usta kalemlerden - yenidoguokullari.com...acaba sabretmek ne demek oluyordu. fatma servisle eve...
TRANSCRIPT
BİR ŞİİRBİR HiKAYE
USTA KALEMLERDEN
BİR ŞİİRBİR HiKAYE
USTA KALEMLERDEN
ÖNER YAVRUNev İlkokul Müdürü
İlk emri “oku” olan bir dinin mensupları olarak; öğrencilerimize kazandırabileceğimiz en güzel haslet; “okumak” ve “yazmak” tır. İyi bir okur olmak; kelime dağarcığının zenginleşmesini, düşünme ve sorgulama yetisi ile muhakeme gücünü geliştirirken sosyal beceriyi güçlendirerek kişiye entelektüel birikim kazandırır.
Öğrenmenin beşikten mezara kadar gerekliliğinin bilinci ile “okumak” hayatımızın merkezinde yer aldığı zaman; nitelikli okurluk “yazma” faaliyeti ile inkişaf bulacaktır.
Yazmak, yazabilmek; beyin hücrelerimizin kıvrımları arasında vücut bulan düşüncelerimizin kalem ucuna, oradan da beyaz sayfalara mısra mısra dökülüşü demektir. Bu dökülüş bazen bir şiir, bazen bir hikaye, bazen bir makale, bazen bir roman, bazen farklı
bir öykü olarak bembeyaz sayfalarda yerini bulur.
Abdülhak Hamit Tarhan; şiiri anlatırken “İnsan bazen aklına gelen bir hayali tanıyamaz, o kadar güzeldir. Zihninde uçan bir fikre yetişemez, o kadar yüksektir. Kalbinde doğan bir hissi bulamaz, o kadar derindir. Bu acz ile feryat koparır…” şeklinde bir niteleme yapmıştır. Kalbimizi, zihnimizi besleyen unsurların temelinde nitelikli bir okuma yer alırsa, ortaya çıkan eser de o kadar güzel olacaktır.
Elinizdeki bu kitap, çocuklarımızın içlerinde var olan sevginin tomurcuklanması, yüreklerinin feryadı, iç dünyalarında var olan güzelliklerin satırlarda yer bulması anlamını taşır. Bu güzel çalışmayı sizlere sunarken emeği geçen tüm öğretmen ve öğrencilerimizi tebrik eder, ömür boyu başarılar dileriz.
Herkese Merhaba,
4-ASınıfı
BİR ŞİİRBİR HiKAYE
USTA KALEMLERDEN
ERGÜN ERMİŞ4-A Sınıf Öğretmeni
Ben öğretmen olmanın ne olduğunu biliyorum… Işığımı saçarken karanlığa Yüreğimi koymuşum ben bu sevdaya Ben en sevgiliden aldım Güllerin kokusunu Peygamber ’den aldım sevgiyi, inancı Kalbim umut yorgunu… Elimde kalem Cehalete beyaz çizgiler çiziyorum Ve asla mağlup olmuyorum Ben öğretmenim… Gün olur yağmur işler bedenime Bende yetişir el değmemiş fidanlar Hiçbir rüzgâr eğemez başımı öne Ve yıkamaz beni hiçbir rüzgar… Gün olur bir dağ köyünde rastlarsınız bana Katarım sevdamı yalın ayaklı çocuklara İlmek ilmek işlerim bilgiyi Çocuklarımın yüreğine sevgiyi…Cahillere dur diyen benBenim içimde ülkemin ışığı yanıyor…Korkmadım hiçbir şeydenKorkmadım kurşundan, ateşten, ölümdenBenim yüreğim yanıyorYüreğimde bir sevda daima kanıyor…Ben öğretmen olmak ne demek, çok iyi biliyorum…Asla tükenmek değil…Ben tükenirken,Kara gözlü çocuklarımın bakışlarındaYeniden diriliyorum…Ben tükenirkenAslında… Hep var oluyorumBen öğretmenim…Ben hiç ölmüyorum…
ÖĞRETMENİM
Adı Ahmet olan bir çocuk vardı. Ahmet’in küçük yaşlardan itibaren
bacağı ile ilgili sorunları vardı. 2 buçuk, 6 ve 9 yaşlarında ameliyat oldu
ancak bu ameliyatlar onu hiç yıldırmadı. Koşamasa da, yürüyemese
de, pes etmedi, isyan etmedi. Çünkü sabrederse ALLAH ona cenneti
müjdelerdi. O da hiç isyan etmedi, hatta başkaları onunla dalga geçse
bile o hep ALLAH’a şükür ederdi. Doktora gittiklerinde hep benzer
konuşmalar yaşanır ancak o hep soğukkanlılıkla hareket ederdi.
Ahmet : Anne doktor ne der sence?
Anne : İnşallah bir şey demez oğlum merak etme.
Doktor : Ahmet Emin gelsin.
Ahmet : Anne beni çağırdılar!
Anne : Gel oğlum o zaman doktordan röntgen filmi isteyelim.
Doktor : Ahmet Emin bacağın iyi mi?
Ahmet : Evet iyi ancak biraz ağrıyor.
Doktor : Tamam şimdi röntgen çektirin sonra iyi mi kötü mü bakarız
Röntgenci : Ahmet Emin gelsin.
Anne : Ahmet gel hadi çağırdılar
Ahmet : Geliyorum.
Ahmet büyük bir hızla annesinin yanına gitti. Röntgen çekilen oda çok
soğuktu. Ahmet çok üşümüştü. Mikrop olmaması için odanın soğuk
olduğunu düşündü.
Röntgenci: Kıpırdama çekiyorum.
Ahmet : Tamam Röntgenci: Tamam işimiz bitti, 5-6 dakikaya veririz doktorlara.
Ahmet ve annesi hastanenin yanındaki bir kantine gittiler
Ahmet : Anne ne zaman eve gideriz
Anne : 4 de gideriz uzun kalmayız
Ahmet : Peki saat kaç anne?
Anne : 3 buçuk oğlum. Tam konuşurken doktor onları çağırmıştır.
Ahmet : Anne çabuk gidelim
Anne : Tamam oğlum hadi hadi!
Doktor : İyi haber var Ahmet , filmini inceledim. Bacağının ağrıma
sebebi uzadığı için. İlerde tam düzelecek inşallah
Ahmet : İnşaallah. Bunu bana ALLAH verdi. Şifasını da verir.
ALLAH’ım sana bin şükürler ederim.
Anne : Hadi oğlum eve gidelim, doktor bey daha iş var mı burada?
Doktor : Daha işiniz yok eve gidebilirsiniz. Allah yolunuzu açık etsin.
Ahmet : Amin
Bir varmış bir yokmuş. Bir gün Arda diye bir erkek varmış. O
erkek çok kötü hasta olmuş, hastaneye gitmiş 10 tane iğne
vurmuşlar. İğneyi vururken çok ama çok acımış. Ağlamış sonra
iğneleri vurmaları bitmiş eve gitmişler.
Annesi ona nane limon kaynatmış. Babası ‘da meyve soymuş
Arda hepsini içmiş yemiş ama hiç bi işe yaramamış duş almış
ateşi gitmiş.
Akşam olmuş o gecede rahat uyumuştu. Sabah olunca hastalığı
bitmişti, sabah okula gitmişti. Öğlen gene ateşlenmişti hemen
annesini ve babasını aramışlardı. Annesi ve babası hemen
okula gelip almışlar hastaneye gidip serum takmışlar.Akşama
kadar durmuşlar. Hastaneden çıkana kadar hep uyumuş eve
gelince hemen buz gibi duş almış yne uyumuş. Sabah olmuş
evde dinleniyormuş. Eve doktor gelmiş iğne yapmış doktor
iğneyi yapınca ilaç vermiş sonra yine uyumuş.
2 saat sonra uyanmış gene ateşi çıkmış. Bu sefer buz gibi suyla
duş almış ateşi geçmiş ve akşam olmuş babası işten gelmiş ve
sormuş ateşi var mı diye. Yok demiş annesi ve yemeklerini yiyip
yatmışlar
Sabah olmuş okula gitmiş ve ilacını almaya umutmuş. Annesini
arayıp ilacını istemiş, annesi de gelip vermiş. Yemekten sonra
içmiş ve eve gelmiş artık hastalığı bitmiş ve sonun da akşamları
çok iyi bir şekilde uyumuş
Kâinatın efendisi
Güle benzerdi kendisi
Ademin Nuh’un müjdesi
Gül yüzlü gül efendim
Rahmet oldu yağdı çöle
Dağlar taşlar geldi dile
Yüzü benzer beyaz güle
Gül yüzlü gül efendim
Dünyada çekti zahmeti
Susuz çöllerin rahmeti
Hicazın nurlu Ahmet’i
Gül yüzlü gül.Gül efendim
Peygamber efendimiz
En son peygambersin
Yaratan Allah’a teşekkür ederim
Gül kokulu peygamberim
Aşktır seni sevmek
Merhametli peygamberim
Bebekken yetim kaldın
Ey rabbimizRahman ve rahim olan adıyla
İman dolu peygamberim
Merhametli peygamberim
AHMET EMİN GÖR ARDA VATANSEVER
Hasta ArdaHastalık
GÜL EFENDİM CANIM PEYGAMBERİM
Bir mahallede çok iyi üç arkadaş varmış. Üçünün yaşı da
aynıymış. Birisinin adı Sude, diğerinin adı Rabia Betül, diğerinin
adı ise Ayşenur’muş. Bir gün üç arkadaş ve aileleri cumartesi
günü pikniğe gitmişler.
Üç arkadaş orda hoplamışlar, zıplamışlar ve çok eğlenmişler.
Anneleri Sude’yi Ayşenur’u ve Rabia Betül’ü çağırmışlar. Onlar
gelmişler ve demişler ki
- Ama anne biraz daha dursak olmaz mı?
Diye sormuşlar.Anneleri demiş ki;
Eğer sabrederseniz, iki hafta sonra bir daha geliriz.
O üç arkadaş tamam demişler ve evlerine varmışlar.
Evde üç kızda annelerine diyorlarmış ki
- Eeee anne ne zaman gideceğiz pikniğe?
Anneleri:Gideceğiz kuzum sabret. Hem peygamber efendimiz (s.a.v)
buyurmuş ki ‘ Allah sabredeni sever.’ (Hadis)
Diye söylüyormuş anneleri.
Akşam olmuş herkes uyumuş fakat üç kişi uyumamış. Onlar
Ayşenur, Sude, Rabia Betül’dü. Evlerinde tıkırtı sesleri duydular,
hemen ellerine bir sopa alıp salona doğru ilerlediler. Bir de ne
görsünler, tıkırtıyı yapan babalarıymış.
Babaları içleri rahatlamış ve şöyle demişler, ohhhh be
babammış..
Şehrin merkezinde annesi, babası ve küçük kardeşi ile yaşayan
bir çocuk varmış. Bu çocuğun ismi Osman’mış. Ailesi Osman’a
istediği her şeyi alırmış. Ancak Osman ailesi ne alırsa alsın
beğenmiyormuş ve bir türlü mutlu olmuyormuş. Kardeşi de onu
böyle gördükçe çok üzülüyormuş. Ayrıca Osman kardeşine de
çok kötü davranırmış. Kardeşi onun yalnız olduğunu düşünüyor
ve onun için çok üzülüyormuş. Bu nedenle Osman’a arkadaş
aramak için dışarıya çıkmış. O sırada köyden gelen Ahmet
adında bir çocukla tanışmış. Bu çocuk önceden köyde yaşarmış.
Babası hastalanıp ölmüş. Bu yüzden annesine çok yardım
edermiş. Ayrıca da kardeşlerine o bakarmış. Annesi köydeyken
iş bulamamış ve ihtiyaçlarını bu nedenle karşılayamamış. Şehre
gelmek zorunda kalmışlar.
Evleri Osmanların karşısındaki binaymış. Ahmetler binaya
taşındıktan sonra ihtiyaçlarını almak için markete gitmişler.
Osman’ın küçük kardeşi Ahmet’i görünce yanına gidip abisinin
arkadaşı olup, olamayacağını sormuş. Ahmet’te seve seve
arkadaş olurum demiş.
Bir hafta sonra Osman ile Ahmet buluşmuş. Çok iyi arkadaş
olmuşlar. Günlerden bir gün Ahmet, Osman’ın evine gitmiş.
Osman’ın oyuncaklarını görünce çok üzülmüş. Çünkü onun bir
iki tane oyuncağı varmış. Zaten onlarda hep kırıkmış. Osman,
Ahmet’in neden üzüldüğünü sormuş. Ahmet’te her şeyi anlatış ve
Osman’a:
- Oyuncaklarından alabilir miyim? Diye sormuş.
Osman ise Ahmet’e hayır cevabını vermiş. Ahmet üzülerek
kendi evine gitmiş. Osman annesiyle konuşup yaptığının yanlış
olduğunu anlamış. Ahmet’in evine gidip ondan özür dilemiş.
Hatta oyuncaklarından birkaç tanesini hediye etmiş. Artık ikiside
paylaşmanın ne kadar değerli olduğunu anlamışlar. Osman
herkesle eşyalarını paylaşmaya devam etmiş.
Sen Allah’ın kulusun ya Muhammed,
Bize yol gösteren sensin,
Bize sabırlı olmayı sen öğrettin,
Seni çok seviyoruz...
Biz senin sayende paylaşımcı olduk,
Biz senin sayende İslam’ı öğrendik,
Biz senin sayende cömert olmayı
öğrendik,Seni çok seviyoruz...
Sen çok parlaksın ya Muhammed,
Bize edebi sen öğrettin,
Bize ahlakı sen öğrettin,
Seni çok seviyoruz...
Bize yol gösterenSorularımıza cevap veren
Bizi hep sevenCanım peygamberim
Bize dini öğretenÖğretmen gibi davranan
Kalbimizi fetheden
Canım peygamberim
Tüm dünyaya yaydın dini
Kurtardın dünyayı
Çok sevdik seniCanım peygamberim
Direndin onca şeye
Sırf İslamı yaymak için
Başardın sonunda
Canım peygamberim
BEHZAT BERKAY ŞEKER
PEYGAMBER SEVGİSİ CANIM PEYGAMBERİM
AYŞENUR REİSOĞLU
Sabır EdenÜç Arkadaş Paylaşmak Hikayesi
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman
içinde bir çocuk varmış. Bu çocuğun adı burak imiş. Burak bir
gün okula gittiğinde bütün sınıfın Arda’nın yanında olduğunu
görmüş. Burak ne olduğunu anlamamış ve Kaan’a sormuş.
Kaan heyecanla: “Arda bu gün okula telefonunu getirdi ve
sırayla oynatıyor. Şimdi beni lafa tutma sırada bekliyorum”.
Demiş. Burak bu işe çok kızmış Arda’nın telefonunu paylaşması
iyiymiş ama okula telefon getirmek yasakmış.
Burak hemen öğretmenin yanına gitmiş ve olup biteni
öğretmenine anlatmış. Öğretmeni Arda’yı önce uyarıp sonra
ne dediğini bildirmesini söylemiş. Burak hızla sınıfa dönmüş
ve Arda’ya okula telefon getirmenin yasak
olduğunu söylemiş. Arda: “Sana ne istediğim
gün okula telefon getiririm sana mı soracağım”.
Burak öğretmene Arda’nın söylediklerini anlatmış.
Öğretmen Arda’ya bir ders verilmesi gerektiğini
düşünmüş planını Burak’a anlatmış Burak hemen
rehberlik öğretmeninin yanına gitmiş ve her şeyi
anlatmış.
Rehberlik öğretmenine görevini söylemiş dersleri
Türkçe imiş. Rehberlik öğretmeni ders başladıktan
2 dakika sonra Arda’yı almış rehberliğe.
Hoca derse başlamadan önce bir konuşma
yapmış ve kimsenin Arda ile konuşmamasını
oynamamasını istemiş. Burak, Fatih ve İrem’i de
Arda’yı gözetlemesi için görevli yapmış. O gün
Arda ile konuşanlar olmuş bu kişiler Hasan, Kaan
ve Berkay’mış. Bu kişiler ceza almışlar. Bu ceza
bir saat boyunca güneşin altında durmakmış.
Ama onlar cezalarını çekecek vakit bulamamışlar
çünkü akşam oluyormuş. Ama onlara yarın saat
öğle güneşinde durma yetmiş de artmış. Bir daha
yapmamaya yemin etmişler. Arda bu yaptığının
yanlış bir şey olduğunu anlamış ve okula büyük
bir pasta getirmiş üstünde de: “ben hata yaptım
hakkınızı helal edin” yazıyormuş.
O gün günlerden cuma imiş ve Arda en hayırlı
günde o pastayı bütün okulla paylaşmış. Ama bir
gün arda taşınmış ve iyiki Arda o pastayı yaptırmış
ve üstüne hakkınızı helal edin yazdırmış yoksa
helallik isteyemeden okuldan ayrılacakmış. Ve
herkesin hakkı üzerinde kalacakmış. Cehenneme
gidebilirmiş ama helallik istemiş.
