yeni bir başlangıç için çağrı - wordpress.com · metin aynı zamanda dönemin tarihsel...

107
Yeni bir başlangıç için çağrı Aşağıdaki yazı ile bizim de dahil olduğumuz Türkiye devrimci hareketine ve kısa bir zaman önce içerisinde bulunduğumuz yapı olması itibariyle TİKB'ye [Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği] ve onun bugünkü ardıllarına dönük bir eleştiri okuyacaksınız. Mesele; bizim için olduğu kadar düşman için de tanıdık hale gelen ve tehdit gücünü çoktan yitirmiş bu yapıyla hesaplaşmak. Hem teorik-politik içerik anlamında, hem de biçim. Yazı bir komplo sonucu gerçekleşmeyen TİKB 4. Kongre sürecinde yaşananları ve bu süreçten sonraki gelişmeleri resmi tarih yazımlarının dışında, bizzat bu süreci yaşayanlar tarafından kaleme alındı. Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış olması gereken eleştirel ve özeleştirel değerlendirmesini içeriyor. Metin aynı zamanda dünya ve Türkiye'de yaşanan kapsamlı dönüşümlere karşı özlü bir mücadele perspektifine sahip olunmadığında katı olanı nasıl buharlaştırabildiğinin trajik belgesi. Burada çıkarsanmaya çalışılan sonuçların ve yeni bir bakış açısı doğrultusunda önerilen yeni mücadele perspektifinin, “ artık bir şeyler değişmeli, hali hazırdaki durumun hiçbir sürdürülüebilirliliği kalmadı” diyen birçok kişinin ilgisini hak edeceğini umuyoruz. Yazıdaki örneklerin hemen hepsinin TİKB'nin son döneminde yaşananlardan yola çıkılarak verilmesi, okuyucuda, yine örgütsel iç hesaplaşma, yine bölünme ve onun bıktırıcı tefrikası hissini fazlasıyla uyandırabilir. Ne de olsa maalesef Türkiye devrimci hareketi olarak makus talihimizde bölünme, parçalanma, klişe anlamda uzlaşmazlıklar oldukça fazla. Ancak durum bundan çok daha fazlasıdır ve yazıda ilerlendikçe farkına varılacaktır ki, sorun ne TİKB ile sınırlıdır, ne de örgütsel iç hesaplaşmayla ilgilidir. Bu açıdan yazıda konu edilen birçok şey sadece kendi evreniyle sınırlı değil. Örnekleri TİKB'den ve son sürecinden vermemizin iki nedeni bulunuyor. Birincisi, son on beş yılında TİKB'nin içinde yer almış olmamız, ikinicisi de, yazımızın ana gövdesini oluşturan bakış açısının olgunlaşma evresinin bir komplo sonucu gerçekleşmeyen TİKB 4. Kongre sürecinde gelişmeye başlamasıdır. TİKB'de yakın zamanda yaşanan ayrışma sürecinde bizler kongre delegeleri olarak içerisinde “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri”nin yer aldığı ayrı bir platform kurmuştuk. İleriye doğru kopuşun biçimsel adımıydı bu. Platform kurulur kurulmaz yaklaşık 6 ayı bulan şiddetli bir tartışma süreci yaşadık ve tartışmalar kurulan platform içinde yeni bir ayrışmanın yaşanmasıyla sonuçlandı. Kopuş'un daha ileri düzeyde geliştirilmesinin önünde engel olundu. Geçmişin bütün ölmüş kuşaklarının geleneği yeniden sahne aldı, genç kuşağa, yeni ve bakir olan her şeye bir kez daha tecavüz etmeye yeltendi. “Proletarya sosyalizmi” diye zaten daha baştan fetişleştirilen ve proletarya sosyalizminin liberal küçük burjuva sağ yorumuna dayanan perspektifin yanlış, eksik ve geriye dönmeye hayli açık teorik çıkarsamalarına dokundurtulmadı. Örgüt ve makam mülkü, teori yapma, pratikten azade olma ve örgüt güçlerinin ve işçi sınıfının emeğini sömürerek ayrıcalık kazanma mülkü, öncülük ve proletarya sosyalizmi adına bir kez daha devreye sokulmaya çalışıldı. Marksist komünist teorinin temel tezleri yok sayıldı. Ardından tıpkı gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecinde karşı iki grubun komplosuna maruz kaldığımız gibi, bir kez daha bildik örgüt içi, kirli ittifaklar üzerinden devreye sokulan darbe girişimi sahne aldı. Bunlar değişmemekte ısrar etmenin diğer bir adıydı ve giderek 'kopuş'un temel tezleriyle taban tabana çelişmekle kalınmadı, proletarya sosyalizmi adına TİKB'nin eski tezleri bir kez daha ısıtılmaya çalışıldı. Gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecinde sözde mahkum edildiği söylenen TİKB'nin diğer yarısının sahip olduğu gerici ideolojik evren ve örgütsel pratik içinden varolmaya başlandı. Tüm bu süreç “diğer platformdan neden koptuk, ayrışma neden yaşandı, yaşananların anlamı ne, örgüt ve örgüt güçleri, örgüt içinde birbirlerini siyasal hasım gören taraflarca altlık mı edildi?” gibi soğuk ve ürkütücü soruların sorulması başta olmak üzere, yaşanan her şeyi geriye dönüp tekrar değerlendirmeyi zorunlu kıldı. Yazı, Türkiye'de devrimci sınıf hareketinin neden farklı bir düzeye çıkamadığının eleştirisiyle birlikte, yeni ve etkili bir düzeye çıkabilmek için öncelikle teorik düzeyde hangi temel bakış açısına sahip olunması gerektiği noktasında radikal önerilere sahip. Bu açıdan bir iddiayı ortaya koyuyoruz ve çıkartmaya çalıştığmız sonuçlar ile Türkiye'de yeni bir sürecin başlatılması için çağrı yapıyoruz. Burada anlatılanlar “her birimizin hikayesi”ni bir biçimde kesmektedir. Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 1

Upload: others

Post on 21-Sep-2020

12 views

Category:

Documents


0 download

TRANSCRIPT

Page 1: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Yeni bir başlangıç için çağrı

Aşağıdaki yazı ile bizim de dahil olduğumuz Türkiye devrimci hareketine ve kısa bir zaman önce içerisinde bulunduğumuz yapı olması itibariyle TİKB'ye [Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği] ve onun bugünkü ardıllarına dönük bir eleştiri okuyacaksınız. Mesele; bizim için olduğu kadar düşman için de tanıdık hale gelen ve tehdit gücünü çoktan yitirmiş bu yapıyla hesaplaşmak. Hem teorik-politik içerik anlamında, hem de biçim. Yazı bir komplo sonucu gerçekleşmeyen TİKB 4. Kongre sürecinde yaşananları ve bu süreçten sonraki gelişmeleri resmi tarih yazımlarının dışında, bizzat bu süreci yaşayanlar tarafından kaleme alındı.

Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış olması gereken eleştirel ve özeleştirel değerlendirmesini içeriyor. Metin aynı zamanda dünya ve Türkiye'de yaşanan kapsamlı dönüşümlere karşı özlü bir mücadele perspektifine sahip olunmadığında katı olanı nasıl buharlaştırabildiğinin trajik belgesi. Burada çıkarsanmaya çalışılan sonuçların ve yeni bir bakış açısı doğrultusunda önerilen yeni mücadele perspektifinin, “artık bir şeyler değişmeli, hali hazırdaki durumun hiçbir sürdürülüebilirliliği kalmadı” diyen birçok kişinin ilgisini hak edeceğini umuyoruz. Yazıdaki örneklerin hemen hepsinin TİKB'nin son döneminde yaşananlardan yola çıkılarak verilmesi, okuyucuda, yine örgütsel iç hesaplaşma, yine bölünme ve onun bıktırıcı tefrikası hissini fazlasıyla uyandırabilir. Ne de olsa maalesef Türkiye devrimci hareketi olarak makus talihimizde bölünme, parçalanma, klişe anlamda uzlaşmazlıklar oldukça fazla. Ancak durum bundan çok daha fazlasıdır ve yazıda ilerlendikçe farkına varılacaktır ki, sorun ne TİKB ile sınırlıdır, ne de örgütsel iç hesaplaşmayla ilgilidir. Bu açıdan yazıda konu edilen birçok şey sadece kendi evreniyle sınırlı değil. Örnekleri TİKB'den ve son sürecinden vermemizin iki nedeni bulunuyor. Birincisi, son on beş yılında TİKB'nin içinde yer almış olmamız, ikinicisi de, yazımızın ana gövdesini oluşturan bakış açısının olgunlaşma evresinin bir komplo sonucu gerçekleşmeyen TİKB 4. Kongre sürecinde gelişmeye başlamasıdır.

TİKB'de yakın zamanda yaşanan ayrışma sürecinde bizler kongre delegeleri olarak içerisinde “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri”nin yer aldığı ayrı bir platform kurmuştuk. İleriye doğru kopuşun biçimsel adımıydı bu. Platform kurulur kurulmaz yaklaşık 6 ayı bulan şiddetli bir tartışma süreci yaşadık ve tartışmalar kurulan platform içinde yeni bir ayrışmanın yaşanmasıyla sonuçlandı. Kopuş'un daha ileri düzeyde geliştirilmesinin önünde engel olundu. Geçmişin bütün ölmüş kuşaklarının geleneği yeniden sahne aldı, genç kuşağa, yeni ve bakir olan her şeye bir kez daha tecavüz etmeye yeltendi. “Proletarya sosyalizmi” diye zaten daha baştan fetişleştirilen ve proletarya sosyalizminin liberal küçük burjuva sağ yorumuna dayanan perspektifin yanlış, eksik ve geriye dönmeye hayli açık teorik çıkarsamalarına dokundurtulmadı. Örgüt ve makam mülkü, teori yapma, pratikten azade olma ve örgüt güçlerinin ve işçi sınıfının emeğini sömürerek ayrıcalık kazanma mülkü, öncülük ve proletarya sosyalizmi adına bir kez daha devreye sokulmaya çalışıldı. Marksist komünist teorinin temel tezleri yok sayıldı. Ardından tıpkı gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecinde karşı iki grubun komplosuna maruz kaldığımız gibi, bir kez daha bildik örgüt içi, kirli ittifaklar üzerinden devreye sokulan darbe girişimi sahne aldı. Bunlar değişmemekte ısrar etmenin diğer bir adıydı ve giderek 'kopuş'un temel tezleriyle taban tabana çelişmekle kalınmadı, proletarya sosyalizmi adına TİKB'nin eski tezleri bir kez daha ısıtılmaya çalışıldı. Gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecinde sözde mahkum edildiği söylenen TİKB'nin diğer yarısının sahip olduğu gerici ideolojik evren ve örgütsel pratik içinden varolmaya başlandı. Tüm bu süreç “diğer platformdan neden koptuk, ayrışma neden yaşandı, yaşananların anlamı ne, örgüt ve örgüt güçleri, örgüt içinde birbirlerini siyasal hasım gören taraflarca altlık mı edildi?” gibi soğuk ve ürkütücü soruların sorulması başta olmak üzere, yaşanan her şeyi geriye dönüp tekrar değerlendirmeyi zorunlu kıldı.

Yazı, Türkiye'de devrimci sınıf hareketinin neden farklı bir düzeye çıkamadığının eleştirisiyle birlikte, yeni ve etkili bir düzeye çıkabilmek için öncelikle teorik düzeyde hangi temel bakış açısına sahip olunması gerektiği noktasında radikal önerilere sahip. Bu açıdan bir iddiayı ortaya koyuyoruz ve çıkartmaya çalıştığmız sonuçlar ile Türkiye'de yeni bir sürecin başlatılması için çağrı yapıyoruz. Burada anlatılanlar “her birimizin hikayesi”ni bir biçimde kesmektedir.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 1

Page 2: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

İÇİNDEKİLER

Sunuş .......................................................................................................................5

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni ÜzerineKOPUŞ SÜRECİ KRİZİ - Eski ve çürümüş olanla bir kez daha barışmayacağız!Ya kopacağız, ya kopacağız! .......................................................................................13

BİR TARİHİN KISA ANATOMİSİAynı şeyin iki farklı görünümü: “iki” TİKB! ....................................................................18

“Bireylerin yaşamlarını ortaya koyuş biçimi, onların ne olduklarını çok kesin olarak yansıtır” [Marx] ...................................................21

Altı boş iddialar: aslolan söylemek değil yapmaktır ........................................................21

Özel bir etmen: siyasal ve örgütsel tasfiyecilik ..............................................................25

TARTIŞMA KONULARI – NEYİ NASIL SAVUNDUK? ..........................................................26

1. TİKB'nin tarihi ve TİKB'yi değerlendirme biçimleri, kurduğumuz platformun TİKB'nin devamı olup olmadığı, kendimize TİKB deyip demeyeceğimiz. Kimlik sorunu. Bir bütün olarak gelinen durumda gerek gerçekleştirilemeyen 4. Kongre sürecindeki davranış çizgimiz, gerekse de kendimizi öncemizle birlikte nasıl değerlendirdiğimiz. Buna bağlı olarak hali hazırdaki iç ilişkilerimizin politik niteliği.

TİKB .......................................................................................................................27

2. Yeni düzleme girilirken programatik eksen bütünlüğümüzün temel çizgilerle belirlenmesi. Komünist referans kaynaklarına yeniden bakış. Yeni bir program ve tüzük inşa sürecinin başlatılması.

Komünizm, iktidarı aldıktan sonra kurulan değil, bugünden başlayarak geliştirilmesi gereken toplumsal bir ilişkidir biçimidir.Komünizm her alanda sürdürülen bir eylemdir ..............................................................35

“Proleterya Sosyalistleri”nin toplumsal iktidar alternatifi kapitalizm düzelticiliğidir .............................................................................39

Komünist programın oluşum süreci üzerine kısa bir değinme ..........................................40

Komünist programın devrimci niteliği: anti fetişizm ve değer yasasına karşı savaşım ...............................................................42

Kapitalist üretimin örgütlenişini değer yasası belirlerÜretimin düzenleyicisi olarak değer .............................................................................47

Komünizmin çarpık algılanışının tipik göstergesi: değer yasasının reddiDeğer yasasına karşı savaşım, proleter sosyalist kopuş

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 2

Page 3: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

ekseninin ağırlık merkezini oluşturur ...........................................................................51

3. Kopuş ve kopuş sürecinde sahip olmamız gereken bakış açısı. [Stratejik–taktik perspektif]

– Kurucu kongre platformunun oluşturulması, zamanlaması, nasıl oluşturulacağı.– Güç toplama taktiği ve taktiğin komünist niteliği. İşçi sınıfı içindeki yoğunlaşma

noktaları, öncelikler. – Kopuş sürecini yürütecek merkez organ belirlemesi, nasıl oluşturulacağı, organın

tanımı ve delegelik ölçütleri.

Maddi güçlerin gelişme aşaması: komünist iradenin şafak kızıllığıdır .................................54

Geçiş süreci anomalisinden çıkış .................................................................................57

Aşağıdan ve yukarıdan hareketin vektörel bileşke oluşturması .........................................58

Komünizmin başladığı nokta .......................................................................................60

Proletarya, devrim içindeki toplumsal ilişkidir ................................................................60

'71' devrimciliği ve onun teori ve önderlik anlayışı son temsilcileriyle de birlikte çözülmüştür ....................................................................61

Kadro sorunu önderlik sorunudur ve önderlik sorunu da kadro sorunudur .......................................................................65

KURUCU ÇEKİRDEK TARTIŞMALARI

Kurucu kongre platformunun oluşturulması, zamanlaması, nasıl oluşturulacağıKuruculuk mu, düzelticilik ve eskinin tekrarı mı? ...........................................................66

Kopuş sürecini yürütecek merkez organ belirlemesi, nasıl oluşturulacağı, organın tanımı ve delegelik ölçütleri ................................................68

İhtiyacın niteliği ile giderilme şekli birbirine bağlıdır / biçim içeriği yansıtır ........................69

“Bir kimsenin özgür olarak gelişmesi, herkesin özgür olarak gelişmesinin şartıdır” [Marx] ........................................................70

Güç toplama taktiği ve taktiğin komünist niteliği. İşçi sınıfı içindeki yoğunlaşma noktaları, öncelikler.Dinamik denge: stratejik-taktik bütünlük .....................................................................72

Sınıf çalışmasında yeni bir perspektif, yeni bir dil ..........................................................73

Kapitalizmin en güçlü yönü aynı zamanda onun en zayıf yönünü oluşturur

4. Merkeziyetçilik, kolektivizm. Kolektif merkeziyetçilik, kolektif önderlik. – Yeni örgütsel mekanizmalar.– İşbölümü ve uzmanlaşma.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 3

Page 4: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

– Yeni devrimci emek ve başarı-başarısızlık ölçütleri ...............................................74

Üretimin yeni yapısı Örgütlenme - yeni örgütlenme ekseni ..........................................................................74

Parti-kitleler ilişkisi üzerine anektodya da -arabayı atın önüne koşmak- .............................................................................82

İşçi konseyleriProletarya ücretli değil üretici bir sınıftır .......................................................................83

“Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” TİKB'si işçi konseylerinden ne anlıyor? Örgüt fetişizmi ve işçi konseyleri .................................................................................90

KOLEKTİF MERKEZİYETÇİLİK – KOLEKTİF ÖNDERLİK

Kolektif merkeziyetçilik ..............................................................................................92

Kolektif önderlik .......................................................................................................94

Geniş kapsamlara sahip yeni bir yayın ihtiyacı acildir .....................................................97

Yeni örgütsel mekanizmalarİşbölümü ve uzmanlaşmaYeni devrimci emek ve başarı-başarısızlık ölçütleri .........................................................97

Kirli ittifaklar ............................................................................................................99

Burjuva demokrasisine karşı mücadele adı altında üreyen anarko demokratizm. Kolektif merkeziyetçilik ve örgütsel emeğin kolektif birliğiadına asgari merkeziyetçilik azami demokrasi! ............................................................102

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 4

Page 5: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

SUNUŞ

“Peşlerinde kadim ve hürmete şayan ön yargılar ve kanaatler silsilesini sürükleyen tüm durgun, donuk ilişkiler silinip süpürülüyor; yeni ortaya

çıkan her şey daha kemikleşemeden miadını dolduruyor. Katı olan her şey buharlaşıp havaya karışıyor, kutsal olan her şey dünyevileşiyor ve

sonunda insanlar kendi hayatlarının gerçek koşullarıyla ve diğer insanlarla ilişkileriyle yüzleşmeye zorlanıyorlar.”

[Komünist Parti Manifestosu]

Burjuva toplumsal yapının, proletaryanın kendini ve hayatı gerçek koşullarıyla sorgulayarak ileriye doğru sıçrama yapmaya yeltenmediği koşulda artık daha fazla soluk alamayacağı yeni bir düzleme girmekte olduğunu söylemek abartı olur mu? Gerçekten de önceki dönemleri bugüne taşıyan ve kendi içinde belli bir bütünlük taşıyan ekonomik, sınıfsal, siyasal, sosyo-kültürel dengeler eski durumlarını kaybederek yeni bir duruma geçme süreci içerisindedir. Tarihsel oluşuyla oldukça kapsamlı bir geçiş süreci içindeyiz ve sınıflar tarih sahnesine çıktıklarından beri yaşanan en büyük dönüşümlerden birine tanıklık ediyoruz. Artık hiçbir şeyin eskisi gibi sürdürülebilmesinin olanağının bulunmadığını an be an yaşıyoruz ve içinden geçmekte olduğumuz süreç önceki bütün paradigmaları, yapı ve işleyiş biçimlerini bireylere, hatta atomlarına varana dek çözerek ilerliyor. Sanki büyük bir kasırga bizi önüne katmış da istediği yere sürüklüyor ve bir kabustaymışcasına elimizden teslim olmanın dışında başka hiçbir şey gelmiyor. Kabustan uyandığımızı zannettiğimiz an kendimizi daha ağır yeni kabusların içinde buluveriyoruz. Uyanmayı istemekle istememek arasındaki gerçek sınır her birimizin zihnini darmadağın etmiş durumda. Zaman ve mekan parametreleri başdöndürücü bir dönüşüm içerisindeyken, önceki görünümünü asgari temellerde korumayı başararak kalabilen hiç bir şey ve hiçbir kimse yoktur. Sadece doğanın-maddenin değil, toplumun, sınıfların, sınıf çatışmalarının da içinde devindiği kuantal hareketi Newton mekaniğine ve parçacık diyalektiğine göre biçimlenmiş bilincimiz anlamlandırmakta zorlanıyor. Sınıfsal, tarihsel, siyasal, toplumsal ve bireysel bütünsel bilincimizin ifadesi anlamında benlik bilincimiz paramparça olmuş halde. Sermayenin karşısında-içinde-ve ötesinde, kendi benlik bilincimizin karşısında-içinde-ve ötesinde lime lime olmuş bir biçimde sürdürüyoruz varlıklarımızı. Varolduğu haliyle insanlık, herkes, sınıf çatışmasının dayanılamaz yoğunluğu yüzünden infilak etmiş durumda.

Üretim ilişikleri ve üretici güçler düzeyinde yaşanan değişim, kapitalizmi her düzeyde yeni bir duruma taşıdı. Bu, diyalektik ve tarihsel materyalizmin yalancılığını yapacaksak; sadece sömürü ve baskının yoğunlaşmasına değil, aynı zamanda ve aynı yoğunlukta komünizmin ve komünist devrimin olanaklarının da sadece siyasal açıdan değil, toplumsal açıdan da genişleyip yoğunlaştığına işaret etmektedir. Modern kapitalizm sadece Türkiye'de değil, dünyayı kapsayacak biçimde bağrında taşıdığı çelişkileri yoğunlaştırarak ilerliyor. Sömürü ve yoksulluk düzeyi artarken, kapitalizmin ve aynı anlama gelmek üzere bir ilişki biçimi olarak sermayenin girip hakimiyetini ilan etmediği hiçbir şey yoktur günümüzde. Toplumsal yapıya içkin olan her şey ve herkes daha yoğun bir biçimde “mübadele değeri” içinde eritilerek, kapitalist toplumsal değer'ler sistemine tabi kılınıyor. İnsanlığın sadece maddi anlamda değil, manevi anlamda da biriktirdiği tüm zenginlikleri kapitalist piyasaya bağımlı kılınmış durumdadır. Kapitalizm artık sadece insanı değil, satamadığı koşulda insanın gölgesini dahi değersizleştiriyor. Her şey ve herkes sonuna kadar piyasa için dönüşmeye zorlanıyor, piyasa mantığı dışında başka hiçbir yerde varolma hakkı tanınmıyor. Evrensel düzeyde ele alındığında sermaye ile emek, kullanım değeri ile mübadele değeri, canlı emek ile ölü emek, fetişleşme

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 5

Page 6: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

ile anti-fetişleşme arasındaki ilişkinin karşıtlaşma düzeyi yükselmektedir ve bunun anlamı kapitalist sınıfsal-toplumsal çelişkilerinin kendini sadece ortaya çıkan sonuçlarda değil, nedenleriyle de göstermeye başlamasıdır. Diğer bir deyişle sadece artı-değer sömürüsü ve ona karşı mücadele ile sınırlı bir yaklaşım yerine, kapitalizmi kapitalizm yapan köklerin hedef alınabileceği daha kapsamlı bir mücadele düzlemine geçebilmenin nesnel olanaklarının artmış olması demektir bu.

Kapitalizmin hakimiyetini dünya düzeyinde ilan edip etmediği, emek-sermaye çelişkisinin dünya düzeyinde temel çelişki olup olmadığı tartışması, ve/ya kapitalizmden sadece artan artı-değer sömürüsünü ve baskıyı görmek ilkeldir. Artık gözlerimizi dikmemiz gereken nokta, kapitalizmin bu hakimiyeti sağlamaya çalıştığı süreçte her düzeyde yoğunlaştırarak toplumsal yapının bütününe mal ettiği çelişkileri sadece sonuçlarından okuma darlığından çıkmaktır. Bu hakimiyetin sağlayabilmesindeki nedenlerin ortadan kaldırılmasına yönelen bütünsel ve bütünsel olduğu oranda da etkili bir mücadele düzlemine geçmek belirleyici. Bu her şeyden önce kapitalizm [sermaye] algımızı ve işçi sınıfının kendisine bakışımızı farklılaştırmamızı gerektiriyor.

Kapitalizm kendi iç devinimine sahip, kendini sürekli yenileyerek denge kurmak zorunda olan, [fakat yapısal çelişkileri gereği bu dengenin sürekli bozulduğu] bu anlamda durağan ve olmuş bitmiş bir sistem değil, hareket halinde kendini oluşturma mücadelesi vererek varolmaya çalışan bir sistemdir. İstikrarsız olduğu kadar, geçici düzeyde de olsa istikrar kazanan bir sistemdir. İstikrarsızlığı istikrarlı görünebilmesinden geliyor. Durum üretim sürecinden başlayarak oluşturulan fiili bir yanılmasa biçimi ve süreci olarak işliyor. Kendimizle, emeğimiz ve emek ürünümüz arasında oluşturulan ayrıksılık yanılsamanın fiiliyat kazanmasına yol açıyor ve bu da en başta kapitalizmin kırılganlığını maskeliyor. Sermaye “mış” gibi yapar ve bu bize kendi dışımızda varolduğunu düşündüğümüz bir “gerçek” olarak görünür. Fakat kapitalizm asla “öyle” değildir. Kapitalizm bu anlamda her zaman kendi kendini ve karşıtını oluşturma süreci ve mücadelesidir. Çeşitli düzey, durum, olgu ve olay üzerinden gerçekleşen sınıf çatışmalarının aynı zamanda kapitalist sistemin kendini yenileyebilmek için kullandığı ve temelde buna ihtiyaç duyduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Sınıf mücadelesi ve çatışması ikili bir diyalektiğe sahiptir. Birincisi kapitalizmin yapısal krizlerini büyüten uzlaşmaz çelişkilerin komünizmi çağıran ve sosyalizmin nesnel ve öznel altyapısını oluşturan durum olarak sınıf mücadelesi, ikincisi, kapitalist yeniden yapılanmanın en temeldeki dinamiği olarak sınıf mücadelesi. İşçi sınıfının düzen içi itaatsizliği sermayenin itici güçlerinden birisini oluşturur. Tam da bu noktada sınıf mücadelesinin ne için, neden ve nasıl verildiği, diğer bir deyişle hangi hedefler bütünlüğü içinden verildiği büyük önem taşır. Kapitalizmi “öyle”, yani durağan, tarihin önceki belli bir aşamasında oluşturulmuş ve olmuş bitmiş bir şey olarak görmeye devam edersek, bugün olduğu gibi ona karşı verilen mücadele de “öyle” olur ve tam da burada ona karşı verilecek mücadelenin kendisi daha baştan fetişleşmiş, fetiş bir karakter kazanmış olur. Yukarıda sözünü ettiğimiz sınıf mücadelesinin ikili diyalektiğinin kavranması ve o doğrultuda sınıf mücadelesinde komünist perspektifle konumlanma en ayrıt edici meselelerden birisidir.

Kapitalizme sonuçlarından bakmak; onu hareket halinde değil de tarihin önceki aşamalarında oluşturulmuş, olmuş bitmiş bir şey olarak algılamanın yanında, mücadelenin de eksik ve giderek yanlış bir stratejiye sahip olmasını beraberinde getiriyor. Bu telafisi mümkün olmayan vahim siyasal ve örgütsel varoluşları beraberinde getiriyor.

Kapitalizm artı-değer sömürüsü üzerinden var olur ve kapitalizmi kapitalizm yapan ve kapitalizmin hakimiyetini bu düzeyde sürdürebilmesine imkan veren temel etmen fetişizm ve değer yasasıdır. Fetişizm ve değer ister toplumsal-sınıfsal, ister bireysel-kişisel anlamda

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 6

Page 7: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

olsun her türlü varoluş, düşünüş ve pratiğimizin yöneteni durumundadır.

Fetiş karakteri kazanmamış herhangi bir şeyden söz edemiyoruz günümüzde. Değer fetişizmi, mücadele yöntemleri fetişizmi, kişi fetişizmi, aşk fetişizmi, örgüt fetişizmi, karşıtıyla tanımlı her türlü şeyin kendisiyle fetişizmi ve faşizm fetişizmi, burjuva demokrasisi fetişizmi, fetişizme karşıt görünüyorken fetişizmin fetişleştirilmesi ... Kapitalizm fetişleştirdiği kadar fetişizme karşı içsel bir mücadeleyi, mücadele ve toplumsal–bireysel varoluş ihtiyacını da bizzat kendisi ürettir.

Günümü kapitalizminde artık fetişizm ve değer yasası tarafından belirlenip biçimlenmeyen hiçbir şey yoktur. Sadece üretim süreci değil, toplumsal ilişkilerin tüm görünümlerinin mutlak efendisi fetişleşmiş ilişkiler, fetişleşmiş düşünüş, bu anlamda işleyen değer yasasıdır. Fetişizm değere, değer de fetişizme içseldir. Bu durum göründüğünden daha kapsamlı bir dönüşüm süreci olarak yeni bir dünya ve Türkiye durumunun çıkış noktasıdır. Tam da bu noktada kapitalizmden ve kapitalist gelişmeden [ve sermayeden] sadece sömürü ve baskının yoğunlaşıyor olduğunu anlamak, ve devleti, sermayeyi, parayı, sınıfları, sınıf çatışmasını, sınıf çelişkilerini, örgütü, değer'i, üretim sürecini, mücadeleyi, ücreti, fiyatı, devrimci kimlikleri ve daha başka bir çok şeyi hareket ve oluş halinde değil de, durağan ve kalıplaşmış tanımlarla niteleyip algılamak, aslında varolan çelişkilerin altında yatan gerçek nedenleri görememek ve temelde Marx'ı hiç anlamamış olmak ile eş anlamlıdır. Kapitalist toplumsal yapıda her hangi bir şeyi hareket ve oluş halinde değil de, durağan, katı ve geçirimsiz bir biçmde algılamak fetişizm cehennemine kendi biletinizi kendinizin kesmesidir. Öyle ki kapitalizm herhangi bir şeyi veya kimseyi değer parantezine almadan, fetişleştirip gerçek bağlamından kopartmadan varolamaz. Kapitalizme karşı komünist özgürlük mücadelesi temelde artı-değer sömürüsüne, her türlü baskı ve eşitsizliğe karşı mücadeleyle başlar ancak bu mücadelenin ne içinden ve neden [ve nasıl] verildiği belirleyicidir. Artı değer sömürüsüne karşı savaşım fetişizme ve değer'e, değer'in toplumsal karakterine [aynı anlama gelmek üzere üretimin toplumsal karakterine] karşı savaşımla iç içe ele alınmıyor, mücadelenin her adımında ve evresinde anti fetişist komünist bir sınıf bilinci farkındalığı yaratmıyorsa, diğer bir deyişle mücadele bununla tanımlı değilse ne yaparsanız yapın kapitalizmi yeniden üretmekten kurtulamazsınız. Anti kapitalist militan sınıf bilinci bu noktada kapitalist değer karşıtı anti fetişist bir içerikle donanmak zorundadır. Bir an için konuyu daraltmayı göze alarak ifade edersek, fetişleşmiş tüm formların ve tüm biçimsel görünümlerin reddinden çıkışını alır kapitalizme karşı mücadele. Eğer kapitalist sömürüyü, her türlü baskı ve eşitsizliği işçiler lehine hafifletmeyi, yani sosyal liberal demokrasinin amentüsü “sosyal devlet ve eşit bölüşüm”ü gerçekleştirmek gibi bir derdiniz yoksa, artı değer sömürüsünü ortadan kaldırmaya yönelmeniz gerekir. Bu da öncelikle üretim araçlarının özel mülkiyetine son vererek, üretim araçlarının kolketf mülkiyetini tesis etmeyi zorunlu kılar. Üretim araçlarının kolektif mülkiyetine geçiş, -bu anlamda siyasal iktidarın ele geçirilmesi süreci/mücadelesi- fetişizm ve değer'e, değer'in toplumsal biçimine karşı bilinç açıklığı temelinde gerçekleşmiyorsa, kapitalistler ile proleterler en fazla ve sadece yer değiştirmiş olurlar. İşçi sınıfının ele geçirdiği siyasal iktidarda artı-değer sömürüsü ortadan kaldırılmışsa da bu değer'in ortadan kalktığı anlamına gelmez. Değer'in boylu boyunca işlemeye devam etmesi çok geçmeden artı-değer sömürüsünün yeniden gerçekleşmesine neden olur.

Kapitalizm parçalar, böler, lime lime eder, olay ve olguların gerçek içeriğini soyutlar, düşünme ve yapmayı, teori ile pratiği, birey ile toplumu, eyleyen ile eyleneni, kadın ile erkeği, kürt ile türkü, akıl ile duyguyu, alt-yapı ile üst-yapıyı, siyasal olan ile toplumsal olanı, reform ile devrimi, diyalektik ile materyalizmi, bilim ile felsefeyi birbirinden kopartır, her birisini kendisine doğru mutlaklaştırarak katılaştırır, salt kendisiyle kimliklendirir ve kendinde birer “şey” olarak fetişleştirir. Her birisinin kendisini salt karşıtıyla tanımlamaya başladığı yer,

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 7

Page 8: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

kapitalizmin, yani fetişizmin ve değer yasasının işlediği yerdir. Sermayenin gerçek üretimi fetişleşmiş düşünüş ve ilişkiler bağlamında değer yasasının hakim oldu toplumsal üretim ilişkileridir. Tam da Marx'ın Kapital'in birinci cildinde sözünü ettiği gibi, “Ayırma, sermayenin gerçek üretim metodudur.” Bu noktada, fetişizm ve değer konusunda kör bir Marksizm, fetişleşmiş bir Marksizm haline gelmekten kurtulamaz ve bugün sadece Türkiye'de değil dünya düzeyinde komünist hareketin krizi açısından olan da budur.

Artı-değer sömürüsünün fetişizm ve değer yasası dolayımında nasıl işlediği kavranamaz ve bu doğrultuda 'değer'i anti-fetişleşme temelinde ortadan kaldıracak bir mücadele perspektifine sahip olunmazsa, istendiği kadar sosyalist ya da komünist olunduğu iddia edilsin ve biçimsel olarak sistem karşıtı bir mücadele veriliyor görünülsün, sosyalist ya da komünist temellere sahip olduğunu iddia eden hiçbir program burjuva demokrasisi ve daha genel bir ifadeyle burjuva toplumunun fetişleşmiş ilişkilerini yeniden üretip ona içerili olmaktan kurtulamayacaktır, kurtulamamaktadır. Çünkü artı-değer sömürüsüne karşı mücadele, bütünsel anlamıyla 'değer'in ortadan kaldırılması ile eş anlamlı değildir. Değer'in ortadan kaldırılması artı-değer sömürüsüne karşı mücadeleden daha fazlasını gereksiniyor, ki, bugünkü düzlemde artı-değer sömürüsüne karşı mücadelenin kapsamının sendikalizm, devrimci demokratizm, liberal anarşizm, sosyal liberalizm, sosyal demokrasi ve tüm bunları içine alan II. Enternasyonal çizgisinin oluşturduğunu hatırlarsak komünist hareketin tüm bunların içinde eriyikleştiğini söylemek abartı olmayacaktır.

Komünistlerin en özlü amacı, sınıflı toplumu ortadan kaldırmak, yani aynı anlama gelmek üzere sadece artı-değer'in değil, bir bütün olarak 'değer'in ortadan kaldırıldığı özgür bir toplum için mücadele etmektir. Diğer bir deyişle, kapitalizme karşı komünist özgürlük ütopyasının ütopya olmaktan çıkabilmesi için siyasal iktidar mücadelesinin 'değer'i ortadan kaldıran bir toplumsal dönüşüm doğrultusunda yol alması gerekiyor. Değer yasasına karşı mücadele yepyeni temelde insan-insan, insan-toplum, insan-doğa ilişkisinin kurulması sürecine geçiştir. Bu da mücadelenin siyasal ve toplumsal iktidarı hedefleyen bir düzlemde yürütülmesi, ikisinin paralel gelişmesi zorunluluğuna işaret ediyor.

Sıçrama yapmamız gereken nokta buradadır, burjuvazinin siyasal iktidarı toplumsal iktidarının gücü dolayımında ayaktadır. Proletarya sadece kapitalistlerin sömürdüğü bir sınıf değildir, o aynı zamanda devrim içindeki toplumsal ilişkidir. Ve tam da bu bağlamda proletarya ücretli değil, üretici bir sınıftır. İşçi sınıfı sermayenin dışında bir varlık değildir, onu işçi olarak tanımlayan sermayedir, sermayenin varlığı koşullarıdır. Emek sermayeye karşıttır, ancak bu harici değil dahili bir karşıtlığı barındırır içinde. Emek emekten fazla bir şey olduğunda, işçi işgücünü satan bir kimseden fazlası olduğunda devrim gündeme gelebilir ancak. İşçi sınıfı işçi sınıfı oldukça kendi kendisini yadsıyamaz, kendi kendisini ve tüm toplumu özgürleştiremez. Dolayısıyla işçi sınıfı işçi sınıfıdır, ancak daha fazlasıdır. İşçi sınıfıyız, ama daha fazlasıyız! Söylememiz ve pratiğimizde örmemiz gereken nokta buradadır.

Burjuvazinin tarihsel olarak her zaman en korktuğu şey proletaryanın kendi toplumsallığının hakim hale gelmeye başladığı kesitlerdir ve tarihsel olarak tam da böyle bir dönemin içerisine giriyoruz. Burjuvazi proletaryanın tek biçimli ve doğrusal siyasal mücadele yöntemleriyle baş edebilmeyi uzun zamandır öğrenmiş durumdadır ve işin gerçeği bu noktada zorlanmamaktadır bile. Bu açıdan siyasal iktidar mücadelesinin yanında, burjuvazinin toplumsal iktidarının temellerini ortadan kaldırmaya yönelmeyen bir hareket, -ki bu fetişizmin ve değer yasasının her türlü görünüm ve sonuçlarına karşı mücadeledir aslolarak- hiçbir düzeyde başarı şansını yakalayamaz. Değer yasasına karşı savaşım merkeze alınmadığı durumda ortaya koyulan mücadele ve direnme perspektiflerinin istisnasız tümü nihai olarak kapitalist sömürünün

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 8

Page 9: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

sonuçlarını hafifletme mücadelesinin dışına çıkamayacağı için kapitalist dünyayı ve elbette ki değer yasasını yeniden üretmekten kurtulamayacaktır. Mücadelenin yeni düzlemi, kapitalizmin tüm sonuçlarına değer yasası içinden, ona karşı militan komünist perspektifle geliştirilecek, 'değer'in ortadan kaldırılmasına yönelik bir mücadeledir. Bu ise kolayca görülebileceği gibi mücadele ve örgütlenme anlayışında köklü bir dönüşüm sorunudur. Eğer burjuvazinin toplumsal iktidarını kırmaya yönelip proletaryanın toplumsallığını hem bir mücadele aracı ve hem de başlı başına toplumsal ilişkiler bütünü olarak hayata geçirmeyi istiyorsak, bu aynı zamanda zorunlulukları üzerinde giderek daha dakik bir hakimiyet kurmamızı gerektiriyor. Çünkü değer yasasının işlediği toplumsal ilişkilerde bir hareket olarak değer ve değersizleşme -değersizleşmeye karşı değer ihtiyacı- sadece toplumsal sonuçları itibariyle değil, siyasal olarak da belirleyici gelişmelere etkide bulunuyor. Sermayenin nihai hareketini izlemek, sermaye ortaya bir sonuç çıkardıktan sonra o sonuca karşı savaş vermek yetmiyor ve dahası bu hep bir adım geride olmak anlamına geliyor. Onun nabzını yakın takibe aldığımızda yaşadığı krizler devrimci krizlere dönüştürülebilir. Ve bu da değer-değersizleşmenin sadece üretim sürecinde değil, tüm toplumsal ilişkilerde yarattığı çelişkilerin devrimci proaktif çözümüne yönelmekle mümkündür. Değer yasasına karşı savaşımın diğer bir anlamı da budur. Zorunluluklar üzerinde giderek daha dakik bir hakimiyet, yeni düzlemimizin ana sloganıdır. Kapitalizmin değer anlayışına karşı 'değer'den soyulmuş, yepyeni temelde bir mücadele ve komünist temelde yepyeni insanal-toplumsal ilişki biçimleri...

Kapitalist gelişme, çelişki kavramını yeni bir düzleme taşırken, bizi de çelişki kavramına bakışımızı köklü bir şeklide değiştirmeye zorluyor. Çelişkiler hareket halindedir ve yer değiştiriyorlar. Artık tek başına parçacık diyalektiğine dayanan bir kavrayış her türlü yanılsamanın kaynağını oluşturuyor. Komünist ve devrimci hareketin soluğunun kesildiği yer buradadır. Marksizm adına geleneksel diyalektik yaklaşımlarda maddenin dalga hareketi bilimlerdeki gelişmelere karşın hala daha reddedilir durumdadır. Kabul ettiğini söyleyenler de yeni adına eski diyalektiği işletmenin dışına çıkamıyorlar. Bu çelişkinin kendisini çelişki olmaktan çıkartıyor ve bir noktaya sabitleyerek donduruyor. Her şey değişiyor, ama hiçbir şey değişmiyor! Artık Newton mekaniğine dayalı parçacık diyalektiğine dayalı bir kavrayış yerine, özel-genel, parça-bütün ilişkisinin daha gelişkin kurulması temeline sahip dalga-parçacık ikiliğine dayalı kuantum diyalektiğine dayalı bir algılayışa geçiş yapmamız zorunlu.

///

Birazdan bizim de dahil olduğumuz Türkiye devrimci hareketine ve içinde bulunduğumuz yapı olması itibariyle TİKB'ye [Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği] ve onun bugünkü ardıllarına dönük bir eleştiri okuyacaksınız. Ancak bu alıştığınız politik metinler gibi işleyen bir yazı olmayacak. Çünkü zaten mesele bizim için olduğu kadar düşman için de tanıdık hale gelen ve tehdit gücünü çoktan yitirmiş bu yapıyla hesaplaşmak. Hem politik içerik anlamında, hem de biçim.

Aşağıdaki metin bir dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış olması gereken eleştirel değerlendirilmesini içeriyor. Yazı, eleştiri ile birlikte özeleştirel niteliğe de sahip. Bu metin aynı zamanda dünya ve Türkiye'de yaşanan kapsamlı değişimlerin, ona karşı özlü bir mücadele perspektifine sahip olunmadığında katı olanı nasıl buharlaştırabildiğinin trajik belgesi. Burada çıkarsanmaya çalışılan sonuçların ve yeni bir bakış açısı doğrultusunda önerilen yeni mücadele perspektifinin, “artık bir şeyler değişmeli, hali hazırdaki durumun hiçbir sürdürülüebilirliliği kalmadı” diyen birçok kişinin ilgisini hak edeceğini umuyoruz. Bu açıdan yazıda konu edilen birçok şey sadece kendi evreniyle sınırlı değildir. Diğer bir deyişle, yazıdaki örneklerin hemen hepsinin TİKB'nin son döneminde yaşananlardan yola çıkılarak verilmesi, okuyucuda, yine

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 9

Page 10: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

örgütsel iç hesaplaşma, yine bölünme ve onun bıktırıcı tefrikası hissini fazlasıyla uyandırabilir. Ne de olsa maalesef bizim [TDH'nin – Türkiye devrimci hareketi] makus talihimizde bölünme, parçalanma, klişe anlamda uzlaşmazlıklar oldukça fazla. Ancak durum bundan çok daha fazlasıdır ve yazıda ilerlendikçe farkına varılacaktır ki, sorun ne TİKB ile sınırlıdır, ne de örgütsel iç hesaplaşmayla ilgilidir. Örnekleri TİKB'den ve son sürecinden vermemizin iki nedeni bulunuyor. Birincisi, son on beş yılında TİKB'nin içinde yer almış olmamız, ikinicisi de, yazımızın ana gövdesini oluşturan bakış açısının olgunlaşma sürecinin bir komplo sonucu gerçekleşmeyen TİKB 4. Kongre sürecinde gelişerek daha da olgunlaşmaya başlamasıdır.

TİKB'de geçtiğimiz yıl yaşanan ayrışma sürecinde bizler kongre delegeleri olarak “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri”nin içerisinde yer aldığı ayrı bir platform kurmuştuk. Proletarya sosyalizmi doğrultusunda ileriye doğru kopuşun ilk adımıydı bu. Platform kurulduktan sonra 6 ayı bulan şiddetli bir tartışma süreci yaşadık ve bu tartışmalar kurulan platform içinde yeni bir ayrışmanın yaşanmasıyla sonuçlandı. Kopuş perspektifinin daha ileri düzeyde geliştirilmesinin önünde engel olundu. Diğer bir deyişle “proletarya sosyalizmi” diye varolan perspektifin eksik ve geriye dönmeye hayli açık teorik çıkarsamalarına dokundurtulmadı. Bu değişmemekte ısrar etmenin diğer bir adıydı ve giderek 'kopuş'un temel tezleriyle taban tabana çelişen ve proletarya sosyalizmi adına eski tezlerin ve bakış açılarının savunulduğu bir düzleme geçildi. Bu bağlamda, platformdan kopuşumuz, ileriye doğru kopuş adımının frenlenmek istenmesine karşı ikinci bir kopuş olarak değerlendirilmesi gerekiyor.

Dolayısıyla burada mesele ve konu TİKB değildir. Sadece nereden geldiğimiz ve gelirken bugün sahip olduğumuz bakış açısının nasıl oluştuğunun adım adım izlenebilmesi açısından geride bıraktığımız tarihin ana noktalarıyla bilinmesi gerektiğini düşündük. Ve belki de en önemlisi, sadece TİKB ile sınırlı olmayan, bir bütün olarak sınıf hareketinin ve TDH'nin yaşadığı tarihteki payımızın özellikle görülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Artık birilerinin çıkıp, suçu başkasının üzerine atarak kendini aklamaya çalışmadan, bugün işçi sınıfı ve TDH'de yaşanan krizin ortaya çıkartığı sonuçların sorumluları arasında bulunuyoruz deme cesaretini gösterebilmesi gerekiyor. Artık bu anlamda da bir şeyler değişmeli, ve kendi içinde pandoranın kutusu gibi açıldıkça içinden yeni kutuların çıktığı bilenmez ve gizemli durumlara son verilmeli. Bugün TDH'nin hiçbir öznesini dışarıda tutmadan kapsamlı bir özeleştiri hareketine ihtiyaç bulunuyor. Durum ortadadır, kaçacak delik kalmamıştır. Herkesi kesen ve bir şekilde olgusal düzeyde aynı olan sorunlardan daha fazla kaçılacak ve sorunlar yok sayılıp ölü sever gibi kendini sevmeye devam mı edilecek, yoksa artık gün bugündür mü denilecek? Kendi adımıza biz ikincisini diyoruz. Devrimci okurun burada konu edilen olguları kapsamlı olarak değerlendirmesini diliyoruz ve [varsa] içerisinde bulunulan örgütün buralardan gelerek sorgulanmasının zorunluluğuna inanıyoruz. Her düzeyde yenilenmeyi önümüze devrimci bir sorumluluk ve görev olarak koymalıyız.

Yazı boyunca kronolojik olarak akan tarih anlatımları yer yer kronolojik dizilimden çıkmak zorunda kaldı. Geriye dönüşler, hatırlatmalar, bağlantı kurma çabaları, sahip olduğumuz fikre hangi durumlarda, nasıl ulaştığımızın görülebilmesi için yer yer geriye dönülerek yapılmaya çalışılan örneklendirmeler bir yöntem olarak uygulanmak zorunda kalındı. Konuların düz bir çizgide anlatılması, yani, içeride şunlar oldu, dışarıda şunlar oldu, biz şunu dedik, onlar da bunu dedi, teoride ve pratikte şu yok ve sonuç itibariyle böyle oldu yerine, giderek sipralleşen bir anlatım tercih edildi. Buradaki akıl yürütme belli noktalarıyla alışık olunmayan bir tarzda işliyor ve bu yazıyı bir çırpıda okunup anlaşılabilecek olmaktan çıkartıyor. Aslında bu bir yerde de bir zorunluluk olarak çıktı karşımıza ve buradaki zorluk, konuların yoğunluğu ve birbirleriyle bağlantılı oluşlarıydı. Bu açıdan özellikle bir kez daha altını çizmeyi istediğimiz şey şudur, yazıda ele alınan tüm konular özellikle öne çıkartılmıştır ve burada tartışılanlar hiçbir biçimde sadece TİKB'nin iç süreciyle sınırlı değildir. Burada anlatılanlar “her birimizin

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 10

Page 11: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

hikayesi”ni bir biçimde kesmektedir.

Bir şeylerin değişmesi gerektiğini farkeden ama bunu nasıl ifade edeceğini bilmeyen, ve bu açıdan teoriye oldukça uzak olunduğu için ne yapılacağı ve nereden başlanacağı konusunda da düşüncenin sistemleş(e)memesinden dolayı birçok devrimcinin derin kırılmalar yaşadığını, bir çoklarının kaybolup gittiğini, ama hali hazırda bir çoklarının da bekleme halinde olduğunu biliyoruz. Bu ikisi arasındaki ince çizgi üzerinde yürüyen birçok devrimci ve komünist bulunuyor ve biliyoruz ki, komünist teoriye olan uzaklık ve ne yapacağını bilemeyip, bir şeylerin değişmesini bekleme halinden çıkamama tek başına kişinin kendisindeki yetmezlik ve darlıkla açıklanamaz. Bunun tarihsel, sınıfsal, ekonomik, siyasal, örgütsel, kültürel bir çok nedeni bulunuyor. Elinizdeki yazıyla itirazımız tam da bu noktada başlıyor. Tarihte tek başına en bilgili olanlar kazansaydı, teoriye en yakın görünenler en doğruyu yapıyor olsaydı, ne burjuvazi tarihte yenilgiye uğrardı, ne de devrimci ve komünist hareket açısından bugün yaşanan kriz bu denli öğütücü olurdu. ML teorinin verdiği güç uzun zaman önce proletaryanın elinden alındı. Proletarya kendi teorisine yabancılaştı, yabancılaştırıldı. Proletaryanın teorisi, ters yüz edilerek ve gerçek bağlamlarından kopartılarak, bizzat proletaryanın tutsaklığı haline getirildi. ML teori özne olana boyun eğdirtmeye çalışa bir teori haline geldi. Düşünerek yapma, yaptığını bilme, yarını bugünden oluşturma, birilerinin elindeki ayrıcalık haline geldi. O birilerinin içinde devrimci ve komünist hareketin en tepe noktasındakilerin de bulunduğu düşünülürse burada tarihsel olarak karşımızda her birimizin kelimenin gerçek anlamıyla yüzleşmesini gerektiren tek bir gerçek çıkar: durum buyken, mızmızlanmayı bırakacak ve yetmezliklerimizin üzerine gidip aşma cesaretini mi göstereceğiz, yoksa çok şikayet ettiğimizi söylediğimiz, artık yaşamlarımızı sürdüremez noktasına getiren durumların içinde debelenmeye devam mı edeceğiz? Burada derdimiz iradi bir yükleme yapmak değil, iç ve içerideki engelleri aşarak devrimi o veya bundan değil de bizzat kendimizden başlatacak mıyız? Öyle bir noktada bulunuyoruz ki, yaşanan dönüşüm ve bunun yarattığı sonuçlar her birimizi, kendi hayatlarımızın gerçek koşullarıyla ve diğer insanlarla ilişkilerimizle yüzleşmeye daha fazla zorluyor. Bu, her devrimin en temelde yatan sorunlarındandır. Sorduğumuz ve yüzleşilmesini istediğimiz bu. Çünkü bu olmadan bugün varolan tarihsel sıkışmışlık halinden hiçbir biçimde çıkış yolu bulamayacağız. Tarihte her zaman ileriye doğru devrimci kopuşun her şeyin tersyüz olduğu durumlarda başladığını hatırlayalım. Sınıf mücadeleleri tarihi sıçramanın aşağıdan ve saklı dinamizmin kendini gerçekleştirmeye başlamasıyla yapıldığını anlatır. Yani proletarya her zaman kendi zincirlerini kırma cesareti gösterebildiğinde, kendini kendi yadsıyarak saçından tutup kaldırmaya yeltendiğinde devrim elle tutulur hale gelmiştir. Proletarya bir kurtarıcı beklemez, onun bizzat kendisi olduğunu bilir. Aşağıdan ve saklı olan dinamizmin açığa çıkması doğrultusunda yaşanan tarihsel sıkışmanın daha fazla sürdürülebilirliği kalmadı ve tam da bu tarihsel koşullarda biz, birilerinin bunu yapması gerektiğinden hareketle, o sözünü ettiğimiz soluk borusunu açmak için çıkıyoruz ortaya.

Fakat belki de bu tip yazılarda hiç sözü edilmeyen bir arka plan durumundan da söz etmeliyiz. Bu yazıda ele alınan konular ve varılan sonuçlar oldukça sert bir sürecin; çözülme, dağılma, paramparça olma ve her şeye her herkese rağmen yeniden ayağa kalkma çabasının verildiği aynı kesitte tekrar aynı yıkım çevriminin defalarca yaşandığı acımasız bir keskinliğin ürünüdür. Fetişizmin ve değer yasasının kucağında değersizleşmiş devrimciliğimizden nefret edişin şiddetini yansıtıyor metin. Değer yasası, Marksizmi de garip bir yerden değerlendirdi. Marksizme şizoid bir karakter kazandırdı. Günümüzde algılanan Marksizm-Leninizm artık birçok kişinin özgürlüğü değil, tutsaklığına dönüştü. En büyük özgürlükken, en büyük tutsaklık oldu. ML bugün fetişleşmiş kör ve öğütücü bir ML'dir. Devrim için ölümlerden ölüm beğenmeye hazır birçok insanın, yaşam gözlerinin önünde deli gibi akarken, kendisinin, yanı başındakinin ruhunu duymaması, duyamaması... İhtiyaçlarına karşı kör ve her duvara

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 11

Page 12: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

çarptığında dönüp eski yolların bir daha yürünmesi... Öncelikle bu çürütücü döngüden çıkmamız, bu zinciri kırmamız gerekiyordu ki, bu bizi bu noktaya getiren kendimizi, kendi fetiş karakterimizi yadsımadan olamazdı. Diğer bir deyişle yazı, şiddeti oldukça yüksek bir özyıkımın sonucu olarak çıkabildi ortaya. Belki başka türlüsü de ol(a)mazdı. Kolektif aklı ve kolektif ruhu olduğu kadar, kolektif acı, öfke ve umudu da yansıtıyor bu anlamda. Yaşanılan özyıkımın büyüklüğü karşısında bu yazı son nefes noktasında kaleme alınmıştır. Nefes almak için tüm nefesini tüketmeye hazır bir çıplaklıkla... Yazıdaki kavgacı dilin nedeni bir yönüyle de buradan çıkışını alıyor. İnsan soyuna soyuna derisine, özsaygısına varırdı! Yanlış yerde soyunmuş olduğumuzu anlayıp, çıplaklığımızdan faydalanmaya çalışanlara duyduğumuz öfkeyle, ama daha çok da çıplaklığımızdan duyduğumuz “utançla^ giyisilerimizi almadan çıktığımız, ama soyunma cesaretini kaybetmediğimiz, hatta öğrendiğimiz tek şeyin bu olduğu ...

Yazı, Türkiye'de devrimci ve komünist mücadelenin neden farklı bir düzeye çıkamadığının eleştirisiyle birlikte, yeni ve etkili bir düzeye çıkabilmek için öncelikle teorik düzeyde hangi temel bakış açısına sahip olunması gerektiği noktasında radikal önerilere sahip. Bu açıdan bir iddiayı ortaya koyuyoruz.

Buradaki yeni nedir diye sorulacak olursa vereceğimiz en mütevazı yanıt şöyle olurdu herhalde: yeni, kendini fetişizm ve değer yasasına karşı komünist savaşım düzlemini programsal ve örgütsel-pratik düzeyde ifade etme çabasında varediyor. Bu açıdan belgeyi Türkiye'de ilk kılan şey de budur. Artık Türkiye'de komünistler, '71'lerden günümüze gelen süreçte bir dönemi belirleyen çarpık ML teori, program, önderlik, mücadele ve örgütlenme anlayışını aşmak ve bunu bütünsel ifadesi olarak fetişizm ve değer yasasına karşı siyasal ve toplumsal savaşımı merkezlerine almak zorundalar. Gerçekten de Marx'ın sözünü ettiği anlamda fetişizm ve değer yasası Türkiye'de hiçbir siyasal çevrenin bakış açısında, program ve mücadele pespektifinde yer almıyor. Adı dahi anılmıyor, görmezden geliniyor. Ve bunun hiç de hafifsenemeyecek büyük, acı sonuçları oldu Türkiye devrimci hareketinin tarihinde. Varolan mücadele ve direnme perspektiflerinin içine anti fetişizm ve değer yasasına karşı savaşım alınmadığında mücadelenin içi daha da boşalacaktır. Bu noktada TİKB'de yaşananlar kaçınılmaz bir sonuç olarak yaşanacaktır diyoruz ama, sorunun TİKB ile sınırlı olmadığının altını özellikle çizmek istiyoruz. Çünkü burada sorun tek başına TİKB'nin, fetişizme ve değer yasasına karşı mücadeleyi programının ve örgütlenme stratejisinin merkezine almamış olması değildir. Sorun, dünyada komünist hareketin yaşadığı kriz ve özelinde Türkiye devrimci hareketinin bütünüdür ve bugün adlarını bildiğimiz veya bilmediğimiz her bir yapı doğrudan ve/ya dolaylı olarak, yoğunlukları farklı da olsa TİKB'nin yaşadıklarını yaşamaktadır. Sermayenin onlara yaşattıklarını yaşamaktadırlar. Bu, tarihsal bir sonuç olarak kapitalizmin gerçek içeriklerine karşıt olamamaktan, savunulan komünizmin kendinde bir “şey” olmasından çıkışını alıyor. Değişen tek şey TİKB'de kendini dışa vuran krizin diğer örgütlerde biçimsel olarak farklı şekillerde yaşanıyor olması ve iç mekanizmalar yardımıyla henüz TİKB'deki gibi sürdürülemezlik noktasına en azından görünümde gelinmemiş olmasıdır. TDH'nin bütününe biçimsel olan üzerinden değil de içerikten-sahip olunan programlardan, mücadelenin bugünkü sürdürülme biçimlerinden ve bunun sonuçlarından doğru baktığımızda durumun hiçbir düzeyde sürdürülebilirliği kalmamıştır. Yapılar birbirlerini ve tarihi tekrar etmekte, burjuva demokrasisi tarafından sistem içine yedeklenmekte, ve giderek içine düşülen girdabın salınım şiddeti artmaktadır. Bunun nedenlerini sorgulamaya çalışıyoruz yazımızda ve aynı zamanda '71 devrimciliğinin teorik, siyasal, örgütsel ve pratik yaklaşımını asla değil ama, devrimci kopuş ruhunu arkamıza alarak konuşuyoruz: Türkiye'de her düzeyde yeni bir devrimci kopuşa ihtiyaç vardır ve bu kopuşu gerçekleştirebilmenin nesnel olanakları yeterli düzeyde olgunlaşmıştır.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 12

Page 13: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Belgede bütünsel bir komünist progaramın olmazsa olmazları arasında yer alması gereken kimi konular ana hatlarıyla da olsa işlenememiştir. Bunlardan en önemli gördüklerimizin arasında, emperyalizm, enternasyonalizm, Kürt sorunu ve kadın sorunu bulunuyor. Sözünü ettiğimiz konuların işlenememiş olması, bu konuları önemsemiyor olmamızdan çıkışını almıyor. Daha çok her bir konunun daha bütünsel bir düzlemde ele alınması sorumluluğu doğrultusunda konuların ciddi bir emek süreci doğrultusunda daha geniş güçlerle tartışılarak olgunlaştırılması zorunluluğudur. Yanı sıra bu belgenin tüm sorunları işleyerek her biri hakkında net tezler ortaya koyma gibi bir kapsmı bulunmuyor ve zaten bu kapsamdaki sorunları bir belgeden beklemek haksızlık olacaktır.

Çıkartmaya çalıştığmız sonuçlar ile Türkiye'de yeni bir sürecin başlatılması için bir çağrı yapıyoruz. Fakat elbetteki artık çağrıların da işçi, devrimci kamuoyuna gına getirdiğini, önüne gelenin yenilenme adına çağrı yaptığını ve örgüt fetişizmini üretmekten öteye gidemediğini de bilerek! Çağrımız duymayı isteyen kulaklaradır. Bağırmaya gerek yok, duymayı isteyen kulak fısıltılyla bile duyar... Bu açıdan çağrı adına propaganda ve -bugün artık reklam- yapmayı esas alan bir yaklaşımın sahibi değiliz.

Marx'a göre devrimci temelde eleştiri, akan tarihte diyalektik sürecin parçasıdır. Sahip olduğumuz eleştirel yaklaşım ile hedeflediğimiz, daha yüksek düzeyde yeni bir senteze ulaşmaktır. Eleştirelliğimiz elbette ki düzmece aşkınlık iddialarının maskesini de indirmeyi hedefliyor, ki gerçek Marksist aşkınlığı ve onun için mücadeleyi bununla birlikte ele alıyoruz. Yazıda bu açıdan düzmece aşkınlığa karşı yer yer olayların sıcaklığının da etkisiyle ifadeler oldukça kızgın, bunun anlayışla karşılanacağını umuyoruz.

Daha yüksek düzeyde yeni bir senteze ulaşabilmek için komünist önderlerin yeniden ama birbirleriyle iç içe okunması gerekmektedir. Marx, Engels, Lenin, Gramsci ve Lukács'ın bu tarz bir yeniden okumaya tabi tutulması gerektiğini düşünüyoruz. Fakat bu hiçbir biçimde diyalektik ve tarihsel materyalizm doğrultusunda ulaşmayı istediğimiz yeni teorik ve pratik sentezin temel referans kaynaklarının sadece bu önderlerin oluşturduğu ve bunun dışında başka bir şeye bakmayacağımız anlamına gelmiyor. Sözünü ettiğimiz önderlerin Türkiye'de kavranışı sorunludur. Ve en önemlisi, bu önderlerin Marksizm adına ortaya koyduklarının aslında bir bütünlük oluşturduğunu düşünüyoruz. Türkiye'de yeni bir yola çıkma hazırlığındayız, yüzyılımızın büyük komünist önderlerinden Gramsci'nin tasvir ettiği o dinamik dengeyi arıyoruz: “Aklın kötümserliği, iradenin iyimserliği” ...

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine

KOPUŞ SÜRECİ KRİZİ

Eski ve çürümüş olanla bir kez daha barışmayacağız!Ya kopacağız, ya kopacağız!

“Tarihte her şey iki defa yaşanır: ilkinde trajedi, ikincisinde komedi olarak”

[Marx]

“Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak kurduğumuz platformda, kopuş süreci olarak

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 13

Page 14: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

tanımladığımız yeni durum, ne tek başına önceki platformdan ayrılmış olmakla tamamlanabilir nitelikteydi, ne de kurduğumuz ayrı platformun içinde yer almayı tercih edenler aynı noktaya aynı yoğunlukta bakmaktaydı. Ana çizgileriyle netleşmiş ve kolektif olarak ortaklaşılmış, tüm güçlerin onayı üzerinden yükselen bir eksen söz konusu değildi. Tabii ana çizgilerde netleşmekten; faşizmin çözülmüş olduğu ve “geri tipte burjuva demokrasisi” düzlemine girildiği, artık sosyalist devrim demek gerektiği, emek-sermaye çelişkisinin belirleyen çelişki haline geldiği, proletaryanın toplumsallaştığı ve toplumun proleterleştiği, örgütsel emeğin kolektif birliği ve kolektif merkeziyetçilik konularına, burjuva demokrasisinde olduğu gibi, kafa sallayarak “eveet” demeyi anlamıyorsak, üzerinde ortaklaşılmış 'eksen'den başka şeylerin anlaşılması gerektiği kendiliğinden açığa çıkar. Öncelikle, en genel konularda değil, ideolojik düzeyde örgütlenme faaliyetinin merkezi ağırlığının belirlenmesi gerekiyordu. Diğer bir deyişle örgütlenme faaliyetinin ağırlık merkezi belirlenmeden kopuşun hangi içerikte yürütüleceği havada kalır. Bu, kopuşun neyin kopuşu olduğunu, neyden kopuş olduğunu sorgulatacağı için asıl mesele kopuş sürecinin yol haritasının netleştirilmesiydi. Kopuş ancak bu biçimde gerçek, somut bir karakter kazanabilirdi.

