uygulama 4 -...
TRANSCRIPT
www.ltsegitim.com - [email protected]
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs, ETA-B, 5. Kat, Oda: 715, 34342 Bebek / İstanbul
UYGULAMA 4 MİO NAZİK OLMAK İSTİYOR Mio, o sabah uyandığında nazik bir insan olmaya karar verir. Son aylarda, çevresindeki hemen herkesin onun davranışlarından rahatsız olduğunu hissetmektedir. Annesi sessizce onu izlerken, babası çoğu zaman “Bu hiç doğru değil Mio!” diye onu uyarmaktadır. Öğretmeni
“Hayır Mio!” demekten, onu uyarmaktan bıkkındır. Arkadaşları ise çoğu zaman ondan uzak durmaktadır. Çevresindeki hemen herkes Mio‟yu nezaketsiz bulduğunu söylemektedir. “Böyle olması hiç hoşuma gitmiyor. Ama onların nezaket davranışları dedikleri şeyleri de hiç yapasım gelmiyor,” diye söylenir Mio. Ardından “Ama bugün nazik bir çocuk olacağım.
Bugünü nezaket günü ilan ediyorum!” der. İşe nereden başlayacağını düşünürken, köşede duran arkadaşı Kaz Faz‟a bakar. Faz yakın gözlüklerini takmış, elinde not defteriyle güne çoktan hazırdır: “Gün-gün-günaydın,” der. “İç sesini duyabiliyorum. Demeeek nazik bir çocuk olacaksın? Amaa, ne ne
ne yapman gerektiğini bilmiyorsun.” “Evet bilmiyorum, nasıl nazik olacağım ben?” diye sorar Mio. Açık Soru Mio‟nun nazik bir çocuk olması için neler yapması gerekir? Gizli Soru Nezaketli davranışlar nelerdir? Olası Cevaplar Burada felsefi bir soru sorulmamaktadır. Nezaketli davranışların neler olduğuna ilişkin olgusal bir soru vardır. Çocukların nezaketli davranışları sıralamaları beklenir. Bu konuda
neler bildikleri, nelere önem verdikleri açığa çıkarılır. Çocuklar söyledikçe, tahtaya bir liste halinde yazılabilir. Çocuklar şunları söyleyebilirler:
Selamlaşmak: Merhaba, günaydın, hoş çakal demek. Hal-hatır sorularına cevap vermek (nasılsın, iyiyim teşekkürler). Gülümsemek.
Dinlemek: Söz kesmemek. Biri konuşurken esnememek, başka yere bakmamak. Yemek: Yemekhanede sırasını beklemek. Yemek yerken tuhaf sesler çıkarmamak.
Tepinmemek, dans etmemek. Teşekkür etmek Yardım etmek Özür dilemek, pardon demek Lütfen demek
Çocuklardan yeterli dönüş olmazsa, siz de bunları sıralayarak onlara yardımcı olabilirsiniz.
www.ltsegitim.com - [email protected]
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs, ETA-B, 5. Kat, Oda: 715, 34342 Bebek / İstanbul
Faz, Mio‟nun sorununu ve bundan duyduğu üzüntüyü anlar. Ona yardım etmek için hemen
kütüphanesine koşar. Faz‟ın devasa bir kütüphanesi vardır, kafasına bir şey takıldığında hemen oraya gider. İlgili kitapları bulur, okur, düşünür, harekete geçer. O gün kütüphanesinde “Nazik Çocuk Olmanın 49 Kuralı” adlı kitaba bakar, “Kaba Gergedanın Macerası” adlı
hikaye kitabını okur, “Çocuğum Nasıl Nazik Olur?” adlı kitaba göz gezdirir. Düşünür, taşınır. Beyaz tüylü kafasını kaşıyarak odada bir aşağı bir yukarı yürür. Gözlüğünü düzeltirken artık
Mio‟ya söyleyeceklerini kafasında tasarlamıştır. Ertesi sabah Faz en basit şekilde başlamanın doğru olacağını söyler Mio‟ya. “Eeenn basit
şekilde! Yani yani yani nezaket davranışları var, onları yaparak başlayabilirsin. Sonuçlarını bir-bir-birlikte izleyelim,” der. “Nedir onlar?” diye sorar Mio. Faz hızla sıralamaya başlar;
selam vermek, teşekkür etmek, yardım etmek, söz kesmemek, sıranı beklemek, yemek yerken tuhaf sesler çıkarmamak, özür dilemek... Liste uzayıp gitmekte, Mio‟nun kafası şişmektedir. Faz listeyi tamamladığında, Mio “Bunların hepsini aklımda tutabileceğimi mi sanıyorsun?”
