tÜrkİye’de reel Ücret ve gsyh’nin İstİhdama etkİsİ: … sevİlay sarica.pdf · işgücü...
TRANSCRIPT
Akademik Sosyal Araştırmalar Dergisi, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
Sevilay SARICA1
Ahmet Kibar ÇETİN2
Murat Mustafa KUTLUTÜRK3
TÜRKİYE’DE REEL ÜCRET VE GSYH’NIN İSTİHDAMA ETKİSİ:
ZAMAN SERİSİ ANALİZİ
Özet
İstihdam, reel ücret ve GSYH arasındaki ilişki iktisat literatüründe uzun zamandan
beri tartışılan konular arasında yer almaktadır. Bu çerçevede bu çalışma istihdam,
reel ücret ve GSYH arasındaki uzun dönemli ilişkinin varlığını ve yönünü ortaya
koymayı amaçlamaktadır. Bu çalışmada 2005:1-2013:2 dönemlerini kapsayan üçer
aylık Türk sanayi verileri Sınır Eş-bütünleşme ve Granger nedensellik testlerine
tabi tutulmuşlardır. Elde edilen ampirik bulgulara göre; istihdam, reel ücret ve
GSYH arasında uzun dönemli bir ilişki bulunmaktadır. Granger nedensellik
analizine göre; GSYH’dan istihdama doğru tek yönlü bir nedensellik ilişkisi vardır.
İlişkinin yönüne bakıldığında elde edilen sonuç Keynesyen görüşü
desteklemektedir. Buna göre; GSYH’daki artış istihdamı artıracaktır. İstihdam ile
reel ücret arasında, reel ücretten istihdama doğru tek yönlü bir nedensellik ilişkisi
tespit edilmiştir. İlişkinin yönü ise Neoklasik görüşü desteklemektedir. Buna göre;
reel ücretlerdeki bir azalma istihdam düzeyini artırmaktadır.
Anahtar kelimeler: İstihdam, Reel ücret, GSYH, Sınır Eşbütünleşme Testi,
Nedensellik İlişkisi.
THE IMPACTS ON EMPLOYMENT OF REEL WAGE AND GDP:
TIME SERIES ANALYSIS
Abstract
The relationship between employment and real wages and GDP are being subjects
of discussion in economic literature for long period of time. Within the framework
of employment, real wage and GDP, the aim of this paper is to investigate the long
1Yrd. Doç. Dr., Çankırı Karatekin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü,
[email protected] 2Doç. Dr., Çankırı Karatekin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü,
[email protected] 3Yrd. Doç. Dr., Çankırı Karatekin Üniversitesi, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümü,
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
124
Sevilay Sarıca-Ahmet Kibar Çetin-Murat Mustafa Kutlutürk
term relationship and direction of such a relationship. In this study, quarterly data
of Turkish Industry covers period of 2005:1-2013:2 were used to analyze Granger
causality and ARDL. According to empirical findings, there is a long term
relationship between employment and real wages and GDP. Granger causality test
suggests that there is one way Granger causality from GDP to employment.
Direction of relationship supports the Keynesian perspective. According to this
finding, an increase in GDP will increase employment. There is a one way
causality from real wage to employment was determined. Direction of relationship
supports the neoclassic view. According this, a decrease in real wages will lead to
increase the level of employment.
Key words: Employment, Real Wage, GDP, Bounds Testing Approach, Causal
Relation.
1. GİRİŞ
Bireylerin giderek artan ihtiyaçları yine bireyler tarafından üretilen mal ve hizmetler tarafından
karşılanmaktadır. Bu çerçevede toplumların refah düzeylerinin artırılmasına yönelik çabalar,
emeğin verimliliğini, istihdamı ve emeğin aldığı ücreti önemli hale getirmiştir. Bilindiği gibi
ücret; kişinin emeğinin fiyatı başka bir ifade ile geliridir. Nominal ücret emeğin hizmetinin
karşılığı olarak emeğe yapılan ödemedir. Reel ücret ise kişinin geliri ile satın alabileceği mal ve
hizmet miktarıdır. Emeğin yani çalışanın refah düzeyi reel ücrete bağlıdır. Fiyatlar yükselirse
reel ücretler düşer. Reel ücretlerin artması için nominal ücretlerdeki artış oranının fiyatlar genel
düzeyindeki artış oranından fazla olması gerekmektedir.
Bireyin refahının artması için reel ücretin artması gerekirken, toplumun refahının artması için
ise yeni istihdam olanaklarının yaratılarak ülkedeki işsizlik oranının azaltılması ve çalışan
işgücü miktarının artırılması gerekmektedir. Makro açıdan değerlendirildiğinde istihdam, reel
ücret ve GSYH arasındaki ilişki iktisat literatüründe oldukça önemli bir yer tutmaktadır. Bu
bağlamda istihdam, reel ücretler ve GSYH arasındaki ilişki ekonomi teorisinde önemli
çalışmalara ve tartışmalara konu olmuştur. Söz konusu bu değişkenler arasındaki ilişki gerek
gelişmiş gerekse de gelişmekte olan ülkeler açısından önemli makro ekonomik değişkenlerdir.
Özellikle günümüzde birçok ülkede görülen yüksek işsizlik oranlarının ortaya çıkmasında reel
ücretlerdeki değişmenin ve ülkelerin ekonomik büyümeyi gerçekleştirmemelerinin etkili olduğu
görülmektedir. Bunlara ek olarak küresel şokların da dünyada işsizliğin artmasında önemli rol
oynadığı görülmektedir. Kısacası işsizlik sorunu tüm dünya ülkelerinde giderek büyüyen bir
problem haline gelmiştir. Bu nedenle gerek gelişmiş gerekse de gelişmekte olan ülkeler
uyguladıkları genel ekonomi politikaları içerisinde istihdam ve işsizlik sorununa yönelik etkili
politikalar üretmeye yönelmişlerdir. Dünya ekonomisinde nihai hedef olarak belirlenen
ekonomik büyüme rakamlarında iyileşmeler gözlenmesine rağmen işsizlik oranları çok az
artmıştır.
Türkiye’de istihdam düzeyi, işsizlik oranlarındaki artış ve reel ücretlerdeki değişmeler makro
ekonomik politikalar yanında ekonomik ve sosyal yapılarla da ilgili olmaktadır. Diğer yandan
Türkiye’deki işsizlik oranının makro ekonomik şoklardan da etkilendiği görülmektedir.
Özellikle Türkiye’de 2000-2001 ekonomi krizinden sonra işsizlik oranı istikrarlı bir artış
sergilemiştir. Türkiye’de 1980’lerin başından ortalarına kadar süren ortamda özel imalat
sanayinde ortalama reel ücretler değişmeden kalırken, kamu sektöründe azalmıştır. Gerek özel
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
125
Türkiye’de Reel Ücret ve Gsyh’nin İstihdama Etkisi: Zaman Serisi Analizi
sektörde gerekse de kamu sektöründeki ortalama ücretler 1989-1991 döneminde hızla artış
göstermiş, ancak aradaki fark kamu sektörü lehine açılmıştır. Kamu sektöründe çalışan işçiler
1992-1993 yıllarında ek ücret artışından yararlanmışlardır. Ancak bu artışlar 1994 yılından
sonra hızlı bir düşüşe girmiştir. 2001 yılındaki kriz, reel ücretleri önemli ölçüde olumsuz yönde
etkilemiştir. 2001 yılındaki kriz sonrasında işsizlik oranında artış ortaya çıkmıştır (Tunalı
2004:14). Türkiye’de işsizlik oranındaki artış günümüzde de devam etmektedir. Bu da
Türkiye’de ekonomik açıdan istenilen istihdam düzeyine ulaşılmadığını ortaya koymaktadır.
