yarın gazetesi sayı 9

12
Kamu Emekçileri Sendikaları Konfede- rasyonu Genel Başkanı Lami Özgen, 21 Aralık’ta Türkiye genelinde greve gideceklerini bildirdi. Özgen, sağlık meslek örgütlerinin de aynı gün grev kararı olduğunu belirterek, grevi ortaklaştırdıklarını bildirdi. Depremin ardından yaşanan sorunlar bitmek bilmiyor. Okullar bu hafta başına açıldı ancak sınıflarda öğrenci yoktu. Çadır yangınları sürerken bir çocuk daha öldü. Bir kişi de enkaz kaldırma çalışması sırasında öldü. Diğer illere göç etmek zorun- da kalan depremzedelerin sayısının 36 bin 200 kişiyi bulduğu belirtilen Van’dan göç edenlerin yaşam koşulları ise Van’dakinden de kötü. Bugün Suriye’nin duru- munu tartışmak için geriye dönüp Suriye’de hâkim olan hükü- metin tarihine göz atalım: Hafiz El Esad bir ordu militanıydı. 1970’te yapılan bir darbeyle hükümetin başına geçti. Baas Partisi’nde olan ilerici kuvvetleri iktidarın başına ge- çer geçmez hemen ortadan kaldırdı. Baas Partisi’nin kurucuları ve teorisiyenlerini, Mişel Aflak gibi parti kurucusunu, ölüme mahkum etti. Esad 1982’de Müslüman Kardeşlere bile saldırdı ve iki bin kişiyi katletti. Erdoğan’a tam gün istisnası, yasayla sağlık hizmetlerinin daha nitelikli olmasını umut ederken, aylarca sıra bekleyen hastaları, hocasız kalan tıp öğrencilerini, performansa dayalı çalışma koşulla- rından ve yoğunluktan dolayı hastaneden çıkamayan doktorları kızdırdı. Güney Afrika’nın Durban kentinde yapılan İklim Zirvesi Değişiklik Konferansı devam ederken, iklim değişikliğini izleyen Ulusal Okyanus- Atmosfer daire uzmanları, küresel ısınmadan dolayı Kuzey Kutbu’ndaki erimenin çok derin ve gizli bir noktaya ulaştığını, 2010-2011 yılları arasında 430 milyar metreküp buzun eridiğini kayda geçirdi. Ankara’da OSTİM organize sanayi bölge- sinde 3 Şubat’taki 2 patlamada 20 kişi ha- yatını kaybetmiş ve çok sayıda kişi yaralanmıştı. Patlamada sorumluluğu bulunan 9 kişi hakkında aylar sonra açılan dava sürüyor. Türkiye’deki iş cinayetlerini yeniden gündeme taşıyan OSTİM davası aynı zamanda patlamada ölen işçilerin ailelerinin mücadelesi açısından da önemli bir dava. 6 ARALıK 2011 SALı SAYı:9 1 TL Abonelik Dağıtım Öneriler 0506 724 6447 ALO YARIN 06 10 Yarın Gazetesi’nin geçen sayısında açığa çıkardığı Esin Güneş cinayeti- nin arka planıyla ilgili Esin’in babası ve annesiyle buluştuk. Esin Güneş’in öldürülmesine cinayet süsü verilmek istenip savcılıktan da takipsizlik kararının çıkımasının ardından, Işık ailesinin itirazları üzerine dava tekrar - dan başladı. 10 Aralık Cumartesi, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın görev süresi doluyor. Son dönemde işsizliğe ve YÖK’e karşı mücadelenin adresi olan Gençler Meydana İnisiyatifi ise YÖK Başkanının süresinin dolduğu gün, illerde eylemler yapacak. KESK-DİSK-TTB ve TMMOB’un gerçekleştirdiği “İşçi Sağlığı Ve Güvenliği Kongresi” sona erdi. Kongrede vurgulanan en önemli konu Türkiye’nin iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci sırada, dünyada ise üçüncü sırada yer alması oldu. YÖK Başkanı’nın görev süresi bitiyor İş cinayetlerinde Türkiye birinci! BM’den yeni kriz uyarısı EKONOMİ 8 Tutuklulara adalet yok Türkiye’de demokratik protestolara yönelik tutuklamalar ve adaletsizlik tüm hızıyla sürüyor. Geç başlayan davalar, dava süreçleri boyunca yaşanan adaletsizlikler bitmek bilmiyor. 6 aydır cezaevinde olan Hopa davası tutukluları ilk defa hakim karşısına çıkıyor. Dünya İnsan Hakları Günü’nden bir gün önce, bulunmayan bir örgütün yasadışı üyeleri olmaktan yargı- lanacak gençler, Hopa’da Metin Lokumcu’nun polis şiddeti sonucu öldürülmesini protesto ettikleri için tutulanmıştı. Tıpkı KCK ve Hayatta Dönüş Operasyonu davaları gibi, Hopa davası da adaletsizliğin bir diğer örneği oldu. söyleşİ 9 Başbakan’a “Tam gün” kıyağı ekonoMİ 7 GÜNCEL 3 DÜNYA 11 EMEK 6 GÜNCEL 10 OSTİM’li aileler adalet istiyor 5 Dö Gülsüm Kav Tüm dünya halkları bilir gerçeği Zirve Durban’da santraller her yerde TOPLUM 2 Herkes krizden nasibini alacak Uluslararası Para Fonu (IMF) Baş- kanı Christine Lagarde, “Avrupa’daki borç krizinin dünyanın diğer kesimlerinde- ki ülkeleri etkileyeceği” uyarısında bulundu. Brezilya’yı ziyaret eden Lagarde, Devlet Baş- kanı Dilma Rousseff ile görüştükten sonra Maliye Bakanı Guido Mantega ile bir araya geldi. GERÇEKLERİ AÇIKLIYORUZ! Suriye’deki halk şimdi ne istiyor? 21 Aralık’ta grev var Depremzedelerin çilesi bitmiyor GÜNCEL 5

Upload: yarin-gazetesi

Post on 15-Mar-2016

257 views

Category:

Documents


12 download

DESCRIPTION

Yarın Gazetesi Sayı 9

TRANSCRIPT

Page 1: Yarın Gazetesi Sayı 9

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfede-rasyonu Genel Başkanı Lami Özgen, 21

Aralık’ta Türkiye genelinde greve gideceklerini bildirdi. Özgen, sağlık meslek örgütlerinin de aynı gün grev kararı olduğunu belirterek, grevi ortaklaştırdıklarını bildirdi.

Depremin ardından yaşanan sorunlar bitmek bilmiyor. Okullar bu hafta başına açıldı ancak sınıflarda öğrenci yoktu. Çadır yangınları sürerken bir çocuk daha

öldü. Bir kişi de enkaz kaldırma çalışması sırasında öldü. Diğer illere göç etmek zorun-da kalan depremzedelerin sayısının 36 bin 200 kişiyi bulduğu belirtilen Van’dan göç edenlerin yaşam koşulları ise Van’dakinden de kötü.

Bugün Suriye’nin duru-munu tartışmak için geriye

dönüp Suriye’de hâkim olan hükü-metin tarihine göz atalım: Hafiz El Esad bir ordu militanıydı. 1970’te yapılan bir darbeyle hükümetin başına geçti. Baas Partisi’nde olan ilerici kuvvetleri iktidarın başına ge-çer geçmez hemen ortadan kaldırdı. Baas Partisi’nin kurucuları ve teorisiyenlerini, Mişel Aflak gibi parti kurucusunu, ölüme mahkum etti. Esad 1982’de Müslüman Kardeşlere bile saldırdı ve iki bin kişiyi katletti.

Erdoğan’a tam gün istisnası, yasayla sağlık hizmetlerinin daha nitelikli olmasını umut

ederken, aylarca sıra bekleyen hastaları, hocasız kalan tıp öğrencilerini, performansa dayalı çalışma koşulla-rından ve yoğunluktan dolayı hastaneden çıkamayan doktorları kızdırdı.

Güney Afrika’nın Durban kentinde yapılan İklim Zirvesi Değişiklik Konferansı devam

ederken, iklim değişikliğini izleyen Ulusal Okyanus-Atmosfer daire uzmanları, küresel ısınmadan dolayı Kuzey Kutbu’ndaki erimenin çok derin ve gizli bir noktaya ulaştığını, 2010-2011 yılları arasında 430 milyar metreküp buzun eridiğini kayda geçirdi.

Ankara’da OSTİM organize sanayi bölge-sinde 3 Şubat’taki 2 patlamada 20 kişi ha-

yatını kaybetmiş ve çok sayıda kişi yaralanmıştı. Patlamada sorumluluğu bulunan 9 kişi hakkında aylar sonra açılan dava sürüyor. Türkiye’deki iş cinayetlerini yeniden gündeme taşıyan OSTİM davası aynı zamanda patlamada ölen işçilerin ailelerinin mücadelesi açısından da önemli bir dava.

6 aralık 2011 salı sayı:9 1 tl

abonelikDağıtımÖneriler

0506724

6447ALO YARIN

06 10

Yarın Gazetesi’nin geçen sayısında açığa çıkardığı Esin Güneş cinayeti-nin arka planıyla ilgili Esin’in babası ve annesiyle buluştuk. Esin Güneş’in öldürülmesine cinayet süsü verilmek istenip savcılıktan da takipsizlik kararının çıkımasının ardından, Işık ailesinin itirazları üzerine dava tekrar-dan başladı.

10 Aralık Cumartesi, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın görev süresi doluyor. Son dönemde işsizliğe ve YÖK’e karşı mücadelenin adresi olan Gençler Meydana İnisiyatifi ise YÖK Başkanının süresinin dolduğu gün, illerde eylemler yapacak.

KESK-DİSK-TTB ve TMMOB’un gerçekleştirdiği “İşçi Sağlığı Ve Güvenliği Kongresi” sona erdi. Kongrede vurgulanan en önemli konu Türkiye’nin iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci sırada, dünyada ise üçüncü sırada yer alması oldu.

YÖK Başkanı’nın görev süresi bitiyor

İş cinayetlerinde Türkiye birinci!

BM’den yeni kriz uyarısı EKONOMİ 8

Tutuklularaadalet yok

Türkiye’de demokratik protestolara yönelik tutuklamalar ve adaletsizlik tüm hızıyla sürüyor. Geç başlayan davalar, dava süreçleri boyunca yaşanan adaletsizlikler bitmek bilmiyor. 6 aydır cezaevinde olan Hopa davası tutukluları ilk defa hakim karşısına çıkıyor. Dünya İnsan Hakları Günü’nden bir gün önce, bulunmayan bir örgütün yasadışı üyeleri olmaktan yargı-lanacak gençler, Hopa’da Metin Lokumcu’nun polis şiddeti sonucu öldürülmesini protesto ettikleri için tutulanmıştı. Tıpkı KCK ve Hayatta Dönüş Operasyonu davaları gibi, Hopa davası da adaletsizliğin bir diğer örneği oldu.

söyleşİ 9

Başbakan’a “Tam gün” kıyağı

ekonoMİ 7

güncel 3

dünya 11 emek 6

güncel 10

OSTİM’li aileler adalet istiyor

5DöGülsüm Kav

Tüm dünya halkları bilir gerçeği Zirve Durban’da santraller her yerde

toplum 2

Herkes krizden nasibini alacak Uluslararası Para Fonu (IMF) Baş-

kanı Christine Lagarde, “Avrupa’daki borç krizinin dünyanın diğer kesimlerinde-ki ülkeleri etkileyeceği” uyarısında bulundu. Brezilya’yı ziyaret eden Lagarde, Devlet Baş-kanı Dilma Rousseff ile görüştükten sonra Maliye Bakanı Guido Mantega ile bir araya geldi.

GERÇEKLERİ

AÇIKLIYORUZ!

Suriye’deki halk şimdi ne istiyor?21 Aralık’ta grev var

Depremzedelerin çilesi bitmiyor

güncel 5

Page 2: Yarın Gazetesi Sayı 9

04 EKiM 2011 YARIN06 ARALIK 2011 YARIN

Bu hafta hepimizin yolunun mutlaka düş-

tüğü hastanedeyiz. Pek çok serviste çalış-

mış hemşire Deniz Kayabaşı ile birlikteyiz.

İşte mesleğine dair bize anlattıkları.

“Mücadelede gerideyiz”Bize kısaca kendinizden ve işinizden bahseder misiniz?

11 yıldır Ankara Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız

ve Çene Cerrahisi bölümünde görev yapıyorum. Ben

bu hastaneye bir tıp fakültesi hastanesinden geliyorum.

Açıkçası burada hekimler pek hemşireyle nasıl çalışılır

bilmiyorlardı. Diş hekimliğinde hasta hekim ilişkisi da-

ha ön planda gibi görünüyor ama cerrahi bölümünde

hemşirenin pozisyonu daha farklı, hemşireliği bilen bir

grupla çalışıyorum.

Mesleğinizin ne gibi zorlukları var?

Çoğunluğunun kadınlardan oluştuğu bir meslek kolunda

hak arama mücadelesinde de geride kalıyoruz. Toplumda

hâkim erkek egemenliği karşısında, sıkıntılarımızı dile

getirme noktasında yasal bir platformda kendimizi ifade

ederken daha korkak davranıyoruz. Maaşlarımızla veya

çalışma yaşamımızda karşılaştığımız sorunlara sahip çık-

mada yetersiz kalıyoruz diye düşünüyorum. Ancak hemşi-

relerin sesi bu derece duyulamıyor. Çoğunluğu kadın olan

bir mesleğin taleplerine de devlet o derece kulak veriyor.

Kadınlar zaten her alanda eziliyor, bir de bu mesleğin sa-

dece kadınlara biçilmesi ezilmişliği artırıyor. Çok gariptir

bugün erkek arkadaşlar hemşire olduğunu söyleyemiyor.

Tam gün yasasına dair ne düşüyorsunuz?

Hekimi ve hastayı ilgilendiren her konu hemşireyi de

ilgilendirir. O nedenle tam gün yasası gibi uygulamalar

da sağlık çalışanlarının tümünü ve hatta hastayı da kapsar.

Bugün hastalar hekime ulaşmak, hastalığına çare bulmak

için hastaneye başvurmaktadır, ancak yeni yapılan dü-

zenlemelerle bu pek mümkün değil. Bu yasayla bugün

operasyon geçirmesi gereken birçok hastanın önü kesilmiş

durumda. Emekli olanların yerine yenilerinin yerleştiril-

miyor olması iş yükünü mevcut çalışanların omuzlarına

yüklüyor. Bizler de hızlı ve nitelikli hizmeti vermekte sı-

kıntı yaşıyoruz. Bizim hastanemizde gerekli ekipmanlar

da hastanenin döner sermayesinden karşılanıyor. O da

bir nokta da yetersiz kalıyor tabi ki. Halk yıllarca sağlık

hizmetini ücretsiz karşılarken özelleştirmeler bizim için

sancılı bir süreç. Muayene ücreti, reçete ücreti gibi uy-

gulamalar işletilmeye başlandı zaten. Şimdi para ödüyor

durumdayız. Halk doğrudan ulaşabilmesi gereken birçok

hizmetten mahrum edilmiş durumda. ANKARA ECEM YAZICI

Hazırlayan Hülya Arslangiray

05

08

KAdINlARA OY HAKKITürkiye’de kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanıyan ka-nun kabul edildi. 8 Şubat 1935’te 17 kadın milletvekili, ilk kez meclis’e girdi.

Öğrenciye 96 yıl hapisTBMM’de harçları protesto etmek için pankart açan öğrencilerin yar-gılanması sona erdi; gençler toplam 96 yıla mahkûm oldular.

aBD 2. Dünya savaşınDa Pearl Harbor Saldırısından bir gün sonra ABD Kongresi Japonya’ya sa-vaş ilan etti ve II. Dünya Savaşı’na resmen girmiş oldu.

KesK KurulDuKamu Emekçileri Sendikaları Kon-federasyonu, kısaltması KESK olan memur sendikaları konfederasyonu kuruldu. insan haKları BilDirgesi KaBul eDilDiBirleşmiş Milletler Meclisi, İnsan Hakları Bildirgesini kabul etti. Türkiye İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’ne kabul oyu verdi

Başbakan’a “Tam Gün” kıyağı

Aralık1985

Aralık1934

Aralık1996

05

10

Tarihin en lüks kazası

08 Aralık1941

Aralık1948

Küçük Songül bulundu Mardin’den mangal kömürü üretmek amacıyla gelen ve Konya

Karatarla’da kurdukları çadırda yaşayan 9 çocuklu Çelik ailesinin en küçük çocuğu Pazar günü 14.00 sıralarında oyun oynarken kayboldu. Öğle saatlerinde Beyşehir’den geldiğini belirten Necati Çelik “Ocağın yanına gelip mangal kömürü üretmeye başladım. O sırada bir misafirim geldi. Onunla sohbet ederken Songül de, kardeşiyle burada oynuyordu. Ben misafirime çadırda çay ikram ettim. Bu sırada eşim geldi ve Songül’ün yaklaşık 1 saat-tir kayıp olduğunu söyledi. Onun üzerine kardeşim ve diğer yakınlarımla birlikte aramaya başladık. Bulamayınca da jandarmaya haber verdik. 2 ay önce memleketimize geri dönecektik. Ama orada iş, aş yok. Biraz daha para kazanıp, ekonomik sıkıntı yaşamamak için kaldık” dedi.

Arama çalışmaları sürerken sinir krizleri geçiren anne Gevri Çelik ise kızı bulununcaya kadar bölgeden ayrılmayacağını ifade ederek hastaneye gitmeyi kabul etmedi.

2 yaşındaki kız çocuğu Songül Çelik kaybolduktan yaklaşık 21 saat sonra kaldığı çadırdan 5–6 kilometre uzaklıktaki ormanlık alanda çalılıkların ara-sında, -7 derece soğukta ağlarken bulundu. 8aylık hamile olan Gevri Çelik sevinçten erken doğum yaptı. KONYA EDA DERYA TOPER

Başbakan Erdoğan’ın ameliyatında “Tam Gün Yasası” nedeniyle üniversiteden ayrılan bir hekim bulundu. Erdoğan’a bu tam gün istisnası, nitelikli sağlık hizmeti umarken, aylarca sıra bekleyen hastaları, hocasız kalan öğrencileri, performansa dayalı çalışma koşullarından dolayı hastaneden çıkamayan doktorları kızdırdı.

Erdoğan, geçtiğimiz hafta, Marmara Üniversitesi’nde,

Tam Gün Yasası çıktıktan sonra İs-tanbul Tıp Fakültesi’ndeki görevin-den ayrılan Prof. Dr. Dursun Buğra tarafından ameliyat edildi. Yasayla, özel hastane veya muayenehanesi olan doktorların üniversite hastanelerin-de, hasta tedavi etmesi artık yasak. “Tam Gün Yasası”nın Başbakan için delinmesi kamuoyunda yoğun tartış-ma yaratırken, bu kez de Ankara’da ‘kırmızı plakanın Tam Gün Yasası’nı deldiği’ konuşuluyor. 26 Kasım 2011 Cumartesi günü “laparoskopik” yön-temle başarılı bir sindirim sistemi ameliyatı geçirdiği belirtilen Erdo-ğan, doktorların önersiyle bir süre is-tirahat etti ve ziyaretçi kabul etmedi. Yasayla, özel hastane ve ya muayene-hanesi olan doktorların üniversite has-tanelerinde, hasta tedavi etmesi yasak. Yani Erdoğan için yasalar ihlal ederek usulsüz bir ameliyat yapıldı.

BaşBaKana heKiM seÇMe ÖZgürlüğü Hükümet kanadından gelen açıkla-malarda, hastanın hekim seçme öz-gürlüğü olduğuna vurgu yapılırken, sağlıkta yeni çıkarılan yasalar nede-niyle devlet hastanelerinde seçecek hekim bulamayan halkın “hekim seç-me özgürlüğü”ne değinilmedi. Yasa koyucular ve yürütücüler tarafından, kendi koydukları yasa çiğnendi. Bu durumun mevcut yasal düzenlemedeki çarpıklıkları ve sağlıktaki adaletsizliği bir kez daha ispat ettiği ortada.

“haTırlı” Kişilere, “KayıTsıZ” TeDaviİddiaya göre kırmızı plakalı yar-gı mensubunun tedavisi, doktoru “özel”i tercih edince yasaya takıldı ve Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde ameliyat olabilmesi için başka kırmızı plakalı yetkililer devreye girdi. Radikal gazetesi’in değişik kay-naklardan öğrendiği ve ‘hasta hakları’ çerçevesinde kimlikleri sakladığı bu konuyu resmi kayıtlarla kanıtlamak

mümkün değil. Çünkü yasa ihlali sa-yılacağından ve söz konusu yetkili üst düzey olduğundan yapılan işlemler hakkında kayıt tutulmadı. Sağlık Ba-kanlığı yetkilileri, doktorları ‘özel’e ge-çince tedavileri yarım kalan hastaların araya ‘hatırlı’ kişileri sokarak sorunla-rını çözmeye çalıştıklarını doğruladı. Son olarak bir bakanın da bir hasta-

nın benzer sorunu için devreye girdiği öğrenildi. Bu durumun bakanlık yet-kilileri tarafından da ifade edilmesi, “Anayasal hak olan sağlık hizmetlerin-den yararlanabilmemiz için mutlaka ‘hatırlı tanıdık” veya bolca para sahibi mi olmamız gerekiyor?” diye sordu-ruyor.

TTB De TepKi gÖsTerDi “Tam Gün Yasası”yla sağlıkta ticari-leştirmenin önünün açıldığına dikkat çekmeye çalışan TTB (Türk Tabipler Birliği), yaptığı açıklama ve grevler-le yasanın geri çekilmesi için çalışma yürütüyor. Başbakan’ın sağlık duru-mu söz konusu olunca yasanın delin-mesine, yaptığı basın açıklamasıyla tepkisini bir kez daha ortaya koydu. TTB, Sağlık Bakanlığı’nın uyguladığı politikaların yarattığı sayısız eşitsizliğe dikkat çekti.

aMeliyaTı TaM gün yasasına TaKılDı12 yaşındaki minik İbrahim, Başba-kan kadar şanslı olmayan on binlerce hastadan sadece biri. Fırıncılık yaparak ailesini geçindiren Baba Yasin Kula, daha bir buçuk yaşında iken nörolojik bir hastalığın pençesine düşen oğulları İbrahim’in tedavisi için yıllardır gitme-dik doktor bırakmadıklarını söylüyor.

Son olarak Hacettepe’de İbrahim’in tedavi olabileceği söylenmiş. Ancak ailesi kendilerine verilen raporla Tam Gün Yasası’ndan dolayı bu ameliyatın askıya alındığı belirtti.

Teşhis KoyacaK DoKTor yoKHenüz 10 aylık olan İnanç Tepehan ise, kol kemiğinde meydana gelen çukurluk nedeniyle hastanede yatıyor. Hastalığı ile ilgili birçok test yapılan İnanç bebeğe yaklaşık bir aydır teş-his konulamıyor. Geçtiğimiz Ağus-tos ayında yürülüğe giren Tam Gün Yasası’nın hastaları mağdur ettiğini söyleyen ailesi, “Tam gün yasası ge-reği profesörler; ya derslere girebiliyor ya da hastalara bakabiliyormuş. Bu nedenle bir çok profesör fakülteden ayrılıp özel hastanelere gitmiş. Bizim gittiğimiz hastanelerde de zaten hep bu profesörler vardı. Görevine devam

edenler ise derslere girmeyi tercih edi-yor” diye konuştu.

profesÖr yoK, sıra ÇoKTam Gün yasasıyla pek çok hastanede uzman hekim sıkıntısı başladı. Uzman hekimlerin yaklaşık dörtte birinin özel hastanelerde çalışmak için istifa ettiği belirtiliyor. Kocaeli Tıp Fakültesinde 20, Çapa, Cerrahpaşa ve Marmara Tıp fakültelerinde 500’ü aşkın doktor has-ta bakamıyor. Çorlu devlet hastane-sinde 6 olan Kadın Doğum uzmanı sayısı 1’e düştü. Özellikle üniversite hastanelerinde randevu alabilmek için hastalar aylarca sıra beklemek zorunda. Geçtiğimiz hafta Bursa’da hayatını kaybeden Gizem Bera Yüksel’in has-taneler kabul etmediği için, acil mü-dahale yapılamadığı ve kaybedildiği iddia ediliyor. Gizem acil servis sed-yelerinde can veren binlerce çocuktan sadece biri.

Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın or-taya çıkan sağlık skandallarına karşı çözüm önerisi ise bakanlığa şikâyette bulunulması. Bakanlığın mevcut sağ-lık sistemini düzenlemeden, hastaların şikâyetlerine tek tek nasıl çözüm üre-teceği ortada. Halk hakkı olan sağlık hizmetini, Bakanlıktan “rica etmek” zorunda bırakılıyor.

TaM gün yasası ile ilgili yeni DüZenleMe yapılacaKSon tartışmaların üzerine, TBMM Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyon Başkanı Prof. Dr. Cevdet Erdöl, Tam Gün Yasası ile ilgili yeni düzenleme yapılacağını ifade etti. Prof. Dr. Erdöl, “Sayın Başbakanımız başka ülkeye gidip ameliyat olmuş bir insan değil. Konsültasyon amaçlı herhangi bir hekimi davet etmişlerdir. Bu gayet normal bir şeydir.” diyerek, yapılan operasyonda hata olmadığını savundu. Ancak sağlıkta adaletsizliğin iyice gün yüzüne çıkması karşısında tepkilerle karşılaşacaklarını fark etmiş olmalı ki, Sağlık Bakanlığı’nın “Tam Gün Yasa-sı” ile ilgili yeni düzenleme yapacağını ifade etti.

YARIN TOPLUMELİF KARAN

Japonya’da lüks araba meraklılarını bir araya getiren konvoyda zincir-leme kaza meydana geldi. Kazada on kişi hafif yaralanırken, araçların

çoğunun kullanılamaz durumda olduğu bildirildi. Lüks arabaların bir kısmı-nın hurdaya dönüştüğü ve tekrar tamir edilemeyeceği belirtildi. Yamaguçi’de meydana gelen kazada sekiz Ferrari, üç Mercedes-Benz, bir Lamborghini ve iki araç daha birbirine girdi. Otoyolun yaklaşık altı saat kapanmasına yol açan kazanın hasar bilânçosu Japon medyasına göre 3.85 milyon dolar yani 7 milyon Türk lirası civarında.

