma tarihiyle bilinç-lendiriliyor. Bana kalırsa, Fuad Şeyh Mustafa’nın milli temalı şiirleri ve özellikle de Mirisuyu manzumesini Erbil’in geçmiş-teki sosyokültürel yaşamını konu edindiği için üzerinde durulması ve yeni nesillere okutulması elzemdir.

Öz yurdumda vatanımda yad oldumDerbeder hane bizar berbat oldumYabancı şad oldu ben naşad oldum Mirisuyu kanım temizdir benimErbil’dir şehrim Irak’tır vatanım

Mirisuyu’nda geçen yukarıdaki beşlik, Irak Türkmenlerin mil-li şairlerinden Nazım Refik

Koçak’ın (1905-1962) aşağı-da verilen dörtlüğünden il-ham alınarak yazıldığı tahmin edilebilir. Bu da Fuad’ın Irak Türkmen şairlerinin eserleri-ni yakından takip ettiğinin bir göstergesidir.

Gel gör ne berbat oldumÖz yurdumda yad oldum Düştüm kara günlere Yaman dilde yad oldum

Geçen bölümde değinildiği gibi bir yandan da Fuad, eski geleneğe bağlı kalarak ilhamını, duygu ve düşüncesini kimi zaman halk tarzında yazılan yedi he-celi dörtlüklerine sığdırmaya uğraşmıştır. Aşk, vatan sevgisi, hasret, gurbet, ayrılık, hikmet ve benzeri klasik konuları iş-lemekle birlikte şair, fikir ve düşüncelerini hoyrat ve mani-lerine yansıtmıştır. Anadiline meftun olan Fuad, dil davasını hoyrat ve manilerinde de bariz şekilde sürdürmüştür. Milleti-ni, milli varlıklarının en önemli unsuru olan anadiline sahip çıkmak için dörtlüklerinde, ba-zen okşayıcı bazen de sert bir üslupla haykırarak yakınmıştır. Böylece yazdığı halk tarzı dört-lükler ile Fuad Şey Mustafa, Irak Türkmen edebiyatına gü-zel örnekler kazandırmıştır. Bu arada şairin şiir kitabında mev-cut olan hoyrat ve manilerin-den birkaç örneği bu derginin 27. sayfasında okuyabilirsiniz.

Sonuçta, aynı konuları bıkmadan tekrarlayan ve kusurları gider-meye çalışan şair gerek man-zumeleri gerekse yaşayışıyla son devir Irak Türkmen şairleri arasında dikkat çekmektedir. Onun manzumeleri, estetik ve sanat bakımından zayıf ve yetersiz olabilir ancak sahip olduğu ruh, fikir ve muhteva itibarıyla değer taşmaktadırlar, böylelikle Fuad Şeyh Mustafa Irak Türkmen edebiyatında ye-rini bulmaya çalışmıştır.

Page 40: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

38

Kerkük’ün yetiştirdiği önemli bilim insanlarından biri olan Prof. Dr. Suphi Saatçi, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık ve Tasarım Fakültesi Mimarlık Bölüm Başkanlığını yürütmektedir. An-cak Saatçi’nin bilinmeyen başka yönü daha var ki o da Hocamızın aynı zamanda bir şair olmasıdır. Yeni yayınlanan şiir kitabı üzerine kendisiyle bir söyleşi gerçekleştirme imkânı bulduk.

S(eyhun) Ş(ahin): Hocam, Başımın Tacı Kerkük adlı yeni bir kitabınız çıktı. Öncelikle tebrik ediyoruz. Kitap, değerli şair Yavuz Bülent Bâkiler’in güzel bir Sunuş yazısı ile başlıyor. Bunun bir şiir kitabı olduğunu görünce, sizi tanıyan okuyucular önce-leri çok şaşırdılar. Doğrusu bu şaşkınlığı ben de yaşadım. Edebiyata ilgi duyduğunuz biliniyorsa da, şiir yazdığınız ve şairlik tarafınız bilinmiyor. Edebiyatla ve özellikle şiirle ne zamandan beri meşgul oluyorsunuz? Okuyucuların da merakını gidermek için neler söylemek istersiniz.

S(uphi) S(aatçi): Lise yıllarından itibaren edebiyata kar-şı ilgi ve merakım artmıştı. Edebiyat sevgisini rah-metli babamın dost ve arkadaşlarının toplandığı meclislerde kazanmıştım. Her hafta Cuma sabahla-rı babamın iş yerinde toplanan Kerkük’ün tanınmış şair ve edebiyatsever dostları, Cuma namazına ka-dar sohbet ederlerdi. Meclisin kenarında oturarak, bu sohbetleri büyük bir ilgiyle izlerdim. Mehmet Sadık başta olmak üzere Esat Naib, Abdülhakim Rejioğlu, Tevfik Celal Orhan ve Reşit Kâzım Beyat-lı gibi tanınmış şair ve yazarlar bu meclisin daimi üyeleri idi. Bunların çoğu okul müdürü, öğretmen ve memur oldukları için, hafta arasında resmi gö-revleri vardı. Bu yüzden Kerkük’te haftalık edebi sohbetler, resmi tatil günü olan Cumaları yapılırdı. Bu sohbetlerde Fuzuli gibi klasik şairler yanında, yeni yazılan şiirler de tartışılırdı.

Sohbet meclislerinin müdavimleri arasında esnaflık yapan edebiyat ve hoyrat meraklıları da bulunur-

du. Bunların arasında halk şairi Mustafa Gökkaya, yapı ustası İzzet Parmaksız, ünlü hoyrat çağrıcısı Osman Teplebaş ile Sıdık Bende Gafur akla gelen ilk isimlerdir. Edebiyat meclisinde musiki sohbetle-ri de yapılır ve bazen hoyrat ezgileri ile ortalık şen-lenirdi. Kerkük’e özgü olan hoyrat geleneği hem edebi hem de musiki bakımından tartışılırdı. Hatta cinaslı hoyratlar ve mani dörtlükleri bile münaka-şa edilirdi. Halk edebiyatının özellikle manzum ör-neklerini dinlemeyi severdim. Dolayısıyla önceleri halk edebiyatına karşı fazla ilgi duydum.

SŞ: Böylece şiirler yazmaya başladınız her halde…SS: Doğrusu hemen şiir yazma hevesine kapılmadım.

Ortaokul son sınıftan lise bire geçerken, elime Nihal Atsız’ın Bozkurtların Ölümü adlı kitabı geç-mişti. Bu romanı okuyunca benim bütün dünyam değişmiş oldu. Olaylara bakışıma istikamet veren bu kitap, dünya görüşümün omurgasını oluştur-du. Müthiş bir Atsız tiryakisi olmuştum. Atsız’ın yazılarının yer aldığı Türk Ülküsü ile şiirlerinin toplandığı Yolların Sonu, ardından Ziya Gökalp’ın Türkçülüğün Esasları ile diğer kitaplarını okudum. Gökalp’ın şiirleri de beni cezbeden örneklerdi. Bu arada Mehmet Emin Yurdakul ile babamın kitap-lığında yer alan Mehmet Akif’in Safahat adlı ese-rinin eski harfli ciltlerine daldım. Namık Kemal’in vatan sevgisini aşılayan eserleri de hoşuma gidi-yordu. Osman Yüksel Serdengeçti’nin “Bu Mil-let Neden Ağlar?” başlıklı küçük bir kitabı elime geçmişti. Yazı ve şiir parçalardan oluşan bir kitap-tı. Onun meşhur bir şiiri de beni etkilemişti:

Nerde benim Ural Altay dağlarımSabah olur akşam olur ağlarım

Bu şiir de gençlik heyecanımızı kamçılayan güzel bir örnekti. Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi millî duyguları okşayan ve heyecan aşılayan şiirleri, içinde yaşadığımız ortamdan dolayı benimser ol-muştum.

Suphi Saatçi’nin Şiirleri Üzerine Bir Söyleşi

Seyhun ŞAHİN*

* Yrd. Doç. Dr., Nevşehir Hacı Bektaş Veli Üniversitesi Öğreti Üyesi

Page 41: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 39

SŞ: Peki Hocam, bunların etkisinde kalarak şiir dün-yasına girmiş oldunuz anlaşılan…

SS: Doğru, şiir benim dünyaya bakışımı ve memleke-timizde Türkmen toplumunun yaşadığı sıkıntılı or-tamı ifade etmek için uygun bir araç olmuştu. İlk şiirimi de bu duygu atmosferi içinde yazmıştım. Kerkük’e Sesleniş başlıklı bu ilk şiirimi, henüz Türkiye’ye gelmeden önce Ötüken dergisine gön-dermiştim. Kerkük Katliamı için özel sayı olarak çı-kan Ötüken’de (sayı: 19, 16 Temmuz 1965, s. 15) “S.S.” rumuzuyla yayımlanmıştı.

SŞ: Bu şiir kitabınız başlarında yer almıştır… SS: Evet kitabın başlarında gençlik yıllarımızda yazılan

ve acemilik döneminin ürünleri olan şiirlerden bir-kaç örneğe yer verdim. Gençlik yıllarımda yazdığım şiirlerin bir kısmı Ötüken’de, bir kısmı da Bağdat’ta çıkan Kardeşlik dergisinde yayımlanmıştır.

SŞ: Estağfurullah hocam, acemilik deyip kendinize haksızlık etmeyiniz.

SS: Hayır, hayır… Acemilik dönemi herkes için geçerli-dir. Yani akıl olmadığı (!) dönemlerde yazılan şiir-ler… Şimdiki aklım olsaydı o şiirlerin çoğunu belki yazmaz ve yayımlamazdım.

SŞ: Daha sonra aynı tarz şiirler yazdınız mı?SS: Türkiye’ye geldikten sonra daha geniş bir okuma

imkânım oldu. Okudukça halk şiirinin büyük us-talarını tanıdım. Yunus Emre, Dadaloğlu, Köroğlu, Pir Sultan Abdal’dan Âşık Veysel’e, yani bu gele-neği günümüze kadar sürdüren şairleri okuyarak, Türkçenin güzelliğinin tadına vardım. Faruk Nafiz Çamlıbel, Arif Nihat Asya, Necip Fazıl, Cahit Sıd-kı Tarancı, Ahmet Muhip Dıranas gibi gerçek an-lamda şairleri okuduktan sonra şiir yazmaktan vazgeçtim. Halk şiirinin güzelliklerine daldım.

Eskiden adı Güzel Sanatlar Akademisi olan bugünkü Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin Mi-marlık Bölümüne girmiştim. Mimarlık ile Resim ve Heykel bölümleri hep bir aradaydı. Bütün ho-caları tanır ve görüşürdük. Ressam Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun konuşmalarını ve resim eleştirileri-ni dinlerdik.

SŞ: Bedri Rahmi’yi tanıdınız ve gördünüz mü efen-dim?

SS: Evet, evet dönem sonu öğrencilerin eserleri ser-gilenir, jüri hocaları dolaşarak çalışmaları değer-lendirirlerdi. Açık olan bu sergilerde eleştirileri ve kritikleri öğrenciler de dinlerdi. Herkesin bildi-ği gibi hocanın ressamlığı yanında şairliği de ön plana çıkmıştır. Eyüboğlu her zaman Anadolu’nun derin bir uygarlığa sahip olduğunu söylerdi. Re-sim sanatında Anadolu’nun zengin motiflerini ve

renk cümbüşlerini kullanmıştı. Anadolu’yu tanı-dıkça sanatımızın daha da zenginleşeceğine ina-nırdı. Kendisi Trabzonlu idi ve her yıl durmadan Anadolu’yu köy köy, kasaba kasaba dolaşırdı. Tür-küler Dolusu adlı şiiri çok güzeldir:

Kirazın derisinin altında kiraz

Narın içinde nar Benim yüreğimde boylu boyunca Memleketim var

Yerliyim yerli olmasına İlmik ilmik damar damar Yerliyim Bir dilim Trabzon peyniri Bir avuç tiftik Bir çimdik çavdar Bir tutam şile bezi gibi Dişimden tırnağıma kadar Ressamım Yurdumun taşından toprağından sürüp gelir na-kışlarım Taşıma toprağıma toz konduranın Alnını karışlarım diye başlayan bu şiir bir manifesto gibidir. Ve şöyle devam eder:

Şairim şair olmasına Canım kurban şiirin gerçeğine hasına İçerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgu-num Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter Eğri büğrü kör topal kabulüm

Şairim Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası Ayak seslerinden tanırım Ne zaman bir köy türküsü duysam Şairliğimden utanırım

Şairim Şiirin gerçeğini köy türkülerimizde bulmuşum Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim Onlarla ağlamış onlarla gülmüşüm Böyle bir halk şiir geleneğine sahip bir milletiz. Bu zenginliğe karşı insan nasıl kayıtsız kalabilir?

Öğrencilik yıllarım başlayınca, kültür ve sanat üzerine yazılar okumaya başladım ve kendimi yazıya ver-dim. Özellikle araştırma ve inceleme yazılarına başladım. Türkçenin özelliklerini böylece daha ay-rıntılı biçimde öğrenmeye çalıştım. Güzel şiirleri okumakla yetindim.

SŞ: Peki efendim, klasik şiirle ilgilenmediniz mi hiç?

Page 42: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

40

SS: Babamın edebiyat meclislerinde en çok klasik şi-irler okunurdu. Babam da divan edebiyatına düş-kündü. Fuzuli’den Ziya Paşa’ya kadar pek çok di-van ve şiir kitapları vardı. Bana da evde okutarak hem eski yazıyı öğretir, hem de divan edebiyatını sevdirmeye çalışırdı. O zamanlar bana biraz ağır gelmişti. Eski yazı roman kitaplarını okumayı se-viyordum. Reşat Nuri’nin eski harfli olan Çalıkuşu romanını babamın kitaplığından okudum.

İstanbul’da bol miktarda edebiyat kitabı okuyunca, önümde yeni ufuklar açıldı. Özellikle Yahya Kemal’i keşfedince eski şiirin değerini daha iyi kavramaya başladım. Klasik şiir örneklerini oku-dukça eski şiir vadisine daha fazla dalmaya baş-ladım. Ciddi manada divan şiirine çalıştım. Farsça kelimelerin anlamını öğrendikçe daha iyi anlama-ya ve zevk almaya başladım.

SŞ: Divan şiirini daha fazla sevmeye mi başladınız? SS: Hem sevmeye, hem de önemsemeye başladım.

Divan edebiyatı bence medeniyetimizin en nadide müzesi sayılır. Yüzlerce yıl içinde oluşan ve olgun-laşan divan şiiri, edebî geleneğin olmazsa olmaz mektebi kabul edilir. Şiirin ve şiiriyetin ne olduğu-nu anlamak için, divan edebiyatını bilmek gerekir. Bu edebiyatın tadına varmadan ve bu gelenekten beslenmeyen şiirde bir eksiklik bulunur. Şuna da inanıyorum ki, divan şiirini ve hatta hece veznini bilmeyen bir şair, serbest şiirde de başarılı olamaz. Bu güzel medeniyeti bilmeyen ve tanımayanlara üzülüyorum, dahası acıyorum da doğrusu…

SŞ: Şairlerin birbirlerinin şiirlerinden etkilendikleri söylenir. Bu husus sizce doğru mudur?

SS: Bu çok doğru bir tespittir bence. Birbirinden et-kilenmeyen şair yok gibidir. Her şair başka şair ve şiirlerden etkilenmiştir. Bu kaçınılmaz bir şey-dir. Zaten Divan edebiyatında yaygın bir gelenek vardır. O da nazire yazmak; yani çok beğenilen bir şiire karşılık vermek. Bazen beğendikleri bir şiiri tahmis (beşleme) veya tesdis (altılama) yaparlar. Ancak her şair de mutlaka kendine özgü bir şair olmak ister. Öyle olduğu zaman da şairlik payesini kazanmış olur. Bu husus her devir ve zaman için geçerlidir.

SŞ: Bu sizin için de geçerli midir?SS: Elbette bu husus benim için de söz konusudur.

Zaten şiir, duygulardan etkilenmeyle başlar. Ba-zen şiirin anlamı, bazen şiirden alınan karışık duy-gular insanı etkiler. Bazen de zıt olan bir şeyleri çağrıştırır. Kimi zaman şiirin dili veya biçimi sizi harekete geçirir.