diye sorar. “Hadi aklımda tuttum, ama hepsini yapabileceğimi hiç sanmıyorum,” der umutsuzlukla. Faz bir işe başlamak için ayak direyen çocuklara her zaman yaptığı şeyi yapar:
Mio‟yu odasından dışarı iter ve “Başla!” der. Mio aniden kendini mutfakta bulur. Yüzünde kocaman bir gülümsemeyle “Günaydın
babacığım,” der. Kahvaltı hazırlayan babası şaşkın “Günaydın Mio,” diye cevap verir. “Ah sen zahmet etme babacığım, ben hazırlarım kahvaltımı,” diyerek babasının elinden süt şişesini
kapar. Kahvaltısını yapar, dişlerini fırçalar, okul çantası sırtında kapıda hazır bekler. Mio‟yu vaktinden önce hazır gören babası dehşete düşer. “Servis saatim gelmek üzere, geç kalmam ve insanları bekletmem hiç hoş olmaz,” der Mio ve evden 5 dakika erken çıkar. Babası artık
şaşkın değil endişelidir. Servise binince “Günaydın!” der şoför abiye, “Teşekkürler!” der kendisine yardımcı olan hostes ablaya, “Pardon!” der servisten inerken çarpıştığı arkadaşına. Okulda usluca sırasında oturur, söz isterken elini kaldırır, öğretmeni konuşurken sözünü kesmeden dinler onu. Öğlen
yemekhaneye indiklerinde sırasını bekler, hoplamadan zıplamadan, ortalığa saçmadan yemeğini yer. Kısacası Mio, nezaketli davranışları eksiksiz biçimde yapar. İki hafta boyunca neredeyse tüm nezaketli davranışları sergilemesine rağmen, çevresindekilerin hala ondan rahatsız olduğunu hisseder. Bunca çabaya rağmen istediği
sonuca ulaşamayan Mio, yine üzgündür. “İki hafta boyunca nazik bir çocuk oldum, ama insanlar hala benden rahatsız oluyor gibi. Neden Faz, neden?” diye yakınır. Faz düşüncelidir,
bir yerde bir hata olduğunu görmekte ama nasıl açıklayacağını bilememektedir. Tam Faz söze başlayacakken Mio, “Henüz soruma cevap vermedin ama yine de teşekkür ederim Faz. Saygılarımı sunarım Faz,” der. Faz gülümseyerek Mio‟ya yanaşır, gözlüklerinin üzerinden
Mio‟ya bakarak “İki haftadır robot gibi davranıyorsun Mio. Nazik davranışlara programlanmış bir robot gibi, nazik bir ro-ro-robot gibi,” der. Açık Soru Mio‟nun nazik çocuk olma projesinde yanlış giden nedir? Gizli Soru Nezaketin ölçüsü var mıdır? Az olması kadar, çok olması da bir sorun mudur? Eğer varsa, bu
ölçüyü nasıl bilebiliriz?
www.ltsegitim.com - [email protected]
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs, ETA-B, 5. Kat, Oda: 715, 34342 Bebek / İstanbul
Olası Cevaplar Felsefi soru tam buradadır; çocuklar soruşturmaya burada başlarlar. Yine tahtayı kullanarak, bu soruya “evet” ve “hayır” cevabı verenleri iki gruba ayırabilirsiniz. Çocuklar şunları söyleyebilirler: EVET Nezaketin ölçüsü vardır, çünkü az yapınca kaba, çok yapınca yapmacık olabilirsin. (Örnek ve karşı-örnek sorularak genişletilebilir) Nezaketin ölçüsü vardır, çok yapınca
sıkıcı ve renksiz bir insan olabilirsin. (Örnek ve karşı-örnek sorularak genişletilebilir) Nezaketin ölçüsü vardır, ama nasıl
ölçüldüğünü bilmiyorum. Nezaketin ölçüsü vardır, büyüklerimiz
bize doğru ölçüyü söylerler, o yüzden onları dinlememiz gerekir. Her zaman nazik olamayız. Mesela birisi bize çok kötü davrandığında, biz
de ona karşı nazik olamayabiliriz. (Örnek ve karşı-örnek sorularak genişletilebilir) Her zaman nazik olamayız. Çünkü
nezaket bazen çok istediğimiz bir şeyi yapmamızı engelleyebilir. (Örnek ve karşı-örnek sorularak genişletilebilir)
HAYIR Nezaketin ölçüsü yoktur, her durumda nazik olmalıyız. Nezaketin ölçüsü yoktur, istediğim
zaman istediğim gibi davranabilirim. Canım isterse teşekkür ederim,
istemezse etmem. Nezaketin ölçüsü yoktur. Bana bu konuda sürekli karışılmasından hiç hoşlanmıyorum. Nezaketin ölçüsü yoktur, çünkü ölçülemez.
Çocuklardan yeterli dönüş olmazsa, siz bunlardan bazılarını sıralayarak soruşturmayı derinleştirmeye yardımcı olabilirsiniz. Dikkat: Çocuklar sınıfta çok nazik ya da kaba buldukları çocukları itham edebilirler.