Burak hep paylaşmanın önemini düşünüp
dururmuş iyi rüyalar görürmüş. Bir gün okulda
okul başkanlığı seçimi olmuş ve Burak kazanmış.
Verdiği sözü tutmuş ve Arda’yı aramış Arda’yı
okula davet etmiş ve insanların güvenini kazanmış.
Burak bursluk sınavına katılmış ve tam burs
almış. Büyümüş astronot olmuş Nasa ile uzaya
gitmiş. Herkes yiyeceğini bitirmiş burak sadece
%25 oranını yemiş. Onlar aç kalmış Burak vermiş
onlar acıkmış, Burak vermiş. Ama hiç onlardan
istememiş. Arda’nın hatası Burak’ın hayatını
değiştirmiş.
Burak artık uzaydan sıkılmış ve o parayla bir
yetimhane açmış. Evsizler yetimler bu eve
toplanmış. Evi olanın evi uzaksa ya orada
konaklamış yada bir sıcak çorba içip yoluna
devam etmiş. Burak’ın en büyük hayali en çok
sevdiği arkadaşı Fatih ile aynı evde kalmakmış.
Bir gün eski defterlerine bakarken Fatih’in telefon
numarasını bulmuş. Hemen onu aramış ve nerede
olduğunu sormuş Fatih işten kovulduğunu ve onun
yetimhanesine yakın olduğunu söylemiş.
Burak: *Fatih eğer yakınsan gel bu gece burada
kal yarın seni evine bırakırım” demiş. Fatih kabul
etmiş ve 5-10 dakika sonra kapı çalmış. Fatih
gelmiş ama çok üzgünmüş çünkü bir evi bile
yokmuş. İş ona evini vermiş ama kovulduğu için
evini iki gün içinde terk etmesi gerekiyormuş.
Burak: “Sen dert etme biz evini bir günde toplarız
sen de burada yaşarsın” demiş. Ve mutlu mutlu
yaşamılşlar.
PeygamberEy Allah’ın elçisiYa MuhammedGece gündüz uğraştın
Allah için çalıştınMüslümanlık için çabaladın
Belalardan korkmadın
Ebrehe geldi sen doğmadan
Rabbimiz korudu Kabe’yi yıkılmaktan.
Bizim Rabbimiz Allah
İslam dinimiz Elhamdülillah
Zengin fakir eşittir
İslam en iyi dindir
Muhammed peygamberimizdir.
Rahman ve Rahim olan Allah
En iyi din olan İslam
Hamza’nın cesareti
Binlerce zalimi ezdi
Ebubekir malınıRabbi için dağıtıverdi
İslam istiyor kiMüslümanlar çoğalsın
İslam dini yayılsınZalimlik azalsın.
PEYGAMBERİ SEV
BURAK TALHA ŞAHİN
Paylaşmak
Bir küçük kız dünyaya gelmiş. Baba ve annesi çok heyecanlıydı.
Çocuğun ismini ne koyalım diye babası peygamber efendimiz
(sav) kitabını okumaya başlamış. Birden peygamber efendimizin
kızı Fatma diye bir isim geçmiş kitabında sonra karısına gidip:
“Karıcığım buldum kızımızın ismini gel sana söyleyeyim”.
Karısına şöyle demiş: “Bence Fatma olsun çünkü o peygamberin
kızının adı”. Karısı: “Tamam” dedi.
Beş yıl sonra Fatma artık anaokuluna gitmeye başladı. İlk
anaokuluna gittiği gün ağlamıştı. Ama sonra alıştı. İlk geldiğinde
çok arkadaşları vardı. Ama sonra arkadaşları daha çok olmaya
başladı. Bir gün kantine indi. Orda ortaokulda öğrenciler vardı.
Birkaç ortaokulluların şöyle konuştuklarını duydu. Bugün
ödevimiz sabretmek ne demek onu yazıcağız. Fatma şaşırmıştı
acaba sabretmek ne demek oluyordu. Fatma servisle eve geldi.
Elbiselerini değiştirdi ve annesinin yanına gitti. Annesine sordu.
Komşuları eve geldiği için annesi Fatma’yı duyamamıştı. Fatma
çok defa annesine sormuş. En sonunda Annesi Fatma’ya: “Git
odanda beş dakika kal” dedi. Fatma annesinin dediğini yaptı.
Fatma biraz üzülmüştü. Annesinin komşusu evden gittikten
sonra annesi Fatma’ya: “Artık çıkabilirsin” dedi. Fatma odadan
çıktı. Annesi Fatma’yı yanına çağırdı ve dedi ki:
- Kızım sen çok sabırlı birisin çünkü odanda beni beklediğin için
Fatma şimdi anlamıştı. Sabretmek ne demek olduğunu, kağıda
yazdı öğretmenine verdi. O gün karne günüydü karnesini aldı.
Karnesindeki notları çok iyi olduğundan babası ona tablet
hediye aldı. Bu olayı hayatında hiç unutmamıştı. Artık Fatma
büyümüştü. Fatma büyüyünce çok büyük firma patronu oldu.
Fatma yaşlı olan öğretmenini çok sık ziyaret edip duasını aldı.
Fatma bu başarısını sabırlı çalışmaktan dolayı kazanmıştı.
“Sabır imanın yarısıdır”
Günlerden bir gün bir kız dünyaya gelmiş. Annesinin adı
Hatice’ymiş, babasının adı da Ahmet’miş. Kızın adını Esma
koymuşlar. Babası hemen sağ kulağına ezan sol kulağına
da adını okumuş. Günler böyle geçmiş. Hatice hanımın üçüz
çocukları olmuş.
İkisi erkek biri kızmış. Erkeklerden birinin adı Osman birisinin adı
Ömer Faruk ve kızın adını da Fatma Sena koymuşlardı. Bunun
Allah’ın bir hikmeti olduğunu anlamışlardı. Esma’nın artık üçüncü
sınıfa gitme vakti gelmişti. Esma çok heyecanlıydı. Acaba yeni
arkadaşları olacak mıydı diye düşünüyordu. Ve o gün gelmişti.
Esma çantasını hazırlamıştı. Koşa koşa arabaya gitti ve okula
gittiler. Okulu Ensar kolejiydi. Esma 3/A’ ya girdiğinde selam
vererek öğretmenin gösterdiği yere oturdu. Teneffüste Aylin diye
bir kızla tanıştı. Aylin iyi birisiydi. Esma Aylin’e yarın piknik yapalım
mı der. Aylin kabul eder ve eve giderler. Esma evde pasta, börek,
çörek, kurabiye yapar. Hatta Aylin’le araları daha iyi olsun diye
ona bir defter hediye etmeye karar vermişti.
Ve yarın olmuş Esma heyecanla okula gitmiş. Dersten sonra
Esma ile Aylin okul bahçesinde yiyecekleri yemişler. Esma Aylin’e
defterini vermiş ve ikisi de mutlu mutlu güle güle birbirlerine
sarılmışlar. Günler böyle geçmiş okulun bitmesine 3 gün kalmış.
Esma bu günler içerisinde Aylin’e hep hadis söylemiş. Her şeyini
onunla paylaşmış ve son gün Esma ile Aylin ağlaya ağlaya
ayrılmışlar. Ve bir daha görüşememişler.
Esma Ankara’ya gitmiş. Aylin dördüncü sınıfa başladığında hep
Esma’ya paylaşan Esma diye hitap ediyormuş. Aylin ile Esma
ayrılmış olabilirler ama Esma’nın Aylin’e hediye ettiği o deftere
Aylin Esma’nın söylediği hadisleri yazmış. Ve onları okuyunca hep
aklına paylaşan Esma geliyordu. Bu arada defterin ilk sayfasında
Allah paylaşanı sever yazıyordu.
Canım Peygamberim
Sen bizim canımızsın
Keşke sen hala yaşasan
Senin gül yüzünü görelim
Sen birini üzdüğünde
Helelik istersinSen çok merhametlisin
Benim canım Peygamberim
Ama şimdi unutulan sünnetler var
Bunların yerine getirelim
Allah’ın sevgisinşi kazanalım
Böylece cennete girelim
Peygamber bir gün şöyle demiştir;
Ben hala yaşadığımda beni görenler
beni seviyorsa ben vefat edinde beni
göremeyenleri daha çok sevicem,
diyor.
Allah’ın Nebisi’sin
Kalbimizin sevgilisisin
Bizi biz yapan sensin
Benim Canım Peygamberim.
Şu zaman da Düştük senin ardına
Bize gösterdin doğru yolu
Benim Canım Peygamberim.
Kıyamette secde eder ağlarsın
(Ah Ümmetim, vah Ümmetim) dersin.
Bizler ise düşünemiyoruz bu dünyada
bu dehşetli anı Benim Canım Peygamberim.
FATİH EMRE YALMAN
PEYGAMBER SEVGİSİ CANIM PEYGAMBERİM
ENES KÜÇÜKGERGER
Paylaşmayı SevenEsmaSabır
Bir grup aralarında konuşurken içlerinden biri sabır ne demek
bilmezmiş. O çocuğun adı Eren’miş. O grubun her üyesi aynı
sınıfta okuyorlarmış. Öğretmenleri Elif hanım sınıfa şöyle bir ödev
vermiş;
- Bugün ödevinizde beyaz A4 kâğıda sabır ile ilgi kompozisyon
yazacaksınız, dedi. Ve ekledi, ama tam bir sayfanın dolmasını
istiyorum!
Okul çıkışından yarım saat sonra aynı grup gene toplanmıştı.
Eren dışında bütün grup kompozisyonun yarısını yazmıştı lakin
Eren kompozisyona nasıl başlayacağını bilmiyordu. Bu daha bir
şey değil Eren sabrın ne demek olduğunu bile bilmiyordu. Grup
başkanı Yiğit herkese sordu;
- Ödevini yapamayan var mı?
- Ben, dedi sesiz bir ses tonuyla Eren.
- Neden?- Şey ben sabrın anlamını bilmiyorum.
- Ne!!! E o zaman sözlükten baksaydın.
- Ama ben kompozisyon nasıl yazılır bilmiyorum.
Yiğit anlattı. Sonra Eren ödevini yazdı. 100 puan aldı. Bundan
sonra sabrın ne demek olduğunu ve kompozisyonun nasıl
yazıldığını öğrendi ve bir daha hiç unutmadı.
Bir gün Burak Yaşar’dı, Burak paylaşmayı sevmezdi, çünkü
arkadaşı yoktu o yüzden paylaşmıyordu.
Bir gün Muaz’la karşılaştı. Oyuncakları paylaşmadı, sonra
Arda’yla oyuncakları paylaşmadı. 1 saat sonra Enesle karşılaştı
yine oyuncakları paylaşmadı. Sonra Serkan, yine paylaşmadı
yarın oldu Hamza’yla karşılaştı yine oyuncakları paylaşmadı.
Hamza: “Neden paylaşmıyorsun Burak” dedi. Burak hiç bir şey
söylemedi. Hamza giti, 4 saat sonra Burak üzüldü. Bi daha
arkadaşlarına paylaşacaktı Muaz gitti, özür diledi ve oyuncakları
paylaştı. Sonra Enes gitti özür diledi ve oyuncakları paylaştı. Bir
saat sonra Arda’ya giti, ondan özür diledi oyuncakları paylaştı.
Ertesi gün Hamza’nın evine gitti özür diledi ve oyuncakları
paylaştı. Hamza tekrar Burak’a soru sordu neden şimdi paylaşma
karar verdin. Burak: “Çünkü arkadaşım yoktu, çok sıkıldım eski
arkadaşım vardı oyuncaklarım bozdu o yüzden paylaşmadım”.
Hamza bir hadis söyledi: “Allah paylaşını sever”. Burak onu
öğrenince artık paylaşmak çok güzel bişey olduğunu ve çok
önemli olduğunu fark etti.
Allah’ın kulu, elçisisin.
Öğretmensin,İslam öğretmeni,Yol gösterensin.
Ey sevgili,En sevgili,En çok sevilensin,
Bizim peygamberimizsin.
Gül kokulu güzel peygamberimiz.
Doğru yolu sen bize gösterdin.
Allahümme Sali Ala Muhammedim
ve ala ali seyyidina muhammed
Peygamberim bizi severdin,
Bizimle oynardın, bizi severdin,
Bize doğru yola götürdün,
Canım Peygamberim.
Bize İslam’ı anlatırdın,
Bize dua ederdin, bizi severdin,
Allah’a hep dua ederdin,
Canım Peygamberim.
Yetimleri, öksüzleri çok severdin,
Onlarla oynardın,Le İlahe İllallah diyerek başlardın,
Canım, canım ya Peygamberim…
HAMZA SMEİK
PEYGAMBER SEVGİSİ PEYGAMBERİM
GÜLSER İREM AÇIKGÖZ
PaylaştıkçaGüzellikler ÇoğalırSabır
Bu sefer sınıfta kavga başlamıştı. Herkes bağırıyor, çağırıyor,
ellerine geçirdiklerini birbirlerine fırlatıyordu. Sınıfta bir tufan
kopmuştu sanki. Bu kavga nereden çıktı size anlatayım. Ahmet,
bir kaç arkadaşıyla dışarıda gizli bir yerde telefonla rastgele
numaralar çeviriyordu, telefona cevap verenleri işletiyordu.
Okula telefon getirmek yasaktı. Oradan geçen sınıf arkadaşım
Burak onu gördü ve yaptığının yanlış olduğunu söyledi. Ahmet;
- Azıcık eğleniyoruz, dedi.
- Böyle eğlence olmaz, başkalarını rahatsız ederek eğlenilmez,
dedi Burak.- Üstelik okula telefon getirmek te yasak, diye atıldı Arda.
Arkasından Kaan bağırdı,
- Seni öğretmene şikayet edeceğim, diye koşarak uzaklaştı.
Tenefüsteki bu tartışma sınıfa girince de devam etti. Ahmet
sinirini tutamayıp Kaan’a vurdu. Kaan yere düştü. Bunun
üzerine sınıfta herkes birbirine girdi. Ahmet’in tarafını tutanlar ve
Kaan’ı destekleyenler.
Zil çalar çalmaz öğretmenimiz sınıfa girdi, karşılaştığı duruma
şaşırdı.
Hasan olanları öğretmenine anlattı. Öğretmenleri Ahmet’in ve
Kaan’ın yanlış davranışlarını açıkladı. Bütün sınıf olanlardan çok
pişman olmuştu. Herkes öğretmenlerinden ve birbirinden özür
diledi.
Ertesi gün Ahmet’in telefonla işlettiği kişilerden birinin yaşlı bir
teyze olduğu ve çok korktuğunu öğrendik. Teyze Ahmet’in
telefonunu aramış ve annesiyle görüşmüş. Bunun üstüne
annesi 15 yaşına gelene kadar Ahmet’e telefonu yasaklamış.
Hüseyin beşinci sınıfa giden iyi bir çocuktu. Hüseyin’in en büyük
özeliği her zaman beslenmesini arkadaşlarıyla paylaşmasıydı.
Bir gün Hüseyin tenefüse çıktığında birisi Hüseyin’in beslenmesini
alıp götürmüştü. O beslenmenin içinde Hüseyin’in annesinin
yaptığı kurabiyeler vardı. O beslenmeyi alan kişinin adı
Hamza’ydı. Hamza o gün beslenmesini evde unutmuştu o
yüzden Hüseyin’inkini çalmıştı.
Hüseyin tenefüsten geldiğinde beslenmesinin boş olduğunu
gördü. Öğretmennine söyledi, biri benim kurabiyelerimi çalmış
dedi. öğretmen sınıfa şöyle dedi kim Hüsyin’in kurabiyelerini
aldı, kimse cevap vermedi öğretmen herkese ceza verdi. Ertesi
gün Hamza öğretmenine şöyle dedi öğretmenim Hüseyin’in
kurabiyelerini ben aldım dedi. Öğretmen Hüseyin’i yanına
çağırdı ve şöyle dedi: “Hüseyin senin kurabiyelerini Hamza
almış”. Hüseyin Hamza’ya şöyle demiş: “Arkadaşım sen benden
isteseydin ben sana verirdim”.
Hamza kendisinden çok utanmış. Hamza tamam demiş bir daha
herkesden eşyalarını, beslenmelerini izin alarak kullanacağım
dedi. Hüseyin buna çok sevindi aradan yıllar geçti Hamza ve
Hüseyin artık dokuzuncu sınıfa gidiyorlardı. Hüseyin yine her
zaman olduğu gibi arkadaşlarıyla yemeğini paylaşıyordu Hamza
da o günden itibaren yemeklerini arkadaşlarıyla paylaşıyordu.
Dokuzuncu sınıfın konuları çok zor olduğu için çok ders çalışmaları
gerekiyordu. Anne, babalarıyla çok az zaman geçirebiliyolardı.
