İzmİt’İn tadi: yİyen bİr, yemeyen bİn pİŞman/İye · 2020. 6. 15. · helvahane...

7
817 İZMİT’İN TADI: YİYEN BİR, YEMEYEN BİN PİŞMAN/İYE Dilek TÜRKYILMAZ * İzmitte pişmaniye Eşe dosta hediye Dostça yaşamak varken Dargınlıklar ne diye Türk Mutfak Kültürü ve Türk Mutfağında Tatlılar Mutfak kültürü kavramı beslenmeyi sağlayan yemek, yiyecek, içecek türleri bunların hazırlanma, pişirilme, saklanma ve tüketilme sürecini; buna bağlı mekân ve ekipmanı, yeme-içme geleneği ile bu çerçevede gelişen inanış ve uygulamalardan oluşan bütünsel ve kendine özgü bir kültürel yapıyı anlatır. Türkiye’nin coğrafî konumu, tarihsel süreçler içinde ilişki kurulan uygarlıklar, iki büyük imparatorluğun yeme içme geleneğine getirdiği yeni açılımlar, Türk mutfak kültüründeki çeşitliliğin belirleyici etkileridir. Türkiye’de yerel mutfakların özgün etkilerini içinde barındıran köklü ve çok yönlü bir mutfak kültürü yaşamaktadır. Türk mutfağı, dünyanın sayılı mutfaklarından biridir. Orta Asya’dan Anadolu’ya yerleşen Türkler, eski alışkanlıklarını korumakla birlikte, burada yeni bir yemek kültürüyle karşılaşmışlardır. Bu karşılaşma zaman içinde kaynaşmayı ve çok zengin bir mutfak geleneğinin oluşmasını sağlamıştır. Eski Türk topluluklarında yemek, toplumsal yaşamın önemli bir parçasıydı. Toy denen şölenlerde bol yemek ve içecek ikram edilmesi gelenekti. Öte yandan “han” denen hükümdarlar ve beyler, ziyafetlerde halka yemek yedirirlerdi. Toplu yemeklerde yiyeceğin toplumsal konuma göre paylaşılması söz konusuydu. Osmanlı dönemine gelindiğinde Türk mutfağında geleneksel halk mutfağı ile yönetici sınıfın yemek kültüründen söz edilebilir. 15. yüzyıldan başlayarak başkent olan İstanbul’daki Topkapı Sarayı’nda “Kuşhane” adı verilen mutfakta padişah için özel yemekler pişiriliyordu. Padişahın aile çevresi olan valide sultan, sultanlar, şehzadeler ve haremde yaşayanlar için ise “Has mutfak”ta yemek hazırlanıyordu. Tatlı türünden yiyecekler ise “Helvahane” denilen yerde yapılıyordu. Ayrıca saray görevlileri için yemek pişirilen mutfaklar vardı. O dönemin yemekleri arasında helvâ-yı hâkâni (padişah helvası), hünkârbeğendi, saray kadayıfı, saray ekmeği, vezirparmağı gibi, bazısı günümüzde de yapılmakta olan yemekler vardı (Gürsoy 2013: 98-100). * Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi, e-mail: [email protected]

Upload: others

Post on 22-Jan-2021

2 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: İZMİT’İN TADI: YİYEN BİR, YEMEYEN BİN PİŞMAN/İYE · 2020. 6. 15. · Helvahane ocağından devlet yönetiminde yüksek mevkilere kadar ulaşabilenler olmuştur. Bunun en

817

İZMİT’İN TADI: YİYEN BİR, YEMEYEN BİN PİŞMAN/İYE

Dilek TÜRKYILMAZ*

İzmitte pişmaniyeEşe dosta hediye

Dostça yaşamak varkenDargınlıklar ne diye

Türk Mutfak Kültürü ve Türk Mutfağında Tatlılar

Mutfak kültürü kavramı beslenmeyi sağlayan yemek, yiyecek, içecek türleri bunların hazırlanma, pişirilme, saklanma ve tüketilme sürecini; buna bağlı mekân ve ekipmanı, yeme-içme geleneği ile bu çerçevede gelişen inanış ve uygulamalardan oluşan bütünsel ve kendine özgü bir kültürel yapıyı anlatır.