Japonya’dan gelen habere göre, spor arabalar, lüks otomobil meraklıları tarafından konvoy halinde Hiroşima’ya doğru sürülüyordu. Konvoydaki Ferrarilerden birinin şerit değiştirirken bariyerlere çarpmasıyla, zincirleme kazanın meydana geldiği ifade edildi. Bir görgü tanığı ise, saatte 140 ila 160 km hızla giden arabalardan birinin sürücüsünün direksiyon hâkimiyetini yitirdiğini ve aniden bir grup arabanın birbirine girdiğini anlattı. Japon trafik yetkilisi Eiçiro Kamitani, Fransız haber ajansı AFP’ye verdiği röportajda, daha önce bu kadar çok Ferrariyi bir arada görmediğini ifade etti. Eiçiro Kami-tani, daha önce bu kadar çok maddi hasarlı bir kazaya da şahit olmadığını sözlerine ekledi. YARIN TOPLUM

Erdoğan’ın ameliyatı, yasalarca usulsüz olmasına rağmen gerçekleştirildi

Türkiye’de artık yabancı hekim ve hemşireler çalışabilecek. Uygulamaya giren yasayla, başta “Tam Gün Yasası, performansa dayalı çalışma sistemi ve hastanelerin işletme mantığı ile ele alınması eleştirilirken, yabancı hekimlere çalışma izni de tartışmalı konulardan. www.ailehekimisitesi.com, Türkiye’ye gelecek yabancı hekimlerin karşılaşabileceği diyalogları araştırdı. “Guzum ya-bancı doktorum, beni anlar mısın?” başlıklı araştırmada öne çıkan tabirler ise şöyle sıralandı: “gözümde şimşekler çakıyor, haznemde akıntı var, beynim pat-lıyor, ayaklarım karıncalanıyor, kamıştan su geliyor, boğazım düğümleniyor, gözüm seyiriyor, popomda meme çıktı, darlanıyorum, damar damar üstüne bindi, kafam zonkluyor, apış aram kaşınıyor, beynim didişiyor, bağrım yanı-yor, mayasır oldum, Dr Bey her sabah kamyon deviriyorum (Akıntılı Gonore hastası), içimde yangın var, mideme taş oturdu, cırcır oldum.” YARIN TOPLUM

Yabancı hekimlere tüyolar

Page 3: Yarın Gazetesi Sayı 9

Okulların açılış tarihinin sürekli ertelendiği Van’da eğitim-öğreti-

me bu hafta başında başlandı. Van mer-kez ile Erciş merkez dışındaki ilçelerde, 43 gün aradan sonra okulların açılmasına karşın sınıflar boş kaldı. Merkez köylerde ve diğer ilçelerde öğretmenler öğrencile-rin yolunu gözledi. Kimi okullar 40-50 öğrenci, kimisi ise 3-4 öğrenci ile ders

başı yaptı. Öğretmenler ve öğrenciler sı-nıflara güçlükle girdi. Edremit İlçesi’ne bağlı ve 1040 öğrencisi Hilmi Irak İl-köğretim Okulu’nda da sabah sadece 4 öğrenci okula geldi. 853 öğrencisi bulu-nan Erdemkent İlköğretim Okulu’na ise sadece 50 öğrenci geldi. Okul müdürü ve öğretmenler telefonla aileleri arayarak çocuklarını okula göndermelerini istedi. Okullarda çatlakları gözlemlendi. Van ve Erciş’te teknik heyetlerin incelemesinden sonra eğitime başlanacağı belirtiliyor. Hala artçı depremlerin devam ediyor ol-ması nedeniyle okulların İTÜ, ODTÜ, Sakarya Üniversitesi ve İstanbul Büyük-şehir Belediyesi ekiplerince inceleneceği

süreci başlattıklarını söyleyen Milli Eği-tim Bakanı Dinçer, teknik heyetlerin incelemelerinin tamamlanmasına kadar Van ve Erciş’te eğitimi başlatmamaya karar verdiklerini açıkladı.

YİNE ÇADIRDA ÇOCUK ÖLÜMÜÖte yandan, Van’da çadır yangınları hala devam ediyor. 3 çocuğun ölümüyle so-nuçlanan çadır yangının ardından, yine aynı köyde 1 çocuğun öldüğü, 3 çocuğun da yaralandığı bir çadır yangını daha ya-şandı. Van merkeze bağlı Karpuzalan kö-yünde Hamdi Yaralı’nın deprem sonrası evinin bahçesine kurduğu çadırda kömür sobasından sıçrayan kıvılcımlar, 6 çocuk-lu ailenin kaldığı çadırın bir anda kül olmasına neden oldu. Yangında 4 yaşın-daki Ekrem Yaralı hayatını kaybetti. Kar-puzalan köyünde 18 Kasım’da meydana gelen çadır yangınında 3 çocuk hayatını kaybetmişti. Karpuzalan köyüne bugüne kadar 160 çadırın gönderildiği öğrenildi. 600 haneli köyde yeni çadırlara ihtiyaç var. Çadırların az olması nedeniyle 3-4 aile bir arada yaşıyor.

ÇADIR SORUNU ÇÖZÜLECEK Mİ?Bu olaydan önce de yine bir çadırda mal kaybına neden olan bir yangın yaşan-mıştı. Yangında 8 kişilik Sezgin ailesinin kaldığı çadır kullanılamaz hale gelmiş ve eşyaları yanmıştı. Van’da yağan kar ve hava sıcaklığının eksi 5 dereceye ka-dar düşmesi de depremzedeleri olumsuz etkilerken, çadır sorunu hala çözülme-diği için depremzedeler yazlık çadırlarda kalmaya devam ediyor. Geçtiğimiz hafta Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay yaptığı açıklamada Van’da yaptıkları anketin so-

nuçlarına göre hükümetin %75 oranında başarılı bulunduğunu belirtmişti. Ancak son yaşananlar Van’da sorunların hala de-vam ettiğini gösteriyor.

KEPÇE OPERATÖRÜ GÖÇÜK ALTINDA ÖLDÜDepremin hasar verdiği binaların yıkımı devam ediyor. İstasyon Mahallesi’ndeki 5 katlı hasarlı binanın yıkım sırasında çökme oldu. Binada yıkım çalışması ya-pan kepçe operatörü Recep Gezer enkaz altında kaldı. Sağlık ve arama-kurtarma ekiplerin yaptığı çalışmalarda Gezer’in cansız bedenine ulaşıldı. Hayatını kay-beden Gezer’in Van’da yaşanan deprem sonrası hasar gören binaların yıkım işlerini yapan bir firmada çalıştığı ve Erzurum’dan Van’a geldiği öğrenildi.

TOKİ KONUTLARI AĞUSTOSTAVan depreminin yol açtığı acil barınma sorununun çözülmesi için “acil” koduy-la hazırlıklarını sürdüren Başbakanlık Toplu Konut İdaresi (TOKİ), 800 ko-nutun temelini attı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ile TOKİ arasında ortak yürü-tülen çalışmalarda Van’a daha önce 3 bin kalıcı konut yapılacağı açıklanırken, bu rakam daha sonra 5 bine çıkarıldı. TO-Kİ yeni açıkladığı karar kapsamında bin 808 yeni konut için arazi çalışmalarını tamamlarken, önümüzdeki günlerde iha-leyi de gerçekleştirecek. Verilen sözlerin bir türlü tutulmadığı Van’da konutların açıklandığı gibi Ağustos’ta tamamlanıp tamamlanmayacağı ise merak konusu.

GÖÇ EDEN DEPREMZEDELERİN SORUNLARI BİTMİYORAile ve Sosyal Politikalar Bakanlığının

Van’daki Koordinasyon Merkezine göç etmek isteyen yaklaşık 140 bin deprem-zede başvuru yaptı. Bunlardan 36 bin 200 kişi çeşitli illere nakledilirken kalan-lar ise ya kendi imkanlarıyla göç ediyor ya da sıranın kendilerine gelmesini bek-liyor. Aile ve Toplum Hizmetleri Genel Müdürü Ömer Bozoğlu, vatandaşların yerleştirildiği illerde barınma, yeme, iç-me ihtiyaçlarının karşılanmasının yanı sıra farklı çalışmalar yapıldığını söyledi. Ancak bunların hangi çalışmalar oldu-ğunu açıklamadı. Depremzedelerin göç ettikleri illerde barınmadan iş bulmaya kadar pek çok sorunla karşı karşıyaya ol-duğu biliniyor. Ömer Bozoğlu göç edilen illeri ise başta Ankara olmak üzere İstan-

bul, İzmir, Mersin, Adana ve Gaziantep olarak açıkladı. Van’ın Erciş ilçesinden de deprem nedeniyle şu ana kadar di-ğer illere 1841 kişi nakledildi. Erciş’te hasar gören evlerden 2 bin 574 hanenin yardım için başvurduğu belirtildi. Bu ha-nelerde yaşayan 13 bin 462 vatandaştan 5 bin 71’inin kendi imkanlarıyla başka illere gittikleri ifade ediliyor.

6 ARALIK 2011 YARIN

Yazarımız seyahatinden dolayı yazılarına kısa bir süre için ara vermiştir. Okurlarımızdan özür dileriz.

Hakan Öztürk AKLIN YOLU

Depremzedelerin çilesi bitmiyor

VANSANEM dENiz KURAL

Depremin ardından yaşanan sorunlar bitmek bilmiyor. Okullar bu hafta başına açıldı ancak sınıflarda öğrenci yoktu. Çadır yangınları sürerken bir çocuk daha öldü. Bir kişi de enkaz kaldırma çalışması sırasında öldü. diğer illere göç etmek zorunda kalan depremzedelerin sayısının 36 bin 200 kişiyi bulduğu belirtilen Van’dan göç edenlerin yaşam koşulları ise Van’dakinden de kötü.

Şike yasası tartışılıyor Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün şike

yasası olarak bilinen yasayı veto etmesi üzerine tartışmalar sü-rüyor. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün şike cezalarında indirim öngören Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’u TBMM’ye iade etmesinin ardından AKP içinde de tartışma büyüyor. Bülent Arınç ve Şamil Tayyar’ın Cumhurbaşkanının vetosunu destekledikleri yönündeki açıklamalarına AKP’li Mustafa Elitaş’tan yanıt geldi. Elitaş, “Cum-hurbaşkanı Gül’ün gerekçesine saygılıyız ama meclisin iradesi öne çıkar.” Dedi. Cumhurbaşkanı Gül’ün toplumsal hassasiyetleri dikka-te aldığını da belirten Elitaş, milletvekillerini imzalarının arkasında durmaya çağırdı.

TBMM’deki 4 siyasi partinin grup başkanvekillerinin ortak im-zasıyla sunulan tasarıyı veto etme gerekçesini de açıklayan Gül; “Suç ve ceza arasındaki dengede ölçüsüzlük ve bir caydırıcılık etkisinin yok olduğunu gördüm” dedi. Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamada yasanın TBMM’ye geri gönderilmesine ilişkin gerekçede şu ifadelere yer verildi: “İncelenen Kanunla öngörülen değişikliklerin, ölçülülük ve caydırıcılık gibi ceza hukukunun temel prensiplerini etkisiz kılacağı ve bazı sakıncaları doğurabileceği düşünülmektedir. Diğer taraftan, 6222 sayılı Kanunda değişiklik öngören bu Kanunun gerekçesinde, yapılan değişikliklerin diğer kanunlarda öngörülen suçlara verilen cezalar dik-kate alınmak suretiyle adil ve hakkaniyete uygun cezalar belirlenmesi amacıyla gerçekleştirildiği belirtilmekte ise de kamuoyunda, genel ve gereklilikten doğan bir dü-zenleme olmaktan ziyade, halen yürütülmekte olan bir soruşturma kapsamın-da bulunan kişilere yönelik özel bir düzenleme olduğu intibaını uyandırdığı, bu du-rumun da değişikliğin esas amacı dışında özel bir saikle hazırlandığı eleştirilerine se-bebiyet verdiği görülmekte-dir.” YARIN GÜNCEL

Diyanetten Kerbela açılımı

Sünni İslam’a hitap ettiği gerekçe-siyle eleştirilere konu olan Diyanet

İşleri Başkanlığı, bu eleştirileri azaltmak için yeni projeler geliştiriyor. Diyanet 87 yıllık tarihinde ilk defa Kerbela şehitlerini anmak için program düzenledi. Pazar günü Hacı Bayram Camii’nde yapılan anmaya Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de katıldı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın geçen yıl Halkalı’da Türkiye Caferileri tarafından hazırlanan Kerbela Şehitleri’ni anma prog-ramına katılmasının ardından Diyanet de bu konuda adım atma kararı aldı. Diyanet İşleri Başkanlığı, Şii ve Alevi dünyasının en önemli günlerinin başında gelen Kerbela şe-hitlerini anma kararı aldı. Kerbela şehitleri için Diyanet İşleri Başkanlığı şimdiye kadar mesaj yayımlamış ya da Türkiye Caferileri-nin anma programına müftü seviyesinde katılmıştı. Hacı Bayram’da Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’in de katılımı ile yapılan anma programında aşure dağı-

tıldı. Türkiye Caferileri Lideri Selahattin Özgündüz’ün de katıldığı programda Gör-mez de konuşma yaptı. Program televizyon-da naklen yayınlandı.

KERBELA OLAYININ TARİHÇESİKerbela Olayı, 10 Ekim 680 (10 Muharrem 61) tarihinde bugünkü Irak sınırı içindeki Kerbela’da, Hz. Muhammed’in torunu Hü-seyin bin Ali’ye bağlı küçük bir birlik ile Emevi halifesi I. Yezid’e bağlı ordu arasında cereyan etti. Bu savaş Şii ve Alevi inanışının belkemiğini oluşturan en önemli olaylar-dan biri oldu. Peygamberin kızı Fatıma’nın peygamberin kuzeni Ali’den olma oğlu olan Hüseyin’in ölümü, Şiilerce her sene Aşure Günü’nde yad ediliyor. Bu günde konuş-malar yapılır, yapılanlar tiyatro şeklinde canlandırılır ve ağıtlar yakılır. Hüseyin’in neden hayatını feda ettiği özellikle vurgu-lanır. Baskıya ve zulüme teslim olmadığı belirtilir. YARIN GÜNCEL

30 Kasım günü Topkapı Sarayı’na saldıran Samir Salem Ali Elmadhavri önce er Eray Topçu’yu ardından da Meh-

met Ballıcı’yı yaraladı. Gelişigüzel turistlere doğru ateş eden Elmadhavri’yi oyalayan astsubay Levent Torğut, avluyu gezen 300 turistin hayatının tehlikeye girmesini önlemiş oldu. Özel Harekat timlerinin teslim olması için ikna edilmeye çalıştığı El-madhavri ateşe devam edince keskin nişancı tarafından vuruldu. Panik çıkmaması için saldırı esnasında sarayda bulunan yaklaşık 800 turiste “giriş bahçesinde dizi film çekimi olduğu” söylendi.

Saldırıdan sonra işadamı olduğu belirlenen Elmahdhavri hakkında polis 13 kişiyi sorguladı, MİT de saldırının nede-nini araştırıyor. Ancak hala net bilgilere ulaşılabilmiş değil. Elmahdvari’nin saldırı sırasında İngilizce olarak “Norveç’teki gibi katliam yapacağım” diye bağırdığı belirtiliyor. 36 yaşındaki Elmahdhavri’nin Türkiye’ye ilk kez giriş yaptığı belirlendi. İs-tanbul Valisi Hüseyin Avni Mutlu detaylı açıklama yapmazken, emniyetten edinilen bilgilere göre, İstanbul’a tedavi amacıyla getirilen Libyalı muhalifler arasında El Elmahdhavri’yi tanıyan olup olmadığı araştırılıyor.

LİBYA’DA İŞKENCE GÖRDÜElmadhavri’nin, Kaddafi döneminde polislik yaptığı belirlendi. 2009 yılında Bingazi’de ruhsal tedavi gören Elmadhavri, şubat ayında başlayan ayaklanmalar sırasında muhalif gruba geçti. Kaddafi’ye karşı savaşan Elmadhavri yakalandı ve Kaddafi’nin işkenceleriyle ünlü olan Misrata Cezaevi’ne konuldu. Baba El-madhavri ise “Oğlumun ruhsal problemleri vardı. Ruh sağlığı yerinde değildi. Bizim Türkiye karşıtlığımız olamaz.” diyerek Türkiye’den özür diledi. Babası, oğlunun ellerini ve ayakları-nı tellerle bağlayan Kaddafi’nin askerlerinden aylarca işkence gördüğünü de belirtti.

YİNE FACİA SONRASI ÖNLEMHer gün yüzlerce turistin ziyaret ettiği Topkapı Sarayı’nda sal-dırıdan önce alınmayan önlemler, saldırının ardından alınmaya başlandı. Sarayın ilk giriş kapısı olan Bab-ı Hümayun’a görev-liler tarafından metal dedektörü kuruldu. Oysa daha önce iç avluya kadar hiçbir güvenlik araması yapılmıyordu. Ayrıca yine saldırının ardından alınan ani bir kararla, ikinci bir emre kadar yabancılara silah ve malzeme satışı yasaklandı.Ancak daha önce yabancılar pasaportlarını göstererek silah alabiliyordu.

SALDIRI SONRASI KOMPLO TEORİLERİBazı köşe yazarlarının saldırının ardından hiçbir dayanak göster-meden ortaya attıkları komplo teorileri ise ortalık karıştırmaktan başka işe yaramadı. Milliyet Gazetesi köşe yazarı Aslı Aydın-taşbaş “Beşar Esad’dan Mektup Var” başlıklı yazısında Topkapı Sarayı’ndaki silahlı saldırının Suriye rejiminden Türkiye’ye açık ve net bir mesaj olduğunu iddia etti. Elinde herhangi bir belge veya istihbarat raporu olmayan Aydıntaşbaş: “Beşar Esad’ın ‘Türkiye’de bazıları Osmanlı hayalini kuruyor’ diye Ankara’ya kafa tutmasının ardından eylem için mekan olarak Osmanlı’nın kalbi Topkapı Sarayı’nı seçiyor. Ve Türkiye’nin Suriye ordu-sundan kaçan rejim karşıtı askerlerin oluşturduğu Hür Suriye Ordusu’na Antakya’da kamp verdiği bir zamanda, saldırgan göstere göstere bir av tüfeğiyle geldiği Topkapı’da bir asker ve üniformalı bir özel güvenlikçiyi hedef alıyor.” dedi.

Radikal Gazetesi köşe yazarı Murat Yetkin ise “Suriye’ye yap-tırım, Topkapı’ya baskın” başlıklı yazısında Suriye’ye yaptırım kararı ile saldırı arasında bağlantı kurmaya çalıştı ve şöyle yazdı: “Davutoğlu, Ankara’da Türkiye’nin dokuz maddelik (ve Arap Birliği planından daha somut) yaptırım planını açıklıyorken, İstanbul polisinin telsizleri alarm vermeye başladı.” Yazarların bu yazıları tepkiye neden oldu.

NORVEÇ’TE NE OLMUŞTU?Norveç’te geçtiğimiz Temmuz ayında Andres Breivik’in düzen-lediği saldırıda 77 kişi ölmüş, 151 kişi de yaralanmıştı. Andres Breivik, polis memuru kılığına girerek, hükümet binaları ya-kınında bomba yüklü bir aracı patlatarak burada sekiz kişinin ölümüne yol açmıştı. Daha sonra, iktidardaki İşçi Partisi’nin gençlik kampı düzenlediği Utoya adasına giden Breivik, silahla taradığı gençlerden 69’unun ölümüne neden olmuştu. Anders Behring Breivik’in daha sonra akli dengesinin bozuk olduğu açıklanmıştı. YARIN GÜNCEL

Topkapı saldırısının öğrettikleri

Page 4: Yarın Gazetesi Sayı 9

04 EKiM 2011 YARIN06 ARALIK 2011 YARIN

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Yo-utube World View kanalında, in-

ternet kullanıcılarının sorularını yanıtladı. Gül, Dersim olaylarıyla ilgili olarak, “Bu-nunla ilgili arşivlerin açılmasında hiçbir mahsur olmadığı kanaatindeyim. Büyük devletler, ülkeler,milletler tarihlerinden korkmazlar. Yeter ki bu konular, günlük polemik mevzusu yapılıp da bunların üzerinden başka yerlere ulaşmak, başka amaçlar peşinde koşmak olmasın” dedi.

GÜL:DERSİM OLAYLARI ÇOK ÜZÜCÜGül’ün açıklaması şöyle: “Bizim tarihi-miz büyük bir tarih. Ama tarihin içinde, tabi büyük bir tarih olunca acı tatlı dö-nemler çok omuş oluyor. Yakın tarihimiz içerisinde Dersim olayları da çok üzücü olaylar,insanın vicdanıyla, bugünkü insan hakları uygulamalarıyla çok bağdaşma-yacak... Bu benim kendi bilgilerimden ulaştığım kanaattir. Bununla ilgili arşiv-lerin açılmasında hiçbir mahsur olmadığı kanaatindeyim. Aslında büyük devletler, ülkeler,milletler tarihlerinden korkmazlar. Biz bunu açıkça söylüyoruz. Daha tartış-malı konularda da arşivlerimizi açıyoruz. Yeter ki bu konular, günlük polemik mev-zusu yapılıp da bunların üzerinden başka yerlere ulaşmak, başka amaçlar peşinde koşmak olmasın. Yeteri kadar olgunluğa ulaştığımız kanaatindeyim. O bakımdan arşivlerimizin bilim adamlarına, tarihçi-lere açılmasında, bunların okunmasında sakınca olmadığı kanaatindeyim.”

öZAÇIKGöZ: “PKK’DEn DE öZÜR DİLERSİnİZ”DYP Genel Başkanı Çetin Özaçıkgöz, Çankaya otelde diğer partilerinbazı il baş-kanlarıyla bir araya geldi. Devletin şimdi

“Dersim” için özür dilemesi durumunda, 30 yıl sonra PKK için de özür dilemek zorunda kalacağını öne sürdü. 70 küsur sene geçtikten sonra konunun açılmasını doğru karşılamadıklarını belirten Öza-çıkgöz, “Dersim’de bir isyan çıkmıştır ve devlet de o zamanın şartları ve kanunları ölçüsünde isyanı bastırmıştır. O zamanın şartları ve kanunları ile günümüz şartla-rını, kanunlarını, hatta İnsan haklarını karıştırmamak lazım” diyen Özaçıkgöz Dersim konusunun CHP’yi bölmek için gündeme getirildiğini iddia etti.

Açıklamalarına şunları ekledi: “Devlet de mevcut kanunlar çerçevesinde PKK ile mücadele ediyor. Yeri geldiğinde de teröristlerle çatışmaya girip öldürüyor. Eğer devlet şimdi Dersim olayları için özür dilerse, 30 yıl sonra da PKK olayla-rı için ölen PKK teröristleri için de özür beklenir” dedi.ANKARA ÇAĞLA EROĞLU

Halen tutuklu vekilleri bulunan BDP ve CHP, vekillerin yüküm-

lülüklerinin kaldırılması için meclis açı-lışından bu yana bir dizi çalışma yürüt-tü. AKP ve MHP tarafından eleştirilerle karşılanan bu çalışmaların en sonunda şu anda CHP’nin verdiği yasa tasarısı teklifi gündemde.

CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan, Ali Rıza Öztürk, Rıza Türmen ve Ömer Süha Aldan imzasıyla sunulan tasarıya göre tutuklu iken millet-vekili seçilen kişinin, seçildiğini gösteren belgeyi mahkemeye göndermesi üzerine serbest bırakılabilecek. Tasarı ayrıca, Ce-za Muhakeme Kanunu’nda da değişiklik yapılmasını öngörüyor.

ŞÜPhE YERİnE SOMutLuK Teklifin gerekçesinde, AİHM kararla-rı örnek gösterilerek, “AİHM’nin çok sayıdaki kararı, Türkiye’de tutukluluk kurumunun iyi çalışmadığını, insanla-rın haksız yere özgürlüklerinden yoksun bırakıldıklarını göstermektedir” ifadesi yer aldı. Uygulamada karşılaşılan tutuk-lama nedenleri ve uzun tutukluluk süre-lerinin gerek Anayasanın 19. maddesinin ruhuna, gerekse Anayasanın 90. madde-sinin son fıkrası uyarınca iç hukukun bir parçası olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırılık teşkil ettiği ifade edilerek, “Bu durum, ülkemizin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi önünde birçok defalar mahkûm olması sonucunu doğur-muştur” denildi.

ChP: tutuKLuLuK SÜRESİ SInIRLAnIYORAğır ceza mahkemesinin görev alanına gi-ren suçlarda en çok iki yıl olacak. Teklife göre, ağır ceza mahkemesinin görevine giren işlerle ilgili tutukluluk sürelerine ilişkin sınırlar, istinaf ve temyiz inceleme-si aşamasında uygulanamayacak. Tutuklu

işlere ilişkin istinaf ve temyiz incelemele-ri, toplamda en çok bir yıl içinde karara bağlanacak. Haklarındaki istinaf ve tem-yiz incelemeleri, toplam bir yıl içinde ka-rara bağlanmayan tutuklu sanıklar,derhal salıverilecek.

tutuKLu VEKİLLERYSk’dan aday olmasında sakınca bulun-madığına dair karar aldıktan sonra seçilen milletvekili seçildiğin gösteren belge ise mahkemeye başvurması durumunda tu-tukluluğuna son verilecek. Milletvekili hakkındaki soruşturma veya konuşturma tutuksuz olarak devam edecek. Sanığın suçlu bulunması durumunda cezanın uy-gulanması için milletvekilliği görevinin bitmesi beklenecek. Bu konuda hiçbir

istisna getirilemeyecek.Kanunda belirlenen azami tutuklu-

luk sürelerinin dolmasına rağmen ko-vuşturmanın, henüz sona ermemesi ve tutuklama sebeplerinin varlığını devam ettirmesi halinde, sanığın adli kontrol altına alınmasına karar verilecek.

BDP’Lİ hASİP KAPLAn: MECLİS KEnDİ VE-KİLİnE SAhİP ÇIKSInTutuklu vekillerin hakkında konuşan Hasip Kaplan, “Masumiyet Karine-si” gereği YSK’nın kesinleşen kararı ile milletvekili olduklarını vurgulayarak “Milletvekili oldular dokunulmazlık ka-zandılar” dedi. Kaplan, tutuklu da olsa milletvekillerinin Meclisin denetim çalış-malarına katılabileceğini, yemin şartı için

yargısal bir engel bulunmadığını, engelin tamamen idari olduğunu savundu.

Sadece meclis albümünde bulunan tutuklu milletvekillerinin odaları, sek-reterleri, danışman, özlük hakları don-durulduğunu da söyleyen Kaplan, “Bu haklarının verilmemesinin nedeni olarak yemin etmedikleri gösteriliyor. Yemin şar-tı için yargısal bir engel yok. Engel tama-men idaridir” dedi. TBMM Başkanı’nın “En azından gidip cezaevinde ziyaret edip durumlarını, nasıl yerde kaldıklarını bir görmeliydi” diyen Kaplan, “Daha kendi vekillerinin haklarına sahip çıkamayan bir meclis, vatandaşı için ne yapabilir” diye sordu. BDP’nin, meclisin açılışın-dan beri tutuklu bulunan vekiller için çalışma yürüttüğünü de sözlerine ekledi.