Türkiye’de GSYH’deki yıllık değişmeyi ifade eden büyüme rakamlarında olumlu gelişmeler
görülmektedir. Temel olarak normal şartlarda GSYH’deki artışın istihdamı artırması
beklenmektedir. Ancak bazen bu beklentinin karşılanmadığı ve GSYH’deki artışın istihdamı
olumsuz etkilediği görülmektedir (Gürkan 2006: 315). Türkiye’de 1990 sonrası üç yıl 2002,
2003 ve 2004 yılları hariç olmak üzere büyüme oranları pozitif olmuştur. Bu yıllarda büyüme
oranları beklenenin üzerinde olmuştur. Ancak bu yıllarda istihdamda aynı şekilde olumlu bir
düzelme görülmemiştir. Aksine bu yıllarda işsizlik oranları yükselmiştir. Dolayısıyla bu üç yılda
ortaya çıkan büyümedeki artış istihdamda aynı şekilde bir etkiye neden olmamıştır. 2001 krizi
sonrasında Türkiye ekonomisinde istihdamsız bir büyüme sürecine girilmiştir. Verimlilikteki
artış ücretleri artırarak çalışanların alım gücünü artırarak bir yandan mal ve hizmet tedbiri diğer
yandan ise işgücü talebini artırmıştır. Bu süreçte verimsiz çalışan şirketler piyasayı terk ederken
ardında binlerce işsiz bırakmıştır. Ortaya çıkan işsizleri ise verimli üretim yapan firmalar
istihdam etmeye başlamıştır. Bu durum, verimlilik artışının kısa dönemde işsizliği artırdığını
uzun dönemde ise istihdama katkı sağladığını göstermektedir (DPT 2007:14).
Türkiye’de istihdamın artması ve işsizliğin azaltılması ancak istikrarlı yüksek büyüme
oranlarıyla mümkün olabilecektir. Ancak yine de ekonomik büyümenin istihdamı tek başına
artırması mümkün değildir. Türkiye’de yatırım olanaklarının yetersizliği, kırsaldan kentlere
göçün varlığı, hızlı nüfus artışı, işgücü piyasasındaki katılıklar ve verimlilikteki artış gibi
nedenler istihdamın artmasının önündeki engeller olarak görülmektedir (Kara ve Duruel 2005:
373). Eğer uzun dönemde büyüme istihdama pozitif yönde katkı yapmazsa, bu durum Türkiye
ekonomisi açısından önemli bir sorun olarak gündeme gelecektir (Kara ve Duruel 2005:374).
Bu çalışmanın temel amacı; istihdam düzeyi, reel ücretler ve GSYH arasındaki ilişkiyi (başka
bir ifade ile reel ücretler ile GSYH’nin istihdam düzeyi üzerindeki etkisini) yani uzun dönemde
değişkenler arasında anlamlı bir ilişkinin istatistiksel olarak var olup olmadığını test etmektedir.
Bu amaçla Türkiye’nin sanayi 2005:1-2013:2 dönemi verileri kullanılarak bir zaman serisi
analizi yapılmıştır. Analizde ADF ve PP testi, ARDL eşbütünleşme testi ve Granger nedensellik
testi kullanılmıştır. Çalışma 6 bölümden oluşmaktadır. İkinci bölümde istihdam, reel ücret ve
GSYH değişkenleri arasındaki teorik ilişkiler açıklanacaktır. Üçüncü bölümde istihdam, reel
ücret ve GSYH değişkenleri arasındaki ilişkiyi test eden daha önce yapılmış ampirik
çalışmaların bulgularına değinilecektir. Dördüncü bölümde çalışmada uygulanacak yöntemin
açıklaması yapılacaktır. Beşinci bölümde veriler ve ampirik sonuçlara yer verilecektir. Altıncı
bölümde ise elde edilen sonuçlar değerlendirilerek yorumlanacaktır.
2. İSTİHDAM, REEL ÜCRET ve GSYH DEĞİŞKENLERİ ARASINDAKİ
İLİŞKİNİN TEORİSİ
İktisat teorisinde farklı iktisadi görüşlerin, istihdam ile reel ücret, istihdam ile GSYH arasındaki
ilişkiyi farklı şekillerde açıkladıkları görülmektedir. Klasik İktisat Teorisine göre; ekonomi
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
126
Sevilay Sarıca-Ahmet Kibar Çetin-Murat Mustafa Kutlutürk
daima tam istihdam düzeyinde dengededir. Ekonominin daima tam istihdam düzeyinde
dengede olmasını ise “görünmez el” kuramıyla açıklamaya çalışmışlardır. Klasiklere göre; her
arz kendi talebini yaratacağından ekonomi daima tam istihdamdadır. Çünkü “görünmez el”
ekonomide fiyat istikrarını sağlayarak tam istihdamı oluşturabilecek bir nitelik arz etmektedir.
Diğer bir ifade ile Klasiklere göre; hem fiyatların hem de parasal ücretlerin aşağı ve yukarı
doğru esnek olması (yani parasal ücretler çok esnektir) dengeden uzaklaşan ekonominin tekrar
tam istihdam düzeyinde dengeye gelmesini sağlamaktadır (Üsütnel 1988: 74, 90-91). Parasal
ücretler çok esnek olunca emek piyasasında ortaya çıkan değişmelere parasal ücretler çok hızlı
uyum sağlayacak ve emek piyasası hemen tam istihdam düzeyinde dengeye gelecektir.
Ücretlerin çok esnek olması ekonomiye herhangi bir müdahalede bulunmadan emek
piyasasında dengenin sağlanması için yeterli olmaktadır (Parkin 2010:662).
Dolayısıyla Klasikler eğer emek piyasasında bir dengesizlik varsa ve bunun bir sonucu olarak
ekonomide süreklilik arz eden bir işsizlik söz konusu ise bunun temel nedeninin emek
piyasasındaki ücret katılığı olduğunu vurgulamaktadırlar (Özata ve Esen 2010:56; Törüner
2000:240). Klasik teoride emek arz ve talebi, reel ücretlerin bir fonksiyonudur. Emek talebi ile
reel ücret arasında ters yönlü bir ilişki varken; emek arzı ile reel ücret arasında pozitif yönlü bir
ilişki vardır. Dolayısıyla klasiklerin ortaya koyduğu fiyat esnekliği emek piyasasında, emek arzı
ve emek talebinin kesiştiği noktada reel ücreti ve tam istihdam düzeyini belirleyecektir. Emek
piyasasında belirlenen istihdam düzeyi ise daha sonra geliri belirleyecektir (Froyen 1993:214;
Parkin 2010:648-651). Sonuçta reel ücretlerdeki bir azalma istihdamı artıracak, dolayısıyla
emek piyasasında çalışmak isteyip de iş bulamayan kimse kalmayacaktır. Çünkü ücretler
maliyetlere dâhil edildiğinden dolayı ücretlerdeki düşüş fiyatların da düşmesine neden olmakta,
fiyatlardaki düşüş ise mallara olan talebi artırmaktadır. Mallara olan talep artışı ise işsizlerin
yeniden işe alınmasına neden olarak yeniden istihdam hacminin genişlemesi sonucunu
doğurmaktadır (Türkbal 2005:386; Üstünel 1980:181). Klasik iktisatçıların istihdamla ilgili
problemleri göz ardı etmelerinin 2 temel nedeni bulunmaktadır. Birincisi mahreçler kanunu yani
her arz kendi talebini yaratır prensibidir. Klasikler bu prensibe inanarak genel anlamda talep
yetersizliğinin sistemin mantığına aykırı olduğuna inanmışlardır. İkincisi ise Klasikler kısmi
işsizlik ve dengesizlik hallerini açıklamakta kullandıkları teori ve metotları genel işsizliğin
açıklanmasında da kullanabileceklerini benimsemişlerdir. Klasik iktisatçılar talep
yetersizliğinden kaynaklanan “gayri iradi” bir işsizliğin olabileceğini kabul etmemişlerdir
(Üstünel 1990: 182-183).
Klasikler ve Neoklasikler işsizliğin azaltılması ve istihdamın artırılması için reel ücretlerin
düşürülmesi gerektiğini, bunun sağlanması durumunda emeğin ucuzlayacağını ve bunun
sonucunda da işverenin daha çok emeği istihdam edeceğini vurgulayarak reel ücret ile istihdam
arasında yakın bir ilişkinin olduğunun ortaya koymaktadırlar. Klasik ve Neoklasiklerde reel
ücret istihdamı belirlemektedir. Nedenselliğin yönü reel ücretlerden istihdama doğrudur.