Türkiye’nin coğrafî konumu, tarihsel süreçler içinde ilişki kurulan uygarlıklar, iki büyük imparatorluğun yeme içme geleneğine getirdiği yeni açılımlar, Türk mutfak kültüründeki çeşitliliğin belirleyici etkileridir. Türkiye’de yerel mutfakların özgün etkilerini içinde barındıran köklü ve çok yönlü bir mutfak kültürü yaşamaktadır.

Türk mutfağı, dünyanın sayılı mutfaklarından biridir. Orta Asya’dan Anadolu’ya yerleşen Türkler, eski alışkanlıklarını korumakla birlikte, burada yeni bir yemek kültürüyle karşılaşmışlardır. Bu karşılaşma zaman içinde kaynaşmayı ve çok zengin bir mutfak geleneğinin oluşmasını sağlamıştır. Eski Türk topluluklarında yemek, toplumsal yaşamın önemli bir parçasıydı. Toy denen şölenlerde bol yemek ve içecek ikram edilmesi gelenekti. Öte yandan “han” denen hükümdarlar ve beyler, ziyafetlerde halka yemek yedirirlerdi. Toplu yemeklerde yiyeceğin toplumsal konuma göre paylaşılması söz konusuydu.

Osmanlı dönemine gelindiğinde Türk mutfağında geleneksel halk mutfağı ile yönetici sınıfın yemek kültüründen söz edilebilir. 15. yüzyıldan başlayarak başkent olan İstanbul’daki Topkapı Sarayı’nda “Kuşhane” adı verilen mutfakta padişah için özel yemekler pişiriliyordu. Padişahın aile çevresi olan valide sultan, sultanlar, şehzadeler ve haremde yaşayanlar için ise “Has mutfak”ta yemek hazırlanıyordu. Tatlı türünden yiyecekler ise “Helvahane” denilen yerde yapılıyordu. Ayrıca saray görevlileri için yemek pişirilen mutfaklar vardı. O dönemin yemekleri arasında helvâ-yı hâkâni (padişah helvası), hünkârbeğendi, saray kadayıfı, saray ekmeği, vezirparmağı gibi, bazısı günümüzde de yapılmakta olan yemekler vardı (Gürsoy 2013: 98-100).

* Gazi Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Halk Bilimi Bölümü Öğretim Üyesi, e-mail: [email protected]

Page 2: İZMİT’İN TADI: YİYEN BİR, YEMEYEN BİN PİŞMAN/İYE · 2020. 6. 15. · Helvahane ocağından devlet yönetiminde yüksek mevkilere kadar ulaşabilenler olmuştur. Bunun en

818

Tatlılar ve şerbetler Osmanlı mutfağında et ve pilav kadar önemli olup, tatlısız bir Osmanlı sofrası düşünülemezdi. Sıradan yemeklerde bile mutlaka bir tatlı yenirdi. Ziyafetlerde özellikle ramazanda sofralar helva, lokma, pelte, kadayıf, zerde, aşure, muhallebi, sütlaç, elmasiye, reçel, hoşaf, şerbet gibi çeşitli tatlılarla donatılırdı. Osmanlı sarayının tatlıları ve reçelleri mutfağın helvahane bölümünde ve onun bir yan birimi olan reçelhanede pişirilirdi.