Kurduğumuz platform, kopuş sürecinin nasıl, hangi bakış açısı ile yürütüleceği de dahil olmak üzere, programatik – ideolojik çerçevenin daha üst bir bütünlükle oluşturulmasını ve aynı süreçte komünist örgütün yeni bir temelde örgütlenmesini, yani yeni bir örgütsel oluşum sürecinin başlatılmasını hedefliyordu. Ve bu da ancak güç toplamayla mümkündü. Ama yeni örgütsel oluşum, güç toplamanın pragmatistçe ve eski örgüt düzlemi içinden yürütülmesiyle değil, komünist niteliğiyle gösterecekti kendini. İçine girilmekte olunan süreç, teorik – programatik görüşlerin oluşturularak bunların kurucu kongrede resmileştirilmesi ile yeni bir örgüt kurma sürecinde izlenecek stratejik ve taktik perspektifin netleştirilmesi süreciydi. Diğer bir deyişle, kurduğumuz platform, merkezileşmenin yeniden, ama bu sefer dar ve kendi kendine belirlemelerin yapıldığı bir düzlemden değil, ve en önemlisi ortada sanki bir örgüt varmış gibi de değil, işçi sınıfının öncü kesimlerinden başlayarak, sınıfa karşı sınıf perspektifine sahip mücadeleci sendikacılar, yüzü proletaryanın devrimci sosyalist mücadelesine dönük akademisyen, aydın ve sanatçılar ve giderek enternasyonal ayağının da oluşturulmaya başlandığı, geniş düzlemde bir merkezileşme sürecine girmeyi ifade ediyordu. Fakat sadece bu da değil, öncesinde örgüt içerisinde yer alan tüm örgüt güçleri de dahil herkesle yeni temelde bir ilişkileniş ile saklı bulunan ve açığa çık(a)mayan devrimci ve komünist tüm dinamikleri de açığa çıkartmayı, özeleştiri vermeyi ve birlikte gerçek komünist özneleşmenin düzlemine girmeyi hedefleyen yeni bir süreci ifade ediyordu. Yani dışa doğru açılan ve en önemlisi de bundan korkmayan! Dış dünyanın bizdeki “biz”iyle değil, bizim dışardaki dünyanın “biz”iyle buluşmamız! Zaten kopuş süreci kurucu süreç olarak tanımlanmış ve kişilere değin her şeyin teorik, siyasal, örgütsel ve pratik bir düzlemde dönüşeceği ve yeniden kurulacağı bir düzlem olarak tarif edilmişti. Sorun sistemsel olanın her noktasına daha acımasız vuruşlar gerçekleştirmek ve, önceki düzlemde varolan, eskiyle “barış içinde bir arada yaşama” anlayışının, TİKB'de kemikleşmiş ideolojik ve örgütsel düalizmin yıkılmasına yönelmekti. Çünkü, yıllardır içinde olunan, ara, eklektik durum tam da bu eski-yeni barışıklığından çıkışını alıyordu. Bunu yıkmak, her şeyden önce laf üretmeyi ve eski örgüt düzlemini korumayı değil, değişimin pratikte, ilişkileniş biçiminde somut olarak gösterildiği bir hareket tarzının içine girmeyi gerektiriyordu. Fetişleşmiş tüm ilişki biçimlerinin üzerine benzin döküp ateşe vererek başlamalıydı. Dolayısıyla kurucu süreç dediğimiz şey, varolan ve temelleri bulunan bir binanın üzerine kat çıkmak değil, zaten çökmüş olan binayı temelleriyle birlikte baştan aşağı yeniden, ama kolektif bir zeminde inşa etmekti. Artık dar anlamda bir “biz” değil, geniş anlamıyla bir “biz” olmak zorundaydık. Ve kuşkusuz ki bu zor olandı...

Olmazsa olmaz bir başlangıç noktası olarak her şeyden önce TİKB'den taşınan temel teorik, ideo-siyasal, programatik, örgütsel ve pratik yaklaşımların artık kesinkes terk edilmesi ve en

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 14

Page 15: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

önemlisi de fetişizm ve değer yasasına karşı komünist savaşımın siyasal ve örgütsel politikaların merkezine oturması gerektiği noktasında ısrarcı olduk. Bu, aynı anlama gelmek üzere, eskiyle savaşımı ve kopuş sürecini garanti altına alacak yeni iç işleyiş mekanizmalarının ve yeni devrimci emek ölçütlerinin oluşturulması ve bunun kolektifle birlikte kurularak kabul edilmesi anlamına geliyordu.

Gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecinde platforma sunulan temel yazıların, melezlikten arındırılması, idealist tarih anlayışı üzerine oturan nesnellikten uzak subjektif yaklaşımlardan uzaklaştırılması, çarpıtılan, kişiselleştirilen ve doğrudan ML ekonomi-politikle çelişen noktaların düzeltilerek komünist bir programın özniteliklerine oturtulması gerekiyordu. Bu da, daha önce defalarca yapıldığı gibi birkaç kişinin işçi sınıfından kopuk bir şekilde program üzerine kafa yorup “programımız budur, hepiniz kabul edin” cemaatçiliği biçiminde değil, kolektif bir zeminde ve en önemlisi de kelimenin gerçek anlamıyla işçi sınıfıyla birlikte yapılmalıydı. Komünist bir program, proletaryanın özdeneyimlerinden beslenmek ve onun üretimden gelen konumunun kapitalizm karşıtlığı anlamıyla ürettiği komünist dinamikler [Marx - Alman İdeolojisi] ile birlikte yapılmak zorundadır. Bu, komünist bir programın oluşabilmesi açısından en ayırt edici noktadır. [Buraya tekrar döneceğiz.] Ötesi birkaç kişinin yazdığı, üç–beş kişinin gerçekte ne olduğunu bilip bilmeden onayladığı ve işçi sınıfına belletilmesi gereken havada asılı sayfalardan başka bir şey ifade etmez-di.

Diğer bir nokta ise şuydu, bu kurucu süreç, önceki iç ilişkiler zemininin, diğer bir deyişle üretim ilişkilerinin, radikal bir şekilde değiştirilmesini gerektiriyordu. “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak kurduğumuz platform içinde yöneldiğimiz ve değiştirilmesi için mücadele verdiğimiz konulardan birisi de bu oldu. Önceki rol modellerinin, işbölümü ve uzmanlaşma anlayışının, kafa–kol emeği arasındaki ilişkinin, eyleyen ile eylenen uçurumunun, iç işleyişin ritminin, önceki hukukun, işçi sınıfını ve çevre güçlerini algılama ve ilişkilenme tarzının, politika yapma biçiminin, devrimci emek ölçütlerinin, tek biçimli ve doğrusal çalışma tarzının, çarpık kolektivizm anlayışının, önceki tüm alışkanlıkların ve yaşam biçimlerinin, yani uzun zamandır işlevli olmayan birçok şeyin adım adım değiştirilmeye başlanmadığı koşulda proletarya sosyalizmine doğru kopuş ilerletilebilir mi?

Yanı sıra, öncesiyle birlikte ve özellikle platform kurulduğu andan itibaren siyasal ve örgütsel güvenin ve yeniden yoldaşlaşmanın sağlanabilmesi için olmazsa olmaz olan özeleştirel yaklaşımın ve kendini lafta değil pratikte gerçekleştirmenin temel ölçüt olduğu bir düzlemdi tarif edilen. Bu noktada özellikle TİKB'nin neredeyse kurulduğundan beri üst organlarında yer almış kişilerin özeleştirilerini vermeleri konusunda hassas olduk ve ısrarcı yaklaştık. Ve belki de en önemlisi: “biz olduk, gelin siz de olun” bıktırıcı anlayışının kesinkes terk edilmesi şarttı ...

Fakat sürecin henüz başında ağızlardan düşürülmeyen ve çoktan beridir fetiş haline gelmiş bulunan “eksensel bakış, sosyalist devrim, örgütsel emeğin kolektif birliği, kolektif merkeziyetçilik, kolektif önderlik, işçi sınıfına içerdenleşme, yoldaşları özneleştirme vb.” söylemlerine karşın gerçekte eski ideolojik düzlemde, önceki örgütsel konumlarda, eski rol modellerinde, eski bürokratik varoluşta, eski tasfiyeci pasifizmde, dar örgütsel hareket tarzında, dar merkeziyetçilikte ve önceki yaşam tarzlarını devam ettirmekte ısrar edenler ile bunları kesin bir yaklaşımla reddedenler arasında yaşanan tartışma, içine girilmekte olan çetin sürecin habercisi oldu. Kuşkusuz ki yeni platformu kurmuş olmakla eski'den ve eskinin alışkanlıklarından, tasfiyecilikten ve onun ruh halinden bir anda sıyrılınabileceğini düşünecek kadar naif değildik. Ancak bir gerçeği itiraf etmek gerekirse, eskiye bu denli sarılınacağını ve böylesine olağanüstü bir direncin gösterileceğini, en azında sürecin başında, beklemiyorduk. Değişime karşı gösterilen bu tarihsel direnç karşısında yine de bunun çetin bir dönüşüm

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 15

Page 16: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

sorunu olduğunun ve zaman alacağının ve bu zamanın da yeni temelde yepyeni bir pratik ortaya koyarak aşılabileceğinin gayet farkındaydık ve platform içindeki temel konumlanma mantığımız da bu oldu. Kişilerin ne yaptığı, yapmadığı, ne dediği ve ne demediğinden çok, düzlemi ileriye doğru sıçratacak olan, devrimci sosyalist pratiğin kendisiydi ve sorunun çözümüne buradan konumlanarak cevap olmaya çalıştık. Ancak, siyasal-örgütsel faaliyetlerimizin önünü kesme çabaları örgütsel tasfiyeyi amaçlayan bir darbe girişimine evrildiğinde artık durum boyut değiştirdi. Bu boyut “kesinlikle değişmeyeceğiz”in açık, tarihsel itirafıydı.

Sürecin başında, hareket planımızın ne olması gerektiği konusunda yürütülen tartışmalarda, ayrıldığımız grupla rekabeti esas alan, evreni bununla sınırlı olan, tıpkı diğer platformun söylediği gibi, onlar ne yapıyorsa bizim iki katını yapmamız gerektiğini söyleyen, içeriksiz, dar ve en önemlisi de örgüt güçleriyle ve yüzlerini bize dönerek birlikte hareket etmeyi isteyen güçlerle nesneleştirici, pragmatist bir ilişki kuran, önceki hukuksal konumu kendinde hak gören, hem kendisi açısından hem de başkası açısından hiçbir dönüştürücülüğü ve devrimci zorlayıcılığı bulunmayan eskinin de eskisi bakış açılarına eksen söylemi adına yer açılmaya çalışıldı. Gerçekleştirilemeyen TİKB 4. Kongre sürecindeki platformda varolan grupsal ilişkiler devam ettirilmeye çalışıldı. Bu grupsal ilişkiler örgüt içinde ayrı bir örgüt gibi işleyen, bütüne / örgüte rağmen örgüt olan, üç-beş kişinin bir araya gelişiyle oluşmaktadır. Bu grupsal ilişkileri deşifre etmeye çalıştığımızda ise tıpkı bir zamanlar [1904] Akimov ve Martov'ların, Lenin'i aynı şeyi yaptığında çevrecilik yapmakla suçlamaları gibi bir suçlamayla karşılaştık. Lenin'in verdiği cevabı vermekle yetindik: "hele bir kendinize bakın!" Bizdeki Akimov ve Martov'ların bir araya gelişlerinin, öncelikle politik olarak tesadüf olmadığını ve bu gruplaşmanın örgütsel oportünizmin üretim merkezi olduğunu, yapılanlarla ve bu grup içinde yer alanların önceki tarihleriyle deşifre ettik. Yeni düzleme girilirken bu grupsal ilişkilerin kesinkes dağıtılması gerektiğinde ısrarcı olduk. Çok başlılık yaratıyor olması bir yana, grupsal ilişkilerin sürdürülmesindeki bu ısrarla esasında reddedilenin merkeziyetçilik olduğunun ve üstelik bunun kolektif merkeziyetçiliğin arkasına sığınılarak gerçekleştirildiğinin altını çizdik. Kulvarına girilen zeminin burjuva demokrasisinin merkeziyetçiliğe savaş açmış ve yerine anarko demokratizmi geçirmiş zemini olduğunu, örgüt ve çevre ilişkileriyle kurulan ilişkinin geri politik düzeyini ve apolitik karakterini gösterdik. İlkesel konulardaki tutumları rengarenk olanlar eleştirilerimize altı dolu hiç bir cevap veremedi ve en önemli konularda açıkça ilkelerini formüle etmekten kaçınanlar, bizi bu süreçte "ilkesellik tuzağına" düşmekle itham ettiler.

TİKB 4. Kongre sürecinin sabote edilerek bastırılmasının ardından “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak kurduğumuz platform içerisinde yürüttüğümüz tartışmalar yaklaşık 6-7 ay sürdü. Tartışmaların harareti giderek yükselen şiddetli bir ideolojik iç mücadeleye evrildi. Bu süreç boyunca mücadelenin çözüm bekleyen acil sorunları giderek arka plana düştü ve tartıştığımız konular merkezi bir karakter kazanarak ML ilkesel konuları kesen boyutlara sıçradı. Teorik, siyasal, örgütsel ve pratik tüm konuları kapsayan ve bunların iç içe tartışıldığı bu süreç boyunca, gerçekleştirilemeyen TİKB 4. Kongre sürecinde mücadelesini verdiğimiz ve “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak ayrılmamıza neden olan görüş ve söylemlerle zıt teorik, ideolojik, örgütsel yaklaşım kalıpları çıktı ortaya. Kongre sürecindeki sağlıksız, apolitik ve kişiselleş(tiril)miş reaksiyonerliğe dayalı kutuplaşmanın ikliminde tüm yönleriyle görülemeyecek bakış açılarının iyice belirginleştiği ve gerçek ideolojik, örgütsel ve bunların içine gömülü bulunan kişisel saiklerin ortaya çıktığı bir sürecin içine girmiş bulunuyorduk.

Merkezi karakter kazanan bu tartışmalar, TİKB'nin 30 yıllık tarihinden devralınan ve çözüme kavuşturulmayı bekleyen konu ve sorunları kapsıyordu. 6 aylık tartışma sürecinin sonlarına doğru tıpkı bir komplo sonucu gerçekleştirilemeyen TİKB 4. Kongresinde yaşadığımız bastırma, darbe, akıl jandarmalığı, keyfiyet, manipülasyon, “hizipçi” suçlaması ve görüşlerin

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 16

Page 17: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

haklılığının artık daha fazla yok sayılamadığı yerde yine kirli bir ittifak üzerinden devreye giren darbe girişimi yeniden tüm ihtişamıyla ayağa kalkarak kopuş sürecinden fiilen öç almaya yeltendi. Bu, “kopuş süreci” ya da “kurucu süreç” olarak tanımladığımız evrenin yeni bir krize girmesine ve sürecin, geçici bir süreliğine de olsa, fiilen felce uğramasına neden oldu.

Tartışmalar boyunca getirdiğimiz teorik eleştirilerin hiçbirisi şeklen bile olsa dikkate alınmadı. En nihayetinde; tartışmaların apolitik hararetinin alabildiğine yükseldiği ve “proletarya sosyalizmi” adına kişisel suçlamaların, karalamaların, yalan, lobi faaliyeti, rekabet, manipülasyon, karşıdakini alt etme adına önceki düzlemden yeni duruma taşınmaya çalışılan hukuksal statü ve bürokratik dokunulmazlık zırhlarının kullanılarak örgütsel çoğunluk diye yaratılan fantezinin arkasına saklanıldığı, yani bir kez daha bildik TİKB, yani bir kez daha aristrokratik-federatif ben merkezci, kendine liberal başkalarına devrimci küçük burjuva önderlik anlayışının, ve üstelik bu sefer anarko demokratizmin sahneyi aldığı [bkz. “Burjuva demokrasisine karşı mücadele adı altında üreyen anarko demokratizm” bölümü] ve giderek zirve yaptığı bir aşamada, darbe ittifakının darbe girişimi devreye girdi! Hiç kimse tarafından onaylanmadığı halde kendi kendilerini ve kendi ittifakını merkez olarak atamaya çalışan bu darbe, siyasal ve örgütsel tasfiyeyi amaçlayan bir girişimdi ve henüz gerçekleştirilemeden boşa düşürülerek deşifre edildi.

Çürük ikamelerin, alelade kopyacı vekâletlerin ve zamanın basmakalıpçı ruhunun kendisini şimdi sol değil de sağ lafazanlıkla gösterdiği bu tartışma ve temelde kopuşu derinleştirme isteği sürecinin karşı kutbunda bu sefer, gerçekleşterilemeyen TİKB 4. Kongre sürecinde orta sınıfçı ve ezilencilerin darbe ittifakına karşı bir anda “proletarya sosyalist” oluveren, ve zaten yıllardan beri “TİKB'nin ileri tarafı”nı temsil ettiğini iddia eden, değişmemekte ısrarlı geçmişin küçükburjuva hayaletleri ile, zamanla -anlaşıldı ki- bu hayaletlerin vesayetinden yakasını sıyıramayacak olan “iyimser destekçi”ler bulunuyordu.

Kendi kendine atfedilmiş dokunulmazlık haklarına sahip, örgütü kendi kişisel mülkiyetinde gören, ortaya en ufak bir içerik ve hiçbir devrimci emek koymamışken başkalarına sürekli görev dağıtan ve kanaat önderi rolüne soyunarak başka yoldaşlardaki gelişim potansiyellerini engelleyen ve hatta giderek sömüren, diğer bir deyişle ölü emeğin canlı emeği sürekli tahakkümü altında tuttuğu kapitalist ekonominin kurallarının işlediği bu düzlemde artık ayak altındaki zeminin sarsılıp işlerin eskisi gibi idare edilemiyor olduğunun görülmesiyle, rekabet etmeyi ve devrimci emekleri birbirine tokuşturmayı önderlik sayan ve buna da kolektivizm diyen platform içerisindeki bu küçük burjuva temsilcilerin oluşturduğu darbe ittifakına, kopuş sürecinde birlikte hareket ettiğimiz tüm örgüt güçlerimize ve yüzlerini platformumuza dönen devrimci dostlarımıza özeleştiri vermeleri çağrısında bulunduk. Öncelikle politik düzeyde yaratılan güvensizliğin aşılabilmesi için teorik ve siyasal düzeyde görüşlerin yazılı hale getirilmesinde ısrar ettik. Bizim cephemizden, gerçekleştirilemeyen TİKB 4. Kongre sürecinde mücadelesini verdiğimiz görüşler ile birlikte fetişizm ve değer yasası konuları masaya kondu. Tüm bunlardan hiçbir sonuç alamadığımız gibi, söylediklerimiz manipüle edilerek örgüt güçlerine taşındı ve örgüt güçlerinin görüşleri de iç platforma çarpıtılarak aktarıldı. Yoldaşlarımız, devrimci dostlarımız bir kez daha iç mücadelede güç kazanmanın araçları olarak kullanıldı! Gelecek beklentileriyle, umutlarıyla, iradeleri ve samimiyetleriyle oynandı! Çevreciliğin en berbat örneklerinin sergilendiği bu süreçte giderek içine düşülen kör kuyu insansızlıktan başka bir şey değildi!

Darbe girişiminin boşa düşürülmesinin ardından, bu sefer de “Getirdiğiniz bütün eleştirilere katılıyoruz, zaten biz de bunları söylüyoruz. Ama kopuş öyle hemen gerçekleştirilemez ki.” demagojileri ile denge politikaları devreye sokulmaya çalışıldı. Tarafların uzlaşarak orta yolu bulmaları adına, esasta bizzat darbenin zeminini hazırlayanlar, yani görüşleri ve yaptıklarıyla

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 17

Page 18: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

darbe girişiminin azmettiricileri pozisyonunda olanlar tarafından, koalisyon hükümeti diyebileceğimiz ara bir formül önerildi. Yani, arkasında sonuna kadar duracağımız ve doğruluğundan bir nebze olsun tereddüt duymadığımız görüşlerimizden tavizler vermemiz, eski ve çürümüş olanla el sıkışmamız, yani proleter gibi değil de tüccar gibi davranmamız beklendi. Bunu kesin bir dille reddedince bu sefer yine tıpkı gerçekleştirilemeyen TİKB 4. Kongre sürecinde orta sınıfçı ve ezilencilerin ittifakının yaptığı gibi “hizipçi” suçlaması ile karşı karşıya kaldık, üst perdeden tehditlere başlandı.

Tüm bunlar, bir saçmalık değilse ironi, ironi değilse trajedi ve evet trajedi değilse, ikinci defa da değil elli kere yaşanmış bir durum olarak, Marx'ın dediği anlamda “komedi” bile değil! Yaşananların tarihsel, sınıfsal, siyasal, örgütsel düzeyde anlam karşılıkları bulunuyor, evet. Eğip bükülemeyecek, manipüle edilemeyecek gerçek anlam karşılıkları... Gerçekleştirilemeyen TİKB 4. Kongresinde yaşananlar ideolojik, siyasal, örgütsel bağlamlarıyla neyi ifade ediyorsa, bunların aynısının, üstelik kullanılan argümanların noktası virgülüne varana dek, bir kez daha yaşanmış olması, kongre sürecindeki gerici ve çözülmüşlerin uzantısı olarak sahip olunan ve terk edilmek istenmeyen ideolojik rol modelleri, ve evet bu sefer makyajını daha da alımlaştırmış olarak, eskinin, henüz filizlenmeye çalışan yeniye, yeninin yol ama isteğine, eskiyle savaşma kararlılığına bir kez daha tecavüz etmeye çalışması...

Bu darbe bürokrasisinin aynısını, gerçekleştirilemeyen TİKB 4. Kongre sürecinde bizzat yaşadık. Bu ne ilktir ne de son olacaktır. Bu durum esasen çözülmüş olan ideolojik ve örgütsel saiklerin ardında yatan tarihsel özgüvensizlikten çıkışını alıyor. Ve artık o kadar çaresiz ki, elinden darbe yapmaktan başka hiçbir şey gelmiyor. Bu aynı zamanda politikanın somut gerçekliklerden ve bilimsel ML teoriden soyutlanarak keyfi, subjektif – ters yüz edilerek yapılmasının da sonucudur ve tek başına fiili tasfiyeciliğin etkileriyle sınırlı düşünülemez. Burada daha derin bir kırılma bulunuyor. Kırılma burjuva demokrasisinin kulvarında politika yapma biçimine doğrudur. Burjuva demokrasisinde darbe bürokrasisi nasıl işler ve ne zaman devreye girerse, “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak kurduğumuz platform içinde de o zaman devreye girmiştir. Tıpkı gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongresi sürecinde olduğu gibi ...

BİR TARİHİN KISA ANATOMİSİ

Aynı şeyin iki farklı görünümü: “iki” TİKB!

[NOT: Aslında burada “Aynı şeyin üç farklı görünümü: “üç” TİKB!” demeliyiz. '98'de yaşanan ilk bölünme ile TİKB'den ayrılarak asıl TİKB'yi temsil ettiğini söyleyen bir gurup daha vardır. Kendilerine TİKB-B diyen bu grubu burada konu etmememizin nedeni, öne çıkan ve TİKB'yi temsil ettiğini söyleyen hali hazırdaki iki gurubun güncel olmasıdır.]

Marx, geçmişte yaşanmış bitmiş olayları her yeni durum karşısında tekrar değerlendirmek gerektiğini söylerken, tarihsel geçiş dönemlerinde bunun mutlaka yapılması gerektiğini altını özellikle çizer. Ancak geride bıraktığımız bir tarihi inceleyerek doğru sonuçlara varabileceksek ve atmamız gereken adımları buna göre belirleyeceksek, yaşanmış olayları sahip olunan fikirlere göre değil de, fikirlerin oluşma sürecini yaşanan maddi pratiğe göre değerlendirmek, yani fikirleri yaşanan maddi pratikten gelerek oluşturmaya özellikle dikkat etmek gerekiyor. Bu önemli, çok çok önemli. Kendi adımıza tam da bu hattan ilerleyeceğiz. Ki bu tarihsel materyalist yöntemin abc'sini oluşturur zaten. Şu ana kadar yaşananların açıklanma tarzı, fikirlerin yaşanan pratiğe uyarlanmaya çalışılmasından

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 18

Page 19: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

başka bir şey değildir. Ve bu, bırakalım yaşanan tarihe objektif bakarak doğru sonuçlar çıkartmayı, yaşanan tarihin ve aynı zamanda kişilerin örgüt içindeki durumlarının nesnelliğinin çarpıtılmasından başka hiçbir anlama gelmez, gelmedi.

Gerçekleştirilemeyen TİKB 4. Kongre sürecinde “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak savunulan 'eksen'in en kaba çizgilerini kongre sürecinde aynı yöne bakanlar olarak birlikte biçimlendirmemize karşın, getirilen bazı görüşlere ve değerlendirme biçimlerine katılmadığımızı ve 'proletarya sosyalizmi ekseni'nin kolektif tarafından tartışılarak ve kolektif karar alma mekanizmaları işletilerek son şeklini alması gerektiğini ifade etmiştik. Fakat bu ifade ediş, kongre sürecinde orta sınıfçıların başını çektiği gerici politik reaksiyonerliğin ve iç atmosferde apolitik kutuplaşmanın giderek baskın hale geldiği, en önemlisi de çizgi olarak, TİKB'nin antiemperyalist demokratik halk devrimi perspektifinin bile gerisine düşülerek, antiemperyalist ulusalcı halkçı zemin içinden konuşulmaya başlandığı, ve işçi sınıfının kelimenin gerçek anlamıyla kenar süsü olduğu, yanı sıra “21. yüzyılın parti modeli” adı altında, yıllar önce mahkum edilmiş en pespaye tezlerin tekrar ısıtılarak masaya getirildiği bir zeminde oldu. Böyle bir durumda, kopuş ekseninin daha belirgin kılınması, ideolojik gafların ayıklanması ve kolektif bir zeminde tartışılarak köşelendirilmesi, geliştirilmesi hatta bunun savaşımının verilmesi dahi mümkün olmadı. Aynı kongre sürecinde devreye giren “hizipçi”lik komplosuyla durum çığrından çıktı. Ne dönülüp eksene bakılabildi ve doğru olmayan noktaları tartışılabildi, ne de yeni bir başlangıcın olmazsa olmazı olan özeleştirilerin verilmesi ve bunların kolektif tarafından değerlendirilmesi sürecine girilebildi. Yapılan komplo temel noktalarda o an için aynı düşünüyor görülen bileşenin örgütten tasfiye edilmesini amaçlıyordu. Yani tek seçenek olarak ayrılmamızı zorlayan bir plan işliyordu. Nitekim bu plan tuttu.

Gerçekleştirilemeyen TİKB 4. Kongre sürecindeki ideolojik-politik ayrışma gerçekte TİKB'nin tepe noktalarında, yani en üst iki organında [Merkez Komitesi ve Merkezi Örgütlenme Komitesi] yer alan kişiler arasında yaşanmıştır. TİKB'nin tepe noktalarının dışında olanlar açısından ise durum çok daha farklıdır. Kongre sürecinde örgütün geldiği durumdan öncelikle birinci dereceden sorumlu olan üst organların ve tek tek kişilerin, sadece örgüt güçlerine değil işçi sınıfına da özeleştiri vermeleri gerektiği noktasında tüm örgüt güçlerinde ortak bir kanı bulunuyordu. Alt organların tümünde [ki bunlar, gençlik güçlerini de içine katarak 3-4 organı geçmez] varolan kanı, üst organların ve içinde yer alan birçok kişinin yıllardır örgütü bu hale getirmiş olmaları ve örgüt platformuna hesap vererek görevlerine artık son verilmesi gerektiği yönündeydi.

Fakat, kongre sürecinde üst organlarda yer almış ve yıllardır zaten birbiriyle kişisel sürtüşme halinde olup kendi yandaşlarına da sahip olanların delegelere doğru sistematik manipülasyonlarının gücü belirleyici oldu. Bu değerlendirmeyi geçmişe dönerek bugün yapıyoruz. Bizim de içerisinde yer alarak zaten doğru noktalardan çıkışını almayan ve giderek apolitik bir zeminde körler ve sağırlar diyaloğuna dönen kutuplaşma sürecindeki payımız, yaşanan tarihte ortaya çıkan sonuçları belirleyen etmenlerden birisi olmuştur. Komplo sonucu gerçekleştirelemeyen TİKB 4. Kongre sürecindeki örgütsel tutumumuz doğru değildi. Kendimizi en başta sadece ortaya koyulanları değerlendirmekle sınırlı tuttuk. Oysa gözden kaçan koskoca bir tarih ve bugüne nasıl gelinmiş olduğuydu. Ortaya koyulanların doğru değerlendirilebilmesi için tarihi göz ardı eden bir yaklaşım, ortaya koyulanları da doğru değerlendiremez. Çünkü her şey tarihsel süreklilik içinde var olur ve oradan gelerek anlam kazanır. Gerçekten de Marx, “Her konu tarih ile belirli bir ilişki içinde incelenmelidir” derken sözünü ettiği tam olarak buydu. Özellikle '91'lerin başından '98'lere ve sonra da '98'den 2007'lerin sonlarına gelen süreç doğru değerlendirilmedi. Sadece bizim açımızdan değil tüm örgüt güçleri açısından böyleydi. Yaşanan tarihin doğru değerlendirilememesinden dolayı

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 19

Page 20: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

yaşanan bu öldürücü zaaf, teorik, ideolojik ve siyasal zayıflıklarla da birleşince, [ki bu yaşanan tarihin doğru değerlendirilmemesinin en öncelikli nedenidir] ortaya bilinen sonuçlar çıktı. Kişiselleşmiş kutuplaşmanın apaçık olduğu böylesi bir ortamda taraf olunmamalı ve bu taraflaşmanın ideolojik ve politik bir ayrışma olarak gösterilmeye çalışılması boşa düşürülmeliydi. Diğer bir deyişle, ideolojik düzeyde bir ayrışma olacaksa bile öncelikle örgütün bu noktaya gelmesinde en büyük paya sahip olanlara eşit mesafede durup, özünde birbirini ekarte etmekten başka amacı olmayan, örgüt güçleri üzerinde yürütülen sistematik manipülasyonlara izin verilmemeliydi. Çünkü bu manipülasyonlar, en sorumlu olanların yaşanan tarih içindeki gerçekliklerinin görülememesine, saklanıp gizlenebilmesine neden oldu. Kongre sürecindeki sağlıksız, apolitik kutuplaşma evresine bir anda gelinmedi. Bir bütün olarak örgütün kendisi de bir anda bu noktaya gelmedi. Bu noktaya gelmiş olmanın ciddi bir arka planı var. Kişilerin gerçek tarihlerini de içinde barındıran bu tarihi, isteyen istediği gibi yorumlayabilir ve maniple de edebilir, ama bu gerçekleri değiştirmez. Böylece tercihlerde ağırlıklı olarak kişilere yönelik kanaat notları ve kişiselleşmiş tepkiler rol oynadı.

Fakat kutuplaşıyor gibi görünen taraflara eşit mesafede olmak gerekiyordu derken söylemeye çalıştığımız şey, görüşsüz olmak, soruna teoriden, siyasetten, ideolojiden bakmamak ve önce en sorumlular özeleştiri versin ondan sonra her şey çözülür demek değildir. Bu ideolojisizlik ve apolitzmdir. Bugünü anlayabilmemiz için bu noktaya nasıl geldiğimizi bilmemiz gerekiyor. TİKB'yi bu noktaya getiren tarihi gerçek anlamıyla incelemeye almak ve bu biçimde geleceğe doğru temelleri sağlam atmak... Bunun için ciddi bir çalışma yürütmek gerekiyordu. Bu, bugünü, değişen dünya ve Türkiye durumunu da daha fazla anlamaya olanak sağlayacaktı ki asıl mesele buydu. Geçmiş bilinmeden bugün doğru bir biçimde anlaşılamaz. Bu ezberlenmiş yaklaşımlardan çıkmak demektir her şeyden önce. Gerçek dönüşüm sürecinin başlangıç kapısı bu şekilde aralanabilirdi ve bu, gerçek bir devrimci emek ve faaliyet üzerine kurulu olabilir. Ancak bu yapıldıktan sonra ideolojik ayrılıklar ortaya çıkar ve evet ancak bu durumda sıçrama yakalanabilirdi.

Kuşkusuz ki tüm bu söylediklerimiz TİKB içinde ideolojik görüş farklılıklarının olmadığı ve bunlar yaşanmasaydı bölünme olmayabileceği anlamına gelmiyor. Söz konusu ayrışmanın apolitik bir karaktere sahip olduğu ve alt organlarda yer alanların üst organlar tarafından galeyana getirilmiş oldukları gibi bir açıklama tek yanlı bir açıklama olur. Üst organların dışında yer alan güçlerin çoğunluğu söz konusu ideolojik ayrışmanın gayet farkındaydılar ve sonuç olarak bu doğrultuda tutum aldılar.

Ancak bugün, sonuç itibariyle kendisini diğerinden çok farklı göstermeye çalışan bu iki “taraf”ın aslında bir ve aynı zihniyet dünyasından beslendiğini ve esas olarak değişime karşı gösterilen direncin sınıfsal karakterinin aynılığını pratikte bir kez daha yaşayınca geriye dönüp yaşanan bu tarihi tekrar değerlendirmeye ihtiyaç olduğunu düşündük. Diğer bir deyişle biz, orta sınıfçı ve ezilenci küçük burjuva ittifakın sahip olduğu temel formasyonun, kendilerine “proletarya sosyalistleri” diyenlere de içerili olduğunu ve bu anlamda ortada iki farklı şeyin değil, aynı şeyin iki farklı görünümünün olduğunu söylüyoruz. Aynı şeyin iki farklı görünümü, değişen şeyin sadece biçimsel olduğu anlamındadır. Dolayısıyla gerçek anlamda içerikten değişen bir şey yoktur ortada.

Yaşanan tarihe yeniden bakma ihtiyacı sadece yaşadığımız süreçte bizim ihtiyaç duyduğumuz bir şey değil. Daha doğrusu bir şeyleri doğru anlamlandırma ihtiyacını sadece biz duymuyoruz. Bu ihtiyacı birçok kişinin duyduğunu biliyoruz. Çünkü kafalarda bugün için [ya da baştan beri] oturmayan noktaları açığa çıkaran bizzat ayrışma yaşandıktan sonra gösterilen pratiklerin kendisi oldu. En yetkin simyacı olan yaşam, doğru söylüyor olduğunu düşündüğümüz sahte simyacıları yalanladı çünkü.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 20

Page 21: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Özü itibariyle, kendi adımıza, bugün ortaya çıkan sonuçları daha iyi anlayabilmek, gerçek nedenlerini bulmak ve işçi sınıfı hareketinin ve sosyalist hareketin içinde bulunduğu tarihsel krizi aşmak noktasında doğru noktalardan kalkış sağlayacağız.

“Bireylerin yaşamlarını ortaya koyuş biçimi, onların ne olduklarını çok kesin olarak yansıtır” [Marx]

İdeolojiyi tarihten, tarihi ideolojiden; ideolojiyi kişiden, kişiyi ideolojiden; kişiyi tarihten, tarihi kişiden ayrıştırarak düşünmek... Düşülen en büyük hata bu oldu. Oysa, kişileri yaşanmış gerçek tarihin sonuçlarıyla iç içe, bu sonuçların hem yapıcıları, hem de ürünleri olarak değerlendirmek gerekiyor. [Marx] Ancak böyle bakıldığında örgütün kendisi, geçirdiği dönem ile birlikte doğru anlaşılabilir. Ve kişilerin kendileri için söylediklerinden çok tarih içindeki gerçeklikleri bir sonuç olarak açığa çıkar. Zaten ML'nin en büyük gücü yukarıda sıraladıklarımızın iç içe, birbirleriyle karşılıklı ilişkileri içinde ve sonuçlarıyla birlikte açıklayabilmesidir. Karşı karşıya olunan teorik, ideolojik ve tarihsel sorunların nedenleri ancak bu şekilde doğru bir biçimde kavranabilir. Ve ancak bu kavrayış geliştirilmeye çalışılarak ilerlenebilir. Kendi adımıza biz bu yoldan ilerleyeceğiz. Tarihi geri getirmek, yanlışları düzeltmek gibi bir fantezimiz bulunmuyor. Yaşananlar ve sonuçlar diyalektiktir ve tarihsel materyalizm işlemektedir.

Ve söz konusu olan bir örgütün tarihiyse, o tarihi ideolojiden, ideolojinin belirleyiciliğinden bağımsız düşünemeyiz. Kişiler de, ki örgütün en üst organlarında yer alıyorlarsa, ve üstelik yıllardır yer alıyorlarsa, bu ideolojinin kurucuları olarak geçmişi yaşatan ideolojiyi bizzat kendilerinde taşırlar. Hem bu süreç boyunca aynı ideolojiyi üretirler hem de o ideoloji tarafından belirlenirler. Dolayısıyla kimse kendini yaşananların sonuçlarının dışında tutamaz. Kimse geçmişi yaşatan ideolojinin temsilcisi olmadığını söyleyemez. İdeolojinin üretimini örgütün uzunca bir dönemdir başında olan kişilerden ayrı tutabilir miyiz? Bu bir kere mantıken saçmadır. “İnsanların üretimleri belirli bir yaşam tarzını temsil eder” diyordu Marx ve ekliyordu “Bireylerin yaşamlarını ortaya koyuş biçimi, onların ne olduklarını çok kesin olarak yansıtır. Şu halde onların ne oldukları, üretimleriyle, ne ürettikleriyle olduğu kadar nasıl ürettikleriyle de örtüşür.” Geçmiş dönemin önderlerinin yaşamlarını ortaya koyuş biçimi örgütte ifadesini bulur. Örgütün bugünkü somut gerçekliğidir bu ortaya koyuş biçiminin ifadesi. Eğer bu, bireylerin ne olduklarını çok kesin olarak yansıtıyorsa, o zaman örgütün geldiği durum tek gerçek göstergedir. Örgüt bir üretim ve üretimin sonucudur. Demek ki kişilerin ne oldukları kendileri için söyledikleri şeylerden çok, asıl üretimleriyle [ideoloji-örgüt] örtüşür. Eğer materyalist olmaya devam etmek istiyorsak meseleye buradan bakmalı ve böyle kavramalıyız. Öncelikle, TİKB'nin eski önderlerinin -kendilerini değerlendirme biçimlerinden de çıkışını alarak- sahip oldukları idealist tarih anlayışını, Marx'ın Alman İdeolojisi'ni kafalarına vurarak mahkum etmek gerekiyordu. Gerçekleştirilemeyen TİKB 4. Konge sürecinde birçok şeyden önce sahip olunamayan bakış açısı buydu ve subjektivizm de her şeyden önce bu temel bakış açısının yokluğundan çıkışını aldı, kişiler takım tutulur gibi tutuldu.

Altı boş iddialar: aslolan söylemek değil yapmaktır

Değiştik, değişeceğiz söylemlerinin arkasında, yaşanan tarihinin değerlendirilmesinde sakatlıklar bulunuyorsa, tarihi herkes kendine göre eğip büküyorsa, orada değişmiş olmaktan söz edilemez. Daha doğrusu söz edilebilir ama bunun devrimci yönde olup olmadığı hayli

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 21

Page 22: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

tartışma götürür. Çünkü devrimci yeniden yapılanma öncelikle ve asıl olarak tarihin doğru değerlendirilmesini gerektirir. Tarih doğru değerlendirilmemişse çıkış noktalarınız belki sizi değişime götürür, ama proletaryaya götürmeyeceğini tarih defaatle kanıtlamıştır. Yapılan tarih değerlendirmelerine bakıldığında, bu tarih içinde kişilerin kendilerini nasıl realize etmeye çalıştıklarına bakıldığında ve, hadi bunları da bir an için geçelim, bugünkü pratiklere bakıldığında, evet, açık ki ortada aynı şeyin iki farklı görünümü bulunuyor.

Örgüt güçlerinin tutumunu belirleyen temel etmenin, yürütülen sistematik manipülasyon olduğunda ısrar edeceğiz. Reformizmse, oportünizmse, tasfiyecilikse, proleter olmayan sosyalizmse, halkçı antifaşist devrimcilikse, pasifizm ve çevrecilikse, olguculuksa, önderlik kaybıysa, kitlelere yabancılaşmaksa, militanlık kaybıysa, part-time devrimcilikse, dar kadro düşünüşüyse, temel devrimci değerlerde bozunumsa, bunlar yaşanan tarihin ve ideolojik perspektifin sonuçları olarak örgüt içinde yer alan her bir bireyi kesiyor ve herkes bu genleri içinde taşıyor. Ve yaşanan bu süreçte bunların hepsini herkes yeniden üretti. Hem de ne üretme! Örgütün örgüt olmaktan çıktığı ve dar bir arkadaş çevresi haline geldiği, ideolojik-politik perspektifin ve örgütsel birliğin çözüldüğü, fiili tasfiyeciliğin bataklığında düzenle barış içinde bir arada yaşanılan bir durumdan bahsediyoruz. Üstelik bu durum son 2-3 yılda değil, '96'dan sonra eğik düzleme giren süreçten bugüne kadar devam etmiştir. Örgüt güçleri böyle bir durumdayken herkes nasıl bir anda en doğru yolu bulup en süper proleter devrimci oldu da diğerini olmamakla suçladı?

Gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecindeki taraflaşma, oturmuş bir içerikten ve yukarıda sözünü ettiğimiz bakış açısından gelerek değil, on yıllardır içinde bulunulan durumun sürdürülemezliğinden çıkışını alıyordu. Daha çok olgucu, dar örgütsel deneyimlere dayanılarak ve ağırlıklı olarak kişiselleşmiş karşıtlık ve tepki temelinde gelişti. Diğer bir deyişle, belirleyici etmen anticilikti. Bu anticiliğin TİKB'nin en kemikleşmiş özelliği olduğunu burada hatırlamak gerekiyor. Fakat gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecindeki anticilik kişilere karşı bir anticilik temelinde gelişti. Bu da, TİKB'nin en güçlü temsilcilerinden biri olduğu anticiliğin nasıl evrimleşerek çözüldüğünü gösteriyor. Bir ideoloji biçimi olarak TİKB'deki anticiliğin giderek nasıl apolitizme evrilerek kişileri hedef aldığının en çarpıcı göstergelerini ortaya saçılan kongre belgelerinde izlemek mümkündür. Olan bitenin kişiler üzerinden açıklanması apolitizmdir ama, bu apolitzmin kökleri TİKB'nin çözülen antici ideolojisinin sonucudur. Çünkü anticilik varolanı daha farklı bir zihniyet dünyasından gelerek değiştirmeyi değil, sürekli eleştirmeyi gözetir. ML eleştirellik ile eleştiricilik arasındaki en önemli fark, birincisi bunu diyalektik sentez anlayışı içinde kuruculuk için yaparken, ikincisi, yapmış olmak için yapar. Ve bugün siyasal liberalizmi besleyen köklerden birisi de burada saklı. Ona da hayır, buna da hayır, o da yanlış bu da yanlış diye diye doğrunun ne olduğunun zihinlerden uçup gitmesi ve daha da ürkütücü olanın doğruyu gerçekleştirmek gibi bir devrimci varoluşun da bu hayırcılıkla sağlandığının düşünülmesi... TİKB'deki anticlik onun bir dönem güçlü yönünü oluştururken, nesnel zeminin değişmesiyle bu en güçlü yön, onun en öldürücü zaafı haline gelmiştir. TİKB kadrolarında kuruculuk diye bir şeyin olmamasının kökleri de burada yatıyor ve bu en eksik ne fazla gerçekleştirilmeyen TİKB 4. kongre sürecine yansımıştır.

Gerçekleştirilemeyen TİKB 4. Kongre sürecindeki sürecindeki taraflaşma ve ayrışma kuşkusuz ki ideolojik ve siyasal anlamda belli bir eleştirellik taşıyordu, ama bu eleştiriler TİKB'nin önceki dönemlerinin bakış açısının dışından konuşmuyordu. Yani, geneli belirleyen taraflaşma, yeni bir yerden değil, zaten hali hazırda çözülmüş olan ideoloji ve kavrayış içinden geliyordu. Değişim isteği vardı, ancak “nereye doğru ve nasıl bir değişim” konusunda çok melezdi ve asıl önemlisi önceki devrimci demokratik zeminden ve fiili tasfiyeciliğin ruh halinden çıkmış değildi.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 22

Page 23: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Orta sınıfçıların ve ezilenci küçük burjuvaların kongre sürecinde oluşturduğu ittifak giderek sorunları en geri ve ilkel düzeyden ele alıp açıklamaya başladığında politik olarak içine girilen düzlem TİKB'nin hali hazırda zaten çözülmüş olan ideolojik perspektifinin de gerisi oldu. Gerçekleştirilemeyen 4. Kongre platformundan ayrılmamızın, tarihsel olduğu kadar ilkesel anlamları bulunuyordu. Bu iki merkezi anlamın “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri”nin genel birleşimi açısından, asgari düzeyde de olsa, aynı yerden anlaşıldığı söylenemez. Bu, kopuş'u gerçekleştirmek gibi zor bir görevi önüne koyan bir bileşen için büyük bir sorundu. İleriye doğru değişim isteğinin kendisi asgari düzeyde aynı yerden gelerek içeriklendirilmiş değildi. Bunun nesnel ve öznel nedenleri bulunmaktadır. Gerçek bir kopuş, öncelikle teorik-ideolojik-siyasal düzeyden başlayarak bir sıçrama yapmak istemeyi gerektirir. Kurduğumuz platform içinde yaşadığımız krizde örgütsel oportünizme ve çevreci tasfiyeciliğe özgü hangi tipik örgütsel ve siyasal reflekslerin gösterildiğine, hangi yöntemlerin kullanıldığına ve giderek siyasal mücadelenin nasıl komploculuğa indirgenerek yürütüldüğüne bakmak, bakmayı bilene çok şey anlatır. Ama burada vurgu yapılması gereken asıl nokta, eski düzlem içinde kalınarak kopuş sağlamanın imkansız olduğu ve bu şekilde devam edildiği müddetçe de hiçbir gücün fiilen çözülmeyi engelleyemeyeceği gerçeğidir. Daha doğrusu, aynı düzlemde kalındığı sürece belki işler bir süreliğine, bir biçimde yürütülebilir, biraz genişler, yol da alınır, ama varılacak nokta yine başa dönmek olacaktır. Üstelik çok daha gerilemiş bir biçimde. Ve bugünkü TDH'nin varlığı görmezden gelinen krizinin geldiği boyutları düşünürsek, başa dönebilme, işleri eskisi gibi yürütebilme şansı bulunmamaktadır.

“Hayır TİKB'yi siz değil biz temsil ediyoruz” diyerek birbirleriyle rekabet etmeye girişmiş ve esasında TİKB'nin her iki tarafça da kişiler düzeyinde temsil edildiği evren TDH'nin iyi bilinen küçük evrenidir. Ve bu açıdan TİKB'nin bölünmüş olduğunu söylemek, bugün gelinen noktada söylenenlere değil yapılanlara ve aslında yapılmaya çalışılan şeylerdeki bakış açılarının aynılığına bakıldığında, doğru değil. Bu açıdan ayrışmaya ideolojik-politik-örgütsel-pratik bir karakter atfetmeye çalışanları yaşam fena yalanlıyor. Çünkü ayrışıldıktan sonra gerçekte yapılanlar, aynı zihniyet dünyasından beslenildiğini kanıtlıyor. Her iki tarafta da asıl olarak değişim iradesinin bastırılması temelinde değişime karşı olağanüstü bir direnç sergilendi. Politik söylem farklarını bir an için kenara koyalım, çünkü aslolan söylemek değil, yapmaktır. Gerçek ayrışma kendini yapmakla, ayrıştığınla farklı şeyler yapmakla gösterir. İşçi sınıfına ve devrimci kamuoyuna aradaki on fark nedir diye sorulsa, yapılanlar değil, söylenenler anlatılır. Budur, anlatmaya çalıştığımız tam da budur!

Kuşkusuz ki bu noktada her iki tarafın da kendine göre açıklamaları bulunuyor. Her zaman olduğu gibi! Bir tarafa sorsanız, aynı '98'de olduğu gibi(!) liberal aydın koalisyonu örgütü dağıtmış, mahvetmiştir. Onlar şimdi örgütü toparlamakla meşguller. Diğer tarafa sorsanız, “Kopuş öyle bir anda gerçekleşmez, geçiş süreci sancıları bunlar”... Bu açıklamaları yapanlardan çok bu açıklamaları doğru bularak haklılık atfedenler dönüp bu açıklamaların aslında yıllardır yapılmakta olduğu soğuk gerçekliğiyle yüzleşmek istemiyorlar. Her iki tarafın bu açıklamaları yapan teorik önderlerinin yıllardır nasıl yaşadıklarına, nasıl düşündüklerine, örgüt içinde neler yapmış olduklarına, sahip oldukları teorik referanslara, '98'de sorunlar tavan yaptığında ve ilk bölünme yaşandığında nasıl sorumluluklarını realize ederek sorunu yine “hizipçilik”le açıkladıklarına ve en son 4. kongre sürecinde tasfiye edilecekleri korkusuyla nasıl acizleştiklerine ve bu sefer kendilerini birbirleri üzerinden realize etmeye çalışarak ortalığı nasıl toza dumana kattıklarına ve bu varoluşlarını önderlik diye yutturduklarına gerçekçi gözlerle bakılmıyor. Bugün sonuçları ortaya çok net çıkmış olsa da bakılmıyor, bakılmaz. Bir kuşak olarak, bir dönemi yaşayan ve yaşatanlar olarak ve aynı zamanda ağırlıklı olarak '71' devrimciliğinin geleneği ile yoğrulmuş ve bugün artık altı boş “en komünist biziz” söylemlerine sarılarak yaşanan sonuçlardaki gerçek paylarını birbirlerini suçlayarak gizlemeye çalışan, esasında barutu tüketmiş ve hali hazırda çoğu mültecileşmiş, birinin diğerinden en

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 23

Page 24: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

büyük farkının mültecilik kapısının zilinde isminin yazmayışı olan ve en son kertede de tarihsel olarak sadece örgüt güçlerine değil, en başta işçi sınıfına özeleştirilerini vermemiş olanlardan söz ediyoruz. Bu yazdıklarımız küfür müdür? Biz gerçekçilik demeyi tercih ediyoruz ...

“Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak kurduğumuz platformda kopuş sürecine dair kritik eşiği aşmanın zaman alacağını biliyorduk. Bu, kurucu pratik yönelimin güç kazanarak kolektifleşmesini gerektiriyordu her şeyden önce. Ancak böyle olduğunda önceki kuşaklar özeleştiri vermeye zorlanabilirdi. Evet, kopuş sürecinin bu açıdan önceki kuşakları özeleştiri vermeye zorlamak gibi bir görevi de bulunuyordu. Bu özeleştiri her şeyden önce her düzeyde bir yenilenme isteğinin de göstergesi olacaktı. Gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecinin henüz başlarında, örgüte yaşatmış oldukları tarihte her iki tarafın önde gelenlerine de önderlik ve özeleştiri konusunda aynı mesafedeydik. Ancak ileriye doğru adım atma noktasında proletarya sosyalizmi “eksen'i”ni en azından bir kalkış noktası olarak değerlendirmeyi doğru gördük. Zaten hali hazırda 'eksen'in yapıcıları içinde bulunuyorduk ve, önümüzde açılan yeni süreçte, dönüşümün eski kuşakları dışarıda tutmadan birlikte yürütülmesinin birçok açıdan önemi ve anlamı bulunuyordu. Kurduğumuz “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” platformu bu açıdan ayrıldığımız kongre zemini platformundan çok daha zorlu bir etabı temsil ediyordu. Bizim açımızdan kopuş ne orta sınıfçılardan ve ezilencilerden ayrılmayla tamamlanmıştı, ne de ortaya proletarya sosyalizmi adına koyulanlar bir baş dönmesi yaratarak geçmişi unutmamızı sağlayabilirdi. Zaten yaşananları “unutmayı” istesek bile platform içinde yaşadıklarımız geçmişi tekrar tekrar önümüze getirdi, hem de tüm ağırlığıyla. Kurduğumuz platform içinde yaşadıklarımız, tüm yeni söylemlere karşın devrimci pratik ve işçi sınıfına gidişte gösterilen eskinin de eskisi tutumlarla, ortaya koyulan argümanların ideolojik niteliğiyle gerçekten ileriye doğru kopuş sağlamanın istenip istenmediğini bir kez daha sorgulamamıza neden oldu. Bununla mücadele ettik. Bu sorgulamanın çıkış noktası sadece eski alışkanlıkların değiştirilmiyor oluşu değil, söylediklerimizin bastırılması ve kullanılan yöntemler, savunduğumuz görüşler karşısında proletarya sosyalizmi adına sahip olunan kemikleşmiş tasfiyeci ideolojik form ve giderek darbe yapmaya varan pratiğin kendisidir. Bu noktada tarih bizi bir kez daha geriden gelerek olayları değerlendirmeye zorladı. Ve gördüklerimizden çıkarsamaya çalıştıklarımızın samimi özeleştirimizi oluşturmasını diliyoruz.

Gördüğümüz, en saf ve basit haliyle, her iki tarafın birbirlerinin farklı suretlerini oluşturduğu ve kesinlikle değişmek gibi bir derdin ortada bulunmadığıdır. Hem teorik önderleri açısından, hem de bu önderlerin vesayetinden kurtulamayanların karakteristik çizgileri açısından, evet, ortada aynı şeyin iki farklı sureti bulunuyor. Kuşkusuz ki burada dört yanlış bir doğruyu götürür mantığı gütmek doğru değil. Elbette ki proletarya sosyalizmi perspektifine sahip olduğunu söyleyenlerin, diğer platformun teorik–ideolojik karakteriyle kıyaslandığında, söylem düzeyinde ileri yönleri bulunuyor. Bu söylemlerin yaratılması sürecinin kolektif mutfağını oluşturan -hiç kimseyi dışında tutmadan- örgüt güçlerinin tümüdür. Ancak aradaki fark, yalnız diğer platformla kıyaslandığında ortaya çıkan ve sadece söylem düzeyinde kalan bir farktır. Oysa ilerilik sadece söylediğin şeyle ölçülmez, yaptığınla bütünlük oluşturmalıdır. Zaten sadece söylem düzeyinde kalan bu ileriliğin teorik açıdan da işçi sınıfının devrimci komünist teorisinin muhalif küçük burjuva yorumuna sahip olduğunu yaşadığımız tartışmalar boyunca adım adım izleyebildik. En sonu, eski bakış açılarının proletarya sosyalizmi adına tekrar hortlamasıyla ölümle dans başlamış oldu. Hayır, diyalektik hangi durumda olursa olsun değişimi en azından bir olasılık olarak yadsımaz. Geçmiş kuşakların bu kopuşu yapamayacağına dair varolan yaygın kanıyı paylaşmıyoruz. Yapılabilirdi. Ama bunun itici gücü gerçekten ileriye doğru farklılaşmayı isteyen yeni kuşakların adım adım komünistleşmeye başlayacak iradesinde bulunuyordu. Her iki platformun da içinde bu “yeni” kuşakların eskinin hayaletleri tarafından kolayca alt edilerek yedeklenebilmeleri ilginç bir durum değil, tarihin

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 24

Page 25: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

gelişim yasalarının diyalektik sonucuydu. Elbette eskinin hayaletlerinin alt edemeyerek kendilerine yedekleyemedikeri de var ve bunun da açıklaması yine tarihin diyalektiğidir.

Yaşadıklarımızdan öğrendiğimiz şeyler var. Biz, tarihsel perspektif ve tüm farklı söylemlerine karşın, aslında devrimci kamuoyunun ve örgüt güçlerinin çoktandır görmüş oldukları fakat yüksek sesle söylemekten imtina ettikleri bir noktada ısrarcı olacağız ve bu gerçeği gören ve bilen herkes adına yüksek sesle konuşacağız: orta sınıfçıların ve ezilencilerin ittifakı üzerinden varolan TİKB, ne kadar altı boş bir proletarya sosyalisti temsilcisi olma iddiasına sahipse, “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri”nin oluşturduğu TİKB de, aynı iddiaya, aynı altı boşlukla sahiptir ve her biri ancak diğeri kadar proletarya sosyalistidir. “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri”nin oluşturduğu TİKB ne kadar antifaşistse, orta sınıfçıların ve ezilencilerin ittifakı üzerinden varolan TİKB de o kadar antifaşisttir. Bu iki eğilimin hiçbirisi proletarya sosyalizminin temsilcisi değildir ve olamazlar.

Özel bir etmen: siyasal ve örgütsel tasfiyecilik

Söylem düzeyindeki farklılıkları bir an için kenara bırakırsak, ortak belirleyenin siyasal ve örgütsel tasfiyecilik olduğu kolaylıkla görülür. Fakat burada, bir tez konusu olarak, tasfiyeciliğin çok farklı görünümleri olduğunun, ilk bakışta kolaylıkla görülemeyecek içeriklere sahip olduğunun altını özellikle çizmemiz gerekiyor. Tasfiyecilik söylemi, tasfiyeciliğin bu kadar yaygınlaşıp derinleştiği yerde, karşısındakini alt edebilmek adına ilk sarılınan silah olduğu için, klişe bir kavram haline geldi. Bugünlerde herkes birbirini, önüne alelade sıfatlar koyarak, tasfiyecilikle suçluyor. Taraflaşma sürecinde en bilinen suçlamalar, bir tarafın teorisizme saptığı, küçük burjuva aydın oportünizmi içinde tasfiyecileştiği; diğer tarafınsa teoriden koptuğu “olan olması gerekendir, hareket her şeydir” kaba iradeciliği içinde tasfiyeci olduğu yönündeydi. Her iki tarafın birbirlerine yönelttikleri ortak tasfiyecilik suçlaması ise işçi sınıfından kopulduğuydu. Ortak olanın dışında tarafların birbirlerine karşı getirdikleri bu tasfiyecilik suçlamalarının her iki tarafın durumunu da tam olarak açıklamadığını söyleyelim öncelikle. Ortak olan suçlamaya gelince, her iki tarafın birbirlerine yöneltikleri eleştiriler aynıysa bunların doğru olma olasılığı yüksektir... İşçi sınıfından kopulduğu eleştirisi iki taraf için de haklı bir eleştiridir. Ama tabii onlara göre, kopan hep diğer taraftır?!

Taraflardan ne birisi pratikten kopmuştur, ne de diğeri teoriden... Her iki tarafta ikisi de vardır. Çünkü ortada TİKB bütünü ve gerçekliği vardır. Bu iki tasfiyecilik türü birbirlerinden zeytinyağı–su gibi ayrışmayacağına göre, TİKB'nin '96'dan sonra girdiği eğik düzlem her iki tasfiyecilik türünü de kapsamına alıyordu. Tasfiyeciliği sadece tasfiyecilikle açıklamak da tasfiyeciliktir; tasfiyeciliği sadece teorik ve siyasal yetersizlikle açıklamak da tasfiyeciliktir. Kuşkusuz ki “Devrimci teori olmadan devrimci pratik olmaz”. Fakat durumu açıklayan sadece bu değildir. Ortada bütünsel teorik ve siyasal bir perspektif yok diye örgütü yıllarca ölüm uykusuna terk etmiş olmayı nasıl açıklayacağız? Örgüt, '91-'95 arasında genlerinde taşıdığı hastalık kendini göstermeye başladığında, '96'dan sonra artık hastalık tüm vücudunu sardığında, '98'de sonra komaya girdiğinde ve 2000'lerin başında da son nefesini verdiğinde TİKB'nin bu tasfiyecilik tespitleri yapmaya pek bayılan önderleri neredeydiler? Bu konuda ortada aklı başında bir açıklama / özeleştiri var mı, yoksa bizim mi gözümüzden kaçmış!

TİKB'nin kanla yarattığı devrimci değer ve gelenekler bu süreçte karşılıklı suçlamalara malzeme oldu. En bilineni ise mültecilik suçlamasıdır. Cezaevinden çıkanın soluğu yurtdışında aldığı, örgüt güçlerinin önemli bir kesminin yurtdışına çekildiği [bir kaç yıl araması çıkmış kadrolar da dahil!] ve ülkede doğru düzgün tek bir kadronun dahi kalmadığı ve üstelik yurtdışına çıkmanın ve kadro çekmenin, birbirlerini şimdi mültecilikle suçlayan tarafların ortak

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 25

Page 26: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

mutabakatı üzerinden yapıldığı bir durumda kongre sürecinde taraflar, nerede ve nasıl yaşadıklarına bakmaksızın birbirlerini mültecilikle suçladılar! O kesitte yurtdışına kadro çekmek yapılabilcek en büyük yanlıştı ancak, bu, yanlış kararlar üzerine oturan spontane bir durumdan çok, TİKB'nin en bilinen önderlerinin, örgüte rağmen aldıkları bir karar olarak içine düştükleri tasfiyeciliğin sonucuydu.

Teorik, siyasal, örgütsel ve pratik tasfiyecilik bütündür ve bunların hepsi birbirini besleyerek büyütür. Kendi adımıza kim en tasfiyeciydi tartışmasını yürütmeyeceğiz. Fakat yine de tek başına kişiler ve örgüt adına değilse de tarih açısından açımlanması gereken noktalar var. Marx, Louis Bonaparte'in 18 Brumarie'inde hükumet darbesinin nasıl gerçekleştiği konusunda Victor Hugo ve Proudhon'un ortaya attıkları görüşleri eleştirirken şöyle diyordu: “Bana gelince, ben tersine, Fransa'da sınıf savaşımının nasıl olup da sıradan ve gülünç bir adamın kahraman rolü oynamasına izin veren koşulları ve durumu yarattığını gösteriyorum.” Evet, bizdeki kahramanların kendilerinden çok, kahraman rolü oynanabilmelerine izin veren koşulları ve durumu anlamalıyız, asıl mesele bu!

///

Tartışma konuları – Neyi nasıl savunduk?

“Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak kurduğumuz platformda sürecin başından sonuna kadar hiçbirisinde ortaklaşma zemini yakalayamadığımız, bazılarındaysa yakaladığımızı düşündüğümüz anda pratikte tam tersi şeylerin yapılmasıyla tekrar başa döndüğümüz konuların yer aldığı skala şöyleydi:

1. TİKB'nin tarihi ve TİKB'yi değerlendirme biçimleri, kurduğumuz platformun TİKB'nin devamı olup olmadığı, kendimize TİKB deyip demeyeceğimiz. Kimlik sorunu. Bir bütün olarak gelinen durumda gerek gerçekleştirilemeyen 4. Kongre sürecindeki davranış çizgimiz, gerekse de kendimizi öncemizle birlikte nasıl değerlendirdiğimiz. Buna bağlı olarak hali hazırdaki iç ilişiklerimizin politik niteliği.2. Yeni düzleme girilirken programatik eksen bütünlüğümüzün ana çizgilerle belirlenmesi. Komünist referans kaynaklarına yeniden bakış. Yeni bir program ve tüzük inşa sürecinin başlatılması. 3. Kopuş ve kopuş sürecinde sahip olmamız gereken stratejik – taktik perspektif.

– Kurucu kongre platformunun oluşturulması, zamanlaması, nasıl oluşturulacağı.– Kopuş sürecini yürütecek merkez organ belirlemesi, nasıl oluşturulacağı, organın

tanımı ve delegelik ölçütleri.– Güç toplama taktiği ve taktiğin komünist niteliği. İşçi sınıfı içindeki yoğunlaşma

noktaları, öncelikler.4. Merkeziyetçilik, kolektivizm. Kolektif merkeziyetçilik, kolektif önderlik.

– Yeni örgütsel mekanizmalar.– İşbölümü ve uzmanlaşma. – Yeni devrimci emek ve başarı-başarısızlık ölçütleri.

Bunlar yürüttüğümüz iç mücadelenin çıkış noktalarıdır ve asıl odak nokta, her birisinin belirleyici politik karakteriyle ilgilidir. Tartışma konuları varolan kutuplaşmanın mahiyetini anlatıyor aslında. Ve kolayca görülebileceği gibi tartışılan her bir konu gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre platformunda tartışılanlarla süreklilik taşıyor. Bu anlamda yeni değiller. Fakat daha da önemlisi burada tartışılanlar sadece dar anlamıyla bu platformun evreniyle ilgili ve sınırlı değil. Platform içinde savunduğumuz görüşler içine girilmekte olan süreci ileriye doğru

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 26

Page 27: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

yaracak pratik öneriler olarak da şekillendi. Fakat önerimizin tüm çerçevesinin köşelendirilmiş olduğu anlamında değil, geliştirilerek bütünlük kazanması gerektiği anlamında. Olaylar, yaşananlar, tartışma konuları, karşı çıkış noktaları, yapılmaya çalışılanlarla tüm bu süreç, sadece TİKB'nin değil, Türkiye'de komünist ve işçi sınıfı hareketinin neden geliştirilemiyor olduğunu da anlatıyor. Bu açıdan, bu bölümde anlatılacaklar farklı bir okumayı da hak ediyor. Diğer bir deyişle, olgusal olarak sorunların genel karakteri toplamı ilgilendiren sorunlarla kesişiyor. Bu metnin ve bundan sonra ele alınacak konuların toplama sunduğumuz bir öneri olarak düşünülmesini ve buradan tartışılmasını diliyoruz.

Kopuşun derinleştirilmesine doğru “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak kurduğumuz platformda biliyorduk ki savaşmamız gereken şey, sadece teorik, siyasal metinlerin düzeltilmesi değil, önceki kuşakların yeni kuşaklar üzerine abanmaktan vazgeçmediği, devrimci ve komünist olmayan hegemonya biçimiydi. Bu noktada her şeyden ve herkesten önce kendimize, gerçekten de içinde bulunulan tarihsel açmazı aşmayı ve komünistleşmeyi isteyen irademize güvendik. Çünkü mesele değişimse, burada başlanması gereken esas nokta öncelikle bireyin kendisidir. Yani özniteliklerini ileriye doğru farklılaştırabilmek için savaş açacağı noktalarının farkında olması ve bunları değiştirmeye gerçekten istekli olmasıdır. Kolektif düzlemde değişimin kalkış noktası budur. Samimiyet kelimesini apolitik olduğu gerekçesiyle dağarcığından uzun yıllar önce atmış olanların anlayamayacağı bir şeydir bu: komünistler en büyük güçlerini sahip oldukları ideallerinin bilimselliğinden alırlar, bu ideallerin doğurduğu ve hiçbir zaman karşı bir silah olarak kullanılamayacak iradi samimiyetleri onların ihtiyat kuvvetidir.