Muhibbî mahlasıyla yazan Kanuni Sultan Süleyman’ın, çok sevdiği eşi Hürrem Sultan›a yazdığı bir gazeli vardır. Bu gazel de Kanunî gibi muhteşem bir şiir: Celîs-i halvetim varım habîbim mâh-ı tâbânım Enîsim mahremim varım güzeller şâhı sultânım Hayâtım hâsıl-ı ömrüm şarâb-ı Kevser’im Adn’im Bahârım behcetim rûzum nigârım verd-i handânım

Neşâtım işretim bezmim çerâğım neyyirim şem‘im Turunc ü nâr ü nârencim benim şem’-i şebistânım Nebâtım sükkerim gencim cihân içinde bî-rencim Azîzim Yûsuf’um varım gönül Mısr’ındaki hânım Stanbul’um Karaman’ım diyâr-ı mülket-i Rûm’um Bedahşân’ım ve Kıpçak’ım ve Bağdâd’ım Horasân’ım Saçı varım kaşı yâyım gözü pür-fitne bîmârım

Ölürsem boynuna kanım meded hey nâ-Müslümân’ım Kapında çünki meddâhım seni medh iderim dâim Yürek pür-gam gözüm pür-nem Muhibbî’yem ü hoş hâlim

Çok sevdiğim bu şiirden ilham alarak, ben de bir şiir yazdım. Ancak Kanunî aruzla yazmış, bense 11’li heceyle… Kanunî çok sevdiği eşine, bense çok sevdiğim Türkmen halk şiirinin incisi hoyrat’a yazdım. Burada benzerlik söyleyiş biçimindedir. Hoyrat Güzellemesi adlı bu şiirin birkaç beyti şöyledir:

Ağrım sızım derdim gamım gözyaşımAzığım katığım ekmeğim aşım

Nesebim kimliğim lakabım adımRengim kokum zevkim lezzetim tadım

Anam babam eşim bacım kardaşım Hemdemim hem gariplikte yoldaşım

Enisim refikim can arkadaşımNedimim celîsim dostum sırdaşım… … … … … Ve böyle devam eder.

SŞ: Buna benzer başka örnekler de var mıdır? SS: Tabii ki vardır. Mesela Necip Fazıl’ın Aydınlık şiiri

ilgimi çekmiştir. On birli heceyle yazılmıştır:

Page 43: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 41

Uyan yârim uyan söndü yıldızlar Gün karşı tepeden doğmak üzredir Her sabah güneşi seyreden kızlar Mahmur gözlerini oğmak üzredir … … … Sevgilim kapımı çaldı aydınlık

Baygın gözlerimi aldı aydınlık, İçimde tıkandı kaldı aydınlık Bu aydınlık beni boğmak üzredir

Bu şiirdeki aydınlığın zıddı olan karanlığı ben, kendi-me bir dost olarak yorumladım. Gecenin Karanlı-ğı adlı yedi heceli şiirim bu duygulardan doğmuş-tur. Bu şiirden birkaç dörtlük:

Gel bak dinle ne diyorGecenin karanlığıGidip tekrar geliyorGecenin karanlığı… … …Yorgun olanı yoklarÖper okşar kucaklar Beni koynunda saklarGecenin karanlığı

Ruhumda kara simgeKonuşmayan bir bilgeNe ışık ne de gölgeGecenin karanlığı… … …Yükselir göğe ağarSel olup yağar yağarHer akşam yeni doğarGecenin karanlığı

SŞ: Demek ki bir imge, başka bir imgeyi çağrıştırı-yor, diyebilir miyiz hocam?

SS: Evet, bir şey insana başka bir şeyi hatırlatır. İşlen-miş veya söylenmiş bir şeyi de, insan bazen başka türlü söyleme biçimini de yakalayabilir. Bunu ben de bir şiirimde kullandım. Türkmen toplumunun değerli bir sanatçısı olan Abdülvahit Küzecioğ-lu üzerine yazdığım şiirin bir dörtlüğünde bunu bizzat yaşadım. Küzecioğlu seslendirdiği Muhalif hoyratta şu anonim dörtlüğü okumuş:

Dağlar yeşil boyandıKim yattı kim oyandı (uyandı) Kalbime ataş düştü İçinde yar da yandıSu se(r)ptim ataş sönsünSe(r)ptiğim su da yandı

Abdülvahit Küzecioğlu başlıklı şiirde geçen şu dört-lüğe dikkat ediniz:

Küsünce yârinden gelirdi dile

Bir Yolcu söylerdi bir ÖmergeleMuhalif yangını düştü gönüleSu serpti sönmedi dil-i suzanı

Bu dörtlüğün de, yukarıda Küzecioğlu’nun okuduğu anonim hoyrat dörtlüğünden mülhem olduğu kolaylıkla anlaşılır.

SŞ: Gerçekten dikkat edince, çok ince bir paralellik olduğu görülüyor. Başka ne gibi etkilenmeler olabilir hocam?

SS: Kitabımın adını bir şiirimin başlığından seçtim: Ba-şımın Tacı Kerkük. Aslında bu şiirin başlığı da Türk-men yazarı Abdülhakim Rejioğlu’nun bir yazısının başlığıdır. Bağdat’ta Türkmen Kardeşlik Ocağı ta-rafından yayımlanan Kardeşlik dergisinde yer alan bu yazının başlığı çok güzeldi. Bu başlığı ben yüce davamız Kerkük için, bir şiir üslubu içinde işledim:

Çift hecelik adın varDoyum olmaz tadın varTarihlerde yâdın varBaşımın tacı Kerkük… … …Babagurgur ateşiKıskandırır güneşiDünyada yoktur eşiBaşımın tacı Kerkük

SŞ: Edebiyat dalları ve özellikle şiirleriniz hakkında son olarak neler söylemek istersiniz.

SS: Edebiyatın en güçlü ve en lezzetli dalı şiirdir. Bana göre şiir, insanlığın en büyük buluşlarından biridir. Şiir evrensel bir çığlık gibidir. Şiir insan hayatının konforu, yaşama anlam kazandıran sihirli bir dün-ya… Edebiyat dalları içinde belki de en zor olanı şiirdir. Şairlerin çoğu da çileli bir hayat yaşamışlar-dır. Kolay bir şey değildir.

Benim aslında şairlik iddiam hiç olmadığı gibi, şiirle-rimin de fazla bir edebî değer taşıdığını söylemek durumunda değilim. Çünkü benim şiirlerim daha çok memleket hasretiyle, Türkmenlerin yaşadığı acılı ve çileli yılların üzüntüsü ile dile gelen mısralardır. Ben de aşk, sevda, bahar, çiçek ve kelebek üzerine şiirler yazmak isterdim. Bu yüz-den şiir dediğim karalamalarımın arasında belki birkaç mısra okurların beğenisini kazanabilir.

SŞ: Hocam çok mütevazı olduğunuz için böyle söylüyorsunuz diye düşünüyorum. Evet sizi çok yorduğumu biliyorum. Ama özellikle şiir konu-sundaki fikirlerinizi paylaşmanızdan dolayı te-şekkür ediyorum ve nice şiirli günler diliyorum.

SS: Bu fırsatı verdiğiniz için asıl ben size teşekkür ederim.

Page 44: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

42

İki Hikâye

Haşim Kasım SALİHİ

SAİME ABLA Hepimizin tanıdığı Saime abla, ma-

hallemizin tanılan zengin kadınla-rındandır. Fakat ne yazık ki hiç bir kimse ondan bir hayır görmemiş. Hayatında bir şahsa iyilik etme-miş, ama zenginliği onun bütün eksikliğini örtmüş.

Kendini çok beğenmiş, nüfus kâğıdında ellisini bulduğu hâlde otuzbeş yaşında olduğunu iddia etmekte geri kalmamış. Diğer taraftan gene mahallemizin açık-gözlerinden biri olan Mahmud, bu kadına bir ders vermek ve zen-ginliğinden istifade etmek hülya-sına düştü. Ve neye mal olursa olsun Saime abla ile bir alaka kur-maya azmetti.

Her gün ayrı ayrı planlar çizer ve tatbikine çalışır. Nihayet uzun zaman beklediği gün geldi. İşte tanıdığı bir ailenin bir çay dave-tinde Saime ablaya takdim olun-du, bu açıkgöz de fırsatı kaçırmak istemedi ve hemen bütün maha-retini ve kudretini göstermek için gayretler sarf etmeğe başladı.

Saime abla da her halde bu genç-ten hoşlanmış olmalı ki onunla alakadar olmağa başladı. Artık onun şahsî hayatına dair suallere başladı: Ne yapıyorsunuz? Nere-de oturuyorsunuz? Muhmud ise tatlı bir dille cevap veriyor. Ve ne yaptı ise yapmış kendini Saime ablanın gözüne giritmiş.

O zaman bu yaşlı abla da bu güzel şık yakışıklı genci elinden kaçırma-

mak için kalkarken, gelecek haf-tanın çay ziyafeti evinde olacağını ilan etti. Gayet tabiidir ki bizim Mahmud davetliler arasında.

Ziyafet günü gelince Mahmud ken-dine çeki düzen vermiş, hep Sa-ime abla ile konuşuyor ve onun dediklerini ister istemez dinliyor. Hanımefendi konuşmakta şam-piyon. O kadar gevezelik yaptığı halde Mahmud hiç de sıkılmamış ve böylece, Saime ablanın hoşu-na gitmiş ve gönlünü çalmış.

Günler geçtikçe aralarındaki alaka daha da fazlalaşıyor, Mahmud yaşlı ablamızı her zaman zi-yaret ediyor. Artık mahallede bir de-dikodudur başlamış ve nihayet günün birinde bomba gibi bir ha-ber yayılıyor. Mahmud ile Saime evlenecekler.

Kimi Mahmud’a acımış, yazık gençtir. Kimi de Saime’nin parasını çeke-cek diye seviniyor.

Nikâh merasimi sessizce geçti. Kadı efendi, kâtibi, mahalle muhtarı ve Mahmud’un bir kaç ar-kadaşı ancak merasimde hazır oldular ve nikâh kıyıldı. Davetliler uğurlandı-lar. Karı koca evlerine kapandılar ve bir müddet öyle geçti. Az çıkı-yorlar, birbirlerine yakın görünü-yorlar. Sanki birbirlerini o kadar anlamışlar ki, aralarında hiç bir ihtilaf yok-muş gibi. Dostlar değil, düşmanlar bile gıbta ediyorlar ve onu de söylemek isterim ki hasa-det edenleri de oldu.

Mahmud ile Saime’nin ara sıra mah-kemeye ve hükümet daireleri-ne uğradıkları görülmüş, herkes bunu tabii karşılamış.

Bir müddet sonra Mahmud yalnız çık-mağa başladı. Hele gece hayatına dalmağa başladı ve eğlence yer-lerine ayak açmış. Hele her gece bol bol para harcıyor. Saime Ha-nım da sırf Mahmud’u razı etmek için her türlü fedakârlığı yapıyor ve hiç bir şeyde taksir etmiyor.

Mahmud ise son oyununu da oyna-maya başladı ve onunla yaşama için birçok emlâkini namına kayd etmek istedi. Hanım bunu da yaptı.

Böylece birkaç ay daha geçti. Günün birinde bir figandır koptu. Hay-kırışlar, bağırmalar işte o esnada biz Mahmud’u çantası elinde bir istihza tebessümü dudağında ev-den çıkarken gördük.

Komşular eve girince Saime ablayı baygın bir halde bulmuşlar. Yü-züne su serpmişler, yavaş yavaş kendine gelmiş. Ama sorulan so-rulara cevap vermiyor. Sonradan vaziyeti komşulara anlatmış.

Artık mahkemeye müracaatlar başladı. Ve mahkeme günü her iki taraf ha-zır olmuş. Hanım göz yaşlan içinde macerayı anlattı ve nasıl aldatıldı-ğını ileri sürdü. Fakat hâkimi ikna etmek gayet zordur, çünkü bütün maddî deliller aleyhinde. Mahmud işi güzel tedarik etmiş, muameleler kanunî bir surette yapılmış.

Page 45: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 43

Ve nihayet ancak ayrılmalarına ka-rar veriyor. Zavallı Saime abla bu hadiseyi merak edenler arasın-dan geçerek, mahkemeden çıkıp tekrar evine mahzun mahzun döndü.

ZAVALLI FERİDEAvukat Mahmud Rüşdi yazıhanesin-

den çıkarak otomobiline bindi ve nehrin boyu boyu uzanan cadde-ye doğru ilerledi.

Hava pek güzel ve serin; etraf tenha ve ses-sizdi. O esnada tam neh-rin başında bir kalabalık gördü.

Ne oluyor, diye merak eden Avukat otomobilini durdurdu ve indi. Kalabalığın kendisine doğru iler-lediğini gördü. Baktı ki genç bir kadım kaldırmışlar. Baygın bir halde olan kadını hemen otomo-biline uzattı ve hemen hastaha-neye doğru hızla ilerledi.

Yolda anlattılar. Kadın intihar etmek is-tiyormuş. Bereket versin orda olanlar -kız ken-disini nehre atar-ken- acele onu kurtarmışlar.

Az sonra hastahaneye varıldı. Kızı acele indirip doktora muayene ettirdiler ve gereken tedavi yapıl-dı. Ve bir odaya yatırıldı. Avukat-tan başka herkes çekilip gitti.

Kızın yanı başında kalan Avukat bu macerayı merak etmiş. Az son-ra kız kendine geldi ve et-rafına baktı. Nerde olduğun sordu. O zaman Avukat hastahanede ol-duğunu anlattı ve neden intihara teşebbüs ettiğini sorunca kız ağ-lamaya başladı ve elleriyle yüzün kapattı. O kadar söyledi:

-Açım.. Kimsesizim..Biçareyim.

Ona gereken yemek ve içmek tedarik olundu. Ve doktorların tavsiyesi üzerine Avukat onu yalnız bıraktı ve çekildi ve evine gitti.

Evde Fethiye Hanım kocasını çok me-rak etmiş ki onu sabırsızlıkla bek-liyor. Çünki bu gece âdeti hilafına

geç kalmış.

Avukat hadiseyi anlatınca Fethiye Hanım çok müteessir olmuş ve mümkün ise kız iyi olduktan sonra yanlarına almasını tavsiye etmiş.

İkinci gün Mahmud Rüşdi tekrar has-tahaneye uğradı ve kızı iyi görün-ce çok sevindi.

Ve o zaman kıza anlattı ki evine alı-nacak. Kız önceden mümâneat gösterdi.

Fakat Avukat’ın ısrarı üzerine sükût etti.

Feride (kızın adı) eve gelince anladı-lar ki iyi bir ailenin biricik evladı imiş. Babası bir fabrikada ustaba-şı (iken) hastalanıyor ve nihayet işten çıkarılıyor. Aldığı ikramiye ile bir müddet geçinmişler. Fakat ne yazık ki babası ölmüş. O za-man annesi her türlü fedakârlığa kalkmış, hatta evlerde hizmetçi-lik yapıyormuş. Zavallı anne dahi bir müddet hastalanır. Evden eşyaları satıp yiyorlar. En niha-yet evi bile satmışlar, doktorla-ra, ilaçlara vermişler. Faide yok, annesi vefat etmiş. İşte Feride yalnız kalmış, zaten evde de bir şey kalmamıştı ve bu hayattan kurtulmak için intihara teşebbüs ettiğini söyledi.

Feride yeni hayatından pek mem-nundur. Her taraftan riayet gö-rüyor. Avukat bey ona her türlü müsaadeyi yapıyor. Kız da gün-den güne açılıp serpiliyor. Bir müddet böyle geçti.

Fethiye Hanım nasılsa kadındır, bir kıskançlık duymağa başladı. Artık Feride’yi gördükçe çıldırıyor. Ve her fırsat buldukça azarlıyor.

Önce Feride aldırmadı. Fakat hanım işi git gide ilerletti. Feride de tahammül edemiyor, her türlü laf işitiyor, bu sözler izzet-i nef-sine dokunuyordu. İşte günden güne şu tertemiz gül gibi kız

artık solmağa başladı. Avukat hayret ediyor. Bu kıza acaba ne oldu, neden günden güne za-yıflıyor? Gecenin birinde oda-sına girerken, Feride’nin ağla-dığım duydu ve durdu. Sonra odasına girdi. Baktı ki zavallı kız yatağına yüz üstü uzanıp ağlıyor. Onu okşadı ve uzun uza-dı sorular sordu ise de bir netice elde edemedi.