Klasik iktisatçıların ekonomi daima tam istihdam düzeyinde dengeye gelir görüşü 1929 yılında
ortaya çıkan Büyük Dünya Buhranı ile tartışılmaya başlanılmış ve geçerliliğini kaybetmiştir.
Çünkü bu buhranla birlikte birçok gelişmiş ülkede büyüme ve istihdamda azalma görülmüştür
(Demir 1996:20). Bütün bu gelişmeler sonrasında yeni iktisat teorileri ortaya çıkmaya başlamış
ve istihdam konusunun önemi gittikçe artmıştır. 1936 yılında İngiliz iktisatçı J.M. Keynes
“istihdam faiz ve paranın genel teorisi” isimli kitabı ile klasik teorinin fazla üzerinde durmadığı
istihdam konusunu ön plana çıkarmıştır. Keynes klasiklerin “devletin ekonomiye müdahalesine
gerek kalmadan piyasa mekanizmasının ekonomiyi kendi kendine tam istihdam düzeyinde
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
127
Türkiye’de Reel Ücret ve Gsyh’nin İstihdama Etkisi: Zaman Serisi Analizi
dengeye getirecektir” önermesinin geçerli olmadığını belirtmekte ve ekonominin eksik
istihdamda olduğunu ortaya koymaktadır. Keynes’de ekonomideki eksik istihdamın nedeni
talep yetersizliğidir. Ekonomideki bu efektif talep yetersizliğini ortadan kaldırmak ve
ekonominin tam istihdam düzeyinde dengeye gelmesi için devletin ekonomiye müdahalesi
önerilmektedir (Keynes 1936; Froyen 1993: 89,92, 93, Üstünel 1988:104-107; Parkin
2010:663).
Klasik görüşte fiyatların ve parasal ücretlerin aşağı ve yukarı doğru esnek olması dengeden
uzaklaşan ekonominin tekrar tam istihdam düzeyinde dengeye gelmesini sağlamakta,
dolayısıyla reel ücretler istihdamı belirlemekteydi. Ancak Keynesyen görüşte reel ücretle
istihdam arasında böyle bir ilişki yoktur. Keynes’de toplam arz eğrisini etkileyen en temel
unsur, parasal ücretlerin aşağı doğru oldukça katı olmasıdır. Yani Keynesyen görüşte parasal
ücretler esnek değildir. Parasal ücretlerin katılığının nedeni ücretlerin piyasalar yerine uzun
dönem sözleşmelerle belirlenmesi olarak ortaya konmuştur. Dolayısıyla parasal ücretleri
düşürmek mümkün değildir. Parasal ücretler düşürülemediği için ekonomi resesyonda çakılıp
kalmakta ve tekrar tam istihdam düzeyinde dengeye gelememektedir (Parkin 2010:663).
Keynes ekonominin eksik istihdam seviyesinde de dengede olacağını ifade etmektedir. Yani
eksik istihdam seviyesinde de toplam arz ve talep eğrisi kesişebilir ve bu durumda ekonomide
gayri iradi işsizlik söz konusu olabileceği gibi piyasa mekanizması bu işsizliği kendiliğinden
ortadan kaldıramaz. Dolayısıyla bu eksik istihdam seviyesinde de ekonomi ve piyasa işleyişine
devam edebilir (Üstünel 1990:183, 188,189).
Yeni Keynesyen görüşte sadece parasal ücretler değil aynı zamanda mal ve hizmet fiyatları da
çok katıdır. Keynes’de emek talebi reel ücretin bir fonksiyonudur ve emek talebi ile reel ücret
arasında ters bir ilişki vardır. Ancak emek arzı parasal ücretlerin bir fonksiyonudur ve parasal
ücretler ise sabittir. Dolayısıyla hiçbir piyasa hiçbir şekilde kendiliğinden dengeye
gelemeyecektir (Parkin 2010:663, Froyen 1993). Dolayısıyla ücretlerin düşürülmesi ile işsizliği
azaltmak ya da istihdamı artırmak mümkün değildir. Şöyle ki ekonomide üretim fazlası ve
işsizlik varken, bu 2 sorunu çözmek için ücretleri (ki işverenler için bir maliyet kaynağıdır)
düşürerek maliyetleri dolayısıyla fiyatları düşürüp üretim fazlasını eritmek ve istihdamı artırarak
işsizliği ortadan kaldırmak hedeflenebilir. Ancak ücretlerdeki azalış çok önemli bir alıcı
grubunun satın alma imkânını daraltarak toplam talebi azaltmakta ve ekonominin yine üretim
fazlası ve işsizlikle karşı karşıya kalması sonucunu doğurabilir (Üstünel 1990: 182).
Keynes, ekonomideki eksik istihdamın varlığını efektif talep yetersizliğine bağlamaktadır. Şöyle
ki Keynes istihdam seviyesinin efektif talebe yani gelir ve harcamalara bağlı olduğunu ortaya
koymaktadır. Bu çerçevede efektif talep bir ekonomide filen satın alma gücü ile desteklenmiş
talepler toplamı olarak ifade edilmektedir. Dolayısıyla ekonomide gelirler yüksek ise istihdam
seviyesi de yüksek olacaktır; gelirler az ise istihdam seviyesi de az olacaktır. Bir ekonomideki
gelir seviyesi ise o ekonomide yapılan tüketim, yatırım ve devlet harcamalarının toplam
seviyesine bağlıdır (Üstünel 1990:190-191,208) Kısacası Keynesyen teoride gelirler yüksek
olunca harcamalar yüksek olacak, harcamalar yüksek olunca da ekonomide efektif talep
artacaktır. Bu durumda gerek özel kesim gerekse de devlet tarafından yapılacak harcamalar
ekonomideki üretim ve gelir düzeyini ve dolayısıyla da istihdam düzeyini belirlemiş olmaktadır.
Bu açıdan bakıldığında Klasiklerin aksine Keynes’de her talep kendi arzını yaratmaktadır.
Keynes ekonomide tam istihdam seviyesine ulaşılmak isteniyorsa, devletin efektif talep
yetersizliğini ortadan kaldıracak şekilde ekonomiye para ve maliye politikaları ile müdahale
etmesi gerektiğini belirtmektedir (Üstünel 1990:190-191; Parkin 2010:663).
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
128
Sevilay Sarıca-Ahmet Kibar Çetin-Murat Mustafa Kutlutürk
Keynes, Klasiklerin aksine reel ücretlerdeki düşüşün istihdamı artırmayıp tam tersine istihdamı
azaltacağını ortaya koymaktadır. Çünkü Keynes’e göre; ücretler efektif talebin en önemli
bileşenidir. Dolayısıyla reel ücretlerdeki düşüş tüketim harcamalarında azalmaya neden olarak
efektif talepte daralmaya yol açacak ve bu ise ekonomideki üretim düzeyinin düşmesine neden
olarak istihdamı azaltacaktır. Keynesyenler Klasiklerin aksine özellikle ekonominin durgunluk
dönemlerinde sabit ücretlerin (ücret katılığı) ekonomi üzerinde istikrar sağlayıcı rolünü ön plana
çıkarmışlardır. Şöyle ki işsizliğin fazla olduğu durgunluk dönemlerinde ücretlerin
düşürülmemesi, efektif talep üzerinde olumlu etki yaratarak ekonominin daha da kötüye
gitmesinin önünü kesebileceği gibi ekonomide bir takım olumlu gelişmelerin ortaya çıkmasına
da zemin hazırlayabilir (Özata ve Esen 2010:57).
Diğer yandan Keynes, azalan verimler yasasının geçerli olması durumunda; istihdam artışının
emeğin marjinal ürününü azaltacağını ve bunun bir sonucu olarak emeğin üretimden alacağı pay
olan reel ücretin düşeceğini ortaya koymaktadır. Bu çerçevede ele alındığında gelirler artınca
efektif talep artacak, efektif talepteki artış ise üretim ve gelir düzeyini dolayısıyla da istihdam
düzeyini artıracaktır. İstihdamdaki artış ise azalan verimler yasasının geçerliliği altında reel
ücretleri azaltacaktır. Dolayısıyla Klasiklerin aksine Keynesyen görüşte reel ücretler istihdamı
değil, istihdam reel ücretleri belirlemektedir. Dolayısıyla reel ücretler ile istihdam arasındaki
nedenselliğin yönüne bakıldığında; Keynes’de nedenselliğin yönü istihdamdan reel ücretlere
doğru olmaktadır (Özata ve Esen 2010:57).