Kolaylaştırıcı burada durumun kişiselleştirilmesini engelleme konusunda dikkatli olmalıdır. “Nezaketi çok ciddiye aldın ve sahiciliğini kaybettin Mio,” diye devam eder Faz. “Azdı, şimdi çok çok çok oldu,” der. “Ne yani, bir ölçüsü mü var bunun? Ben nereden bileceğim doğru
ölçüyü?” diye sorar Mio. “Yaşayarak, izleyerek, dinleyerek, deneyerek, yanılarak, esneyerek, değişerek,” der Faz. Mio gülümser, Faz‟ın gizemli kelimelerini tekrar eder içinden. Sanırım
hangi davranışımın nerede nasıl etki yarattığını izlemem ve kendime zaman tanımam gerek diye düşünür.
www.ltsegitim.com - [email protected]
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs, ETA-B, 5. Kat, Oda: 715, 34342 Bebek / İstanbul
Alıştırma Çocuklar 3-4 kişilik gruplara ayrılarak, bir durum üzerine nazik ve nazik olmayan senaryolar yazmaları istenir. Örneğin, “teneffüste oynarken, attığınız top yanlışlıkla arkadaşınızın
kafasına çarptı. Bu durumda ne yapabileceğinize dair, nazik ve nazik olmayan iki ayrı son yazın” denebilir. Okuma-yazma bilmeyen gruplarda aynı örnek üzerinden rol çalışması yaptırılabilir. Öğretmene Not Nezaket davranışlarının çocuklara kazandırılması yetişkinler için zor bir konudur. Bu konuda bir şey öğretmeye çalışırken, çocuğu özgür bırakmak ile çocuğa aşırı baskı yapmak kaygıları
arasında bocalarlar. Andre Comte-Sponville bu konuda şunları söyler: Nezaket bir erdem değildir, erdemi taklit eden, çocuklarda hazırlayan bir değerdir. Erdemlerin kökenidir. Örneğin, teşekkür ederim demek müteşekkirmiş gibi yapmaktır. Yani “minnet” erdemi nezaketle başlar, “mış” gibi
yapmakla başlar. Öz değil, biçimdir. Nezaket ahlaklı davranışın görüntülerini verir, insanın içi nasıl olmalıysa dışını da öyle gösterir. Nezaket ahlaktan öncedir ve ahlakı sağlayan
şeydir. Bu nedenle yaşla birlikte, doğası değilse de en azından kapsamı değişir. Çocuklukta temel
önemdeyken, yetişkinlikte temel değildir. Çünkü yetişkinlikte erdem sahibi olabiliriz; sevmeyi, yargılamayı, istemeyi biliriz. Burada nezaket temel değildir artık. Örneğin, kaba
ama minnet duyan birini, nazik bir hatır bilmeyene tercih ederiz. Ama çocuklukta henüz erdemlere sahip değilizdir, onların kökeni olan nezaketle başlamak, “mış” gibiyle başlamak önemlidir. Çocuklar büyüdükçe, erdem sahibi olmaya doğru ilerledikçe, nezaket davranışları
konusunda değişkenlik gösterebilirler. Mesela ergenlik çağında, gerçekten “minnet” nedir diye sorgularken, bu erdeme sahip olma yolunda ilerlerken, nezaketsiz olabilirler, hoşgörüsüz ve aşırı olabilirler. Burada kendileri olma yoluna girmeleri, nezaketten daha önemlidir. Yetişkinlerin bu konuda toleranslı olmaları gerekir.
www.ltsegitim.com - [email protected]
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs, ETA-B, 5. Kat, Oda: 715, 34342 Bebek / İstanbul
UYGULAMA 5 MAVİ ORMANDAKİ YARASA * Ezop’un “Yarasa, Kuşlar ve Canavarlar” adlı masalından yola çıkarak hazırlanmıştır. Mavi Orman‟da büyük bir gerilim vardır. Son aylarda kuşlar ile karada yaşayan hayvanlar
arasında büyük bir anlaşmazlık hüküm sürmektedir. Kuşlar, arkadaşları leyleğin yuvası tilkiler tarafından harap edildiği için kızgındır. Kara hayvanları ise, arkadaşları tavşan şahinin
saldırısına uğradığı için öfke doludurlar. İki tarafın da anlaşmaya ve barış sağlamaya hiç niyeti yoktur. Mavi Orman‟da savaş çanları çalmaktadır. Ordularını kurma hazırlığında olan kuşlar, yarasanın yanına uğrarlar ve ona “Bize katıl!” derler. Yarasa karşısında duran güçlü ve kararlı kuşlara bakar ve böyle çetin bir savaşta
onların yanında olmaya karar verir. Bir hafta sonra beklenen çatışma patlak verir. Çok sayıda hayvan zarar görür. Ormandan korku dolu dumanlar yükselir. İkinci haftanın sonunda, savaşı kara hayvanlarının kazanacağı yönünde sözler kulaktan kulağa yayılır. Bunun üzerine yarasa, “Nasıl olsa kuşlar yenilecek.