Onun başım ellerinin arasını aldı, yal-varmaya başladı:

-Kızım neden öyle yapıyorsun? Söy-le, ne istiyorsan hazırım.

-Annemi, babamı hatırladım. Ondan ağlıyorum.

Bu esnada Fethiye Hanım içeriye girdi. Titriyor, bağırıyor, artık bu kız burada kalmayacak. Dayana-mam. Ya ben, ya Feride. Daha da ileriye gitti. Avukat’ı bile itham etmeğe başladı ve kızla araların-da muhakkak bir alaka var. Zaval-lı Feride bu sözleri işitti ve dünya gözünde kalmadı ve yarın evden çıkacağını söyledi.

Sabahleyin gözyaşları içerisinde aile-ye tefrika düşmesin diye, her iki-sinin ellerini öptü ve evden çıktı.

Avukat çok müteessirdir. Kıza bir ad-res verdi. Başka bir arkadaşını tavsiye etti ve kartını dahi verdi.

Feride ufak bir bohça ile evden çıktı. Zavallı kız ağlıyor, düşünüyor. Ne yapacak? Caddeleri do-laşmağa başladı. Bir caddeyi geçmek es-nasında an-sızın bir otomobilin altında kalıp çiğnendi. Ve has-tahaneye kaldırıldı. Ne yazık ki daha yolda hayata gözlerini ka-padı.

Hüviyetini tesbit etmek için cebini aradılar ve Avukat’ın kartı bu-lundu. Onun kızı diye Avukat’a derhal telefon ettiler ve vazi-yeti anlattılar. İyi kalpli adam hastahâneye deli gibi geldi. Feride’yi ölü görünce uzatıldığı yatağın üstüne düşerek acı acı ağlamağa başladı.

Page 46: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

44

Kerkük’te Türkmen Geleneksel Mimarisinden örnekler

Türkmen Albümünden

Page 47: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 45

Kerkük’te Türkmen Geleneksel Mimarisinden örnekler

İngiliz ordusu Kerkük’te. (1918)

Kerkük Kalesinin merdivenli çıkışı. (1954)

Editörün Seçtikleri

Page 48: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

46

İran Türkmenleri

Türkmen tarihi ve kültürü hakkın-da bu güne dek makale, tez ve kitap temelinde çok sayıda akademik çalışmaya imza atıl-mıştır. Anadolu, Balkan ve Or-tadoğu Türklerinin ana nüvesini oluşturan Türkmenler çoğu kez yek pare bir toplulukmuşçasına bir bütün olarak ele alınmaya çalışılmış, Oğuz-Türkmen-Türk tekâmülü üzerine çeşitli nazari-yeler ortaya atılmıştır. Şüphesiz yapılan çalışmalar 2500 yıllık bir sürekliliği bulunan Türk tarihi için son derece mühim çalışma-lardır. Ancak geldiğimiz süreçte yapılan araştırmaların genelden özele doğru bir ivme kazanması ve Türk topluluklarının müstakil tarihlerine değinen çalışmala-rın gün yüzüne çıkarılması el-zem bir ihtiyaç haline gelmiştir. Bu türden çabalar maalesef ki günümüz siyasetinin elver-diği ölçüde ve türlü zahmet-lerle yürütülmektedir. Türkiye ve Türkmenistan dışında İran, Irak, Suriye ve Afganistan gibi ülkelerde azınlık statüsünde yaşayan Türkmenlerin daha sık bir şekilde bilimsel çalışmalara konu edilmesi aynı zamanda bu toplulukların varlığının da bir teminatı olacaktır.

Biz bugün burada Türkmenler ara-sında belki de en az bilinen top-luluk olan İran Türkmenlerini konu edeceğiz. İran’da yaşayan yaklaşık bir milyon Türkmen hakkında, uluslararası kamuo-yunda -ki buna maalesef İran’ın sınır komşusu olan Türkiye de dâhildir- yeteri kadar bilgi bu-lunmamaktadır. Bunda İran

Türkmenlerinin kendilerinden nüfus bakımından çok üstün bulunan Azerilerin gölgesinde kalması da önemli bir etken ol-muştur. Bu nedenle “Kardaşlık Dergisi”nin bize ayrılan satır-larında bu eksikliği bir nebze olsun gidermek için İran Türk-menleri ve bu toplumun yaşa-dıkları coğrafya hakkında kısa bir malumat vermek yerinde olacaktır düşüncesindeyiz.

İran Türkmenlerinin yurdu olan “Türkmensahra”yı tanımlayan belli bir coğrafi sınır yoktur. An-cak bu bölgenin sınırlarını doğal coğrafi engeller olan nehirler, ormanlar ve dağlar belirlemiştir. Kuzeyde bugünkü İran-Türkme-nistan sınırı olarak kabul edi-len Etrek Nehri bulunmaktadır. Bu nehir adını büyük ihtimalle Türkler anlamına gelen “Etrâk” sözünden almış olmalıdır. Bu adlandırmayı Sâsanî- Göktürk dönemine kadar tarihlemek mümkündür. Bu sınır, 1881 yı-lında İran’da hüküm süren Ka-çarlar ve Çarlık Rusya arasında yapılmış olan Ahalteke Antlaş-ması ardından çizilmiş olup ha-len geçerliliğini korumaktadır. Güneyde Elborz Dağları, doğu-da Horasan, batı tarafında ise Hazar Denizi’nin güneydoğu sa-hilleri içinde kalan bölge, bugün İran Türkmenlerinin yaşam alanı olarak karşımıza çıkmaktadır. Bir başka deyişle Türkmensahra, coğrafi olarak Hazar Denizi’nin güneydoğu sahilleri ile Ceyhun (Amuderya) Nehri’nin arasın-da kalan ve büyük bir kısmını Karakum Çölü’nün oluştur-

duğu bölgede yer almaktadır. Bu söz konusu bölgeler Türk-menlerin Asya’daki yerleşim yerleri olarak kabul edilmekte-dir. İran’ın kuzey doğusunda, Türkmenistan’ın güney sınır böl-gesinde yer alan Türkmensahra Türkmenleri, Türk dünyası için-de kendi kültürlerini, gelenek ve göreneklerini koruyabilen nadir topluluklardan biridir. Türkmen-sahra Türkmenlerinin tarihini Türkmenistan Türkmenlerinden ayrı görmemek gerekmektedir. Zira bugün de geçerliliğini ko-ruyan ve Etrek Nehri boyunca uzanan İran-Türkmenistan sınırı çizilmeden evvel, Türkmenlerin tarihi bir bütünlük arz etmek-teydi. Ancak 1881 yılından itiba-ren Etrek Nehri’nin kuzeyinde yaşayan Türkmenler Rusya’nın, güneyinde bulunan Türkmenler ise İran’ın tesiri altında kaldılar. Bu tecrit edilmişliğe rağmen İran Türkmenlerinin kültürel ve etnik bakımdan asimile ol-madıkları ve hususiyetlerini muhafaza ettikleri görülmekte-dir. Gümbet-i Kavus, Bender-i Türkmen, Ak Kale, Gümüş Tepe gibi şehirlerde nüfusun çoğunu teşkil eden Türkmenler iktisadi hayatın da vazgeçilmez unsuru haline gelmişlerdir. Aile mefhu-muna son derece ehemmiyet veren İran Türkmenlerinin ev-lilik yolu ile başka topluluklarla (Acem, Kürt, Beluc) karışmama-ya da özen gösterdikleri, bu söz konusu hassasiyetler varlığını idame ettirme yolunda çaba sarf eden İran Türkmenlerinin istikbale olan umudunu ayakta tutan yegâne kuvvettir.

Dr. Abdolvahid [email protected]

Page 49: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 47

KERKÜK VAKFI

Contents

QARDASHLIQREVIEW OF CULTURE ART LITRERATURE AND FOLKLORE

Year: 17 Issue: 66 April-June 2015

KERKÜK FOUNDATION

ISSN : 1302-2857

Kirkuk is My Special Town • Edip KIRDAR / 48

Section in Turkish / 01-46

Section in Arabic / 50-64

On behalf of the Kerkük Foundation Owner of the right and editor in Chief

Erşat HÜRMÜZLÜ

Editor and Genel CoordinatorSuphi SAATÇİ

Correspondence Address P. O. Box 20 Cerrahpaşa/İSTANBUL

Tel. (0212) 584 00 75Fax (0212) 584 00 76

www.kerkukvakfi.comwww.kardaslik.org

email: [email protected]

Administrative OfficeHaseki Sultan Mahallesi Kuka Sokağı

Huzur Apt. No: 1/1Fındıkzade/İSTANBUL

RepresentavtivesHabib HÜRMÜZLÜ (Ankara)

Ali İhsan NAQIB (ABD) Necat KEVSEROĞLU (Kirkuk)

Consulted by an Anditorial Referrence Counsul

Prof. Dr. Ziyat AKKOYUNLUProf. Dr. Yavuz AKPINAR

Prof. Dr. Abdülhalik BAKIRProf. Dr. Haşim KARPUZProf. Dr. Mahir NAKİPProf. Dr. Suphi SAATÇİ

Prof. Dr. Saim SAKAOĞLUProf. Dr. Abdüsselam ULUÇAM

Editorial BoardKemal BEYATLIKemal ÇAPRAZ

Aydil EROLErşat HÜRMÜZLÜHabib HÜRMÜZLÜ

İzzettin KERKÜKMahir NAKİPAcar OKAN

Ömer ÖZTÜRKMENSuphi SAATÇİ

Suphi SALT

QARDASHLIQ

Published quarterly in Turkish, English, and Arabic

by İzzettin Kerkük Culture and Research Foundation

(Kerkük Fondation)

Authors are responsible for the raticles and photographs published in this review. Articles and photographs published in the review

may be used elsewhere by indicating the source

Page 50: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

48

Although I was not born in Kirkuk and spent very limited time there, the city has a deep im-pact on my personality and emotions, which cultivated my solid devotion to the pla-ce. There are many reasons for those feelings, some of which are based on the historical facts and some of which might have developed with my emo-tions and motivated by my personal feelings.

Beyond doubt, I admit that there are numerous diverse articles, books and theories based on facts as well as fictional in-formation related to Kirkuk.

Sometimes a neutral person can have difficulty in sorting the truth from the various po-litical and self-serving commo-tions. My purpose is to share my facts and thoughts with my feelings with the interested re-aders.

Firstly, I would like to state the fact that Kirkuk has been the home town of my family at least for over 350 years. My family name was known at first as Qardar or Qardar Zade and later changed to Kirdar for simplicity as well as for the unity with their Turkish family branch after the formation of

Iraq in 1924 following the fall of the Ottoman Empire. Kirkuk has always been considered the main city and the capital of Turkmens during and also after the formation of Iraq. It was a wonderful example as a city, where people consisting of diverse ethnicities lived pe-acefully and in harmony for a long period of time.

My family history is briefly recor-ded and referred in recently published books by my brot-her Nemir Kirdar titled Saving Iraq (2009), In Pursuit of Fulfill-ment (2012) and The Memori-es of a Vision: Need, Respect,

Kirkuk is My Special Town

Edib [email protected]

Page 51: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 49

Trust (2013). I see no reason to repeat them. I suffice to say that we do have Kirdar Mosque in Kirkuk, which was built by my great-grandfather Hajj Mustafa Kirdar, and whe-re he, my grandfathers and my father were buried. Kirdar’s name has a reputation in Kir-kuk along with other highly respected families, which has made major social, cultural, economic and political contri-butions to the city.

Kirkuk has a long history, which goes back to Abraham’s time. It has always been a very im-portant and strategic town with its significant impact to its area religiously, ethnically, socially, militarily as well as economically and administ-ratively. Residents of Kirkuk are generally calm, peaceful and cooperative people. In my opinion, they do have the-ir own desires and goals, but they also accept the realities in a peaceful way. Personally, I remember very vividly that most of the people including my family were upset for the 1958 Iraqi revolution, which has damaged the political sta-bility in Iraq. But nevertheless, as the young Turkmens had to accept the new reality of the country, they decided to wel-come and cooperate with the new regime rather than figh-ting against it. I joined at least to one of the Turkmen dele-gations even though I was not interested in politics as a yo-ung engineer but still felt that I needed to show my solidarity with my Turkmen fellows. So I personally joined to a group and met with General Abdul Karim Qasem, who was the revolutionary leader at that time. In spite of our coopera-tion as Turkmens, unfortuna-tely, the 1959 Kirkuk massacre targeting Turkmens took place

and its atrocity and traces still cannot be forgotten. I perso-nally left Kirkuk at the end of January 1959 with a broken heart and hoped to return back to my homeland, which never happened.

Unfortunately, Kirkuk has ente-red into a disputed stage by the efforts of various groups, which are dynamically trying to change its historical facts and realities to serve for their own purposes. I sadly witness that some of these groups jus-tify every means to implement and reach to their objective including but not limited to ac-cusing people falsely, burning properties, murdering people and changing the established historical site names and evi-dences. In spite of all these adversaries, we need to re-member that one of the most driving factors of our lives is hope with determination. If we lose our hope, we lose everything. We should never lose our hope or minimize its effectiveness. Hoping with determination and good plan-ning with unity can serve as

an enlightening guide for our near future to live with dignity, honesty and self-respect in our community. How can we reason calmly and try to put our efforts to reach that goal? How can we measure dignity, honesty and self-respect if we lose our identity and hope? Where and how can we comp-romise? These are reasonable and crucial questions, which need proper and acceptable answers.

In summary, Kirkuk is important for me because I am its pro-duct. I honestly believe that Kirkuk can restore its legendry as a peaceful place in the area if its people are treated equ-ally with respect. The reality is that Kirkuk is a Turkmen city and it will always carry its Turkmen characteristics even though the Turkmen commu-nity is artificially alleged to be a minority in their own town by recent demographic and political changes. I hope and pray that the common sense will rule over and peace with harmony will return to my special lovely town Kirkuk.

Page 52: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

50

سكرتير منصب واشغل الاتحاد ، وفي في مجلة كركوك التحرير منصب اشغل 2005 عام تموز توركمن لجريدة التحرير مدير في عمل 2008 عام وفي ، ايلى ايلى توركمن مجلة تحرير هيئة على والمشرف ) والفن الأدب (شهادة على ونال . العربي القسم جامعة من الصحافة في الدبلوم

بلكنت بانقرة . وبعد وفاة الأديب قحطان الهرمزي كان والذي 2008 نيسان عام في رئيسا للاتحاد اشغل الاديب حسن اتحاد الأدباء كوثر منصب رئيس

تركمان العراق حتى وفاته .والصحفية الادبية المناصب اشغل

والثقافية العديدة منها :وكتاب ادباء اتحاد رئيس نائب 1ـ

كركوك للفترة 2010 ـ 2013 .2ـ عضو الاتحاد العام للادباء والكتاب

في العراق .3ـ عضو نقابة الصحفيين العراقيين .

في اوراسيا كتاب جمعية عضو 4ـ أنقرة بتركيا .

والإعلام الصحافة هيئة عضو 5ـ التركمانية العراقية في اسطنبول .

تركمان صحفيي جمعية عضو 6ـ العراق .

/ حدود بلا كتاب منظمة عضو 7ـ الشرق الاوسط .

8ـ عضو جمعية ادباء الترك في اسكي شهر .

الاستشاري المجلس عضو 9ـ التركماني في كركوك .

الاستشاري المجلس رئيس نائب 10ـ في تسين الشهيدة .

11ـ السكرتير العام للحركة الاسلامية التركمانية .

له كتب مطبوعة على سبيل المثال لا الحصر منها :

* الأوراق المتساقطة )ديوان الشعر( عام 1971 .

الشهيدة تسين * ملحمة شعرية عن السنوات في بجزئين ومآساتها

1995 ـ 1999م * دراسة عن ) الشاعر جلال رضا

افندى ( عام 2000م .

لتسين الشعبي التراث من نماذج * عام 2001م .