Şimdi bu tartışma süresince yukarıda sıraladığımız tartışma gündemlerinde neyi nasıl savunduğumuzu ve hali hazırda başlatmış olduğumuz sürecin karakteristik özelliklerini yansıtan noktaları tek tek ele alalım.

///

1. TİKB'nin tarihi ve TİKB'yi değerlendirme biçimleri, kurduğumuz platformun TİKB'nin devamı olup olmadığı, kendimize TİKB deyip demeyeceğimiz. Kimlik sorunu. Bir bütün olarak gelinen durumda gerek gerçekleştirilemeyen 4. Kongre sürecindeki davranış çizgimiz, gerekse de kendimizi öncemizle birlikte nasıl değerlendirdiğimiz. Buna bağlı olarak hali hazırdaki iç ilişkilerimizin politik niteliği.

TİKB

Geçmişte yaşanmış ve bugünü belirleyen tarihin doğru değerlendirilmesi gerçekten çok önemli. Fakat doğru sonuçlar çıkartabilmek için, aşılmış bir geçmişi ve gerilerde kalmış tarihi nasıl değerlendirmek gerekir? Hele bizim durumumuzda bir yapının tarihini hangi bakış açısına sahip olarak değerlendirdiğimizde doğru sonuçlar çıkartabiliriz? Evet, kafalar dönemin özellikleriyle de uyum içinde, oldukça karışmış durumda ve her adımda dalgalanıyor! Bugün artık, geçmişte kalmış ve kendi içinde olağanüstü yıkıcı geçmiş olan ve ortada TİKB'nin, aynı ismi kullanan iki farklı suretinin bulunduğu “ayrışmayı”, bu ayrışmanın nedenlerini, niçinlerini daha iyi anlayabilecek durumdayız. Ama bunun için İtalyan komünist önder Antonio Gramsci'nin söylediklerine kulak kabartırsak daha doğru noktalardan kalkış sağlayabiliriz. [Not: Vurgular bize aittir.]

“Bir partinin tarihi ne olmalıdır? Bir siyasal örgütün daha önceki yaşamının öyküsü mü? Nasıl doğduğu, ilk kurucularının kimler olduğu, ideolojik polemikleri arasında

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 27

Page 28: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

oluşan programı, dünya ve yaşam görüşü mü? Böyle olursa, dar bir aydın grubunun tarihi, hatta tek bir kişinin siyasal biyografisini yazmak söz konusu olacaktır. Bunun için tablonun çerçevesini daha geniş, daha kavrayıcı duruma sokmak gerekir.

Öncülerin izinden giden, onları güvenleriyle, bağlılıklarıyla, disiplinleriyle destekleyen ve "gerçekçi" bir tarzda eleştiren, bazı atılımlar karşısında pasif kalan ya da dağılan belirli bir insan yığınının tarihini yazmak gerekir. Fakat bu yığını sadece partiye üye olanlar mı meydana getirir? Kongreleri izlemek, seçimlere katılmak vb. yani bir partiyi oluşturan yığının iradesini açıklamasına yol açan hareketlere katılmak yeterli midir? Şüphesiz ki partinin duygu ve düşüncelerini dile getiren ve en ileri bölümünü oluşturan toplumsal grubu da hesaba katmak gerekir: sonra da, bir partinin tarihi, belirli bir toplumsal grubun tarihinden başka bir şey olamaz. Fakat bu grup tek başına değildir; kendisine yakınlık duyan dostları, hasımları, düşmanları vardır. Bir partinin tarihi ancak, toplum ile devletin [çok kere de uluslararası ilişkilerin araya girmesiyle] karmaşık bir tablosundan doğabilir; buna göre bir partinin tarihini yazmak, karakteristik bir cephesini belirgin hale getirmek üzere bir memleketin genel tarihini monografik bakımdan yazmak demektir. Bir parti, özel faaliyetinin bir memleketin tarihini az ya da çok etkilediği ölçüde az ya da çok bir anlam ve ağırlık kazanır.

İşte görülüyor ki, bir memleketin tarihini yazma tarzına göre, bir partinin ne olduğu ve ne olması gerektiği hakkında bir düşünce edinilebilir. Sekter partili, parti içi ufacık olayları büyütür, onun gözünde bunlar bir sır niteliği alır, bunlardan mistik bir coşkunluk duyar, tarihçi ise, her bir şeye bütünün tablosundaki yerini verir, özellikle partinin gerçek etkinliği, olumlu ya da olumsuz belirleyici gücü, başka olayların meydana gelmesine katkıda bulunuş derecesi üzerinde durur.

[...] bazı partiler, artık varolmadıklarında, yani tarihsel olarak varlıklarıyla yoklukları bir olduğu zaman tamamlanmış, son şeklini almış olurlar. Böylece, her parti bir sınıfın özelliklerini, niteliklerini, dünya görüşünü yansıtır [...] “

Gerçekten de bir örgütün tarihi, iç ilişkileriyle birlikte bir sınıfın özelliklerini, niteliklerini ve dünya görüşünü yansıtır. Ve buradan da eğer bir partinin geçmişini, neyi ve nasıl yaşadığını anlamak istiyorsak öncelikle: a) O partinin -ağırlıkta- dayandığı toplumsal sınıfı, b) Bu sınıfın geçirmekte olduğu toplumsal dönüşümü bilmemiz gerekir. Eğer örgüt tarihini, yani geçmişte yaşanmış bitmiş olayları, örgütün gerçekte dayandığı, onu var eden toplumsal sınıfın dışında düşünürsek, her şeyden önce o örgüte kendi kafamızdaki nitelikleri atfetmiş oluruz ve çıkarımlarımızın ağırlığı doğru olmaz. Bu aynı şekilde örgüt iç ilişkileri, örgüt içinde yaşanan olaylar ve önderlerin değerlendirilme biçimleri açısından da böyledir. Örgüt iç ilişkilerinin niteliği, dayandığı toplumsal sınıfın özellikleriyle yakından ilişkilidir; o sınıfın genel karakterinin özelliklerini yansıtır. Örneğin orta sınıf beyaz Türkleri temsil eden bugünkü T'K'P'nin parti iç ilişkilerinin orta sınıfların -öncelikle iktisadi açıdan- asla sahip olamayacağı özellikler göstermesi mümkün müdür? Ya da bir parti küçük burjuvaziyi temsil ettiğinde, işçi sınıfıyla ona dışardan konuşmanın, -o da yanlış konuşmanın- dışında doğru düzgün hiçbir ilişkisinin bulunmadığı bir durumda, içerisinde yer alanların genel karakteristik özellikleri neler olur?

TİKB kurulduğu günden beri işçi sınıfı içinde doğru düzgün hiçbir varlık gösterememiş ve bu, örgüt içindeki sınıf ağırlığını ve sınıf karakterini belirleyen etmen olmuştur. Çok küçük kesitlerde, o da süreksiz, oldukça dışardan ve daha çok da konjonktürel rüzgarın itilimiyle işçi sınıfına yönelmiş olmak bir şeyi değiştirmiyor. Küçük burjuvazinin TİKB'nin sınıfsal karakterini

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 28

Page 29: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

belirlemiş olduğu ne kadar doğruysa, TİKB'nin, aslında küçük burjuvazi tarafından belirlenmediğini söylemesi de bir o kadar yanlış ve aslında saçmadır. Çünkü proletaryanın bilinçli en ileri müfrezesi olunduğu iddia ediliyorsa, şu soru sorulur: Nasıl oluyor da küçük burjuvazi proletaryayı belirliyor? Gerçekte belirlenmek istenmeyen belirlenebilir mi? Burada neredeyse çeyrek yüzyıldan bahsediyoruz.

Diğer bir deyişle, 30 yıldır örgüt tabanını ve kadrolarını ağırlıklı olarak küçük burjuvazinin oluşturduğu bir durumda, “Biz aslında işçi sınıfını savunuyoruz, proletarya sosyalizmin temsil ediyoruz.” demenin “Örgüt içinde hep iki eğilim olagelmiştir, bunlardan birisi antifaşist halkçı devrimciliktir, diğeri de proleter sosyalist devrimciliktir.” gibi bir söyleme sarılmanın deli saçması olmaktan öteye bir anlamı bulunabilir mi? Ya da diğer yönden, TİKB'den savuşturulduğu söylenen “küçük burjuva aydın oportünizmi” de aynı oranda saçmadır. Her iki bakış açısına göre öteden beridir örgüt içinde proleter devrimci olmayanlar hep başkaları oldu ama, örgüt, işçi sınıfını maddi temelleriyle temsil edebilecek düzeye hiçbir zaman çıkamadı. Benzer açıklamaların '98'deki ilk ayrışma için de yapıldığı düşünülürse... Demek ki bunca yıldır bu iki eğilim birbirini engellemekle meşguldü sürekli! Zaten böyle açıklanıyor. Tuhaf, bunca yıl sürekli engellenmiş olmak ile yaşanan çöküş karşısında “engelleyemedim” diyememek. Yani gerçek anlamda bir engelleme ilişkisinin olduğunu düşünsek bile, demek ki, engellenmeye maruz kalan, bu engellemeyi yıllara yayılmış bir halde engelleyemediği için, sınıfsal, siyasal ve örgütsel olarak sürekli engelleyen ile özünde aynı pozisyondadır. Fakat daha da “ilginç”i madem her iki taraf da proletarya sosyalistidir o zaman proletarya nerededir? İşte bu yüzden bir elmanın iki yarısıdır bu birbirinden farklıymış gibi görünen eğilimler ve TİKB'nin nesnel gerçekliğini yansıtmaktan çok uzaktır söylenenler. Bu süreç içinde tarafların birbirlerine karşı aynı retoriği kullanmaları da bundan ileri geliyor zaten. Ama evet, bir şeyler engellendi. Engellenen, artık başını dışarıya uzatmaktan başka hiçbir şansı kalmayan, bunu yapamadığı koşulda kendi ölüm fermanını kendi elleriyle imzalayacak olan, TİKB 4. kongre sürecinde çok cılız da olsa aşağıdan doğru filizlenmeye çalışan devrimci iradeydi. Bu iradenin sınıfsal, siyasal, örgütsel ve pratik noktalardan çıkışını alan tarihsel zayıflıkları kullanıldı. Bu irade özünde kendi zayıflıklarına yenildi ve aslında kendi içine patladı. Bu irade birbirine kırdırıldı ve çürütüldü... Bu içe patlamadan yine, zaten öteden beridir proletarya sosyalisti(!) olduğunu iddia edenler faydalandı. TİKB tarihinde her zaman olageldiği gibi ...

Gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecinde hiç kimse 30 yıldır işçi sınıfının maddi gücü düzeyine çıkamamışlığın somut sınıfsal, siyasal karşılıklarının gerçekte ne anlama geldiğini tanımlamaya cesaret edemedi. Ve aynı zamanda TİKB'nin 30 yıldır gerçekte dayandığı toplumsal sınıfın hangisi olduğunu sormak da akıllara gelmedi. Akıllara gelmememesi doğaldır aslında. Küçük burjuvazinin karakteristik özelliklerini taşıyan bir bünyede soruna buradan bakılmaz, bakılamaz. Buradan bakılmadığı için de hem kişilerin konumları ve yaptıkları, hem de söyledikleri, gerçek sınıfsal bağlamlarına oturtulamaz. Yani kişiler yaşanmış gerçek tarihin sonuçlarıyla iç içe, bu sonuçların yapıcıları, ama aynı zamanda bu sonuçların ürünleri olarak görülemez. [Marx] Ve böylece kişilerin söyledikleri bundan dolayı belirleyici hale gelir ve aslolan şey sınıfsal nesnellik değil, kişiler ve kişilerin söyledikleri olur. Her zaman komünist önder olmuş olanların örgüt tarihini istedikleri gibi yazma şansına sahip olmalarının nedeni de budur. Örgüt tarihi adına kendi kişisel biyografilerini sunarlar ve herkes bunu yaşanmış tarihin gerçek doğruları olarak sahiplenir. Yapılabilecek tek şey de, tüm bu süreçte yapıldığı gibi, kavgaya tutuşarak örgüt içinde ağırlık kazanmaya çalışmaktır. Ve her kötü şarabın içicilerinin mutlaka bulunması gibi, bu, örgüt içinde karşılık bulur. Ve özünde birbirlerinin aynı olan bu iki eğilime çizik atabilme şansını yakalamış bulunan, ama tarihsel olarak çok zayıf yakalanan dinamiğin bu denli kolay bastırılabilmesi evet, trajiktir!

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 29

Page 30: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

TİKB '79'da kurulduğunda komünist öcüllere sahip bir örgüt olarak doğmuştur. TİKB'nin o dönemlerde sahip olduğu 'antici' çizgi bunu yadsımaz. Modern revizyonizme, Mao'cu üç dünyacılığa, Sovyet sosyal emperyalizmine, ve ML'nin modern revizyonizm tarafından tasfiye edilmek istenmesine karşı Enver Hoca ve Stalin çizgisini savunmuş; çizgisini belirleyen temel etmen, profesyonel devrimcilik ve silahlı yeraltı mücadelesi olmuştur. '80 askeri faşist darbesiyle birlikte faşizme karşı antifaşist savaşımda ustalık kazanmış ve tüm kadrolarına ve kadro adaylarına yurt dışına çıkma yasağı getirerek mücadele mevzilerini canı pahasına terk etmemiştir. Evet, TİKB '80' askeri faşist darbesine karşı devrimci mevzileri silahı elden düşürmeyerek savunduğu için “Türkiye devrimci hareketinin namusunu kurtarmıştır.”

TİKB 30 yıllık tarihinde siyasal mücadele alanına somut bağlamlarıyla iki kere çıkabilmiştir. Bunlardan ilki ilk doğduğundaki faşizme karşı başı dik ve direngen duruşu ile TDH içinde yarattığı ve öncüsü olduğu, “Adressiz Sorgular”la simgelenen yiğit direnme geleneğidir. Bu süreç, örgütün kurucu kadrolarının önemli bölümünün ölümsüzleşmesi ve kalanların da tutsak düşmesiyle sonlanmıştır. Mücadele verilen ve TİKB'nin görünür olduğu bu dönem, '80'den '85'e kadar sadece 5 yıl gibi çok kısa bir zaman aralığıdır. '85'den sonra TİKB'nin varoluşu '91'deki şartlı tahliyelere kadar derin bir kesintiye uğramıştır. '91'den sonra toparlanılmaya çalışılmış [ki '89 bahar eylemlerinin sönümlenmeye başladığı kesittir] ancak '96' 1 mayısından sonra girilen eğik düzlem filli dağılma sürecini hızlandırmıştır. TİKB'deki yaprak dökümü de tam bu zaman aralığında, yani '95 ve 2001 arasında, yaşanmıştır.

Örgütün maddi temelleriyle birlikte dağılmasının en önemli nedeni ekonomik, sınıfsal, siyasal, toplumsal, kültürel koşullardaki değişme ve burjuvazinin yeni bir düzleme geçerek önceki durumundan çıkmaya başlamasıdır. TİKB bu değişimi göremeyerek küçük burjuvazinin bir dönemki antifaşist savaşımını geri getirebilmek için umutsuzca çırpınmış, çırpındıkça iç dinamiklerini giderek daha fazla yitirmiş ve elbette ki küçük burjuvazinin yeni neoliberal düzlemde gericileşmeye başlayarak işçi sınıfının devrim müttefiki olmaktan çıkmasıyla son şeklini almıştır. Evet, bir partinin tarihi, belirli bir toplumsal grubun tarihinden başka bir şey değildir. Komünist bir programa doğru hem gerçekleştirilemeyen hem de gerçekleştirilmeyen dönüşüm, küçük burjuvazinin devrimci dinamiklerini yitirmesiyle TİKB'nin doğduğundan beri varolan eklektizmini derinleştirmiş, ara sınıf konumundan çıkamamasının nedeni olmuştur. Dar kadro hareketi olmaktan çıkmak için TİKB 2. Konferansında atılmaya çalışılan adım bir yana bırakılırsa, TİKB'deki ara ideolojik yapı, giderek küçük burjuvazinin karakteristik çizgilerinin oturmaya başlamasıyla, komünist bir programın yokluğuyla ve aynı dönemlerden başlayarak ['90'ların başından itibaren] Türkiye'de yaşanan neoliberal dönüşüm sürecinin belirleyici etkisiyle, bugünkü biçimini almıştır.

Fakat buradaki tek sorun, '90'ların başında gelişmeye başlayan neoliberal dönüşüm sürecinin tespit edilememiş olması değildir. Asıl yapılamayan, neoliberalizmi üretim ilişikleri ve üretici güçler düzeyinde yaşanan dönüşümle tanımlamaktı. Sermayenin içsel yapısındaki dönüşüm ve işçi sınıfının değişen yapısı buradan hareketle analiz edilerek, sadece artı-değer'e, yani kapitalist sömürünün sonuçlarına karşı değil, nedenlerine karşı daha bütünsel bir savaşım düzlemine geçilmesi gerekiyordu. Bu da, öncelikle değer yasasına karşı siyasal olarak yepyeni düzlemde bir savaşımın öncüsü olmakta somutlanabilirdi. Bunu yapabilmek için TİKB'nin tarihsel ideolojik referanslarıyla köklü bir hesaplaşma yapılması gerekiyordu. Bu hesaplaşmanın yapıl(a)mamış olması bir yana, bugün “proletarya sosyalizmi”ne doğru kopulduğu iddia edilirken, TİKB'nin kurulduğunda sahip olduğu tarihsel ideolojik referanslarda temelde hiçbir değişim yoktur. TİKB'nin TDH içinde devrimci demokrasi düzleminde durduğu zemin, “proletarya sosyalizmine geçtik”, ya da “TİKB'yi ayağa kaldıracağız” demekle değişmeyeceğine göre, burada asıl mesele, sosyalist devrim perspektifinin altyapısını öncelikle tarihsel ideolojik referansların komünist bir gözle yeniden ve özeleştirel bir yaklaşım içinde

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 30

Page 31: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

değerlendirilerek, Türkiye'de hiçbir devrimci ve komünist nitelikteki programa girmemiş olan fetişizm ve değer yasasına karşı savaşımın teorik-siyasal-örgütsel temellerinin atılmasıydı. Örgütsel ve pratik düzeydeki dönüşüm sürecini de buradan gelerek oluşturumaya çalışılmak gerekiyordu.

Gerçekten de Türkiye'de komünist parti programı düzeyinde Marx'ın kapitalizmin ruhu dediği ve asıl ona karşı savaşılması gerektiğini hemen her temel yapıtında tekrarladığı, ve komünizmi bunun üzerinden temellendirdiği değer yasası hiçbir programda lafzen bile anılmamaktadır. Marksist teoride böyle bir şey yokmuş gibi davranılıyor. Hiçbir sermaye-kapitalizm çözümlemesinde, sosyo-ekonomik yapı analizlerinde fetişizm ve değer yasasına dair en ufak bir ibare yoktur. Akademik dünyada ve Marksizmden etkilenen ve Türkiye'de sol hareketi etkileyen aydınlarda da yoktur bu. Varsa bile dar ekonomik sınırlar içinde, ve o da sadece iktisadi bir mesele olarak, ders kitaplarında işlenmiştir. Türkiye'de, en kaba haliyle, emek–sermaye çelişkisi temeldir diyen, bir biçimde devrimci demokrasi zemininde değil de sosyalist devrim zemininde durduğunu iddia ederek sosyalist devrimcilik kulvarını kimselere kaptırmayan, en başta TKİP ve kimi Troçkist gruplarda da değer yasası yoktur. Sosyalist devrim iddiasıyla ortada olan hali hazırdaki birçok programın içeriği, Türkiye'de '71 devrimciliğinin tipik sermaye çözümlemelerinin, dar ve biçimsel kapitalizm algısının kodlarını taşır ve, sınıf devrimciliğinin halkçılıkla soslanmış en kaba versiyonuna sahiptir.

Sosyalist demokrasinin devrimci demokratik zeminde algılanışının köklerini aynı zamanda Marksist teorinin parçadan ve çarpık kavranışında aramak gerekiyor şüphesiz, ama buradaki temel mesele değer yasasına karşı köktenci komünist savaşım düzeyinin öncelikle teori ve program düzeyine çıkamamış oluşudur. Bu, Maksizm adına çarpıklığın, eklektizmin, tüm aksi iddialara rağmen, proletarya dışılığın, antifaşist halkçı zeminde küçükburjuva devrimciliğinin ve küçükburjuva sosyalizminin daniskasıdır. Türkiye'de öncelikle Marksizm adına bu çarpıklığı tespit etmemiz gerekiyor.

Proletarya sosyalizmine doğru kopuşun kalkış noktası, değer yasasını teorik düzeyde kapsam alanına alarak ve en başta tarihsel düzeyde Türkiye işçi sınıfına komünist özeleştirinin buradan verilmesidir. Bu Türkiye devrimci ve komünist hareketi açısında tarihsel bir gelişme, sıçramanın başlangıç noktası olacaktır. Ve öncelikli kıstasımız budur. Kopuş ancak bu düzeyde gerçek bir kopuş niteliği kazanabilir. Ötesi, varolan çarpık sınırlar içinde kalmaya, sorunun yine çevresinden dolanmaya, ve giderek eskiyi üretmekten kurtulamamayı beraberinde getiriyor. Kuşkusuz ki fetişizm ve değer yasası kendi başlarına tüm siyasal, kuramsal, örgütsel sorunları çözmeye yetmez. Bunlar sihirli formülasyonlar değillerdir. Ancak gerçekleşen tarihe, her birine yeni bir bakışla, sorunların gerçek köklerine inmede hiç de küçümsenmeyecek önemli bir kalkış noktası sağlarlar.

Kendi adımıza Türkiye'de bu tarihsel ideolojik dönüşüm sürecini “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak kurduğumuz platformda gerçekleştirmeye çalıştık ancak karşılaştığımız şey, tıpkı Türkiye devrimci hareketinin bütününde olduğu gibi değer yasasının yok sayılması, herhangi bir teorik doğru derekesine indirilmesi ve hatta ısrarcı olduğumuz görülünce de bastırma ve siyasal tasfiye çabası oldu. Bu bize kırmamız gereken ideolojik kemiklerin sertliğini bir kez daha hatırlatmış oldu sadece. Yürüyeceğimiz hat, Türkiye'de çarpıtılmış olan Marksizmi doğru temellerine oturtarak, değer yasasına karşı savaşımı kapsamına almış komünist bir program oluşturulması doğrultusunda her düzeyde kapitalizm karşıtı komünist militan pratiğin örgütlenmesi sürecinin öncülüğünü yapmaktır, iddiamız budur!

Biz, “TİKB'yi biz temsil ediyoruz” söylemine karşı çıktık. Çünkü TİKB'nin tarihsel olarak,

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 31

Page 32: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

dayandığı sınıf ve onun özelliklerinin kemikleşmiş olmasıyla, fiili tasfiyeciliğin devrimci dinamikleri yok etmesi ve girilen büyük dönüşüm süreci ve burjuva demokrasisi düzleminin de çözücülüğüyle işçi sınıfının komünist savaşımına ve hareketine verebilecek bir şeyi kalmamıştır. TİKB bitmiştir demek bu anlamda doğru bir söylem değildir. TİKB vardır ve tarihsel olarak dayandığı sınıfın ihtiyaç ve özlemleriyle burjuva demokrasisi evreninde sol muhalefetçiliğin ihtiyaçlarını karşılayacaktır. Üretim ilişkileri ve üretici güçlerin değişimi, ekonomik, siyasal ve sınıfsal düzeyde yaşanan dönüşüm, TİKB'nin devrimci demokrasi zeminde durabilmesine olanak tanımayarak onu daha fazla sistem içine itmiştir.

Şurası gerçekten de ilginçtir, örgütün kişilere varana değin çözülmüş olduğu söyleniyor ancak bunun gerçek nedenleri üzerinde durulmuyor. Oysa ortadaki soru açıkça şudur: örgüt, kişilere varana dek, neden çözülmüştür? Yapılan açıklamalar belli yönleriyle gerçeği yansıtıyor. Ancak, bu değerlendirmelerde, bırakalım özeleştirel bir yaklaşım olmasını, sonuç itibariyle gelinen nokta, örgüt içinde aslında öteden beri iki farklı eğilimin olduğu ve düzlemin de farklılaşmış olmasıyla [neoliberalizm] diğer tarafın çözüldüğü noktası oluyor. Oysa çözülen ne o taraftı, ne de bu taraftı, çözülen her ikisiydi. Yani bir ideoloji olarak örgüt ve aynı ideolojinin taşıyıcıları ve üreticileri olarak özellikle üst organlarda yer alan her bir birey ...

Bu süreçte yer alan kongre delegeleri ve örgüt güçleri olarak bizler; TİKB'nin eski, eklektik, ara ve en önemlisi de tarihsel olarak miadını çoktan doldurmuş ideolojik-programatik görüşlerinin, bunların ifadesi olan önderlik anlayışı, kadro tipolojisi, mücadele ve örgütlenme tarzları, sınıf-insan, kültür-değer anlayışının değişmesi gerektiğini dile getirmiştik. Tüm bunları kapsayacak genişlikte, hala devrimci olduğu iddia edilerek sürdürülen, önceki dönemlerin üretim ilişkileriyle daha fazla yürümenin olanaksız olduğunu savunmuş ve bunları yaşanan on beş yıllık deneyimin sonuçlarıyla da ortaya koymaya çalışmıştık. Bütünlüklü komünist bir perspektifin oluşması doğrultusunda konumlanma isteğimiz, kökten bir değişimin, bir süreç olarak başlatılması gerekliliği üzerineydi. Ve kuşkusuz ki bu ne “ol” demekle olabilecek bir şeydi, ne de ortaya koyulan birkaç yazıyı anlama-anlamama sorunuydu.

Esas itibariyle değişmesi gereken, TİKB'nin bugüne kadar üzerine basarak varolduğu zemindi. TİKB'nin üzerine bastığı bu zemin, tüm işçi sınıfı, sosyalizm ve “sınıfa karşı sınıf” söylemlerine karşın özellikle '90'ların ikinci yarısından sonra daha da net görülebilecek biçimde, küçük burjuva sosyalizmi, antifaşist, halkçı ağırlıklı, eklektik ara sınıf karakteriydi. Bu, sadece örgüt ve pratik konularında değil, esas teorisi ve siyasetiyle böyleydi. ML'nin en temel bilimsel ekonomi-politik ilkeleri ve çözümlemeleri reddedilmemişse de görmezden gelinmiş, bazıları da bağlamlarından kopartılarak ele alınmıştır. Komünizmin ve komünist savaşımın bilimsel teorik temellerini oluşturan Marx ve Engels'in temel metinleri ana referans olarak kabul görmediğinden, -ya da örgüt içinde isteyenin istediği metni referans almasıyla desek daha doğru olur- ne tarihsel bağlamda sınıfların yapı ve değişim süreçleri görülebilmiş, -zaten belli bir zamandan sonra örgütün böyle bir derdi de kalmamıştır-, ne de siyasal ve ekonomik süreçler tarihsel materyalist yöntemin doğru bir biçimde işletilmesiyle analiz edilebilmiştir. Üretim ilişkileri – üretici güçler ilişkisi ve Marx'ın “her şeyin kökeni” dediği “değer yasası” TİKB'nin temel teorik-programatik çözümlemelerinin altyapısını oluşturmaz. Sadece TİKB'de de değil tüm TDH'de bu böyledir. Hatta “Proletarya sosyalizmi” diye ortaya koyulan 'eksen'in de teorik altyapısını oluşturmaz. Marx ve Engels'in dönemlerinde yürüttükleri polemiklerde belirttikleri gibi, komünizmin bilimsel altyapısı diyalektik ve tarihsel materyalist yöntemden çıkışını alır ve bunun olmadığı yerde kaba materyalizmin hakimiyeti söz konusudur. Gerçekten de TİKB'nin teorik önderlerinde ve TDH'nin bütününde materyalist olunduğunda diyalektik bakılamamış, diyalektik bakılmaya çalışıldığında da materyalist olunamamıştır.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 32

Page 33: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Devrimci demokrasi zemininde, antiemperyalist demokratik halk devrimi perspektifinin, işçi sınıfının öncülüğünde ve sosyalist görevlerle birlikte ele alınması TİKB'nin temel yaklaşımıdır. Bu yaklaşımın çıkışını aldığı temel tez ise, Türkiye'de emek–sermaye çelişkisinin temel çelişkiyi oluşturmadığıdır. Eğilimin giderek o yönde olduğu söylense bile 2000'lere kadar baskın görüş temel çelişkinin bu olmadığı yönündeydi. Bu görüş, devrim iktidarını küçük burjuvazi ve hatta orta sınıfların belli kesimleriyle paylaşır. Ancak “proletaryanın öncülüğünde” söylemi de ihmal edilmez. Bu eklektizm TİKB'nin sınıfsal-siyasal-örgütsel-pratik karakterini oluşturur. Programatik görüş, devrimden sonra küçük burjuvazinin ve orta sınıfların mülksüzleştirilmesini erteler. Tabii, “sosyalist görevler ışığında”!? Bu görüşler '99'da yapılan bir değerlendirme ile yinelenmiş ve “Emek – sermaye çelişkisinin temel çelişki olduğunu söylemek abartı olur” vurgusu tekrar edilmiştir. Bu noktada dönüp, en “proleter sosyalist bizdik” ile “hep iki eğilim oldu, birisi antifaşist devrimcilik, diğeri de proleter devrimcilikti” söylemlerine tekrar bakmakta fayda var!

Gelişmemiş nesnel koşulların bilgisinin teorik düzeyde mutlaklaştırılması ve teorinin ideolojikleştirilmesi bir yol kazası değil, en baştan doğan bir çarpıklık olarak, komünizmin ve sınıf savaşımının bilimsel teorisine, diyalektik ve tarihsel materyalizme mesafeliliğin ifadesidir. Teorinin ideolojikleştirilmesi Türkiye devrimci hareketinin en eski hastalıklarındandır. Teorik düzeyde varolan / gerçekleştirilen bir çıkarıma, koşulların değişmesi karşısında yeniden dönülmez, çıkarımlar, değiştiril(e)meyerek katılaşır, ideolojikleştirilir. Marksist teoriyi ideoloji yerine koyan bu hastalık, teoriden doğru düzgün beslenememenin nedenidir aynı zamanda. Marx ve Engels, teorinin ideolojik bir formasyonla ele alınmasını ve bu açıdan nesnel-teorik gerçeklere belli ve kalıplaşmış referanslar içinden bakılmasını şiddetle eleştirmişlerdir. Bu, ideolojinin ve ideolojik çerçevenin olmaması gerektiği ya da ideolojiye sahip olmanın yanlış olduğu anlamında değildir. Söz konusu olan sorun, teoriden gelerek çerçevesi çizilen ve içinde bulunulan koşullara göre biçimlendirilmiş ve o koşuların aşılmasına yönelmiş, daha basit bir ifadeyle yürünecek yolun nasıl yürüneceğini ortaya koyan ideolojinin-ideolojik formasyonun, bir bütün olarak teorinin yerine geçirilmesidir. Bu açıdan dünya ve Türkiye'de nesnel koşullar değişir, ama teori, yani ideolojikleştirilmiş teori, değişmez. Gerçekler teoriye uydurulmaya çalışılır, ideolojik formasyon mutlaklaştırılır. Bu yaklaşım, teorinin kuru, düz ve ruhsuz algılanışının da sonucudur aynı zamanda.

Bu açıdan, mistik bir neden aramaya, ya da dövünmeye gerek yok. TİKB'nin “sürekli” “işçi sınıfı” demesine karşın doğduğu günden beri, yani 30 yıldır, işçi sınıfı içinde hiçbir varlık gösterememiş olmasının en temel sebebi de budur: teorisinden kaynaklanan pratikteki varoluş tarzı. Ve tam da bu noktada elbette ki haksızlık etmemek gerekiyor, TİKB işçi sınıfı içinde değilse de, küçük burjuvazi nezdinde ve işçi sınıfından ve onun temel hedefinden yani komünizmden soyutlanmış antifaşist mücadele içinde bir dönem etkin olabilmiş bir örgüttür. Bu açıdan, TİKB'nin toplumsal tabanını hiçbir zaman işçi sınıfı oluşturmamış, tam tersine, tarihsel olarak giderek devrimci dinamiklerini yitiren ve bugün artık devrimde işçi sınıfının temel ittifakı olmaktan çıkarak gericileşen küçük burjuvazi oluşturmuştur. Ve yine bu açıdan; '79 platformundaki işçi sınıfına gitme isteğini dışarıda tutarsak, TİKB her ne kadar nesnel anlamda ağırlıklı olarak küçük burjuvazinin ifadesiyse de, emeğin sermayeye karşı açık savaşımının keskinleştiği ve proletaryanın artık küçük burjuvaziyle çatışmaya başlayarak kendini gerçekleştirme ihtiyacı duyduğu kesitlerde küçük burjuvaziyle işçi sınıfı arasında bir denge kurarak hakemlik rolü de oynamıştır. Örgüt içinde yaşanan sorunların sınıfsal karakteri de budur ve sorunların ağırlığı buradan gelir. TİKB'nin, ağırlıklı olarak temsil edilen toplumsal sınıfın ideolojik bakışıyla gelişebilmesi, işçi sınıfının ve onun temel ihtiyaç ve taleplerinin ve aynı anlama gelmek üzere komünizmin ve komünist dinamiklerin sürekli bastırılması pahasına mümkün olabilmiştir. Dar kadro hareketi olarak doğan ve bu kabuğu yıllar içinde kıramayan, belli bir dönemki

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 33

Page 34: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

varoluşuyla bu özelliğinden hoşnut olan, ve giderek içe büzüşen ve burjuva demokrasisine doğru çözülen bir TİKB vardır karşımızda ...

“Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak kurduğumuz platformun başından itibaren, çitin bu tarafında yer alanların “TİKB'nin ileri tarafını oluşturduğu” tezine karşı çıkılmış, doğru olmadığı kafalardaki değil yaşamdaki “bize” ayna tutularak gösterilmeye çalışılmıştır. Zaten her şeyden önce bu tezin diyalektik olmadığı ve tarihsel materyalizmi içermediği gün gibi ortada. Çünkü diyalektik, yaşamda bizim dışımızda ilerleyen sürecin insan bilincine çıkartılabilmesinin bilimsel yöntemidir. Öyle istenilenin bilgisi değil, tarihsel materyalizmle ilişkisi içinde yaşamdaki somut gerçekliklerin bilgisidir. Bu “ilerilik” nasıl bir “ilerilik”tir ki, kişilere varana değin kapitalist sistem tarafından çözülmüştür? Daha “az” çözüldüğü düşünüldüğü için mi “ileri”dir? Yoksa aslında hiçbir zaman çözülmemiş de çözülenler hep başkaları mı olmuştur!? Fakat evet, “ilerilik” farklı olduğu düşünülen yaklaşıma alkış tutmak ve onu bilip bilmeden, kendisini ve kendisinden katmadan, yani bir parçası olmadan, tıpkı burjuva toplumundaki gibi varolanla gerçeklik arasında, birey ile durum arasında kurulan dışsal bir ilişki biçimiyle düşünülüyorsa, [değer yasası – fetişizm] ve en önemlisi de böyle bir ilişkinin kurulması bekleniyorsa, eğer “ilerilik” denilen buysa gruplardan biri diğerine göre daha “ileri” olabilir. Fakat “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” platformunda tartışmalar ilerledikçe, sadece “TİKB'nin ileri tarafının biz” olduğumuz tezi değil, aslında “TİKB'nin biz olduğumuz” tezi ve “Geçmişi olmayanın geleceği olmaz.”, “Biz böyle kopuş anlayışlarını çok gördük, bunların hepsi liberal anarşizmin tasfiyeci kulvarına, Troçkizme kaydılar.” söylemleri ardı arkasına sıralandı. “Proletarya Sosyalizmi”nin teorik önderinin bu söylemi, orta sınıfçıların antifaşist halkçı devrimcilik içinde gericileştiği söylenen teorik önderlerinin söylemlerinden en ufak bir farkı bulunmuyordu. Bu söylemler, “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak kurduğumuz platformda, bize karşı kullanıldı. Bu, açıkça, görüşleriyle hakim olabileceği görülen bizlere karşı yürütülen bir “ideolojik düzeltme” harekatıydı.

“Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz” söylemi ultra idealist bir söylemdir ve bu sefer “eksen” söyleminin arkasına sığınarak daha üst bir perdeden hortlamıştır geçmişin ölü ruhları! Ve bu, korku filminin en ürpertici yeriydi, aynen Marx'ın Louis Bonaparte'in 18 Brumarie'inde bahsettiği gibi: “Bütün ölmüş kuşakların geleneği, büyük bir ağırlıkla, yaşayanların beyinleri üzerine kabus gibi çöker“, evet, bir kez daha “çöktü”. Geçmişsiz bir gelecek olmazdı! Ve bu “geçmiş”, bunu söyleyen kişilerde simgeleşiyordu elbette! Ve diğerleri de bir üretim biçimi – ilişkisinin cisimleşmesi olan bu simgelerin peşinden gitmeliydi.

Tarihin ve bireyin bu algılanışı üzerine söylenecek çok şey var ama biz Marx'ın Feuerbach ve Proudhon'a verdiği ve bilimsel komünizmin ilkelerini oluşturan dersleri hatırlatmakla yetinelim sadece: “Ve, tamamiyle yeni bir şey yaratmak için kendilerini ve maddi çevreyi dönüştürmekle uğraşır göründüklerinde, tam da böyle devrimci bunalım çağlarında, geçmişin ruhlarını ve kılıklarını ödünç alır, yeni tarih sahnesine bu zamanda saygın olan kılıkla ve ödünç alınmış dille çıkmaya kalkarlar.” Evet, gerçekleştirilemeyen TİKB 4. Kongresi sürecinde orta sınıfçıların oluşturduğu gerici tez ve reaksiyonlar yeniden sahne alırken, bu sefer, esasında ölmüş olan ama yaşayanların beyinleri üzerine kabus gibi çökmeyi başarabilen geçmişin ruhları, orta sınıfçılarla en fazla kavgaya tutuşur görünenlerin bedenleri aracılığıyla çıktı ortaya. Tabii bu olur da, “eski tarihler, eski hesaplar, eski adlar ve eski fermanlar, eski özlemler ve çoktan beri bozulup dağılmış gibi görünen eski hizmetkârlar ” durur mu, hepsi yeniden çıktılar ortaya.

Bu tezlerin arkasında örgüt fetişizminin ve kişi kültünün [ve aynı anlama gelmek üzere eskimiş de değil artık alelade pörsümüş önderlik tarzının] apaçık sırıttığını, bu fetişizmin ve kişi kültünün TİKB'deki ideolojik nedenlerini, değiştik iddiasıyla ideoloji ve örgüt arasında

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 34

Page 35: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

kurulmak istenmeyen doğru diyalektik ilişkiyi, yeni düzlemde bu tip bakış açılarının kopuşa nasıl zarar vereceğini, ve hali hazırda da verdiğini anlatmaya çalıştık ve izin vermeyeceğimizi ifade ettik. Fakat sorun söz konusu örgüt fetişizmi ve kişi kültü değil, bunların platform bileşenlerince şiddetle reddediliyor görünmesine karşın, kabulüdür. Diğer bir deyişle sorun arzda değil taleptedir. Talep öyle olunca arz nasıl böyle olmasın!

“Eskiyi bir anda atamayacağız, kopuş öyle hemen gerçekleşmez” söylemiyle eski-yeni ilişkisinde önceki platformda varolan sakat diyalektiğe geri dönülmeye çalışılmasıyla tablo bütünleniyordu. Bu tastamam “süreklilik içinde kopuş” tezine karşılık geliyordu. “Süreklilik içinde kopuş” tezinin devrimci olmadığı neden vaaz edilmişti o zaman gerçekleştirilemeyen TİKB 4. Kongre sürecinde? Ya da yine kongre sürecinde cümlesi cümlesine, “Geçmişi olmayanın geleceği olmaz” diyenlere ne denilmişti? Bu tezlere sahip olanlar neden gerici diye nitelendirilmişti? Bir yandan çitin bu tarafında kalanlara “ilerilik” atfedilirken, bir yandan da yürütülen faaliyetin eskinin de eskisi olmasını ve buna müdahalede bulunma ihtiyacının hissedilmemesini, bulunmaya çalışanlara en olmadık yakıştırmalarda bulunulmasını, zayıf noktalarıyla oynanmasını nasıl açıklamak gerekiyor?

Fakat daha da önemlisi şudur: “TİKB biziz” ve “Geçmişi olmayanın geleceği de olmaz” tezinin yanına “Eskiyi bir anda atamayacağız, kopuş öyle hemen gerçekleşmez” yaklaşımını da koyduğumuzda bizce sorulacak en doğru soru şu olur: o zaman diğer platformdan neden ayrıldık?

Biz diğer platformdan, birilerinin kişisel hırslarına altlık olmak için ayrılmadık. TİKB'yi sürdürmek için de ayrılmadık. Kurduğumuz platform içinde yer alanların ağırlığı, hatta yüzünü bize dönmüş örgüt güçlerinin tümü aynı şeyi söylüyor ve bekliyordu: komünist niteliklere sahip yeni bir örgütsel oluşum sürecini başlatmak, bu sürecin gölge değil gerçek özneleri haline gelmek, sosyalist devrim perspektifi ile burjuva demokrasisine karşı mücadele doğrultusunda işçi sınıfının sosyalist demokrasini hem toplumsal hem de siyasal düzeyde inşa etmek. Artık önüne geçilemeyecek bu kopuş isteğine, yaşadığımız tartışmaların da tanıtlamış olduğu gibi, giydirilmeye çalışılan deli gömleğini giymeyecek olanlar çoğunluktadır. Tarihsel eğilim, bir şeylerin eskisi gibi sürdürülemezliğinden hareketle, eskinin eski hakimiyetini giderek daha fazla kaybettiği yönündedir.

2. Yeni düzleme girilirken programatik eksen bütünlüğümüzün temel çizgilerle belirlenmesi. Komünist referans kaynaklarına yeniden bakış. Yeni bir program ve tüzük inşa sürecinin başlatılması.

Komünizm, iktidarı aldıktan sonra kurulan değil, bugünden başlayarak geliştirilmesi gereken toplumsal bir ilişkidir biçimidir.Komünizm her alanda sürdürülen bir eylemdir.

Eskinin devamı ve tekrarından değil, yepyeni bir süreci başlatmaktan söz ediyoruz. Kelimenin gerçek anlamıyla ileriye doğru devrimci bir kopuştan söz ediyoruz. Varolan tüm ezberleri yıkmaktan ve eleştirel yaklaşarak öncelikle çok bildiğimizi düşündüğümüz cevaplarımıza soru sorarak başlama cesaretinden söz ediyoruz. Öyleyse, TDH'nin çeşitli konularda hali hazırdaki değerlendirme biçimlerindeki, geleneksel söylemlerdeki ve herkesin sahip olduğu program doğrultusunda yürüdüğü yolun içindeki diyalektiğe ve materyalizme uzak yönleri tespit etmeliyiz öncelikle. Neden mi? Çünkü diyalektik ve tarihsel materyalizm yoksunluğu kendini en saf biçimde, nesnel devrimci olanaklar olgunlaştığı halde işçi sınıfının komünist

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 35

Page 36: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

savaşımının sosyal demokrasiden, reformizmden, oportünizmden, liberalizmden, anarşizmden vb'den arındırılmış olarak doğru ve etkin bir biçimde bir türlü geliştirilemiyor olmasında gösterir. Türkiye'de diyalektik ve tarihsel materyalizm yoksunluğunun kendini en saf bir biçimde gösterdiği noktalardan birisi sahip olunan programların hepsinin önceki döneme ait olmasıdır. Bu programlar aynı zamanda, Marx'ın ortaya koyduğu anlamda, bir sermaye analizinden değil, daha çok çözümlemelerin belli noktalarının mutlaklaştırılarak ideolojikleştirilmesi temeli üzerinden yükseliyor. İdeolojiyi teori, teoriyi de ideoloji yerine koyan bu anlayış aslında Türkiye devrimci harekitinin bütününde olan yapısal bir hastalıktır. Diğer bir deyişle, Marx'ın ekonomi politik eleştirisi bölünüp parçalanmış, bütünlüğünden kopartılmış, isteyenin ondan istediğini anladığı bir duruma sokulmuştur. Bu biçimde bozunuma uğrayan Marx'ın ekonomi politik eleştirisi, tek başına kapitalizmin bütünsel eleştirisini yapamaz hale gelmekle kalmamış, komünizm ve komünist harekete dair getirdiği çözümlemeler de eriyerek görünür olmaktan çıkmıştır. Marx'in ve Engels'in temel metinlerinde, sadece en dar haliyle ve o da görülmek istenen noktalarda, sadece bir kapitalizm eleştirisi görülmüş, ancak çözümlemelerinin asıl odak noktası olan komünizmi ve komünist hareketi açıklama amacı gözlerden uzak tutulmuştur. Bu, tarihsel olarak, burjuvazinin kendi çelişkilerini aşmak için Marx'ın ekonomi politik eleştirisinde yer alan noktaları sahiplenerek kendi bünyesinde toplamasına hizmet etmiştir. Gerçekten de, kapitalizm, Marx'in ekonomi politik eleştirisinin içinde saklı olan dinamiği gizleyebilmek için bizzat Marx'ın temel metinlerini kullanmıştır. Böylece kuramsal komünist teori, burjuva sosyolojisi ve toplumsal bilimlerinin bir parçası haline getirilivermiştir. Marksist teorinin temel tezleri ya hiç görülmemiş, ya da teorinin sahip olduğu bütünlük sürekli, teoriyi oluşturan parçaların mutlaklanması ve teorininin bütününün yerine koyulmasıyla tahrif edilmiştir. Bugün Türkiye'de sınıflar arası güç mücadelesinde işçi sınıfının ve bağımsız sınıf duruşunun durumu, bir bütün olarak işçi sınıfının örgütlülük düzeyi sözünü ettiğimiz tahrifatın sonuçları olarak düşünülmelidir.

Marksist ekonomi politik ve bir bütün olarak Marksist teori, kapitalizmin komünizmi doğuran dinamiğin kuramadır. Komünist bir programın özniteliklerini oluşturacak şey, işçi sınıfının sınıf olarak övülerek göklere çıkartılması ya da mücadele etmesi gereken sınıfın niteliklerinin sıralanması veya kapitalizm karşısındaki pozisyonunu onu yine kapitalizmin içinde bırakarak deşifre etmesi değil, asıl, proletaryayı ortadan kaldırmayı amaç edinen bir bakış açısıyla formüllendirilmiş olmasıdır. Diğer bir deyişle, ücretli emek ve sermaye karşıtlığında ya da burjuva-proleter karşıtlığında komünistlerin amacı şüphesiz proletaryanın yanında olmak ve onun çıkarları için savaşmaktır, ama bunu proletaryayı burjuvaya karşı mutlaklamak için yapmaz. Komünistlerin asıl amacı, sınıfları ortadan kaldırmaktır. Proletaryanın teorisi, proletaryayı ortadan kaldırmanın teorisidir. Duruma bu kısa özet içinden bakıldığında bile mücadelenin düzlemi değişir ve “İşçi sınıfı en devrimci sınıftır.” cümlesinin yanına, “İşçi sınıfı, kendisini ortadan kaldırmak için mücadele eder.” cümlesi eklenir.

Bilimsel komünizm teorisinin felsefi temelini diyalektik ve materyalist tarih anlayışının oluşturması gerekliliği üzerinde özel olarak durmak gerekiyor. Bu noktada, Türkiye komünistlerinin Marx ve Engels'in temel teorik metinlerine yeteri düzeyde hakim olduklarını söylemek zor. Hem de sadece komünizm ve komünist harekete dair metinlere değil, aynı zamanda diyalektik ve tarihsel materyalizme ilişkin olanlara da aynı uzaklık sözkonusudur. Yaşanan tarihsel deneyimlerden proletaryayı ileriye sıçratacak doğru dersler çıkartabilmiş değiliz. Komünist bir programın ortaya koyulabilmesi açısından sahip olunması gereken bilimsel yöntemin eksikliği aynı yoğunlukta komünizm ve komünist hareketin diyalektik ve tarihsel materyalizmle olan bütünlüğünü de kopartıyor. Böylece her birisinin ortaya koyuluşu ikna edicilikten uzak ve kendinde bir şey haline geliyor.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 36

Page 37: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Sorunun esas kaynağı temel metinlere hakim olunmaması sorunu değil şüphesiz; teorinin pratikten gelerek yeniden üretimine dair bilimsel ve felsefi düzeyde derin bir kırılma söz konusudur. Türkiye'de, kapitalizmin özgün bir yol izleyerek gelişmiş olması nedeniyle üretici güçlerdeki farklılaşma ve gelişmenin sınıflar ve toplumsal yapıda oluşturduğu değişimin devrimci hareketler tarafından algılanışı her zaman sorunlu olmuştur. Bugün sınıf mücadelesini esas alan ve komünist zeminde durduğunu söyleyen Türkiye'deki programlar, yeni dünya ve Türkiye durumunu kavrayamamaktadır. Kavradığını iddia edenlerin ise referans kaynakları dardır. Ve bunlar, Türkiye'de özellikle revizyonizmin çöküşünden sonra oluşan uluslararası kamplaşmanın dar ideolojik etkilerinin izlerini oldukça fazla taşımaktadırlar. Maocu, Stalinci, Enver Hocacı, Latin Amerikacı, Sovyetci, Troçkist, Avrupa merkezli Frankfurt Okulu, Althusserci etkiler, II. Enternasyonal oportünizmi vd. Marksist teori, tam da bu noktada ideolojikleştirilmiş ve bir dönemi belirleyen de bu olmuştur. Türkiye'de bilimsel ML teori ne kadar ideolojikleştirilmişse, bilimsel ekonomi politik de temel kalkış noktası olmaktan o oranda çıkmıştır.

Diyalektik ve tarihsel materyalizmin doğru bilimsel kullanımı; etkin devrimci iradeyi olanaklı kılan nesnel imkanların doğru okunmasıyla başlar. Bu, komünist bir programın da belirdiği yerdir. Türkiye'de bugün sahip olmamız gereken komünist program, ortaya bir program koymuş olmak için değil, işçi sınıfının etkin devrimci iradesini komünist devrim doğrultusunda açığa çıkarmak için hazırlanmış olmalıdır. Ve bugünkü siyasal ve örgütsel iradesizliğin en derininde yatan temel neden, program sorununda düğümlenmektedir.

Emperyalist kapitalizm tarihi, insanoğlu için sömürü, acı ve değersizleşmenin tarihidir. Ancak kapitalizme bakıldığında görülenin sadece baskı, sömürü vb. olması komünist hareketin gelişmesinin önündeki en büyük engeli oluşturuyor. Çünkü kapitalizm sadece baskı ve sömürüyü değil, komünizmi, yani kendi karşıtını da üretiyor. Marx ve Engels bilimsel komünizmin temellerine hayal güçlerini çalıştırarak ulaşmadılar. Sermayenin iç çelişkilerini, hareketini, değerlenme biçimini, bir bütün olarak sermayenin genel ve özel yapısını analiz ederek ulaştılar. Orada tam da kapitalizmin kendi iç çelişkisini keşfederek, bizzat kendi karşıtını tarihsel olarak nasıl ürettiğini gösterdiler. Marx ve Engels Alman İdeolojisi'nde: “Bize göre komünizm, ne yaratılması gereken bir durum, ne de gerçeğin ona uydurulmak zorunda olacağı bir idealdir. Biz, kurulu düzeni ortadan kaldıracak gerçek hareketi komünizm olarak adlandırıyoruz. Bu hareketin koşulları, o anda var olan etkenlerin sonucudur.” derlerken anlatmaya çalıştıkları buydu. Ne var ki bilimsel komünizm teorisi, sadece Türkiye'de değil dünya da, kısır bir biçimde anlaşılır. Ayrıca, gelişmemiş nesnel koşulların etkisiyle, komünist teori Türkiye'ye çok geç ve sadece belli metinlerle girmiş ve girmeye başladığı andan itibaren de melezleşmekten kurtulamamıştır. Bunun bir nedeni, nesnel düzeyde ekonomik ve siyasal koşulların henüz yeteri düzeyde olgunlaşmamışlığı ise, bir diğer nedeni de, TDH'de ML'den etkilenmiş ama melezlikten çıkamamış küçük burjuva devrimciliğinin karakteristik bir özellik olarak varolmasıdır.

Siyasal iktidara karşı mücadelenin toplumsal temellerinden soyutlanması, diğer bir deyişle, burjuvazinin siyasal iktidarına karşı savaşımın, onun toplumsal iktidarına karşı savaşımla birlikte ele alınmaması, siyasal iktidara karşı savaşımı darlaştıran, kitlesel temelini zayıflatan etmenin bizzat kendisini oluşturuyor. Tam da bu noktada Alman İdeolojisi'nde komünizm için söylenenlere yeniden dönmek gerekiyor. Ama sadece bu metinleri değil, Marx'ın sermayenin analizini hangi yöntemleri kullanarak yaptığını ve vardığı sonuçları bugünkü durum içinden yeniden ele almak gerekiyor. Marx ve Engels'in komünizmi tarif etme biçimleri siyasal iktidara karşı fiili mücadelenin [proletarya diktatörlüğü] bypas edilmesi, ya da komünizmin kendi kendine gelecek bir şey olması anlamında değildir. Kuşkusuz böyle yorumlar da vardır ve yanlıştır. Bu tip yorumlar eylemci değil, pasif, edilgen ve ruhsuz bir

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 37

Page 38: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Marksizm anlayışını temsil ediyor. Bu eğilim Türkiye'de giderek neo-liberalizmin – burjuva demokrasisinin baskın etkisiyle özellikle bir dönem radikal devrimci örgütler içinde yer almış, hali hazırda aktif mücadele içinde olmayan birçok kesimi etkisi altına almıştır. Marksizmin ve komünizmin bu yorumu, cansız, kuru, ruhsuz ve belki de en önemlisi beklemeci ve aşamacıdır. Birey topluma ve kolektivizme karşı savunulurken, savunulan birey'in bir özne olarak iradesi elinden alınır ve bu tip Marksizm yorumlarının ironisi de şuradan gelir ki, iradenin yokluğunda pasifizmle aynı yerden soluk alıp vermelerinin nedeni budur. Yarı anarşizan, nihilist ve esasında Marksizm ile anarşizmi barıştırmaya çalışan ve özünde teorik liberalizmle aynı kafa yapısına sahip [toplum ve kolektivzm hiçbir şeydir, birey her şeydir] bu tür Marksizm ve komünizm yorumlarıyla aramıza kesin çizgilerle mesafe koyuyoruz. Çünkü Alman İdeolojisi'nde söylenenler Marx'ın ekonomi – politik eleştirileriyle, tarihsel materyalist anlayışıyla bütünlük oluşturur.

Ancak komünizmi tek başına bir iktidar sorunu ya da ekonomik-teknik bir sorun olarak görmek, onun toplumsal temellerini hiç görmemeyi ve bu varoluş tarzıyla, giderek komünizmi yadsımayı da beraberinde getiriyor. Ve aynı zamanda bu tarz bir algılayış, kapitalist sermayenin de eksik ve aslında yanlış kavranmış olmasından çıkışını alıyor. Sermaye, tam da bu noktada bir “ilişki” biçimi olarak kavranmıyor da, devletin temel yapılanmasında [binalarda-kişilerde] temsil edilen bir şeye dönüşüyor. Böyle olunca da savaşılan düşmanın, onu o eden temel, kökenindeki noktalarıyla değil de gölgeleriyle savaşılan ya da düşmanın sadece çevresinde dolanılan bir mücadele biçimi çıkıyor ortaya. Türkiye'de bunun karşılığı, halkçı zeminde dar antifaşist mücadele ve küçük burjuva sosyalizmidir. TDH'nin tarihi aynı zamanda bunun da tarihidir. Ve TDH, bugün eski rejim tipinin değişerek farklılaşmaya başladığı yerde önceki konumunu da koruyamamaktadır. Bugün TDH, sol muhalif kimliğe sahip, burjuva demokrasisi sınırları içinde varolan bir hareket ve programatik olarak da sistemin tamamlayanı durumundadır. Bu zemin kayması Türkiye'de burjuvazinin yeni bir düzleme geçmiş olmasıyla ilgilidir. Kapitalizm dönüşmekte, üretim ilişkileri ve üretici güçlerin yapısında değişimler yaşanmakta, üretimin örgütleniş biçiminde köklü dönüşümler yaşanmakta, işçi sınıfının yapısı değişmekte, burjuvazi iç ilişkileriyle yeni bir düzleme girmekte, ama TDH düşmanı hala kendi algılamak istediği gibi algılamakta, önceki dönemlerin mücadele ve örgütlenme biçimlerini sürdürmekte ısrar etmektedir. Siyasal-ideolojik düzlem kayması ve kapitalizm tarafından içe alınarak yedeklenme tam da burada başlıyor. Size cepheden düşman olduğunu iddia eden bir düşmanınızın kalbinize ya da beyninize değil de ayak tırnaklarınıza vurmakta ısrar ettiğini düşünün!

“Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” TİKB'sinin sahip olduğu anlayış “komünizmin ışığını” düşürmek söylemi altında, komünizmi gerçek toplumsal köklerinden soyutlayarak, iktidarı fiilen aldıktan sonra gerçekleştirilebilecek bir şey olarak görülmesi oluşturuyor. Böylece komünizm ve komünist hareketin, kişinin kendisinin ve bizzat işçilerin dışında bir şey olarak görülmesinin, fetişleşmesinin, yani ona yabancılaşmanın kapısı kendiliğinden aralanmış oluyor. Marx'ın bu bakış açısını eleştirdiği bir sürü metninin olduğunu hatırlatalım. Maddi hayatın ürettiklerinin dışında bir şey olarak komünizm, yarının güzel dünyası, ulaşılması gereken bir ütopya, bugün olmayan ama iktidarı aldığımızda yaratılması gereken bir durum olarak algılanıyor. Böyle bir algılama tarzının gündelik pratik mücadeleye, mücadelenin tarzına doğrudan etkileri bulunuyor. Bu kavrayış, öncelikle, geliştirilmesi gereken somut toplumsal, insanal bir ilişki biçimi olarak komünizmi bugünün işi olmaktan çıkarıp, yarına havale ediyor ve toplumsal ilişkiler bütünü olarak insanın öncelikle kendine yabancılaşması da burada başlıyor. Gerçekten de bugün komünizm ve komünist hareket nedir diye sorulsa, ortalama bir kadro ve/ya taraftarın vereceği cevaplar: “Sınıfsız sömürüsüz toplum”, “Özgür yaşayacağımız bir toplum” olmanın ötesine geçemez. Oysa komünizm, bugünden başlayarak, toplumsal yaşamı ilgilendiren her konuda, her zaman

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 38

Page 39: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

sürdürülen bir eylemdir. Komünizmin ve komünist hareketin yukarıda sözünü ettiğimiz algılanışı onun programsal ifadesini daha baştan sakatlamış oluyor. Burjuvazinin toplumsal iktidarına karşı savaşım, onun ortaya koyduğu üretim biçimi ve ilişkilerinden başlayarak, toplumsal yaşayış biçimine karşı sosyalist bir alternatifin geliştirilmesini de kapsar. Kapitalizme karşı sosyalizmin somut karşılığı bir avuç devrimcinin iktidarı dövüp durmaları değildir. Komünizm, bir toplumsal ilişki biçimi olarak düşünülmediğinde, yani bugünden yaratılmak zorunda olan bir şey olarak, işçilerin sahip olması gereken toplumsal – insanal bilinç biçimi ve yaşam şekli olarak değil de, iktidar alındıktan sonra edinilebilecek, edinilmesi gereken bir bilinç olarak da düşünüldüğünde, işçi sınıfının algılanış biçiminden başlayarak mücadele ve örgütlenme biçimlerinde ciddi sorunlar doğmaktadır. Bu her şeyden önce mücadelenin kendisini araçsallaştırmaktan kurtulamıyor. Oysa mücadelenin kendisi bir araç değildir.

Burjuvazinin siyasal iktidarı toplumsal iktidarının üzerinden yükselir. Bu toplumsal iktidar, en geniş kitlelerin yaşam biçimini, yaşam algılayışını, kültürünü, değerlerini, geleneklerini her şeyi içine alır. Burjuvazinin toplumsal iktidarı, işçi sınıfına verdiği ve kendi maddi temellerini oluşturan bilinç-düşünme ve yaşam biçimidir her şeyden önce. Ve bu da üretim biçiminden, üretimin toplumsal niteliğinden, diğer bir deyişle değer yasasının hakim olduğu değer sisteminden çıkışını alır.

“Proleterya Sosyalistleri”nin toplumsal iktidar alternatifi kapitalizm düzelticiliğidir

Bu noktada “proletarya sosyalistleri”, biz de siyasal iktidar – toplumsal iktidar bütünlüğünden söz ediyoruz, ve bu bütünlükle savaşılması gerektiğini söylüyoruz, “fark nerede” diye soracaklardır? Fark şuradadır ve köklüdür: burjuvazinin toplumsal iktidarına karşı alternatif oluşturan bir mücadele neye göre ve nasıl biçimlendirilecektir? Yani burjuvazinin toplumsallığına karşı kimin ve neyin toplumsallığı örülecektir. “Komünizmin ışığı” doğrultusunda örgülecek denilecektir

İşte, proletarya sosyalizmi ekseni diye ortaya koyulan yeni'yi önceki bakış açılarıyla aynı noktaya düşüren tam da bu noktadır. Komünizm sermayenin toplumsal yapısından gelerek tahlil edilir ve bu da değer yasasının tespit edilmiş olmasını gerektirir. Değer yasasının tespit edilmiş olması şu açıdan önemlidir; bu, komünist bakış açısına sahip olup olmadığınızı ele verir. Çünkü komünizm asıl olarak değerin olmadığı bir toplumsal yapıdır. Dolayısıyla eğer bugün burjuvazinin toplumsal iktidarına karşı proletaryanın toplumsallığını [devrim içindeki toplumsallığını] geliştireceğiz ve burjuvazinin siyasal iktidarını aynı zamanda buradan gelerek yıkacağız diyorsanız, bunu göstermelik bir şey olmaktan çıkaracak gerçek içerik, değer yasasına ve fetişizme karşı savaşımın politikaların merkezine alınmasıdır. Mücadelenin araçsal bir şey olmaktan çıkartılmasıdır bu aynı zamanda. Değer yasasına karşıtlığın tanımlanmadığı toplumsal bir alternatif daha baştan liberalizmin kucağında bulur kendini. Önerdiği mücadele ve örgütlenme biçimleriyle burjuva iktidarın ürettiğinden farklı bir şey üretemez. Çünkü, temel bir ölçütü, temel bir bakış açısı, kapitalist toplumu köklerinden ortadan kaldıracak bir zihniyet yoktur ortada. Değerin tespit edilmediği yerde komünizm soyut bir şeye dönüşür ve daha baştan yoktur. Değer'in tespit edilmediği yer, her türlü fetişizmin ve fetişleşmenin başını uzattığı yerdir. Değer yasasının tespit edilmediği ve karşı savaşım düzleminin geliştirilmediği yerde “Bu nasıl bir komünizmdir?” sorusu özsel ve çok önemli bir soru olarak ortada durur. Tabii “komünizmin ışığını düşürmek” ezberini bir ölçüt olarak kabul ediyorsak o ayrı! “Proletarya sosyalistleri”nin sahip olduğu toplumsallık ve burjuvazinin toplumsal iktidarına karşı savaşım anlayışı işte bundan dolayı siyasal ve örgütsel burjuva pragmatizmini ve daha da önemlisi teorik düzeyde liberalizme – sol muhalefetçi

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 39

Page 40: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

kapitalizm düzelticiliğine kapıyı aralar. Bizden de bunun komünist bir program olduğunu kabul etmemiz bekleniyor öyle mi? Bu hiçbir şey değilse, küçükburjuva sosyalizmi çizgisinin birkaç rötuşla aynen devamıdır.

Komünist programın oluşum süreci üzerine kısa bir değinme

Marksist-Leninist ekonomi – politik, diyalektik ve materyalist tarih anlayışının oluştuğu temel metinlere yeniden dönülmesi gerekmektedir. Fakat bu ML referans kaynaklarının yeniden keşfedilmesi ya da yeni referans kaynakları keşfine çıkılması için değildir. Biliyoruz ki “temel metinlere yeniden dönülmesi” söylemi TDH için lanetlidir. Evet, bu söylem, siyasal ve örgütsel tasfiyeciliğin alameti farikasıdır. Ama zaten ML kavrayışının yanlış ve oldukça lekeli olduğu bir durumda tasfiyeciliğe düşmekten gerçek anlamda bahsedilebilir mi? Mücadeleden kaçmanın teorisinin üretilmesi anlamındadır buradaki tasfiyecilik ve bu doğrudur. Ama komünistler şunu da sorar, hangi sınıfın ihtiyaçları için, nasıl bir mücadeleden kaçkınlık? Tasfiyecilik bu somut soruya verilecek cevaplardan sonra yerine oturabilir. Hayır, şimdilik dönemin “Ne Yapmalı?”sını yazmak gibi bir iddiamız bulunmuyor. Bugünkü koşullarda yeni bir “Ne Yapmalı?”ya ihtiyaç olduğu ortadadır ancak bu tek başına düşünsel etkinliğin arttırılmasıyla olabilecek bir şey değildir. Bu, komünist programa doğru kurucu temelde geliştirilen kopuş sürecinde, proletaryanın ve onun mücadelesinin içine nüfuz etmesi gereken fiili dönüştürücü önderlik pratiği ile ilgilidir ve teorik temellerin inşası bu pratikle iç içe yürütülmek zorundadır. TDH'de sık sık ortaya atılmış olan, temel metinlere dönülmesi söylemlerinin altında, esasında, işçi sınıfından ve onun mücadelesinden uzaklaşma isteğinin yattığını bilmemek için aptal olmak gerekir. Gerçekten de Türkiye'deki devrimciler açısından belki de sosyolojik anlamda bir inceleme konusudur bu durum. Bizim söylediğimizse, tam tersine, işçi sınıfının gerçek komünist dinamiklerinin kendiliğinden bilincini, bilinçli bir komünizm kavrayışı düzeyine çekerek buradan yeniden ayağa kalkmaktır. Tüm üretim alanlarında, sokaklarda, evlerde, kapitalizmin olduğu her yerde, her şeyde... Ama doğru bir komünist bilinçle, doğru komünist politikalarla, doğru komünist örgütlenme ve ilişki biçimleriyle.