İyisi mi kara hayvanlarının tarafına geçeyim ve hayatımı kurtarayım” diye düşünür. Çatışmada yaralanan arkadaşlarının yerine yeni güçler arayan kara hayvanları, yarasanın
yuvasına uğrarlar ve ona “Bize katıl!” derler. Yarasa tereddüt etmeden onların teklifini kabul eder. Açık Soru Yarasanın davranışı, doğru bir davranış mıdır? Gizli Soru Sadakat nedir? Olası Cevaplar Çocukların çoğu burada “Hayır” deme eğilimi içinde olacaklardır. Kolaylaştırıcı, onların
düşüncelerini genişletme yolunda adımlar atmalıdır. Burada “hayali muhalif” tekniğini kullanabilir. Grubun tek düşüncede hareket etmesini engellemek, düşünceyi genişletmek için muhalif-miş gibi davranabilir. Çocuklar şunları söyleyebilirler: Çocuk (Ç), Kolaylaştırıcı (K) Ç: Yarasa doğru davranmamaktadır, çünkü kendi grubuna ihanet ediyor. K: Ne demek ihanet etmek? Ç: Onları hiç düşünmeden, yalnızca kendi çıkarların için terk etmek demek. K: Mesela ben Fenerbahçeliyim. Ama o sezon Beşiktaş‟ın galip olacağını hissediyorum ve sezon sonuna doğru “Ben Beşiktaşlıyım,” diyorum. Bu da benzer bir davranış mıdır? Ç: Benzer sayılır. Ama takım değiştirmenizin çok büyük sonuçları yoktur.
www.ltsegitim.com - [email protected]
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs, ETA-B, 5. Kat, Oda: 715, 34342 Bebek / İstanbul
K: Yine de bu şekilde takımımı değiştirirsem ne olur? Ç: Hiçbir Fenerbahçeli sevmez sizi. Hiçbir Beşiktaşlı da. K: Neden? Ç: Çünkü davranışınız onlara bağlılığınız olmadığını gösterir. Takım tutmak bağlılık gerektirir. Ve sevgi. Bunlar yoksa, o takımı tutan insanların da size sevgi ve bağlılığı olmaz. Ç: Yarasa doğru davranmamaktadır, çünkü kendi çıkarlarını düşünerek çok çabuk
değişkenlik göstermiştir. K: Böyle olmasının ne sakıncası vardır peki? Ç: Böyle davranırsa, kimse ona güvenmez ve uzun süreli sağlam bir ilişki kuramaz. K: Peki kuşlar tarafında kalarak ölmeyi mi beklemeli? Ç: Belki kuşlar kazanır. Ya da kuşlar barış yapmaya karar verir. K: Ya olmazsa? Ç: O da öyle olması yönünde davransın. Körü körüne savaşmaya devam etmesin. İlla ölecek diye bir şey yok. Ç: Yarasa doğru davranmamaktadır, onca zaman birlikte vakit geçirdiği arkadaşlarını hemen
unutmuştur. K: İnsan arkadaşlarını hiç unutmaz mı? Ç: Unutabilir aslında. Mesela ben 3 yaşındaki arkadaşım Bora‟yla artık hiç görüşmüyorum. K: Arkadaşınla görüşmemek ile onu unutmak aynı şey mi? Ç: Aslında onu unutmadım. Onunla oynadığımız oyunları hala hatırlıyorum. K: O zaman hala Bora‟ya sadıksın diyebilir miyiz? Ç: Bence diyebiliriz. Çocuklardan yeterli dönüş olmazsa, siz bunlardan bazılarını sıralayarak soruşturmayı derinleştirmeye yardımcı olabilirsiniz. Yarasa artık kara hayvanlarının tarafına geçmiştir. Çatışma tüm hızıyla devam ederken, şans kuşlardan yana döner. Şimdi de kuşlar kazanacak gibi gözükmektedir. Yarasa bu kez de kuşların tarafına geçmeye karar verir. Kuşlar onun pişmanlığını kabul eder, yarasayı tekrar yanlarına alırlar. Açık Soru Yarasanın davranışı, doğru bir davranış mıdır? Gizli Soru Sadakat nedir? Ancak çatışmanın sonuna doğru işler yarasanın beklediği gibi gitmez. O kuşların tarafına
geçmiştir, ama yanında yer aldığı kuşlar artık eskisi gibi değildir. Onlar artık öfkeden gözü dönmüş, kazanmak değil, her şeyi yok etmek isteyen kuşlardır. Komutanları Şahin, bir gün