Diğer arkadaşlarıyla da oyun oynıyamıyolardı. Günde en az
üç saat ders çalışıyor ve tekrar yapıyorlardı. Okulda tenefüslre
çıkmayıp ders çalışıyorlardı. Aradan yıllar geçmiş artık Hüseyin’de
Hamza’da lise son sınıftaydılar. Lisenin konuları onlara kolay
geliyordu. Çünkü onlar düzenli tertipli ders çalışmışlardı. O yüzden
dersler onlara kolay geliyordu. Allah çalışanı ve paylaşanı sever.
Sen benim Peygamberimsin,
Işığım ve güneşimsin,
Özün güzel, sözün güzel,
Allah’ın elçisisin…
Bize yön verensin,
Çocukları severdin,
Görmeden sevdik seni,
Allah’ın elçisisin…
Allah için sevmeyi,
Birliği beraberliği,
Dinimiz İslamiyet,
Öğreten sensin bizlere,
Allah’ın elçisisin…
Canım peygamberim
Yaratılanların en hayırlısı
En güzeli en nurlusu
Benim canım peygamberim
Dünyaya ışık gibi doğdun
Alemlere rahmet diye geldin
İnsanlara örnek oldun
Benim canım peygamberim
Biz islamı takip ederiz
Senin izinde gideriz
Şefatini bizden esirgeme
Benim canım peygamberim
KAAN TAZEGÜN
ALLAH’IN ELÇİSİ CANIM PEYGAMBERİM
HASAN BERA AKSU
İyilik ve Yardım Paylaşmak
Soğuk bir Cuma günüydü, Ece Pazartesi gününe yetiştirmesi
gereken ödevini yapıyordu. Ama çok öksüyordu annesi bunu
farketti ve Ece’nin odasına girip kendi elini Ece’nin alnına koydu
ve Ece’nin ateşi olduğunu farketti “Eyvah! ateşin çıkmış“ dedi ve
Ece’yi aceleyle hastaneye götürdü.
Aslında Ece annesinin bu olayı bu kadar abartacağını
düşünmemişti. Çünkü daha öncede böyle bir olayla
karşılaşmıştı yinede annesini kırmayıp hastaneye gitti.
Hastanede eceye bir şurup verip evde dinlenmesini söylediler.
Ece’de söylediklerini aynen yaptı ve iyileşmeyi bekledi ama
annesi hâla çok tedirgindi. Ece bunun sebebini çok merak
ediyordu, annesine sordu ve annesi şu cevabı verdi “Ececiğim
iki hafta sonra yazılıların başlıyor o yüzden bu hafta okula
gitmelisin”. Ece annesinin niye bu kadar abarttığını anladı ama
elinden yapabileceği bir şey gelmiyordu o yüzden Ece sadece
iyileşmeye çalışıyordu. Ve elinden geldiği kadar yazılılarınına
hazırlanıyordu sonunda haftasonu bitti ve Ece hâla kendini iyi
hissetmiyordu o yüzden okula gidemedi hem de iki gün.
Yine de elinden geldiğince yazılılarına çalıştı ama Çarşamba,
Perşembe ve Cuma günü okula gidebildi ve yazılıya iyice
hazırlandı ve sonunda yazılı haftası gelmişti. Ece iyileşmişti
ama yazılıalara çokta hazır değildi yine de iyi notlar aldı. Fen
dersi hariç onda da çok kötü not almamıştı. Annesine notları
açıkladığında annesi tebbesüm ederek “Canın sağolsun” dedi.
Bir varmiş bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur zaman içinde bir
çocuk varmış çocuğun adı Mete’ymiş.
Mete çok yaramazmış, mahelledeki herkesin evinin camlarını
kırarmış. başkaların arabasına zarar verirmiş. Bir gün Mete
hastalanmış, annesi ve babası bu durumua çok üzülmüş lakin
babası pek te üzgün değilmiş. Oğlu Mete’nin yanına gitmiş ve
oğluna bu durumuna pek üzülmediğini söylemiş, çünkü babası
ulu dinimiz islamda hasta olan kişinin her saniyesi için sevap
yazılacağını biliyor ve oğluna bunları anlatmaya başlamış.
Oğlu bunları duyunca Mete çok mutlu olduğunu babasına
söylemiş. Babasını ona başkaların arabalarına zarar verme
camlarını kırma oğlum demiş ve Mete’nın yanında bir saat Kur’an
okumuş. Sonra Mete’de babasından Kur’anı öğrenmek istemiş ve
Kur’an okudukça namaz kıldıkça allah çok şifa vermiş hasta Mete
kendini iyi hissetmiş.
Mete artık üniversiteye gidiyormuş namaz kıldıkça ve Kur’an’nın
anlamını anlayarak okudukça Allah Mete’nin zihnini daha da
açmış. Ve Mete böyle devam ede ede üniversite birincisi olarak
mezun olmuş. Mete iyi bir iş bulmuş evlenmiş yuvasını kurmuş
hayatını güzel geçindirmiş.
Günler geçtikçe annesi babası yaşlanmış ve Allah’ın rahmetine
kavuşmuş. Mete bu duruma çok üzülmüş. Babası ve annesinin
ölüm sebebini araştırmaya niyetlenmiş ve anne babasının kendi
eceli ile öldüğünü kanaat getirmiş ve annesi babası için sürekli
hayr ihsan yapmış ve bol bol dua etmeye başlamış.
Sonra Mete baba olmuş: “Keşke anne babam torununu görebilse
idi çok mutlu olurdu” demiş. Ve çocuk 12-13 yaşlarını girmiş
babasını örnek alarak iyi bir müslüman çocuk olmuş.
Sevgin ile seni andım,
Sevdim seni Peygamberim.
Seni andım, aydınlandım,
Sevdim seni Peygamberim.
Çağırarak kutlu ize,
Önder örnek oldun bize,
Sevgileri dize dize,
Sevdim seni Peygamberim.
O anlattı İslâm nedir,
İlim, ahlâk, insan nedir,
Adın her an dilimdedir,
Sevdim seni Peygamberim
Sen çok sabrederdin
Sahabeler örnek alırdı seni
Sen hiç yalan söylemezdin
Sahabeler örnek alırdı seni
Ebubekir Ömer Osman Ali
Senin için kalkan olurlardı
Sen de onlar için ilahı hançerdin
Ne yaptıysan davranışınla
Sahabeler örnek alırdı seni
MUSA HAŞİMOĞLU
CANIM PEYGAMBERİM PEYGAMBER VESAHABELER
MEDİNE CANLİ
Ece’nin Hastalığı Hasta Olmak
Bir varmış iki yokmuş, üç varmış dört yokmuş. Bundan yıllar
önce bir ülke varmış. Bu ülkenin de bir kraliçesi varmış. Kral
bir yıl önce vefat etmiş ve kraliçe yalnız kalmış. Artık hiç bir şey
yapmak istemiyormuş.
Bir sabah uyandığında öksürdüğünü fark etmiş. Sarayına
hemen bir doktor çağırmış. Doktorun verdiği ilaçları hemen
içmiş kraliçe ve beklemeye başlamış. Ama ilaçlar hiç bir işe
yaramamış. Bunun üzerine kraliçe farklı bir doktor daha
çağırmış. O doktorun da verdiği ilaçlar işe yaramamış. Kraliçe
çok sinirlenmiş ancak sinirlendikçe öksürüğü daha da artmış.
Bu sefer bir bilge çağırmış kraliçe. Bilge ona bir tavsiyede
bulunmuş ve çok sevdiği eşi öldükten sonra hayata küstüğünü
ancak küsmemesi gerektiğini ayrıca herkese güzel davranması
gerektiğini söylemiş ve gitmiş bilge.
Kraliçe sarayının balkonuna çıkmış. Halkına seslenmiş:
- Halkım! Yarın sarayda bir akşam yemeği düzenleyeceğim.
Herkesi bu akşam yemeğine bekliyorum! Demiş.
Kraliçe o akşam bir yemek düzenlemiş. Halkına sorunlarının
olup olmadığını sormuş. Sorunları olanların sorunlarını not alıp
onlarla tek tek ilgilenmiş. Sorunlarını tek tek çözmüş. Görmüş ki
halkının sorunlarını çözdükçe mutlu oluyormuş. Mutlu bir şekilde
yaşamaya başlamış. Ayrıca kraliçe fark etmiş ki öksürüğü de
her geçen gün azalıyormuş.
Artık kraliçe bir karar almış. Ömrünün sonuna kadar halkının
sorunlarıyla uğraşıp mutlu bir şekilde yaşayacakmış. Gerçekten
de öyle yapmış kraliçe. Ömrünün sonuna kadar mutlu bir
şekilde yaşamışlar…
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur zaman içinde iki
kuş yaşarmış, birinin adı Pembiş diğerin adı da Maviş’miş. Bir de
iki çocuk varmış birisi iyi birisi de kötüymüş iyi olanın adı Kemal
kötü olanın adı da Ali Kerem’miş.
Bir gün Ali Kerem annesinden izin alıp dışarı çıkmış, e tabi iyi
çocuk kötü çocuğun çıktığını görmez mi? hemen Kemal’de
annesinden izin alıp O da dışarıya çıkmış. Ve bu kuşlarda Ali
Kerem’i görmesinler mi? hemen yuvalarına uçacaklarmış ki
Pembiş tam daldan kalkarken Ali Kerem onu tutmuş. Ve Maviş
hemen yardım çağırmak için ötmüş. İyi çocuk Kemal Maviş’in
ötmesini duymuş ve hemen yanlarına gelmiş ve Maviş’le beraber
Pembişi kurtarmışlar. Hep bu olaylar tekrarlandığı için bıkmışlar.
Bir gün tuzak kurmaya karar vermişler. Ve tuzakları şöyle olmuş.
Kemal iki tane kuş çizmiş ve Ali Kerem bu kuşları görünce
annesinden izin alıp gene dışarı çıkmış ve kuşları yakalayıp kafese
koymak için ağaca çıkmış. Kuşların resim olduğunu görünce çok
şaşırmış. Ağaçtan inmeye çalışmış bir türlü inememiş. Ağaçtan
inmek için Kemal’den yardım istemiş.
Kemal’de yardım etmiş ve Ali Kerem ağaçtan inmiş. Ali Kerem
yaptıklarından çok utanmış özür dilemiş. Bu olaydan sonra bir
hadis öğrenmişler bu hadisin adı da “MÜSLÜMAN MÜSLÜMANIN
KARDEŞİDİR”.
Dinimiz İslam,Peygamberimiz Muhammed,
Ahlakına uyarız,Başarılı oluruz.
Seni görürsem,Bir daha unutmam,
Aklımda kalır her şeyin,
Sakalların, gözlerin…
Keşke yanımda olsan,
Yanından ayrılmam,
Nereye gitsen seninle gelirim,
Efendiler efendisi…
Sen bize Allah’ı öğrettin
Sen bize İslam’ı öğrettin
Sen bize her şeyi öğrettin
Canım peygamberim
Sen bize doğru yolu gösterdin
Sen bize hep değer verdin
Sen bizi sahabelerden daha çok sevdin
Canım peygamberim
Allaha uydum İslama uydum Ne mutlu oldum Senin sayende Canım peygamberim
SUDE SOYDEMİR
PEYGAMBER SEVGİSİ SEN BİZE HER ŞEYİ ÖĞRETTİN CANIM PEYGAMBERİM
RABİA BETÜL AKTI
Kraliçenin HastasıMüslüman Müslümanın Kardeşidir
Bir gün bir çiftçinin eşeği kuyuya düşer. Adam ne yapacağını
düşünürken, hayvancağız saatlerce anırır.
En sonunda çiftçi hayvanın zaten yaşlı olduğunu ve kuyununda
çoktandır kapanması gerektiğini düşünür. Çiftçi, eşeği kuyudan
çıkarmaya değmeyeceğine karar verir. Bütün komşularını
yardıma çağırır. Her biri birer kürek alarak kuyuya toprak
atmaya başlar. Eşek, başına gelenin ne olduğunu fark edince
önce avazı çıktığı kadar anırmaya başlar. Sonra herkesin
şaşkınlığı altında birden bire anırmayı keser. Birkaç kürek
toprak daha atıldıktan sonra çiftçi kuyuya bakar ve gözlerine
inanamaz. Eşek, sırtına düşen her kürek toprakla müthiş bir şey
yapmakta ve silkinerek toprağı sırtından aşağıya atmaktadır.
Bu şekilde de yükselen toprak onun yukarı çıkmasına basamak
hazırlamaktadır. Bir süre sonra komşular toprak atmaya devam
edince herkesin şaşkınlığı altında eşek kuyunun kenarından
dışarı atlayıp koşarak uzaklaşır.
Eee tabi bu hikayenin bir kıssadan hissesi vardır. Hayat her
zaman üzerimize toprak atacaktır; her türlü kötülükle… İşte bu
kuyudan çıkmanın sırrı budur. Kötülükleri silkeleyip atmak ve
bir adım yükselebilmektedir. Sıkıntılarımızın her biri bir kürek
topraktır. Onlardan kurtulmanın yolu da bir adım atmaktır.
En derin kuyulardan bile yılmayarak usanmayarak çıkabiliriz.
Silkelenin atın sırtınızdakileri bir adım daha yukarı çıkın.
Esra 4-A’ya gidiyormuş. Sınıfa yeni gelen kişi Deniz’miş.
Deniz ciddi bir hastalık geçirmiş. Bu hastalığın adı bademcik
ameliyatıymış. Bu yüzden kimse onunla oynamazmış ama
Esra onunla oynarmış bunlar çok iyi dost olmuşlar hocası Ergün
Hoca bunu görünce çok duygulanır ve onları yanına çağırıp bu
yaptıklarının iyi bir şey olduğunu söylemiş ve teneffüse çıkmışlar.
Arkadaşları Esra’yı böyle görünce çok kıskanmışlar ve Esra’yı
Deniz’den uzaklaştırmaya çalışmışlar ama başaramamışlar.
Daha sonra derse girmişler. Ve derste başkanlık seçimi yapılmış.
Esra ve Deniz başkan adayı olmuş. Ancak herkes Esra’ya oy
vermiş. Daha sonra oylar açıklanmış. Esra 16 oy Deniz ise 2 oy
almış. Bu sonuçla Esra başkan Deniz ise yardımcı olmuş.
Ancak Deniz bu duruma çok üzülmüş. Bunun üzerine Esra
Deniz’in bu durumuna çok üzülüp başkanlığını ona vermiş. Ve
Esra başkan yardımcısı olmuş. Bunu gören Ergun Hoca Esra’yı
yanına çağırıp neden böyle bir şey yaptığını sormuş?
Esra:- Arkadaşımın üzülmesini istemem zaten onunla sınıfta bir tek
ben konuşuyorum, oynuyorum O üzülmesin diye öyle bir şey
yaptım öğretmenim. Demiş
Ergun Hoca Esra’nın bu hareketini takdir edip Esra’yı tebrik etmiş.
Deniz Esra’nın yaptığı bu harekete çok sevinmiş ve ona çok
teşekkür etmiş. İkisinin arasındaki arkadaşlık bağı iyice güçlenmiş
ve dostlukları iyice ilerlemiş. Bunu gören diğerleri artık Deniz’i
dışlamaktan vazgeçmişler. Yaptıklarından dolayı özür dileyip
onunla oynamaya ve konuşmaya başlamışlar. Artık tüm sınıf birlik
ve beraberlik içinde mutlu ve huzurlu bir şekilde derse devam
etmişler. Ergun Hoca bu duruma çok mutlu olmuş. Ve sınıfına
bu güzel davranışdan dolayı dersin son dakikalarında oyun
oynatmış. Deniz artık yeni sınıfına alışmış kafasındaki kötü hisleri
ve düşünceleri çıkarmış artık çok mutluymuş böyle devam etmiş
ve masalda burada bitmiş
Bu dünyada göremedim ben seni
Sünnetinle yaşıyorum Efendim
Şaşırıpta kaybedince ben beni
Nurun ile aşıyorum Efendim
Rehber olan kitabı da getirdin
Bizim için namazı da bildirdin
Sen gelince insanlığı güldürdün
Tanıdıkça coşuyorum Efendim.
Bize bizim için İslam’ı vermiş
Hepimizi kendisine kul etmiş
Seni bize rehber etmiş
Bilincini taşıyorum Efendim.
Canım Peygamberim,
Seni çok seviyorum,
Ne yerdesin, ne göktesin,
Sen benim kalbimdesin,
Şimdi sen Cennet’tesin,
Cennet’tesin ve seni çok özlüyorum.
Canım Peygamberim,
Canımsın sen benim,
Gül kokulu Peygamberim…
ZEYNEP KILIÇ
PEYGEMBERİM EFENDİM CANIM PEYGAMBERİM
SUDENAZ ACAR
PaylaşmakEsra’nın Okuldaki Günü
Sena 8 yaşında ikinci sınıf öğrencisidir. Çok arkadaş canlısı ve
sevecen bir çocuktu. Her yaz tatilinde yazlıklarına giderlerdi. Bu
yaz teyzesi de onlara gelecekti. Sena teyzesini çok seviyordu.