Tutuklu vekiller için yasaANKARACAN ERSOY

Tutuklulukları nedeniyle mecliste yemin ettirilmeyen ve halen tutuklu bulunan vekillerin durumları mecliste bu hafta yoğun tartışma gündemi oldu. CHP, halen tutuklu bulunan 8 vekilin Meclis’te yemin edebilmesi için TBMM Başkanlığı’na başvuruda bulundu. Ayrıca milletvekili seçilenlerin tutuksuz yargılanmaları için hazırladığı yasa tasarısı teklifini Meclis’e sundu.

MHP’nin Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay hakkında verdiği

gensoru önergesi genel kuruldan ge-çemedi. Meclis Genel Kurulu’nda; MHP’nin Van depreminde koordinas-yondan sorumlu Bakan Beşir Atalay hakkında verdiği gensoru önergesinin gündeme alınıp alınmaması görüşüldü ve oylama sonucunda reddedildi.

ÇALIŞAn PARtİYİZ, MİLLEtİn nABZInI tutARIZBeşir Atalay yaptığı konuşmada, dep-rem sonrasında en hızlı çalışmanın arama kurtarma ekiplerinin bölgeye sevkiyle ilgili yapıldığını söyledi.

Atalay: Elimde 26 il ve 5 bin kişi ile yapılmış bir araştırma var. Çalışan partiyiz, milletin nabzını tutarız. Bu ay vatandaşa depremde hükümetin per-formansını sorduk. Hükümet Van’a en iyi şekilde müdahale etmiş ve gerekeni yapmıştır diyenlerin oranı % 75, buna katılmayan % 25, kendi seçmenimizde oran % 94.

hASİP KAPLAn: “GEnSORu AÇILIM SAİ-KİYLE VERİLİYOR”BDP Grup Başkan vekili Hasip Kap-lan ise; Van depremiyle sosyal dev-letin, eşitliğin, adaletin olmadığının ortaya çıktığını söyledi. Başbakan’ın “Vanlılara Ağustos’a kadar bekleyin” dediğini belirten Kaplan, “Karda kışta ne olacak?” dedi. “Van’ın afet bölgesi ilan edilmesi için daha ne kadar mağ-duriyet yaşanmasını bekliyorsunuz?” diye soran Kaplan, Van için toplanan yardım miktarını hala bilmediklerini

savundu. Başbakan’ın “afet bölgesi ilan etsek bu para PKK’ya gider” dediğini ifade eden Kaplan, “Bu yardımın ku-ruşuna dokunan insan değildir” diye konuştu.

Gensorunun “açılım saikiyle veril-diğini düşündüklerini” belirten Kap-lan, bunun için red oyu vereceklerini söyledi.

Mecliste önerge bolluğu

04 SIYASET

Milletvekilleri halkın oylarıyla görev başına gelmiştir. Bu bağlamda doğrudan halkın iradesini temsil ederler. Tutuklu

olan vekillerin aday olması ile ilgili herhangi bir sorun görülme-mişti. O halde seçildikten sonra da bir sorun olmaması gerekir. Bir çok konuyu tek kalemde “çözen” AKP bu meselede bir adım atmıyor. Bu sorun çözülmediği için halkın iradesi tam olarak meclise yansımamaktadır. Eğer AKP demokrasi konusunda iler-letici bir adım atmaktan yanaysa CHP’nin yasa teklifine olumlu

bir dönüş yapacaktır. Şayet bu hususta olumlu bir adım atmazsa anti demokratik tavrında hiç bir değişme olmadığını tüm netliğiyle gözlemleyebileceğiz. Sorun elbetteki sadece milletvekilleri meselesi-ni çözmek değildir. Bir çok siyasetçi; belediye başkanlarından parti üyelerine kadar kişiler KCK adı altında gerçekleştirilen operasyon-larla tutuklanmaktadır. Bu da özellikle Kürt halkının seçilmiş tüm siyasetçilerine engel olmaktır. Bu konuda ki gerçek çözüm AKP’nin kendine muhalif olan kesimlerden uzak durmasından geçmektedir.

EhP GEnEL SEKREtERİ GÜn ÇAĞ AYDIn: hALKIn İRADESİ MECLİSE YAnSIMIYOR

Dersim için arşivler açılırBedelli askerlik yasalaştı

ChP’nİn önERGESİ DE REDDEDİLDİCHP, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay hakkında Deniz Feneri soruş-turmasıyla ilgili süreçte, doğrudan müdahil olduğu, çıkar yapılanma-sını himaye ettiği, görevini kötüye kullandığı, soruşturmaya ve delillere müdahale ettiği, sorumluluğu altın-da görev yapan Dernekler Dairesi raporlarını sümen altı ettiği, arama kararlarını şüphelilerle sızdırdığı, hazırlanan raporların idari ve adli gereğini yapmadığı iddiasıyla verdiği gensoru önergesi de Beşir Atalay’ın artık iç işleri bakanı olmadığı gerek-çesiyle reddedildi.

Gensoruda; “Deniz Feneri Der-neği soruşturmasının başlangıcında, soruşturmalara doğrudan müdahale etmeyen, dolaylı yol ve yöntemler-le engellemeler yapmak suretiyle müdahale yöntemini tercih eden hükümet ve İçişleri Bakanı ve Ada-let Bakanı soruşturmanın ilerleyen bölümlerinde panik halde ve doğru-dan soruşturmaya müdahale etmeye başlamıştır.” denildi. ANKARA ÇİLER KAYABAŞI

Bedelli askerlikle ilgili şartla açıklandıktan sonra birbiri arkasından gelen açıklamalar bitmiyor. Milli Savunma

Bakanı İsmet Yılmaz en son yaptığı açıklamada “Bedelli askerlik kapsamına giren 460 bin askerlik yükümlüsünden yüzde 20 civarında başvuru bekliyoruz” dedi.

Bedelli askerlik ile ilgili olarak gündemdeki yaş sınırı ve maddi tutarın nasıl belirlendiği sorularına yanıt olarak; yaş sınırının 30 olduğunu ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ihtiyaçları, toplumun beklentileri ve terörle mücadelede zafiyet yaratılma-ması hususları göz önünde bulundurulduğunu ifade etti. Maddi tutarın belirlenmesinde geçmiş senelerdeki uygulamalar, günü-müz ekonomik gelişmeleri ve yaşam standardındaki artışların esas alındığını belirtti.

ARInÇ: ASKERLİK SÜRESİ DÜZEnLEnEBİLİRAynı gün içerisinde açıklama yapan Başbakan Yardımcı Bülent Arınç ise, şunları söyledi: “Herkesi tatmin etmek mümkün değil, bedelli 30 bin TL’dir. Bu, bir ortalama dikkate alınarak belirlendi. Asker diyeceğini der, ihtiyacını bize bildirir, biz bütün bunları etraflıca dikkate alır ve bir hükümet olarak kararımızı veririz. Vicdani redden cezaevinde bulunan insanlara bunun karşılığında sen şu kamu hizmetini yap da diyebiliriz veya ken-dilerine yöneltilen suçlamaları tecil veya idari para cezalarına dönüştürebilecek bir yasal düzenleme de yapabiliriz. Zorunlu askerlik uygulaması devam edecektir. Belki askerlik sürelerinin yeniden düzenlenmesiyle ilgili bir yasal çalışma yapılabilir.”

KILInÇDAROĞLu; OĞLuM ASKERLİK YAPACAKBedelli askerliğe dair CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na so-rulan bir soruya verdiği cevap gündemde. “1982 doğumlu oğ-lunuz Kerem de bedelliden yararlanacak mı?” sorusuna, “Hayır yaralanmayacak, onun askere gitmesini istiyorum” diyerek yanıt veren Kılıçdaroğlu’nun oğlunun doğum tarihinin 1983 olduğu ve bedelli askerlik yasasından yararlanamadığı ortaya çıktı.ANKARA SEVAL KUTLU

Dersim Gerçeğini ve 1938 katliamını, buna neden olan isyanı anlayabilmek için bu halkın geçmişine inmek daha

da önemlisi, Osmanlı’ya karşı gelişen daha önceki isyanları değerlendirmek gerekir. Konunun anlaşılabilmesi ve diyalek-tik bütünlüğü kavrayabilmek açısından Türklerin Alevilikle ilişkisini de doğru kurabilmek önemlidir. Türklerin bu ismi alışıyla İslam’a girişi aynı anda gelişti. Gerçi Türklüğü tartışma götürür. Ziya Gökalp’a göre Türk sözcüğü Oğuzlar’a dayanır. Töreli sözcüğünden dönüşen isim ona göre Türk ismini almış-tır. Heredot’un kaynaklarından araştıran neşriye göre Şaman inancına sahip Türkler, (Araplar dışardan yani yabancı uluslara terk sözcüğünü kullanırdı) Müslüman olmasıyla Terk-imam sözcüğünü kullanmışlar. Daha sonra Türkmen’e dönüşmüştür. İslam medeniyeti Emevi yıkılışını geçirdikten sonra Ebu Müslim gibi ilkel sosyalist geleneği koruyan bir ihtilalcinin kurduğu Abbasi Devleti yeni bir çağ başlatmıştır. İlkel sosyalist Şaman dini ve kültürü ile İslamiyet Rönesans’a gelince, ortaya çıkan sentez Alevilik oldu. Hasan-Hüseyin torunlarıyla savaşa giren Suriye valisi Muaviye arasında gelişen iktidar mücadelesinin altında yatan ekonomik nedenler anlaşılmadan İslam’a giren Türkler de anlaşılamaz. İslamiyet yoksullar-köleler ve orta halli tüccarların ayaklanmasıyla iktidarı elinde tutan tefeci bezirgan-lara karşı gelişti. Ne yazık ki kısa sürede yozlaşarak tekrar tefeci bezirganlar iktidarı ele geçirdi. Emevi ve Ebu Muaviye gerçeği budur. Ebu Muaviye, Ebu Sufyanın akrabası Suriye’de önde giden tefeci bezirgandır.

Hz. Ali’nin İslamiyetin, tefeci bezirganlar tarafından kontrol edilme girişimlerine karşı bunun önünü kesme isteği hayatına mal oldu. Torunlarının da Tefeci Bezirganlar tarafından katledi-lişiyle Tefeci Bezirganlık Muaviyeyle iktidarı ele geçirdi. Zaman içinde çürüyen Emevi iktidarı Türklerin müdahalesiyle yıkılarak Abbasi Devleti doğdu. Türkler İslamiyeti etkiledi. İslamiyet ve Araplar da Türkleri… Alevilik ve Türklük aynı anlama geldi. İlkel Sosyalist Şaman inancı ve kültürü İslamiyet’i etkileyerek Alevilikte sentezleşti. Selçuklu yıkılırken Alevi Bektaşi’lerin Ka-yı Boyu’nun henüz kirlenmemiş ilkel sosyalist gelenekleriyle ilişkilenerek Osmanlı Beyliği’nin hızla büyümesine ve iktidara taşınmasını sağladı. Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulması ve büyümesi Aleviliğin İslamiyet’inde var olan temiz, dürüst, yalan ve haram bilmez özellikleri sayesinde gerçekleşti. Osmanlı büyüdükçe ve Tefeci Bezirganlar palazlanıp iktidarı kuşattıkça Osmanlı iktidarıyla Alevi İslamlık arasında mesafe oluştu. En sonunda Tefeci Bezirganlık Kanuni Sultan Süleyman üzerinden iktidarı kontrol edecek duruma gelince Alevi İslamlıkla tümden bağları kopararak ona savaş açtı. Tarihte Celali ve diğer isyanlar buna bağlıdır. Pir Sultanlar, Şeyh Bedrettinler, Dadaloğlu, Kö-roğlu isyanları ilkel sosyalist öze sahip alevi Müslümanlığıdır. Tunceli sıkıştırılmış bir kenttir. Alevilik bütün heybetiyle yalan-sız, gizlisiz oraya sıkıştırılmıştır. Hiçbir zaman alt edilemeyen bu kent Aleviliğin kentidir. Osmanlı, Alevi Müslümanlığın bu son kalesini dağıtamamış, en sonunda bu kenti kendi başına terk etmiştir. Üç asırdan fazla bu halk esir alınamamıştır. Ta ki Cum-huriyet kurulana dek. Mutafa Kemal buradaki Bektaşi dedelerle bağımsızlık savaşında birlikte hareket etme durumunda onların bütün taleplerini karşılama sözü vermiştir. Tıpkı Kürtlere verdiği söz gibi ve 1926’larda Tekke ve Zaviyeler Kanunu’nu çıkarılıp Aleviler dışlanınca 37’de ayaklanma gerçekleştirilmiştir. Seyit Rıza, Mustafa Kemal için çok tehlikelidir. Kafasında zaten Tun-celi halkını dağıtma ve değişik illere sürgüne gönderme hesabını yapıyordur. Geçmişte Şeyh Bedrettin isyanı gibi gelişebilecek bir durum söz konusudur. Bağımsızlık mücadelesinden halk hareketi olarak ortaya çıkan Kuvay-ı Milliye çeteleri Tefeci Bezir-ganlarla Mustafa Kemal tarafından tasfiye edilmiş ve Müdafa-i Hukuk Cemiyeti kurularak bu andan itibaren burjuvazi devrimi elinde tutmuştur. Koçgiri aşireti ve Seyit Rıza yeni kurulan Cumhuriyet ve kapitalizm için geçmişte olduğu gibi burjuvazi açısından o gün de çok tehlikelidir. İsyanı ve katliamları bu temelde ele almak gerekir. İSTANBUL İSMAİL ŞAHİN

Tunceli Gerçeğinin Görünmeyen Yüzü, İsyanlar ve Katliamlar

Page 5: Yarın Gazetesi Sayı 9

6 ARALIK 2011 YARIN

Her sene tekrar tekrar kutlanılan/anılan önemli günlerin birçoğu artık eskimiştir. Bir kısmı pek bir şey ifade etmeyebilir, örneğin kabotaj bayramı akıllara bile gelmeyebilir. Ancak 10 Aralık özellikte Türkiye’de hiç eskimez, güncelliğini bir türlü yitir-mez. 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü ülkemizde her yıl ‘kutlanır’.ANKARAcAn çoksöyler Tüm dünya halkları

bilir gerçeği

Gülsüm Kav

Türkiye’de ‘hak’lı olmak kolay değil

İstanbul’da Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelen emek ve demokrasi güçleri sloganlarla Galatasaray Lisesi’ne yürüdü. 2 bine yakın katılımın

olduğu yürüyüş çevredekiler tarafından da alkışlarla karşılanırken, Ankara Emek ve Demokrasi Güçleri, Kolej Meydanı’nda toplanarak Sakarya Meydanı’na yü-rüyüş gerçekleştirdi. Yürüyüşün ardından Sakarya Meydanı’nda DİSK Genel Başkanvekili Tayfun Görgülü tarafından okunan basın açıklamasında, AKP’nin toplum içindeki hakkını arayan tüm kesimlere baskı uyguladığı belirtildi. Hü-kümete göre en tehlikeli şeyin AKP’yi eleştirmek olduğu, hükümete karşı çıkan herkesin tutuklanma endişesi yaşadığı söylendi.

Eskişehir’de ise İl Sağlık Müdürlüğü önünde toplanan çeşitli siyasi parti, demokratik kitle örgütü ve sendikaya mensup yaklaşık 400 kişi Yediler Parkına doğru yürüyüşe geçti.

“TMK KAldIRIlsIN, TuTuKlAMAlAR duRduRulsuN”Son dönem hükümet politikalarına ters düşen her kesimin en ağır şekilde ce-

zanlandırıldığına vurgu yapılan yürüyüşlerde, bu saldırıların durdurulması ge-rektiği uyarısında bulunuldu. Hali hazırdaki yasanın AKP’li olmayan herkesin tutuklanabileceği anlamına geldiğinin söylendiği yürüyüşlerde, Terörle Mücadele Kanunu’nun kaldırılaması talebi yükseltildi. Kürt sorununda çözüme yönelik söz-ler sarfedenlerin birer birer içeri alındığını ve Büşra Ersanlı ve Ragıp Zarakolu’nun bu durumun en yakın örnekleri olduğunun söylendiği eylemde tutukluların bir an evvel geri bırakılması istendi.

Okul değil cezaevi yapılıyOrOrtak olarak okunan açıklamalarda, cezaevlerinin dolup taştığı vurgulandı. “Ce-zaevleri tıka basa doldu. Başbakan yeni okulların, hastanelerin, yolların yapılacağı ya da insanca yaşanacak ücret müjdesi değil, yeni, cezaevi yapma müjdesi veriyor!” dedilen açıklamada Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılması talebi de öne çıktı. Hep bir ağızdan tutukluların serbest bırakılmasının istendiği eylemler, aralıklarla yapılmaya devam edecek. YARIN GÜncel

Türkiye’de, demokrasinin devlet kademelerinde içselleşmemesi,

askeri vesayet, darbeler, derin devlet po-litikaları derken insan haklarından hiç bahsedemez olduk. Ya da çokça bah-seder ancak elde edemez olduk demek belki de daha doğru. Özellikle son 1 sene içerisinde hak ihlallerinde ivmeli bir artış mevcut. 9 Aralık’ta Hopa’da Metin Lokumcu’nun polis tarafından öldürülmesini protesto edenlerin dava-ları olacak. Olmayan örgüt üyeliğinden 6 aydır tutuklu olan gençler ilk defa mahkemeye çıkacak. “Yasa dışı örgüt üyeliği” suçu için gösterilen deliller ise puşi, üzerinde TTB yazan şemsiye, Sol Yayınları’ndan kitaplar ve bayrak so-pası… Türkiye’nin her yerinden Hopa tutuklularına sahip çıkanlar, davanın takipçisi olmaya geliyor. Ancak insana yönelik haksızlıklar bu davayla bitmi-yor. İnsanlar zorunlu askerliklerini yaparlarken çatışmada değil işkenceyle ölüyor, intihar ediyor ya da şüpheli bir şekilde ölüyor. Aynı durum hali hazırda cezaevlerinde bulunanların başlarına da geliyor.

Söz var, fiil yOkTürkiye’nin bir başka niteliği ise insan hakları eksenli konuların en çok tartı-şıldığı, sözlerin edildiği, özürlerin di-lendiği hatta başkaca ülkelere nasihat-lerin verildiği bir ülkeyken, demokrasi bağlamında bir arpa boyunu pek ağır kat eden bir ülke olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin en çok mahkum ettiği ülkelerin başında geliyor olmamız hiç tesadüf değil. Öyleki Adalet Bakanı Sa-dullah Ergin iki gündür Strazburg’da. Önceki gün “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Türkiye’den yapılan

başvuruları azaltma konusunda karar-lıyız, gereken bütün adımları atacağız” diye bir açıklama yaptı. Ancak gereken adımların niteliğinden bahsetmeyen Ergin’in kastettiği TMK gibi yasaların kaldırılması ya da düzenlemesi değilse daha büyük ihlallerle karşı karşıya ka-lınması an meselesi.

kayıp ailelerine özür dilenecek mi?Öldükten sonra cenazenin ailene verile-bilme hakkı hiçbir yerde yazmaz çünkü yazmak gerekmez. Ancak Türkiye’de bu haktan mahrum o kadar insan var ki. İnsan Hakları Derneği’nin yayınladığı rapora göre gözaltında kaybetme bir devlet politikası olarak daha çok 90’lar-da uygulanıyor. Cumartesi Annelerinin eylemlerini başladığı 1995’e kadar bü-yük bir artış gösteriyor. Daha sonraki yıllarda düşüşe geçse de, hala yüzlerce gözaltında kayıp vakası var. Diğer taraf-

tan ‘bir dost’ tarafından telefonda yeri söylenen ya da tesadüf eseri bulunan naaşların dışında devletin teslim ettiği bir örnek mevcut değil. Yani gözaltın-da kayıp politikası bir “insanlığa karşı işlenmiş suç” olarak güncelliğini ve ‘haksızlığını’ koruyor.

BerfO ana’ya Söz tutulmadıCemil Kırbayır’da bu ‘haksızlığa’ uğ-rayanlardan biri. Ailesi onlarca yıldır yürüttükleri mücadelenin yanı sıra açtıkları davada Türkiye’den bir sonuç çıkmayınca konuyu son olarak AİHM’e taşıdı. 13 Eylül 1980’de yani darbenin ertesi gün gözaltına alınıp ‘kaybedilen’ Cemil Kırbayır’ın 104 yaşındaki annesi Berfo Kırbayır, yıllardır Cumartesi An-neleriyle birlikte kayıplar mücadelesi veriyordu. Geçtiğimiz yıl Berfo Ana’yla görüşen Başbakan Erdoğan Cemil’i bulmaya ve ona ne olduğunu ortaya

çıakrmaya söz vermiş ancak o söz de tutulmayan sözler arasına girmişti. Devletin Cemil Kırbayır’ın gözaltında işkenceyle öldürüldüğü ve ardından da kaybedildiğini kabul etmesi önemli bir adımken, kemiklerinin dahi verilme-miş olması sözü boşa düşürüyor.

rapOrlar düşündürüyOrİnsan Hakları Derneği’nin 2010 Türki-ye İnsan Hakları İhlalleri Bilançosu’na göre vaziyet düşündürücü. Rapora göre bir sene içerisinde ifade ve örgütlenme sorunları nedeniyle gözaltına alınan 7100 kişiden 1599’ü tutuklanmış. Ha-len devam eden 191 davada ise 1961 kişi yargılanıyor. Bu sene ise rakamlar daha net olmasa da KCK, Hopa, Dev-rimci Karargah gibi davalarla birlikte oldukça artıyor. Neredeyse hergün düzenlenen operasyonlarla da artmaya devam ediyor. Tutuklu yargılanma ka-rarlarına, benzeri mahkumiyetlere ya-pılan itirazların cevapları ise Türkiye’de hak-lı olmaz zor diye düşündürtüyor.

işkence her yerdeRapora göre sadece 2010 yılı içerisin-de 1349 kişi gözaltında, cezaevinde, sokakta, okulda, köylerde korucularca iskence ve kötü muameleye maruz kal-mış. En yoğun işkence cezaevlerinde olurken, onu gözaltında yapılan kötü muamele ve darp izliyor. Askerde yaşa-dıkları sonucu intihar eden ya da öyle olduğu söylenen 47 kişi ise hayatını kaybetmiş. En son Uğur Kantar’ın askerliğini yaptığı sürede disiplin ko-ğuşunda gördüğü işkenceden ölümü gündemde önemli yer bulmuştu. Bu tablo gösteriyor ki yeni bir Dünya İn-san Hakları Gününe de ağır bir hak-sızlık bilançosuyla giriyoruz. Gelecek yıllarda 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nün ‘unutulması’ umuduyla.

Emek ve demokrasi güçleri tutuklamalara karşı alanda

metin lOkumcu

kck tutukluları

Münevver Karabulut cinayetinin son duruşmasında, katil için verilen kararın açıklandığı andayız. Her kadın cinayeti davasında olduğu gibi Kadın Cinayet-lerinin Durduracağız Platformu adliye kapısında. Son iki yıldır,bu davada on iki defa , yaz kış, yağmurda çamurda adalet isteyen kadınlar, cinayetleri durdurmak için kararlı. Bu sefer duruşma çok uzun sürmüş, akşam olmuş, hava soğuk ve karanlık. Her yaştan, her kuşaktan kadınlar, el-leri yüreklerinde ve akıllarında, büyük bir dikkatle kararı bekliyorlar. Nihayet mahkeme salonundan haber geliyor, ortalık bir-den bire hareketleniyor, etraftaki kafelerde dağılmış çay içen basın ordusu bir anda adliye kapısında büyük bir itiş-kakışla etrafı sarıyor. Karabulut ailesi ve avukatlar ile kadın eylemi buluşuyor ve demeçler başlıyor. Havada, hem katile üst sınırdan ceza verilmesinin verdiği buruk bir iç rahatlığı var, hem de acı hiç bitmiyor. Giden gitmiş, bu kararla Münevver geri dönmüyor. O sırada, aile, avukat ve eylemdeki kararlı kadınlar basına konuşurken, dört bir yan bütün kadın cinayetleri davala-rındaki gibi ağır bir duygu yüklü iken, karşıdan basının içinden bir ses geliyor; “pankartı indirin”.Bu sözün, bu cüretin sahibi kim?Polisin, mahkeme heyetinin, Garipoğlu ailesinin -kadın eylemi nedeniyle kimyası bozulan- avukatlarının, hiçbir kuvvetin indirtemediği ve indirtemeyeceği pankart için, hiç hakkı olmadan konuşan bu densiz basın mensubunun,Başbakanın yaptığı toplantılarda ayar yiyen bu adına ga-zeteci diyemediklerimizin,Polisten çok polis, kraldan çok kralcı olan, en uç örnek-lerin muhbirlik, ortalama örneklerin plazalardan bağlan-dıkları internetten haber yapmak, patronların davetlere katılmakla meşgul olduğu bu basının neye benzediğini, bu hafta Cüneyt Özdemir açıkladı:“ Medyadaki Maymunlar Cehenneminden Kaçamayış” yazısıyla, Türkiye’de iletişim araçlarının ne hale geldiğinin iyi bir özetini sunuyor ve çok isabetli bir yorum getiriyor, eline aklına sağlık. Gazetecilik budur. İyi muhabir, iyi gazeteci profilini tarihten silmeye çalışıyorlar, Özdemir iyi yetişmiş son örneklerden biri olarak bunu tahlil ediyor. Haberciye verilen ayar şu; siyaset haberciliğinde bürokrata soru sormayacaksın, sorarsan bir daha yanına yaklaşa-mazsın. Ekonomide değil hükümet politikası eleştirmek dünya ekonomik dengelerinden bile bahsetmeyeceksin, kesinlikle emekçiyi değil şirket promosyonlarını haber yapacaksın. Kültür, sanat için sosyal medya, sporda ise futbol neyine yetmiyor? Aç interneti, maçı ya da TV di-zilerini yap haberini. Akıl, fikir arama. Bu dünyada olmanın, bu ülkede yaşamanın bugün ne anlama geldiğini yorumlamak mı? Yasak. Şimdi gazeteciliğin esas varlık sebebi olan bütün değerlerin yasaklı hale gelmiş olmasından ve bunun sonuçlarından kimse memnun değil. Ama bu hale nasıl geldiğini de söylemiş Özdemir; kendi içinde bu düzenin bekçiliğini, işbirlikçiliğini yapanlarla, baskı aygıtlarının ayarlarını her seferinde istekle kabul edenlerle geldi. Ama bütün bunlardan daha önemlisi şudur; bu kirli çaba sonuçsuzdur. Bütün bir insanlık tarihi her seferinde bunu yeniden ka-nıtlar. Bastırılmak istenen, görünmez kılınmak istenen, ne kadar bastırırsanız o kadar geri gelir. Yasakladıklarınız sözcük sözcük, kare kare gelir toplumun vicdanına oturur.Gelir de nasıl gelir? Ancak adaletin, aklın, direncin sözcüklerini, suretlerini sahiplenen bir mücadele ile gelir. Bu bir tabiat kanunu gibidir, böyle bir mücadele var ise geri gelir gerçekler, yok ise unutulur. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformunun müca-delesinden sonra , kimse “aşk cinayeti, kıskançlık cina-yeti” diyemez artık. “Kadın cinayeti” demeye, adıyla ve politik içeriğiyle söylemeye mecbur kalır olanı. Zaman Gazetesi bile.Mücadele var ise, “gazeteler yalan, yalan yazıyor. Radyo televizyon zulmü övüyor” şarkıları yeniden yazılır; bizim sözcüklerimiz ne kadar yok edilmek istense de gelir ışıl ışıl oturur gündemin merkezine. Krizi her seferinde sadece bankacılarla, finans uzman-larıyla konuşmak isteyenler, Wall Street var ise, Londra sokakları var ise, artık buna devam edemez, krizden et-kilenlerle konuşmak zorunda kalır. Sözcükler değişir; bozuk plak gibi sürekli “borç”, “kredi” diyen iletişim araçları, Artık “işgal”, “direniş”, “iş imkanı” sözcükleriyle barışmak zorunda kalır. Böyledir bu. Bir tabiat kanunu gibi; ne kadar gerçeği bay-rak yapan bir mücadele ortaya çıkarır isek, o kadar yıkarız zalimlerin yalan kalelerini. Ayrıca yalan gerçekler karşısında o kadar zayıftır ki, kum-dandır yıkılır. Sonra yeni yalanlar, hatta tam bir kara propaganda başlar direnenler için. Ama artık kumların altından “Tüm dünya halkları bilir gerçeği”de çıkmıştır. O gerçeği bizzat bedeninde yaşayan-lar, o sihirli sözleri duymuştır bir kere, unutmaz.