Osmanlı sarayında saray aşçıları içinde tatlıcılar ayrı bir sınıf oluşturuyordu. Helva, macun, reçel, şurup ve her türlü tatlıyı hazırlamakla kalmayan bu “helvacıyan-ı hassa” ayrıca hekimbaşının verdiği reçeteleri uygulayarak ilaç üretimi de yapıyorlardı. Tatlıcılar, mutfak eminine bağlı olarak çalışırlar ve bulundukları daireye “helva ocağı” denirdi. Bugün Topkapı sarayında mutfak eşyalarının sergilendiği bölüm helvahaneydi. Yine bugün porselenlerin sergilendiği bölüm ise çeşitli macunların yapıldığı yerdi. Helvahanede baharda büyük kazanlar içinde macunlar da yapılırdı. İlaç olarak kullanılan bu macunların yılda bir yapıldığı geceye “ot gecesi” denir, macunlar yapılırken, hokkabazlar oynar, hayalbazlar Karagöz gösterir, incesaz takımı çalar, helvahane çalışanları sabaha kadar şenlik yapardı (Gürsoy 2013:98). Helvahanede bahar başlangıcı sayılan Nevruz için de “nevruziye” denilen bir macun yapılırdı. Helvahane ocağından devlet yönetiminde yüksek mevkilere kadar ulaşabilenler olmuştur. Bunun en güzel örneği Köprülü Mehmet Paşa’dır. Mutfakta aşçılıktan sadrazamlığa kadar yükselmiş olanlar arasında Gedik Ahmet Paşa ve Damat İbrahim Paşa da vardır (Gürsoy 2013:100). Tatlının Osmanlı mutfağındaki yerine yabancılar da çok ilgi göstermiştir. Yunan kraliyet aşçısı Friedrich Unger, tatlıcılık zanaatini incelemek için 1835’te İstanbul’a gelmiş ve 1838’de “Doğuda Tatlıcılık” adlı kitabını Almanca olarak yayınlamıştır (Gürsoy 2013: 101).

Türk mutfağında tatlılar içerisinde kendine özgü malzeme, hazırlanış tekniği ve sunumuyla ayrı bir kolu ifade eden helva Arapça kökenli olup tatlı, şirin, güzel anlamlarına gelen “hulv” kelimesinden gelmektedir. Helvanın dünyada ilk yapıldığı bölge Ortadoğu ve Balkan ülkeleri olarak bilinmektedir. Türk, Arap ve Yahudi toplumlarının yaşadıkları her yerde helvayı görmek mümkündür. Türklerin helvayla tanışmaları İslamiyet’i kabul ederek Arap kültürüne yakınlaşmalarıyla başlamıştır. Orta Asya Türk boylarının İslamiyet’ten önce yeme kültürlerinde tatlıya çok fazla yer vermedikleri görülmektedir (Samancı-Bilgin 2008:129).

Osmanlıda helva sıradan bir gıda ürünü olmaktan çıkıp sosyolojik bir değer kazanmıştır. Helvanın etrafında çok zengin, güçlü ve etkileyici bir kültür oluşmuştur. Çeşitli sebeplerle helva yapılıp yenilmektedir. Bir insanın doğumundan başlayıp ölümünden sonra bile onun adına yenilmeye devam eden tek şey helvadır. Kederi paylaşmada, sevincine ortak etmede hangi sebeple olursa olsun eş, dost ve akrabalarıyla bir tabak helva yemek adettendir. Günümüz Türk toplumunda helva, ölü evinde cenazeden sonra yenilir olmuştur. Fakat Osmanlı sarayında padişahların ölümünden sonra helvahanede helva pişirilip dağıtıldığına dair bir belge yoktur. Osmanlı sarayınca helva, keyfin, sevincin, bilimin, şarkının, kültürün, nüktenin, tanışmanın, kutlamanın haremdeki doğumun, veliaht şehzadenin tahta geçişinin, zafer kazanmanın şerefine pişirilip yenen bir tatlıdır. Helva için helva sohbetleri düzenlenmiş ve aydın kişilerin yetişmesine de vesile olmuştur. Helva sohbetleri Lale devrinin önemli eğlenceleri arasında yer almıştır. Lale devrinin mühim şairlerinden olan Nedim helva sohbetlerini mısralarında şöyle dile getirmektedir:

Lâleyi bir iki gün anmıyalım şimdi hele

Kâmlar sohbet-i helva ile olsun şirin (Samancı-Bilgin 2008:125-126).