3. İSTİHDAM, REEL ÜCRET ve GSYH ARASINDAKİ İLİŞKİ İLE İLGİL
AMPİRİK ÇALIŞMALAR
Russell ve Tease 1988 yılında Avustralya’ya yönelik yapmış olduğu çalışmada 1970’lerin ortası
ile 1980’lerin başına kadar olan verileri kullanarak reel ücretler ile istihdam arasındaki ilişkiyi
incelemişlerdir. Çalışma sonucunda reel ücretlerin istihdam üzerinde önemli bir etkisinin
olduğunu yani reel ücretlerdeki düşüşün istihdamı artırdığı sonucuna ulaşmışlardır (Russell ve
Tease 1988).
Nymoen 1989 yılında Norveç imalat sanayinin 1967:1-1986:4 çeyrek dönemlik verilerini
kullanarak reel ücretler ile istihdam arasında uzun dönemli bir ilişkinin olup olmadığını analiz
etmişlerdir. Çalışmada Engle-Granger eşbütünleşme yöntemi kullanılmak suretiyle reel ücretler
ile istihdam düzeyi arasında uzun dönemli bir ilişkinin olmadığı sonucuna varmışlardır
(Nymoen 1989: 599-512).
Darby ve Wren-Lewis 1993 yılında İngiltere’ye yönelik yapmış oldukları çalışmada 1953-1990
yıllık ve 1963-1993 üçer aylık verileri kullanmak suretiyle reel ücretler ile istihdam arasında
uzun dönemli bir ilişkinin olup olmadığını ortaya koymaya çalışmışlardır. Çalışmada
eşbütünleşme tekniklerini kullanarak reel ücretler ile istihdam düzeyi arasında uzun dönemli bir
ilişkinin var olmadığı sonucu elde etmişlerdir (Darby ve Wren-Lewis 1993: 87-115).
Carruth ve Schnabel 1993 yılında Batı Almanya’ya yönelik yapmış oldukları çalışmada, 1964-
1989 dönemi verilerini kullanarak ücretler ile istihdam arasında uzun dönemli bir ilişkinin
varlığını ortaya koymaya çalışmışlardır. Çalışma sonucunda söz konusu dönemde ücretler ile
istihdam arasında uzun dönemli bir ilişki olduğu sonucuna varmışlardır (Carruth ve Schnabel
1993: 297-310).
Smith ve Hagan 1993 yılında Avusturya’ya yönelik yapmış oldukları çalışmada, 1971:1-1988:4
dönemi verilerini kullanarak istihdam, hasıla fiyatlar ve ücretler arasında uzun dönemli bir ilişki
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
129
Türkiye’de Reel Ücret ve Gsyh’nin İstihdama Etkisi: Zaman Serisi Analizi
olup olmadığını Johansen eşbütünleşme testini kullanarak analiz etmişlerdir. Çalışma
sonucunda ücretler ile istihdam arasında uzun dönemli ilişkinin olduğu tespit edilmekle birlikte
ilişkinin yönünün ücretlerden istihdama doğru olduğu sonucuna varılmıştır (Smith ve Hagan
1993: 184-198).
Arestis ve Mariscal 1994 yılında İngiltere’ye yönelik çalışmada İngiltere’de 1966:1-1992:2
dönem verilerini kullanarak, ücretler ile istihdam arasında uzun dönemli bir ilişki olup
olmadığını ortaya koymaya çalışmışlardır. Çalışmada Engle-Granger ve Johansen eşbütünleşme
testini kullanarak ücretler ile istihdam arasında uzun dönemli istikrarlı bir ilişkinin olduğunu
ortaya koymuşlardır (Arestis ve Mariscal 1994: 417-424)
Nymoen 1994 yılında Finlandiya imalat sanayinin 1960-1987 dönemi verilerini kullanmak
suretiyle reel ücretler ile istihdam arasında uzun dönemli bir ilişkinin varlığını analiz
etmişlerdir. Çalışma sonucunda iki değişken arasında uzun dönemli anlamlı bir ilişkinin
varlığına ulaşılamamıştır (Nymoen 1994).
Metin ve Üçdoğruk 1998 yılında Türk İmalat Sanayinin 1962-1992 dönemi verilerini kullanmak
suretiyle ücret-fiyat-istihdam arasında uzun dönemli bir ilişkinin var olup olmadığını
eşbütünleşme testi ile analiz etmişlerdir. Çalışma sonucunda ücretlerin dolaylı olarak fiyat ve
istihdamdaki değişmelere bağlı olduğu ve reel ücretler ile istihdam düzeyi arasında bir ilişkinin
olduğu ve bu ilişkinin yönünde istihdamda reel ücretlerin doğru olduğu ortaya konmuştur.
Dolayısıyla çalışma sonucu Keynesyen önermeyi desteklemektedir (Metin ve Üçdoğruk 1998:
279-287).
Bender ve Theodossiou 1999 yılında 10 OECD ülkesine yönelik yapmış oldukları çalışmada
1950-1992 dönemi verilerini kullanarak reel ücretler ile istihdam arasında uzun dönemli bir
ilişkinin olup olmadığını incelemişlerdir Çalışmada hem Engle-Granger ve hem de Johansen
eşbütünleşme yöntemi kullanılmış ve sonuçta iki değişken arasında uzun dönemli bir ilişkinin
olmadığı sonucuna varılmıştır. Ancak Engle-Granger eşbütünleşme yöntemi Kanada için iki
değişken arasında uzun dönemli bir ilişkinin olduğunu ortaya koyarken, Johansen yöntemi
Kanada için iki değişken arasında hiçbir eşbütünleşme ilişkisi olmadığını göstermiştir (Bender
ve Theodossiou 1999: 621-637).
Al-Ghannam 2005 yılında Suudi Arabistan ekonomisine yönelik olarak yaptığı çalışmada 1973-
2002 yıllık verilerini kullanarak özel Suudi firmalardaki ekonomik büyüme ile istihdam
arasındaki ilişkiyi eşbütünleşme testi ve Granger nedensellik testi ile analiz etmiştir. Çalışma
sonucunda değişkenler arasında uzun dönemde eşbütünleşme ilişkisi olduğu ve büyümeden
istihdama kısa ve uzun dönemde tek yönlü nedensellik ilişki olduğu tespit edilmiştir (Al-
Ghannam 2003:1-19).
Suedekum ve Blien 2004 yılında Batı Almanya’ya yönelik yapmış oldukları çalışmada, 1974:1-
1988:4 dönemi verilerini kullanarak istihdam, hasıla, fiyatlar ve ücretler arasındaki uzun
dönemli bir ilişki olup olmadığını Johansen eşbütünleşme yöntemini kullanarak analiz
etmişlerdir. Çalışma sonucunda ücretler ile istihdam arasında uzun dönemli ilişki olduğu tespit
edilmekle birlikte, ilişkinin yönünün ise negatif olduğu yani ücretlerdeki bir artışın istihdamı
azalttığı sonucuna varılmıştır (Suedekum ve Blien 2004).
Christopoulos 2005 yılında Avrupa Birliği’nin 12 ülkesinin 1961-1996 dönemine ait yıllık
verilerini kullanarak reel ücretler ile istihdam arasındaki uzun dönemli ilişkinin varlığını
araştırmışlardır. Çalışma sonucunda bu 2 değişken arasında uzun dönemli bir ilişki tespit
edilememiştir (Christopoulos 2005: 25-32).