çılgın planını açıklar: Mavi Orman‟ı yakalım! Yarasa, bu planı kesinlikle doğru bulmaz. Çünkü bunun hiçbir amacı ve sonucu olmayan aptal bir plan olduğunu düşünür. Şimdi yarasa ne yapacaktır? Alıştırma
www.ltsegitim.com - [email protected]
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs, ETA-B, 5. Kat, Oda: 715, 34342 Bebek / İstanbul
Çocuklar 3-4 kişilik gruplara ayrılarak, yarasanın kararının ne olabileceği yönünde senaryolar yazmaları istenir. Yarasa, şahini aksi yönde ikna etmeye çalışabilir, kuşlar
grubunu terk edebilir, kara hayvanları grubuna geçerek bu aptal planı onlara anlatabilir, Mavi Orman‟ı tamamen terk edebilir. Bu sonlardan biri seçilerek, bu seçimin getireceği sonuçlar yazdırılabilir. Okuma-yazma bilmeyen gruplarda aynı örnek üzerinden rol çalışması yaptırılabilir. Öğretmene Not Aristoteles, sadakatin iki aşırılığa karşı duran bir altın oran olduğunu söyler: kararsızlık ve
değişkenlik bunlardan biri, dediğim dediklik ve inatçılık da bir diğeri. Özellikle bir söze, fikre, düşünceye, inanca sadakat söz konusuysa, her zaman sağlam ve güçlü nedenlere sahip olmak gerekir. Sadakat duyulan şey açıkça sınanmış olmalıdır; bu sınamadan başarıyla
geçemediği takdirde, o şeye sadakat sona erebilir. Aksi takdirde, atılan her adım kör bir inatçılık ya da çıkarcı bir değişkenlik olacaktır. Sadakatin nesnesi de önemlidir. İyi bir şeye sadakat duymak ile kötü ve aptalca bir şeye sadakat duymak ayrıştırılmalıdır. “Kötü ve aptal bir şeye sadakat duymak, daha büyük bir
kötülük ve aptallıktır” der Jankelevitch. Kinine sadık olmak, kafanda sürekli aynı şekilde döndürdüğün tatsız bir anına sadık olmak, Hitler‟e sadık olmak, vs. Böyle bir sadakate
ihtiyacımız yok. İnsanın başka bir insana sadakati ise daha çok “unutmama” ile ilgilidir diyor Comteville.
Arkadaşınızla, sevgilinizle, bir zamanlar vakit geçirdiğiniz biriyle artık görüşmüyor olabilirsiniz. Ya da o kişi hayatta olmayabilir. Ama zamanında birlikte geçirilen vakte,
karşılıklı olarak alınıp verilen sevgiye, paylaşılan sevgiye, bu birlikteliğin gönüllü ve minnet dolu anısına sadık kalabilirsiniz. İnsanlar arasında gerçek sadakat budur. Bir de insanın kendisine sadık olması gibi bir durumdan bahsedebiliriz. Bedenimiz, duygu ve düşüncelerimiz sürekli değişirken, ben nasıl kendime sadık olabilirim? Montaigne‟e göre,
sadakat, kişisel kimliğin gerçek temelidir. Şöyle der: “Varlığımın ve kimliğimin temeli tamamen ahlakidir: Kendi kendime yemin ettiğim inanca sadakattedir bu temel. Dünkü benle gerçekte aynı değilim; aynı olduğumu „itiraf ettiğim‟ için, belli bir geçmişi „benim‟ diyerek
kendime dahil ettiğim için ve şu anki yükümlülüğümü gelecekte de her zaman „benim‟ diye kabul etmeyi düşündüğüm için aynıyım.” Kendi kendine sadakat olmadan ahlaki özne
olamaz, sadakat gereklidir.
www.ltsegitim.com - [email protected]
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs, ETA-B, 5. Kat, Oda: 715, 34342 Bebek / İstanbul
UYGULAMA 6 TEDDY’NİN ÇİLEKLERİ Küçük ayı Teddy, annesinin ona verdiği çilek sepetiyle yola çıkar. Annesi, yola çıkmadan önce Teddy‟i uyarır: “O sepetteki çilekler, arkadaşın Bobo‟nun doğum günü partisi için.