Teyzesiyle çeşitli oyunlar oynarlardı. Onunla vakit geçirmek
çok keyifliydi. Teyzesi çok lezzetli poğaçalar börekler kekler
yapıyordu.
Sena’nın yazlıkları İzmir’deydi. Hafta sonu yolculuk için
hazırlıklarını tamamladılar. Sabah erkenden yola çıkacaklardı.
Sena çok heyecanlıydı. Teyzesi yolculuk için nefis yiyecekler
hazırlamıştı. Sena hepsinden yemek için sabırsızlanıyordu. İlk
molayı nerede vereceklerini biliyordu. Hem benzin alacakları
O dur gaye insan ufuk peygamber.
O ki; ne hayal ne rüya nede zan.
Ondan bize en kutsi haber;
Kuran,sünnet,ölüm,mahşer ve mizah…
O ki tüm çileye, derde hekimdir.
O ki içimdeki aşka hakimdir.
Ve yüreyime o sevgiyi yazan.
Onsuz boyun büktü baharda güller.
Ötmüyor bahçede artık bülbüller.
Hep göz yaşlarıyla soldu sümbüller.
Hasret çiçeğime vurdu bir hazan…..
PEYGAMBER SEVGİSİ
ZEHRA ORTAKAYA
Yeni Arkadaşımhem de dinlenebilecekleri bir tesisti. Sena’nın
babası bismillah dedi ve yolculukları başladı. Sena
biraz uyudu. Uyandığına mola vermişlerdi. Sena
elini yüzünü yıkamaya gitti. Ailece bir masaya
oturmuşlardı. Çok acıkmıştı. Yemeğe başlamadan
yan masada birini gördü. Sena ile aynı yaşta
bir kızdı. Sena tanışmak için yanına gitti. Onlara
teyzesinin yaptığı poğaçalardan verdi. Kızın adı
Selma idi. Onlarda İzmir’e gidiyorlardı. Yazlık bir ev
almışlardı. Sena evin nerede olduğunu sordu. Evler
birbirine yakınd . Selma biraz çekingendi.
Yeni ev yeni arkadaşlar nasıl olacaktı. Biraz
korkuyordu. Ama Sena’yla tanışınca biraz
rahatlamıştı. Sena’nın bir arkadaşı daha olmuştu.
Hem teyzesi hem Selma bu yaz tatili çok güzel
geçecekti. Sena ve Selma annelerinden izin alıp
parka inmişlerdi. Selma’nın senaya bir sürprizi
vardı bu sürpriz ikisini de çok sevindirecekti. Selma
arkadaşına ve kendisine paten almıştı. Selma
senayı bir banka oturttu. Selma hemen elindeki
hediyeyi vermişti. Sena şaşkın şaşkın baka kalmıştı
ve hemen Selma ya sarılıp teşekkür etmişti.
İkisi de patenlerini giyip sürmeye başlamışlardı.
Sena paten sürmekte zorlanıyordu. Selma
Sena’nın zorlandığını anlayıp ona yardım etmeye
başlamıştı. 2 hafta sonra ikiside çok iyi sürmeye
başlamışlardı. Hatta patenle şekil yapmaya
başlamışlardı.
Yaz tatili bitmek üzereydi sena ve Selma okula
gitmek için sabırsızlanıyorlardı. Ama birbirlerinden
ayrılacakları için üzülüyorlardı. İyi arkadaş olmuşlar
ve çok şeyi paylaşmışlardı. Sena’nın teyzesi çok
iyi yüzme biliyordu sena ve Selma ondan yüzmeyi
öğrenmişlerdi. Her gün üçü sahile gidiyordu. Hem
yüzme öğreniyorlardı hem de çok eğleniyorlardı.
Artık birbirleriyle yarış bile yapıyorlardı. Sahildeyken
kumlarla oynamayı çok seviyorlardı. kumdan
kaleler yapıyorlardı.
Sahilde deniz kabuğu topluyorlardı. Birlikte yeni
yerler keşfetmişlerdi. Yaz tatili bitmişti sena hem
çok heyecanlı hem de üzülüyordu çünkü yeni
arkadaşı Selma’dan ayrılacaktı onun için çok
üzücü bir şeydi. Yola koyulmuşlardı eve doğru
ilerliyorlardı. Artık tatil bitmiş eve dönmüşlerdi. Bir
sonraki yaz için kafasında büyük hayalleri vardı.
Bu hayallerini yeni arkadaşıyla paylaşmak için yaz
tatilini bekleyecekti.
Bir varmış bir yokmuş. Bir zamanlar tatlı mı tatlı küçük bir kız
varmış. Bu kız büyümüş ve okula başlamış. Günler, aylar,
derken 3. sınıfa başlamış. Daha sonra hastalanmış. Okula
giderken çok yoruluyor, oturacak yer arıyormuş.
Bir gün annesi ve babası doktora götürmüşler. Hastaneye
gittiklerinde, hastaneden ve iğne olmaktan çok korkan kız
iğne olmak istemiyormuş. Fakat iyileşmesi için tedavi olması
gerekiyormuş. Doktor hastanede bir süre kalması gerektiğini
söylemiş. Hastanede zorlu bir tedavi geçirmiş, zamanla
hastaneye, doktorlara ve iğnelere alışmış. İğneler bu kız için
olağan hale gelmiş artık.
Aradan bir yıl geçmiş melek kız artık okuluna tekrar gitmeye
başlamış. Hastalığı iyileşmeye başlamış. Ve yeni okul hayatında;
okulunu, öğretmenini ve arkadaşlarını çok seviyormuş.
Arkadaşları ve öğretmenleri de O’nu. Her zaman bütün
hastalara dua ediyormuş, herkes okuluna kavuşsun diye.Canım Peygamberim,
Seni çok seviyorum,
Ne yerdesin, ne göktesin,
Sen benim kalbimdesin,
Şimdi sen Cennet’tesin,
Cennet’tesin ve seni çok özlüyorum.
Canım Peygamberim,
Canımsın sen benim,
Gül kokulu Peygamberim…
CANIM PEYGAMBERİM
ZEYNEP RANA ÇİFTÇİ
Melek Çocuk
BİR ŞİİRBİR HiKAYE
USTA KALEMLERDEN
4-BSınıfı
BİR ŞİİRBİR HiKAYE
USTA KALEMLERDEN
MEHMET ASAN4-B Sınıf Öğretmeni
Sevgili öğrencilerim,
2015 yılının haziran ayında Özel Nev İlkokulu’nda göreve başladım. Kampüsün sorumlu müdürü Bahaddin Bey dışında kimseyi tanımıyordum. Önce okul müdürümüz Öner Bey ile tanıştım. 4-B sınıfını okutacağımı söylediler. Elime verilen listenin başında Ahmet Selim vardı. Sonra Erenleri, Asım’ı, Vahtettin’i, Abdülkuddüs’ü Yunus’u, Mehmet’i ve Dursun Ali’yi tanıdım. Baktım ki hepsi benden daha yakışıklılar.Fakat derslerinizdeki başarılar, okul ve sınıf içindeki mükemmel davranışlarınızı görünce ben bu sınıfa iyi ki geldim dedim.
Ya kızlar, hepsi birbirinden güzel olan 10 tane kız vardı ki, erkeklere bayıldığım kadar kızlara da bayıldım. Bu ne güzel davranışlar, saygılar, araya karışan sevgiler. Ben bir kere sizi seviyorum dediğimde 19 tane cevap geliyor: “Biz de sizi seviyoruz”. Hangisini sayayım. İsimleri Zeynepler, Fatıma, Beyza, Nazlı Hilal, Melek, Ayşe, Bilge, sınıf başkanı Betül.Allah bütün güzellikleri size vermiş.
Siz bugünün küçükleri, yarının büyüklerisiniz. Sizi hiç unutmayacağım.
15 sene sonra ben nerede olurum bilmiyorum. Yaşarsam yanımdakilerden ”Dünyanın bütün çiçeklerini istiyorum. Bütün öğrencilerimi istiyorum” diyeceğim sadece.
Sizler hayata atılmış olacaksınız.Kiminiz doktor, kiminiz öğretmen, kiminiz avukat, mimar, mühendis olacaksınız. Evlenip birer mutlu yuva kuracaksınız…
O zaman yine sizi çok çooooook sevdiğimi söyleyeceğim. Siz ne dersiniz bilmiyorum.
İyi ki sizinle tanıştım. İyi ki sizin öğretmeniniz oldum. Size emek veren benden önceki öğretmenlerinize, anne ve babalarınıza binlerce teşekkür ederim.
Siz hiç unutmayacağım. Hayatınız boyunca hepinize başarılar, mutluluklar dilerim.
BAŞARILAR, MUTLULUKLAR, SEVİNÇLER SİZİNLE OLSUN.
SİZİ ÇOK SEVEN ÖĞRETMENİNİZ.
Mustafa diye bir çocuk varmış ve çok tembelmiş. Her gün oyun
oynar, dışarı çıkar, televizyon izler ama hiç ödevini yapmaz, ders
çalışmazmış.
Bir gün Mustafa okuldan eve dönmüş ama çok heyecanlıymış.
Çünkü yarın okulun kabul sınavı vardı. Öğretmeni ise çok
çalışmalarını istedi. Yine de Mustafa çalışmayacaktı.
Önceki günler gibi yine dışarı çıktı, oyun oynadı ve televizyon
izledi. Sonunda yarın olmuştu. Mustafa heyecanlıydı. Bir süre
sonra sınav başlamıştı. Mustafa kağıttaki sorulara bakınca
çok şaşırmıştı. Çünkü sorular çok zordu. Tabi Mustafa hiç ders
çalışmadığı için zor olan soruları hiç yapamadı. Bir süre sonra
sınav bitmişti. Yarın sınav sonuçları açıklanacaktı. Çok çabuk
yarın olmuştu. Mustafa heyecanlıydı. Sınav açıklamalarında
sıra Mustafa’ya gelmişti. Mustafa hemen kağıdına bakmış ve
sınavdan 50 puan almış. Sınav sonucunu annesi ve babası
görünce Mustafa’dan artık hep ders çalışmasını istediler.
Mustafa da ders çalışacağına söz vermiş.
Emre bir gün kalkmış, dişlerini fırçalamak için banyoya girmiş.
Dişlerini fırçalarken musluğu açık bırakmış. Sonra okulda yemeğe
çıkmadan önceki teneffüste bir haftalık harçlığının tamamını
kantinde harcayıp karnını bir güzel doyurmuş. Yemeğe çıkarken
ellerini yıkamaya gittiğinde musluğu açık unutmuş. Yemekte de
aldığı yemeğin yarısını bile yememiş.
Akşam eve gittiğinde ise evde ne kadar lamba varsa hepsini
yakmış ama söndürmeyi unutmuş. Anne ve babası akşam eve
gelince Emre’ye bir güzel ders vermişler. Emre de bir daha bu
yaptıklarını yapmayacağına söz vermiş.
Dört arkadaş beraber gizemli adaya gitmek
istiyordu. Ama nasıl gideceklerini bilmiyorlardı.
Birden bire helikopterle gidebileceklerini
düşündüler. Hemen hazırlanıp yakındaki bir
sahile gittiler. Orda tanıdıkları bir arkadaşları
vardı. Onun da bir helikopteri vardı. Onu ikna
edip adaya doğru yola çıktık. İyice uzaklaşmıştık.
Bir kaç süre sonra ileride bir hortum göründü.
Oradan uzaklaşalım derken hortum bizi kendine
çekiyordu. Birden hortum bizi okyanusların
içine fırlattı. Hepimiz bayılmıştık. Uyandığımız
da kendimizi bir adada bulduk. Bu ada bizim
aradığımız adaydı. Bu adada bize küçük görünen
canlılar kendi boyumuzdan üç kat daha büyük
görünüyordu. Dolaşmak için yola çıktık derken
bir kertenkele bize yaklaşıp bizi yuttu. Neyse ki
bunların hepsi rüya idi. Hemen yataktan kalktım.
Giyindim ve okula gittim.
AHMET SELİM ATAN
Gizemli Adaya Yolculuk
Uzaylı
ABDÜLKUDDÜS ARTIŞ
Tembel Çocuk Emre
Bir gün pencereden bakarken
bir ufo gördüm. Işıklarını yakıp
söndürüyordu. Bunun anlamını
biliyordum. Anlamı ben dostum
demekti. Sonra bahçeme inip benle
gel dedi. Ben de tamam deyip
onunla uzaya gittim. Uzayda Mars’a
indik. Marslılar ile beni tanıştırdı
ve biz böylece arkadaş olduk ve
beni evime geri götürdü. Anneme
uzaylı arkadaşım var deyince bana
inanmıyor. Böylece Marslılar ile
arkadaş oldum.
Bir zamanlar Fufi adında bir fare varmış. Bu fare ailesiyle
beraber yaşarmış. Babası ormanın bilge hayvanlarındanmış.
Annesi ve babası çok iyi kalpliymiş. Yardıma ihtiyacı olan
herkesin yardımına koşarlarmış.
Bir gün Fufi annesinden izin alarak ormanı keşfetmeye çıkmak
istemiş. Annesi izin vermiş fakat bir şartı varmış. Şartı ise çok
uzaklaşmamasıymış. Aksi takdirde kaybolabilir veya yırtıcı bir
hayvana yem olabilirmiş. Fufi’nin ayrıca çiçeklere, böceklere bir
merakı varmış. Arkadaşının anlattığı bir hikayeye göre, şu an
karşısında duran dağın ardında çok güzel bir çiçek varmış. O
çiçeği çok merak etmiş. Ve oraya gitmeye karar vermiş. Gidince
o çiçeği görememiş. Arkadaşının onu kandırdığını anlamış.Ve
bir daha arkadaşını iyi seçmesi gerektiğini de anlamış.
Eve dönmek istemiş fakat hangi yönden geldiğini unutmuş.
Tam ümidini kaybedecekmiş ki karşısına bir yılan çıkmış. Fufi
kaçmış yılan kovalamış, Fufi kaçmış yılan kovalamış derken yılan
bizim Fufi’yi köşeye sıkıştırmış. Tam Fufi yılana yem olacakmış
ki bir ayı gelip yılanı korkutarak kaçırmış. Ve Fufi’ye onu evine
götürebileceğini söylemiş.
Ayı sözünü tutarak onu evine bırakmış ve Fufi annesini görünce
utanmış, annesi ona sözünü tutmadığı için kızmış. Fufi de bir
daha hep annesinin sözünü dinlemiş.
Oley… oley, işte geldi yaz tatili. Karnem çok güzel, babamın
verdiği söz zamanı. Aaaa galiba siz babamın bana verdiği sözü
merak ediyorsunuz. Peki o zaman ben size açıklayalım. İsterseniz
size senaryosunu yapayım. Tamam başlıyorum…
Baba: Kızım eğer karnen güzel olursa sana çok güzel iki çiçek
alırım.Ben: Baba gerçekten mi? Söz mü?
Baba: Söz veriyorum işte bu kadar kızım.
Yemek zamanı geliyorum babacım. Hoşça kalın arkadaşlar
yemek yedikten sonra gelirim.
Bir saat sonraArkadaşlar ben geldim, şimdi babam beni çiçekçiye götürecek.
- Kızım hazır mısın?
- Hazırım baba.- Hadi gel, seni bekliyorum
- Geliyorum hadi arkadaşlar gidelim.
- Ay! ben çok heyecanlıyım.
Yarım saat sonra
- İşte geldik Gülşen.
- Oley oley, arkadaşlar ben size kendimi tanıtmayı unuttum. Ben
Gülşen, 8 yaşındayım. Her neyse biz devam edelim.
- Kızım seç bir tane çiçek ama bir tanesini ben seçeceğim
tamam mı ?- Tamam babacım.
İki gün sonra
- Ay! çiçeğim solmuş ya.
- Ne oldu kızım?- Anne çiçeğim soldu.
- Kızım neden solduğunu biliyorum. Sen çiçeğine hiç bakmadın,
suyunu vermedin
- Ben ne yapacağım ?
- Kızım eğer söz verirsen sana yeni bir çiçek alabilirim.
- Söz veriyorum anneciğim.
Ey yüzyıllardır üzerimizde
dalgalanan Bayrağım.
Bu zorlu yolları geçerek,
Senin gölgende dinlendik.
Güven dolu içimize
Özgürlük, kırmızı, beyaz renklerle
işlendi kalbimize.
Kırmızı beyaz bağımsızlığı koydu
yüreğimize.Savaş meydanlarında sen
coşturdun bizi.Senin için savaştık güzel
Bayrağım.
Annemizi sevelim, hem de çok
Arkadaşımızı sevelim, hem de çok
Kardeşimizi sevelim, hem de çok
Ablamızı sevelim, hem de çok
Kısaca Allah’ın yarattıklarını sevelim,
kelebekleri sevelim, hem de çok
Uğur böceklerini sevelim. Hem de çok
Arıları sevelim, hem de çok.
kısaca Allah’ın yarattıklarını sevelim.