Jayaraman ve Singh 2007 yılında Fiji ekonomisine yönelik yapmış olduğu çalışmada yabancı
doğrudan yatırımlar, GSYH ve istihdam arasındaki uzun dönemli ilişki olup olmadığını
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
130
Sevilay Sarıca-Ahmet Kibar Çetin-Murat Mustafa Kutlutürk
incelemişlerdir. Elde edilen sonuç istihdamın yabancı doğrudan yatırımlardan ve GSYH’den
olumlu yönde etkilendiğini ortaya koymuştur (Jayaraman ve Singh 2007).
Arısoy 2008 yılında Türkiye ekonomisine yönelik yapmış olduğu çalışmada 1963-2005 yıllık
verilerini kullanarak GSMH, reel sinai üretim değeri, çalışan kişi başına düşen reel sinai üretim
değeri, sanayi sektörü istihdamı ve sanayi sektörü dışındaki sektörlerdeki istihdam değerlerini
kullanarak Türkiye’nin sanayi sektörünün iktisadi büyüme ile olan ilişkisini incelemiştir.
Çalışmada eşbütünleşme testi ve nedensellik testi kullanılmıştır. Çalışma sonucunda iktisadi
büyümenin sanayi sektörü üretimini artırdığı ortaya konmuştur (Arısoy 2008: 1-31).
Aspergis ve Theodossiou 2004 yılında 10 OECD ülkesine yönelik yapmış oldukları çalışmada
1950-2005 dönemi verileri kullanılarak reel ücretler ile istihdam arasındaki uzun dönemli
ilişkiyi araştırmışlardır. Çalışmada panel eşbütünleşme ve nedensellik testi uygulanmış ve
çalışma sonucunda reel ücretler ile istihdam arasında uzun dönemli bir ilişkinin olduğu
sonucuna varılmıştır. Ancak çalışmada Neoklasiklerin ortaya koyduğu “ücretlerdeki düşüş
istihdamı artırır artırır” görüşü reddedilmektedir. Aksine, Keynes’in ifade ettiği gibi talepteki bir
artış istihdam düzeyini artırmak suretiyle reel ücretleri azaltır görüşünü desteklemektedir
(Aspergis ve Theodossiou 2004: 40-50).
Özata ve Esen 2010 yılında yaptıkları çalışmada, Türkiye’de 1988:1’den 2008:4’e kadar ki
çeyreklik dönemlik özel imalat sanayi verilerini kullanarak reel ücretler ile istihdam düzeyi
arasında uzun dönemli bir ilişki olup olmadığını ortaya koymaya çalışmışlardır. Çalışmada
eşbütünleşme ve nedensellik testleri uygulanmış ve çalışma sonucunda reel ücretler ile istihdam
düzeyi arasında uzun dönemli bir ilişkinin olduğu saptanmıştır. Elde edilen sonuç Neoklasik
İktisatçıların görüşünü destekler yönde çıkmıştır (Özata ve Esen 2010: 55–70).
Güven, Mollavelioğlu ve Dalgıç 2011 yılında yaptıkları çalışmada, Türk imalat sanayinin 1969-
2008 dönemine ait verilerini kullanarak asgari ücret ve istihdam arasındaki eşbütünleşme ilişkisi
ile nedensellik ilişkisini olup olmadığını araştırmışlardır. Elde edilen sonuca göre; istihdam ile
asgari ücret arasında eşbutünleşme ilişkisi yoktur. Ayrıca asgari ücret uygulamasının
istihdamdaki değişmelerin bir nedeni olmadığı tespit edilmiştir (Güven, Mollavelioğlu ve
Dalgıç 2011: 147-166).
4.YÖNTEM
Bu çalışmada, istihdam, reel ücret ve GSYH arasındaki uzun dönemli ilişki ve bu ilişkinin
nedenselliğine bakılmıştır. Değişkenler arasındaki uzun dönem ilişkinin araştırılması amacıyla
Sınır Eşbütünleşme Testi, nedensellik ilişkisinin araştırılmasın da ise Granger Nedensellik Testi
kullanılmıştır. Sınır eşbütünleşme testi olarak ta bilinen ARDL testi, Engle-Granger (1987),
Johansen (1988) ve Johansen-Juselius (1990) tarafından geliştirilen eş-bütünleşme testiyle
karşılaştırıldığında daha kullanışlı olduğu kabul edilmektedir. Söz konusu testlerde analize dahil
edilen serilerin düzeyde birim kök içermesi ve farkı alındığında aynı derecede bütünleşik olması
gerekmektedir. Dolayısıyla serilerden biri ya da bir kısmı düzeyde durağan ise eşbütünleşme
ilişkisi araştırılamaz. Oysa Pesaran ve ark. (2001) tarafından geliştirilen ARDL testinde böyle
bir kısıtlama yoktur. Serilerin durağanlık düzeyleri farklı olsa bile eşbütünleşme ilişkisinin olup
olmadığı test edilebilir. Diğer yandan sınır eşbütünleşme testi küçük gözlem sayısı olan
verilerde daha iyi çalışmaktadır (Narayan and Narayan, 2004:25, Pesaran ve ark. 2001). Ele
aldığımız değişkenlere ait seriler arasında bir eşbütünleşme ilişkisinin yani değişkenler arasında
uzun dönemde bir ilişki bulunup bulunmadığını ortaya koymak amacıyla ARDL eşbütünleşme
testi kullanılmıştır.
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
131
Türkiye’de Reel Ücret ve Gsyh’nin İstihdama Etkisi: Zaman Serisi Analizi
4.1.1. ARDL SINIR TEST YAKLAŞIMI
Değişkenler arasındaki nedensellik ilişkilerinin belirlenmesi için uzun dönem ilişkinin varlığı
eş-bütünleşme testiyle yapılır. Eş-bütüleşme testi, Engle-Granger (1987); Johansen (1988) ve
Johansen-Juselius (1990); ve Pesaran ve ark. (2001) geliştirmiş olduğu yöntemlerle
yapılabilmektedir. Bu çalışmada sahip olduğu avantajlardan dolayı Pesaran ve ark. (2001)’nın
geliştirmiş olduğu ARDL modeli kullanılacaktır. ARDL modelinde değişkenler arasındaki uzun
dönem ilişkinin varlığı Denklem 1’le gösterilmiştir.
∆𝑙𝑛İ𝑆𝑇İ𝐻𝐷𝐴𝑀𝑡 = 𝛽0 + ∑ 𝛽1𝑖∆
𝒑
𝒊=𝟏
𝑙𝑛İ𝑆𝑇İ𝐻𝐷𝐴𝑀𝑡−𝑖 + ∑ 𝛽2𝑖∆
𝒑
𝒊=𝟎
𝑙𝑛𝑅𝐸𝐸𝐿Ü𝐶𝑅𝐸𝑇𝑡−𝑖
+ ∑ 𝛽3𝑖∆
𝒑
𝒊=𝟎
𝐺𝑆𝑌𝐻𝑡−𝑖 + 𝜆1𝑙𝑛İ𝑆𝑇İ𝐻𝐷𝐴𝑀𝑡−1 + 𝜆2𝑙𝑛𝑅𝐸𝐸𝐿Ü𝐶𝑅𝐸𝑇𝑡−1
+ 𝜆3𝑙𝑛𝐺𝑆𝑌𝐻𝑡−1 + 𝜀𝑡 (1)
Denklem 1’deki εt hata terimini ve Δ birinci fark operatörünü göstermektedir. İstihdam düzey,
reel ücretleri ve geliri sırasıyla İSTİHDAM, REELÜCRET ve GSYH değişkenleri temsil
etmektedir.
Denklemde gecikme uzunluğunun seçiminde AIC veya SC gibi ölçütler kullanılır. Uygun
gecikme uzunluğu belirlendikten sonra hata teriminin otokorelasyonuna bakılır. Hata teriminin
en uygun gecikme uzunluğunda otokorelasyon içermiyorsa F-testi (Wald) ile değişkenler
arasında uzun dönemli ilişkinin varlığı test edilir. Test istatistiğinde Pesaran ve ark. (2001) veya
Narayan (2005) test istatistikleri kullanılabilir. Pesaran ve ark. (2001) ARDL yönteminin
geliştirmiş olmasına rağmen Narayan (2005) daha küçük gözlemler için gözlem sayısına göre
test istatistiği geliştirmiştir.