* القنديل يضم مجموعة من القصص ـ والألغاز والطرائف والحكايات

عام 2001من مجموعة ـ كربلائية أناشيد * الرسول مدح في الدينية القصائد

وال بيته الأطهار صلوات الله عليهم أجمعين ـ عام

2001م . آلام عن قصائد المساء ترانيم * ومواجع العراقيين ـ عام 2001م .

ـ مدرسي عربي تركي قاموس * مشترك ) محمد خورشيد داقوقلي

ومولود طه قاياجي وحسن كوثر ونجاة كوثر اوغلو (. * القارب قصص قصيرة عام 2008. باسماء العراقية المواقع معجم * تركية ـ من اصدار وقف كركوك /

الفه بالتركية نجات كوثر اوغلو وترجمه الى العربية

حسن كوثر ـ عام 2014 . قدم تحقيق ومراجعة في بعض الكتب

للأدباء مثل :ـ الكركوكلية المطبوعات دليل * للأديب صلاح الدين ساقي ـ تحقيق

وتقديم حسن كوثر. للأديب ـ الزمن ذاكرة في تسعين * محمد هادي قولو ـ مراجعة وتقديم

ـ حسن كوثر .ـ العراق في التركي الادب تاريخ *تحقيق ـ العزاوي المحامي عباس

مشترك نجات كوثر اوغلو وحسن كوثر عام 2013 .

وثقافية وأدبية سياسية كتابات وله الصحف مختلف في تباعا تنشر

والمجلات المحلية والدولية باللغات التركية والعربية ..

أن الأديب والشاعر والصحفي حسن إمكانياته كوثر رضا وضع جميع وقابلياته الأدبية والثقافية والفكرية والساعين الشباب تصرف تحت

لخدمة الأدب والثقافة .. الموافق الاربعاء يوم وفي السادسة الساعة 8/4/2015الى وانتقل ربه نداء لبى عصرا الرفيق الاعلى اثر مرض عضال

الم به منذ اشهر ، وخلال مرضه وقف مؤسسة قبل من ارسل توركمن ايلى للتعاون والثقافة الى للعلاج تركيا دولة البلاد خارج في مستشفى اتاتورك التعليمية في وبعدها شفاءه ينل لم ولكنه انقرة في جراحية عملية له اجريت ، بالنجاح يكلل ولم اربيل مدينة الشخصيات من عديد زاره وقد وهو والأدبية والثقافية السياسية طريح الفراش وعلى راسهم النائب حسن والنائب الصالحي ارشد الدكتور السابق والنائب توران في والنائب اركيج سعدالدين معروف ايدن الكردستان برلمان الجبهة في المسؤولين من وعدد والاحزاب العراقية التركمانية وكركوك اربيل في التركمانية وعدد المدني المجتمع ومنظمات كبير من الادباء والكتاب والشعراء ورئيس التركمان والصحفيين واعضاء نقابة الصحفيين العراقيين واعضاء ورئيس كركوك فرع فرع والكتاب للادباء العام اتحاد كركوك ورئيس واعضاء المجلس الاستشاري التركماني في كركوك عشائر مجلس واعضاء ورئيس

واعيان تركمان العراق .. فان ويشار اياد ابا يا العين قرير نم الرحيل في سبقوك الذين اخوانك كل من ) المرحوم الاديب قحطان الابيد المرحوم و الهرمزي دولوم هط يجاياق ديهشلاو بيدلاا فيس نيدلا رب يلجوا و موحرملا يجنتوت فسوي يماس بيدلاا لامك تكوش رعاشلا موحرملاو موحرملاو رعاشلا نودعس راجنلا بيدلاا ديهشلاو ولربوك نامثع مكلاضن ناو ) تايب دمحم يدهم مكخيراتو يبدلاا يفحصلاو ىقبيس ىدم خيراتلا ثدحتي مكنع ليج دعب

ليج ..

Page 53: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 51

التربوي والأديب والصحافي حسن كوثر رضا في ذمة الخلود

فلاح يازار اوغلو

ولد التربوي والأديب حسن كوثر رضا القديمة تسين في حي عام 1942 بكركوك من عائلة تركمانية كادحة في الابتدائية المدرسة دخل ،

منطقة تسين القديمة عام 1950 .وواصل دراسته في المرحلة المتوسطة عام للبنين الغربية متوسطة في المعلمين دار دخل ثم ، 1956م

عام 1960م.عام وفي 1962م عام منه وتخرج إحدى في معلما عين 1963م جنوب قار ذي بمحافظة القرى العراق . وفي عام 1964م نقل إلى محافظة قرى في مدارس إحدى

كركوك .. في ومخلصا دوامه في مواظبا وكان تلاميذه على وحريصا وظيفته في قابلية له وكان ، مدرسته في ونظرا ، المدرسية المكتبة تنظيم فقد والثقافية الإدارية لقابلياته مدير معاون منصب إلى ترشح مدرسة لسنوات عديدة واستمر في التعليم حتى عام 1995م ، وأحيل الامنية للمضايقات التقاعد على

وبعد سقوط ، سنة بعد خدمة 32 النظام عام 2003 اعيد الى الخدمة لاسباب سياسية ونسب الى مديرية الادبية الشعبة المدرسي النشاط وبعد الخدمة في سنتين وامضى على احيل القانوني السن اكماله . 2005م عام ثانية مرة التقاعد ومنذ صغره عشق الشعر والكتابة وخصوصا المطالعة يهوى وكان ومنذ ، والأدبية الدينية الكتب الستينيات نظم الشعر ونشر كتاباته

في الصحف والمجلات المحلية .كتاب أول له 1971صدر عام وفي المتساقطة الأوراق ) باسم شعر بين ويضم أعماله باكورة وهو (

دفتيه مجموعة من الأشعار ..قبل من الضغوطات بعض عانى انتمائه لعدم وذلك السابق النظام المنحل البعث حزب لصفوف ونظرا ، الثمانينات أعوام خلال مورس التي النفسية للضغوطات الأدبية الساحة عن ابتعد بحقه ثم طويلة فترة نشاطاته وأوقف عاد إلى الأضواء بعد عام 1991م واصدر مجموعة من الكتب بجانب دينية مقالات كتابة على مواظبته والمجلات الصحف في وثقافية في الرابعة الجائزة نال حيث المسابقة الكبرى التي نظمها مجلة

الكوثر عام 2001م .من عديد في شارك انه إلى إضافة من نخبة مع الشعرية المسابقات متقدمة بمراكز وفاز الشعراء

كالأتي :المسابقة في الثانية بالجائزة فاز *

الشعرية التي نظمها نادي المعلمين في كركوك عام

1971 وشارك فيها 42 شاعرا .المسابقة في الأولى بالجائزة فاز *تلفزيون نظمها التي الشعرية

كركوك وشارك فيها 32 شاعرا .

المسابقة في الثانية بالجائزة فاز *جمهورية نظمتها التي الشعرية

اذربيجان ومنظمةايلاسلام التركية تحت شعار ( هرجان فضولي الشعري الثاني) في أنقرة

بعاصمة تركيا وشارك فيها 600 شاعر من جميع

الدول الناطقة باللغة التركية ..دورة في شارك 1979 عام في المقامة الإسلامية للتربية مركزية

في وزارة التربيةعلى الثالث ترتيبه وكان ببغداد

مستوى العراق . وفي عام 1992 ـ 2000 قام بإلقاء الإلقاء أصول في محاضرات وقواعد التجويد في جامع وحسينية خزعل التميمي وحسينية إمام علي بن أبي طالب ( عليه السلام ) في منطقة المجزرة بكركوك ، ووضع الأدبية وقابلياته إمكانياته جميع تصرف تحت والفكرية والثقافية

الساعين لخدمة الحق والحقيقة .. بعد سقوط النظام عام 2003م شارك مع إخوانه الأدباء التركمان بتأسيس اتحاد الأدباء التركمان في كركوك وكان من المؤسسين للاتحاد ، وفي انتخابات إجراء بعد 2004 عام رئيس نائب بمنصب فاز للاتحاد

Page 54: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

52

الرائد عطا خير الله

العقيد المتقاعد سعاد الحسني

ألى الله خير عطا الشهيد ينتمي زادة أفندي حسن أسرة في ولد (بالحسني) المشهور 1920 عام كركوك قلعة الدراسة وأكمل جميع مراحل كركوك الحبيبة مدينته في الحربية بالكلية التحق حتى ملازم برتبة منها وتخرج 1939 وتدرج في الجيش الى منصب اخر وكان رائد رتبة استخبارات ضابط شغله في اشترك الثانية, الفرقة وكان 1941 مايس حركة , بغداد اذاعة احتلال دوره فلسطين معارك في اشترك أمرة تحت جنين وحصار علي, عمر الركن اللواء

وشجاعا نزيها الشهيد وكان صوت لغير الاذعان يرفض الحق, قدم استقالته رافضا مسايرة الظروف السائدة في العراق تحت الاحتلال البريطاني لقد تربى على العشائريه النبيلة والقيم المبادئ اباءه من وورث والحضرية والجولة الجرأة معاني وأجداده في مواجهة المواقف السلبية ازاء كان انه ورغم وقوميته, وطنه في كان انه الا وصبورا هادءا من أمام عنيدا صلبا الوقت ذات بنى نيل يعترض طريقه وطريق والقومية الوطنية حقوقه قومه الى يتعرض نراه لذا المشروعة السجن والى والوعيد التهديد الاغتيال محاولة والى والاعتقال والخيانة في الغدر يد حتى طالته

المؤامرة ضمن الزمن من غفلة كركوك استهدفت التي البشعة

التركمان.

والده المرحوم خير الله أفندي كان قد انتخب من لواء كركوك عضوا في مجلس التأسيس ( المبعوثان) وفي 1924 عام في (ليفي) مجزرة من كان لكونه عليه القبض القي جنود الهجوم على ينوي العشائر الليفيين في كركوك لتخليص البلد منعا اليوم هذا وأعلن شرهم من ثلاثة ولمدة كركوك في للتجول جزيرة الى أخوه أبعد كما ايام, البريطانية المستعمرة (هنكام) جده أما هرمز مضيق على لبلدية رئيسا فكان صبري أحمد معروفا, شاعرا وكان كركوك

ووالد أحمد صبري كان يشغل لواء متصرف وكيل منصب في , 1881 عام في كركوك وترعرع عاش أجواء هكذا واحترام حب عن وتغذى وطنه وقوميته هو وأخوه الشيد المرحوم المقدم الطبيب احسان خير الله, كان الشهيد عطا قائدا جميع يجالس محبوبا ذكيا اراءهم الى ويستمع الطبقات ويناقشهم وكان سخيا جدا حيث عند والمعنوية المالية يقدم الحاجة لمن يطلبها, وكان قريبا المدنية المتعاقبة الادارات ن دائم المدينة في والعسكرية التركمان بين والصلة التقرب كان محل ثقة المرحوم الزعيم ناظم الطبقجلي, وساهم مع العقيد لجعل الهادي عبد ازل الركن بغداد أذاعة في التركماني قسم انشاء في وساهم (شباط 1959) الطلبة وأتحاد الاحمر الهلال النساء وأتحاد المعلمين واتحاد وفي الرياضي, الثورة وادي التركماني الاخاء نادي تأسيس عام 1960, ساعد ابن عمه العقيد النادي تأسيس في رشاد المتقاعد والان نجد نصبه القائم المطل على للقلعة المواجهة الشهداء جسر عيون في الرماد تدر لازالت الزمن عاديات رغم الحاقدين في التركمان وجود رمز يمثل المدينة وحقيقتها كركوك وأصالة من التركمان وتفاني التناريخية

اجلها .

Page 55: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 53

وأخريات بمفردهما، حسين« العديد جانب إلى له ألتـقطت العراقية الشخصيات كبار من في تليها والأجنبية، والعربية صور والثالث الثاني الخطين مواقف تحتضن أبدع تذكارية نادرة في خضم مواقف عسكرية صعبة من حياته المتخمة بها، فيما العالية الجامعية شهاداته تناثرت في العلوم العسكرية (بكالوريوس كلية ماجستير العسكرية، الكلية عالي دبلوم والقيادة، الأركان نادرات وأخريات الحرب) كلية إستحصلها خلال خدمته العسكرية التي تجاوزت (32) سنة متلاحقة صنعها بأحداث حبلى كانت »عصمت« بذاته وقرارات صعبة ظروف في بشخصه إتخذها أما عصيبة... ومواقف حالكة سطوح مناضد المكتبة فقد إمتلأت ذهبية وفضية وبرونزية بكؤوس تشير إلى مدى بروزه في سباقات ليس على بالمظلات، الحر القفز العرب ودول العراق مستوى العالم مصاف في بل والإسلام أجهشت أن وبعد أوانئذ، كله... ببكاء مرير، لم يعد قدماي قادرين على حمل جسدي وقوفا، فإلتجأت طالما الذي الكرسي ذلك إلى إحتضنني طوال أوقاتي بصحبته، لأتلو الكريم المصحف فتناولت »سورة ياسين« التي كان يعشقها وبعد قلب، ظهر عن ويحفظها توجهت العشاء لصلاة أدائي وقوفا نحو القبلة الشريفة وبدموع ساعة طيلة تنهمر ظلت غزيرة من ذلك اليوم وبشكل غير مسبوق لأختمها حياتي، سني كل في والإخلاص« »الفاتحة بسورتي مع وافر الدعاء من الأعماق على روحه المعطاء في فردوس جنات

الرحيم المقتدر وعلييه.نفسي أتمالك لم ذلك كل بعد لكني فـ((بصقت سبع مرات)) نحو هذه ((الدنيئة-السافلة-الساقطة- الدنيا

الوفاء بإنعدام المشوبة الفانية)) وإنحطاطه الإنسان وضراوة الأخلاقي وسقوطه ودناءته

غدره ومدى ووحشيته وسفالته ماله على حفاظا أخيه حيال الزائل حكمه وكرسي وجاهه إتعاضه وعدم عهده، طال مهما الماضي ودروس بالموت على يرد لم أوانئذ والحاضر... بالي سوى أبيات شعر رصينة من (رض) الشافعي« »الإمام حكم قبل عميق بحزن أطلقها وقد

(13) قرنا:-

نعـيـب زمانـنـا والعـيـب فـينـاومـا بزمانـنـا عـيبـا سـوانـا

ونهجو ذا الزمــان بغيـر حــقولو فطن الزمان لنا هجانـاوليس الذئب يأكل لحم ذئب

ونأكـل بعضنا بعضـا عيـانـا

شكر للأعزاء وتقدير وفي ختم الختام أجد وجوبا على نفسي أصدقاء من البعض أسماء سرد الحميمين، صابر« »عصمت والذين قد أكون على يقين تام من وحقائق أوسع لتفاصيل معرفتهم أمام فرشته ممـا بكثير أعمق ناظريهم، داعيا -ممن أمد الرحمن الرحيم في أعمارهم- أن يخوضوا وفاء وتسطيرها إستذكارها في كل وهم به... المغدور لصديقهم

من السادة:-

الأستاذ إبراهيم خورشيد آرسلان.. 1الأستاذ أرشد جبار آغا هرمزلو.. 2محمد . 3 أحمد شهاب الركن اللواء

علي.اللواء الركن إحسان محمد رشاد.. 4العميد الركن ثابت عبدالغفور.. 5زين . 6 سعدالله الركن الفريق

العبدين.محمد . 7 أحمد محمد الطيار العميد

علي.محمد . 8 المظلي-الطيار الفريق

عبدالله الشهواني.عمر . 9 يالجين الركن الفريق

عادل... رحمة الله عليه.مصطفى . 10 عبدالغني السيد

السامرائي... رحمة الله عليه.