Osmanlı dönemindeki İstanbul helva sohbetlerini anlatan Musahipzade Celal Bize canlı bir tasvir bırakmıştır:

Page 3: İZMİT’İN TADI: YİYEN BİR, YEMEYEN BİN PİŞMAN/İYE · 2020. 6. 15. · Helvahane ocağından devlet yönetiminde yüksek mevkilere kadar ulaşabilenler olmuştur. Bunun en

819

“Bu sohbetlerin en başta geleni keten helvası idi. Ortaya sekiz on kişilik pırıl pırıl kalaylı bir bakır sini konur. Bunun üstüne iki bilek kalınlığında ağdalanmış kocaman sıcak bir halka şeker konur. Bu halkanın ortasına elenmiş un konur, keten helvasını yapmasını bilen ustalar kollarını sıvarlar, sıcak sularla ellerini kollarını sabunla yıkarlar. Sininin etrafına dizilirler. Pir Selmanı Pâk’e gülbank okurlar. Ağdalanmış sıcak şekeri, ellerini ortadaki una batıra batıra sağdan sola el birliğiyle çevirmeğe başlarlar. Misafirler hem de seyreder, hem de çalar, çağırırlar. Bu ağda türkülerle latifelerle çevrile çevrile tel tel keten helvası olur ve misafirlere tutam tutam dağıtılır. Saz şairleri destanlar, semailer, koşmalar, türküler okurlar, çalarlar” (Işın 2008: 190).

Saray yaşamında helvanın çok tüketiliyor olmasından dolayı, sarayın mutfaklar bölümünde helvahane adında müstakil yapı bulunmaktadır. Mutfak yapıları arasında çorbahane, pilavhane adlı özel bir yapı olmadığı halde böyle bir özel yapının bulunması helvanın saray mutfağındaki yerini göstermesi bakımından önemlidir (Samancı-Bilgin 2008: 125-126). Sarayda pişirilen helvalar çeşitlilik bakımından oldukça zengindir. Helvanın ana malzemesi un, yağ ve şeker gibi düşünülse de harcına katılan baharat ve kuru yemişlerle yapılan helvanın tadı ve adı değişmektedir. Saray helvalarının yapımında kullanılan un, undan yapılan nişasta, irmik, susam, tereyağı, süt, bal, pekmez ve şekerin kalitesi son derece önemliydi (Samancı-Bilgin 2008: 130). Osmanlı İmparatorluğunda çok önemli bir gıda ürünü haline gelen helva, 16. Yüzyılda Osmanlı sınırları içinde kalan kuzey Afrika ülkelerinde, Balkan ülkelerinde bugün bile “Türk Helvası” adı ile yapılıp tüketilmektedir (Samancı-Bilgin 2008: 134-135).

Yöresel Bir Değer Olarak Pişmaniye

Helva kadar adı çok olan bir başka tatlı yoktur. Pişmaniye, “peşmek”, “peşmanî”, “tel helvası”, “telteli”, “çekme helvası”, “depme helvası” ve “saray helvası”. Hepsi, incelik kalınlık farkı dışında esas olarak aynı şeydir (Işın 2008:185). Otobüs yolcuları için İzmit’le özdeşleşen keten helva veya pişmaniye Anadolu’da yakın yıllara kadar evlerde yaygın olarak yapılan bir şekerlemeydi. Pişmaniyenin yapılışı son derece zor olduğu için evde yapılması çoktan tarihe karışmış, üretimi, şekerci firmaların eline bırakılmıştır. Eskiden pişmaniye veya keten helvanın büyük konak aşçılarının marifetini ölçen yemeklerden biri olması bunun ne denli ustalık isteyen bir tatlı olduğunu göstermektedir. Eskiden evlerde yapıldığı dönemlerde aileler açısından bir tür eğlence sayılırmış. Kış gecelerinde bir taraftan helva çekilirken, bir taraftan da maniler, türküler söylenir, helva yenirken de şakalar yapılır, sohbet edilir, çalgı çalınırmış.

HELVA ÇEKELİMBu gece toplandık burada hazlaGelin kardeşlerim, helva çekelimŞekeri ezerken kırmayın fazlaGelin kardeşlerim, helva çekelimHelvamız çok tatlı tel tel olurDostlar! Sohbetimiz mükemmel olurGelin kardeşlerim, helva çekelim

gibi dörtlükler helva yapımına eşlik edermiş (Işın 2008:190).