4.1.2. GRANGER NEDENSELLİK TESTİ
Uygulamalı ekonometrik çalışmalarda değişkenler arasındaki nedensellik ilişkisinin tespit
edilmesi için en sık kullanılan test; Granger (1969, 1988) tarafından geliştirilen Granger
nedensellik testidir. Eğer değişkenler arasında bir nedensellik ilişkisi yoksa regresyon analizinin
sonuçları istatistiksel olarak anlamlı olsa bile iktisadi açıdan bir anlam ifade etmeyecektir.
Değişkenlerin nedensellik ilişkilerini belirlemek için Denklem 2 ve Denklem 3 kullanılır.
𝑋𝑡 = ∑ 𝐴11,𝑗𝑋𝑡−𝑗 + ∑ 𝐴12,𝑗𝑌𝑡−𝑗 + 𝑒1,𝑡𝑝𝑗=1
𝑝𝑗=1 (2)
𝑌𝑡 = ∑ 𝐴21,𝑗𝑌𝑡−𝑗 + ∑ 𝐴22,𝑗𝑋𝑡−𝑗 + 𝑒2,𝑡𝑝𝑗=1
𝑝𝑗=1 (3)
Granger nedensellik testi, Denklem 2’deki bağımsız değişken olan Yt’nin gecikmeli değerlerinin
katsayılarının grup halinde (tüm A12’ler) sıfıra eşit olup olmadığı test edilerek yapılmaktadır.
Burada kullanılan test F testi (Wald test)’dir. Denklem 2’de tüm A12 katsayıları belirli bir
anlamlılık düzeyinden sıfırdan farklı bulunursa, Y’nin X’in nedeni olduğu sonucuna varılır.
Başka bir ifadeyle eğer e1’in varyansı, Denklem 2’deki Y teriminin eklenmesiyle azalıyorsa,
Y’nin X’in Granger nedeni olduğu söylenir. Aynı şekilde Denklem 3’de tüm A22 katsayıları
belirli bir anlamlılık düzeyinde sıfırdan farklı bulunursa bu sefer X’nin Y’in nedeni olduğunu
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
132
Sevilay Sarıca-Ahmet Kibar Çetin-Murat Mustafa Kutlutürk
göstermektedir. Başka bir söylemle, Denklem 3’de X’in eklenmesiyle e2’nin varyansı azalıyorsa
X’in Y’nin Granger nedeni olduğu söylenir. Eğer denklem 2 ve denklem 3’e ilişkin analiz
sonuçlarında A12 ve A22 katsayıları eş anlı olarak anlamlılarsa Y ile X arasında karşılıklı bir
nedensellik ilişkisi var demektir. Ancak sadece Denklem 2’deki A12 katsayıları sıfırdan farklı ise
Y’den X’e doğru tek yönlü, sadece Denklem 3’deki A22 katsayıları sıfırdan farklı ise X’den Y’e
doğru tek yönlü nedensellik vardır. Hem A12 hem de A22 katsayılarının sıfırdan farklı olmaması
durumunda ise X ile Y değişkenleri arasında herhangi bir nedensellik ilişkisi yok demektir.
5.VERİLER ve AMPİRİK SONUÇLAR
Bu çalışmada; Türkiye ekonomisinde istihdam, reel ücret ve GSYH değişkenleri arasındaki
uzun dönemli ilişki ile nedensellik ilişkisi ortaya konmaya çalışılmıştır. Çalışmada kullanılan
orijinal veriler, 2005:1-2013:2 dönemine ait üçer aylık 1998 yılı sabit fiyatlarıyla GSYH (Gayri
Safi Yurt İçi Hasıla), istihdam için sanayi üretiminde istihdam edilenlere ait aylık veriler üçer
aylık verilere dönüştürülerek oluşturulmuş ve reel ücret için ise sanayideki üçer aylık nominal
ücret endeksinin üçer aylık TÜFE endeksi ile deflate edilmesi ile elde edilmiştir. TÜFE endeksi
ise aylık TÜFE verilerinin üçer aylık verilere dönüştürülmesi ile elde edilmiştir. Çalışmada,
GSYH, sanayide istihdam edilenler ve sanayideki nominal ücret endeksi TÜİK web
sayfasından, TÜFE endeksi ise Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Elektronik veri dağıtım
sisteminden temin edilmiştir.
Söz konusu serilerde mevsimselliğin etkisi önemli görüldüğünden, mevsimsel olarak
düzeltilmişlerdir. Sadece sanayi üretiminde istihdam edilenler serisinde mevsimsel olarak
düzeltmeye gidilmemiştir. Çünkü söz konusu seri TÜİK web sayfasından alınırken mevsimsel
etkilerden arındırılmış halde alınmıştır. Çalışmada söz konusu İSTİHDAM, REELÜCRET ve
GSYH’nin doğal logaritması alındıktan sonra analiz yapılmıştır.
5.1. BİRİM KÖK TESTİ
Çalışmada kullanılan zaman serilerinin durağan olup olmadıklarını test etmek için Genişletilmiş
Dickey Fuller (ADF) (1981) ve Phillips Perron (PP) (1988) birim kök testleri uygulanmıştır.
Yapılan birim kök testleri sonucunda İSTİHDAM, REELÜCRET ve GSYH değişkenlerinin
düzeyde durağan olmadıkları sonucuna varılmıştır. Bunun sonucunda her üç değişkenin birinci
farkları alınarak aynı testler tekrarlanmıştır. Sadece Reel Ücret serisi ADF testine göre farkta
durağan değil ama PP test sonucuna göre durağan görünmektedir. PP testi serideki kırılmayı da
dikkate aldığından karar verilirken PP test sonucu dikkate alınmıştır. Tablo 1’de istihdam, reel
ücret ve GSYH değişkenlerine ait serilerin ADF ve Phillips Perron birim kök test sonuçları
verilmektedir.
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
133
Türkiye’de Reel Ücret ve Gsyh’nin İstihdama Etkisi: Zaman Serisi Analizi
Tablo 1: ADF ve Phillips Perron Birim Kök Testi Sonuçları
Değişkenler Düzey/Fark
ADF PP
SONUÇ Sabit
Sabit ve
Trend Sabit
Sabit ve
Trend
İSTİHDAM Düzey -1.237 -2.702 -1.138 -2.111
I(1) Birinci Fark -4.952** -4.936** -4.137** -4.981**
REEL
ÜCRET
Düzey 0.059 -1.897 -0.128 -1.300 I(1)
Birinci Fark -2.145 -2.408 -3.517* -3.667*
GSYH Düzey -1.024 -2.176 -1.000 -2.176
I(1) Birinci Fark -5.170** -5.050** -5.096** -4.955**
**, %1 ve *, %5 Düzeyinde istatistiksel olarak anlamlı olduğunu göstermektedir.
5.2. SINIR EŞBÜTÜNLEŞME TESTİ
Sınır eşbütünleşme testinin uygulanması için öncelikle yukarıda verilen Denklem 1 kullanılmak
suretiyle optimum gecikme uzunluğu AIC ve SC kriterleri kullanılmak suretiyle 4 olarak
bulunmuştur. Gecikme uzunluğunun belirlenmesinden sonra değişkenler arasındaki
eşbütünleşme ilişkisinin test edilmesi sürecine geçilmiştir. Sınır eşbütünleşme testi
yaklaşımında değişkenler arasındaki eşbütünleşme ilişkisi sıfır (H0= 𝜆1=𝜆2 = 𝜆3=0) hipotezinin
test edilmesiyle yapılmaktadır. H0 hipotezinin kabulü veya reddi F testi ile ortaya konmaktadır.
Elde etmiş olduğumuz F-istatistiğinin Narayan (2005)’de belirtilen üst kritik değerinden yüksek
olduğu görülmektedir. Bu sonuç bize H0 hipotezinin reddedildiğini ve değişkenler arasında
eşbütünleşme ilişkisinin olduğunu ortaya koymaktadır. Tablo 2’de uzun dönem eşbütünleşme
ilişkisinin test sonuçları verilmektedir.