AYŞE YILMAZER
BAYRAĞIMIZ ALLAH’IN YARATTIKLARINI SEVELİM
ASIM KURTOĞLU
Fare Fufi Benim Çiçeğim
Baba demek ne demek? CAN demek.
Dışımdaki sessiz, içimdeki coşkulu sevgim.
Günümün dörtte birinde gördüğüm özlem o.
Baba demek;Her düştüğümde beni kaldıran güç demek.
Hep yanımda olsun istediğim güven o.
Ağladığımda o da ağlar,
Üzüldüğümde o da üzülür,
Sevindiğimde o da sevinir.
Baba demek;Sevgisi o kadar büyük ki anlatamıyorum.
Baba demek benim canım mert babam
DEMEK.
Beyza 2012 yıllarında evlerinin önünde oynuyordu. Bir adam geldi:
“Küçük kız benim adım Ahmet Tarımcı, ben babanın arkadaşıyım.
Gel seninle parka gidelim” dedi. Beyza: “Tamam hadi gidelim”
dedi.
Biraz ilerlediler Beyza park bu tarafta değil dedi. Adam şapkasını
çıkardı ve: “Ben polisim bu günlerde denetim yapıyoruz. Belki
benim yerimde gerçekten seni kaçırmak isteyen biri olabilirdi.
Şimdi bana söz ver sakın böyle kişilere inanma” dedi. Beyza:
“Tamam” dedi. “Bir daha kanmayacağım”. Polis: “Sana bir
taktik vereyim, ailenle bir parola belirleyin. Gerçekten babanın
arkadaşıysa baban parolayı adama söyler ve adam seni alır.
Ama, adam babanın arkadaşı değilse parolayı bilmez ve
söyleyemez, sende kaçarsın”.
Beyza polis amcaya teşekkür ederek söz vermiş. Tamam bir
daha kimseye kanmayacağım polis amca demiş. Sonra da
oyununa devam etmişKöpekler benim için;
Dünyanın en sadık yardımcıları.
Onların böyle boncuk gözlerine
bakarken içim rahatlar,
Onların yumuşacık tüylerine sarılırken
sanki bulutların üstünde yatarım.
Köpekler benim için;
Bir can parçası,Kılına zarar gelse içim yanar.
İşte, köpekler benim her şeyim.
Köpekler benim için;
Bir can parçası değil, bir can.
Canım öğretmenim
Melek öğretmenim
Sensiz olmaz öğretmenim
Emek verdin öğrettin
Sensiz yaşanmaz öğretmenim.
Emek verdin yazdırdın.
Sensizlik azaptır öğretmenim.
Bir bakışınla sevindirdin.
Seninle mutluyuz öğretmenim.
Gözlerinden nur akan.
Benim canım öğretmenim
BEYZA FATMA OTAĞ
KÖPEKLER BENİM İÇİN CANIM ÖĞRETMENİM
BETÜL COŞKUN
Baba Demek Denetim
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde bir kuş varmış.Bu bir
yavru kuşmuş. Yediği tek şey ise tırtılmış.
Bir gün annesi yavrusuna ders vermek istemiş ve yakaladığı
tırtılları saklamış. Sofraya oturmuşlar. Yavru kuş yemeğini
göremeyince çok şaşırmış. Benim yemeğim nerde? Diye
sormuş.
Annesi: “Kusura bakma. Bugün tırtıl bulamadım. Ya solucan
yersin ya da yemek yok” demiş. Yavru kuş çok şaşırmış. Çünkü
ilk defa annesi ona tırtıl bulamamış. Ancak solucan ve başka
yemek yememekte ısrarlıymış. Yavru kuş: “Ben yemek yemesem
de olur” demiş. Yemek yemeden aç aç uyumaya çalışmış ama
uyuyamamış. Annesi yemeğini bitirdiğinde de yatmış uyumuş
taklidi yapmış. Yavru kuş ise açlıktan uyuyamamış. Kalkmış,
dışarı çıkıp kendi yemeğimi kendim bulurum demiş.
Fakat dışarısı çok karanlık olduğu için korkar yavaş yavaş
hareket eder. Biraz sonra korkusundan durur kıpırdayamaz
olur. Geri dönmeye karar verir. Geri döner, yaptığı hatayı anlar.
Annesini uyandırarak: “Anneciğim çok özür dilerim, yaptığım
hatayı anladım. Bana biraz solucan koyar mısın?” Annesi: “Tabii
koyarım” der ve küçük kuşa solucan verir. Annesi: “Yemeğini
bitirdiğinde sana bir sürprizim var” der.
Küçük kuş yemeğini bitirince, annesi ona sakladığı tırtılları verir.
Anne ve küçük kuş birbirlerine sarılırlar.
Kurdun biri çok acıkmış bir şekilde, bir tarladan geçiyormuş.
Tarlada boydan boya arpa varmış.
Kurt ne yapsın arpayı? Yiyemez ki! Bırakıp gitmiş. Yolda önüne bir
at çıkmış. Onu görünce: “Bende seni arıyordum“ demiş. “Şurada
arpa buldum ama yiyemedim sana sakladım bayılırım senin
dişlerinin gıcırtısına. Gel sen ye, ben seyredeyim”. At kanmamış
bu sözlere: “Yahu demiş ben kurtları bilmez miyim? Sen arpa
yiyebilseydin karnını doyurmak zevkini bırakır da kulaklarının
zevkini düşünür müydün?”
Kötü düşünen kimseler iyilik ediyormuş gibi şiir, besteler de
kimseyi kandıramazlar .
Meyveler güzeldir.
Elma tatlı tatlı yenir.
Yer elması yerden çıkar.
Vişne suyu ekşi çıkar.
Erikler elma gibi tatlıdır.
Limon ekşidir.Ekmek dizlere derman
Reyhan yemeklere katılan
Salata yemeğin yanında yenir.
Enginar yararlı bir sebzedir.
Vişne kırmızı,erikler yuvarlak.
İncirler mordur. Meyveleri severim.
Annelerin annesi her şeyin bir tanesi.
Nenem, dedem, babam en başında annem.
Nenem’den bile bilgili
En güzel günler annemle olan günler
Canımın içi annem.
İyilikte, kötülükte her zaman yanımda
Merhaba derim ona çünkü o benim annem
DURSUN ALİ KURT
MEYVELERİ SEVERİM ANNEM
BİLGE ALKIN
Yavru Kuş Kurt ile At
Bir gün zengin bir sokakta bir köpek varmış. Köpek sakatmış.
Herkes zengin olduğu için onu kimse umursamıyormuş. Bir
gün bir çocuk gelmiş. Çocuk köpeği annesi ile birlikte evlerine
götürmüşler. Evlerinde köpeği iyileştirmişler. Çocuk annesine
demiş ki: “Anne köpeği sahiplenebilir miyiz?”
Annesi demiş ki; “Bilmiyorum. Şimdi babanı arayıp söyleyeyim”
dedi. Annesi babasını aramış, babası: “Evet bizim olabilir”
demiş. Çocuk çok mutlu olmuş. Hemen bir tasma alıp eve
gitmişler. Aradan yıllar geçti. Çocuk büyüdü. Köpek yaşlandı,
hastalandı. Bir kaç gün içinde köpek ölmüştü. Köpeğin ölümüne
genç bir delikanlı olan çocuk çok üzülmüştü.
Canım anneciğim seni çok seviyorum
Sen bana ilk doğduğum andan beri
bana baktınBeni sevdin ben de çok mutlu oldum
Sen yanımdasın diye hiç bu kadar
mutlu olmadım anneciğim
Beni lütfen hiç bırakma anneciğim
Canım anneciğim beni hiç bırakma
anneciğimBabacığım seni çok seviyorum
Sen bana istediğim her şeyi alıyorsun
Sana da çok teşekkür ederim
babacığımSeni de çok seviyorum babacığım
Teşekkür ederim
CANIM ANNECİM
EREN ÖZTÜRK
Köpek Servisi
Günlerden bir gün Alper diye bir çocuk vardı. Alper çok utangaç
bir çocuktu, bu utangaçlığı her zaman başına bela oluyordu.
Çevresindeki herkes onun bu haline çok şaşırıyorlardı. Ama
Alper’in ağabeyi Alican, Alper’e edebildiği kadar yardım ediyordu
ve bu çok işe yarıyordu. Alper okuldayken başına şöyle bir şey
geldi:
Alper’in etrafını birkaç çocuk sardı ve ona sorular sormaya
başladılar. Biliyorlardı ki Alper bu soruları cevaplayamayacak.
Zaten de öyle oldu. Alper hiç bir soruyu cevaplayamadı. Ağabeyi
Alican geldi ve Alper’e destek verdi ve Alper’e çok kızdı.
Alper eve geldiğinde ağabeyi olan biten her şeyi annesine anlattı
ve dedi ki:
“Benim ona verdiğim emekler nereye gitti” dedi. Alper de her
zaman olduğu gibi yine utandı. Ağabeyi ona şu sözü söyledi.
Cesur ol! Alper bu sözü hiç beklemiyordu ve yine utandı. Asla
utanmayacağını söylese de her zaman utanırdı.
EREN PÜŞÜROĞLU
Cesur Ol
Küçük Maymun
Bir zamanlar küçük bir maymun
vardı. O maymun çok hareketliydi,
bu yüzden annesi bir türlü onu ders
çalıştıramıyordu. Küçük maymunun
bir sürü arkadaşı vardı. Bu nedenle
küçük maymun çok mutluydu fakat bir
sorunu vardı. Arkadaşlarını çok rahatsız
ediyordu ve arkadaşları ona bir şaka
yapmaya karar verdiler. Bu onlara
küçük maymuna şaka yapmak için
iyi bir fırsattı. Acaba ne yapacaklardı?
Maymunlar için en güç en zor şey bir
gün muz yememektir. Arkadaşlarının
aklından da tam bu geçmişti. Onunla
yaşayan herkese haber verdiler kimse
ona muz vermeyeceğine dair söz verdiler. Ama annesi küçük
yavrusuna ders çalıştırmak istiyordu fakat bunun tek çaresi
ona muz vermekti. Ama arkadaşlarına söz vermişti. Ancak
anne maymun sözünde durmamıştı ve muzu küçük maymuna
verdi. Küçük maymun ise arkadaşlarını rahatsız etmeye son
hızıyla devam ediyordu. Arkadaşları onla konuşmaya karar
verdiler ve hatasını küçük maymuna anlatmaya başladılar
küçük maymunda hatasını anlayıp arkadaşlarından özür
diledi. Arkadaşları da onu affettiler.
İstanbul’un küçük semtlerinden birinde, tek katlı gecekonduda
yaşayan bir aile varmış. Evin babası belediyede temizlik
görevlisiymiş. Evin hanımı ise evde terzilik yaparak geçimlerine
katkı sağlamaya çalışırmış.
Bu ailenin üç tane kız çocuğu varmış. En büyükleri olan Esra
onbir yaşındaymış ve çok başarılı bir öğrenciymiş. Dokuz
yaşındaki Seda da aynı şekilde çok başarılı bir öğrenciymiş.
Bu iki kız yaşlarına göre çok olgun ve ailelerine karşı çok
duyarlılarmış. Evin en küçüğü Oya ise ablalarının aksine çok
savurgan ve sorumsuzmuş. İkinci sınıfa giden Oya ise her gün
bir eşyasını kaybediyor, arkadaşlarına çok özeniyor ve evlerini
beğenmiyormuş. Ay sonunu zor getiren baba bu duruma
çok üzülüyormuş. Defalarca konuşmalarına rağmen Oya hiç
umursamıyormuş. Ailecek bir gün bir karar almışlar. Babası
Oya’yı bir gün boyunca çalışırken yanında tutmuş. Babasının
sokaklardan çöpleri toplaması, süpürmesi Oya’yı etkilemiş.
Sokaklarda bir sürü çalıştırılan çocukları görmüş. Akşam eve
gelmişler.
Babası: “Bu gün sence ne öğrendin?” diye sormuş.
Oya babasına kocaman sarılmış ve “Seni çok seviyorum”
demiş. “İyi ki benim babamsın. Ben hiç bu kadar yorulduğunu
bilmiyordum. Bizim için çalışırken ben çok sorumsuzca
davrandım. Çok özür dilerim” demiş. Sonra sokaklardaki o
zavallı çocukları düşünmüş. Kendini çok şanslı hissetmiş.
Bundan sonra kimseye özenmeyecek, başını sokacak bir evi
olduğu için Allah’a şükür edecekmiş. Kısaca Oya yaşadığı ve
sahip olduğu her şeyin kıymetini anlamış.
Nazlı, Ayşe ve Zeynep kaldırımda yürüyorlardı.
- Nazlı; Üfff! Çok sıkıldım, iki gündür boşuz.
- Ayşe; okula gidiyoruz ya dedi.
- Zeynep: Ayşe haklı dedi. Ama Nazlı hala devam ediyordu. Ama
okulda bir şey yapmıyoruz ki dedi.
- Ayşe: Bu konuda da haklısın dedi, derken yağmur yağmaya
başladı. Bizimkiler bir oraya bir buraya koşturuyorlardı. Sonra bir
ev gördüler. O eve gittiler. O evde bir kadın vardı, onları gördü ve
dedi ki: “Çok yağmur yağıyor, yağmur dinene kadar burada kalın.
Kapalı bir bahçem var oraya bakarsınız”.
- Zeynep: Olur dedi. Bahçede kıpkırmızı bir gül, pırıltılı sapı ise
yemyeşildi. Kadın sakın ona dokunmayın o annemden hatıradır
dedi.-Nazlı: Neden? Dedi.
-Kadın: Çünkü benim adım da Gül de ondan. Sonra yağmur dindi
ama kızlar gitmek istememişler. Daha sonra kadına teşekkür edip
gitmişler.- Ayşe: Eee Nazlı sana bu kadar macera yetti mi?
- Nazlı: Aslında hayır yetmez demiş. Kızlar şaşırmış. Neden?
demişler.
Nazlı kahkahayı basmış, Zeynep ve Ayşe de gülmüşler. Artık
Nazlı’ya bu kadar macera yetmiş.
Canım peygamberim,
Seni görmeden sevdik ey nebi,
Gösterdiğin doğru yola,
Getirdiğin güzel dine,
Tabi olduk ey nebi.
Işığım,önderim...Benim güzel peygamberim,
Cennete giriş rehberim,
Alemlere rahmet peygamberim.
Çocukları sevdin.
Bizi ışığa yönlendirdin.
Bize islamı öğrettin.
Seni sevdik Peygamberim.
Son peygambersin.
Işıksın, güneşsin,
Sevgi şefkat taşırsın.
Çok güzelsin temizsin.
Son peygambersin.
Hz. Muhammed’sin
MELEK VERA AKSU
PEYGAMBERİMİZ SON PEYGAMBER MUHAMMED
FATIMA AĞDAĞ
Oya’nın Aldığı Ders Gül
Bir adam ormana gidip kestiği odunları satıyormuş. Bir gün
tekrar baltasını alıp ormana gitmiş. Odunları keserken yaralı bir
kartal görmüş. Kartal: “Lütfen biri yardım etsin” demiş. Adam da
bu sesleri duymuş ve kartala acıyıp yardım etmiş. Kartal demiş
ki: “Bu tüyü al ve iyi sakla çünkü bunu havaya atınca sende
benim gibi uçabileceksin” demiş. Adam şaşırmış sadece “peki”
diyebilmiş. Sonra da kartal uçup gitmiş. Adam odun kesmeye
devam ederken 2 aslanın birbiriyle dövüştüğünü görmüş.
Hemen bir tane aslana baltasını fırlatıvermiş. Öbür aslan
kendisine yardım ettiği için yelesinden tüy koparmış ve adama
vermiş. Adam yine şaşırmış: “Bunlar ne işime yarayacak?
demiş. Aslan da şöyle cevap vermiş. Bunları yakarsan benim
gibi güçlü olabilirsin demiş. Adam da tekrar “Peki” diyebilmiş.
Aslan ortadan kaybolmuş. Adam tekrar odun kesmeye devam
3 arkadaş çölde gidiyordu. Serap görmeye
başladılar, hepsi aynı serabı görüyordu.