Pişmaniyenin Yapılışı

Pişmaniye, beyaz şeker, buğday unu, tereyağı, gerektiğinde katkı ve çeşni maddeleri de ilave edilerek tekniğine uygun olarak hazırlanan geleneksel bir tatlıdır. Özgün bir tatlı çeşidi olması, hafifliği, pişmaniyenin il dışında da aranmasını ve ilgi görmesini sağlamıştır.

Dilek TÜRKYILMAZ

Page 4: İZMİT’İN TADI: YİYEN BİR, YEMEYEN BİN PİŞMAN/İYE · 2020. 6. 15. · Helvahane ocağından devlet yönetiminde yüksek mevkilere kadar ulaşabilenler olmuştur. Bunun en

820

Pişmaniye yapmak için ağda haline gelinceye kadar eritilen şeker, dondurulduktan sonra büyükçe bir halka biçimine getirilir.

Büyük bir sininin üstüne konan kavrulmuş una, eritilmiş tereyağ yedirilir. Sonra tepsinin çevresinde duran birkaç kişi halka biçimindeki ağdayı unun üstünde çevirmeye başlarlar. Her çevirişten sonra ağda yeniden halka biçimine sokulur ve bu işleme sinideki unun tümü ağdaya yedirilinceye, ağda tel tel helva biçimine girinceye kadar devam edilir. Çevirme sırasında ağdanın kopmamasına özen gösterilir. Sininin altında yakılan ateşin ayarının önemi ise büyüktür. Çünkü ısının ayarlanmayıp, helvanin tel tel olmak yerine bulgur gibi dökülüp ellerinde kalması ihtimali, sık karşılaşılan bir durum değilse de, her zaman mevcuttur. Buradaki ustalık büyük ölçüde talimatları verene aittir (Işın 2008: 186-189).

Pişmaniyenin Tarihi ve Adı ile İlgili Rivayetler

Yapımında gücü kuvveti yerinde kollar isteyen bu helvanın pişmaniye olarak anılmasına dair çeşitli rivayetler bulunmaktadır. Bazı kaynaklara bakılırsa, pişmaniye’nin, İran’a özgü yerel tatlı çeşitlerinden biri olduğu, İran mutfağına ait bilgilerde gözlemlenmektedir. İran şairi Ebû İshak Hallâc-ı Şirazî, yemeği hiciv vasıtası olarak kullandığı Kenzü’l- İştiha divânında peşmek’ten bahsettiğine göre, bu tatlı 15.yüzyıl İran’ında şiirlere girecek kadar yaygındı (Işın 2008:191).

Bu bilgiler ışığında pişmaniyenin ilk üretildiği bölgenin İran olma ihtimali fazladır. Bu ülkede üretilen ve helva çeşidi olan tatlı “peşmek” diye adlandırıldığı için, sözcüğün zamanla Türkçe’de “pişmaniye” biçimini almış olması muhtemeldir. Pişmaniye sözcük anlamı ile “yiyen pişman” veya “yapılan bir işten dolayı incitilen kimselerin gönlünü almak için sunulan tatlı” olarak sanılsa da gerçek anlamı çok farklıdır. Pişmaniye sözcüğü Farsça “Peşmin” sözcüğüne Arapça “ –iyye” eki getirilerek türetilmiş “peşminiyye” sözcüğünden gelmektedir. “Peşmin” sözcüğü Farsça’da “Sade ve süssüz elbise, yünden yapılmış, yapağıdan yapılma, yünlü” anlamına gelmektedir. Tel tel olan pişmaniye tatlısı, yüne benzetildiği için ona bu isim verilmiştir. (http://www.gau.edu.tr/PDF-Files/JSAS_003_05_PDF/JASA_003_05_03_Koksal.pdf)