الشكر وافر توجيه من بد لا (*)دعمني من لكل الإمتنان وعميق والذين المقالة، هذه إستكمال في كانت التي معلوماتي أغنوا وصقلوا مصداقية إلى بحاجة وإضافوا تواريخ محددة عن أخينا وصححوا صابر« »عصمت وراجع الأخطاء، من عددا لي وهم مسودتها... منهم البعض

أصدقاؤه المميزون:-

سيد . 1 الدين »محي المظلي اللواء الضابط هو – الطيار« عبدالله من ضباط دفعة لأول الأقدم (1954) عام العراقي الجيش إجتيازهم بعد تخرجوا والذين في الأولى المظلية دورتهم »بريطانيا«، وكان برتبة »رئيس لمدرسة وآمرا/قائدا أول/رائد« »الملازم إنتمى وقتما المظليين الصنف لهذا صابر« عصمت المؤسس وهو ،(1963) عام الحر الإسقاط/القفز لفريق الأول عضوا »عصمت« أصبح الذي

بارزا فيه.خورشيد . 2 »إبراهيم الأستاذ

المخضرم الموظف آرسلان« لدى المجمع العلمي العراقي- إبن عمته وصديق عمره الوفي لغاية

يوم مصرعه. محمد . 3 أحمد شهاب الركن اللواء

»قلعة في جاره البياتي- علي منذ عمره وصديق كركوك« الدراسة مراحل وجميع الطفولة بعدها وما العسكرية والكلية

وحتى مقتله.عبدالغفور . 4 ثابت الركن العميد

الثانوية بلاوالي - إبن دورته في عمره العسكرية وصديق والكلية

حتى يوم وداعه.محمد . 5 أحمد محمد الطيار العميد

»قلعة في جاره البياتي- علي حتى عمره وصديق كركوك«،

وافاه الأجل المحتوم.

Page 56: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

54

التنفيذ، حتى جاءه أرقى المناصب »عميد رتبة نيله بعد صنفه في KURMAY TUGGE- نركNERAL » حين أمسى (مديرا/قائدا للقوات الخاصة) في الجيش قيادة إليه تناط أن وقبل العراقي بلاء أبلى وقد المشاة/4... فرقة تلك أثناء جميعها في مشهودا وضعت أن بعد وكذلك الحرب ليضحى ،(1988) عام أوزارها -لنظافة يديه وطهارة ذاته بشهادة للعقود والمبايعات الجميع- مديرا

في وزارة الدفاع.

حسد يتيم تبادلناهحسدت الذي الوحيد الشيء كان أجد لم أني عليه »عصمت« الصنف في للإنخراط فرصة المظلي لأغدو ضابطا في صفوفه في عضوا ذلك بعد من وأمسي فريقه للقفز الحر بالمظلات الذي أباح أنه إلا به... حلمت طالما إستحصالي يوم أعظم حسدا لي الخصوصي الطيران شهادة لدورة إجتيازي إثر (P.P.L)الخاص وقتي في مسائية صفوف في أشهر (5) طالت عام الجوي« فرناس بن »نادي للقفز (1979)... فرغم ممارسته سنوات لـ(10) بالمظلات الحر العسكري المنتخب متتالية ضمن طرز جميع ممتطيا العراقي العراقية والسمتيات الطائرات مئات المظليين لنقل المخصصة القوة لدى الآلاف وربما المرات العراقي الجيش وطيران الجوية لدى شبيهاتها من والعشرات والشمال والغرب الشرق دول والجنوب والذي يفترض معه أن من أشبع قد »عصمت« يكون التخمة... لحد الطائرات ركوب ولكنه ظل يتحسر كي يقود طائرة بمجاملة مكتف غير بمفرده شبه وجلوسه لشخصه الطيارين الدائم إلى جنبهم على مقعد الطيار القيادة مقصورة في المساعد عاليا تبلغ الطائرة إرتفاعا وحتى وفقا القفز بعملية المباشرة قبل

لتوقيتات مخطط لها.

»عصمت« المكلـوم بفلـذة كبـدهمعه وإختلاطي منه قربي طوال جمعتنا التي الحميمة والصداقة لما زاد عن ربع قرن من الزمان، منهار بـ«عصمت« أستشعر لم إلا يوم الأعصاب وغير متوازن أضاع سوء القدر من بين يديه أحد أعز فلذات كبده المتمثل بإبنه البكر البالغ عمره ربيع في »عمر« تعرضه إثر وذلك عاما، (14)لضربة في رأسه من سيارة عابرة عام (1984) بانت خفيفة وبسيطة وخالية من الخطورة في ساعاتها اليوم ذات في وذلك الأولى، »عصمت« فيه إستشعر الذي بزهو وفخر إثر صدور مرسوم »صدام إمضاء يحمل جمهوري »مديرا/ بتعيينه يقضي حسين«

رقد فقد الخاصة«، للقوات قائدا المغمى »عمر« ولده جانب إلى بلياليها أيام لثلاثة محتضنه عليه العصبية الجملة مستشفى في الأجل يوافيه أن قبل ببغداد يديه بين الثرى فيواريه المحتوم إلى ننظر كنا وقتما الحنونتين ذلك المشهد الأبوي المفجع وسط مقبرة »الشيخ عمر السهروردي« خارت حيث »بغداد« قلب في على قادرا يعد ولم وترنح قواه الوقوف بتوازنه المعهود تصحبه جوف من تدفقت غزيرة دموع ورقبته، وجنتيه فغمرت عينيه الحريص الرجل هذا كلم فقد أهله وجميع وبيته أولاده على بين عشية وضحاها.... ومع ذلك تنقض فلم المصيبة هول ورغم هذه معدودات على أسابيع سوى مفاجئ شيب تلاها التي الفاجعة مذهلة بسرعة حاجبيه على بان عاد حتى جميعا، أنظارنا جلبت وراضخا بالقدر مؤامنا لواقعه يستقدم ساعة ولا الذي لا للأجل المروع الواقع ورغم يستأخر... وأفراد بيته موازين قلب الذي

عائلته ووالدته التي تقدم بها العمر المرير عمر« »أم وبكاء كثيرا، على نهار ليل المنقطع وغير العائلة وإضطرار البكر ولدها إلى الإنتقال من ذلك المسكن الذي غرفة في »عمر« فيه يتراءى فقد البيت، جنبات وكل بل نومه كان »عصمت« خير ظهير لها في المحنة بنصائح تقاسم أوزار هذه لا تنتهي، مذكرة إياها بسوء القدر المقتدر العلي وأمانة المكتوب التي إسترجعها ولا حول ولا قوة إلا للواحد الأحد، مصحوبة بآيات الروع تهدئ وأحاديث قرآنية الآلام من الشيء بعض وتخفف في ولكن والأرق... والأوجاع جلساتنا الخاصة معنا فإن دموعا تصبانـها عيناه كانت غزيرة لإحتضانه ذاكرته إسترجاع عند وصباه طفولته في »عمر« فتى وبات كبر وكيف ومدرسته

قبل أن يدفنه بيديه.

أفجع الكــلام وأبلغهوالآن لا بد لي في السطور الأخيرة من هذه المقالة -التي لا يمكن أن تـفي تفاصيل أكمنه في جوفي من بما تغطي مجلدا وليس مجرد كتاب، سوى تـغط لم أنها يقيني وفي جزء يسير من مسيرة الأسطورة بما عمر«، صابر »عصمت يوم أذكر أن نسيانه- أقتدر لم إستشهاده، بأربعينية الإحتفاء لأنتقل أهله من إستأذنت حين إلى الطابق العلوي من منزله في الثاني ولده »الدورة« وبصحبتي المخصصة »علي« حيث مكتبته أصدقاء من زائريه لإستقبال وغرباء، ومعارف وزملاء الذكريات من البعض لأعيد وعقلي نفسي على العزيزة نظرات وألقي المفجوع وقلبي من العشرات نحو فاحصة وداع الصور الشخصية التي كان يعلقها على جدرانها ويعتز بها، فالبعض جمع وقد العلوي الخط في منها »صدام شخص مع »عصمت«

Page 57: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 55

أقاصي في (عانة) مدينة من على ظل ولذلك العراق، غربي تواصل مع العانيين... ولما كانت السيد بشخص مقترنة عمته فإن صلاته آرسلان« »خورشيد مع عائلة »آرسلان« العريقة في كان فيما توطدت، »كركوك« إمرأة من »سامي« أخيه زواج إقتران قبل فاضلة سامرائية السيد »عبدالغني مصطفى أخيها »عصمت« بشقيقة السامرائي« علاقاته تعميق في مضافا سببا التأريخية المدينة هذه أهل مع العريقة... ولما إقترن »عصمت« »لمـعــان« التركمانية السيدة مع من قضاء »خانقين« فإن صلاته

مع أهل هذه المدينة تعاظمت.

الصلات تلك جميع من الأهم ولكن المتعلقة بالقرابة والمصاهرة، فأن دأبوا الذين هم المدن تلكم أهالي »عصمت« نحو تقربـهم على لزائريه إستقباله بحسن وتمتعهم في مكاتبه وبيته، وتسهيل أمورهم من البعض لإنخراط والتوسط الخاصة القوات في أبنائهم وعموم العسكرية والكليات بنقلهم والتشبث المسلحة القوات من ذلك إلى وما وهناك هنا من أمور نافعة، إذ لم أسمع أو أستشعر أحدا أن فراقه وبعد حياته طيلة -كائنا من يكون- قد تأثر منه سلبا »عصمت كان لقد إنزعج... أو الفخر على يبعث إنسانا صابر«

والإعتزاز في كل شيء.

المهمة الأصعب في حياتهمن »عصمت« كان وبينما وسط المعدودين الضباط أواسط لغاية العراقي الجيش المنتمين غير من السبعينيات إنتقته البعث، فقد لصفوف حزب القيادتان السياسية والعسكرية في جميع دون من (نيسان1976) والصاعقة المظليين الضباط الذين يسبقونه في القدم العسكري، رتبة إلى حديثا ترفـعه ورغم KURMAYركن »مقدم

YARBAY »- وأقحمتاه بمهمة غاية في الخطورة، مكـلـفتـين إياه خاصة)) متجحفلة ((قوة لقيادة زياد« بن طارق بـ«قوة سميت تحتضن حوالي (2000) عسكري أفواج (3) تضمهم ومدني في تشكيلها يتم متجانسة، غير وتـستحضر عجالة على العراق تدريبها ويستكمل مستلزماتها على والمدن الشوارع قتال على يقودها أن قبل الخصوص وجه محمولة بـ(3) وجبات تتلاحق في متن على واحد أسبوع غضون (12) طائرة نقل عسكرية تمتلكها لتطوي العراقية الجوية القوة أولاها واحدة، ليلة في مرحلتين إلى »مصر« والثانية إلى »ليبيا« في جوية قاعدة وسط فتهبط ل الضباط »بنغازي« قبل أن يحموالمراتب جميعا في جوف عنابر سفن أجنبية مستأجرة تنقلهم بحرا لبناني ساحل في إبرارهم ليتم يسيطر عليه مسلحون فلسطينيون التحرير »جبهة إلى ينتمون بالقيادة المرتبطة العربية« المقيمة في البعث القومية لحزب بقاع وسط فينتشرون »بغداد« الحرب بنيران المشتعلة »لبنان« فكانت كامل، عام منذ الأهلية حياة في الأخطر المهمة -بحق-

»عصمت« العسكرية.

جنب إلى أكون أن الأقدار شاءت »عصمت« ومقدم لوائه »الرائد -وهو بهلول« خالد الركن بالكلـيتين دورتي وإبن صديقي لهما مرافقا والأركان- العسكرية الحركات ركن ضابط بصفتي المدرعة/3 الفرقة قيادة لدى إلى الواقع الدين بمعسكر صلاح »تكريت«، مدينة من الشمال ليل وذلك في خضم عمل دؤوب أسبوعين حوالي إستغرق نهار هائلة إستحضارات مستكملين وسرية حساسية وذات ومرهقة مفرطة... لكن وبالنظر إلى عظم الإستراتيجية المهمة هذه أهمية بتفاصيلها أحد معرفة ومحدودية

ضئيل عدد على وإنحسارها للغاية من ضباط الجيش والقوات المسلحة العراقية، فإني عازم على أغوارها وسبر أسرارها كشف خدمة لاحقة مفصلة بمقالة ربما لتأريخ العراق المعاصر بإذن الله

تعالى.

مناصبـه الأرفــع فالأرفعمهمته »عصمت« مواصلة بعد أرض في تلك الأولى العصيبة »لبنان« طيلة (11) شهرا خلال ،(1977 1976-شباط نيسان )مشابهة بمهمة ثانية لـف ك فقد أتعرف -لم (1978) عام خلال كليهما من ليعود تفاصيلها- على فقد بارز الصدر، الرأس مرفوع رتبة إلى لإستحقاقه- -وفقا ترفع KURMAY AL- »عقيد ركن

BAY« وتبوأ منصب »آمر/قائد جحفل لواء القوات الخاصة/32« مع وحداته الثلاثة أفواجه ليهيء مناحيه بجميع والمعاونة الساندة وجدارة عزم من أوتي ما وبكل وهمة الجيش هذا على وغيرة لخوض الوطن لخدمة عالية لها، أهلا كان صعبة مهمة أية الحرب تندلع أن قبل وذلك يوم »إيران« حيال الضروس عاميها وفي (22أيلول1980) أعلى رتب نحو متدرجا الأولين ومناصب أرفع حتى شغل منصب قيادة في أول« ركن »ضابط وتم المشاة/19، لواء وآمر فرقة ترشيحه ليخوض معترك الدراسة مقاعد في كامل تقويمي ولعام البكر بجامعة الحرب« »كلية خلال العليا العسكرية للدراسات ومنح والمواجهة القتال سنوات شهادتها (الدبلوم العالي في العلوم بقيادة كلـف وقتما العسكرية) »قوة حماية منشأة عكاشات« في لإستخراج العراق غربي أقصى قيلت والتي »الفوسفات« مادة لضربها تخطط »إسرائيل« أن تدميرها أو المقتدر بطيرانها الخاصة بقواتها جوي يإنزال التخطيط وكفاءة المعروفة بجرأة

Page 58: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

56

الذين زملائه من العكس على ومناصبهم رتبهم علت أن ما بعض الشيء حتى غدوا أصحاب صارما قانونا ولكن كروش، على قضى (1979) عام صدر الجيش من ضابط كل إخراج يزيد وزنه عن حدود معينة ضمن جداول خاصة بإحالته على التقاعد والمسماة المعيبة (د) للفقرة وفقا بـ(عدم الكفاءة)... وقد أعانته على ناهيك الحر للقفز إحترافه ذلك للرياضة وممارسته حيويته عن حياته طيلة والمسائية الصباحية الكلية في تلميذا زال ما وكأنه العسكرية، ومواصلته عليها حتى الدورية، بإجازاته تمتعه خلال وبمعدلات ذلك على ومواظبته مناصب تسنمه بعد حتى يومية ولغاية العليا والقيادات الركن ترقيته إلى رتبة »لواء ركن« عام

(1987) وما تلاه.

وقد تصادفت معه في أكثر من مناسبة فتلمست مدى حيويته وصبره على أو كلل دون من الحثيث العمل ملل... وعلى سبيل المثال فقد كان الخاصة/32 القوات للواء آمرا وقتما »الكوت« بمعسكر إستضافني مع اللواء المشاة/419 من واحدة لليلة أقوده كنت الذي (حزيران1981) في طريقي إلى سهرنا أن فبعد الجنوبية، الجبهة أودعه أن قبل الفجر حتى معا »البصرة«، قاطع إلى متحركا أنه الوداع ساعة في أعلمني فقد إستطلاع مهمة لتنفيذ سيتوجه واسعة في قواطع الفرق المرتبطة بالفيلق/2 (الجبهة الوسطى) تدوم يومين كاملين... وحين كان لوائي »الأحواز« قاطع في منتشرا فقد الآلية/5، الفرقة قاطع وسط وآمري ركنه ضباط مع زارنا متتالية أيام لثلاثة اللواء أفواج برفقة مشابهة إستطلاع بمهمة »العقيد المظلي عبدالإله الفتيان« آمر لواء مغاوير الفيلق/3، لم أجد أو حتى نائما »عصمت« خلالها راقدا، فقد كان همه إنجاز الواجب

على وبالتفصيل بدقة والإطلاع متمترس ولواء فوج كل قاطع في جبهة الحرب ليكون بالصورة التدخل منه طلب ما إذا الكافية

لأي طارئ.