Serapta bir havuz görüyorlardı ve birden Sinan
bunun serap olduğunu anladı ve hemen öbür
arkadaşlarına bu bir serap arkadaşlar diye
seslendi. Onlar da serap görmeyi bıraktı yollarına
devam ederken piramit gördüler. Piramitin
kapısından içeri girdiler. Çok karışık bir labirent
vardı. Sinan en önde diğer arkadaşları arkada
labirenti dolaşıyorlardı. Dolaştılar dolaştılar ve bir
kapı gördüler ve oradan içeri girdiler. Yanında
bir düğme vardı. Sinan düğmeye bastı, hazine
sandığı ve anahtar çıktı anahtarı sandığı açmak
için kullandılar tam anahtarı çevirdi ki her yer
sallanmaya başladı. Bu bir tuzaktı, buradan
kurtulmanın yolunu arıyorlardı. Çabuk olsalar iyi
olacak yoksa bura üstlerine yıkılacaktı. Hemen
gizli kapı buldu Sinan. Ve o kapıdan içeri girdiler
ki 3 başlı aslan görmesinler mi? Hemen palalarını
çektiler ve 3 başlı aslana saldırdılar. Ama aslan
çok güçlüydü. Sinan bi kafayı koparmayı başardı
ve öbür arkadaşlarına yardım etti. Ve gizli bir kapı
daha buldular. Sinan şöyle dedi: “Ne çok kapı
varmış arkadaş be”. Ve dışarı çıktılar evlerine
döndüler bu macerayı hiç unutmadılar.
Üç Başlı Aslan
MEHMET ALP YILMAZ
İyiliğe İyilikederken, gözlerini ve kulaklarını 4 açmış belki biri
daha yardım ister diye ve birden küçücük karıncayı
çok fazla yük taşırken görmüş. Onun yüklerini
evine kadar taşımasına yardım etmiş.
Adama bukez karınca antenlerinden bir tanesini
koparıp adama vermiş. Adam tekrar: “Bunlar
ne işime yarayacak” demiş. Karıncada benim
gibi küçük olup küçük yerlerden geçebileceksin
istiyor musun? Demiş. Adam bu sefer tamam
demiş ve birden yanına bir muhafız gelip: “Eğer
kötü cadının evindeki prensesi kurtarırsan onunla
evlenebileceksin” demiş. Adamda tamam demiş.
Ve az gitmiş uz gitmiş dere tepe düz gitmiş ve
sonunda kötü cadının evine varmış. Ben buraya
nasıl çıkarım diye düşünürken birden karşısına
cadının muhafızları gelmiş. Hemen aklına aslanın
verdiği yele gelmiş. Hemen onu yakmış ve
muhafızlarla dövüşürken çok güçlü olduğu için
adamları yenmiş. Şimdi de kartalın tüylerini havaya
atıp kartal gibi uçmuş. Şatonun en yukarısına
çıkmış, prensesi görmüş. Hemen karıncanın
verdiği anteni eline alınca karınca gibi küçük olup
pencerenin küçük deliğinden geçmiş ve adama
tekrar dönüşüp prensesi oradan kurtarmış ve 40
GÜN 40 GECE DÜĞÜN YAPMIŞLAR…
Uzak diyarlarda çok akıllı bir kız yaşarmış. Ailenin en büyük
çocuğuymuş.
Bu güzel kızın ismi Nurdan’mış. İsmi gibi yüzü de nurluymuş.
Nurdan’ın üç tane yaramaz erkek kardeşi varmış. Kardeşleri
hiç laf söz dinlemezmiş. Bir gün Nurda’nın babası işten eve çok
yorgun gelmişti. Eli kolu kalkmayacak kadar bitkinmiş. Nurdan
babasının hastalığına çok üzülüyormuş. Eve gelen doktor
babasının bir çalışmayacağını söylemiş.
Evin tüm masraflarını baba karşıladığından, Nurdan ve ailesi
çok zor günler geçiriyormuş.
Nurdan’ın aklına hem babasına yardım etmek hem de erkek
kardeşlerini uslandırmak için çok güzel bir fikir gelmiş. Evde
Nurdan annesiyle birlikte poğaça yapacaklarmış. Kardeşleri de
okuldan geldikten sonra onları satacaklarmış. Gerçekten bu fikir
çok işe yaramış. Hem para kazanmışlar hem de kardeşleri bir
sorumluluk aldıkları için çok olgunlaşmışlar.
Nurdan’ın babası sağlığına kavuşmuş. Çocuklarda
akıllanmışlar.
Bir varmış, bir yokmuş. Mine adında bir anne varmış. Mine
annenin eşi ve çocuklarıyla birlikte 6 kişiymişler.
Çocukları onu çok yoruyorlarmış. Mine anne artık bıkmış
dayanamaz hale gelmiş.
Çocuklarını uyarmış ama yine de annelerin dinlememişler. Bir
gün anneleri çocukların eşyalarını düzeltmek için çok uğraşmış. O
kadar uğraşmış ki aşırı yorulmuş. Hiç kıpırdayamaz hale gelmiş.
Çocukları bu durumu görünce annelerinden özür dileyip bir daha
annelerini üzmeyeceklerine söz vermişler.
Benim canım kardeşim
Annemin göz bebeği
Babasının bir tanesi
Benim canım kardeşim.
Ne güzeldir gözleri.
Minik minik elleriAllah’ın en güzel hediyesi.
Benim Güzel Kardeşim.
Işık saçar ışıklarHer gün parıldarlar.
Hiç bıkmazlarHer gün yanarlar.
Her yerde bulunurlar.
Olmazsa ışıklar.Her yer karanlık olur.
Parıldamaz ışıklar.
Çok üzülür çocuklar.
SEMİHA ESMA YALMAN
BENİM CANIM KARDEŞİM
PIRIL PIRIL PARLAR IŞIKLAR
NAZLI HİLAL ÜRKÜT
Akıllı Kız Mine’nin Hali
Bir gün Vahdettin Malatya’ya gitti. Arabyla giderken birisi el
salladı Vahdettin’e. Vahdettin’e ilginç geldi Vahdettin durdu
arabadan indi baktı annesiymiş. Vahdetin annesini arabaya
bindirdi. Vahdettin arabayı sürdü ve annesinin evine geldi.
Annesi sordu: “Napıyon evladım” dedi. Vahdetin: “İyiyim” dedi
ve konuşa konuşa akşam oldu. Vahdetinin annesinin yanında
kaldı ve mutlu mesut yaşadılar .
Sayı saymayı öğreten,
Bazen kızan bazen güldüren
Konuyu iyi anlatan biricik
hocamızsınızBizim dersi iyi anlatan aralara
eğlence katan.
Bizi coşturan biricik
öğretmenimizsiniz
Bizim canımsınız kanımsınız .
Konuya fenden girip
matematikten çıkaran.
Öğretmenimizsiniz bizim
ÖĞRETMENİM
VAHDETTİN AĞA TUNÇ
Vahdettin’in malatya Gezisi
Bir varmış bir yokmuş. Bir yaramaz çocuk varmış. Yaramaz çocuk
ödevlerini hiç yapmıyormuş. Çocuk okuldayken öğretmeni ona
çok kızmış. Eve gidince annesine demiş ki, öğretmenim bana
kızmış dedi.
Annesi öğretmeni aramış, neden kızdığını sormuş. Öğretmen
de oğlunuz ödevlerini yapmadığı için kızdım demiş. Annesi de
oğlunu yanına almış bir güzel konuşmuş. Ödevlerini yapmamanın
iyi olmadığını anlatmış.
Yaramaz çocuk bundan sonra ödevlerini hep yapmış. Derslerine
iyi çalışmış. Notları yükselmeye başlamış. Öğretmeni de ona:
“Aferin böyle devam etmeni istiyorum. Hep böyle ödevlerini yap,
dersi iyi dinle iyi bir öğrenci ol” demiş. Çocuk çok sevinmiş.
Eve gittiğinde aynı şeyleri annesine söylemiş. Annesi de oğluna
sarılmış, teşekkür etmiş. Kendisini ödüllendirmiş.
YUNUS KÜÇÜK
Yaramaz Çocuk
Tasarrufsuz AliGünlerden bir gün Ali sabah okula
gitmek için uyandı. Sabah kahvaltısını
yaptıktan sonra dişlerini fırçaladı
ama musluğu açık bıraktı. Servise
binip okula gitti. Okulda lavaboya
gitti ve ellerini yıkayıp musluğu açık
bıraktı. Ali’nin annesi musluğun açık
olduğunu farketti ve musluğu kapattı.
Ali okul sonunda eve gitti. Ali eve
geldiğinde annesi, Ali’yi musluğu açık
bırakmama konusunda uyardı. Ali de
annesinin dediğini dinleyip dediğini
yapmamasına söz verdi.
Uyuyordum, sabah kalktım annem ağlıyordu. “Neden
ağlıyorsun anneciğim” dedim. Annemin cevabı şöyle oldu:
“Hadi yavrum hemen kahvaltını yap cepheye gideceksin”. Büyük
şaşkınlıkla “neden” dedim. “Oğlum savaş” dedi annem.
“Millet türk halkı dedi” annem. Hemen kahvaltımı yaptım ve
cepheye gittim. Korkuyordum, içimden anamın öğrettiği tüm
duaları okudum ve savaşa başladık. Daha 12 yaşındaydım ve
savaşırken şehitlerin arasına karıştım. Anam savaşa giderken
bir zarf verdi bana bu zarfı sakın olaki açma dedi komutanım
beni yerde yatarken buldu. Yerdeki zarfı aldı ve içindekine
baktı üzerinde farklı renkli taşlarla ALLAH yazan bir kolyeydi
bu. Cismin yanında bir kağıt vardı kağıtta “oğlum senin şehit
olacağını biliyorum, inşallah senin için bir anlamı olmuştur”
diyen bir kağıt vardı.
Komutan kağıda yazan kişinin ne demek istediğini anladı ve O
da amin dedi. Ve savaşa devam etti. Son bir bombamız kaldı
ve atışı yaptık. Son kalan gemiyi de devirdik. Sadece bir kaç
İngiliz ve bir kaç Fransız askeri kalmıştı, biz de ortalama 130 kişi
kalmıştık.
Düşman yenilirken savaş aniden durdu. Bir Fransız askeri
antlaşma yapalım dedi ve kararı verdik. Düşman yenilgisini
kabul etti ve yarı yarıya savaşı kazanmıştık ki ihanete
uğradığımızı anladık. Meğerse bizi oyalamak için yapmışlar.
Arkadan bir Fransız ordusu geldi ve 40 kişi kaldık. Arkadaki ordu
gelmeden onların arkasından esrarengiz bir yeşil bulut geldi ve
arkadaki Fransız ordusunu yok etti.
Savaşı kazandık, evlerimize döndük. Fransız ordusu sorup
soruşturdu, arkadan saldıran orduya ne olduğunu hala
öğrenemediler ve inançları ALLAH’A olmadığı sürece asla
öğrenemeyecekler.
Nur gözlü,Açık sözlü,Canım annem benim.
Daima neşelisinBeni de neşeli et.
Canım annem benim.
Hep doğrusunBeni de doğru etCanım annem benim.
Esma gibisinBeni de esma etCanım annem benim.
CANIM ANNEM BENİM
ZEYNEP DENİZ
Çanakkale
Bir gün Zeynep adında bir kız varmış herkese yardım edermiş.
Kimseyle dalga geçmezmiş. Ama bir de Elif adında bir kız varmış
o da çok bencilmiş.
Bir gün Zeynep gelip Elif’le konuşmuş. Elif sert davranıp ben seni
dinlemem demiş. Zeynep istersen dinle istersen dinleme ama
şunu dinle. Eğer arkadaşlarına iyi davranırsan onlar yanına gelir
seninle arkadaş olur ve çok iyi geçinirsin demiş. Elif arkasına
dönmüş TEŞEKKÜR ETMİŞ ve gitmiş.
ZEYNEP KAN
Arkadaşlar Hep Sır Verir
Baykuş HöthötBaykuş Höthöt solucan arıyordu ama
hiç solucan yoktu. Evine aç döndü
sabah yine aradı, üç tane buldu.
Sonra evine gidince bir baktı ki evini
kesmişler. Baykuş Höthöt’ün ayağına
bir demir battı ayağı kırıldı ve bir çocuk
geldi onu kucağına alıp gitti. Evinde bir
yastığın üstüne bıraktı üç güne kadar
bir bebeği oldu ismi bonbon oldu. O
gece bir ağacı delip içine odun koydu
ve ağaca baykuşları koydu gitti. Arada
bir ziyarete gidiyordu
4-CSınıfı
BİR ŞİİRBİR HiKAYE
USTA KALEMLERDEN
ZELİHA ÜNVER4-C Sınıf Öğretmeni
Mutluluk Masalı
Bir varmış bir yokmuş evvel zaman içinde kalbur saman içinde, güzel bir bahçede mutlu mesut yaşayan on sekiz güzel ağaç varmış.
Bu ağaçlar birgün birbirlerine bu bahçeye ilk geldikleri günü anlatmışlar. Hepsinin hikâyesi farklıymış. Kimini yan komşu vermiş kimini bir rüzgâr getirmiş kimi de akrabası orada diye gelmiş.
Yağmurlar yağmış, filiz vermişler ve yapraklarına düşen her damlayı, öğretmenleri Güneş sayesinde okumayı öğrenmişler. Dalları büyüyüp kuvvetlendikçe rüzgarın yardımıyla bulutların üstüne yazı bile yazabilmişler.
Böylece günler, aylar, yıllar geçmiş.
Ağaçlar büyümüş dallarına kuşlar konmuş. Kovuklarında sincaplar gezinmiş.
Bahçedeki bu mutlu günler sayesinde ağaçların kalbinde nice güzel masallar şiirler birikmiş. Bahçenin sahibi, bu masalları nice çocuklar dinlesin öğrensin istemiş ve bir deftere yazmış.
Öğretmen mutlulukla yazılan bu şiir ve masalları okudukça bahçesini hatırlamış ve kalbinden şu cümleler süzülmüş:
“Sizi Çok Seviyorum Sevgili Öğrencilerim,Sizin için mutlulukla yazılan ve sizin mutlulukla yazdığınız nice masallarınız, hikayeleriniz, şiirleriniz olsun...”
Melisa çok tatlı güzel bir kız. Aynı zamanda yardımsever
fedakarmış. Fakat kötü bir huyu varmış. O da biraz da
unutkanmış. O gün Melisa okula gitmek için hazırlanmaya
başlamış. Kahvaltısını yapmış, dişlerini fırçalamış. Hemen
aceleyle çantasını hazırlarken;
Kalem- Yaa uf! yine beni unutacak demiş.
Çanta hemen söze atılıp.
- Evet sizi unutur ama beni unutmaz demiş.
Kitap;- Evet! beni de unutmaz. Çünkü o benden bilgi alıyor. Bensiz
derse başlayamaz. Onun için beni unutmaz demiş.
Sonra Melisa kitabını çantasına koyup gitmiş. O arada da
annesi gelip masaya baktığında kalem kutusuyla kalemini
unuttuğunu görmüş. Hava yağmurluydu. Melisa o arada
şemsiyesini almadan çıkmıştı. Onun için hemen eve geri dönüp
şemsiyesini almış. Annesi şemsiyesini vermiş. Kalem kutusunu
almayı da unuttuğunu söylemiş. Unutmadan da kalem
kutusuyla kalemini vermiş. Melisa onları alıp çantasına koymuş.
Annesini öpüp gitmiş.
Dersten sonra dışarı çıkmış. Oynadıktan sonra içeri girmişler.
O derste kalemle işleri yokmuş birden kalemi kutuya koyarken
kalem yere düşmüş kalemini eğilip yerden almamış o da bu
duruma çok üzülmüş.
Merhaba, ben Tom. Kalem Tom. Şimdi sizlere dün yaşadığım
maceramı anlatacağım.
Her zamanki gibi sıradan bir gündü. Ben Cem’in en sevdiği
kalemiydim. Yalan söylemek istemem. Her zamanki gibi diğer
araç gereçlere hava atıyordum.
Birden Türkçe kitabı çantadan çıkıp:
- Yeter artık! Diye bağırdı. Burada en işe yarar sen değilsin,
benim! Diye ekledi.
Ne diyeceğimi bilemedim. Defter de onun koruyucusuymuş ya,
hava ata ata ona onay verdi. Birden kalem kutusu araya girdi:
- Neler oluyor millet dedi. Ben senden daha faydalıyım, bilmiyor
muydun? Seni taşıdığıma pişmanım. Ben olmasaydım bütün
kalemler nereye girecekti?
Kırmızı kalem de birden atıldı:
- Peki söyleyin bakalım, ben olmasaydım Cem nasıl başlık
yazacaktı?
Allah tan cetvel uyuyordu. Yoksa bir bağırırdı dünya sarsılırdı.
Sonra birden sözlük süper kahraman olarak uçtu. Herkes kavga
ediyordu. Bende kaçmaya çalışırken, karşıma uçan sözlük çıktı.
Hepimizin değerli, tek ve özel olduğunu söyledi. Bundan çok
etkilenmiştik.
Ama ne yalan söyleyeyim hala hava atmaya devam ettim. Ceza
olarak beni yere attılar, Cem’in kedisi beni ezdi, kırıldım, Cem deli
gibi ağladı ve şimdide çöplükteyim. Aaa hayır, sakın o deftere
dokunma küçük çöp.
iyi ki geldin ilkbahar
bak bulut da geldi.
Ardından güneş de geldi.
Açtın bize o güzel çiçeklerini
Mis gibi korktu her yer
Renk renk çiçeklerin,
Her yeri renklendirdi.