Yeni bir komünist program inşası için aynı zamanda TDH'ye kaynaklık etmiş bulunan tarihsel özellikteki belli ideolojik referans kaynaklarının eleştirisi gerekiyor. Yanı sıra olmazsa olmaz olan bir durum olarak, modern revizyonizmin ve Sovyetlerin neden ve nasıl çözüldüğü üzerine kapsamlı bir çalışmanın yapılması gerekmektedir. Bu çalışmayı önümüzdeki zamanlarda yapmayı hedefliyoruz. Özellikle Sovyetlerin neden ve nasıl çözüldüğüne dair programatik eksen düzeyinde bir çalışma olmadığında, bir biçimde eski referans sistemi içinden konuşulmaya devam edilecek, parça konularda ulaşılan sonuçlar, sonuç itibariyle aynı referans sistemi içinde kalınmaya devam edildiği müddetçe silikleşerek eriyecektir. Bu yeni bir eklektizmi doğurmaktan öteye gidemez ve hali hazırda olmakta olan da budur.

Tam da bu noktada komünist programın oluşturulması sürecinin en ayırt edici halkası çıkar ortaya. Komünist bir program, işçi sınıfının gündelik mücadelesinin içinde olmadan, orada pişmeden, işçi sınıfıyla somut hiçbir ilişki yokken, işçi sınıfının örgütlülük ve bilinç düzeyini komünizm kavrayışına çekmeye çalışmadan, ve kendini bunun içinde dönüştürmeden, kapitalistlere karşı fiili ve militan mücadelenin geliştirilmesine katkı sunmadan, komünist niteliklere sahip olabilse dahi, bir belgeden öteye geçemez. En fazla birkaç aydının bir araya gelerek yazdıkları, belki gelişkin çözümlemelere sahip ama, içinde işçi sınıfının gerçek ruhunun olmadığı bir belge olarak kalır. Türkiye'de ve dünyada proletarya, fetişizm ve değer yasasını bilince çıkartmadan ve ona karşı savaşım düzelemini geliştirmeye koyulmadan, kapitalizme karşı muhalefetçilik ve kapitalizm düzelticiliğinden arınmış bir mücadeleyi geliştiremez. Ve bu her yönüyle ciddi bir dönüşüm sorunudur. Ne tek başına proletaryanın

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 40

Page 41: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

dönüşümü, ne de tek başına eğiticilerin dönüşümü sorundur. Her iki düzlem iç içedir...

“Poleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak kurduğumuz platformda tartıştığımız konuların başında gelen bu program sorununu yazı yazma sorununa indirgeyen anlayışla mücadele edilmiştir. Hiçbir komünist program bugüne kadar oturduğu yerden yazılarak işçi sınıfına mal olabilmiş değildir. Teori ve pratiğin birbirinden bu denli kopuk olduğu bugünkü gibi bir tarihsel kırılma sürecinde ise bu tarz bir program oluşumu, pratikteki karşılığı olarak ölü doğmaya baştan mahkumdur; ancak bir akademik metin olarak var olabilir. Bu da, program sorununun oluşum sürecine bağlı olarak, “Nasıl bir parti?” sorusunu sordurtur ki, işler bu noktada daha da içinden çıkılmaz bir hal alır ve aldı da zaten. Eğer böyle bir örneğin yaratılmasının peşine düşülmüşse, bu, tarihten hiçbir şey anlamamış oluşuyla ve gerçekten hayranlık verici fantastikliğiyle alkışı hak eder!

Kurduğumuz platformda, yeni bir program ve tüzük ihtiyacı yadsınmıyor olsa da, bunların hali hazırda içerisinden geçmekte olduğumuz sürecin acil ihtiyaçları olarak görülmüyor olması tartışmalara başka bir boyut kattı. Yeni bir programdan anlaşılan şey, varolan eksenin onaylanmasından ibaretti. Ve bu da, doğal olarak, kurucu dediğimiz sürecin kendisine gölge düşürmeye daha baştan yetti de arttı. Bir şeyler birlikte mi değiştirilecek, yoksa değişmesi gereken sürecin basit, “parça insan”ları mı olunacak! Eksen mi bizim için vardı, biz mi eksen için vardık? Özne biz miyiz, eksen mi? Komünist referans kaynakları noktasında yürütmeye çalıştığımız tartışma da sürekli “başka işler var” gerekçesiyle görmezden gelinmiş, şimdinin işi olmadığı geçiştirmesiyle, ama aslında bu tip işleri ancak belli kişilerin yapabileceği ön kabulüyle engellenmiştir. Diğer bir deyişle, değer yasası bir kez daha, köküne kadar işlemişti...

Görülebileceği gibi komünist bir programın oluşum süreci; işçi sınıfı içinde ve özellikle en stratejik kesimlerinde konumlanmayı gerektiriyor. Hem de sadece üretim içindeki konumu itibariyle stratejik sektör özellikleri gösteriyor oldukları için değil üretken emeğin içinde bir maddi güç olmak için... Ve kuşkusuz bu bir süreç işidir.

Bu noktada Türkiye'de komünist program sorunu, aynı zamanda ve aynı yoğunlukta komünist örgüt-merkezileşme-örgütlenme-komünist faaliyet sorundur ve tersi de doğrudur. “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri”nin sahip olduğu anlayış üst organları yeniden kurulmak zorunda olan örgütü resterasyona tabii tutmaktı. Örgüt ve örgütlenme sorununun bu biçimde koyulduğu yerde ortaya koyulacak program daha baştan sakatlanmış olur. Komünist program yokluğunun yarattığı çözücülüğün tespit edilmesine karşın, çözülen örgüt yapısının da bir sonuç olduğu ve örgütün olmadığı yerde program inşaasının neredeyse sıfır noktasından başlaması gerektiği söylenmez. Çünkü bu tahayülle göre bugün sorunlar yaşasa da bir örgüt vardır, sadece komünist bir programı yoktur.

Faşizmin çözülmesi, geri tipte burjuva demokrasisi ve proletaryanın toplumsallaşması-toplumun proleterleşmesinin söylenmesi ortaya koyulan yaklaşıma eksensel özellikler katmıyor. Bunlar önemlidir, ancak, dünya komünist hareketi ve literatürünün bu konuları '50'lerden başlayarak tartıştığını göz önünde bulundurursak, teorik düzeyde ciddi anlamda bir geriden gelme durumu söz konusudur. Eksende bunların “süper eksen” olarak yeni keşfedilmiş oluşu, bu noktada dünya literatürüne olan uzaklığı ve soğukluğu gösterir. Buna bir de teoride, hiçbir zaman ulaşılmayan sağlamlık takıntısını eklediğimizde ortaya tek başına kuru ve tutuk olmakla kalmayan başka bir sorun daha çıkıyor. Bu sorun referans kaynaklarının farklılaştırılmamış oluşundan hareketle, yeni teorik bakışların yeteri düzeyde incelenmemiş olmasından ve özellikle Marx'ın temel ekonomi-politik çıkarsamalarının hala daha görmezden gelinmesinden çıkışını alıyor.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 41

Page 42: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Komünist programın devrimci niteliği: anti fetişizm ve değer yasasına karşı savaşım

Gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongresinde eksenin bütünsel kurgusunda değer yasası ve fetişizm sorununun odakta yer almaması, hatta hiç işlenmemiş oluşu, sermayenin analiz biçimi, komünizmin nasıl temellendirildiği, referans alınan ML kaynakların darlığı, tarihsel bir eleştiri ve özeleştiri olarak Stalin'in teğet geçilmiş oluşu -ki bu dünya komünist hareketinin de yanlış değerlendirilmesini beraberinde getiriyor-, tarihi başlatma noktaları, referans alınan tarih aralıkları, yanı sıra -Marx'ın çokça eleştirdiği- yazılardaki idealist tarih anlayışının izleri, TİKB'in teorik-siyasal referanslarının dünya komünist hareketi içinden gelerek doğru değerlendirilmemesi ve eleştirilmemesi, ideoloji konusuna yaklaşımdaki teorik yanlışlardan çıkışını alan örgüt–birey sorununa bakıştaki anti diyalektik ve fetişist karakter, işçi sınıfının algılanış biçimi, Leninist öncülük anlayışındaki sakatlıklar ve bir bütün olarak devrimin gelişim doğrultusu konusunda stratejik / taktik konumlanma yokluğu sıralanabilecek en önemli programatik sorunlar arasındadır.

Kapitalizmin gelişimi, üretimin yapısındaki ve ilişkilerindeki farklılaşma Türkiye'de komünistlerin Marx'ın ekonomi politik eleştirilerinde var olan kavramlarla tanışmasını ve onun içinden konuşmasını gerektiriyor. Bugün varolan ve kullanılan kavram setleri kırık, ve en önemlisi de karşıtıyla sınırlandırılmış haldedir. Kavramların içi kof, altı boştur. İçerisinden geçmekte olduğumuz süreci yeterince net anlatmıyor, yeni dünya ve Türkiye durumunun kıvrımlarına nüfuz edemiyor. Klişe haline gelmiş ve kendi içinde başka çelişki ve durumlarla bağlantılandırılmamış kavramların tek düze kullanımından vazgeçilmelidir artık. Marksist literatürün ve özelinde de ekonomi–politik kavramlarının kullanım biçimlerini zenginleştirmemiz gerekiyor. Kapitalist işleyiş sürecinin derinlemesine tahlilinde, tek başına önceki kavramlarla, bu kavramların kullanım biçimleriyle yola çıkmak bugünkü yetersizliğin önemli çıkış noktalarından birisini oluşturuyor.

Kapitalizm geliştikçe sermayenin yapısı da farklılaşmış ve bu aynı anlama gelmek üzere toplumsal üretim ilişkilerinin de farklılaşmasını beraberinde getirmiştir. Toplumsal ilişkilerin değişim temeli, üretici güçlerin farklılaşmasından çıkışını alır. Sermaye, toplumsal bir ilişki biçimi olarak kavranmadığı sürece, sadece sınıfsal-toplumsal yapı değişimi değil, üretimin yeni tipte örgütlenişinin biçimleri de tam olarak anlaşılamaz. Çünkü üretimin yeni tipte örgütlenişi, teknik bir mesele olmanın çok ötesinde, esas, toplumsal - ilişkisel yönüyle farklılıklar göstermektedir. Sermayenin toplumsal bir ilişki biçimi olarak kavranmasına geçiş demek, değer yasasının ve fetişleşme karşıtlığının politikaların odağına alınması demektir. Çünkü bu olmadan kapitalizmin işleyiş mantığı da, gerçekte neye karşı savaşılacağı da anlaşılamaz.

Marx, sermayeyi tahlil etmek için meta fetişizmi ve değer yasasından yola çıkmak gerektiğinin altını ısrarla ve ısrarla çizer ve gerek Kapital'de ve gerekse de onu öncelleyen ve 1857-1858 yıllarında yazılmış Grundrisse'de ve yine aynı şekilde ondan hemen sonra, Marx'ın Engels'in Ekonomi Politiğin Eleştirisi kitabına yaptığı değerlendirme olan ve 1859'da yazılan Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'da bu konuyu özel olarak işler. Ardından 1875'de kaleme aldığı Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi ile komünist programın temel çizgilerini, proletarya diktatörlüğü ve kapitalizmden komünizme geçiş sürecini kesin çizgilerle ortaya koyar. Bu sayılanlardan özellikle ilk üç yapıta bakıldığında, üçünün de sermayenin tahliliyle başladıkları görülür. Ve sermayenin tahlili de, meta fetişizmi, değer yasası; mübadele değeri–kullanım değeri incelemeleriyle derinleştirilir.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 42

Page 43: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Eğer bugün sermayeyi, -aynı zamanda bir ilişki biçimi olarak sermayeyi- ve onun değerlenme hareketini yeniden ele alıp inceleyeceksek, bu tanımlamanın içinde komünizmin nesnel temelini de ortaya koymalıyız. Güçlük tam da burada başlıyor zaten. Bizi aynı anda hem sermayeyi tanımlamaya, hem de komünizmin temelini ortaya koymaya zorlayan temel çelişkinin analizi çerçevesinde, değerlenme ile emek sürecinin karşılıklı rollerini daha içerden kavramamız gerekiyor. Değerlenme ve değersizleşme hareketi ve bu hareketin sonuçları bir bütün olarak toplumsal üretim biçimlerinin nesnel niteliğini oluşturur. Sermaye analizinin bir yerde durduğu, komünizmin başka bir yerde tarif edildiği bir durumda, kapitalizmin bağrındaki çelişkiler ve çelişkilerin üretim sürecinden gelerek toplumsal yapıdaki -ilişki biçimleri anlamıyla- görünümleri yeterince doğru anlaşılamaz. Anlaşılamayan şeyle de mücadele edilemez. Anlaşılmayan şey'in iç dinamikleri yeteri düzeyde kavranamaz, ve iç dinamikleri kavranamayan şey dönüştürülemez. Artı-değer üretiminin genişlediğini, metalaşmanın yaygınlaştığını söylemek tek başına kapitalist işleyişin temel çelişkilerini ortaya koymaya yetmez. Hele ki onun nasıl işlediği konusunda hiçbir fikir vermez. Bizim kapitalizmin nasıl işlediğini bilmemiz lazım ki ona karşı doğru noktalardan kalkış sağlayarak savaşabilelim. “Düşmanımız burjuva demokrasisidir” demenin gerçek içeriksel anlamda hiçbir karşılığı yoktur bu bağlamda. Olan şudur: faşist diktatörlük gitmiş, geri tipte burjuva demokrasisi gelmiştir. Dünkü düşman ile bugünkü düşmanın algılanışı, düşman değiştiği halde aynıdır. Bize içsel olmayan, dışımızda bir düşman algısı devam ediyor genel olarak TDH'de ve özelinde de “proletarya sosyalist”lerinde... Sorun da budur, değer yasası ve fetişleşme, kapitalizmin bizde ve işçi sınıfında içsel kıldığı şeyi daha farklı boyutlarıyla görmemize imkan verecektir.

Gerçekten de öyledir, ister sermaye tahlillerinin, ister işçi sınıfı çözümlemelerinin bir çoğu emek ile sermaye arasındaki ilişkiyi harici bir ilişki olarak ele alıyor. Türkiye'de ve dünyada teorik metinlerin hemen hemen tümünde bunlar birbirlerine geçirimsiz halde varoluyormuş gibi bir tablo çıkartılıyor ortaya. Oysa bu ilişki gerçek yaşamda hiçbir zaman böyle olmadı / değildir. Sermaye emeğe içseldir, emek de sermayeye. Türkiye devrimci hareketinde ve genel olarak dünyadaki birçok devrimci akımda emek ve sermaye arasındaki ilişki harici bir ilişki olarak konulmaktadır. Gerçekten de bu ilişki zeytinyağı ve su gibi birbirlerinden bu denli katı sınırlarla ayrılıyor mu?

Burjuvazi ve proletarya arasındaki çelişkiyi sadece ikili bir çatışma ve/ya savaşıma indirgemek [bu anlamıyla savaşamı tek boyutlu bir biçimde biçimselleştirmek] hem kuramsal-teorik, hem de siyasal-örgütsel sorunlara sebebiyet veriyor. Aynı şekilde sermayeyi biçimsel olarak kavramak, sermayenin iktidarının çeşitliliğini temsil eden sınıfsal-siyasal, toplumsal-kültürel iktidar birliğini ve bütünlüğünü görememek anlamına geliyor. Kapitalist toplumun öznelliğini karşılıklı çelişki halinde olan sınıfların taraflarına [ya da birine] atfettiğinizde kendiliğinden hareketin sınırlarına dayanmış olursunuz. Böyle bir tanımlama öncelikle her iki sınıfın birbirlerine harici bir karşıtlıkta varoldukları yanılsaması yaratıyor. Oysa Marx işçi sınıfının bir yandan tüm bilincinden bağımsız olarak her günkü üretimiyle sermaye karşıtlığını ürettiğini, ama bir yandan da ona tabiiyeti bizzat kendi onayıyla kendisinin varettiğini söylüyor ve gerçek yaşama baktığımızda bu kesinlikle böyledir. İşçi sınıfının ister kendiliğiniden bilinci içerisinde olan kesimleri açısından olsun, ister öncü bölükleri açısından olsun onay ve reddediş iç içedir. Bir yandan onay verirken, bir yandan ve aynı anda reddediş içerisindedir işçi sınıfı. [Ve tersi de doğrudur] Sadece işçi sınıfı mı, adanmış devrimci kadrolar da de öyleyiz!

İşçi sınıfı kapitalizme karşı sefalet biriktirdikçe, kapitalizm onun elinden asgari insani varoluşu için gerekli koşulları daha fazla aldıkça, insani etkinliğiyle ürettiği arasındaki mesafe daha fazla açılıp dünyaya ve kendisine, kendi etkinliğine daha fazla yabancılaştığında ve birden

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 43

Page 44: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

fazla “kişi” olarak yaşadığı ve her yaşadığı kişinin birbirinin davalısı olduğunu daha fazla gördüğünde reddedişi çoğalmaz, yoğunluk kazanmaz mı? Bu hangi ideolojik formasyon altında olursa olsun İSYAN edişinin başlangış noktısıdır. Reddedişi ister sabah belli bir saatte kalkmak zorunda olduğunda çalar saati kaldırıp duvara fırlatması biçiminde olsun, ister genel grev genel direniş koşullarında elinde sopa kolluk kuvvetlerinin kafasını kırma biçiminde olsun farketmiyor. İşçi sınıfının kapitalizmi reddedişi her yerdedir ve bu kendini belli bir biçim altında göstermez, göstermiyor. Kuşkusuz ki çalar saati kaldırıp duvara vurduktan sonra kalıp tıpış tıpış işine giden işçi yerine, eli sopalı düşmanının kafasını kıran işçi sınıfı yeğdir. Söylemek istediğimiz kapitalizm karşıtlığının dışa vurumunun tek biçimli değil, çok biçimli gerçekleşiyor olduğudur.

Ama işçi sınıfı bir yandan da onay verir. Her gün meta üreterek değer'i yeniden yaratan toplumsal döngüyü bizzat kendisi gerçekleştirir. Emeğinin ve emek ürününün meta oluşu daha baştan onun pragasını oluşturuyor. Kapitalist toplumsal yapının sürekliliğini sağlayan ana direkleri işçinin işçi oluşu sağlar. Sermayeyi ürettiği, paraya riayet ettiği, mübadele döngüsünü kendisi de yeniden oluşturduğu, kapitalist düşünüş biçimine sahip olduğu ve tüm değer'lerini mübadele üzerine kurduğu yerde o onay da veriyordur. İşçi sınıfı her günkü reddedişi kadar onay'ıyla da yer alır sistem içinde.

İşçi sınıfı aynı zamanda kapitalist gelişmenin belirleyicisidir. Onayı kadar reddedişiyle de öyledir. İşçi sınıfı sermayenin bir fonksiyonu olduğu kadar, sermaye de işçi sınıfının fonksiyonu halindedir. Geleneksel ve ters yüz edilmiş Marksist hareketlerdeki gibi emek ve sermaye arasındaki ilişkiyi harici bir ilişki olarak kavramaya devam edersek işçi sınıfını kendinde bir şey olarak kavramaya devam ederiz. Emek ve sermaye arasındaki ilişkiyi harici bir ilişki olarak ele almak her ikisinin gücünü paradoksal olarak büyütülmesine sebebiyet veriyor. Emeğin kapitalist biçimler içinde varolması, hem emeğin sermayeye itaatini, hem de sermayenin dahili kırılganlığını içeriyor. Emek ve sermaye arasındaki ilişkinin dahili yapısını göz ardı etmek, hem emeğin sermaye içinde zaptedilmesinin hafife alınması, hem de dahili bir çelişki olarak sermaye içinde emeğin gücünün hafife alınması anlamına gelir.

İşçi sınıfının sadece reddediyor olduğuna dair yaratılan özne tipolojisi onu daha baştan fetişleştiriyor olduğumuz anlamına geliyor. İşçi sınıfını toplumsal ilişkilerle geçirimsiz ve saf bir özneymişçesine algılamanın gerçek yaşamda hiçbir karşılığı yoktur.

Kapitalist üretimin ve bir bütün olarak kapitalist toplumun öznesi kapitalist değildir. Kararı verenler, üretim ve kapitalist toplumsal akışı biçimlendirenler kapitalistler değildir. Bunu yapan değerdir. Sermaye, yani birikmiş değerdir.

Değer yasası bilinmeden, kapitalizmden komünist temellerde nefret edilemez. Kapitalizmin fetişleştirdiği ve bizim bu fetişleşme sürecinin bir parçası olduğumuz bireysel ve toplumsal varoluşumuzu bilince çıkartılmadan kapitalizme karşı savaşamayız. Sermayenin analizini ve komünizm tanımlamalarını iç içe yapmadığımızda, bu, her şeyden önce sermayeyi doğru anlamadığımızı ele verir. Yanı sıra sermayenin hangi anlamda komünizmin nesnel temelini ürettiğini de anlayamayız, ki asıl sorun da bunu görememektir. Sınıfsal ve toplumsal koşulların bugünkü kavranışını derinleştirmenin olmazsa olmazı, sermayenin tarihsel eğilimine ve iç hareketine yakından bakmayı gerektirir. Bu eğilim ve hareket bilinmeden doğru devrimci politikalar üretilemez. İçine girilen tarihsel evrede devrimin doğasını ve görevlerini tahlil etmek, öncelikle sermayeyi tanımlamaktan geçiyor. [Komünist devrim / kapitalizm ilişkisi için bkz. “Gotha ve Erfurt Programlarının Eleştirisi ve Felsefenin Sefaleti”] Sorun, çelişkilerin birbirleriyle nasıl ilişkiye girdiklerini, nasıl yer değiştirdiklerini ve kapitalizmin bağrında gelişen komünizmin nesnel temellerini göstermektir. Sosyalist devrim perspektifi,

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 44

Page 45: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

ancak bunun üzerine oturtulmaya çalışıldığında klişe olmaktan çıkabilir.

Sermaye toplumsal sınıfları aynı anda birbirlerinin karşısına çıkartan, ama aynı anda da birleştiren bir ilişkidir. Ve bu ilişki, aynı zamanda da, gerçek emek süreçlerinin ve değerlenme / değersizleşme süreçlerinin bir birleşimini temsil eder. Dikkatle bakıldığında görülür ki, toplumsal ilişkilerin iç içe geçmişliği ve karmaşıklığı yukarıda sözünü ettiğimiz ilişkiden doğar. Bizim bu ilişkilere hem ekonomik ve siyasal sonuçları açısından, hem de toplumsal yaşama yansıyışları açısından yakından bakmamız, içine girmemiz gerekiyor. Çünkü bu ilişkilerin hiçbiri ilk kurulduğu gibi ilerlemez; sürekli bir dalgalanma halinde, inişli çıkışlı, belli bir dönem birinin, belli bir dönem de diğerinin daha etkin olduğu bir seyir izler. Sermayenin eğilimi ve hareketlerinin izlenmesi, bu ayrışma ve birleşmenin hangi zaman aralıklarında nasıl yaşanacağını önceden tüm boyutlarıyla bilmeyi mümkün kılmasa da, gelişim dinamiklerine daha yakından bakılması anlamıyla önemlidir. Taktik politikaların doğru olabilmesi sermayeye ve onun hareket eğilimine bu gözlerle bakılmasına bağlıdır.

Metalardan ve metalaşmadan söz ediyorsak dolaşımdan ve dolaşımı belirleyen ilişki biçimlerinden de söz etmeliyiz. Dolaşımı belirleyen şey kullanım değeri ve mübadele değeri arasındaki ilişkidir / çelişkidir. Meta, dolaşıma girmediği sürece hiçbir şey ifade etmez. Aynı şey metalaşma için de geçerlidir. Kapitalizmin kendi sürekliliğini nasıl sağladığını, diğer bir deyişle, sermayenin üretimi ve yeniden üretiminin nasıl gerçekleştiğini, üretimin toplumsal biçiminden çıkışını alarak fetişizmi her gün nasıl yeniden ürettiğini anlayabilmemiz için metaların dolaşım sürecine daha yakında bakmamız gerekir. Metalaşma, meta niteliği kazanan bir malın para ile alınıp satılabilir olması değildir sadece. Metalaşma, bir şeyin mal durumuna gelmesidir ve bu da ancak dolaşıma ve mübadeleye girmesiyle mümkün olur. Dolayısıyla değer'in toplumsal biçiminin görülmesi; fetişizm ya da metalaşma tespiti, metanın dolaşım içinde görülüp asıl buradan tanımlanmasını, ekonomik ve toplumsal sonuçların kökendeki kaynakları buradan gelerek düşünmemizi gerektiriyor. Bunu yapmadığımızda kapitalizm sadece nefret edilmesi gereken ve dışsal bir “şey” haline geliyor. Kapitalizme değil de sosyalizme kanaat notumuz daha yüksekse tabii!

Tam da bu noktada değer yasası, metaların düzenleyicisi ve ifadesi olarak çıkıyor karşımıza. Dolaşım geliştiği oranda kapitalizm, sadece sermayenin asalaklığını geliştirmekle kalmaz, bir yandan da yoksulluk ve yoksunluğu çığlaştırır. Böylece kapitalist üretim tarzı ve değer yasası, tüm topluma egemen olur. Artık, sadece dolaşımı ve üretimi değil, toplumsal yapının tüm ilişki biçimlerini düzenler. Kullanım değeri ve mübadele değeri arasındaki çelişki bir kez toplumsal yaşama hakim hale gelmeye başladığında değer ve değersizleşme, fetişleşme ile fetişleşme karşıtlığı toplumsal bir nitelik kazanır. Bu çelişki yeni bir düzlemin, çokça bahsedilen ama ne olduğu söylenemeyen “yeni Türkiye durumu”nun habercisidir.

Metaların dolaşımının düzenleyici ilkesi, kullanım değeri ve mübadele değeri arasındaki diyalektik ilişkidir. Meta üreten bir ekonominin genel yapısı [çelişkisi] ve bu üretim biçimine denk gelen toplumsal ilişkiler bütünlüğü, meta fetişizmi temelinde değer'in [değer yasasının] diyalektik hareketiyle anlaşılabilir. Değer yasası ve fetişizm bugünkü toplumsal ilişki biçimlerini anlamamızı sağlar. Neden öyle olmakta olduğunu, olanın altında yatan gerçek nedenleri... Bu tek tek bireyler açısından da tamı tamına böyledir. [Meta] Fetişizm ve değer yasası, toplumun nasıl olup da birey üzerinde eşyanın toplumsal şekliyle hakimiyet kurduğunu anlamamıza olanak sağlar.

Daha sonra dönmek üzere kısaca şunu da belirtelim ki, devrimci hareket ve kadrolar açısından bugün yaşanan ve çürüme olarak tarif ettiğimiz bozunumun nedeni, fetişleşmenin ve değer yasasının devrimci örgütleri iç ilişkileriyle birlikte çözmüş olmasıdır. Çürümenin bu

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 45

Page 46: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

şekli en doğru ve tam olarak fetişizm ve değer yasası ile anlaşılabilir. “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak oluşturduğumuz platform içinde, özellikle örgüt içi üretim ilişkilerinin niteliğini ve yanı sıra sınıf çalışmasının oturması gereken zemini, ekonomi politikten ve özelilkle de değer yasası ve fetişizmden gelerek tartışmaya çalışmamız şöyle “ilginç” bir karşı teoriyle engellenmeye çalışıldı. Söylenen en özlü haliyle şuydu: [mealen] “Parti-örgüt iç ilişkilerinde politik ekonomiyi bir araç olarak kullanmak, yani bu ilişkileri ekonomi politiğin dilini-kavramlarını ve perspektifini kullanarak çözümlemeye çalışmak yanılsamalara yol açar ve doğru değildir.” Siyaset ile ekonomi, ekonomi ile üretim ilişikleri, üretim ilişkileri ile değer, değer ile üretici güçler, canlı emek ile değer, örgüt ile fetişizm ve daha başka birçok konunun içsel bağlantılarını kopartmaya ve özelinde birçok şeyi belirleyen temel bir etmen olarak fetişleşmiş ilişkilerin deşifrosyonunu ve değer yasasının hangi düzeyde nasıl işlediğini gözlerden uzak tutma çabasının başka bir adıydı bu ve esasen de Marksizmle yakından uzaktan ilgisi yoktu. Platform bileşeninin ağırlığı, bu antimarksist yaklaşım ile nasıl bir Marksizme sahip olunduğundan bihaberdi. Ki, TİKB'nin [örgütün] fetişleştirilmesinin asıl temelinin bu çarpık Marksizm anlayışından ileri geldiğini değer yasası içinden temellendirirmeye çalışırken, eleştirilerimizin hiç birisine doğru düzgün tek bir yanıt alamamış olmamız manidardır.

Fetişleşmenin tüm biçimlerini yıkmaya yönelik cesaret gösterilemiyorsa, değer yasası anlaşılmamışsa, yadsınıyorsa en başta burjuva toplumuna karşı komünist bir savaşımdan söz edilemez. Fetişizm karşıtı bilincin oluşturulması kapitalist değer'i ortadan kaldıran bir mücadele düzlemiyle iç içe gelişir ve bu da öncelikle üretim ilişkilerinde bir farklılaşma zeminini yaratmakla başlar.

Değer yasası niçin önemlidir? a) Değer yasası kişiler arasındaki toplumsal bir ilişki biçimidir.b) Değer yasası [kapitalist] üretim sürecini belirleyen bir ilişkidir. c) Değer yasası maddi bir şekli hesaba katan bir ilişkidir.

Marx değer yasasının kapitalist toplumda kişiler arasındaki toplumsal üretim ilişkilerinin ifadesi olduğunu söyler. Sermaye, değer yasasını sadece metalara değil, daha özel bir meta olan emek gücüne de uygular. Bugün emek gücü de bir meta ise ve değer yasası tarafından belirleniyorsa, ve değer'in biçimi toplumsal üretim ilişkilerinin de ifadesi ise, değer yasasını ve ona karşı savaşımı politikalarımızın merkezine almamız gerekir. Bu, bu kadar nettir!

Değer, toplumsal yaşamın tüm görünümlerini düzenlemeye başladığında, kapitalizm önceki durumundan çıkıp yeni bir düzleme girmiştir. Bugün artık kullanım değerinin mübadele değerine, canlı emeğin ölü emeğe tepkisi insanlar arası ilişkide de görülebilecek olgunluğa geldi. Gerçekten de değersizleşme sadece metaların değil insanların da en büyük çelişkisi durumundadır. Canlı emek-ölü emek karşıtlığı, ölü emeğin canlı emeği sürekli ketlemesi, engellemesi ve ona hakim olmaya çalışması, çelişkinin, dün belki görülemeyen, ancak bugün apaçık bağıran yönlerindendir. Nasıl değerlenme geniş ölçüde değersizleşmeye karşı mücadele içinde gelişiyorsa, kullanım değerinin özerklik eğilimi de değerin ona el koymasına, müdahalesine karşı bir tepkiyle koyar kendini ortaya. Tarihsel bir perspektif olarak komünizm, sermayeyi canlandırıp devindiren bu çifte hareketin bütünlüğünden yola çıkılarak kavranabilir. Ve komünizm üretimin ve tüm toplumsal-bireysel ilişkilerin değerden kurtarıldığı bir ilişkidir her şeyden önce.

Demek ki, komünist bir savaşım düzleminin [programın] özniteliği, her şeyden önce değeri ortadan kaldıran bir üretim sürecinin örgütlenmesini, buna geçişi ifade eder. Bu açıdan, eğer bunu kapitalizm içinden gelerek, onun içinden geçerek gerçekleştireceksek, kullanım ve

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 46

Page 47: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

mübadele değerlerini birleştiren ilişkileri, bu ilişkilerin maruz kaldıkları dönüşümü, bu dönüşüme yol açan etmenleri, fetişleşmenin tüm görünümlerini net bir şekilde ortaya koymamız ve tüm bunlara karşı savaşmamız gerekiyor. Değer yasası bilinmeden, ona karşı savaş açılmadan komünist devrim gerçekleştirilemez. Değer yasası bilinmeden, ona karşı savaş açılmadan komünist olunduğu da, “Proletarya Sosyalisti” olunduğu da iddia edilemez.

Burjuva üretim ilişkileri, toplumsal üretim sürecinin en son uzlaşmaz karşıtlıktaki biçimidir. Kapitalizmin Türkiye'deki gelişme düzeyi sadece emek ve sermaye arasındaki çelişkiyi yoğunlaştırarak yaygınlaştırmamış, aynı zamanda üretken emeğin toplumsal üretim süreci içindeki konumunu da farklılaştırmıştır. Üretken emek, değer üretim alanını ortaya koyan emek biçimi olarak düne göre daha yoğun bir biçimde ölü emeğin tahakkümüyle karşı karşıyadır. Kapitalizmin iç işleyişi ve çelişkileri canlı emek–ölü emek, kafa emeği–kol emeği, kullanım değeri–mübadele değeri arasındaki ilişkileri de öncekine göre farklılaştırıyor ve bunlar, üretim sürecinin ve toplumsal ilişkilerin bütününe daha fazla sirayet ederek kendi sonuçlarını yaratıyor.

Kapitalist üretim örgütlenmesini ve burjuva toplumsal yaşamı fetişleşmiş ilişkiler temelinde değer yasası yönetmektedir.

Kapitalist üretimin örgütlenişini değer yasası belirlerÜretimin düzenleyicisi olarak değer

Değer yasası kapitalizmin örgütlenme biçmini belirleyen temel faktördür. Kapitalist sistemin kendini sürdürebilmesi için sahip olması gereken iç dengeyi değer yasasının işleyişi belirler. Toplumsal emeğin hangi düzeyde ve nasıl dağılm göstereceğini, işsizliği, artı-değer üretim kapasitesini, kriz döngülerini, ücretlerin işçi sınıfı içerisinde nasıl dağılım göstereceğini, sermayeler arası rekabetin hangi boyutta ve nasıl işlediğini, yoğun emek sömürüsünün hangi sektörlerde gerçekleşeceğini, diğer bir deyişle işçi sınıfının patlama noktalarını belirleyen, değer yasasının işleyişidir. Eğer gerçekten kapitalizmi yıkmak gibi bir derdimiz bulunuyorsa, onun nasıl işlediğine bakmamız gerekmez mi? Karşımızdaki düşman hareket halindedir, canlı bir organizma için hareket zorunluluğu neyse, kapitalizm de aynı şekilde ayakta kalabilmek için hareket etmektedir.

Kapitalist toplumsal yapının hareket yasalarını bir nedenle bile olsa iyi bilmek zorundayız. Düşmanımızın nasıl hareket ettiğini, hangi noktalardan nasıl saldıracağını, bize en güçlü göründüğü yerde aslında en zayıf halde olduğunu, işçi sınıfına saldırısını yoğunlaştırdığında aslında bunun kırılganlıklarının sonucu gerçekleştiğini, sınıf çatışmalarını bizzat sisteminin yeniden organizasyonu için bir dinamik olarak kullandığını ve bunu nasıl yaptığını bilmemiz gerekiyor.

Üretimin ve toplumsal emek dağılımının düzenleyicisi olarak değer yasasının oynadığı rolü Marx Kapitalin I. cildinde gelişmiş haliyle ortaya koymuştur: “İşyerinde orantılılğın tunç kanunu, belli işlevlerde belli sayıda işçinin bulunmasını zorunlu kılar, işyeri dışında, toplumda çeşitli sanayi dalları arasında üreticiler ve üretim araçlarının dağılımında raslantı ve keyfilik büyük rol oynar. Farklı üretim dallarının sürekli olrak bir denge durumuna doğru meylettikleri doğrudur: ziraa bir taraftan, meta üreticisi, belli bir toplumsal isteği karşılamak için bir kullanım değeri üretmek durumunda iken ve bu isteklerin boyutu niceliksel olarak farklılık gösterirken, yine de, bunlar arasındaki orantıyı düzgün bir sistem haline getiren bir iç ilişki mevcuttur ve bu kendiliğinden gelişen bir sistemdir; diğer taraftan, emtianın değer yasası en

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 47

Page 48: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

nihayetinde toplumun mevcut çalışma zamanının ne kadarını belli bir emtia sınıfına harcayabileceğini belirler. Ancak, değişik üretim dallarının denge durumuna gelme yolunda gösterdiği bu sürekli eğilim, bu dengenin durmadan bozulmasına karşı bir tepki şeklinde kendini gösterir.”

Aynı düşünceyi Marx Kapitalin III. Cildinde de işlemeye devam eder: “Toplumsal emeğin dağılım ve ürünlerinin karşılıklı olarak birbirini bütünlemesi ve değişimi, toplumsal mekanizma içine sokulması ve emir altına girmesi, tekil kapitalistlerin tesadüfe bağlı ve karşılıklı etkisiz davranışlarına bırakmıştır. Ancak, tekil ajanlar bir içsel kanun, kör bir doğa kanunu olarak, değer yasası etkisini burada gösterir ve rastlantısal dalgalanmalar ortasında üretimin toplumsal dengesini sürdürür.”

Ekonominin değişik dalları arasında emeğin orantılı bir dağılımı olmadan, meta üreten bir ekonomi ayakta duramaz. Emeğin sözünü ettiğimiz orantılı dağılımı sadece meta üreten toplumun tam da temelinde yer alan derin içsel çelişkilerin geçici de olsa üstesinden gelinirse gerçekleşebilir.

İşlemekte olan bir sistemin kendi içinde bizzat kendi işleyişine karşı gelişen bir tepki olarak kazanmaya çalıştığı iç dengeyi sınıf çatışmalarının yoğunluk kazandığı kesitlerde daha net gözlemleyebiliriz. Ama öncelikle bunun için işçi sınıfına ve sınıf mücadelesine solgun bir tabloya bakar gibi bakmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. İşçi sınıfı sermayeye karşıtlığı kadar, üretimi ve üretm içinde yer alış biçimiyle kapitalist toplumsal yapının bileşenlerindendir.

Bu açıdan proletarya için olduğu kadar sermaye sahipleri için de birbirinden bağımsız olma durumu söz konusu değildir. Üretim sürecini ve sınıflar arasındaki ilişkinin biçimi [çatışmanın boyutunu] belirleyen, Marx'ın sözünü ettiği, orantılılğın tunc kanunu, orantıyı düzgün bir sistem haline getiren iç ilişki, kör bir doğa kanunu olarak, değer yasasıdır.

Örneğin sınıf çatışmalarının yoğunluk kazandığı evrelerde yukarıda sözünü ettiğimiz yasa nasıl işler? Çatışmanın hem bir nedeni, hem de bir sonucu olarak değer yasasının nasıl işlediği somut görünümleriyle kavranabilir mi?

Kavranabilir. Fakat bunun için kaba bir sermaye ve sömürü analizi ve sınıf mücadelesi anlayışı yerine kapitalist sömürünün gerçekte nasıl gerçekleştiğine ve gerçekleşirken sistemin kendi iç dengesini yeniden nasıl sağlayabildiğine, bu dengeyi sağlayabilmek için nasıl bir sisteme sahip olduğuna daha yakından bakmamız gerekir.

Diğer bir deyişle mesele tek başına artı-değer sömürüsüne karşı olmak gerektiğini söylemekle ve dar anlamda buna karşı mücadele etmekle bitmiyor, çünkü kapitalizm, üretim, dolaşım ve yeniden üretim döngülerine sahip bir şekilde, her adımda sistemsel iç dengelerini kurmayı başararak, bir süreç olarak işliyor. Sadece ekonomik açıdan değil, siyasal-sosyal-kültürel, bir bütün oarak toplumsal açıdan da, sistemsel sürekliliğin sağlanmasına dair birçok enstrumanı aynı anda ve aynı bütünlükte devreye sokabiliyor. Kapitalizmin iç dengelerini yeniden kurmayı başarabildiği nokta, onun başarısı değil, bizim işçi sınıfı olarak sahip olduğumuz, aslında olm(a)dığımız bilinç ve mücadele düzeyimiz ile ilgili.

Kapitalist üretim örgütlenmesinde meta üreten işçilerin ürettikleri ürünün piyasada üretilen diğer ürünlerle neden, hangi düzeyde ve nasıl bir ilişkiye geçtiği ve bunun sonuçları kaba hatlarıyla da olsa bilinmelidir. Yani işçi sınıfının üretiminin piyasa koşullarında kazandığı değer'in niteliğine dair proleter farkındalığa ihtiyacımız var. İşçi sınıfı üretiyor ve üretirken sömürülüyor ama, ürettiği nasıl oluyor da kendi dışında bir şey haline geliyor ve kendisini

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 48

Page 49: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

egemenlik altına alıyor? Diğer bir deyişle emeğin toplumsal karakterini, emeğin kazandığı değer'in toplumsal şeklini bilmeliyiz. Üretilen ürünün piyasada satılması, ürünün değer şeklini, yani toplumsal işlevini kökten değiştiren faktördür. Proletaryanın üretiminin, yani piyasada emtia olarak dolaşıma giren emek ürününün ve emeğin başka emek ürünleriyle ve emeklerle neden ve nasıl eşitlendiğini bilmeliyiz. Kapitalizm farklı emek türlerini piyasada eşitleyerek emeğin somut niteliğini neden ve nasıl ortadan kaybedebiliyor, eşitlenme ne anlama geliyor, sistem bunu nasıl gizleyebiliyor ve tüm bu durum işçilerlerde ne tür bir bilinç biçimine karşılık geliyor?

Emeğin somut şeklinden soyutlanarak farklı emek türlerinin piyasada eşitlenmesi, metaların birbirleriyle mübadelesi ile gerçekleşiyor. Mübadele bir eşitlenme eylemidir ve tersi de doğrudur. Kapitalizmin işgücünü de metalaştırdığı düşünülürse, burada eşitlenen aynı zamanda ve aynı yoğunlukta emeklerdirde. Sorun aslında tam da burada başlıyor. İşgücünün ve işçi sınıfının ürettiği şey'in gerçek niteliklerinden, sahip olduğu toplumsal-insanal yararlılıktan, yani kullanım değerinden soyutlanması, piyasa koşullarında mübadele değeri özelliği kazanması. Kapitalizm emekleri eşitliyor çünkü işçi sınıfının ürettiğiyle ortaya çıkan ürünü gerçek niteliklerinden arındırmak zorunda. İşçilerin ürettiğini toplumsal yararlılık için değil, kar elde edebilmek için diğer ürünler ve emeklerle mübadeleye sokarak eşitliyor. Toplumsal-insanal yararlılık temelinde değil, kar ve sömürü düzeyini arttırmak için gerçekleşen üretim, işçilerin emeğiyle ortaya çıkarttığı ürünün bir mübadele aracı olarak kullanılmasıdır. Kapitalizm mübadele aracı kılamadığı her hangi bir şeyden kar elde edemez ve bu olmadığında varolamaz. Bu eşitlenmenin belli bir parasal karşılığının olduğunu bir an için kenara bırakırsak; böylece işçilerin ürettiği herhangi bir şey'deki farklı emekler ortadan kayboluyor kaybolmasına ama asıl üretilen şeyin gerçek niteliğidir ortadan “kaybolan”. Emek ve emek ürünü herhangi bir şey haline geliyor! İşçi sınıfının piyasa koşullarında mübadele değeri kazanan üretimi, diğer bir deyişle emek, üretilen başka ürünlerle, yani belirli bir emeği belirli bir emekle eşitlenmesi temelinde varolabiliyor. Her şey ve herkes piyasada alınıp satılabilir bir duruma getirilerek eşitleniyor. Sömürü koşullarının eşitlenmesiyle eşitleniyor. Mübadelenin bu boyutu, belirli bir emeği belirli bir emeğe bağımlı kılan özsel bir noktadır. İşte, kapitalizmin işleyişi tam da budur, tüm emeklerin gerçek niteliğinden arındırılması, eşitlenmesi, soyutlaştırılması, üretimin toplumsal-insanal yararlılıktan arındırılması, emeklerin birbiri karşısında değersizleştirilmesi, birbiri karşısına çıkartılarak rekabete zorlanması, işçinin işçi için flu-görünmez bir fenomen haline gelişi, işçilerin sadece kendi emek ürenlerinin değil, kendillerinin de soyut bir nitelik kazanması! Kapitalist işleyişte emeğin bu toplumsal niteliği-rolü [soyut emek] anlaşılmadan, değer'in, yani bu anlamıyla işçi sınıfının üretiminin aldığı toplumsal biçimin nasıl olup da her türlü fetişizmin [şeyleşme, herhangi bir kimse ya da şey haline gelme, piyasada dolaşıma giren kendi emek ürünümüzün bizat kendimizin efendisi olması] temelini oluşturduğunu ve bunun sadece işçinin emek ürününe değil, kendisine de -emeğine- yabancılaşmasının, kendisini kendisi dışında bir şey olarak görmesinin nereden çıkışını aldığını yeterince doğru anlayamayız. Görüldüğü gibi piyasa ve piyasa koşullarında eşitleme, bu anlamda her türlü sınıfsal ve toplumsal eşitsizliğin kaynağını oluşturuyor. Burada emeklerin toplumsal yararlılık açısından değer'lenmesi yoktur, homojen insan emeği dıştalanır ve her şey ve herkes metalaştırılarak kar aracına dönüştürülür. Bizzat kendini bir kar aracına dönüştürmeyen işçi toplumsal yaşamda varolamaz, yaşayamaz. Dolayısıyla da toplum üyeleri arasında ve işçi sınıfının kendi içindeki eşitsizlik mübadelede ortaya çıktığından, mübadele toplumsal yaşantımızın ve toplumsallaşma biçimimizi doğrudan etkiliyen en temel faktörlerden birisidir. Mübadele kapitalist eşitsizliğin eşitlenmesidir. Mübadele eşitsizliğin eşitlenerek gizlenmesidir. Mübadele somut insan etkinliğinin soyutlaştırılması, sömürülme eşitliğinin kapitalistlerce işçi sınıfına başka bir yol yokmuşçasına bahşedilmesidir.

İşçi sınıfının neden başka işçi kesimlerini dışlayarak yok saydığının, neden rekabet ettiğinin,

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 49

Page 50: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

işçi sınıfının bir kesiminin farklı işçi kesimlerinin gerçekleştirdiği grev ve direnişlere neden ilgisiz kaldığının, aynı sorunları yaşıyor olmalarına karşın neden bütünsel ve hak alıcı bir hareket geliştirilemediğinin, ve bütünde de işçi sınıfının sahip olduğu iç engellerinin nedenlerini biraz da buralardan gelerek anlamamız gerekmiyor mu? Ne yaşıyor olduğumuzun bilincine varmak için yaşadığımız sorunlara sadece kendimizden gelerek tanımlamak proletaryaya ait bir özellik değildir. Üretimimizin kazandığı değer'in toplumsal niteliğine daha yakından bakarsak orada kendi gerçekliğimizin de yansımasını görmekte zorlanmayız. Orada sadece üretim süreci açısından değil, toplumsal-sosyal yaşamımızın tüm kesitlerinde, bizzat kendimizin ürettiği, tüm bilincimizden bağımsız olarak, mübadele temelinde [geniş anlamıyla] en başta kendimizi sonra da karşımızdaki sınıf kardeşlerimizi nasıl metalaştırdığımızı görmekte zorlanmayız. Orada bireysel yararlar getirsin diye giriştiğimiz rekabetin aslında bizi köleleştiren sistemin ayakta durabilmesinde nasıl başat bir rol oynadığını, rekabet ettikçe sömürülme kapasitemizin arttıyor olduğunu görmekte zorlanmayız. Kapitalizmin bize sömürülme özgürlü için dayattığı eşitlenme, aynı kuyunun içinde birbirimizin celladı olduğumuzu görmeyelim diyedir. Kendimizi dışımızdaki işçi kesimleriyle birlikte tanımlamaya çalışırsak olan biteni daha iyi kavrayabiliriz. Burada mesele kavramlar ve onlara hangi gerçekliklerin atfedildiği değil, teorik bir sorundan bahsetmiyoruz, yaşamın bugünkü somutluğu, yaşadıklarımızın dolaysız gerçekliğidir.

Kapitalistin sadece kendi sektörü üzerinden değil diğer sektörler üzerinden de kar ettiği gerçeği sadece bir sermaye kesimi tarafından değil birçok sermaye kesimi tarafından sömürüldüğümüz anlamına geliyor. Bunun sonuçlarını bügün ağır ve güvencesiz çalışma, yaşam koşullarımızın daha da dibe batması biçiminde yaşıyoruz. Artı-değer sömürüsü, emeğimizin toplumsal karakteri, değer'in aldığı biçim, mübadele ile eşitsizliğin eşitlenmesi-eşitsizliğin gizlenmesi, somut emek yerine soyut emek, insanal-toplumsal yararlılık yerine sermaye için üretim, fetişizm... Yukarıda sözünü ettiğimiz bütünsel ilişkinin kavranması sadece işçiler için değil, kapitalizmi yıkmayı önüne koyan komünistler açısından da çok önemli. İşçi sınıfına, kendimize, bir bütün olarak kapitalizme, çerçevesini kaba hatlarıylada olsa çizmeye çalıştığımız bütünsellikten bakmaya çalışmazsak, ne yaparsak yapalım bizi sömüren, geleceksiz bırakan, ağır-güvencisiz-kuralsız-esnek çalışmayı dayatan, intihara sürükleyen, yalnız bırakan, depresyona sokan, dengesizleştiren, kendimizi bırakalım başkaları için, kendimiz için bile anlaşılmaz kılan ve aslında bir bütün olarak hayatı çekilmez kılan durumlara karşı yeterince etkin bir karşı koyuş gerçekleştiremeyiz.

İşçilerin emeğinin kolektif niteliği ve örneğin farklı alanlardaki kapitalistlerin birbirlerine bağımlılığını oluşturan durum işçi sınıfının sahip olduğu önemli bir güçtür. Kapitalistler genel bir kural olarak ayakta kalabilmek için sadece kendi altlarında çalıştırdıkları işçileri değil, başka sektörlerde çalışan işçilerin de ürettikleri artı-değere el koymak zorundadırlar. Bir kapitalistin cebini esasında işçi sınıfı ve işçi sınıfının ürettiklerinin değer'e dönüşmüş hali oluşturursa, burada kapitalistin cebinden değil, işçi sınıfının sahibi olduğu kolektif cepten söz etmemiz gerekir. Kapitalistler birbirlerinin ceplerine ellerini uzattıkları, daha doğrusu bunu yapmak zorunda kaldıkları an, [ki bu kapitalist işleyişin doğası gereğidir çünkü meta üreten kapitalist ekonomi, dengenin sürekli olarak yıkıma uğratıldığı bir sistemdir] kapitalist sistemsel yapının üzerinde yükseldiği denge durumları geçici türbülanslar yaşar. Bu krizdir. Siyasal durumlara da bağlı olarak bozulan ekonomik dengelerin [ya da tersi] kimisi oldukça büyük, kimisi de hissedilmeyecek düzeyde küçük sarsıntılar yaratır toplumsal yaşamlarımızda. Üretim süreci dengesizleşir. Emek biçimleri ve üretim çıktıları birbirini sürekli dıştalar ve değersizleşmeye zorlar. Bozulan dengelerin yarattığı dengesizliğin hissedilememesi sözünü ettiğimiz bağımlılık ilişkilerinin [değer ve fetişizm] yeterince anlaşılamamış olmasından çıkışını alıyor. Dengesizliğin küçük sarsıntılar şeklini alması da buradan geliyor zaten. Bu işçi sınıfının verdiği, -daha doğrusu vermediğimiz- tepkiyle ilgili. Eğer belli kesitlerde kapitalist işleyiş

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 50

Page 51: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

sürecinde oluşan dengesizlikleri doğru bir biçimde ve özellikle de zamanında görebilirsek, o sarsıntılar kapitalistler için küçük sıyrıklarla atlatılan geçici durumlar biçiminde değil, kelimenin gerçek anlamıyla geçiştirilemeyen kabuslara dönüşür ve bu durum proletarya için çalışma ve yaşam koşullarında kazanım elde etmek demektir. Sistemin yaşayacağı dengesizlik hallerini, yani krizleri önceden görebilir, belli bir ön hazırlık içinde olarak krizin sonuçlarına karşı değil, nedenlerine karşı savaşım verebiliriz. Burada dar ideolojik algılamaları bir kenara bırakıp, bunu bilimsel temelde değer yasasının belirlediği bütünsel üretim sürecine, kapitalist üretim anarşisinin ve aşırı üretim krizlerinin değer yasası ile ilişkisine, değer yasasının oluşturuduğu göreli ekonomik dengeye ve bunun nasıl gerçekleştiğine, değer yasasının sektörel açıdan artı-değer sömürüsünü hangi düzeyde yoğunlaştırdığına, değer yasasının toplumsal emek gücünün orantısal dağılımını ve işsizliği nasıl etkilediğine, piyasa koşullarında mübadele ile meydana gelen eşitlenmenin değer yasası tarafından nasıl gerçekleştirildiğine ve bunun toplumsal sonuçlarına, toplumsal işbölümünün ve eşitsiz gelişmenin değer yasası ile olan dolaysız bağlantısına, meta dolaşım süreçlerinde değer yasasınca kullanım değerinin karşısına mübadele değerinin nasıl ve neden çıkartıldığına, fetişizmin değer'le, değer'in de fetişizmle ilişkisine yakından bakmamız gerekir. Diğer bir deyişle işleyen bir süreç olarak kapitalist sisteme daha yakından bakmalı, iniş çıkışlarını görebilmeli, iç süreçlerine hakim olmalıyız. Kapitalistler için sarsıntıyı ancak ve ancak böyle yaratabiliriz. Kapitalizme o sarsıntıyı yaşatabilecek tek güç de işçi sınıfının devricmi kolektif güçü ve devrimci kolektif bilincidir. Dolayısıyla da tüm dikkatimizi işçi sınıfının kapitalistlerle daha doğrudan karşı karşı geldiği süreçlere yoğunlaştırmalıyız. Kapitalistler açsından bu tip dönemler tıpkı büyük bir şeyi yutmuş bir yılanın bir süre haraketsiz kalması gerekiği için savunmasız olduğu durumlara benziyor.

Komünizmin çarpık algılanışının tipik göstergesi: değer yasasının reddiDeğer yasasına karşı savaşım, proleter sosyalist kopuş ekseninin ağırlık merkezini oluşturur

Meta fetişizmi ve değer yasasına karşı savaşımın siyasal ve örgütsel anlamı çok boyutludur. “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak kurduğumuz platformdaki iç ilişkilerin niteliğini belirleyen fetişleşmiş ilişkiler ve değer yasasıydı ve bizler asıl buna savaş açılması gerektiğini ifade etmeye çalıştık. Bu yapılmadığında bırakalım yeni bir düzleme geçmeyi, çürümenin önüne geçilemeyeceğini, hali hazırdaki çürümenin somut görünümlerini ortaya koyarak, anlatmaya çalıştık. Kopuşa, değer yasasına karşı komünist temelde savaş açarak başlamak gerekiyordu. Ama fetişizm ve değer yasasına sadece iç ilişkiler açısından değil, işçi sınıfına giderken de, faaliyet anlayışının önceki biçimlerinin berhava edilmesi açısından da savaş açılmalıydı.

Değer yasası ve fetişizm sorunu eksen adıyla ortaya koyulan bakış açısının hiçbir yerinde geçmiyor. Biz, bu noktada, ekonomi–politikten ne anlaşıldığını, çıkarımların nasıl yapıldığını sorduysak da, birçok şeyde olduğu gibi bu konuda da doğru düzgün hiçbir açıklama alamadık. Değer yasası, birkaç yerde, o da uyarına geldiği şekilde, en fazla “etkimesini artıran değer yasası” olarak ifade ediliyor. Bu ifade yanlıştır. Çünkü, zaten kapitalizm gelişmesini fetişizmin ve değer yasasının etkimesinin artmış olduğu koşullar üzerine oturtur. Yani kapitalizm gelişir ve değer yasası arkasından gelerek gelişmeye başlamaz. Bu, kapitalizm ile değer yasası arasındaki ilişkiyi, üretim ve değer, üretkenlikle karlılık arasındaki ilişkiyi hiç anlamamış olmak, hatta ilişkiyi tersten kurmuş olmak demektir. Türkiye'de kapitalist gelişmenin hız kazandığı kesit '90'ların başıdır. 2011'de olduğumuza göre aradan geçen 21 yıl boyunca, eksen yazarına göre değer yasası “etkimesini” henüz arttırmaktadır. Biraz Marksist ekonomi

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 51

Page 52: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

politik bilgisi olan birisi bunun doğru olmadığını görür ama bu “Proletarya Sosyalistleri” için bir şey ifade eder mi o ayrı! Ama evet, kapitalist işleyişi ve onun açıklanmasını, “fetişizm” ve “değer yasası” dışında düşünüyorsak, yani '71 kuşağının tipik sermaye çözümlemelerinden kopamamışsak, işçi sınıfına hala eskisi gibi bakıyorsak, sınıf mücadelesinden devrimci kadroların etkinliğini anlıyorsak, o zaman “emek–sermaye çelişkisi temeldir”, “artı-değer sömürüsü ve metalaşma yaygınlaşmıştır”, “proletarya toplumsallaşmış, toplum proleterleşmiştir” dememiz proleter sosyalist bir perspektif için yeterlidir. Bu açıdan da Marksist teorinin temel taşı olan değer yasasının reddedilmesi ve politikaların odağına alınmamasının sonucu olarak, kapıdan kovulduğu düşünülen küçük burjuva halkçı devrimcilik ve onun TİKB'de de simgelenen programatik ifadesi, bacadan bile değil, aynı kapıdan içeriye geri alınmıştır. Ve hatta, aslında “kapıdan kovulan bir şey yok” demek daha doğru bir ifade olacaktır.

Eksen yazılarında değer yasası ve meta fetişizminden hiç bahsedilmemesi karşısında asıl sorulması gereken soru şudur: “Komünizmin ışığını düşürmek” adı altında sahip olunduğu söylenen komünist perspektif nasıl oluyor da kapitalizmin ruhunu oluşturan ve komünizmin asıl savaşacağı şey olan değer yasasından hiç bahsetmiyor! Kullanım değeri ile mübadele değerinin çelişkili birliği olan meta komünizmde yok edilmeyecek midir? Komünizmin en önemli çıkış noktası, insanı özgürleştirmek amacıyla değerin tasfiye edilecek olması değil midir? Öyleyse? Çok çok basit bir ifadeyle, değer yasasına karşı komünist savaşımı neden başlatmıyoruz? Nedenleri derin... [bkz. “Komünist programın devrimci niteliği: değer yasasına karşı savaşım” bölümü.]

Değer yasasının reddedilerek onun basit bir ekonomi-politik çıkarımı olarak algılanmasının diğer bir sonucu da çözülen Sovyetlerden doğru derslerin çıkartılamamasıdır. Tarihsel bir deneyim olarak, ama sadece deneyim olarak değil, komünistlerin eleştiri ve özeliştiri konusu olarak Sovyetlerde sosyalizmin neden çöktüğü ve kapitalizme dönüldüğü açıklanabilmiş değildir. Hiçbir siyasi çevrenin böyle bir çalışmasının olmaması manidardır. Sorunun parti bürokrasinin devlet aygıtını ele geçirmiş olmasıyla açıklanması tipiktir. Oysa Sovyetlerin çözülmesine en belirleyici etmen 'değer yasası'nın sosyalizmde de işlemeye devam etmesiydi. Kuşkusuz Sovyetlerde işleyen değer yasasının kapitalizmde işleyen değer yasası ile aynılaştırmak doğru olmaz. Ancak özellikle Lenin'den sonra temel Sovyet işletmelerinin meta üretmekten bahsettikleri ve toplumsal işbölümünü bu doğrultuda biçimlendirdiklerini söyledikleri ve ABD pragmatizmine karşı Sovyet iş bitiriciliğinden söz ettikleri ve bundan sosyalizm adına övünmeye başladıkları yerde Marx ve Engels'ten gelerek eleştirilmesi gereken özsel noktalar bulunduğu açıktır. TDH Sovyetlerin neden çözülmüş olduğuna buradan gelerek bakmaz, çünkü onun ufkunda değer yasası, değer yasasının belirleyiciliği, ve ona karşı savaşım düzlemi yoktur. Sovyetler deneyimini her siyasal çevre kendi dar algısı doğrultusunda açıklamaya çalışıyor. Ezberler tekrar ediliyor. Yaşanan deneyimden doğru düzgün en ufak bir ders çıkartamamış geleneksel Marksist hareketin bugün eskiyi tekrar edip durmasında ve daha da dibe batmasında şaşıracak bir şey yoktur.

Meta fetişizmi ve değer yasası ne Leninizmi yadsır, ne de militan yeraltı devrimciliğini. Fakat kabul edilmediği yerde, tüm örgütü -hatta tüm örgütleri- çözüp bir kenara fırlatmışsa da “TİKB biziz” denilmeye devam edilir. Çünkü artık bu noktada TİKB de kendinde bir 'değer'e dönüşmüştür. Fetiş karakteri kazanmış ve burjuvazinin tıpkı devrimin kendisini metalaştırmayı başardığı gibi, metalşan devrimin meta örgütlerinden birisi olarak TİKB'den tam da bu meta değerinden dolayı vazgeçilememektedir.

Değer yasasının yadsınarak görmezden gelinmesinin, ideolojik olduğu kadar, örgüt iç ilişkileri

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 52

Page 53: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

açısından da önemli nedenleri bulunuyor. Öncelikle, değer yasasının ne olduğuna, nasıl işlediğine, insanlar arasındaki ilişkileri nasıl düzenlediğine baktığınızda, komünizm ile taban tabana zıt olduğunu görmekte zorlanmazsınız.

Komünizm, en temelde, değer tarafından belirlenen üretim ve ilişkilerin ortadan kaldırılması hedefine sahiptir. Kapitalizm karşıtlığı, politikalar ve ilişkiler anlamıyla, dükkanın tabelası olarak durmayacaksa, yani önceki antifaşist halkçı zemin içinden değil de, sosyalist devrim perspektifi içinden konuşacaksak ve her şeyi bunun üzerine oturtacaksak fetişizm ve değer yasasına karşı savaşımın siyasal–örgütsel anlamları da kendiliğinden çıkar ortaya. Yeni düşmanımız burjuva demokrasisi deyip kapitalist ekonominin ve toplumsal ilişkilerin işleyişinin ruhunu oluşturan değer yasasını pas geçmek bu açıdan sadece eksensel bir zaaf değildir. Hapishane Defterleri'nde Gramsci sorunun kaynağına parmak basıyor ve bize de “budur” diyerek Gramsci'yi selamlamak düşüyor: “Birlik, insanla madde [doğa-maddi üretim güçleri] arasındaki çelişkilerin diyalektik gelişmesinden doğar. Ekonomide birleştirici merkez noktası, değer ya da emekçi ile sanayideki üretim güçleri arasındaki ilişkidir. Değer teorisini yadsıyanlar kaba ve bayağı bir materyalizme sürüklenirler. Böyleleri, makineleri kullanan insanları bir yana iterek, değişmez ve teknik sermaye olarak, değer üreticisi diye makineleri ileri sürerler.” Gerçekten de öyle! Eksen yazılarında üretim araçlarının içine insanın da katılmış olması sadece basit bir dil sürçmesi miydi? İnsanın araçsallaştırılmasının bu ürkütücü boyutunun komünist bakış açılarının içine sızarak ele geçirmiş değer yasası ile ne düzeyde ilişkisi vardır acaba?

Sorun, Türkiye'de küçük burjuva devrimci demokratik zeminden kopamamışlığın, ekonomi politikten gelmeyen teori yapma biçimindeki sakatlığın, teorinin hala daha ideolojikleştiriliyor oluşunun, eski devrim önderleri tarafından teorinin çarpıtılarak istendiği gibi gösterilmesinin devam ediliyor oluşunun ve bu anlamda yeni diye ortaya koyulanların hala melez oluşunun göstergesidir. Ama sadece bunlar da değil! Tüm Marksist ekonomi – politik literatürün “bilinmesine” karşın fetişizmin ve değer yasasının kabul edilmemesinin bir nedeni de, yıllardır devam eden örgüt içi konumların, rol modellerinin devam ettirilmek istenmesi noktasında gösterilen tarihsel dirençtir. Evet, değer yasası her yerdedir, her şeyi belirlemektedir. “Poleter Sosyalist Kongre Delegeleri” platformu içinde, bırakalım etkimesini arttırmış olmasını, yapılanlar ve söylenenlerin de bir kez daha kanıtladığı gibi, platform değer yasası tarafından istila edilmiştir.

