zirve İletişim dergisi 3.sayı

120
1 2014 Ağustos iletisim.zirve.edu.tr

Upload: yusuf-sirinkan

Post on 03-Apr-2016

271 views

Category:

Documents


4 download

DESCRIPTION

Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

TRANSCRIPT

Page 1: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

12014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 2: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı
Page 3: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı
Page 4: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr2

Page 5: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

32014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 6: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr4

Devir değiştikçe mesleklerin önemi de değişiyor. Gelişen çağın tekno-lojileriyle birlikte iletişim fakültesindeki bölümler için yeni istihdam alanları ortaya çıkıyor.

Radyo TV Sinema, Halkla İlişkiler ve Reklamcılık, Yeni Medya gibi İletişim Fakültesi bölümlerinin cazibesi yüksek olan meslekler arasında yer alıyor. Ancak tercih etmek isteyen öğrencilerin ilgi ve yeteneklerinin bu yönde olması gerekiyor. Adayların öncelikle “Bu mesleği yapabilir miyim, bu mes-lek için yeterli miyim?” gibi soruları kendine sorarak mezuniyet sonrası iş alanlarını da araştırarak çok isabetli bir tercih yapmaları gerekiyor.

Her alanda olduğu gibi televizyonculuk titiz çalışmalar gerektiren bir alan. İzlenebilir kalitede sürekli program üretilmesi gerekiyor. Bunun için bir alan-da uzmanlaşmak çok önemli. Dolayısıyla her şeyi söyleyen değil, alanında uzman, ince ayrıntıları bilen iletişimciler sektörde her zaman yükselmeye devam edecek.

Radyo TV Sinema Bölümümüzden sonra bu sene ilk defa öğrenci aldığımız Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü de tercih edilen meslekler arasında yer alıyor. Sektörde yabancı dil bilen Halkla İlişkiler elemanlarına her za-man ihtiyaç olduğunu söylemeye bile gerek yok. Bu nedenle Zirve İletişim Fakültesi olarak alanında uzman kalifiye elemanlar yetiştirmek amacında-yız..

Öğrencilerin teorinin yanında pratik yapmaları da çok önemlidir. İletişim Fa-kültesinde tek tip insan yetişmiyor. Her öğrencinin kabiliyetine göre sektör-de iş bulması mümkün. Bu nedenle genel derslerin yanı sıra pratiğe dönük uygulama imkânlarımız mevcut. Mesela radyo stüdyomuz kuruldu ve şu an yayın devam ediyor. Öğrenciler burada canlı yayın ve paket yayın yapabili-yorlar. İletişim Fakültesi dergisinden sonra Zirve Haber Ajansı’nı kurduk. Bu sayede öğrenciler haber nasıl toplanır, nasıl yazılır, nereye servis edilir, bü-tün bunları uygulamalı olarak öğreniyorlar. Ayrıca kurgu-montaj ünitemizde görüntü ve ses montajı da öğretiliyor. Son olarak televizyon stüdyoları da devreye girdi. Her öğrenci ilgili ders hocasıyla stüdyoda uygulamalı ders işleyebilecek. Ayrıca canlı ve paket olarak program çekimleri yapılabilecek. Teorinin yanında uygulamalı çalışma yapmak öğrencilerin mezun olduktan sonra sektörde daha kolay iş bulmalarını ve adapte olmalarını sağlayaca-ğına inanıyoruz.

Öğrencilerimizi yaz tatillerinde çeşitli kanallara ve gazetelere staj yapmala-rı için yönlendirmeye çalışıyoruz. Öncelikle ilerlemek istedikleri alana göre bir yol belirliyoruz. Medya sektörü geniş bir sahaya sahip olduğundan okul destekli sektörle işbirliği yöntemlerini araştırıyoruz. Yapılan stajlar öğren-cilere meslekte hangi alanda daha başarılı olacaklarını görmeleri açısından faydalı oluyor. Staj deyip geçmemek lazım, çünkü mesleğin geleceği staj devresinde yaşanan tecrübeler ışığında şekillenecek.

İletişim Fakültesini düşünen adaylara tavsiyelerde bulunurken özetle şun-ları söylemek isterim: Eğer bu mesleği yapacaksanız; işinden vazgeçmeyen, cesaretli, sabırlı, metanetli işin üstüne giden bir yapıya sahip olmalısınız. Yeni yöntemleri araştırmalı ve uygulamaya koymalısınız. Kameramanlık, yönetmenlik, senaristlik, metin yazarlığı, kurgu-montaj, seslendirme gibi alanlarda ilerleyerek sektörde rahatlıkla yer edinebilirsiniz.

Prof. Dr. Adnan KISAZirve Üniversitesi Rektörü

İletişim Zevkli Meslek

Page 7: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

52014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 8: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr6

İletişim Fakültesi ne zaman kuruldu?•Fakülte, ilk öğrencilerini 2010-2011 döneminde aldı. Şimdi 3’üncü sınıf düzeyinde öğrencilerimiz var. Hazırlık sınıfıyla birlikte 4 sınıf oluşmuş du-rumda. Toplam öğrenci sayımız 150.

Öğrencilere bölümde ne gibi imkanlar sunuyorsunuz?•Zirve Üniversitesi, öğrencileriyle birlikte büyüyor. Birçok yeniliği öğrencilerimizle birlikte el ele hayata geçiriyoruz. Bölümde radyo istasyonumuz, montaj kurulum ünitemiz

Röportaj: Pınar Işık

İletişim Fakültesi Büyümeye Devam Ediyor

Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin ilk özel üniversitesi Zirve, geleceğin iletişimcilerini yetiştirmekte kararlı görünüyor. Modern teknolojinin imkânlarını öğrencilerine sunan ve medya sektörüne ısınmaları için bü-tün altyapıyı hazırlamak için çalışan üniversite, iletişim fakültesinde gerekli donanımları da her geçen gün artırarak hizmete sunmaya devam ediyor. Öğrenciler, hem teoride hem de pratikte mesleğin inceliklerini kavramaya çalışıyor ve yeteneklerine göre de branşlarını belirlemeye başlıyor. Piyasa koşullarını da staj ortamında öğrenen genç iletişimciler, gelecek adına ümit veriyor. Gelişmiş bir radyo stüdyosu bulunan fa-kültenin bir televizyon stüdyosu da devreye girdi. Halkla ilişkiler ve Reklamcılık Bölümü ise fakültenin yeni gözdesi. Radyo Televizyon Sinema Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ramazan Cihan’la yürütülen çalışmalar üze-rine konuştuk. İletişim fakültesi öğrencilerinin sektörde az sayıda bulunmalarını eleştiren Cihan, geleceğin medyacılarına da önemli uyarılarda bulundu.

Page 9: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

72014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

hazır durumda. Fakülte Dergisini de çıkardık. Zirve Haber Ajansı’nı resmi makamlardan aldığımız izin sonucunda ge-çen sene (21 Mayıs 2013) kurduk. Öğrencilerimiz burada profesyonel hayata geçiş için bütün deneyimlerini yaşamış olacaklar. Şimdi ise televizyon stüdyosunu hazırladık. Yayın için bütün ekipman alındı. Altyapı çalışmaları biter bitmez internet üzerinden yayınlarına başlayacağız.

Zirve Radyo, ulusal bir radyodaki teknik donanıma sahip görünüyor. Öğrenciler bu radyoda ne gibi çalışmalar yapıyor?•Bizim öğrencilik yıllarımızda radyo televizyon stüdyoları çok faal değildi, hatta yoktu. Hocalar kamerayı tahtada çiz-dikleri şekille anlatırdı. Radyo meselesi de hep teorikte kal-dı. Şimdi günümüz şartları değişti. Teknolojik bir imkân su-nulması gerekiyor. Bölümle ilgili uygulamaya dair her şeyin sunulması gerekiyor. Biz önce radyomuzu kurduk. Geçtiğimiz yıl (25 Aralık 2012) Bedirhan Gökçe’yi davet ederek Zirve Radyo, Kral FM ile ortak yayında kendi stüdyolarımızdan “Merhaba Türkiye” dedik. Şu an internet üzerinden yayın yapıyoruz. Karasalda antene çıkma çalışmalarımız devam ediyor. Öğrenciler, öncelikle stüdyo ortamında hangi cihazlar kullanıldığını, ne gibi programlar yapılabileceğini en ince ay-rıntısına kadar öğreniyor.

Programların içeriğini nasıl belirliyorsunuz?•Biz içeriği öğrencilere bıraktık. Kendi yetenekleri, ilgi duy-dukları konular doğrultusunda teklif getiriyorlar. Doç. Dr. Ad-nan Tönel hocamız TRT radyoculuğundan edindiği tecrübe ile öğrencilerimize yön veriyor. Genel hatlarıyla dersleri oku-tuyoruz ancak biri müzik programı bir diğeri spor prog-ramı yapabiliyor. Yabancı öğrenciler de kendi ülkelerini tanıtan programlarının sunuculuğunu yapabiliyor. 7 gün 24 saat ya-yın devam ediyor ve 20’ye yakın programımız var.

İletişim fakültesi öğrencilerinin sektöre bakışı nedir?•Gaziantep, medya bakımından dezavantajlı bir yerde gö-rülebilir. Ama günümüzde gelişen teknolojiye baktığımızda hiç de öyle olmadığını görüyoruz. Neticede stüdyoyu kurdu-ğunuzda, şartları sağladığınızda aynı işi burada da yapabilir-siniz. Ancak bu işin ticari yönü ve popülaritesi bakımından Ankara ve İstanbul gibi yerlerde olmak daha avantajlı tabii ki. Biz de öğrencilerimizi gerek İstanbul, gerek Ankara med-yasıyla buluşturmaya geçen sene başladık. Öğrencilerimiz TRT başta olmak üzere özel televizyon kuruluşlarında ve çe-şitli prodüksiyon şirketlerinde staj yaptılar. Okul içerisinde de önemli çalışmalara imza attılar. Bunlardan biri dünyaca bilinen “We Are The World” adlı şarkı için yaptıkları çekim-ler. Öğretim Görevlisi Haluk Göl, usta fotoğrafçı Yusuf Kadri Şirinkan ve Yrd. Doç. Dr. Farahnaz Amiri’nin de destekleriyle çektikleri klip sosyal medyada büyük yankı uyandırdı. Şim-di de Avrupa’da Euronews gibi, BBC gibi değişik kanallara öğrencilerimizi göndermek için fırsatları değerlendiriyoruz.

Sektöre baktığımızda iletişim fakültesi mezunlarının sayıca az olduğunu görüyoruz? Bunun sebebi ne olabilir? •Burada çok garip bir durum var. Basın Yayın ve Enformas-yon Genel Müdürlüğü’nden aldığımız verilere göre toplam 21 bin medya çalışanı var. Ajanslar ve reklam sektörünü de eklediğimizde bu rakam 40 bin civarında. İçlerinde iletişim fakültesi mezunu sayısı ise 1500 kadar ancak var. Yani 25’te biri ediyor. Spikerler bile manken ajanslarından geliyor. Burada iletişim fakültelerinin işi iyi yapmadığı anlaşılıyor. Müfredatlar şişmiş vaziyette yada üstüne gidilmiyor. Biz ise Zirve Üniversitesi’nde müfredatı şişirmek yerine en can alıcı dersleri koymaya çalıştık. Dersleri öğrenirken, öğrenci-lerimizin de piyasa ile iş birliği içinde olmalarını sağladık. Medya sektörü, okul bittiğinde “Al, işin hazır” denilecek bir sektör değil. Burası Kurtlar sofrası, iş, tamamen öğrencinin kendi yeteneğine, azim ve gayretine bağlı.

Öğrenciler sektörün zorluklarını okulda kavrayabiliyorlar mı?•Stajlarımız, kurtlar sofrasına varmadan önceki tehlikeleri, yol işaretlerini göstermek için önemli birer fırsat aslında. Fa-kültemizde seminer vermek üzere işin uzmanı 30’dan fazla insanı çağırdık, öğrencilerle buluşturduk. Bunların içerisinde eski TRT Haber Genel Yayın Yönetmeni Ahmet Böken, usta karikatürist Salih Memecan, eski RTÜK başkanı Fatih Kara-ca, sunucu İnci Ertuğrul, Aylin Kuyucu, yönetmen Birkan Uz, aranjör Cengiz Köroğlu, Prof. Dr. Edibe Sözen gibi birçok ünlü ve tanınmış isim var. Mesleğe nasıl başladıklarını, yaşadık-ları zorlukları anlattılar. Öğrenciler, çay hazırlamaya, yer sü-pürmeye hazırlıklı olmalı. İş burada başlıyor. “Masamda otu-rurum, yönetmeliğe başlarım, emrimde 10 kişi çalışır” gibi kolaycılık yok. Kimse kendini aldatmasın. En alt basamaktan başlayarak, azimle, sabırla başarı basamaklarını aşarak de-vam edecekler...

Öğrenciler nasıl bir hazırlık içinde olmalı?

•Bakın medya sektöründe aslında iş çok. Lise mezunu meraklı bir genç gidiyor, bir programı en güzel şekilde öğreniyor adeta takla attırıyor. Çok da güzel işler çıkarıyor. Ama benim iletişim fakültesi mezunu arkadaşım photoshop bilmiyor, montajı öğrenmemiş ve koskoca 4 yılı bitirmiş. Siz olsanız bu öğrenciyi işe alır mısınız? Sektörde iş üreten adam açısından istihdam sorunu yok. Çünkü sektör bu konuda aç. Burada da öğrencinin kendisini daha donanımlı hale getirmesi büyük önem taşıyor.

Page 10: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr8

Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümünü yeni açtınız. Tercih edecek öğrencilere mesleğin günümüzdeki durumuyla ilgili olarak neler tavsiye edersiniz? •Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü; özel sektör ve kamu kurumlarında, kuruma ilişkin hedef kitlede olumlu izlenimler oluşturacak ilişkiler kurabilen uzmanlar yetiştirmeyi amaç edinmektedir. Genel itibariyle iş başvurularında Zirve Üni-versiteli olmak tercih edilen nitelikler arasında yer almakta-dır. Günümüzde hemen hemen her kurum ve kuruluşta halkla ilişkiler departmanının bulunması öğrencilerimizin önünü açmaktadır. Ayrıca reklam ajansları tarafından sosyal medya imkanlarının kullanılması bu alanda yetişmiş elemana olan ihtiyacı ortaya koymaktadır. Öğrencilerimiz Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümü Lisans diplomasını alarak “Halkla İlişki-ler Uzmanı” ve “Reklamcı” olarak mezun olurlar.

“Halkla İlişkiler ve Reklamcılık Bölümünü bitirince neler ya-pılabilir?” sorusuna gelince; şirketlerin reklam ve tanıtım yö-neticisi, kurumsal iletişim, basın, halkla ilişkiler sorumlusu, sosyal medya ve internet pazarlama yönetmeni, uluslararası fuar, etkinlik, imaj ve marka sorumlusu olarak çok geniş bir alanda mesleklerini icra edebilirler...

Son olarak İletişim Fakültesi’ni tercih edecek öğren-ciler adına sormak istiyorum. Fakülteye hangi puan türüyle giriliyor? •İletişim Fakültesi TS puanıyla öğrenci almakta olup 60 öğ-rencilik kontenjanı bulunmaktadır. İlk 5 bin içinden 6 kişiye %100 burs, 44 kişiye %50 burs, 10 kişiye de %25 burs indiri-mi sağlanmaktadır. Aşağıdaki tabloda 2013-2014 dönemine ait puanlar görülebilir.

Burs Bölüm Puan Türü Sayı Taban Puanı Tavan Puanı Taban Puan Başarı Sırası

Tam Burslu RTS TS-1 6 331,995 468,095 60,479

%50 Burslu RTS TS-1 44 216,569 354,710 292,537

%25 Burslu RTS TS-1 10 - - -

Tam Burslu HİR TS-1 6 309,941 340,942 Ek Yerleştirme

%50 Burslu HİR TS-1 44 218,315 308,580 Ek Yerleştirme

%25 Burslu HİR TS-1 10 - - Ek Yerleştirme

Page 11: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

92014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 12: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr10

Haber: İbrahim Halil Koçuşağı

Türkiye’deki İletişim Fakültesi öğrencilerinden 800 ki-şinin başvurduğu kampa seçilen 100 kişi arasında yer almayı başaran Zirve Üniversitesi İletişim Fakültesi

3. Sınıf öğrencileri 5N1K Kulübü Başkanı İbrahim Halil Ko-çuşağı, Sinema ve Televizyon Kulübü Başkanı Kenan Açık-göz ile İletişim Fakültesi Öğrenci Temsilcisi Burak Yılmaz, Gençlik ve Spor Bakanlığı tarafından düzenlenen Lider Gençlik Kampları projesiyle Sinema, Medya ve Gazetecilik alanlarında Antalya’da eğitim aldı.

Zirve Üniversitesi 5N1K Kulübü Başkanı İ. Halil Koçuşa-ğı, “ 5N1Kampa sloganıyla yola çıkan Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın düzenlemiş olduğu bu organizasyon da Türkiye’de birçok öğrenci arasından seçilip eğitim alabil-diğimiz için gerçekten çok şanslıyız. Bu kamp sayesinde mentörlerimizle birlikte sektörde ve akademik alanda ba-şarılı eğitmenler sayesinde iletişim ruhunu hep birlikte ya-şıyoruz. “Gazeteci Kimdir ?” konulu söyleşide Mehmet Şa-

han, “Popüler Medya ve Kültür” seminerinde Yönetmen Hakan Pala, “Gazetecilik ve Stratejik Haber” seminerinde ise Türkiye Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak ile bir araya gelerek gazetecilik üzerine eğitimler aldık.” şeklinde konuştu.

Zirve Üniversitesi Sinema ve Televizyon Kulübü Başka-nı Kenan Açıkgöz, “Sinema kampında mentörlerimiz ve sektördeki başarılı eğitmenlerle birlikte çok iyi bir eğitim aldık. Başarılı oyuncular ve yönetmenlerle seminerlerde buluştuk, hotelde kendi imkanlarımızla kısa filmler çektik. Kamp sayesinde Türkiye’nin hemen hemen her şehrinden arkadaşlıklar edindik. Film Yapım ve Yönetim Süreçleri, Film Okuma ve Eleştirel Teori seminerlerinde Film Yapım-cısı Kamil Koç, Senarist Cihan Bozkaya, Yönetmen Yar-dımcısı Merve Hüriyet, Görüntü Yönetmeni Emre Pekçakır, Sinema ve Dizi oyuncusu Ufuk Bayraktar ile birebir eğitim alma şansı elde ettik.” diye konuştu.

Zirveli İletişimciler Liderlik Eğitimine KatıldıSömestre tatilini değerlendirmek amacıyla Sosyal Sorumluluk projeleri kapsamında Gençlik ve Spor Bakanlığı ta-rafından 10-14 Şubat 2014 tarihleri arasında düzenlenen Lider Gençlik Kampında gençlerin yaratıcılıklarını geliş-tirmek, ataletlerini yenerek kendine güvenen bireyler olmalarını sağlamak, onları yeni ufuklara taşımak amacıyla gerçekleştirilen Lider Gençlik Kampları Türkiye’nin dört bir yanından bir araya gelen İletişim Fakültesi öğrencileri-ni Antalya’nın Kemer ilçesindeki Limak Limra Hotel’de Medya ve Gazetecilik ve Sinema kamplarında buluşturdu.

Page 13: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

112014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Zirve Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Okul Öncesi Eğitimi Anabilim Dalı Başkanı Yrd. Doç. Dr. Rıza Ülker, “Amerika’nın en iyi üniversitelerinde,

dersi daha kalıcı şeklide anlatmak için derslerle ilgili bir dakikalık kısa filmler sistemi uygulanıyor. Eğitim ile ilgili bir konuyu bir dakikalık kısa bir filmle en iyi anlatan kişi-lere milyon dolarlar veriliyor. Bir hocanın bir ayda anlattığı derslerden fazlasını bu kısa filmler verebiliyor.” şeklinde konuştu.

Haber: Yusuf Salih Kahyaoğlu

Ekrandan Öğrenen Yeni Bir Nesil Var

“Screenagers diye literatüre geçen, ‘Ekran-dan öğrenen yeni bir nesil’ oluştu.” diyen Ülker, “Gazetedeki resmi eliyle büyütmeye çalışan çocuklar var. Bundan 20 yıl önce evlerimizde düz ekran olmayan bombeli te-levizyonlar vardı. Akıllı telefonların çıkma-sı, tabletlerin günlük hayatımıza girmesiyle evimizdeki ekran sayısı arttı. Bu çocuklar teknolojiyle iç içe büyüyor. Çocuklara veri-lecek eğitimde bu cihazların kullanılması hem çocuğun derse olan ilgisi artırır hem de verilen eğitimi daha kalıcı hale getirir.” diye konuştu.

Yeni teknolojide öğrenci modeline değinen Ülker, “Günümüzde öğrenci modeli değişti. Klasik anlamda eğitim modeli de değişti. Ar-tık öğrenciler daha bir görsel. Sınıflara akıllı tahtalar geldi teknolojik sınıflar ortaya çıktı. Eğitimciler ders anlatırken bu nesli dikkate almalılar. Eğitim programlarında teknolojiyi kullanırken, bu nesli tanımazlarsa iletişim kopukluğu yaşanır.” dedi.

Günümüzde eğitim veren kişilerin, kendileri-ni daha fazla geliştirmeleri gerektiğini vur-gulayan Ülker, “Gelişen teknolojilerle bera-ber öğretmen ve akademisyen modellerinin de iletişim çağına adapte olması gerekiyor. Zirve Üniversitesi Eğitim Fakültesi olarak yeni nesle hitap edecek öğretmenleri yetiş-tirirken, öğretmenlerin kişisel gelişimlerine katkı sağlamanın yanında teknolojik altyapı-larını da güçlü hale getiriyoruz. Böylece ge-lecek nesillerle iletişim kurma olanaklarını artırıyoruz.” şeklinde konuştu.

Eğitimde Yeni Trend: Kısa Filmler Teknoloji çağını yaşadığımız, dünün icatlarının bugün kullanılmaz olduğu bu çağda eğitimde de değişim bir o kadar hızlı ilerliyor. Kısa Filmler, son yıllarda oldukça popüler hale gelen bir eğitim sistemi olarak biliniyor.

Page 14: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr12

Haber: Halil Üzümcü

Yaklaşık 11 yıldır yakından takip ettiğim Türkiye’de ve birçok ülkede izlenme rekorları kıran, halen de gösterimde olan fenomen dizilerden ‘’Kurtlar Vadisi

Pusu ‘’ setini ziyaret ettim. Çocukluğumdan beri hayalini kurduğum filmin setinde bulunmak hayli heyecan vericiy-di. Televizyon ve sinema alanında yönetmen olmayı dü-şündüğümden sinemaya dair bilinmesi ve yapılması ge-reken herşeyi öğrenmek ve uygulamak istiyorum. ‘’Kurtlar Vadisi Pusu’’ filminin görüntü yönetmeni Alper Derli, bana bu tür setlere gitmem gerektiğini ve bu setlerin önemi-nin büyük olduğunu anlattı. Çekimler esnasında yanımda götürdüğüm İletişim Fakültemizin dergilerini incelediler. Yönetmen Alper Derli daha önce de ‘’Kurtlar Vadisi Irak’’ filmi için Gaziantep’e geldiklerini söyledi.

Dizinin çekimleri İstanbul’un çeşitli semtlerinde iki ekip halinde günde 15-16 saat boyunca devam ediyor. Ayrıca Kurtlar Vadisi Pusu ekibi gerçekten çok donanımlı bir ekip. Kameramanından yönetmenine, asistanlarına kadar çok düzenli çalışıyorlar.

Yönetmen yardımcısı görevinde bulunan Hande Keçeci, oyuncular ve set koordinasyonunu kusursuz bir şekilde bire bir ilgilenip yönetiyor. Çekim sonrası yemek ve çay molası verildiğinde ise oyuncular ve set ekibi arasında samimi sohbetlerin yaşandığını gördüm. Bir yönetmen adayı olarak işimi severek yapmayı ve bu alanda başarılı olmayı hedefliyorum.

Halil Üzümcü: Kurtlar Vadisi’ni GezdimZirve Üniversitesi İletişim fakültesi Radyo-Televizyon ve Sinema bölümü öğrencisi olarak ilk kez bir dizi film setin-de çekim çalışmalarına (14 Mart 2014 cuma) katıldım.

Page 15: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

132014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 16: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr14

Türkiye 13 Mayıs Salı günü Soma’dan gelen acı haberle sarsıldı. Yüzlerce maden işçisi şehit olurken yüze yakın yaralının acısı, babasız kalan yuvaların feryadı dünyanın her yanına ulaştı. Zirve Üniversitesi de bu acıya ortak olmak amacıyla bütün personeli ile bir anma programı gerçekleştirdi.

Zirve Üniversitesi Soma’nın Acısını Paylaştı

Haber: Çiğdem Keleş

16 Mayıs 2014 Cuma günü Zirve Üniversitesi Konferans salonunda gerçekleşen anma törenine Zirve Üniversite-si Rektörü Prof. Dr. Adnan Kısa, Eğitim Fakültesi Dekanı

Prof. Dr. Fatih Töremen, Mühendislik Fakültesi Dekanı Prof.

Dr. Sinan Hınıslıoğlu, Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Meh-met Akif Kütükçü, Sağlık Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hülya Erbağcı, diğer akademisyenler, personel ve öğrenciler katıldı.

Page 17: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

152014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Program, Türkiye’yi yasa boğan maden faciasında ha-yatını kaybeden şehitlerin huzurunda bir dakikalık saygı duruşunun ardından İstiklal Marşı okunmasıyla başladı. Öğrenciler törene yüzlerine kömür sürerek ve sarı baret-lerini takarak katıldı.

Hayatını kaybeden 300’e yakın kişinin ailesine başsağ-lığı dileyen Zirve Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Kısa anma programı konuşmasına şöyle devam etti: “ Manisa Soma’daki kömür ocağında meydana gelen pat-lama tüm Türkiye gibi bizi de derin bir yasa boğmuştur. En son paylaşılan rakamlara göre 284 yurttaşımızın ha-yatını kaybettiğini büyük bir üzüntüyle öğrendik. Kazada hayatını kaybeden yurttaşlarımıza Allah’tan rahmet, acılı ailelerine başsağlığı diliyorum.”

Madende mahsur kalan vatandaşlarımızın içeriden sağ salim kurtarılması için dualarımızı eksik etmeyelim ve umudumuzu kaybetmeyelim diyen Kısa, “ Yaralı olarak

kurtarılan vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimi sunarken Allah’tan dileğim ülkemiz insanlarının ve tüm insanlığın bir daha bu tür felaketlerle karşı karşı-ya kalmamasıdır. Artık kömürleri kullanırken, zor şartlar altında madencilerimiz tarafından çıkarıldığını, emeğin, gözyaşının bir ürünü olduğunu, insan sağlığını etkileyen çalışma koşullarında çıktığını, nasıl ki bir pirinç tane-sinin zor şartlar altında üretildiğini biliyorsak bunu da bilmemiz gerekiyor. Zirve Üniversitesi olarak Soma’daki yaraların sarılabilmesi için elimizden geleni yapacağız. Soma için uzatacağımız yardım elinde öğrencilerimizin desteklerinin büyük olacağına inanıyorum.” şeklinde konuştu.

Soma ile ilgili hazırlanan kısa filmi izleyen katılımcılar duygu dolu anlar yaşadı. Anma programının bitiminde Soma’da şehit olan madenci vatandaşlarımızın aileleri ve yaralı kurtulanlar için bağış toplandı.

Page 18: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr16

Bu yazıda tanıtım filmi hakkında değil de işin arkasın-daki asıl kahramanlardan ve olaylardan bahsetmek istiyorum. Yaklaşık iki ay önce, (2014) nisan ayının

ilk günleri, İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Yönetmen Haluk Göl hocamız beni ve Rad-yo TV Sinema Bölümü 2. Sınıf öğrencilerini odasına çağırarak durumdan bahsetti. Bir filmin prodüksiyonunda çalışmanın bizlere katacağı deneyimin farkında olarak hemen hazırlıklara başladık. Derslerde gördüğümüz teorileri pratiğe dökmek bizi heye-canlandırıyordu.

Hazırlık ve araştırma her projenin ilk aşaması olduğu için hazırlıklara başladık. Haluk hocamız durumun ehemmiye-tini kavramamız açısından hiçbir şeye karışmayacağını sadece çekimlerde bulunacağını söyledi. Bu bize daha

fazla cesaret verdi ve profesyonel bir ekip gibi çalışma-lara başladık. Görev dağılımları yaptık. Artık yapımcımız, kamera gurubu, sanat grubu, casting sorumlusu alacak arkadaşlar belliydi ve herkes kendi alanında çalışmaya başladı. Bir hafta öncesinden çekim planları çıkarıldı, oyuncular üniversitenin öğrencileri arasından seçildi, me-kanlar ayarlandı ve izinler alındı.

Her şeyin hazır olmasından sonra çekim günü geldi çattı. Hepimizin ilk günü olmasından dolayı herkes heyecanlıydı. Sabah toplantısı ve yol haritası konuşulduktan sonra ilk çekim yeri olan hazırlık binası kantin katına geçildi. Eksik-ler ve planlanmayan olaylarla kafe sahnesi çekildi. Haluk hoca çekimin ardından herkesi odaya çağırdı. Durumun daha iyi farkına varmamız için uyarılarda bulundu ve dik-

Bir Ekip Çalışması Olan Filmin ArdındanZirve Üniversitesi gün geçtikte gelişiyor ve değişiyor. Kurulduğu günden bu yana sürekli eğitim çıtasını yüksel-terek geleceğe umut saçıyor. Bizde bu olay-ları görmezden gelmemek için yönetimden aldığımız destekle Zirve Üniversitesi’ni daha iyi tanıtmak için tanıtım filmini çektik.

Haber: Dihat Kaya

Page 19: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

172014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 20: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr18

kat etmemiz gereken şeyleri, hatalarımız üzerinden anlattı. İlk gün üniversite içindeki diğer mekanların çekiminden son-ra, yorgunluk ve kafada bir sürü soru işareti ile bitti.

Çekimlerin diğer günlerinde üniversiteyi şehirle özdeşleş-tirmek için şehrin bazı mekanlarında çekim yapmak için kampüs dışına çıktık. Tabi çekimler esnasından başımızdan bir sürü macera geçiyor. Biraz bu maceralardan bahsetmek gerekiyor sanırım. Kampüsten üç araçla, oyuncular ve çe-kim ekibi ile hareket ediyoruz. Burç kavşağında arkadan bir taksinin Haluk hocayı sıkıştırması sonucu hoca yol vermeye çalışırken saatte 60 km hız yaptı diye radara girip ceza yedi. İşin nazarı olsun dedik çekim mekanına gittik. Tam çekimlere başlayacakken yağmur yağdı. Ama her şekilde çekimlerimizi iyisi kötüsüyle yapıyoruz. Yine oyunculardan biri gelmeyin-ce senaryoyu değiştirip bizden birini oynatıyoruz, mekanda beklemediğimiz değişiklikler ve sürprizlere bir şekilde çö-züm bulup çekimlerimizi gerçekleştiriyoruz. Çekimler bizim için büyük bir deneyim olmaya devam ediyor. Zaman mekan ve olay kavramlarını çok iyi bir şekilde kav-radığımızı düşünüyorum. Kaçırdığımız gün ışığından dolayı çekimi iptal eden haluk hocamız sayesinde zamanın ve di-siplinli çalışmanın önemini anladık. Okulumuzun tıp fakül-tesini anlatmak için üniversitenin anlaşmalı olduğu Primer Hastanesi’nde çekimler yaparak gerçek mekanda hastane

psikolojisi yaşadık. Mühendislik bölümlerini anlatırken ger-çek inşaat mekanlarında yer aldık. Yine mimarlık fakültesi-ni anlatırken boş bir sınıfta baştan sona istediğimiz dekoru yaparak mekanın önemini kavradık. Buranın bir üniversite olduğunu ve eği-tim, bilim, kültür, sanat merkezi olduğunu vurgulayan resimler yaparken olayın önemini kavradığı-mızı düşünüyorum. Gemi Makinaları İşletme Mühendisliği bölümünü çekerken oyuncuları tek tek sınıflardan toplayıp getirdiğimizde olaya ne kadar kendimizi kaptırdığımızı hatır-ladığım bir andı. Profesyonelce çalışıyorduk.Tüm arkadaş-larla görevlerimizin bilincinde olarak çalışıyorduk. Bir hafta boyunca kampüsün her yerine teknik malzeme taşıyarak en güzeli için çalıştık. Üniversitenin kütüphanesi, bahçesinde, sınıfında, laboratuvarlarında, kafelerinde ve hemen hemen her yerinde çekimlerimizi yapıp tamamladık. Toplam 7 gün süren çekimler sonrası montaj aşamasına geçildiğinde, ta-nıtım filminin yayın tarihinin 6 haziran 2014 mezuniyet tö-reninde olması planlandı. Mezuniyet töreninde ilk gösterimi yapılan tanıtım filmimiz olumlu eleştiriler alınca başarmanın verdiği sevinç bize yetti.