Bu tatlının aynı dönemlerde Osmanlı topraklarında yendiğini de biliyoruz. Çünkü Osmanlı saray hekimliği yapan Şirvâni’nin 1430’larda yazdığı tarifler arasında “pişmanî helva” da vardır ve altı yüz yıl önceki bu pişmaniyenin günümüzdeki gibi olduğu görülmektedir. Pişmaniye o dönemde Osmanlı’da çok bilinen bir tat olmalı; çünkü aynı yazarın bir başka tarifinde “pişmani helva gibi keseler” talimatı bulunmaktadır. Bu helva 16. Yüzyılın başında Osmanlı saray ziyafetlerinde sunuluyordu. Rodos’un fethi münasebetiyle 1522’de verilen bir ziyafette, pişmaniyenin sunulan çok sayıda tatlıdan biri olduğunu, bu ziyafeti anlatan Lamiî Çelebi’nin Şem ü Pervâne mesnevisindeki bir beyitten öğreniyoruz. Kanunî’nin şehzadeleri için verdiği muhteşem sünnet düğününde sunulan tatlılar arasında “peşmîne” adıyla bu helvanın ikram edildiğini görüyoruz. Yine tarih kayıtlardan öğrendiğimize göre, pişmaniye 17. Yüzyılda İstanbul şehir helvacıları tarafından yapılmaktaydı. Hatta saray için bile çarşıdan satın alınıyordu ( Işın 2008: 191-192).

1957’den bu yana pişmaniye ustalığı yapmış Mehmet Ustaya bakılırsa da, bu helvanın yapımına girişenlerin ağdaya kıvam tutturmakta karşılaştıkları güçlükler üzerine bu işe kalkışmış olmaktan duydukları pişmanlığı ifade etmektedir helvanın adı (https://tr-tr.facebook.com/notes/kocaeli/i%C5%9Fte-pi%C5%9Fmaniyenin-hikayesi/10151556009778158).

Page 5: İZMİT’İN TADI: YİYEN BİR, YEMEYEN BİN PİŞMAN/İYE · 2020. 6. 15. · Helvahane ocağından devlet yönetiminde yüksek mevkilere kadar ulaşabilenler olmuştur. Bunun en

821

Tatlının adı ile ilgili bir başka rivayet ise şöyledir. Çok uzun yıllar önce İzmit’te nam salmış bir tatlıcı varmış. Yaptığı tatlılar çok meşhurmuş. Yolcuların, onun tatlılarını yemek için dükkânının önünde uzun kuyruklar oluşturup beklemesi, Baharat ve İpek yollarının geleceğini dahi tehlikeye sokmuş. Bizim tatlıcı ustanın, güzeller güzeli çok şişman bir sevdiği varmış. Aşkın gözü kördür. Bizim tatlıcı ustanın gözü şişman sevdiğinden başka kızı görmüyormuş. Kızı o kadar çok seviyormuş ki çıkardığı anda çok meşhur yeni tatlısının ismini, ‘Şişmaniyem’ koymuş. Tatlıcı sonunda muradına ermiş ve sevdiğiyle evlenmiş. Ancak evlilik, sevdiğinin kıskançlıkları ve huysuzlukları yüzünden cehennem azabına dönüşmüş. Bizim tatlıcı ustamız da, o çok sevdiği, uğruna tatlılar yaptığı sevgilisinden ayrılmak zorunda kalmış. Evlendiğine pişman olan ustamızın tatlısı da, bu olay duyulduktan sonra, ‘Pişmaniye’ olarak anılmaya başlamış. (https://tr-tr.facebook.com/notes/kocaeli/i%C5%9Fte-pi%C5%9Fmaniyenin-hikayesi/10151556009778158)

Tarihsel dokümanlar içerisinde pişmaniye üretiminin başlangıcına yönelik muhtelif rivayetler vardır. Pişmaniyeyi Anadolu kültürü içerisinde yöresel bir tat olarak kabul edenler, pişmaniye üretimini, 1601-1611 yılları arasında Padişahların fermanları doğrultusunda İzmit yöresine gelen ve kısa zamanda yerli halk ile iyi ilişkiler içerisinde uyum sağlayan, ticarete önem veren Ermeni ustalarından öğrendiğini iddia etmektedirler. Yakın dönemlerde bu ustalardan biri de şimdiki Ermeni Patriği Mutafyan’ın İzmit’e yerleşmiş olan dedesi Minas Mutafyan’dır . Ancak bilinen ve rağbet gören, pişmaniyenin ilk ustasının Kandıralı Şekerci Hayri usta olduğuna ilişkindir. Pişmaniyenin pazarlanmasına, yani satışına yönelik üretimi başlatıp ünlendiren kişinin Hacı Agop Dolmacıyan isimli bir ermeni ustası olduğu çeşitli kaynaklarda rivayet edilmektedir. Sonraki süreçte, Hacı Agop’un Amerika’ya yerleşmesinin ardından, Birinci Dünya Savaşı yıllarında sosyal ve etkin kişiliğiyle bilinen çeşitli zamanlarda Türkçe ve Fransızca dilleri üzerine eğitim yapan aynı zamanda Muhasebe Başkâtipliğinde görevli İbrahim Ethem Efendi, halen Kapanönü olarak bilinen sokakta bir şekerci dükkânı açmıştır. Botanik kültürü, müzik yeteneği ile de tanınan ve Soyadı Kanunu çıktıktan sonra Çınar soyadını alan, 1892–1953 yılları arasında yaşamış bu renkli kişiliğin imalathanesi adeta pişmaniye ustası yetiştiren bir okul gibi olmuştur (http://www.bogazicipismaniye.com.tr/).