Ormandaki büyük partide hep birlikte yiyip eğleneceğiz. Sen şimdi bunları partinin olacağı dere kenarına götür, ben birazdan diğer eşyaları alıp geleceğim.” Neşeli Teddy yola çıkar. Yolun yarısına geldiğinde, artık sepetteki çileklerden başka bir şey düşünemez haldedir. “Amaan bir taneden bir şey olmaz!” der ve sepeti açıp içinden aldığı
çileği hoop midesine gönderir. Çilek nefistir! “Bir tane daha yiyebilirim. Hem burada çok var, herkese yeter bence,” der ve bir çilek daha yer. Bir iki derken, Teddy kendini tutamaz ve sepetteki tüm çilekleri yer. Teddy, hem çileklerin hepsini yediği için üzgündür hem de çilekten şişen karnı çok ağrımaktadır. Az önce hissettiği mutluluğun ve hazzın yerini derin bir üzüntü ve acı almıştır. Açık Soru: Sizce Teddy ne yapmalıydı? Gizli Soru: Bize haz veren şeyleri kontrolsüz bir biçimde tüketirsek ne olur? Haz veren şeyler karşısında dengeli, uyum ve barış içerisinde davranabilir miyiz? Nasıl? Olası Cevaplar Çocuklar genellikle 3 farklı görüş bildirmektedirler. Tahtada bu farklı fikirleri onların
sunduğu nedenlerle birlikte açık hale getirebilirsiniz. Teddy çileklerden hiç yememeliydi. Çünkü....
Teddy bir kaç çileğin
tadına baktıktan sonra,
kendini tutmalıydı. Çünkü....
Teddy kendini tutamayıp çilekleri
yiyebilir. Çünkü....
Teddy gözleri yaşlı “Ne yapacağım ben şimdi?” diye düşünür. O sırada oradan geçmekte olan
bilge tırtıl, Teddy‟nin sesini duyar ve yanına gelir. Teddy ona olup biteni anlatır. Bilge tırtıl ona yardımcı olur. Karın ağrısını geçirmesi için ona çimenlerin arasında bulduğu şifalı otu verir. Biten çileklerin yerine ise çalıların arasında duran çilekleri işaret eder ve onları toplayıp
sepete koyabileceğini söyler. Teddy şimdi mutludur. Hem sağlığına kavuşmuş, hem de partiye götüreceği çilekleri yeniden toplayabilmiştir. Alıştırma Çocuklara “bedensel arzularda ölçülü olmak” üzerine bir alıştırma yaptırılabilir. Hazdan tamamen uzak durmanın getireceği üzüntü ve çilecilik ile hazzın esiri olmanın getireceği
bağımlılık ve tatminsizlik arasında nasıl bir denge sağlanacağı üzerine çalışılabilir. “Daha az” ya da “daha çok” haz almak değil, “daha iyi” haz almak üzerine. Çocuklara bir kaç kuru üzüm verilir. Burada “daha iyi” haz almanın, nesnenin çoğalmasıyla
www.ltsegitim.com - [email protected]
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs, ETA-B, 5. Kat, Oda: 715, 34342 Bebek / İstanbul
değil, duyumun yoğunlaşmasıyla mümkün olabileceği fikrinden hareket edilir. Çocuklara ellerindeki üzümü duyumsamaları için dokunmaları, koklamaları, dillerinin üzerine
koymaları, tadını hissetmeleri, yavaşça çiğnemeleri ve yutmaları yönünde yönergeler verilebilir. Zihnin yarattığı paniğe kapılmadan (hepsini yemeliyim, hepsi benim olmalı, aç kalmamalıyım, daha çok yemeliyim, çok zevk almalıyım, vs), sakince ana gelmeleri ve
bedensel duyumu hissetmeleri sağlanabilir. Öğretmene Not Burada “ılımlılık” erdemi, yalnızca “bedensel arzularda ölçülü olmak” fikri ile sınırlı tutulmuştur. Bedensel arzular, bireyin ve türün yaşamına en gerekli ve en güçlü olan, o
nedenle hakim olunması güç arzulardır. Kabaca yemek-içmek ve cinsellik arzuları olarak ortaya koyabiliriz. Çocuklarla çalıştığımız için, burada yemek-içmek arzusu üzerinden hareket ettik. Ilımlılık kavramını bu bağlamda ele aldığımızda, konu “özgürlük” kavramıyla ilişkilendirilir.
Bazıları “arzularını bastırmadan, engellemeden istediğini yapmak özgürlüktür” derken; bazıları, “arzularına ölçüsüzce kapılmak, onların kölesi olmaktır, yani özgür olmamaktır” der. Aristoteles “ılımlılık, ölçüsüzlük ile duyarsızlığın karşıt iki uçurumu arasındaki çizgidir,”
der. “Ne pisboğaz olmak, ne de iştahsız olmak.” Comteville de benzer şekilde, “Ilımlılık, zevklerimizin kölesi olmak yerine, onların efendisi olmamızı sağlayan ölçülülüktür,” der. Bu bakış açısına göre, önemli olan “daha az” ya da “daha çok” zevk almak değil, “daha iyi”
zevk almaktır; zevk veren nesnenin “daha az” ya da “daha çok” olması değil, duyum bilincinin yoğunlaşmasıdır; kendini arzulara kapatma ya da arzulara kaptırma meselesi değil,
tatmin olma / memnuniyet duyma becerisine sahip olabilmektir.