Fakülteden hocalarımızın desteğiyle ve Haluk Göl hocanın çalışmaları sonucu ortaya çıkan bu güzel filmde yapımcımız Murat Özkoyuncu; yapım yardımcıları Demet Oğrak ve Nisa Tosun; kamera grubunda Ben, Gökhan Eker, Tolga Kanoğlu ve Enes Faruk Nom yer aldı.

Page 21: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

192014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 22: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr20

Biz sizi “Yol Arkadaşım”ın yollara revan sunucusu olarak izliyoruz. Bunun dışında Nilgün Esin kimdir?•Benim halet-i ruhiyem her an değişir. O yüzden Nilgün Esin kimdir sorusu biraz zor bir soru. Selanik göçmeni bir ailenin kızı olarak 1981 yılında Ankara’da dünyaya gelmi-şim. O gelenekle büyümüş biriyim. 1998 yılında üniversite-ye başladım. Hemen arkasından tiyatro oyunculuğu devam etti. Aldığım eğitim üzerine. Yaklaşık 6-7 yıl boyunca aktif olarak tiyatro oyunculuğu yaptım. Aynı zamanda yönetmen yardımcılığı da yaptım. 2001 yılında sihirli cam televizyon hayatıma girdi. 2001’den bu yana da özel kuruluşlarda ve Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nda program sunmaya çalışıyorum. Halen TRT Haber kanalında “Yol Arkadaşım” programını hazırlayıp sunmaktayım.

İlginç bir detay dikkatimi çekti. İnsanlar genelde küçükken doktor olmak, avukat olmak, öğretmen olmak ister. Siz ise tır şoförü olmak istemişsiniz. Bunun sebebini bizimle paylaşır mısınız? •Şimdi halâ evimize misafirler geldiğinde arkadaşlarım bi-lirler, benim evimde oyuncak tır arabaları vardır. Küçükken onların içinde küçük hamurlardan bayan kafası yapıyor-dum. Kendimdim çünkü o. Hamur yapmayı bıraktım fakat tır almaya devam ediyorum halâ. Bilmiyorum yani yollar mı çekmiş diyelim? Ama hep bu içimde vardır. İşte ilkokulda ve ortaokulda okurken öğretmen yazdırırdı. İşte kendinizi nerede görüyorsunuz, hayalleriniz ne? Benim o bütün ha-

Röportaj: Kübra Fırat

“Türkü Yakanlar, Yasa Yapanlardan Daha Güçlüdür”Anadolu’yu karış karış gezerek bilmediğimiz yerleri, gitmediğimiz yöreleri bize aktaran “Yol Arkadaşım” programının sunucusu Nilgün Esin’le yaşamını, yolla-rı, Anadolu’yu ve medyayı konuştuk.

Page 23: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

212014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

yallerimde bir tır resmi, ki ben bir Cin Ali remi bile çizemem. Çiz-diğim resimler de pek tıra benzemezdi ama bir tır resmi ve neden tır şoförü olduğumu anlatırdım. Ben gitmek istiyorum... Uzağa git-mek istiyorum filan diye kendimi ifade ederdim. Fakat nasip işte... Araba kullanmayı bile bilmiyorum şu anda ama sonunda yollara revan olduk...

O yüzden mi taşı toprağı altın İstanbul’un?•Taşı toprağı o yüzden altın... (Gülüyor) Belki de kıymetini bilme-diğimiz bir şehir. Onun da etkisi var benim üstümde. Oraya gitti-ğinizde biraz içiniz de acıyor. Yani her türlü duyguyu yaşıyorsunuz İstanbul’a gittiğinizde. Hüzün var, mutluluk var, o coşku var, telaş var. Yaşamak için hiç düşünmedim. Ama gideyim, bir kaç hafta kalayım. Hani ben geri dönmesini sevenlerdenim.

Türkiye’de 81 il 300 ilçe yüzlerce köy gezdiniz. İnanılmaz bir şey bu. Gaziantep’e kaç kez geldiniz, buradaki yol ar-kadaşlarınız kimler?•Beş kez geldim Gaziantep’e. Gaziantep çok güzel bir yer. Üret-mekten ve hizmet etmekten kimseye zarar gelmez. Gazian-tep üreten ve gelişen bir şehir. Beri yandan çok tarihi bir şehir. Gaziantep’e geldiğinizde Rum Kale’yi görmeden giderseniz eksik kalırsınız. Buraya geldiğinizde çarşıya uğramadan, kahve içmeden giderseniz o güzel tatlardan mahrum kalırsınız. Mevzu aslında şu, siz gelenekle modernizmi terazinizde dengeleyebiliyorsanız işte o zaman muazzam bir güzellikle karşılaşıyorsunuz. Gaziantep bunu başarmış bir şehir.

Cahit Zarifoğlu ‘güzel bir şiiri var.

“...ve oturdu mu bir masaya hakkını verir çay içmenin . . .” Programlarınızda çayın önemli bir yeri var . Siz hakkını ve-riyorsunuz çayın. Çok merak ediyorum neden çay ?•Babamdan geliyor bu çay merakı. Babam çay sevdalısıdır. Kü-çüklüğümden beri; babamın anneme hitaben “Hanım bir çay demle, Hanım bir çay demle!” sözlerini duyarak büyüdüm ben. Alt benlikte bu var, demlikte de çay var... Çay, çay, çay... Öyle çok

Sizin bir de İstanbul’a olan tutkunuz var. Hatta İstanbul’u yanık bir sütlaca benzetiyorsunuz. Bu tutku ve sevginizin kaynağını öğrenebilir miyiz?

•Bir röportajda “10 soruda İstanbul” vardı. İstanbul beni çok korkutan bir şehir. Tıpkı herkesi korkuttuğu gibi. Hat-ta bununla ilgili hep bir söz vardır ya. İstanbul’a insanlar giderler ve “Ulen İstanbul ben seni yenicem” filan diye böyle İstanbul’la karşılaşırlar ya. Hani öyle bir halet-i ru-hiyem yok benim. Kimseyi yenme gibi bir hedefim de yok ama farklı bir şehir. Yani Anadolu’yu görebileceğiniz bir yer İstanbul. Çünkü orası kozmopolit bir şehir. Her yerden insanı toprağına kabul etmiş.

Page 24: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr22

kahveci değilimdir ama çaya düşkünlüğüm de dediğim gibi babamdan geliyor.

Yol ve çaydan bahsetmişken bu uzun yollar türküsüz bitmez. Sadece dinlemek de yetmez. Mırıldandığınız mırıldanırken yolların uzunluğunu unuttuğunuz türkü-ler var mı?•Güne güzel başlayabilmeniz için birçok şey yapabilirsiniz. Mesela bunların başında müzik benim için birinci sırada ge-lir. Müziğin her türlüsünü sever ve dinlerim. Müzik sadece kulağınızda değildir. Müzik zihindedir. Benim hep zihnimde türküler devam eder gider. Ben yolda yürürken de, arabanın içindeyken de türkü söylerim. Hatta bazen sabahın altısın-da yola düşüyorsak bağıra bağıra türkü söylediğim olur. Thales’in bir sözü vardır. Diyor ki; “Türkü yakanlar yasaları yapanlardan daha güçlüdür.” Türkü yakılan yerde insanlara her şeyi aktarabilirsiniz. Çünkü türküler ölmüyor, kulaktan kulağa geçiyor. Tüm türkülerin içinde ve sözlerinde birçok anlamlar vardır. Coğrafyanın anlatmak istediklerini size en iyi türküler anlatır. O yüzden ben türkü söylemekten çekin-mem. Çekim ekibindeki arkadaşlarıma yazık diyorum, hep bana katlanmak zorunda kalıyorlar... (Gülüyor)

Zirve Üniversitesi İletişim Fakültesi geleceğin radyo-cularını , televizyoncularını ve sinemacılarını yetiş-tiriyor. Onlara ne gibi tavsiyelerde bulunabilirsiniz ?•Geniş kitlelere sesinizi duyurabileceğiniz bir mesleğiniz var. Birçok insanın vebalini üstünüzde taşıyorsunuz . O yüz-den zor bir iş. Rakipleriniz çok sağlamdır bu meslekte. Yani

bir televizyoncunun farklı bir dünyası olması gerekir. Her is-teyen ben gideyim de bir televizyoncu olayım diyemez. Bu iş zor bir iş. Her zaman kendinizi sorgulayacaksınız ama asla yargılamayacaksınız. Sürekli kendinizi, çevrenizi ve yapılan işleri sorgulayacaksınız. Neden oluyor, nasıl oluyor? Kuralla-ra uyacaksınız ama kuralların dışında yaşayacaksınız. Dürüst olacaksınız.

Bugün bizleri “Yol Arkadaşı” olarak kabul edip stüdyomuza geldiğiniz için teşekkür ediyoruz.•Ben de sizlere eğitim ve gelecekteki meslek hayatınızda başarılar dilerim.

Page 25: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

232014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 26: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr24

Bu yıl dördüncüsü düzenlenen Zirve Üniversitesi Kültür, Sanat ve Spor Şenliği Zirve Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Kısa, Zirve Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Taner Nakıboğlu, Hol-landa Gaziantep Fahri Konsolosu Bora Tezel, akademisyenlerin ve öğrencilerin katılımı ile gerçekleşen kurdele kesimi ile başladı.

Haber: Çiğdem Keleş

Kurdele kesiminin ardından uluslararası öğren-cilerin düzenledikleri yöresel dans gösterisinde renkli görüntüler yaşandı. ZirveFest 2014’ün ilk

etkinliği uluslararası öğrencilerin Kültür Günü oldu. 65 farklı ülkenin tanıtıldığı stantları gezen misafirler yöresel yemeklerin tadına bakma ve farklı kültürleri tanıma imkanı elde ettiler.

Görkemli bir açılışla başlayan ZirveFest 2014 birbi-rinden renkli seminerler, yarışmalar ve konserlere ev sahipliği yaptı. Mehmet Aslan, Survivor Hasan Yalnı-zoğlu, Furkan Kızılay, Süleyman Orakçıoğlu ve Volkan Severcan gibi ünlü isimlerin söyleşilerinin yanında Gripin ve Gökhan Türkmen festival kapsamında sah-ne aldı.

Mehmet Aslan Zirvelilerle Buluştu4. Geleneksel Kültür, Sanat ve Spor Şenliği’nde Zirve Üniversitesi öğrencileriyle bir araya gelen ünlü oyun-cu Mehmet Aslan Gaziantep’e hayran kaldığını söy-

C U L T U R A L F E S T I V A L

zirv 2014f est

Page 27: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

252014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

leyerek erken yaşlarda okumak için gittiği Paris için “Paris bir Antep değil.” dedi.

Doktorlar isimli bir TV dizisinde oynayan Mehmet Aslan dizinin tekrar bölümlerinin sürekli yayınlanmasını da esprili bir dille eleştirdi: “Dizi galiba 15 bin kez filan yayın-landı. Kendimi ekranda görmekten ben bile bıktım dahası orada görünüyorum sürekli diye başka dizilerde de oynayamıyorum.” Dizide doktor olan Aslan, doktorluk mesle-ğinin dünyanın en zor mesleği olduğunu söy-leyerek Zirve Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde okuyan doktor adaylarına başarılar diledi.

Zirve Üniversitesi öğrencileri ile bir hatı-ra selfie’si çektiren Mehmet Aslan Zirve Üniversitesi’nin davetinden çok memnun kaldığını söyleyerek: “Zirve Üniversitesi’nin verdiği eğitimle ülkemiz için değerli bir ne-sil yetişmesine katkı sağlayacağına inanı-yorum. Zirve Üniversitesi kampüsünü çok beğendim. İyi ki gelmişim sizlerle buluşma fırsatını bana veren herkese çok teşekkür ediyorum.” dedi.ZirveFest’te Unutulmaz Gökhan Türk-men Konseri

ZirveFest 2014 Gökhan Türkmen konserinde yer yerinden oynadı. Binlerce seyirci 90 da-kika boyunca şarkılarıyla Türkmen’e hep bir ağızdan eşlik etti.

‘Büyük İnsan’ isimli şarkısının internette büyük beğeni toplamasıyla yıldızı parlayan son dönemlerin en sevilen şarkıcısı Gökhan Türkmen son video klip çalışması olan ‘Çatı Katı’ isimli parçasıyla sahneye çıktı. Şarkıyı konsere katılan binlerce kişi aynı anda söy-ledi.

Konserde ‘Yan Sen’, ‘Rüya’, ‘Bir Öykü’ ve ‘Aşk Lazım’ gibi unutulmaz şarkılarını seslendiren Türkmen, konsere katılanları performansına hayran bıraktı. Zirve Üniver-sitesi Mütevelli Heyet Başkanı Taner Nakı-boğlu izleyicilere unutulmaz anlar yaşatan Gökhan Türkmen’e teşekkür plaketi ve Zirve tişört hediye etti. Konserin kalanına Zirve tişörtüyle devam eden Gökhan Türk-men, kendisini konsere davet eden Zirve Üniversitesi’ne teşekkür ederek; “Öğren-cilik yıllarının kıymetini bilin. Bu yıllar geri gelmiyor.” dedi.

Page 28: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr26

Survivor’da Şato Yapacaktım Yetişmedi

Survivor isimli yarışma programıyla dikkatleri üzerine çeken Hasan Yalnızoğlu 4. Geleneksel Kültür, Sanat ve Spor Şenliği kapsamında Zirve Üniversitesi öğrencileriyle bir araya geldi. Yalnızoğlu: “Adaya şato yapacaktım yetişmedi, bir daha gi-dersem şato inşa ederim.” dedi.

Yakın zamanda bir kitap çıkaracağının müjdesini öğrencilerle paylaşan Yalnızoğlu, kitabın isminin ‘Öğrenilmiş Duygular’ olduğunu belirterek şunları söyledi: “Ben Rize’de zaten bir Survivor’ın içine doğdum. Yağmur yağarken çay topladım. Elde edemediğinden fazlasını istememeyi öğrendim çocuklu-ğumda ve hayatım boyunca da çocukluğumda edindiğim bu duygularla yaşadım. Kitabım da bu konuları içeriyor.”

Seminer sonunda Zirve Üniversitesi öğrencileriyle toplu bir selfie fotoğrafı çektiren Hasan Yalnızoğlu öğrencilere: “Sev-diğiniz işi şimdiden belirleyin. Hayatınız boyunca mutsuz bir şekilde çalışmamak için hedefleriniz olsun.” öğütlerinde bu-lundu.

Furkan Kızılay ve Volkan Severcan Zirve’de

Çocuklar Duymasın dizisinin sevilen oyuncuları Fur-kan Kızılay ve Volkan Severcan, 4. Geleneksel Kültür, Sanat ve Spor Şenliği kapsamında Zirve Üniversitesi öğrencileriyle bir araya geldi

Çocuklar Duymasın dizisi hakkında açıklamalarda bulunan Furkan Kızılay “Setteki herkesle aram çok iyi. Bizim set, diğer setlere göre daha sıcak bir settir. Herkes birbiriyle iyi anlaşır. O sıcaklık televizyona da yansıyor zaten.” dedi.

Başrol olarak oynamamasını sorun etmediğini söy-leyen Volkan Severcan, “Ben jön değilim. Hayatım boyunca ikinci rolleri oynadım. Yan oyuncu olmadan başrol hiç bir şey yapamaz. Yan oyuncu paslar, baş-rol golü atar.” diye konuştu.

Ünlü oyuncular seminer sonunda Zirve Üniversite-si öğrencileriyle toplu bir selfie fotoğrafı çektirdi. Volkan Severcan öğrencilere “Zirve Üniversitesi bu yıl ilk lisans mezunlarını veriyormuş. Bir okulun ilk öğrencisi olmak çok önemlidir. Siz başarılı olursanız diğerleri de öyle olur. Ben Zirve Üniversitesi’nin çok başarılı gençler yetiştireceğine inanıyorum.” dedi.

Page 29: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

272014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 30: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr28

ZirveFest 2014’te Gripin Rüzgarı Esti

Zirve Üniversitesi 4. Geleneksel Kültür, Sanat ve Spor Şenliği’nde sahne alan Gripin, şarkılarıyla bin-lerce öğrenciye unutulmaz bir konser verdi

Seyircilerin alkışlarıyla sahneye çıkan başarılı grup izleyicilerin büyük beğenisini kazandı. Pop Rock müziğin sevilen grubu sahnede, ‘Yalnızlığın Çaresini Bulmuşlar’, ‘Beş’, Dalgalandım da Duruldum’, ‘Dur-ma Yağmur Durma’ gibi unutulmaz şarkılarını seyir-cilerle hep bir ağızdan seslendirdi. Doksan dakika boyunca sahnede kalan grup sahne performansla-rıyla herkesi büyüledi.

Gripin grubunun solisti Birol Namoğlu ise Zirve Üniversitesi’ne kendilerini Gaziantep’le buluştur-dukları için teşekkür ederek: “Seyircilerin enerjisi inanılmazdı. Çok keyifli bir konser oldu bizim için. Tüm Zirve Üniversitesi ailesine teşekkür ediyoruz. Burada olmaktan dolayı çok mutluyuz.” dedi.

ZirveFest’te Unutulmaz Gökhan Türkmen Konseri

ZirveFest 2014 Gökhan Türkmen konserinde yer yerinden oynadı. Binlerce seyirci 90 dakika boyunca şarkılarıyla Türkmen’e hep bir ağızdan eşlik etti.

‘Büyük İnsan’ isimli şarkısının internette büyük beğeni toplamasıyla yıldızı parlayan son dönemlerin en sevilen şarkıcısı Gökhan Türkmen son video klip çalışması olan ‘Çatı Katı’ isimli parçasıyla sahneye çıktı. Şarkıyı konse-re katılan binlerce kişi aynı anda söyledi.Konserde ‘Yan Sen’, ‘Rüya’, ‘Bir Öykü’ ve ‘Aşk Lazım’ gibi unutulmaz şarkılarını seslendiren Türkmen, konsere ka-tılanları performansına hayran bıraktı. Zirve Üniversitesi Mütevelli Heyet Başkanı Taner Nakıboğlu izleyicilere unutulmaz anlar yaşatan Gökhan Türkmen’e teşekkür plaketi ve Zirve tişört hediye etti. Konserin kalanına Zirve tişörtüyle devam eden Gökhan Türkmen, kendisini konsere davet eden Zirve Üniversitesi’ne teşekkür ede-rek; “Öğrencilik yıllarının kıymetini bilin. Bu yıllar geri gelmiyor.” dedi.

ZirveFest’te Selfie Damgası

Üç gün boyunca konserler, söyleşiler ve etkinliklerle renkli görüntülere ev sahipliği yapan ZirveFest’e sel-fie pozları damgasını vurdu.

Öğrenciler, festivalde yer alan tüm etkinliklerde son dönemlerin en büyük moda akımlarından biri haline gelen yüzlerce selfie fotoğrafı çekti. Binlerce kişiyi aynı karede toplayan konser ve etkinlik selfieleri bü-yük beğeni topladı.Zirve Üniversitesi Sinema Televiz-yon Kulübü tarafından düzenlenen selfie yarışmasına yüzlerce öğrenci katıldı. Festival boyunca en güzel selfie fotoğrafını çekip #zirvefest etiketiyle sosyal mecralarda paylaşanlar Gökhan Türkmen’le yemek yeme şansını elde etti.

Page 31: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

292014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 32: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr30

Seyirciyle ilk buluşmanızdaki heyecanınızı me-rak ediyoruz. İlk yayınınızda hissettikleriniz ve bugünü karşılaştırdığınızda neler hissediyorsu-

nuz? Kameraya alışmanız kolay oldu mu yoksa hala bir çekingenlik var mı?•Evet kamerayla aramızda güzel bir ilişki var ama bunun oluşması için yılların geçmesi gerekiyordu. İlk başlara gider-sek sanırım 1999 yılıydı. Kanal E’de çalışıyordum. Bir kriz yayınıyla başladı her şey. Ben tam mesaiden çıkmak üze-reyim, o zaman seslendirmeleri yapıyorum, haber perforele-rini yapıyorum ve genel yayın yönetmeni geldi bana dedi ki;

“Bugün hazırlan yayına sen çıkıyorsun.” Gece spikeri işten çıkarılmış beni arıyorlar. Aman dedim ben nasıl yapayım? Olur mu, olmaz mı derken kendimi yayında buldum. Şansa bakın ki ilk günümde kriz yayını yaptım. Türk hava yolla-rı uçağı kaçırıldı ve ilk yayınım da ilk bültenimde ben Türk Hava Yolları uçağı kaçırıldığı için dönemin İçişleri bakanı Meral Akşener’le telefon bağlantısı yaptım. Tabii ki çok he-yecanlıydım, yaprak gibi titriyordum ama bu heyecan bana ayrı bir motivasyon sağladı. Gerçekten başarılı bir yayın oldu ve bu şekilde başladık kriz yayınıyla. Şimdi bakıyorum aynı heyecanı taşıyorum. Elbette çok önemli yayınlarda he-

Röportaj:: Kübra Fırat

“İnsanlar Haberciyi Değil, Haberi İzlemeliler”

Page 33: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

312014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

yecan oluyor, olmuyor değil ama bütün genç arkadaşlarıma aktardığım gibi hiç bir zaman heyecanınızı ve stresinizi yok etmeyin. Küçük heyecanlar küçük stresler her zaman için başarıyı getirir bize.

Spikerlik, sunuculuk, gazetecilik, akademisyenlik gibi bir çok işlerde bulunuyorsunuz bu işlerin içinde en çok hangisinde kendinizi buluyorsunuz ?•Ben bakın yaşam koçluğu da yapıyorum. Moderasyon var sizin saymadıklarınız içinde. Dublajlar var. Ama hakikaten en fazla hangisinde kendimi buluyorum diye kendime sordu-ğumda ki, sormama bile gerek yok. En fazla konferanslarda kendimi buluyorum. Kıbrıs dahil Türkiye’nin dört bir yanında seminerler konferanslar veriyoruz. Gerek eğitim gerekse ya-şam koçluğuyla ilgili başlıkları birleştirerek motivasyon se-minerleri, konferansları. En çok bundan keyif alıyorum. Aynı zamanda Gaziantep Zirve Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde eğitim veriyor olmaktan da çok mutluyum. Çünkü eğitime çok aç bir genç kitle var. Genç arkadaşlar beni inanılmaz mutlu ediyor. Yani işin eğitim yönü televizyonculuktan daha fazla heyecanlandırıyor diyebilirim.

Sağlıklı yaşama çok önem verdiğinizi hepimiz bili-yoruz. Burak Törün, özel hayatında spora ne kadar yer ayırıyor?•Hafta içi her gün gitmeye çalışıyorum. Gittiğimde de en az bir saat sporda kalıyorum. Ve bunun dışında bisiklete biniyo-rum. Yeme ve içmeme dikkat ediyorum.

Televizyonlarda sizce haber spikerleri nasıl giyin-meli? Saçı, makyajı nasıl olmalı? Bazı spikerlerin bu konuyu abarttığını düşünüyor musunuz ?•Bu bir ders konusu. Haber spikeri denilen kişi bir kere haberin önüne geçmemeli. İnsanlar haberciyi değil haberi izlemelidir. Dolayısıyla siz şık fakat çok dikkat çekici olma-malısınız. Erkek ise koyu renk bir takım elbise giyinmeli, be-yaz tonda yada mavi tonda bir gömlek giymeli. Çok gösterişli olmayan ama şık kravatlar takmalı. Kadınlarsa yine aynı mi-nimalde döpiyes diyeceğim ama döpiyes biraz moda oldu. Çok gösterişli olmayan ekrana gidebilecek şık kıyafetler. Saçları toplu, abartılı olmayan takılar, küpeler ve abartılı ol-mayan bir makyaj olmalı. Şimdi bakıyoruz bazı hanımlarımız öyle bir makyaj yapıyor ki örneğin sürdükleri ruja bakıyorum sanki yayından önce dudaklarını kapı arasına sıkıştırmış gibi, diğer yandan çok acayip bir saç modeli. Bu böyle olmamalı. Sade olmalı tabi. Az önce söylediğim gibi izleyici haberciyi değil haberi izlemelidir. Yani iyi bir haber sunucusu haberin önüne geçmemeli. Gerek mimik ve tavırlarıyla gerekse de kılık kıyafetiyle.

-Duygularınızı kontrol etmekte en çok zorlandığınız kahkaha atmamak için dudağınızı ısırdığınız ya da hıçkıra hıçkıra ağlamamak için kendinizi zor tutuğu-nuz haberler oldu mu ? •Beni duygusal anlamda çok etkileyen, ağlamamak için

kendimi çok zor tuttuğum haberler oldu. Genellikle bu ha-berler çocuklarla ilgili haberler oluyor. Ço-uklara şiddete da-yanamıyorum. Ayrıca tabiki şehit haberleri bizleri çok etkili-yor. Ben çocukları çok seviyorum. Benim bir küçük oğlum var, 13 yaşında adı Tuna. Bu sebepten dolayı çocuklarla ilgili olumsuz diyebileceğimiz haberler beni çok etkiliyor. Bunun dışında terörle iliği şehit haberleri gözlerimizin çok fazla dol-masına sebep oluyor. Beni güldüren haberler tabi ki oluyor. Ama beni kahkaha atma noktasına getiren anım ATV’de ya-şandı. Arkadaşlarım karşımda çok komik şeyler yaptılar beni güldürmek için. Çünkü ben istediğinizi yapın ne yaparsanız yapın etkilenmiyorum dedim. Onlar da iddiaya girdiğimiz için böyle bir şey yaptılar. Böyle artık son anda kahkaha atacak-tım ama yine de iddiayı ben kazandım.

Yayına çıkmadan önce mutlaka yaptığınız, yapınca uğur getirdiğine inandığınız şeyler var mı?•Yok. Bir hopono pono tekniği vardır. Bu havailerin kullan-dığı ortam enerjisini temizlemeye yönelik bir şeydir bu. 4 cümleden oluşur.• Seni Seviyorum• Özür Dilerim• Lütfen Beni Affet• Teşekkür ederim.Hopono Pono. Sırf haberlere çıkarken değil bir yolculuğa çı-karken, bir işe başlarken uğur olsun diye yaparım hopono ponoyu.

Peki Gaziantep’te Zirve Üniversitesi’nde olmaktan mutlu musunuz? •Kariyerimde zirveye giden yolda ivme kazandırdı. Ben çok keyif alıyorum burada çalışmaktan. Evet yorucu oluyor, ge-cenin ikisinde kalkıp buraya geliyorum aynı gün geri dönüyo-rum ama ben buradaki genç arkadaşlarımla bildiklerimi pay-laşınca çok mutlu oluyorum. Benim için zaten mutlu olmanın yoludur bende olanı paylaşmak. Şöyle düşünün bir kap var ortada meyve kabı mesela, hangi meyveyi koyarsanız başı-nızı çevirmeden elinizi uzatıp aldığınızda size gelecek olan meyve muhtemelen o olacak. Elmayı fazla koyuyorsanız elma. Ben yaşamı da bir kap gibi düşünüyorum. Hangi mey-veyi çok almak istiyorsam onu koyuyorum. Benim en fazla almak istediğim meyve mutluluk meyvesi. Mutluluk meyvesi de öncelikle mutlu olmak isteyen insanları mutlu ederek, on-ların öğrenmek istediği şeyleri öğreterek, duymak istedikleri

Size göre bu meslekte dış görünüş, ses tonu ve etkili konuşma ne derece önemli ?

•Etkili iletişimde bir formül vardır. Beden dili ve imaj %60’ı oluşturur, ses tonu %30’u oluşturur, kelimeler %10’u oluşturur. Kelimelerden kastımız bilgi. Yani sırf beden diliniz, imajınız ve ses tonunuz %90 yapıyor. Dolayısıyla siz %90 insanları imajınız ve ses tonunuz-la etkilersiniz.

Page 34: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr32

şeyi duyurarak, yada onlara yardımcı olarak yapıyorum. Bunu da Zirve Üniversitesi’nde çok güzel ger-çekleştiriyorum.

Pek çok kuruluş tarafından ‘Yılın haber spikeri’ ödülünü aldınız. Ekranda ya da radyoda spikerlik yapmak isteyen gençlere ne gibi tavsiyelerde bulu-nursunuz ?•Kendileri olsunlar sadece ve kitap okusunlar. Çünkü haber spikerliği artık günümüzde promter dediğimiz akan yazıyı okuyarak gerçekleştirilmiyor. Haber spikeri denilen adam bir kere entelektüel olmalıdır. Dolayısıyla kendi konusu dışında yani iletişim dışında çok fazla kitap oku-mak zorundadır. Haber kanalında çalıştığınızı düşünün her an kriz yayını oluyor, canlı ya-yın oluyor. Her an soru soruyorsunuz politika-cısına, gazetecisine, bürokratına vesaire. Bu durumda bizlerin soru sorma refleksle-rimizi geliştirmek için gündemi takip etme-miz gerekiyor, köşe yazarlarını çok iyi takip etmemiz gere-kiyor, özellikle karşıt görüşte olan yazarları takip etmemiz gerekiyor. Bunu yaptığımız takdirde biz soru sorma refleksi-mizi geliştirebiliriz. Bunun yanı sıra iyi bir sunucu dediğimiz kişi aynı zamanda iyi bir hatiptir. İyi bir konuşmacıdır. İyi bir konuşmacıda olması gereken özellik az önce söylediğim gibi konusu dışında da engin bilgiye sahip olması gerekir. Çünkü doğaçlama konuşma yapıyorsunuz, örnekler vermeniz ge-rekir, konuşmayı renklendirmeniz gerekir, bunun için sizin başta kişisel gelişim kitabı, psikoloji kitaplarını, felsefe ki-taplarını, sosyoloji kitaplarını sıklıkla takip ediyor ve okuyor olmanız lazım. Bir de her zaman için mizah duygusuna sahip olmanız lazım. Bunu geliştirecek kaynaklarla da beslenmek zo-rundasınız.

Bir çok iş yaptınız bunlardan biri de DJ’lik. Sanki spikerlik daha resmi bir iş ama DJ olmak bambaşka bir şey... En çok kendinizi hangisine yakın buluyor-sunuz? •Bu soruyu bana 15 yıl önce sormuş olsaydınız, ben Disc Jockeylik derdim. Çünkü o zaman çok ciddi bir müzik arşivim vardı. Piyasayı çok sıkı takip ediyor ve keyif alıyordum. Gitar çalıp şarkı da söylüyorum ben. Ama bugün için artık ben te-levizyon derim tabiki.