Gerçekten de değer yasasının kişiler arasındaki üretim ilişkilerini [Marx] belirlemesi bakımında ayrı bir önemi bulunuyor. “Poleter Sosyalist Kongre Delegeleri” platformu içinde, fetişizmin ve değer yasasını kabul etmeyenlerle eski konumunu sürdürmeye çalışanların, emekleri değer olarak birbirine tokuşturanların, kanaat önderi rolüne soyunanların, bireyciliği en fazla göze batanların, kolektif deyip kolektifi asla dikkate almayanların, ve hatta kolektifi tehdit edenlerin, örgütü kendi kişisel mülkü olarak görenlerin, tüm kolektife kendini dayatanların, çok konuşup hiç iş yapmayanların, bürokratlaşmışların, yoldaşlarımızın canlı emeklerini sömürenlerin, bu emekleri konumunu güçlendirmek için kullananların bir ve aynı olması tesadüf olabilir mi? Tesadüf değil! Değer yasası, kişiler arasındaki üretim ilişkilerinin ve elbette ki kişilerin öncelikle kendileriyle kurdukları ilişkinin biçimini ele verir. Ve değer yasasına karşı komünist savaşım verilmediği, verilmesi gerekliliğinin reddedildiği durumda, yani değer yasasının hakim olduğu bir yerde, bırakalım kolektif düzeyde gelişen ve geliştiren ilişkileri, pisliğini içimize akıtmak için tetikte bekleyen, bizi çürütebildiği oranda ayakta kalabilen, hani şu bildiğimiz vahşi kapitalizm ve onun bilinçli ve bilinçsiz uşakları vardır.

Kopuş sürecinde değer yasasının kavranması ve ona karşı siyasal ve örgütsel düzeyde bir savaşım düzlemine geçilmesi elzemdir. Yeni bir program ve tüzük aynı zamanda bu temel

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 53

Page 54: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

noktanın da üzerine oturmalıdır, oturacaktır.

///

3. Kopuş ve kopuş sürecinde sahip olmamız gereken bakış açısı. [Stratejik–taktik perspektif]

– Kurucu kongre platformunun oluşturulması, zamanlaması, nasıl oluşturulacağı.– Güç toplama taktiği ve taktiğin komünist niteliği. İşçi sınıfı içindeki yoğunlaşma

noktaları, öncelikler.– Kopuş sürecini yürütecek merkez organ belirlemesi, nasıl oluşturulacağı, organın

tanımı ve delegelik ölçütleri.

Maddi güçlerin gelişme aşaması: komünist iradenin şafak kızıllığıdır

Bugün önceki örgütsel yapıların çevreselleşerek fiilen çözüldüğü, çözülmemiş görünenlerinin bile sadece görünümlerini korudukları bir tablodur karşımızda olan. Örgütlü olan ile olmayan, devrimci olan ile olmayan, önder ile kadro, kadro ile kitle arasındaki farkın ayırt edilemediği bu durumun, hiçbir düzeyde sürdürülebilirliği kalmamıştır. Kapitalist yaşam ve düşünüş tarzı her düzeyde hakim hale gelmiş, değer yasası, fetişizm, metalaşma ve metalaşan ilişkilerin yoğunluğu toplumsal çözülmeyi arttırmış ve sınıfsal, siyasal hoşnutsuzluk birikimi artmış olsa da, ne yapacağını bilememenin yarattığı umutsuzluk derinleşmiştir. Siyasal açıdan rüzgarın ters yönden estiği, fiili tasfiyeciliğin devrim güçlerini çözdüğü, örgütsüzlüğün yaygınlık kazanarak çeşitli gerekçelerle teorize edildiği, gerçekten bir şeyler yapılabileceğine dair inancın en alt düzeye indiği, doğru ile yanlışın her yönden birbirine karışarak olağanüstü bir güvensizliğin, özgüvensizliğin ve kafa karışıklığının hüküm sürdüğü bir ortamda yepyeni temelde kapitalizmle savaşım düzlemini ileriye taşıyarak sistemin karşısına bir güç olarak çıkmak ve bu sürecin üzerine oturacağı komünist bir örgütün oluşturulması imkansız mı gerçekten? “İmkansız olmasa da zor” denilecektir. Evet, çok değil, çok çok zor.

İtkisini komünizmin özgürlük dünyasından alan bir sınıf hareketinin ve aynı zamanda komünist bir partinin oluşumu için, koşulların yeteri düzeyde olgunlaşıp olgunlaşmadığını komünistlerin kendilerinden ve yaşadıkları iç süreçlerden yola çıkarak değil; kapitalizm, kapitalizmin gelişme düzeyi, bu düzeyin yarattığı ve yoğunlaştırdığı ekonomik, sınıfsal, siyasal, toplumsal çelişkilerin bütünlüğünden gelerek açıklamak zorundayız.

Çağımız, emperyalist kapitalizm ve proleter devrimler çağıdır. Kapitalizm, emek ile sermaye, burjuvazi ve proletarya arasındaki uzlaşmaz çelişkinin ifadesidir. Kapitalist sistem artı-değer sömürüsü üzerinden varolur. Fakat kapitalizmin çelişkisini ifade eden şey, sadece artı-değer sömürüsünün yoğunluğunun artmış olması, meta egemenliği, ücretliliğin genelleşerek proletaryanın saflarını genişletmesi ya da mülk edinmenin özel biçimi ile aynı zamanda yoksulluk, yoksunluk ve işsizliğin büyümüş olması çelişkisi değil, aynı zamanda üretimle değer, üretkenlikle karlılık arasındaki uzlaşmazlığın da çelişkisidir.

Türkiye'de kapitalist gelişme, ölü emeğin [üretim araçları] canlı emeği [işçiler] sömürme ihtiyacının giderek yükseldiği bir zemin içinden ilerliyor. Kapitalist üretimin bugünkü yapısı, değer / değersizleşme sorununun, sadece ekonomik açıdan değil, toplumsal açıdan da büyüyeceğinin çıplak gözle dahi görülebilecek göstergelerine sahip. Gerçekten de Türkiye'deki kapitalist gelişme, kapitalist üretim sürecini oluşturan unsurların hepsini iç içe geçirmiş durumda. Artı-değer üretimi, dolaşım mekanizmaları, tüketim, kâr oranları, para sermaye,

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 54

Page 55: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

ticarî sermaye ve diğer süreçlerin bütünü daha fazla birbirine bağlanmış durumda. Bu bağlanmayı belirleyen ise, üretim tarzını düzenleyerek dünya genelinde hakim kılan değer yasasıdır. Değer; ölü emek ile canlı emek, mübadele değeriyle kullanım değeri arasındaki uzlaşmazlığın ifadesiyse, değerin, mülk edinmenin özel biçimiyle büyütüldüğü yerde, üretenler ve bunlardan yararlanamayanlarla, asalaklaşarak tüm toplumsal zenginliklere sahip olanların uzlaşmaz karşıtlığı daha net görünür olmaya başlar.

Soyut emeğin [toplumsal emek] genel ifadesi olan değer, bizatihi canlı emeğin biricik düşmanı olarak, toplumun mutlak efendisi hâline gelmiştir. Bu, emek üretkenliğinin ve üretici güçlerin gelişme / gelişmişlik düzeyini gösterdiği kadar, kapitalizmin asalak ve çürüyen karakterini de gösteriyor. Bu koşullarda kapitalist üretim örgütüne karşı mücadele, dünya düzeyinde daha bütünsel bir karakter kazanıyor. Kapitalizm, tarihsel bir eğilim olarak değer yasasının etkisini güçlendirmek zorunda oluşuna paralel olarak, karşısında dikilip çatışmak zorunda olduğu devasa güçleri de biriktirerek ilerliyor. Toplum proleterleşmiş, proletarya toplumsallaşmıştır. Sermaye, gelişimi yoluyla, dünyayı toplumsallaştırmıştır. Emekçilerin ücretlilere dönüşmemiş olduğu yerlerde bile, herkes kapitalist pazara bağlanmış bulunmaktadır.

Ne var ki, proletaryanın toplumsallaşmış oluşu, üretken emeğin genelleşmiş olduğu anlamına gelmiyor. Türkiye'de kapitalizm geliştikçe canlı emek ile ölü emek, üretken emek ile üretken olmayan emek de, çelişkinin içsel dinamiği olarak, giderek daha fazla karşıtlaşmaya, birbirini dıştalamaya başlıyor. Proletaryanın artı-değer üreten ve artı-değer sömürüsüne maruz kalan bir sınıf oluşu, onun tüm bölükleriyle birlikte kavranmasını zorunlu kılarken, kapitalist üretimin bugünkü yapısının emek türlerini birbirinin karşısına daha fazla çıkarttığını görmezden gelmememiz gerekiyor ve durumu tek başına proletaryanın rekabete sokulması içinden açıklama kolaylığına düşmemeliyiz. Emek türlerinin birbirleri karşısına daha fazla çıkarılması durumu, bir yanda proletaryanın içinde rekabeti daha fazla körüklerken, bir yandan da emek süreçlerinin birbirleriyle daha içsel bir ilişki içinde varolmak zorunda olduğu yeni bir üretim yapısına geçiş zorunluluğunun arka planı olarak işliyor. Yeni sektörel oluşumlar ve sektörlerin giderek daha fazla birbirlerinin içine geçmesi, üretimin genel yapısının yaşadığı dönüşüm ve aynı dönüşüm içinde proletaryanın da kolektif kimliğinin genelleşmeye başlayarak toplumsallaşması... Bu açıdan ekonomik ve toplumsal yaşamın öznesi artık bireyler değil, bütünlüğü içindeki toplumsal yapıdır. Emeğin, kapitalizmin önceki varoluşlarından farklı olarak, olağanüstü düzeyde toplumsallaşması ile bugün insanlık, kolektif bir bireydir, kolektif öznedir. Proletarya, kolektif emekçi olarak toplumsallaşmıştır.

Temel çelişki, son tahlilde, üretim ilişkilerini [sermaye ve değer] üretici güçlerin [üretim araçlarının yani sabit sermayenin] ve emek gücünün karşısına çıkartır. Değer yasası verili bakış açılarını, eksik, yanlış, kuru, bildik, tek düze ve sürekli aynı şeyi tekrar edip duran çözümleme tarzlarının dışına çıkmaya zorluyor. Bu açıdan da, “yeni” kavram setleriyle hali hazırdaki bakış açılarının ilgisini kapitalist gelişmenin farklı boyutlarına çekmeye çabalamaktayız. Değer yasası bu açıdan sadece bakış açımızı genişletmekle kalmayacak, doğru noktalardan kalkış sağlayabilmemize ve bütünsel bir sınıf stratejisinin oluşturulmasına olanak sağlayacaktır.

İleriye doğru atılmaya çalışılan her devrimci adımın kapitalist barbarlığa gerek kalmadan bizzat devrim-sosyalizm-komünizm adına hareket edenlerin elleriyle burjuva toplum sunağına yatırıldığı bu tarihsel kırılma - çözülme süreci içinde esas savaşım; geleceğin mutlak taşıyıcısı yeni bir sınıfın doğum sancılarıyla, bu doğumu korkularıyla engellemeye, yok saymaya çabalayan, tarihsel olarak artık gericileşmiş güdülerle hareket eden,

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 55

Page 56: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

bugüne ve geleceğe hükmetmeye çalışan tüm eski yapı ve zihniyet[ler] arasındadır. Diğer bir deyişle “üretim ilişkileri ve üretici güçler” arasındaki çelişkinin giderek daha şiddetle gerildiği, ve ileriye doğru, proletarya lehine soluk almanın tarihsel olarak artık kaçınılmaz olduğu zamanların öngünlerindeyiz.

Marx, herhangi bir sorunun kendisinin, ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi koşulların mevcut olduğu ya da gelişmekte bulunduğu yerde ortaya çıktığını söylerken kastetmeye çalıştığı tam olarak şuydu: proletarya bugün ileriye doğru eski kabuğunu kırarak hareket etmekte zorlanıyorsa bu sizi yanıltamamalıdır, çünkü proletaryanın yaşadığı sorun, sorunu çözüme bağlayacak maddi güçlerin gelişme aşamasına da tekabül ediyor...

Proletarya, içinden geçtiğimiz, kendisinin ve komünist nesnelliğinin genişlediği ve geliştiği bu dönemde, tarihte daha önce defalarca olduğu gibi kendini kendi saçından tutup kaldıracak gücü biriktiriyor. Kendini kendi saçından tutup kaldırabilecek güce sahip tek sınıf proletaryadır. Bu güç, onun komünist eylemidir. Üzerine basacağımız zemin, Türkiye'de önceki ara durumdan çıkılarak yeni bir işçi sınıfının doğuyor olduğu gerçekliğidir. Ve evet, Türkiye devrimi maddi güçlerin geliştirme aşamasındadır...

Ne var ki hava öyle kolay yarılabilecek gibi değil. Kapitalist sistem sadece ekonomisi, siyaseti ve bir bütün olarak üstyapı kurumsallaşmasıyla toplumsal dayanaklarıyla da önceki duruma göre daha güçlü. Gerçekten de bugünkü en büyük düşmanımız, sadece büyük sermaye, ya da kapitalizmin hissettiğimiz belli görünümleri midir? Hayır. Aynı zamanda işçi sınıfı içerisindeki o büyük kayıtsızlık ve umutsuzluk yığıntısıdır. Zaten aksi halde sermaye varolabilir miydi?

Türkiye'de kapitalizmin hakimiyetinin gelişmesi karşısında, mücadelenin yeni düzlemi farklılaşmış, mücadele edilmesi gereken konular artmış ve yoğunlaşmıştır. Yeni koşullar, mücadelenin bütünsel ve stratejik bir temelde yürütülmesini zorunlu kılıyor. Burjuvazi bize mücadeleyi parçadan yürütme lüksünü artık tanımıyor. Zor olan tam da bu noktada başlıyor. Önceki dönemlerin nesnelliğine göre biçimlenmiş bilinç biçimlerimiz, yeniyi, hakim hale gelmekte olanı kavramakta zorlanıyor. Geçiş süreci her düzey ve düzlemde olağanüstü bir anomali yaratmış durumda. Neoliberal dönüşüm, hız, zaman ve mekan parametrelerini kökten değiştirmiş, önceki dönemlerin tek biçimli ve doğrusal düzlemi, yerini iç içe geçmiş, geçtikçe de karmaşıklaşmış bir düzleme terk etmiştir.

Böylesi kaotik geçiş dönemlerinde zor olan, eskinin tahakkümünden kurtulacak devrimci varoluş çizgisini geliştirmek, ayakta tutmak ve sağlamlaştırmaktır. Toparlandığını düşündüğünüz anda dağılıyor, bittiğini düşündüğünüz anda aslında yeni başlıyor! Böylesi geçiş süreçlerinde kurucu önderliğin, her düzeyde kurucu konumlanmanın önemi ayırt edicidir. Karşımızdaki düşmanla ancak onu tanıyorsak savaşabiliriz. Faşist diktatörlük koşullarında düşman keskin sınırlarla karşımızdaydı. Elle tutulabilir, gözle görülebilirdi. Burjuva liberalizmi, ve aynı anlama gelmek üzere burjuva demokrasisi, dün karşımızda olanı bugün içimize sokmuştur. Dün karşımızdaki düşman, bugün içimizdedir! Ancak burjuvazinin bu hakimiyeti, aynı zamanda onun en zayıf noktasını oluşturur. Çünkü, tarihsel bir eğilim olarak, üretici güçlerin gelişmesinin belli bir aşaması, üretim ilişkilerinin sürekli engellemesiyle karşılaşır. Toplumsal üretim biçimlerinin değişmesini beraberinde getiren dinamik de buradan doğar. Fakat, kapitalist çelişki tek başına üretim alanını kapsamıyor bugün. Yeni düzlem, artı değer üretimini tüm toplumsal yapı ve ilişkilere taşımış, fabrikalar bacasız da olmaya başlamıştır. Kapitalizm, çelişkilerini toplumsallaştırmıştır. Toplumsal bütün, kapitalizmle giderek daha fazla çelişmektedir. Ve kapitalist toplumsal üretim biçiminin içindeki çelişki, onu yıkacak koşulları da doğurmaktadır. Bu, komünistler açısından iradenin şafak kızıllığıdır.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 56

Page 57: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Geçiş süreci anomalisinden çıkış

Dışardan bakıldığında kaotik bir görünüm kazanan durum, kendi içinde ileri ve geri yönlerin yer yer iç içe geçtiği önceki dönemin anomalisinden çıkmaya başlıyor. İç kutuplaşmalar giderek artıyor, birbirlerini kutuplarına iten atom parçacıkları daha da aktifleşiyor... Bu, maddenin iç yapısı gereği, artık varlık yokluk durumuna tekabül eden keskin bir savaşımdır ve önceki gibi bir göreli denge durumuna artık bir daha dönülemez. Burada, maddenin iç yapısında önceki dönemdeki göreli farklar göreli olmaktan çıkmaya başlar.

“Poleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak kurduğumuz ayrı platform içinde eski–yeni ilişkisindeki önceki denge durumuna geri dönülmeye çalışılmış, eskinin de eskisine yer açılmış, eskiden kopulmak istenmemiştir. Tartışmaların odak noktası, faaliyetin yürütülüşünde önceki varoluş biçiminden en küçük bir farklılaşmanın olamamasından da çok, farklılaşma yaratma ihtiyacının hissedilmiyor oluşuydu. Biçimsel düzeyde yaşanan ayrışma, söylem düzeyinde yeniyi barındıran sloganları bir kenara koyarsak, eski ve çürümüş dediğimiz diğer platformla içeriksel yönden aynı zihniyet dünyasından besleniyordu. Bizim açımızdan bu durum, kopuş sürecinde verilmesi gereken mücadeleyi yoğunlaştırmış oldu sadece.

Eğer bugün Türkiye devrimci hareketi ve onun teorik önderleri tarafından, emperyalist kapitalizmin geçirdiği tarihsel dönüşüm görülememiş, görülemeyerek eskide ısrar edilmiş, tarihin gelişim yasaları, yaşanmış olaylar, örgütlerin sahip oldukları gerçek tarih, işçi sınıfı hareketinin tarihsel eğilimi ve ihtiyaçları ve daha başka bir sürü konu, bilimsel temelde değil de keyfi bir biçimde ele alınıp eğilip bükülmüşse, ve teori dar siyasal, dar örgütsel ve ideolojikleşmiş muhalefetçiliğin aptal amaçları için kullanılır hale getirilmişse ve en önemlisi de artık burjuva demokrasinin kulvarında kapitalist sisteme içkinleşmiş, onun bir parçası olmuş teorik çıkarsamaların komünizm yerine konulduğu trajik bir geçiş yaşanıyorsa, burada artık tarihsel olarak Marx ve Engels'in Feuerbach, Proudhon, B. Bauer, Lassalle ve Genç Hegelciler'e -vd.- ve Lenin'in Bernstein, Plehanov, Kautsky, Buharin'e -vd.- ve bir bütün olarak komünist yeraltı devrimcilerinin türlü görünüm altındaki bilimsel komünizm karşıtı tasfiyecilere ve özünde Marx'ın da daha 1848'de gördüğü ve savaş açılması gerektiğini söylediği “içimizdeki karşı devrimcilere” karşı verdikleri gibi bir savaşım bütünlüğünden söz edilmelidir. Komünist özgürlük ütopyasının ve onun savaşımının kendi değer yasasını üretmekten kurtulamadığı keskin mi keskin bir geçiş dönemindeyiz. Her çağın aklı ve vicdanı olmuş olan komünistlerin neredeyse benliklerini bile yitirmiş göründükleri şimdiki zamanlar, en zor zamanlar!

Felsefi ve elbette pratik düzeyde, dönüşüm sürecini kendi dışında bir şeymiş gibi gören, komünist partinin [ve elbette ki onun kadrolarının] devrimci işçi sınıfı hareketinin hem meyvesi ve hem de önkoşulu olduğu diyalektiğini reddeden, diğer bir deyişle, işçi sınıfının içine girip onun organik bir parçası haline gelmeden “oldum” diyerek ortalıkta gezinen, kendi nesnel, tarihsel durumuna ve öznel pozisyonuna bakmaksızın dönüşüm sürecini başkalarının yaşaması gerektiğini düşünen anti diyalektik idealist zihniyetle cepheden bir savaşım sürecinin başlatılması gerekiyor. Bu nokta “Poleter Sosyalist Kongre Delegeleri” platformunun içinde aynı zamanda şişmiş ego'ların ve megalomaninin hem tıbbi hem de siyasal anlamdaki boyutlarıyla savaşım verilmesi gerkiyordu. Burada gerek şişmiş ego'ların ve gerekse de megalomaninin varlığı farklı mülkiyet biçimleriyle yakından ilişkilidir. Ve makam mülkiyetlerinin terk edilmek istenmemesi tam da değer yasası üzerinden açıklanmalıdır. “Değer ile mülkiyet kopmasızca birbirine bağlıdır” diyordu Marx ve ekliyordu Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı'da “Mülkiyet başkasının işgücünden serbestçe yararlanma yetisidir”! Bu yetinin platform içinde kırılması gerekiyordu. Kuşkusuz ki bunu kırma yöntemi,

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 57

Page 58: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

kolektifin, bireyin kendini dayatmasına karşı kesin tutum almasıydı. Bu olmadı, olamadı. Kişinin kendini örgüte dayatabildiği yer, geçmiş hurafelerin devam ettirilerek yeniden üretilebildiği ve bunun belli bir insan kitlesi tarafından hala karşılık görebildiği yerdir. Kopuş, önceki süreçten devralınmış ve kişisel olmaktan çok ideolojik bir anlayış üzerine oturan özel mülkiyetin [makam mülkiyeti] kırılması ile başlamalıydı. Grundrisse'de Marx, “Özel mülkiyet, değişimin egemen olduğu bir toplumda insanı nesneyle birleştiren ilişkinin özel biçimidir.” diyor. Tam da bu yüzden kapitalist değer tasfiye edilmeksizin özel mülkiyeti tasfiye etmek boş bir hayaldi ve kopuş sürecinde doğru başlama noktası değer yasasına karşı savaşın siyasal ve örgütsel hattını oluşturmaktı. Bu hat oluşturulmadan ne yapılırsa yapılsın kopuş sağ-la-na-maz! İşte, “Ne oldu da böyle oldu?” sorusunun tam karşılığı budur. Engellenen, izin verilmek istenmeyen şey, değer yasasına karşı savaşımın siyasal ve örgütsel boyutlara sıçrama isteğiydi. O zaman hiç kimsenin kaçacak en ufak bir deliği kalmaz, eksenden isteyen istediğini anlamaz, herkesin kendi kafasına göre bir ekseni olmaz, kimse kimseyi eksen sahibi olmamakla suçlayamaz, bizzat eksenin kendisi daha gündeme girdiği andan itibaren fetişleşmez, makam mülkiyetleri tek tek bireyler tarafından değil kolektif tarafından sorgulanmaya başlanır, komünist özneleşmeye gerçek bir adım atılır ve belki de en önemlisi, bugüne hakim olmaya çalışan geçmişin hayaletleriyle hesaplaşılırdı.

Geçmişin bütün rol modellerinden, hurafelerinden sıyrılmadan kopuş başlayamazdı, başlayamaz. Daha önce defalarca denenmiş kopuş hamlelerinde, yapılmaya çalışılanın gerçek içeriğinin gizlenebilmesi için tarihsel anımsamalara gereksinim duyuluyordu ve kişiler ve onlara bağımlılık tam da bu noktada yeniden devreye giriyordu. Oysa bu süreçte kopuşun kendi içeriğini gerçekleştirebilmesi için bırakılmalıydı ki ölüler kendi ölülerini gömsünler!

Kopuşun eski ile asla uzlaşmadan keskinleştirilerek yürütülmesi gerekiyor. Bu ise tek başına iradi bir mesele değildir. Etkin irade, politikaların komünist niteliğine içseldir. Geldiğimiz nokta aynı zamanda önceki denge durumlarının bozulduğunun ve eskisi gibi sürdürülemediğinin de göstergesi. Fakat bu durumu sadece dar anlamda biz değil, bir bütün olarak proletaryanın kendisi yaşamaktadır. Bugünkü nesnellik artık devrimci varoluşun oluşturulmuş önceki dengeler üzerinden sürdürülebilmesine olanak tanımıyor. “Ya, ya da” keskinliğinde olan bu süreçte değişim sürecinin ve ihtiyacının içsel dinamiklerini arkamıza alarak ilerlemeliyiz: bu kurucu temelde daha güçlü bir pratiktir. Eskiye ve tüm görünümlerine karşı daha cüretkar bir savaşımdır. Nesnel olarak artık istense de, önceki denge durumlarına geri dönülebilmesinin imkanı kalmamıştır.

Aşağıdan ve yukarıdan hareketin vektörel bileşke oluşturması

Gerçekten de, bugün dönüşüm ve kopuş süreci nasıl yürütülmek zorundadır? Tek başına yukarıdan aşağıya mı, yoksa aşağıdan yukarıya doğru bir hareket tarzıyla mı? “Poleter Sosyalist Kongre Delegeleri” platformunda 6 ay süren tartışmalarımız boyunca en önemli noktalardan birisi de buydu. Bizim savunduğumuz, içerisinden geçilen tarihsel geçiş sürecinde aşağıdan ve yukarıdan hareketin vektörel bir bileşke oluşturması gerektiğiydi. Bunu tarihsel olarak zorunlu kılan etmenler anlatılmaya çalışıldı.

Devrimci hareket bugün kişilere varana değin çözülmüştür diyorsak dönüşümün itici momenti tek başına yukarıdan gelinerek sağlanamaz. Çünkü çözülme, aynı zamanda üzerine basılan sınıfsal, siyasal, toplumsal zeminin artık olmadığı ve bu anlamda da önceki önderlik biçim ve vasıflarının yitirilmiş olduğu anlamındadır. Ve devrime önderlik etmeyi isteyenlerin dönüşümünde gerçek maddi dönüştürücü, işçi sınıfı, işçi sınıfının kapitalizme karşıtlık

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 58

Page 59: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

anlamıyla ürettiği ve bugünkü “üretim ilişkileri ve üretici güçlerin” dönüşümünde içeriliği artan komünizmdir. Bir dönem profesyonel devrimcilik yapmış olanlar için dönüşümün itici gücü, maddi hayatın iç dinamiklerinden gelmek zorundadır.

Devrimci hareketteki tahribatın büyüklüğü, varolan eski ve bugüne yanıt vermeyen kemikleşmiş alışkanlıklar, yıllara yayılmış metal yorgunluğu da düşünüldüğünde geçirilmesi gereken dönüşümün boyutu büyüktür. Bu, öznenin toplumsal sınıfsal dönüşümünü hiçbir zaman kendi kendine, kendisinden gelerek, maddi dönüştürücü etmenin bizzat kendisi olarak gerçekleştiremeyceği anlamına gelmez elbette. Fakat bu, içinden geçtiğimiz dönemin özellikleri açısından ve devrimci hareketin çözülmesinin niteliği açısından ele alındığında bugünkü koşullarında imkansız değilse de, çok zordur. Böyle bir dönüşüm anlayışı, parçada kalmaya ve eskiye dönmeye mahkumdur. Tarihsel geçiş koşullarında ve devrimci hareketteki geriye doğru çözülmenin bugünkü boyutları düşünüldüğünde, dönüştürücü gücü maddi hayatta ve daha da özelinde işçi sınıfında değil de, dar anlamıyla kendisinde bulmaya çalışanlar idealist değillerse de, aldatıcı bir iradi görünüme sahip kaba materyalisttirler. Bugünkü koşullarda içeriden ve dışarıdan hareketlerin birliği ile ilerlenmek zorundadır.

Ne var ki, dönüşümün itici momenti tek başına aşağıdan gelinerek de sağlanamaz. Bu bildiğimiz anlamıyla kitle kuyrukçuluğu, siyasal ve örgütsel kendiliğindencilik ve demokratizm olur. Marx ve Engels'in Alman İdeolojisi'nde dedikleri anlamda, işçi sınıfı, kapitalizmin her türlü değersizleştirmesine karşı tarihsel ve güncel anlamda değerlenme isteğini ortaya koyar ve bu aynı zamanda komünizmi ve onun maddi temellerini üretmektedir evet, ama bu, işçi sınıfının kendiliğinden bilinci doğrultusunda, kendi kendine sahip olabileceği bir bilinç değildir. İşçi sınıfı komünizmin önkoluşlarını üretimde yer alış biçimiyle gerçekleştirmektedir, ama bu onun bilincinin dışındadır. [Kendiliğinden bilinç]

Tek başına aşağıdan hareketin siyasal ve örgütsel kendiliğindencilik, nihilizm, pasifizm, kitle kuyrukçuluğu ve demokratizm anlamıyla devrimci hareketteki örnekleri biliniyor. Tek başına yukarıdan gelmeye çalışan yöntem ile, tek başına aşağıdan gelmeye çalışan yöntemlerin hazin akıbetleri... Türkiye'de ve dünyada bu iki yöntem ideolojik ayrımlar oluşturur. TİKB'nin tarihi, bu anlamda, bir uçtan diğer uca savrulmanın tarihidir. Yaşadığı, hem birincisinin hem de 2000'lerden sonra artan oranda baskınlaşan ikincisinin sonuçlarıdır.

Aşağıdan ve yukarıdan hareketin vektörel bir bileşke oluşturması kuşkusuz ki zordur. İşin esası, bu aynı zamanda mücadeleyi tek biçim ve boyuta indirgeyerek belli bir alanda hapsetmiş TDH'nin, devrimci demokrasinin ve antifaşist halkçı devrimciliğin alışık olmadığı bir tarzdır. Bu, en başta önderlik anlayışının ve bir bütün olarak devrimci varoluş biçiminin farklılaşmasını gerektirir.

Komünistlerin bugün işçi sınıfının kendiliğinden bilinci içinde erimeden onun özdeneyimleriyle buluşmaya ihtiyacı var. Bu ihtiyaç çok yakıcı. Sadece yaşanan yabancılaşmanın kırılması açısından değil, asıl, işçi sınıfının kapitalist üretim biçimi ve bugünkü örgütlenme içindeki konumu açısından; diğer bir deyişle maddi gerçekliği,-kendine komünist dememesinin hiçbir önemi yok bu bahiste- kapitalist üretim biçimiyle giderek daha fazla çelişen, değer yasasına karşı direncini daha fazla ortaya koyma tarihsel itkisine sahip nesnelliğinin maddi temelinin kavranması ve harekete geçirilebilmesi açısından acildir bu ihtiyaç. [bkz. “Proletaryanın değişim diyalektiği ve işçi konseyleri / konsey tipi örgütlenme” bölümü]

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 59

Page 60: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Komünizmin başladığı nokta

Düzlem farklılaştı diyoruz. Kapitalist üretim, değer yasasını üretim ve toplumsal yaşamı düzenleyen temel ilke haline getirmiştir ve komünizm, bu maddi temelin nesnelliği üzerine oturur [Marx]. Proletaryanın [canlı emek] kapitalist üretim süreci içindeki hareketi, bizim ona atfettiğimiz ideolojik ve ahlaki anlamların dışında, kapitalizmin ve onun üretim biçiminin karşısındadır. Kapitalizm geliştikçe işçi sınıfının onunla çelişkisi yoğunlaşır ve giderek çelişkinin içeriği, üretim biçiminin temellerinin değiştirilmesine yönelir. Marx, kapitalist üretim biçimi ve bu anlamda sermayeyi analiz ederken, komünizmi, işçi sınıfının verili ideolojik ya da siyasal bilincine dayanarak ortaya koymadı. Yani, işçi sınıfı komünist bakış açısına sahip olursa kapitalizm kendi karşıtını, yani komünizmi üretir demedi. Kalkış noktası kapitalist üretimin ve sermayenin tarihsel hareketi, bu hareketin iç çelişkileri ve bu çelişkilerin, üretimin gelişmiş toplumsal yapısından yola çıkarak kendi kendini değersizleştirme eğiliminin güçleneceğiydi. Bu nesnel temel, komünizmin başladığı yerdir. Elbette bu, siyasal iktidarın [proletarya diktatörlüğü] kendiliğinden geleceği anlamında değildir. Ya da işçi sınıfının bu koşullarda kendiliğinden bilincinin üzerine kendi kendisine çıkacağı anlamında da değildir. Zaten kapitalist üretim ilişkileri ve değer yasasının-meta fetişizminin belirleyici olduğu hali hazırdaki durumda, işçi sınıfının sermayeye ve burjuva ideolojisine bilinçsel, ruhsal bu bağımlılığında, bunun dışına kendiliğinden çıkması beklenebilir mi?

Kapitalist üretim sürecini, üretimin yeni temelde örgütlenişini ve değer yasasının toplumu düzenleyen faktör olmaya başladığı noktadaki nesnelliğini bilmemiz gerekiyor. Bu nesnellik, tarihsel olanakları ve biriken gücü ifade ediyor. Bu durum, küçük burjuva devrimcilerinin değil ama, komünistlerin proletaryayla kurması gereken ilişki biçimini kökten farklılaştırıyor. Aşağıdan ve yukarıdan hareketin vektörel bir bileşke oluşturması bu anlamda “işçi sınıfı hareketi ile sosyalist hareketin kaynaşması”dır ama bu, anlaşıldığı ve daha önceki süreçte yürütülmeye çalışıldığı şekliyle, “İşçi sınıfı hareketinin sosyalist hareketle kaynaşması” biçiminde bir çarpıklık ve tek yanlılık şeklinde değildir. Kapitalizmin gelişmesi karşısında işçi sınıfının değişen nesnelliği Leninist dışardan bilinç yaklaşımını yadsımaz. Hatta tam da Lenin'in 1905'ten sonra Rusya'da kapitalist nesnel koşullar değişmeye başladığında dediği şu gerçeklikle daha da pekişir: “İşçi sınıfı içgüdüsel olarak, kendiliğinden sosyal demokrattır.” Evet, kapitalist ekonominin bugünkü düzeyi, üretimin örgütlenişindeki içsel dönüşüm, değer yasasının hakimiyeti, işçi sınıfının yapısını, işçi sınıfının toplumsal nesnelliğini değiştirmiştir. İşçi sınıfı, üretimin bugünkü örgütlenişinde, bu maddi koşullarda, kendiliğinden komünisttir. Ve bu noktada kendiliğinden bilinci bugünkü ekonomik, siyasal, toplumsal, sosyo-kültürel koşulları göz önünde bulundurarak yeniden tanımlamalıyız.

Proletarya, devrim içindeki toplumsal ilişkidir

Mücadelenin bütünlüğü, sadece siyasal iktidara karşı savaşmayı değil, aynı siyasal iktidarın toplumsal temelleriyle de savaşmayı gerektiriyor. Devrimci işçi sınıfı mücadelesini geliştirerek büyütecek olan, siyasal ve toplumsal iktidara karşı savaşımın bütünsel düzlemde yürütülmesidir. Bu da belli bir devrimciler topluluğunun değil, her şeyden önce kitlesel bir temelde, kitleleri esas alan ve kitlelerin dövüştüğü bir mücadele hattıdır. Denilecektir ki, kitlelerin dövüşmesine kim karşı çıkar; istenen bu değil midir zaten? Kapitalizmin gerçek yaşamdaki sonuçlarına karşı mücadele, tek başına bu sonuçların bilincinin kazandırılması çabasıyla değil, [ki kitleler zaten bu sonuçların bilincindedir ve kapitalist sisteme karşı alternatif sahibi olmadan da kitlesel temelde dövüşür, dövüştü.] asıl kapitalizme karşı gerçek,

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 60

Page 61: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

elle tutulur bir alternatifin proletaryanın kendisinden geçtiği bir koşulda mümkün olur. Gerçek yaşamdaki sonuçların doğurduğu ve en önemlisi de kapitalizmin bu sonuçlarına karşı savaşımında işçi sınıfının kendi toplumsal alternatifini harekete geçirerek / yaratarak ilerlediği bir dövüş... Proletarya bu anlamda tek tek işçiler, ya da kitleyi oluşturan yığınlar değil, aynı zamanda ve her şeyden önce [devrimin içindeki] toplumsal ilişkidir. Sermayenin de her şeyden önce engellemeye çalıştığı şey bu toplumsal ilişkidir.

TDH'de en kaba halde bile bulunmayan sosyalizm propagandası artık tamamıyla bir kenara bırakılmış, ne dediği ve istediği belli olmayan, ona da karşı çıkan, buna da karşı çıkan, ama ne istediğini söyleyemeyen, -çünkü esasında kendisi de bilmiyor!- sistem içi liberal muhalefet çizgisi tutturulmuştur. Proletaryayı örgütleme iddiasında olanlar açısından proletaryanın kavranışındaki sorun, çıkışını komünizme olan uzaklıktan almaktadır.

Proletaryanın devrim içindeki toplumsal bir ilişki olarak algılanmamasının farklı bir tezahürü “Proletarya sosyalistleri” içinde de görülebilir. Sosyalist işçi demokrasisi, işçi sınıfına belletilmesi gereken bir şey olarak anlaşılıyor. Daha baştan bir ezbere ve fetişe dönüşmüş durumda. Bu tarz bir dışardan bilinç taşıma işçi sınıfını sorunun kendisine yabancılaştırır, yabancılaştırıyor. Leninist dışarıdan bilinç taşımanın bu en kaba şekli işçi sınıfının organik bir bileşeni olmayı daha baştan engeller. Bir yanda işçiler vardır, bir yanda da her şeyi bilen ve bilgisiyle ışık saçan devrimciler! Sosyalist işçi demokrasisi, gerçek maddi yaşamdaki somut karşılıklarıyla ve toplumsal bir ilişki biçimi olarak değil de, bir politika olarak bavul gibi taşınması, konuşulması, sohbet edilmesi, öğretilip birkaç sloganla ifade edilmesi gereken bir “şey” olarak algılanıyor. Değişmesi gereken düzlem tam da bu noktada başlıyor.

Proletaryayı algılamanın bu biçimi dar ideolojik bakışın sonucudur. Bu tür bir devrimci varoluş, tüm iyi niyetli, devrimci, iradi çabasına karşın gizli bürokratizmin ve bürokratların ürediği noktadır aynı zamanda. TDH'den ve onun geleneksel yaklaşımından kopamamışlık olarak Leninist dışarıdan bilinç taşımanın en kaba versiyonudur. Oysa işçi sınıfına dışarıdan taşınacak bilinç, sadece teşhir amaçlı değildir. Bu bilinç bir bütün olarak burjuva demokrasisi, fetişizm ve işleyen değer yasasının da dışından olmalıdır. İşçi sınıfına dışarıdan taşınacak bilinç aynı zamanda onun devrim içindeki toplumsallığının da harekete geçirilmesini amaçlar. Komünist bilinç tamı tamına budur.

Siyasal ve toplumsal iktidara karşı savaşımın bütünlüğü, mücadele yöntemindeki temel eksen farklılaşmasıdır. Bu, öncelikle politik söylem düzeyinde kökten bir farklılaşmayı gerektirir. Mücadele ve örgütlenme düzlemindeki bu farklılaşmada, işçi sınıfının kömünist özneleşmesi, siyasal iktidar hedefiyle birleştirilerek yürütülmek zorundadır. İşçi sınıfının komünist özneleşmesi, toplumsallığının maddi biçimlerini yaratması ve yönetmeyi öğrenmesi anlamına gelir. Bu, önderlik anlayışından, ihtiyaç duyulan kadro yapısına, sahip olunan örgütlülük anlayışından, sahip olunan dile değin birçok şeyin baştan aşağı değiştirilmesini gerektiriyor. Komünistler işçi sınıfına vekaleten mücadele etmekten artık imtina etmeliler. İşçi sınıfı ile kurulan bu ilişki biçimi, onu tarihsel anlamda ketleyen burjuva ilişkiler zincirinin özel bir halkasını oluşturuyor.

'71' devrimciliği ve onun teori ve önderlik anlayışı son temsilcileriyle de birlikte çözülmüştür

İşçi sınıfı nasıl önceki yapısını kaybederek çözülüyor, ama yeni bir temelde yeniden

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 61

Page 62: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

doğuyorsa, bir döneme damgasını vurmuş '71' devrimciliğinin zihniyet dünyası ve onun teorik önderleri de çözülüyor ve yerine yeni bir temelde yepyeni bir devrimcilik ve önderlik biçimi doğuyor. Son 15 yıllık süreçte gösterilen pratikleri de içine katarak ve yaşananların bugünkü sonuçlarına bakarak, gerek gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongresinde gerekse de ayrıldıktan sonra kurduğumuz platformdaki tartışmalardan ve gösterilen tarihsel dirençlerden de görüldüğü gibi, '71' devrimciliğinin son temsilcileri yeni düzleme geçiş yapmak istemiyorlar, yapamadılar. Bu bir hüküm cümlesi değildir, bir sonuç olarak bugünkü somut durumun materyalist ifadesidir. Bu, kuşkusuz ki belli bir sarsıntı da yarattı. Kuşaksal anlamıyla bu kopukluk önümüzde açılan sürecin oldukça sancılı geçmesinin de başka bir nedeni olacak, oluyor, ama bir dönem bu açıdan da fiilen kapanmıştır.

Türkiye'de '71 devrimciliği olarak kavramsallaştırılan durum 1968-1973 dönemininde ortaya çıkmış devrimci tipolojisine verilen isimdir. '71 devrimciliği döneminin devrimci kopuşudur. Örgütlü düzeyde silahlı devrim düşüncesini, somut anlamda ete kemiğe büründüren bu sürecin en önemli özelliklerinden biri de silahlı yeraltı örgütlerinin Türkiye'de ilk kez ortaya çıkması ve iktidarı hedeflemesidir. '68 hareketinden etkilenen ve ağırlığı '68 kuşağından gelen ve üniversite gençlik hareketi içerisinde antiemperyalist, antifaşist ve demokratik bir karakteri taşıyan 71' devrimciliği aynı zamanda öğrenci devrimciliğinin, yasal parti anlayışının bitişini ve Marksizm ve Leninizmden etkilenerek silahlı halk mücadelesi doğrultusunda profesyonel devrimciliğe ve silahlı yeraltı mücadelesine geçişi ifade ediyordu. THKP-C, THKO ve TKP/ML (TİKKO) örgütlerinde simgelenen bu kopuş Türkiye'de içerisine girilen yepyeni bir süreci ifade ediyordu.

'71 devrimciliği ve o döneme dair bir çok çalışma yapılmış ve birçok sonuç çıkartılmıştır. Amacımız bunları yeniden tartışmak değil. Ancak bugün geldiğimiz noktada ileriye doğru yeni bir 'kopuş'un gerçekleştirilebilmesi için üzerinden atlanamayacak duraklardan bir tanesi günümüze değin belirleyici olmuş ve hala olmaya çalışan '71 devrimciliğinden kopmamız gerektiği düşüncesine sahip olmamızdır. '71 devrimciliği, döneminin devrimci kopuşu olmasına karşın, birçok konuda bugüne taşınan çarpıklıkları vardır. Bunların en önemlileri arasında sayılabilecek olanı, teorik düzeyde Marksizm-Leninizm'den etkilenmiş olmasına rağmen eklektik bir yapıda kalmışlığı ve Kemalizmden kopamamışlığıdır. Bir yandan yepyeni bir temelde silahlı devrim fikri doğrultusunda ele silah alınırken, bir yandan da Mihri Belli'nin teorik önderliğini yaptığı MDD'den [Milli Demokratik Devrim] kopulmamış, tam tersine sahip olunan programatik perspektifler MDD içinden biçimlendirilmiştir. Bu açıdan, '71 devrimciliğini karakterize eden en önemli özelliklerden biri, işçi sınıfından kopukluk ve antiemperyalist-antifaşist halkçı devrimciliktir. Programatik düzeyde sahip olunan eksenler küçük burjuva sosyalizminde simgelenen silahlı küçük burjuva devrimciliğidir. Dönemsel olarak çok farklı zamanlarda olmalarına karşın, dönemin Rusya'sında Narodniklere benzetilebilir. '71 devrimciliğinde karakteristik olan noktalardan biri de Kürt sorununda Kemalizmin Misak-ı Milli anlayışının dışına çıkamaması ve ulusal soruna ML açıdan bakamamasıdır. İ. Kaypakkaya yer yer bunun dışında çıkan emareler gösterse de bunların çoğu şablonik olmanın ötesine geçememiştir. İşçi sınıfına dayanmaması, komünist teori ve hareketi daha çok halk savaşı perspektifi içinden okuması ve Marksizmin ana teorik çerçevesinin oldukça zayıf olması karakteristik çizgileri arasındadır. '71 devrimciliğinin toplumsal yapı analizleri de yukarıda saydıklarımız doğrultusunda oldukça sorunludur. Emperyalizmin, kapitalizmin, işçi sınıfı ve özelinde de sermayenin kavranışı, komünizm ve sınıf perspektifinden değil, farklı ideolojilerin araya girebildiği bulamaç bir yapıdadır. İşçi sınıfı, halk ve ulus içinde eritilir ve bu, bugün de, tüm işçi sınıf söylemlerine karşın hala böyledir. Proletaryanın bağımsız sınıf duruşu, polittikalarının kapitalizme karşı komünizmi ortaya koyuşuyla yoktur. Diğer yandan 71' devrimciliğinde en sakat olan noktalarda bir tanesi de, özel olarak anılması gereken Leninizm ve Leninist parti anlayışıdır. Leninist temel tezlerin algılanışı oldukça eklektik ve Leninist

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 62

Page 63: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

partinin uygulanış biçimi de oldukça dardır.

'71 devrimciliğinde olmayan ve bugün geliştirilmesi gereken, Marksist diyalektik [dinamik] sentez anlayışıdır. '71 devrimciliğinin hiçbir önder kadrosunda diyalektik sentez yeteneği yoktur ve bu negatif özellik söz konusu olan teorik kuruculuk olunca kast, sekter ve donuk bir tipoloji çıkartmaktadır ortaya. Teoride sağlamlık adına dünya literatürü neredeyse bir 20 yıl geriden takip edilmektedir ve bu, ML teorinin ne denli parçadan ele alındığının başka bir göstergesidir. Bugünkü yeni kurucu önderlik düzlemi daha farklı ve ileri bir düzeyde sentez yapabilmeyi gerektiriyor. '71 devrimciliğinde olmayan ve geliştirme iddiasına sahip olduğumuz noktalardan biri de budur.

Karakteristik çizgiler olarak aynı özelliklere sahip olmasına karşın '71 devrimciliğinden kimi yönleriyle farklılaşan hareketler de '70'lerin sonlarına doğru kendini göstermeye başlamıştır ve bunlardan bir tanesi de TİKB'dir. '71 devrimciliğinin en bariz özelliklerinden olan işçi sınıfından ve aslında daha genel bir ifadeyle kitlelerden kopukluk TİKB'de dar kadro hareketi olarak yansımasını bulmuştur. Yine teorik düzeyde TİKB '71 devrimciliğinin izlerini hayli fazla taşır. Ekonomik ve toplumsal yapı analizi ve bu noktada sermayenin kavranması sorunludur ve bu işçi sınıfının kavranışına da yansır. TİKB'yi '71 devrimciliğinden ayrıt eden bir özelliği örgüt yöneticilerinin kastlaşma anlamında daha dar ve dışa karşı daha kapalı olmasıdır. Ve bu yıllardır bu biçimde süregelmiştir. ML teorideki çarpıklık ile de birleşince yöneticiler düzeyindeki bu kast yapı giderek, bırakalım işçi sınıfından ve kitlelerden kopmayı örgütün kendisinden, kadrolardan kopmayı doğurmuştur. TİKB'deki dar–sekt yapı daha katıdır katı olmasına ancak, bu katılığın kökleri '71 devrimciliğinin sahip olduğu önderlik anlayışından çıkışını almaktadır. '71 devrimciliğinin önderlik anlayışının felsefi kökleri 19. yüzyılda ortaya çıkmış pozitivizmden çıkışını alıyor. Türkiye'de bunun siyasal yansıması kendini Kemalizm olarak göstermiştir ve bu açıdan '71 devrimciliğinin önderlik anlayışının karakteristik çizgilerinin arka fonunda pozitivizm ve Kemalizm bulunur. Tepeden inmeci olarak tarif edilen durum, değişim sürecinin bir avuç Jakoben tarafından, aşağıda olanlara kavratılması, gerekirse zorla kabul ettirilmesi, ve bu hastalıklı meşruluk anlayışından çıkışını alan durum, ahlaki-insani sınırların dahi ortadan kaldırılabileceği anlayışına dayanır. TİKB'deki önderlik anlayışı da bunu yansıtır, yani Kemalizmin aydınlanmacı önderlik tarzının devrimci, ama dar ve daha sekt versiyonudur ancak, TİKB'deki versiyonun daha katı ve daha acımasız olması, Leninizm'in merkeziyetçilik anlayışına dayandırılarak açıklanmaya çalışılır. Örgüt içi demokrasi, merkeziyetçilik adına reddedilir. Merkeziyetçilik varsa demokrasi vardır, denilir. Oysa bu ikisinin hangi düzeyde diyalektik bir birlik oluşturduğuna bakılmaz, bakılmak istenmez. Zaten sahip olunan önderlik ve merkeziyetçilik anlayışının Lenin'le ve Leninist parti ve önderlik anlayışıyla yakından uzaktan alakası yoktur.

'71 devrimciliğinden bugüne dönekleşmeden gelebilmiş olanlar sayılıdır. TİKB içinde varolan ve '71 kuşağının temel özelliklerine sahip olan bu kesim dönekleşmemişse bile, bugün, olumlu anlamda '71 devrimciliğinin karakteristik çizgilerinin bile gerisine düşerek mültecileşmiş, devrimden ve işçi sınıfından kopmuşlardır.

Kopuş sürecinde siyasal ve örgütsel planda; komünizmin, komünist hareketin ve Leninist “parti ve dışarıdan bilinç” teorisinin içine sızarak bozunuma uğratmış, ayrıcalıklı, tepeden inmeci modernist Jakoben elitizm anlayışı ve onun sınıfıyla tarihsel hesaplaşmanın yapılması gerekiyor. “Tepeden inmeci modernist Jakoben elitizm” kavramı biraz üstten bir ifadeymiş gibi görünebilir ve haksızlık ettiğimiz izlenimini uyandırabilir. Ama gerçekte tanımlamanın içeriğine bakılması daha doğru olur.

Eğer mesele siyasal ve örgütsel samimiyetse en başta şunu da söylememiz gerekiyor: bu

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 63

Page 64: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

tepeden inmeci modernist Jakoben elitizm anlayışını temsil edenlerin içinde, evet, bu yazıyı kaleme alanlar da vardık! Bir dönemin misyon taşıyıcıları olarak, ve bu anlamda devrimin, sosyalizmin, komünizmin bilgi ve bilincinin tek sahibi olan ve elbette ki işçi sınıfını, doğru tek mücadeleyi temsil eden TİKB'nin ayrıcalıklı çocukları olan bizler!

Leninist dışardan bilinç ve bir bütün olarak parti teorisinin yaşadığı tıkanmayı aşmak, teorik ve pratik temelleriyle de geliştirebilmek adına, '71 devrimciliğinden gelen TDH'deki Jakoben elitlerin hakimiyetlerinin kırılmasının zamanıdır! Artık sadece kendisini değil değdiği her şeyi çürütmeye başlayan ve konumunu kaybettikçe büyük bir ümitsizlikle çırpınan bu sınıf ile hesaplaşılmalıdır. Bu hesaplaşmayı onun içinden çıkmış olanlardan çok, işçi sınıfının komünist savaşımının içine girerek orada özneleşenler ile bizzat işçi sınıfının kendisi yapacaktır. Aslında tam da bu hesaplaşmanın yapıldığı zamanlardayız. Bugün artık işçi sınıfının tarihsel tepkisi, giderek önceki dönemin devrimcilerinden ve devrimcilik anlayışlarından kopma eğilimindedir.

Bugün hem Marx'tan gelerek geri dönülmesi ve hem de Leninist parti anlayışının özünü oluşturan noktalardan hareketle, onun, üretimin bugünkü örgütleniş biçimi içinden yeniden ele alınması, yeni düzleme cevap verecek düzeyde geliştirilmesi zorunluluğuyla karşı karşıyayız. Bugün artık ekonomik, sınıfsal, siyasal, toplumsal düzlemin farklılaşmasıyla birlikte, Leninist önderlik, profesyonel devrimcilik, kendiliğinden bilinç konularının yeniden ele alınması ve tarihsel olarak ilk ortaya çıktıkları süreçteki uygulanış biçimlerinin aynen sürdürülmesi yerine, geliştirilmesi gerekmektedir. Çünkü ne bugün Fordist üretim esası üzerinden yükselen bir kapitalist üretim örgütlenmesi vardır, ne de ekonomik ve siyasal durum 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçerkenki gibidir.

Önderlik sorununu tek başına fiili tasfiyeciliğin sonucu olarak görmek ve bugünkü önderlik krizinin aşılmasını iradi bir yoğunlaşmayla sağlanabileceğini düşünmek dar bir bakış açısıdır. Sorun önderliğin bugünkü teorik, siyasal ve örgütsel algılanışından hareketle ampirik olarak geldiği somut durumla yüzleşmektir. Üretim ilişkilerinin ve üretici güçlerin 19. ve 20. yüzyıldan bugüne farklılaştığı, kapitalist üretim biçiminin radikal bir dönüşüm yaşadığı, işçi sınıfının önceki yapısının değiştiği, genişlediği ve ücret köleliğinin toplumsallaştığı, alt yapının üst yapıyı belirleme ilişkisinin biçiminin değiştiği, toplumsal emek üretkenliğinin olağanüstü genişleyerek farklılaştığı, kapitalist değer yasası, meta fetişizmi, artı değer sömürüsü ve metalaşmanın toplumsal yapının ve işçi sınıfının kılcal damarlarına dek nüfuz ettiği ve her şeyi belirler hale geldiği bir düzlemde, Türkiye'de '60'lardan itibaren dönemin sınıfsal, ekonomik, toplumsal, kültürel nesnelliğince belirlenen ve '71 devrimciliği olarak adlandırılan ve son temsilcilerinin de ağırlıklı olarak '90'ların başından itibaren biçimlendiği önderlik anlayışıyla yürümenin artık olanağı yoktur. Fakat önderlik konusundaki tüm tumturaklı kolektif önderlik söylemlerine karşın, bu eski ve bugün için bozunuma uğramış önderlik tarzı, vazgeçilemeyen noktadır. Dünün devrimci Jakoben elitleri ve TİKB içindeki '71 devrimciliğinin temsilcileri bugün, burjuva demokrasisinin bütünsel değer sistemini devrim, sosyalizm ve komünizmin içerisine taşıyan pazarlamacılardır. Bu, kendini işçi sınıfının dışında ve üstünde gören, kelimenin gerçek anlamıyla işçi sınıfını, kitleleri ve kadroları iradesiz, kişiliksiz birer nesne olarak algılayan, meşruiyetini sadece kendi kendisinden alan ve ML'yi temsil eden tek kurumsallaşma biçimi olduğu sanılan ve bunun kendi tekelinde olduğunu iddia eden, işçi sınıfının ve devrimci kadroların nasıl giyineceğini, hangi müziği dinleyeceğini, hangi kitapları okuyacağını, ne düşünüp ne düşünmeyeceğini dahi belirlemeye soyunan ve tam da bu varoluş biçimindeki ısrardan dolayı çürüyen elitlerin, tarihsel olarak, işçi sınıfına komünizm adına verebilecekleri hiçbir şey kalmamıştır.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 64

Page 65: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Kadro sorunu önderlik sorunudur ve önderlik sorunu da kadro sorunudur

Kadrosal düzeyde ise, her şeyden önce işçi sınıfının komünizmi üreten nesnelliğinden uzaklaşmış olmanın [sınıfa yabancılaşma] ve buradan gelen belletmeci küçük burjuva bilinç biçiminin, bürokratik üsttenciliğin, alıklaştırıcı bir pratiğe hapsedilen kadrosal varoluş biçimlerinin, '71' devrimciliğindeki pratikçiliğin - pratikçilik anlayışının ve tüm devrimci örgütlerde kurumsallaşmış burjuva pragmatizminin bir kadrosal davranış biçimi olarak kırılması gerekmektedir.

Devrimci harekette insan anlayışı burjuvalaşır da, kadro anlayışı ve politikası çökmez mi? Sosyalist hareketteki pratiklerin ve pratikçilerin ahlaki yönden pragmatistlerle en küçük bir ortak noktaları olabilir mi? Komünistlerin iradeleri temiz, niyetleri devrimci, hedefleri insanidir. Fakat kafalarını bir kenara bırakmaya zorlanmaları, dolayısıyla Marksist teorinin eleştirel kültür mirasıyla beraber tüm zenginliğinden hiç nasiplerini al(a)mamaları nedeniyle, deneme yanılma yöntemiyle uyguladıkları, el yordamıyla iş görmeye, işbitirici pratikçiliğe yöneldikleri her yerde, yöntemsel olarak pragmatizmi hatırlatan bugünkü dar ve körelmiş kadrosal varoluş pratikleri Marksizmin acımasız 11. tez sahteciliğine yol açıyor. [11. tez: “Filozoflar yalnızca dünyayı değişik biçimlerde yorumladılar, önemli olan onu değiştirmektir.”] Pragmatizmle komşu olan pratikçilik, bu sahteciliğin her zamanki gibi fark edilmemiş bir sonucudur. Fakat yol açacağı sonucu bilmemek, komünizm adına ortaya çıkan günahları önlemiyor ne yazık ki! Teoriye -hele karmaşık teoriye- en iyi ihtimalle kısa vadeli bir kredi açan bu pratikçilik ve pratikçiler, Marksist aydınlığın ortasında kendi özel cehaletlerinin ve cehaletle kolay bağdaşabilen hıncın karanlığını oluştururlar. Kadro sorunu önderlik sorunudur ve önderlik sorunu da kadro sorunudur bugün.

Ekonomik, sınıfsal, siyasal ve toplumsal koşullardaki değişme, birey varoluşlarındaki ve ihtiyaçlarındaki farklılaşma; yeni birey oluşumları yeni bir toplumsal yaşam formatı çıkartmıştır ortaya. Bu koşullarda ne karşımızda '70'ler ve sonrası süreçlerin siyasallaşmış ortamı ve bireyleri vardır, ne de o ortamlardan gelerek insanları tek başına politik hayvanlar olarak algılamayı haklı çıkartır bu. Bugün karşımızda, toplumsal ve bireysel ihtiyaçları farklılaşmış, modern şehirli yaşamının içine daha fazla sirayet etmiş bireyler vardır. Bu anlamda eski düzlemin bakış açısı ve dili ile yol alınamaz.

Önderlik ve kadrosal dönüşüm komünist hareketin başlangıç noktasının en hassas konusudur. “Poleter Sosyalist Kongre Delegeleri” platformu içinde yürütülen tartışmalarda konu, özel öneminden dolayı elbette gündem olmuş, ancak teorik olarak ortaya koyulan perspektifi herkes kabul ediyor görünse de, iş uygulamaya geldiğinde, nasıl yan çizerim'in, gelişmekte olan perspektifin teorik olarak değilse de pratik olarak nasıl karşısında dururum'un hesaplarına girilmiştir. Gerçekten de, bunu görmek için, edilen büyük lafların pratik karşılığına bakmak yeterlidir.

Platform içerisinde kopuş sürecinin nasıl yürütüleceği ve bunun taktik ifadesinde birbirinden farklı üç yaklaşım çıktı ortaya ve bunlarda ortaklaşma sağlanamadı. Bu yazıda şu ana kadar söylediklerimizi farklı şekillerde platform sürecindeki tartışmalarda da dile getirmiş ve kopuştan ne anladığımız ve kopuşun nasıl yürütülmesi gerektiği konusundaki görüşlerimizi ortaya koymuştuk.

Önceki hukukun ve iç ilişkilerin korunmaya çalışılmasıyla kopuş, süreklilik içinde kopuş anlayışıyla yürütülmeye çalışıldı. Biz, önceki hukuku ve hak görülen konumları kesinkes

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 65

Page 66: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

reddettik. Herkesin emeğinin komünist niteliğiyle varolması gerektiğini, bu açıdan konum kollamanın değil, faaliyetin farklılaştırılması uğraşısı içine girmemizin gerektiğini her fırsatta dile getirdik ve kendi adımıza bunun pratiğini ortaya koymaya çalıştık. Ancak bunlar platform içinde emtia niteliği kazanmadığı için görmezden gelindi, yok sayıldı. Zaten bir örgüt vardı ve hali hazırda orta sınıfçı ve ezilencilerden kurtulmuşken artık örgütü “işletmeye” devam edebilirdik. Güç toplama taktiği adı altında tıpkı diğer platformun yaptığı gibi küçük burjuva rekabet anlayışı esas alınarak kafa hesabı yapıldı. Yoldaşlarımıza ve çevre güçlerimize, yine tıpkı diğer platformun yaptığı gibi hiçbir içerik ve önderlik taşımamışken, [Tabii içerikten “Al bu yazıları oku -anla, tutum belirle. Proleter sosyalist ol, olunacak!” demeyi anlamıyorsak] öncesinde kurulan ilişki biçimi ve içeriğinin aynısı uygulanmaya çalışıldı. Proleter Sosyalist eksen oluşumu henüz teorik düzeyde tamamlanmamışken çıkılan yolda, tamamlanmamış eksen'in küçük burjuva yorumu hakim geldi ve platform içini belirlemeye başladı.

KURUCU ÇEKİRDEK TARTIŞMALARI

- Kurucu kongre platformunun oluşturulması, zamanlaması, nasıl oluşturulacağı

Kuruculuk mu, düzelticilik ve eskinin tekrarı mı?

Kurucu kongrenin hızla toparlanması noktasında, “çevreyi, çevreselleşmiş ilişkileri örgüt haline getirmemek gerekiyor” söylemi altında örgüt güçlerinin ve yeni güçlerin kurucu sürece dahil olabilmelerinin önü alındı. Kurucu süreç içinde yer alabilecek birçok kişi farklı bahanelerle dışarıda bırakıldı. Eski örgüt tarzı aynen devam ettirildi. Bu, platform dışındaki güçlerin iç gerilim ve güvensizliğinin derinleşmesinin başlangıç noktasıdır. Kuşkusuz ki “çevrenin örgüt haline getirilmesi” bir anlayış olarak olumlanamaz. Ancak üç farklı taktik anlayışın uygulandığı yerde, “TİKB biziz” taktik anlayışını ve rekabet ile diğer platformu dağıtmayı esas alan bir anlayışla yürütmeye çalışanların söyleyebileceği en son şeydi “çevreyi örgüt haline getirmek”. Çünkü bu anlayışın kendisi çevreyi dönüştürmeye çalışmadan, bunun üzerine kafa yorup kopuş eksenini buradan geliştirmeden, tam da bu anlayışıyla, çevreselleşmiş ilişkileri örgüt haline getiriyordu. Kopuş sürecinde içerikten, içeriğin karşılıklı dönüştürücülüğünden ve devrimci pratikten kurulması gereken ilişki, güç toplamak adına, içeriksiz ve devrimci olmayan biçimlere yer açılan bir duruma dönüştürüldü.

Kurucu kongrenin toparlanma çalışmalarına fiilen başlanması, bu sürecin öncelikli işi olmadığı gerekçesiyle ... süreyle ertelenmeye çalışıldı. Tartışmalar bu noktada keskinleşince geri adım atılmak zorunda kalındı. Bizim söylediğimiz, platform kurulduğu andan itibaren kurucu kongre sürecinin başlatılması, yeni delegelerin belirlenerek delegasyonun oluşturulmasıydı. Kuşkusuz ki, örgütün üstyapı kurumları ve çevresine değin çözüldüğü yerde, kurucu kongrede kimlerin hangi ölçütlerle yer alacağı belirleyici önemde bir sorundu. Delegelik ölçütleri konusunda tartışmalar sonucunda, ortaya çıkmış ortak bir anlayışa karşın, sorun, bu ölçütlerin hem platformun içinde yer alanlara, hem de, örgüt güçlerinin iç mücadelenin kirli ihtiyaçları gereği suistimal ediliyor oluşundan dolayı, hiç kimseye doğru düzgün uygulanmıyor oluşuydu. Önceki hukuk devam ediyordu. Zaten TİKB'nin “ileri” tarafını temsil ettiğimize göre(!) ortaya koyulan ölçütler birtakım başka kişiler için geçerliydi ama o bile istenene uygulanan, istenmeyene uygulanmayan bir keyfiyetten besleniyordu. Bunlara kesinkes karşı çıkıldı ve kendimizi de içine katarak platform bileşiminin politik karakteri bu noktada sorgulanmaya çalışıldı.

Fakat gerçekte bu dağınık ortamda kurucu bir platform nasıl toparlanabilirdi? Öncelikle perspektif bir planla ve örgüt olduğumuz fantezisini bir kenara bırakarak. Kuşkusuz ki bu

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 66

Page 67: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

hiçbir biçimde, örgüt gibi işlemeyi yadsımayı gerektirmiyor. Sadece kendi çeperimizle sınırlanmadan geniş bir bakış açısıyla toparlayıcı olmak, iç yazışmalarımız dışında en geniş güçlerle buluşmanın yollarını bulmak ve politikayı bizzat onlarla konuşarak, birlikte oluşturmaya çalışmak... Onlara fiilen giderek hem kendimizi anlatmalı, hem birlikte nasıl yapabileceğimizi birlikte belirlemeye çalışmalıydık.