www.ltsegitim.com - [email protected]
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs, ETA-B, 5. Kat, Oda: 715, 34342 Bebek / İstanbul
UYGULAMA 7 ŞAPKAYI SELAMLAMAYAN WILLIAM TELL Bir gün İsviçre‟nin Altdorf kasabasını ziyarete giderseniz, meydanda bir halk kahramanı olan
William Tell‟in heykelini görürsünüz. Sırtında oku ve yayı, yanında çok sevdiği oğluyla birlikte karşınıza dikilir. Sonra dinlenmek için su almaya giderseniz, elinizdeki 5 İsviçre Frank‟ının üzerinde yine onun resmiyle karşılaşırsınız. Neden William Tell bu kadar
önemsenmektedir derseniz, hikayeyi dinlemeniz gerekir. Hikaye şöyle... Bundan yaklaşık 700 yıl önce, İsviçre‟in Altdorf kasabası zalim bir tiranın yönetimi altındadır. Tiran Gessler halkını hiç sevmez. Ortada hiç bir sebep yokken, insanlara cezalar verir, hapishaneye kapatır, meydanda dolaşmaya çıktığında eşyalarını yağmalar, yanındaki
askerlerine onlara zulmetmelerini emreder. Tiran demek, gücü tek başına elinde tutan, keyfi biçimde ve çoğu zaman kötüye kullanan yöneticidir. Gessler de tam böyle bir adamdır. Yine bir gün Gessler‟in aklına bir zorbalık gelir. Kasaba meydanının ortasına bir direk diktirir ve üzerine şapkasını koydurur. Ardından şöyle emreder, “Her kim ki şapkamın asılı olduğu bu
direğin önünden geçecek, mutlaka ona selam vererek geçmelidir. Aksi takdirde onu ölümle cezalandırırım!” İnsanlar korkudan bu emre itaat etmeye başlarlar. Örneğin, günde 20-30 kez meydandan geçmesi gereken bir çiftçi her seferinde, direk önünde diz çöker, şapkasını çıkarır ve bu anlamsız direğe selam verir. Aynı şekilde pazarcılar, alışverişe gelen kadınlar, oyun oynamaya çıkan çocuklar, yani herkes bu anlam veremediği, ama korkudan karşı çıkamadığı
kurala itaat eder. Bir gün, William Tell bir arkadaşıyla beraber kasaba meydanından geçmektedir. Okçuluk sanatındaki hüneriyle tanınan ve yoksul bir çiftçi olan William Tell, Gessler‟in emrine itaat etmez ve selam vermeden direğin önünden geçer. Meydandaki askerler hemen onu yakalar ve
Gessler‟in karşısına çıkarırlar. Gessler “Demek kurallara itaat etmiyorsun. Sen aptal mısın?” diye sorar. William Tell “Bence esas aptallık, bir şapkayı selamlamaktır,” der. Bunun üzerine
Gessler “Sen okçu William Tell değil misin?” diye sorar. “Senin gibi sıradışı bir adama sıradışı bir ceza vermek istiyorum. Arkadaşının* başının üzerine koyacağım bu elmayı okunla vurmanı istiyorum,” der. Açık Soru: William Tell ne yapmalıdır? Aptalca bulduğu “şapkayı selamlama” emrine mi itaat etmeli, yoksa arkadaşının başına konan elmayı vurma riskine mi girmelidir? Gizli Soru: Aptalca bulduğumuz kurallara, yanlış bulduğumuz durumlara boyun eğmek korkaklık mıdır? Karşı gelmek, yiğitlik midir? Olası Cevaplar Çocuklar 2 farklı görüş bildirebilirler. Tahtada bu farklı fikirleri onların sunduğu nedenlerle birlikte açık hale getirebilirsiniz. Şapkayı selamlama emrine itaat
etmeli,
Arkadaşının başına konan elmayı
vurma riskine girmeli,
www.ltsegitim.com - [email protected]
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs, ETA-B, 5. Kat, Oda: 715, 34342 Bebek / İstanbul
Çünkü....
Çünkü....