Tablo 2: Uzun Dönem Eşbütünleşme İlişkisinin Test Sonuçları
Model F-ist. Gecikme
Uzunluğu
Eşbütünleşme İlişkisinin
Varlığı (%5)
F(İSTİHDAM|REELÜCRET, GSYH) 9,49 4 VAR
Notlar
Maksimum gecikme uzunluğu gözlem azlığı nedeniyle olarak 4 alınmış ve en uygun gecikme
uzunluğunun belirlenmesinde AIC ve SC kriterleri birlikte kullanılmıştır.
Breusch-Godfrey Serisel Korelasyon LM Test istatistiğine göre 4 gecikmeye kadar hata
teriminin serisel korelasyonu bulunmamaktadır.
%5 anlamlılık düzeyinde alt ve üst kritik sınır değerleri sırasıyla 5,45 ve 6,57 olup, Narayan
(2005) case (III)’den alınmıştır.
5.3. GRANGER NEDENSELLİK TESTİ
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
134
Sevilay Sarıca-Ahmet Kibar Çetin-Murat Mustafa Kutlutürk
Bu şekilde eşbütünleşme ilişkisinin varlığı tespit edildikten sonra, şimdi sıra değişkenler
arasındaki uzun dönem ilişkisinin araştırılması aşamasına gelinmiştir. Değişkenler arasında
eşbütünleşme ilişkisi bulunmuşsa, yapılacak nedensellik testinde tek ve/veya çift yönlü
nedensellik ilişkisinin bulunması gerekmektedir. Ancak uzun dönemli eşbütünleşme testi
sonucunda uzun dönemli değişkenler arasında ilişki bulunduktan sonra Granger nedensellik
testi yapılması anlamlıdır. Ancak eşbütünleşme testi sonucunda değişkenler arasında uzun
dönemli ilişki bulunmamışsa ve Granger nedensellik testi sonucunda nedensellik ilişkisi
bulunmuşsa bu iktisadi açıdan bir anlam ifade etmemektedir. Tablo 3’de istihdam, reel ücret ve
GSYH arasındaki Granger nedensellik testi sonuçları verilmiştir.
Gecikme Uzunluğu
SONUÇ Değişkenler 1 2 3 4
İSTİHDAM GSYH - - - -
YOK
GSYH İSTİHDAM + + + +
VAR
REELÜCRET GSYH - - - -
YOK
GSYHREELÜCRET + + - -
VAR
REELÜCRET İSTİHDAM +* + + +
VAR
İSTİHDAMREELÜCRET - - - -
YOK
*, %10 düzeyinde, diğerleri %5 veya %1 düzeyinde anlamlıdır.
Tablo 3’den de görüldüğü gibi Granger nedensellik testi sonuçlarına göre GSYH’den istihdama
doğru tek yönlü güçlü bir nedensellik ilişkisi saptanmıştır. Bu sonuç bize GSYH’deki
değişmenin istihdamda değişikliklere neden olacağını ancak istihdamın GSYH’ye neden
olmadığı şeklindeki sıfır hipotezinin ise reddedildiğini göstermektedir. Reel ücret ile istihdam
arasındaki nedensellik ilişkisine bakıldığında ise reel ücretten istihdama doğru tek yönlü bir
nedensellik ilişkisinin olduğu görülmüştür. Bu ise reel ücretteki değişimin istihdamda değişime
neden olduğunu; ancak istihdamın reel ücrete neden olmadığı şeklideki sıfır hipotezinin
reddedildiğini ortaya koymaktadır. Nedensellik testi sonuçlarından bir diğeri ise; GSYH’den
reel ücrete doğru tek yönlü ancak kısa dönemli bir ilişki vardır; yani kısa dönemde GSYH’de
meydana gelecek olan değişme reel ücrette değişmeye neden olacaktır. Ancak bu sonuç bize
istihdamın reel ücrete neden olmadığı şeklindeki sıfır hipotezinin reddedildiğini göstermektedir.
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
135
Türkiye’de Reel Ücret ve Gsyh’nin İstihdama Etkisi: Zaman Serisi Analizi
6. SONUÇ
Çalışmada öncelikle istihdam, reel ücret ve GSYH arasındaki ilişkinin teorisi verilmiştir. Klasik
görüşe göre; ekonomi daima tam istihdamdadır. Ekonominin tam istihdam düzeyinde dengede
olmasının nedeni emek piyasasında ücretlerin, mal ve hizmetler piyasasında ise fiyatların esnek
olmasına bağlanmaktadır. Dolayısıyla emek piyasasında bir dengesizlik olunca ücretler ve
fiyatlardaki esneklik emek piyasanın kendi kendine dengeye gelmesini sağlayacaktır. Emek
piyasasında elde edilen istihdam ise daha sonra ekonomideki gelir düzeyini belirlemektedir.
İstihdamdaki artış gelirde artışa neden olacaktır. Çünkü Klasiklerde her arz kendi talebini
yaratmaktadır. Klasiklerde emek piyasasında ortaya çıkan reel ücret istihdamı belirlemektedir.
İstihdam ise daha sonra gelir düzeyini belirlemektedir. Yani reel ücret düşerse istihdam
artmakta, istihdamdaki artış ise geliri artırmaktadır. Ancak Keynes ekonominin daima tam
istihdamda olmadığını ortaya koyarak dikkatleri istihdam konusu üzerine çekmiştir. Keynesyen
görüşte ekonomide eksik istihdam vardır. Eksik istihdamın nedeni ise efektif talep
yetersizliğiydi. Dolayısıyla efektif talep artarsa istihdam da artacaktır. Çünkü efektif talepteki
artış üretimi sonrasında geliri artıracaktır. Gelirdeki artış ise istihdam da artışa neden olacaktır.
Çünkü Keynesyen teoride her talep kendi arzını yaratmaktadır. Keynes’de mal ve hizmetler
piyasasında elde edilen gelir düzeyi istihdamı belirlemektedir. İstihdam ise daha sonra emeğin
marjinal verimliliğini etkilemek suretiyle reel ücreti belirlemektedir. Yani toplam talebe bağlı
olarak toplam arz artarsa gelir düzeyi artmakta gelirdeki artış ise istihdamı artırmaktadır.
İstihdamdaki artış ise daha sonra emeğin marjinal verimliliğini azaltmak suretiyle reel ücreti
azaltmaktadır.
Çalışmanın ikinci aşamasında ise Türk sanayinde istihdam, reel ücret ve GSYH arasındaki uzun
dönemli ilişkinin varlığı ve değişkenler arasındaki nedensellik ilişkisi, Türk sanayinin 2005:1-
2013:2 dönemine ait üçer aylık verileri kullanılarak analiz edilmiştir Analizde öncelikle
değişkenlerin durağanlık yapısı araştırılmıştır. Daha sonra Sınır eşbütünleşme testi ile
değişkenler arasındaki eşbütünleşme ilişkisinin olduğu ortaya konmuştur. Analiz sonucunda
istihdam, reel ücret ve GSYH arasında uzun dönemli bir ilişki tespit edilmiştir. Granger
nedensellik analizi istihdam ile GSYH arasında GSYH’dan istihdama doğru tek yönlü bir
nedensellik ilişkisi vardır. İlişkinin yönüne bakıldığında elde edilen sonuç Keynesyen görüşü
desteklemektedir. Buna göre; GSYH’daki artış istihdamı artıracaktır. İstihdam ile reel ücret
arasındaki ilişkide ise reel ücretten istihdama doğru tek yönlü bir nedensellik ilişkisi
saptanmıştır. İlişkinin yönüne bakıldığında elde edilen sonuç Neoklasik iktisatçıların görüşünü
desteklemektedir. Başka bir ifade ile reel ücretlerdeki bir azalma istihdam düzeyini artıracaktır.
Reel ücret ile GSYH arasındaki ilişkiye bakıldığında ise GSYH’dan reel ücrete doğru tek yönlü
kısa dönemli bir ilişki bulunmaktadır. İlişkinin yönüne bakıldığında elde edilen sonuç
Keynesyen görüşü desteklemektedir. Buna göre; GSYH artınca reel ücret azalmaktadır.