[email protected]

“Hayata Dönüş” davasında sahtecilik yapıldığı anlaşıldı 2000’de yapılan ‘Hayata Dönüş

Operasyonu’nun ‘Tufan’ adı konulduğu or-taya çıkan Bayrampaşa Cezaevi’ne yönelik ayağında skandallara bir yenisi daha eklendi. Adı gibi tutanak-ları da sahte.

12 devrimcinin öldüğü, 77’sinin yaralandığı operasyonda, ‘mahkumların birbirlerine ateş ederek, birbirlerini yakarak öldürdükleri’ ni öne süren ve mahkumların yargılanmasına neden olan olay yeri tutanağının sahte olduğu ortaya çıktı. Dönemin İs-tanbul Cumhuriyet Başsavcısı Ferzan Çitici ve Savcı Fikret Ünalan’ın imtina ederek imza atmadıkları tu-tanağa imza atan askerlerin koyduğu sicil numarala-rının gerçeği yansıtmadığı anlaşıldı.

Sicil numaraları Sahte değil SahipSizmiş! Aynı tutanak operasyonla ilgili davanın görüldüğü Bakırköy 13.Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden gün-deme geldi. Avukatların talebi üzerine tutanakta sicil numaraları yazılı personelin kimlik bilgileri Jandarma Genel Komutanlığı’ndan soruldu. Yanıt, 27 Eylül 2011’de gönderildi. Sicil numaralarından ikisinin, Başçavuş Macit Sarıkaya ve Kıdemli Başçavuş Suat

Aykan’a ait olduğu belirtilirken, diğer üç numaraya ilişkin, “Bu numaralara sahip muvazzaf ya da emekli personel bulunmadığı tespit edilmiştir” denildi. Yani, jandarma tutanağında imzası bulunan üç sicil numa-rasının gerçek dışı olduğu ortaya çıktı.

Oysa ki aynı tutanak, Eyüp 3. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen, tutukluların ‘toplu is-yan’ iddiasıyla yargılandığı dava kapsamında 17

Haziran 2005’te sorulmuştu. İstanbul Jandarma Komutanlığı’ndan gönderilen yanıtta; tamamı yüzba-şı olan Zeki Bingöl, Ömer Arık, Hüseyin Pir, Ahmet Koçyiğit ve Ahmet Eş’in ismi verilmişti. Altı yıl sonra gelen ikinci yanıttaysa bu isimler yer almadı.

2005’teki tutanakta ismi bulunan emekli Yüzbaşı Zeki Bingöl, “Benim dışımda dört bölük komuta-nının ismi vardı. Niye saklıyorlar ki? Yasal bir görev değil miydi? 39 erin ismini veriyorsun, ayıptır! Amaç, davayı sürüncemede bırakmak ve zamanaşımına uğ-ratmak” diye konuştu.

davada Sürpriz gelişmeDevamlı olarak olumsuzluklar ve hukuksuzluklarla anılan davada önemli bir gelişme yaşandı. Mahkeme heyeti, dönemin İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Fer-zan Çitici, Bayrampaşa Cezaevinden sorumlu savcı Fikret Ünalan ve “Bayrampaşa Cezaevi Gerçeği” kita-bının yazarı Emekli Jandarma Binbaşı Zeki Bingöl’ün tanık olarak dinlenmesine karar verdi. Mahkum ya-kınları ve avukatları yıllardır bu talebi yineliyor an-cak sonuç alamıyorlardı. Gelinen noktada tanıkların ifadelerine yer verilecek. YARIN GÜncel

3 Aralık’ta 38 ilde birden son dönem ya-pılan tutuklamalara karşı protesto yürü-yüşleri vardı. Terörle Mücadele kanunu’nun kaldırılması, özel yetkili Mahkemelerin ka-patılması ve tutukluların serbest bırakılma-sı gibi taleplerle gerçekleşen yürüyüşlere katılım yüksekti.

05

Page 6: Yarın Gazetesi Sayı 9

04 EKiM 2011 YARIN

Son dönemde artan iş cinayet-leri gündemde yoğun bir bi-

çimde yer alırken, KESK-DİSK-TTB ve TMMOB bir araya gelerek 2-3-4 Aralık tarihlerinde Ankara İnaşaat Mühendisleri Odası’nda “İşçi Sağlığı ve Güvenliği Kongresi”ni gerçekleştir-diler. Bu bir araya gelişlerini küresel kapitalizmin sosyal politika ve bu bağ-lamda da işçi sağlığına yeni riskler ekle-diği ve buna karşı mücadele pratiklerini şekillendirmek üzere bir bir araya geliş olarak nitelendiren Düzenleme Kurulu “sağlık için mücadele ve mücadele için sağlık” diyerek yola çıktı.

3 gün süren kongre boyunca ta-şeronlaşmanın işçi sağlığına etkileri, taşeronlaşmanın önüne nasıl geçeriz, güvencesizler-geleceksizlik ve sağlık, esnek çalışma modelinde güvencesiz-lik tanımı ve güvencesiz çalışanlar, tarım işçileri ve mevsimlik işçiler, işsizler ve sorunları, işçinin bilme hakkı ve sağlıklı emek, çalışma ya-şamında kadın, kadın istihdamında Türkiye’deki durum ve ne yapmalı, kadın sağlığı ve sorunları, göç ve ka-dın, sendikalar ve kadın, hegemon-ya ve karşı hegemonya mücadelesi, gönüllülükten itiraz hakkına, esnek üretim ve hegemonya, hegemonya ve emeğin örgütlenmesine etkileri başlığında oturumlar ve forumlar gerçekleştirildi.

Ostim ve Davutpaşa işçileri De KOngreDeKongre katılımcıları arasında KESK Genel Başkanı Lami Özgen, TMMOB Genel Başkanı Mehmet Soğancı, DİSK Genel Başkan Vekili Tayfun Görgün, TTB Genel Başkanı Eriş Bilaloğlu’nun yanı sıra Ostim ve Davutpaşa’daki pat-lamalar da iş cinayetine kurban giden işçilerin aileleri ve yaralanan işçilerde katıldı. Ayrıca Ev İşçileri Dayanışma Sendikası, Tuzla Tersane İşçileri ve Kot Kumlama İşçileriyle Dayanışma Komitesi gibi kurumlar da kongreye katılarak kendi çalışma alanlarına dair bilgiler vererek, mücadele deneyimle-rini ve kazanımları anlattılar.

taşerOn ÖlDürüyOrİşçi sağlığı ve güvenliği konusunda parçalı bir mücadele verildiği ancak kongre vasıtasıyla bu sorunun orta-dan kaldırılarak yerellerde kurulacak meclisler aracılığıyla mücadelenin sü-rekli bir hale getirilmesi planlanıyor. Kongrede vurgulanan diğer bir önemli konu ise Türkiye’nin iş cinayetlerinde Avrupa’da birinci sırada, dünyada ise üçüncü sırada yer alması oldu. Çıkarı-lan yasalarla taşeron çalışmanın gide-rek arttığı ve bunun güvencesiz-esnek çalışmanın önünü açtığı vurgulanarak iş cinayetlerine davetiye çıkarıldığının altı sıkça çizildi. Taşerona bağlı çalışan işçilerin ise iş kazaları ve meslek hasta-lıklarına maruz kalma olasılığının daha

fazla olduğu, işverenin bu konularda sorumluluktan kaçtığı anlatılarak “Ta-şeron Öldürüyor” denildi.

Özellikle madencilik faaliyetlerinde hukuka aykırı bir biçimde taşeronlaş-manın yaşandığı ifade edilerek artan maden kazaları ve işçi ölümleri de bu-na bağlandı. Göze çarpan örneklerden biri ise şöyle, Polonya Türkiye’nin 3 katı kömür üretmesine rağmen Türki-ye’deki maden kazalarında Polonya’nın 10 katı işçi yaşamını kaybediyor. Tuzla Tersanelerinde ve sağlık sektöründe de artan taşeronlaşma ölümleri beraberin-de getiriyor ve güvencesizliğin önünü açıyor.

işsizliK açıKlananın çOK üzerinDeKongre’de öne çıkan sorunlardan biri de işsizlik ve işsizlerin sorunları oldu. TÜİK’in açıkladığı işsizlik oranları-nın gerçeği yansıtmadığı ifade edi-lerek işsiz sayısının açıklananın 2 ile 2,5 katı civarında olduğu vurgulan-dı. TÜİK’in ayda bir saat bile olsa bir yerlerde çalışanları işsiz saymadığı ve oranı düşürmek için bu tip oyunlara başvurduğu anlatılarak başka örnek-lerden bahsedildi.

KaDınlar iKi Kere sÖmürülüyOrÇalışma yaşamında kadın başlıklı panel-de ise kadın işçilerin ve işsizlerin yaşadığı sorunlardan bahsedilerek çözüm yolları-na ilişkin tartışmalar yapılarak öneriler geliştirildi. Kapitalizmin kadını eve hap-

settiğinin altı çizilirken, çalışma yaşamı-na katılabilen kadın işçilerin ise esnek çalışma biçimleri ile istihdam edilerek daha az ücretle çalışmaya mecbur bı-rakıldıklarının altı çizildi. Ayrıca kadın işçilerin büyük bir bölümünün cinsel ta-cize maruz kaldıklarından ve bu konuda Türkiye’nin dünya ikincisi olduğundan da bahsedildi. Eşit işe eşit ücret talebinin önemli olduğu vurgulanarak mücade-lenin büyütülmesi için örgütlenmenin gerekliliğine dikkat çekildi.

sağlıK için mücaDele, mücaDele için sağlıKKongrenin son gününde ise kapitaliz-min derinleşen krizi ile birlikte artan işsizlerin, güvencesiz çalışanların ve diğer çalışan kesimlerin mücadeleleri-ni ortaklaştırarak daha gür bir ses çı-karması gerektiği vurgulandı. Taşeron çalıştırmayla artan iş cinayetlerinin önüne geçebilmek için bütünlüklü bir mücadele programı etrafında bir-leşmenin önemine değinilerek kong-re de alınan kararlar doğrultusunda hızla çalışmalara başlanması gerektiği üzerinde ortaklaşıldı. Kongre sonun-da bundan sonraki sürecin örgüt-lenmesine ve yapılabileceklere dair planlamalar yapmak üzere bir heyet oluşturuldu. Hazırlanacak olan sonuç bildirgesine eklerin sunulmasıyla bir-likte kongre bitirildi. Sonuç bildirgesi birkaç gün içinde katılımcılar ve ka-muoyu ile paylaşılacak.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederas-yonu (KESK) Genel Başkanı Lami Özgen,

21 Aralık’ta Türkiye genelinde greve gideceklerini bildirdi. Özgen, sağlık meslek örgütlerinin de aynı gün grev kararı olduğunu belirterek, grevi ortaklaş-tırdıklarını bildirdi.

Özgen, Mülkiyeliler Birliği’nde düzenlediği ba-sın toplantısında, kamu çalışanlarının sorunlarını anlattı. Özgen, AKP’nin her alanda dönüşüm adı altında başlattığı uygulamalarından sıkıntı çekenlerin başında emekçilerin olduğuna işaret ederek, “AKP, ‘dönüşüm’, ‘reform’ ve ‘yeniden yapılandırma’ ne de-nirse densin kamu alanında yapılanların tek amacı kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesini hızlandırmak suretiyle toptan tasfiye etmektedir” dedi.Kamuda toplu sözleşmeyi düzenleyecek yasa taslağına yönelik eleştirilerini de dile getiren Özgen, kamu çalışanlarına grevli toplu sözleşme hakkının “çok görüldüğünü” söyledi.

“Örgütlenme Özgürlüğü KısıtlanıyOr”Özgen, taslakta memurların önemli kısmının sendika yasağının devam ettirildiğini ve örgütlenme özgürlü-ğünün kısıtlandığını öne sürdü. Taslakta öngörülen Kamu Görevlileri Hakem Kurulunun yapısını eleş-

tiren Özgen, taslakta bir sendika yasasında olması gereken vazgeçilmez düzenlemelerin yer almadığını iddia etti.

“Eşit işe eşit ücret” uygulamasını değinen Öz-gen, uygulamayla bürokratların maaşlarının arttığını, öğretmenler başta olmak üzere memurların önemli kısmının maaşlarında iyileştirmeye gidilmediğini savundu.

“tüm ülKeDe grevDeyiz”Memurlara yapılan zam oranlarını “sefalet artışı” olarak niteleyen Özgen, KESK olarak kamu emek-çilerinin insanca yaşayacak bir gelire kavuşturulması mücadelesini sürdüreceklerini dile getirdi. Özgen, şunları söyledi:

“Grev hakkımızın yasal teminat altında alındığı bir toplu sözleşme düzeni için, kamu hizmetlerinin ticarileştirilmesine, ‘KHK demokrasisine’, güvencesiz çalıştırılmaya son verilmesi için, temel ücretler artı-rılarak gerçek bir eşit işe eşit ücret uygulaması için, ek ödemelerin tüm emekçiler için eşitlenerek emek-liliğe yansıtılması için, net asgari ücretin 1000 TL’ye çıkarılarak tüm ücret ve maaşlarda bu tutarın vergi kesintisi dışında bırakılması için, hukuksuz, haksız ve mesnetsiz biçimde yapılan gözaltı ve tutuklamalara

son verilmesi, tutukluların serbest bırakılması için, üyelerinin hak ve çıkarlarını korumakla görevli her sendikanın, konfederasyonun yapması gereken, ulus-lararası sözleşme ve anlaşmaların yanı sıra anayasanın bize tanıdığı hakkımızı kullanarak 21 Aralık’ta tüm ülkede grev kararı aldık.”

“Kazanılmış hakların yok edilmesine seyirci kal-mayacaklarını” ifade eden Özgen, diğer konfede-rasyonlara da çağrıda bulunarak 21 Aralık’ta greve çıkmalarını istedi. YARIN EMEK

Sendikal Güç Birliği Platformu 8-11 Aralık tarihlerinde Türk-İş yeni yönetimini seçecek olan 21. Genel Kurul’a yönelik çalışmaları doğrul-

tusunda, Türk-İş Genel Başkan adayı olarak Petrol-İş Sendikası Genel Başkanı Mustafa Öztaşkın’ı belirledi.

Türk-İş’e bağlı 10 sendika’nın oluşturduğu Sendikal Güç Birliği Platformu (SGBP) Türk-İş genel başkanlığı için Mustafa Öztaşkın’ı belirledi. SGBP yaptığı açıklamada, “Varılan bu kavşakta; demokratik, mücadeleci, itibarını ve özgüve-nini yeniden kazanmış, gücünün farkında olarak ayağa kalkacak bir Türk-İş’i Türkiye işçi sınıfına ve toplumuna kazandırmak hedefi birinci yoldur. Diğer yol ise, gittikçe eriyerek Türkiye işçi sınıfının ve toplumunun umudu olmaktan

tamamen çıkmış olmaktır.”denildi.

“HüKümetlerin güDümünDe Olan senDiKal anlayış artıK iflas etmiştir”Şuan ki yönetimin hükümetin güdümünde olduğu vurgulanan açıklamada: ”Si-yasi partilerin ve hükümetlerin güdümünde olan, siyasete müdahale edemeyen, siyasi alanı sermaye temsilcisi odaklara terk eden, hem üyelerinin hem de toplu-mun ekonomik, sosyal ve siyasal sorun ve taleplerini görmezden gelen bugünün Türk-İş’e hakim yönetim anlayışı artık iflas etmiştir.”denildi. Genel Başkan adayı olarak Mustafa Öztaşkın’ı göstereceğini ilan eden Platform, 6 Aralık’ta yönetim kurulu için adaylarını açıklayacak. YARIN EMEK

06 EMEKİş cinayetlerinde Türkiye birinci!

ANkARAhalil altunpolat

6 ARALIk 2011 yarın

KESK-DİSK-TTB ve TMMOB’un gerçekleştirdiği “İşçi Sağlığı Ve Güvenliği Kongresi” sona erdi. Kongrede vurgulanan en önemli konu türkiye’nin iş cinayetlerinde avrupa’da birinci sırada, dünyada ise üçüncü sırada yer alması oldu. Çıkarılan yasalarla taşeron çalışmanın giderek arttığı vurgulanarak iş cinayetlerine davetiye çıkarıldığının altı sıkça çizildi.

21 Aralık’ta grev var

Sendikal Güç Birliği Platformu’nun adayı Mustafa Öztaşkın oldu

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin raporuna göre, Kasım ayında, en az 57 işçi öldü, 1976 işçi yaralandı.

Diş teknisyenlerini tehdit eden silikozis hastalığının önlenmesi için ise acil önlem alınması gerek.

İstanbul İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi, Kasım ayı iş sağlığı ve meslek hastalıkları raporuna göre, Kasım ayında en az 57 işçi hayatını kaybetti, yine en az 1976 işçi yaralandı.

İş kazası sonucu en çok ölüm inşaat, yol sektöründe oldu; 19 işçi öldü. Kurban Bayramı nedeniyle, en çok yaralanma gıda sektöründe oldu; 1746 kasap yaralandı.

Meclisin, basından ulaştığı haberler çerçevesinde hazırladığı raporda, ölen ve yaralananlar için “en az” ifadesini kullanıyor, çünkü devletin bu konuda bir tespit çalışması yok.

4 Diş teKnisyeni ÖlDü!Kamuoyunda daha çok kot taşlama işçileriyle gündeme gelen silikozis hastalığı, kötü çalışma koşulları ve uzun mesai saatleri nedeniyle diş teknisyenlerini de ölüme götürüyor. Yalnızca bu yıl içerisinde dört diş teknisyeni silikozis nedeniyle hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden teknisyenlerden Ömer Faruk Bö-yük henüz 19 yaşındaydı.

laBOratuarların üçte iKisi ruHsatsızAçıklamada kamu hastanelerinden ayrılarak Ağız ve Diş Sağlığı Merkezi”ne dönüştürülen birimlerde hasta ağızlarında kulla-nılan protezlerin, ihale usulüyle özel diş laboratuvarlarından alınmaya başlandığı ve bu laboratuarların “maliyeti düşürmek için çalışma saatlerini artırma, kalitesiz-ucuz malzeme kullanma ve esas olarak merdiven altı atölyelerde çalıştırma” yoluna gittiği vurgulandı. “20 bin kadar diş teknisyeninin çalıştığı tahmin edilen ve sayıları 1400”ü bulan bu laboratuarların üçte ikisi ruhsatsız ve denetimsiz çalışmaktadır. Birçoğunda havalandırma sistemi olmadığı gibi bazılarında pencere dahi bulunmamakta-dır. Havalandırma sistemi olmayan, her teknisyenin ortalama 5 metrekarelik bir alanda çalıştığı ve işin gereği olarak tozumanın yoğun olduğu bir çalışma ortamında, kaçınılmaz olarak siliko-zise varan birçok hastalık ortaya çıkmaktadır” denildi. Silikozi-sin, çalışma koşullarının insanileştirilmesiyle önlenebilecek bir hastalık olduğuna dikkat çekildi. YARIN EMEK

İngiltere’de hükümetin 2026 yılına kadar kamu sektörü çalışanlarında 65 olan emeklilik yaşını 67’ye çıkarmak

istemesi üzerine grev kararı alan yaklaşık 2 milyon emekçi 30 Kasım günü sokağa döküldü.

İngiltere genelinde hastane, okul ve belediyelerde görev ya¬pan yaklaşık 2 milyona yakın kamu çalışanı grev yaptı.

İngiltere’de milyonlarca kamu çalışanı bugün iş bıraktı. İlk kez okul müdürlerinin de katıldığı grev, 1979 yılından bu yana gerçekleştirilen en geniş çaplı grev olarak değerlendirildi.

ingiltere’De 30 yılın en BüyüK Katılımlı grevi Ülkenin en büyük havaalanı Heathrow’da görev yapan me-murların da greve destek vermesi nedeniyle hava ulaşımda da aksamalar oldu. Hükümetin emeklilik maaşlarında yapmak istediği kesintilerle ilgili planına karşı çıkan kamu çalışanlarının 24 saatlik grevine 30’dan fazla sendika destek verdi.

BaşBaKan “BaşKa çaremiz yOK” Hükümetin aldığı kararlardan vazgeçmeyeceğini söyleyen Baş-bakan David Cameron yaptığı açıklamada ülkeyi bu halde gör-meyi istemediğini ifade ederek, içinde bulunulan durumdan kurulmak için kesintilerden başka çare olmadığını, hükümetin yapılması gereken ne ise onu yaptığını vurguladı.YARIN inGiltERE

Kasım ayında 57 işçi öldü, 1976 işçi yaralandı!

İngiltere’de 2 milyon emekçi grev yaptı

EDİTörlEr

TaSarıM

DağıTıM

İMTİyaz SahİBİ

GEnEl KOOrDİnaTör

AdRes

BaSılDığı yEr

SanEM DEniZ KuRaliBRahiM KESKinSElÇuK KaYGISIZBERna GÖRGÜlÜMEliKE ÇInaRaRInÇ KIlIÇRIFat ÇapaRDEniZ aDIBElliEliF KaRanCan ÇoKSÖYlEREMinE ahISlaMEltEM poStaCIFatih pEKEDiSGÜRKan KÖSEEZGi CEREn aĞtaŞKaan aRSlanÇaĞla ERoĞlu

FaDiK tEMiZYÜREK

EMRE ÖZtÜRK

RuMEli C. MatBaaCI oSManBEY S. no 67/4 ŞiŞli / iStanBul

aSpaŞ aSYa paZ YaY. DaĞ. tuR. REK. aŞ. EvREn Mah. GÜnaY SK no: 4 BaĞCIlaR / iStanBul

6 aylıK aBOnElİK: 25 Tl

SanEM DEniZ KuRal aDIna yapı KrEDİ hESap nO: 229/8873511 ıBan:tR38 0006 7010 pTT hESap nO: 08848286 0000 0088 7351 11 İşBanKaSı hESap nO: 6200 2465988 ıBan: tR34 0006 4000 0016 2002 4659 88

zİraaT BanKaSı hESap nO: 0615 57722685 5001 ıBan: tR28 0001 0006 15577226 8550 01 GaranTİ BanKaSı hESap nO: 31/6896034 ıBan: tR90 0006 2000 03100006 8960 34 aKBanK hESap nO: 0177542 ıBan: tR57 0004 6001 6488 8000 1775 42 aBOnElİK İçİn TEl: 0 506 724 64 [email protected]

6 aRalIK 2011 SalI SaYI: 9

Page 7: Yarın Gazetesi Sayı 9

06 ARALIK 2011 YARIN

Herkes krizden nasibini alacak

Ünlü yatırımcı George Soros, New York’ta ka-tıldığı bir etkinlikte yaptığı konuşmada küresel

finans sisteminin fonksiyonlarını yerine getiremez halde olduğunu ve küresel finans sisteminin çöküşün eşiğine geldiğini söyledi. Gelişen ülkelerin geldiği noktaya dikkat çeken Soros, bu ülkelerin gelişmiş ülkeler gibi deflasyonist borç tuzağına düşmedik-lerine dikkat çekti. Bu arada IMF, küresel büyüme beklentilerini düşürmeye hazırlanıyor. IMF Sözcüsü Gerry Rice, IMF’nin muhtemelen gelecek ay beklen-tilerini aşağı çekeceğini söyledi. Eylül’de açıkladıkları tahminden bu yana ekonomik aktivitenin yavaşladı-ğını belirten Rice, açıklamanın ocak sonuna doğru yapılabileceğini ifade etti.

Sürpriz bir kararla birkaç hafta önce emekliye ayrılacağını açıklayan uluslararası borsa spekülatörü George Soros, AB ve Euro’nun geleceği için en iyi çö-zümün, Yunanistan ve Portekiz gibi dev borç yüküne sahip ülkelerin topluluktan ayrılarak bu para birimini artık kullanmaması olacağını öne sürdü. Geçmişte piyasa spekülasyonlarıyla milyarlarca Euro’luk servet elde eden Soros, bu kez Euro’ya karşı oynayacağı yolundaki iddiaları yalanlarken, “Kesinlikle doğru değil. Avrupa elinden geleni yapacaktır” dedi.

Ünlü ekonomist Nouriel Roubini, İtalya’nın borcunun sürdürülemez olduğunu belirterek,

ülkenin düzensiz temerrüde düşmemek için borcun yeniden yapılandırılması gerektiğini kaydetti.

‘Kriz kâhini’ olarak nitelenen ünlü ekonomist Nouriel Roubini zor durumdaki İtalya’yla ilgili ke-hanette bulundu. Ünlü ekonomist Nouriel Roubini, İtalya’nın borcunun sürdürülemez olduğunu belir-terek, ülkenin düzensiz temerrüde düşmemek için borcun yeniden yapılandırılması gerektiğini kaydetti.

İtalya ekonomisinin halen büyümediğine dikkat çeken Roubini, kemer sıkma önlemlerinin durgunlu-ğu depresyona çevireceğini ifade etti. Roubini, kemer sıkma önlemlerinin ve reformların borcu sürdürebilir hale getirmesi durumunda bile, İtalya’nın bir kredi mercii tarafından desteklenmesi gerekeceğini belirtti.

FAİZ REKORUBu arada İtalya’nın bugünkü ihalelerine güçlü talep gelse de, faizler Euro Bölgesi tarihinin rekorlarını kırdı. İtalya’nın 3 yıllık ihalesinde faiz yüzde 7,89’a yükseldi. Önceki iki ihalede hedefe paralel toplam 7,5 milyar Euro borçlanan İtalya, 3 yıllık ihalede yüzde 7.89 faizle borç aldı.