Fakat platformun başında bir düzeltme harekatı olarak devreye giren “TİKB biziz” söylemi ve bunun platform bileşenlerinin bir kısmı tarafından, ilk etapta olmasa da, zamanla kabul görmesi, sözü edilen anlamda bir toparlanmayı zaten baştan ketleyen bir etmen oldu. Dış çeperde bulunanlara söylenen şuydu, biz kötü bir süreç yaşadık, şimdi aklımız başımıza geldi, gelin, siz de bizimle mücadele edin. Bu kuruculuk değil düzeltilicilik, kopuş değil sürekliliktir. Zaten, dönüşüm sorunu, platform kurulduktan hemen sonra, sanki bir kadro sorunuymuş gibi işlenmeye başlanmasının bir nedeni de sahip olunan “biz olduk, şimdi başkaları da olmalı” anlayışıydı.

Hayır, bizim kopuştan anladığımız bu değil. Kopuş için, yepyeni bir temelde, öncelikle en geniş güçlere ulaşmayı hedeflemek ve bunu tam da işçi sınıfı içinde mevzilenerek gerçekleştirmeye çalışmak gerekiyordu. Biz bunu yapacağız. Bu süreçte bırakalım dışımızdaki güçlerle buluşmayı, platform içindeki tutuculuk, işçi yoldaşlarımızın bile delege olup olmaması gerektiğinin tartışmalarıyla yüklüdür. Proletarya sosyalizmi adına utanç verici! Birçok yoldaş, kendileri için yapılan değerlendirmelerden bir haber, doğru olmayan sonuçlar çıkartılarak sürecin dışında tutulmuşlardır. Bu tamı tamına eski TİKB ve onun tipik jakoben üst organ işleyişiydi.

Kurucu kongre için bir zaman belirlenmesi -ki yaklaşımımızı zamansal açıdan da ortaya koymuştuk- ve bu süreçte özellikle somut kurucu emeğin kıstas alınması gerektiği konusunda ısrarcı olduk. Önceki platformdan gelen ve belli bir metal yorgunluğuna da sahip olan bizler, hem kendimizi dönüştürme perspektifiyle, hem dışımızdaki güçlerin varolan ataletten -ki aynı atalet bizde de vardı- çıkabilmeleri anlamıyla biraz zaman tanımalıydık. Fakat dışımızdaki güçlerin sadece ataletten çıkmaları için değil, onların gerçek saklı potansiyellerini açığa çıkartabilmek için ihtiyacımız vardı bu zamana. Bu süreç, faaliyette sıçrama yapmayı hedefleyen bir içerikle, devrimci eleştirelliği elden düşürmeden ve uyarlanmadan esas buluşmayı istediğimiz güçlerle birlikte planlanmaya çalışılmalıydı. Önerdiğimiz de tam bu oldu. Faaliyet konularının ve yürütülecek faaliyete dair politikaların alan güçleriyle birlikte belirlenmesi hem bizim açımızdan hem de dışımızdaki güçler açısından bir kaynaşmadan çok, önceki süreçte kurulmayan ilişki biçimi olarak yeni bir tarzdı. Alan politikaları, alanın kendisiyle birlikte belirlenmeliydi; zorlanması gereken hat buydu. Yanı sıra, görüşlerimizin olgunlaştırılabilmesi açısından, bu kaynaşma bilinç sıçramasını da hedeflemeliydi. Zaten kurucu bir sürece girilmişse bunun en zor yanı, faaliyetin içeriğinin yeni güçlerle birlikte belirlenmesi ve belirlenen bu içeriklendirmelerin yeni bir politik düzlem içinden ve yeni bir pratik faaliyet biçimiyle kendini gösterebilmesidir. Yetmez, ortak faaliyeti komünizm kavrayışına doğru yükseltmek için, önderlik, tam da buradan geliştirilmeye çalışılmalıydı. Zaten bu yapılabildiği oranda, kopuş konusundaki iddia ete kemiğe bürünecekti.

Aynı zamanda, bu süreçte işçi sınıfı içindeki çalışmada yoğunlaşma noktaları konusunda da bir belirlememiz olmalıydı. Sürekli yan çizilen, şimdinin işi olmadığı söylenirken eskinin de eskisi ilişki kuruştan kopulmayan durumlardandır bu da. Kopuş süreci taktiğini diğer platformla rekabet etmeye indirgeyen yaklaşım platform içinde baskın hale geldikçe işler doğal olarak eskisi gibi yürütülmeye başlandı. İşçi sınıfı yine kenar süsü oldu, yine o yokken onun adına ahkamlar kesildi ve işçi sınıfının eski kavranışı yeniden üretilmeye başlandı. Yapılmaya çalışılan TİKB'nin hastalıklı anlayışının devam ettirilmesi çabasıydı: işçi sınıfının yokluğunda,

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 67

Page 68: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

işçi sınıfından bağımsız olarak işçi sınıfının ideolojik önderliği!

Eğitim işçisi yoldaşlarımızın evlerinde buzdolabı ve çamaşır makinesi olduğu gerekçesiyle, işçi değil küçük burjuva olarak nitelendirilmesi, kurulan ilişkide dönen dolapların ve/ya sarsaklığın ifadesi değilse, tastamam eksen kaymasının, devrimci demokratik zemin içinden konuşmanın ifadesiydi. En iyi bilenen dar merkezileşme ve dar devrimci varoluş'a geri dönüldü. Sadece “TİKB biziz” taktiğinin daraltıcılığı değil, bu tarz bir taktik anlayışın kopuş sürecinde uygulanmaya çalışılması asıl olarak kopuştan ne anlaşıldığını ayan beyan ortaya çıkartmıştır. Taktik ve strateji arasındaki ilişki bir kez daha kopartıldı ve bu yine önceki dönemlerde yaşandığı gibi aynı sonuçlarını üretti. Taktik ve strateji arasında kopartılan ilişki, taktiğin pragmatist bir tarzda uygulanması, önderliğin adam kafalamaya indirgenmesi ve iç ilişkilerde kafalanan adam sayısının çokluğu doğrultusunda her bir kişinin mübadele değeri kazanması... Kopuş politikaları konusunda sahip olunmayan devrimci perspektif bir yana, geliştirilmeye çalışılan politikaların da önünde sürekli engel olundu. Kopuşun kazanılmasıyla kaybedilmesi bir oldu. Tüm bu süreci ketleyen en önemli etmenlerin başında gelen yaklaşım, “TİKB biziz” diye gerçekleştirilmeye çalışılan düzeltme harekatıyla eski ilişki biçimlerine geri dönülmek istenmesi noktasındaki tarihsel direnç oldu.

Eski düzenin sona erdiğini, yenisinin geldiğini ilan etmek için neredeyse edepsizce denilebilcek telaşın altı tüm yönleriyle boştu. “Kral öldü, yaşasın kral!” Oysa her zaman böyle olageldi. Yönetime ait sistem krize girer girmez, yeni yönetim sistemi ilan edilmeye çalışıldı. Süreç bu ilan edişin yaldızlarını biraz kazıyınca altındaki pas hemen beliriverdi. Kendini bir kez daha hükmedebilir olmaya uyarlamaya çalışan bir avuç jakobenin şaşalı ama diğer yönde de gülünç çırpınışı, bugün bu çevrenin fiilen dağılmasıyla son buldu.

Bugünkü kopuş ekseni stratejik bir perspektif plan üzerine oturmalı ve bu kopuş süreci içerisinde yer alan tüm güçlerce birlikte konuşularak oluşturulmalıdır. Öncelikli hedef, yeni bir program ve onun üzerine oturacağı yeni bir örgütsel oluşum sürecinin başlatılmasıdır. Bu da, yukarıda da söylediğimiz gibi, işçi sınıfı içinde yeni temelde bir çalışmanın başlatılarak yol alınmasıyla mümkündür.

- Kopuş sürecini yürütecek merkez organ belirlemesi, nasıl oluşturulacağı, organın tanımı ve delegelik ölçütleri

Eğer kelimenin gerçek anlamıyla yeni bir hareket ve onun üzerine oturacağı yeni bir komünist örgüt inşasına soyunuyorsak o zaman onun gereklerine göre davranmalıyız. Kurucu çekirdeğin toparlanması kuşkusuz ki kopuş sürecinin en hassas konusu ve en özel faaliyet türlerinden birisidir. Her şeyden önce aynı yöne, aynı yoğunlukta bakan bir bileşimin gerekliliği şarttır. Fakat daha da önemlisi böyle bir bileşim kopuş sürecinde neyden kopulması gerektiği ve bu kopuş sürecinde sahip olunması gereken stratejik ve taktik perspektif konusunda net olmalıdır.

Platform tartışmalarının da gösterdiği gibi, kopuşun nasıl tanımlandığıyla kopuşun nasıl yürütüldüğü arasında kopmaz diyalektik bir bağ vardır. Bu konuda kafalar hayli karışık olduğu için, bu bölümü ağırlaştırmak pahasına, doğru diyalektik ve tarihsel materyalist yaklaşımın çerçevesini hatırlatmakla başlayalım.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 68

Page 69: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

İhtiyacın niteliği ile giderilme şekli birbirine bağlıdır / biçim içeriği yansıtır

Marx ihtiyaç üzerine yaptığı teorik çalışmalarda, ihtiyacın kendisini ihtiyacın karşılanma biçiminden ayırmadan, ihtiyacın giderilme biçimini ihtiyacın niteliğiye [içerik] ilişkilendirir: “Açlık açlıktır ancak, çatal ve bıçakla yenen pişmiş etle giderilen açlık, el, diş ve tırnak yardımıyla yenilen çiğ etle giderilen açlıktan farklıdır.” [Marx – Grundrisse] Diğer bir deyişle, açlığın gerçek niteliği onun karşılanma biçimini ve karşılanma biçimi de onun niteliğini belirler; bunlar birbirlerine sıkı sıkıya bağlıdır.

Gerçek anlamda duyulan bir açlık olarak, proletarya sosyalizmine doğru kopmayı istiyorsanız, varmayı istediğiniz yerin özniteliklerine uygun bir davranış çizginiz olmalıdır. Proletarya sosyalizmi gerçek anlamıyla tanımlıysa ve ona duyulan açlık gerçekse, o zaman ilkel komünal topluma varmak ister gibi bir davranış çizginiz olmaz, olamaz. Yok eğer oluyorsa o zaman ihtiyaç olarak tanımladığınızı düşündüğünüz proletarya sosyalizminin ayakları yere basmıyordur; yapıştırılmış bir “şey” gibi vardır. Bundan dolayı ihtiyacın kendisi tartışılır olur, meşruiyetini yitirmeye başlar, ama en önemlisi, aslında yapıştırılmaya çalışılan bir “şey” olduğu apaçık ortaya çıkar. Örgütsel ve pratik çalışmada ileriye doğru kopuş emareleri mevcut değilse, bu, kopuşun teorik, siyasal ve ideolojik temellerinin zayıflığını ya da yanlışlığını gösterir. Yapma biçiminiz eski biçimlerden farklılık taşımıyorsa burada kopuştan ne anladığınız görünür olmaya başlar. Yani eskinin de eskisi bir davranış çizgisine sahipseniz ve bu davranış çizgisinin değiştirilmesi doğrultusunda kopuş sürecinin ihtiyaçlarına uygun konumlanmıyorsanız, -konumlanmaya çalışmıyorsanız- “Biz ileriye doğru kopacağız” demenin hiçbir inandırıcılığı olmaz ve zaten olmadı da. Gerçekten de platformda kurucu çekirdek olarak tanımlanan bileşim içindeki -ki bu bileşime tek tek kişilerin niteliğinden dolayı da itirazımız olmuştu- hakim davranış çizgisi, “Proletarya sosyalizminin iç ilişkilerdeki yansıması buysa, ben almayayım.” dedirtecek cinstendi. Gerçekten de değer yasasının en uç düzeyde işlediği bu ilişkilerin niteliğine bakıp kim proletarya sosyalisti olmayı ister ki?

Platform içindeki kurucu organ anlayışı, önceki hukuk içinden gelenlerin kurucu çekirdeği oluşturması yönündeydi. Yeni bir örgüt ve hareket kurulmaya çalışılmadığı, sadece varolanın restorasyona tabii tutulduğu yerde bu normaldir. Bu, kabul etmediğimiz konulardandı. Kurucu kopuş sürecinde ortaya doğru düzgün hiçbir içerik ve devrimci emek koymamışken kendi kendilerini atamaya çalışanlara itiraz edilmiş ve asla kabul edilmeyeceği ifade edilmişti.

Şimdi içine girdiğimiz yeni düzlemde kuşkusuz ki işimiz çok daha zor. Kendimizi ve hiç kimseyi bir yerlere atama hak ve lüksümüz bulunmuyor. Kurucu çekirdek içinde yer alabilecek güçleri, öncelikle ve asıl olarak, işçi sınıfı içindeki faaliyet ve faaliyetin komünist niteliği belirleyecektir.

O halde kurucu bir çekirdek her şeyden önce kopuş ihtiyacını net tanımlamalı ve sahip olunan davranış çizgisi buna uygun olmalı. Platform tartışmalarında kurucu çekirdeğin siyasal niteliğine yaptığımız itirazların tümü, “Eskiden öyle bir anda kurtulamayacağız, bu çok sancılı bir süreçtir. Eskimiz de olacak yenimiz de ve bunlar zaman içinde değişecek.” söylemleriyle yanıtlandı. Bu bakış açısı ultra idealistir. Kendi içinde belki diyalektiktir ama materyalizmden yoksundur. Demiştik ya, eski düzlemden kopamayanların davranış kodu: diyalektik olunduğunda materyalizmin, materyalist olunduğunda diyalektiğin unutulmasıdır. Evet, materyalizmden yoksundur, çünkü eylem somutluk gereksinir, somutluk da eylem. Eylem, gerçekten zorlanıyorsan bile, bunun nedenlerini kendi dışında aramadan ortaya koymayı ve koyduğun şeylerle savaşmayı gerektirir. Eylem, her şeyden önce, eskiyi bilinçlice ortadan kaldırma savaşında somut insan-insan ilişkisini gereksinir. Ve evet kopuş eylemi gerçekten özyıkım yaşamış olmayı gereksinir. Kuşkusuz ki hiç kimse bir anda değişemez. Aceleci

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 69

Page 70: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

davrandığımız, bir anda her şeyin değişmesini beklediğimiz ve bunun da küçük burjuvaziye ait bir özellik olduğu demogojileri sorunların üzerini örtme, minareye kılıfı uydurma çabalarından başka hiçbir anlama gelmiyor, gelmez, gelmedi.

“Bir kimsenin özgür olarak gelişmesi, herkesin özgür olarak gelişmesinin şartıdır” [Marx]

Kurucu çekirdeğin en büyük zorluğu, süreci dönüştürmeye çalışırken kendisini, kendisini dönüştürmeye çalışırken de süreci dönüştürme gerekliliğidir. Bunlar iç içe olmak zorundadır ve bu yüzden iki kere zordur. Kopuş elbette ki bir anda gerçekleştirilemez, zorlanma eşyanın doğası gereğidir. Kolektif bir zeminde ayağa kalkma uğraşısının verilmesi esastır. Ancak bu hiçbir biçimde kolektif içinde yer alan bireyleri önemsizleştirmez. Tam tersine. Platform içinde kişilerin yaptıklarının önemsiz görülmesi, “kişiselleştirmemek gerek” söylemi altında birçok günahın üstünün örtülmesi [Tipik tasfiyeci TİKB davranışı] ve en önemlisi de tam da tartışmalar yürürken infial yaratan “kopuş sürecinde kişiler ikincildir, önemli olan kopuş ve eksendir” söylemi, ilerlemeyi engelleyen nedenlerden birisidir. Bu bakış açısı “esas kolektif olarak gelişmek gerek” söylemleriyle pekiştirilmeye çalışıldı. Esasında bu, bireyleri ve onların nesnel gerçekliklerini önemsizleştiren bakış açısının tamamlayanıydı.

Marx, “Bir kimsenin özgür olarak gelişmesi, herkesin özgür olarak gelişmesinin şartıdır.” der. Ancak platformda yürütülen tartışmalarda “kopuş sürecinde kişiler ikincildir, önemli olan kopuş ve eksendir ve esas kolektif olarak gelişmek gerek” söyleminin arkasında yatan sakatlığın ifadesi Marx'ın söylediğinin tersine çevrilmiş halini yansıtıyor. Cümleyi tersten okuyalım, “Proletarya sosyalistleri”nin teorisyenlerinin söylediği şuydu: “Herkesin özgür olarak gelişmesi, bir kimsenin özgür olarak gelişmesinin şartıdır.” Bunu söyleyenlerin kendileri böyle yaşamasalar da herkes için reva gördükleri bu tersine çevrilmiş diyalektiktir! Belki haksızlık ettiğimizi düşündürebilir ama bu, “birey hiçbir şeydir, toplum her şeydir” diyen ilkel komünal toplumun bakış açısını yansıtır. Durum bireyleri sürü yerine koymanın versiyonlarındandır. Bu bakış açısı “birey”i “kişi”ye indirgiyor ve daha da önemlisi eşyayı insana değil, insanı eşyaya tabii kılıyor, ki bu apaçık ideolojik ve ahlaki bir sorundur. Neden mi insanı eşyaya bağımlı kılıyor? Çünkü kişiler değil de eksen önemliyse, özne insan değil, eksen'dir. Ve bu, tastamam fetişizm ve değer yasasının “etkimesini” biraz da değil hayli artırmış olmasının sonucudur. Bu neoliberalizmdir.

Hayır, bireyler ikincil değildir. Hele ki söz konusu kurucu önderlik olduğunda, yani fikirleri öncü bir duruşla hayata geçirmek söz konusu olduğunda, hele ki günümüzde ister kabul edelim ister etmeyelim insanlar düşüncelerden önce kişilere bakıyorsa, kişilerin yaptıklarıyla söylediklerini birbirlerinden ayırmıyorlarsa -ki bu yanlış değildir zaten-, çağın büyüyen yangını güven-güvensizlikse, tam tersine “kişiler”, önceki tüm süreçlerden, algılayış ve bilinç formlarından farklı olarak birincil olur. Birincil olmaları gerektiği için de ortada birey olma savaşımı vardır ve asıl kopuş bununla da ilgilidir.

Çağımız nesneler çağı evet, ama insanlar fikirlerin değil, fikirler insanların nesnesidir. Kişilerin önemli olmadığı bu bakış açısında kişinin yaptıkları da önemli olmaz. Aslolan kişiler değil eksendir ve böyle bir eksen kavrayışının ihtiyacı da elbette ki kanlı canlı bir kolektif değil, hayali bir “şey” olarak kolektiftir. Evet ama ya kolektifin içinde eşyalar değil de insanlar varsa? İşte o zaman işler çığırından çıkar. Mülk edinmenin özel biçimi, kullanım değeri ile mübadele değeri, insan ile eşya, değer ile değersizleşme her şey birbirleriyle doğal olarak çarpışmaya ve havaya uçmaya başlar.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 70

Page 71: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Bireyin öne alındığı ve kolektifin tanınmadığı yerde de bu, “toplum hiçbir şey, birey her şeydir” diyen liberalizmdir. İnsanların bakış açısı kolektifin niteliğini yansıtır ve kolektifi oluşturan, bu niteliğin aritmetik olmayan toplamıdır. Kolektif olmazsa olmazdır ve içinde yer alan bireylerin gerçek eylemleriyle birlikte tanımlı olmalıdır. Bunun olmadığı yerde kolektifin kendisi bizzat bireyin dışında bir “şey” haline gelir ve eksen, daha baştan kolektif bir fetiş halini alır. Bugünkü yeni düzlemde değer yasasına dair bilinç açıklığının ve ona karşı karşı savaşımın olmadığı yerde hiçbir birey komünist özneleşmeye adım atamaz. Fetiş karakteri kazanmış tüm ilişkilerin ve varoluş tarzlarının perdesini yırtmadan komünist gelişim sağlanamaz. “Kişi”lerin birbirlerine bağımlılığı devam eder, iç ilişkiler bağımlılık ilişkilerini yeniden üretir. Tıpkı eksen'in fetiş haline gelmiş olması gibi, kişiler arasındaki ilişkiler fetiş karakteri kazanır. Zaten kolektifin bu biçimde fetişleştirilerek kişilerin “ikincil” görüldüğü yerde, en çürümüşlerin bile nasıl olup da kurucu platform içinde kendine yer bularak örgüt ağası gibi ortalıkta dolaşabildikleri açıklığa kavuşmuş olur böylece.

Hayır, kişiler de önemlidir; yaptıkları ve nasıl yaptıkları da. O halde, kopuş sürecinde kurucu çekirdeğin sahip olması gereken niteliği bu noktada daha da açıklığa kavuşturabiliriz.

Birey kendisini dönüştürmeye çalışmıyorsa başkalarını dönüştüremez ve kolektife de hiç bir şey katamaz. Öncelikle söyleyeceğimiz budur. Sözünü ettiğimiz dört dörtlük ve “olmuş”lardan oluşan bir kurucu çekirdek değildir elbette. Ama öncelikle kopuş düzeyinde gerçekten bir şeyleri değiştirmeyi ve bu sürecin kurucuları arasında komünist emeğiyle yer almayı istemek gerekir. Bu, her düzeyde, içerisinde özellikle kurucu çekirdeğin de yer aldığı bir dönüşüm sürecidir. Kurucu çekirdeğin içinde önceki örgüt güçlerinin yer almasını daha baştan hak ettiği anlayışını kesinkes reddediyoruz. Ve yine, kurucu süreçte, örgüt merkezi içinde yer almayı daha baştan kendinde hak görerek kendi kendini atamayı reddediyoruz, reddettik. Tek başına örgüt güçleriyle oluşturulacak bir kurucu çekirdek dardır ve kendi evreninin dışına, daha önce de defalarca görüldüğü gibi, çıkamaz. Büzüşür, kendi kendini yer. En önemli mesele kurucu çekirdeğin kendini ileriye sıçrattığı süreçle iç içe yürütülmesi gereken merkezileşmedir. Merkezileşme, düzlem kaymasının olağanüstü boyutlarda yaşandığı, merkeziyetçilikten gittikçe uzaklaşılarak liberal anarşizmin ve anarko demokratizmin zemini belirlediği yerde özellikle ayrı bir önem kazanır. Kurucu çekirdeğin aşması gerektiğini düşündüğümüz en zor etap da budur: Merkezileşme. Ama nasıl bir merkezileşme? Yukarıda da dediğimiz gibi, öncelikle merkezileşmeden ne anladığımızı tanımlamalı, bu noktada parametrik bir dönüşüm yaşamalıyız. Artık dar anlamıyla sadece örgüt güçlerinin ve hatta sadece yöneticilerin bir araya gelerek oluşturdukları bir merkezileşme tipi ve anlayışına son verilmelidir. Bu her şeyden önce merkeziyetçiliğin maddi temellerinden kopartılmasıdır. Kendi kendineliktir.

Merkezileşmeyi tek boyutlu bir şekilde biçimsel algılamak sorunun çıkış noktasını oluşturuyor. Merkezileşme öncelikle içerikten olmak zorundadır. Diğer bir deyişle bu, sahip olduğumuz politikaların öncelikle işçi sınıfının öncü güçlerince sahiplenilmesi gerekliliği, mücadele ve örgütlenmenin esas yönlendiricisinin onlar olması zorundalığıdır. En geniş merkezileşme, politika üzerinden sağlanan merkezileşmedir ve asıl mesele örgütlenmeyi bunun üzerine oturtabilmektir. Diğer bir deyişle tek başına örgütsel merkezileşme değil, politikaların merkezileşmesidir. Kurucu çekirdek, sadece işlerin koordinasyonunu sağlayacak teknik bir birim değil, şüphesiz bunu da içerecek biçimde, her düzeydeki politikaların sözünü ettiğimiz anlamda merkezileşmesi faaliyetini geliştirecek bir birim olmalıdır.

İşçilerin tek tek kişiler olarak algılanması, örgütlenme anlayışının darlaşmış olmasının nedenidir. O halde bir politikanın kapsayıcılığı her şeyden önce işçi sınıfını, işçi hareketi içinde kavramayı gerekli kılıyor. Yeni tipte bir merkezileşmenin çıkış noktasının bu olduğunu

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 71

Page 72: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

düşünüyoruz. [bkz. “Kolektif merkeziyetçilik – Kolektif önderlik” bölümü]

Bu süreç içerisinde kolektif karar alma süreçlerinin üzerine oturan merkeziyetçiliğin bu açıdan esas alınması gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla da, kurucu çekirdeğin kolektif karar alma mekanizmalarının yaratılmasında oynayacağı rol belirleyicidir. Kurucu çekirdek bu açıdan süreci kurucu kongreye taşıyacak, bu sürecin öncülüğünü yapacak organdır.

Kurucu çekirdeğin toparlanması kuşkusuz ki zaman alacaktır. Gözümüzün erdiği, elimizin değdiğiyle sınırlı düşünmüyoruz. Tutucu yaklaşmıyor, “armudun sapı, üzümün çöpü” demiyoruz. Kendimize ve öncelikle de sahip olmaya çalıştığımız komünist ideolojimize güveniyoruz. Bu zorlu etap yürünmeden ilerlenemez.

- Güç toplama taktiği ve taktiğin komünist niteliği. İşçi sınıfı içindeki yoğunlaşma noktaları, öncelikler.

Dinamik denge: stratejik-taktik bütünlük

Kopuş süreçlerinde ne taktik tek başına taktik olur, ne de strateji tek başına stratejidir. Bunlar, artan yoğunlukta, iç içedirler. Stratejik plan net olmalıdır. “Poleter Sosyalist Kongre Delegeleri” platformunun kurulmasıyla birlikte tartışmaya başladığımız konular yanlış değildi. Ama bunlarda sağlanamayan ortaklık ve işlerin eski zihniyet içinden yürütülmek istenmesi ayrışmayı doğuran etmen oldu.

Yukarıda da ifade etmeye çalıştığımız gibi, dönüşüm sorunu kadro sorununa indirgenemez. Sorun sadece pratiğin ivme kazanması değil, teorinin de dönüşümü sorunudur. Bu açıdan kurucu kopuş sürecinde güç toplama taktiği özgün bir önem kazanır.

Her düzeyde dönüşüm sorunu yaşandığında ve yeni bir düzleme geçmek gerektiğinde taktik, daha yoğunluklu bir biçimde, bütünsel stratejik perspektifi esas almak zorundadır. Dinamik denge, strateji ve taktiğin bütünlüklü ve iç içe ele alınmasıdır ve kurucu kopuş sürecinde bu özellikle önemlidir. Kopuş aşamasında, taktiğin düz ve kuru uygulanması değil, dinamik uygulanması gereklidir. Dinamik taktik bir anlayış, öncelikle, mücadele konu ve sorunlarını birbirinden yalıtmayı değil, iç içe geçirmeyi esas alır. Gerçekten de öyle değil midir? Burjuva demokrasisinde hiçbir konu yoktur ki birbiriyle ilişkili olmasın. Bu ona karşı verilecek mücadelenin de aynı düzeyden kalkış sağlamasını zorunlu kılıyor. Yani konu ve sorunlar gerçekte zaten birbirleriyle ilgili olduğu için, burada beliren geçişliliği bilmeli ve mücadele ve örgütlenmeyi bu geçişliliği bilerek yürütmeliyiz. Dinamik taktik bir anlayış öncelikle budur. Yanı sıra, çalışma yürüttüğümüz alanlarda, alana her düzeyde hakim olmak, alanı işçi sınıfının başka konu ve sorunlarıyla ilişkilendirmek, ve buradan gelerek sokağı ve eylemi esas alan bir örgütlenme faaliyeti yürütmektir aynı zamanda taktiğin dinamik kavranışı.

Platformdaki örnekten de görülebileceği gibi, bu süreçte en büyük hata taktiğin küçük ve dar hesaplara indirgenmesiydi. Aşamalılık en büyük düşmanımızdır. “Önce şu işi yapalım, sonra da bu işi” yaklaşımı dağıtıcıdır. Faaliyet konularında iç içe geçişliliğe ve kendini bu biçimde ifade eden bir taktik konumlanışa ihtiyacımız bulunuyor. Fakat kuşkusuz ki her işi aynı anda ve yoğunlukta yapamayacağız. Bu koşullarda her koltuğa aynı anda oturamayacağız, oturmayacağız. Bu tek başına güç meselesi değil, nitelik meselesidir.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 72

Page 73: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Sınıf çalışmasında yeni bir perspektif, yeni bir dil

Kurucu kopuş süreçlerinde yapılabilecek en büyük hata sadece politikleşmiş kesimlere ya da örgüt güçlerine ulaşmak ve onları toparlamaya çalışmaktır. Hayır tek başına komünistleri ve örgüt güçlerini toparlamayı esas alan bir hareket ve onun taktiğinden bahsetmiyoruz. Bu dardır ve kendi başına amacına ulaşamayacağı Türkiye'deki örnekleriyle de biliniyor. Esas olan işçi sınıfı içinde örgütlü ve merkezileşmeyi esas alan komünist faaliyetin başlatılmasıdır. Ama tam da burada faaliyetin niteliği tanımlanmak, diğer bir deyişle, sahip olunması gereken politik perspektifin niteliği köşelendirilmek zorundadır. Örneğin metal işçileri, eğitim işçileri, kamu emekçileri, [Burada kastedilen sadece bir dönem “emekçi memur” diye anılan kesimler değil, onları da içine alan ve bir bütün olarak kamuda çalışan tüm ücretli kesimlerdir.] bilişim işçileri, ulaşım ve taşımacılık işçileri, petro-kimye işçileri, kent yoksulları, kentsel dönüşüm, kadın sorunu vb. vd. her birine dair politik perspektiflerin netlik kazanması, öncelikle alan güçleriyle birlikte yürütülmek zorunda olan bir çalışmadır. Bunlar bütünsel olarak daha üst bir politik perspektifi de oluşturacağı için sorunumuz aynı zamanda bütünsel politik perspektifin oluşturulmasıdır. Ama kendi başımıza değil, işçi sınıfının özdeneyimleriyle buluşarak. Hem bu özdeneyimlerden öğrenerek, hem de bu özdeneyimleri daha da ileriye, komünizm kavrayışına çekmeye çalışarak.

Bu noktada işçi sınıfı içinde çalışmanın bir bütün olarak yeniden tanımlanması gerekiyor. Sadece stratejik sektör ve işçi kesimi özelliği göstermesi bakımından değil, üretimin yeni örgütlenişini göz önünde bulundurarak sadece artı-değer sömürüsünün yoğunlaştığı noktalarda da değil, -ki bunlar önemlidir ve zaten olmazsa olmazdır- aynı zamanda ölü emeğin daha yoğun bir biçimde canlı emeği tahakkümü altında tutuğu, değersizleşmenin daha dolaysız yaşandığı sektör ve kesimler içinde çalışmayı da stratejik öncelik olarak tanımlamak ve başlatmak gerekiyor. Güvencesizlik ve güvencesiz çalışma artan hak gaspları ile birlikte önemli bir dinamik haline geldi. Güvencesizlik dinamiği devrimci ve sol hareketlerin ilgisini çekmiş ve belli bir çalışma da gerçekleştirilmektedir. Ancak güvencesizliğe karşı güvencelilik istenirken, sahip olunan güvencelilik anlayışında ciddi problemler vardır. Güvencelilik birkaç hak kırıntısına ve kadrolu olmaya indirgenmiştir. Yakından bakıldığında, kapitalizm sınırları içinde kalan, tek başına hak almaya indirgenmiş bir çalışma tarzı hakimdir. İstenen haklar da kapitalizm karşıtlığı temelinde değil, küçükburjuva sol muhalefetçilik temelinde, emekçilerin bilincini mücadele içinde komünizm kavrayışına doğru çekmeye çalışmayan bir tarzda yürütülüyor. Bu, komünizmin-sosyalizmin dışsal bir olgu olarak propaganda edilmesi demek değildir, ki bu bile yapılmamaktadır. Aslolan, bir hak talebinde bulunurken bunun asıl olarak kapitalizmin üretim ve toplumsal temellerini sorgulatmaya yönelen ama bununla da birlikte yeni temelde bir üretim ve toplumsal sistemin nasıl olabileceği üzerine de düşündüren, buraya doğru sıçrama yapmayı esas alanı bir çalışma tarzıdır. Bu olmadığında mücadelenin tüm kapsamı kapitalizm sınırları içinden, en nihayetinde kapitalizm düzeltiliciliğine varır, varıyor. [Bu temel bakış açısından hareketle güvencesizliğe karşı mücadelenin nasıl bir perspektifle ele alınması gerektiğini önümüzdeki günlerde eğitim işçileri ve kamu emekçileri ile birlikte ele alacağız.]

Bu açıdan önümüzde açılan yeni süreçte bizi asıl zorlayacak olan nokta, farklı işçi kesimlerinin birleşik - kolektif zemindeki mücadelesinin yeni araçlar devreye sokularak geliştirilmesi olacaktır. Ki bu da öncelikle politikalarımızda köklü değişiklikler yapmayı zorunlu kılıyor. Ezbere, klişe bir dil ve içerik kullanmak yerine özellikle değer-değersizleşme, kullanım değeri-mübadele değeri, ölü emek-canlı emek, metalaşma-metalaştırma ve artı-değer sömürüsü, üretim araçlarının kolektif mülkiyeti terminolojisini öne çıkartarak, değer yasasına karşı ileri düzeyde yeni bir sınıf kavrayışı geliştirerek ilerlememiz gerekiyor.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 73

Page 74: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

İşçi sınıfı çalışmasında öne çıkartmayı istediğimiz nedir? Bunu iki biçimde tanımlayabiliriz. Birincisi, işçi sınıfının gündelik ekonomik mücadelesi içerisinde yer almak ve kazanımları zorlamak. [ki neo-liberal yeni düzlemde ekonomik mücadele eskisinden çok daha daha yoğun bir biçimde siyasal mücadeledir] İkincisi de stratejik düzlemde komünist bir kavrayışla, kapitalizm karşıtlığını mücadele içinde geliştirmek. Birincisini kesinlikle ikincisinden ayırmadan ve onun içinden geliştirmek zorundayız. Aksi halde, işçi sınıfının gündelik mücadelesinin içinde boğulma ve giderek gündelik olan tarafından belirlenme söz konusu olacaktır ki, deneyimlerimizle bunu çok iyi biliyoruz. Uzunca bir süre, işçi sınıfı mücadelesi ve çalışmasından anlaşılan gündelik – ekonomik mücadele içinde yeni işçi ilişkilerinin yakalanması dar hedefi oldu. Kuşkusuz ki yeni işçi ilişkileri yakalanmalıdır ve bu olmazsa olmazdır, ama böyle değil! Zaten bir tane bile yeni ilşki yakalanamadı. Bunun en önemli başlıca nedeni, işçilere yeni bir şey taşınmamasıdır. Söylemdeki keskinlikten değil de içerikten bakıldığında sendika bürokratlarından çok da farklı olmayan politik perspektiflere sahip olunmasındadır sorun. Böyle olunca da işçi ne olduğunu bilmediği ve zaten ayda bir gördüğü ve beylik cümleler dinlediği devrimcilere mi bakar, yoksa ne olduğunu az çok bildiği ve kendini bir anlamda güvende hissetme ihtiyacından da çıkışını alan hali hazırdaki sendikal yapılara mı yüzünü döner? Devrimci işçi sınıfı siyasetinde politik eksen kayması komünizmin yokluğundan -ya da bugünün değil de sonranın işi olduğu düşüncesinden- ileri geliyor. Kapitalist sistem karşıtlığı bu noktada sloganiktir ve altı tamamiyle boştur. Türkiye'de işçilerin en iyisi en fazla T'K'P komünistidir...

Kapitalizmin en güçlü yönü aynı zamanda onun en zayıf yönünü oluşturur

4. Merkeziyetçilik, kolektivizm. Kolektif merkeziyetçilik, kolektif önderlik. – Yeni örgütsel mekanizmalar.– İşbölümü ve uzmanlaşma. – Yeni devrimci emek ve başarı-başarısızlık ölçütleri.

Bugünkü koşullarda, sosyalist devrim hedefiyle işçi sınıfını örgütleme sürecinin merkeziyetçilik ve önderlik anlayışı kolektif olmak zorundadır. Yanı sıra, partinin temel varoluşunun üzerine oturduğu diyalektiğin devrimci sosyalist işçi hareketinin hem önkoşulu hem de meyvesi olması nedeniyle, partinin iç yapısı ve bir bütün olarak örgütlenme anlayışının, merkeziyetçiliğin ve önderliğin de kolektif bir düzlemde ele alınmasını gerektirir. Bunlar ne anlama gelir? Ama bundan da önce kolektif merkeziyetçilik ve kolektif önderlik tespitleri kaynağını nereden alıyor ve neden böyle olmak zorundadır ona bakalım?

Üretimin yeni yapısı Örgütlenme - yeni örgütlenme ekseni

Komünistler işçi sınıfını örgütleme perspektifini geliştirmeye çalışırlarken kalkış noktaları üretim biçiminin [kapitalist üretimin] genel yapısıdır. Bu, asgari düzeyde partinin yapısını da belirleyen etmenlerden birisidir. Leninist parti modeli, 19. yüzyıldan 20. yüzyıla geçerken Fordist üretim biçiminin temel özelliklerinden yola çıkarak fabrika temelinde örgütlenme anlayışı üzerinden geliştirilmişti. Bu modeldeki fabrika hücreleri aynı zamanda partinin hücre temelinde örgütlenmesine de esinleyici olmuştu. Bugün neoliberal kapitalizm fabrika temelini korumakla birlikte üretim [artı değer] fabrika dışına çıkmış, emeğin üretim süreci içindeki kullanılma biçimleri değişim geçirmiş, artı değer üretimi sadece fabrikalarda değil, toplumsal yapının her sürecine yayılmış durumdadır. Üretim düz, aşamalı, katı hiyerarşiye dayanan bir

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 74

Page 75: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

biçimden çıkmış, daha fazla iç içe geçişlerin olduğu, esnekleşip önceki katı-dikey hiyerarşi yerine yataylaştığı, doğrusal bir üretim zinciri hattından çok, ağ tarzında örgütlendiği bir görünüm kazanmıştır. Taylroizm vasıfsızlaştırma ve emek süreçlerinde kontrol yitimi anlamına geliyordu. Bu aynı zamanda işçi sınıfının seri üretim yapan işçi olarak yeni mücadele ve yeni örgütlenme biçimleriyle, yeni bir ideolojiyle yeniden oluşmasına sebebiyet verdi.

Bugün yeni sektörlerin oluştuğu, sektörlerin daha fazla iç içe geçerek birbirlerini belirlediği daha karmaşık bir yapıya sahiptir kapitalizm. Yeni üretim teknolojilerinin sağladığı avantaj ile emek gücünün hem fabrika içinde hem de fabrika dışında kullanılması yaygınlaşmış, emek gücünün kullanımı esnekleştirilmiştir. Fordist üretim biçiminden farklı olarak, üretimin parçalanan yapısı işçi sınıfının önceki yapısını farklılaştırmıştır. Artık sadece fabrika temeline dayanan ve o da kol emeğinde simgelenen işçiler yerine, artı değer üretim sürecinin farklı aşamalarında yer alan, sadece kol emeğiyle değil, kafa emeğiyle de varolan ya da ikisinin bileşimine dayanan, yarı zamanlı çalışmanın da yaygınlaşmasıyla kendi içinde karmaşık bir görünüm kazanan yeni bir işçi sınıfı durumu çıkmıştır ortaya. Çekirdek işgücü önemini korumakla birlikte, üretim süreçlerinin parçalanarak yataylaşması sonucu oldukça büyük sayıları bulan çevre işgücü, [taşeron, geçici, güvencesiz işçiler] üretimin belirleyici kademelerinde yer almaktadır. Neoliberal kapitalizm, işgücünü kendi içinde daha fazla parçalamış, birbirinden yalıtmıştır. Fordist üretimde büyük sayılarda bir arada bulunan işçilerde sınıf bilinci, sınıf dayanışması ve mücadelesi kendiliğinden bir itkiye sahipti. Bugün, üretimin parçalanan yapısı, söz konusu kendiliğinden itkiyi ortadan kaldırmıştır. Fakat bu, emeğin toplumsal karakterini zayıflatmanın da ötesinde daha da güçlendirmiştir.

Proletaryanın gücü, üretim sürecinde yer alış biçiminden çıkışını alır. Bu, proletaryanın düşman olduğu sınıfla uzlaşmaz çelişkisinin maddi temelini oluşturur. Proletarya, kapitalist üretimin içinde emeğinin kolektif niteliğiyle yer alır. Bu, emek üretkenliğinin artmış olmasının da ötesinde, üretimin olağanüstü toplumsallaşmış olmasının sonucudur, fakat kapitalist toplumsal yapıda emeğin toplumsallaşması dolaylıdır. İşçi sınıfını işçi sınıfı yapan en önemli özellik, üretim içinde kolektif niteliğiyle yer almasıdır. Onun çekirdek ya da çevre işgücü olarak parçalanması bu gerçeği değiştirmiyor. İşçi sınıfının söz konusu kolektif niteliği olmasaydı, işçi sınıfı en devrimci sınıf olarak sahip olduğu özelliklere sahip olamazdı.

İşçi sınıfının üretim içinde kolektif niteliğiyle bulunması ne demektir? Bu, işçi sınıfını tek tek işçilerin oluşturmadığı anlamındadır öncelikle. Kapitalizm tek tek işçiler üzerinden değil, işçi sınıfının kolektif üretiminin ve bu üretimin sonuçları üzerinden varolur. Tam da burada emeğin toplumsal niteliği belirir ve emeğin bu toplumsal niteliği işçi sınıfının üretim süreci içindeki kolektif varoluşunu yansıtır. Diğer bir deyişle, işçi sınıfı, kolektif varoluşuyla işçi sınıfıdır.

İşçi sınıfının kolektif varoluşu onu işçi sınıfı yapan öncelikli özelliğiyse onu her şeyden önce bu özelliği içinden kavramamız gerekir. Çünkü kapitalizmin varoluşuna kaynaklık eden bu özellik, onu yıkma gücüne de sahiptir. Başka bir deyişle, kapitalizmi yıkma gücüne sahip tek özellik, işçi sınıfının kolektif niteliğinden gelen güçtür.

“Emek türlerinin birbirlerinin karşısına daha fazla çıkarılması durumu, proletaryanın içinde rekabeti daha fazla körüklerken, bir yandan da emek süreçlerinin birbirleriyle daha içsel bir ilişki içinde varolmak zorunda olduğu yeni bir üretim yapısına geçiş zorunluluğunun arka planı olarak işliyor. Yeni sektörel oluşumlar ve sektörlerin giderek daha fazla birbirlerinin içine geçmesi, üretimin genel yapısının yaşadığı dönüşüm ve aynı dönüşüm içinde proletaryanın da kolektif işçi kimliğinin genelleşmeye başlayarak toplumsallaşması... Bu açıdan ekonomik ve toplumsal yaşamın öznesi artık bireyler değil, bütünlüğü içindeki toplumsal yapıdır. Yani bugün insanlık, kolektif bir bireydir, kolektif öznedir. Proletarya, kolektif emekçi olarak

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 75

Page 76: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

toplumsallaşmıştır.” [“Maddi güçlerin gelişme aşaması: komünist iradenin şafak kızıllığı” bölümünden]

Proletaryanın kolektif niteliği onun aynı zamanda toplumsallığıdır, toplumsal yapısıdır. Bu toplumsallık komünistler tarafından devrimle iç içe tanımlı olmalıdır. Proletarya, devrim içindeki toplumsal bir ilişki olarak algılanmalıdır. Bu bakış açısı, proletaryanın bütünselliği içinde kavranabilmesinin yanında, onun maddi temelleriyle, yani kolektif kimliği, kolektif gücü ve toplumsallığıyla kavranabilmesini sağlayacaktır. Proletaryanın sözünü ettiğimiz kolektif niteliği kapitalist üretim ilişkileriyle sürekli çelişmesinin ana kaynağıdır. Bir yanda üretimin toplumsal niteliği vardır, bir yanda da mülk edinmenin özel biçimi ile bunun doğurduğu uzlaşmaz çelişki.

Proletaryanın toplumsal niteliği genişlemiş, proletarya toplumsallaşmış, toplum proleterleşmiştir. Proletaryanın toplumsallaştığı yerde kapitalist çelişkiler de artmış, yaygınlık kazanmıştır. Ne var ki, üretimin parçalanmış oluşu proletaryanın yapısını ve önceki bilincini de parçalamıştır. Üretimin önceki yapısı, yerini üretimin yeni yapısına terk etmiş; eski düz, doğrusal ve tek biçimli hiyerarşik yapı yerini, dikey ve yatay üretim süreçlerinin iç içe geçerek geçişlilik kazandığı, karmaşıklaşarak esnekleştiği ağ tarzı bir yapıya terk etmiştir. İşçi sınıfı üretimin yeni örgütlenişi karşısında önceki yapısını kaybetmiş, parçalara ayrılmış, proletaryanın kendi içinde katmanlılığı olağanüstü artmıştır. Artı-değer üretimi fabrika yapısının dışına çıkmış, toplumun ve toplumsal süreçlerin tüm hücrelerinin içine girmiştir. Fetişizm ve değer, toplumsal üretim ilişkilerini düzenleyen yasa haline gelerek hakimiyetini ilan etmiş, her şey ve herkes metalaştırılmıştır. Bu koşullarda işçi sınıfının ve partinin örgütlenmesi de farklılaşmak zorundadır. Proletaryayı önceki yapısı içinde değil, yeni yapısı içinde kavramaya çalışacaksak, öncelikle onun genişleyen toplumsallığını anlamak zorundayız. Çünkü bu toplumsallık proletaryanın sadece genişleyen niceliğini değil, kapitalizm karşısında genişleyerek yoğunluk kazanan uzlaşmazlığını ve kapitalizmi yıkma gücünü de ifade ediyor.

Bu noktada, Leninist parti yapısını, içsel özelliklerini koruyarak [merkeziyetçilik, profesyonel devrimcilik ve dışarıdan bilinç], yeni duruma uygun bir biçimde geliştirmemiz gerekiyor. Tarihsel, sınıfsal bir bakışla proletaryanın sahip olduğu tüm örgütlenme biçimlerini yeniden değerlendirmeli ve kurucu düzeyde yeniden ele almalıyız. Böylesi süreçlerde en hassas ve önemli olan nokta, yeni politikaların devreye sokulması sürecinde proletaryanın nasıl örgütleneceği meselesidir. Bu, bir şeylerin değişip değişmediğinin en temeldeki göstergesidir. Yeni örgütlenme anlayışı, hem tarihe eleştirel bakışla çıkartmış olduğunuz, [ya da çıkartamadığınız] sonuçları gösterir, hem de bir bütün olarak geleceğe yürüyüp yürüyemeyeceğinizi. Yaptığımız çıkarsamalar doğrultusunda proletaryanın yeni tipte örgütlenişinde radikal değişikliklere gitmememiz için hiçbir neden bulunmuyor.

Proletaryanın yeni tipte örgütlenişinde öne sürülecek politikanın birçok düzeyde anlamı bulunuyor. Ve proletaryanın örgütlenişindeki farklılık onun üretim süreci içindeki yer alış biçiminden çıkışını alıyorsa ve proletaryanın üretim içindeki yer alış biçimi [üretimin yeni tipte örgütlenişi] toplumsal, siyasal, sosyo-kültürel tüm düzeylerin değişimine en temel etmense, aynı şey komünist hareketin proletarya örgütlenmesi için de geçerli olmalıdır. Bugün her düzeyde yeni bir örgütlenme stratejisine ihtiyacımız bulunuyor. Komünistlerin önereceği yeni örgütlenme biçimleri tüm bir ekonomik, tarihsel, sınıfsal, siyasal, örgütsel yapı değişimi üzerine oturmalı, o temelde ele alınmalıdır. Komünistlerin ve komünist hareketin değişim sürecinin başlangıç noktası ve kaldıracı olmalıdır o halde proletaryanın nasıl, hangi temelde örgütleneceği. Çünkü işçi sınıfının örgütleniş biçimi, ve aynı zamanda niteliği, devrimin temel özelliğinin oluşmasında rol oynar. Diğer bir deyişle işçi sınıfını örgütleme biçimi devrimin niteliğini ele verir. Ve yine, işçi sınıfının örgütlenme biçimi kendini açıkça program ve iktidar

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 76

Page 77: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

sorununda gösterir.

Eğer yeni bir örgütlenme biçiminden bahsediliyorsa, eski örgütlenme anlayışının ve bir bütün olarak da önceki devrimci varoluş ve aynı anlama gelmek üzere önderlik tarzının devrimci temelde yadsınmasından söz ediliyordur. Böyle değilse ortaya koyulan politikanın istediği kadar yeni olduğu iddia edilsin ya da öyle görünsün, eskinin tekrarıdır, tekrarı olmaktan kurtulamayacaktır.

Proletaryanın örgütlenmesinde öne sürülen ve öyle olması gerektiği söylenen örgütlenme biçimlerinin doğru olup olmadığını gerçekte anlayabilir miyiz? Örgütlenme politikasının doğru olduğunu, ya da olmadığını, popülist bir bakışla içerisinde yer alan işçilerin azlığına ya da çokluğuna bakarak söylemeyeceksek, burada daha farklı bir yerden düşünülmesi gereken bir durum çıkar ortaya. Gerçekten de bugün Türkiye işçi sınıfı hareketinin içerisinde geçtiği durumda nasıl bir örgütlenme tarzına ihtiyaç vardır?

Bu soruyu asgari düzeyde doğru yanıtlayabilmek için: 1. Türkiye'de kapitalist gelişmenin ve üretimin yeni temeldeki örgütleniş biçiminin

bilgisine sahip olmamız gerekir. [Kapitalist nesnel durum]2. a) İşçilerin sermaye tarafından,

b) Devrimci ve sol hareket tarafından c) İşçilerin kendi oluşturdukları örgütlenmelerin tarihsel bağlamları içinde incelenmesi. Bugüne kadar işçi sınıfnın kendi kendini nasıl örgütlediği ve dış etmenlerlerin etkisiyle nasıl örgütlenmeye çalışıldığı, bunların sonuçlarından çıkartılmış olması gereken dersler içinden konuşulmalıdır. [Retrospektif: geriye dönük ders çıkartma]

3. Yukarıdaki ikisinden hareketle, işçi sınıfının bugünkü durumu- değişen yapısı analiz edilerek, tarihsel sürekliliği içinde bugün sahip olduğu sosyo-politik, sosyo-kültürel ve psiko-sosyal durum genel çerceveleriyle net tanımlanmalıdır.

Bunlar yapılmadan hem işçi sınıfının ve hareketinin bugünkü ihtiyaçlarını anlayamayız, hem de anlayamadığımız bu ihtiyaçlar doğrultusunda proletaryayı doğru noktalarından kavrayarak örgütleyemeyiz.

Yazımız boyunca Türkiye'de kapitalist gelişme ve üretimin yeni tipte örgütlenişi konusunda genel bir çerçeve çizmeye çalıştık. Kısaca yeniden özetleyecek olursak: Türkiye'de kapitalizm önceki yapısından çıkmıştır. Tarihsel gelişimi içinde, siyasal üstyapı kurumsallaşması ve ekonomik temelleriyle faşist diktatörlük rejimi çözülmüştür. İçerisine geçilmekte olan yeni rejim tipi burjuva demokrasisidir. Bir bütün olarak sermaye birikim modelinde yeni bir düzleme geçilmiş, bilimsel ve teknolojik gelişmelerin de itilimiyle üretimin yeni tipteki örgütlenişi kapitalist ilişkileri toplumsal yapının bütününe hakim hale getirmiştir. Artı-değer sömürüsü değer yasasının ve fetişizmin hakimiyetini ilan etmesiyle yoğunluk kazanmıştır. Kapitalist üretim ve toplumsal ilişkilerin bütününe yeniden bakmamızı gerektiren yeni durum, değer yasası ve fetişizmin hem üretim sürecini hem de tüm toplumsal ilişiklerin belirleyeni haline gelmiş olmasıdır. Artı-değer sömürüsünün özü aynıdır, sadece yoğunluğu artmış, faşist diktatörlük koşullarından farklı olarak Türkiye'deki genel karakteristik çizgileri değer yasasının ve fetişizmin hakim hale gelmesiyle yeni bir boyut kazanmıştır. Değer yasası ve fetişizmin hakimiyetini her düzeyde ilan etmiş olması, özellikle artı-değer sömürüsüne yeniden bakmayı ve ona karşı verilecek savaşım düzlemini yeniden tanımlamayı gerekli kılıyor. Rejim tipindeki değişim aynı zamanda sınıfların hem kendi içlerinde ve hem de sınıfların birbirleriyle ilişkilerinde bir farklılık yaratmıştır. Önceki sınıf ilişkilerinin tümü yerini sermaye birikim modeline uygun yeni temelde kurulan ilişkilere terketmektedir. Kapitalist üretimin yapısındaki

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 77

Page 78: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

farklılaşma canlı emeği daha ezici bir biçimde ölü emeğe tabi kılmış, metalaşma ve fetişizm sadece üretimin yapısını değil, kapitalist toplumsal yapı içinde nefes alıp veren her bir insanı derinden etkileyip farklılaştırmıştır. Üretim araçlarının özel mülkiyeti proletaryanın kolektif varoluşuyla daha fazla çelişmeye başlamış, proletaryanın kolektif mülkiyeti fiilen ikame edebileceği koşulları olgunlaştırmıştır.

Üretimin yeni yapısı Fordist temellerinden kopmuş, düz, aşamalı ve katı bir hiyerarşiye dayanan önceki üretim biçimi, katı hiyerarşik yapının farklılaşarak üretim süreçlerinin iç içe geçtiği, daha esnek bir karakter kazandığı, hız faktörünün önceki durumlara oranla daha belirleyici olduğu, mekan anlayışının zaman anlayışının, ve zaman anlayışının da mekan anlayışının içine geçtiği daha karmaşık yeni bir görünüm çıkmıştır ortaya. Üretim sürecindeki yatay genişleme, artı-değer sömürüsünü de üretim alanlarının dışına çıkartmış, toplumsal yapının bütününe doğru yoğunlaştırmıştır.

Proletaryanın toplumsal temelleri genişlemiştir. Artık sadece bildiğimiz anlamdaki üretim alanları olan fabrika, atölye ve işyerlerinde bulunmuyor. Üretimin yeni tipte örgütlenmesi, üretimi bildiğimiz anlamdaki üretim alanlarının dışına çıkartarak toplumsal yapının tamamına yaymıştır. Bu, aynı şekilde emek ve sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişkinin tüm kapitalist toplumsal yapıya yayılmış olması demektir.

Yeni sermaye birikim modeli ve burjuva demokrasisine geçiş, önceki tüm yapıları çözmüştür. İşçi sınıfı ve sınıf örgütlenmeleri, sınıflar arasındaki ve sınıf içi önceki ilişkiler ve aynı zamanda Türkiye devrimci hareketi çözülmüştür. Bunların her birisinin yeni temelde yeniden oluştuğu bir sürecin içinden geçiyoruz. Bu noktada hiçbir düzeyde eski nesnelliğe ait ögrütlenme politikalarıyla yürünemez.

Örgütlenmenin dar ve tek başına biçimsel algılanışı sorunun önemli kaynaklarından birini oluşturuyor. Gerçekten de örgütlenme deyince ne anlıyoruz? Belli bir insan kitlesinin, belli bir zaman aralığında, belli bir amaç için, belli bir örgütsel biçim altında toplanmasını mı? Kuşkusuz ki örgütlenme deyince akıllara bu gelir ve yanlış da değildir, ama eksik ve dardır ve sadece örgütlenmenin bir yönünü oluşturur. Örgütlenme, somutluk, yani biçimi gereksinir ve bu olmazsa olmazdır ama, örgütlenme belli bir insan kitlesinin belli bir toplumsal-insanal ihtiyacı üzerine oturuyorsa, bu toplaşmanın arkasında yatan bilinç biçimi önem kazanır. Burjuvazi örgütlenme anlayışında köklü değişiklikler yapmıştır. Kapitalist sistem bugün örgütlenirken, eski tek biçimli ve doğrusal anlayışını aştı. Daha doğrusu örgütlenmeyi tek bir biçim içine sıkıştırmamayı öğrendi. Gerek üretimin örgütleniş biçimi, ve gerekse de buradan çıkşını alarak toplumsal-sosyal örgütlenme tarzı, hem çok biçimli olmasıyla, ve hem de bu çok biçimliliğin aynı zamanda birbirlerine bağlı olmasıyla ağ tarzı örgütlenmeye geçiş yapmıştır. Örgütlenmenin tek biçimli olmaktan çıkmasının diğer bir anlamı da, farklı bilinç biçimlerindeki insanların farklı örgütlenme halkaları içinde sisteme dahil edilmesidir. En marjinal düşüncelere bile sahip görünseniz, kapitalist sistem öyle bir düzlem geliştirmiştir ki, yarattığı toplumsal yapı ile herkes bir biçimde sistemin içindedir. Sistem karşıtı olduğunu iddia eden çoğu devrimci çevre de dahil!

Örgütülük bir yerde de zaten bu demektir. Bu düzeyde örgütlenme ve örgütlülük hem tek biçimli olmaktan çıkar, hem de bir bütün olarak bir biçim sorunu olan örgütlenme, biçim olmaktan çıkar. Gerçekten de, neo-liberal yeni düzlemde burjuvazinin örgütlenme düzeyi biçimsel olmayan bir biçim üzerinden yükseliyor. Fakat farklı bir yerden de düşününce gerçekten insanların çok yönlü ve çok boyutlu varlığı ve bunun ihtiyacı, tek bir biçim içine hapsedilebilir mi? Kapitalizm, insanlardaki çok yönlü ihtiyaç ve varoluş isteğini sömürü sisteminin devam ettirilmesi için kullanıyor ve temelde başlı başına sahip olduğu

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 78

Page 79: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

örgütlenme anlayışıyla insan bilincini ve varoluşunu parçalıyor. Kapitalizm istediği kadar gelişkin olsun, işbölümü ve uzmanlaşmanın olduğu koşullarda insanlar hiçbir düzeyde bütünsel gelişme düzeyine ulaşamayacaklardır ve bu, eşitsiz gelişmeyi daha fazla tetikleyerek kendi ekonomik, toplumsal, sınıfsal, siyasal sonuçlarını yaratacaktır, yaratmaktadır. Fakat burjuvazinin yapabildiği ve bizim-proletaryanın da ondan öğrenmemiz gereken şey, örgütlenmeyi tek başına bir biçim sorunu olmaktan çıkartmış olmasıdır.

Ağ tarzı örgütlenme, farklı ihtiyaç düzeylerinin hem kendi biçimlerini yaratması ve öyle varolması, hem de bu biçimlerin daha büyük bir sistemin alt işleyenleri olarak, bütünsel işleyişin içinde, ona dahil olmasından kaynaklanıyor. Ağ tipi örgütlenme, örgütlenmenin tek biçimli olmaktan çıkmasını ifade ettiği kadar, örgütlenmenin aynı zamanda bir biçim sorunu olmadığını da anlatıyor. Gerçekten de öyle bir yapı düşünün ki, sayısız düzeyde örgütlenme biçimi bulunsun. Olağanüstü çeşitli ve herbirinin farklı insanal-toplumsal ihtiyaçları karşıladığı ve tam da bu yapısından dolayı örgütlenmede sayısız kademelerin olduğu, ama bunların iç içe olduğu, olağanüstü karmaşık bir sistem... Belki ne demeye çalıştığımızı en iyi şu şekilde anlatabiliriz: dünyanın en karmaşık metrosunun krokisine göz gezdirdiniz mi hiç? Sayısız güzergahın bulanmasının dışında, güzergahların hepsi birbirinin içine geçmiş haldedir. Tek bir ana güzergahtan bahsedilemeyeceği gibi, her bir güzergah kendi başına ana güzergah özelliğindedir. Bunun en önemli nedeni, tüm güzergahların birbirlerinin içine geçmiş olması ve her bir güzergahtan başka bir güzergaha kolayca geçilebilir olmasıdır. Bu kurulmuş olan sistemi olağanüstü esnek kılmaktadır. Ve daha gelişkin bir düzeyde işleyebilmesinin sırrı da, bu esneklikten, diğer bir deyişle işlevselliğinin olağanüstü gelişkin olmasından kaynaklanmaktadır. Yapı, başdöndürücü bir hızla işlemektedir, zamanın ve mekanın oluşturduğu kısıt, bunların iç içe geçirilmesiyle ortadan kaldırılmıştır. Ağ tarzında örgütlenme tek bir merkez değil çoklu merkezler üzerine yükseliyor. Merkeziyetçiliğin bir odağa hapsedilmesini değil, yayılmasını öngörüyor. Merkeziyetçiliğin her bir parçaya, bünyenin bütününe, işleyen süreçlerin hepsine içerili olması anlamındadır.

İşte, ulaşmamız gereken düzey budur!

Kapitalizmin bugünkü gelişme düzeyi içinde canlı emeğin sahip olduğu toplumsallık düzeyi, üretimin yeni örgütlenişi temelinden çıkışını alıyorsa, ve bu sürecin en merkezi öznesi de proletaryanın kendisiyse, öyleyse, burjuvazinin bugün yaptığından çok daha gelişkinini ve özünde, sömürünün ve mülk edinmenin özel biçiminin ortadan kalktığı, bireysel ve toplumsal gelişme ve ilerlemenin daha bütünsel ifadesini proletarya yapabilir. Örgütlenme meselesi tam da bu anlamda proletaryada var olan gerçek tarihsel dinamiklerin harekete geçirilmesidir. Proletaryanın kendi kendisinin nesnel bilincine varması ve bugün kapitalist sistem tarafından yabancılaştırılmış kendi gerçek potansiyellerinin / etkinliğinin bilincine sahip olmasıdır. Proletarya ücretli değil, üretici bir sınıftır her şeyden önce ve komünistler onu buradan kavramalıdır. Bu, komünist bakış açısının özsel noktasıdır. Proletarya maddi ve manevi düzeyde gerçek hayatı yaratandır, onun gücü tek başına sömürülme şiddeti ve insanın buna katlanamayacak olması ahlakı yargısından çıkışını almıyor, almaz. Onun gücü, maddi üretim sürecinin, diğer bir deyişle maddi hayatın üretiminin, ve yeniden üretiminin tüm süreç ve biçimlerinin içinde yer almasından ileri geliyor. Tam da bu noktada eğer proletarya maddi hayatın örgütlenişinin her süreci ve biçimi içinde yer alıyorsa, ve bizzat bu sürecin öznesiyse, burada olağanüstü bir deneyim ve beceriden söz ediyoruzdur. Kuşkusuz ki tek tek işçilere baktığımızda asla göremeyeceğimiz bir durumdur bu! İşte, komünistlerin yeni örgütlenme stratejisi; tam da bu gücü harekete geçirmeyi ve komünist toplum için savaşım düzleminin geliştirilerek, yarını bugünden kurmayı esas alır.

Aşağıdan ve yukarıdan hareketin vektörel bir bileşke oluşturmasının özgün anlamı; hareket

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 79

Page 80: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

temelinde gelişecek mücadele ve örgütlenmenin, işçi konseyleri, yani, konsey tipi örgütlenme perspektifiyle yürütülmesidir. İşçi konseyleri ve / ya konsey tipi örgütlenme, içerisinden geçmekte olduğumuz bugünkü koşulları ileriye doğru yarabilecek en doğru mücadele ve örgütlenme yöntemidir.

İki temel nedenle:

Birincisi, Türkiye'de işçi sınıfı önceki yapısını kaybederek yeni bir oluşum süreci içerisindedir. Böylesi geçiş süreçlerini karakterize eden en önemli etmen, önceki bütün yapıların çözülmüş olması ve işçi sınıfının bilincinde olup olmamasından bağımsız olarak, yeni nesnelliği içerisinde, değişen kapitalist üretim örgütlenmesinin ona sağladığı olanakları kullanarak, yeni eylem ve bir bütün olarak kendini farklı bir temelde gerçekleştirme sürecine girmeye başlamasıdır. Marx, üretim biçiminin büyük ölçeklerde köklü değişikliklere uğramasının, süreci ileriyle doğru dönüştürecek öznesel dinamiklerin [üretici güçlerin] de gelişip olgunaşmaya başlamasının sonucu olduğunun altını çizer. Böylesi geçiş süreçlerinde işçi sınıfının kapitalist üretim süreci içerisindeki konum farklılaşmasından doğan değişim süreci, başlı başına devrimci ve komünist dinamiğin odak noktası durumuna gelir.

Bugün henüz çok alt düzeylerde bile olsa, değişimin nesnel temeli, işçi sınıfının davranış biçiminde kendisini sadece giderek daha da keskinleşecek radikal eylemlerle ortaya koyacak olmasıyla değil, asıl, komünizmin elle tutulur dinamiklerinin gelişmesi anlamında gösterir. Bu noktada değişim süreci içerisinde bulunan proletaryanın ürettiği sadece metalar ve artı-değer değil, aynı zamanda üretimin kapitalist niteliğiyle giderek daha fazla çelişmeye başlayan komünist dinamiklerdir. Komünistler bu sürecin en genel bilgisine sahip olsalar da, hareketin içinde boylu boyunca olmadıkları, bu sürecin organik bir parçası olmadıkları için değişim sürecinin gerçek bilincine sahip değillerdir. Dolayısıyla da kapitalizme karşı komünizmin başını uzattığı süreçler ve ilişkiler içerisinde yer almak, üretim süreci içerisinde aşağıdan gelişmeye başlayan dinamiğin önünün bilinçli olarak açılmasını hayati kılar. Daha doğrusu o dinamiği takip etmek gerekmektedir. Komünistler tüm gövdeleriyle varoluşlarını, proletaryanın en üretken kesimlerinden başlayarak, üretim süreci içerisinde değişen nesnel temelin ortaya çıkarttığı komünist dinamiklerin hem kavranmasına, hem de bu kendiliğinden dinamiklere siyasal ve örgütsel bir form vermeye odaklamalılar. Bu, eski örgütlenme biçimleri, eski devrimci varoluş tarzları ve bir bütün olarak kastlaşarak bürokratlaşmış jakoben elitist önderlik anlayışı içinden gerçekleştirilemez. İşçi sınıfının sahip olması gerektiğini söylediğimiz siyasal bilinci, onun üretim süreci içindeki yer alış sürecinden ve biçiminden kopartılamaz. Bu noktada da proletaryanın gerçek devrimci dinamiklerinin geliştirilmesi, onun özdeneyimlerinin harekete geçirilmesi ve geliştirilmesi ile mümkün olabilecekse, konsey tipi örgütlenme, bu gelişimin sağlanabilmesi açısından en doğru yöntem olarak çıkar karşımıza.