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
136
Sevilay Sarıca-Ahmet Kibar Çetin-Murat Mustafa Kutlutürk
KAYNAKLAR
AL-GHANNAM, H. A., (2005), “The Relationship between Economic Growth and
Employment in Saudi Private Firms, King Saud University, Riyadh, Saudi Arabia
WP:1-19”
file:///C:/Documents%20and%20Settings/xp/Belgelerim/Downloads/The_Relationshi
p_between_Economic_Growth_and_Empl.pdf
APERGIS, N.; THEODOSSIOU, I., (2008), “The Employment-Wage Relationship: Was
Keynes right afterall?, American Review of Political Economy”, 6, 1, 40-50.
ARESTIS, P.; MARISCAL, I.B.F., (1994), “Wage Determination in the UK: Further
Empirical Results Using Cointegration”, Applied Economics, 26, 417-424.
ARISOY, İ., (2008), “Türkiye’de Sanayi Sektörü – İktisadi Büyüme İlişkisinin Kaldor
Hipotezi Çerçevesinde Test Edilmesi”, Türkiye Ekonomi Kurumu, Tartışma Metni
2008/1, 1-31. http://www.tek.org.tr/dosyalar/ARISOY-Sanayi_Buyume.pdf.
BENDER, K.; THEODOSSIOU, I., (1999), “The Real Wage-Employment Relationship”,
Journal of Post Keynesian Economics, 21, 621-637.
CARRUTH, A.; SCHNABEL, C., (1993), “The Determination of Contract Wages in West
Germany”, Scandinavian Journal of Economics, 95, 297-310.
CHRISTOPOULOS, D. K., (2005), “A Note on the Relationship Between Real Wages and
Employment: Further Evidence from Panel Cointegration Tests”, Journal of
Economic Studies, 32, 1, 25-32.
DARBY, J.; WREN-LEWIS, S., (1993), “Is There a Cointegration Vector for UK Wages?”,
Journal of Economic Studies, 20, 87-115.
DEMİR, Ö., (1996), Kurumcu İktisat, Ankara: Vadi Yayınları.
DICKEY, D.A.; FULLER, W. A., (1981), “Likelihood Ratio Statistics for Autoregressive
Time Series with a Unit Root”, Econometrica, 49, 1057-1063.
DPT, (2007), Dokuzuncu Kalkınma Planı. Ankara: DPT
Yayınları.http://ekutup.dpt.gov.tr/plan/plan9.pdf
ENGLE, R.F.; GRANGER, C.W.J.I., (1987), “Co-integration and error correction:
representation, estimation, andtesting”, Econometrica, 55, 2, 251-276.
FROYEN, R. T., (1993), “Macroeconomics, Theories and Policies”, 4th ed, New York :
Macmillan; Toronto: Maxwell Macmillan Canada; New York: Maxwell Macmillan
International.
GRANGER, C.W.J., (1969), “Investigating Causal Relations by Econometric Models and
Cross-Spectral Methods”, Econometrica, 37, 3, 424-438.
GRANGER, C.W.J., (1988), “Some Recent Developments in a Concept of Causality”,
Journal of Econometrics,, 9, 199-211.
GÜRKAN, H., (2006), “Ekonomik Büyüme ve Küresel Ekonomi” Bursa: Ekin Kitapevi.
GÜVEN, A.; MOLLAVELİOĞLU, Ş.; DALGIÇ, B.Ç., (2011), “Asgari Ücret İstihdamı
Artırır mı? 1969-2008 Türkiye Örneği”, ODTÜ Gelişme Dergisi, 38, 147-166.
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
137
Türkiye’de Reel Ücret ve Gsyh’nin İstihdama Etkisi: Zaman Serisi Analizi
JAYARAMAN, T.K.; SINGH, B., (2007), “Foreign Direct Investment and Employment
Creation in Pacific Island Countries: An empirical study of Fiji,Asia-Pacific Research
and Training Network on Trade Working Paper Series”, No. 35, May 2007,
http://www.unescap.org/sites/default/files/AWP%20No.%2035.pdf
JOHANSEN, S., (1988), “Statistical Analysis of Cointegrating Vectors”, Journal of
Economic Dynamics and Control, 12, 231-254.
JOHANSEN, S.; JUSELIUS, K., (1990), “Maximum Likelihood Estimation and Inference on
Cointegration with Application to the Demand for Money”, Oxford Bulletin of
Economic and Statistics, 52, 169-210.
KARA, M.; DURUEL, M., (2005), “Türkiye’de Ekonomik Büyümenin İstihdam Yaratmama
Sorunu”, Sosyal Siyaset Konferansları, 50, 367-396.
KEYNES, J. M., (1936), “The General Theory of Employment, Interestand Money”,
Harcourt, New York.
METİN, K.; ÜÇDOĞRUK, Ş., (1998), “Türk İmalat Sanayii’nde Uzun Dönem Ücret-Fiyat-
İstihdam İlişkilerinin Ekonometrik Olarak İncelenmesi”, Çukurova Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Dergisi, 8, 1, 279-287.
NARAYAN, P.; NARAYAN, S., (2004), “Estimating Income and Price Elasticities of
Imports for Fiji in a Cointegration Framework”, Economic Modelling, 22, 423-438.
NARAYAN, P.K., (2005), “The Saving and Investment Nexus for China: Evidence from
Cointegration Tests”, Applied Economics, 37, 1979-1990.
NYMOEN, R., (1989), “Wages and the Length of the Working Day: An Empirical Test
Based on Norwegian Quarterly Manufacturing Data”, Scandinavian Journal of
Economics, 91, 599-512.
NYMOEN, R., (1994), “Finnish Manufacturing Wages 1960-1987: Real-Wage Flexibility
and Hysteresis”, N.R. Ericsson ve J.S. Irons ed., Testing Exogeneity, Oxford
UniversityPress, Oxford.
ÖZATA, E.; ESEN, E., (2010),“Reel Ücretler İle İstihdam Arasındaki İlişkinin Ekonometrik
Analizi”, Anadolu University Journal of Social Sciences. 10, 2, 55–70
PARKIN, M., (2011), “İktisat”, Dokuzuncu Baskı, (Ö. Uzun, S Demir, S. Güneş ve Ş.
Sezgin Çev.).Akademi Yayıncılık, Addison Wesley, Ekim 2011 Kod:978-975-6885-
26-0.
PERRON, P., (1989), “The Great Crash, the Oil Price Shock and the Unit Root Hypothesis”,
Econometrica, 57, 1361-1401.
PESARAN, M.; SHIN, Y.: SMITH, R. J., (2001), “Bounds Testing Approaches to the
Analysis of Level Relationships”, Journal of Applied Econometrics, 16, 289-326.
PHILLIPS, P.C.B; PERRON, P., (1988), “Testing for a Unit Root in Time Series
Regression”, Biometrika, 75, 335–346.
RUSSELL, B.; TEASE, W. J., (1988), “Employment, Output and Real Wages”, Research
Discussion Paper, RDP 8806, Federal Reserve Bank of Australia.
The Journal of Academic Social Science, Yıl: 3, Sayı: 14, Haziran 2015, s. 123-138
138
Sevilay Sarıca-Ahmet Kibar Çetin-Murat Mustafa Kutlutürk
SMITH, J.; HAGAN, J., (1993), “Multivariate Cointegration and Error Correction Models:
An Application to Manufacturing Activity in Australia”, Scottish Journal of Political
Economy, 40, 184-198.
SUEDEKUM, J.; BLIEN, U., (2004), “Wages and Employment Growth: Disaggregated
Evidence for West Germany”, Discussion Paper 1128, Institute for the Study of
Labour.
TUNALI, İ., (2004), “İstihdam Durum Raporu: Türkiye’de İşgücü Piyasası ve İstihdam
Araştırması”. Ankara: Türkiye İş Kurumu Yayınları.
TÖRÜNER, M., (2000), “Çalışma Ekonomisi”, Eskişehir: T.C Anadolu Üniversitesi
Yayınları.
TÜRKBAL, A., (2005), “İktisada Giriş”, 2.Basım, İstanbul: Aktif Kitabevi.
ÜSTÜNEL, B., (1988), “Ekonominin Temelleri”, Beşinci Baskı, Ankara.