Kuşlar ötmeye başladı.
Bütün hayvanlar uyandı
Çok güzel oldu şimdi.
Bir ağaç vardı bahçemizde,
Yaşlıydı da, tatlıydı da.
Dedem dikmiş o ağacı,
Anıları bitmemiş onla.
Kışın bembeyaz oluyor,
Son baharda soluyorsun.
İlkbaharda çiçek açıyor,
Yazın ise parlıyorsun.
Ne güzel duruyorsun doğada,
Neşemize neşe katıyorsun.
Bize oksijen veriyorsun,
Sağlığımıza yardım ediyorsun.
Seni seviyoruz canım ağacım.
Kesmesinler seni, koparmasınlar
kalbimden.Hayatın damarısın,Bir tanesin canım ağacım!
BETÜL ÇAKIR
İLKBAHAR CANIM AĞACIM
AYŞEGÜL KILIÇ
Ben de Varım Ben Tom
Emre mavi gözlü, sarışın güzel bir çocuktu. Hayvanları çok
severdi. En çok da kuşları ve leylekleri severdi. Bir kış günüydü.
Emre sokağa çıkıp oynamak kuşların süzülerek uçuşlarını
seyretmek istiyordu. Hem belki de bir leylek görebilirdi. Ama
dışarı çıkamıyordu çünkü; hastaydı ve dışarısı çok soğuktu.
Emre’nin annesi odayı havalandırmak için camı azıcık açtı. İçerisi
havalansın diye camı açmıştı. Emre annesinin camı açtığını
anladı. Hemen aşağı indi. Camdan bir leylek gördü.
Leylek:- Merhaba, Emre nasılsın?
Emre:- Hastayım, hem sen benim adımı nereden biliyorsun?
Leylek:- Pencereden duydum.
Aslında çok şaşırdım. Bir leylek nasıl konuşabilir ki? Gerçekten
çok şaşırdım. Bunun bir rüya olabileceğini düşündüm ve
doğru çıktı. Ama bir türlü uyanamıyordum. Ardından leylek
uçtu, annem geldi. İşte o zaman uyandım. Aslında kış değil
yaz günüydü. Hasta değildim. Leylekler uçuşuyordu. Bir leylek
vardı konuşabiliyordu. Emre’yi de tanıyordu. Bir gün o sihirli
leylek geldi. Onunla konuştu. Sonra leylek ve Emre dışarı
çıktı. Birlikte oyun oynadılar. Oyun oynarken leyleğin kanadı
sokak lambasına çarptı. Emre hemen onu veterinere götürdü.
Veteriner leyleği iki günde kurtardı.
Sonra leylek Emre’ye teşekkür etti. Bunların hepsi bir rüyaydı.
Bir ormanın içinde sevimli mi sevimli bir ceylan varmış. Bu ceylan
arkadaşlarıyla, çok iyi anlaşırmış. Hep oyunlar oynarmış. Çok
eğlenirmiş.
Bu ormanda bir gün ceylan ve at birlikte dolaşmaya çıkmışlar.
Derken inanılmaz bir şey olmuş. Karşılarına bir kurt çıkmış.
Onlara saldırmış. At kurtla mücadele ederken ceylan koşup
arkadaşlarına haber vermiş. Arkadaşını kurtarmak için. Ama
kimse yardımına gelmemiş. At kurdun saldırısından bir şekilde
kendini kurtarmayı başarmış.
At ile ceylan da bir gün bu kurda tuzak kurmuşlar. Onu yakalayıp
cezalandırmak istemişler. Kurt bunların tuzağına düşmüş.
Kapana kısılmış. Ve at ile ceylana yalvarmaya başlamış. Yaptığına
pişman olmuş. Onlardan özür dilemiş. At ile ceylanda acımış ve
kurdu serbest bırakmışlar. Daha sonra kurt onlarla çok iyi dost
olmuş.
Bayrak, al bayrakBulutlardan yağan yağmura bak.
Sakın topraktan çıkmasın o bayrak
Ay, yıldızımız
Denizlerde şehit çokResmen savaştan çıkan yok.
Boş hastane yok.Savaşta şehit çok.
Senin için şehit oldu onlar,
Sahillerde çürüdü onlar,
Gemileri batırdılar.Senin için can verdi onlar
Hiç acıma düşmana,Sakın siperden çıkma.
Vurulursun aman Allah!
Acımaz bile sana.
Vatanımız olmasaNeden doğduk burada
Allah yardımcımız valla
Keskin nişancı ol da biraz işe yara
Bayraktır nurumuzElimizden bırakmıyoruz
Kanımızın son damlasına kadar
Uğrunda savaşıyoruz.
Ay yıldızlı bayrağım,
Canım bayrağım.Sensiz vatan olmaz,
Canım bayrağım.Şehitlerimizin kanından,
Ay yıldızlı bayrağım.
Sen bizim vatanın,
Simgesisin canım bayrağım.
Sen ne güzel bayraksın
Ay yıldızlı, kırmızı bayrağım.
Canım bayrağım,Ay yıldızlı, kırmızı bayrağım.
EMİR ALİ ÜÇÜNCÜOĞLU
SENİN İÇİN ŞEHİT OLDULAR
AY YILDIZLI BAYRAĞIM
CUMA ENES YALMAN
İki İyi Dost Ceylan İle At
Raflarda bembeyaz duran bir silgi varmış. Bu silgi kendinden
emin bir silgiymiş.
Bir gün bir kırtasiyeye bir çocuk gelmiş. Bu çocuk rafta duran
silgiyi almış.
Eve geldiğinde silginin paketini açmış ve yazdığı yazıyı silmeye
başlamış. Ama öyle bir silmiş ki silginin canı çok acımış.
Günlerden bir gün silgi eskimiş. Kapkara olmuş ve yanında duran
kaleme:
- Aman Allah’ım nedir bu çektiğim!
Kalem dayanamayıp:
- Sen bir de bana sor! Beni çiğneyip, çantasına atıyor, kocaman
ağzına sokuyor.
İkisi de bir ağızdan:
- Bu çocuğun araç gereçlerinin nasıl kullanması gerektiğini
öğrenmesi gerekir.
Ertesi gün çocuk okula gittiğinde öğretmeni çocuğun araç
gereçlerini görünce sınıfa:
- Çocuklar araç gereçlerinizi nasıl kullanmalısınız. Bunu bilen var
mı?
Çocuk gerçektende okul eşyalarının kullanımını bilmiyordu.
Öğretmen:- Araç gereçlerinizi dikkatli kullanmalı zarar vermemelisiniz. Bir
gün geldiğinde “Niye bana zarar verdin” diyecekler.
Ay yıldız,Bağımsızlık.Bu bayrakVatan’ın.
Ne kanlar aktı.Bu topraklardan.Kana gömülmüşBu vatan.
Bayrak ,mavi gökyüzündeSüzülüyor.Ne hoş duruyor
Ay yıldızBizim bayrağımız,
Biz korumalıyız.KaybedersekNe yaparız.Bu bayrak için bu vatan içinÇok çalışmalıYorulmalı.
KorudukKoruyacağızAsla ve aslaBırakmayacağız.
FATMA SENA ARSLAN
VATANIM
Silgi
Bir yaz günüydü. Her yer çiçeklerle kaplanmıştı. Ve baloncu
amca dışarıda balon satıyordu.
Bütün çocuklar ondan balon aldı. Akşam olmuştu ve baloncu
amca evine doğru yürüdü. Evine geldiğinde kapısının önünde
bir mektup gördü. Bu mektubu aldı ve içeriye girdi. Mektubu
açmayı hiç düşünmedi. Hemen yatağına girdi ve uyudu. Sabah
olmuştu ve balon satmak için dışarı çıktı. Mektubu da açmaya
karar verdi ve açtı. İçinde torununun 19 Mart’ta olan doğum
günü kutlamasının davetiyesi vardı. Baloncu amca neden uzun
zamandır açmadığını düşündü.
Onun için memleketine geri döndü. Torununun orada doğum
gününü kutladılar. Baloncu amca oturup artık memleketinde
balon satmayı düşündü.
Ve torunuyla orada balon sattılar.
Merhaba arkadaşlar. Ben bir kalemim ve size
maceramı anlatmak istiyorum.
O gün yine Ayşe okula gidiyordu. Ben de zaten
onun kalem kutusunun içindeydim. Okula geldik
ve beni kalem kutusundan çıkartarak kullandı.
Eve gitme saati gelmişti. Zil çaldı. Herkes evinin
yolunu tutmuştu. Ayşe eve gelir gelmez ödevlerini
yapmaya başladı ve bitirdi. Akşam uykuya
yattı ve uyudu. Ben de kalem kutusunun içinde
uyuyordum. Sabah olmuştu ve okula gittik. Ayşe
beni çok kötü kullanıyordu. Ben eskidim ve beni
çöpe attı. Ben çok üzüldüm. Çöpçüler çöpleri
alırken beni de götürdüler. Üç gün o kokuşmuş
çöplerin yanında kaldım. Bir çocuk oralarda
geziyordu. Ben de ona bakıyordum. Birden beni
gördü ve eline aldı, evine götürdü.
Ve beni dolabına koydu.
KalemMacerası
ESMA GÜL KARATAŞ
Baloncu Amca
Ben eskiden kırtasiyede ki küçük bir kalem idim. Ta ki bir çocuk
beni satın alıp gidene kadar.
Şimdi çok kullanılan bir kalem oldum. Yanımda çok fazla kalem
var. Hepsiyle teker teker arkadaş oldum. Ama bir tanesi hariç. O
beni, ben de onu çok kıskanıyorum. Bir sınav günü Ahmet beni
kullandı ve hiç yanlış çıkarmadı. Kıskandığım kalem beni daha
fazla kıskanmaya başladı. Bir daha ki sınav günü onu kullandı.
Bu sefer ben onu kıskandım.
Günler böyle geçti. Diğer araç gereçleri bu durumdan hiç
memnun değildi. Kalem kutusu artık bizi taşımak istemiyordu.
Yine bir sınav günüydü. Diğer araç gereçleri bize bir ders
vermek istedi. Ahmet her sınav gününden önce bizim ucumuzu
açardı. O gün kalem traş bizim ucumuzu çok açacaktı. Ve
küçülecektik. Öyle de oldu. Ahmet bizi kullanamadı.
Bizim kıskançlığımız neredeyse Ahmet’in sınavı bitirememesine
neden olacaktı.
Bir kış günüydü. O kadar soğuktu ki evlerin çatısı buz tutmuştu
adeta. Kar taneleri elmas gibiydi. Bir orman vardı. O ormanın adı
zekiler ormanı idi.
Bu ormandaki herkes en zeki en akıllı benim diye geçiniyordu. Bir
gün bu ormana minik bir tavşan geldi. Ormandaki tüm hayvanlar
ben herkesten daha zekiyim diye böbürlenip gururlanıyordu.
Bu küçük tavşan onların bu durumuna kıs kıs gülüyor. Ve siz
görürsünüz bakalım bu küçük tavşan size güzel bir ders verecek
demiş.
Ama bir yandan da bu işin çok zor olacağını düşünmüş. Çünkü
hepsinin evlerine girip yemeklerini almaya çalışacakmış. Ama
bunun için diğer bütün tavşanlardan yardım istemiş. Bir tavşan
ordusu hazır olmuş. Hepside arkadaşları tavşanın planını
beğenmiş. Akşama kadar tavşanlar saklanmışlar. Hiç biri ortalıkta
görünmemiş ve gece olmuş. Ormandaki bütün hayvanlar uykuya
dalmışlar. Bu tavşan ordusu da evlere girip erzakları almışlar.
Sabah uyanınca ormandaki bütün hayvanlar çok şaşırmış. Ve
hepsi de bu olayı konuşuyormuş. Sonra tavşanlar herkesin evine
bir not bırakmışlar.
“Yiyeceklerinizi biz tavşanlar aldık. Siz kendinizi çok zeki zannedip
gururlanıyorsunuz. Diğer hayvanları küçümsüyorsunuz. Amacımız
sizlere küçük bir ders vermekti”.
Demek ki sizden daha akıllıları da olabiliyormuş.
Bizlere sayısız nimetler veren,
Canlı cansız her şeyi düşünen
Bağışlayan ve affeden
Rahman ve rahim olan Allah’tır
Hata yapsak da bazen,
Doğru işler yapmasak da,
Bizi affeden,Kerim olan Allah’tır.
Hatalarımızdan ders almasak da,
Yanlışlarımızla doğruyu bulmasak da,
Yüzümüze vurmayan,
Settar olan Allah’tır.
Kırmızı durOndan sonra neSarı hazırlanSon yeşil geç
Üç renk ışıklarSarıYeşilKırmızı
Kırmızıda geçmeCeza yemeSonra para verme
Aman kırmızı ya dikkat
Yeşil geçAman geç kalmaBir dahakini bekleme
HAMZA SERTATLI
AFFEDEN ALLAH TRAFİK
HAMZA DOBLAK
KıskançlıkEn Zeki Benim
Bir şehir varmış. Bu şehirde rüzgar ve yağmur hep kavga
ederlermiş. Bir gün yine rüzgar ve yağmur kavga ediyorlarmış.
Yağmur diyormuş ki:
- Ben senden daha güçlüyüm.
Rüzgar da hemen ona karşılık vermiş demiş ki:
- Asıl ben senden daha güçlüyüm. Hem ben insanlar benim
sayemde serinliyorlar ve beni seviyorlar. Yağmur da demiş ki:
- Hey! Orda dur bakalım. İnsanlar beni daha çok seviyor. Hem
çocuklar yağmurda oynamayı seviyor.
Sonra yağmurla rüzgar dövüşmeye başlamış. Bir yağmur bir
rüzgar geldi. İnsanlar çok mutsuzdu. Güneş dedi ki:
- İkiniz sıra sıra yapsanız daha iyi olur, dedi. Yağmurla rüzgar
dedi ki:- Olur, peki. Sonra rüzgar dedi ki ilk yağmur başlasın. Sonra
yağmur yağmış çocuklar yine eskisi gibi oyun oynamışlar.
Uzaydaki gezegenler Dünya’yı çok kıskanıyorlarmış. Çünkü
Dünya’da canlı varlıklar varmış. Ama bir gezegen Dünya’yı
kıskanmıyormuş. Bu kişi Satürn’müş. Bir gün Dünya, gezegen
arkadaşlarıyla birlikte okula gidiyormuş. Herkesin elinde bir
oyuncak varmış. Sadece Neptün’ün elinde oyuncak yokmuş.
Neptün Satürn’e sormuş:
- Neden herkes oyuncak getirdi?
Satürn şöyle dedi:
- Dün öğretmen demişti, oyuncak getirin.
Neptün şöyle dedi:
- Ama ben oyuncak getirmeyi unuttum.
Satürn dedi ki:- Dünyanın iki tane oyuncağı var ondan iste. Neptün Dünya’nın
yanına gidip şöyle dedi:
- Senin iki tane oyuncağın varmış bir tanesini bana verir misin?
Dünya şöyle dedi:
- Veririm ama benden özür dileyeceksin ve Neptün Dünya’dan
özür dilemiş.
Bir yaz günüydü. Zeynep, ilkbahar da saçlarını sarartıp kısaltmış,
teni koyulaşmıştı. Hala böyleydi ve yazın keyfini çıkarmak
istiyordu. Yatağına yatıp tavanı seyretmeye başlamıştı.
Zeynep, tavanı izlerken uyuyakalmıştı. Akşam, Zeynep bir
şekilde uyanmıştı. Biraz da uyuşmuştu. Annesi akşam yemeğine
çağırmıştı. Akşam yemeğinde Zeynep’in babası sabah plaja
gideceklerini söylemişti. Zeynep çok heyecanlanmıştı. Akşam
erken yattı. Sabah Zeynep erken kalkmıştı. Bir çırpıda giyinmiş,
kahvaltı yapmıştı. Sandviçleri hazırlayıp arabaya binmişlerdi.
Zeynep oldukça heyecanlıydı.
Plaja gitmek çok uzun sürmüştü. Sonunda plaja gelmişlerdi.
Zeynep çok heyecanlanmıştı. Hemen hırkasını ve şortunu
çıkarmıştı. Mayosuyla denize girmişti. Annesi halıyı sermiş ve
şemsiyeyi açıp dikmişti. Bir süre sonra annesi güneşin çıktığını
görmüştü. Denize biraz girip kızına seslenmişti. Tam o sırada
Zeynep’in babası Mehmet Bey denize atlıyordu:
- Bombaaaa!...- Zeynep, gel de güneş kremini sürelim. Ah !bu da ne?
- Pardon, dedi Mehmet Bey.
Zeynep biraz güldükten sonra yüzmeye devam etti. Birden
uzakta bir şey gördü. Biraz yaklaşınca birde ne görsün! Denizde
bir köpek! Hemen babasını çağırmıştı. Babası ile birlikte köpeği
kurtarmışlardı. Sonra da ona aç olduğu için sandviç vermişlerdi.