Almanya Başbakanı Angela Merkel, Avrupa’nın finansal krizine kolay çözüm olmadığı ve çö-

zümün “yıllar alacağı” uyarısında bulundu. Merkel, parlamentoda yaptığı konuşmada, “Alman hükümeti açıkça ortaya koydu, Avrupa’nın finansal krizi bir çırpıda çözülmeyecek. Bu bir süreç ve bu süreç yıllar sürecek” dedi.

Avrupa Merkez Bankası’nın (ECB) güveni sür-dürmesi için bağımsız olması gerektiği tavrını sür-dürdüğünü vurgulayan Merkel, eurobondların (Euro Bölgesi’nin ortak tahvil) Avrupa’nın borç krizine çö-züm olmadığını ifade etti. Merkel, Euro Bölgesi’nin bu önlemler yerine, güçlü mali kontrolleri ve borç düzenlemeleriyle yeni bir “istikrar birliğine” ihtiyacı olduğunu belirtti.

Başbakan Merkel, 9 Aralık’taki Avrupa Birliği (AB) zirvesinin amacının, “Euro Bölgesi’nin ve Euro Bölgesi olmayan üyelerin dağılmasından kaçınmak için” Avrupa anlaşmalarında değişiklik yapmak ol-duğunu kaydetti. Gelecek hafta yapılacak AB liderler zirvesinde Merkel ve Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin ortak eylem planı sunması bekleniyor. Merkel ve Sarkozy uzun zamandır krize karşı ortak hareket ediyor.

07 EKONOMi

SÖZLÜKÇE

İFLAS: Borçlarını ödeyemediği mahkeme kararı ile tespit ve ilan olunan işadamının durumu.

VERGİ : Devlet ve diğer kamu kuruluşlarının, kamu hizmetlerinin finansmanını karşılamak üzere kişilerden zorla aldıkları paralardır.Vergi anayasamızda yer alan ve herkesin ödeme gücüne göre ödemekle yükümlü olduğu bir görevdir.

?

Amerikan devi iflas bayrağı çekti

ABD ve Avrupa’daki krizin derinleşmesiyle birlikte bü-yük bankalar iflasa doğru sürükleniyor. Standart Poors

tarafından yapılan, son taramada 15 bankanın daha notu dü-şürüldü.

Kuruluştan yapılan açıklamada, 9 Kasım’da yayımladığı yeni kriterleri çerçevesinde dünyanın en büyük 37 bankasının kredi notlarının gözden geçirildiği ve bu gözden geçirme so-nunda ABD ve Avrupa’da faaliyet gösteren 15 büyük banka-nın kredi notlarının düşürüldüğü vurgulandı. S&P, aralarında Bank of America, Goldman Sachs, JPMorgan Chase, Morgan Stanley, Citigroup, Wells Fargo, Banco Bilbao Vizcaya Ar-gentaria, Barclays, UBS, Royal Bank of Scotland, Rabobank ve HSBC’nin de bulunduğu 15 bankanın notlarını düşürdü. 20 bankanın notlarını değiştirmeyen S&P, Bank of China ile China Construction Bank’ın notunu ise yükseltti.

YÜZDE 20 DÜŞÜŞKuruluş, bir yıldır bankaların kredi notlarını yeni kriterlere göre revize edeceğini belirtiyordu. S&P yetkilileri bu ayın başında, yeni kriterleri çerçevesinde dünya genelinde 750 bankanın kredi notlarını güncelleyeceklerini açıklamışlar, söz konusu bankaların yüzde 20’sinin notunun indirilmesi, yüzde 20’sinin yükseltilmesi beklenirken, yüzde 60’ının notunda ise değişiklik öngörülmediğini belirtmişlerdi. Kuruluşun, 15 Aralık tarihine kadar diğer bankalara ilişkin gözden geçirme sonuçlarını açık-laması bekleniyor. yARIn ekonomi

Açlık sınırı 926 lira

Soros: Finans çöküşün eşiğinde

Roubini: İtalya’nın borcu sürdürülemez

Merkel: Çözüm yıllar sonra

TÜRK-İŞ, kasım ayında 4 kişilik ailenin açlık sınırını 926 lira 58 kuruş, yoksulluk sınırını da 3 bin 18 lira 18

kuruş olarak hesapladı. Konfederasyondan yapılan açıklamada, TÜRK-İŞ tarafından çalışanların geçim koşullarını ortaya koy-mak amacıyla 24 yıldan bu yana her ay düzenli olarak yapılan “Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması”nın, anayasada asgari ücretin tespitinde göz önünde bulundurulmasına vurgu yapılan “çalışanların geçim şartları” konusunda önemli bir gösterge olduğu belirtildi. Kasım ayı sonuçlarına göre, fiyat artışları ne-deniyle mutfağa bu ay 13 lira ek yük gelirken, yaşama maliyeti bir önceki aya göre 44 lira arttı.

ÖNCEKİ YILA GÖRE AÇLIK SINIRI YÜKSELDİÖnceki yılın aynı döneminde açlık sınırının 861 lira 86 kuruş ve yoksulluk sınırının 2 bin 807 lira 37 kuruş olarak hesap-landığı anımsatılan açıklamada, bu tutarlar dikkate alındığında fiyat artışlarının son bir yılda mutfak harcamasına 65 lira ve toplam aile bütçesine 211 lira ek yük getirdiği kaydedildi.

YOKSULLUK SINIRI 3 BİN 18 LİRA2011 Kasım ayı sonuçlarına göre, Ankara’da yaşayan 4 kişilik bir ailenin gıda için yapması gereken asgari harcama tutarının bir önceki aya göre yüzde 1,46 oranında arttığı, yılın 11 aylık döneminde artış oranının yüzde 6,77 olarak gerçekleştiği ifade edildi.

Açıklamada, 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapılması gereken gıda harcaması tutarı-nın (açlık sınırı) 926 lira 58 kuruş, gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer harcamala-rın toplam tutarının (yoksulluk sınırı) 3 bin 18 lira 18 kuruş olduğu bildirildi. yARIn ekonomi

Amerikan havayolu şirketi American Airlines iflas ko-ruma başvurusu yaptı.

Şirketten yapılan açıklamada iflas süreci boyunca uçuşların normal seyrinde devam etmesinin beklendiği vurgulandı.

American Airlines, 11 Eylül sonrasında ABD’de iflas baş-vurusunda bulunmayan tek büyük havayolu şirketiydi. Diğer havayolları iflastan faydalanarak çalışanları ile yeni anlaşma-lar yapmış ve işgücü maliyetlerini kısıp, emekli sandıklarını özelleştirerek bütçelerinin üzerindeki büyük yüklerden kurtul-muşlardı. Teksas merkezli şirket, çalışanlarının maaş ve diğer giderleri için diğer havayollarından 600 milyon dolar daha fazla harcamak zorunda kaldığını söylüyor.

American Airlines’ın göreve yeni atanan Yönetim Kurulu Başkanı Thomas Horton bu süreçten daha sağlıklı bir şirket olarak çıkacaklarına emin olduklarını söyledi. yARIn ekonomi

Kriz büyüdükçe yolsuzluk artıyor

Rapora göre Türkiye 183 ülkelik yolsuzluk ve rüşvet sıralamasında

61. sırayı Küba ve Letonya ile paylaştı. Euro Bölgesi krizinin merkezindeki iki ülke olan Yunanistan ve İtalya’da yol-suzluk ve rüşvet Türkiye’den daha yay-gın durumda. Yunanistan’da yolsuzluk Gambiya’dan bile kötü durumda olur-ken, İtalya yedi gelişmiş ülke arasında en çok yolsuzluğun bulunduğu ülke oldu. Raporda “Kısmen de olsa kamu sektöründeki rüşvet ve vergi kaçakçılı-ğı ile mücadele edemedikleri için borç krizinde olan Euro Bölgesi ülkeleri, AB ülkeleri arasında en az puan alan ülkeler oldu” ifadesine yer verildi.

YUNANİSTAN MALİ GÖSTERGELERİNDE OYNAMASıralamada 80. olan Yunanistan, birkaç gün önce bağımsız istatistik kurumu-nun başkanı hakkında ülkenin mali göstergeleriyle oynadığı gerekçesiyle soruşturma açıldığını duyurmuştu. 2011’de ayaklanan Arap ülkeleri ise endekste farklı sıralarda yer aldılar. Mısır’ın 112. olduğu sıralamada, Suriye ise 129. oldu. Endeksin alt sıralarında tahmin edildiği gibi diplomatik olarak dışlanmış ya da iç savaşların yaşandığı ülkeler yer aldı. Endeksin son sırasını

Kuzey Kore ile Somali paylaştı. Yük-selen pazarlardan olan Çin ve Brezilya ise üst sıralarda yer aldı. Endeksteki en temiz ülke Yeni Zelanda olurken, Fin-landiya ve Danimarka ikinciliği paylaş-tı. Endeks, hükümetlerin ve şirketlerin yolsuzluk ve rüşvete ne derece bulaş-tıklarını anlamak açısından önemli bir ölçü olarak kabul ediliyor.

YOLSUZLUK ‘ARAP BAHARI’NI TETİKLEDİÖrgüte göre protestolar, şeffaf ve hesap verebilen lider ve kurumlar isteyen va-tandaşlar tarafından düzenlendi. Zira listeye göre Arap Baharı’nın etkisindeki ülkeler, yolsuzluk ve rüşvetin en çok olduğu ülkeler arasında bulunuyor.Uluslararası şeffaflık örgütü bu nedenle, yeni bir politik çağa giren Arap Dünya-sının liderleri ile borç krizinin vurduğu Avrupa liderlerinin, daha iyi hükümet taleplerine kulak vermeleri gerektiğinin altı çiziliyor. yARIn ekonomi* 1993 yılında Berlin’de kurulmuş uluslararası bir sivil toplum örgütüdür. 70’den fazla ülkede faaliyet göstermek-tedir. Berlin’ deki küçük bir sekreterya uluslararası şeffaflık hareketini koordi-ne etmekte ve desteklemektedir. Ayrıca Londra’da bir araştırma bölümü vardır.

15 büyük bankanın kredi notu düşürüldü

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Christine Lagarde, “Avrupa’daki borç krizinin dünyanın diğer kesimlerindeki ülkeleri etkileyeceği” uyarısında bulundu. Brezilya’yı ziyaret eden Lagarde, Devlet Başkanı Dilma Rousseff ile görüştükten sonra maliye Bakanı Guido mantega ile bir araya geldi.

Lagarde, Mantega ile düzenlediği or-tak basın toplantısında, “Avrupa’nın

borç krizi küresel toparlanmayı tehdit ettiği için G-20 IMF’nin kaynaklarını desteklemeye hazır olduğunu” söyledi. “Koşullar gerektirirse, G-20 ülkeleri, sistemik rolünü oynaması için IMF’ye gerekli kaynakları taahhüt edecek” diyen Lagarde, hiçbir ülkenin krizden kaçama-yacağını belirtti. Lagarde, “Brezilya, son birkaç yılda ayrıca sağlam ve sermaye yapısı güçlü bankacılık sektörünün ya-rarını da gördü, bu şimdiye kadar kü-

resel finansal krizlerin sirayet etmesinin etkisini hafifletti. Ancak bu Brezilya’nın krizden muaf olacağını söylemek değil. Bizim ziyadesiyle iç içe geçmiş dünya-mızda hiç kimse dışarıda kalmayacak” diye konuştu.

HÜKÜMET AYNI FİKİRDE DEĞİLFakat bu ve bundan önce, buna benzer tüm açıklamalara rağmen, hükümetin “teğet” deklarasyonu hala devam ediyor. Ya dünyanın en iyi ekonomistleri bizde (geri kalanların tamamı düzenbaz), yada bizimkiler konuyu aleni bir şekilde ma-nipüle ediyor.

İSTANBUL iBRAHim keSkin

CHRİSTİNE LAGARDE

GEORGE SOROSNOURİEL ROUBİNİ ANGELA MERKEL

Ülkelerin iş ve siyaset dünyasındaki yolsuzluklarını gözlemleyen sivil toplum örgütü Transparency International (Uluslara-rası Şeffaflık)*, dünya yolsuzluk sıralamasını yayımladı. Raporda Türkiye’nin kamu sektöründe yolsuzluk ve rüşvetin, namibya ve Ruanda gibi Afrika ülkelerinden daha yaygın durumda olduğu belirtildi.

İşte sıralamadaki ülkelerin bazıları:1- Yeni Zelanda 2- Danimarka3- Finlandiya4- İsveç5- Singapur6- Norveç7- Hollanda8- Avustralya

9- İsviçre10- Kanada16- İngiltere24- ABD61- Küba61- Litvanya61- Türkiye80- Yunanistan

112- Mısır129- Suriye143- Rusya143- Nejerya143- Azerbaycan183- Kuzey Kore183- Somali

1 2 3

GERÇEKLERİ

AÇIKLIYORUZ!

Page 8: Yarın Gazetesi Sayı 9

04 EKiM 2011 YARIN08 EKONOMi 06 ARALIK 2011 YARIN

BM, mayıs ayında hazırladığı raporunda ise 2012 yılı için küresel büyümeyi yüzde 3,6 ora-

nında öngördüklerini bildirmişti. Yayımlanan yeni raporda gelişmiş ülkelerin mali açıdan kemer sıkma politikalarına zamansız başlamaları halinde, dünya-nın yeni bir ekonomik durgunluğa sürüklenebileceği yorumunda bulunuldu.

Bu kapsamda rapor, “çifte ekonomik durgunlukla” karşı karşıya kalınmaması için, ülkelerin ek canlan-dırma paketleri ve teşvik önlemleri almalarını ayrıca, yeni işler yaratılması ve yatırımı teşvik edebilmek için daha güçlü uluslararası eşgüdüm yapılmasını tavsiye etti. Raporda özellikle gelişmiş ülkeler tarafından mali açık ve kamu borçlarına karşı uygulanan kemer sıkma önlemlerinin, büyümeyi ve iş beklentilerini baskıladığı vurgulandı.

2012 KRİTİK YILRapor, 2012 yılını “kritik yıl” olarak tanımlarken, ge-lecek yıl dünyada ekonomik büyümenin yavaş oranda olacağı (yüzde 2,6) 2013 yılında ise büyüme oranının yüzde 3,2’ye çıkacağı, ancak bütün bu tahminlerin ancak Euro Bölgesi’ndeki borç krizinin kontrol altına alınması ve çok sıkı mali politikaların azaltılması ha-linde mümkün olabileceği vurgulandı.

Raporda, “Özellikle Avrupa ve ABD’de politika oluşturanlar iş yaratamazlar, ulusal borç krizlerini çö-zemezler, mali sektörün kırılganlığını aşamazlarsa o zaman küresel ekonomi açısından yeni bir risk ola-sılığı bulunuyor” denildi. BM raporunda ulusal borç krizlerinin, kırılgan bankacılık sektörlerinin, yüksek işsizlik oranı ile kemer sıkma politikalarının yarattığı

düşük talebin ve siyasi etkinsizliğin küresel ekonomiyi zayıflattığı belirtilerek, “Bu faktörlerden birinin daha da kötü hale gitmesi durumunda çok ciddi mali kar-gaşaya ve ekonomik durgunluğa sürüklenme olasılığı bulunmaktadır” ifadesine yer verildi.

Raporda gelişmiş ülkelerdeki yavaşlayan büyüme-nin, gelişmekte olan ülkeleri de etkilediği ve nisan ayın-dan bu yana gelişmekte olan ülkelerdeki büyümenin da yavaşladığı kaydedildi. “Dünyanın iki en büyük ekonomisini oluşturan ABD ve Avrupa, birbirlerine derinden bağlı, dolayısıyla birbirlerinin sorunlarından

çok yakından etkileniyorlar ve bu da yeni bir küresel durgunluğa sebep olabilir. 2009 yılındaki krizden güçlü bir şekilde toparlanarak çıkan gelişmekte olan ülkeler ise bu sefer ticaret ve mali kanallar yoluyla krizden etkilenebilirler” denildi.

Brezilya ve Meksika’nın bu ekonomik durgunluk-tan daha görünür şekilde etkileneceğine yer verilen raporda, Hindistan ve Çin’ deki ekonomik büyümenin ise güçlü kalmaya devam etmesinin beklendiğini vur-gulandı. Çin’in büyüme hızında, geçen seneye oranla belirgin bir yavaşlama söz konusu.

Söz konusu artışların aylık enflasyona etkisi-nin yaklaşık 1,35 puan olduğu, bu dönemde

temel mal enflasyonu döviz kuru hareketlerine bağlı olarak artışını sürdürürken hizmet fiyatlarının ılımlı seyrini koruduğu kaydedildi. Ekim ayında yönetilen/yönlendirilen fiyatların, vergi artışları ve enerji fiyat ayarlamaları sonucunda yükseldiği, bu dönemde bazı motorlu taşıt, cep telefonu, alkollü içecek ve tütün ma-mullerinde ÖTV oranlarının artırıldığı hatırlatılarak, öngörüler çerçevesinde ÖTV artışlarından enflasyona en belirgin katkının, 0,8 puan ile tütün ürünlerinden geldiği bildirildi.

Elektrik ve doğalgaz tarifelerindeki artışla da enerji fiyat ayarlamalarının enflasyona yaklaşık 0,5 puanlık bir katkı yaptığı belirtilen özette, tütün ürünlerinden gelen etkinin kasım ayında da enflasyona yaklaşık 0,2 puan katkı yapacağı ifade edildi.

İşlenmiş gıda grubunda ise uzun süredir artmakta olan yıllık enflasyonun ekim ayında durakladığı, gıda grubunda, işlenmemiş gıda fiyatlarında mevcut dö-nemde gözlenen yüksek artışlar ve düşük bazın orta-

dan kalkacak olmasıyla yıllık enflasyonun yılın son iki ayında önemli ölçüde yükseleceğinin öngörüldüğüne dikkat çekildi.

İKİNCİ YARIDA YAVAŞLAMAÖzette, enflasyonu etkileyen unsurlara ilişkin bilgi ve-rilirken de son dönemde açıklanan verilerin, yılın ikin-ci yarısında iktisadi faaliyetin büyüme hızında kayda değer bir yavaşlamaya işaret ettiği belirtildi. Kapasite kullanım oranının ise kriz öncesi seviyelerin altında seyretmeye devam ettiği belirtilerek, “Kurul, küresel sorunların bundan sonraki dönemde de sanayi sektö-rü faaliyetini sınırlamayı sürdüreceğini belirtmiştir” denildi. Yurtiçi nihai talepteki yavaşlama eğiliminin sürdüğü, Türk lirasındaki değer kaybının, vergi ayar-lamalarının ve küresel ekonomiye dair belirsizliklerin etkisiyle başta araç satışları olmak üzere dayanıklı mal grubuna yönelik talebin önümüzdeki dönemde de za-yıflama eğilimini korumasının beklendiği bildirildi.Tüketici kredilerinde gözlenen yavaşlamanın da bu görünümü desteklediğine işaret edildi. YARIN EKONOMİ

BM, yeni yayımladığı yeni küresel ekonomik görünüm raporunda, yeni bir ekonomik kriz olabileceği konusunda uyarıda bulun-du. BM’nin ekonomik ve sosyal konular dairesi (DESA) tarafından hazırlanan raporda, 2012 yılında kötü bir senaryo durumunda büyümenin sadece yüzde 0,5 oranında kalacağı belirtildi.

Merkez Bankası Para Politikası Kurulu’nun (MBPK) 23 Kasım 2011 tarihli toplantısının özeti yayımlandı. MBPK, “yıllık enf-lasyon yılın son iki ayında önemli ölçüde yükselecek” uyarısı yaptı. Ekim ayında tüketici fiyatlarının yüzde 3,27 oranında arttığı ve yıllık enflasyonun 1,5 puanlık artışla yüzde 7,66’ya yükseldiği hatırlatıldı.

BM’den yeni kriz uyarısıİSTANBUL İBRAHİM KESKİN

Artık az gelir beyanı yok

Kredi kartı harcaması yüksek olan, lüks yaşayan, ev ve otomobil alan, tatilini yurt dışında geçirenler artık az

gelir beyanı edemeyecekler. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in gündeme gelebileceğini belirttiği tasarrufların arttırılması için vergi teşviklerinin arkasından hazırlanan yeni Gelir Vergisi Yasası’nda, verginin harcamalar üzerinden hesaplanacağı de-ğişikliği çıktı.

Üç yıl önce Vergi Konsey’i tarafından hazırlanan Gelir Ver-gisi Yasa Taslağı’nın üzerinde çalışan Maliye Bakanlığı, yasayı hayata geçirebilmek için çalışmalara başladıklarını bildirdi. Ha-zırlanan Yasa taslağına göre ise Türkiye’de Gelir Vergisi artık harcamalar üzerinden hesaplanacak.

ÇOK HARCAYANDAN ÇOK VERGİKişinin ev ve arabası, kredi kartı, yurtdışı gezisi, kira geliri ve bankadaki mevduat hesaplarının da inceleneceği, bu bilgilere göre de kişilerin elde edebileceği kazancın belirleneceği belirtil-di. Habertürk’ün haberine göre yıl içinde çok harcama yapan lüks yaşayan örneğin tatilini yurtdışında geçiren, lüks ev ve otomobil alan, bankada birikmiş mevduatı fazla olan ve kredi kartı harcamaları yüksek olan kişiler az gelir beyan edemeyecek. Yapılan incelemeler sonucunda, ortalama bir harcama tutarı tespit edilecek ve bu tutar kişinin aylık gelirinin ortalama ne kadar olduğunu belirtecek.

TASARRUFUN ARTMASI BEKLENİYORBu şekilde gelirini az beyan edecek olanlar, bilgisayar sisteminde kolaylıkla tespit edilip sorgulanacak, yeni kanun maddeleri ile ceza alacak veya vergisini artırmak zorunda kalacak. Yeni Gelir Vergisi Kanunu’nda temelini oluşturacak bu yasa ile kişilerin harcadıkları kadar vergi ödeyebilecekleri, bu şekilde de har-cama tutarlarının düşmesi ve kişilerin tasarrufa yönelmesinin beklendiği belirtildi.

MESLEKLERİN KAR HADDİ BELİRLENECEKYine Yeni Gelir Vergisi Yasası’na göre meslekler için de ortalama bir kâr haddinin belirleneceğinin ve bu kâr haddinin altında gelir beyan edilemeyeceğinin benimsenmesi bekleniyor. Avu-kat, doktor, mimar, mali müşavir gibi serbest meslek çalışanı ile müteahhit kuruyemişçi, kitapçı, lokantacı, kasap ve manav gibi esnaf ile tüccarlar da kâr haddi belirlenecek meslek grupları arasında yer alıyor. Bu meslek gruplarındakiler zarar etseler dahi yeni düzenleme bunu kabul etmeyecek. YARIN EKONOMİ

Kart aidatında “vekalet ücreti”

Alanya İlçesi’nde, özel bir bankaya ödediği 120 liralık kredi kartı aidatını Tüketici Sorunları İlçe Hakem Heyeti

kararıyla geri almaya hak kazanan Ayşe Çakmakçı, bankanın açtığı iptal davasında haksız bulununca bankaya 550 TL vekalet ücreti ödemesine karar verildi.

Alanya’da 10 binden fazla kredi kartı kullanıcısının, bankalar tarafından ’kredi kartı aidatı’ adı altında tahsil ettiği paraları, Tüketici Sorunları İlçe Hakem Heyeti kararıyla geri almaya hak kazanması üzerine bankaların açtığı iptal davalarında tüketici aleyhine kararlar çıkmaya başladı. Alanya’da daha önce Tüketici Sorunları İlçe Hakem Heyeti kararlarına karşı bankaların açtığı 37 iptal davası tüketici lehine sonuçlanmıştı.

120 TL İÇİN 550 TL ÖDEYECEK Özel bir bankadan aldığı kredi kartı için bankaya 3 yıl içinde 120 TL kredi kartı aidatı ödeyen 29 yaşındaki Ayşe Çakmakçı, 25 Mayıs 2011 tarihinde Alanya Kaymakamlığı’na bağlı Tüke-tici Sorunları Hakem Heyeti’ne yaptığı yazılı başvuruda kendi-sinden alınan ücretin yersiz olduğu gerekçesiyle paranın iadesini istedi. Yapılan inceleme sonunda, Yargıtay 13’üncü Hukuk Dairesi ile Alanya 2’nci ve 3’üncü asliye hukuk mahkemelerinin bu konuyla ilgili daha önceki kararlarını gerekçe gösteren heyet, banka tarafından alınan aidatın yasal olmadığı kanaatiyle 120 liranın 15 gün içinde Çakmakçı’ya iade edilmesine karar verdi.

Bankanın iptal davası açtı. Alanya 3’üncü Asliye Hukuk Mahkemesi açılan davada bankayı haklı buldu. Mahkeme, Yargıtay 13’üncü Hukuk Dairesi’nin bu konuda daha önce verdiği bir kararı gerekçe göstererek, Tüketici Sorunları Hakem Heyeti’nin kararını iptal etti. Mahkeme ayrıca Çakmakçı’nın bankaya vekalet ücreti olan 550 TL’yi de ödemesine karar verdi. Tüketici Hakları Derneği (THD) Alanya Şube Başkanı Cemal Şencan eski Yargıtay kararlarının yok sayıldığını ifade ederek, “bu usulsüzlükle mücadelemiz 5 yıldır sürüyor” dedi. YARIN EKONOMİ

“Enflasyon yükseldi ve devam edecek”

Neler Oluyor?İstanbul serbest piyasada dolar 1,8280, euro 2,4620

liradan güne başladı.

BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, “Kredi kartı kullanı-cılarından alınan fazla ücretlerden ben de rahatsızım.”

Türkiye ile Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği arasında imzalanan doğalgaz anlaşması sona eriyor.

Dış ticaret açığı Ocak-Ekim döneminde yüzde 63.5 artarak 90 milyar 183 milyon dolara ulaştı.

Türkiye, 2010 yılında dışarıdan 4.5 milyar dolar borçlanma yapmayı planlıyor.

BlackBerry hisseleri 7 yılın en düşük seviyesine ge-riledi.

man

GERİDE KALANLAR

Bursa’nın Orhangazi ilçesinde 28 Kasım günü 12 yaşındaki İrem Silay Yüksel ile 11 yaşındaki Gizem Bera Yüksel yıkanmak için banyoya girdi. Ancak şofben gazından zehir-lenen iki kız kardeş, iki gün arayla hastanede yaşamlarını yitirdi. Hayata veda eden küçük Gizem’in, geçen yıl öğretmeninin sınıfta ar-kadaşlarına öğüt verirken çektiği görüntüleri üst üste haber olmuştu. Babası inşaat işçisi, annesi ev hanımı 6 çocuklu bir ailenin kızı olan Gizem’in, Beyaz Show’daki hazırcevap ve zekice konuşmalarını ise herkes ilgiyle izlemişti. Şofben zehirlenmeleri Türkiye’de kış aylarında artık alışıldık hale gelen ancak önlem alınmayan sorunların başında geliyor.