أصالته التركمانيةكان تركمانيا أصيلا بكل ما في الكلمة من معنى، ولكن من دون تطرف، ففي حين لم يدر بباله في المرحلة المتوسطة من دراسته أن ينخرط مفضلا العسكرية الحياة في ولأجل شيء، كل على التجارة الفرع في تلميذا فقد أضحى ذلك التجاري من في المرحلة الثانوية في الجامعية لدراسته يمهد كي »مجزرة أن إلا التجارة، كلية (16-14تموز1959) كركوك جعلته -أسوة بالعديد من أصدقائه- التركمان ثأر أخذ على يعزمون قرر إذ المجرمين، منفيذها من دخول معترك الكلية العسكرية في ذلك العام... وفي عقدي الستينيات عكس وعلى والسبعينيات التركمان الضباط من البعض أمنية -لأسباب إبتعدوا الذين إفترضوها واهية وإستخبارية في قرارة ذواتهم- عن المناسبات في المقامة التركمانية القومية دأب »عصمت« فإن »بغداد«، مع أو بمفرده حضورها على عائلته سواء بحدائق نادي الإخاء أو »العيواضية« في التركماني السفرات معظم في بالمشاركة ينظمها النادي كان التي السنوية فضلا العاصمة، ضواحي في لتبادل زياراته مواصلة عن الحديث مع رؤساء هيآته الإدارية خير كان حين في وأعضائها، والجنود الصف لضباط عون مدرسة في سواء التركمان على ووحداته المظلي الصنف عموم في أو الخصوص وجه العراقي... الجيش تشكيلات العسكري بالقائد وإعتزازا عمر الركن »اللواء التركماني علي« فقد أطلق إسم«عمر« على ولده البكر، و«علي« على الثاني.

عـشقه لقـلعــة كـركــوكالتي كركوك« لـ«قلعة عاشقا كان في إلتقينا وكلما فيها، ترعرع بالصدفة- -وعادة الحبيبة مدينتنا أحيائها لمشاهدة تواقا أجده وتكاياها، وجوامعها وأزقتها أن دون من مر لقاء من وما من منطلقين سوية إليها نصعد و«قزانجيلر« قهوه« »جوت نحو معمقة بنظرات ليستأنس الإبتدائية«، القلعة »مدرسة »محلة إلى قدمينا على فنسير الذي والده منزل حيث آغالق« ميدان« »محلة إلى ثم فيه، نشأ جدي بيت لرؤية لدقائق لأتمتع الخطى فنطوي فيه، ولدت الذي دانيال«(ع)، »النبي جامع إلى أرواح على الفاتحة سورة لنتلو أجدادنا وأقربائنا وجميع الراقدين للجامع المتاخمة المقبرة في ثم الغابر، الزمن من عقود منذ حيث القلعة مدرج نحو ننحدر تركه »جسر كركوك الذي الأثر متوجهين هدمه، بعد الحجري« لنلتقي الكبير« »السوق إلى المحال أصحاب من وذاك بهذا الوقت بعض ونقضي التجارية، حسن« ملا »بقلاوة ونتناول »علاء المحبوب صديقنا برفقة دراسته رفيق خانجي« الدين الذي المصلى« »متوسطة في لتداول واسعة لعلوة مالكا بات الخضروات والفواكه بالجملة، ثم زقازيق في سريعة بجولة نتمتع فنؤدي القيصرية« »سوق قبل جامع« »أولو في الصلاة »صوب نحو بسيارتنا نعبر أن »عصمت« كان القورية«... التي الجولات هذه مثل يعشق

تعيده إلى أيام طفولته وصباه.

سعـــة عـلاقــاتــهعرف »عصمت« بعلاقاته الإجتماعية على المشهودة ومقدرته الواسعة أب من هو كان ففيما إدامتها... فإن أصيل، قلعاوي تركماني الفاضلة »الحاجة حسيبة« والدته

Page 59: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 57

في ذلك تلمست وقد القصوى، التي جمعتني المواقف العديد من وقد والحرب... السلم في وإياه أمام إندفاعه كذلك عنه عرف جنوده وتواجده بين ظهرانيهم في لقرارات وإتخاذه الأمام أقصى المواقف أصعب وسط حاسمة والعمليات الحروب جميع وفي وما خاضها، التي والمعارك حرصه مع حياته، في أكثرها الشديد على أرواحهم وعدم قذفهم من المعادية النيران تحت رحمة دون تمهيد في أية عملية هجومية أو دفاعية بإستثمار أقصى ما متاح نيران من وإسناده إمرته تحت وطائرات ومدافع ثقيلة أسلحة فضلا وذلك متنوعة، وسمتيات تنقطع لم التي زياراته عن التدريب أثناء منهم للمصابين المعارك ولجرحى والتمارين والقتالات خلال تمتعه بأية إجازة دورية أو عند تبوئه مناصب عليا حريصا كان بل »بغداد«، في دائما على حضور مجالس الفاتحة من الشهداء أرواح على المقامة قادها التي والتشكيلات الوحدات إضافة عوائلهم شؤون ومتابعة لرعايته للمعوقين وأهليهم، وحتى للقوات قائدا مديرا/ بات لـما يستقر يكن لم فإنه الخاصة الرشيد« »معسكر في بمكتبه بالأسبوع يومين أو يوما ببغداد الأخريات الخمسة الأيام ليقضي الثلاثة الخاصة القوات ألوية بين في وتنتشر تتواجد وحداتها أينما جبهات جنوبي الوطن وشماليه... أخرى ومواقف ولأسباب لذلك، القادة جميع إحترمه فقد عديدة، تحت »عصمت« عمل الذين مرؤوسوه أجـله مثلما إمرتهم وأطاعوه قناعة عن وإحترموه لحسن وإرتاحوا به وأحاطوا ببشاشته لهم وإستقباله تعامله أو مكتبه في سواء المعهودة مصلحة، أجل من ليس مسكنه، ومواصلة ذاته إلى تقربا بل صداقته وتمتعا برؤياه والإستمتاع والحكم بالإرشاد المليء لحديثه

ظل وقد والمواعظ... والنصح آمن التي الأجداد موعظة يردد حياته:- نهاية حتى وطبقها بها ((لا يذكر الإنسان في حياته وبعد

مماته سوى بعذوبة لسانه))

كشفي المعمق لشخصهتوارثناها وحكم أحاديث هناك على ((السفر)) كون إلى تشير لمكامن كاشفا الخصوص وجه فإضافة كوامنه، ودقائق الإنسان »عصمت« مع معايشتي إلى وإختلاطي حبيبا وأخا صديقا الحميم معه منذ أواسط الستينيات والتي توثقت بعلاقات عائلية منذ الستينيات، فإننا لم نتمتع بسفرات مشتركة إستغرقت أكثر من نهار من طيب عقود (3) واحد خلال القدر حسن شاء حتى العشرة، يرأس أن (1986) عام خلال للقوات مديرا/قائدا بصفته -لضباط وفدين العراقية- الخاصة ممثلا كليهما في كنت من صنفه لأسبوع أولهما الدفاع، لوزارة لزيارة العام ذلك أوائل واحد في الجيش ووحدات مؤسسات قيادات لثلاث المشتملة المصري الخاصة، ((القوات منفصلة الصاعقة))، وقوات المظليين صيف في لأسبوعين وثانيهما مناورات لحضور نفسه العام الأعتدة/ بإستخدام ضخمة

مدفعي وبإسناد الحقيقية الذخائر للغاية ثقيل وجوي وصاروخي بمئات القاصفات الثقيلة وطائرات الهجوم الأرضي لم أصادف مثيلا والمعارك الحروب في حتى لها خضتها التي الحقيقية الكبرى وقد العسكرية، خدمتي طيلة أقحمت في تنفيذ متونها وتفاصيل فرق (8) المتلاحقة عملياتها سوفييتية خاصة بجميع تشكيلاتها بطائرات المحمولة ووحداتها والسمتيات/ العملاقة النقل

وسواها، الضخمة الهليكوبترات بقاع معظم ميادينها وإشتملت السوفييتية« جورجيا »جمهورية أزاء عدو مفترض يخترق حدود

إتجاهات من العظمى الدولة تلك تركيا« إيران، »أفغانستان، غضون ففي واحد... وقت في وجه على الثلاثة الأسابيع تلك إنقضاء إليها الخصوص، مضافا وصقل العمر وتقدم الأعوام شخص في ست تلم فقد الحياة، -كما عمر« صابر »عصمت عن جالسه من كل فيه تلمس مجتهدا، محبوبا، إنسانا قرب- ودودا، محترما، متفوقا، ذكيـا، إختيار في مذواقا الهندام، حسن ممتع الكلام، سلس مرتدياته، الحديث، مجيد الإنصات، حاضر يجد ولـما المزاح أثناء البديهة دمث المعشر، حسن الجد، حد إلى النفس كريم الأخلاق، واصل الآراء، معتدل السخاء، القرارات، صائب الأرحام، أحلك في الأعصاب هادئ المواقف وأعظمها ضراوة بشكل الشدائد في حازما عليه، يحسد الأمر تطلب ما متى وحاسما والصبر، بالحق متواصيا ذلك، لم تأخذه في قول الحق لومة لائم، كارها للغيبة على أشكالها حتى لو كان صاحبها مسيئا... وقد وجدته فاضلا متواضعا، مدركا للأمور، لكل بأن مؤمنا للمواقف، مقدرا الدنيا، بأمور زاهدا مقال، مقام نظيف اليد، عزيز النفس، مرفوع بعض يشوبه حريصا الرأس، أسرته وأفراد أولاده على القلق وأقربائه، مترفعا عن الماديات، لم مناصبه ورفعة رتبه علو يصبه والمادية المعنوية والمكافآت المغدقة عليه بأي غرور بل أبقته كان مثلما التواضع منتهى في كان فقد عمره، مقتبل في ديدنه الأخاذة بشخصيته »عصمت« منها أرفع السامية وأخلاقه

وأعظم.

لياقته البدنيةبدنية عالية، بلياقة إمتاز »عصمت« إذ ظل محافظا على وزنه بتناوله إبتغاء ومتوازنا متواضعا طعاما وذلك بنيته، رشاقة على الحفاظ

Page 60: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

58

قاسم«.

يودع جعلاه وطموحه شجاعته لكن صنف في ويتطوع الدبابات ويحرز (1963) عام المظليين بدورته الأول الناجح مرتبة معلما ضابطا ويغدو الأساسية ليضحى المظليين، مدرسة في ضابط ثالث معلوماتي- -حسب هذا تأريخ في تركماني مظلي من كل بعد البطولي الصنف »العقيد الركن المظلي عبدالكريم والمقدم نصرت، مصطفى نوري«، محمد عدنان المظلي بدورة للإشتراك يبعث أن وقبل RAN- (صاعقة/رينجرزالإسقاط/ جانب إلى (GERS

(FREE FALL) الحر القفز وقذف الحاويات والأسلحة الثقيلة وعجلات القتال من طائرات النقل الولايات في العملاقة بالمظلات المتحدة الأمريكية عام (1965)، عصمت« أول »الملازم كان إذ على الأوائل الناجحين ضمن الأجانب الضباط جميع مستوى

المشاركين فيها.

القفـــز/الإسقاط الحـــر بالمظـلاتأضحى الوطن إلى عودته وحال الفريق ضمن بارزا عضوا للإسقاط/القفز العراقي العسكري الذي (FREE FALL) الحر أسسه »الرائد المظلي محي الدين أول وهو الطيار«، عبدالله سيد فريق من نوعه في تأريخ مظليي الجيش العراقي، ليكون أحد ممثلي -مع العراقية المسلحة القوات وضباط الضباط من منتقاة نخبة بالشجاعة إمتازوا الذين الصف في الجوال- والفكر والمجازفة معظم سباقات القفز/الإسقاط الحر والرياضية العسكرية للمنتخبات لدى معظم دول العالم حتى أواسط »الرائد كان وقتما السبعينيات أحرز قد عصمت« المظلي تحقيقه بعد عالمية قياسية أرقاما بضع مئات أو ربما آلاف القفزات السمتيات/ بإستخدام سواء الحرة

النقل طائرات أو الهليكوبترات والعملاقة، والمتوسطة الخفيفة وقد ظل في هذا المسلك الصعب إحترافه جانب إلى هواه -الذي له- حتى إضطر لفراقه لدى قبوله الأركان كلية في تلميذا ضابطا بدورتها (1974) عام والقيادة »ماجستير شهادة ليمنح (41)تخرجه يوم العسكرية« بالعلوم برتبة »رائد ركن قوات خاصة« تدرجه مواصلا ،(1975) عام في مناصب الركن وقيادة وحدات الخاصة القوات وتشكيلات

وسواها.

رئيس قسم القوات الخاصة في الكلية العسكرية

أن بها يفتـخر التي الأعمال من »النقيب عصمت«، قبل قبوله في كلية الأركان والقيادة مباشرة، أنه القوات قسم »آمر بمنصب كان العسكرية الكلية في الخاصة« التي تولت في النصف الأول من -حين طلابها إشراك السبعينيات الثالث- الدراسي عامهم يبلغون الصنف حسب كل بدورات الإنتساب ويروم يرغبه الذي برتبة الكلية في تخرجه قبل إليه الجميع ويشهد »ملازم«... بادر الذي هو »عصمت« بأن لتأسيس (قاعدة مادية/بنية تحتية) وساحات يضرب بها المثل لإقحام التدريب مجالات في الطلاب على الأرضي والتعلـم العنيف النقل والسمتيات ركوب طائرات بحيث بالمظلات، للقفز تمهيدا أضحى آمر الكلية »العميد الركن داود محمد الجنابي« يتباهى بذلك القادة من الزائرين كبار أمام والأجانب والعرب العراقيين بهذا بـ«عصمت« ويفتخر ويشيد

الـمنجز.

طـيــب صفــاته وسمو أخلاقهعرف عمره مراحل جميع في وجهه ببشاشة »عصمت« محياه على المحبوبة وإبتسامته وعلاقاته الأخاذة وشخصيته

عن ناهيك الجميع، مع الواسعة شجاعته التي لا تضاهى ودماغه الذي لم يكن يتوقف عن التخطيط التطوير، لأغراض والتفكير إلى جانب مزاحه وسلاسة وذلك أصدقائه حيال ومقالبه حديثه وأقربائه ومعارفه وخصوصا في ووقتما العسكرية الكلية مرحلة العمر، مقتبل في ضابطا بات وبالأخص حين يجلس مع البعض الحاملين الحميمين أصدقائه من »شهاب مقدمتهم وفي لخصلته، محمد وإحسان علي محمد أحمد -برفقة إستهدفا إذا اللذين رشاد« لا فإنهم ما شخصا »عصمت«- يجعلوه بعدما إلا عنه يتخلـون

غارقا في البكاء.

والرفقة الأخوة صداقة تتوطد لم بيننا -وكلانا برتبة »ملازم«- إلا بالولايات بعيد عودته من دورته المتحدة أواخر عام (1965) وقتما أضحى عضوا بارزا وسط فريق المظليين، بمدرسة الحر القفز بالحرس ضابطا كنت حين في معظم ظن حتى الجمهوري، أخوين كوننا والزملاء المعارف معظم في لكوننا عم أولاد أو مترافقـين، والمناسبات الأيام إضافة إلى طول قامتينا والبعض في بيننا الخلقي الشبه أوجه من تلك المرحلة وما بعدها، ولكن مع اللتان والبشاشة الإبتسامة فارق

إمتاز »عصمت« بهما.

في عموم خدمته العسكرية التي طالت »عصمت« أشتـهر عاما، (32)والأخوية الأبوية برعايته وجنودا ضباطا لمرؤوسيه الشجاع الدفاع في بهم وإلتزامه أمورهم وتسيير حقوقهم عن اليومية وحل مشكلاتهم وإراحتهم والتعاطف مع ترقياتهم ومكافآتهم والتعليمات للقوانين وفقا طيب إلى إضافة المرعية، بين التفريق وعدم معهم عشرته هذا وذاك، والإبتعاد قدر الإمكان الضرورة عند إلا معاقبتهم عن

Page 61: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 59

في الأمور مجريات على شاهدا المغلقة الجمهوري القصر أروقة الأيام تلك في الحصين ومحيطه المنكرة العراق بهزيمة المشوبة والإضطرابات »الكويت« من التي عمت (14) محافظة عراقية يضمها (18) مجموع من هشاشة في تسببت وقد الوطن، المعهودة هيبتها وتدنـي الدولة ورفع سطوتها أدوات وهزالة للسلاح العراقيين من الملايين محاولات وخوضهم أزاءها نظام لإسقاط وخطيرة جدية »صدام كرسي وتعرض الحكم وخطير عنيف لإهتزاز حسين« ربع يقارب ما منذ الأولى للمرة شروط جانب إلى وذلك قرن، مذلة ومهينة بدأ التحالف المضاد المهزوم العراق بحق فرضها حسين« »صدام إضطر مما عادته- غير -على لها الإنصياع إبتغاء الحفاظ على كرسيه، فلذلك فإن سر مقتل »عصمت« قد دفن معه ولا يؤمل أن ينكشف في قادم

الأيام إلا بأعجوبة.