İkincisi, Türkiye'de yeni bir komünist hareket ve komünist örgüt inşası, işçi sınıfının gerçek komünist dinamiklerinin harekete geçirilmesiyle gerçekleştirilebilir. Bu ikisi iç içe yürütülmediğinde ileriye doğru gelişim sağlayabilmenin hiçbir olanağı yoktur. Türkiye'de bugün komünist bir örgüt [parti] bulunmuyor. Devrimci yapılar bireylere varana dek çözüldü diyoruz. Komünist örgütün oluşum sürecinde izlenmesi gereken yol, proletaryanın nesnel değişimi temelinde, diğer bir deyişle emeğin olağanüstü toplumsallaşması dolayımında giderek daha ileri düzeylerde sahip olmaya başlayacağı kolektif güce dayanmak zorundadır. Partinin oluşumu, işçi sınıfının kendini daha ileri düzeyde ortaya koymaya başlayacağı sürecin meyvası olmalıdır. Bunun anlamı, komünist partinin hareket temelinde gelişebilecek olmasıdır. Ne var ki, bu süreç tek başına işçi sınıfının değişen nesnelliği temelinde ortaya koyacağı kendiliğinden eylemiyle olgunlaş(a)maz. Komünistler ve geliştirilmesi gereken yeni komünist önderlik düzlemi bu noktada, öznesinin işçi sınıfı olduğu komünist hareketin

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 80

Page 81: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

geliştirilmesinin ve onun içinden çıkacak olan komünist partinin oluşumunun önkoşuludur. Kurucu kopuş sürecinin en önemli noktası da burada saklı; komünistler yeni önderlik düzlemini geliştirecekleri yeni bir sürecin içine giriyorlar ve bu, önderlerin bizzat işçi sınıfının içinden çıkartılmasını zorunlu kılıyor. İşçi konseyleri - konsey tipi örgütlenme, işte tam da bu noktada komünist partinin inşası sürecinde özsel bir önem kazanıyor.

///

Devrimci ve sol hareketleri de içine katarak, sendikaların, meslek örgütlenmelerinin, işçi sınıfının irili ufaklı tüm örgütlenmelerinin çözülmüş olması şu anlamdadır; işçi sınıfının yeni oluşum sürecinin belirmeye başlayan ihtiyaçlarının görül(e)memesi, eski örgütlenme biçimlerinde ısrar edilerek hareketin önünde engel olunmaya başlamasıdır. Bu en temelde içine girilmekte olunan yeni sürecin ve aynı zamanda işçi sınıfının yeni nesnelliğinin kavranamamasından, kavranmak istenmemesinden çıkışını alıyor. Dünyada ve özelinde Türkiye'de işçi sınıfının kavranamayan yeni nesnelliği, giderek eski yapılar ile işçi sınıfının yeni temelleriyle oluşmaya başlayan dinamizmi ve bir bütün olarak kendini gerçekleştirme isteğiyle daha fazla çelişmeye başlıyor. Bu durum kimi yerlerde çok açıktan bir savaşıma sahne olurken, kimi yerlerde de içten içe gelişiyor. İşçi sınıfı önceki kabuğunu kırmaya yöneldiği her yerde, geleneksel yapılar tarafından sürekli bir engellemeyle karşılaşıyor. Bu diyalektik ilginçtir gerçekten; bir yandan işçi sınıfı önceki kabuğunu kırmaya yönelmeye çalışırken, ve kısmi düzeyde kimi başarılar elde ederken, bir yandan da bu sürecin bir biçimde içinde yer alan eski örgütlenme biçimlerine ve anlayışına sahip yapılar, işçi sınıfı kısmi kazanımlar elde etmeye başladıkça bunu kendi irade yüklenmeleri sonucu elde edilen bir başarı olarak görmeleriyle, kendi eski kabuklarını bu biçimde sağlamlaştırmaya devam ederler. İşçi sınıfı ileriye doğru gelişmeye çalışırken bu, eski örgütlenme anlayışında ısrar edenleri daha da körleştiriyor ve kendi içlerine büzüşme şiddetini arttırıyor.

İşçi sınıfının kapitalist üretim aygıtına ve kapitalist üretim sürecinin sonuçlarına verdiği tepkinin biçimi, kapitalist üretim ilişikilerinin gelişkinlik düzeyi tarafından belirlenir. Kapitalist toplumsal ilişkilerin gelişkinlik düzeyi, artı-değer sömürüsünü arttırmanın yanında, toplumsal yapının bütününde metalaşmanın artan etkisi ile yaşamın sürdürülmesi giderek daha fazla zorlaşmaya başladıkca kitlesel tepkiyi büyütür. İşçi sınıfının üretim süreci içindeki konumu, bu konumun merkezi karakteri önemli etkedir. Çünkü kullanım değeri olarak ürettiği ürün, ona meta olarak geri dönerken, bu durum, yaşamın asgari temelde sürdürülebilmesi noktasında artan enflasyon oranlarıyla birlikte düşünüldüğünde, mübadele değerinin çok yönlü bir şekilde yarattığı basınç çekilmez bir hale gelir. Küçükburjuvaziden farklı olarak proletarya bu basıncı iliklerine kadar duyar. Kapitalizmin geliştiği toplumlarda işçi sınıfı önceki davranış çizgisini yavaş yavaş terketmeye başlayarak, üretim sürecindeki yer alış biçimine paralel olarak daha farklı düzeyde tepki vermeye başlar. Bu tepkinin özünü oluşturan etmen, emeğin artan toplumsal niteliği ile, mülk edinmenin özel biçimi arasındaki çelişkinin keskinleşmesidir.

İşçi sınıfı yeni bir nesnelliğe sahip olduğunu ve bu nesnelliğin ona sağladığı olanakları bilince çıkartmamış olabilir. Proletarya, üretim içinde farklılaşan konumu doğrultusunda, kendi tarihsel sıkışmışlığını ileriye doğru aşabilmek için, bilincinde olmaksızın kapitalist üretim sürecinin ona sağladığı olanakları kullanmaya yönelir. Birincisi, hem üretim araçlarının [ölü emek] tahakkümü altına daha fazla girdikçe karşi tepkisi artar, ikincisi, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti daha fazla sorgulamaya başlar. Bunun ilk etapta, bilincinden bağımsız olarak üretim içindeki yer alış biçiminden, yer alış biçiminin farklılaşması temelinde yapar. Değer yasasının hakim hale geldiği koşullarda işçi sınıfının davranış çizgisi, sadece üretim koşullarında değil, mücadele koşullarında da farklılık gösterer. Böylesi süreçlerde işçi sınıfı kimi öncü çıkışlarda bulunur. Eski davranış çizgisi tümden değilse de, adım adım

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 81

Page 82: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

değişmeye başlar.

Bugün şu gerçekle yüzleşmek zorundayız; işçi sınıfı hareketi komünizm perspektifiyle örgütlenmemektedir. Komünizm bir slogan olarak bile yoktur. Komünizmin Türkiye işçi sınıfının gerçek tarihsel yapısına uygun biçimler içinden örgütlenebilmesi hayati önemdedir ve düzlem farklılaşması sürecinin aşılması gereken eşiği buradadır. Bu eşiği aşmanın öncelikli adımı, devrimci ve komünistlerin bugüne kadar işçi sınıfını nasıl örgütlemeye çalıştıklarının ve bugünkü duruma bakıp sahip olunan örgütlenme anlayışının sonuçlarından devrimci dersler çıkartmaktır. Bu zemin ideolojik bir farklılaşma sorunudur. Hali hazırdaki işçi örgütlenmelerinin tümü kendi evreniyle dar ve daha da önemlisi tam da bu darlıklarından dolayı kapitalist sistem içinde kolayca eritilebilir durumdadır. Sistem için tehdit unsuru olmaktan çıkmışlardır. İşçi sınıfı bugün sadece sendikalar aracılığıyla değil, geleneksel tüm sol örgütlenmelerin sahip olduğu bürokrasinin baskısı altındadır. Bu yapılar bürokrasi sahibidiler çünkü, işçi sınıfına dayanmak adına onun üretim süreci içindeki maddi konumunu ve bu konumun bütünsel kavranışına uzaktırlar. İşçi sınıfının kapitalist üretim süreci ve kapitalist toplum içindeki merkezi karakterini yadsımaktadırlar çünkü, işçi sınıfı üretimden gelen gücü dolayımında örgütlenmemektedir. İşçi sınıfının üretimden gelen gücünden anlaşılan tek şey, onun greve çıkabilecek olmasıdır. Ki bu da, çarpık ve dar bir bakış açısından çıkışını almaktadır. Bugünkü örgütlenme, işçi sınıfının üretim sürecinden gelen, bu sürecin ona kazandırdığı bilinç formasyonundan uzak, dışsal bir örgütlenme biçimidir ve o yüzden gelişememektedir. Türkiye'de sendikal yapılar işçiyi kapitaliste pazarlayanlardır ve meclis [TBMM] ve borsa koridorlarında yuvalanan işçi simsarlarıdır. Elbetteki işçi sınıfı mücadelesini geliştirmeye çalışan tüm devrimci – demokrat sendikacıları ve öncü işçileri tenzih ederek söylüyoruz bunu. Ancak kurumsal yapı olarak sendikaları karakterize eden etmen objektif olarak budur ve devrimci ve sol hareket tüm muhalif görünümüne karşın sendikal bürokrasiyi yeniden üreten pozisyonundadırlar. Konsey tipi örgütlenme aynı zamanda bugün gericileşmiş bürokrasinin kimden gelirse gelsin yıkılmasına geçiş yapmaktır.

Parti-kitleler ilişkisi üzerine anektodya da -arabayı atın önüne koşmak-

Türkiye devrimci ve sol hareketlerin en çarpık yönlerinden birisini parti örgütlenmesiyle – işçi sınıfının kitlevi örgütlenmelerinin sürekli birbirlerine karıştırılması oluşturuyor. Parti-kitleler ilişkisinde parti işçi sınıfının devrimci tarihsel rolünden önde tutulmaktadır. İşçi sınıfının devrimci-komünist örgütle ilişkili ve tanımlı olmayan eylemi küçümsenmekte, yok sayılmaktadır. Devrimci hareketin geleneksel “İşçi sınıfı hareketi yaratmak” söylemi bu noktada partinin bunu yapacak olmasıyla ilgili olarak tersine çevrilmiş diyalektiğin sonucudur. Oysa bir hareket zaten mevcuttur, kapitalizmden de önce, sınıflar tarih sahnesine çıktıklarından beri süregelmektedir üstelik. Bu hareket ilgili partilerin doğumuna neden olmuş da olsa burada yadsınan işçi sınıfının ve hareketinin devrimci niteliğidir. Kuşkusuz ki siyasal iktidarı almayı hedefleyen devrimci bir sınıf hareketinin önkoşulu komünist partinin bütünsel öncülüğüdür, ancak komünist parti [öncü] aynı zamanda devrimci sınıf hareketinin meyvası olarak da biçimlenir. Dolayısıyla öncü-kitleler ilişkisindeki diyalektiğin nasıl olması gerektiğini ele alırken, birini diğerinin yerine koyan, birini diğerine karşı mutlaklayan bakış açılarından özellikle uzak durulmalıdır.

Bugün mutlaklanan ve işçi sınıfının önünde duran parti örgütlenmesidir. Parti örgütlenmesi adına işçi sınıfının devrimci dinamikleri yok sayılmaktadır. Tabir yerindeyse araba atın önüne koşulmaktadır. Böyle olunca at da, araba da ters gider. Arabanın arkasına bağlanmaya

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 82

Page 83: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

çalışılan at koşmaktan vazgeçmeyeceği için arabayı da ters yönde sürükler, sürüklüyor. Tüm aksi söylemlere karşın devrimci hareketin işçi sınıfının kendiliğinden hareketine teslim olmuşluğu işte tam da buradan çıkışını alıyor. Arabayı atın önüne koşmaya çalışsanız da arabanız atın ters yöne koşuşuyla sürüklenmekten kurtulamaz. Devrimci hareket arabayı atın önüne koşmasıyla kendiliğindencidir. Sözde işçi sınıfına öncülük etmek adına işçi sınıfının kendiliğinden hareketi öncüyü belirlemektedir. İşçi sınıfının mücadelesinin içerisindeymiş gibi görünen, onu desteklediğini söyleyerek öncülük adına işçi sınıfından yana tutum alan tüm varoluşların aksine sürekli kavga halinde olunan işçi sınıfı ve işçi sınııfının devrimci dinamikleridir. İşçi sınıfı bilmez, işçi sınıfı anlamaz, işçi sınıfı yapamaz, kendiliğindendir, sınıf bilinci yoktur, duyuları, sezileri, aklı, muhakeme yapma yeteneği yoktur vs. vs. Leninist “kendiliğinden bilinç teorisi” o denli ters yüz edilmiş haldedir ki, işçi sınıfının devrimci örgütle tanımlı olmayan tüm toplumsal varoluşu geri addedilmektedir. Oysa Lenin'in sözünü ettiği kendiliğinden bilincin bununla yakından uzaktan ilişkisi yoktur.

Geleneksel devrimci harekette kendiliğinden bilince teslim olmamak adına sarfedilen işçi sınıfının özneleştirmesi gibi bir söylem doğru değil. İşçi sınıfı zaten öznedir. Tarihsel, nesnel değişimlerin tek öznesi işçi sınıfıdır. Öncü müdahalelerde bulunulup bulunulmamasından bağımsız olarak işçi sınıfının tahirsel devrimci hareketidir işçi sınıfını özne kılan. Parti [öncü] işçi sınıfının kendiliğiniden komünistliğini, bilincinde komünistliğe evriltmeli. Siyasal olduğu kadar toplamsal iktidar mücadelesi doğrultusunda güç yoğunlaşmasının ifadesidir aynı zamanda öncünün varoluşu. Zaten öncünün bu misyonu zorunlu ve olmazsa olmazdır. Fakat ilişki sadece öncülerden işçi sınıfına taşınacak tek yönlü bir bilinç taşıma biçiminde kurgulandığı için, öncünün o taşımayı düşündüğü bilinci nereden edindiği sorusu yanıtlanması gereken koskoca bir soru olarak ortada durur.

Atı arabanın arkasına koşan mantık, işçi sınıfının tarihsel devrimci misyonuna güvensizlik ve daha da özelinde artık işçi sınıfının devrimci dinamiklerini fiilen engellemeye yönelik işlev gören örgüt fetişizmi batağından çıkışını alıyor. Bu durum komünist teorinin ters yüz edilmiş halinin sonucudur.İşçi sınıfıyla kurulan ilişki konusunda bugüne kadar içerisinde TİKB'nin de varolduğu hakim tarzı tersine çevireceğiz. Örgüt oluşumunu işçi sınıfının devrmici dinamiklerinden bağımsız ele alan, işçileri bu anlamda ikincil tutan anlayışlar gericidir. Şimdi bu iki kutbu tersine çevireceğiz ve en başından başlayacağız. Ve başlangıç noktamız kabaca bir sınıf mücadelesini benimsemek değil, geleneksel Marksist hareketin tersine proletaryayı ve mücadeleyi kapitalist gelişmenin belirleyicisi olarak görmek anlamında işçi sınıfını sermayenin bir fonksiyonu yapan değil, sermayeyi işçi sınıfının bir fonksiyonu yapan bir bakış açısıdır. Bu kendiliğinden bilince teslim olmak değil, kendiliğinden bilincin yarattığı gerçek sınırları farkedip işçi sınıfının kendiliğinden komünistliğini bilincinde komünistliğe evriltmeyi isteyen, bunu yaparken kendisini de ancak bu hareket içinde dönüştürebileceğini bilen bir öncülük anlayışıdır. Tüm kendiliğindenliğine karşın işçi sınıfının organik parçası olmayı göze alan bir öncülük anlayışıdır bu. [bkz. “Aşağıdan ve yukarıdan hareketin vektörel bileşke oluşturması”, “Komünizmin başladığı nokta”, “Proletarya, devrim içindeki toplumsal ilişkidir”, “Üretimin yeni yapısı Örgütlenme - yeni örgütlenme ekseni”, “İşçi konseyleri - Proletarya ücretli değil üretici bir sınıftır” bölümleri]

İşçi konseyleriProletarya ücretli değil üretici bir sınıftır

İşçi konseylerini stratejik perspektif ve taktik politika düzeyinde ikili bir bütünlüğün ifadesi

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 83

Page 84: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

olarak ele alıyoruz. Hem bugünün acil mücadele ihtiyaçlarını karşılayacak ve gündelik mücadeleyi daha güçlü kılarak hak kazanımlarıyla ilerleyecek, hem de bunu yaparken geleceği bugünden örmeye başlayacaktır.

İşçi konseyleri ve/ya konsey tipi örgütlenme basit bir politika değişimi olarak düşünülmemelidir. Konseyler proletaryaya maddi temelleriyle yeni bir bakıştır ve öncü kitle diyalektiğnin baştan aşağı yeni bir perspektifile ele alınmasıdır.

Bu noktada işçi konseyleri,

a) Geleceğin devlet örgütlenmesinin nüvesidir. Proletarya diktatörlüğünün örgütleme sürecinin fiili olarak bugünden başlatılmasıdır. Konseyler siyasal iktidarın ele geçirilmesi mücadelesinin araçlarından ve aynı zamanda işçi sınıfınn kendi kendini ortadan kaldırmasına da geçiştir. b) İşçi konseyleri bizzat devrimin içinde, devrimci mücadele odakları olarak, işçi sınıfı mücadelesinin komünizm perspektifine sahip merkezi özyönetim organlarıdır. c) Öncünün mevcut önceki biçimlenişini daha gelişkin bir önderlik perspektifine doğru geliştirmek, bir bütün olarak öncü – kitle diyalektiğine yepyeni temellede yeni bir bakıştır.

Komünist devrim temelde bir örgütlenme sorunudur. Proleter devletin yaratılması bir büyücünün işi değildir. Bir oluştur, bir gelişme sürecidir. Üretim alanlarında varolan proleter ve yarı proleter kurumların daha çok güçlü ve daha büyük bir gelişme içinde olmasını gerektiriyor. İşçi konseyleri işçi sınıfının egemen bir güç olarak örgütlenmesidir ve sosyalist devletin özyönetim organları olarak düşünülmelidir. Konseyler proleter devletin modelidir. Proleter devlet örgütlenmesinin ve aynı anlama gelmek üzere devrimin örgütlenmesinin aracıdır.

Bugünkü işçi örgütlenmeleri sosyalist devletin üzerinde yükseleceği iskeletler olarak ele alınmak zorundadır. Konseyler bu noktada, bu oluşum sürecinin aşağıdan gelinerek örgütlenmesidir ve sadece kapitalsit sistemin varolduğu koşullarda değil, sosyalist sistemde de üretimin ve toplumsal yapı işleyişinin kalbi niteliğindedir.

İşçi konseyleri işçilerin yönetmeyi öğrenmesi sürecine geçiş yapmaları anlamına geliyor ve bu özelliğinden dolayı işçilerin çok yönlü ve durmaksızın geliştirilmeleri hayati önemdedir.

Proletarya en temelde ücretli değil üretici bir sınıftır. Bugün işçi sınıfını örgütleme iddiasına sahip tüm kurumlar işçileri üreticiler olarak değil, ücretliler olarak örgütlüyorlar. Bu, proletaryaya çarpık bir bakış açısının sonucudur ve sahip olunan komünizmin hangi düzeyde altının boş olduğunu ele verir. İşçileri tek başına ücretliler olarak örgütlemek, proletaryaya kazandırılması gereken komünist bilinci büyük oranda zedeliyor. Bu, proletaryanın sahip olduğu nesnelliği daha baştan yok sayıyor. Ücretli işçi kapitalist toplumun potansiyelidir, komünist toplumun değil. Bugünkü sendikal ve sol yapıların hepsi işçileri ücretliler olarak örgütlerlerken, istendiği kadar ücretli emeğin aşılması gerektiği, ya da sistem karşıtı ve sistem dışı olunması gerektiği söylensin, işçi sınıfının bu tür bir algılanışı, kapitalist üretim ve toplumsal yapının sürdürülmesi anlamına geliyor. Buradan bakılarak objektif olarak değerlendirildiğinde, devrimci ve sol hareketi de içine katarak, geleneksel bütün işçi örgütlenmeleri öncelikle kapitalist ekonomik örgütlenmenin halkaları, tamamlayanı durumundadırlar.

İşçi sınıfı işçi sınıfı olarak kaldığı müddetçe kapitalizmi yadsıyamaz ve bu tek başına siyasal iktidarı aldıktan sonra sağlanabilecek bir mesele değildir. İşçi sınıfının kendi kendini yadsıması, yadsımanın yadsınmasıdır. Bugünkü koşullarda kendi kendini yadsımadan siyasal

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 84

Page 85: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

iktidarı almaya yönelebileceği sanılan bir işçi sınıfı kavrayışı daha baştan düzen içidir.

İşçi sınıfı işçi sınıfı olduğu ve aynı zamanda kendisini yadsıyarak işçi olmadığı oranda devrim gündeme gelebilir. İşçi sınıfı işçi sınıfı oldukça kendi kendisini özgürleştiremez. İşçi sınıfı işçi sınıfı olmayı, yani ücretli olmayı reddettiğinde kendi gerçek nesnelliğini hayata geçirebilecektir. İşçi sınıfı işçi sınıfıdır, ama daha fazlasıdır. İşçi sınıfıyız, ama daha fazlasıyız!

Örneğin, emekgücü de özel bir metadır, ancak işçi sınıfı kendini meta olarak değilse de, kapitalist ekonomi içinde pazarlamamakta mıdır? Bunun işçinın kendi bilincinin dışıda olduğunu söyleyebilir miyiz? Bizzat öncü işçiler tarafından sendikalara bu açıdan verilen yetki daha iyi bir iş, daha iyi ücret için değil midir? Ya da “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” platformunda olduğu gibi belli bir siyasal birikime sahip işçi yoldaşlarımızın kendi kendilerini yadsımadıkları koşulda, işin başına geçmeyip, yıllardır örgütün ve sınıf mücadelesinin canını okumuş olan çürümüş bürokratlara teslim olmaları gibi, aşılması gereken bilinç biçimi bu değil midir?

Türkiye'de devrimci ve komünistler sınıf hareketini geliştirmek adına işçi sınıfının en geri bilincini oluşturan sendikalizm bilincine teslim olmuşlardır. Gündelik mücadele içinde boğulma, işçi sınıfına komünizm perspektifi içinden bak(a)mama, poletaryanın kapitalist toplum içinde sürekliliğin sağlanmasına hizmet ediyor. Kuşkusuz ki belli bazı yapılar komünist bir perspektife sahip olduklarıın söyleyerek itiraz edeceklerdir, ancak bunun altı boştur. Bunun en önemli nedeni, proleter devrim -komünist devrim- sorununu hiç bir zaman açık, kesin ve somut bir biçimde ele almamış olmalarıdır. Proletarya örgütlenmelidir, ama bu örgütlenmenin karakteri nedir? Eğer komünizmse, o zaman işçi sınıfının maddi nesnel temellerinden gelen kendini gerçekleştirme tarzı neden devrim sürecinin odağı olarak ele alınmıyor? Neden işçi sınıfını işçi sınıfı yapan üretim sürecindeki konumu kapitalistlere karşıt bir güç olarak siyasallaştırılmıyor? Üstelik bu karşıtlık değer yasasının ve fetişizmin daha da hakim hale gelmesiyle çok daha olanaklı bir zemin yaratıyorken! Bu noktada örgütlenmede üretim alanlarının öncelikli olması söyleminin altı boştur. Şu açıdan: üretim alanı içinde örgütlenmekten anlaşılan tek şey, işçiye ücretli olduğunun ve mücadele etmesi gerektiğinin propagandasının üretim alanı içinden söylenmesinden ibarettir. Bu söylemi ister üretim alanlarında, ister üretim dışı alanlarda söylemiş olmanın bugün yarattığı fark nedir? Hiçbir fark yoktur. Çünkü üretim alanında örgütlenmekten anlaşılan şey, işçi sınıfının kapitalist üretim süreci içindeki maddi-nesnel-somut konumunun, kapitalist üretim biçiminin kırılmasına yönelik olarak örgütlenmemesidir. Bu noktada, Türkiye'deki grev ve direnişlerin içeriklerine bakılması ve sendikaları bir an için bir kenara koyalım, bu direnişlerin devrimci ve sol hareketler tarafından nasıl daha farklı bir düzleme çekilmeye çalışılmadan olumlandığı ve güzellemeler düzüldüğüne bakılması ne demeye çalıştığımızı daha iyi anlatacaktır. Bu, gündelik mücadele içinde sıkışmış olmaktan, işçi sınıfının geri bilincine teslim olmuş olmaktan daha fazla bir şeydir. Burada olmayan şey öncelikle komünizm ve işçi sınıfının komünist kavranışıdır. Ve bu kavrayışın yokluğundan dolayı işçi sınıfı onun gerçek nesnelliğine dışsal bir biçimde örgütlenmektedir. Burjuvazinin işçi sınıfı üzerinde gerçekleştiridiği yabancılaşmanın bir başka şeklini ve boyutunu devrimci ve geleneksel Marksist hareket gerçekleştirmektedir.

İşçi sınıfının değer yasasıyla giderek daha fazla karşıtlaşan üretim süreci içindeki maddi-somut konumunun, fiili düzeyde kapitalist özel mülkiyetin kırılmasına yönelen bir perspektife sahip olmasıdır işçi konseyleri.

Türkiye proletaryasının bilincinin komünizme doğru organik bir içerik kazanabilmesi için öncelikle, komünist önderliğin proletaryanın saflarından çıkartılmaya çalışıldığı,

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 85

Page 86: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

önderlerden oluşan bir önderliğin inşasıyla mümkün olur. Böyle bir hareket içine girmek tarihsel anlamda çok güçlü deneyimlerin oluşturulmasına da geçiştir ve komünist bilincin gerçek anlamda proletaryadaki yansımalarının sonuçlarının mücadele içinde etkinleşmesi işçi konseylerinin öncelikli hedefi arasındadır.

Her işçinin ekonomik alanda bulunduğu konumunu bilince çıkartması gerekiyor. Ne ürettiği, nasıl ürettiği, üretiminin sonuçlarını komünist bir bakış açısıyla bilinmesi mücadelenin düzlemini farklılaştırır. Bu, bugün yeni bir düzleme sıçramaya çalışan komünistlerin omuzlarında yükselen bir görevdir. İşçi sınıfı içerisindeki hiyerarşi neo-liberal kapitalizmin yeni örgütlenme biçimine bağlı olarak derinleşmekte, işçi sınıfının katmanlılığını artırmaktadır. Tekniksyen ve mühendislerin konumu farklılaşmakta ve daha yoğun bir biçimde ortalama işçi kitlesinin saflarına geçmektedirler. Bu, üretim yapısındaki farklılaşmadan çıkışını alıyor. Artık üretim sürecinde ortalama bir işçiden beklenen sadece kol emeğiyle sınırlı bir çalışma değil, kafa emeğinin de artan oranda işin içine girdiği yeni durum, işçi sınıfının ana bölükleriyle üretim sürecinin tüm noktalarında hakimiyetinin gelişmesi anlamına geliyor. Bu da üretim sürecinin tüm kademelerinin kontrol altına alınabileceği muazzam bir güç yoğunlaşması demektir ve asıl görmemiz gereken budur.

Kapitalist üretimin yeni örgütlenişi, ekonomik ve toplumsal ilişkiler sistemini baştan aşağı değiştirmiştir. Üretim alanında işçi sınııfı çok yüksek bir düzeye ulaştı. Teknolojinin gelişimi, özel mülkiyete ve kişi olarak kapitaliste ayrılmasızca bağlı olan tüm yararlı işlevleri ortadan kaldırmaya başlıyor. Üretimin toplumsal düzeyi, üretim araçları üzerindeki işçi hakimiyetinin [üretim araçlarının kolektif mülkiyeti] geliştirilebilmesinin nesnel zeminini sunuyor.

İşçi konseyleri üretim araçlarının ele geçirilmesi sürecidir. İşçi konseyleri işçi sınıfının tüm üretim ve mücadele deneyimlerini kendinde toplar çünkü onun en büyük gücü aşağıdan gelişecek olmasıdır. Diğer bir deyişle işçi konseyleri, üretim alanlarında örgütlenir ve tam da bundan dolayı üretimin temel yapısını proletaryanın -kendi- yeni toplumsallığı doğrultusundan yeniden biçim verme ve üretim araçlarını ele geçirme sürecinin doruk noktası olarak proletarya diktatörlüğü, yani devlet iktidarının kazanılması olacak sürecin temel hareketini oluşturur.

İşçi konseyleri ve proleter devrim ilişkisini bu açıdan net tanımlamalıyız. İşçi konseyleri aracılığıyla Türkiye proletaryası en başta üretim alanında örgütlenir diyoruz, bunun anlamı işçi konseylerinin tek başına önceki düzlemdeki tanımıyla mücadele örgütleri olması değildir. İşçi sınıfının örgütlülüğü kuşkusuz ki onun mücadele biçimi ve aracıdır ve bu olmazsa olmazdır, ancak, işçi konseylerinin kapsamı sadece bununla sınırlı değil. İşçi konseyleri aynı zamanda geleceğin sosyalist iktidarının üretim alanından başlayarak proletarya tarafından devrim süreci içinde adım adım ele geçirilmesi, ele geçirilmesi gerektiği bilincinin kazanılması sürecidir. Bu açıdan işçi konseyleri ve proletarya devrimi, proleter devrimci olduklarını ileri süren örgütlerin keyfi eylemi değildir. Komünist devrim perspektifi, öncelikle burjuva demokratik diktatörlüğü tarafından baskı altında tutulan, engellenen, gelişim potansiyelleri mübadele değeri için parçalanan kapitalist üretim sürecinden ve aynı zamanda köleliğinin temel nedeni olan özel mülkiyet rejiminden sıyrılarak özgürleşmedir. Kapitalst üretim örgütlenmesinin bugün aldığı biçim, işçi sınıfını sömürüp bastırdığı kadar, gelişiminin de önündeki en büyük engeldir. İşçi sınıfının daha ileri düzeyde gerçekleştirebileceği üretimin kolektif düzeyde örgütlenmesinin önündeki kapitalist engeli işçi konseyleri ile aşılabilir ve aşılacaktır. Bu noktada devrimci proleter eylem, tam da kapitalist üretim süreci içinde, kapitalist üretim örgütlenmesi biçiminin temel çerçevesinin parçalanmasına da yönelir. Devrimci üretim güçlerinin varolan burjuva siyasal ve ekonomik iktidar aygıtını parçalamaya yöneldiği nokta, devrim sürecinin kendisini

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 86

Page 87: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

ifade eder. Diğer bir deyişle sermayeden kurtulmuş üretim güçlerinin ve üretim araçlarının gelecekteki gelişimlerine uygun düşen bir biçimi oluşturmaya yönelik, geleceğin sosyalist devlet tipinin bugünden oluşturulmaya başlanmasıdır bu.

Son söylediğimizden hareketle, proletarya devriminin tek başına siyasal partilerin ve/ya sendikaların etkinliğiyle özdeşleştirilmesi dar bir bakış açısıdır ve bu bakış açısı Türkiye devrimci hareketinde oldukça baskındır. '71 devrimciliğinin karakteristik çizgilerinden bir tanesi de budur.

Komünist parti devrimci süreci dile getiren, işçi sınıfını siyasal ve toplumsal iktidar hedefiyle örgütleyen, ona komünist bilinç taşıyarak mücadelesine önderlik eden, işçi sınıfına öğrettiği kadar ondan öğrenen, işçi sınıfının en yüksek örgütlenme biçimidir. Parti işçi sınıfının öncü ve politikleşmiş kesimlerini, en yetenekli kesimlerini, kapitalizme karşı en bıçkın kesimlerini içinde toplar. Ancak ne olursa olsun bu durum işçi sınıfının çok küçük bir azınlığını içinde barındırıyor olduğu gerçeğini değiştirmez. İşçi sınıfının bu kesimleri partiyle özdeşleşmiş de olsalar, ve ileri düzeyde belli bir bilinç biçimini simgeliyor da olsalar milyonları kapsayamazlar. Tam da burada birbirlerine karıştırılmaması gereken hassas bir nokta bulunuyor. Devrimi cisimleştiren asıl nokta, sermayenin sömürü ve baskı makinasının kırılması, yani, devrimci üretici güçlerin birçok biçime bürünen üretimlerinin tümünü kapsar. Dolayısıyla, devrimi cisimleştiren nokta, değer yasasına karşı Türkiye proletaryasının en başta en üretken bölüklerinin filli öncülüğü doğrultusunda, komünist bir bilinçle proleter bir devlete doğru geliştirdiği harekettir. Bu ise en yalın haliyle üretim araçlarının fiilen kolektifleştirilmesi sorununda düğümlenmektedir ve devrimi simgeleyen nokta, işçi sınıfının özel mülkiyete karşı başkaldırısında, üretim araçlarını kolektif mülkiyetine geçremiye çalıştığında simgeleşir. Komünist parti bu hareketin içerisindedir, onun organik bir bileşenedir. Öncülüğünü bu hareketin oluşturulması ve bu hareket içinde geliştirerek yetkinleştirir.

Diğer bir deyişle devrimin gerçek süreci, işçi sınıfının komünist bilinci elde etmeye başladığı, ve bu bilinci doğrultusuda işçi konseyleri - fabrika-işyeri konseyleri aracılığıyla üretimin kapitalist yapısını yıkmaya yöneldiğinde gerçekleşecektir. Tam da bu noktada bugün gerek dünyada ve gerekse de Türkiye'deki durumun devrimci olduğunu söylüyoruz. Bunun nedeni; temsil kimliğine sahip proletaryanı, üretim süreci içinde yer alan kendi kurumsallaşmalarını yaratma sürecinin olanaklarının kapitalizmin yeni üretim örgütlenmesi doğrultusunda gelişmiş olmasıdır.

Bu dönemi devrimci kılan etmen, işçi sınıfının bütün güçleri ve tüm iradesiyle kendi devletini kurmaya doğru yönelebilecek nesnel olanakların gelişmiş olmasıdır. Proletaryanın kapitalist üretim içindeki konumu, -belirli bir organik sistemin parçası olarak- "üretim aracı" olmasıdır. Bu durum, işçilerin her birisi için rastlantısal görünebilir, ancak kapitalist üretim örgütlenmesi içinde bu işçinin sandığı gibi rastlantısal değildir. Rastlantısal değildir çünkü bu kapitalistler için bir zorunluluğu ifade ediyor. Dünya ve Türkiye proletaryası kendisinin temsil ettiği bu zorunluluğa ilişkin açık bir bilinç elde eder ve buna dayanarak bir devletin tüm özelliklerinin kendisinden kaynaklandığını gördüğünde son derece derin anlama sahip bir şey başarmış olur. Ancak bu bilinç elde edildiğinde işçi sınıfı kendi mülksüzleşmesine geçiş yapabilir ve komünist toplum kurulmaya başlanır. Bu ise bugünden başlayarak, sosyalist iktidarı aldıktan sonra da geliştirilmesi gereken uzun erimli bir dönüşüm sürecidir. İşçi sınıfı bu bilinçle kendi kendini yeniden keşfeder, kendi kolektif, organik birliğinin bilincine varır ve böyle bir birlik içinden kapitalizme karşı çıkar. İşçi konseyleri bu sürecin öznesidir, hem bu süreci örgütleyendir, hem de bu süreç içinde gelişip olgunlaşandır.

Yeni komünist önderlik düzlemi ile işçi konseyleri ilişkisi üzerinde çalışmamız gerekmektedir.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 87

Page 88: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Ancak bu ana kadar söylediklerimizden gelerek bazı temel noktaların altını çizebilecek durumdayız. Komünist parti proletaryanın en yüksek örgütlenme biçimidir. Ancak bu hem partinin bugünkü yokluğu koşullarında ve hem de, kurulduğunda dahi işçi sınıfının ve devrimci üretici güçlerin tüm etkinliğini kapsayamayacağı için, komünist parti kendisini hiç bir zaman işçi sınıfının hamisi ve önceden belli bir devrimciler topluluğu tarafından kurulmuş devrimci üstyapılar olarak zorla kabul ettirmemeleri gerekir. Komünist parti varoluşuyla, tüm üretici güçleri sermaye tarafından yoğunlaşan baskı ve sömürüye karşı savaşmaya çağırır, geniş kitleleri örgütler, seferber eder ve kitlelere komünist bilinç taşır. Proletaryanın en bilinçli kesimlerinin parti içinde olup olmamasında bağımsız olarak parti örgütlenmesi işçi sınıfının en yüksek komünist bilincini ifade eder, ancak bu, devrimin tek başına partili komünistlerin kadro etkinliğinde cisimleştiği anlamına gelmez. İşçi konseyleri bu ilişkinin en doğru biçimde kurulmasına olanak sağlayan örgütlenme tipidir. Komünist parti ve işçi konseyleri ilişkisi bu açıdan, işçi konseylerinin partinin alt organı olması biçimi üzerinden yükselmez, ve bu doğru değildir. Proletaryanın en bilinçli ve en üretken kesimlerinin komünist dönüşümü temelinde, kapitalist üretimin, geleceğin sosyalist devletinin kurulmasına doğru kırılmaya başlandığı sürecin özneleri proletaryanın tüm bölüklerinin içerisinde yer aldığı kolektif hareketidir. Komünist parti tanımladığımız kolektif harekete içseldir, tıpkı işçi sınıfının komünist partiye içsel olduğu [olacak olması] gibi.

Türkiye işçi sınıfı hareketinin bugünkü koşullarında işçi sınıfının bu düzeye sahip bir partisi bulunmuyor. Parti oluşum süreci bu açıdan işçi sınıfı hareketinin stratejik planlamasının ayırt edici halkasını oluşturuyor. Partinin yokluğunda Türkiye proletaryası nasıl bir yol izlemelidir ki, hem mücadeleyi ileriye taşıyabilsin, [diğer bir değişle örgütlülüğünü güçlendirebilsin] hem de, aynı süreç içinde parti örgütlenmesinin adımları atılabilsin? İşçi konseyleri ve/ya konsey tipi örgütlenme, kolektif merkeziyetçilik ve kolektif önderliğe geçişte değişim sürecinin kaldıracı olarak önemli bir işleve sahiptir ve bundan dolayı işçi konseyleri basit bir politika değişimi değildir.

İşçi konseyleri, işçi sınıfının, yönetmeyi öğrenmeye geçiş yapacağı, kendi siyasal ve toplumsal alternatifini geliştireceği devrimci mücadele ve örgütlülüğün komünist odakları olarak düşünülmelidir. İşçi konseyleri, her şeyden önce, önümüzde duran ve yıllardır aşılamayan işçi sınıfı ve sosyalist hareketin karşılıklı etkileşime dayalı kaynaşması hedefini temel almalıdır. Bu açıdan işçi sınıfının sosyalistlerden öğrenecekleri olduğu kadar, sosyalistlerin de işçi sınıfından öğrenecekleri vardır. Kopuş taktiği tam da bu noktada özel bir anlam kazanır. Taktik tek başına bir örgüt oluşturma dar hedefine değil, onunla tanımlı bir şekilde, işçi sınıfı içinde komünist çalışmanın geliştirilerek yeni bir komünist hareketin yaratılması hedefine sahip olmalıdır. Sorun eğiticilerin ve işçi sınıfının dönüşümü sorundur. Bunun da en doğru aracı işçi konseyleridir. Çünkü işçi konseyleri ne tek başına yarını, ne de tek başına bugünü ele alır. O, bugünün mücadele ihtiyaçlarını yarından gelerek oluştururken, geleceği bugünden kurmaya başlar. Yani böylece işçi sınıfı, mücadelesini sendikal ve güncel ihtiyaçlarla sınırlamaksızın gelecek perspektifiyle verir.

İşçi konseylerini oluşturan birim örgütlenmeleri, bu açıdan yeni bir dil, yeni bir yaklaşım geliştirebilmenin somut anlamıyla hayata geçirildiği mücadele ve örgütlülük halkaları olarak işlevlidir. Değer yasasına karşı savaşımda işçi konseyleri ve konseyleri oluşturan birim örgütlenmeleri, mücadele ve örgütlenme konularında yeni bir bakış geliştirmeye çalışan, tek başına “geleneksel” mücadele konularıyla daralmamış, değer yasasına karşı da komünist bilinç ve örgütlülüklerini oluşturarak ilerleyen bir özellikte nefes almalıdır.

Yeni bir örgüt, yeni bir program ve tüzük üzerine oturuyorsa, güç toplama taktiği, aynı zamanda bunları da kapsamına almak zorundadır. Tam da bu noktada güç toplama taktiği,

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 88

Page 89: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

yeni bir komünist hareket yaratma perspektifi içinden başlatılmak zorundadır. Ancak, sadece işçi sınıfı hareketinin geliştirilmesinin esas alındığı ve bu doğrultuda konumlanarak ivme kazanıldığı bir durumda bu, başka sorunların da çözümüne zemin hazırlayabilir. Elbette stratjik-sonal hedefler asla unutulmadan ve hareketin genel yapısını ve özelliklerini sürekli, sahip olduğumuz komünizm hedefi içinden yeniden tanımlayarak!

Politik düzeyde, devrimci demokrasiden - antifaşist halkçı devrimcilikten komünist devrim perspektifine kopmayı esas alıyorsak, devrim perspektifi değer yasası ve her türlü fetişizme karşı savaşımla tanımlı olmalıdır ve bu sürecin geliştirilebilmesinin merkezi aracı işçi konseyleri / konsey tipi örgütlenme, ya da / ve işçi demokrasisinin geliştirilmesidir.

Değer yasasına karşı savaşımın siyasal ve örgütsel mücadele hattını oluşturacağız. Yazımızın diğer bölümlerinde de belirttiğimiz gibi Marksist ekonomi-politiğin temeli olan değer yasası, Türkiye'de ya hiç bilinmiyor ya da henüz onun mücadele ve örgütlenme faaliyetinin içerisine sokulması gerektiğinin yeterince farkına varılamıyor. Bu açıdan sınıf çalışmasında siyasal ve örgütsel savaşım hattını oluştururken, işçi konseylerinin ve onların birim örgütlenmelerinin gündemi aynı zamanda değer yasasına ve fetişizme karşı savaşım olmak zorundadır ki, yeni düzlemde sınıf çalışmasının özlü ifadesi budur aynı zamanda. Değer yasası ve fetişizme karşı komünist bilinç gelişiminin mücadele içinde gerekleştirilmesidir bu aynı zamanda. Bu konuda yürütülecek faaliyet öncelikle işçi sınıfına değer yasasının ne olduğunun anlatılmasıyla başlamalıdır. Bu, ilişkinin zemininin değişmesi açısından da önemlidir ve başlı başına kendimizle birlikte işçi sınıfının dönüşümü sorunudur.

İşçi konseyleri ya da konseyler demokrasisi basit bir politika değişimi olarak düşünülemez. O her şeyden önce politik ve örgütsel mevzilenişteki zemin farklılaşmasıdır. Politik ve örgütsel mevzileniş farklılaşması öncelikle sözel değil eylemseldir. Dünkü politikaların yerine işçi konseyleri geçmiştir ama, işçi konseyleri eski devrimcilik ve örgütlenme anlayışı içinden yürütülmeye çalışılırsa olacak olan “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri”nin oluşturduğu TİKB'deki gibi olur. İşçi sınıfıyla, örgüt güçleriyle, ileri kadrolarla karşılıklı geliştiriciliği esas alan hiçbir politik-örgütsel ilişkilenişin olmadığı yerde, ve daha da önemlisi örgütün fetişleşmiş olduğu ve yoldaşlarımızın emeği üst kademelerce sömürüldüğü yerde, işçi konseylerinden ve konseyler demokrasisinden bahsetmek gülünçtür çünkü, işçi konseyleri perspektifi her şeyden önce komünist ilişikiler üzerine oturan bir mücadele perspektifi anlayışını kapsar. Bunun bugünkü karşılığı da şudur: bir dönemin öncüleri olarak kendi kendini yadsıma bilinciyle hareket edip, [yeni bir öncülük edimi için] aşağıdan hareketin geliştirilmesine odaklanmak! Aşağıdan hareketin hangi biçimde, hangi anlayış içinden ve neden geliştirilmesi gerektiği yukarıda anlatıldı. İşçi konseyleri ve aşağıdan hareketin geliştirilmesi konularında da “proletarya sosyalistleri” ile aynı yerden konuşmuyoruz. İşçi konseyleri önermesi sosyalist demokrasi perspektifi ile doğrudan ilişkilidir ve denilebilir ki onun sonucudur. Ancak daha da önemlisi, büyük toplumsal-sınıfsal alt üst oluş dönemlerinde işçi sınıfının özgün mücadele ve örgütlenme araçları olarak ortaya çıkan işçi konseyleri varolan önceki mücadele düzleminin tıkanmış olması üzerinden, işçi sınıfının kendi öz deneyimleriyle ayağa kalkmaya çalıştığı kesitlerde, aşağıdan kitle dinamizminin sonucu olarak ortaya çıkmışlardır. Tam da bu noktada işçi demokrasisi bir kenar süsü olarak durmayacak, ve burjuva demokrasisine karşı popülistçe öne sürülmeyecekse, -ki “proletarya sosyalistleri”nin yaptığı bundan başka bir şey değildir- işçi konseylerinin yukarıda çerçevesini çizdiğimiz anlamda geliştirilmesi esastır.

İşçi konseyleri, sosyalist işçi demokrasisi üzerinde yükselir. Bunun anlamı, işçi konseylerinin tüm alt birimleriyle birlikte sosyalist işçi demokrasisinin üretildiği örgütlenme merkezleri olmalarıdır.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 89

Page 90: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

“Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” TİKB'si işçi konseylerinden ne anlıyor?

Örgüt fetişizmi ve işçi konseyleri

“Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” TİKB'sinin işçi konseyleriden anladığı şey yukarıda ortaya koymaya çalıştığımız bakış açısı ile kesişmemektedir. Çünkü sözünü ettiğimiz düzleme girebilmek için öncelikle TİKB'nin bu bakış açısına girmesini engelleyen tarihsel referanslarıyla hesaplaşılmış olması gerekir. TİKB, üretim alanlarının devrim süreci içinde ele geçirilmesi gerekitiği düşüncesini şiddetle eleştirerek bu kampın başını çeken örgütlerden birisidir. Antirevizyonizm adına işçi sınıfının komünist etkinliği ve onun üretim süreci içinde örgütlenmesi gerektiği yadsınmıştır. Şimdi yeni bir perspektife sahip olduğunu söyleyen “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” TİKB'sinde buna dair hiçbir koyuşun olmaması tesadüf değildir. Değildir, çünkü işçi konseyleri popülist bir söylem olmanın ötesinde bir anlam taşımıyor. “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” için Devrimci Sendikal Birlik [DSB] gitmiş, yerine işçi konseyleri, ya da aynı biçimde kullanılan “İşçi Meclisi” gelmiştir. Söylemlerdeki cafcaflılığı bir kenara bırakırsak, işçi sınıfının, kapitalizmin, devrimciliğin ve önderliğin algılanışında değişen bir şeyin olmadığı durumda işçi konseyleri neyin sonucu olarak, nasıl hayata girecektir. Bu noktada işçi konseyleri özsel bir dönüşüm meselesi olarak değil, basit bir politika değişimi olarak ele alınmaktadır. Bir grup özelliği bile göstermeyen, fiilen dağılmış bu bir avuç Jakobenin aydınlanmacı harekatıyla yoldaşlara ve işçi sınıfına belletilmeye çalışılacak “şey” olarak vardır işçi konseyleri.

İşçi konseyleri her şeyden önce işçi sınıfının içine girmeyi, onun organik bir parçası olmayı gerektiriyor. İşçi demokrasisinin işçi sınıfıyla birlikte uygulanmaya çalışılması gerekiyor. Bunun için öncelikli yapılacak iş, işçi sınıfının gündelik mücadelesinden başlayarak birlikte mücadele vermek ve her konuda işçi sınıfıyla eşitlenmektir. Koltuklarını bilinçlice yakmayanlar oturdukları yerden en fazla ahkam keserler. Bir yandan bürokratik devrimcilik tarzı devam edecek, bir yandan da işçi konseyleri ve işçi demokrasisi diyeceksiniz. İşçi sınıfına gitmek gerek söyleminin altının ne kadar boş ve samimiyetsiz olduğunun, yoldaşlarımızın enerjilerinin nasıl heba edildiğinin, işçi sınıfına fiili değil de ideolojik önderlik yapmanın peşinde olunduğunun, işçi sınıfının içine girerek onun sahip olduğu kendiliğinden hareketin dönüştürülmesi için konumlanmak gerektiği söylenmesine karşın, bundan anlaşılanın bunu bir takım başka kişilerin yapması gerektiğidir. Yani; tıpkı daha önceki tüm süreçlerde olduğu gibi ortaya koyulan bir politika yine, politikayı ortaya koyanlar ve bu politikayı alkışlayanlar tarafından değil de, aşağı kadamelerde olanlar tarafından hayata geçirilmesi gerektiği kokuşmuş bürokratik Jakobenizmin önderlik anlayışı aynen devam etmektedir. İşte bu yüzden, “Kolay ve kısa dönemli çözümler yoktur ... ” ile başlayan seranatların hiçbir samimiyeti yoktur. Bu Jakobenlerin hiç birisi işçi sınıfının herhangi bir mücadele örgütünün içerisine girip, mücadalenin bir parçası olarak, tıpkı işçilerin yaptıkları gibi emek verip işçilerle aynı kaderi paylaşmaya cesaret gösteremeyen saray soytarılarıdır.

Hiç bir maddi temele sahip olmayarak çözülmüş bulunan eski örgütsel ilişki ve yapılar korunmakta ısrar edildiği sürece, içerisinde yer alan her bir bireyin daha fazla çürüyecek olması bir yana, bizzat işçi sınıfının değişen nesnel temelinin ona sağladığı olanakların geliştirilmesinin önünde daha fazla engel olunacaktır. “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” TİKB'sinin teorik önderlerinin sahip olduğu bakış açısı, örgüt fetişizmine dayanıyor. Çözülmüş olduğu söylenmesine karşın örgüt geleneksel tüm ilişki biçimleriyle korunuyor ve değişim süreci Kemalizmin bildiğimiz tepeden inmeci anlayışıyla yürütülmeye çalışılıyor. Bireylere değin çözülmüş olunduğu tespiti bu noktada samimi değildir çünkü, değişim süreci, hiçbir zaman çözülmemiş olduğunu gördüğümüz bir avuç aydınlanmacı Jakobenin işçi sınıfına ışık

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 90

Page 91: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

saçması gerektiği anlayışıyla yürütülüyor. Tabii o da, gelişkin örneklerinin en pespaye versiyonuna sahip olarak! Burada yadsınan ve güvenilmeyen, işçi sınıfının ve devrimci kadroların tarihsel devrimci pratiğidir ve örgüt fetişizmi yapılmasının temeli buradan çıkışını almaktadır. “Proletarya Sosyalistleri”nin “her şey değişiyor ve kendimizi değiştireceğiz” söylemi, bezirgan çığırtkanlığından başka hiçbir şey değildir, çünkü işçi sınıfına eski küçükburjuva durum içerisinden bakılmasından kaynaklı işçi sınıfının değişen gerçek tarihsel temelleri görülmemekte, ve tam da böyle olduğu için örgütün değiştirilmesi gerektiği söylenmesine karşın, kastlaşma, içe büzüşme, çevre güçlerinden ve işçi sınıfından daha da kopma anlamında giderek yok olmaya yüz tutan bir avuç Jakobenin yürüttüğü “örgüt faaliyeti” artık dağılmanın fiilen yaşanmasıyla son bulmuştur. Ve tam da böyle olduğu için, daha önce öncülük iddiasına sahip olan ve bugün kendimizi değiştireceğiz diyen bu bakış açısı, kendisini işçi sınıfı ve onu geçirdiği dönüşüm ile birlikte tanımlamıyor, tanımlayamıyor. Bunu yapsa, kendisini tüm önceki görünümleri, ahlaki ve ideolojik sanrı ve yargılardan kurtaracak ve kelimenin gerçek anlamıyla özgürleşecek!! Yapamıyor, yapmıyor, yapamaz ...

“Kopuş sürecindeyiz” söylemi tam bir saçmalığa dönüşmüş durumdadır, çünkü değişmeyi istediğini söyleyen bu bir avuç Jakoben, en başta işçi sınıfına ve en yakın çevre güçlerine dahi o düzeyde güvensizdir ki, [ki işçi sınıfının daha geniş bölüklerini söz konusu bile etmiyoruz burada!] hiç kimse, birlikte düşünme, birlikte karar alma sürecinin göstermelik birkaç atraksyonu saymazsak içerisinde değildir. Fetişizm o düzeydedir ki, ne örgüt yok denilebiliyor, ne de var denilebiliyor. En fazla söylenen “değişeceğiz”dir. Zaten fetişizm böyle bir şeydir, 'şey'leşerek kendinde bir şey haline gelmiş olan örgüt ve örgüt anlayışı, bir fenomen olarak vardır ama yoktur, yoktur ama vardır, varsa yoktur, yoksa vardır. “Değişeceğiz” söylemi ağızda çiğnenen sakızdan başka bir şey değildir, çünkü, sorulması gereken soru çifti şudur: eğer örgüt varsa, yani işleyen bir örgüt olarak varsa, değişmesi gereken nedir? Örgüt yoksa, “değişeceğiz” söyleminin anlamı nedir, kim değişecektir?

Fakat bundan da önce işçi konseyleri ile anlaşılan şeyin üzerinde biraz durmak gerekiyor. İşçi konseyleri ile yeni bir işçi sınıfı hareketinin yaratılması gerektiğinden söz ediliyor. Fakat burada yeni bir sınıf hareketi ihtiyacı sosyalizmin, sosyalist siyasetin ve faaliyetin bir talebi olarak kendisini koymaktadır ortaya. Kapitalizmin ve işçi sınıfının nesnel gelişiminin sonucu olarak varolması gerektiği söylenmesine karşın, yeni bir hareketten anlaşılan, fetiş haline gelmiş olan örgütün faaliyeti ile bağlantılı, sadece işçi sınıfı içinde parti çalışması yapılmasına indirgenmiş ve dolayısıyla yeni bir hareketin yaratılmasının ve bizzat işçi konseylerinin, güç toplama taktiğinin ihtiyaçları içinden ele alınmış olmasıdır. Esasında sahip olunan bakış açısının gerçek içeriği şudur: işçi sınıf hareketi olarak adlandırılan durum, doğrudan örgüt ile bağlantılı, işçi sınıfı içinde parti çalışmasını yürüten kadroların faaliyetine indirgenmiştir. Yukarıda işçi konseylerinin koyduğumuz ana ekseninin koyulmamış, koyulamamış olması, ya da işçi konseylerinden en genel sloganik ve propagandif şeylerin sıralanmış olması durumun kanıtıdır. İşçi konseyleri çetin bir dönüşüm sürecinin ve komünist partinin onun içinden çıkacağı bir hareket biçimi olarak değil, güç toplama anlayışının sonucu olarak [ki o da en dar haliyle] işçilerin fetiş haline gelmiş bulunan örgüte örgütlenmesi olarak anlaşılıyor. Hali hazırda hiçbir yerde işçi konseylerinin alt birimlerinin lafsen bile olsa kurulmaya çalışılmaması durumu açıklıyor. Kadro yok söylemi bu noktada anlamsızdır. Bir kişi bile olsa çıkılır, yapılır. Ancak bu noktada sorun yapmak değil, sahip olunan bakış açısının işçi konseylerinin gerçek içeriğiyle yakından uzaktan alakasının olmamasıdır. Bu açıdan, bir örgüt vardır ve bu örgüt işçi sınıfı hareketini geliştirecektir! Bunun aracı da işçi konseyleridir denilmektedir. İşçi sınıfı hareketinin geliştirilmesi ile, komünist partinin bu sürecin içinden çıkacağına dair hiçbir şey söylenmemesinin nedeni de, zaten bir örgütün var olduğu kabülü, ve bu örgütün de işçi sınıfı hareketini geliştirmek adına, işçi sınıfından birkaç kişinin, kişi olarak örgütlenmesiyle değişecek olması anlayışıdır. Bu eskinin tekrarıdır ve bundan dolayı işçi konseyleri “Proleter

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 91

Page 92: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Sosyalist Kongre Delegeleri” TİKB'sinin elinde ölü doğmuştur.

///

KOLEKTİF MERKEZİYETÇİLİK – KOLEKTİF ÖNDERLİK

Kolektif merkeziyetçilik

Kolektif merkeziyetçilik, öncelikle, dar anlamda parti iç yapısı açısından değil, asıl olarak işçi sınıfıyla tanımlıdır. Yani merkeziyetçiliğin işçi sınıfıyla birlikte geniş temellere sahip olmasını ifade eder. Merkeziyetçiliğin kolektif olmasına iki temel nedenle ihtiyacımız bulunuyor. Birincisi, sınıf savaşımı sürecinde burjuva iktidarını devirmeye yönelmiş en geniş anlamdaki faaliyet, ilişki ve üretimlerin birbirleriyle ilişkilendirilmesi temelinde en etkin devrimci komünist güç yoğunlaşması kolektif merkeziyetçilikle sağlanabilir. İkincisi de, komünizm ufkuna sahip gelişkin bir toplum yapısına ancak kolektif merkeziyetçiliğin bugünden inşa edilmeye başlanmasıyla yürünebilir.

Kolektif merkeziyetçilik, bir yandan burjuva demokrasisine karşı etkin savaş düzenine girilebilmesinin aracı olarak işlevsel özelliklere sahiptir, diğer yandan da komünizm perspektifiyle yeni toplumsal-insanal üretim ilişkilerinin geliştirilmesi sürecini ifade eder. Diğer bir deyişle kolektif merkeziyetçiliğin bu iki yönü birbirlerinden koparılmaksızın ele alındığında, her iki durumda da köklü bir dönüşüm sorunuyla karşı karşıya olduğumuz kolaylıkla görülebilir.

Bu anlamda, kolektif merkeziyetçilik, devrimci üretim ilişkilerinin farklılaştırılması temelinde, faaliyetin tüm konu ve sorunlarına yeni bir gözle bakmayı gerekli kılıyor. Her merkezileşme tipi belli bir üretim ilişkileri biçimine ve anlayışına tekabül eder. Dolayısıyla kolektif merkeziyetçilik, her şeyden önce hali hazırdaki devrimci üretim ilişkilerine eleştirel açıdan yaklaşarak yeni bir bakış geliştirme zorunluluğuna işaret ediyor. Önceki Fordist, yukarıdan aşağıya tek biçimli, katı-geçirimsiz, doğrusal, durağan ve dikey hiyerarşiye dayalı üretim ve merkeziyetçilik biçiminin yerine, tek tek parçaların birbirleriyle daha iç içe geçtiği ve etkileşimlerinin yükseldiği, çok biçimli, hareketli, dikey olanın yanında yatay olanı da içine alan yeni bir hiyerarşi anlayışı üzerinden yükselen bir üretim ve dolayısıyla da merkeziyetçilik biçimine geçiş sağlamamız gerekiyor. Önceki merkeziyetçilik anlayışındaki, faaliyet kollarının birbirlerine tanımsız, geçirimsiz ve kendi evrenlerine mahkum oldukları biçim yerine, tüm faaliyet kollarının, süreç, ilişki, konu ve alanların birbirleriyle tanımlı olduğu ve birbirlerini büyüterek ilerledikleri yeni bir ilişkileniş biçiminin kurulması gerekiyor. Faaliyet kollarının ve konularının birbirlerini sürekli dıştaladığı değil, iç içe geçerek bütünsel merkeziyeti büyüttükleri bir ilişki biçimi.

Yanı sıra, mücadelenin tek bir biçime ve düz-doğrusal bir hareket tarzına hapsolmaktan kurtarılarak, biçim zenginleşmesi temelinde, birçok biçimin iç içe kullanıldığı ve hareket tarzı sarmal olan yeni bir düzlemi ifade eder kolektif merkeziyetçilik. Dolayısıyla merkeziyetçilik, bu noktada, tüm parçaların içinde yer aldığı bütünsel bir yapıyı ifade eder. Yukarıdan aşağıya tek biçimli merkeziyetçilik biçiminin uygulanmasında ısrar, parçalar arasındaki ilişkiyi, bırakalım bütünlemeyi, daha da karşı karşıya getiriyor. Bu açıdan merkeziyetçilik kendini yatay olanın da içinde tanımlamalıdır. Parçaların bütünsel yatay hareketi merkeziyetçiliğin yeni düzlemini oluşturuyor. Bu ise önemli bir diyalektiği kavramayı zorunlu kılıyor. Bu diyalektik kavranmadan merkeziyetçiliğin kolektif bir düzlemde ele alınması ve uygulanmaya çalışılmasının hiçbir olanağı yoktur. Kolektif merkeziyetçilik

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 92

Page 93: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

[ve tabii kolektif önderlik] parça – bütün ilişkisinin gelişkin diyalektiğine dayanır. Diğer bir deyişle bu, maddenin dalga ve parçacık hareketinin birliğini ifade eden kuantum diyalektiğidir.

Kolektif merkeziyetçilik, biçimsellik üzerinden kurulmaya çalışılan merkeziyetçilik yerine, merkeziyetçiliğin öncelikle içerikten kurulması anlamına geliyor. Bütünü oluşturan parçalar arasındaki ilişkinin biçimsel ifadesi içerikten oluşturulmadığı takdirde bu tür bir merkeziyetçilik ancak parçaların yukarıdan aşağıya boncuk gibi dizilmesi şeklinde olur. Faaliyet kolları ve konularının birbirlerine geçirimsiz olduğu katı hiyerarşi denilen şey tam da bundan kaynaklanır. Ve aynı zamanda bu, bugün olduğu gibi, üretim ilişkilerinin her aşamasında kriz yaratan ve parçaların sürekli birbirini dışladığı, ancak birbirini dışlama üzerinden varolabildikleri bir ilişki biçimidir. Bu hemen hemen tüm devrimci örgütlerin iç yapıları açısından da böyledir. Bu düzlemde her bir parçanın sahip olduğu içerik diğer parçalarla uzlaşmazlık üzerine kuruludur. Uzlaşmaz değillerse de birbirlerinden kopukturlar ve bütünsellik göstermezler. O halde ortadan kaldırılması gereken öncelikle budur.

Kolektif merkeziyetçilik, parçalar arasında aynı bütünsel içeriğin hakim olduğu ve her bir parçanın kendi biçimini yaratarak, diğer parçalarla iç içe geçerek ilerlediği bir hareketi esas alır. Bu, farklı biçimlerin birbirini dıştalamaları değil, bütünsel kolektif merkeziyeti daha da güçlendirmeleri anlamına gelir. Bu önemli, zira tek biçimli ve birbirine geçirimsiz yapılar ve üretim ilişkileri durağandır ve ancak kendi tanımlı evrenleri kadar yaratıcı olabilirler. Kolektif merkeziyetçilik, parçalar arasında geçişliliği ifade ettiği için, tüm parçalar sürekli hareket halindedir. Bu ise, üretim sürecine ve bütünsel devrimci etkiye olağanüstü bir dinamizm kazandırır. Kolektif merkeziyetçilik, gücün bir merkezde toplanması değil, yayılması, dikeylikle yataylığın iç içe geçmesidir. Parçalar arasındaki ilişki bu açıdan sinaptik bir hareket özelliği kazanır. [NOT: Sinaptik kelimesinin kökeni Sinapsis'tir, eski Yunanca' da birleşme, bağlanma anlamında kullanılan biyolojiye ait bir terimdir. Aynı zamanda, "Beyindeki sinir hücrelerinin birbirleri ile kimyasal ve elektriksel [titreşimsel] iletişim sağladıkları yapı." olarak tarif edilir.] Sinaptik bir harekette tek tek parçalar birbirlerini aktive ederler. Bu aktivasyonun gücü, sadece yukarıdan aşağıya doğru sağlanmaya çalışılan aktivasyon biçiminin gücünü kat kat aşar. Olağanüstü bir devinim, olağanüstü bir hız ve sonuç... Böyle bir sistemde önderlik, sadece düzenleyicilik olmaktan daha baştan çıkar, kolektif bir karaktere bürünür. [bkz. “Kolektif Önderlik” bölümü] Ağsal bir yapıya sahip olan böylesi bir hareket, gücünü parçaların birbirlerine bağlanarak iç içe geçmiş olmalarından alır.