KüÇüK GİzEM VE ABLASI ŞOFBENDEN zEHİRLENEREK ÖLDü zONGULDAK’TA MADEN İŞÇİLERİ GÖÇüK ALTINDA ÖLDüTürkiye’de iş cinayetleri bitmiyor. İhmal ve gereken önlemlerin alınmamasından kaynak-lanan ölümlerin bir yenisi yine maden oca-ğında yaşandı. Zonguldak Ereğli’nin Kandilli beldesinde bulunan Hema Kömür İşletmesine ait maden ocağında 30 Kasım sabahı göçük meydana geldi. Yerin 320 metre altında tah-kimat çalışması yapan işçilerden 33 yaşındaki

Gökhan Sezer ve 27 yaşındaki Erhan Turan, tavan çökmesi sonucu oluşan göçükte kalarak hayatını kaybetti. Hayatını kaybeden işçiler Gökhan Sezer ve Erhan Turan’ın cenazeleri, otopsi yapılmak üzere gönderildiği Ankara Adli Tıp Kurumu’ndan alınarak Zonguldak’a getirildi. İşçilerden Gökhan Sezer için Kozlu beldesi Aziziye Camii’nde cenaze töreni düzenlendi. Cenaze törenine devlet yetkililerinin de katılması dikkat çekti. Göçükte hayatını kaybeden diğer işçi Erhan Turan’ın cenazesi ise Ereğli’ye bağlı Çaylıoğlu beldesi Alacabük Köyü Camii’ndeki törenin ardından defnedildi.

İngiliz Sağlık Bakanlığı, HIV pozitif olan diş hekimi ve cerrahların çalışma yasağını kaldırmayı planlıyor. Bakanlık, bir hastanın diş hekimi veya cerrahtan vi-rüsü kapma olasılığının beş milyonda bir olduğunu saptayan araştırmadan yola çıktı. Bakanlık yetkilileri “Şimdiye kadar sağlık çalışanından HIV bulaşan bir hasta yok.” dedi. 2006 yılından beri sağlık çalışan-larına düzenli olarak kan testi uygulayan İngiltere’de yasağın kalkıp kalkmayacağı önümüzdeki yıl kesinle-şecek. Yasak kalkarsa çalışamayan 110 HIV pozitif cerrah ve diş hekimi görevle-rinin başına dönecek. Avusturya, Belçika, Kanada, İsveç ve Fransa’da HIV pozitif sağlık çalışanlarının ameliyata girip giremeyeceğine ilgili hastane karar veriyor.

NATO’nun Füze Kalkanı projesine karşı çıkan 17 arkadaşlarının gözaltına alınmasını protesto için aynı yerde toplanan 11 lise öğrencisi eylem yaptı. Zabıta ekipleri öğrencilerin çevresini sararak karşı koyanları tartaklarken, bu kez olay yerine 100’e yakın polis memuru geldi. Hiçbir yetki ve eğitimleri olmamasına rağmen zabıta orantısız güç kullanarak polisten önce müdahale etti. Aralarında bir de Emniyet Müdür Yardımcısı’nın olduğu görülen polisler, gençleri yer-lerde sürükleyip başlarını kollarının arasına alıp sıkarak polis araçlarına götürdü. 11 gencin önce zabıtalar, sonra polis tarafından orantısız güç kullanılarak gözal-tına alınması, çevredeki bazı kişiler tarafından da tepkiyle karşılandı.

HIV pOzİTİF CERRAHLARA İŞE DÖNME İzNİ zABITA pOLİSLİğE SOYUNDU

Page 9: Yarın Gazetesi Sayı 9

OSTİM davasının avukatı Murat Ke-mal Gündüz, OSTİM’deki patlamada yaralanan işçilerden Volkan Özdemir ve Onur Çorum, Davutpaşalı aile-lerden Hakkı Güleç ve OSTİM’de ölenlerin yakınları ile OSTİM davası süreci üzerine konuştuk.

OSTİM davasının 3. duruşması görüldü. Siz bu süreci izleyen avukatlardan biri olarak ne düşünüyorsunuz?

MuraT KeMal Gündüz: Meydana gelen iki patlama ile ilgili savcılığın yürüttü-ğü soruşturma eksikti. Biz müdahale etmek istedik ama sadece iki patla-manın meydana geldiği işyerlerinde mühendislerin ve işverenlerin ihmalle-rine dair rapor geldi. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, Büyükşehir Belediyesi gibi bir takım idarelerin gözetim eksikliği olduğu ifade edildiyse de, bunların sonuca etkili olmadığı belirtilmiş ra-porda. Biz bunlara itiraz ettik. Kap-samlı inceleme yapılmasını istedik bu konuda, dava sonucunu bekliyoruz. Açılan davalardan işyeri sahiplerine dair olan davalar sürüyor. Bilirkişiyi bekliyoruz. Mevcut halde ortaya çı-karmak istediğimiz az önce saydığım kamu kurumlarının bu işyeriyle ilgili olarak yaptıkları. Denetime, gözetime tabi olması gereken ruhsatlı, nicelikli tüplerin kullanımından bitimine ka-dar, taşınması dahil her şey prosedür-le yasal mevzuatla belirlenmiştir. Bu mevzuata aykırılıklar dolayısıyla bu patlamaların belli ölçülerde gerçekleş-tiği açık olarak ortada bize göre. Bu davada alınan bilirkişi raporuna göre savcılık ya dava açacak, ya soruşturma isteyecek yetkili makamlardan, ya da takipsizlik kararı verecek.

3. duruşmada sanıklardan bazıları eği-timsiz olduğunu söylediler, bu davaya etki etmez mi?Bizim taleplerimizin haklı olduğunu gösteriyor bu durum. Sadece 3. du-ruşmada değil verilen tüm ifadelerde hem sanıkların hem tanıkların söyle-diklerinin hiçbir şekilde yapılmadığı, eğitim almadıkları, kara düzen olarak çalışıldığı ortada. Bizim de zaten ka-mu görevlerinin yargılanması talebi-mizden asıl kastımız bu. Gözetimler,

denetimler usulünce yerine getirilseydi bu patlamalar olmayacaktı kanaatin-deyiz biz.

Patlama sonrasında herhangi bir inceleme yapıldı mı?Mevcut alınmış bilirkişi raporunda, Ersoylar gaz firmasının normal oksijen tüplerine deneme mahiyetinde CNG diye tabir edilen doğalgazı doldurdu-ğu belirtiliyor. Lisansı olmadığı halde doldurduğu, daha sonra ilkel yöntemle bunlara oksijen doldurup temizlen-diği, bir kısmına LPG basıldığı fakat kalan oksijen partiküllerinden dolayı patlama yaşandığı belirtiliyor.

Peki buna bağlı olarak Türkiye’nin iş gü-venliğinde sicili nasıl?Sicili bozuk. Mevzuat kapsamında düzenlemeler olmasına karşın, uygu-layıcıların denetimi yapılmıyor. Mev-zuatta belki eksikler yine var, ama burada asıl sorun denetimsizliklerin olması. Bizim bu davadaki asıl amacı-mız da buradaki gerçek sorumluların bulunması ve yargılanmasıdır. Bura-da çalışanlar “10 yıldır hiçbir denetim görmedim. Patlamalar olduktan sonra ise her hafta denetime geldiler.” diyor.

OSTİM gibi başka davalar da var ve siz bunların da takipçisisiniz. Savcılıklardan dosyalarını istediğinizi söylüyorsunuz.Savcılıktan istediğimiz şu: OSTİM da-vası 2 ayaklı bir dava. Birincisi kamu, ikincisi ise firma sahipleri. Bizim takip ettiğimiz kısım kamu görevlileri hak-kındaki olan davadır. O dosyayı biz müvekkillerimiz adına vekaletle takip ediyoruz orada bilirkişi aşamasında ta-lebimiz var ama henüz savcılıkta şu an için alınmış bilirkişi kararı yok.

davada bundan sonraki süreç sizce nasıl ilerleyecek peki?Bundan sonraki süreçte, mevcut da-vada bilirkişi incelemesi talebimiz var. Tanık dinlemesi bittikten sonra bilirkişi incelemesine karar vermesini bekliyoruz. Mevcut bilirkişi incele-mesiyle bu davanın gerçek sebebinin ortaya konmasını, gerçek adaletin sağ-lanmasını istiyoruz. Tüm sorumluların yargı önüne çıkarılması gerekmekte-dir. Taleplerimize uygun olarak gerçek sorumluları tespit edilirse, onlar kamu idaresi görevlileri olduğu için soruş-turma usulleri ayrı bir yönetmeliğe tabi. Burada ilgili görevliler hakkında soruşturma izni istenecek belirli ma-kamlardan. Yani ilgili bakanlıklardan, Büyükşehir Belediye Başkanlığı’ndan izin istenecek. Mevcut davadaki sa-nıklar bizce de suçlu, çünkü ihmal ve denetimsizlik onlarda da var. Eğitim yok, kurs yok, denetleme yok…Peki şu an ailelerin durumu ne? Yakın-

larını kaybedenleri bir araya getirdiniz.

neler yapıyorlar, sizin onlarla ilişkiniz ne durumda?Gördüğümüz kadarıyla aileler aynı olaylardan muzdarip olduklarından ve hiçbir yetkili tarafından aranıp sorul-madıklarından dolayı gerçek sorum-luların bulunulması için ortak hareket ediyorlar. Çünkü tek başına bir sonuca varılmadığını, varılamayacağını onlar da görmüş durumdalar. Aileler basın açıklamaları yapıyorlar, davayı toplu olarak takip ediyorlar, toplu olarak başvuruda bulunuyorlar, duruşmala-ra katılıyorlar, kamuoyu oluşturmak açısından ellerinden gelen her türlü girişimi yapıyorlar.

Patlamada yaralanan işçilerden Volkan Özdemir ve Onur Çorum, hem dava hem de işyeri güvenliği hakkında siz neler söyleyeceksiniz?

VOlKan ÖzdeMİr: İşe başladığım süreç-ten beri belediyeden ya da herhangi bir kurumdan hiç kimse denetlemeye gelmedi. 8 ay olmuştu ben çalışalı. 9. aya girerken patlama oldu. Patla-madan sonra 2 ay hastanede yattım, hastaneden sonra tekrar evde 2 ay yat-tım. Yoğun bakımdaydım ilk bir ay. İlk başta zaten doktorlar ümidi kesmişti. Çünkü yoğun bakımda olduğum sü-reçte 3 kere kalbim durmuş.

OSTİM’de yakınlarını kaybeden aileler şu an çok büyük bir dayanışma içersindeler. Sizler nasıl görüyorsunuz bu dayanışmayı?Onur ÇOruM: Bu beraberlik olmazsa işin içinden çıkamıyoruz gerçekten. Beraber olacağız ki, bu duruşmaya güçlü çıkalım. Çünkü biz el ele ol-mazsak güç duruma düşeriz.

davutpaşalı ailelerden de OSTİM için desteğe gelenler var. Sizin düşünceleri-niz nelerdir?HaKKı GüleÇ: Yaşadıklarımız OSTİM’li ailelerle ortak olduğu için, bizzat tanış-tık ve büromuz sayesinde de sürekli irtibat halindeyiz. Bu davanın daha çabuk sonuçlanabilmesi için basın, sendikalar ve sivil toplum örgütlerinin işbirliği gerekiyor. Gördüğünüz gibi kimisi eşini, abisini, kardeşi, babasını kaybetmiş. Acı bir durum ama; daya-nışma içerisinde oldukları için birbir-lerinin acılarını hafifletiyorlar. Biz de,

Davutpaşalı aileler, 2008’de bu acıyla tanıştık maalesef. Biz de acımızı birbi-rimizden aldığımız güçle dayanışma-ya, enerjiye dönüştürdük. OSTİM’li ailelerin de bu süreçte bizim takıldığı-mız engellere takılmamaları için, yani yollarına daha rahat bir şekilde devam edebilmeleri için tecrübelerimizi onla-ra yansıttık. OSTİM’li aileler gerçek-ten çok duyarlı ve organize. Bunun sadece ailelerle sınırlı kalmaması la-zım. İnsanım diyen herkes yanlarında olmalı. Zaten Türkiye’de yargı süreci mağdur olan ailelere, garibanlara karşı daha ağır işliyor. OSTİM’li ailelerin bu ayın 22’sinde duruşması var, Davutpa-şalı ailelerin de İstanbul’da Bakırköy’de ayın 28’inde duruşması var. Buradan, vicdan sahibi herkese sesleniyoruz. Bu ailelere sahip çıksınlar ki, sorumlular gerçekten cezalarını çeksinler.

dava sürecini bir de OSTİM’de ölenlerin ailelerinden dinleyelim. Sizler neler an-latacaksınız?zeKerİya Bey: Patlamada ben de oğlu-mu kaybettim, 3 aylık evliydi. Bu iş yerinde bir gün önce iş başı yapmıştı. Bu dava biz aileleri bir araya getiriyor. Her ay sonuna doğru toplanıyoruz, konuşuyoruz, dertleşiyoruz. Belediye bize ev verecekti sözde. Bize bir yer gösterdi, gittik baktık. Durum içler acısı, oturulacak gibi değil. Her taraf kırık dökük, eski ve küçük binalar. Üs-telik bizden 25 bin lira para istemişler. Ödeyemeyecek durumda aileler var. Yani aldığımız aylıklar bile yetmiyor. Sorunlar bitmiyor yani. Belediye, OSTİM’li ailelere ev veriyoruz görün-tüsü vermeye çalışıyor. Ama aslında ev vermiyor, evi satıyor.

İş cinayetinde yakınlarını kaybedenler olarak, Türkiye’de iş sağlığı ve işçi gü-venliği konusunda ne düşünüyorsunuz?zeKerİya Bey: İş güvenliği olsa zaten bu olaylar olmazdı herhalde. İş yerlerinde denetim yok, hiç kimsenin haberi yok. 2007’den beri denetim yapılmamış. Eğitimsiz, el yordamıyla iş yapıyorlar. Sonuna kadar davamızın arkasındayız. Bu işin peşini kesinlikle bırakmayaca-ğız. Her mahkemede ordayız. Bu işin takipçisiyiz. Gerek OSTİM, gerek Davutpaşalı aileler olsun, mücadele nereye kadar giderse, suçluların pe-şinde olacağız.

6 ARALIK 2011 yarın

AnKARAçağla eroğlu

09

Bu işin takipçisiyiz. OSTİM ve Davutpaşalı aileler mücadele nereye kadar giderse, suçluların peşinde olacak.

Bizim bu davadaki asıl amacımız da gerçek sorumluların bulunması ve yargılanmasıdır. Burada çalışanlar “10 yıldır hiçbir denetim görmedim. Patlamalar olduktan sonra ise her hafta denetime geldiler.” diyor.

Aileler gerçek sorumluların bulunulması için ortak hareket ediyorlar. Çünkü tek başına bir sonuca varılmadığını, varılamayacağını onlar da görmüş durumdalar.

OSTİM’li aileler adalet istiyor

ankara’da oSTİM organize sanayi bölgesinde 3 Şubat’taki 2 patlamada 20 kişi hayatını kaybetmiş ve çok sayıda kişi yaralanmıştı. Patlamada sorum-luluğu bulunan 9 kişi hakkında aylar sonra açılan dava sürüyor. Türkiye’deki iş cinayetlerini yeniden gündeme taşıyan oSTİM davası aynı zamanda pat-lamada ölen işçilerin ailelerinin mücadelesi açısından da önemli bir dava. Geçen hafta İstanbul’da, Haliç Kongre Merkezi’nde,

Yüksel Aksu’nun yazıp, yönettiği Entelköy Efeköy’e karşı filminin galası vardı. Gala davetlileri arasında, Sarıkeçililer gö-çerlerinin başkanı Pervin Sarvan Çoban’da vardı. Pervin Sarvan, önceki yıllarda, “Anadolu’da Son Göçer; Sarıkeçililer” belgeselini çeken Yüksel Aksu’ya obalarını, çadırlarını ve topluluğunu açmış-tı. Ayrıca, Yüksel Aksu Pervin Savran’ı, Entelköy Efeköy’e karşı filmine de davet etmiş, onun ünlü tiratlarını filminde kullanmak istemişti. Pervin hanım o sıralarda ,Büyük Anadolu Yürüyüşü’nü Yaşam İçin Gölbaşı Direnişi’ne çevirmekle meşgul olduğundan film çekimlerine katılamamıştı.

Yüksel Aksu’nun davetini alan Pervin hanım, galaya bir de sürprizle gelmişti. Göçer geleneğinin simgelerinden bir heybenin içine ekmek, peynir ve yeşillik koyan Pervin Hanım, bir göze de, iki gün önce dünyaya gelen yavru devenin mektubunu eklemişti.

Yavru deve mektubunda şunları söylüyordu;Muhterem Yüksel Aksu Emmim;Ben Muharrem. Babam Bulut ve annem Yağmur’un ikinci,

ablam Yayla’nın ilk kardeşi olarak, 27 Kasım 2011, gece dokuzda dünyaya geldim.

Kendimi ilk hatırladığımda annemin karnındaydım. Doğu Karadeniz kervanımız, Nisan ayında Anamur’dan göçe başlıyor ve sesler geliyordu. Çoluk, çocuk, insanlar, develer, eşekler, atlar, inekler, kuşlar, Solaklı’dan, Aksu’dan, Fındıklı’dan, Seroz’dan, Loç’dan, Kaçkarlar’dan, Akkuyu’dan, İğneada’dan, Sinop’dan, çıkmış Ankara’ya doğru yürüyorlardı. Sonra Ankara’nın ora-da, Gölbaşı’nda bin tane polis bizi durdurdu. Annemi, babamı Ankara’ya sokmak istemediler. Annemin ve babamın çobanı Pervin annem, Gölbaşı’na kadar yürüyüşün namusuna vebal getirmeden gelenleri toplayıp,Doğu Karadeniz, Doğu Akdeniz, İğneada-İstan-bul Kervanlarını, Yağmur ve Bulut’un peşine takıp yürüyüşe geçirdi. Polisler bizi Gölbaşı çukuruna soktu. Biz direndik, Anadolu yürü-yüşünü Gölbaşı Direnişi yaptık. Biz direnirken birileri eşşeklerini alıp meyveliklerine gittiler, eşşeklerin canı vişne çekmiş.

Yüksel emmim, benim bunları sana anlatma nedenim şudur;Bir kere sen 2010 Antalya Film Festivali’nde ANADOLU’DA

SON GÖÇER; SARIKEÇİLİLER belgeselini yaptın. Yani sen benim anamı, babamı, geleneğimi bilirsin, ben sana güvenirim. Doğduğum sırada, Hakan ağabeyim, I-pot’undan senin Entelköy-Efeköy’e karşı filminin parçasını seyrediyordu.

Sevgili Emmim, ben anamın karnındayken, sinemacı olmaya karar verdim. Elimde bir senaryo var. Konusu, büyük bir yürüyüş ve Gölbaşı direnişi ile beraber, insanların, dereye, havaya, suya, toprağa, elmaya, ekmeğe sahip çıkmaları ile, vermeme ile, develerle ve eşşek-lerle ilgili. Şimdi ben sana soruyorum, nasıl edeyim de bu filmimi, hem doğayı yok edip hem de şirketlerden, sponsorluk, para alıp, tabiatı koruma projeleri yapanlara bulaştırmadan çevirebilelim.

Yüksel Emmim, ellerinden öper cevabını hasretle beklerim.Toroslar’ın oralardan şimdilik MUHARREM.Film başlamadan hemen önce Yüksel Aksu sahneden bir ko-

nuşma yaptı. “Köylerde düğün olunca davete gerek olmaz,yer bulan gider oturur yer bulamayansa ya ayakda seyreder yada gider bizim galamızda öyle oldu. Bir bir kaos, hep beraber eğleneceğiz. ‘’ Pervin Sarvan bu sözler üzerine yüreklendi ve heybeyi vermek üzere sahneye yöneldi, Aksu’dan davet bekledi. Pervin hanımı gören Aksu ise onu eli ile salon dışına davet etti. Aksu’nun gör-mezden gelme tavrı, filmden sonra da devam etti. Aksu, yakınına kadar gelen Pervin hanımı burada da görmezden geldi.

...........Biz Gölbaşı direnişinden beş arkadaş o gece Pervin Hanım’ın

yanındaydık ve olan biteni gözlerimizle gördük. Çok üzüldük. Filmin değerlendirmesini daha geniş yerlere bırakıp, ara sözü Pervin hanıma verelim. Pervin hanıma film ile ilgili düşüncele-rini sorduk.

Pervin hanım “Bu filmin yönetmeni yok, yönetileni var” dedi ve sustu.

Filmle ilgili benim değerlendirmem ise şudur; yazıklar olsun; Yüksel Aksu köylüyü Termik santral yanlısı yapıp aşağılamıştır. Yüksel Aksu’ya göre köylü, çıkarcı, riyakar, tembel ve haindir; bırakın termik santrallere karşı çıkmayı, para için toprağını bile verir.

Ama bizim tanıdığımız bir muhtar var. Gerze’nin Yaykıl kö-yünün muhtarı. O hiç de Yüksel Aksu’nun filmindeki muhtara benzemiyor.

Lafı uzatmadan sözü Gerze Yaykıl Köyü’nde termik santrale karşı mücadele veren Yaykıl Köyü muhtarına vereyim; Artık Yay-kıl Köyü Gerze’nin bir mahallesi olmuştur. Bir telefonla Alo deyip binlerce kişi gece gündüz demeden on dakikada, hatta pijamalarını çıkartmadan dakika zaman zarfında köyümüze ulaşıyorlar. Kuru toprak üzerinde yatarak sabah ediyorlar. Gerze’de yaşayan kardeşle-rimizin Yaykıl Köyü’nde ne bir karış yerleri, ne de evleri var. Ne için geliyorlar, termik santral kurulmaması için . Ne sorusu sorulduğun-da , nefes almak, doğayı korumak, torunlarına sahip çıkmak, yaşam mücadelesi, denize ve balığa sahip çıkmak için. Sizin huzurunuzda bu mücadelede yer alan Gerze halkının 7 yaşından 70 yaşına kadar olan büyüklerimin ellerinden küçüklerin gözlerinden öpüyorum.

.........Yıllar önce bir arkadaşım anlatmıştı. Şehir Tiyatroları Harbiye

Sahnesi Kulisi’nde bir kadın Bedia Muvahhit ile sohbet ediyorlar. Kadın diyor ki;

-Annem tiyatrocu olmama izin vermedi. Bedia hanım soruyor, -Neden? Kadın; -Orospu olmayayım diye. Bedia hanım mırıldanıyor; Peki nasıl oldun? **** Entelköy Efeköy’e karşı filminin yönetmeni Yüksel Aksu,

Milliyet Sanat’da Asu Moro ile konuşmuş. Aksu şöyle demiş; “Kapitalizmin pisliklerine bulaşmadığımız yıllardı.”

Benim de içimden sormak geldi; “Peki ne zaman bulaştın?” Yanıt Yüksel Aksu’nun cümlesinin devamındaydı; “Sektöre girdik.”

*** Kimisi orospu olur, kimisi de sektöre girer. Kapitalizmin çarkı

böyle döner. ............

TİMur DAnış gİT dergİSİ

“Sen yönetmen değil yönetilensin”

fOTO

ğrAf

: hal

İl al

TunP

olaT

Page 10: Yarın Gazetesi Sayı 9

04 EKiM 2011 YARIN

Yusuf Ziya Özcan başkanlığında son kez 31 Aralık günü toplanan YÖK Genel Kurulu, üniversiteye girişte geçerli olan katsayı uygulamasının kaldırılmasına karar verdi. Özcan’ın başkanlığı bırakmadan önce yaptığı son değişiklik olarak ifade edilebile-cek olan bu kararsa, kamuoyunda hala tartışmalara neden oluyor.

YÖK Genel Kurulu’nda konuşu-lanlarla ilgili olarak alınan bilgiye göre, katsayı uygulamasının her aday için

0.12 olarak belirlendiği, sınava giren adaylar arasında fark kalmadığı için katsayının fiilen kaldırılmış olduğu belirtildi. Ortaya çıkan bu tablonun yanında, meslek liselilerin üniversite-ye girişinde eklenen başarı puanının devam edeceğinin açıklanması ve bir süre önce Danıştay’ın YÖK’ün kat-sayıyı kaldırmasına karşı verdiği iptal kararı, hukukçular arasında katsayı uygulamasıyla ilgili verilen kararın tekrar yargıya gidebileceği görüşünü

ortaya çıkardı. Bu doğrultuda, Yargı-tay Onursal Cumhuriyet Başsavcısı Sabih Kanadoğlu, bu konuyla ilgili, “Alınan kararla yargı kararlarıyla el-bette ki çelişiyor. Bu hukukun ortadan kaldırılması çalışmasıdır.” dedi.

Katsayı sistemi, 28 Şubat sürecinde Meslek liseli ve İmam Hatip lisesi öğ-rencileri için getirilen bir uygulamay-dı ve yıllardır birçok kez kaldırılmaya çalışılmıştı.

10 Aralık 2007 tarihinde Cum-hurbaşkanı tarafından atanan

Yusuf Ziya Özcan, göreve geldiği günden bu yana hükümet ve sermaye-darların övgüyle sözünü ettiği bir isim oldu. Öğrenciler ve üniversitelerin diğer bileşenleri tarafından ise pek se-vilmeyen Özcan, aynı zamanda hükü-mete yakınlığıyla da bilinen Pollmark Araştırma Şirketi’nin de kurucusu. Yusuf Ziya Özcan’ın görev süresinin dolduğu 10 Aralık gününden sonra yeni YÖK Başkanı’nın Cumhurbaş-kanı tarafından belirlenmesi bekleni-yor. Son dönemde işsizliğe ve YÖK’e karşı mücadelenin adresi olan Gençler Meydana İnisiyatifi ise YÖK Başkanı-nın süresinin dolduğu 10 Aralık günü, bulunduğu illerde protesto eylemleri yapmaya hazırlanıyor.

ODTÜ’YE POLİS SOKTUYusuf Ziya Özcan, henüz ODTÜ’de görev yaparken, ODTÜ’nün Disip-lin Komisyonu dahil birçok komis-yonda görev yaptı. Bunula beraber, çoğu zaman öğrencilerin protesto ve eylemlerine sahne olan ODTÜ’de gö-rev yaptığı süre içinde, ‘terörle mü-cadele’ başta olmak üzere çeşitli ko-nularda polisle işbirliği yapma kararı alınmasında etkili olan Özcan, yıllar önce ODTÜ kampüsünde konuş-landırılması planlanan “Uluslararası Güvenlik ve İnsan Hakları Araştırma Merkezi”nin çalışmalarına, Emniyet İstihbarat Daire Başkanlığı ile birlikte başkanlık yapmıştı.

SON İKİ SENE: SKANDALLAR DÖNEMİ Yusuf Ziya Özcan’ın YÖK Başkanı ol-duğu dönemde gerçekleştirilen sınav-larda bolca skandal yaşandı. YÖK’e bağlı olan ÖSYM’nin gerçekleştirdiği sınavlarda, özellikle son 2 yılda ortaya çıkan skandalların ardı arkası kesilmedi.