Türk mutfağının en ünlü helvaları arasında bir yeri olan pişmaniye, Anadolu folklor geleneğinde önemli bir yer tutmaktadır. Daha çok erkekler tarafından yapılan bu helva, Anadolu’nun birçok yerinde yapılmasına karşın İzmit pişmaniyesinin özel bir tadı ve dolayısıyla haklı bir ünü vardır. Yörede yapılan tüm yöresel şenliklerin vazgeçilmez yiyeceği haline gelmiştir.

İzmit Belediyesi tarafından gelenekselleştirilen ve her yıl başka bir şehirden başlayan Pişmaniye Festivali, bu yıl Viyana’dan başlayacaktır. İzmit Belediye Başkanının yaklaşık 6 yıl önce yaptığı girişimleri sonucunda tekrar gündeme gelen pişmaniyenin tanıtımının ön planda tutulduğu Pişmaniye Festivali, bu sene Mayıs ve Haziran aylarında yapılacaktır. Patenti alınarak tescillenen Pişmaniye Festivali şimdiye kadar İstanbul, Ankara, Bosna-Hersek ve Makedonya’dan başlayarak uluslararası olma özelliği kazanmıştı. Bu sene 7. kez yapılacak Pişmaniye Festivali’nin Viyana’dan başlayacağı öğrenildi. İzmit Belediyesi yetkililerinden alınan bilgiye göre 29 Mayıs ile 31 Mayıs tarihlerinde Viyana’da başlayacak Pişmaniye Festivali’nin ikinci bölümü 12 Haziran’da İzmit’te devam edecek (http://www.milliyet.com.tr/pismaniye-festivali-viyana-dan-baslayacak-kocaeli-yerelhaber-651187/)

Bilindiği gibi küreselleşme ile birlikte ortaya çıkan olumsuzluklar ve tüketici tercihlerinin değişmesi, önceliğin yerel üretim tarzını belirleyen küçük ölçekli firmaların korunmasını öne çıkarmış, küresel ve yerel ölçekte yeni stratejilerin belirlenme gerekliliği tartışmaya açılmıştır. Bu bağlamda, yeni stratejilerin başında coğrafi İşaretler gelmektedir.

Dilek TÜRKYILMAZ

Page 6: İZMİT’İN TADI: YİYEN BİR, YEMEYEN BİN PİŞMAN/İYE · 2020. 6. 15. · Helvahane ocağından devlet yönetiminde yüksek mevkilere kadar ulaşabilenler olmuştur. Bunun en