O zaman soralım, hangi şarkı veya hangi albüm?•Öyle bir saplantım yok. Benim için özel şarkılar var tabi. Ama öyle bir saplantım yoktur. Ben müziği çok seviyorum,

özellikle sıkı bir caz dinleyicisiyimdir. Eskiden çok fazla Rock dinlerdim ama şimdi belki yaşımın getirdiği olgunluk biraz daha caz sinatra style tarzı şeyler dinliyorum, çok keyif alı-yorum. Ne yazık ki artık çok fazla dinleyemiyorum. Entere-sandır gitarla Türkçe şarkılar çalmayı eski 60’lı yılların 70’li yılların şarkıları hani aranjman dedikleri unutulmayanları çalmayı çok seviyorum. Bir de ben Orhan Gencebay has-tasıyımdır. Orhan Gencebay’ın şarkılarını gitarımla çalmayı çok seviyorum. Çünkü şöyle bir şey var. Benim rahmetli an-nem çok güzel Türk sanat müziği söylerdi. Dayım Allah uzun

ömürler versin çok gü-zel Türk sanat müziği okuyor. Dayım bize geldiğinde bizim evde fasıllar olurdu. Şimdi her sofraya oturdu-ğumuzda bana Türk sanat müziği okutu-yorlar. Tabi aileden bir miras bana. Gitarla çalmamı istiyorlar. Türk sanat müziği gitarla söylenmediği için ben de neler ya-pabilirim derken bir baktım arabesk şar-kılar çıkardım gitarla,

enteresan bir şekilde ama en fazla çalıp söylemeyi sevdi-ğim, keyif aldığım ise Orhan Gencebay. Çünkü çok büyük bir müzisyen bence.

Şehir olarak Gaziantep’i nasıl değerlendirirsiniz?•Gaziantep bana kilo kazandırdı. Ama ağır yolculuk ko-şullarında o kiloları kaybettirdi. Şaka bir tarafa az önce de söyledim. Antep, kariyerimde zirveye giden yolda çok büyük bir ivme ve vizyon kazandırdı. Antep bana harika bir çevre kazandırdı. Antep otantik kültürün zenginliğini kazandırdı. Birebir onun içinde yaşama şansını kazandırdı. Daha ne di-yeyim?

Bir röportaj sırasında bestelerinizin olduğunu söy-lemişsiniz. Bu besteleri ileride veya yakın zamanda değerlendirmeyi düşünür müsünüz ?•Düşünüyorum ama nasıl değerlendireceğimi bilmiyorum.

Albüm çıkarmak mesela?•Belki albüm olabilir ama ben ne bileyim hani Türkiye’nin gözde bir sanatçısına şarkılarımı verebilirim. O şekilde de değerlendirmiş olurum.

Katıldığınız ve çok değerli bilgilerinizi bizlerle pay-laştığınız için çok teşekkür ediyorum.•Ben de teşekkür ediyorum. Siz şimdi birinci sınıftasınız, seneye kısmet olursa derste daha çok konuşacağız. Bütün Zirve ailesine ve öğrencilerime başarılar diliyorum.

Page 35: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

332014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

21

www.hursiad.com

Sonbahar 2013 - Yıl:5 Sayı:6

HÜR SANAYİCİ ve İŞ ADAMLARI DERNEĞİ BÜLTENİ

yılyıl

GELEN HEYETLER

erbalcı

Page 36: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr34

Zirve Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Adnan Tönel’in yönettiği “Türk Sineması 100.Yaşında” paneli 10 Nisan Perşembe akşamı Beyoğlu Akbank Sanat Merkezi’nde gerçekleş-tirildi.

Haber: Enes Faruk Nom

Page 37: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

352014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Sinemada isminden söz ettiren ünlü yönetmen Reis Çe-lik, Sinema Yazarı ve Eleştirmeni Burçak Evren, Mar-mara Üniversitesi İletişim Fakültesi öğretim üyesi ve

Sinema Yazarı Prof. Dr. Şükran Esen Türk sinemasının geç-mişten günümüze geçirdiği aşamaları gözler önüne serdiler.

Programın moderatörlüğünü yapan Doç. Dr. Adnan Tönel izleyenlerin de panele katılımını sağladı. Katılımcıların gö-rüşleri sırasıyla şöyle:“Tarih, belgeyle yazılır, söylentiyle, kulaktan dolma bilgiyle değil.” diye söze başlayan Burçak Evren sinema tarihi ya-zılırken yerli ve yabancı belgelere başvurulması gerektiğini vurguladı. Türk Sinemasının birçok badireyi geride bıraktığı-nı anlatan Burçak sözlerine şöyle devam etti: “Bizim sinemamızda yaşadığımız çok garip hadiseler oldu. İstanbul Boğazını gösteren bir filmimiz, boğazın stratejik noktalarını gösteriyor, Ruslar bunu öğrenebilir diye sansür uygulanarak gösterimden kaldırıldı. Yine Anadolu’da çekilen bir filmde ekinlerin boyu kısa gösteriliyor diye sansüre tabi tutularak gösterimi yasaklandı. Her askeri ihtilal, bu ülkede sinema üzerinde köklü değişimlere sebep oldu. Uygulanan sansür, Türk sinemasının çağdışı kalmasında en büyük etken olmuştur. Fakat buna rağmen sinema sektörü; sinemasever yapımcı ve yönetmenlerin gayretleriyle yoluna devam etti. Devlet ve merkezi yönetim, sanatın diline her zaman mesa-feli ve buyurgan olmuştur. “Benim istediğim gibi sanat yapa-

caksın” baskısı hep olagelmiştir.“Devlet parasıyla sanat olmaz. Devletin parasıyla, devlet ve hükümet eleştirilebilir mi? Çektiniz diyelim, gösterime soka-cak bir salon bulabilir misiniz?” sözleriyle izleyenlerin dikka-tini çeken Burçak Evren; “Sinema sektörü yapım, dağıtım ve gösterim olarak üçayak üstüne oturur. Sinema sanatı özgür olmalı. Devlet korkusuyla çekemediğimiz filmler devreye gir-meyince, seyircimiz son teknolojiyle ambalajlanmış Ameri-kan sinemasına kaydı.” diyerek eleştirilerini dile getirdi.

Marmara Üniversitesi İletişim Fak. Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şükran Esen ise Türk sinemasının bir türlü endüstrileşeme-diğini buna rağmen inatla hayatta kalma mücadelesini ver-meye devam ettiğini söyledi. Sinemanın geçmişten günü-müze geçirdiği aşamaları anlatırken; “Bizim Türk sineması ilk dönemlerde bir sosyal iletişim aracı olarak kendini belli ederken sonraki yıllarda ideolojilerin ve düşüncelerin yan-sıtıldığı bir konuma ulaştı. Göç, yoksulluk ve hükümet icra-atlarının hicvedildiği yapımlar 1970’lerden itibaren devreye girdi. Fakat 1990’lardan sonra dünya sinema patronlarının ve dağıtım tekellerinin etkisinin görülmeye başlandığı yıllar oldu.” dedi.

Sinema yönetmeni Reis Çelik ise “Sinema; rüya, hayal, yalan ve sanatın pazarlanmasıdır. İnsanları, düşündüğünüz şeylere ortak olmasını sinema ile sağlıyorsunuz.” diyerek sinema yapıtının gücü üzerinde durdu.

Page 38: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr36

Röportaj:: Kübra Fırat

Biz, Doç. Dr. Adnan Tönel’i Öğrencilerini sevip sayan çok başarılı ve çok değerli bilgileri ile bizleri aydınlatan bir hoca olarak tanıyoruz.

Peki Adnan Tönel onun dışında kimdir? •İstanbul doğumluyum, on yedi yaşında mesleki olarak ilk para kazandığım iş gazetecilik. Lise yıllarında, hafta sonu fotoğraf makinamla amatör küme futbol maçlarına gider karşılaşmaların fotoğraflarını çekerdim. Karagümrük’te Vefa Stadı’nda. Bir yandan futbolculara yıldız verir, bir yandan da kale arkasında gol anının fotoğrafını çekmeye çalışırdım. Çalıştığım ilk gazete Türkiye Gazetesi spor servisiydi, daha sonra Bulvar ve Hürriyet gazetesi spor servislerinde çalış-tım. Lise bittiğinde fotoğraf çekmeyi öğrenmiştim.

İlk sahneye çıkışım ise sekiz yaşında Mehmet Akif Ersoy ilk okulunda Namık Kemal’in “Vatan yahut Silistre” oyununda İslam Bey rolü ile gerçekleşir. Sahnenin birinde cephede yaralanıp hastaneye getiriliyorum. Hastanede de tutkal ku-tusunun kapağını aksesuvar olsun diye burnuma koyuyorlar. Oksijen veriliyor hastaya sansın seyirci diye. Ben ise tutkal kokusuna reaksiyon veriyor ve her seferinde atıyorum bu ka-pağı burnumla yere. Seyirci baygın birinin bu hareketine na-sıl gülüyor anlatamam... Sonra orada bir şeyi keşfediyorsun işte, komediyi. On yıl kadar “İstanbul Radyosu Çocuk Saati” nde, “Arkası Yarın” programlarında görev aldım. Üç radyonun kuruluşunda bulundum. Radyonun yayın yönetmenliği, kültür koordinatörlüğü, müzik direktörlüğü gibi görevlerini yaptım. Şimdide burada Zirve Radyo’da bilgi birikim ve tecrübelerimi paylaşmaya hazırlanıyorum. Bölümde de “Yapım Yönetim” , “Sunuculuk” derslerini vermem iyi bir tesadüf oldu.

Neden bu mesleği seçtiniz? Bu mesleğin artıları ve eksileri nelerdir?•Hem sahne sanatları akademisyeni hem de bir iletişim akademisyeni olmam çok değerli. Bu iki mesleği birbirinden koparmadan sürdürdüm yıllarca. Sevdiğim için bu sektörde-yim. Her ikisi de çok çalışmayı gerektiriyor.

İyi bir oyuncu olmak için çok çalışmak mı yoksa yetenek mi gerekiyor?•Yetenek %1 çalışmak % 99 bu işlerde. Belirlediğiniz bir

İletişimde başarı, oyunculuk ve yetenek hakkında keyifli bir sohbet

Page 39: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

372014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Şu anki kariyerinize gelene kadar hangi aşamaları seçtiniz?•Milliyet Gazetesi’nde Radyo Kulüp, ardından Radyo D‘de müzik direktörü oldum. Beyazıt Öztürk Radyo D’de iyi bir çıkış yakalamıştır. Bülent Ortaçgil Radyo D’de program yapmıştır. Bulutsuzluk özlemi Neşat Yavaşoğul-ları ilk kez bu radyoda DJ’lik yapmıştır. Daha sonra Fatih Altaylı radyolar koordinatörlüğüne getirilince istifa et-mek zorunda kaldım. Daha sonra Show Radyo, Metropol FM, Hür FM’de programlar hazırladım. İstanbul Televiz-

yonu (TRT 2 de) Hülya Alp müdürken televizyonun tanı-tım sesiydim. 2000 yılında Kanal E televizyonunda kültür koordinatörlüğüne başladım iki yıl sürdü. Orada üç tane de kendi programım vardı. Kültür ajandası programı “Art Vizyon”, Mozaik ve Kısa Sınır Tanımaz. “Kısa Sınır Tanı-maz” kısa film çeken sinemacıların, üniversitelerde eği-tim alan öğrencilerin stüdyoya canlı yayın konuğu olarak davet edilmesi ve filmlerinin gösterilmesi üzerinden ya-yın yapıyordu. Bu programları hem hazırlıyorsunuz hem sunuyorsunuz öyle düşünün.

Page 40: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr38

alanda sebat eder ve üstüne oynarsanız ve tekrar ederseniz yaptığınız işi zaten hedefinize ulaşırsınız.

Günümüzde Artık Tiyatrolara rağbet çok az. Karga İsimli Grubunuzla yaptığınız gibi sokak tiyatrosu yapılsa dikkat çekici olur muydu?•Karga diye bir grubumuz vardı. O zamanlar çeşitli mekan-larda; dış mekanlarda, iç mekanlarda sokak performansları yapardık. Şimdilerde Zaman Gazetesi yazarı Hilmi Yavuz’la dostluğumuz o zamanlara kadar gider çünkü İstanbul Be-lediyesi Kültür Müdürlüğü yani Hilmi Yavuz bana sponsor olurdu. O zamanlar yapardık çeşitli mekanlarda sokak tiyat-rosu ama artık sokak kirlendi, sokak başka amaçlar için kul-lanılmaya başlandı ve biz sokakta sanat yerine akademide sanat yapmaya başladık.

Oyunculukta yetenekten çok görselliğe önem verildiği düşünülüyor. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz ?•Evet yetenekten çok görselliğe önem veriliyor. Oyun-culukta bu böyle ama izin verirseniz bunu ikiye ayırayım. Televizyon da ve tiyatroda oyunculuk. Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu” filminin Altın Palmiye kazanmasıyla bu yıl gu-rurlandık. TV Dizileri de birazcık sinema kokulu çekilmeye başladı. Görselliğe yatırım yapan yapımcılar, genç yetenek-ler dizilerde iyi oyuncular beni umutlandırıyor.

İnsanların dediği gibi bu camia gerçekten tehlikeli mi? •Şimdi tehlike demeyelim risk diyelim. Örneğin, Beren Saat bir oyunculuk seçmesinden çıkmıştır. Ali Poyrazoğlu bu seçmelerde Show TV ile birlikte Anadolu’nun köylerinde dolaşırken Beren Saat dikkatini çekmez ama TV kuruluşu-nun yöneticisinin uzak görüşüyle “ben bu kızda bir şey gö-rüyorum” demiş ve şimdi Beren Saat’in elinden tutmuştur. Anadolu’nun pekçok kasabasında yetenekli gençler sırasını bekliyordur şu an buna eminim. Yani öyle bir kişinin sözüyle bir insanı karalamak yok etmek artık kolay değil. Yetenekli ve azimliyseniz birileri tarafından muhakkak görüleceksi-nizdir. O nedenle sabretmek, çalışmak üstüne gitmek bu işlerin gizli şifresidir. Doğru dürüst bakmanız gerekiyor ha-yata.

Sizin de dediğiniz gibi hayatın replay tuşu yoktur. Hayatta pişman olmamak için neler yapmalıyız bu camiada?•Yani hakikaten burada bir kere oynuyoruz. Onun için içi-mizin temiz olması önemli. Bu işin burada replay tuşu yok ama başka bir yerde bir replay tuşuyla her an karşı karşıya gelebiliriz o zaman da bizim verecek cevaplarımızın olması gerekiyor. Bu camiada bu işi doğru yapanlar da var. O safta olmanız gerekir.

Page 41: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

392014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 42: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr40

Bu doğrultuda günümüzde birçok devlet kurumunun facebo-ok, twitter hesapları bulunduğunu, yazılı metnin yapacağı etkiyi facebook üzerinden paylaşılan bir video ya da birkaç kelimeden oluşan bir tweet’in sağlayabileceğine dikkat çeken Ceylan, “Böyle çarpıcı paylaşımlar sayesinde kurul-mak istenen iletişimin hem etkisi artmakta hem de en az maliyetle en kısa sürede gerçekleştirilebilmektedir. Sosyal medyadan olumlu ve olumsuz yönde etkilenen en büyük grup interneti yaygın şekilde kullanan genç kuşaklardır. Bilgi teknolojilerini yakından takip eden gençlerin haberleşmenin daha hızlı ve özgür bir şekilde yürütülebilmesi için sosyal medyayı tercih etmekte olduklarını görüyoruz. Gençlerimiz bu mecrayı kullanırken bazı hak ihlallerine ve bilişim suçla-rına karışmaktadırlar. Bu konuları tartışmak ve çözüm öne-rileri üretmek üzere organize edilen sosyal medya çalışta-yının verimli geçmesini diliyorum. Disiplinlerarası bilimsel çalışmalar ışığında ortaya konacak verilerin gençlerimiz açısından çok faydalı olacağını umuyorum.” diyerek bütün katılımcılara teşekkür etti.

Sosyal Medyanın Ergenler Üzerindeki Etkisi Çalıştayı

Sosyal medya ortamında gerçekleştirilen iletişimde bilişim suçlarını da beraberinde getiriyor. Gençlerin ve ergenlerin sosyal medya ortamlarını nasıl kul-landıklarını ve bundan nasıl etkilendiklerini ortaya çıkarmak maksadıyla akademik çevreler ve üniver-sitelerle işbirliği yaparak bilimsel bir sonuca varmak için Nevşehir Emniyet Müdürlüğü tarafından 29-30 Ekim ve 1 Kasım 2013 tarihlerinde “Sos-yal Medya Araçlarının Ergenler Üzerindeki Etkisi” adlı bir çalış-tay düzenlendi.

Page 43: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

412014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Proje Aşamasından Çalıştaya•Yapılan araştırmalarda birçok kuruluşun güvenli internet ortamlarının kurulumu, internet bağımlılığı ile ilgili çalış-malar masaya yatırıldı. Nevşehir Emniyet Müdürlüğü önce proje olarak 7 hedef belirledi. Bu hedefler;

1-Ergenlerin kullandığı ortamlarda güvenli internet kullanı-mını yaygınlaştırmak2-Sosyal medyanın pozitif bir sosyalleşme aracı olduğu bi-lincini oluşturmak 3-Sosyal medya yoluyla işlenen suç ve suç unsurları ile mü-cadele etmek4-İnternet bağımlılığının ergenler üzerindeki negatif etkile-rini azaltmak 5-Sosyal medya araçlarının kullanımı ile ilgili bilimsel bir rapor hazırlayarak çözüm ve öneriler konusunda bir eylem planı hazırlamak 6-Kurumlar arası işbirliği ağlarını kuvvetlendirmek7-Sosyal sorunların çözümüne ve politika üretim sürecine ergenleri dahil etmek.

“Facebook Kullanımında Türkiye, Dünya 4’üncüsü”•Açılış konuşmalarının ardından “Sosyal Ağ Kavramı” konu-lu birinci oturumuna geçildi. Ege Üniversitesi İletişim Fakül-tesi Kurumsal İletişim Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Beril Akıncı Vural, geleneksel medya olarak adlandırılan radyo,

televizyon ve gazetelerin günümüzde hala işlevini devam et-tirdiğini, ancak “Web 2.0” gibi uygulamaların birey, toplum ve kurumlar için muazzam açılımlar sunduğunu belirterek “Türkiye’de sosyal medya araçları kullananların sayısı her geçen gün artıyor. Bunun büyük bir kısmını ise 18-24 yaş ara-lığındaki gençler oluşturuyor. Ancak kimse korkmasın, bu ge-leneksel medyanın öldüğü bittiği anlamına gelmiyor.” dedi.

Sosyal medya kullanımının ülkemizde birçok ülkeden daha hızlı yaygınlaştığını anlatan Vural, Türkiye’nin 2012’deki ra-porlara göre sosyal medya kullanımında 5’inci sırada yer aldığını, facebook kullanımında ise dünyada ABD, İngiltere ve Endenozya’dan sonra 4. sırada olduğunu kaydetti.

“Sosyalleşmenin Dijital Boyutu”•Sosyal medyanın hız, esneklik, demokratikleşme ve enfor-masyonun artışı gibi önemli ve kilit kavramlara katkısının ol-duğunu ifade eden Vural, “Ancak diğer yandan dijital kültür

Proje Çalıştaya Dönüştürüldü

•Proje, ulusal düzeyde genişletilerek Aile ve Sos-

yal Politikalar Bakanlığı, Polis Akademisi Baş-

kanlığı, İstanbul Üniversitesi, Yaşar Üniversitesi,

İzmir Ekonomi Üniversitesi başta olmak üzere

birçok Üniversite’nin ortaklığında bir çalıştaya dö-

nüştürüldü. Türkiye genelinde 300’e yakın akade-

misyen, psikolog ve avukatın katılımıyla Ürgüp Pe-

rissia Otel’de gerçekleştirilen Çalıştay’da, iki gün

boyunca “Sosyal Ağ Kavramı, Medya ve Toplum-

sal Katılım, Sosyal Medya ve İletişim Yön-temleri,

Medya Stratejileri, Ergenlerde İnternet Kullanımı

ve Bağımlılığı” gibi konu başlıklarında oturumlar

geçekleştirildi.

Page 44: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr42

içerisinde dijital eğitim, dijital korsanlık, siber suçlar, siber güvenlik üzerinde çalışılması gereken konular olarak karşı-mıza çıkıyor.” diye konuştu.

Yeni neslin dijital dünya üzerinden sosyalleştiğini, kendini ifade edebildiğini bu mecralardan artık geriye dönüş olma-yacağını ifade eden Vural, şunları kaydetti: “Dijital ortamda sosyalleşiyoruz. Bu kişiler arasındaki ileti-şim bizim bildiğimiz geleneksel dünyanın analog modlarının

sosyalleşmesinden oldukça farklı. Ben bu mecralardan artık vazgeçilmeyeceğini biliyorum. Geri gidemeyiz. Bu mecrala-rı kullanacağız. Ama bu mecralarda sosyalleşirken, yaşam pratikleri içerisinde eşimiz, dostumuz, arkadaşlarımızla bildiğimiz kişisel iletişimlerimizi korumakta fayda var diye düşünüyorum. Keşke her yeniliği gençlik olarak, toplum ola-rak hızlı bir şekilde benimseyebilsek ve bunları etik bir duruş içerisinde bireysel, ulusal ve kurumsal çıkarlarımız doğrultu-sunda etkin bir şekilde kullanabilsek.”

Yeni Dijital Ekosistem

Zirve Üniversitesi ve Bilgi Üniversitesi’nde Dijital İleti-şim ve Sosyal Medya dersleri veren Öğretim Görevlisi Ercüment Büyükşener ise yaptığı sunumda salondakilere çarpıcı bilgiler aktardı. “Sosyal Medya” kavramı yerine artık “Yeni Dijital Dünya”dan bahsetmemiz gerektiğini vurgulayan Büyükşener, sektörün çok hızlı ve çok karma-şık bir şekilde geliştiğini söyledi.

Alışkanlıkların hızla değiştiğini söyleyen Ercüment Bü-yükşener; Veri gazeteciliği, vatandaş gazeteciliği, dijital turist, dijital vatandaşlık gibi kavramların hayatımıza gir-

diğini, bu nedenle dijital ortamı yönetebilecek gençler yetiştirilmesi gerektiğini söyledi.

Büyükşener sözlerine şöyle devam etti: “Yeni kural ve yasaklar çıkarmayalım, buna karşılık yeni değerler üre-telim, gençler kendi oluşturdukları değerler üzerinde kümeleşiyorlar. Artık bazı paradigmalar yıkılıyor. Bunu devlet idarecilerimiz ve yöneticilerimiz görmeli. Yeniden düşünüp gelişen teknolojiler muvacehesinde yeni değer-ler eko-sistemi oluşturulmalı. Eğitim sistemimiz medya ve dijital okuryazarlık üzerine eğilmeli, dijital bilinç ge-liştirilmeli ve gençlerimizin sosyo-psikolojik durumları göz önüne alınmalı.”

Page 45: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

432014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 46: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr44

Haber: Ahmet Zaterci

Zirve Üniversitesi hakkında detaylı bilgi almak amacıyla Rektör Prof. Dr. Adnan Kısa’nın makamına çıkıyoruz. Sempatik ve sıcak tavırlarıyla herkese kapısını açık tutan Rektörümüz, sorduğumuz sorulara içtenlikle cevaplar verdi. Zirve Üniversitesi’ni uluslararası boyuta taşımak için her türlü fırsatı değerlendiren Prof. Dr. Adnan Kısa, üniversite olarak bu sene ilk defa 4 yıllık mezun verdiklerini söyledi.

“En Hızlı Uluslararasılaşan Üniversite”

Page 47: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

452014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Üniversitenin rektörü olarak Zirve Üniversitesi’nin öne çıkan özellikleri hakkında neler söyleyebilirsiniz?•Zirve Üniversitesi’nin akademik kadrosunun %70’i dok-torasını yurt dışında tamamlamıştır. Uluslararası fiziki ve teknik alt yapısıyla birlikte coğrafyasının tüm güzellikleri kampüs içerisine taşıyan ve global eğitim anlayışı ile öğren-cilerine kaliteli bir eğitim fırsatı sunuyor.

Modern dil laboratuvarlarında gerçekleşen İngilizce eğitim uluslararası geçerliliğe sahiptir. Hazırlık Bölümü’nde dersler Amerikalı eğitmenlerin dahil olduğu uzman bir kadro tara-fından verilir. Dileyenler eğitiminin bir bölümünü ABD’deki anlaşmalı üniversitelerin kampüsünde alabilir. Zirve Üniver-sitesi aynı zamanda bir TOEFL Merkezi’dir. Ayrıca öğrenciler ikinci dil olarak Arapça, Çince ve İspanyolca gibi dilleri öğ-renebilmektedirler.

Zirve Üniversitesi’nde teknoloji eğitimin vazgeçilmezidir. Kayıt yaptıran her öğrenciye bugüne kadar Apple MacBook Air dizüstü bilgisayar verdik. Kampüs içerisinde bölgenin en hızlı internetiyle gençler diledikleri mekandan derslerini öz-gürce takip edebilirler.

Bu anlattıklarınıza ilaveten öğrencilere sunulan sosyal imkanlar nedir?•Üniversitemiz Kültür ve Sanat Şube Koordinatörlüğü olarak, öğrencilerimizin kendilerini ve düşüncelerini ifade ederken iletişim engellerinin olmadığı, bireylerin birbirleri-ne sevgi, saygı ve hoşgörü ile yaklaştığı, güven ve dürüstlük duygusunun hakim olduğu bir ortamda kabiliyetlerini kulla-nabilmeleri ve sergileyebilmeleri amacı ile boş zamanlarını en iyi şekilde değerlendirebilmeleri için olanak sağlanmak; yeni ilgi alanları ile birlikte dinlenme ve eğlenme alışkanlığı kazanmalarını sağlamak, kişisel bilgi ve becerilerini arttırıcı faaliyetler yapmak, güzel sanatlarla ilgili faaliyetleri izleme-lerini, isterlerse bu faaliyetlere katılmalarını da temin etmek amacıyla aşağıda gösterilen hizmetler yürütülmektedir. Re-sim ve fotoğraf sergileri açmak, konser, konferans, tiyatro ve benzeri sanat ve kültür alanlarında faaliyetler düzenlemek ve bu maksatla bu çeşit faaliyetlerde bulunan kuruluşlarla işbirliği yaparak, öğrencilerimizin daha geniş ölçüde sanat ve kültür faaliyetlerinden yararlanmaları sağlanmaktadır.

Öğrencilerimizin boş zamanlarında ilgi ve yeteneklerine göre sanat ve kültür çalışmaları yapmaları için resim, fotoğraf, el sanatları, klasik dans, müzik ve benzeri faaliyet alanlarında kurslar, çalışma grupları, korolar oluşturmak, bu grup ve ko-roların, Üniversitemiz içinde ve dışında konser, gösteri, sergi gibi faaliyetlere katılmaları sağlanmaktadır.

Ayrıca şampiyonalara öğrencilerimiz katılmaktadır. Zirve Üniversitesi olarak herhangi bir spor dalında uzmanlaşmış öğrencilerimizi, desteklerimizle şampiyonalarda bizleri tem-sil etme şansı veriyoruz. Bir çok öğrencimiz de altın madal-yalarla dönüp gururlandırıyor bizi.

Gördüğümüz kadarıyla Zirve Üniversitesi’nde eğitim alan uluslararası misafir öğrenciler var. Bu konuda vereceğiniz bilgiler önemli. •Gaziantep Türkiye’nin en eski kültürlerine sahip şehirle-rindendir. Bugünse gelişmiş ekonomisiyle Türkiye’nin önde gelen merkezleri arasında yer almakta. Bu özel kent tarihi zenginlikleri ve modern şehir yaşamıyla buraya gelen öğ-rencilere çok şey katacaktır. Gaziantep günümüzde gelişmiş teknolojisi ve yükselen ekonomisi ile Türkiye’nin önde gelen marka şehirleri arasında yer almaktadır. Gaziantep Turizmin canlanmasının yanı sıra kurulan yeni vakıf üniversiteleri sa-yesinde de bir eğitim şehri olma yolunda ilerliyor.

Yaşanabilir kentler sırasında üst sıralarda yer alan Gazian-tep, bugün gelişmiş altyapısıyla marka şehirler arasında yer almaktadır. Bir çok kültürü içinde barındıran şehir tarihine özgü doku ve kültürüyle öğrencilerin tercih kaynağı. Dünya mutfağının yanında yöresel lezzetlerin bir hayli geniş oldu-ğu kent öğrencilerin yaşam merkezi haline gelmeye devam ediyor. Ayrıca Gaziantep’te birçok dernek ve sivil toplum kuruluşları sağladıkları burslarla tüm öğrencilerimize destek oluyor.

Uluslararası öğrencilerin barınma konusunda üniversitenin imkanlarından bahseder misiniz?

Zirve Üniversitesi öğrencilerine bir çok barınma imkanı sunmaktadır. Kampüs içerisinde Yer alan Nil Erkek öğren-ci Yurdu, Şehir merkezinde okula 20 dakika mesafede olan Gülfer Nakıboğlu Kız Yurdu ve yine şehir merkezinde olan Emine Hasırcı Öğrenci Yurtları bulunmaktadır. Üniversitemiz öğrencilerimize her türlü konforu beş yıldızlı otel kalitesinde sunmaktadır.

Uluslararası öğrenci adayı arkadaşlar neden Zirve Üniversitesi’ni tercih etmeliler?•Zirve Üniversitesi kurulduğu günden bu yana bir dünya üniversitesi olma hedefini belirlemiş ve bu yönde çalışmalar yürütmüştür. Bu nedenle üniversite bünyesinde yürütülen her faaliyet bu amaca yönelik şekillenmiştir. Akademisyen-lerimizin %70’inin yurtdışı doktoralı olması da bu amacı des-teklemektedir. Eğitim dillimizin İngilizce olması uluslararası öğrencilerin Zirve Üniversitesi’nde kendilerini özgür ifade edebilmelerini ve eğitime eşit katılımlarını sağlamıştır. Şu anda üniversitemizde 65 farklı ülkeden öğrenci olması bize, amacımıza yönelik doğru adımlar attığımızı göstermektedir.

Zirve Üniversitesi olarak biz öğrencilerimize kaliteli eğitim

Page 48: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr46

imkanı sağlıyoruz. Öğrenci odaklı eğitim anlayışımızda bizi tercih eden öğrencilerimiz yabancı dillerini geliştiriyorlar. Bizim eğitim dilimiz genel itibari ile İngilizce. Biz bunun ya-nında Fransızca, Almanca, İspanyolca, Rusça ve Arapça gibi dilleri seçmeli derslerde vererek öğrencilerimizi global dün-yaya hazırlıyoruz.

Zirve Üniversitesi’nin kampüsü fiziki ve teknolojik altyapısı ile adından sıkça söz ettiriyor. Kampüs alanımızın içinde bir erkek yurdumuz, kütüphanemiz, kapalı ve açık spor sahala-rımız aynı zamanda öğrenci merkezimiz mevcut. Biz öğrenci-lerimize kampüsün her alanında sınırsız teknolojiyi kullanma fırsatı sağlıyoruz. Elektronik altyapımızı Apple teknolojisiyle donattık. Tüm öğrencilerimiz bu altyapıdan faydalanıyor.

Zirve Üniversitesi olarak öğrencilerimize 5 özellik kazan-dırarak mezun ediyoruz. Bu onların iş hayatında herkesten bir adım önde olmasını sağlıyor. Öncelikle kaliteli ve güçlü akademik kadromuzla eğitimlerimizi veriyoruz. Gaziantep’in misafirperverliği ile öğrencilerimiz staj imkanlarını çok rahat buluyor. staj dönemi sadece bizde bir dönem değil her yıl yaz dönemi devam ediyor. Sadece Gaziantep ile sınırlı kalmıyo-ruz. Öğrencilerimize yurtdışında da staj imkanı sağlıyoruz. Global dünyada İngilizce artık dünya dili. Bizim de eğitim dilimiz İngilizce. Çok iyi bir şekilde eksiksiz İngilizce eğitimi veriyoruz. Öğrencilerimizi teknoloji ile buluşturuyoruz. Tüm laboratuvarlarımız bu teknolojik altyapımızla dizayn edildi.