Geçtiğimiz yıl KPSS’de ortaya çı-kan skandalın ardından, yaklaşık bir sene sonra YGS’de ortaya çıkan şifreli kopya skandalı, binlerce öğrencinin emeğinin çalınmasına karşı sokaklara çıkarak ÖSYM Başkanı Ali Demir’i is-tifaya çağırmasına yol açmıştı. Bunun sonucunda Ali Demir istifa etmemiş, YÖK ise Demir için soruşturma açma-ya gerek duymamıştı. YGS’den sonra ardı arkası kesilmeyen skandallar zinci-ri, en sonunda YÖK Başkanı Özcan’ın da Demir’den desteğini çekmesine yol açtı. Yusuf Ziya Özcan, yaz aylarında yaptığı bir açıklamada, ‘Onun yerinde ben olsam istifa ederdim. Bence istifa etmeli.’ diyerek Ali Demir’i istifaya çağırmıştı. Buna rağmen Demir, hala görevine devam ediyor.

HERŞEY YASADA GEÇTİĞİ GİBİ OLMADIAnayasanın 2547 sayılı Yükseköğ-retim Kanunu’nda Yükseköğretim Kurulu’nun amacı olarak ‘..Hür ve bi-limsel düşünce gücüne, geniş bir dünya görüşüne sahip, insan haklarına saygılı bireyler yetiştirmek..’ ibaresi yer alıyor.

Anayasada belirtildiği üzere ‘özgür bir dünya görüşüne sahip bireyler yetiş-tirmek’ amacı güden YÖK tarafından, Yusuf Ziya Özcan döneminde yüzlerce öğrenciye üniversitede politik faaliyet yürüttüğü gerekçesiyle soruşturmalar açıldı, onlarca öğrencinin eğitim ha-yatına son verildi.

Ayrıca, kanunda ‘..ilgi ve yetenek-leri yönünde yurt kalkınmasına ve ihti-yaçlarına cevap verecek, aynı zamanda kendi geçim ve mutluluğunu sağlaya-cak bir mesleğin bilgi, beceri, davranış ve genel kültürüne sahip, vatandaşlar olarak yetiştirmek..’ ifadesi yer alıyor.Buna karşın, şu anda Türkiye’de yükse-köğretim mezunu olan gençler arasın-da işsizliğin %32.5 oranında olduğu biliniyor.

6 ARALIK 2011 YARIN

10 Aralık günü, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’ın görev süresi doluyor. Özcan, YÖK Başkanı olduğu dönem içinde, aka-demisyen olduğu zamanlardaki gibi öğrencilerle ve akademisyenlerle birçok kez karşı karşıya kaldı ve birçok skandalla anıldı. Peki, Özcan dönemi yükseköğretimde nelere yol açtı?

YÖK Başkanı’nın görev süresi bitiyor

AnKARAARINÇ KILIÇ

20. Kalite Kongresi’nde eğitim sistemiyle ilgili konuşan Sabancı

Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güler Sabancı, inovasyon ve fark yaratmak için çok önemli bir eğitim hamlesi gerektiğini belirtti.

Yaratıcı işler ortaya çıkarabilmek ve işverenlere yarar sağlayacak bir eğitimin sağlanması için, öğrencilerin farklılaşmasına izin verilecek bir eğitim stratejisinin uygulanması gerektiğini söyleyen Sabancı, ortaokuldan ve liseden itibaren uygulanan bir sanayi stratejisinin ve buna göre bir eğitim planının olmasının önemli olduğunu belirtti ve “İnovasyonun sosyal politikalarımızda yer alması önemli, fakat burada çok önemli bir eğitim hamlesi yatıyor. Ancak mevcut eğitim sisteminin devamı değil, ciddi farklı-lıklar getiren, farklılıklara izin veren bir eğitim yapısı. Genç-lerimizin farklılaşmasına imkan veren, ortaokuldan, liseden itibaren sanayi stratejisi, kalkınma stratejisi ile ona paralel bir eğitim stratejisi olmalı. O zaman yaratıcı işler ortaya çıkarta-biliyorsunuz. Teknoloji üretmek de yeterli değil, uygulanabilir teknoloji olması gerekiyor. Uygulanabilir teknoloji için sanayi ve üniversite işbirliği sağlanmalı. Bunun başarılı örnekleri de var. Bunlar önümüzdeki dönemde üstünde durmamız, önem vermemiz gereken konular.” dedi. YArın Eğitim

Sabancı: Farklılaşmaya imkan verilmeli

Dünyanın en iyi üniversiteleri sıralandı

Rize Üniversitesi ‘RTE Üniversitesi’ oldu

Etek boyuna karışan müdür müşavir oldu

Tayvan Yükseköğretim Değerlendirme Akreditasyon Konseyi (HEEACT) tarafından yapılan dünyanın en iyi

mühendislik fakültelerinin sıralandığı araştırmada, Türkiye’den 3 üniversite ilk 100 arasında yer aldı.

Yapılan araştırmada, alanlara göre oluşturulan sıralamada İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) iki bölümüyle, Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) ve Dokuz Eylül Üniversitesi de birer bölümleriyle ilk 100 içinde bulundu. İTÜ İnşaat Mühen-disliği 46’ıncı, Kimya Mühendisliği 80’inci sırada bulunurken, ODTÜ Kimya Mühendisliği 88’inci, Dokuz Eylül Kimya Mü-hendisliği 91’inci sırada yer aldı.

Bu istatistiklerin yanında, yapılan genel araştırmada ‘Dün-yanın En İyi 500 Üniversitesi’ arasına Türkiye’den hiçbir üni-versitenin girememesi dikkat çekti. YArın Eğitim

31 Kasım günü toplanan YÖK Genel Kurulu, Rize Üniversitesi’nin isminin ‘Recep Tayyip Erdoğan Üniver-

sitesi’ olarak değişmesi kararını onayladı. Rize Üniversitesi’nde bir basın toplantısı düzenleyen Rize Üniversitesi (RÜ) Rektörü Prof. Dr. Arif Yılmaz, üniversite senatosunun aldığı isim deği-şikliğiyle ilgili kararı YÖK’ün onayladığını ve bundan sonra son adımın Meclis’te verilecek olan karar olduğunu söyledi. Bu kararı almadan önce başbakandan ‘müsaade aldıklarını’ söyleyen Yılmaz, bu kararın tamamen üniversitenin görüşü olduğunu belirtti.

İSİM DEĞİŞİKLİĞİ ÖNcEDEN BELLİYDİRize Üniversitesi’nde yapılacak olan isim değişikliğiyle ilgili olarak AKP Rize Milletvekili Hasan Karal, Kasım ayı içinde bu üniversitenin isminin değişmesinin planlandığını belirtmişti. Üniversite senatosunda tam oy birliğiyle alınan ve üniversitenin görüşü olduğu söylenen karar hakkında günler önce konuşan Karal, “Nasıl ki Süleyman Demirel üniversitesi varsa, Celal Ba-yar üniversitesi varsa Rize Üniversitesinin de ismi Recep Tayyip Erdoğan üniversitesi olarak değişecektir.” demişti. YArın Eğitim

Yarın Gazetesi’nin geçen sayısında açığa çıkar-dığı Esin Güneş cinayetinin arka planıyla ilgili

Esin’in babası ve annesiyle buluştuk. Esin Güneş’in öldürülmesine cinayet süsü verilmek istenip savcı-lıktan da takipsizlik kararının çıkımasının ardından, Işık ailesinin itirazları üzerine dava tekrardan başladı. 30 Kasım’da görülen ilk duruşmanın ardından Işık ailesi şimdi umudunu Kadın Cinayetlerini Durdu-racağız Platformu’nda buldu. Ailesi, Esin’in öldürül-mesinde polisten savcılığa kadar yaşadıkları sorunları Yarın’a anlattı.

YARIN: Esin’in ölümünü geçen sayımızda gündeme getirdik. Yaşadığınız sorunları dinlemek isteriz.FAHRİYE IŞIK: Kızımı kocası öldürdü. Esin’le Güven Güneş 2009 Mart ayında evlendi. Esin sürekli şid-det görüyordu kocasından. Daha yeni 1 yıl olmuştu evleneli ama Esin bıktı. Boşanmak istedi. Kocası ona “Bizde boşanmak yok. Öldürürüm seni” diyordu. Esin’in evden dışarı çıkmasına izin vermiyordu. Bir de arkadaşı vardı, daha önce kadın pazarlamaktan soruşturma açılmış hakkında. Hep onunlaydı. Esin’i de o adamla birlikte götürüp attılar o uçurumdan. O gün Esin’in nerde olduğunu öğrenmek için Güven’in babasına kadar gittim. Onlar ise, Esin’in başına ge-lenleri sakladılar.

YARIN: Peki Esin’in ölüm haberini ne zaman aldınız?FAHRİYE IŞIK: Ben 16.30 gibi Güven Güneş’in babası-nın evine gittim. Babalarına iftara gideceklerini söy-lemişlerdi çünkü. Babası bunu yalanladı. Sonra saat 18: 30’da Güven Güneş’in babası aradı ve telefonda bana dedi ki “Karalar bağla gel kızın öldü”. Sonradan öğrendim ki kızım öldükten kaç saat sonra bana ha-ber vermişler. Güven’in babası bile olay yerindeymiş.

YARIN: Esin şiddet görüyordu dediniz. Polise ya da savcılığa gitti mi daha önce?FAHRİYE IŞIK: Esin daha evlenmeden tehdit edilmeye başlamıştı zaten. Bir seferinde beraber gittik karakola. Kızım öğretmendi. Okuluna gidip kızımı tehdit edi-yordu. Daha evlenmemişlerdi bile. Sonra evlendiler.

Kızım hatasının farkına vardı. Boşanmak istedi. “Bu evden ancak ölü çıkarsın” diyormuş. Sadece o değil, kocasının erkek kardeşi de elinde bıçakla evimizin önüne gelip dolanıyordu. Babamız da kocasını ara-yarak uyarmıştı ama dinlemedi.

YARIN: Peki Esin’le karakola gittiğinizde ne oldu?FAHRİYE IŞIK: Ne olacak ki. Adamı çektiler kenara. Nasihat ettiler. Ne kayıt tuttular ne de başka bir şey. Olayı dinlediler. Kocasına da “Bir daha yapma” de-diler. O da yapmam deyince saldılar. Gözaltına bile alınmadı. Kızımızı korumak için hiçbir şey yapmadı polis. Dedim ya, kayıt bile tutmadı. Bizim şimdi delilimiz yok bu yüzden. Nasıl ispat ederiz biz daha önce de şikayet ettik bu adamı diye? Karakolda işlem yapmadan barıştırmaya çalıştılar ama kızım barışmak istemiyordu ki. Öylece eve dönmek zorunda kaldık.

YARIN: Elinizde delil yok mu?FAHRİYE IŞIK: Aydınlar ilçesinin kale mevkisinde kü-çük bir mesire alanı bulunmakta. Orada yapılan çeş-menin fotoğraflarını çeken kaymakamlığa bağlı bir fotoğrafçı saat 17: 10’da fotoğraf çekerken tesadüfen Esin’le kocasını görüntülemiş. O fotoğraflar Esin’in başı açık. Normalde başörtüsü takar kızım. Nasıl aceleyle çıkardılarsa evden, saçları açıktı.

YARIN: Güven Güneş ne diyor bunlara?FAHRİYE IŞIK: Mahkemede verdiği ifadeler çelişkili. Çarpraz sorguya tuttular, olay tam açığa çıkıyordu. Hakim soru sormayı bıraktı. Benim okula gitme şansım hiç olmadı ama mahkemede siz de duysanız bu katil dersiniz. Nasıl olayın üzerini kapatmaya ça-lışıyorlar? Bu insanların çocukları yok mu?

YARIN: Mahkemenin tavrı neydi?FAHRİYE IŞIK: Benim bile aklımın almadığı bir çok soru var. Esin’in tırnak içlerinde farklı kişiye ait DNA örnekleri çıktı. Bu DNA’nın kime ait olduğu savcılığı hiç mi şüphelendirmiyor? Esin’in cep telefonu jan-darmanın incelemesinde kocasının arabasının torpi-do gözünde görülmeyen alt kısmında kapalı olarak bulundu. Neden? Olay yerindeki kan izlerinin jan-darma tarafından fotoğraflandığını biliyoruz. Bunu

kendileri söyledi. Şimdi nerde o fotoğraflar? Kocası pikniğe gittiklerini söylüyor.Ramazan ayında pikniğe kim gider? Savcı olay günü evlerinde neden araştırma inceleme yapmıyor? Böyle bir sürü soru üzeri kapalı kaldı. Üstüne bir de takipsizlik kararı veriliyor delil yok diye. Var olan deliller incelenmedi ki.

YARIN: Sizce ihmal var mı olayda?FAHRİYE IŞIK: Olay günü yoldaki benzin istasyonları veya jandarma kapısındaki veya cevredeki kamera kayıtları neden incelenmedi? Savcının takipsizlik kararı verdiği belgede olayın mesire alanındaki ka-melyalarda gerçekleştiği belirtilmiş. Esin’in aşağıya atıldığı yerle mesire alanı arasında 150 m uzaklık var, 150 m.

YARIN: Esin’in ölümünün üzerinden ne kadar zaman geçti? Ne yapmayı düşünüyorsunuz?FAHRİYE IŞIK: 1,5 sene geçti. Devlet hala bir şey yap-mıyor. Katil şu anda serbest, elini kolunu sallayarak geziyor. Ben artık başka Esinlerin ölmesini istemi-yorum. Gereken neyse yapacağım ve sonuna kadar mücadele edeceğim. Kadın Cinayetlerini Durduraca-ğız Platformu’na üye olduk, onlar davaları kazanıyor. Artık onlar ne derse beraber hareket edeceğiz.

Edirne Milli Eğitim Müdürü Şera-fettin Demirci, kadın öğrencilerin

giydiği kısa etekleri eleştirdiği, eteğin bo-yuna karıştığı ve öğrencilere hakaret ettiği iddialarının gündeme gelmesinin ardından görevinden alındı.

Demirci’nin Edirne Kız Meslek Lisesi’ni ziyaret ettiği sırada, kısa etek gi-yen öğrencileri görünce tepki gösterdiği ve öğrencilere hakaret ettiği iddia edilmişti. Bunun üzerine TBMM’de verilen soru önergesinin ardından 2 hafta sonra Milli Eğitim Müdürü Şe-rafettin Demirci, görevinden alınarak bakanlık müşavirliğine atandı. 3.5 yıldan bu yana Edirne’de görev yaptığını belirten Şerafettin Demirci, “Bakanlığın tasarrufu doğrultusunda ba-kanlığa müşavir olarak atandım. Hayırlısı. Ben memnunum bu karardan. Edirne ve Edirne halkını seviyorum. İddialara sitem ediyorum. Hak etmediğim iddialar. İddiaları kabul etmiyorum” dedi. YArın Eğitim

GÜLER SABANcI

ŞERAFETTİN DEMİRcİ

MİLLİ EĞİTİM BAKANI ÖMER DİNÇER: Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, YÖK’ün bu kararıyla ilgili yaptı-ğı açıklamada “Ben YÖK Genel Kurulu’na teşekkür ediyorum. Ha-kikaten özellikle mesleki eğitim açı-sından Türkiye’de mesleki eğitimin teşvikine yönelik çocuklarımızın önündeki önemli bir engel ortadan kalkmış oldu” dedi. İş dünyasının katsayının kaldırılması yönünde yo-ğun bir isteği olduğunu da söyleyen Dinçer, “Bu taleplerin karşılanmış olması beni memnun etti, hayırlı olsun diyorum.” dedi ve konunun yargıya taşınmasıyla ilgili taraflardan birinin bu karardan memnun olma-yabileceğini; fakat katsayının olma-sının anlamsız olacağını belirtti.

ÖSYM BAŞKANI ALİ DEMİR: “YÖK’ün takdiri, biz de o şekilde uygulaya-cağız. Zaten biliyorsunuz, öğrenci seçme yerleştirme sisteminde yet-ki YÖK’tedir. Biz de alınan kararı uygulayacağız. Katsayı, farklı lise-lerden mezun olan öğrencilere uy-gulanan bir yöntemdi. Herkese eşit katsayı ile tüm liselerden mezun olan, türü ne olursa olsun, herkes aynı şartlarda yarışacak demektir.’’

EHP LİSELİ HAREKET: EHP Liseli Ha-reket, konuya ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, katsayının kaldırılma-sıyla üniversiteye girişte yaşanan adaletsizliklerin bitmeyeceğini, henüz hukuksal olarak bir karşılığı olmayan ve geçerliliğinin ne olacağı belli olmayan bu kararın, meslek liselilerin adaletsizliklerle dolu eğitim hayatlarında büyük bir de-ğişikliğe yol açmayacağı belirtildi. Ayrıca açıklamada “Ortaya çıkan bu tabloda meslek liseliler, ağırlıklı olarak mesleki eğitim aldığı için sı-nava eşit olmayan koşullarda hazır-lanmaya devam edecekler. Bu yüz-den, asıl değişmesi gereken sınav odaklı eğitim sistemidir.” dendi.

Katsayı ile ilgilikim ne dedi?

YÖK’ün aldığı katsayı kararı tartışılıyor

Artık başka Esinler ölmesinİSTAnBULKÜBRA UStA

Page 11: Yarın Gazetesi Sayı 9

Bugün Suriye’nin durumunu tartışmak için geriye dönüp

Suriye’de hâkim olan hükümetin ta-rihine göz atalım: Hafiz El Esad bir ordu militanıydı. 1970’te yapılan bir darbeyle hükümetin başına geçti. Baas Partisi’nde olan ilerici kuvvetleri iktida-rın başına geçer geçmez hemen ortadan kaldırdı. İşi oyle bir yere getirdi ki Baas Partisi’nin kurucuları ve teorisiyenle-rini, Mişel Aflak gibi bir teorisyen ve parti kurucusunu, ölüme mahkum et-ti. Esad 1982’de Müslüman Kardeşlere bile saldırdı ve yaklaşık iki bin kişiyi katletti.

Esasında Hafız El Esad’ın ama-cı her tür muhalif gücü yok etmekti. Esad Suriye’deki muhalifleri yok etmek-le kalmayıp ayrıca Lübnan’a da müda-hele etti, yüzlerce Lübnanlıyı katletti. Ürdün’lü Baas Partisi militanları da bu darbeden nasiplerini aldılar. Şunu da ekleyelim ki, Filistin halkı da hiçbir za-man, Suriye ordusu tarafından barış ve düzenleme bahanesiyle yapılan darbeyi ve Filistinlilerin sığınma kamplarına ya-pılan saldırıyı unutmayacaklardır.

1980’li yılların ortasında Suriye’nin Baas hükümeti, İran’ın İslami rejiminin

yaptığı gibi Filistin’in iç işlerine karış-mış ve Filistin halkının bölünmesine ve zayıflamasına neden oldu.Bu durumun etkisi bugün de devam etmektedir. Bu rejim ayrıca Saddam Hüseyin’le yaşadı-ğı krizler ve ayrışmalar nedeniyle em-peryalistlerin hem 1990’daki, hem de 2003 senesindeki saldırılarına destek verdi.

Devrimcilerin ve halk kitlelerinin hareketi, geçen seneden beri Afrika’nın kuzeyinde olan Arap ülkeleri (Tunus - Mısır) ve daha sonrasında ise Yemen ve Bahreyn’e ve Fars körfezi etrafına kadar yayıldı. Ve daha sonra da Libya’da orta-ya çıktı. Son olarak Ortadoğu’da ülke-lerinden Suriye’nin halklarının direnişi, dünyanın dikkatini çekmeye başladı.

Suriye’nin de Arap ülkelerinden biri olmasına rağmen adları geçen Tunus, Yemen, Bahreyn ve Mısır gibi diğer ül-kelerden bir farkı var ve bu Suriye’yi diğer ülkelerden ayrıştırıyor. Ülkede yaşanan her türlü siyasi değişiklik tüm bölge için önemli mesajlar taşıyabiliyor. Suriye’deki hareketler tüm bölgenin si-yasetinin ve hatta siyasi gruplarının da değişmesine yol açabilir.

Suriye’deki protestolar da diğer ülkelerde olduğu gibi bir kıvılcımla başladı. Mart ayında polis birkaç genci

duvara slogan yazma “suçundan” yaka-lamıştı. Tutuklanan gençlerin anneleri onların özgür bırakılmaları için polis güçlerine karşı direnişe başladılar. Polis bu annelerden birkaçını tutuklayıp, on-ları aşağılamak için başlarını kazıdı. Bu kıvılcım halkın yıllarca biriktirdiği öfke ve hışmının patlamasına neden oldu. Sadece Deraa ile kalmayıp diğer şehirler de peşpeşe ateşlendiler.

Beşar Esad’ın rejimi bir yandan baskılarla, diğer yandan reform yapma vaatleriyle öfkeli halkın ateşini sön-dürmeye çalışıyor. Bu rejim siyasi bir takım değişilik vaatlerinde bulundu. Diğer siyasi partilerin özgürlüklerine de yasalarda yer vereceğini ve kırk se-nedir süren olağanüstü hal durumunu sonlandıracağını vaat etti.

Beşar Esad 28 Mart’ta, başbakanı olan Muhammed Naci’yi görevden al-dı. Bu durum karşısında ise direnişteki halk daha fazlasını istediğini gösterdi. Esad’ın Baas rejimi yoğun bir polis gü-cü, militan güçlerini ve sivil polislerini kulanarak halka uyguladığı baskıyı art-tırdı ve yaklaşık üç bin kişiyi katletti.

Beşar Esad’ın rejiminin Filistin’in muhalif gruplarını destekleme gibi bir sabıkası da var. İsrail devleti 1967 yılın-da Golan Tepeleri adlı bölgeyi işgal etti

ve bu yüzden halk direnişlerini yabancı güçlere mal etmeye çalışıyor. Esad’ın rejimi diğer dikta rejimleri gibi, ada-letsizliğe ve siyasi baskılara karşı oluşan halk direnişlerinin, yabancı paralı as-kerlerin ve yabancıların kuklalarının işi olduğunu söylüyor. Fakat bu direnişler ve halkın istekleri Esad’ın vaatlerinin saçmalıktan başka bir şey olmadığını gösteriyor.

Suriye’de gerçekleşen ayaklanma halkın, toplumun katılımıyla ve çaba-larıyla oluştu. Belli ki Suriye’de de diğer ülkelerde olduğu gibi, halkın bilincini ve bağımsızlığını koruyamaması duru-munda, emperyalist güçler kolaylıkla işgalci bir müdahalede bulunabilir ve onları hedeflerinden uzaklaştırabilir.

Bugün yıllar sonra halk toplulukları farklı seviyelerde bilinçlerle ve isteklerle, sosyal, siyasal ve ekonomik durumun iyileşmesi talebiyle meydanlara çıkıyor-lar. Bu ülkelerin halkları diktatörlerin devrilmesini istiyor. Onlar iş, ekmek ve özgürlük istiyor. Bu arada kapitalist Avrupa, Amerika ve onların temsilcileri kendilerine farklı maskeler takarak halk mücadelesinin yandaşı süsü veriyor. Ve Suriye halkının tek kurtuluş yolunu Türkiye’deki hükümeti gibi bir hükü-met kurmak olduğunu söylüyorlar.

Her koşulda insanları öldürmek suçtur!

Suriye halkı ne istiyor?6 ARALIK 2011 YARIN

Dünya Turu

33 Latin Amerika ülkesi, Venezuela Devlet Başkanı Chavez’in öncülüğünde ABD’ye karşı bir araya geldi.

Brezilya’dan Jamaika’ya onlarca bölge ülkesinin devlet başkanları ve üst düzey yetkililerinin bir araya geleceği iki gün sürecek zirveye ev sahipliği yapacak. Latin Amerika ve Karayip Ülke-leri Topluluğu (CELAC) ile temel olarak bölgesel sorunların çözümünde rol oynaması ve ülkeler arasındaki ilişkilerin geliş-tirilmesi ve ekonomik kalkınmanın desteklenmesi amaçlanıyor.

Chavez öncülüğündeki girişime en büyük destek, bölge-deki sosyalist hükümetlere sahip Latin Amerika için Bolivarcı İttifak (ALBA) ülkelerinden geliyor. CELAC’ın işleyişiyle ilgili kuralların belirlenmesi, demokratik normlarla ilgili bir anlaşma imzalanması ve örgütün resmi olarak kuruluşu ve ortak prensip-ler konusunda bir deklarasyon zirvenin gündemini oluşturuyor.

Arjantin Dışişleri Bakanı Hector Timerman’ın, “parçalan-mış bir bölgenin yeniden birleşmesi’’ olarak tanımladığı ve 2008 yılında Brezilya’da yapılan bir toplantı ile başlayan giri-şim, bölge ülkelerinin büyük bölümü tarafından destekleniyor. yARIn dünya

Her ne kadar sağ-dan, ve hatta soldan

da yükselen sesler “Arap Baharı”nın bittiğini söyle-yip kalabalıklara evlerine dönmelerini tavsiye etse de, şu yaşadığımız son birkaç gün, Tunus’ta kıvılcımlanan

devrimci sürecin halen canlı olduğunu açıkça gös-terdi. Aslında, hareket kendini yeniden canlandırdı ve yeni bir kabarma yaşıyor, büyük ihtimalle de bu durumu gelecek yıllarda diğer hareketler takip edecek.

Devrim her yerde devam ediyor, ilerici ve öz-gürleştirici amacından döndürmeye çalışanlara meydan okuyarak devam ediyor. Bu amaç, rejim-lerin koruyucusu olan ABD tarafından oluştu-ruluyor, aynı zamanda petrol kralı golf ülkeleri de buna destek veriyor. Onlara ise pastadan pay alma umuduyla Müslüman Kardeşlerin liderleri yardım ediyor.

Yemen’de altında Başkan Salih’in imzasının olduğu uzlaşmayı protesto eden eylemciler geçen Cuma eylemlerine “Devrimimiz Devam Ediyor” adını verdiler. Suudi Arabistan Yemen’e Salih’in rejiminin devam etmesi için baskı yapıyor…

Mısır’da askeri rejime karşı insanlar ayaklandı. Anladılar ki, bir süre halktan yana gibi görünen ordu, aslında yıkmış oldukları rejimin ayrılmaz bir parçasıdır. Böylece Arap devrimlerinden en büyüğü yeniden canlılığını kazandı. 25 Ocak’taki kitlesel enerji azalmış değil ve toplumsal ve de-mokratik direnişleri kamçılamaya devam etmeli.

Tunus’ta kitleler, ki 2008’deki ayaklanmaları Sidi Buzid’de patlak veren devrime taban oluştur-dular, maden bölgesi Gafsa’da ayaklandılar. Tunus devriminin esas talebini yeniden gündeme getir-diler: Çalışma hakkı. Ben Ali’yi kurbanlık koyun olarak kullandıktan sonra “elitler” tarafından ayarlanan düzenli tranzisyona kanmadılar.