William Tell, okçuluğuna güvenir ve ne olursa olsun bu aptalca kurala itaat etmemeye karar verir. Arkadaşı da ona güvendiğini ve kararını desteklediğini söyler. Kasaba meydanında
toplanan halk gergin bir şekilde William Tell‟in atışını bekler. William Tell arkadaşının sesine, iç sesine ve okçuluğuna olan güveniyle ve doğru şeyi yapma inancıyla okunu fırlatır. Ok tam olarak elmaya isabet eder ve kimse bu işten zarar görmez. Herkes derin bir nefes
alırken, Gessler‟in öfkesi daha da artar. Askerlerine William Tell‟i tutuklamalarını emreder. Onu kayığa bindirerek Luzern Gölü‟nün ortasındaki zindanlara kapatmak üzere askerleriyle
birlikte yola çıkar. Ancak işler beklediği gibi gitmez. Hava şartları kötüleşir, askerlerin hepsi hastalanır, kayığı kullanamaz hale gelirler. William Tell, “İplerimi çözün, ben yolu biliyorum, size yardım edeceğim,” der. Çaresiz kalan Gessler, William Tell‟i serbest bırakır. William
Tell gölü çok iyi bilmektedir, ancak amacı zindanlara ulaşmak değildir. Amacı, yaşadığı toprakları ve bu topraklarda yaşayan insanları Gessler‟in tiranlığından kurtarmak, özgürlüğe
kavuşturmaktır. Bu amaçla, kayığı kayalıklara doğru sürer, kayık parçalanır, Gessler ve askerileri suda kaybolurlar. William Tell dalgalarla boğuşur ve sonunda kayalıklara ulaşır. Yumruğunu havaya kaldırır ve bir kahraman edasıyla “Topraklarım ve topraklarımda yaşayan
herkes her zaman özgür olsun!” diye haykırır. * Orjinal hikayede, William Tell‟in arkadaşı değil, oğludur söz konusu olan. Ama çocuklarla çalıştığımız için, onlarda tedirginlik yaratmamak adına bu düzenlemeyi uygun gördük. Alıştırma Yiğitlik/cesaret erdemi üzerine, kendi hayatlarıyla ilişkilendirebilecekleri yeni bir hikaye üzerine çalışılabilir. Örneğin şöyle bir hikaye: Okul çıkışında çocuklara zorbalık eden 3-4 kişilik bir öğrenci çetesi vardır. Keyiflerine göre, o gün önlerine çıkan herhangi bir çocuğa vurmakta, hakaret etmekte, parasını almakta, onu tehdit etmekte veya onun eşyalarına zarar vermektedirler. Çocuklar bu durumdan rahatsız olsalar da, her biri başı daha büyük belaya girer korkusuyla harekete geçmemektedir. Tek yaptıkları, “umarım bugün zorbaların kurbanı ben olmam” diye dua etmektir. Burada çocuklar daha farklı ne yapabilirler? Bu düzeni
değiştirebilirler mi? Değiştirmek için nasıl bir yol izlemeliler? Mevcut kötü düzenin değişebileceğine inanmak, hem kendi iyiliği hem de diğerlerinin iyiliği
için harekete geçme cesareti göstermek. Öğretmene Not Cesaret, korku duygusuyla baş edebilmektir. Korku duymamak değil, korkuyu yönetmek
demektir. Korkuya karşı koyabilme, ona hakim olabilme, onu aşabilme kapasitesidir. Bu şekilde okunduğunda, cesaret “erdem”den çok “duygu” alanıyla sınırlı gözükür. Yani daha bireysel ve psikolojik bir alanda sınırlı. Bir erdem olarak cesaret düşünüldüğünde, bu daha geniş bir kavramdır, işe toplumsal ve ahlaki bir boyut da eklenir. Comteville bu ahlaki
boyutu, cesaretin bir erdem olarak karşımıza çıkmasını şu şekilde açıklar: “Yiğitlikte/ cesarette bizim değer verdiğimiz şey, öncelikle bencil motivasyonlar olmadan kabul edilen
ya da koşulan risktir, başka deyişle, her zaman başkalarını düşünür olmasa da, en azından ben‟e ilgisizlik, kopma, mesafe koyma biçimidir. Her koşulda bu, yiğitlikte ahlaki olarak
www.ltsegitim.com - [email protected]
Boğaziçi Üniversitesi Kuzey Kampüs, ETA-B, 5. Kat, Oda: 715, 34342 Bebek / İstanbul
değerli görülen şeydir.... Yiğitlik her zaman için bir çıkarsızlık biçimi, başkalarını düşünme ya da cömertlik biçimi gerektirir... Bu yiğitlik korku yokluğu demek değildir: Korkuyu, var
olduğunda, daha güçlü ve daha cömert bir istençle aşma kapasitesidir... Tehlike karşısındaki ruh gücüdür... Sert adamların değil, yumuşakların ve kahramanların yiğitliğidir.” William Tell hikayesinde, hem William Tell hem arkadaşı yiğitlik erdemine sahip gözükmektedirler. Doğru bulmadıkları bir şeye karşı çıkmakta, doğru olanı yapma yönünde
istenç duymaktadırlar. Kendi bencil çıkarları, kendi canları, kendi ün ve şöhret istekleri değildir onları motive eden. Yaşadıkları toprakların ve bu topraklarda yaşayan insanların özgürlüğüne inanmaktadırlar; kötülüğe karşı koyma isteğiyle hareket etmektedirler. Bu
anlamda yiğitlik/cesaret erdemi ve bir kahramanlık durumu söz konusudur.