Bütünü temsil eden parçaların aritmetik olmayan toplamıysa [ki gerçek yaşamda böyledir bu] o halde parti yapısı sadece birkaç fonksiyonuyla değil tüm fonksiyonlarıyla bu bütünselliğin ifadesi olmalıdır. Bunun anlamı şudur: kolektif merkeziyetçilik, partinin sadece birkaç üst organda içerili olması değil; üst organların alt organlarda ve alt organların da üst organlarda içerili olması ve yine bir bütün olarak partinin işçi sınıfı içinde ve işçi sınıfının da parti içinde, birbirlerinden hareketle tanımlı ve bağlı, yani içerili olmasıdır. Örgüt yapısının tamamı, bütünün merkezi kolektif ifadesi olmalıdır.

Kolayca görülebileceği gibi böyle bir örgütsel yapı önceki örgütlenme anlayışlarıyla en temelden ayrılır. Merkeziyetçiliğin gelişkin bir ağsal yapı üzerine oturmasıdır kolektif merkeziyetçilik. Üst organların alt organlara [ve tersi] ve partinin bir bütün olarak işçi sınıfına içerili olması [ve tersi] parti üst organlarının öneminin ortadan kalktığı, ya da üst organların artık olmaması gerektiği anlamına mı gelir? Hayır. Burada sözü edilen, merkezi olanın sadece örgüt üst organları ve hatta bugün olduğu gibi kişi üzerinden ifade edilmesinin hem merkeziyetçilik olmadığı, hem de bu tür bir merkeziyetçilik anlayışının dar ve biçimsel kaldığı, savaş gücünün cılız olduğudur. Kolektif merkeziyetçiliğin ise, tam tersine, savaş gücü

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 93

Page 94: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

yüksektir.

Komünist toplum, iktidarı aldığımızda bir anda kendiliğinden gelişebilecek bir şey değilse, onun temellerini bugünden oluşturarak ilerlememiz gerekir. Bir geçiş toplumu olarak sosyalizmin merkeziyetçilik anlayışı, demokrasi üzerine değil kolektivizm üzerine oturacaktır. Sosyalist işçi demokrasisinin anlamı öncelikle budur. Dolayısıyla kolektivizm bu açıdan, 'değer'in kapitalist anlamının reddedilmesi temelinde ona karşı savaş açmış olmayı gerektirir. Bu savaş, iktidar alındığında değil, bugünden, insanlar arasında yepyeni temelde toplumsal bir ilişki kurulması yönünde verilmelidir. [bkz. “Proletarya, devrim içindeki toplumsal ilişkidir” ve “İşçi Konseyleri” bölümü]

Kolektivizm, tam da değer'in kapitalist anlamına karşı olduğu için kolektivizmdir ve tam da bundan dolayı demokrasiyi yadsır. [NOT: Gerçekten de demokrasi değer ilişkisi ayrı bir incelemeyi hak ediyor. Demokrasiye kapitalist değer yasası içinden bakan bir çalışma henüz bulunmuyor.] Kolektif merkeziyetçilik, bu anlamda, demokratik merkeziyetçiliğin yadsınarak aşılması anlamına gelir. Fakat bu, popüler bir tabir kullanacak olursak, işleyişin antidemokratik olacağı anlamına gelmez. Tam tersine, kolektivizm, biçimsel hak eşitliğini ortadan kaldırır ve yerine, 'değer'in ve fetişizmin adım adım yok edilmesiyle, yepyeni bir toplumsal – insanal ilişki biçimi getirir. Sadece kapsayıcılığıyla değil, doğa-toplum, birey-toplum, birey-örgüt ilişkisini ve gelişimini doğru diyalektik temellere oturtarak ele alışıyla da yaratır bu yeni ilişki biçimini. Örgütsel düzeyde de değer yasasına karşı savaşılmadan, politikaların merkezi karakterini bu savaşım oluşturmadan, demokrasi yadsınıp kolektif merkeziyetçiliğe geçiş sağlanamaz.

Kolektif önderlik

Kolektif merkeziyetçilik, kolayca görülebileceği gibi, bugünkü önderlik anlayışını kökten değiştirmeyi şart koşuyor. Kolektif merkeziyetçilik, aynı zamanda ve aynı yoğunlukta kolektif önderliktir. Önderlik kolektif düzeyde düşünülmediğinde kolektif merkeziyetçilik hayata geçirilemez.

Öncelikle, yaygın olan birkaç yanlış kanıya değinerek başlayalım.

Kolektif önderlik birkaç kişinin önderlik pozisyonuna çekilmesi ve önderlik kademelerinin sayısal olarak çoğaltılması demek değildir. Yani böyle yapıldığında önderlik kolektif olmuş olmaz. Hali hazırda önderlik kademelerinde bulunanların birçok kişinin önder olmasını, bittabi, istemeleri de değildir. Ve birkaç alt organla doğrudan ilişkilenmek, onlara yetki devrinde bulunmak da önderliği kolektifleştirmez. Kolektif önderlik, demokratik merkeziyetçilikle biçimlenmiş örgütsel iç işleyişi ve bilinen önderlik kalıplarını tüm yönleriyle reddeder.

Gerçek yaşamda eğer bütünü oluşturan tek tek parçalar, bizim onların bilincinde olup olmamamızın dışında, iç içe geçişli bir hareket içindeyse, yani yaşamı oluşturan bu tek tek parçalar birbirlerinden zeytinyağı-su ilişkisindeki gibi ayrıksı değilse, yeni önderlik anlayışı da, bu kendiliğinden iç içe geçmişliğin bilinçli senkronizasyonuna dayanmalıdır. Bu ise önderliğin teknik bir işlev olarak birkaç organ tarafından icra edilmesi değil, önderlik anlayışının her parçanın içinde varolabilmesi demektir. Sözünü ettiğimiz senkronizasyonu sağlayacak olan şey, bunun, üst organlardan da önce, bütünsel işleyişin kendisine içerili olmasıdır. Fakat bu nasıl olacaktır? Tam da burada parti örgütlenmesinde kolektivizmin önderlikle hangi düzeyde iç içe olduğu, daha doğrusu olması gerektiği çıkar karşımıza. Önceki önderlik tarzının kurumsallaşma biçimi sinaptiğe dayalı bir hareketi kaldıramaz. Zaten yakından bakıldığında

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 94

Page 95: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

TİKB'nin son on yıllık süreçte, önderlik kademelerinin artan oranda işçi sınıfı hareketinin, onu da geçtik, örgüt kadrolarının gerisinde kalmış bir pozisyonda olmasının en önemli nedenlerinden birisi budur. Durağan bir yapılanma, hareket halinde olanın ya dışında kalır ya da dışında kalmamak adına onun sürekli engelleyicisi durumuna gelir. Gerçekten de TİKB'de böyledir. Yoldaşlarımız herhangi bir çalışmayı ilerletebilmişlerse bu örgüte, yani örgüt diye algılanan üst organlara rağmen olmuştur. Bir örgütün önderliğini örgütün içindeki bazı üst organlar ve hatta bazı kişiler mi yansıtır yoksa parti tüm gövdesiyle birlikte mi önderliğin ifadesidir? Bugünkü düzlemde önderlik, bırakalım üst organları, ancak kişiler düzeyinde temsil ediliyor. [bkz. "Jakoben elitler” bölümü]

Faaliyet konuları arasındaki iç içe geçişlilik yaşamda var ancak, örgütsel mekanizmalarda ve temel kadrosal alışkanlıklarda yoktur. Bu noktada yeni parti yapısı, teorik, siyasal, örgütsel ve pratik bütünü, birkaç organ ve kişide simgeleştirme uğraşısı yerine, önderliğin kolektif düzeyde örgüt bütünü tarafından temsil edilmesi süreci olarak anlaşılmalıdır. Kolektif önderlik, sahip olunan idealler ve mücadele perspektifini tek tek kişilerin ve belli birimlerin değil, bütün toplamın temsil etmesini, toplamın bu temsil düzeyine sıçrama sürecini ifade eder. Böyle bir parti ve onun organları, hem kendini kolektif içinde hem de kolektifi kendi içinde tanımlar.

Diğer bir deyişle, üst organlar alt organlara, alt organlar üst organlara, örgüt işçi sınıfına, işçi sınıfı örgüte içerili olmalıdır. Fakat önderliğin, organlar arası ilişkinin ve bütün olarak devrimci faaliyetin, sadece kendisiyle sınırlı bir kurumsallaşma biçimi olarak düşünülmesi gelişkin bir önderlik anlayışını daha baştan ketleyen faktördür. Kademeler arasındaki iç içe geçişlik katı sınırları ortadan kaldırır, bir organı sadece kendisiyle değil diğer organlarla birlikte tanımlı kılar. Gelişim düzeyi karşılıklı sorumluluğa dayanır ve bu işleyişin mekanizmaları, sınırların katı olmaması ve çalışmanın iç içe geçirilmiş olmasıyla kurulur. Kolektif önderlik aynı zamanda ve yoğunlukta kolektif merkeziyetçiliktir. Bunun anlamı bu ikisinin birbirlerinden kopartılamayacağıdır. Kolektif önderlik, merkeziyetçiliğin dikey, katı ve dar uygulanışından çok, yataylık ile dikeyliğin iç içe geçtiği, süreç olarak varolan ve esneklik kazanmış halde önderliğin geniş temeller üzerine oturmasıdır. Aynı şekilde kolektif merkeziyetçiliğin esas alındığı yerde de önderlik düzeyi kolektiftir. Bu açıdan da asgari kolektif düzeye erişmemiş bir önderlik henüz önderlik değildir diye kabul etmeliyiz. Ki en önemlisi, önderlik olmuş bitmiş bir kurumsallaşma şekli olarak değil bir süreç olarak algılanmalıdır.

Kuşkusuz ki kolektif önderliğin uygulanmaya başlanması yeni örgütsel mekanizmalar gereksiniyor. Örgütsel mekanizma sorunu, kolektif merkeziyetçilik ve onunla tanımlı kolektif önderlik [ve tersi] anlayışı asgari düzeyde oturmuşsa somut sorunların somut çözümlerinde ele alınabilir. Fakat burada esas olan her bir faaliyet kolunun ve konusunun diğer faaliyet kolu ve konularından yalıtılmadan ele alınması gerekliliğidir.

Faaliyet konularındaki geçişlilik, yürütülmesi esas alınan faaliyeti de, faaliyetin yürütücülerini de belli konu ve kişilere indirgemek yerine tam tersine genişletir. Bu noktada, yukarıda sorduğumuz soruya açıklık kazandırabiliriz. Kolektif önderlik, örgüt üst organlarının ve daha da özelinde merkez organın olmaması gerektiği anlamına mı gelir? Hayır, üst organlar yine olacaktır, ancak üst organlar şimdiki gibi tek başına faaliyeti teknik anlamda yönlendiren ve dar anlamda idare-i maslahatı sağlayan bir pozisyondan çıkarak kendini bütüne doğru genişletecektir. Diğer bir deyişle, faaliyetin organlar temelinde yürütüldüğü, fakat organların birbirlerinden katı sınırlarla ayrılmadığı bir düzlemde, organlar hem durağanlıktan çıkar, hem de giderek birbirlerinin ifadesi olmaya başlarlar. Bu sınırların belirsizleşmesine neden olmaz; organların birbirlerine içerili olmasını güçlendirir. İhtiyaç olan da böyle bir şeydir zaten.

Bazı organların belli işleri yapıp belli işleri yapmadığı bürokratik işleyişten kurtulmalıyız.

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 95

Page 96: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Kuşkusuz ki bu, her organın her işi yapması gerektiği anlamına gelmez. Fakat özellikle teorinin ve siyaset geliştirmenin üst organların sorumluluğunda olması, sadece örgüt içinde eşitsiz gelişmenin olmasına değil, organların ve kadroların parçada kalarak eksik gelişmelerine de neden oluyor. Bu eksiklik ve parçada kalma durumu sadece alt organlar için söz konusu değildir. Bu sistem içindeki tüm birimler, aynı düzeyde, parçada kalmış ve eksiktirler.

Demek ki kolektif önderlik, organ ve kadroların dar pratikçilikten çıkmaları ve faaliyetin bütününden, faaliyetin teorisinin ve siyasetinin oluşumu açısından da, sorumlu olmaları anlamına geliyor. Kolektif merkeziyetçilik nasıl ki, gelişkin parça-bütün / genel-özel diyalektiği üzerine oturuyorsa, kolektif önderlik de, teori ve pratiğin birbirlerinden ayrıştırılmayarak iç içe geçtiği bir düzeyi ifade ediyor. [bkz. “'Kadro sorunu önderlik sorunudur ve önderlik sorunu da kadro sorunudur” bölümü]

Kapitalist üretimin örgütlenişinde yaşanan dönüşüm, Fordist üretim tarzından farklı olarak, tek biçimli ve tek boyutlu değil. Aynı şekilde burjuvazinin kadroları da artık bir konuda değil birçok konuda uzmanlaşmışlardır. İhtiyaç olan budur çünkü. Burjuvazi kendi cephesinden işbölümü ve uzmanlaşmayı yeniden tanımladı. Artık sadece birkaç konuyu kapsayan uzmanlıklar yok ve en önemlisi, uygulama ve tasarlama süreçleri artık iç içe geçmiş halde. Önceki Fordist yapıda uygulama ve tasarlama uzmanlık alanları olarak birbirlerinden ayrı süreçler halinde işliyordu. Bugün öyle değil. Kapitalistlerin üst düzey kadrolarını bir kenara koyalım, işçi sınıfı bugün en karmaşık bilgisayar sistemlerini kullanarak süreç tasarımı yapıyor ve uygulamaya koyuyor. Bu, öncelikle üretimde hız faktörünün olağanüstü önemine işaret eder. Uygulama ve tasarlama süreçleri artık daha fazla iç içedir.

Oysa devrimci örgütler neredeyse yarım yüzyıl geride kalmış durumdalar. Tasarlama bir gurubun, uygulama başka bir gurubun işi. Bu, her şeyi bir kenara bırakalım, örgütsel kademede hangi düzeyde olursa olsun “parça insan” üretmekten kurtulamaz, zaten kurtulamıyor. Gerçekten de çarpıcıdır bu durum. Devrimci hareketin kadro profiline baktığımızda görürüz. Hangi kademede olursa olsun, kadronun bir yönü ya çok zayıftır ya da hiç gelişmemiştir. Teori ve siyaset geliştirme işiyle uğraşmış olanlar istisnasız içe kapanık, tutuk ve derinleşmiş sosyal fobi sahibidirler. Herhangi bir ortamda adaptasyon sorunu yaşamalarının, yabancı ve dengesiz davranmalarının nedeni budur. Fakat asıl sorun, bu kişilerin sosyal fobi sahibi oluşu değil, ürettikleri teorinin ve siyasetin gerçek yaşama dokunamayıp çevresinden dolanıyor oluşudur. Bunun en büyük nedenlerinden biri, teori ve siyasetin üretiminin yaşamdan, yaşamın gerçek dilinden kopuk oluşudur. Sadece pratik faaliyeti yürütmüş olanlar ise, kelimenin gerçek anlamıyla, -duyu, sezi [o da en dar haliyle] ve birkaç ezberin dışında- neyi neden yaptıklarını bilmezler! Böylece de birbirini sürekli dıştalayan ve özünde bu dıştalama üzerinden varolan örgütsel kademeler çıkar ortaya. Öyleyse kolektif önderlik her şeyden önce bu “parça insan” kısır döngüsünü aşmayı ve tasarlama ile uygulama süreçlerini iç içe geçirmeyi hedefler. Sorun ne tek başına teoride, teori üretimi ve bu üretim içinde yer alan bireylerde, ne de tek başına pratikte, pratiğin uygulanışında ve pratikçi diye anılan ve böyle bir tanımlama ile daha baştan bir kısıta sahip olan “pratikçiler”dedir. İki düzeyli bütün, “hem hem de”dir buradaki sorun. Kolektif önderlik aynı zamanda hızlı sonuç almak açısından da çok önemlidir.

Merkeziyetçiliğe ve önderliğe kolektif bir karakter kazandırmaya çalışmak sadece kadroların değil, bir bütün olarak işçi sınıfının dönüşümü meselesidir. Merkeziyetçilik ile Leninist partinin sahip olduğu önderlik misyonu kolektifleştirilerek güç bulur, gücü yoğunlaştırılır.

///

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 96

Page 97: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

Geniş kapsamlara sahip yeni bir yayın ihtiyacı acildir

Kolayca görülebileceği gibi temel yönleriyle de olsa ortaya koymaya çalıştığımız kurucu kopuş sürecinin kapsamı geniştir. Bu kapsamda bir kopuş yaklaşımının hayata geçirilebilmesinde en önemli araçlardan birisi yayın ve yayın faaliyetidir. İşçi sınıfının mücadelesini ve ihtiyaçlarını kapsamına alacak, politika üretecek ve üretilenleri yansıtacak, örgütlenme çalışmasının aracı olarak işlevlenecek, ancak tek başına bunlarla sınırlanmadan, kopuş ve düzlem farklılaşması konularını işleyecek sürekli bir yayına ihtiyaç acildir. Böyle bir kurucu yayında teorik-siyasal konuların ele alınması ile güncel-pratik konuların ele alınması iç içe olmak zorundadır. Bu kuşkusuz ki zordur. Öncelikle hedef kitlenin net tanımlanması gerekiyor. Bu açıdan tek başına politikleşmiş kesimlere seslenen bir yayın dardır. Aynı şekilde tek başına işçilere ve özelinde de öncü işçilere seslenen bir yayın da dardır. Ve dar olmalarından da önce bu toplumsallaşan proletaryanın ve toplumsallaşan kapitalist çelişkilerin yanlış kavranışını ele verir.

Neo-liberal değişim sürecine karşı somut siyasal ve toplumsal sosyalist politikaların geliştirilmesini hedefleyen, ve teorinin de farklılaşmasını kapsamına alan eleştirel-kurucu özelliklere sahip bir yayın... Aynı zamanda gündelik politika alanında da etkin-proaktif siyaset yaklaşımına sahip, kapitalizm karşıtlığı temelinde etkin sosyalist politikaların üretilerek güncelleştirildiği ve işlev kazandığı, mücadeleye taktik anlamda da yön vermeyi hedefleyen bir yayın...

Birilerinin yazdığı ve birilerinin okuduğu bir yayın hiçbir işe yaramaz, varolan kısır döngüyü yeniden üretir. En süper tespitler de yapılsa bu tespitlerin hepsi kağıt üzerindedir. Bu yaklaşımdan özellikle uzak duracağız. Tasarlama ve uygulamayı iç içe geçirmiş bir bakış açısına sahip Marksist bir yayında öncelikli olan yayın faaliyeti üzerinden devrimci üretim ilişkilerinin farklılaştırılmasıdır. Kolektif merkeziyetçiliğe ve kolektif önderliğe geçiş yapmayı istemenin en belirleyici göstergelerinden birisi de yayın faaliyetinde köklü değişimlere gitmektir. Yazanlar ile okuyanlar ayrımını olabildiğince ortadan kaldıran, bunların iç içe geçtiği daha dinamik bir yayın ve yayın faaliyeti...

Kendimizi kandırmayacak ve örgüt fetişizmi yapmayacağız; örgüt değiliz. Ama grup tarzı yarı anarşizan kendiliğindenciliği de reddediyoruz. Henüz örgüt olmamak örgüt gibi işlemeye çalışmanın önünde engel olamaz, tam tersi elzem kılar. Kolektif karar alma süreçlerinin üzerine oturan merkeziyetçiliğin, ve sınıf içinde mevzilenme yoğunluğu ve gücü arttıkça giderek gelişebilecek kolektif önderliğin bu açıdan esas olması gerektiğini söylüyorsak yayın örgüt olmaya geçişin en acil halkasıdır. Fakat sözünü ettiğimiz yayın bir örgüt yayını formatında da olmamalıdır.

- Yeni örgütsel mekanizmalar- İşbölümü ve uzmanlaşma- Yeni devrimci emek ve başarı-başarısızlık ölçütleri

Gerçekten de, iş yapmaya geldiğinde “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” TİKB'sinde savunulan görüşlerin ideolojik, sınıfsal ve siyasal arka planı tüm açıklığıyla ortaya çıktı. Savunulan görüşlerin ve alınan tutumların hiçbirisi geçiş süreci anomalileri ya da kopuş zorlanmaları olarak değerlendirilemez. Bu, yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi, ultra idealist bir yaklaşımdır ve kendi durumunu realize etmekten başka hiçbir anlama gelmez.

Yeni örgütsel mekanizmaların kurulması noktasında kopuş sürecinin sallantılı halini garanti

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 97

Page 98: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

altına alacak tedbirlerin alınarak ilerlenmeye çalışılması tartışma yaratan diğer konulardan birisiydi. Kurucu sürece derinlik kazandırabilmek açısından söylediklerimizi bu başlık altında bir kez daha özetleyelim.

Kopuş, öncelikle değer yasasına karşı savaş açmış olmakla başlayabilirdi. Çünkü tasfiyeciliği de içine alarak, burjuva toplumunun 'değer'leri doğrultusunda devrimci kimlikteki bozulumun ve çözülmenin ana çıkış noktası fetişleşme ve değer yasasıdır. Değer yasasına karşı savaşım, hem iç ilişkilerin devrimcileşmesinin ve hem de işçi sınıfıyla doğru temellere sahip bir ilişkilenişin kapısını aralayacaktı. Asıl o zaman engellerimizin tanımını daha doğru yapabilir ve neyle nasıl savaşmamız gerektiğini daha net anlayabilirdik.

Yeni örgütsel mekanizmaların yapılandırılması, yepyeni bir temelde işbölümü ve uzmanlaşmanın yaratılması, devrimci emek ve başarı -başarısızlık ölçütlerinin yeniden tanımlanması kopuş sürecinin en ayırt edici halkasını oluşturuyordu. Platform içindeki tartışmalar bu konularla yüklüdür. İşlerin eskisi gibi yürütülmesinde ısrar edildi. Değer yasasından gelerek belirlenmiş kopuş ekseninin bu temelde net tanımlanmamış olmasından dolayı, isteyenin istediği şeyi eksen kılıfını geçirerek istediği gibi yaptığı ve istediği gibi gösterdiği yarı anarşizan piyasa ortamsallığını aşmak mümkün olamadı.

TİKB'nin iç hukukunun devam ettirilmeye çalışılması, konum ve ilişki biçimlerinin aynen korunması sorunun çıkış noktalarındandır. Bizim, artık laf değil gerçek anlamda kopuş sürecini örgütleyebilmek için en özlü haliyle söylediğimiz ve yapmaya çalıştığımız, hem iç platformda hem de dışa doğru yepyeni bir temelde ilişkilenme sürecine adım atılmasıydı. Tam da bu noktada yeni uzmanlaşma konularının belirlenerek işbölümünün bununla birlikte yapılması hemen hemen her toplantının gündemi olmuştur. Artık başarı, önceki düzlemde olduğu gibi, birkaç kişiyle konuşmak, rutin birkaç işi kotarmak, ve ağırlıklı olarak da iç platformda devrimcilik yapmak değildir. Bu duruma son verecek ve yeni söylem ve iddiaların lafta kalmasının önüne geçecek olan şey, stratejik planlı çalışmanın başlatılmasıydı. Kurucu süreç, dışımızdaki güçlerle birlikte başlatılmalıydı. Oysa platformda estirilen “biz olduk, şimdi de başkalarını oldurmaya çalışalım” rüzgarı ölüm rüzgarıydı. Buna TİKB'nin diğer yarısıyla rekabet etmeyi de eklediğimizde kopuş adımı fiilen felce uğratıldı.

Herkesin aşağı yukarı aynı şeyleri söylediği, ama herkesin bambaşka şeylerle iştigal ettiği durumda sorunun kaynakları nereden çıkışını alır? Bu yazıyla bunun cevaplarını vermeye çalıştık. Sorun içsel, sınıfsal özelliklerde ve devrimci dinamiklerdedir. Evet, kömür de, elmas da aynı elementten, karbondan oluşur ama, atomsal dizilimleri farklıdır ve dolayısıyla bu fark, her ikisinde bambaşka bir yapı ve görünüm çıkartır ortaya.

Yeni uzmanlaşma konuları belirlenmeli: Evet! Yeni bir işbölümü yapılmalı: Evet! Kendimizi dönüştürebilmek için dışımızdaki dünyayla yeni temelde ilişkiye geçilmeli: Evet! Önceki statik durumu aşmak için artık fiili olarak işçi sınıfının içinde konumlanılmalı: Evet! Ekipler kurarak organsal çalışmaya geçilmeli: Evet! Bu organların doğal bileşeni olarak varolmalıyız: Evet! Bu ekiplerin çalışma tarzı tasarlama ve uygulamayı iç içe geçirmeli: Evet! Yeni alan politikaları örgüt güçleriyle birlikte üretilmeli ve buradan gelerek gerçek bir dönüşüm süreci başlatılmalı: Evet! Fiili tasfiyeciliğin etkileriyle savaşmayı öne alarak daha hareketli bir konumlanma gerçekleştirmeliyiz: Evet! Sorunlara yaklaşımda ideoloji-sınıf ve örgüt bütünlüğü kurmalıyız: Evet! Kendimizden başlayarak iç platforma ve dışa doğru gerçek proleter emek vermeliyiz: Evet! Devrimci eleştirelliği elden bırakmadan, ama kendi nesnel durumumuzu da görmezden gelmeden karşılıklı etkileşim temelinde özeleştiri de veren bir bakış açısına sahip olmalıyız: Evet! Geleneksel işbölümü anlayışını kırmalı ve önceki rol modellerini terk etmeliyiz: Evet! Başkalarından beklemeden, önce kendimiz yapmalıyız, ancak bu biçimde dönüşümde öncü bir

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 98

Page 99: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

konumlanmaya geçebiliriz: Evet! Evet Evet Evet... Burada saydıklarımızı isteyen istediği gibi anlayabilir mi? Bunlar izafi şeyler midir? Hayır, izafi değildirler. Sorun, atomsal dizilimlerdedir. Bu yüzden hepsine sürekli evet dendiği halde pratikte hiçbir şey değişmez ve değiştirmeye çalışanlara da engel olunur. Gerçek değişimin olduğu yerde değişim bizzat üretimi tahrik eder, diyordu Marx. Bunların hepsine “evet” demiş olmanın üretimi tahrik etmediği ortadayken gerçek değişimin olduğunu düşünmek ancak aptal sarhoşların inanacağı bir şey olur.

///

Kirli ittifaklar

“Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri”nin oluşturduğu hali hazırdaki TİKB platformunun birçok konuda yekpare olduğu söylenemez. Başta da sözünü ettiğimiz gibi, platform içinde bir de geçmişin vesayetlerinden yakasını bir türlü kurtaramayan, “otomatik iyimser” demeyi uygun gördüğümüz bir kesim bulunuyor. Komünizmin ve komünist hareketin Türkiye'de gelişebilmesinin öncülüğünü yapabilecek olan, '71'devrimciliğinin önderlik anlayışından pratikte değilse de teorik olarak uzak bu kuşak yaşadığımız ayrışmada bir kez daha iradenin komünist karakteriyle sınandı. Bu kuşak, yaşadıklarından öğrendiği şeylerden şimdilik [ama bir kez daha] sınıfta kaldı. Otomatik iyimserlik, her dönüştürücü karar belirlenimi arefesinde, eskiyi savunanlardan daha az zehirleyici değildir. Çünkü ikincisi açıkça, adıyla sanıyla ortaya çıkan utanmaz gericiliğe hürmet ediyorsa, ilki de mahcup gericiliğe, ona göz kırpan katlanma ve pasifliğin emeline hizmet eder. Ve aldatıcı umut en büyük canilerden birisidir!

Bugün bu “otomatik iyimserler” eskinin de eskisiyle ittifak halindedir. Tıpkı önceki TİKB platformunda yapılan ilkesiz ve esasen “süreklilik içinde kopuş” anlayışı temeline dayanan birbirine oportünistçe uyarlanmadan başka bir şey olmayan ve kendi sonuçlarını yaratan küçük burjuva yaklaşımdaki gibi. Fakat tıpkı orta sınıfçıların ve ezilencilerin ittifakı üzerinden varolan TİKB'nin diğer yarısı gibi, “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri”nin oluşturduğu TİKB de ilkesiz ittifaklar zemini üzerinden yükseliyor.

Çelişki şuradadır ki, “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri”nin oluşturuduğu TİKB de, TİKB kimliğini artık kesinkes taşımayacağını söyleyerek reddedenlerin ağırlığına karşın, platform için kullanılmakta olan isim TİKB olmaya devam etmektedir. Bir yanda “TİKB biziz” diyenler ile bir yanda “TİKB kırmızı çizgimdir, asla TİKB kimliğine sahip değiliz ve olmayacağız” diyenlerin oportünist ittifakı devam ediyor. Geçmiş vesayetlerin bu denli baskın olduğu ve her dinamiği bastırdığı yerde bu normaldir belki, ama kopuş adına gerçekleştirilen bu ilkesiz ve pragmatizm temeline dayanan ittifak öncelikle işçi sınıfına ve yoldaşlara karşı dürüst değildir. Platformdan ayrılmadan önce bizim en temel rahatsızlık konularımızdan bir tanesi de buydu. Açık bir dille ifade ettiğimiz, TİKB'nin aşılması gerektiği, TİKB kimliğini taşımadığımızdı.

Fakat temelde yattığını düşündüğümüz sorun, söylem düzeyindeki bütün büyük laflara karşın, pratikte, küçük burjuvazi ile proletaryanın bağımsız devrimci siyaseti arasında kesin ayrımlara dayanan sınır çizgilerinin çekilmemesidir. Nitekim bu, '71' devrimciliğinin de en tipik özelliklerindendir. Ara akımlaşmanın bir diğer görünümü de, işçi sınıfı ile küçük burjuvazi arasında sınırların siyaseten net çiziliyor görünmesine karşın, [ki bu da görecelidir] bunun pratikte örgütsel yapıların iç işleyişini oluşturan bileşime ve bir bütün olarak pratik politikaya ve önderlik tarzına yansımıyor oluşudur.

Proleter sosyalist eksen, sadece söylem düzeyinde değil pratikte de proletarya ile küçük burjuvazinin kesinkes birbirlerinden ayrılmalarını zorunlu kılıyor. Bu örgütsel iç bileşen açısından da böyledir. Proletarya ile küçük burjuvazinin ittifakı belki '71'devrimciliği ve

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 99

Page 100: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

antiemperyalist demokratik halk devrimi stratejisine uygun düşüyordu, ancak bugün bu konuda pratikte bir ayrım gerçekleştirmedikçe önceki melez, ara durumdan çıkılamayacaktır ve küçük burjuvazi ileriye doğru filizlenmeye çalışan her şeyi çürütmekte bir an olsun tereddüt duymayacaktır. Tıpkı “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri”nin oluşturduğu platformda olduğu gibi... Ki, antiemperyalist demokratik halk devrimi perspektifinin en önemli kalkış noktalarından birisi, küçük mülk sahibi sınıflar ile proletarya arasında devrim sırasında ve sonrasında kurulacak iktidarın paylaşımıdır. Bu eklektik ve ara durum karşısında, TİKB'nin de formüle ettiği gibi, söylenen, bu ittifakta proletaryanın yanında yer alınacağıydı. Ancak geçtiğimiz 30 yıllık süreç boyunca görüldü ki, böyle bir formülasyonun kendisi zaten sorunun çıkış kaynağını oluşturuyor. Küçükburjuvazi ile proletarya kesin çizgilerle birbirlerinden ayrıştırılmak zorundadır. Politikalar aynı zamanda bunun üzerine oturmalıdır.

Gerçekten de, TİKB, küçük burjuva mülk sahibi sınıflar ile proletarya arasında her zaman bir hakem rolü oynamış, proletaryaya küçük burjuvazi adına her zaman kefil olagelmiştir. Bu da hareketin kendisini ara akımlaştırdığı gibi, proletaryayı da daha baştan burjuvazinin eline teslim etmiştir. '71' devrimciliğinin ve TİKB'nin en tipik ibaresi olarak ittifaklar meselesinde bugün olmakta olan da budur. Proletarya sosyalizmi, sosyalist işçi demokrasisi, işçi sınıfının bağımsız siyaseti denilir, ancak bu pratik çalışmaya küçücük bir ibare olarak bile yansımaz. Neden peki? Buradaki asıl sorun irade gösterilemiyor oluşu mu? Kuşkusuz ki bu da var, ama asıl mesele, “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri”nin oluşturduğu TİKB'nin ağırlığının küçük burjuva ideolojisinden ve onun artık bürokratlaşarak kokuşmuş temsilcilerinden kopamamış oluşudur. Diğer bir deyişle, platform içinde, proletarya sosyalizminin küçük burjuva yorumu ve pratiği daha hakimdir. Böyle olunca, otomatik iyimserler örgütsel bütünlük adına imdada yetişir ve o ünlü safsatayı propaganda ederler: “Kopuş öyle hemen gerçekleşmez, zorlanacağız bittabi”... Bu tip söylemler, kelimenin gerçek anlamıyla, tam TİKB tasfiyeciliğinin özel söylemlerindendir. Ve ilginçtir, TİKB içinde ne zaman ki sözünü ettiğimiz anlamda eski-yeni çatışması çıkar, bir şeyler değiştirilmek istenir ve yeniye sahip olanlar eskiyle savaşımda vites atmak ister, ne zaman ki rekabetle terörize edilen iç atmosferde küçük burjuva temsilcilerin üzerine yürünür ve ne zaman ki ölü emek canlı emeği tahakkümüne almaya çalışır, bürokratlar, örgütsel ayrıcalıklarını korumak için, olmadık tezgahlar kurarlar, işte o zaman otomatik iyimserler araya girer ve sıfır irade ama çarpılmış teorinin gücüyle yeniyi eskiyle eşitlerler. Bunu da yeni adına yaparlar. Ama yaşadığımız en son ayrışmada geri adım atılmayarak bu rolün oynanmasına izin vermedik ve bu kesimi kesin çizgilerle net tutum almaya zorladık.

Kopuş deyip örgütsel yapılanmanın içinde hala daha küçük burjuvazinin temsilcileri ile ittifak yapacaksınız ve aynı küçük burjuvalar platform içinde darbe yapmaya yeltendiğinde, yoldaşlık ve eski günler hatırına arayı bulmaya çalışacaksınız, ve TİKB tarihinde defalarca yaşanmış bir realite olarak bir kez daha küçük burjuvaziye kefil olmaktan geri durmayacaksınız! Kendinize gelin, küçük burjuvaziyi fetişizmden kopartamaz, değer yasasına karşı savaştıramazsınız. Proleter sosyalist kopuş ekseni, küçük burjuvazinin ve onun radikal devrimci örgütlerdeki temsilcilerinin devrimci dinamiklerini tarihsel olarak kaybettiği gerçeği ile bunun uzlaşmaz çelişkisinin keskinleştiği zemin üzerine oturuyor. Ve gerçekten de tipiktir ki, aynı platform içinde küçük burjuvazinin hangi özelliklerinin hakim kılınmaya çalışıldığı, bunun iç ilişkilere yansıyışı, asgari merkeziyetçilik azami demokrasi-anarko demokratizm, önderlik ve iddia kaybı, rekabetin tavan yapmış oluşu, megalomani ve küçük burjuva ben merkezcilik, işçi yoldaşlarımızın platform içinde yer almasına çeşitli gerekçelerle kota koyulması, her türlü yalan ve düzenbazlık, işçi sınıfıyla kurulan ilişkinin politik karakteri [bir dönemin eğitim emekçilerinin ve emekçi memurların hala daha küçük burjuva olarak nitelendirilmesi] ve daha başka bir çok şeyi bizden daha sert eleştirerek “biz bunun için kopmadık” deyip küfürü basan bu otomatik iyimserler şimdi “kopuş bir anda gerçekleşmez”

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 100

Page 101: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

söylemi altında küçük burjuvaziyle el sıkışıp ittifak yapmaya devam ediyor. Bu hiçbir şey değilse, karşılıklı pragmatizme dayanan hesapçı bir ilişkidir. Bu, evet, proletarya adına kirli bir ittifaktır. Proletaryaya taşınacak bu tarz bir ilişki biçimi proletaryayı en fazla biraz daha kirletir deyip geçmeli miyiz! İç ilişkilere hakim hale gelmiş bu burjuva pragmatizmiyle mi 'kopuş'a çağrılacak proletarya!

Bu tür bir ittifak politikasının kökleri '71 devrimciliğindedir, ancak burada şu noktanın da görülmesi gerekiyor. Devrimci hareket içinde demokrasi gerçek anlamda sınıf köklerinden kopuk ele alınmaktadır. Bunun en önemli nedeni, sınıflar üstü bir demokrasi anlayışı ile değer yasası arasındaki ilişkidir. Sınıf karakterinden soyutlanmış bir demokrasi anlayışı aynı zamanda değer yasası tarafından belirlenen sürecin hangi düzeyde liberalizmle iç içe geçtiğini gösteriyor. Sahip olunan ittifak politikaları ile demokrasinin sınıflar üstü bir şey olarak algılanması arasındaki ilişkide paralellikler bulunuyor ve bu ayrı bir çalışmayı hakkediyor. Fakat çıkarımlarımız doğrultusunda ilk elden şunu söyleyebilecek durumdayız: değer yasasının hükmünü yürüttüğü her yerde demokrasi ve ittifaklar meselesi tüm sınıfsal içeriğinden soyutlanır ve her ikisi de pragmatist biçimlere bürünür.

Otomatik iyimserler kesimi açısından asıl görülmesi gereken şudur: bu tarz bir politik varoluşun kendisi çokça yakınılan ve reddedilen TİKB'nin kendisidir zaten. Bu açıdan örgüt güçleri içinde yeniyi temsil ediyor görünen bu kesim düalizmden arınmış gerçek komünist iradeyi ortaya koymadığı müddetçe küçükburjuvazinin platform içindeki temsilcileri tarafından her zaman -kelimenin gerçek anlamıyla- kullanılacaklar, kimi zaman süper komünist ilan edilecekler, kimi zaman da günah keçisi... Ama asıl önemlisi: küçükburjuvazi ile bile bile ittifak yapanlar ve bunda ısrar edenler, teorik düzeyde sahip oldukları bakış açısı ne olursa olsun olsa olsa küçükburjuvadır, önermesidir! “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri”nin oluşturduğu TİKB'nin bu açıdan iç yapısı ve mantalitesi öncesindeki TİKB neyse onun aynısıdır. Aynısı TİKB'nin diğer yarısı için de geçerlidir; orta sınıfçıların ve ezilenci küçük burjuvaların ittifakı üzerine oturan TİKB de aynı konsensusa sahiptir.

Demek ki biz “kirli ittifaklar” derken ahlaki bir meseleden değil, siyasal ve sınıfsal bir temele dayanan proletaryanın sosyalist kopuş ekseninin sahip olması gereken ilkesel meselelerden bahsediyoruz.

“Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak oluşturduğumuz platformda bu ilişkilere ve dengelere dokunmaya çalışmamız, soruna buradan yaklaşıp dönüşüm sürecini buradan gelerek gerçekleştirmeye çalışmamız platformun iç bileşimi ve amaçları açısından radikaldi. Hemen bastırılıp ehlileştirilmesi gerekiyordu, aksi taktirde TİKB içinde on yıldır işleyen saadet zinciri kopabilirdi.

Fakat tarihte Paris proletaryası, kendisini belirlemesine müsaade ettiği sınıflarla ittifak yaptığında bunun bedelini ağır ödemişti. Bu eşsiz deneyimi Marx Louis Bonaparte'in 18 Brumarie”inde kaleme alırken proletaryanın bağımsız devrimci siyasetinin ittifaklar politikasının da çerçevesini çiziyordu. Bu eşsiz deneyim, Marksizmin bakış açısıyla, devrimci proletaryanın cebindedir! “... Burjuva cumhuriyet kazandı. Burjuva cumhuriyetin yanında, mali aristokrasi, sanayi burjuvazisi, orta sınıflar, küçük-burjuvazi, ordu, seyyar muhafız olarak örgütlenmiş lumpenproletarya, adı bilinen aydınlar, rahipler ve kral nüfusunun tümü vardır. Proletaryanın yanında ise kendisinden başka kimse yoktu. Ayaklananların 3.000'den fazlası, yengiden sonra kılıçtan geçirildi, ve 15.000'i yargılanmadan sürgün edildi. Bu yenilgi, proletaryayı, devrim sahnesinin arka-planına itti. Proletarya, hareketin yeni bir atılıma geçer göründüğü her kez, yeniden ön plana geçmeye çalıştı ama her keresinde daha azalmış bir güçle ve daha zayıf bir sonuç alarak. Kendi üzerinde yeralan toplumsal katmanlardan biri,

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 101

Page 102: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

devrimci bir kaynaşma, bir yükseliş durumuna girer girmez, proletarya hemen onunla bir ittifak yapıyor ve bozgunları paylaşıyor. Ama ardarda gelen bu darbeler, toplumun bütün katmanlarına dağılıp daha çok paylaşıldıkları ölçüde zayıflıyorlar. Proletaryanın ulusal meclisteki ve basındaki başlıca liderleri birbiri ardına mahkemeye verildi ve olanların yerini, giderek daha kuşkulu tipler aldı. Bir bakıma, proletarya, değişimi bankalar ve işçi ortaklıkları gibi doktriner denemelerle, yani kendisine özgü olan büyük araçların yardımıyla eski dünyayı dönüştürmekten vazgeçtiği bir harekete atılıyor, ve kurtuluşunu, daha çok özel bir biçimde, toplumun arkasında, kendi varlık koşullarının dar sınırları içerisinde gerçekleştirmeye bakıyor, bu yüzden de zorunlu olarak başarısızlığa uğruyor. Proletarya, Haziranda kendilerine karşı dövüştüğü bütün sınıflar yanıbaşında yere serilinceye kadar, ne kendi devrimci gücünü yeniden bulabilecek ne de son zamanlarda yaptığı ittifaklardan yeni bir enerji kazanabilecek.” Daha fazla söze gerek var mı? Yaşadığımız durum tamı tamına budur.

Burjuva demokrasisine karşı mücadele adı altında üreyen anarko demokratizm. Kolektif merkeziyetçilik ve örgütsel emeğin kolektif birliği adına asgari merkeziyetçilik azami demokrasi!

“Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak kurduğumuz platform içinde üç farklı grup bulunuyordu. Platform içindeki tartışmalar, giderek belirginleşmeye başlayan ideolojik ve siyasal nitelikteki gruplaşmaları kendi gerçek kutuplarına doğru itti ve görünür kıldı. Krize neden olan konular tartışılırken tıpkı bir komplo sonucu gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongresinde olduğu gibi ML'nin abc'sini oluşturan konuların karşısına “Bunlar senin doğruların, ben böyle düşünmüyorum.” yaklaşımıyla çıkılmaya başlandı. Bu yaklaşım en somut ifadesini merkezileşme tartışmalarında ve geçici merkez organın oluşturulması sürecinde gösterdi.

Bilimsel doğruların bu biçimde izafileştirilmesi çabasının çarpıklığı bir yana, bu yaklaşım, çokça eleştirilmiş bulunulan ve bir ayrım çizgisi olarak “koyulan”, gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecinde öne sürülmüş “Liberal Parti Modeli” anlayışının ruhunu açıkça içinde barındırıyor.

Tartışmalar boyunca “kolektif merkeziyetçilik olmalı” söylemleri eşliğinde merkeziyetçilik fikrinin altı, sürecin her aşamasında adım adım oyuldu. Bu durum kendini gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongresine sunulan “21. yüzyılın Liberal Parti Modeli”nde yer alan “bilginin kesin doğruluğunun bilinemeyeceği” kadar açıkça ifade edilmese bile, kişileri bu doğru bilgilerin bağlamaması gerektiği savıyla kişisel tutum alma özgürlüğü talep edildiğinde gösterdi. Burası önemli, zira kolektif merkeziyetçiliğin neden ve nasıl uygulanamayacağına en güzel örneklerden birini teşkil ediyor.

“Kişisel tutum alma özgürlüğü”, “Ben böyle düşünmüyorum. Kendi düşündüklerim doğrultusunda hareket edeceğim” söyleminde ifadesini buluyor. Burada bir keyfiyet söz konusudur evet, ancak sorunu sadece keyfiyetle ya da örgütün çevreselleşmesi sonucu asgari örgütlü yaşamın yerini bireyciliğe bırakmış olmasıyla açıklamak yeterli olmaz. Ortaya koyulan somut durumun ve ML'nin abc'lerinin sessizlikle geçiştirilerek görmezden gelinmesinin nedenlerini tek başına ne diyeceğini bilememe, kadrosal yetersizlik, ya da iradesizlik olarak açıklamak yeterli değildir. Bu tutumun felsefi, siyasal- sınıfsal arka planıyla birlikte okuması gerekir. Sorun, doğrunun kabul edilip edilmemesinden de önce, zihniyet düzeyinde, felsefi materyalizmden felsefi revizyonizmin sağ yorumunun kulvarına girilmeye başlanmış olmasıdır. Çünkü bu kulvara girildiğinde aynı şeyleri söylüyor görünseniz bile söylenenlerin içerikleri değişir. Ve gerçek içerikler yerine istenilen içerikler koyulur. Bu da, özünde, içeriğin kendisine

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 102

Page 103: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

güvensizlikten çıkışını alır.

Fakat bu süreç nasıl gelişti? Platform içinde ayrı hareket eden ve anarko demokratist görüşlerin sahipleri küçükburjuva grup, yoldaşlarımızın yıllardır üst organlara birikmiş tepki ve güvensizliklerini geri bir noktadan daha da kışkırtmaya çalıştılar. Esasında bu bir tür provakasyona denk geliyordu ve asıl olarak da kopuş sürecine ilişkin güvensizlik yaratma çabasının ürünüydü. Bu provakasyon çok kısa bir süre sonra sonuçlarını göstermeye başladı. Platform içinde fiili olarak yer almayan bazı yoldaşlar tarafından, faaliyet açıkça boykot edildi. Boykot edenlerin cesareti, bizim anarko demokratistlerden aldıkları küçük bir sondajla açığa çıkmıştı. Faaliyetin boykot edilmesiyle platform üzerinde kurulmaya çalışılan baskı, “bakın, yoldaşlar da size isyan ediyor” biçiminde kokuşmuş bir manipülasyonun ürünüydü. Fakat gerçekten de anarko demokratistler örgüt güçlerini manüple ettikleri görüşmelerde azami merkeziyetçilik yerine azami demokrasiyi savundukları görüşlerinde samimiydiler(!) Asgari önderlik vasıflarından ortalama kadro düşünüşüne doğru bu kırılma çalkantılı bir tarihin hazin sonucuydu ama, asgari önderlik vasıflarında yaşanan bu geriye kırılmada ilk binilecek gemi sınıf içeriğinden soyutlanmış bir demokrasi olur. Tıpkı TİKB 4 kongresinde komployu gerçekleştiren orta sınıfcıların kaleme aldığı “21. yüzyıl Parti Modeli”ndeki demokrasi anlayışı gibi. Dar merkeziyetçiliğe karşı geliştirilen tepki doğru temellere oturtulamayınca liberalizm tetikte bekleyen bir avcı olarak anarko demokratizm kapanını kuruveriyor. Proletaryanın demokrasi anlayışı yerine burjuvazinin çoğulculuk demokrasisi anlayışı geçiriliyor. Fakat burada dikkat edilmesi gereken nokta bunun proletarya sosyalizmi adına yapılıyor oluşudur. Dönek sıfatını hak eden Kautsky'yi Lenin sürekli aynı yerden mahkum etmişti: [proletarya diktatörlüğü ve demokrasinin sınıfsal niteliği] sınıfsal içeriğinden kopartılmış bir demokrasi anlayışı olamaz; olduğunda saf, doğrudan, çoğunluk vs. adıyla bu burjuvazinin demokrasisidir. Burada proletaryaya güvensizliğin değişik tipte bir versiyonu bulunuyor. Devrimci proletarya dominant bir sınıftır, doğrular konusunda dünyaya kafa tutar ve özünde diyalektik ve tarihsel materyalizmin gücüyle dediği dediktir. Proletaryayı ve onun doğrularını eğip bükmek içindir burjuva demokrasisi ve proletaryanın bilinç, bilgi ve iradi nesnelliğinin temellerine saldırır. Bizdeki anarko demokratistler tam da bunu yaptılar ve bu haklı olarak şiddetli bir karşı tepkiye neden oldu.

Herhangi bir doğrunun kim tarafından söylendiğine bakılması, yani söylenenin içeriğinden çok kimin tarafından söylendiğinin önemsenmesi, doğrunun göreceli olduğu düşüncesinin pratikteki başka bir ifadesidir. Bu da neoliberalizmin en büyük armağanlarından birisi olan doğru bilginin algıya göre değiştiği iddiasına denk düşer: “Tek bir doğru yoktur ve herkesin doğrusu kendinedir”. Diyalektik ve tarihsel materyalizmin bilimselliğinden gelmiyorsanız gerçekten de öyledir. Bu yaklaşımın altında kişilere bağımlılık ve çok daha tehlikelisi, bilgiyle kurulan ilişkinin sakatlığı yatar. Aslolan doğru değil, kişiler olduğu için doğru bilgi arada berhava olur / edilir. Post-Marksistlerin Marksizmin içine sokmaya çalıştıkları görececilik, kuşkuculuk, ve bireycilik, siyasal düzeyde neoliberalizmin burjuva demokrasisinden beslenmektedir. Ki burjuva demokrasisinin beslendiği en önemli zemin de bu felsefi arka plana dayanır: Gerçek neye ve kime göre gerçektir!

Görünürde herkes merkeziyetçiliğin geniş tutulması gerektiğini söyleyerek dar merkeziyetçiliğe savaş açmıştı. Bir an önce dağılan örgütün toparlanması ve merkezileşmenin esas alınması gerekiyordu. İlk itirazımız, merkezileşmenin geçici merkez organın kurulmasına indirgendiği, bu anlayışın dar merkeziyetçilik anlayışından kopmamışlığın ifadesi olduğu yönünde oldu. Platform içindeki tartışmalarda sadece bizim tarafımızdan değil başkaları tarafından da getirilen eleştirilerin karşısına doğru düzgün hiçbir içerikle çıkamayan anarko demokratistler, tam da doğrunun üzerinin örtülebilmesi için, tartışmaların hiçbir şeyi ifade etmediğini söyleyerek, kutbun diğer tarafına savruldular. Gerçekleri ve zorlanarak dönüşüm

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 103

Page 104: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

sağlanması gereken noktaları bir kenara bırakarak hali hazırdaki geri bilinç biçimlerinin kendini eşitlik adına temsil etmesi gerektiğini söylemeye başladılar. Bu, geniş temelde herkesin fikrini söylemesi için doğru ortamın yaratılması gerekliliği ve/ya kolektif düzeyde sağlanması gereken merkeziyetçilikten farklı bir şeydir. Anarko demokratistler ileriye doğru dönüşüm yerine aynı yerde kalarak patinaj çekmeyi tercih ettiler çünkü, talep edilen şey; dönüşüp farklılaşması gereken bilinç biçimlerinin kolektif ve karşılıklı etkileşim içinde gerçekleşmesi değil, varolan bilinç biçimlerinin korunmasıyla, çoğunluk demokrasisi içinde dönüşümdür. Çoğunluk öncelikle burjuva bir kavramdır. Proletaryanın çoğunluğu sayısallığından değil, niteliğinden gelir her şeyden önce. Neo-liberalizm, nitelik yerine niceliği geçirirken bunun sonuçlarından bir tanesi de bu olmuştur: doğru ne kadar çoğunluksa bu gerçektir. Ya da cümleyi şöyle de kurabiliriz: hali hazırdaki gerçeklik çoğunluk tarafından ne kadar ortak bir kanı olarak paylaşılıyorsa bu doğrudur. Böyle olunca da geriye mücadele edilip dönüştürülmesi ile önderlik geliştirilmesi gereken hiç bir şey kalmıyor!!

Tam bu aşamada, daha önce bizim tarafımızdan getirilen ve en başta karşı çıkılmış olan platformun genişletilmesi önerisine sımsıkı yapışılarak geçici merkez organın “demokratik bir seçimle” kurulması önerisinde bulunuldu. Üstelik örgütsel emeğin kolektif birliği ve kolektif merkeziyetçilik adına!

Burjuva parlamentarizmin tipik davranış biçimi rakibini alt etmeyi beceremediğinde kitle gücünü devreye sokmaktır. Burjuva demokrasisindeki seçim aldatmacası neyse, demokrasi adına kitlelerin manüple edilmişliği üzerinden yakalanmaya çalışılan siyasi başarı neyse, bizim anarko demokratistlerin kolektif merkeziyetçilik adına girdikleri mecra da oydu. Kolektivizmin seçme ve seçilme özgürlüğüne indirgenmesiyle burjuva parlamentarizmin kulvarına adım atılmış oldu. Burjuva demokrasisinin tipik diline de sahip olan, değişmemekte ısrarlı ve gurup gücünü kullanmaya çalışan bu Jakobenler, platformu ve bizi “sine-i millete dönmekle” tehdit ederken, örgütün çoğunluğunun vereceği kararın tanınması gerektiğini söylemeyi de ihmal etmiyorlardı. Ve tarih ölü ruhlarını bir kez daha sahneye davet ediyordu! Gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecinde “çoğunluk”la tehdit edilen bizler, bir kez daha aynı tehditle karşı karşıyaydık. Üstelik bu sefer TİKB'nin sözde eskinin de eskisi küflü ideolojik arka planıyla değil, proletarya sosyalizmi ve kolektif merkeziyetçilik adına! Bu, bizim açımızdan ve gerçekten bir şeyleri anlamayı isteyenler açısından, sahip olunan proletarya sosyalizmi anlayışının felsefi ve siyasal arka planıyla nasıl bir proletarya sosyalizmine denk düştüğünü gösteriyor.

Her iki durumu birbirinin aynısı kılan, merkeziyetçilik ve bilimsel doğruların hakim kılınması yerine, uzlaşmazlık olduğunda “21. yüzyıl Liberal Parti Modeli” önerisindeki gibi “işçi sınıfının kendi partisini seçme” özgürlüğünün tanınmasıydı. Bizim anarko demokratistler bütün ML'yi bir anda izafileştirerek, makam mülkiyetlerini de koruma kaygısıyla, demokrasiye başvurmak zorunda kaldılar. Hem de apaçık kandırmaca üzerine kurulu olan en geri burjuva demokrasisi tipine. Tıpkı gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecinde, görüşleri nedeniyle örgüt dışına düşebileceklerini gördüklerinde pazarlık belgesi olarak “21. yüzyıl Liberal Parti Modeli”nin öne sürülmesi gibi, bizim anarko demokratistlerimiz de, pazarlık gücü olarak yoldaşlarımızı öne sürmekten çekinmediler. Demokrasi erbapları aynı zamanda iyi tüccarlardır, demokrasi yetenekleri iyi tüccar oluşlarından gelir!

Platform ilk kurulduğu zaman yoldaşlarla geniş bir toplantı yaparak birlikte düşünme ve birlikte karar alma mekanizmalarının oluşturulmasını şiddetle eleştirip bu öneriyi gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecindeki küçük burjuva ezilencilerin yaklaşımıyla eşitlemeye çalışanlar, merkez organın seçiminde yaşanan kriz karşısında sorunu çözmek adına, üstelik anarko demokratizm platform içinde tüm bileşenlerce henüz “mahkum” edilmiş,

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 104

Page 105: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

ve bu mecraya girenlerden özeleştiri istenmişken, yoldaşlarla geniş bir toplantı alınmasını ve merkez organın orada seçilmesini önerebilmişlerdir. Tabii yoldaşlardan istenmeyen bir aday çıkarsa onun da uygun bir dille ikna edilmesi gerektiğini ekleyerek... Bu öneriyi getirenler, daha dün yoldaşlarla birlikte düşünme ve birlikte karar alma mekanizmalarının kurulması önerildiğinde “çevreyi örgüt haline getirmemek” gerektiğinden bahsediyorlardı!? Yazık, eskiden söz içeriği aşıyordu, şimdi içerik sözü aşıyor...

Ve böylece gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecinde yaşananlar bir kez daha yaşandı. Örgüt güçleri, örgüt içindeki mülk sahibi sınıfların siyasal ayrıcalıklarını genişletebilmesi için bir kez daha birer araç olarak kullanıldı. Yoldaşlarımızın özlemleri ve beklentileriyle bir kez daha oynandı, bir kez daha bu özlem ve beklentiler manüple edildi. Burjuva demokrasisi koşullarında, proletaryaya demokrasi adına sunulan seçme ve seçilme özgürlüğü aldatmacası, böylece örgüt iç mücadelesinde başarı elde etmek için kullanıldı. Ve üstelik “proleter demokrasi ve sosyalizmi”ni temsil etme iddiasına sahip bir platformun içinde!

Örgüt güçlerinin en geniş temelde karar alma süreçlerine katılmalarının, kongrelerde, merkez organda yer alacaklar için tercihte bulunarak oy kullanmalarının yanlış hiçbir tarafı yok. Bu, örgüt iç işlerliği açısından asgari temeldir. Hele ki, merkez komite üyelerinin bile merkez komitesi tarafından atandığı TİKB geleneğinde!? Ancak buradaki mesele, öncesinde merkez organın dar bir zeminden seçilmesine itiraz etmezken, akıllara bir anda yoldaşların gelmiş olması ve kolektivizmin parmak kaldırmaya, yani demokrasiye indirgenmesidir. Üstelik, yoldaşlara henüz hiçbir içerik ve gerçek dönüştürücü irade taşımamışken. Yoldaşların sözlerini söyleyebilecek ortam yaratılmamışken. Peki yoldaşlar seçimlerini neye göre yapacaklardı? Kişilere göre mi? İşte yine başa dönmüştük!

Kolektivizm, sorun çözülemediğinde akıllara geliyorsa burada kolektivizmin gerçek ruhundan söz edilebilir mi? Üstelik kolektivizm, sadece kolektivizmle tanımlı değildir. Kolektivizm, merkeziyetçilik ve önderlikle birlikte tanımlıdır. Merkeziyetçilik ve önderliği attığınızda geriye kuş gibi bir kolektivizm kalır ve bu tür bir kolektivizmin de demokrasiyle eşitlenmesinde şaşırılacak bir şey yoktur. Anarko demokratistlerin bordadan ilk attıkları önderlik ve merkeziyetçilik olunca, yoldaşları karar alma süreçlerine katmanın arkasında apaçık sırıtanın demokratizm tasfiyeciliği olduğunu görmekte hiç kimse zorlanmadı.

Fakat daha “ilginç” olan, sözde eski dar kabuğun kırılması ve kolektivizm adına örgütsel ayrıcalıklarını korumaya çalışanların kimlerle ittifak yaptığıydı. Çok değil “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri” olarak kurduğumuz platformun daha başında platform içinde olmasına şerh koyulmuş üçağıtcılarla yapılan bu ittifakın karakteri, gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecinde tıpkı orta sınıfçıların ezilencilerden bazılarının örgütten atılması için canhıraş çabalarken, bir anda, güya örgütün geleceğini hizipçilerden kurtarmak adına, onlarla giriştikleri ittifakın karakteriyle bir ve aynıydı. Birbirlerine günahlarını vermeyecek olanlar tarihin cilvesine bakın ki “bir anda” amaç birliği yaptılar. İdeolojileri birleşti, en süper yoldaşlar-örgüt adamları oluverdiler. Bu tür bir kirli ittifakın [bkz. “Kirli ittifaklar” bölümü] ortalık süt liman kesildiğinde birbirini boğazlamaya dönüşeceğini, [hatta şimdilerde boğazlanmaya başlandı bile!] gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongresinden sonra, bugün TİKB'yi biz temsil ediyoruz diye bas bas bağıran orta sınıfçıların, hakimiyeti ele aldıktan sonra, ezilencilerin kanaat önderlerinin kafalarını koparmasından biliyoruz. Ama Lenin 1904'te RSDİP 2. Kongresi'nde en şiddetli mücadelenin yaşandığı kesitte soruyordu: “Bu gruplaşmalar ilk bakışta rastlantıymış gibi görünecektir. Gerçekten öyle mi?”

Gerçekleştirilemeyen TİKB 4. kongre sürecinde “21. yüzyılan Liberal Parti Modeli” için getirilen eleştiriyi hatırlayalım: “... Bu durumda eğer doğrunun tek bir temsiliyeti yoksa, işçi sınıfının

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 105

Page 106: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

kendi partisini seçme özgürlüğü vardır ve o zaman da birden fazla komünist parti olabileceği fikri kendiliğinden ortaya çıkar! Bu farklı bir noktadan da bakınca işçi sınıfının kendiliğinden bilincine tapınmaktan, onu doğru kabul etmekten başka bir anlama gelmiyor. Fakat daha da önemlisi işçi sınıfının elindeki en etkin araç olarak proletarya diktatörlüğünün içinin boşaltılarak sulandırılması, onun seçme ve seçilme özgürlüğüne indirgenerek burjuva parlamentarizmle eşitlenmesidir.” Tüm bunların kolektivizm ve örgütsel emeğin kolektif birliği adına yapıldığı yerde bypas edilmeye çalışılan ML merkeziyetçilik ve önderlik anlayışıydı. Burjuva demokratizminde işçi sınıfının kendi partisini seçme özgürlüğü varsa, işçi sınıfının bilimsel-bağımsız ideolojisi zaten baştan havaya uçurulmuş demektir ve böyle bir durumda neye inanıp neye inanmayacağı konusunda her birey özgürdür! Ama dikkat etmek gerekir ki, seçme özgürlüğü tanınan kişiler, burjuva toplumunun içinde, onun değer anlayışından çıkamamış bireyleridir. Karşılıklı etkileşim içinde komünizmin ufkunu geliştirmemiz gerekiyorken, bireyi kendi sınırları içinde mutlak kabul edip onu tıpkı burjuva demokrasilerinde olduğu gibi, seçme ve seçilme özgürlüğü kandırmacasına itiyoruz. Bizim anarko demokratistlerin yaptığı tamı tamına budur. Büyük bir şevkle bu koşullarda seçme ve seçilme özgürlüğünü kolektif merkeziyetçilik adına savunuyorlarken kendi küçük burjuva algı ve 'değer'lerini de itiraf etmiş oluyorlardı. Anarko demokratizmden nefret etmeyi hiç kimse proletaryaya ve onun ideolojisine çok görmemelidir!

Yine gerçekleştirilemeyen TİKB 4. konge sürecinde “21. yüzyıl Liberal Parti Modeli”ne getirilen bir başka eleştiriyle devam edelim: “Bu tabloda bir tek kurucu meclis eksiktir. Fakat çok partililik denildiği anda, o da varsayılmış demektir. Bu, ağırlığın sovyet [komün, şura, konsey] demokrasisinden parlamenter demokrasiye kaydırılması ve sovyetlerin parlamentonun basit bir eklentisi haline getirilmesi, veya sovyet demokrasisinin sosyalist proleter demokrasi karakterinin budanarak parlamenterizme çevrilmesidir.” Gerçekten de öyle! Bu tabloda bir tek kurucu meclis eksiktir. [bkz. “Kirli İttifaklar” bölümü] Fakat o eksiklik de, tartışmalar keskinleştiğinde, küçük burjuvaziyle ittifak yapan otomatik iyimserlerin orta yolu bulmaya çalışmak adına önerdikleri koalisyon hükumetiyle tamamlanmıştır?! [“Kurucu meclis” tartışmaları için bkz. Lenin]

Demek ki “Proleter Sosyalist Kongre Delegeleri”nin oluşturduğu TİKB'de burjuva demokrasisi sınırları içinde soluk alıp verenler sadece bizim anarko demokratistlerimiz değil, teoride doğruyu söylese bile pratikte tutum alma iradesini gösteremeyen otomatik iyimserlerin de kendilerini buldukları ve içinden konuştukları zemin aynı burjuva demokrasisi zeminidir.

///

Biz yaşadığmız tarihten yukarıda yazmaya çalıştıklarımızı öğrendik. Şimdi yeni bir yola çıkıyoruz. Yolumuz uzun ve zorlu, ama açık. Hiç kimsenin önünde cesaret ve özgüvenle yola çıkmaktan başka ikinci bir seçenek durmuyor ve kaybedecek bir şeyimiz de yoktur. Dünyanın merkezinde ne biz duruyoruz, ne de çıkarımlarımız. Dünyanın merkezinde, geleceğin özgür komünist toplumunu kurmaya yetenekli tek sınıf olan devrimci proletaryanın gerçek tarihsel hareketi duruyor. Türkiye'de işçi sınıfının önceki yapısı çözülüp yerine yepyeni temellerde yeni bir işçi sınıfı doğuyorken, her düzeyde yaşanan sarsıntı ve olağanüstü krizin en temeldeki nedeni budur. Nafile, bir çağ dönümünün eşiğindeyiz. Proletarya, sadece doğum sancılarıyla bile, önceki bütün yapıları ve her şeyi çözüp un ufak etti. Değişmemekte ısrar edenleri de kepaze etmeye devam ediyor. Ayağa kalktığında ise saklı tuttuğu en büyük gücü kullanmaktan geri durmayacaktır. Bu güç kendi kendisini ortadan kaldırmanın komünist bilinci ve onun tarihsel yürüyüşüdür. Geleceğin özgür toplumuna yürürken, bu muhteşem dönüşümün su damlası kadar bile olsa yapıcıları arasında yer almaktan daha büyük bir onur, daha büyük bir mutluluk olabilir mi? Tıpkı devrimci proletaryanın tarihte defalarca yaptığı gibi,

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 106

Page 107: Yeni bir başlangıç için çağrı - WordPress.com · Metin aynı zamanda dönemin tarihsel belgesi niteliğinde. Türkiye devrimci hareketinin aslında uzunca bir süre önce yapılmış

asla arkana bakma, asla vazgeçme!

29 Mayıs 2011

Proleter Sosyalist Kopuş Ekseni Üzerine / 107