822

Ülkemizde geleneksel ve yöresel birçok değerin bulunması ve bu değerlerin kendine özgü nitelikleri olması, gelişen dünya ticareti içerisinde bu değerlerin sahiplenme olgusunu gündeme taşımıştır. Bu sebeple yöresel ve geleneksel değerlere ait bilgilerin belirli bir düzen içerisinde toplanması ve koruma altına alınması önem arz etmektedir. Bu açıdan bakıldığında, pek çok ürünün coğrafi adı ile tanındığı bilinen bir gerçektir. Coğrafi işaretlerin önemini ortaya koyan en önemli yaklaşım, küreselleşen dünya ticareti karşısında yerel kalkınmanın en önemli teşvik aracı olarak kabul gördüğü gerçeğidir. Kocaeli sınırları içerisinde faaliyet gösteren ve ismi markalaşmış birçok üretici ve dağıtıcı firma bulunmaktadır. Bu firmalar zaman zaman pişmaniye üretimi ve tanıtımı konusunda ulusal ve uluslararası fuarlar aracılığı ile İzmit Pişmaniyesi’nin tanıtımını yapmakta ve ürün satışı için çeşitli firmalar ile bağlantılar kurmaktadır. Uzun yıllardır yöresel ürün olarak kabul edilen İzmit pişmaniyesi çıkartılan yasa gereği, coğrafi işaretlemeye ilişkin başvurusunu 2001 yılında tamamlamış ve gerekli belgeye sahip olmuştur (Orhan 2010-243-254).

Sonuç olarak yıllar önce sarayların, uzun kış gecelerinin ve her türlü hüzün veya mutluluk anında pişirilip konu-komşuya dağıtılan yiyeceği olan helvaya rağbet günümüzde azalmış, Türk mutfak kültürüne ait birçok helva çeşidi ise unutulmaya yüz tutmuştur. Bunlardan pişmaniye ise sadece İzmit yöresine has bir helva çeşidi olarak kalmış kendini Türk mutfak kültürüne tekrar hatırlatmaya, İzmit ve çevresinde kurulan pişmaniye üretim ve satış firmaları sayesinde adını yeniden duyurmaya başlamıştır. Günümüzde gastronomi odaklı yapılan seyahatlere duyulan ilginin artmış olması, ait olduğu yöre insanının kültürel değerlerinden oluşan yöresel yemeklere ilgiyi arttırdığından, yöresel yemekleri temel alınarak Türk mutfak kültürü ürünlerinin korunması, gelecek nesillere aktarılması ve yurt içi ve yurt dışı aktiviteler ile tanıtılmasına önem verilmelidir. Yöresel bir ürünü olan pişmaniyeyi yurt içinde ve yurt dışında tanıtmak ve pazarlaması açısından en çok üretiminin yapıldığı yer olan Kocaeli ilinde Büyükşehir Belediyesi ve ilgili diğer kurumlar tarafından, düzenlenen pişmaniye etkinlikleri (festival, kongre ve konferans, şenlik…gibi) ile pişmaniye kültürünün yaşatılmasına büyük katkılar sağlanmaktadır. Konuyla ilgilenen akademisyenlerin pişmaniyenin tanıtımı, pazarlanması ve üretimi adına daha çok çalışma ve projeler üretmeleri de gerekmektedir.

Page 7: İZMİT’İN TADI: YİYEN BİR, YEMEYEN BİN PİŞMAN/İYE · 2020. 6. 15. · Helvahane ocağından devlet yönetiminde yüksek mevkilere kadar ulaşabilenler olmuştur. Bunun en

823

KAYNAKLARIşın, Priscilla Mary, Gülbeşeker, Türk Tatlıları Tarihi, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul, 2008.

Gürsoy, Deniz, Tarihin Süzgecinde Mutfak Kültürümüz. Oğlak Yayınları, İstanbul, 2013.

Orhan, Ayhan, “Yerel Değerlerin Turizme Dönüştürülmesinde ‘Coğrafî İşaretlerin’ Kullanımı: İzmit Pişmaniyesi Örneği”, Anatolia Turizm Araştırmaları Dergisi, 2/21 (2010), s.243-254.

Samancı, Özge-Arif Bilgin, Türk Mutfağı, Kültür Bakanlığı, Ankara, 2008.

http://www.gau.edu.tr/PDF-Files/JSAS_003_05_PDF/JASA_003_05_03_Koksal.pdf

https://tr-tr.facebook.com/notes/kocaeli/i%C5%9Fte-pi%C5%9Fmaniyenin-hikayesi/10151556009778158

http://www.bogazicipismaniye.com.tr/

http://www.milliyet.com.tr/pismaniye-festivali-viyana-dan-baslayacak-kocaeli-yerelhaber-651187/

Dilek TÜRKYILMAZ