Suriye’de rejimin baskılarına rağmen halk dire-nişi yoğunlaşıyor. Sayıları artarak, askerler orduyu terk edip halkın saflarına geçiyor. Yabancı güçlerin dahil olması talebi rejimin tamemen ortadan kalk-ması korkusuyla muhalefetin sağ kanadı tarafından yapılıyor.

Libya’da yabancı boyunduruğa karşı çıkan sesler çoğalıyor. Tiran’dan kurtulup ülkenin öz-gürleşmesinde büyük rol oynamış olan Amazig

devrimcileri yeni devleti tanımadkılarını ilan etti. Çünkü onların haklarını tanımadı. Sosyal hak ta-lepleri artıyor.

Fas’ta monarşinin protestoları susturmak için düzenlediği seçimler halkın büyük çoğunluğu ta-rafından boykot edildi. Ancak protestolar kayna-maya devam ediyor. Ve katlanılmaz hayat koşulları daha büyük bir patlamayı kaçınılmaz kılıyor.

Bahreyn’de ayaklanan kitleler ABD’nin öneri-siyle ortaya atılan “gerçekleri bulma” tiyatrosuna kanmadılar. Protesto eylemlerine devam ediyorlar, gün geçtikçe de zaferin onların olacağına daha da çok inanıyorlar.

Rejimin ölümcül baskısına karşı Kalif haklının bir kaç gün önce ayaklandığı Suudi Arabistan’da buna dahil. House of Saud’un tiranlığının ideolo-jik silahı olan sekter kışkırtmaya rağmen Arap Ya-rımadası’ndaki bütün halklara “virüsleri bulaşana” kadar direnişlerine devam edecekler… House of Saud’un tacı düştüğünde ABD’nin en eski hege-monyası da düşmüş olacak.

Ancak o günler gelene kadar, devrim devam etmek zorunda. Başarısızlıklar, geri çekilmeler, tra-jediler deneyimlenecektir. Ancak Çin Devrimi’nin liderinin dediği gibi : “Devrim bir akşam yemeği kutlaması değildir, bir deneme yazısı değildir, bir tablo da değildir, nakış parçası da değildir; Yu-muşakça ve safha safha ilerletilemez.” Devrim yorulmadan devam etmeli, Fransız Devrimi’nin liderlerinden birinin şu dediklerini hep aklında tutarak: “Devrimleri yarım yapanlar kendi me-zarlarını kazarlar.”

ABD’ye karşı sosyalist ittifak

Hindistan’da ülkenin bir kısmını kontrolü al-

tında tutan Hindistan Komünist Partisi’nin

askeri lideri Kishenji lakaplı Koteswara Rao, Hindis-

tan ordusunun saldırısı sonucu 24 Kasım tarihinde

hayatını kaybetti. Kishenji’nin ölümünün ardından

partinin merkez komitesi tarafından yapılan yazılı

açıklamanın bir bölümü: 24 Kasım 2011, Hindistan devrimci hareketinin

tarihinde kara bir gün olarak kalacak. Batı Bengal

Başbakanı Mamata Banerjee ile danışıklı biçimde,

CPI’nın “en büyük iç güvenlik tehdidi” olduğuna

dair bir patırtı çıkaran faşist Sonia-Manmohan-Pra-

nab-Chidambaram-Jairam Ramesh egemen kliği, iyi

planlanmış bir komplo ile yoldaş Mallojula Koteswara

Rao’yu sağ yakaladıktan sonra öldürdü.

Koteswara Rao, eskiden var olan Hindistan Ko-

münist Partisi’nin (ML) (Halk Savaşı) Tüm Hindistan

Özel Konferansı’ndan merkez komite üyesi olarak

seçildi. 1998’de Halk Savaşı ile Parti Birliği arasında

birlik sağlamak için gayret etti. Kuzey Bölgesel Büro

sekreterliği gibi sorumluluklar aldı ve Bihar, Jhark-

hand, Batı Bengal, Delhi, Haryana ve Pencap’daki

devrimci hareketlere önderlik yaptı. Bununla eşza-

manlı olarak Halk Savaşı (PW) ile Hindistan Ma-

oist Komünist Merkezi (MCCI) arasındaki birlik

görüşmelerinde kilit rol oynadı. İki partinin 2004

yılında birleşmesinin ardından oluşturulan birleşik

merkez komite ve politbüronun üyesi olarak hizmette

bulundu ve Doğu Bölgesel Büro üyesi olarak çalıştı.

Öncelikli olarak Batı Bengal eyalet hareketine yoğun-

laştı ve Doğu Bölgesel Büro sözcülüğünü sürdürdü.

Ocak 2007’de Birlik Kongresi-9. Parti Kongresi’ne

katılarak bir kez daha merkez komite üyeliğine seçildi

ve politik büro ile Doğu Bölgesel Büro üyelikleri gibi

sorumluluklar aldı. Koteswara Rao’nun, Batı Bengal’daki sosyal faşist

CPM hükümetinin halk düşmanı ve şirket destekçisi

politikalarına karşı 2007’den bu yana patlak veren

Sindur ve Nandigram’daki halk hareketlerine ve özel-

likle Lalgarh’daki polis vahşetine karşı görkemli halk

isyanının kabarmasındaki politik rehberliği önemlidir.

Neredeyse 40 yıl süren bu büyük devrimci yolculuk,

24 Kasım 2011’de aniden sona erdi.

KAynAK: http://thenextfront.com

Çeviri: Gerçeğin Günlüğü Kolektifi / ERKAn ÇInAR

CPI lideri Kishenji öldürüldü

Devrim ateşi her yerde

Seçim sonuçlarını beğenmediler

İnsan bir kez dünyaya gelir ve bir kez ölür. Kapitalistler ve onların devletleri, insanları vahşice sömürerek hayat-

larını yok ediyorlar.Kapitalistler insanları, siyasi nedenlerle insanlığa aykırı ka-

nunlarıyla ya da başka yollarla katlediyor. Bu yüzden kapitalist devletler, şiddeti kendi hakimiyetlerini korumak için toplumda yayıyor ve propagandasını yapıyorlar. Örneğin; İran’da 1979 devriminden sonra eğer şah ve devlet başları idam edilmeseydi, bugün binlerin katliamına ve İslami cumhuriyetinin idamlarına şahit olmazdık. Bu nedenle, Libya diktatörü Albay Kaddafi’nin devrilmesi için ayaklanmak Libya halkının doğal hakkı. Bu cinayet uluslararası savaş kanunlarına bile aykırıdır. Bir savaş tutsağını bile öldürmek bir suçtur.

İşte NATO güçlerinin Libya’da yaptıkları ancak ağır cinayet suçu olarak nitelendirilebilir. NATO birlikleri ve onların başın-da olan Amerika’nın Libya’da uyguladıkları siyaset korkunçtur. Amerikanın müdahelesi yalnız kapitalizmin devamını korumak amaçlıdır. NATO birliklerinin cinayetleri, Kadafi’nin cinayetle-rini gölgede bıraktı. Hatta Kadafi hükümetinin yerine geçecek yeni devlet ise görevine cinayetle başlamış oldu.

Aslında burjuvazinin,işlediği bu cinayetle birkez daha insan karşıtlığını ve devrim karşıtlığını tüm dünyaya kanıtladı. Aslında kapitalizmin doğası yıkıcılık, şiddet ve savaş doğuruyor!

Bu koşullarda anti kapitalist hareketlere önem vermek gere-kiyor. Enternasyonalist bir ittifakla bu hareketler desteklenmeli. Mesela, ”Wall Street’i İşgal Et!” hareketini ya da Yunanistandaki gençlerin ve emekçilerin mücadeleleri gibi kapitalist sisteme karşı her mücadeleyi desteklemek gerekiyor. Biz bu mücade-leyi gerektiği kadar desteklersek ancak kapitalist sisteme karşı durabiliriz.

Bugün dünyada Amerika’dan Tunus’a, Suriye’den Yunanistan’a kadar kapitalist sistemin güttüğü siyasete ve cina-yetlerine karşı olan ayaklanmalara destek vermemiz gerekiyor. Tüm insanlar miliyet, renk, cinsiyet, kültür, coğrafya farkı ol-madan bir dünyada eşit olmaları ve hiç kimsenin bir diğeri-ni ezmediği bir dünya yaratmak için çalışmalıyız! Vatan tüm dünya anlamına gelmeli. Yani sınır olmayan bir dünya için... iran Peyman Bashiri

Rusya’da dün yapılan seçim sonuçlarına tepki gösteren ve hile yapıldığını ileri süren binlerce Komünist Partili,

Moskova ve St. Petersburg’da ‘Devrim’ sloganlarıyla gösteri dü-zenledi. Rus haber ajansları, Moskova kent merkezinde binlerce kişinin bir araya gelerek Kremlin’e doğru yürüyüşe geçtiğini belirterek, “Devrim” sloganı atan göstericilerin Rusya’dan Başba-kan Vladimir Putin döneminin sona ermesi çağrısında bulundu-ğunu kaydettiler. Yürüyüş için izin alan göstericiler, dün yapılan seçime hile karıştırıldığı ve utanç verici olduğunu belirterek, “Putin’siz Rusya” sloganı attılar. İzin alınan bölgenin dışındaki Kremlin yakınında bulunan caddeye girmeye çalışan birçok göstericinin polis zinciriyle karşılandığını belirten Rus haber ajansları, polisin kalabalık grubu müdahale sonucunda ikiye böldüğü ve bazı göstericilerin gözaltına alındığını kaydettiler.

Bu arada, polis barikatını aşmayı başaran bir grup gösterici Kremlin’e doğru yürüyüşe geçince polisin müdahalesiyle karşı-laşırken, polis gözaltına aldığı yaklaşık 30 kişiyi otobüslere bin-direrek karakola götürdü. Kremlin Puşkin Meydanı’nda akşam saatinde Komünist Parti’nin çağrısı üzerine 2 bin kişinin bir araya geldiğini, barikatı aşan grupların KGB merkezinin olduğu Lubyanka Meydanı’na doğru yürüdüğünü ve polisin grubu engellemek için yoğun çaba harcadığı belirtiliyor. yARIn dünya

suriyePeyman Bashiri

Gilbert AchcAr

Page 12: Yarın Gazetesi Sayı 9

04 EKiM 2011 YARIN

Hollanda’da bilim insanları, insanlığın sonunu getirebilecek ni-telikte bir virüs geliştirdi. Son derece bulaşıcı ve ölümcül olan

virüs türevi tartışmalara yol açtı.Erasmus Tıp Merkezi’nde kuş gribine yol açan H5N1 genetiği üzerin-den yola çıkarak geliştirilen virüs kuş gribinden çok daha tehlikeli. Ron Fouchier adlı bir bilim insanının liderliğinde geliştirilen virüs çok kısa sürede milyonlarca kişiyi etkileyecek bir güce sahip.

Biyolojik savaş dönemi mi Başlıyor?Ölümcül virüsün geliştirilmesi, bilim dünyasında “Biyolojik savaş döne-mine mi giriliyor?” sorusunu akıllara getiriyor. Dünya basını tarafından “şarbondan daha beter” olarak nitelendirilen virüs, yanlış ellere geçti-ğinde “tüm uygarlığı yok edebilir” olarak anılıyor.

oyundu gerçek olduDaha öncesinde konuyla ilgili çok fazla bilgisayar oyunu yapılmıştı ve konu en fazla Resident Evil (Ölümcül Deney) oyunuyla gündeme gelmişti. Oyunda bir laboratuarda geliştirilen virüsün hızlı bir şekilde yayılması ve bir kasabada yaşayan tüm insanların virüsten etkilenerek birer zombi haline gelmesi konu ediliyordu. Daha öncelerde de aynı tarzda oyunlar geliştirilmiş, biyolojik silahları konu alan film ve oyunlar geniş bir alana hitap etmişti.

Bilim etiğine uygun mu?Hollanda’da bilime harcanan milyonlarca Euro’luk çalışmaların netice-sinde böylesine ölümcül bir virüsün geliştirilmesi bir yandan da bilim etiği konusunu sorgulatıyor. Bilime ayrılan bütçelerin toplum yararına geliştirilmesinden ziyade ölümcül bir hal alması ve bu konunun halka açıklanması bilim etiğine aykırı bir yerde duruyor. Herhalde Einstein atomun parçalarını keşfederken, ileride ülkeleri parçalayacak bir atom bombasını yapmayı hedeflemiyordu. İleriki günlerde Hollanda’da gelişti-rilen bu virüsün ne olarak kullanılacağı ise tartışma konusu. yarın BİLİM

Küresel ısınmayı engellemek amacıyla imzalanan Kyoto

protokolü, sera gazı salınımına kısıt-lamalar getirmesine rağmen protokolü imzalamış ancak şartları yerine getir-meyen ve imzalamayan ülkelerin bu-lunmasından dolayı atmosfere yayılan sera gazı etkileri bir türlü azalmıyor. Önümüzdeki yıl süresi bitecek olan protokolün yerine yeni bir anlaşma sağlanması, dünya liderlerinin önce-likleri arasında. Konferansa katılanlar, emisyon gazlarının azaltılması gerek-tiği görüşünde birleşiyor. Ancak pa-zarlıklarda gerekli adımların atılması için bir türlü anlaşma sağlanamıyor. Zirvedeki görüşmeler sırasında 48 ül-keden oluşan En Az Kalkınmış Ülkeler bloğu (LDC) ve küçük ada devletleri

(Aosis) yeni bir anlaşmaya bir yıl için-de nihai şeklinin verilmesini istiyor. Bu ülkelerin pek çoğu, kuraklık ya da sel baskınları gibi iklim değişiklikle-ri sonucu ortaya çıkan doğal afetlere maruz kalıyor.

asıl sorun anlaşamamaWashington’daki Kaygılı Bilimadamla-rı Birliği İklim Değişikliği Politikaları Bölümü Başkanı Alden Meyer’a göre, anlaşmazlık büyük tehlike yaratıyor:

“Avrupa Birliği, Kyoto protokolü-ne, daha geniş önlemler alan ve Ameri-ka ile birlikte Çin gibi diğer gelişmek-te olan ülkeleri de içeren bir anlaşma sağlanması halinde devam edeceğini açıkladı. Japonya, Kanada ve Rusya ise, gelecek yıl anlaşma süresi olduk-tan sonra Kyoto’dan çıkacaklarını bil-dirdi. Bu, Durban’daki görüşmelerin ana konusu: 2012’de Kyoto’nun süresi dolunca ne olacak?”.

Protokolün görüşmeleri devam ederken asıl sorunun uluslararası bir anlaşmaya varılamaması olduğunun altını çizen Avustralyalı yetkililer, 200 ülkenin anlaşmasının zor olduğunu ama imkansız olmadığını da belirtti. Birçok sanayi ülkesi ise emisyon azalt-mak için yapacağı yatırımların, ürettiği mal ve hizmetlerin fiyatını artıracağı, bunun sonucu olarak pazar kaybı, iş-sizlik, ekonomik ve benzeri kayıplara uğrayacağını iddia ederek protokolü imzalamayı reddediyor. Yapılan he-saplamalara göre, Çin küresel düzey-de atmosfere salınan sera gazlarının % 13.6 dan, Hindistan %4.2 den, ABD % 36.1, Avustralya ise %2.1 den so-rumlu. Bu oranlara göre, ABD birinci,

Çin ikinci, Hindistan ise beşinci sırada yer alıyor.

kÜresel ısınmanın etkileriİklim Zirvesi Değişiklikleri Zirvesi devam ederken, , İklim değişikliğini izleyen Ulusal Okyanus-Atmosfer da-ire uzmanları, küresel ısınmadan do-layı Kuzey Kutbu’ndaki erimenin çok derin ve gizli bir noktaya ulaştığını, 2010-2011 yılları arasında 430 mil-yar metreküp buzun eridiğini ve iklim bozulmasının vahim noktaya ulaştı-ğını bildirdi. Küresel ısınmaya neden olan en önemli etkenlerin başında, kapitalist devletlerin kontrolsüz bir şekilde sanayileşmeye devam etmesi, sanayi tesislerinin kuruluşunda yanlış yer seçimi, çevre korunması açısından gerekli tedbirlerin alınmaması, uygun teknolojilerin kullanılmaması, sera gazı salınımının kontrol edilememesi ve enerji üretimi adı altında bahane edilen Termik Santraller ve santralle-rin atmosfere salınan karbon monok-sit salınımını azaltmayan üniteleri gibi birçok neden geliyor. Nükleer enerji santralleri, HES’ler de cabası.

Kimyasal enerji olarak da adlan-dırılabilen Termik santraller yanan odun, kömür, petrol gibi fosil yakıtlar, kağıt vb. gibi birçok malzemelerdeki molekül ile havadaki oksijen molekü-lünün birleşerek ortaya çıkardığı ısı enerjisidir. Bu yanma esnasında mal-zemesine göre açığa; CO2 (karbon-dioksit), SO2 (kükürt dioksit), Nox (Azot oksitler) gibi gazlar ile birlikte kül, karbon tanecikleri vb. materyaller ortaya çıkarak çevreye ciddi zararlar veriyor. Gaz halindeki SO2 yağmur bulutları ile birleşerek asit yağmurla-rına neden olabiliyor. Asıl sorun ise; ortaya çıkan CO2 gazı neticesi “sera etkisi” olarak adlandırılan iklimsel sı-caklık artışlarına sebep olan olgu ve neden olduğu küresel ısınma.

tÜrkiye’de termik santrallerDünya, enerji talebinin teknik olarak 6 katını karşılayabilecek kadar yenilene-bilir enerji kaynağına sahip olmasına rağmen, hükümetler milyar dolarlar harcanarak yeni termik santraller inşa

edilmesine izin veriyor. Eğer bu sant-raller inşa edilirse, kömür kaynaklı karbondioksit salımlarının 2030 yı-lına kadar %60 artması bekleniyor. Türkiye hızla artan karbondioksit sa-lımlarıyla, tüm OECD ve geçiş eko-nomisi ülkeleri arasında birinci sırada. Enerji politikaları yürütülürken iklim değişikliği göz ardı ediliyor. Ve artık Termik santraller devletin tek elinden ziyade özel şirketler tarafından yürütü-lüyor. Bu yüzden enerji şirketleri yeni kömürlü termik santraller yapmak üzere kolları sıvamaktan çekinmiyor. Bugün Türkiye’de yapım ya da proje aşamasında 50 yeni kömürlü termik santral bulunuyor. Termik santralle-rin bir diğer özelliği de su yataklarının yanına kurulması. Termik santrallerde soğutucu, buhar elde etme ve temiz-leme gibi amaçlarla kullanılan sular sıcaklık dereceleri yükselmiş olarak toprağa, yeraltı sularına, akarsulara ve denizlere boşaltılıyor. Soğutma suyu

olarak kullanılan ve sonra tekrar akar-suya boşaltılan suyun sıcaklığı yüksek olduğu için sularda yaşayan canlıları olumsuz yönde etkiliyor ve akarsular ağır metallerle kirleniyor. Ve bir çok köy ve kasabada tarla ekimlerinde kul-lanılan bu su, birçok ürünün içerisine ağır metallerin yerleşmesini sağlıyor.

İşte bütün bunlar düşünüldüğün-de, Türkiye’de yapılması planlanan bir-çok Nükleer enerji santralleri, HES’ler ve Termik Santraller, hükümetin ener-ji politikası adı altında, rant kaygısı güderek doğayı katletme projelerine karşı, büyük bir toplumsal tepkinin biran önce ortaya çıkması gerekliliğini ortaya koyuyor.

“Katliam” virüsü yayılmaya hazır

Güney Afrika’nın Durban kentinde yapılan İklim Zirvesi Değişiklik Konferansı devam ederken, iklim değişikliğini izle-yen Ulusal Okyanus-Atmosfer daire uzmanları, küresel ısınmadan dolayı Kuzey Kutbu’ndaki erimenin çok derin ve gizli bir noktaya ulaştığını, 2010-2011 yılları arasında 430 milyar metreküp buzun eridiğini kayda geçirdi.

Zirve Durban’da santraller her yerde

DurbAnDENİZ ADIBELLİ

1. En sevdiğiniz erdem? Dürüstlük

2. Başlıca özelliğiniz? İnatçılık

3. Mutluluk nedir? İdeallerimiz gerçekleşmesi

4. Mutsuzluk nedir? Hayatta yalnız kalmak

5. En kolay hoşgördüğünüz kötü huy? Şımarıklık

6. En nefret ettiğiniz kötü huy? Yalancılık

7. En sevmediğiniz şey? Dağınıklık 8. En sevmediğiniz kişiler?

Sorumsuz insanlar 9. En sevdiğiniz iş?

Doktorluk10. En sevdiğiniz şair?

Ahmet Arif11. En sevdiğiniz yazar?

Mehmet Uzun12. Kahramanınız?

Yılmaz Güney13. Kadın kahramanınız?

Annem14. En sevdiğiniz çiçek?

Papatya15. En sevdiğiniz renk?

Mavi 16. En sevdiğiniz yemek?

Zeytinyağlı yaprak sarma17. En sevdiğiniz düstur? Herkesin eşit olabileceği

bir dünya için savaş.18. En sevdiğiniz söz?

Sahip olduğunuz tek şey çekiçse, her şey çivi gibi görünmeye başlar.

18SORU

Bu a

nket

K. M

arks

’ın k

ızla

rı Je

nny

ve L

aura

ile

oyna

dığı

bir

oyu

ndan

alın

mışt

ır.

nAZmİye Altun DOKtOr - gAZİANtEp

Bahçelievler’de, 7 Ekim 2007’de Yürüyüş dergi-sini satarken polisin açtığı ateş sonucunda felç kalan 19 yaşındaki Ferhat Gerçek ve dört arkadaşına, Em-niyet Genel Müdürlüğü tarafından polis araçlarının zarar gördüğü iddiasıyla tazminat davası açıldı. 2008 yılında da Gerçek’e destek amaçlı yapılan gösteri de

gözaltına alınan Engin Çeber önce karakolda, da-ha sonra götürüldüğü Metris Cezaevi’nde gördüğü işkence sonucu hayatını kaybetmişti. Biz de Yarın Gazetesi olarak fikirlerini onurluca savunan Ferhat Gerçek’in yanında olduğumuzu belirtiyor ve selam-larımızı gönderiyoruz. İStAnbul YArIN

Yarın’dan Ferhat

Gerçek’e selam

‘Hangi insan hakları?’

1924 yılında Beyoğlu Yeşilçam Sokak’ta Melek Si-neması adıyla açılan ve ismini o dönemde perdenin

iki yanında yer alan Art Nouveau tarzı melek heykellerden alan Emek sineması, 2 yıldır yıkılma projeleriyle savaşıyor. 2010 yılında iktidarın keyfi hukuksuzluğu ve rant kaygısıyla sermayeye devredilerek yerine bir alışveriş merkezi kurulması planlanan Emek Sineması, halktan gelen tepkiler ve eylem-lerle yine aynı yılın 12 Mayıs’ında mahkeme tarafından keşif ve bilirkişi incelemesi yaptırıldıktan sonra bu konuda yeniden bir karar verilinceye kadar yürütmenin durdurulmasına karar verilmişti. Bu kararın ardından yine aynı mahkeme tarafın-dan 2 Aralık günü dosyanın incelenmesi sonucu, yürütmenin durdurulması isteminin reddine itiraz yolu açık olmak üzere karar verdi.

Mahkemenin kararı karşısında Emek’in yıkılmasına karşı çıkan sinemaseverler gibi Mimarlar Odası da şaşkın. Dava-nın henüz bitmediğini hatırlatan Mimarlar Odası İstanbul Büyükkent Şubesi Basın Sözcüsü Mücella Yapıcı, “Şaşkınız açıkçası. İlginç olan şu: Biz bilirkişi raporunu aylarca bek-ledik. Bu rapor üç uzman hocamız tarafından düzenlendi. İki hocamız dava konusu projenin kültür dokusuna uygun

olmadığını belirtirken, bir hocamız uygun olduğu kararına varmış. Anlaşılır bir şey değil bu. Bizim Mimarlar Odası olarak yedi gün içerisinde itiraz hakkımız var. İtirazımızı da mutlaka yapacağız. Biraz umut kırıcı bir durum ve bu hatadan acilen dönülmesi gerekiyor. Ayrıca kamuoyunun hassasiyetinin sürdürülmesini diliyoruz.” dedi. yarın SANAt

2009’dan beri Belgesel Haftası olarak düzenlenen ve büyük ilgiyle karşılanan ‘Hangi İnsan Hakları?’ etkinliği, üçüncü yılında film

festivali kimliğine kavuşuyor. Bu sene 6-10 Aralık 2011 tarihlerinde gerçekleşecek olan festival, dünyada pek çok ülkede düzenlenen ‘insan hakları film festivalleri’ ağının bir parçası olarak yoluna devam edecek. Festivalin 2011 programında 40’a yakın film gösterilecek ve pek çok yan etkinlik gerçekleştirilecek. ‘Hangi İnsan Hakları?’ Film Festivali 2011; polis kurşunuyla ölen Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol ve Şaban Dayanan’ın anısına adanmıştır.

ana teması ‘çoCuk Hakları’Bu yıl ana teması ‘çocuk hakları’ olarak belirlenen ‘Hangi İnsan Hakla-rı?’ Film Festivali’nin en geniş bölümü çocuklara ayrıldı. “Çocuklar ve Hakları” bölümünde, aralarında animasyon-belgesellerin de yer aldığı 15 film gösterilecek. Seçkide yer alan belgeseller, Uganda’daki çocuk askerlerden Afganistan’da cinsel istismara maruz bırakılan çocukların durumuna, polis ve asker şiddetiyle can veren çocuklardan yoksullukla cebelleşen gençlere kadar dünyamızdan çocukluk/gençlik manzaraları sunuyor. İnsan hakları temalı filmleri desteklemeyi ve yaygınlaştırmayı amaçlayan Movies that Matter’le işbirliğiyle hazırlanan “İnsan Hakların-da Eylemci Portreleri” başlıklı bölümde ise, dünyanın çeşitli ülkelerinde hayatını insan hakları mücadelesine adamış bireylerin konu edildiği 4 film yer alıyor. Bu filmlerin ana karakterlerinin bir kısmı festivalin konuğu olarak İstanbul’a gelerek gösterimlere bizzat katılacak.

sonraki durak vanlı çoCuklarHollanda İstanbul Başkonsolosluğu ve İsveç İstanbul Başkonsolosluğu’nun desteğiyle gerçekleşen festivalin gösterim ve etkinlikleri 6-10 Aralık 2011 tarihleri arasında SALT Beyoğlu, Dutch Chapel ve Tütün Deposu’nda yer alacak. Festivalin İstanbul’dan sonraki durağı ise Van olacak. Festi-valden bir seçkinin götürüleceği Van’da çocuklara yönelik olarak fotoğ-rafçılık, gazetecilik ve video atölyeleri düzenlenecek. Depremde mağdur olan çocuklara yaşadıkları sıkıntıları bu gibi etkinliklerle anlatma fırsatı vermenin amaçlandığı etkinlik 15-19 Aralık tarihleri arasında gerçek-leşecek. yarın SANAt

Emek bizim, sinema bizim