Ve son olarak öğrencilerimize yurtiçinde ve dışında projeler üretme imkanı sağlıyoruz. Bu onların diğer rakipleri ile mü-cadele etmesini aynı zamanda mezun olmadan profesyonel-leşmesini sağlıyor.

Eğitim öğretim faaliyetlerinin dışında yabancı öğrencileri sosyal ve ekonomik olarak da destekliyoruz. Üniversitemiz tarafından sağlanan burslarla öğrenim hayatlarına devam eden uluslararası öğrencilerimizin her ihtiyacının takibi için Uluslararası Öğrenciler ve Yurtdışı Eğitim Birimi’ni faaliyete geçirdik. Bu birim uluslararası öğrencilerle birebir ilgilene-rek onları sosyal olarak da destekliyor. Uluslararası öğrenci-leri üniversitemize bağlı yurtlara yerleştiriyoruz ve barınma problemlerini ortadan kaldırıyoruz.

Kısaca bizi tercih edecek uluslararası öğrencilere bir çok imkan sağlıyoruz. Türkiye’de en fazla uluslararası öğrenciye sahip üniversiteler sıralamasında üst sıralardayız. Bu aslın-da uluslararası öğrencilerin niçin bizi seçmeleri gerektiğini gösteriyor. Zirve Üniversitesi olarak öğrenci odaklı eğitim anlayışımızda her şey öğrencilerimizin ihtiyacına göre dü-zenlenmeye, onları geliştirmeye ve mezun olduklarında ge-niş iş imkanlarıyla yetiştirmeye devam ediyoruz.

Sayın Rektör Hocam, verdiğiniz değerli bilgiler için çok te-şekkür ediyoruz.

Page 49: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

472014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 50: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr48

Öğr. Gör. Mehmet Akif BARIŞ

Balkanlardan Gelen Güneşli ve Sıcak Gezi Notları...Hepimiz çocukluğumuzdan beri hava durumu haberlerini izlerken biraz endişe duyarız. Rahmetli Ali Esin ile birlik-te başlayan klişe bir-iki cümle vardır: “Yurdumuz Balkanlardan gelen soğuk havanın etkisi altına girecek” ya da “Ülkenin batısında Balkanlardan gelen yağışlı hava etkili olacak”. İtiraf ediyorum küçükken ilk bir kaç izleyişimde Balkanların hava olayları ile ilgili bir yer olduğunu oradan soğuk ve yağışlı havanın üretilip üretilip ülkemize gönderildiğini sanmıştım. Tabi haritayla tanışınca işin gerçeğini anladım. Hava durumlarının “Erol Taş”ı Balkan-ların, Avrupa’nın doğusunda bir bölge olduğunu anlayınca da hakkındaki fikrim pek değişmemişti. Her ne kadar “Havalar nasıl olursa olsun, sizin havanız yerinde olsun!” şeklindeki vurdum duymaz sloganlarla rahatlatılmaya çalışılsak da yine bana soğuk ve kasvetli bir yer olarak geliyordu.

Page 51: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

492014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Çünkü bu endişenin tek nedeni hava durumu değildi. Tito’nun ölümünden sonra Yugoslavya’da ortaya çıkan ekonomik bunalım ve etnik çatışma haberleri bilinçleri-

mizi olumsuz etkiliyordu. Hele 15’li yaşlarımızda şahit oldu-ğumuz Boşnak ve Müslüman katliamı, atalarımızın bıraktığı eserlerin yok edilişinin görüntüleri yüreklerimizi derinden yaralamıştı. Arnavutluktaki iç-karışıklık ve yine Kosova’dan gelen katliam haberleri hepten Balkanlarla ilgili üzerimiz-de olumsuz izler bırakmıştı. Neyse ki NATO’nun duruma el koymasıyla Haziran 1999’dan itibaren şiddetli çatışmalar ve orantısız güç kullanımı bir ölçüde engellendi. 27 Mayıs’ta Lahey’deki Uluslararası Ceza Mahkemesi katliamcı Sırp li-der Slobodan Miloşeviç’i savaş suçlusu ilan edince yöne-timden indirildi. Akabinde yapılan anlaşmalar ile ülkenin bö-lünmesi bugünkü sınırlar çizilerek karara bağlandı. Dağılan Yugoslavya’nın yerine Hırvatistan, Slovenya, Bosna Hersek, Sırbistan, Karadağ , Makedonya ve Kosova olmak üzere 8 yeni ülke kuruldu.

Bütün bu gelişmelerden sonra Balkanların çiçeği burnunda ülkeleri hızla bir toparlanma sürecine girdiler. Demokratik yönetimlerin şekillenmesi, huzur ve refahın yeniden tesisi ile Balkan vatandaşları derin bir nefes aldı. Ekonomik ve

ticari anlaşmalar dahil her şeyin sil baştan kurulduğu bu ül-keler Avrupa ve Ortadoğu yatırımcılarının önemli bir pazarı haline gelmeye başladı. Türkiye de bu dönemde boş durma-dı, ülke yönetimleriyle iyi ilişkiler kuruldu, vize zorunluluğu birer birer kaldırıldı. Hal böyle iken doğal güzellikleri ile adeta bir açık hava müze hüviyetinde olan Balkan toprakları dış turizmin gözdesi haline geldi. Bilindiği gibi Balkanların vaktiyle Osmanlı topraklarına ait olması, ecdadın bıraktığı bir çok eser ve Müslüman halkın yoğunluğu Türk işadamları-nın ve gezginlerinin bu coğrafyaya ilgisini fazlasıyla çekiyor. Son yıllarda bir çok turizm şirketi uygun fiyatlarla turneler pazarlıyor. Sivil toplum kuruluşları ve başta Diyanet olmak üzere ülkemizin resmi kurumları Türkiye’den gezi program-ları düzenliyor.

Benim için de Balkanlar artık çocukluğumuzdaki gibi endişe edilecek bir bölge değil çevremizde gidip gelenlerin anlat-tıklarına göre görülesi topraklar olarak öneriliyordu. Özel-likle Bosna Hersek’i bir hayli merak etmeye başlamıştım. Arkadaşlarımızla muhabbet meclislerinde iyice dillendirir olduk. Özellikle son iki yıldır hayatımıza giren Arnavut ar-kadaşımız Marjus’un da cesaretlendirmesiyle bir Balkan Turu hayalini plana dönüştürdük. 8 günde 5 ülkeyi gezmeyi

Page 52: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr50

başarabileceğimiz bir plan. Gezi bittiğinde planı başarıyla uygulamıştık. Arnavutluk, Karadağ, Bosna Hersek, Kosova ve Makedonya’yı görme fırsatı bulduk. Biri başkent olmak üzere her ülkede ikişer, üçer şehir gezdik, kalelerine çıktık. Ha bir de unutmadan.. Başkenti Belgrad’a gitmediğimiz için saymıyorum; ayrıca Sırbistan’dan geçmiş, topraklarında –Müslümanların çoğunlukta olduğu Novipazar’da- bir gece kalmış olduk.

Neyse yediğimiz içtiğimiz bizim olsun, gördüklerimizi başla-yalım anlatmaya...

İlk şehrimiz Tiran. Arnavutluk’un başkenti deniz kenarında alımlı bir şehir. Kısa bir sahil boyu gezisinden sonra doğruca Tiran’ın en meşhur eğlencesi teleferiğine çıktık. Teleferiğe bindiğinizde hem şehri hem de muhteşem orman ve göl manzaralarını seyredebiliyorsunuz. Teleferik ağaçlık ve en-gebeli arazileri geçirerek çok daha yüksekçe bir yere çıkarı-yor. Buradan Adriyatik Denizi’ni ve ötesindeki İtalya kıyılarını rahatlıkla görebiliyorsunuz.

Arnavutluk’a gidip de tarihi Kuruja kentini görmeden olmaz. Kuruja Kalesi ve turistik pazarı görülmeye değer. Akşam ye-meği için Tiran’a dönüp Pizza atıştırmanız ve kalabalık bir kaç mekandan birinde kahve keyfiyle ilk günün yorgunluğunu atmak mutlu olmanıza yetiyor.

Sabah Karadağ için yola çıktık. İlk sınır pasaport kontrolü tecrübemizde endişeli olsak da 30-40 dk bekletilmenin dı-şında bir problem yaşamadan ülkeye girdik. Karadağ ile ilgili çok şey anlatılmıştı ama gerçekten ne kadar güzel bir ülke olduğunu tarif etmenin imkansız olduğunu görünce anladık. Sırasıyla Ulqin, Budva ve Kotor şehirlerini gördükçe güzelliği iliklerinize kadar hissedebiliyorsunuz. Yeşilliğin, kumsalın ve deniz maviliğinin en güzel kombinasyonlarının yaratıldığı ülkelerden biri Karadağ. Pırıl pırıl, inci gibi, denizi akvaryum gibi. Bulunduğumuz gün hava serin olduğu için yüzme şansı-mız olmadı ama tertemiz kumsalları var. Kotor aynı zamanda

Page 53: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

512014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 54: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr52

tarihi bir kale şehir. 45 dakika süren bir tırmanıştan sonra müthiş bir şehir ve koy manzarası yorgunluğunuzu unutturu-yor. Yine Budva şehrindeki Stefan Adası Karadağ’ın akıllar-da kalan güzelliklerinden.

Denize sıfır hostelimizde muhteşem bir Karadağ sabahına uyandıktan sonra Bosna Hersek için yola koyuluyoruz. İlk durağımız Mostar. Mostar’a varmadan Blogaj Alperenler tekkesine uğramadan olmaz. Orada bir mucizeye şahit olup tekkesinde biraz vakit geçirmenin, alabalığından tadıp çay eşliğinde manzarayı temaşa etmenin huzurunu anlatmam. Bu arada hasret kalmıştık, ilk Türk çayımızı orada içtik. Daha sonra şehir merkezine geçtik. Akıllardan silinmeyen Sırp yıkımından sonra tekrar onarılan tarihi Mostar Köprüsü ve Mostar turistik Pazar çok hareketliydi.

Mostar’dan yaklaşık 3 saatlik manzaralı bir yolculuktan sonra Saraybosna’ya geçtik. Saraybosna’yı detaylı gezebil-mek için aslında 2-3 gün gerekli ama biz sıkıştırarak bir çok önemli mekanı ziyaret ettik. Çarşısı, Sırp katliamında katle-dilen binlerce Müslümana ait şehitliği(Aliya İzzetbegoviç’in kabri), kalesi, Gazi Hüsrev Medresesi ve Camii, cennetten bir köşe Vrelo Parkı Saraybosna’da ziyaret edilmesi gereken yerler.

Gerçekten de Bosna bir başka güzel idi. 1999’dan bu yana çok şey değişmiş. Savaştan sonra harabeye dönüşen yaklaşık 1200 cami tekrar onarılmış ve hizmete açılmış. Avrupa’nın ortasında Osmanlıdan kalan bir hoşgörü kültü-rü yadigarı adeta.. Hayranlıkla dolaşırken duygulanmamak elde değil. En önemlisi iç içe imar edilmiş cami ve kiliselerin örüntüsü ile geçmişte yaşanan etnik ve dini çatışmaların an-lamsızlığına şahitlik etmenizi sağlıyor. Allah bu topraklara bir daha o kara günleri yaşatmasın.

Page 55: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

532014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 56: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr54

“İçerik yoksa teknik işe yaramaz”Bir fikrin nasıl televizyon programı haline geldiğinden yayın sonrası yapılan işlere kadar her konuda bilgi veren Nallar, “Tek bir meslekte çalışma olanağınız yok; bu yüzden her işi yapan eleman olmak zorundasınız.” dedi. Ayrıca “Mezun olur olmaz, yönetmen, sunucu ya da yapımcı olamazsınız.” diyen Alev Nallar, İletişim Fakültesi öğrencilerinin iş bulabil-mesi için şimdiden işe atılması gerektiğini söyledi.

Yapımcı ve yönetmenlerin görevlerinden bahseden başarılı yapımcı, bir televizyon programının ekrana gelmesinin ekip işi olduğunu belirtti. “Televizyon programınızın izlenmesini istiyorsanız, içeriğinizin iyi olması gerekiyor. Eğer içeriğiniz yoksa teknik bilmek işe yaramıyor.” diyen Alev Nallar, bil-gi olmadan hiçbir şeyin üretilemeyeceğini sözlerine ekledi. Nallar, geniş bir araştırma yapıp derin bilgiye ulaşılması ge-rektiğini vurguladı.

“Kendi üslubunuzu bulun”İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’nden mezun olduk-tan sonra eğitimini ekonomi ve haber üzerine yoğunlaştıran Alev Nallar, “Üslup çok önemli, kendi üslubunuzu bulmak için gündemi takip etmeli, kitap okumalı ve çok yazmalısı-nız” dedi.

Televizyonculukta iyi bir yerlere gelmek isteyenlerin disiplin-li çalışmaktan asla vazgeçmemeleri gerektiğini dile getiren Nallar, “Televizyonun ana noktası kurgudur. İyi izlerseniz,

iyi kurgu yaparsınız ve başarılı olursunuz.” dedi. Televizyon programcılığı görüntüyle bir şeyler anlatma sanatıdır.” diye-rek sözlerine devam eden başarılı televizyoncu, anlatmak istenene uygun fotoğraflar çekilmesi gerektiğini dile getirdi.

Teknolojiye hakim olmanın gerekliliğini ve sınırların kalktığı-nı belirten başarılı sunucu, İngilizce’nin yanında Arapça, Çin-ce, Rusça gibi global dillerin de en az birisinde uzmanlaşmak gerektiğini sözlerine ekledi.

“Paradan önce iyi bir iş lazım” Sempatik tavırlarıyla dikkat çeken Alev Nallar, gazete ve televizyonun sosyal medya ile farklı bir boyuta geçtiğini vurgularken; “Sosyal mecrayı iyi kullanıyor olmak, televiz-yon programcısı olmak için iyi bir atılımdır. İnsanların cep telefonlarıyla bile video çekerek televizyona gönderdiği bu zamanda, artık izleyici yok; katılımcı var.” dedi.

İletişim Fakültesi öğrencilerine iki saatten fazla bilgi ve tec-rübelerini aktaran Nallar, Radyo TV Sinema Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ramazan Cihan tarafından kendisine verilen teşekkür plaketini aldı. Zirve Üniversitesi’nde bulunmaktan son derece memnun kaldığını ifade eden başarılı televizyon-cu, Rektör Prof. Dr. Adnan Kısa’yı da makamında ziyaret etti. Radyo TV uygulama stüdyolarını gezerken emeği geçenlere başarılar dileyen Alev Nallar, öğrencilerle hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra üniversiteden ayrıldı.

Zirvelilerin “Akıllı Tercih”i

Haber: Meva Kurt

TRT Haber’de Akıllı Tercih ve Sigortalı Hayat programlarının yapımcı ve sunucusu Alev Nallar, 11 Mart Salı günü Zirve Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerine seminer verdi. Üniversite yıllarından bu yana televizyonculuk mesleğine gönül veren yapımcı, birçok konuda Zirve Üniversitesi öğrencilerini bilgilendirdi.

Page 57: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

552014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 58: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr56

İletişim Fakültesi öğrencilerine kariyerinden ke-sitler anlatan Demir, spor medyası, spikerlik ve spor yayıncılığı üzerine sektördeki deneyimlerini

öğrencilerle paylaştı.

Demir, yayın sektörünün siyasetle ticaret arasına sıkıştığını belirterek, “Medyada tutunmak için bil-gi, tecrübe ve tutarlılık şart” dedi.

Televizyon yayıncılığında insan unsurunun önemi vurgulayan Demir, “TV yayıncılığının ana unsur-ları ses, kamera, ışık ve insandır. İnsan, diğer üç faktörü etkileyendir dolayısıyla insanın etkinliği di-ğerlerini karşı konulmaz bir şekilde etkileyecektir.” şeklinde konuştu.

Ağlatmazsanız AğlatırlarTürkiye’deki yayıncılığın reyting üzerine kurulu olduğundan yakınan Demir, şunları söyledi: “Bir yapımcı kanala proje sunduğunda ‘Bunun kanala getirisi ne olacak?’ sorusuyla karşı karşıya kalıyor. Projenin topluma ne kazandıracağı sorgulanmıyor yalnızca ne kadar reyting alacağı sorgulanıyor.”

Demir, reyting ölçümlerinde en üst sırada yer alan projelerin genelde dramatik işler olduğuna deği-nerek, “Ağlatan projeler izleyiciler tarafından çok tutuluyor. Kanallar da bu durumu iyi ölçtükleri için dramatik projeler istiyor. Eğer yapmazsanız sizi ağ-latıyorlar, işinizi kabul etmiyorlar ya da yayından

Medyada Tutunmak İçin Tutarlılık Şart

Haber: Mehmet Gökhan Çivi

Ünlü Spor Spikeri ve Yapımcı Bilgehan Demir, Zirve Üniversitesi öğrencileriyle bir araya ge-lerek medyada güç olmanın önemli olduğunu fakat bu gücün kontrolsüz hale gelmemesi ge-rektiğini söyledi.

Page 59: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

572014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

kaldırılıyorsunuz. İşin bu yönünü dikkate alarak çalışma yaparsak hiçbir zaman başarılı olamayız, kaliteli işler ortaya koyamayız. Bu durumun acilen değiş-mesi gerekiyor.” dedi.

Uydu Televizyonculuğu Tarihe Karışıyorİnternet televizyonculuğunun önemine vurgu yapan Demir, “Uydu yayıncılığı tarihe karışıyor bunun yerini internet yayıncılığı alacak. Gelecekte, insanlar istediği her yerde televizyon seyrede-bilecek. Medya sektöründe farkınızı oluşturmak istiyorsanız internet tele-vizyonculuğu üzerine çalışmalar yapma-lısınız.” diyerek öğrencilere tavsiyede bulundu.

Meslek ruhunun önemine değinen De-mir, şöyle konuştu: “Medya kontrolsüz bir silahtır, bu sektörde kendinizi bir anda namlunun ucunda görebilirsiniz. Bu durumda kalmamak için çizginizi iyi belirlemeniz gerekiyor, çizginizi boz-duğunuz var olan güvenilirliğinizi kay-bedersiniz. Günümüzde köşe yazarları çizgisini kaybettiği için sürekli tartışma konusu oluyorlar. Çizgisini iyi çizen köşe yazarı her zaman kazanır aksi takdirde köşe dönme yazarı haline dönüşür.”

Demir, “Zirve Üniversitesi Uygulama radyosu, kurgu montaj stüdyosu, haber ajansıyla öğrencilerin sektöre atılmala-rını kolaylaştırıyor. Bu avantajı iyi de-ğerlendirmelisiniz. Pek çok üniversitede bu imkanlar yok.” dedi.

Page 60: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr58

Page 61: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

592014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 62: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr60

Haber Potansiyeli YüksekHaberin asıl merkezinin İstanbul ve Ankara olduğunu söy-leyen başarılı haberci; “Gaziantep’in kozmopolit yapısı, iki milyona yaklaşan nüfusu ve Suriye problemi açısından orta-ya çıkan haberler bu bölgede küçümsenemeyecek bir potan-siyeli barındırmaktadır.” dedi.

Haber yazımında en önemli unsurun 5N1K olduğunu ancak bunun haberi okutmak için yeterli olmayacağını ifade eden Göçmen; “Haber metninde iyi bir başlık için konuşmacının can alıcı bir sözünü veya olaydan ilginç bir durumun öne çı-karılması gerekir. Mesela bir konferansla ilgili basit başlık-lar kullanmamalıyız. Katılımcıların en can alıcı cümlelerini kullanmalıyız. Düz bir konferans haberi kimsenin dikkatini çekmez. Sizin dikkatinizi herhangi bir trafik kazası mı çeker yoksa kazada ölen birinin hayatındaki ilginç bir detay mı?“ sorusunu öğrencilere yönelterek haberi okutmak için en dik-kat çekici unsurların haberin başlığında kullanılması gerek-tiğini sözlerine ekledi.

Başarılı bir muhabirin olaylara karşı her zaman hazırlıklı ve

donanımlı olması gerektiği üzerinde duran İlkay Göçmen dik-kat edilecek hususları şöyle sıraladı:

1-) Herhangi bir olayla ilgili haber yapılırken görüşü alınan kişilerin sonradan çıkabilecek problemlere karşı ses kaydı alınmalıdır.

2-) Muhatabın sözlerine aynen bağlı kalınmalıdır, yorum yap-maktan kaçınılmalıdır. Kişinin beyanı esas alınmalıdır.

3-) Haber yaparken haber konusu olan insanlardan izin alın-malı ve onların yaralarını deşecek, problem oluşturacak hu-suslardan uzak durulmalıdır.

Haberde Resim Çok Önemliİnsanların çoğu zaman haberin tamamını okumadıklarını hatta okumak için yeterli zamana sahip olmadıklarını söy-leyen Göçmen, fotoğraf kullanımının çok önemli olduğunu belirtirken; “İnsanlara bir olayı anlatmanın en kolay ve en hızlı yolu bir fotoğraftır, tek bir kareyle çoğu zaman koca bir olayı anlatabiliriz” diyerek sözlerine son verdi.

Cihan Haber Ajansı Gaziantep Bölge Sorumlusu İlkay Göçmen muhabir aday-larına habercilik semineri verdi. Zirve Üniversitesi İletişim Fakültesi’nin düzen-lediği İletişim Seminerleri kapsamında konuşan Göçmen yerel ve ulusal ajans haberciliğinin yanısıra bir muhabirin ne-lere dikkat etmesi gerektiği üzerine de-neyimlerini öğrencilerle paylaştı.

Göçmen: “5N1K Artık Yeterli Değil”

Haber: Hacı Mehmet Akkurt

Page 63: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

612014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 64: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr62

Dijital yayıncılık alanında Türkiye’de çığır açmış Mars Tab dergisi, Kapak dosyalarından özel röportajlara, etkileyici foto galerilerden tek-

noloji ve zengin hobi sayfalarına kadar farklı kate-gorilerde okuyucularına dopdolu bir içerik sunuyor.

“Sıradan okurlar birer kullanıcıya dönüştü”Mars Tab dergisi yazı işleri müdürü Kuzey Yıldız Mars Tab’ın dergicilik sektörüne yeni bir soluk ge-tirdiğini vurgulayarak şu ifadeleri kullandı; “İnsan-lar için teknoloji vazgeçilmez ve olağan bir deneyim insanlar her geçen gün teknolojiye bir adım daha yaklaşıyor. Bu yaklaşım klasik dergicilik anlayışını karşı konulmaz bir şekilde etkiledi. Tam da bu nok-tada Mars Tab, klasik dergicilik ile dijital teknolo-ji arasında bir bağ kurdu ve dijital interaktif dergi sektörünü oluşturdu. Bu anlayışla tablet okuyucusu, sıradan okur iken birer kullanıcıya dönüştü.

“Dergicilik sektörü bitmez, şekil değiştirir”Dergicilik Sektörünün akıbetine değinen Yıldız, “Dünya her geçen gün dergilerin kapatıldığı ve internet medyasının yaygınlaştığı bir yaşam alanı haline büründü. Hal böyle olunca dergicilik sektörü farklı bir platforma taşındı. Anlaşılan şu ki dergici-lik sektörü hiçbir zaman bitmeyecek, sadece şekil değiştirecek.

“Reklamları sevdirdik” İnsanların şimdiye dek reklamlardan nefret ettiğine dikkat çeken Mars Tab Genel müdürü Akın Emre Karagülle, “Bu reklamlar Mars Tab’dan sonra daha sevilir hale geldi. Mesela bir bisküvi firması için sayfayı ziyaret eden insanların, yukarıdan düşen bisküvileri bir kasenin içine toplayarak skorlar kay-detmesini ve daha sonra bu skorları sosyal medya-daki hesaplarında paylaşabileceği bir oyun tasarla-dık. Bu çalışmamızdan sonra olumlu dönütler aldık. Artık insanlar reklamı gördüğünde hemen geçmek yerine biraz bekleyip oyun oynuyor ve böylelikle rek-lam ilgi görmüş oluyor.”

Haber: Mehmet Gökhan Çivi

Mars Tab: “Hayatın Bütün Sekmeleri”Türkiye’nin en interaktif dijital dergisi Mars Tab’ın Genel müdürü Akın Emre Karagülle ve ekip çalışanları Zirve Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencileriyle bir araya geldi.

Page 65: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

632014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Mars TAB nasıl kuruldu?Öğrencilerinden gelen soru üzerine interaktif dijital inte-raktif derginin kuruluş hikayesini anlatan Karagülle şöyle konuştu; “Dünya’da “y” nesli (yeni nesil) olarak ifade edi-len kitle üzerinde bir anket yapıldı. Bu anketin sonucuna göre bu kitlenin neredeyse tamamının internette sörf ya-parken görsel içerikli web sayfalarında vakit geçirdiği ve yazı içerikli web sayfalarından uzak kaldığı ortaya çıktı. Biz de bu anketi dikkate alarak görsel argümanlar ile ya-zılı içeriğin bir arada kullanıldığı bir çalışma yapmak is-tedik. Daha sonra ekipten bazı arkadaşlarla yurt dışında teknoloji fuarlarına katılıp oradan notlar aldık ve oturup üzerinde kafa yorup böyle bir çalışma ortaya koyduk.”

Page 66: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr64

HER ŞEY KONU SEÇİMİYLE BAŞLIYORBu öyle bir serüven ki her şey sizle başlıyor, sizle bitiyor. Konu seçimi, konuyla alakalı ön araştırma, size bilgi verecek kişilerin bulunması, detay görüntülerini çekeceğiniz yerler, haber metni, perforesi, kurgusu, montajı.... Hele işin teknik kısmı; yani ses, ışık, çekim açıları, iso, diyafram ayarları, netlik, kameranın sabitliği... Kısacası her şeyi öyle bir he-saplamanız gerekiyor ki; ortaya güzel bir şey çıksın. Ben çok zorluk yaşadım tüm bu aşamalarda. Dedim ya bu iş aslında ekip işi. Ama siz kafaya koyduysanız, dahası sizde de benim

gibi bir işi daha başarma tutkusu varsa her şey tek başınıza da yürüyor.İşte ilk ve temel aşamadır konu seçimi. Çünkü her şey ko-nuya bağlı. Seçeceğiniz konu ya güncel olmalı ya da bilin-meyen veyahut da az bilinen bir şeyi detaylarıyla insanların ilgisini çekecek şekilde sunabileceğiniz bir konu olmalı. Bu aşamada çevrenizin geniş olması ve girişkenlik önemli. Çün-kü konuyla alakalı iletişim kuracağınız kişiler bu iki unsurla tamamlanıyor. Bir haberi planlamak için çok fazla kişiyle irtibata geçiyor ve onları ikna etmeniz gerekiyor. Gerekirse

Haber: Elif Bahçecioğlu

Bir Haber YolculuğuHayatın bir ucundan tutup başlamak gerekir. Sevdiğin bir işle, hevesle, azimle.... Dönüşü yoktur ya yapacaksınız ya da hiç başlayamayacaksınız. Ya iyi yapmak için çabalayacaksınız ya da kötüye razı olmayacaksınız. Bir sürü pürüz çıkacak önünüze. Kırılacaksınız, sonra aklınıza yatmayacak şeyler de çıkacak. Ama hedeflediğiniz tek şey gelişim olacak. Gelişmek, eksiklerinizi görmek ve daha güzele erişmek. Amacınızı bu şekilde belirlediğinizde, hedefe ulaşmak daha kolay oluyor ya da şöyle söyleyeyim odaklandığınız tek şey projenizi tamamlandığınızda bir işi daha hakkıyla tamamlamanın mutluluğu oluyor. Bu da sizi geleceğe daha tecrübeli hazırlanmanızı sağlıyor. İşte böyle başladı Zirve Haber Ajansı’ndaki haber yolculuğum... Bir haberi daha tamamladığımdaki mutluluğum... Üniversite yıllarımda bir şeyler daha yapabilmenin, geriye bir şeyler daha bırakabilmenin mutluluğu bu aslında. Kısa filmler, etkinlik ve tanıtıcı videolar, radyo programları, yazılı haberler gibi çalışmalarımın dışında tuttuğum çok farklı, farklı olduğu kadar zor bir deneyimdi bu benim için. Çünkü haber bülteninde yayınlanacakmış gibi ha-zırlanan bir görüntülü haber yapmak ekip işidir. Bunun altından tek başına kalkmak emek, özveri, inanç, heves, azim ve tabi ki çok çalışmak ister. Stajda öğrendiklerinizi okulda öğrendiğiniz bilgilerle pekiştirmek ister. İşin özü mesleğinizi sindirmek ve sevmek ister....

Page 67: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

652014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

yetkililerden izin almanız icap ediyor. Yani bunlar işin zor kısımları. Konu seçim aşamasında süre önemli. Kaç daki-kalık bir haber yapacaksınız? Bu, TV haber bültenlerinde eğer ajans haberiyse 1.5-2 dakika olarak belirtilir. Ancak özel haber formatındaysa 3-3.5 dakika arası değişir. Çünkü işin içine röportaj girer. Dolayısıyla haber uzar. Bunu da iyi hesaplamak gerekir. Fazlası insanları sıkar.

“BAHAR YORGUNLUĞU” KONULU HABERİMDEKİ MACERALARIM

Her bahar gelişinde haberlerde rastladığınız güncel bir konu seçtim bu sefer. Bir bahar kla-siği denebilir. Konu seçimi kısmında da anlat-tığım gibi her haberin illa bilinmeyen olması gerekmiyor. Sonuçta bu tarz haberler de her za-man biri tarafından yapılıyor. Haber klasik ama meşakkatliydi. Çünkü çok fazla detay görüntüsü gerektiriyordu. Ayrı mekanlar, ayrı muhataplar işin içine giriyordu. İlk önce bahar yorgunlu-ğunun sebebini ve çözüm yollarını anlatacak bir doktora ihtiyacım vardı. Bu haberin ayağını oluşturuyordu. Aklıma üniversitemizde sağlık bilimleri fakültesinde öğretim üyesi olan Nilgün Ulutaşdemir hocam geldi. Ondan rica ettim ve sağ olsun tanıdığı doktor arkadaşından randevu aldık. Yani haberimizin ayağını sağlam temel-lere oturttuk. Bu daha yolun başlangıcı. Hemen bir plan yaptım. Bana hangi tür detay görüntüler gerektiğini tespit ettim. Sağlıktan bahsedece-ğime göre farklı farklı yiyecekler, aynı zamanda spor yapan insanlar... Araya tanıdıkları soktum ve çekim yapacağım mekan sahiplerinden ran-devu aldım. Çekim günü plan şu şekildeydi:

1- Sabah 06:00’da uyanılacak ve kavaklık par-kındaki koşu parkuruna gidip çekim ve röportaj yapılacak. 2- Saat 09:00 gibi önceden ayarladığım marke-te gidip, sebze, meyve görüntüleri.3- İşin sağlıksız kısmına örnek vermek için de yağlı gıdalara ihtiyacım var. Bu yüzden 10:00 gibi pastaneye gidip görüntüler aldım.4- Pastaneden sonraki durak ise baklavacı. 5- Buradan baklava görüntüleri aldıktan sonra röportaj yapacağım doktor ile randevu saatim gelmişti. Doktorun bulunduğu hastaneye gittim ve röportajı tamamladım.6- Sıra kuş, çiçek, böcek görüntülerine gelmişti. Onları da bir parka gidip hallettikten sonra işin çekim kısmı sona erdi.7- 7. İyi bir haber, iyi bir metinle göz doldurur. İşte bu aşama da haber metni yazımı.8- Ve son basamak kurgu ve montaj.

İşte 3-3.5 dakikalık bir haber böyle bir emek sonucu ortaya çıkıyor. Tabi ki bu iş, sistem otur-duğunda ve ekiple çalışıldığında daha kolay oluyor. Ancak tekrar vurgulamak gerekirse her şey mesleğe duyulan sevgiyle başlıyor ve ha-yat boyu devam ediyor. Sevgisiz bir iş ise asla yürümüyor...