عود إلى الماضي البعيدكان »اللواء الركن المظلي/قوات عمر« صابر عصمت خاصة

على الأحباء العمر أصدقاء من والذين وعقلي، ونفسي قلبي لهذه كتابتي لغاية فراقهم آلمني إعتزازي عظم من السطور وتعلقي وصداقتهم بشخوصهم وحسن الراقية وأخلاقهم بوفائهم دون من يوم يمر لا إذ سيرتهم، سورتي وأتلو أستذكرهم أن الفاتحة والإخلاص على أرواحهم من النوادر أحد وهو ليلة... كل الجيش في التركمان الضباط العراقي والذي إنخرط في صنف رتبه في وتدرج »المظليين« منصب تسنـم حتى ومناصبه قبل خاصة قوات لواء آمر/قائد للقوات »مديرا/قائدا يمسي أن العراقي الجيش في الخاصة« المشاة/4 لفرقة قائدا ويغدو قوات قيادة لأركان فرئيسا بمستوى فيلق.... لذا رأيت وجوبا أخرى صفحات بضع أسطر أن بحق أعزاء(*) أصدقاء بمعونة الذي الرجل-الرجل-الرجل هذا تركمانية- بأسطورة أشبه أعده

الذاتية سيرته في عراقية والعائلية والرياضية والعسكرية وفي شجاعته وبطولاته ورجولته التي الفروسية ومواقفه وأخلاقه

لا تضاهى.

نشــأتــه-الأستاذ أبيه منزل يكن لم »صابر عمر أفندي« مدير إحدى »محلة في الإبتدائية- المدارس كركوك قلعة وسط آغالق« جدي بيت عن يبعد العريقة في بك« يحيى بن بك »توفيق »محلة ميدان« سوى بضع مئات الذي ولد البيت من الأمتار، ذلك فيه عام (1941) وترعرع ونشأ في أروقته... لم يزد عمره عني إلا (4) أعوام وقد سبقني بصفين في مرحلة الدراسة المتوسطة، وكان »سامي الأستاذ الوحيد شقيقه وأعمامي لوالدي زميلا صابر« ومعلما مرموقا يربي الأجيال في صفوف »مدرسة القلعة الإبتدائية الأولى«... ولكن قربي النسبي منه في مرحلة الفتوة لم يبدأ سوى عند ترشحي لاعبا مبتدئا ضمن فريق يجيدها، كان التي الطائرة الكرة وقد حاول تدريبي عليها ولكن من دون جدوى، وذلك في »متوسطة الدراسية السنة خلال المصلى« ودعناه وقتما (1956-1957)منتقلا إلى »ثانوية كركوك-الفرع الدراسية السنة خلال التجاري«

اللاحقة.

إنخراطه في المهنة العسكريةوحالما إستحصل »بكالوريا« الخامس (1959) عام في صيف الثانوي العسكرية الكلية في إنخرط فقد أحد من وأمسى ،(38) بدورتها من أكثر في البارزين طلابها منحى وعضوا في منتخبها للكرة رتبة »عريف منح حتى الطائرة تلميذ« عند بلوغه المرحلة الثالثة المؤسسة بتلك المتقدم) (الصف »ملازم« برتبة ليتخرج العريقة ويغدو (14تموز1962) في الدروع/ صنف في ضابطا

شارك خلاله كامل لعام الدبابات وليس عسكرية -بأوامر ميدانيا ضمن تنظيم سياسي- في »إنقلاب الذي 14رمضان/8شباط1963« عبدالكريم »الزعيم بحكم أطاح

Page 62: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

60

إلا المماثلة... والقتل الإعدامات إنصاع التي البعض نصيحة أن الإكتفاء في كمنت الأهل لها دون من الكريم القرآن بتلاوة

إستخدام لمكبرات الصوت.

لماذا قتل »عصمت«؟؟؟!!!لا بد من القول بأن قتل أولئك الطغاة المغوار البطل الضابط لهذا والمحنك الهصور وبتلك الطريقة إنعدام على والمبرهنة البشعة أزاء حتى لديهم الوفاء من ذرة من الرغم وعلى لهم المخلصين إعتزاز »صدام حسين« لشخصه الصبور« بـ«عصمت وتسميته صابر« »عصمت عن بدلا ومنحه كثيرا تقديره ومواصلة في ومكافـآت متعددة أنواطا العديد من المناسبات سيبقى مشوبا والضبابية، الظنون من بالكثير وربما أكون على يقين أن لا أحد الأعوام قادم في حتى بإقتداره على كشف حيثياته رغم ما تناقلته تقولات من والأهواء الألسن تمحورت وأحاديث وإشاعات

حول الإحتمالات الآتية:-

صراحة . 1 رأيه »عصمت« إبداء القادة وكبار ضباط أمام عدد من والمرتبطين المرؤوسين أركانه »دولة غزو حيال بشخصه لسمعة إساءته ومدى الكويت« وشعبا، وجيشا وطنا العراق لأمر لاحقا إنتقاده عن ناهيك والفوري الشفاهي الإنسحاب الذي أصدره »صدام حسين« يوم أدنى دون من (26شباط1991) تقدير لعواقبه وعظم ما أوقعه في صفوف التشكيلات من تضحيات والأسلحة بالأرواح باهظة البعض وإيصال والمعدات، إلى الأحاديث تلك المنافقين من »صدام حسين« الذي من أساليبه بحاجة كان إن أحدا يؤذي لا أن الحين يحين حين وإلى لخدماته أكثر ((وهذا عليه... ليجهز

الإحتمالات من حيث الواقع)).تجمع . 2 بعد - »عصمت« منح

الخليج« قوات »قيادة منتسبي في الخاصة القوات بمعسكر واحدة لليلة إجازة »الكوت«- المرؤوسين القادة من كبير لعدد أمل على الركن ضباط وكبار ليتمتع التالي اليوم في عودتهم الآخرون بإجازة مشابهة، ما جعل إلى عاجلا تقريرا يوصل أحدهم القيادة العامة للقوات المسلحة بأن الأقدمون وضباطه »عصمت« مشبوهة إجتماعات يعقدون ببغداد للإقدام على عمل مريب... من كذلك وارد إحتمال ((وهذا

حيث الواقع))إيجاد . 3 إقدام »صدام حسين« على

هزيمته لتغطية فداء« »كباش في »حرب الكويت«، ناهيك عن ما بكونه إظهار شخصه محاولة بشآبيب الحكم وإدارة زال ماسكا لبثوا ما (سيافيه) وأن الدولة، الإكتفاء عدم وبإقتدارهم أقوياء بل بسطاء أناس أعناق بضرب رتب ذوي شجعان رقاب ضباط وبذلك رفيعة، ومناصب عالية قوية رسالة من أكثر يبعث بخاطرهم يجول قد آخرين إلى طالحه. في لـمنكر التخطيط جدا وارد إحتمال كذلك (وهذا حسين“ حكم “صدام أسلوب في

وشخصيته الشمولية).المباشرة . 4 على »عصمت« عزم

الحكم نظام لقلب خطة لحبك بالإتفاق مع عدد من ضباط القوات البعض وشى ولربما الخاصة، وفورية) سرية بـ(تقارير منهم لحزب العسكري المكتب إلى حسين« »صدام إلى أو البعث الدليل شخصيا، وقد يكون بعض أولئك من العديد أن ذلك على إلى »عصمت« مع أستـدعوا قد معه وقـتلوا الجمهوري القصر بالأسلوب ذاته وفي ذات الأيام...

((ولكن هذا زعم خطير للغاية ولا يدري أحد مدى حقيقة)).

عصمت« . 5 الركن »اللواء إقحام أمام ساخنة مناقشة في نفسه عن حسين« »صدام ناظري تسلـمه أمر الإنسحاب من »حسين

كامل« شخصيا، وإصرار الأخير هذا في »عصمت« تكذيب على الشأن ومحاولته تبيان عدم صحة ما رئيسه، أمام الإدعاء هذا إلى يوعز كامل« »حسين جعل من »عصمت« لقتل جلاوزته الدليل يكون وقد عمه، علم دون بعد قرر الرئيس أن ذلك على عد »عصمت« الحادث من سنة القصة هذه تكون ((وقد شهيدا... أكذوبة لا أساس لها من الصحة)).

زعم البعض بأصدار »عصمت« . 6»الكويت« من الإنسحاب أوامر والتشكيلات الفرق قادة إلى يبلغه أن قبل بقيادته المرتبطة يفنـده ما ((وهذا بذاك... أحد وشخصيته »عصمت« شجاعة ومدى إلتزامه بالأوامر العسكرية سابقات في المشهودة ومواقفه والظروف الحالكة المواقف

الصعبة)).

هناك يكن لم دام ما أنه أقول وأنا قد حضر به)) موثوق ((شخص التحقيق المزعوم وعملية الإعدام كان سواه من ولا القتل، أو

Page 63: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 61

سهرة لقضاء ليلا إلينا عودته بعد غياب عنهم طال مع الأولاد مصحوبة كانت عديدة أشهرا غزو منذ بال وإنشغال بعناء لم الكويت... ولكنه لدولة العراق يعد ليلا وحتى صباح اليوم التالي، أنه معتقدة آخر يوما فإنتظرت قيادته بمقر مباشرة إلتحق ربما أن قبل وذلك هليكوبتر، بطائرة أسمع تقولات غير مريحة بالمرة، إستدعاء إلى إضطررت وعندها عدد من الأقرباء ومهاتفة البعض

من الأصدقاء المقربين!!!؟؟؟)).

الخبــر الـمصعــــقبمجيء علم على أكن فلم انا أما حتى يومين قبل »عصمت« بعد عمر« »أم الأخت هاتفتني 6/نيسان/1991)، (السبت ظهر فهرعت عصرا إلى وزارة الدفاع الضابط كان عزيز صديق للقاء الحركات مديرية لدى الخافر ولما اليوم، ذلك في العسكرية الركن »اللواء عن إستفسرت به إستشعرت صابر«، عصمت ناصحا الشيء بعض إرتبك وقد الموضوع هذا متابعة بعدم إياي والنأي عن أي سؤال أو إستفسار الوزارة مبنى فغادرت حوله، بقلق شديد وإرتباك وإمتعاض وقد التصرف ملكتني حيرة في كيفية حيال الأخت »أم عمر« وأسلوب سمعت، بما لإخبارها التخطيط الكذب إلا أمامي وجدت فما بسيط) (تحقيق بوجود زاعما العسكرية معه لدى الإستخبارات العامة قد يطول لبضعة أيام، ومع وجهها وإصفر إرتبكت فقد ذلك قبل صدرها على يديها واضعة الأسئلة من بوابل علي تنهال أن مقنعة أجوبة أمتلك لم المحرجة

لإقناعها.

تلك أصابنا إحباط المقلقة الأيام وفي سيء خبر تسرب لدى شديد للغاية وقتما علمنا أن »السائق أبو عادل« قد أسر للبعض ما مفاده:-

كنا الرمضاني اليوم ذلك ))عصر

إلى طريقنا في ونحن صائمين المجلس »إستعلامات مبنى السيد أمرني وقد الوطني«، أن عصمت« الركن »اللواء الإفطار طعام لتناول أعود وأحضر إليه مرة أخرى بالساعة التاسعة ليلا... ولكن، حالما إجتاز شاهدت حتى المبنى باب سيادته المرتدين الأشخاص من عددا تكالبوا وقد الزيتونية للملابس الرتب كتفيه عن نازعين عليه والأنواط، الأوسمة صدره وعن قادة ضباط مع تعاملوا وكذلك التوقيت... بذات حضروا آخرين في وتسمرت بذلك صعقت لقد بمرآب العسكرية السيارة جوف السائقين من العديد مع العجلات العسكريين حتى حل صباح اليوم أحدهم علينا أطل حين التالي، ليأمرنا صوت مكبرة يدية وبين

بترك المرآب قائلا:-

منازلكم، إلى عودوا الرفاق »أيها بإيصال نحن نتكفـل وسوف

قادتكم إلى أهليهم«.

إحباط، من أصابني ما ورغم ولكن فقد قررت عدم إخبار الأخت »أم عمر« أو أحد أفراد العائلة بالذي السيد بأن بالقول وإكتفيت رأيته،

اللواء سيعود لاحقا((.

الوداع الأخيربضعة سوى إنتظارنا يطل لم حضور وسط علمنا فقد أيام، الأقرباء من محدود)) ((عدد وصول المترقبين والأصدقاء اليوم عصر الطاهر النعش لعائلته الأخير وداعه من التاسع (الجمعة- يوم مع توافق والذي

(1991 12نيسان 26رمضان/لدى راقدا جسده ظل أن بعد في المدني العدلي الطب دائرة »الباب المعظم«، وقد إستلمه إبن خورشيد »إبراهيم الأستاذ عمته آرسلان« بصحبة عدد ضئيل من يتوسطون كانوا الأوفياء أقرب حشدا من البشر العراقيين اليائسين

من المكلومين والثكالى والأرامل، لتسلم دورهم ينتظرون وهم جثامين مفقوديهم في خضم مآس بحق تنتهي ولن ولا لم وأوزار ذلك كل المنكوب... الشعب هذا قبل أن يودع في (المغسل) المتاح ليرقد منزله إلى به ويأتي هناك هامدا في ليلة القدر المباركة بين نظرات يلقون وهم وأولاده أهله الوداع الأخيرة ويتلون سورا من وقبل جسده، قبالة المجيد القرآن أن نحمله على أكتافنا صباح اليوم جنب إلى الثرى لنواريه التالي الذي الحبيب »عمر« البكر ولده منذ إليه وحن له إشتاق طالما »الشيخ مقبرة (7) سنوات وسط مرقد من مقربة وعلى عمر«، وسيترقب »كولتان«، شقيقته ثلاثتهم لتلحق بهم صاحبة الروح الطيبة والأم والجدة الثكلى السيدة حسيبة/أم »الحاجة العجوز سامي« التي فقدت في أواخر سني حياتها (ثلاثا) من فلذات كبدها قبل أن يوافيها الأجل من بعد وداعهم، لا سوف الطاهر جثمانها ولكن أوصت فقد منهم، بالقرب يرقد إلى تـنضم أن الوفية المرأة هذه أفندي/أبو عمر »صابر قرينها وسط سامي« كي لا يظل وحيدا

مقبرة العائلة بمدينة »كركوك«.

صديقنا ذكر فقد الشأن هذا وفي ورفيق الوفي عمته وإبن العزيز خورشيد »إبراهيم الحميم عمره كان »عصمت« أن آرسلان« قبل مجمدا العسكرية بقيافته غسل على القائمون يتحدث أن جثمانه مشاهدتهم لآثار كوي على العديد من أجزاء جسده مصحوبة بإطلاقة واحدة إستهدفت جمجمته.