Zeynep’in annesi köpekleri çok severdi. O nedenle köpeği eve
almışlardı.
O akşam günlüğüne şunları yazmıştı: “Merhaba sevgili günlük!
Bugün plaja gitmiştik. Orada bir köpek bulduk, adını da Fındık
koyduk. Artık bizimle yaşıyor.’’ Bunları yazdıktan sonra tam
yatacakken bir şey onu yalamış:
- Dur Fındık! Gıdıklanıyorum
Allahım senin huzurunda
Ellerimi açtım sana dua ediyorum
Sen tek birsinSenden başka ilah yoktur.
Seni çok seviyorum Allah’ım
Sen kerimsin Allah’ım
Sen yüceler yücesisin Allah’ım
Sen yetimlerin sahibisin Allah’ım
Mutluluğun anahtarları,
Sevgidir, hoşgörüdür.Ancak bazı insanlarÇok nankördür.
Mutluluk,Arkadaşlıktan doğar.Mutlu olmazDüşman olanlar.
Mutlu olan,Çalışkan olur.Çalışıp, başaranMutlu olmuştur.
Mutluluk,Olumludur.Mutlu olanOlgundur.
HÜMEYRA AKKUZU
ALLAH’IM MUTLULUĞUN ANAHTARLARI
HAYRUNNİSA YILMAZ
Neptün ve Dünya Yaz Macerası
Günün birinde bir kalem yaşarmış. Bu kalem altınlardan
gümüşlerden oluşurmuş.
Birde yanında eski kalem yaşarmış. Eski kalem çok güzel
yazarmış ama eski olduğu için kimse onu almazmış. Zengin
ve yeni kalem hiç güzel yazmazmış ama çok güzel olduğu için
herkes onu alırmış.
Bir gün mağazaya bir çocuk gelmiş. Bu çocuk yeni kalem yerine
eski kalemi almış.
Okula gittiğinde herkes yeni kalemini gösteriyormuş. Öğretmen
bir yazı yazdırmış. Herkes çok kötü yazmış bir tek o çocuk çok
güzel yazmış, bunun nedenini eski kalem olarak göstermiş. Eski
kalem ne zaman beni alacaklar diye beklerken bir anda içerisi
çocuk dolmuş.
Eski kalem artık tüm kalemlerden çok eski kalem satılmış, bu
sayede kalemlerin kralı olmuş.
Güzel mi güzel bir orman varmış. Bu ormanda bir çok hayvanlar
varmış. Her tarafta çok güzel ağaçlar da varmış. Bunlardan birisi
de etobur bitkilermiş. Dünyadan yok olduğu düşünülen bütün
bitkiler de orada yaşarmış.
Bu ormanda böceklerle bitkiler çok iyi anlaşırlarmış. Ama
böceklerin kralı Suskun gelene kadarmış. Aslında o nadir bulunan
kır ayaklardan biriymiş.
Suskun bitkileri hiç sevmezmiş. Bu yüzden yaşadığı yerde hiç bitki
yokmuş. Bir bitki görürse hemen onu ezer yada koparırmış.Bu
yüzden onun hiç arkadaşı olmazmış.
Suskun bir gün bu bitkilerden sıkılmış. Aklına bir fikir gelmiş. Artık
bitkilere karşı savaş yapmakmış. Yarın uyandığında ilk işi bitkilerle
savaşa hazırlanmak olmuş.
Bunu duyan bitkiler de hazırlığa geçmiş. Bu haber krala kadar
gelmiş. Kralın adı şu imiş: Sarkür imiş.
Bu Sarkür aslında bir et obur bitkiymiş.
Suskun askerleriyle geldi ve savaş başlattı. Savaş bitince Suskun,
bitkiler kralı Sarkür’ü tebrik etti. Sonunda Suskun bitkileri yemeğe
çağırmış. Artık bir daha iki tarafta savaş etmemiştir. Böceklerle,
bitkiler sonsuza dek arkadaş kalmışlar
Bayrağımı dalgalandıran,
Tüm şehitlere.Helal olsun,Bu güzel Cennet vatanı
Bizlere bırakan şehitlere
Rahmet olsun.
Şehitlerimizin kanını,
Temsil eden tek bayrak.
Şehitlerimizin kanından,
Rengini alan al bayrak.
Her devlet taşıyamaz ,
Senin gibi bir bayrağı.
Türk milletine emanettir
Bu güzel al bayrak.
Hep senin yanındayım,
Sabahtan, akşama
Bizi kucaklarsın hep,
Seni çok severim.
OkulumBizi yanına aldın,Sen olmadanEğitim olmaz
OkulumOkumayı yazmayı
Sınıfında öğrendim
Seni çok severimBenim güzel okulum
MEHMET KUNUR
BAYRAK OKULUM
KEREM OKUR
Eski Kalemin Sırrı
Böceklerve Bitkiler
Bu gün 11 Mart 1915. Şavaş yine başlamıştı. Cephede o kadar
çok şehit veriyorduk ki artık çocuklar bile cepheye gidiyordu.
Ama çocuklar ölmekten korktukları için cepheye gitmiyorlardı.
Ama aralarından en fakiri Hasan, cepheye gitmek için can
atıyordu. Bir de Hasan sarı saçlı, mavi gözlü, beyaz tenli,
merhametli ve iyi bir çocuktu. Ve görevi askerlere su ve yemek
taşımaktı. Ve görevini her gün düzenlice yerine getiriyordu. Bir
gece cephede çok büyük bir bombardıman oldu. Çok yaralımız
vardı. Artık hastaneler dolmuştu. Ve yaralılara Hasan da yardım
ediyordu. Ve sonra Hasan cephedeki ağabeyleriyle beraber
düşmana karşı koymak istiyordu. Ama hep Yahya Çavuş: “Sen
küçüksün savaşamazsın” diyordu. Ve Hasanı yüreklendiriyordu.
Yahya Çavuş, Hasan cephede savaşamadı diye üzülüyordu. Ve
Hasanın yaşlı bir babaannesi ve dedesi vardı. Fakat onlardan
haber alamadığı için üzülüyordu. Ve hep cephede yatarken
onları düşünüyormuş. Ve sonra yatarken babaanne ve
dedesiyle mutluluklarını hatırlıyormuş.
Yahya Çavuş, Hasanın bu durumuna çok üzülüyordu. Ve hep
onu teselli ediyordu. Ve sonra, bir gece daha bir bombardıman
oldu. Çok şehit vardı.V e savaşın büyük geçtiği bir yerde can
çekişen bir asker vardı. Ve Hasan o askeri kurtarmak için canı
pahasına oraya gidiyordu. Ve onu kurtarıp güvenli bir yere çekti.
Aslında Hasan vurulmuştu. Ama vurulduğunu hissetmiyordu.
Yahya Çavuş yanına geldi. Hasanı kucakladı.
- Hasanım hep savaşmak istiyordun ya şimdi savaşarak şehit
oldun.
Merhaba! Ben kalem, sana bir anımı anlatacağım. Hazır mısın?...
Birgün bir kırtasiyenin rafında iken bir çocuk beni satın aldı. İlk gün
çocuk beni bir bebek gibi korudu. Ama ertesi gün bir arkadaşı
beni izinsiz aldı. Bastıra bastıra defterini karaladı. Defteri çok
kötüydü. Birden ucum kırıldı. Canım acıyordu. Ben dayandım
ama, bir inilti sesi duydum:
-Sayfalarım, bembeyaz sayfalarım. Mahvoldular. Zaten tahmin
etmiştim, bu çocuğun beni iyi kullanmayacağını biliyordum, dedi.
Ben de:- Ben bu çocuğun kalemi değilim. Özür dilerim, dedim.
Defter atıldı:
- Özür dilemene gerek yok, bunu yapan Tombik Ahmet, dedi. Ben
teneffüs bitince oh çektim. Ayşe ucumu açtı. Öğretmen defterlere
bakacaktı. Az önceki deftere çok acıdım. Güzelim defter çöp
olmuştu.
Birden öğretmen bağırdı:
- Ahmet defterin çöplük gibi, dedi.
Yeniden beni hüzün kapladı. Bir gün Ahmet’in defteri bitti. Ahmet
hatasını bu an anladı, defterinden ve benden özür diledi.
İlkbahar geliyorKuşlar ötmeye başlıyor
Çiçekler açıyorDünya canlanıyor.
Güneş çıkıyorÇiçekler heyecanlanıyor
İnsanlar seviniyor
Hayvanlar parti veriyor.
İsraf etmeTutumlu olHer zaman vardırTek bir yol
Tutumluluk sanaÇok uyarİsraf edeniHemen uyar
Sen tutumlu olursan
Herkese örnek olursun
Tutumluluk ne güzel
Herkes tutumlu olsun
MERVE YILDIZ
İLKBAHAR TUTUMLULUK
MEHMET SEMİH AKBAŞ
Çanakkale Ben Kalem
O gün çok mutlu bir köpek vardı. Beyaz tüylü sevimli bir köpekti.
Köpek ormanda dolaşırken aç ve bacağı incinmiş bir aslan
gördü. Ve köpek onu evine götürdü. Onun yaralarını temizledi.
Ve ona yemek verdi. Sonra onlar arkadaş oldular. Hatta kardeş
bile oldular. Her şeyin üstesinden gelebiliyorlardı.
Bir gün köpeğin evi yandı. Köpek dışarı çıkamadı. Ve şöyle
bağırıyordu:
Yardım edin!
Bunu duyan aslan dedi ki:
Korkma köpek!
Ve içeri girdi onu kurtardı. Ama kendisi ölmüştü.
Bir varmış, bir yokmuş bir zamanlar Hoppi adında bir ayı varmış.
Bu ayı çok akıllı çok çalışkan birazda gevezeymiş.
Günlerden bir gün Hoppi babasından izinsiz arabasını almış. Bu
durumdan babasının haberi yokmuş.
Hoppi kendi aklınca yavru ayıları ormanda arabayla gezdirmek
istemiş. Yavru ayıları arabaya bindirmiş, arabaya sığmayan minik
ayılardan bazılarını da bagaja bazılarını da tavana oturtmuş.
Orman polisi boz ayı gördüğü manzara karşısında şaşırmış ve
ardından Hoppi’nin kullandığı arabayı durdurup, arabayı ve
içindekilerin kim olduğunu kontrol etmiş.
Yaşlı boz ayı gördüğü manzara karşısında çok şaşırmış,
Hoppi’ye kaç yaşında olduğunu sormuş. Hoppi’nin yaşı araba
kullanmaya müsait değilmiş. Hoppi’nin yaptığı çok tehlikeli ve
orman kanunlarına aykırı imiş. Boz ayı yardımcısı hızlı tavşanı
Hoppi ‘nin evine göndermiş. Hızlı tavşan Hoppi’nin babasına
arabasının nerede olduğunu sormuş. Babası ise yuvalarının
önünde olduğunu hızlı tavşana söylemiş, hızlı tavşan bir bak
bakalım nerede demiş. Babası arabayı bulamamış ve hızlı
tavşanla beraber boz ayının yanına gitmişler. Hoppi’nin babası bu
manzara karşısında çok şaşırmış.
Babası oğluna kızmış sonrada cezayı ödeyip gitmişler. Hoppi
babasına bir daha öyle bir şey yapmayacağına söz vermiş. Ve bir
daha da yapmamış.
Benim güzel annem
Her gün öper, koklarsın
Senin güzel sevgin hiç bitmesin
O güzel sevgin
Senin güzel kokun
Hiç bitmesin hepSenin yüreğinAyağa kaldırırO güzel sevgin
Öğretmensin sen,
Öğretirsin sen,Sevilirsin sen,Seversin sen,
Anne, baba gibisin sen,
Şefkatlisin sen,Kızarsın bazen,Her zaman seversin zaten
ÖMER SEYFETTİNOKUDUCU
BENİM GÜZEL ANNEM
ÖĞRETMEN
MUHAMMET TALHA KAÇAN
Köpek İle AslanHoppininMacerası
Sonbahar gelmiş. Ali okula gitmek için günleri sayıyormuş. Okul
eşyaları sevinçten ve mutluluktan bağırıyorlarmış. Ali, tek tek
eşyalarını seçmiş.
Ali’nin eşyalarından biri bu sınavda beni kullanacaksınız demiş.
Diğeri hayır, O beni kullanacak demiş. Ali aslında yeni aldığı
mavi kalemi kullanacakmış. İkisini de yanına almış. Arkadaşı
Seda kalemini evde unutmuş. Arkadaşı Ali’den kalemini istemiş
Ali yeni aldığı kalemi vermiş. Seda kalemi çok beğenmiş ve onu
Aliye geri teslim etmemiş. Ali okul çıkışı Seda’dan kalemi tam
isteyecekken Seda’nın kelemi çok beğendiğini görmüş Seda’ya
hiçbir şey söylememiş.
Ertesi gün seda Ali’ye bir sürpriz yapmış. Ali’ye çok güzel bir
kalem almış ve bir not yazıp bırakmış. Ali çok sevinmiş ve
Seda’ya çok teşekkür etmiş .
Bu yaz, şirin yunus yine çok tatlıydı. Tombik yanakları, kocaman
gözleri ile herkesin ilgisini çekiyordu.
Kıskanç yunuslar, şirin yunusun bu kadar tatlı olmasına
dayanamıyorlardı. Kıskanç yunuslar, şirin yunustan kurtulmak
için cadının yanına gittiler. Cadı onlara şirin yunusu bir aynanın
karşısına geçirip ”Abrakadabraka yok olacaksın de“dedi. Kıskanç
yunuslar bu planı konuşurken şirin yunusun en iyi arkadaşı
gökkuşağı balığı oradan geçiyordu. Kıskanç yunusların planını
duydu. Kıskanç yunuslara görünmeden oradan uzaklaştı. Şirin
yunusa kıskanç yunusların planını anlattı. Şirin yunus sakin bir
yunus olduğu için çok kötü bir tepki göstermedi. Kızgın olmaktan
çok üzülmüştü. Çünkü o bu denizdeki herkesi çok sever ve
kimsenin ondan nefret etmesini istemezdi.
Denizin kraliçesi kıskanç yunusların öneri aldığı cadıdan hiç
hoşlanmazdı. Çünkü o cadı çok zalim ve yalancıydı. O cadıya
güvenenin başına hep kötü şeyler gelirdi. Şirin yunus kıskanç
yunusların planından dolayı çok tedirgindi.
Kıskanç yunuslar, şirin yunusu hazırlıksız anda yakalamayı
bekliyordu. Şirin yunus etrafta dolaşırken kıskanç yunuslar
ile karşılaştı. Kıskanç yunuslar şirin yunusa aynanın karşısına
geçmesini söyledi. Şirin yunus çaresiz aynanın karşısına geçti.
Kıskanç yunuslar, yavaş yavaş cadının dediği cümleyi söylemeye
başladılar. Büyüyü söyledikten sonra bir şey hissettiler. Karşılarına
baktıklarında şirin yunus yoktu. Yaptıkları büyü kendilerine
uygulandı. Kıskanç yunuslar ne olduğunu anlayamadan yok
oldular.
Kraliçe deniz kızı olanları duyunca bunu cadının yaptığını ve
şirin yunusun cadının elinde olduğunu söyledi. Hep beraber
cadının evine gidip şirin yunusu aldılar. Artık denizde birbirini
kıskanan yoktu. Aynı zamanda kötü cadıda hapse gitti. Tüm deniz
hayvanları mutlu oldu. Bunu şen şakrak kutladılar.
Toprağa düştü can askerim
Vatana dikmişse gözünü hain
Göz kırpmadan koşar bu ulu asker
Toprağa düştü can askerim
Vatanı korumak en büyük şandır
Vatan uğrunda ölmek şereftir
Vatan bölünmez bu bayrak inmez
Toprağa düştü can askerim
Peygamber ocağıdır askerlik
Bu vatan bu ezan bu bayrak bir bütündür
Türk bayrağı deyince Ey gafiller bir düşün
Toprağa düştü can askerim
Vatanıma göz diken Ey hainler
Bizim kutsal değerimizdir vatanımız
Hainler düştü mü toprağa leş olur
Can askerim düştü mü toprağa şehit olur şehit
Bayrağın o seninÖzgürlüğün sembolü
Onun için savaşacak,
Uğrunda can verecek
İyi bir insan olacaksın.
Onu hep koruyacak.
Göklerde dalgalandıracaksın
Bayrağımsın senGökyüzünden inmeyen
İnersen ne yaparım?
Tüm gece kapanır
Senin için yanarımSavaşmış atalarımız
Bayrağımız içinVatanımın eseriÖnemli mi önemli
Her sabah bakarım
Yerinde mi neşesi
ZEYNEP ECE SÜRMEN
CAN ASKERİM VATANIMIN ESERİ
ŞÜHEDA KARADAĞ
Okul Eşyaları Şirin Yunus
YENİ DÖNEMDEKIZ KAMPÜSÜMÜZLE DEHİZMETİNİZDEYİZ