Page 68: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr66

Radyo-televizyon yayıncılığı, gazetecilik ve teknolojinin medya üzerindeki etkisi hakkında İletişim Fakültesi öğrencilerine bilgilerini aktaran Prof. Dr. Kars, konuş-

masında anılarına da yer verdi. Öğrenciyken hayalinin ülke ülke dolaşmak olduğunu söyleyen Prof. Dr. Neşe Kars, bu nedenle daha öğrencilik yıllarında çalışmaya başladığını belirtti. “Öğrenciliğin en güzel tarafının mesleğini seçerken deneyip bırakma lüksünün olmasıdır. Böylece hangi işi yapıp yapamayacağınızı öğrenirsiniz.” dedi.

Gazeteciler Halkın Sözcüleridirİlk gazetecilik tanımının 1952 yılında ortaya konduğunu be-lirten Prof. Dr. Neşe Kars, 1961 yılında 212 sayılı kanunla ya-pılan değişiklikte “Gazeteci, gazetelerde haber ve fotoğraf ajanslarında her türlü fikir ve sanat işlerinde ücretle çalışan kişilerdir.” denilerek gazeteciliğin bir meslek olarak tanımı-nın yapıldığını söyledi.

İletişim Fakültesi öğrencilerinin şanslarını kendilerinin oluş-turacağını belirten Prof. Kars, “Okul size yapabileceklerinizin %25’ini verir, kalanını siz tamamlamak zorundasınız. Gaze-teciler, halkın sözcüleridir, kamuoyunun bilgi ve haber ihtiya-cını karşılamak üzere hareket ederler.” diyerek gazeteciliğin misyonu üzerinde durdu.

“Teknoloji Nitelikli Okumayı Geriletti”Elektronik teknolojisinin gelişmesi ve iletişim alanında kul-lanılmasıyla radyo, televizyon ve internet sayesinde olayla-rın artık olduğu anda izlenmeye başladığını, bu yüzden okur-yazar olmaya gerek kalmadığını üzülerek söyleyen Prof. Dr. Neşe Kars, insanların okumaya tahammülü kalmadığını, ses ve görüntüye dayalı bilgiyle yetinir hale geldiklerini sözle-rine ekledi. Yıllarını medya alanında bilinçli öğrenciler ye-tiştirmeye adayan Neşe Kars, kitle iletişim araçlarına değer kazandıran üç ana başlıktan bahsetti. Bunları teknoloji ile

Zirvelilerin “Neşe”si Geldiİstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema Bölüm Başkanı Prof. Dr. Neşe Kars Tayanç, gazeteci eşi Orhan Tayanç ile birlikte 9 Nisan 2014 Çarşamba günü Zirve Üniversitesi’ne geldi.

Haber: Meva Kurt

Page 69: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

672014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 70: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr68

üretim gücüne sahip olma, bir kitlenin olması ve bu kitlenin okumayı gereksinim haline getirecek bir eğitim düzeyinde bulunması olarak açıkladı.

Bilgi Görüntüyle, Duygu Sesle AktarılıyorRadyo iletilerinin kalıcı değil, uçucu olduğunu, sadece müzik ve eğlence için kullanıldığını belirten Prof. Dr. Neşe Kars, “Radyonun günümüzde kıymeti bilinmiyor. Televizyon yalnız dünyaya ilişkin bilgimizi değil, aynı zamanda bilme yollarına ilişkin tutumlarımızı da yönlendiren bir araç konu-muna yükselmiştir.” dedi. Yapılan bir araştırmada bilginin görüntüyle %70, sesle %30; duygunun ise görüntüyle %30, ses ile %70 oranında aktarıldığını sözlerine ekledi.

“Dijital Yerliler Daha Bireysel”Medyadaki teknolojik ilerlemelerin insanlar üzerinde kuşak farklarını ortaya çıkardığını söyleyen Neşe Kars sözleri-ne şöyle devam etti: “1960’ların X Kuşağı (üreten kuşak), 1980’lerin Y Kuşağı (çıkarını düşünen kuşak) ve 2000’lerin ise Z Kuşağı (teknoloji kuşağı-dijital yerliler) olarak karşı-mıza çıkıyor. Z kuşağı, yeni teknolojik araçları kullanım kı-lavuzuna ihtiyaç duymadan çok çabuk çözüyorlar. Bununla birlikte dijital yerlilerin sosyal hayatta bireysel ve pasif ol-duklarını düşünüyorum.”

“Gazete Sahipliği Değişti”Prof. Dr. Neşe Kars’tan sonra seminerde söz alan gazeteci eşi Orhan Dinç Tayanç da Zirve Üniversitesi İletişim Fakültesi öğrencilerine bil-gilerini aktardı. 1968 yılında gazeteciliğe başla-dığını söyleyen Tayanç, gazetecinin başkasının ağzıyla iş yapmayacağını ve torpile gerek olma-dığını söyledi. Teknoloji ilerledikçe gazetecilikte insanlığın ve vicdani davranışın bitmeye başla-dığını belirten yılların gazetecisi, bunun nedeni-ni şu sözlerle açıkladı:“Eskiden gazetenin sahibi, makinesinden haber yazmaya kadar her şeyi bilirdi. Çünkü gazetenin mülkiyeti yine gazeteci kökeninden gelen bir in-san tarafından idare ediliyordu. Yani sahipleri gazeteciydi. Ama 1980’lerin ortasından sonra gazete mülkiyetinin sahipliği değişti. Para ka-zanma hırsına bürünmüş patronların eline geç-ti.”

Seminer bitiminde Prof. Dr. Neşe Kars’a İletişim Fakültesi Radyo TV Sinema Bölüm Başkanı Yrd. Doç. Dr. Ramazan Cihan tarafından plaket tak-dim edildi. Zirve Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Kısa’yı makamında ziyaret eden Neşe Kars, öğrencilerle hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra fakülte bünyesinde kurulan radyo tele-vizyon stüdyolarını gezdi. İnceleme esnasında “Birçok televizyon kuruluşunda görmediğim imkânların burada öğrencilere tahsis edildiğini görmek beni son derece memnun etti, çok pro-fesyonelce düşünülmüş, emeği geçen herkese başarılar diliyorum” dedi.

Page 71: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

692014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 72: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr70

“Amerikan Medyası Dünyayı Nasıl Yönlendiriyor” başlıklı seminerde konuşan Küçük, Amerikan ve Türk medyası ara-sında birçok farklılık olduğuna dikkat çekerek, “ABD eğer büyük hareket yapacaksa öncelikle medyayı yönlendirerek halk nezdinde bir algı oluşturuyor. Bunun en açıkça örne-ği Körfez Savaşı’dır. Irak Savaşı’nda, ABD önce medyayı kullanarak halkı savaşa katılma konusunda ikna etmek ve bir savaş taraftarlığına çekmek istemiştir. Televizyonlarda Irak’ın propagandasını yaparak, insanlarda eğer biz Irak’a savaş açmazsak onlar bize saldıracaklar bilinci uyandırdı-lar“ şeklinde konuştu.

Medya, İnsanların İsteklerine Göre ŞekilleniyorAmerika’da eğitimini gördüğü sıralarda sınıfındaki bir ar-kadaşının “Türkiye’de ulaşımın develerle mi sağlandığı” sorusu karşısında şaşıran Küçük, “Yurtdışındaki insanların Türkiye’yi pek fazla tanımadığını ve Türk medyasının bu konuda yetersiz kaldığını belirterek, Türk insanı medyadan isteklerini yanlış biçimde aktardığından dolayı medya da bu yanlışlık doğrultusunda içerikler hazırlıyor. İnsanların istek-leri doğrultusunda medya şekilleniyor dolayısıyla halkın ne istediği çok önemlidir.” diye konuştu.

Türkiye’de Masabaşı HaberciliğiTürkiye’de masa başı haberciliğin ileri safhalarda olduğu-nu vurgulayan Küçük, “Türkiye’de bazı gazeteciler masa

Haber: Munise Şahindaş

Medya, Etik Değerleri Gözardı Edemez

Zirve Üniversitesi İletişim Fakültesi’nce düzenlenen iletişim seminerlerinin 2013-2014 eğitim öğretim yı-lının son konuğu Dr. Özgür Küçük oldu.

Page 73: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

712014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

başına geçiyor ve aklında kurduğu senaryoyu topluma sunuyor. “İsmi-ni vermek istemeyen üstdüzey kişi” ifadesini çok duymuşsunuzdur, aslın-da o isim haberi yapan kişidir. O kişi söylemek istediklerini kendini deşifre etmeden, insanlara bu şekilde akta-rıyor. 28 Şubat sürecinde de bu tür haberler tavan yapmıştı ve bugün ise yine buna benzer haberler kendini gösteriyor.” dedi.

Amerikan Medyasının ÖzelliğiTürk medyasının çocuk istismarı, kadına şiddet v.b konularda etik olmayan haberler yaptığından dert ya-nan Küçük şöyle konuştu:“Türkiye’de yüz kızartıcı bir olay olduktan sonra med-ya bunu detaylarıyla birlikte servis ediyor. Mesela kadına şiddet içerikli bir olay olduktan sonra medya, polis kameralarının kayda aldığı darp görüntülerini bültenlere aktarıyor. Ertesi gün şiddete maruz ka-lan kadının vücudunun çeşitli yerlerindeki kızarık ve morlukları ekrana taşıyorlar. ABD’de bu tür olaylar ol-

duğunda asla ekranlarda bu tür görüntüler göremez-siniz. Amerika’da bir caninin silahla taradığı okulda ölen çocukların görüntülerini asla rastlayamazsınız. Amerikan medyasının kendine has uyguladığı böyle bir etik değer var.” diyerek seminerini sonlandırdı.

Zirve Üniversitesi rektörü Prof. Dr. Adnan Kısa’yı makamında ziyaret eden Özgür Küçük, Zirve Üniversitesi’nin eğitim, kültür ve akademik açıdan bölgede çok önemli bir boşluğu doldurduğunu sözle-rine ekledi.

Page 74: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2013 iletisim.zirve.edu.tr72

1968 yılında vizyona bir film geldi ve tüm algıları değiştir-di. Stanley Kubrick 2001: A Space Odyssey filmi ile, geç-mişten günümüze siyasal ve toplumsal konularda top-

lumsal eleştiri yaparak “bizi insan yapan şeyin ne olduğu” gibi felsefi konuları irdeledi. İnsanoğlunun evrimini Darvinci bir bakış açısıyla karikatürize eden 2001: A Space Odyssey sık sık söylendiği gibi bilimkurgu sinemasının şimdilik en yetkin örneği.

2000’li yıllara geldiğimizde her çektiği filmle adından söz etti-ren bir yönetmen karşılıyor bizi. Çektiği 2006 tarihli Children of Men (Son Umut) filmi ile Holl-ywood’daki yönetmen sineması çıtasını yükseğe çeken Alfonso Cuaron, son filmi Gravity (Yerçe-kimi) ile bu çıtaya bir basamak daha koydu.

Cuaron’un hikaye anlatıcılığın-daki eşsiz becerileri ve üst dü-zey teknik başarıları ile başyapıt statüsüne girebilecek Gravity, uzay görevleri sırasında, uzay gemilerinin hasar görmesi sonucu iki astronotun hayatta kalma mücadelesini konu almaktadır. Dr. Ryan Stone (Sand-ra Bullock) zeki bir tıp mühendisidir ve emekliliğinden önce son görevine çıkan yetenekli ve deneyimli astronot Matt Ko-walsky (George Clooney )’nin yönetimindeki mekikte ilk uzay yolculuğuna çıkar. Her şey yolunda gibi görünürken rutin bir keşif yürüyüşü sırasında bir felaket yaşanır. Mekik çarpan bir cisim sonucu paramparça olur. İki bilim insanı uzay boş-luğunda yapayalnız kalırlar. Yeryüzü ile iletişimleri tamamen

kopmuştur ve sonsuz karanlıkla baş başadırlar. Şimdi kor-kunun yerini panik alır, üstelik var olan sınırlı oksijenleri de gitgide tükenmektedir. Tek başına kalan Dr. Ryan Stone’un eve, dünyaya dönüş macerasıdır.

Tek planda çekilen ve sizi fil-min içine çeken 13 dakikalık ilk sahne ile çok hoş bir yolculuğa başlıyorsunuz. Alfonso filme yüklediği felsefe ve çekim tek-nikleri ile eleştirmenler tarafın-dan Stanley Kubrick’in 2001: A Space Odyssey filmi ile kıyaslan ılıyor. Kubrick’in evrimi ve yeni-den doğuşu, var oluşu sorgula-yan bakış açısına yaklaşmaya çalışan Cuaron, pek çok kez se-yircisini ters köşeye yatırarak bi-tirmediği filminde özellikle final bölümünde benzer bir tematik duruş yakalamaya çalışsa da bu yönden üstatla yarışamıyor.

“Yeniden Doğuş” SeremonisiAlfonso Cuaron filmde imgeleri çok güzel kullanarak bizi adeta

bir yaratılış serüveninin içine çekiyor. Filmde Stone haricin-de hiçbir karakterin Soyuz uzay aracına ulaşamadığını görü-yoruz. Aynı bir embriyo gibi gittikçe büyüyen Stone’un anne karnına yerleşmesinin alegorisi ise karakterin uzay aracına girmesiyle yapılıyor. Uzay aracına girdikten hemen sonra giysilerini çıkarmaya başlayan karakterin yerçekimi bulun-mayan bu ortamda yavaşça cenin pozisyonunu aldığını fark etmemek neredeyse imkansız. Alfonso, Stone’un göbek kıs-mında bulunan ipi de adeta bir göbek bağı gibi resmederek

Dihat Kaya

FELSEFE BİLİM VE SİNEMABilim kurgu filmleri dediğimizde akla sıklıkla fütüristtik uzay mekikleri, robotlar veya diğer teknolojiler eşliğinde; dünya dışı yaşam formları, yabancı gezegenler ve zaman yolculuğu gibi hayali fenomenler gelir.

G R A V I T Y

Page 75: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

732013 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

her şeyi daha açık bir hale getirmiş. Bana göre filmin en önemli iki sah-nesinden biri. Bu arada film boyunca arka planda duyulan kalp atışlarına da dikkat etmek gerek.

Telsizle iletişim kurmaya çalışan Stone’un telsize takılan ninni sesiy-le adeta anne karnından çıkmaya korkan bir bebek gibi içine kapanan Stone’un söyledikleri telsizin diğer ucuna ulaşmadığını görüyoruz. Kowalski’nin Stone’u yaşamaya ikna ettiği bir sahnede insanların öle-ceklerine bilmelerine rağmen sahip oldukları yaşama hevesine hiç olma-dığımız gibi tanıklık ediyoruz. Umut denilen kavramın insanın doğasında bulunduğunu bu şekilde anlatıyor bize Cuaron.

Filmin başında dış sesleri duymayan Stone’un zamanla dış seslere daha duyarlı hale geldiği, nefes alıp vermesinin aynı bir bebek gibi hızlandı-ğı ve hatta bir ara “anne” dediğini duyduğumuz filmde doğum anı da uzay aracının dünyaya düştüğü sahneyle gerçekleşiyor adeta. Karakte-rin “dünyaya geldiği” bu sahnede uzay aracının gittikçe hızlanmasıyla yaşanan ısı artışı dünyaya gelmenin zorluğunu temsil etmekte. Bana göre diğer en önem-li sahne. Her şeyin daha anlaşılır hale gelmesi ise okyanusa iniş yapan uzay aracının su almaya başlama-sıyla başlıyor. Aynı yeni doğmuş bir bebek gibi ilk başlarda nefes alamayan Stone’un suyun dibin-den çıkmasının hemen ardından çıktığı anda ışığı yüzünde hisse-dip ağlamakla karışık gülmeye başlaması açıkçası bu durumu fazlasıyla açık bir hale getirmiş. Bu sırada “yerçekimi” dolayısıyla ayaklarını yere basmakta zorla-nan Stone’un iniş yaptığı dünyanın ıssız bir yer olduğuna da dikkat et-mek gerek. İnsanların neresi olduğunu bilmediği bir dünyaya geldiklerini bu şe-kilde seyirciye sunan usta yönetmenin yaptığı “yeniden doğuş” seremonisi bizi büyülüyor adeta.

İzlerken Dünya’yı 3D (üç boyutlu) bir şekilde böylesine net göstererek beni adeta büyüledi film. Alfonso Cuaron ne ka-dar iyi bir yönetmen olduğunu göstermiş filmde. Bu başarısını Oscar töreninde de sergiledi. Gravity ABD film endüstrisinin en önemli ödülle-rinden biri olan Oscar’da, 2014 yılının en çok ödül kazanan film oldu. 7 tane ödül kazanan Cuarón’ın filmi en iyi yönetmen, film müziği, kamera, görsel efekt, kurgu ile ses kurgusu ve ses miksaj ödüllerini topladı. Gra-vity de akademinin siyasi kararlarının kurbanı oldu. Hakkettiği en iyi film ödülünü12 Years a Slave (12 Yıllık Esaret) filmine kaptırdı.

Bilimkurgu sinemasının altın çağını geride bırakalı çok oldu. İnception’ın yaratıcılığı, Avatar’ın görkemi varsa Gravity’nin nefes kesen gerilimi ve var. Cuaron’un filmi son dönem bilimkurgu sinemasında pek çok taşı ye-rinden oynattı. İçinde felsefe, bilim ve sanatı barındıran bu film uzun süre akıllardan çıkmayacak anlaşılan izlemeyenler hiç vakit kaybetmesin bence.

Page 76: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr74

Kimler Radyo Dinliyor?Ünlü yayıncı, ülkemizde 2013 yılına dair radyo dinleme oranlarını açıkladı. Buna göre; insanla-rın %54’ ü klasik radyodan, %50’ si internetten, %40’ ı cep telefonundan radyo dinliyor. Erkekler arabadan, kadınlar ise daha çok evlerinden rad-yo dinliyor. Radyoyu gençlerin daha fazla din-lediğini söyleyen usta yayıncı 26-35 yaş arası kadın ve erkeklerin radyo dinleme oranlarının fazla olduğunu ifade etti. Radyo dinleme sebep-lerini %88 müzik, %42 haber, %35 eğlenmek olarak belirten Serkan Güray, hafta içi sabah, hafta sonu ise daha çok akşam saatlerinde rad-yo dinlendiğini söyledi.

“Moraliniz Yüksek Olmalı”Serkan Güray, programdan önce konunun ana hatlarını belirlemenin ve yazmanın çok önemli olduğunu vurguladı. Başarılı radyocu, “Morali-niz ne kadar bozuk olursa olsun, radyoda bunu yansıtmamalısınız.” diyerek Zirve Üniversitesi öğrencilerine gelecekte başarılı birer radyocu ve yayıncı olmaları dileğinde bulundu.

Radyoda Sesiniz EkmeğinizdirZirve Üniversitesi iletişim seminerlerinin 28 Şubat’taki konuğu usta radyocu ve yayıncı Serkan Güray oldu. Radyo programcılığı alanında Avrupa’nın en iyi program yapımcısı ödülünü alan Güray, radyo ve radyo programcılığı hakkında Zirve Üniversitesi öğrencilerine tecrübelerini aktardı.

“Televizyon hamallıktır”Televizyon ile radyoyu karşılaştırarak sözlerine baş-layan Serkan Güray, “Televizyonda çalışmak radyoya göre hammallıktır.” dedi. Radyoda çalışan birinin te-levizyonda çalışana göre daha az kazandığını söyleyen Güray, radyonun daha pratik ve hızlı olduğunu, radyoda görüntü olmadığı için sesle değişik bir şeyler yapmanın ve televizyondaki gibi yeni ve farklı formatlar bulmanın zorluğundan bahsetti.

Fatih Üniversitesi ve Fırat Kültür Merkezi’nde eğitimler veren Serkan Güray, radyoyu kaliteli yapanın kaliteli isimler ve sesler olduğunu söyledi. Eğer radyoda ba-şarısızlık varsa, bunun sebebinin mikrofondaki insan olduğunu belirten radyo programcısı, “Radyoda sesiniz, kişiliğiniz, samimiyetiniz ve ekmeğinizdir. Radyonun çok popüler olması, çok fazla dinlenmesi, sunulan içeriğin kalitesine bağlıdır. Gündemi takip etmek, az ve öz ko-nuşmanın dinleyiciyi sıkmamak çok önemli.” şeklinde sözlerine devam etti.

Haber: Beyhan Öztürk

Page 77: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

752014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 78: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr76

Gelişen yeni iletişim teknolojileri aileden eğitime, ula-şımdan iletişime, e-devlet düzenlemelerinden pazar-lama ve tüketim alışkanlıklarına varıncaya kadar bir

değişim ve dönüşüme yol açmaktadır. Düzenlenen konferans birçok uzman akademisyeni biraraya getirerek tartışma or-tamı ve bilgi alış verişini sağladı. En azından son dönemde Türkiye’de youtube ve twitter gibi sosyal medya ortamları-nın yasaklanması, BTK’nın internet ortamını takibe alması gibi durumlar basın ve ifade özgürlüğü açısından akademik camiada endişe verici olarak değerlendirildiğini gördük. Ulaşım-İletişim DönüşümüOnsekiz Mart Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Tevhit Ayengin’in “hoşgeldiniz” konuşmasından sonra kür-

süye gelen Rektör Prof. Dr. Sedat Laçiner yaptığı açılış ko-nuşmasında tarihin kırılma noktalarına dikkat çekerek Ula-şım araçlarından İletişim araçlarına gelinen nokta itibariyle bir dönüm noktasında olduğumuzu ifade etti.

Yazının Sümerler tarafından kullanılmaya başlanması bir kı-rılma noktası olduğunu söyleyen Laçiner; “19. YY’ın başında Londra’da buharlı tren ve istasyonlar devreye girerken Tür-kiye bu yeniliği 80 sene sonra yakalayabildi. Zaman içinde ulaşım vasıtalarının yerini Elektronik İletişim araçları aldı. Telgraf ve telefondan sonra televizyon devreye girdi. Ancak 1990’lardan itibaren daha bireysel, daha hızlı ve daha etkin dijital iletişim teknolojileri hayatımızda yer almaya başladı. Türkiye, tren yeniliğinde olduğu gibi yeni medya konusunda

Yeni Medya ve Yeni Yaklaşımlar KonferansıÇanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İletişim Fakültesi ve BYEGM’nin ortaklaşa düzenledikleri “Uluslararası Yeni Medya ve Yeni Yaklaşımlar” konferansına katıldım. 8-9 Mayıs günlerinde Çanakkale’de 12 oturum halinde düzen-lenen konferansta 8. oturumun başkanlığını da yaptım.

Yrd. Doç. Dr. Ramazan Cihan

Page 79: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

772014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

elini çabuk tutmazsa bu alanda yaya kalacaktır. Eğer geliş-meleri anında yakalar ve uygularsa tarihteki yerini alır, dün-yayla başbaşa yol alır.” dedi.

Yeni medya teknolojilerinin eğitim modellerini de kökten et-kilemeye başladığını söyleyen Rektör Laçiner; “Sosyal Med-ya artık geleneksel üniversite anlayışının sonunu getirecek diye düşünüyorum. Çünkü bu iletişim teknolojilerini kullana-rak ders veren akademisyenler yer, zaman ve coğrafi uzaklı-ğı ortadan kaldırarak yüzlerce, binlerce öğrenciye ulaşıyor. Öğrenciler bulundukları yerden derse katılabiliyorlar. Bu da öğrencinin yol, zaman ve para harcayarak anfiye gelme zahmetini ortadan kaldırıyor. Biz akademisyenler bu konuda verimli ve sonuç alıcı çözümler üretmek durumundayız.” di-yerek konuşmasını sonlandırdı.

Birey MerkezliYeni İletişim teknolojilerinin hayatımıza getirdiği yeniliklerin başında geleneksel medyadan sosyal medyaya geçiş süre-cinde “kitle”den ziyade “birey”in öne çıkması dikkat çekiyor. “İzleyici” veya “okuyucu” kavramlarının yerine “katılımcı” veya “takipçi” kavramları yerleşmeye başladı.

Gizli Kameralar Gazetecilik YapıyorGeleneksel medyada muhabirlerin çektiği fotoğraf ve vide-oları artık şehirlerin dört bir yanını saran mobese veya gizli kameralar çekiyor. Hem de sıcağı sıcağına... TV haberlerinde mutlaka bir kaza haberi veya bir dükkânın hırsızlar tarafın-dan nasıl soyulduğunu gösteren kamera kayıtlarını izliyoruz. Bunlar birer “canlı gazetecilik” örneği olarak karşımıza çıkı-yor. Böyle giderse bir kazayı haber yapmak için olay yerine muhabir göndermeye neredeyse gerek kalmayacak... Çünkü olayı bütün gerçekliği ile ekranlara getiriyor. İtiraz edecek veya yalanlayacak bir durum yok. İnsansız kameraların çek-tiği bu görüntüler yeni bir trend olarak televizyonlarda ve sosyal medyada etkinliğini arttırıyor.

Mahremiyet Algısı ve Kitlesel Kabulİnsanın bedeni ve çevresiyle ilgili mahremiyet sınırları tartış-masızdır. Fakat bu sınırlar, sosyal medyanın etkisiyle gittik-çe belirginliğini yitirmekte olduğunu görüyoruz. Mesela so-kakta tanımadığımız bir bayandan bir fotoğrafını vermesini istesek söyleyeceği söz “Sen sapık mısın?” olacaktır. Fakat aynı bayan değişik ortamlarda hatta plajlarda çekildiği re-simlerini hiç çekinmeden sosyal medyada paylaşabilmek-tedir. Hâlbuki face sayfasına koyduğu resimler, tanımadığı yüzlerce kişi tarafından görülmekte ve “beğen”ilmektedir. Yapılan araştırmalarda “Neden tanımadığınız birine resmi-nizi vermediğiniz halde sosyal ortamda paylaşıyorsunuz?” sorusuna “Herkes öyle yapıyor” cevabı veriliyor.

Burada, acaba insanlar “tanınma ve şöhret olma” isteklerini mi tatmin etmek istiyorlar sorusu akla geliyor.

Sosyal ve İletişim Bilimcilerin “Kitlesel Kabul” veya “Kitle-sel Uyum” olarak adlandırdıkları bu olgu daha derinlemesi-ne ele alınması ve araştırılması gereken konuların başında geliyor.

Kamusal ve Özel Alan Birbirine GirdiSosyal medya kullanımı “kamusal alan”la “özel alan” arasın-daki ayrımı ortadan kaldırmakta olduğunu görüyoruz. Cum-hurbaşkanı dahil birçok kamu görevlisi özel alanlarına ilişkin bilgileri sosyal ortamda paylaşabilmektedir. Obama’nın ken-di özel alanıyla ilgili bilgileri twitter’dan paylaşması kamu-özel alan çizgilerini birbirine yakınlaştırmaktadır.

“Anında”lık SağlıyorYer ve zamana bağımlı kalmaksızın yüzlerce, binlerce kişiyle “aynı anda” çok şeyi paylaşabiliyor, tartışabiliyoruz. Zaten

“sosyal medya” kavramı insanların “aynı anda” birbirleriyle etkileşim halinde olmalarından ileri geliyor. Bir öğrenci oto-büste veya kantinde tek başına otururken onlarca arkadaşıy-la sohbet ediyor olabilir. Sosyal medya bu yönüyle en hızlı ve gönüllü bir “örgütlenme ortamı” olarak karşımıza çıkıyor.

SOSYAL MEDYA NELERİ DEĞİŞTİRİYOR

Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İletişim Fa-kültesi ile BYEGM’nin (Basın Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü) ortaklaşa düzenledikleri “Ulus-lararası Yeni Medya ve Yeni Yaklaşımlar” konfe-ransında takip ettiğim oturumlarda not aldığım başlıkları paylaşmak istiyorum. Yeni İletişim tek-nolojileri veya sosyal medyanın yaygınlaşmasının başlıca nedenleri arasında kentleşme, teknolojik yenilikler, kitle iletişim araçlarının gelişen tekno-lojiye ayak uydurması, iletişim araçlarının çeşitli-lik ve çok fazla seçenek sunması ve bu seçenekle-re talebin gittikçe artması olarak sayabiliriz.

Page 80: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr78

“Dijital Benler”İnsanlar yeni medya platformlarında “içtenlik ve yakınlık” bağlamında bir “sosyal medya arkadaşlığı” kuruyorlar. So-kakta veya koridorda karşılaşsa hiç tanımayacağı her biri ayrı dünyanın insanı olan “Dijital Ben”lerle internet orta-mında arkadaş oluyorlar. İçtenlik ve sıcaklık bir nevi o dijital benlerde aranıyor.

Burada “Neden insanlar dijital benlerle daha kolay iletişim kuruyorlar?” sorusunun cevabı aranması gerekiyor. Özgürlük Yalnızlığa İtiyor Sosyal medya, insanları görünürde “özgürleştirirken” diğer yandan yalnızlaşmaya ve toplumsal değerlerden ve gerçek-likten uzaklaşmasına yol açıyor. Büyük-küçük fark etmiyor. İnsanlar en yakın akrabalarını ziyarette bile ellerindeki akıllı telefonlarla başka kişilerle sohbet ediyorlar. Bir yaşlının ve veya hastanın derdini paylaşacağına bir başka kişiyle kendi zevklerini paylaşıyor.

Paylaşılan videolar, resimler veya içerikler binlerce kişi ta-rafından “beğen”iliyor. Ancak insan yine “tek başına” yalnız bir insan olarak gündelik yaşamına devam ediyor. Gecenin ikisinde üçünde dört duvar arasında dertleriyle, sevinçleriyle

veya kendi problemleriyle başbaşa kalıyor.

Ticarileşme ArttıSosyal medyanın milyonları aşan takipçisi olması nedeniyle aynı zamanda büyük firmaların reklam alanını oluşturmak-tadır. Dünya geneline bakıldığında milyar dolarlara varan reklam gelirleri açısından sosyal medya vazgeçilmez bir or-tamdır. Geleneksel yapıları ve katı ideolojileri değiştirip dö-nüştüren sosyal medya platformları her katmandan insana ulaşması nedeniyle cazip bir reklam alanıdır. Mesela face’in psikolojik durumları ifade eden seçenekleri kullanıma açma-sı insanlar arasında bir etkileşime yol açıyor. Üzgün oldu-ğunu ifade eden bir kişinin kapısına 1 saat sonra ünlü bir firmadan bir buket çiçek veya soğuk bir içecek gönderilse ve bu durumu o kişi kendi sayfasında paylaşsa ne kadar etkili bir reklam yönteminin gerçekleştiğini görmüş oluyoruz.

Yasaklama Çözüm Değil

Bu gelişmeler ışığında şu yorumu yapmak is-tiyorum: Yeni teknolojiler yeni nesillerin dü-şünme, yaşama, okuma, alış-veriş, tüketim ve uygulama alışkanlıklarını baştan aşağı değiştirmeye devam ediyor. Bunun karşısına yeni medyanın kullanımını “yasaklayarak” çı-kamayız.

Çocukların, öğrencilerin ve gelecek nesillerin, içinde bulundukları çağın insanları olduğunu gözönünde tutarak yeni iletişim teknolojileri ve sosyal medya hakkında bilgilendirilmesi, içerik paylaşımı yapılması ve bilinçli bir şekil-de yönlendirilmesi daha isabetli olacaktır.