أقمنا مجلس الفاتحة على روحه الطيبة لثلاثة أيام بحضور العشرات فقط -وليس وأصدقائه أقربائه من »حي في منزله بحديقة الجميع- الدورة« ومن دون أن يمنعنا أحد من ذلك كما جرت عادة الأجهزة حالات من العديد في الأمنية

Page 64: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

62

بأوزان مرعبة وصواريخ مسيرة غاية في الدقة لم تـبق ولم تذر بعد ما متفجراتها محتويات بلغت أن النووية، القنابل من العديد يعادل تشكيلات من العشرات جعل ما بضباطها العراقي الجيش صحارى في الهائمين وجنودها يمكن ما كل من العارية الكويت القيادة فقدان ظل وفي يخفي أن بما لتـضحي عليها، والسيطرة شهيد (103,000) عن يزيد من المذهل العدد هذا وأضعاف والأسرى والمصابين الجرحى وآلاف لاحقة من المفقودين الذين كتابتنا لغاية يعرف مصائرهم لم جانب إلى وذلك السطور، لهذه والمدرعات الدبابات من الآلاف والأسلحة والعجلات والمدافع إثر والخفيفة والمتوسطة الثقيلة قصفات من للمئات تعرضها

الطيران المعادي.وفي هذا الشأن بالذات فقد تقابلت مع في كبيرة برتبة من ضابط أكثر »قيادة قوات الخليج« كانوا تحت عصمت الركن »اللواء إمرة أشادوا وهم عمر« صابر وإلتزامه وفروسيته بشهامته العسكرية بالأوامر المثالي بعد قيادته مقر مغادرته وكيفية بأعصابه الإنسحاب بأمر إبلاغه المعروف وبهدوئه المتماسكة ولكن الموقف- خطورة -رغم ليس قبل أن يتأكد بشخصه ويتيقن ضابط أي بقاء عدم من تماما القيادة، وأن لا تلك أو جندي في سلاحا وراءه ترك قد منهم أحد والورقة القلم وحتى جهازا أو

الواحدة.

ما بعــد الكــويـــتتشكيلات من عدد إخماد بعد الجمهوري ووحدات من الحرس الحرس الخاص في غضون (18) يوما لتلك الإنتفاضة العارمة -وقد بـ«الشعبانية«- لاحقا سميت والتي إندلعت بين عشية وضحاها (الجمعة1مارت/ صبيحة منذ

وسط كالنار لتعم آذار1991)

العشر المحافظات جميع الهشيم الوطن من الجنوبي النصف في أعاد فقد الأوسط، والفرات تنظيم سراعا العراقي الجيش لعدد التابعة وحداته من العديد البعض العليا وتجميع قياداته من من تشكيلاته المنكوبة والمهزومة إلى أرض الوطن، حينئذ تحركت ذاتها الخليج« قوات »قيادة أخرى- فيالق قيادات -وسط جميع على الدولة سيطرة لبسط من والشمالية الشرقية المناطق عناصر إقتحمتها والتي الوطن وسط وإنتشرت متنوعة مسلحة طرقها على وتمترست مدنها تحددت حيث وجبالها، الرئيسة الفيلق/2 المهمة الأولى في قاطع الوسطي من الوطن بالبقاع الكائنة الشرقي من والشمال الشرق إلى خاص واجب بمثابة »بعقوبة« عصمت« الركن لـ«اللواء أنيط الممهمة هذه إتمام وبعد إنجازه، خلال أسبوع واحد فقط فقد صدرت محافظة إلى بالإنتقال الأوامر قاطع ضمن »نينوى/الموصل« الفيلق/5 لتطهير البقاع الكائنة في أقاصي شمالي الوطن إنطلاقا من بلدة »فايدة« لبسط السيطرة على سرسنك، زاخو، »دهوك، مدن نواحيها وجميع والعمادية« من جميعا المسلحون أزيح حتى ربوعها في غضون أقل من (3) على بالإرتكاز فحسب أسابيع خطط متقنة وعمليات كانت غاية والسرعة والشجاعة الإقدام في وصولا المحسوب والإندفاع المتسعة العراق حدود تخوم إلى والملأى بالجبال العملاقة الشاهقة من والمعدومة السحيقة والوديان

الطرق مع »تركيا«.

الوفـــــــــاء المعــدوم– وفيا يكن لم حسين« لكن »صدام الركن »اللواء مع لا كعادته- القادة من سواه ولا عصمت« »اللواء أمثال الشجعان الكبار بارق خاصة- -قوات الركن والعميد حنطة، الحاج عبدالله

وآخرون، ناصر« كمال الركن المجيد بماضيهم يقينه رغم الممتازة العسكرية وخدمتهم المسلحة وقواته للوطن ووفائهم أنهوا فحالما لشخصه، وكذلك الشجاعة التطهير عمليات إلى جميعا إستدعاهم فقد تلك شهر أواسط الجمهوري القصر لينفذ (رمضان/نيسان1991) بحقهم حكم الإعدام في أواخر أيام ذلك الشهر الفضيل، والذي كان في واقعه ((حكم قتل)) جراء تعذيب تحقيق دون ومن مريـع جسدي مدنية، أو عسكرية محاكمة ولا بهذه لحياتهم نهاية مؤسفة راسما الدنيا الدنيئة وبرصاصة يتيمة في مقدمة الرأس، ربما كانت من تلك

المسماة بـ(طلقة الرحمة).

آخــر ساعــاتــه مع العائـلــةوالآن فلنسترجع بعضا من يوم وداعه التسعة والأيام لأهله الأخير العصيبات المتلاحقات قبل تسلمنا أنقلها عبارات لأستذكر جثمانه، عمره ورفيقة قرينته لسان عن

السيدة »لمعان/أم عمر«:-

((قبيل موعد أذان الفجر ليوم الخميس 1 9 9 1 ن 4نيسا / ن مضا 1ر 8عمر« »أبي بوصول فوجئت لمسكننا في حي »الدورة« ببغداد، »صدام كون مستبشرا ووجدته وبصحبته إستدعاه قد حسين« لتكريمهم، الضباط من عشرات الإفطار طعام سيتناولون ولربما القصر في مائدته على سوية نفسه... اليوم مساء الجمهوري وبعد تناوله قدحا من الشاي على فقد الإمساك، موعد لقرب عجل يخلد أن قبل الفجر صلاة أدى العصر أذان نوم عميق حتى في كان الذي الإرهاق عظم من قيافته إرتدى أن وبعد يستشعره، جميع صدره محملا العسكرية اللائقة الشجاعة والأوسمة أنواط غادرنا فقد المناسبات، هذه لمثل بسيارته العسكرية بصحبة »نائب أمل على عادل« أبو الضابط

Page 65: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFI

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران 63

سنوات قضيتها بصحبة مع اللواء الركن المظلي عصمت صابر عمر

د. صبحي ناظم توفيق

ذكريات عبرت أفق خياليعلى حسين« »صدام إصرار بعد أمر التي الكويت« »دولة ضم (الخميس يوم فجر مع بغزوها وقرر (1990 آغسطس / 2آب جعلها المحافظة (19) من العراق واللعنة على الشؤم -والذي جلب لغاية المنطقة وعموم العراق مرسوم صدر فقد هذا- يومنا جمهوري بإناطة منصب “رئيس الخليج“ قوات قيادة أركان (بمستوى فيلق) إلى “اللواء الركن KURMAY TUMGENE-

إلى صابر« عصمت RAL

جانب تلميذه القائد »الفريق الركن ساجت كامل خاصة- -قوات القدم العسكري عمر« رغم فرق وكون سنوات (7) بواقع بينهما في وأستاذه معلمه »عصمت« دورة المظليين وآمره ثم قائده في غابر الأيام، تلك القيادة التي كلفت العاصمة في التمركز بمهمة يتمتع لم حيث ذاتها، »الكويت« واحدة مرة سوى دورية بإجازة تحرير »حرب إندلعت حتى (الخميس17/ك1/ فجر الكويت«

قصف بعمليات يناير1991) جوي ماحق ولـ(43) يوما متتالية القوات تندفع أن قبل بلياليها البرية الأمريكية والمتحالفة معها أعماق نحو واسع بري بتعرض جميع قاطعة العراقية الأرض أرض مع والتموين التنقل طرق من إخلاؤها تقرر وقتما الكويت صدرت حيث العراقية، القوات ما -التي العوجاء)) ((الأوامر صاحبها تشوب الظنون زالت إبلاغها وأساليب عنها والتنصل طريق عن العراقي الجيش لقادة بترك إرتباط!!!؟؟؟- ضباط موقف ظل في »الكويت« بقاع وتعبوي وعملياتي إستراتيجي جوي وبري وبحري مقرف وفي ومن والخطورة الرداءة غاية مسبق تهيؤ أو تخطيط أي دون والمباشرة محددة، توقيتات أو بضع خلال فوري بإنسحاب ساعات من دون أية إستحضارات تمهد لتحريك ما يربو على (نصف متعب عراقي جندي مليون)

مع وعطشان وجائع ومرهق أسلحتهم الخفيفة والثقيلة ومعداتهم حيث وعجلاتهم، وتجهيزاتهم ظلوا أن بعد العراء في تشردوا في يوما (43) طيلة مقبوعين إحتوتهم حصينة مواضع جوف مستوى تحت وأنفاق ملاجئ العشرات قواطع ضمن الأرض من الفرق المدرعة والآلية والمشاة أرض في عنوة أقحمت التي وسط تباعا وتمترست الكويت بإنقضاء وإنتشرت صحاريها الأيام في ربوعها وبراريها وفي وأحيائها العامرة مدنها ضواحي المشؤوم اليوم ذلك من إبتداء . . . (1 9 9 0 غسطس آ / ب 2آ )((المزري- الإنسحاب ذلك

الذي المدروس)) العشوائي-غير 27-) يومي غضون في ل تـحو

هروب إلى 28شباط1991) منكر نحو منفذ »عبدلي-صفوان« وكارثة لاذعة وهزيمة الحدودي الجيش تأريخ في مسبوقة غير البري الضغط هول من العراقي وتحت التحالف لجيوش الهائل من المئات ضربات رحمة المعاصر العالم قاصفات أفضل والطائرات والثقيلة العملاقة للهجمات خصيصا المصممة الأرضية مضافا إليها أرقى أنواع التي السمتيات/الهليكوبترات ظل في حريتها بكامل إنهالت على متكاملة حليفة جوية سيادة -وهم العراقية القطعات منتسبي وحائرون- العراء في تائهون قنابل إستثمرت ماحقة بضربات

Page 66: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK/QARDASHLIQ / قارداشلق Yıl/Year 17 السنة Sayı/Issue 66 العدد Nisan-Haziran/April-June 2015 نيسان - حزيران

KERKÜK VAKFI

64

السنة 17 العدد 66 نيسان - حزيران 2015

مجلة ثقافية فنية ادبية تراثية

صاحب الامتياز باسم وقف كركوكالمدير المسئولارشادهورموزلو

رئيس التحريرصبحي ساعتجي

العنوان البريديP.K. 20 Cerrahpaşa / İSTANBUL

Tel: (0212) 584 00 75

العنوان الالكترونيwww.kerkukvakfi.com

www.kardaslik.orgemail: [email protected]

المقر العامHaseki Sultan Mahallesi Kuka Sokağı

Huzur Apt. No: 1 / 1Fındıkzade / Fatih / İSTANBUL

الهيئة العلميةا.د. زياد اققيونلو / ا.د. ياووز اقبنار

ا.د. عبدالخالقباقر / ا.د. هاشم قاربوز / ا.د. ماهر نقيب ا.د. صبحي ساعتجي/ ا.د. صائم سقااوغلو

ا.د. عبدالسلام الوجام

الممثلونحبيب هورموزلو (انقرة)

علي احسان نقيب (الولايات المتحدة)نجات كوثراوغلو (كركوك)

هيئةالتحريركمال بياتلي / كمال جابراز / ايديل ارول ارشاد هورموزلو / حبيب هورموزلو

عزالدين كركوك / ماهر نقيب / اجاراوقانعمراوزتوركمن / صبحي ساعتجي / صبحيصالت

صبحي ناظم توفيق

قارداشلقمجلة محكمة

تصدر من وقف كركوك باللغات التركية والانكليزية والعربية مرة كل ثلاثة اشهر

*ترجع مسئولية المقالات التي تم نشرها الى كتابها ويمكن

اعادة نشر الصور والمقالات شريطةالاشارة الى مصدرها

قارداشلق

لانجيلزيا لقسما لتركيا لقسما لانجيلزيا لقسما لتركيا لقسما

47 - 49/1 - 46 /

سنوات قضيتها بصحبة مع اللواء الركن المظلي عصمت صابر عمر

د. صبحي ناظم توفيق / 63

الرائد عطا خير اللهالعقيد المتقاعد سعاد الحسني / 52

التربوي والأديب والصحافي حسن كوثر رضا في ذمة الخلود • فلاح يازار اوغلو / 51

Page 67: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

Acar Okan’ın yeni çıkan bu eserini Ötüken Neşriyat’tan isteyiniz.

Ata Terzibaşı’nın 4 kitap halinde yayımlanan ve Irak Türkmen kül-

türünün başyapıtı sayılan Kerkük Şairleri’ni

Kerkük Vakfı’dan isteyiniz.

KARDAŞLIKKültür Sanat Edebiyat ve Folklor Dergisi

Yıl 17 Sayı 66 Nisan - Haziran 2015

KERKÜK VAKFI

Fiyatı : 7.5 TL (KDV Dahil)

Kerkük Vakfı Adına İmtiyaz Sahibi ve Yazı İşleri Müdürü

Erşat HÜRMÜZLÜ

Editör ve Genel KoordinatörSuphi SAATÇİ

Yazışma adresi P. K. 20 Cerrahpaşa/İSTANBUL

Tel. (0212) 584 00 75Belgegeçer (0212) 584 00 76

www.kerkukvakfi.comwww.kardaslik.org

email: [email protected]

İdare Merkezi:Haseki Sultan Mahallesi Kuka Sokağı

Huzur Apt. No: 1/1Fındıkzade/İSTANBUL

TemsilcilerHabib HÜRMÜZLÜ (Ankara)

Ali İhsan NAQIB (ABD) Necat KEVSEROĞLU (Kerkük)

Bilim KuruluProf. Dr. Ziyat AKKOYUNLU

Prof. Dr. Yavuz AKPINARProf. Dr. Abdülhalik BAKIRProf. Dr. Haşim KARPUZ

Prof. Dr. Mahir NAKİPProf. Dr. Suphi SAATÇİ

Prof. Dr. Saim SAKAOĞLUProf. Dr. Abdüsselam ULUÇAM

Yazı KuruluKemal BEYATLIKemal ÇAPRAZ

Aydil EROLErşat HÜRMÜZLÜ

Habib HÜRMÜZLÜİzzettin KERKÜK

Mahir NAKİPAcar OKAN

Ömer ÖZTÜRKMENSuphi SAATÇİSuphi SALT

KARDAŞLIKKerkük Vakfı İktisadi İşletmesi tarafından Türkçe, İngilizce ve

Arapça olarak üç ayda bir yayınlanır hakemli bir dergidir. Dergide yayınlanan yazıların sorumluluğu imza sahiplerine aittir. Dergide yayınlanmış yazılar ve fotograflar kaynak gösterilerek alınabilir.

Abone yurtiçi yıllık 30 YTL, yurtdışı yıllık 50 $ veya 40 Euro Posta Çeki No: 5325057 Cerrahpaşa/İstanbul veya İş Bankası

İstanbul, Fındıkzade Şubesi Hes. No: 1068 840492EUR Hes. No: 1068 3312429Dolar Hes No: 1068 3312415

Tasarım Ercan ŞİMŞEK

BaskıŞenyıldız Matbaacılık

Zeytinburnu Mah. Gümüşsuyu Cad. No:3 K:2 Zeytinburnu Merkez, Zeytinburnu, İstanbulAdres tarifi:

Tel: +90 212 483 47 91

ÖTÜKEN NEŞRİYAT A.Ş.İstiklâl Cad. Ankara Han 65/3

34433 Beyoğlu-İstanbulTel: (0212) 251 03 50 • (0212) 293 88 71

Faks: (0212) 251 00 12İnternet: www.otuken.com.tr

E-posta: [email protected]

Page 68: KERKÜK VAKFI KERKÜK VAKFI SAYI/ISSUE YIL/YEAR 17 KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRAN REVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KERKÜK VAKFIKERKÜK VAKFI

SAYI/ISSUE

YIL/YEAR 17

KÜLTÜR SANAT EDEBİYAT VE FOLKLOR DERGİSİ NİSAN - HAZİRANREVIEW OF CULTURE ART LITERATURE AND FOLKLORE APRIL - JUNE 2015

KARDAŞLIK 66

QA

RDA

SHLI

Q

QA

RDA

SHLI

QKA

RDA

ŞLIK

6617

ISSN

130

2285

73-4

2015مجلة ثقافية فنية ادبية تراثية نيسان - حزيران

السنة

العدد

الفقيد الاديب حسن كوثر Haşim Kasım Salihi (1926-15 Haziran 2015)

Edebiyatçı Hasan Kevser(1942 - 8 Mayıs 2015)