Page 81: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

792014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 82: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr80

İlk uygarlıkların doğup, geliştiği bu topraklar şimdi ev sa-hipliği yapıyordu hayata. Medeniyetler beşiği Gaziantep, bu uygarlıkların mirasıyla içinin derinliklerine dokunuyordu

adeta. Mistik dokusu sarıyordu her tarafı. Höyükler, antik kentler, kaleler diyarı Gaziantep, bölge tarihine ışık tuttuğu gibi, hayvanat bahçesiyle, ormanlarıyla doğal güzellikleri de göz dolduruyordu. Kültürel mirasın sergilendiği Dülük Antik Kenti, Yesemek Açık Hava Müzesi, Karkamış Antik Kenti, Ze-ugma Mozaik Müzesi, Savaş Müzesi, Emine Göğüş Mutfak Müzesi ve daha birçok mekan tarihi zenginlikleri yansıttığı

Elif Bahçecioğlu

Henüz güneş ilk ışıklarını yeni göstermeye başlamıştı oysa. O sıcacık gülümseyişiyle içini ısıtıyordu daha şimdiden. Bir görünüp bir kayboluyor, dağların ardından göz kırpıyordu “hoş geldin” dercesine. Gökyüzünün berraklığı göz kamaş- tırıyordu. Hafif bir esinti ürpertiyordu tüm bedenini. Yollar ıssızdı daha. Şehir uyanmamıştı o hayatın ritmik, sıradan koşuşturmasına. Geniş caddelerden ilerledikçe, dört bir yanı saran parklar dikkatini çekiyordu insanın. Nasıl da yemyeşildi her yer, nasıl da bakımlı, güzel… Tanıdık bir sima ya da terk etti-ğin şehre benzer bir görünüm bulabilmek için mi bilinmez, insan daha bir dikkatle bakıyordu her taşa, her levhaya, her noktaya. İşte duruyordu Gaziantep’in silueti tam karşında. Nasıl bir şehirdi burası, nasıl bir diyar?

Bir Baska Medeniyet

Page 83: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

812014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

gibi görenlere hayranlık uyandırıyordu. Sadece doğal güzel-likleri ve tarihi mi? Hayır, geleneksel el sanatlarıyla da öne çıkmayı biliyordu elbette. Bakırcılık, sedefçilik, yemenicilik el emeği, göz nuruydu değerini bilene. Tarihi ipek yolu gü-zergahı üzerinde yer alması da ayrı bir anlam kazandırıyordu Gaziantep’in ticari hayatına. Nede olsa ekonomik altyapısıydı bu güzellikleri gözler önüne seren. Zaten gelişmişliğinin teme-li değil miydi coğrafi konumu. Peki ya canla başla çalışan be-lediyeler, gelenek ve görenekleri hayatta tutan yöre insanı…

Hiç mi, hiç mi emek vermemişti Gaziantep’i Güneydoğu’nun incisi haline getirmeye. İşte coğrafi özelliklerin ve bilinçli in-

san profilinin harmanlanmasıyla yaşayan büyülü bir kentti Gaziantep. Yöre insanı demişken; nasıl sıcak, içten, samimi her biri. Metropol kentlerde ölmüş gelenekler diri tutuluyor-du burada. Bir başka yardımseverdi yöre insanı yeni taşınan insanlara. Hani “komşu komşunun külüne muhtaçtır” atasözü var ya, nede uyum sağlıyordu bu diyara. O meraklı bakışların ardında nasıl yardım edebilirim coşkusu yatıyordu adeta. Yeni mi taşındınız, çok geçmez kapı zili çalınır, gülen gözlerle uza-nan eller buz gibi suyu uzatıverir size. Ne büyük bir nimetti su bu kavurucu sıcakta, üstüne bir de yorgunlukla. Bilen bilir Antep’in yaz sıcağı dillere destandır. Az görmemiştir termo-metre 40 dereceyi. Peki ya sonra, daha sonra ne olur? Her

Page 84: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr82

komşunun tabak tabak getirdiği yemekler, yardıma ihtiyacınız var mı soruları… Cabası değil miydi komşuluk ilişkilerini, daha da önemlisi insan ilişkilerini canlı tutmaya.

Tüm bu güzelliklerin yanı sıra bırakın Türkiye’de, Dünya’da ünlü Antep mutfağını nereye koymalı bu yazıda. Eşsiz lezze-tinin zenginliği değil miydi onu Dünya’da şehir ismiyle anılan tek mutfak yapmaya. Damak tadı ve göze hitap eden görün-tüsü kaynağıydı onu insanın kalbinde taht kurdurtmaya. O yöresel mutfağın lezzeti, beyran ve katmer yemek için yolla-ra düşürürdü seni uyandığında. Ya diğer lezzetler; kebapları, dolmaları, yuvarlaması, içli köftesi, kabaklaması, doğraması, pideleri, lahmacunu, baklavaları ve daha sayılmadık 252 çe-şit Antep’e has yemek aklına düşerdi okul yada iş arasında. Peki Antep mutfağının saltanatı neye bağlıydı aslında? Mal-zemenin kalitesi ve cömertçe kullanılması, hazırlamada ve pişirmede gösterilen özen ve beceri, verilen emek, değişik değişik kullanılan soslar, salçalar, karışımlar, baharatlar…

hepsi sebep değil miydi Gaziantep mutfağını baş tacı yapma-ya. Baklavanın ise ayrı yeri vardır Gazianteplinin hayatında. Eğer girdiyseniz bir baklavacıya, mis gibi tereyağı kokusunu hissedersiniz anında. Baklava yemenin de usulü vardır aslın-da. Baklava diliminin alt kısmı, üst damağa gelecek şekilde ısırılmalı ve hışş diye ses çıkmalıymış ustasının anlatışıyla. Antep mutfağı anlatılarak bitirilecek gibi değildir esasında. Gidip görülmeli ve tadılmalıdır bu diyarda.

Güneydoğu’nun Paris’i de denilen Gaziantep’in hissettirdikleri bambaşkaydı insanda. Bu kadar gelişmiş bir kentle karşılaş-mayı kimse beklemezdi en başta. Gezmeye, görmeye değer neresi var diye sorulduğunda, bundan sonra Gaziantep gelirdi insanın ilk aklına. Tüm bu yazdıklarım, Gaziantep’e ilk geldi-ğimde uyandırdığı etkiydi ve katlanarak devam ediyor haya-tımda. Hayır, küçük bir köy ya da şehirden gelmedim ben bu-raya. İstanbul’da doğmuş, büyümüş, yetişmiş birinin gözüyle yazdım esasında…

Page 85: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

832014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 86: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr84

29 Ekim tatilinden istifade ile sabah 09:00’da yola ko-yulduk. Kiraladığımız minibüsle istediğimiz yerde mola veriyor, etrafı seyrederek yol alıyorduk. İlk molayı Ada-

na Ceyhan’daki Mıstık Usta dinlenme tesislerinde verdik. Kahvaltımızı burada yaptık.

Fotoğraf makinelerimizi de ilk defa kullanmanın heyecanıyla ne görsek çekiyorduk. Zaten Ramazan hoca ikide bir “Çekin çocuklar çekin, öbür dünyada çekmezsiniz...” diye bize takıl-madan edemiyordu.

Sonbaharın renkleri dağlara yansımışken öğleye doğru Pozantı’ya vardık. Meşhur Kamyoncu lokantasında karnımızı bir güzel doyurduk. Çayımızı yudumlayıp biraz dinlendikten sonra tekrar yola revan olduk. Hava serinliyordu. Akşam ol-madan gidip bir an evvel gündüz gözüyle Ürgüp ve Peribaca-larını görmemiz gerekiyordu. Konferans yüzünden gezecek zaman yoktu. Niğde’yi pas geçtik. Nevşehir yolu boyunca etrafta elma ve patates bahçeleri seyre değerdi. Akşama

doğru saat 15:00 gibi Nevşehir’e girdik. Bir iki tur attıktan sonra Peribacalarını sorduk. 8 km daha gideceksiniz dedi Nevşehirli bir amca...

Ürgüp İletişimcilerle Şenlendiİletişim Fakültesi birinci sınıflar olarak ilk defa medya içerikli bir çalıştaya katılmak üzere başımızda bölüm baş-kanı Yrd. Doç. Dr. Ramazan Cihan’la Gaziantep’ten yola çıktık. Ekim ayının son haftasında Nevşehir Emniyet Müdürlüğü tarafından 30-31 Ekim 2013 günlerinde Ürgüp’te düzenlenen Sosyal Medyanın Ergenler Üzerindeki Etkisi konulu çalıştaya gidiyorduk.

Paşabağ Görülmeye Değer

Nevşehir’den Ürgüp’e giderken Avanos Vadisi boyun-ca çok güzel manzaralar vardı. Minibüsten inip herkes kendi zevkine göre resim çekti. Gün akşama yaklaşmıştı. Avanos-Göreme yolundan Zelve istikametine döndükten sonra Paşabağ Vadisi’ne geldik. Tam peribacalarının ve mağaraların olduğu yer.

Bir anda durup “Şen olasın Ürgüp” türküsü aklıma ge-liyor. Bir yandan içimden mırıldanıyor, bir yandan da fotoğraf makinelerimizle güzel kareler yakalamaya ça-

Haber: Halil Güdül

Page 87: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

852014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Etli Ekmek Konyalı Ömer Usta’da YenirBir saatten fazla tutan Paşabağ gezimizden sonra iyice acıkmıştık. Bu Ramazan hoca acayip bir adam. Nevşehir’de Ömer ustaya götürdü bizi. Nereden arayıp bulur böyle yerleri bilemedik. Konyalı Ömer Usta’ya götürerek bize bir akşam ziyafeti çekti. Hepimiz aynı siparişte birleştik. Etli ekmek yiyecektik. Uzunluğu birer metreden oluşan 4 tane etli ek-mek yedik. Lezzeti unutulacak gibi değildi. Ardından tatlı ve çaylarımız geldi. Nevşehir’e yolu düşenler buraya uğramayı ihmal etmesin diyorum. Ertesi günü Çalıştay’a gideceğimiz-den artık dinlenmeye çekilmeliydik.

Sosyal Medya Çalıştayı30 Ekim Çarşamba günü sabahın ilk ışıklarıyla kendimizi bir pastaneye atarak sıcak bir kahvaltı yaptık. Kaptanımız Ha-san abi bizden ayrılmıyordu. Kahvaltıyı bitirdik tam servise bineceğiz, Halil Üzümcü ortada yok. Kaptan Hasan abi çok kızdı... Meğer o uzun saçlarını yıkatmaya gitmiş bir kuaföre... Saat 10:00’da Sosyal Medya Çalıştayı’na yetişmek duru-mundaydık. Ürgüp’te bulunan Perissia Hotel’e doğru yola koyulduk. Neyse ki zamanında yetişebildik. Ben ve arkadaş-larım ilk defa böyle bir medya çalıştayına katılıyorduk. Elle-rimizde kalem-kağıt ve fotoğraf makinesi mevcuttu. Zaten Ramazan hoca elinde birşey olmayan arkadaşa işaret edip “yaz yaz” diye uzaktan fısıldıyordu.... Baktık ki iş ciddi. Bu çalıştayın haberini yazacaktık. Arkadaşlar harıl harıl not alı-yor, diğer yandan biraz da çekinerek konuşmacıların fotoğ-raflarını çekmeye çalışıyorduk. Dinlediklerimiz ilgi çekici ve bizim açımızdan çok verimliy-di. İletişim öğrencilerinin aslın-da bu gibi organizasyonları kaçırmaması lazım. Çalıştay’da en çok dikkati çeken Ercüment Büyükşener oldu. Orada da hemen Ramazan hoca bizi Ercüment hoca ile tanıştırdı. Son-ra topluca bir hatıra fotoğrafı çektirdik.

Çalıştay üç gün devam edecekti. Fakat biz sadece bir günlü-ğüne takip edip Ürgüp’ten ayrıldık. Zira ertesi günü üniversi-tede derslere yetişmemiz gerekiyordu.

Gezinin Son Saatleri Karanlık bastırmadan yola koyulduk. Dönüşte Kayseri üze-rinden gelelim dedik. Kaptan Hasan abi bir an evvel şehirden çıkmak için acele ediyordu. Yolculuğumuz eğlenceli geçiyor-du. Ne var ki bazı aksilikler de olmuyor değil. Ürgüp’ten çı-kalı 25 km olmuştu ki lastiğimiz patladı. Onca yeri yardım için aradıysak da kimse gelmedi. Bir sanayici olarak Halil Üzümcü’nün babası Gaziantep’ten devreye girdiyse de bir servis elemanı yanımıza gelmedi. Kaptan Hasan abi sıvadı kolları ve lastiği değiştirdi. Araba yol aldığından lastik kıyım kıyım olmuştu. Çıkarıp takması çok meşakkatli oldu.

Kayseri üzerinden Kahramanmaraş’a doğru yola devam et-tik. Gece 21:00 sularında Maraş’ta akşam yemeği molası verdik. Saatler 23.00’ü gösterirken Gaziantep’e geldik. Ha-yalen de olsa sizleri bu gezimize ortak edebildiysek ne mutlu bize...lışıyorduk. Yol üzerinde hediyelik eşya satan yerler ve

parketmiş otobüsler sıra sıra devam ediyordu. Turistle-rin yoğun ilgi gösterdiği bir yer burası. Güneşin batışını yakalamaya çalışan onlarca insan tepelerde bekliyordu. Kapadokya bölgesinde benzersiz olan mantar formunda-ki enteresan Peribacalarının bulunduğu Paşabağ Vadisi aynı zamanda da Peribacası oluşumu ve gelişiminin de en iyi gözlenebildiği yerlerden birisiydi. Ayrıca yürüyüş yolları da peribacaların arasından geçtiği için burada yürüyüş yapmak oldukça heyecan vericiydi. Güneş batın-caya kadar Paşabağ’da dolaştık. Güneş gözden kaybol-masına rağmen etrafta çok farklı bir renk cümbüşü vardı.

Page 88: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr86

Türkiye’deki 40’dan fazla devlet ve vakıf üniversitesi-nin dekan ve fakülte temsilcilerinin katıldığı kurulda ben de Zirve Üniversitesi adına bulundum. Toplantıda

Fakültemizin teknik ve bilimsel alt yapısı hakkında kısa bir sunum yaptım. Genç yaşına ve daha mezun vermemesine rağmen Zirve Üniversitesi’nin iletişim dünyasına yaptığı katkılar üzerinde durdum.

İletişimin en yetkili ağızlarının katıldığı bu toplantı vesile-siyle iletişim fakültelerinin başta müfradatları olmak üzere iletişim eğitimindeki yeni yaklaşımlar, modeller, uygula-malar, ihtiyaçlar tartışıldı. Birçok İletişim Fakültesinde hala 80’li yılların müfradatıyla lisans eğitimi yapıldığı, öğrenci-lerin uygulama alanı bulamadığından teoriyi pratiğe dönüş-türemediği vurgulandı. Vakıf üniversitelerinde seçmeli ders uygulamalarıyla müfradatlara dinamizm kazandırıldığı an-cak yeterli olmadığı kanaati paylaşıldı. Yine özellikle devlet üniversitelerindeki İletişim Fakültelerinin sıklıkla arttırılan kontenjanları sebebiyle öğrenciler için uygulama yapmanın zorlaştığı, birçok öğrencinin kameraya elinin bile değmedi-ği, reklam ya da fotoğraf atölyelerine uğrayamadığı ifade edildi.

Zirve Üniversitesi gibi ajansıyla, dergisiyle, radyo ve televiz-yon üniteleriyle, teknik ve bilimsel altyapısıyla kampüs içi uygulama alanlarına sahip, kontenjanı dengeli üniversite-lerin öğrencileriyle kazanımlarını daha rahat paylaşabildiği dillendirildi. Toplantıda en çok üzerinde durulan konulardan biri de İletişim Fakültesi öğrencilerinin sektöre entegre edilmesi ve mezuniyet sonrası çalışma sahaları konusuydu.

Öğrencilerimizin mezun olduktan sonra KPSS ile atalama-larının yok denecek kadar sınırlı olduğu, kendi alanlarında devlet ve özel sektör tarafından tercih edilmediği, eğitimleri süresince yeterli uygulama süreci yaşamadıklarından sektö-re dahil olanların bir çok alanda stajerlikten kurtulamadığı gibi hususlar özellikle çözüm bekleyen sorunlar olarak vur-gulandı.

Üniversitelerin ivedilikle öğrencilerine gerek kampüs içinde gerek kampüs dışında sektöre adaptasyonlarını hızlandırma adına uygulama ortamları oluşturmaları salık verildi.

İLDEK yürütme kurulunca, mezunlarımızın istihdamıyla iligili devletin ilgili kurum ve kuruluşlarıyla görüşmeler yapılıp tav-siyelerde bulunulması kararlaştırıldı. İlköğretim programın-da yer alan “Medya Okur Yazarlık” dersinin mezunlarımız tarafından verilmesi gereken bir ders olduğu ve bu hususta MEB’e tekliflerin sunulması bunlardan birisiydi.

Sonuç olarak; yapılan bu toplantıların herhangi bir kurum ya da kuruluşu bağlayıcı kararlar alması mümkün olmadığından tavsiye niteliğinde yaklaşımlarla kurulun sesini duyurduğu-nu ifade etmek gerek. Bu toplantılar da gerek bireysel gerek-se kurumsal tecrübe paylaşımı gerçekleşmekte, iletişimde ki yenilikler ortaya konulmaktadır. Bir sonraki yıl Ankara Üniversitesi’nin ev sahipliğinde yapılacak olan bu toplan-tılar kesintisiz 14 yıldır yapılmaktadır. Bu şunu gösterir: İL-DEK toplantıları katılımcıları tarafından önemsenen, değer verilen, deneyimlerin, tecrübelerin ve yeniliklerin paylaşıl-dığı, tartışıldığı bir platform olarak kendini ispatlamıştır.

İLDEK Toplantısı Bişkek’te YapıldıKırgızistan-Türkiye Manas Üniversitesi İletişim Fakültesinin ev sahipliğinde 22. İletişim Fakülteleri De-kanları Kurulu (İLDEK), 5-7 Haziran tarihleri arasında gerçekleştirildi.

Doç. Dr. Ergün Koca

Page 89: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

872014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 90: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr88

Usta yönetmen Orson Welles 1947 yılında, Sherwood King’in romanından oldukça güçlü bir senaryo yazarak “Şanghay’lı Kadın” filmini çeker.” Kara film” türünün en

iyi örneklerinden olan bu filmde, beladan uzak durmaya çalı-şan bir denizcinin hikayesi anlatılır. Michael, uzun süren bir deniz yolculuğundan dönmüştür, gece yarısı karanlık bir parkta dolaşırken, gizemli bir ka-dınla karşılaşır, kadından etkilenir, peşinden gider, kadının kocası ve kocasının iş ortağı arasındaki mücadele ve ihanet çatışmasının arasında kalır.

Orson Welles, Yurttaş Kane filminde uy-guladığı kamera hareketleri tekniği ve aydınlatmayı karakterlere göre yansıtma çalışması ile kurguda geliştirdiği anlatım çeşitliliğini bu filmde daha da geliştirir. O yıllarda tekniğin yetersiz kalması ne-deniyle stüdyolarda çekilmek zorunda kalan filmlerin Orson Welles’in etkisiy-le dış mekanlara taşınması ve gerçek mekanlarda çekilmesi sinema tarihi açısından müthiş bir deneyim olur. Orson Welles bu filmde tele objek-tif kullanarak Yurttaş Kane filminde kuvvetli objektiflerle elde ettiği alan derinliğini yok eder. Açı-karşı açı kadrajlarda yüzlere yansıyan az ve parçalı ışığı, tele objektifle keskinleştirirken fonun net olmamasını sağlar.

“Şanghay’lı Kadın” filmi konusu itibarıyla farklı bir film değil-

dir. “Kara film” türünün klişelerini bir bir kullanır. Gizemli bir kadın, onun tuzağına düşmekten kurtulamayacak bir adam, öl-dürülmesi planlanan koca gibi benzerleri bir çok kez filmlerde işlenmiş bir hikayeyi anlatan Welles, türü içinde belki de en ilginç sonla biten bu filmi gerçekleştirir.

Welles’in canlandırdığı Mic-

hael, peşindeki takipçi-sinden kaçmaya çalışır-ken, herhangi bir siperin arkasına saklanmaksızın, takipçinin rahatça onu vu-rabileceği bir uzaklıkta, onun karşısına dikilir. Me-kan bir lunaparkta, sihirli ay-nalar galerisidir. Kaçan kişiyi, kovalayan rakibi çok iyi görür hatta çok zekice düzenlenmiş bu optik labirentin aynaların-daki yansımalar onu bir anda çoğaltınca, yan yana duran bir düzine Michael ortaya çıkar. Öfke içinde silahını şuursuzca Michael’in görüntüleri üstüne boşaltan katil, cam kırıklarından oluşan bir yığının karşısında ka-lır. Gerçek Michael’in yerini bul-

d u ğ u n d a tabancasında mermi kalmamıştır. Romanda olmayan bu sahne, senaryoya Welles tarafından eklenmiştir. Sinema tarihinde hayranlık uyandıran ve zekice tasarlanmış bir sahnedir.

Yüzüncü Yılında Türk Sineması Üzerine

Öğr. Gör. Haluk Göl

Page 91: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

892014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Bu filmden etkilenen eleştirmen-yönetmen Peter Bogdano-vich, 1968 yılında senaryosunu yazarak filme çektiği “Tar-gets” filminin finalinde bu sahneye gönderme yapar. Korku filmlerinin usta oyuncusu Boris Karloff’ filmin başoyuncusu-dur ve senaryoda hayatından kesitler vardır. Karloff’un oyna-dığı filmler artık seyirci tarafından ilgi görmüyordur. Genç bir yönetmenle küçük bütçeli bir film yapar ve filmin açık hava sinemasında yapılacak galasında eğer seyirciler kendisine

ilgi gösteriyorlarsa, onlara sinemayı bıraktığını açıklayacaktır. Bu arada Vietnam Savaşı gazisi bir keskin nişancı içinde bu-lunduğu psikolojik durumunda etkisiyle silahlarını kuşanarak, açık hava sinemasının (Drive-İn sinemaları- araç içinden film izlenen sinemalar) perde iskelesine tırmanıp, beyazperdeye açtığı küçük bir delikten ateş ederek, araçla-rı içinde filmi izleyen insanları rastgele öldürür. Bir an beyazperdeye yansıyan kuvvetli bir ışıktan gözleri kamaşınca, uzun namlulu silahını elinden düşürür. Katil, silahını almak için aşağı inmeye çalışırken, yerini belli eder, Sinema ala-nında infial olmuştur, araçlar alandan çık-maya çalışırlar. Makinistte vurulduğundan film oynamaya devam eder. Katil beyazper-denin altında silahını ararken ona doğru ölü-mü göze alarak yaklaşan yaşlı oyuncu Boris Karloff’un aynı anda beyazperdede oynayan filmde de katile yaklaşma sahnesine benzerliği ve silahını arayan katilin bulunduğu yerden gördüğü beyazperdede yansıyan görüntüdeki Boris Karloff ile sahadan kendisine yürüyerek yaklaşan, hayattan ve gerçek Boris Karloff arasında şaşkınlık yaşarken, etrafını saran polislere yakalanır. Bogdanovich’de diğer yönetmenler gibi Welles’ten etkilenmiştir. Welles gibi yönetmenler sinemayı evrensel bir dil olarak, geliştirmişlerdir. Bogdanovich gibi yönetmenler de bu geliş-meyi, zamana taşımışlardır. Sinema onu varedip yaşatanlara bağlı olduğuna göre, onların kimliklerini ve kültürlerini yan-sıtır. Evrenselliği besleyen onu zenginleştiren, boyutlandıran, geliştiren kaynak bir bakıma yerel kültürdür. Zenginleşme,

boyutlanma kültürel farklılıkların, kültürel zenginliklerin, farklı kimliklerin bir uzantısıdır. Bu dil en genel anlamda toplumun dilidir. Toplumların kendi farklı kültürlerinin özel dilleriyle genel evrensel dil karşı karşıyadır. Türk toplumunun dil özellikleri nelerdir? Türk sineması bunu ne ölçüde yansıtır? Söz konusu olan yalnızca konuşma dili de-ğil, kuşkusuz çok daha genel, toplumsal tüm dışavurum özel-liklerini içine alan bir dildir. Buradaki çeşitli öğeler, anlatım biçimleri aslında birbirleriyle uyum içindedirler, birbirlerini tamamlarlar ve bir sistem oluştururlar. Bu dil birliğinin doğal sonucudur. Sinemada bu dil birliğinin içinde kalmak, içinde ol-duğu kültürün, ait olduğu toplumun dilini kendi olanaklarıyla üretip, zenginleştirmek zorundadır.

Sinema Türkiye’ye Batı’dan gelmiştir. Bu teknolojik olduğu ka-dar, dil olarak da böyledir. Türk sinemasının tiyatrocuların et-kisinden kurtulup, sinemacıların elinde biçimlenmeye başla-dığı 1950’li yıllarda, sinema çevrelerinin, Batı’daki bilgilerden ve kuramsal tartışmalardan oldukça yoksun oluşları, onların Türkiye’de sinemayı, sinema dilini el yordamıyla, bilmeden, yoklaya yoklaya ve seyrettikleri yabancı filmlere bakarak oluşturmalarına yol açmıştır. Ortaya çıkan, Batı bilgisinden uzak, yüzeysel bir öykünme içinde, bir bakıma düşünsel taba-nı olmayan, kendiliğinden bir sinemadır ve yapılan filmlerin sanatsal açıdan oldukça sığ olması nedeniyle, aydın kesim tarafından da dışlanmıştır. Bazı yönetmenler tarafından ticari riskler yük- lenilerek yapılan ve önemli festivallerde

ödül alan sayısı on-onbeşi geçmeyecek Türk filmleri seyircinin ilgisini çekme-yerek, sinema salonlarında gösterime bile çıkamadıkları gibi yönetmenleri-nin de ticari kariyerlerini bitirmiştir. Bu yönetmenlerden Metin Erksan ve Alp Zeki Heper’i örnek gösterebiliriz.

Türk sineması dağıtımcılar ve yapımcıların dayatmalarıyla, star sistemine dayalı, oyunculuk yete-

neği olmasa da toplumca bir şekilde tanınan şarkıcıların, komedyenlerin sürüklediği durum

komedileri, aynı konuşmalar ve aynı oyuncu ve aynı seslen-dirme sanatçılarının sesleriyle birbirinin benzeri yüzlerce aşk-komedi - macera filmleri yaparak yüzüncü yaşına girmiştir. Türk sinemasının anlaşılması, Türk kültürünün özelliklerinin ve anlatımsal niteliklerinin filmlere nasıl yansıdığının araştı-rılmasının zamanı gelip geçmiştir. Dil özelliklerimiz bilinme-den, kültürel kimliğimize sahip çıkmadan yeni Türk sineması oluşturmak olası değildir. Dünyanın en prestijli sinema ödül-lerinden biri olan Altın Palmiye’yi alan bir yerli filmin seyirci sayısı yüz binlere ulaşamayacakken, bir başka komedi filmine yedi milyon bilet kesilmiştir. Bu iki filmin seyirci sayılarındaki büyük farkın çelişkisini anlamak, Michael’in sihir aynaların-daki yüzlerce görüntüleri arasında asli olanı bulmaya çalış-mak kadar zor olsa gerek.

Page 92: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr90

Şimdi gözüme çarpan tüm bu durumları dikkate alarak iletişim fakültesi öğrencilerine de maddeler halinde bir çağrıda bulunmak istiyorum. Umarım okuma fırsatı bulurlar…

İletişim Fakültesi Öğrencisi Değerli Kardeşim!

LÜTFEN;- Her şeyi içinde bulunduğun üniversiteden bekleme, silke-len ve kendi değerini, potansiyelini kendin yaratmaya çalış. Unutma hiçbir emeğin karşılıksız kalmayacaktır.- Ben üniversite okuyorum şu an iş güçle uğraşamam deme, iletişim sektöründe kapısını çalıp sadece sohbetinden bile faydalanacağın değerli yüzlerce insan/üstat olduğunu unut-ma. Emin ol senden bir çayı/kahveyi esirgemeyeceklerdir.

- Hocalarım beni anlamıyor deyip kestirip atma, onlara ken-dini anlatmanın farklı yollarını ara, fikirlerini dinlemeye ikna edecek sonuçlarla yanlarına git, fark yaratmaya çalış, vaz-geçme.

- Blog yaz. İletişim fakültesi okuyorsan, iletişim kurmak için kendi hayal, fikir ve yazı dünyana sahip olmalısın. En çok hayallerini yaz, sonra fikirlerini, sektör hakkındaki düşünce-

lerini ve tespitlerini yaz. Yazdıklarını mutlaka muhataplarıyla paylaş.

- Sosyal ağları gerçek bağlantılar kurmak için kullan, Face-book ve Twitter ile yetinme. Slideshare’da sunumlarını pay-laş, Linkedin’de CV’ni hazırla, çektiğin fotoğrafları Flickr’da/Instagram’da arşivle… Bu ve diğer sosyal ağları blog sayfa-na entegre etmeyi unutma.- Ders notlarını Twitter’da kendine ait bir etiketle paylaş, hem herkes faydalansın hem dijital notlar tut. Dijital dünyayı

Öğr. Gör. Ercüment Büyükşener

İletişim Fakültesi Öğrencilerine Çağrı!Son 5-6 yıl içerisinde birden çok iletişim fakültesinde farklı konferanslarda konuşmacı olarak yer alma fırsa-tım oldu. Son 3 senedir de İstanbul Bilgi Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde “Öğretim Görevlisi” olarak “Di-jital İletişim” alanında dersler vermeye devam ediyo-rum. Bu vesileler ile öğrenciler tarafında gözüme çar-pan negatif söylemler dikkatimi çekmeye başlamıştı. Eğitim sistemi, iş hayatı, dersler ve öğretmenlerle ile-tişim kurma konusunda sürekli bir söylenme ve şikâyet durumu olduğunu da görmüş bulundum. Aslında hangi öğrenci söylenmiyor ki dediğinizi duyar gibiyim. Fakat iletişim fakültesi öğrencilerinin “iletişim” ve “diyalog” ekseninde şikâyetlerini görünce durum biraz daha has-saslaşıyor bence…

Page 93: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

912014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

derslerine entegre etmeyi ihmal etme. Derslerden anladıkla-rını mutlaka blogunda özet bir yazıya çevir.- Şikayet edeceğin konulardan vazgeçip, emek ve pozitif

enerjini verebileceğin konulara odaklan. Geleceğe dair tes-pitlerini kenara not etmeyi unutma.

- Araştırma için kaynak yok, içerik bulamıyorum diye söylen-

mekten vazgeç. İnternette geçirdiğin vaktin bir kısmını bi-linçli aramanın gücüne inanarak geçirmelisin. Blog yazarları, yabancı kaynaklar ve daha fazlası seni bekliyor.

- Güncel iletişim projelerini takip et, içinde yer almaya çalış. İçinde yer almıyorsan bile görüşlerini dile getir, bloguna yaz ve çevrenle paylaş.

- Derslerini sadece 100 üzerinden birer not olarak görme, her dersini üzerine düşünülecek bir “hayal malzemesi” ola-rak gör.

- Not peşinde koşmaktan vazgeç. Çünkü; mezun olduğunda hiçbir işveren ya da yönetici sana 100 üzerinden not ver-meyecek. Fakat bir maaş bordron veya gelir belgen olacak, bunların 100’lük not sistemiyle ilgisi olmadığını unutma.

- Seni notla korkutan hocaların varsa sen de bilgi, biriki-min ve yorumlarınla onu aydınlatacak şekilde daima oku ve özümse.

Son olarak;Bu çağrıya katkıda bulunmak isteyen iletişim sektörü profes-yonelleri, uzmanlar ve arkadaşlarına birkaç cümlesi olan diğer öğrenciler, yorumlarınızla katkıda bulunmaktan lütfen çekinme-yin. Bu yazıyı kolektif bir çağrıya dönüştürüp daha fazla kişiye ulaştırabiliriz… Okuyan ve paylaşan herkese şimdiden teşek-kürler…

Özetle güzel kardeşim;Daima pozitif düşün, muhakeme ve mü-zakere yeteneğini geliştirmeye çalış. Üniversiteyi, seni mezuniyete götüren bir zorunluluk olarak değil, hayata ha-zırlayan bir yolculuk olarak düşün. Sana da bu yakışır ;)

Page 94: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr92

Sosyal Medya da böyle bir şey. Ne işe yaradığı konusunda hala tatminkâr değiliz. Ama nereye

gideceğini tahmin etmek zorundayız. Bugün evimizdeki bütün cihazlarda Faraday’ın elektromanyetizmasını kullanıyoruz.

Ercüment Büyükşener’in verdiği “Yeni İletişim Teknolojileri” ve “Diji-tal İletişim ve Sosyal Medya” ders-lerinden dijital dünyanın nasıl bir noktaya geldiğini, sosyal medya ve dijital iletişimin hayatımızda ne denli büyük bir yer kapladığını öğreniyoruz.

İşte Ercüment Büyükşener’in dersle-rinden öne çıkan cümleler!

•Sosyal Medya uzmanı olmayın. Medya mühendisi olun…Veri gazeteciliği yapın. Her gün kendi gazetenizi kendiniz çıkartın.•Medyanın e-halini çok iyi bilin. Medyanın e-hali sosyal medyadan çok büyüktür.

•Medyaya sahip olan dünyanın ile-tişimine sahip olur. Dünyayı yöne-tebilmek için telekomünikasyon ve teknolojiye sahip olmak gerekir.•Yeni teknolojide artık kuralların önemi yok değerlerin önemi var. Oyu-nu değerler kazanır.

•İletişim bilen, iletişimi tasarlayan-lar insanlar dijitali sahiplenmediği için iletişimi bilmeyen ama teknik konuda iyi olan kişiler iletişim mec-rasında söz sahibi oldular. Bu da ger-çekten büyük bir karmaşıklığı getirdi. Bu alanda iletişimciler artık söz sahi-bi olmalıdır.

•Blog yazın. En çok hayallerinizi yazın, sonra fikirlerinizi, sektör hak-kındaki düşüncelerinizi yazın. Yazdık-larınızı mutlaka paylaşın. Anlatacak hikayeniz varsa gidecek yolunuz da vardır. Birler yüzlere, yüzler binlere, binler milyonlara ulaşır.

•Her şey beğeni değildir. Kaç takip-

çin olduğu önemli değil. Farklılık ya-ratın. Tüketiciler daima deneyimleri hatırlar.

•Paramızı ve gücümüzü sürdürülebi-lir bir projeyle kazanırız.

•Yeni teknolojiler sayesinde artık “Prime Time” diye bir şey yok “Real Time” var. Artık programları kendi zevkimize göre planlayabiliyoruz. Talebe karşı yayıncılık hızla ilerliyor. Değişimleri takip edin

•Teknoloji, medya ve telekomüni-kasyon tek bir çatı altında birleşecek, dergi dahil her şey mobilleşecek. Yayıncılıkta büyük değişimler yaşa-nacak. Raporlara dikkat edin. Hayal gücünüzü geliştirin.

•Mezun olduğunuzda patron size 100 üzerinden not vermeyecek. Bir maaş bordron olacak ve bunların 100’lük not sistemiyle ilgisi olmaya-cak.

Sosyal Medya Uzmanı Olmayın, Medya Mühendisi Olun... Michael Faraday’a sormuşlar: “Sen bu elektromanyetizmayı icat ettin üzerinde

de çalışıyorsun ama bu ne işe yarıyor?” Faraday şöyle cevap vermiş: “Doğru-sunu söylemek gerekirse ben de bilmiyorum ama güzel bir şeye benziyor”.

Haber: Yusuf Salih Kahyaoğlu

Page 95: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

932014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 96: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr94

İnstagram geleneksel fotoğrafçılık anlayışını değiştiren, hayatın farkedilmeyen küçük ay-rıntılarını ve günlük akışını yakalayarak paylaşmak üzerine kurulu yeni sosyal paylaşım ağı olarak tanımlanıyor. Önceleri sadece İphone uygulaması olarak karşımıza çıkan bu sosyal ağ, daha sonra Android kullanıcılarınında hizmetine sunulmuştur. Bu sosyal paylaşım

ağına fotoğraf yüklemek için üye olmanız gerekmekte. Bu ağa sadece cep telefonu üze-rinden fotoğraf yüklenebilmekte ve etkileşimde bulunulabilmektedir. İnstagram’ın bir web siteside var ancak buradan paylaşımda bulunma imkanı yok. Kullanıcılar veya takipçiler bu site üzerinden sadece izleme yapabiliyor.

Fotoğrafçılığı

İnstagram’ı öne çıkaran özellikleri sıralayacak olursak;

2010 yılında Stanford mezunu iki kafadar tarafından kuruldu2012 yılında facebook 13 çalışanı ile bir-likte şirketi yaklaşık 1 milyar dolara satın aldı.Şu anda 150 milyon üyesi var.Günlük olarak ortalama 55 milyon fotoğraf yükleniyor.En bilinen özelliği kare formatta fotoğraf yüklenmesi.

Fotoğraflara genellikle farklı ton-lamaların olduğu efektler uygula-nıyor.Basit filtreler ile fotoğrafınıza farklı bir yorum katabilirsiniz.Sadece fotoğraf ve kısa videoların yüklen-diği ve paylaşıldığı bir sosyal ağ.Hastagler ile etiketleme yapabilir ve daha fazla takipçinin fotoğrafınızı görmesini sağlayabilirsiniz.Çok beğenilen bir çok fotoğraf aslında ileri teknoloji bir fotoğraf makinası tara-fından çekilerek daha sonra instagram fo-

toğrafına dönüştürülüyor.Son zamanlarda bazı fotoğrafçılar İnstag-ram üzerinden sergi açmaya başladılar.

Öğr. Gör. Yusuf Kadri Şirinkan

Page 97: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

952014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

İnstagram’ın en büyük özelliklerinden biri de yüklediğiniz fo-toğrafları sadece kare formatında paylaşmanıza izin verme-sidir, oysa fotoğraf bilindiği üzere genellikle 4:3 formatına sahiptir. İnsan gözü dünyayı geniş bir çerçeveden görür ve algılar. Bu algılayış kare formatından çok dikdörtgene daha yakındır. Üretilen fotoğraf makinalarıda bundan dolayı 4:3 formatında sonuçlar verirler. Fotoğrafçılar çekecekleri gö-rüntüyü estetik olarak kompoze ederken bu beyin algılama-sınına göre yorumlarlar. Bir fotoğraf kompozisyonu oluşturu-lurken ve fotoğrafa aktarılırken bu estetik kaygılar öne çıkar.

İnstagram’da ise kare formatı zorunluluğu olduğun-dan klasik yönteme alışmış olan fotoğrafçılar,

İnstagram fotoğrafı çekerken zorlanır-lar. Çünkü görüntüyü kare formata

estetik olarak uyarlamak daha zordur. Burada devreye yeni

bir kavram giriyor “İns-tagram fotoğrafçılı-

ğı”. Bu tanımlama ile kare formatta

çekilen fotoğ-

rafların obje ve leke konumlanmasının yeni baştan yapılması gerektiğini ayrıca bazı estetik kaygılarında yeniden yorum-lanması gerektiğini anlıyoruz.

Geçtiğimiz günlerde New York Times gazetesinde çıkan bir röportajda, İnstagram kullanıcılarının Doctor Popular olarak bildikleri Brian Roberts cep telefonu fotoğrafçılığını “yeni bir sanat şekli” olarak tanımlamıştır. İnstagram fotoğrafla-rında sık olarak kullanılan efektler fotoğraf üzerinde hileyle olmayan birşeyi eklemek gibi dursa da, aslında işin iç yüzü çok daha farklı. Çünkü konu bakımından yetersiz ve başarılı olmayan fotoğraflardan efekt yardımı ile birşeyler çıkmasını beklemek hayalcilik olur. Aslında işte sanat yorumu da bu-rada devreye giriyor. İnstagram fotoğrafçılığı veya cep tele-fonu ile çekilen fotoğraflar genel anlamda konu bütünlüğü içermiyorsa hangi efekti uygularsanız uygulayın ilgi çekme-yecek ve izlenmeyecektir. Ancak konu olarak bütünlük arze-den ve bir kompozisyona sahip fotoğraflara uygun efektler yardımı ile daha izlenebilir kılmakta mümkündür. Dolayısı ile cep telefonu ile çekilen fotoğraflar çekim aşamasından pay-laşılıncaya kadar bir dizi işlemden geçmek zorundadır.

İns-t a g -

ram fo-toğrafçılığını

benimseyen ve yeni bir trend olarak

gören birçok fotoğrafçı var. Özellikle sadece fotoğraf paylaşımının olduğu bir ağ olması dolayısı ile fotoğ-raf severlerin ve fotoğraf çekenlerin ortak noktasını oluşturması kullanıcı

sayısını her geçen gün arttırmakta. İnstagram’da fotoğraf paylaşanlar ara-sında günlük hayatını bir fotoğraf gün-lüğü haline getirenlerde olduğu gibi, profesyonel olarak fotoğrafla ilgilenip İnstagram’ı yeni bir mecra olarak gören fotoğrafçılarda çoğunlukta. Hergün 50 milyondan fazla fotoğrafın yüklendiği İnstagram artık bu sosyal ağa özel fo-toğraf sergilerinin açıldığı bir konuma kavuştu. Dolayısı ile gerek yeni nesil akıllı telefonların yaygınlaşması gerek-se bu telefonlar ile çekilen fotoğrafla-

rın geniş kitlelere hitap etmesi ve on-ları ortak bir platformda buluşturması adına bu tarz oluşumların çoğalacağını söylemek zor değil. İnstagram ve ben-zeri platformlar fotoğraf sanatına yeni bir boyut yeni bir yön kazandırıyor, ye-terki bu alanda eser veren sanatçılar veya paylaşımcılar genel olarak fotoğ-raf sanatının kurallarını uygulamaya veya yeniden yorumlamaya çalışsınlar. Önemli olan yapılan ve ortaya konulan eserlerin o sanat türüne ne kadar kat-kıda bulunduğudur.

Page 98: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Mutluluk ya da dünyeviliği esas alan yönüyle haz kısaca, kişiyi doyuma ulaştıran duyumlar olarak tanımlanabilir. Bu duyumlar fiziksel olabileceği gibi

manevi hisler de olabilir. Kiminin yemekten aldığı zevki, kimi müzik dinlemekten ya da birini mutlu etmekten alabilir. İn-sandaki bu dürtü kişiliğin yadsınamaz bir gerçekliği. Bu ger-çekliği Freud, Psikanalitik Kişilik Kuramı ile açıklar. Freud’a göre kişiliği üç temel esas oluşturur: id ego ve süperego. İd; kişiliğin en gelişmemiş, en kontrol edilmesi güç olan yanı. Mantıktan ve düşünceden uzaktır, sadece ihtiyaçlarının kar-şılanmasını bekler. Freud id’i “kişiliğin şımarık çocuğu” ola-rak tanımlar. Süperego ise kendi varlığını yok sayma paha-sına kurallara bağlanmayı öngörür. Adeta “El alem ne der?” diyen bir ebeveyn gibidir. Bu iki aşırı ucu ise “ego” dengeler. İd’in sürekli ısrarlarına rağmen kişiye ne yapacağını söyle-yen bir yönetmen gibidir. İd’in ulaşmak için çırpındığı hazları tamamen engellemese de akıl ve mantık ilkeleriyle sınırlan-dırır. Yine Freud “Tekamül etmiş organizmalar, hazzı gecikti-rebilen organizmalardır” diyerek, kişiliğin bu hayvani yönünü törpüleyen ego gibi bir denge unsurundan bahsetmekte.

Bireyin s a -d e c e

kendini m u t l u

e d e c e k daha doğ-

rusu zevk verecek olana y ö n e l m e s i n i

öngören haz-cı anlayış, b a t ı n ı n bireyci ve

diğerkâmlıktan yoksun toplumsal yapısının bir tezahürü as-lında. Zira bireyin mutlu olmak için beklemeye, bazı zorluk-lara göğüs germeye ya da karşısındakini düşünmeye zamanı yoktur. Mutlu olmak için buna gerek de yoktur esasında. Çün-kü haz almak için hayatı dolu dolu yaşamak, her anın tadını çıkarmak gerek. Bu bencillik telaşında unutulan yegane şey ise bu hayatın bize bahşedilmesinin bir nedeni olduğu. Kişiliği yorumlayan İslam alimleri de insani olan bu yönü inkar etmek yerine gerçekçi bir bakışla ele almışlardır. Dev-rinin büyük alimi Bediüzzaman; “Ruhun yaşayabilmesi için üç kuvvet ihdas edilmiştir” diyor. Bunlar; kuvve-i aklıye, kuvve-i gadabiye ve kuvve-i şeheviyedir. Kuvve-i şeheviye, tıpkı id gibi kişiliğin bencil yanı ve menfaatleri doğrultusun-da hareket eder. Kişiye “ben” ile başlayan cümleler kurduran mekanizmadır. Kuvve-i gadabiye zararlı şeylerden kaçınmayı amaçlar ve kuvve-i aklıye ise iyi-kötü, doğru-yanlış muhase-besini yaptırır. İnsanın sahip olduğu bu üç melekeye de sınır konulmamıştır. Haliyle bu hisleri aşırı uçlarda yaşamak ve hayatı yaşanmaz hale getirmek ihtimali de var. Bu durumda Bediüzzaman’a göre aşırılıklardan kaçınmak için hayatı öl-çülü yaşamak gerekiyor. Bu da sonsuzluğa olan ihtiyacımızı karşılayan bir inanca sahip olmakla mümkün. Her insanın mutluluk anlayışını, sahip olduğu maddi ve ma-nevi değerler belirler. Mesela tinsel olanı tamamen reddedip maddeye yönelmiş biri için, komşuyla bir akşam yemeğini paylaşmanın mutluluk vesilesi olmasını bekleyemeyiz. Bunu yapmak için işine yarayacak bir neden olmalı, yoksa bir kül-fet olur onun için. Karşılıksız iyilik yapabilmek için bize de karşılıksız verilen lütuflardan haberdar olmamız gerek. Ancak o zaman mutlu etmenin de mutluluk vesilesi olduğunu anla-yabiliriz. İnançtan yoksun bir kalbi tatmin etmek çok zor. Bu yüzden de kalbini tatmin edip mutlu olmak yerine, duyularını tatmin edip haz almayı tercih ediyor günümüz insanı. Bunun farkına varmadığı sürece de mutsuz olmaya devam ediyor.

iletisim.zirve.edu.tr

Zeynep Turhallı

Bir teknoloji devine ait mağazanın girişi...Heyecanlı bir sabırsızlıkla bekleşen yüzlerce insan. Saatlerce bekleme-nin getirdiği bıkkın bir yorgunluğun izleri var gözlerde. Tüm bu zahmete katlanmanın ise tek bir ödülü olacak: bir önceki modeline birkaç özellik eklenmiş yeni bir telefon. Evet bu hikayeyi fazla değil bir kuşak öncesine anlatır-sanız, “ne günlere kaldık” cümlesiyle yapılan bir girizgahtan sonra uzun bir hayat dersi sizi bekliyor olacak. Çünkü eskinin inanç, vicdan ve ahlaki ölçütleri temel alan mutluluk anlayışı, yerini çoğunlukla tüketim ve hazza dayalı bir anlayışa bıraktı. Peki sonsuzluğu arzulayan insan ruhunu doyurmak yerine, onu sonlu düşüncenin kıskacında kıvrandıran hazcı anlayış gerçekten mutlu ediyor mu?

Mutluluktan Hazzetmiyoruz

Ağustos 201496

Page 99: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

972014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 100: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr98

Orta Avrupa’nın başkenti Budapeşte’ye vardığımda beni, “Hosgeldin!” diyerek mentorum, Türkiye sev-dalısı Macar Marka Pandula karşıladı. İlk günden

son güne kadar Macar hoşgörüsünü en iyi şekilde bana ve Türkiye’den gelen diğer tüm öğrencilere karşı gösterdi. Mentorum ve diğer Macar arkadaşlarımın ilgileri sayesin-de kısa sürede Budapeşte’ye alıştım ve kendimi evimde gibi hissettim. Budapeşte’de ülkemdeymiş gibi hissetmemin di-ğer nedenleri arasında Macar, Macaristan tarihi de oldukça etkilyidi. Bu 4 aylık süre zarfında Macaristan ve Avrupa’da yemek, seyehat, sinema,siyaset, tarih... konularında bilgime bilgi ekledim.

Orta Asya’dan Orta Avrupa’ya Macaristan Cumhuriyeti 1989 yılında komünizimin çökü-şünün ardından kuruldu. Macaristan’ın toplam nufusu 11

milyondur. Ülkenin başkenti Budapeşte, resmi para birimi Forint (HUF) dir.

Macar Türkolog Rásonyi, Macarların kökeni ile ilgili şunları söylemiş: “Türkler Macarların babası, Fin-Ugorlar ise anası-dır.” Macarlar Batı Sibirya’da yaşayan Ugor ve Türk kökenli halkların karışmasıyla ortaya çıktıklarına inanılan tarihteki ilk Macarların ataları, milattan sonraki 4. yüzyılda Hun akın-ları neticesinde Magna Hungaria’ya, yani Volga nehrinin orta akış bölgesine göç etmişler, bu andan itibaren Macarlar Türk kökenli Onogur-Bulgar kavimleriyle ilişkiye geçmiş ve atlı-göçebe yaşam biçimini benimsemiştir, 5. yüzyıl başla-rından önce de güneybatıya doğru göç ederek Hazarların yaşadığı topraklara sızmayı başarmışlardır. 9. yüzyılın ilk yarısına doğru Don Nehrinin sağ yakasını yurt edindiler. Bu dönemde siyasal ve toplumsal örgütlenmeleri, Hazarlardan

Ali Karakurt

2013-2014 güz dönemi vize sınavlarımın hepsini başarılı bir şekilde bitirmenin mutluluğunu odamda yaşıyordum. Dostlarımdan gelen bir telefon sevincime sevinç kattı. Macaristan’ın başkenti Budapeşte’de bulunan Kral Sigis-mund Kolej’e Eramus programıyla gitmeye hak kazandığımı söylediler. Üniversiteye başlamadan önce çok sayıda üniversitelinin Erasmus maceraları dinlemiş biri olarak, şimdi aynı tecrübeyi yaşayacak olmanın heyecanını ya-şıyordum. Gezmeyi ve farklılıkları seven biri olarak hemen araştırmalara başladım. İlk olarak seyyahların başucu kitabı, en iyi dostu ve destekçisi olan bir Lonely Planet Hungary sipariş ettim. Kısa zamanda, 4 aylık Erasmus maceramı planladım. Takvimler 30 Ocak’ı gösterdiğinde Erasmus günlüğüm resmen başladı.

Erasmus Günlüğü

Page 101: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

992014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

ayrılmış Kavar kökenli üç kabileyi de içine alan 10 kabilenin oluşturduğu bir federasyona dayanıyordu. Macarlar 839’da Aşağı Tuna, 862 yılında Karpatlar Havzası’nda akınlar yap-tılar. 894’te Peçenek saldırıları sebebiyle batıya yöneldiler. Anglo-Sakson halkları tarafındansa Macarlar’a öteden beri Hun denilmektedir. Batı dillerinde Macarlar için kullanılan Hungarus, Ungarn, Hungary isimlerinin kökeni de Türk Ono-gur kavmine dayanır. Bir görüşe göre de Macarlar günümüz-de Fin-Ugor kavimlerinin daha çok Ugor koluna mensup halk ve bu halkın soyundan gelen kimseler olarak kabul edilir.

Macarlar ve Türkler arasındaki tarihi bağı Macaristan’a adım atar atmaz, hissettim. Örneğin: Macaristan sokaklarında dolaşırken ülkemizde de yaygın olan Hunların atası”Atilla” ismine sahip olan çok sayıda Macar vatandaşıyla tanıştım. Aynı zamanda alışveriş için gittiğim marketlerde Macarca ve Türkçe arasındaki benzer kelimeler sayesinde İngilizce bilmeyen çalışanlarla anlaşıp, alışveriş yaptım. Tarihçi ve dil bilimcilere göre iki dil arasında binden fazla ortak keli-me vardır. Ortak ve yakın kelimelerden bazıları şöyledir: Elma (alma), balta (balta), patlıcan (padlizsán), koç(kocs), keçi (kecsi), kapi (kapu). Tanıştıdığım bir Macar Turkolağa, Macarlar Türk müdür diye bir soru yöneltmiştim. Bana, ken-disinin Türkolog olduğunu öğrenen çok sayıda Macarın da Türkler Macar mıdır? diye sorular sorduğunu aktarmıştı. Bu

sözler birbirini uzak düşmüş ama tekrardan tanış olmak is-teyen iki halkın merakını gözler önüne seriyordu.

Seyehat DuraklarımMacarlar ve Türkler arasındaki etkileşim Orta Asya’da son bulmadı. Osmanlı İmparatorluğu Macaristan’da yaklaşık 150 yıl egemenliğini sürdürdü. Bu zaman zarfında Osmalı tarafından 724 eser yapılmış ancak günümüze sadece 28 tanesi ulaşabilmiş. Macaristan da bulunduğum bu süre zar-fında vaktim ve imkanım yettiğince Macaristan’ı gezmeye çalıstım ve Osmalı izlerini takipe koyuldum.

Macaristan’ın başkenti Budapeşte, Tuna nehri tarafından ikiye ayrılır. Nehrin sağ tarafı Buda, sol tarafı Pest’dir. Buda tarafı tarihi doku bakımında zengin olmakla beraber, Pest tarafı komünizim sonrası başkentte yeni ve modern yapıla-rın merkezi olmuştur. Osmanlı zamanında Budin veya günü-müzdeki adıyla Buda “ Nazlı Budin” diye adlandırılıyordu ve Osmanlı tarafından yapılan eserler Buda tarafında kümelen-mişti.

Başkent Budapeşte ulaşım sistemi çok gelişmiştir ve Avru-pa kıtasının en eski üçüncü metro ağı bulunmaktadır. Yeni açılan, yeşil metro ve eski kırmızı metro ağları Tuna nehrinin altından geçerek şehrin her noktasına hızlı ulaşım imkanı sağlamaktadır. Şehri gezerken başlangıç noktası Gellert Te-pesi olarak belirlenirse sırayla Buda Kalesi-Kraliyet Sarayı, Balıkçılar Burcu, Mathias Kilisesi kolaylıkla gezilebilir. Bura-lar aynı zamanda Budapeşte’nın en yüksek noktalarından ol-dukları için Budapeşte’yi kuş bakışı görmek için en güzel yer-lerin başında gelir. Aynı zamanda gün batımında muhteşem manzarıyı ölümsüzleştirmek isteyen fotoğrafçıların da uğrak noktalarındandır. Buradaki Mathias Kilisesi İslam tarihi açı-sındandan önemlidir. 13. yüzyılda inşa edilen kilise, Osmanlı hakimiyeti sırasında camiye çevrilmiş ve İslam dininin Orta Avrupa’daki merkezi olmuştur. Osmanlı İmparatorluğu’nun Macaristan’dan ayrımasının ardından tekrardan kilisye çev-rilmiştir. Tepeden aşağıya doğru inerken Gültepe adlı nok-

Page 102: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

iletisim.zirve.edu.tr100 Ağustos 2014

tada Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle Isparta’dan kalkıp İslam adına gül tohumları ekmeye gelen ve Evliya Çelebi’nin Seyehatnamesi’nde 200 bin kişi tarfından cenaze namazı kılınan Gülbaba’nın, türbesi bulunmaktadır. Bektaşi dervişi olan Gülbaba ismini yetiştirdiği güllerden almaktadır. Vefa-tının ardından yüzlerce sene geçmesine rağmen Gülbaba’yı, sevgiyle ve vermiş olduğu hoşgörü mesajlarıyla anma de-vam etmektedir. Budapeşte aynı zamanda dini olarak hos-görünün hakim olduğu kozmopolit bir şehirdir. Budapeşte’de farklı din mezheplere ait çok sayıda ibadethaneler vardır. Avrupa’nın en büyük sinagogu Dohány Sokağı Sinago-gu, Macaristan’ın en büyük Katolik kilisesi Aziz Stephen Bazilika’da burada yer alır. Budapeşte görülmesi gereken di-ğer yerler arasında Tuna nehri üzerinde bulunan yeşil rengiy-le bürünüş ve bozulmamış dokusuyla Margirit Adası yer alır. Margirit Adasında yapılacak en iyi şey spor kıyafetleri giyip, kalabalığı karışarak spor yapmak olacaktır. Budapeşte’de görülmesi gereken diğer ana yerlerin başında Parlemento Binası, tarihi Zincir Köprü, Kahramanlar Meydanı, Budapeş-te Opera Binası, Budapeşte Yeraltı Mağarası, Budapeşte Hayvanat ve Botanik Bahçesi, Macaristan Ulusal Galerisi, Terör Müzesi gelir. Macaristan’da görülmesi gereken diğer şehirlerin başında Macaristan’ın ikinci en büyük şehri olan Debrecen, Kanuni Sultan Süleyman’ın hayatını kaybettiği Zi-getvar, adına marşlar bestelenen Estergon, Szentetre, Eger, Sopron ve Pecs gelir.

Macar MutfağıMacar mutfağında malesef diğer Avrupa ülkelerinde olduğu gibi zengin bir menü seçeneği yok. Macaristan’ın popüler yemeklerin başında Gülaş çorbası geliyor. Ancak benim fa-vorim soğan çorbasıdır. Yabancı ülkede et ve et ürünü ye-meyenler için ideal olan soğan çorbası yağmurlu Budapeşte akşamlarında mutlaka denenmeli. Macar mutfağının diğer önemli yemekleri arasında kaz ciğeri ve geyik eti kızartması geliyor. Bu arada Macar insanı kırmızı biberi çok seviyor. Gittiğim yöresel şık restoranlarda kırmızı biberler hem ma-sanın hem yemeklerin en önemli dekoratif malzemesiydi.

...Ve DerslerBudapeşte’ye varmadan önce aklımda iki soru vardı. Acaba dersler nasıl olacak ve İngilizcem yeterli mi? Kral Sigismund

Kolej’de yani okuduğum üniversitede herkes bizleri içten-likle karşıladı ve ilgilendi. Ve ilk derse girdiğimde Zirve Üni-versitesi İletişim Fakültesi’nde aldığım branş derslerimin ve hazırlık okulunda aldığım kaliteli İngilizce eğitimi sayesinde Erasmus programında alanında uzman hocalardan ve yurt dışında eğitim alma şansını maksimum şekilde değerlen-dirdim. Bu süre zarfında branş derslerime ek olarak Macar sineması, tarihi ve Macarca hakkında incelemeler yapma şansı da buldum. Okula ilk başladığım günkü endişem, oku-lun son günü sınıf birincisi olmanın mutluluğuna ve gururuna dönüştü.

Şengen ile Sınırsız Avrupa, Sınırsız Tecrübe

Erasmus programına katılmaya hak kazandığımı öğrendiğimde planlarımı Macaristan’la sınırlı tut-madım. Çünkü diğer Şengen ülkelerini de gezmek istiyordum. Okul başladıktan sonra geniş bir Av-rupa turu planlaması yaptım. Ve Avrupa’da resmi tatil olan Paskalya zamanı, öncesi ve sonrasına yayacak şekilde yaklaşık 1 aylığına tek başıma in-terrail yaptım. Seyehatim sırasında Rönesans’ın başkenti Floransa, Katalanların evi Barselona, bü-rokrasinin kalbi Brüksel, aşıklar şehri Paris başta olmak üzere 20 den fazla şehir ve 14 ülke gezdim. Bu süre zarfında Dünya’nın yaşadığım yerden daha büyük ve düşündüğümden çok daha küçük olduğu-nu anladım. Edindiğim tecrübeler ise ömür boyu bana yoldaşlık edecek birer dosta dönüştü.

Hayat boyu öğrenme projesi kapsamında düzenle-nen Erasmus programı sayesinde güzel tecrübele-re ve anılara sahip oldum. Benim için her açıdan faydalı geçen bu dönemde bana emeği geçen ve yardımlarını esirgemeyen Zirve Üniversitesi ve Kral Sigismund Kolej’deki değerli hocalarıma ve arkadaşlarıma sonsuz teşekkür ederim.

Page 103: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

1012014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 104: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr102

İki büyük dünya savaşını tecrübe ettikten sonra topyekûn savaşın kazananının olmayacağını anlayan dünya devlet-leri, büyüklüklerini ispat için farklı bir yola girişmişler ve

teknoloji üretiminde amansız bir yarışa girişmişlerdi. Bu tek-nolojik üretim yarışının en önemli ayağını ağır silah, füze ve uzay mekiği oluştursa da; (dünyaya kolay ulaşma ve hükmet-me sevdasından olsa gerek) iletişim teknolojileri üretiminde de büyük bir yarışa girişildi. Çok da halisane olmayan niyet-lerin bir sonucu olan bu amansız yarış, insanlığın ortak mi-rasına çok büyük katkılarda bulundu. Televizyonun ve yıllar sonra ilk kişisel bilgisayarın icadı ise artık tamamen ekono-mik güç gösterisi haline dönen soğuk savaşın nimetleriydi.

Bütün bunlar birey-devlet arasındaki ilişkide çok önemli bir iyileşmeye neden olmadı. İnsanlar bütün dünyadan haberdar olarak bilinçlenme ve güçlenme şansına sahip olsa da yine bu teknolojiler buna engel oluyordu. Zira bütün bu iletişim cihazları DİA (Devletin İdeolojik Aygıtı) haline gelebiliyordu. İnternetin icadı ise yeni iletişim teknolojilerinin insan ha-yatındaki büyük rol değişimi üzerinde önemli bir role sahip olacaktı. Tabi başlı başına değil.

İnternetle tanışan insanlık veri aktarımı ve iletişime geçme noktasında inanılmaz bir hıza erişmişti. Bunun yanında ko-lay kontrol edilebilir olmadığından hakim ideolojik ve ahlaki sistem üzerinde ciddi tehlikelere yol açmıştı. Bu Amerikan Devleti’ni harekete geçirmiş, internete yönelik sansürle ilgili girişimlerde bulunulmuştu. Milenyuma birkaç yıl kala yapı-lan bu sansür girişimi Amerikan Yüce Mahkemesi tarafından reddedilmiş ve gerekçe olarak da sansürün ifade ve iletişim özgürlüğüne vereceği zararın, serbestliğin toplumsal ahlaka vereceği zarara görece büyük olduğu dile getirilmişti. Bu, devlet karşısında güçlenen bireyin en büyük zaferlerinden biriydi.

2000’li yıllarda yeni iletişim teknolojileri, gerçek anlamda bireylerin hizmetinde olan ve birey odaklı üretime dayalı bir hal aldı. Laptop, notebook ve macbooklardan sonra yaygın-laşan “smart phone”lar bireylere dilediği yerden dilediği düşünceyi dilediği kişiye aktarma imkanı sunar hale geldi. Sosyal medyayı da deneyimleyen insanoğlu; başkalarının yarattığı içerikler arasında tercih yapma konumundan yük-selip kendi içeriğini kendi üretir hale geldi. Ve bunu kontrol edilmesi neredeyse imkansız bir platform üzerinden gerçek-

Enes Faruk Nom

Bireyciliğin İşlevsel Silahı Olarak

“Yeni İletişim Teknolojileri”Dünyaca ünlü filozof Marshall McLuhan, “global village” mottosu (“Dünya küresel bir köydür”) ile iletişimin gü-cünü vurgulamıştı. İletişim ve bilginin bir aradalığından “bilişim” kavramı ortaya çıkmıştı. Teknolojinin kullanı-mıyla uzak noktalardaki insanların birbirleriyle rahat iletişim kurmaları McLuhan’ın sloganındaki gibi mümkün hale gelmiş, bu da “telekomünikasyon” kavramını yaratmıştı. İnsanoğlunun; telefonun, radyonun, fotoğrafın ve de hareketli görüntünün icadıyla hiçbir şeyin eskisi gibi ol(a)mayacağını idrak etmesi yıllarını almıştı. Ne yazının icadına benziyordu bu, ne de matbaanın... Bu kez yaratılan teknolojiler, insan hayatını hızlandırdığı ölçüde hızlı yayılma özelliğine de sahipti.

Page 105: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

1032014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

leştirmeye başladı. Yani birey devlet karşısında bir zafer daha elde etti.

Arap Baharı ve Gezi Parkı süreci hakkında yazılan “sosyal medya” güzellemelerinin birçoğunun -yerinde tespitler içer-mesine karşın- bu gücü anlamlandırma noktasında yetersiz kaldığını ifade etmek isterim. Artık herkesin kolayca eriştiği yeni iletişim teknolojileri sayesinde ortaya çıkan birtakım kitlesel hareketleri, “kolektivizm”in zaferine yormak fazlaca safdillik olur. Zira, bu teknolojiler ve de sosyal mecra aslında bireyin toplumculuğa karşı da zaferidir. Dışarıda kıyamet ko-parken “Bana ne?” deyip yaptığı kekin fotoğrafını paylaşan genç kızın bu davranışını başka nasıl yorumlayabilirsiniz ki? Az evvel kurduğum metodolojinin özeti olarak diyebilirim ki; birey devlete ve topluma rağmen hareket etme, dilediğince davranma hürriyetine erişmiştir artık. Bazılarının bir dev-

rim girişimi olarak görüp fazlaca heyecanlandığı Gezi Parkı eylemlerine; kendi kimliğiyle var olan, herkesin haykırdığı sloganı tekrar etmeyi reddeden, toplumun “absürt” kabul ettiği gibi giyinen, tek başına saatlerce duran kişiler damga vurmadı mı? “Yaratıcı bir eylem” deyip geçiştirilen bu örnek-lerin aslında toplumcu çizgiyi de yaraladığı aşikar.

Özetleyecek olursak; individualism(bireycilik) ve minarkizm (minimal devletçi-lik) kavramlarının devlet ve topluma ga-lebe çaldığı yeni bir dünya düzeni var oluyor. Bu düzen, sos-yal medyanın ve yeni iletişim teknolojilerinin sırtında yük-seliyor. Peki, dilediğince davranan bireylerin dünyası daha özgür bir yeryüzünü mü getirecek bize? Yoksa “kişinin özgür-lüğü başkasının özgürlüğünün başladığı yerde biter” klişesi-nin yerle bir olduğu bu dönemin ardından daha çatışmacı bir dünyaya mı açacağız gözlerimizi? İşte bunu kestirmek zor.

Page 106: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr104

Modern topluma geçişle birlikte yükselen yaşam stan-dartları, insanı doğadan kopararak, beton mezarlara dönüşen kentlere hapsetmiştir. Dört duvar arasında

doğup büyüyen, çalışan anne-babaların çocuklarını sağlıklı olarak büyütmesi, onlarla sosyallik içinde bütünleşmesi gi-derek büyük bir zorluğa dönüşmektedir. İşte yaşanan tüm bu zorlu süreçlerden geçerken yani daha televizyonun ‘t’ si bile yokken yaşam alanlarımızda bizim sırdaşımız arkadaşımız olmuştur radyo. Türkiye’de ilk defa 1927 yılında yayına başlayan radyo (An-kara ve İstanbul Radyoları) , iletişim işlevlerinin yanı sıra yaygın ve tamamlayıcı eğitim anlayışı doğrultusunda din-leyiciyi eğitme fonksiyonunu da yerine getiren programlara yer verildiği görülmektedir. Bunlar; yabancı dil yayınları, dra-malar, trafik, çevre ve insan sağlığı, beslenme, giyim, spor, el sanatları, çocuk bakımı vb. konularla ilgili yayınlar ve köy yaşantısı ile ilgili, köyün sorunlarına yönelik programlardır. Radyo’nun tüm insanlar, özellikle de çocuklar ve gençler üze-rinde işitsel bir materyal olarak bazı olumsuz etkileri olduğu da tartışılmaktadır. Yaşantımıza giren her yeni şey gibi radyo-nun da insanlar üzerindeki etkileri bir çok araştırmaya konu olmuştur. Evrensel bir araç olan radyonun etkileri de genel-likle evrenseldir. Ancak her toplum ve kültüre göre radyonun etkileri bazı farklılıklar gösterebilmektedir. Ülkemizde de son otuz yıl içerisinde radyo yayıncılığının maddi açıdan ucuzla-ması ve küçülmesi ve her tüketicinin alabileceği bir fiyata inmesi, özel radyo kanallarının açılması, internet yayıncılığı-nın yaygınlaşması radyonun bireyler üzerindeki etkilerinin arttığını düşündürmektedir. Türkiye’de radyo dinleme oranları giderek yükselmektedir. Özellikle de son yıllarda radyo kanallarında bir furya hâlini

alan canlı bağlamtıların katkısıyla Türkiye’nin, radyo izleme oranları bakımından, dünyada birinci sıraya yerleştiği görül-mektedir. Radyo ve EğitimRadyonun fonksiyonlarından birisi olan; dinleyiciyi eğitme fonksiyonu, ülkelerin yönetim ve yaşayış tarzlarına, ülkedeki eğitim anlayışı ve eğitim politikasına, ayrıca radyo istasyon-larının yönetim biçimlerine bağlı olarak değişiklikler göster-mektedir.

Radyo ile eğitim, değişik ölçütlere göre, farklı şekillerde sı-nıflandırılabilir. Bu sınıflamalar açısından, radyonun haber ve bilgi vermeye yönelik programları, “tamamlayıcı eğitim” gru-bunda yer almaktadır. Radyo programları arasında, meslek-lerle ilgili bilgi ve becerileri aktaran; bireyi belirli alanlara yö-neltmeyi amaçlayan; teknolojik gelişmelere ve gelişmelerin sonucunda ortaya çıkan duruma uyum göstermeye yardımcı olan; bireyin ufkunu genişletmeyi amaçlayan, bireyin de-mokratik yaşayışta yerini almasını sağlayan, temel bilgileri aktaran ve bireyleri çeşitli konularda aydınlatan programlar, “yaygın eğitim” kapsamına girmektedirler. Radyonun genel yayın programları içerisindeki, belirli izleyici kümelerini, belirli amaçlar doğrultusunda eğitmeyi amaçla-yan programların yanı sıra, radyonun doğrudan doğruya ör-gün eğitime yönelik “eğitim programları” da söz konusudur. Bu tür programlar, öğretim programlarıyla uygunluk göste-ren, okul derslerine paralel olarak hazırlanan ve örgün eğiti-mi destekleyici programlardır. Eğitim radyosu, çeşitli öğretim kademelerine yönelik olabildiği gibi, iletişim fakülteleri öğ-retim programlarının tamamına veya belirli bilim dallarına, ders konularına yardımcı bir nitelikte olabilmekte; okuldan ayrı bir sistem olarak diploma veya sertifika verebilmektedir.

Doç. Dr. Adnan Tönel

Bir Eğitim Aracı Olarak RadyoGünümüzün en yaygın kitle iletişim araçlarından olan radyo, insanlara bir yandan, işitsel bir uyaran sunar-ken, bir yandan da gerçek dünyalardan sanal dünyalara kadar bir çok durumu da yaşatmaktadır. Bunların sonucu olarak da dünyaya açılan bir çeşit pencere görevini üstlenerek bir çok yerde elimizin altındadır.

Page 107: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı
Page 108: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

iletisim.zirve.edu.tr106 Ağustos 2014

Gaziantep’e çalışmak amacıyla gelen yabancılar, açılan yeni üniversiteler ve okullarda öğretmen olarak iş bu-luyor veya kentin gelişen sanayisinin ihtiyaç duyduğu

nitelikli eleman ihtiyacını karşılamak üzere, ülkelerini geride bırakarak bu yeni deneyime başlamış oluyorlar. Suriye sorunu yabancılar için, yeni bir çalışma alanı oluşturuyor. Suriye ve mültecilerle ilgili araştırma veya insani yardım yapan kuru-luşlar için Gaziantep konumu itibariyle büyük fırsatlar sun-maktadır.

İngilizce okutmanı olarak Gaziantep’e gelen Stephen, yıllarca, Tunus, Endonezya ve Fas gibi ülkelerde Öğretmenlik yaptıktan Gaziantep’e yerleşmeye karar vermiştir. Üç yıldır Zirve hazırlık okulunda çalışan emektar öğretmen, sporcu kimliğiyle de öne çıkmaktadır. Her sabah işe bisikletiyle giden Stephan, boş za-manlarında spor yapmayı ve kültürel-tarihi gezilere katılmayı sevmektedir. Kaliforniyalı Stephan için gizemli doğu her za-

man onu kendine çağırmıştır ve bu yüzden doğuda yaşamayı çok sevdiğini vurguluyor. Gaziantep’in tarihi dokusunu seven Stephan’ın, kebap, İskender ve baklavayla da arası çok iyidir.

Axel ve Dessa Zirve hazırlık okulunun en genç hocalarından sayılırlar. Mezun olur olmaz çalışmak için Gaziantep’e gelen genç öğretmenler, kısa bir sürede çok büyük deneyimler kazandıklarını ifade ediyorlar. “Buradaki insanlar çok sıcak kanlı ve cana yakınlar. Size yardım etmek için ellerinden ge-len her şeyi yapıyorlar”, diyen Axel, öğretmenlik mesleğini çok sevdiğini de ilave ediyor. Tarihi mekanların hayranı olan Dessa, vakit buldukça, taşı toprağı tarih kokan bölgenin altını üstüne getirmeyi ihmal etmiyor. Ayrıca Gaziantep’in çok güzel parkları olduğunu ifade eden Dessa, bu parklarda gezmeyi ve yerli ailelerin parklarda piknik yaparak buraların keyfini çıkar-malarını da sevdiğini ilave ediyor. Gaziantep tarihinde bir ilki gerçekleştiren Gasco çifti, geçen

Yrd. Doç. Dr. Farahnaz Amiri

Gaziantep ve YabancılarGüneydoğunun hızlı gelişen şehirlerinden Gaziantep, son yıllarda hareketli bir dönem geçiriyor. Dünyanın farklı ül-kelerinden Gaziantep’e gelen yabancıların sayısı hızla artmakta; bir yandan Suriye’deki iç savaştan dolayı evini ve yurdunu bırakarak Gaziantep’e gelmek zorunda olan Suriyeliler, öte yandan çalışmak için dünyanın diğer ucundan gelen kalifiye işçiler... Bu yabancılar, kentin geleneksel dokusunu hızlı bir şekilde değiştirmektedirler.

Page 109: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

107iletisim.zirve.edu.tr 2014 Ağustos

sene Gaziantep’te evlenmişlerdir. İranlı Parisa ve İspanyol Miguel için bu şehir onları buluşturan ve mutluluklarını evli-likle perçinleyen bir şehir ve bu açıdan onlar için çok önemli bir yer. Müzisyen Miguel doğuya hayranlığını gizlemiyor. Bir batılı olarak, hep doğuda yaşamayı hayal ettiğini söylüyor. İspanya’da metal müzik çalan Miguel, Gaziantep’te, Ud çal-makta ve doğu müziği üzerinde araştırma yapmaktadır. Gaziantep’in gelişen sanayii, yurt dışından gelen kalifiye tercümanlara ihtiyacı artırmış ve işte bu yüzden Üç Silahşör, Anna (Ukrayna), Adham (Mısır), Gergö (Macaristan), iş ara-yışlarında kendilerini Gaziantep’te bulmuşlardır. Geçen sene

çalışmak için geldikleri Gaziantep’te tanışmış ve birbirine ısınmışlardır. Anna Rusça tercüman olarak Gaziantep’in ge-lişen sanayisinin yurt dışına ihracatına yardımcı olmaktadır. Mühendis Adham, İngilizce-Arapça konuşan ülkelere ihracat yapmaktadır. Gergö, Avrupa ülkeleriyle çalışmaktadır. Hepsi de çok genç, zeki ve kültürlüler. Boş zamanlarında, Türkiye’nin farklı bölgelerini gezerek, burada olmanın tadını çıkarıyorlar.

Gaziantep’te yaşayan yabancıların karşılaştıkları en önemli zorluklardan biri, dil sorunudur. Bu bölgede yaşayan insanlar genel olarak İngilizce konuşamadıkları için, kente gelen ya-bancılar, onlarca çok zor bir dil olan Türkçe yi öğrenmeye ça-lışıyorlar. Hepsi de günlük ihtiyaçlarını karşılayacak düzeyde Türkçe yi kısa bir sürede öğreniyorlar. Ama yerlilerle iletişime geçmeleri çok zor bir süreç ve genellikle kısa süreli basit ko-nuşmalarla sınırlı kalıyor. Bu yüzden yabancılar genel olarak kendi aralarında kurdukları küçük gruplara mahkum kalıyor ve

şehri istedikleri gibi deneyimleyemiyorlar. Yani özet olarak şe-hir ve yabancılar arasında bir iletişim kopukluğu yaşanıyor ve karşılıklı bir deneyim gerçekleşmiyor ne yazık ki. Genel olarak yabancılar, izolasyon sorunundan bahsediyorlar. Axel’e göre Gaziantep’te yaşadıkları süre boyunca bir kopuş ve geri plana itilmişlik duygusu tüm yabancılar tarafından yaşanmaktadır.

Gaziantep’in yabancılara sağlayamadığı bir diğer olgu, kül-türel etkinliklerdir. Geldikleri ülkelerde alışık oldukları kültü-rel etkinlikleri bu şehirde bulamayan yabancılar, bu açıdan da Gaziantep’i pek tatmin edici bulmuyorlar. Öte yandan,

toplu taşıma araçlarının kalabalık olması, Dessa’ya göre, Gaziantep’i diledikleri gibi gezmelerini engelliyor. Yabancıla-rın Gaziantep’te eksikliğini hissettikleri bir diğer nokta, alışık oldukları yabancı mutfakların olmayışıdır. Antep yemeklerinin çok güzel olduğunu söyleyen Dessa, “diğer dünya mutfakları-nı çok özlüyoruz, arada bir onları da tatmak istiyoruz”, diyerek sıkıntısını dile getiriyor.

Gaziantep’e gelen yabancıların sayısı her geçen yıl artmakta ve bu artış bir süre bu şekilde devam edecek gibi gözükmek-tedir. Kendi kültürü içine kapalı bir şekilde yaşayan kent, bu süreçte mecburi bir dışa açılma sürecine girmiş bulunmak-ta ve bu da şehir ve yerli insanları biraz sarsmışa benziyor. Gaziantep’e gelen öğrencilerin artması da, yabancılara ek olarak, kentin geleneksel yapısını hızlı bir şekilde değiştir-mekte ve Gaziantep’in dış dünyaya açılma sürecini, sancılı bir şekilde devam ettireceğe benziyor.

Page 110: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

iletisim.zirve.edu.tr108 Ağustos 2014

Usta yönetmen Peter Jackson’ın, J.R.R Tolkien’in ro-manından uyarladığı ‘’Hobbit’’ üçlemesinin ikinci filmi olan ‘’The Hobbit: Desolation of Smaug ‘’ filmi sinema

severlerle buluştu. Film Fantastik- Macera türündeki en iyi yapıtlardan bir tanesi. Bir de 3 boyutlu (3D) olarak izledi-ğimizde çok keyifli ve eğlenceli bir hal alıyor. Üçleme Orta Dünya’da “Yüzüklerin Efendisi”nden 60 yıl önce geçen ke-

sintisiz bir hikayeyi anlatıyor. Bu tür kitaplardan uyarlanan filmler, izleyici tarafından merakla izleniyor. Filmde yeni ka-rekterler yer alıyor. Bunlardan biri Evangeline Lilly’nin can-landırdığı Tauriel. Legolas ve cüce Kili’nin aşık olduğu bu güzel Elf kızı filme aşk üçgenini de sokmuş oluyor. Sinema salonlarını dolduran izleyiciler 2.5 saat boyunca sürükleyici bir film seyrettiler.

THE HOBBİT: DESOLATİON OF SMAUG(HOBBİT: SMAUG’UN ÇORAK TOPRAKLARI)

Haber: Halil Üzümcü

Page 111: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

1092014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 112: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

iletisim.zirve.edu.tr110 Ağustos 2014

2012-2013 sezonunda Hikmet Karaman’dan boşalan teknik direktor koltuğuna Bülent Uygun gelmişti. 2013-2014 sezonuna Bülent Uygun ile devam etme kararı

alan Gaziantepspor sezona büyük ümitlerle başladı. Ligin ilk maçında Galatasaray’a konuk olmuştu. Tabiri yerindey-se Galatasaray’a ecel terleri döktüren Gaziantepspor saha-dan 2-1 mağlubiyet ile ayrılmıştı ama oynanan takım oyunu ilerleyen haftalarda Gaziantepspor’un korkulacak bir takım

olacağının işaretiydi. Ertesi hafta Gaziantep’te oynanan M.P Antalyaspor maçında iki takım sahadan 0-0 eşitlikle ayrıl-mıştı. Beşiktaş ile oynanan maçta 2-0 mağlup olan takım 3.maçında da galibiyet ile tanışamadı. Bu kötü gidişata dur demek isteyen Gaziantepspor içerde oynayacakları Çaykur Rizespor maçına odaklandılar. Fakat bu maçıda Gazianteps-por 5-2 kaybetti. Akhisarspor karşılaşmasında da mağlubi-yet alan Gaziantepspor ertesi hafta Karabükspor’u 3-0 yene-

Kaan Ozan

Gaziantepspor Tabanı TuttuSpor Toto Süper Lig’in 2013-2014 sezonunu geride bıraktık. Çekişmeli geçen 34.hafta sonucunda şampiyon Fe-nerbahçe olup, Elazığspor, Medical Park Antalyaspor ve Kayserispor küme düşerken Gaziantepspor ise Spor Toto Süper Lig’I 15.sırada bitirdi.

Page 113: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

111iletisim.zirve.edu.tr 2014 Ağustos

rek ilk galibiyetiyle tanıştı. Sonraki hafta Kayserispor’u 1-0 yendiklerinde akıllara “Galibiyet serisi yakalayacaklar mı ?” sorusu geldi ama bu soruda akılda fazla kalmadı. Konyaspor ile 3-3 berabere kaldıktan sonra, Fenerbahçe’ye 3-1 yenil-diler. Evinde oynadıkları Sivasspor maçını da 4-0 kaybetti. Koltuğu sallanmakta olan Bülent Uygun, Kasımpaşa’nın Gaziantepspor’u 3-0 yenmesinin ardından başkan ile görü-şülüp, sözleşmenin karşılıklı olarak feshedildiğini açıkladı.Bülent Uygun ile yollar ayrıldıktan sonra hemen teknik direk-tör arayışına giren Gaziantepspor, daha once hiç bir tecrübe-si bulunmayan Sergen Yalçın’ı takımın başına getirerek hem spor basınını, hem de taraftarları şaşkınlık içinde bırakmıştı çünkü takımın durumu çok kötüydü ancak bu takımı çok tec-rübeli bir isim düzeltebilirdi diye düşünülüyordu. Bir yandan da Sergen Yalçın’a ilgi ve beklentiler oldukça fazlaydı Ser-gen Yalçın imzanın ardından yapacakları çok şey olduğunu söyleyerek hemen takımının başına geçti.

İç sahada oynanacak olan Elazığspor maçı Sergen Yalçın’ın ilk maçıydı ve ilk maçında 3-1 galip geldi. Ertesi hafta Gençlerbirliği’ni Ankara’da 3-1 mağlup etti. İç sahada oy-nanan Trabzonspor ve Kayseri Erciyesspor maçlarından da galibiyet ile ayrılan Sergen Yalçın’ın takımı 4 te 4 yaparak özlenen çıkışı yakaladılar. Daha sonra Eskişehirspor mağlu-biyeti ve Bursaspor’dan alınan beraberlik ile ligin ilk yarısını kapattılar fakat Sergen Yalçın takımı bırakacağını açıkla-ması kulübü telaşa soktu. Bu olaylar gelişirken kulüp 12 Ocak’ta olağanüstü seçimli genel kurul kararı aldı. Mevcut başkan İbrahim Kızıl aday olmayacağını açıklayınca yeni bir başkan seçilecek olmasının heyecanı bütün şehre yayıldı. Daha sonra Sergen Yalçın, Başkan İbrahim Kızıl ile yaptığı görüşmenin ardından takımın başında kalacağını açıkladı. Bu açıklamadan bir hafta sonra mevcut başkan İbrahim Kızıl, başkanlığa yeniden aday olduğunu açıkladı.

Süper Lig’in ikinci yarısının ilk maçında Galatasaray ile kar-şılaşan Gaziantepspor evinde 0-0 berabere kalarak ikinci ya-rıya 1 puan ile başladı. M.P Antalyaspor’u 1-0 ile geçen Ga-ziantepspor bu maçtan sonra Beşiktaş ve Çaykur Rizespor’a mağlup oldu. Akhisar Belediyespor ile 1-1 berabere kalan Gaziantepspor bu maçtan sonra Karabükspor, Kayserispor ve Torku Konyaspor maçlarından galibiyet ile ayrıldı. Daha sonra Fenerbahçe’ye 3-0 yenilen Gaziantepspor, taraftarları ikinci bir şok ile sarstı. Sergen Yalçın, Fenerbahçe maçı son-rasında istifa etti ve Gaziantepspor’da Sergen Yalçın döne-

mi resmen kapandı.

Kırmızı-siyahlı kulüp 4 yıldır yardımcı hocalık yapan Tahsin Tam’ın ligin bitimine 8 hafta kala takımın başına getirildiğini açıkladı. Tahsin Tam çıktığı ilk maçta Sivasspor karşısında mağlubiyetten kaçamadı. Kasımpaşa ile 2-2 berabere kal-dıktan sonra tam 4 hafta üst üste Elazığspor, Gençlerbirli-ği, Trabzonspor ve Kayseri Erciyes takımlarına yenildi. Ligin son 2 haftasına girilirken küme düşen iki takım Kayserispor ve Medical Park Antalyaspor olurken küme düşecek olan üçüncü takım ya Elazığspor ya da Gaziantepspor olacaktı. Gaziantepspor evinde Eskişehirspor ile 1-1 berabere kaldı, Elazığspor ise Beşiktaş’a mağlup olunca küme düşen son takım oldu.

Gaziantepspor küme düşmekten kurtulmasına rağmen genel bir değerlendirme yapacak olursak çok iyi bir sezon geçirdiği söylenemez. Belki de Gaziantepspor’un son yıllardaki en kötü sezonu diyebiliriz. Spor Toto Süper Lig’I 15.sırada ve 37 puanda bitiren kırmızı-siyahlı takım 34 maçta 10 galibiyet, 7

beraberlik ve 17 mağlubiyet alırken, toplamda 38 gol atarken 58 golü kalesinde gördü.

Page 114: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr112

Sessiz bir sinema düşünün. Bir anlamı var mıdır? Korku filmlerinde sesin etkisi çok iyi kullanılır. Mesela her-hangi bir korku filmini sesini kapatarak izleyin. Etkile-

nebilecek misiniz? O halde ses, görüntüyü anlamlı kılan en önemli enstrümandır.Dijital sesi ister location olarak dışarıda, ister bir stüdyo or-tamında isterseniz de evinizin bir odasında kaydedin önce-likle aşağıdaki bileşenlere sahip olmalısınız:

• Mikrofon: Sesi alan giriş aygıtı• Ses kartı: Mikrofonun veya herhangi bir giriş aygıtının takıldığı bilgi-sayar bileşeni. Bazen mixer ya da bir amplifi-katör üzerinde de bulu-nabilir

• Mikrofon kablosu: Mikrofonu ses kartına bağlayan üç iğneli kablo

• Bilgisayar veya seskayıt cihazı.

Ses kaydı için yukarıdaki bileşenlere ihtiyacımız varsa iyi bir ses kaydının olabilmesi de yukarıdaki bileşenlerle alakalıdır.

Ayrıntılı olarak yazacak olursak iyi bir ses kaydı

aşağıdaki koşulların kalitesiyle orantılıdır.• Mikrofon diyafram kalitesi• Mikrofon perdesinin (pop filter) kalitesi• Ses Kartı kalitesi (Low Noise oranı ne kadar düşükse o kadar kaliteli)• Kablolardaki kalite (sesi en iyi altın alaşımı iletir)

• Bilgisayardaki donanım ve yazılım uyumu. (driver)• “Driver”lar donanımları tanıtan yazılımlardır. Kurulu olma-dıkları zaman donanımlar sağlıklı çalışamazlar. Örneğin, ses kartı bir donanımdır, yanında gelen CD de yazılım.Şimdi yukarıdaki koşulları sağladığınızda iyi bir ses kaydı alabilirsiniz. Fakat ne kadar faydanın o kadar maliyet oldu-ğunun unutmayınız. Şimdi vokal kayıt alırken mikrofon duruşu ile ilgili birkaç de-tay verelim.• Mikrofon konuşana çok yakın ve çok uzak mesafede ol-mamalı• Mikrofon giriş seviyesi (gain veya fader) yüksek konum-da açılırsa ses bozulmaya (distortion) uğrayabilir. Bu durumda seste çatır-damalar görülür.• Eğer kayıt kapalı ortamda alınacak-sa mikrofon perdesi (pop filter) kulla-nılmalı. Bu perde özellikle sert ünsüz-lerin söyleminde görülen patlamaları büyük oranda engeller. Temiz bir ses kaydı almaya yardımcı olur.

• Ses grafiği üst limitlere değmeyecek şekilde optimum dü-zeyde alınmalı. Bunun için mikrofon, perde ve vokal uzaklığı-nı düzgün ayarladıktan sonra eğer ses düşükse fader ve gain kazançları artırılmalı.

• Yu-karıdaki görüntüye göre;- 1: Ses bozulmaya uğramış- 2: Ses dü-zeyi fena değil ama biraz daha kuvvetli olabilir- 3: Ses düzeyi mükemmele yakın fakat ses yükselmelerine oldukça dikkat edilmeli- 4: Ses düzeyi oldukça düşük. Ya vokal mikrofondan çok uzakta, ya da gain veya fader üzerinden kazanç sağlanması gere ektedir.

İyi Bir Ses Kaydı Nasıl Alınır?Dijital ortamda nasıl kayıt alabileceğimizi az çok birçoğumuz biliyoruz. Fakat kaliteli ses için birkaç püf noktayı bilmekte fayda var. Çünkü bu konunun sadece ses teknolojileriyle uğraşan veya radyocuları ilgilendirdiğini düşün-müyorum. Bu, iletişimle ilgisi olan herkes için elzem bir husustur.

Öğr. Gör. Ümit Tunç

Page 115: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

1132014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Burger King ve Mado da Antepia Agora Meydanı’nda artık Gazianteplilerin hizmetinde olacak. Her iki mar-kanın açılışı da Naksan HoldingYönetim Kurulu Üyesi

Taner Nakıboğlu, Zirve Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Adnan Kısa, Zirve Üniversitesi Genel Sekreteri İhsan Palta, Zirve Üniversitesi Gençlik ve Spor Kulübü Başkanı Erdal Budak, Gaziantep Gazeteciler Cemiyeti Başkanı İbrahim Ay, konut sahipleri ve çok sayıda davetli katıldı.

Gaziantep’in geçmişinden gelen açık alışveriş alanları ve tarihi dokusundan ilham alınarak tasarlanan Agora Meyda-nı ise Gazianteplilerin keyifli vakit geçirebilecekleri, yeni bir buluşma adresi olarak geliştirildi. Cafeler, restoranlar gibi tüm günlük ihtiyaçların karşılanabileceği dükkanları barındıran Agora Meydanı’nda hizmet vermeye başlayan Burger King de Antepia’ya ayrı bir değer ve lezzet katıyor.

Antepia, göl manzarasına sahip 2000 metrekarelik geniş Agora Meydanı ile büyük ilgi görüyor.

Tüm Gazianteplilere hizmet verecek olan Burger King her gün saat 10:00 ile 22:00 arası açık olacak

Burger King Antepia’da Açıldı Zirve Üniversite‘mizin bulunduğu Kızılhisar Kampüsü’ne komşu olan, gözde yerleşim yerle-

rinin başında gelen Antepia her geçen gün yeni bir markaya ‘Merhaba’ diyor.

Page 116: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

iletisim.zirve.edu.trAğustos 2014114

Yaşar Cevizli Mağazaları www.cevizlimagzasi.com / Ön Kapak İçiKule Rezidans www.kulerezidans.com / Sayfa 1Pierre Cardin www.pierrecardinhali.com / Sayfa 5Erbalcı www.erwall.com / Sayfa 9Park İnşaat www.parkinsaat.com / Sayfa 13Royal Halı www.royalhali.com / Sayfa 17Işık Floor www.isikahsap.com.tr / Sayfa 19Eskici Düşler Bahçesi Sayfa 23Sancaktar Group www.sancaktardemircelik.com / Sayfa 27Saf Ofis www.safcelik.com.tr / Sayfa 29Apex Bilişim Ürünleri www.apexpazar.com / Sayfa 33Üçler Kebap Sayfa 39KMP Office Furniture www.kmpofis.com / Sayfa 47Tandır Kadayıf www.tandirkadayif.com / Sayfa 51Çaça Exclusive Sayfa 53Atlas Halı www.atlashali.com.tr / Sayfa 55Chef Marco www.chefmarco .com.tr / Sayfa 58-59Dolphin Ajans www.dolphinajans.com / Sayfa 61Özikizler Künefe www.ozikizler.com / Sayfa 67Dünya Tv www.dünyatv.com.tr / Sayfa 69Fıstık Restaurant Sayfa 75Kardelen Çiçekçilik www.kardelenflower.com / Sayfa 79Arı Öznesil Piliç & Et www.oznesil.com / Sayfa 83Ekin Pastanesi www.ekinpastanesi.net / Sayfa 87Mahmood Coffee www.altunkayagroup.com / Sayfa 93Sakıp Usta www.sakipusta.com / Sayfa 97Güney Eğitim Kurumları www.guneyegitim.com / Sayfa 101Parlar Otomotiv www.parlaroto.com / Sayfa 105Sunder Kültür Lokali www.sundeer.org.tr / Sayfa 109Vizyon Medya www.gaziantepvizyon.com / Sayfa 115Birleşmiş Emlakçılar www.birlesmisemlak.net / Sayfa 116Bişirici Kebap & Baklava www.bisirici.com / Sayfa 117Yönetelim www.yonetelim.com / Arka Kapak

Reklam verenlerAdvertiser’s index

Page 117: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

iletisim.zirve.edu.tr 2014 Ağustos 115

MEDYAReklamAjansı

“Siz hayal edin biz gerçekleştirelim”

Marka Oluşturma

• Kurumsal Kimlik Tasarımı• Logo Tasarımı• Ambalaj Dizaynı

www

• Web Tasarım • 360° Sanal Tur • Programlama

Basılı Faaliyetler

• Basın İlanları• Out- Door, Indoor Reklamları• Katalog• Broşür Ve Insert• Afiş, Büyük Boy Vinil Afiş

Kamuoyu Araştırmaları

• Marka Bilinirliği Araştırmaları• Hedef Kitle Analizi• Müşteri Beklentileri Araştırmaları• Ürün Araştırmaları

Görsel Faaliyetler

• Reklam Filmi• Tanıtım Filmi• Eğitim Filmi• Interaktif CD/DVD Yapımı

Medya Planlama

• Gazete • TV• Radyo• Indoor• Out- Door medya satın alma hizmetleri

İşitsel Faaliyetler

• Radyo Reklamı• Seslendirme ve Dublaj• Jingle Yapımı

PR - Halkla İlişkiler

• Basınla İlişkiler• Organizasyon• Strateji Danışmanlığı• Reklam Faaliyetleri Danışmanlığı

Adres : İncilipınar Mh. Nişantaşı Sok. Cazibe İş Merkezi Kat: 6 No: 604 Şehitkamil / GAZİANTEPTel. : 0.342 215 40 47 / [email protected]

Page 118: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr116

Page 119: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

1172014 Ağustosiletisim.zirve.edu.tr

Page 120: Zirve İletişim Dergisi 3.Sayı

Ağustos 2014 iletisim.zirve.edu.tr118